Professional Documents
Culture Documents
Yazili Ve Arkeoloji̇k Veri̇lere Göre M.ö. Ii. Ve I. Bi̇nyilda Tunceli̇ - Bi̇ngöl Bölgesi̇
Yazili Ve Arkeoloji̇k Veri̇lere Göre M.ö. Ii. Ve I. Bi̇nyilda Tunceli̇ - Bi̇ngöl Bölgesi̇
ANKARA ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
TARİH (ESKİ ÇAĞ TARİHİ)
ANABİLİM DALI
Doktora Tezi
Serkan ERDOĞAN
Ankara - 2015
T. C.
ANKARA ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
TARİH (ESKİ ÇAĞ TARİHİ)
ANABİLİM DALI
Doktora Tezi
Serkan ERDOĞAN
Tez Danışmanı
Prof. Dr. Turgut YİĞİT
Ankara - 2015
T.C.
ANKARA ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
TARİH ANABİLİM DALI
ESKİ ÇAĞ TARİHİ BİLİM DALI
Doktora Tezi
Serkan ERDOĞAN
İmzası
İÇİNDEKİLER
İçindekiler…………………………………………………………………………….I
Önsöz……………………………………………………………………………...VIII
Kısaltmalar………………………………………………………………………….XI
I. Giriş……………………………………………………………………………......1
II. 6. Tarihlendirme……………………………………………………………..39
I
II. 7. Pahhuwalı Mita Metni Kapsamında Cereyan Eden Olayların
Coğrafyası………………………………………………………………….44
II. 7. 2. URU
Alatarma……………………………………………………….....49
II. 7. 3. URU
Arhita………………………………………………………….....49
URU
II. 7. 4. Duggamma (Dukkamma/Tukkamma)…………………………...50
II. 7. 5. URU
He/inzuta………………………………………………………...53
II. 7. 8. URU
Pitteyariga………………………………………………………..58
II. 7. 9. URU
Šullamma………………………………………………………...60
II
III. 3. Tarihsel Süreç İçerisinde Zubana / Súpána - Šuppína - Ṣupa (ne/i) /
Šupa……………………………………………………………………......81
Gelişimi…………………………………………………………………………..94
Urartu Egemenliği………………………………………………………....94
Urartu Egemenliği………………………………………………………..107
VI. 2. 1. A. Sophene……………………………………………………..120
VI. 2. 1. B. Akisene……………………………………………………...120
VI. 2. 1. C. Odomantis…………………………………………………..121
III
VI. 2. 2. A. Akilisene…………………………………………………....122
Apameia Barışı)…………………………………………………..124
VI. 4. 1. Arsamosata……………………………………………………….136
VI. 4. 2. Karkathiokerta……………………………………………………138
IV
VII. 1. Höyükler ve Düz Yerleşimler…………………………………………..148
VII. 1. 5. Konaktepe/Göktepe……………………………………………...150
VII. 1. 7. Samantepe……………………………………………………….152
VII. 2. 3. Bahçecik…………………………………………………………160
VII. 2. 6. Cankurtarantepe…………………………………………………163
VII. 2. 9. Kaleönü……………………………………………………….....167
V
VII. 2. 11. Kurmizak / Kurbizak Kalesi……………………………………168
VII. 3. 1. Aslanyurdu……………………………………………………....195
Sonuç ……………………………………………………………………………...202
VI
Bibliyografya………………………………………………………………………212
Özet………………………………………………………………………………...271
Abstract…………………………………………………………………………….274
Ekler
VII
ÖNSÖZ
Geçmiş ile bağ kurulurken kullanılan en önemli araç hiç kuşkusuz tarih bilimi
olagelmiştir. Bu yüzden genel tarih, insanlığın gelişimini bize öğretirken yerel tarih,
vazgeçilmez bir başvuru kaynağıdır. Bu nedenle daha çok yakın tarihiyle gündeme
gelen söz konusu bölgenin uzak geçmişinin tatmin edici panoramasının olmaması bir
anmadan geçmenin onlara karşı vefasızlık olacağı kanısındayım. Her şeyden önce,
hakkında çalışmaya beni sevk eden ve gösterdiği engin bir anlayışla tez yazma
sürecinde beni motive eden değerli hocam Prof. Dr. Turgut Yiğit’e teşekkür etmeyi
bir borç biliyorum. Çeşitli konularda teze ilişkin yaptıkları katkılar dolayısıyla Prof.
Dr. İrfan Albayrak’a, Doç. Dr. Ayşe Gül Akalın Orbay’a, Doç. Dr. Rafet
Çavuşoğlu’na, Doç. Dr. Esma Reyhan’a ve Yrd. Doç. Dr. Sedat Erkut’a teşekkür
VIII
antique et Archéologie bölüm başkanı ve Erasmus danışmanı Prof. Dr. Jacques
University after Khachatour Abovyan, World History bölümü öğretim üyesi Prof. Dr.
Marciak’a teşekkür ediyorum. Bir süreliğine Paris şehrinde sürdürdüğüm tez için
teşekkür etsem azdır. Hep desteğini üzerimde his ettiğim sevgili eşim Sakine
ifade etmek istiyorum. Son olarak tarih öğretmenliğiyle yerel tarihçiliği birbiriyle
Altuntaş ile başta Eski Yunanca olmak üzere kimi çevirilerde emeği geçen mesai
IX
olarak görev yapan kadirşinas arkadaşım H. Kürşat Durmaz’a teşekkür etmeden
geçemeyeceğim.
X
KISALTMALAR
ay. : arkayüz
çev. : çeviren
dn. : dipnot
M. Ö. : Milattan Önce
M. S. : Milattan Sonra
no. : numara
öy. : önyüz
Res. : Resim
s. : sayfa
XI
TRANSKRİPSİYON VE DİĞER YERLERDE KULLANILAN BAZI
İŞARETLER
kullanılmaktadır.
için kullanılmaktadır.
göstermektedir.
işaretleri belirtmektedir.
göstermektedir.
göstermektedir.
XII
x : Okunamayan işaret veya işaretleri göstermektedir.
x+1 : Tabletin ilk satır sayısında görülür. Tabletin baş kısmının tam
belirtmektedir.
belirtmektedir.
konulmaktadır.
konulmaktadır.
göstermektedir.
göstermektedir.
göstermektedir.
göstermektedir.
XIII
I. GİRİŞ
Anadolu’nun tarihsel devirlere girdiği M.Ö. II. binyıl başlarındaki Asur Ticaret
Sophene Krallığı’nın son bulduğu M.Ö. 90/70 yıllarını kapsayan zamansal aralık
belgelerinin bölgeyle ilgili sunmuş olduğu yer adları, şahıs isimleri ticari ilişkiler ve
ticareti yapılan mallar çalışmaya kronolojik olarak bir başlangıç noktası vermektedir.
Söz konusu çağı takip eden Hititler’in Anadolu’yu egemenlik altına aldığı dönemde
Tunceli - Bingöl Bölgesi’ne ait daha zengin bilgi kaynakları bulunmaktadır. Hitit
yıkılmasından sonra askeri seferlerel bağlantılı Orta Asur ve Yeni Asur Dönemi çivi
Urartu Krallığı’nın bir parçası olarak eklemlenen bölge içerisinde saptanmış Urartuca
yazıtlar döneme ait önem arz eden yazılı kaynaklardır. Tüm bunların dışında Tunceli
edebilmek mümkündür. Bölgenin Hellenistik Dönemi ile ilgili bilgi veren hem yazılı
Bu dönemde klasik Grek ve Latin kaynakları dışında Orta Çağ Ermeni, Süryani ve
1
Bizans metinleri direkt ya da dolaylı biçimde bölgeye dair bilgi vermektedir.
kaleler, tapınaklar ve kaya mezarları gibi çeşitli tipteki pek çok arkeolojik mekâna
izni verilmediğinden ötürü, bölgedeki öteki arkeolojik merkezler ile çanak çömlek
analojisi yapılamamıştır.
sahibi olunmaktadır. Anadolu tarihine ilişkin en eski bilgi kaynağı niteliğindeki Asur
2
Ticaret Kolonileri çivi yazılı belgelerinde geçen Súpána/Zubana günümüz Tunceli
bölgesi ile ilişkilendirilmiştir. Küçük bir ticari istasyonu tanımlayan bir "bēt wabrim"
tarihsel adı tespit edilememiştir. “Pahhuwalı Mita Metni” başlığı ile bilim dünyasına
metni, M.Ö. XV. yüzyılın son çeyreğindeki Tunceli ve Bingöl bölgelerinin tarihini
dönemine tarihlendirilen Pahhuwalı Mita Metni’ne göre resmi olarak bir Hitit
yerine getirmeyerek çevresindeki yerel liderlerle beraber Hitit karşıtı bir politika
onlar Hititlerle bir barış antlaşması yapmak zorunda kalmışlardır. Sözü edilen Hitit
belgesinin Pahhuwa şehri ülkesi ile Tunceli, Zuhma ülkesi ile de Bingöl-Palu
tarihsel adı ve ticaret ile ilişkisi tanımlanamamıştır. Orta ve Yeni Asur kaynaklarında
KUR
Suhme, KUR
Zuḫme ya da KUR
Suhni yer adları birbirlerinin yerine kullanılan ve
aynı toponimi ifade eden iki ayrı yazım şeklidir. Suḫme/Suhni ülkesinin Murat
3
seferlerinde söz edilmiştir. M.Ö. 799 yılındaki bir Asur kaydı, Suhni (Suhme)
Zuḫme adından söz etmemekte olup farklı isimler taşıyan daha küçük politik
ilişkilendirilen Šupa(ne/i) şehri ülkesi Asur Ticaret Koloni Çağı belgelerinde anılan
Súpána/Zubana adının devamı niteliğinde olup, Bingöl civarına göre daha derli toplu
satraplığı elinde bulunduran Orontid ailesi tarafından bölge yönetilmiştir. M.Ö. 190
Armenia kralı II. Tigran tarafından ilhak edilerek bağımsızlığına son verilmiştir.
XIX. yüzyılın sonu ve XX. yüzyılın başlarında bazı araştırmacılar ile seyyahlar
topraklara ilişkin bilgi üretimi oldukça sınırlı kalmıştır. Ernst Lohmann, John George
yayınlanmasından sonra söz konusu bölge ile araştırmalar uzun bir süre kesintiye
4
İçişleri Bakanlığı’nın 1940’lı yıllar ile birlikte “Fırat’ın doğusu” için bilimsel
yılların sonuna kadar arkeoloji - filoloji - sanat tarihi gibi sosyal bilim alanlarının
267). Uzun bir süre Eski Çağ dünyası için adeta keşfedilmemiş kıta (terra incognita)
şartlarını taşıyan bölge Charles Burney Hans Peter Schäfer, Veli Sevin, Thomas
Alexander Sinclair, Fahri Işık, Robert Hewsen, Oktay Belli, Mirjo Salvini, Ertuğrul
Danık ve Michal Wiktor Marciak gibi kimi modern araştırmacıların yeni bilgiler
Çağ tarihine ilişkin bilgi birikimini arttırmaktır. Böyle bir çalışmanın doğasında
Hellenistik Dönem öncesi M.Ö. II. ve I. binyıl çivi yazılı Eski Doğu kaynakları temel
Dönem’de söz konusu bölgenin ayrıntılı bir tarihsel panoramasının eksik kalmış
M.Ö. II. binyıl başlarında Asur ticaret kervan istasyon ağının en kuzeydoğu sınırında
bulunması, Hitit Krallığı’nın doğu sınırını oluşturmakla beraber daha geç dönemde
sınırların kesiştiği bir noktada yer alan Tunceli - Bingöl Bölgesi’nin bu özellikleri
sebebiyle Eski Çağ dünyası için oynadığı tarihsel rolün deşifre edilmesinin tarih
biliminine ait bir boşluğu doldurmakta katkı sağlayacağı öngörüsü, çalışmanın itici
gücü olmuştur.
5
Asur Ticaret Kolonileri Çağı, Hitit Krallığı Çağı, Urartu Krallığı Dönemi ve
ortaya koymak ve hem yazılı hem de arkeolojik bilgi kaynaklarıyla söz konusu
bulguları edinme beklentisi vardır. Bununla beraber çalışılan bölge ile bağlantılı
yazılı kaynakların tümünü taramak suretiyle Eski Çağ bilim dünyasında yayınlanmış
doğru çizdiği dirsek dışında, güneydoğu da Murat Suyu ve doğu yönünden de Kiğı-
Karakoçan önlerinden geçen Peri Suyu ile birlikte, Tunceli havzası her üç taraftan
büyük akarsularla çevrilmiştir. Tunceli’yi adeta ikiye bölen Munzur Suyu ile
6
Çemişgezek’in doğusundan geçen Tağar Suyu diğer önemli akarsularını oluşturur.
Yüksek dağların arasında derin vadiler ve bol sulu olan yarılmış yaylalar başlıca yer
tüm akarsuları kuzeyden güneye doğru akarak, güney yönde yer alan Keban Baraj
bölgenin başlıca yükseltileri arasındaki Munzur Dağları (3188 m.) yine Ovacık
Bağırpaşa/Bağırbaba Dağları (3287 m.) yer alır. "Büyük Munzurlar" olarak da anılan
yükselen bu dağlar, Karasakal Dağları ile birlikte kuzeye yönelir. Bu iki dağ
silsilesinin dışında, dağınık olarak çeşitli dağ ve tepeler bölge geneline yayılmıştır.
Abdal Dağları (3037 m.) Zel/Yel Dağı (2200 m.), Karasakal Dağları (1950 m.),
7
Nazmiye'nin güneyinde Düzgünbaba ve Hamikbaba Dağı (2097 m.), Hozat ilçesinin
kuzeyinde Beyazdağ (2180 m.) ile yükseltileri 2000 m.'nin üzerinde olan birçok dağ
(3150 m.), Yılanlı (2950 m.), Kırklar (2700 m.) dağları, doğusunda Gürgürbaba
doğusundaki Mazgirt ilçesinin kuzeyinde Kırklar Dağı ve Oymaca Taşı Tepesi (2033
m.) ile batısında Mazgirt Dağları konumlanırken güneyde Pertek ilçesinin etrafında
güneyine, Murat Suyu vadisine doğru nispeten azalır (Danık, 2010: 11-12; İzbırak,
1982: 494; Saraçoğlu, 1989: 205 vd). Kuzeyde Tunceli - Erzincan bölgelerini adeta
bir duvar gibi yükselen Munzur-Mercan Dağları üzerinde yüksekliği 2700 m.'den
"Katır (Sin) Gedik" ile Pülümür - Erzincan arasında Sansa Boğazı ve Mutu Köprüsü
Dağları’nın güneyinde yer almaktadır. Munzur Çayı, Peri Suyu’na karıştıktan sonra
Murat Suyu dar ve kısa boğazlara girdikten sonra Pertek'e doğru vadinin iki tarafı
genişleyerek ince ve uzun bir ova halini alır. Til Ovası adı verilen bu yerde buğday,
8
arpa, tütün ve şeker pancarı yetiştirilir. Daha batıya doğru ilerlendiğinde
denilmektedir (Saraçoğlu, 1989: 214 vd). Bölgenin bitki varlığıyla zengin başlıca
Munzur Çayı, Ovacık çevresi dağlarının sularını toplar, güneye doğru derin
vadisi içinde akarak Keban Baraj Gölü’ne dökülmektedir. Munzur, Tağar ve Peri
çaylarının su rejimleri düzenli değildir. En çok kar suları ile beslenirler ve zaman
zaman bir ırmağı andıracak kadar gür akışlı olurlar. Kar sularının çekildiği zaman ise
bir çay görünümünü alırlar. Pülümür'den gelip, Tunceli il merkezi istikametine doğru
akan Harçik (Pülümür) Suyu öteki bir önemli akarsudur (İzbırak, 1982: 494-495).
beri işletildiğini ortaya koymuştur. Bakır cevherinin elde edildiği yerler, Mazgirt,
(Özbal, 1983: 209; Yakar, 1984: 67). Eski Çağ ekonomisinde Tunceli’yi önemli
9
91). Bununla birlikte kayda değer altın ve gümüş yataklarının Tunceli ve çevresinde
mevcudiyeti bilinmektedir (Belli, 1987: 92). Maden coğrafyası açısından başta Asur
Ticaret Kolonileri Çağı'nda olmak üzere M.Ö. II. ve I. binyıl Yakın Doğusu'nda
değerli bir maden olan kalayın (Sümerce AN.NA, Akadça annaku) Tunceli toprakları
ile ilişkisi kayda değerdir. Türkiye'de varsayılan kalay yataklarına ait ilk bilgiler,
1868 yılında Erzurum’un Britanya konsolosu John George Taylor tarafından Tunceli
kalay zuhurunun tam olarak yerini, Tillek Köyü yöresindeki Munzur Çayı'nın
kuzeyine rastlayan Dojik Dağı'nın Surp Garabet olarak anılan mevki olarak vermiştir
(Taylor, 1868: 255 vd). Haber niteliğindeki bu bilgiden sonra Tillek Köyü Dojik
Dağı'ndaki muhtemel kalay zuhuruna ait bilgilere M. Lucius'un 1932 yılında yapmış
batısında Tunceli ile Elazığ, güneyinde ise Diyarbakır illeriyle çevrilidir. Bingöl’ün
yer şekilleri genel itibarıyla sıra dağlardan, platolardan, dağlarla platolar arasına
10
Bingöl fiziki coğrafyasını belirleyen Bingöl Dağları, Murat Suyu ve Karasu
arasındaki Erzurum ve Bingöl illerinin sınırları üzerinde yer alan yüksek ve geniş
ovalarına değin yayılmıştır (Akbulut, 1995: 7; Saraçoğlu, 1989: 245 vd). Erzurum
istikametinden gelen sıradağlar ile Tendürek gibi Ağrı yönünden gelip Muş
üzerinden devam eden bazı sıradağlar ile bağlanan yükseklikler Bingöl Dağları
az eğimli olup hafif dalgalı yaylalar üzerinde tedricen büyüklük kazandığı halde
güneyinde Varto Ovası üzerinde 1600 m.’lik bir duvar gibi yükselmektedir. Söz
konusu dağların zirveleri yüksekliği 3000 m.’yi aşmakta iken yörenin rakımı genelde
yüksek zirvesi olan Kale Tepesi 3250 m.’yi bulmaktadır. Dağlar, Bingöl’ün jeolojik
kütleler teşkil etmektedir. Kuzey - batı, güney - doğu istikametinde uzanan Bingöl
Dağları’nın kuzey yamaçları hafif eğimli olduğu halde güney yamaçları oldukça
diktir (Akbulut, 1995: 7-8; Saraçoğlu, 1989: 231 vd). Bingöl’ün en önemli
236). Bingöl Dağları’nın bir parçası niteliğindeki belli başlı yükseltileri Genç/Çötele
Dağı (2940 m.), Çavreş/Çoriş (2793 m.) Dağı, Elbeyi Dağı (2653 m.), Şerafettin
Dağları (2544 m.), Karaömer Dağı (2477 m.), Gerdilek Dağı (2350 m.), Kuruca Dağı
(2260 m.), Haküstün Dağı (2250 m.), Çiriş (2150 m.) ve Gökdere (2100 m.) Dağı
oluşturmaktadır (Akbulut, 1995: 9; Saraçoğlu, 1989: 236 vd). Dağlar üzerinde 2000
11
m.’nin altına düşmeyen pek çok zırai amaçlı hayvan otlatmaya elverişli yaylalar ve
düzlükler mevcut olup kimi yerlerinde çoğunluğu buzul gölleri özelliğinde küçük
göller bulunmaktadır. Bunlar arasında Kerkis Gölü, Zırlır Gölü, Sar Gölü, Kuş Gölü,
Haren Gölü, Er Gölü, Kıllı Göl, Manastır Gölü, Belli Göl, Karlı Göl ve İçme Gölü en
eteklerindeki ağaçlık alanlar dışında orman örtüsü bakımından fakirdir. Bingöl - Kiğı
genişleyen yerde Çapakçur Ovası meydana gelmiştir. Ova, şehrin kuzey ve doğu
Bilhassa Çapakçur Deresi ve Gayıt Suyu’nun taşıdığı çakıllar ovanın bazı kısımlarını
etrafı yüksek dağlarla kaplıdır. Bu alanlar büyük otlaklara sahiptir. Öteki düzlükler
Bingöl’ün kuzeybatısına düşen Yedisu ile Bingöl’ün güney tarafına düşen Genç
1995: 9).
iki kolundan en büyüğü (722 km) olan Murat Suyu ile Bingöl-Tunceli il sınırını
12
belirleyen Peri Çayı ya da diğer adıyla Kiğı Suyu bölgenin önemli akarsularını
oluşturmaktadır. Bingöl Dağları’ndan doğan en büyük akarsu olan Peri Çayı, Elmalı
Deresi ve Çermeden - Kelağaç Deresi ile birleştikten sonra Peri Suyu adını alır. Peri
içerisinde Çorik Dağı’ndan Fas Deresi, daha güneyden Çobi Suyu ile Kalman
yoluna devam ederek Munzur Suyu ile birleşir. Elazığ’da Yeşil Dere civarında
Fırat’a karışarak son bulur. Murat Nehri’ni besleyen Bingöl Dağları üzerinde pek çok
kaynak suyu vardır. Murat Suyu’nu besleyen Bingöl’deki en önemli akarsu Bingöl
Suyu ile birleşip Genç/Bingöl yakınlarında Murat Nehri’ne karışır (Akbulut, 1995: 9
Çağ’da alet yapımının vazgeçilmez unsuru olan obsidiyen kaynakları Bingöl’ün doğu
Cauvin, 1997: 15). Kendine özgü bir jeokimyasal bir yapıya sahip Bingöl
13
bölgesi çevresindeki 2,6. tonluk rezerv ve potansiyeli ile günümüzde Doğu
91). Bölgede maden türleri bakımından sadece demir yatakları olmayıp altın, gümüş,
14
II. PAHHUWA
Bir yer adı olarak Pahhuwa’nın1 dökümantasyonu KUB XXIII 72, KUB XXXI
103, KBo V 8 (IV 20), KBo L 66, KBo L 218 numaralı Hitit metinlerinde kayıt
altına alınmıştır. Söz konusu belgeler Hititoloji literatüründe beş ayrı metin içerisinde
tasnif edilmiş olup, üç ayrı konu bağlamında ele alınmıştır. Sözü edilen tabletlerde
çıkarılmıştır (Ertem, 1973: 104). KUB XXIII 72'ye doğrudan eklenen 1684/u (KBo L
66), Büyük Tapınağın doğusunda yer alan, kazı haritasında L/19 olarak işaretlenmiş
alanda 1962 kazı sezonu içerisindeki Hugo Winckler - Theodor Makridi'nin kazı
büyük bir olasılıkla KUB XXIII 72 metni köken olarak Hugo Winckler tarafından
Pahhuwa ile ilgili en kapsamlı bilgi veren belge, Orta Hitit Dönemi’ne
1976: 60; Kosyan, 2006a: 72 vd; Otten - Rüster, 1977: 53). Son yapılan araştırmalar
1
John Garstang, Pahhuwa toponiminin Pankhuwa biçiminde de telaffuz edilebileceğini önermiştir
(Garstang, 1943: 48).
15
KBo L 216, KBo L 218 numaralı metin fragmanlarının da bu belgeyle bağlantılı
durum Eski Önasya'da sıkça karşılaşılan bir uygulamaya, yani başlangıçta sadece bir
şehir devleti iken daha sonra bu şehirsel siyasi otoritenin büyüyüp genişlemesiyle
hâkimiyet kurduğu çevresindeki topraklar ile ülke niteliğine kavuşunca aynı isimle
Pahhuwa Krallığı'nın tarihsel olarak ilk ortaya çıkışı, KUB XXIII 11 III 27-34
metninden ötürü Hitit kralı I/II Tudhaliya (M.Ö. 1450-1420) Dönemi’ne verilebilir.
2
KUR URUPahhuwa için bkz. Pahhuwalı Mita Metni (KUB XXIII 72+ KUB XL 10 + KBo L 66 +
KBo L 216 + KBo L 218) ay. 36, 80; URUPahhuwa için bkz. KUB XXIII 72+ KUB XL 10 + KBo L 66
+ KBo L 216 + KBo L 218 öy. 5, 14, 20, 21, 23, 35, 44, 92; ay. 5, 9, 11, 17, 19, 20, 21 - 31; KUB
XXXI 103 satır 1; KBo IV 20; KBo V 8 ay. 4.
3
Politik güçler için böyle bir isimlendirme tercihine, M.Ö. II. binyılın ikinci yarısının Doğu
Anadolusu’nda ortaya çıkan Hayaša ülkesi iyi bir örnek olarak gösterilebilir. Pahhuwa ile dönemsel
paralelliği ve coğrafi yakınlığı bulunan Hayaša ülkesi görünüşe göre ülkenin başkenti konumundaki
Hayaša şehrinden dolayı tüm ülkenin ismi olmuştur (Jahukyan, 1961: 353).
16
konumundaki I/II Tudhaliya'nın Yukarı Fırat Bölgesi’nde egemenlik kurabilen ilk
163; Gurney, 2003: 123; Taracha, 1997: 79-84). Bununla birlikte I. Arnuwanda’nın
kendi siyasal icraatlarını anlattığı yıllıklarından edinilen bilgiye göre Išuwa ülkesini
Hitit Krallığı'na bağlayan I/II Tudhaliya -konuyla ilgili pasajın (KUB XXIII 11 III
27-34) çok kırıklı olmasından ötürü Pahhuwa adı okunmuyor olsa da- Pahhuwa
şehri/ülkesi ile de ilişkiye girmiş olmalı ve hatta büyük bir olasılıkla bu şehrin
toprakları üzerinde politik bir egemenlik sağlamış olmalıdır (Carruba, 1977: 155a
Tafel I; Taracha, 1997: 83). Bununla birlikte Pahhuwa Krallığı'ndan ilk söz eden
Pahhuwalı Mita Metni ile KUB XXXI 103 metin fragmanının kuşku götürmeksizin
(Beckman, 1999: 160; Hoffner, 1976: 62; Houwink Ten Cate, 1970: 4, Klengel,
1999: 116; Kosyan, 2006a: 72 vd; Marizza, 2007: 5; Torri, 2005: 386 vd). Bir
talimattan daha ziyade bir antlaşma belgesi izlenimi veren KUB XXXI 103 metni
Orta Hitit Dönemi yazı tipini göstermekte ve bu metin içerisinde Pahhuwa şehri,
karar altına alınmış bir antlaşmaya onay veren dışarıdan bir katılımcı olarak
görünmektedir.4 Söz konusu antlaşma fragmanınında herhangi bir Hitit kralının adı
4
Aslında söz konusu fragman, Pahhuwalı Mita Metni ile yakından bağlantılı olarak görülmektedir.
Bkz. Gurney, 2003: 123; KUB XXXI 103'ün sol kenarı aşağıdaki gibi tamamlanabilir (Houwink Ten
Cate, 1970: 4 dn. 14).
1 na-aš-ta ma-a-an LÚ. MEŠ URUPa-a[ḫ-ḫu-wa NI-IŠ DINGIR-LIM ]
2 [ša] r-ra-an-zi nu IT-TI DUTU-ŠI [ ..................................................]
3 nu DUTU-ŠI IŠ-TU NI-IŠ DINGIR-LIM pár [-ku-iš ......................]
4 Ù A-NA LÚ.MEŠ URUMa-al-ti[-ịa ...................................................]
5 QA-DU EREM.MEŠ-ŠU-NU Ù [ ...................................................]
6 pa-an-kur-še[-et .....................................................]
17
Pahhuwa şehri ülkesi I/II Tuthaliya zamanında, M.Ö. XV. yüzyılın ikinci
Hitit Krallığı'na karşı sadakatle yükümlü olup büyük kralın diğer ülkelerle
vazgeçme, isyancılar ile kaçakları teslim etme, bütün bağımsız yabancı diplomatik
ilişkilerden vazgeçme gibi görevleri vardı (Klengel, 1968: 73). Ayrıca Hitit
hakem kararı yoluyla çözmek için, Hitit kralına veya onun vekiline sunmaları
istilası ve patlak veren veba salgını neticesinde doğan siyasal otorite boşluğunu fırsat
bilen Pahhuwa hükümdarı Mita siyasal bağımsızlığını elde ederek yakın çevresine
doğru yayılmaya başlamıştır. Hitit Krallığına bağlı dört şehri ele geçirmiş, güney
komşusu olan Išuwa'yı talan ederek ganimetleri ülkesine taşımıştır (Beckman, 1999:
160 vd; Diakonoff, 1984: 57; Gurney, 1948: 32 vd; Kosyan, 2006a: 72; Yakar, 2007:
376). Kral Arnuwanda'nın tüm müdahale girişimlerine rağmen Hitit aleyhtarı komşu
yerel krallıklar ile ittifak ilişkisine girerek batısındaki bu süper güce karşı
geçmesine yol açarak Hitit Krallığı'nın çok yönlü saldırılara maruz kalmasında
aranabilir (Bryce, 2005: 142-143; Ceylan, 1996: 6). Nihayetinde Mita, Hitit ordusuna
Hititler Pahhuwa üzerinde kesin bir zafer elde edememiş, Pahhuwa ülkesini
18
tehditin ortadan kalkmadığı anlamına gelmektedir. Ancak I. Arnuwanda Dönemi’ni
izleyen III. Tudhaliya (M.Ö. 1400-1380) zamanında vuku bulduğu düşünülen siyasal
çeşitli düşmanlar tarafından saldırıya uğramıştır (Ceylan, 1995: 4-5; Kınal, 1974:
419; Yiğit, 1997: 275). Hatti ülkesinin zaptedilmesi, Hattuša şehrinin dahi yıkılması
şehri ülkesinin bağımsız hareket ederek Hitit egemenliği aleyhine siyasi bir tutum
yer aldığı Yukarı Fırat Bölgesi’nin kuzey bölümünde Azzi Krallığı ilk defa tarih
sahnesinde yerini almıştır (Gavaz, 2008: 23; Götze, 1940: 21-26). Zaman zaman
hükümdarı olan iki ayrı siyasi oluşumdur ya da bir aşiret konfederasyonu olarak
işleyen tek bir politik varlığın coğrafi açıdan farklı bölgelere yayılmış, farklı isimler
Mariya ve Hayaša halkı ile bir antlaşma yaptığını ve sonrasında Mariya'nın Hitit
koymuştur (Akdoğan, 2007, 29-30; Carruba, 1988: 71 vd; Forrer, 1931: 2-3) Hitit
19
kralı I. Šuppiluliuma (M.Ö. 1380-1340) saltanatının ilk yıllarında5 Azzi kökenli
2007: 29; Beckman, 1996: 22-30; Karauğuz, 2002: 151 vd; Laroche, 1971: 42). KUB
bir konuma getirilmiş ve kendi kızkardeşini ona zevce olarak vermiştir (Akdoğan,
2007: 31; Carruba, 1988: 69; Klengel, 1999: 154-155) . Söz konusu kral zamanında
Pahhuwa ve Yukarı Fırat Bölgesi’ndeki Išuwa hariç öteki yerel güçlerin, Hitit
Daha geç dönem Hitit kaynakları, Pahhuwalı Mita Metni’nde Pahhuwa şehri
Krallığı'nın bir parçası olduğunu doğrulamıştır (Del Monte - Tischler, 1978: 37, 59,
435; Garstang, 1943: 50; Güterbock, 1956: 66; Otten, 1980-1983: 334). Buna karşın
Pahhuwa'nın (en azından III. Tudhaliya zamanında) Azzi topraklarına dâhil olduğuna
yönelik çivi yazılı metinler bize hiçbir ipucu vermezler. Fakat II. Muršili(M.Ö. 1339-
1306)'nin krallığının 22. yılında Kaškalar'a düzenlenen bir sefer sırasında anılan
Pahhuwa şehri, Hitit nüfuzu altında gözükmektedir. Buradaki pasaja göre Pahhuwa
şehri, “Şarap Büyüğü” ünvanı taşıyan Nuwanza tarafından Hitit kralı II. Muršili'ye
kabul edildiği bir kent olarak tasvir edilmiştir (Cavaignac, 1929: 184; Cavaignac,
1960: 89-90; Forlanini, 2010: 159; Torri, 2005: 387). Aynı zamanda söz konusu
5
Antlaşmanın Önyüz I 1 satırındaki [U]M-MA DUTUŠI mŠu-up-pi-lu-li-u-ma LUGAL KUR URUḪa-at-
ti "Hatti ülkesi kralı majeste Šuppiluliuma şöyle (der)" ifadesi, Šuppiluliuma'nın henüz büyük kral
olmadığı hükümdarlığının erken dönemine işaret etmektedir.
20
pasajı içeren ve Hititoloji literatüründe "Muršili Yıllıkları" olarak tanınan bu metin
(KBo V 8 Rs. 4, 19-22), tarihsel olarak Pahhuwa adından söz eden en geç belge
Halkı teslim aldığını ve 3000 Azzili adamı yaya ve arabalı savaşçıyı kendi
ordusuna kattığını söyleyen Hitit kralı II. Muršili, 10. yılındaki seferinde (KBo IV 4)
(Diakonoff, 1984: 54; Götze, 1933a: 133 vd; Yakar, 2007: 374). M.Ö. XIV. yüzyılın
Erzincan) domine ettiğini Muršili Yıllıkları doğrulamıştır. Kral II. Muwatalli (M.Ö.
savaş arabası ile Kadeş Savaşı'na katılmış olması, Pahhuwa ile komşu beyliklere ait
Pahhuwalı Mita Metni'ne ait ilk tablet parçasının çivi yazılı kopyası Albrecht
XXIII cildindeki 72 metin numarası ile bilimsel literatüre kazandırılmıştır (Res. 1-2)
KUB XXIII 72 önyüz 1-48 ile arkayüz 1-80 metninin tarihsel önemi ilk defa
Archibald Henry Sayce tarafından fark edilmiş ve belli pasajları deneme amaçlı
yayınlanmıştır (Sayce, 1930: 5-8; Gurney, 1948: 32). Aynı numaralı metnin tam bir
çevirisi ilkin Oliver Robert Gurney tarafından yapılmıştır (Gurney, 1948: 33 vd).
Harry Angier Hoffner, KUB XXIII 72 metninin bir parçası olarak saptadığı
21
1684/u’yu, KUB XXIII 72 metninin önyüz 35-45 numaralı satırlarına yerleştirmek
tanımlayarak metne ilişkin üçüncü parçayı belirlemişlerdir (Otten - Rüster, 1977: 53-
sunularak metnin tarihsel ve coğrafi bağlamı üzerinde durulmuştur (Torri, 2005: 386
vd). KUB XXIII 72 + KUB XL 10 + 1684/u olmak üzere her üç metin parçasını
İngilizce çevirisi Aram Kosyan tarafından yapılmıştır (Kosyan, 2006a: 73 vd). Aram
getirmiştir. Detlev Groddek tarafından KBo L 66 arkayüz 61-67 (1684/u hariç), KBo
L 216 arkayüz 55-63, KBo L 218 önyüz 34-41 numaralı metinleri çeviriyazısı ile
olduğunu tespit etmiştir (Groddek, 2008: Nr. 66, 216, 218). En son Silvio
216 + KBo L 218 belgesi, "Pahhuwalı Mita Metni" ya da "Mita Metni" olarak
bilinmektedir (Forlanini, 2010: 160; Haas, 1986b: 25; Hoffner, 1976: 60; Kosyan,
2006a: 73 vd; Kosyan, 2009: 86, 88 vd; Laroche, 1971: 146; Marizza, 2007: 5; Torri,
2005: 387). Bir çok fragmana sahip metnin otografi ve buluntu -§ müze envanter
22
CTH Numaraları Otografileri Buluntu/Müze Envanter Numaraları
Bo 2558
Bo 2822
Bo 3961
KUB XL 10 Bo 7700
(+) Bo 8742
KBo L 66 1684/u
141/w
yaşlılar meclisine hitap edilmiş bir konuşma formuyla yazılmıştır (Gurney, 1948:
Tahhiša, Tahišna ve Yukarı Fırat Bölgesi’ndeki diğer yerel devletler ile yapılan
Hititçe yazılmış bu antlaşma, M.Ö. XV. yüzyılın son çeyreğinde politik gücün çeşitli
söz edilmemiş, ancak daha sonra Azzi ülkesinin parçası olan Duggamma ve
23
Kummaha gibi küçük devletler, Pahhuwalı Mita Metni'nde anılan olayların politik
tarafları olarak görünmektedir (Gurney, 1948: 46; Sagona, 2004: s. 27). Metindeki
önyüzün sonunda söz edilen onbeş yaşlının söz konusu Yukarı Fırat Bölgesi yerel
krallıkların temsilcileri ile aynı olup olmadığı ve onların arkayüz 32-35 olarak
Metne göre resmi olarak bir Hitit müttefiği olan Pahhuwa, politik bağlılığına
yerel liderlerle beraber Hitit karşıtı bir politika izlemişlerdir. Evlilik yoluyla Hitit
düşmanı Ušapa'nın kızıyla evli olan Pahhuwa kralı Mita, sadece politik
sığınma hakkını vermiş ve o zamanlar yakın bir Hitit müttefiği olan Išuwa
yenilgiye uğratılmış ve Hitit kralı, onları bir barış antlaşması yapmaya zorlamıştır.
Hititler, Pahhuwa halkından Mita ile yerel liderler Haššana ve Kalimuna'yı bütün
komşularına bu talimatı zorla uygulama emri vermiştir (Diakonoff, 1984: 57; Yakar,
2007: 376).
metnin bir vasallik antlaşması olarak kategorize edilmesi gerekir (Ceylan, 1995: 9;
Goetze, 1933: 102; Kempinski - Košak, 1970: 217). Çünkü Išmeriga ve Kaška
24
bir kral veya yöneticiyle değil, vasalların yaşlılarıyla (ileri gelenleriyle) ya da
Metin içerik olarak ele aldığı konular bakımından sırasıyla çeşitli bölümlere
yemin etmek için gelen Yukarı Fırat Bölgesi’ne ait yerel katılımcıların bir listesini
sunmaktadır (öy. 1-5). İkinci bölüm Pahhuwalı Mita'nın ettiği yemine ihanetini ve
Mita ile işbirlikçilerinin bölgedeki Hitit vasal ülkeleri aleyhindeki faaliyetlerini konu
suçlanmış Mita ve işbirlikçilerinin Hatti ülkesine iadesi talebi ile Išuwa üçüncü
bölümün konusunu oluşturur (öy. 41-48 ve ay. 1-12). Buradaki suçluların ailesi, tüm
Išuwa ülkesinden gaspedilen malların geri iadesi talebi ile kaçakların geri dönüşünü
içeren konular bu antlaşmanın kapsamı altına alınmıştır. (ay. 13-17). Beşinci bölüm
gelebilecek muhtemel bir yabancı elçiye Pahhuwa yöneticilerini bir ön uyarıyı içerir
(ay. 18-26). Altıncı bölüm Pahhuwa topraklarında patlak verebilecek bir isyana karşı
bastırma yükümlülüğünü Pahhuwa komşularına vermesini konu olarak ele alır (ay.
27-31). Yedinci bölüm tanımlanamamış bir Hatti Büyük Kralı ile Yukarı Fırat
ve muhtemel yabancı elçilere karşı ikinci bir kez uyarı (ay. 38-43), yerel koşullara
ilişkin rapor (ay. 44-54) , antlaşmayı müteakiben askeri sefer yönetimi ile kaçaklar
konusu (ay. 55-60) ile iyi niyet uyarısı ve bölgedeki muhtemel düşmanlara karşı bir
25
savunma ittifakını işlemiştir (ay. 61-68). Tabletin son ondört satırı tercüme
Mita Metni'nin kronolojik çerçevesi şöyle tasvir edilebilir (Kosyan, 2006a: 89):
geçirilmesi.
aleyhine gelişen olaylardan esin kaynağını alan bu yemin hiç kuşkusuz Hitit kralının
9) Pahhuwa'ya Hititler tarafından yapılan yeni bir müdahale (?) ile Hitit
kralının belirlediği anlaşma şartlarının onayı için bağlılık yemini ettirilmesi yoluyla
26
Tüm bu tarihsel olaylar makul bir zaman dilimini gerektirmektedir. Metin
içerisinde süreyle ilgili herhangi bir bilgiye rastlanmamasına karşın olayların üç beş
yıl gibi bir zaman dilimine yayıldığı çıkarsaması yapılabilir (Kosyan, 2006a: 89).
Pahhuwalı Mita Metni’nin ilk giriş bölümü kayıptır (Torri, 2005: 387). Bu
KUB XXIII 72 + KUB XL 10 + KBo L 66 + KBo L 216 + KBo L 218 tabletinin sol
daha az olduğu belirtilerek on beş satırdan daha fazla olamayacağı ifade edilmiştir
ÇEVİRİ6
Önyüz
oğlu
_______________________________________________________________
6
Metnin çevirisi için Aram Kosyan’ın çalışması temel alınmıştır (Kosyan, 2006a: 80 vd); Aram
Kosyan'ın çevirisinde eksik olan öy. 49 - 96 numaralı satırların tamamlaması için iki farklı kaynaktan
faydalanılmıştır (Gurney, 1948: 35; Reichmuth, 2011: 122).
27
6) [ve bu yüzden onlar için (?) biz şa]rt [koştuk]. Dikkat et, Mita defalarca bu
Hurla, Halmišna,
olacaktır.
_______________________________________________________________
16) [ o (pekçok)? günah işledi ve] eş [içi]n düşmanım Ušapa'nın kızını a[l]dı.
_______________________________________________________________
_______________________________________________________________
28
21) [....................] o hiçbir şey ver[medi]. [Ve Pahh]uwa'dan Išuwa ülkesine
_______________________________________________________________
cezasını verdiler,
_______________________________________________________________
35) [..................] dikkat et. Ben, Majestem, (ona) yemin ettirdi ve Pahhuwa
arkasına
ismiyle seslendi
29
40) [Pahhura, Hurla, Aparhula, onların elinde tuttuklarını (söyledikleri):]
"Haššanaš, kentler tutulmuş, bir içoğlanı, bir adam bile değil miyim ?, Onlardan
vazgeçmeyeceğim !".
_______________________________________________________________
birlikte teslim et !
42) Bir yün[ün] ipliği varıncaya kadar [sak]lama. Kalimuna'nın evi eşiyle
insanları
kentine
_______________________________________________________________
49 [ ..................................................................................................]
[...........]
30
60’[ ................................................................................................Eğer herhangi
birşey sa]tın alınırsa ülkesinden onu geri satın al ve onu geri teslim et!
66’[........................................................................................................................
................................]
67’eğer
o[.....................................................................................................................................
.........]
69’aşağıda [......................................................................................................]
71’[........................................................................................................................
................................]
72’[........................................................................................................................
................................]
74’Sözcük [..........................................................................................................]
75’[ ......................................................................................................................]
31
…
85’[.......................................................................................................................
….....]
86’dış[ında ..........................................................................................................
…………]
87’[........................................................................................................................
................................]
91’[.............................................................................................................
[.........................................]
92’[.....................................................................................................................
Pa]hhuwa, Pa[-(=PN)]
93’[.......................................................................................................................]
15 yaşlı [ çağırdık ? ]
94’[..............................................................................................................Š]anta
Adam [......................]
95’[..............................................................................................................M]it[a
...............................]
96’[......................] [..........................................................................................]
[.............]
Arkayüz
32
2) ve onlar için (bu yü]zden tanrı[ya] yemin etmeyi şart koştuk. Dikkat et, Mita
8) gidip getirecekler ve onların hep[sini teslim] edecekler (ve) bir yü[n] [ip]liği
_______________________________________________________________
[teslim ederler],
11) serbest bırakırlar [ve] [Uš]apa['nın oğlunu] yakalar ve onu teslim ederler,
12) ve her nereye gidersen, hangi kentte olursan ol, onu Majesteme geri v[er].
_______________________________________________________________
33
14) [ülke]lerine gir[en], ölen bir adam, otlayan öküzler ya da koyunlar
[farketmez],
15) ama önemli olan, kalan herhangi biridir. Onlar her şeyi teslim ederler. [bir
ülkesindeyken,
17) terket[miş] (ve) gitmiş [olan] Pahhuwa halkı[na], [onların] hepsini [teslim
ederler].
_______________________________________________________________
18) Ayrıca (eğer) h[er] yıl askeri birlikler sağlarlarsa ve tıpkı Išuwa'nın askeri
ilerleyecektir,
34
25) onlar Majestemin hizmetkârıdırlar. Ama eğer Pahhuwa insanları bu şeyleri
yapmazlarsa, ve [.....]
_______________________________________________________________
27) Pahhuwa insanları arasında sadakatsizlikle ilgili bir söz duyduğun zaman, o
adamakıllı cezalandır.
29) Pahhuwa insanlarının kanlarıyla ellerini derhal kirlet! Her [kim] Pahhuwa
31) (ve) onu hemen öldüreceğim (ve) daha sonra Pahhuwa'ya karşı savaş için
ilerleyeceğim.
_______________________________________________________________
_______________________________________________________________
35
35) Mararha'nın adamı, Huru, Tahišna'nın adamı, Agga, Halma'nın adamı,
_______________________________________________________________
Arihpizzi için, [onların] h[epsi] [için] kutsal yemin altına [böylece] aldık.
_______________________________________________________________
40) [Ve her kim Majestemin düşmanıysa], o [sa]na(da) düşman olacak ve Ben,
41) [onunla sadakatle savaşacaksın. Ve] kapına [on]u kabul et[me]yeceksin [ve
[................]
[......................................]
_______________________________________________________________
44) [........
36
46) [ ................................................] bir diğerine y[az .............
[.................................]
Doğruyu söyle.
_______________________________________________________________
55a) herhangi bir adamın eşi ve herhangi bir kızı yol üzerinde .....macaksın,
[..........] incit[me]yeceksin.
55) [Ve] yürüyeceğ[iniz zaman], herhangi bir adamın oğlu ya da kızı, erkek
57) [ülkenize], özgür bir adam ya da bir köle, erkek ya da kadın olsun olmasın
37
58) [ya da diğer herhangi bir] ülkeye onu satmayacaksın, ne de gözlerini [dağa]
çevireceksin].
59) [........................] ama herkimden kötü bir söz duyarsan, bir düşmanın
gönder.
_______________________________________________________________
61) [Ve] herhangi bir düşman şehir barış talep ederse, Hatti ülkesinden önce
onu ....................eme]yeceksin,
[kü]çük gör[me]yeceksin,
düşmana [saldır]ın
65) [ve] ellerinizi kanlarıyla derhal kirletin. Ama Majestemin askeri birlikleri
[.........................] ve yardımına
66) [gideceksin.] Hatti ülkesi[ne] sen, yine de bir öncü kolu olacaksın,
[.........................] savaşacaksın.
_______________________________________________________________
_______________________________________________________________
38
69) [..................................................] adam [.................................ın
koru.
ülkesinin
geçirdiniz.
önce [.......]
sadakatle
76) [............................................................................................................v]er.
_______________________________________________________________
_______________________________________________________________
39
II. 6. TARİHLENDİRME
tarihlendirme problemi dikkate değer bir öneme sahip olmuştur. Sözkonusu metin
içerisinde herhangi bir Hitit kralının adının anılmaması tarihlendirmeye ilişkin farklı
Garstang - Gurney, 1959: 35; Gurney, 1948: 45; Klengel, 1968: 72). Tarihlendirme
konusunda nedeni tam olarak ifade edilmemiş böyle bir önkabulun - somut bir
Metni'nde"7 olduğu gibi Hitit siyasi otoritesinin kudretini yitirdiği bir dönemde
yazılmış olması gerektiği ve bunun için de hakkında pek fazla bilgi sahibi
olmadığımız kısa bir hükümdarlık süresi geçirmiş olan III. Arnuwanda'nın iyi bir
aday olarak görünmesi sözü edilen çıkarımın sebepleri arasında yer almış olabilir
(Cornelius, 1973: 273). Bunun yanısıra Hititlerin geç dönem yazılı belgelerinde ve
7
"Pahhuwalı Mita Metni" ile "Madduwatta Metni" arasındaki benzerlikler ve paralelliklere ilişkin
Oliver Robert Gurney’in çalışmasına bakılabilir (Gurney, 1948: 32, 33, 45).
40
Yapılan araştırmalar metnin İmparatorluk Çağı'ndan ziyade Orta Hitit
bir kabul görmüştür (Beckman, 1999: 160; Haas, 1986b: 25; Hoffner, 1976: 62;
Klengel, 1999: 116; Kosyan, 2006a: 72 vd; Marizza, 2007: 5; Melchert, 2007: 528;
Otten, 1980-1983: 334). Pahhuwalı Mita Metni’nde faili bilinmeyen Hatti kralının I.
dayanak noktasının ana başlıklarını metnin içerdiği filolojik özellikler, konu edindiği
SĺG
Metinde yer alan a-ap-pa ma-iš-ta-an ma-ši-wa-an-ta-an le-e ap-te-ni
deyimi dikkat çekicidir. Değersiz bir madde olan iplik hakkındaki Hititçe bu deyim
ifadenin kullanımı, sadece iki Hitit metninde ortaya çıkmakta ve Orta Hitit
konusu deyim, Asur Ticaret Kolonileri Çağı’na ait Asur ve Hahhum krallıkları
arasında yapılmış bir antlaşma metninde geçen “…ip ve kıvrık kazıklara varıncaya
8
Bu deyim Pahhuwalı Mita Metni içerisinde öy. 42 ile ay. 8, 15 numaralı satırda olmak üzere üç kez
kullanılmıştır.
9
Buna karşın Albrecht Goetze, bu deyimin kullanımını geç dönem Hitit antlaşmalarının karakteristik
unsurlarından biri olarak görmek istemiştir (Goetze, 1940: 76 dn. 304).
41
"Madduwatta Metni'nde" doğrulanmıştır ve bu deyimin kullanımının söz konusu iki
metne özgü olduğu belirtilmiştir (Goetze, 1940: 76 dn. 304; Gurney, 1948: 45). Orta
tanımlanmıştır. Metinde en göze çarpan dilbilimsel farklılık, sessiz bir harfle biten
bir sözcükten sonra gelen -a- bağlacının yerine -ma- enklitik bağlacının tercih
edilmesi gösterilebilinir. Orta Hitit Dönemi’ne ait bir diğer linguistik yenilik isim
tanımlığı gösteren -za- hecesinin varlığıdır (Melchert, 2007: 526 Table 1).
Pahhuwalı Mita Metni’ndeki olayların önemli bir parçası olan Išuwa'nın Hitit
hakkında Hitit kaynaklarında ilk söz ediş kesin olmamakla beraber I/II Tuthaliya
(M.Ö. 1450 - 1420) dönemine tarihlendirilir (Gurney, 1975: 27-28; Klengel, 1968:
64; Yiğit, 1995: 244). “Tuthaliya Analleri” olarak bilinen ve Hititlerin Išuwa
üzerinde kazandığı zaferi anlatan KUB XXIII 11 (CTH 142) numaralı belgenin I/II
(Ertem, 1990: 578; Klengel, 1968: 64)10. Söz konusu krala kesin olarak
tarihlendirilebilen Yukarı Fırat Bölgesi ile ilgili başka bir bilgiye rastlanmamaktadır
veba salgını siyasal bir otorite boşluğu doğurarak Hitit Krallığı’na bağlı birçok vasal
10
John Garstang - Oliver Robert Gurney, bu metni IV. Tuthaliya Dönemi’ne ait bir kronik olarak
değerlendirmişlerdir (Garstang, - Gurney, 1959: 123).
42
devletin bağımsız hareket etmesini beraberinde getirmiştir. Buna paralel olarak Hatti
ülkesiyle komşu olan farklı etnik toplulukların kendi çıkarlarını gözeten Hitit
Hititlerin önemli bir kült merkezi Nerik şehrinin düşmesinden sonra Hititler'in diğer
(Ceylan, 1996: 6). Kral Arnuwanda bu durumu dile getirirken "Düşman dolu yıllar"
şeklinde ifade etmiştir (Schuler, 1965: 32). Aslında "Pahhuwalı Mita Metni", tıpkı
içerik açısından aynı fakat aktörleri farklı olan "Madduwatta Metni" gibi I.
Arnuwanda'nın Hatti ülkesine düşmanlık eden eski vasal krallıkları ve çeşitli etnik
grupları hizaya getirme sürecinin bir parçası olarak görünmektedir (Torri, 2005:
387). Metnin teması, tüm politik gelişmelerin örgüsü içerisinde yer alan Hitit
aleyhtarı güçlere karşı, söz konusu Hatti kralının hamleleriyle üstünlük kurma
mücadelesine dayanmaktadır.
KUB XXIII 72'ye doğrudan katılan KBo L 66 (1684/u), 1962 kazı sezonunda
Büyük Tapınağın doğusunda kazı haritasında L/19 olarak işaretlenmiş alandaki Hugo
XL 10 + KBo L 66 + KBo L 216 + KBo L 218, köken olarak büyük bir olasılıkla
(Hoffner, 1976: 60). Belirtildiğine göre Madduwatta Metni (KUB XIV 1 + KBo XIX
38) aynı şekilde bu alandan gelmiştir ve KBo XIX 38, Hugo Winckler- Theodor
Makridi’nin kazı toprağıyla bağlantılı olarak Tapınak I'in doğu deposunda ele
geçmiştir (Otten, 1969: 7). Bununla birlikte Orta Hitit korpusuna ait olabilecek kral
11
Dönemin panoramasını "Arnuwanda - Aşmunikal Dua Metni" olarak bilinen çivi yazılı belge
sunmaktadır (Ceylan, 1996: 1 vd).
43
Tuthaliya(CTH 142. 3)'nın anallerinin bir parçası da L/18('Yamaçtaki Ev)'de
bulunmuştur (Hoffner, 1976: 60). Sonuç olarak buluntu yeri bakımından KUB
XXIII 72 ve KBo L 66 tabletlerinin Orta Hitit Dönemi’ne ait bir arşiv mekânında
açığa çıkarılmış olması, Pahhuwalı Mita Metni’ne ilişkin doğru bir tarihlemeyi
güvenilir kılmaktadır.
OLAYLARIN COĞRAFYASI
Etimolojik bakımdan Pahhuwa sözcüğünün ilk hecesini çatı, ikinci hecesini ise
sonek olmak üzere iki yarı parçadan ele almak mümkündür. Sözcüğün çatısı Hititçe
Eski bir Anadolu toponomisi olan -wa ise bir sonek elemanı olarak karşımıza
çıkmaktadır (Jahukyan, 1961: 384, 400). Bu soneki " Išuwa ve Ingalawa" gibi yer
12
KUR URUPahhuwa için bkz. Pahhuwalı Mita Metni (KUB XXIII 72 + KUB XL 10 + 1684/u) ay. 36,
80; URUPahhuwa için bkz. KUB XXIII 72+ öy. 5, 14, 20, 21, 23, 35, 44, 92; ay. 5, 9, 11, 17, 19, 20, 21
- 31; KUB XXXI 103 satır 1; KBo IV 20; KBo V 8 ay. 4.
13
Hint - Avrupa dillerinde aynı anlama gelen pa ya da pek'u sözcükleriyle karşılaştırılabilen paḫḫaš =
paḫš fiili ayrıca (insanları) güvenle muhafaza etmek, (zararlı ya da tehlikeli birşeyi) kontrol altına
almak anlamlarına da gelmektedir.
44
isimlerinde de görmek mümkündür. Yer isimlerinin karakteristik bir soneki olarak
ortaya çıkan -(u)wa ya da -ua sesinin Hurrice iyelik soneki -we- sesinin farklı bir
yazımı olabileceği önerilmiştir (Diakonoff, 1984: 47). Buna göre Pahhuwa sözcüğü
coğrafi konumunu tanımlamak için değil, aynı zamanda bu politik güç ile komşu
(Harita-1). Metin dikkatli bir biçimde incelendiğinde Išuwa altı kez, Pitteyariga üç
kez Kummaha iki kez ve Zuhma bir kez geçmektedir. Buna ek olarak aynı metinde
bir kez de modern Malatya ile eşitlenen Maldiya şehrinden söz edilmesi, Pahhuwa
şehri ülkesinin bölgesel konumu hakkında açık bir fikir vermektedir. Hitit
Dönemi’nde Elazığ bölgesini kapsadığı kesin olan Išuwa ile modern Kemah
(Erzincan) ile bir tutulan Kummaha'dan söz edildiğinden ötürü Pahhuwa şehri
ülkesinin Yukarı Fırat Bölgesi’nde aranması gerektiği sonucu objektif olarak ortaya
çıkmaktadır (Bryce, 2005: 143; Ertem, 1990: 586; Gurney, 1992: 214). Pahhuwalı
görünmektedirler (Diakonoff, 1984: 54; Götze, 1933a: 133 vd; Gurney, 2003: 121;
Sagona, 2004: 27; Yakar, 2007: 374). Azzi ve Hayaša'dan bahseden Hitit kaynakları,
bu politik oluşumun Yukarı Ülke (Ak. mātum elītum, Süm. KUR URU
UGUTI) ile
14
Söz konusu öneri doğrultusunda M.Ö. XIII. yüzyıl Asur kayıtlarında Uruatri ülkelerinden olan
Salua sözcüğü "Sala (ülkesinin) adamları, Hemmuwa sözcüğü ise Hemme (ülkesinin)adamları
anlamlarını taşımaktadır. Bu soneki taşıyan yer isimleri özellikle Yukarı Fırat Vadisi’nin daha
doğusundaki bölgelerde yaygındır (Diakonoff, 1984: 47).
45
komşu olduğuna işaret etmektedir (Gurney, 2003: 121; Yakar, 2007: 374). KBo V 4
16 vd. göre Tipiyalı olan Kaškalı adam Pihhuniyas tarafından öncesinde akın edilmiş
tarafından istila edilmiştir. Bu yüzden Kaška halkı tarafından problem yaratılan alan
yoktur (Garstang, 1943: 52; Gurney, 2003: 121). Yukarı Ülke’nin kuzey ve
ile çevrelendiği kabul edilerek coğrafi açıdan tanımlanmıştır (Gurney, 2003: 121;
Ünal, 1974: 224-225). Sivas'ın doğu topraklarını tekabül eden Yukarı Kızılırmak'ın
yukarı çığırlarının Yukarı Ülke'ye ait olduğunun kabul edilmesi nedeniyle, Karadeniz
oluşturduğu düşünülmektedir (Haas, 1986b: 22; Jahukyan, 1961: 356; Ünal, 1974:
olduğumuz Išuwa ve Maldiya ile coğrafi konumları hakkında daha az kesin bilgilere
Medvedskaya, 1987: 386; Garstang - Gurney, 1959: 35; Haas, 1986b: 22; Yiğit,
1997: 273 vd). Eldeki verilere göre Pahhuwa, güneyde Išuwa (Elazığ), ile He/inzuta
46
Tunceli il merkezinin 19 km doğusunda yer alan Pah (yeni adıyla Kocakoç)
kasabasıyla özdeşleştirilmiştir (Cornelius, 1967: 67; Cornelius, 1973: 205 vd. L.M.
160 dn. 40; V. Khachatryan’dan aktaran Kosyan, 2006a: 94 dn. 45). Hiç kuşkusuz
böyle bir lokalizasyon girişiminin kökeninde yaşayan diller ile herhangi bir
bağlantısı olmayan 'Pah' yer isminin Hitit metinlerindeki Pahhuwa'dan miras kalmış
olabileceği düşüncesi yatmaktadır. Mevcut görüşün iki önemli dayanağı daha vardır.
bölgedeki Hitit yerleşim tarihi bakımından uygun olmamasıdır (Cavaignac, 1960: 89-
90; Garstang, 1943: Plate XVII; Garstang, 1948: 53 vd; Garstang - Gurney, 1959: 35;
bölgenin Hitit ülkesinin bir parçası olduğunu göstermiştir. Ele geçen buluntular ve il
bölümünü oluşturduğunu açığa vurmuştur (Ökse, 2008: 365 vd). Şarkışla'ya bağlı
Dövlek köyünde bulunan tunç "muharip tanrı" heykelciği Sivas bölgesinin M.Ö.
XVI.- XV. yüzyıllardan itibaren Hitit ülkesinin bir parçası olduğuna işaret etmektedir
(Özgüç, 1949: 45 vd; Ökse, 2008: 365). Dolayısıyla Sivas bölgesindeki Hitit
vermemektedir. Öteki bir dayanak söz konusu toponominin taşıdığı "korunaklı yer"
15
John Garstang, Erzincan ve Sivas arasındaki bağlantıyı eskiden beri sağlayan ve Fırat nehrine geçit
veren Divriği yakınlarındaki Pingan (Adatepe) köyü güzergâhını Pahhuwa'nın lokalizasyonu için
önemli görmüştür. Ona göre Pingan Pahhuwa'nın hem Hititler ve hem de KUB XXIII 72 metninde
geçen komşularıyla temas kurabileceği uygun bir yeri temsil etmektedir (Garstang, 1948: 49 vd).
47
anlamına paralel olarak "gözlerinizi dağlara çevirmeyeceksiniz" ifadesinde de ima
edildiği gibi Pahhuwa'nın dağlarla kaplı bir coğrafyaya işaret etmesidir. Buna karşın
kendisini değil aynı zamanda bir mıntıkanın adı olarak da karşımıza çıkmaktadır.
çevrili bir çanağı andıran görünümü, Pah mıntıkasının genel coğrafi özelliğini
itibarıyla Murat Nehri’nin kuzeyi ile Tunceli’yi kuzeyden kuşatan Munzur Dağları
silsilesi arasında kalan bölgeyi identifiye etmektedir (Forlanini, 2010: 160 dn. 40)
Aynı bölgede - Pah - sözcüğüyle ilişkili üç yer ismi daha bulunmaktadır. Bunlar; 1)
Mezrası” adını taşıyan yerleşim bulunmaktadır. Pah Mezrası, Pah kasabasına bağlı
olup Orta Çağ izleri taşıyan bir nekrapol alanına sahiptir. 2) Tunceli il merkezinin 10
km kuzeyinde Havik Pah (Babaocağı) köy yerleşimi yer alır ve bu isim muhtemelen
Kürt dilinde “Pah Yaylası” anlamına gelen "Hawinge Pax" ifadesinin bir değişkesidir
16
Çemişgezek Sancakbeyi Hasları listesi ve Çemişgezek Sancağı’nda vergi ve resimler listesi ile
Çemişgezek tahrir kayıtlarını içeren Osmanlı belgelerinde Pah yerleşiminin adı geçmektedir. (Ünal,
1999: 145, 226, 240, 253)
48
II. 7. 2. URUAlatarma
sözetmektedir. Hitit kralı söz konusu metinde "Nihriya'dan yalnız kaçmadım mı?
etmedim mi ?" demektedir (Kosyan, 2006a: 93; Singer, 1985: 110). Eğer her iki
pasaj tek ve aynı olay ile ilgili ise o takdirde bu kentlerin biri bir diğerinden uzakta
(Kosyan, 2006a: 93)18. Bunun dışındaki ikinci bir referans kırık bir fragman KBo L
II. 7. 3. URUArhita
geçen Hitit kralının askeri bir müdahalesi esnasında güzergâh üzerindeki bir şehri
tanımlar. Sözü edilen askeri seferde Hitit kralının ordusunun önünden kaçan Arhita
kenti insanları Hatti ülkesine göre daha uzakta bulunan ve erişimin daha zor olduğu
17
Buradaki Hitit kralının kim olduğu kesin olarak bilinmemektedir. Faili belli olmayan bu Hitit
kralının genellikle II. Šuppiluliuma olduğu düşünülmekle beraber metnin linguistik ve paleografik
özelliklerinden ötürü IV. Tudḫaliya'ya atfedilebileceği de önerilmiştir (Singer, 1985: 109-112).
18
Niḫriya şehrinin lokalizasyonuna ilişkin önerileri temel iki kategoriye ayırabilmek mümkündür.
Bunlar kuzey ve güney odaklı şeklinde tasnif edilmiş olup Ṭur 'Abdin dağları yaklaşık olarak her iki
fikri birbirinden ayıran coğrafi çizgidir. Güney odaklı öneri Niḫriya'yı Habur ya da Balih
akarsularının yukarı çığırlarına yerleştirirken Asur, Hitit ve Urartu kaynakları kuzey odaklı öneriyi
destekler niteliktedir. Buna göre söz konusu şehir, Dicle vadisinin yukarısında bir yere
yerleştirilmelidir (Singer, 1985: 106). Güney odaklı görüş, Niḫriya kentinin Şanlıurfa yakınlarında
olması gerektiğini önermektedir (Larsen, 1976: 237).
49
Pahhuwa gibi Hitit karşıtı ülkelere sığındıkları anlaşılmaktadır (Beckman, 1999: 162;
Kosyan, 2006a: 75, 82). Öyleyse Arhita şehri, Hatti ülkesi ile Pahhuwa ülkesi
arasında yer almış olmalı ve bu kentin Hatti ülkesinin doğusunda, Pahhuwa'nın ise
batısında konumlandığı sonucu ortaya çıkmaktadır. II. Muršili’ye ait KUB XXVI
da anılmış olması, Arhita’nın söz konusu coğrafi bağlamına dolaylı olarak destek
Bu veriler ışığında Arhita kenti için lokalize edilebilecek en iyi yer, tarihsel
varlığı tescil edilen Arhut köyü, Divriği (Sivas) yolu üzerinde bulunmakla beraber
isminin Arhita ile olan fonetik benzerliği dikkat çekicidir. Söz konusu köy
Hitit kaynaklarında Arhita kentinde bir hava tanrısı kültü olduğu belgelenmiştir
arkayüzünün girişinde Hitit kralına sadakat yemini ettirilen şehirler arasında yer
almaktadır (Kosyan, 2006a: 82). Buna karşılık II. Muršili'nin 10. yıl kroniğinde
(KBo IV 4) Duggamma, Aripša kenti ile beraber Azzi ülkesinin güçlü ve tahkimatlı
bir şehri olarak karşımıza çıkmaktadır (Götze, 1933a: 133). II. Muršili'ye ait söz
konusu yıllıklarda Duggamma, Aripša şehri ile sık sık birlikte anılmakta ve geçen
50
ifadelerden her iki şehrin yakın bir coğrafi ilişkisinin olduğu sonucu ortaya
çıkmaktadır (Götze, 1933a: 133-136; Gurney, 1948: 46). Aripša'nın konumu için
(Götze, 1933a: 131 vd). Söz konusu belge Duggamma ve Aripša'nın yer aldığı Azzi
ülkesinden yüksek dağların ve yalçın kayalıkların egemen olduğu bir yer olarak söz
etmektedir (Götze, 1933a: 139 Rs. IV; Garstang, 1943: 51 dn. 48).
19
Aripša şehrinin lokalizasyonuna ilişkin şimdiye değin iki farklı görüş ortaya atılmıştır (Del Monte -
Tischler, 1978: 37). Bu görüşlerden biri Emil Forrer tarafından savunulan Aripša'nın Van Gölü
kıyısındaki Tatvan ile eşitlenmesi yönündedir (Forrer, 1931: 19 vd). Buna karşın Van Gölü kıyısı
kayalıklarında Hitit arkeolojik materyaliyle ilişkilendirilebilecek herhangi bir kalıntının varolmaması
ve hem de Hitit kaynaklarının gösterdiği gibi Hatti ve Hayaša-Azzi ülkeleri arasındaki coğrafi
bağlamdan çok uzağında yer alıyor olması söz konusu lokalizasyon önerisini imkânsız kılmaktadır
(Garstang - Gurney, 1959: 38; Diakonoff - Medvedskaya, 1987: 386). Öteki bir görüş ise Aripša
şehrini klasik dönemde adı Kerasund olan günümüz Giresun kentine lokalize etmektedir. Yukarı Fırat
Bölgesi’ndeki Kemah (Kummaha) üzerinden alçak Kelkit vadisi (Lycus) yoluyla Kırkkızlar Dağı'nın
doğusundaki yüksekçe bir geçiş üzerinden aşağıda küçük bir körfez üzerinde Giresun'un konumlanmış
olması ve kayalık bir körfezde üzerinde Orta Çağ kalıntıları bulunan Giresun kalesinin uzanıyor
olması bu görüşün temel dayanaklarıdır. Buna göre Giresun'a eşitlenen Aripša'ya ulaşabilmek için II.
Muršili'nin ordusu yolun bir kısmını ya Giresun sahili ya da Ordu yakınlarındaki deniz kıyısı boyunca
yürümüş olmalıydı ve Klasik Dönem’de ismi Megalula olan Kelkit vadisindeki antik şehir Hitit
kaynaklarındaki Ingalawa ile eşitlenmeliydi (Garstang, 1943: 51; Garstang - Gurney, 1959: 38-39;
Diakonoff, 1984: 54; Diakonoff - Medvedskaya, 1987: 386-387). Ancak Hitit yazılı kaynaklarına göre
II. Muršili yalçın dağlık bir alanda bulunan Aripša'dan sonrasındaki ilk ulaştığı yer Duggamma
şehridir ve dolayısıyla Pahhuwa'dan da fazla uzak olmamalıdır. Büyük bir olasılıkla Aripša şehri de
Yukarı Fırat Bölgesi çevresinde aranmalıdır ve buna göre belki de Tunceli ile Erzincan arasında
Munzur - Mercan Dağları üzerinde bulunan küçük çaplı birçok göl, Aripša’nın aranabileceği uygun
bir topografyayı betimlemektedir. Bulunduğu yer bakımından Munzur - Mercan Dağları ile bu
dağlarla bağlantılı daha kuzeydeki dağ silsileleri Aripša için KBo IV 4 metninin tasvir ettiği çok
yüksekteki kayalık zirvelere ve dağ göllerine sahip bir mıntıkayı oluşturmaktadır. Bölge de Orta ve
Geç Tunç çağları ile çağdaş, Erzincan İli, Tercan İlçesi'nin 2 km güneydoğusunda 1690 m.
yüksekliğindeki sarp bir kayalık tepe üzerinde Ağbaba Kalesi gibi yerleşimlerin bulunduğunu da not
etmek gerekir (Ceylan, 2008: 264).
51
Tukkamma ya da Tukkamana biçiminde de okunabilen söz konusu yerin
Yukarı Fırat Bölgesi ile ilişkili olarak Išuwa'nın kuzeyinde uzanması gerektiği
Medvedskaya, 1987: 386; Forlanini, 2010: 157 dn. 23; Torri, 2005: 393) Ancak
kanımızca Orta Çağ Ermeni kaynaklarında Dēgik adını taşıyan bölge ve o bölgenin
merkezi konumundaki kale yerleşimidir (Hewsen, 1992: 59 ii). Duggamma ile dikkat
çekici bir fonetik benzerliğe sahip bu yerleşim20 Eski Yunan kaynaklarında Klima
Armenia yönetim bölgesinin sekiz alt bölgesinden biri olarak karşımıza çıkar
(Hewsen, 1992: 59 ii, 297). Dēgik'in yerleşim ve bir alt bölge olarak varlığı hem
Orta Çağ Dēgik bölgesel yerleşim merkezinin Tunceli ili Hozat ilçesi
20
Söz konusu şehri Dukkamana olarak ele alan Gevorg Beglari Jahukyan, mana- ifadesini sonek
olarak kabul ederek bunu Hititçe de aruna “deniz” arumana “denize ait” linguistik bağlantısı ile
karşılaştırmış ve aynı ilişkinin bir Azzi kenti olan Halimana için de geçerli olduğunu belirtmiştir
(Jahukyan, 1961: 391, 400, 401). Böylelikle geriye kalan Dukka ya da Dugga ifadesi, Degik ile
fonetik benzerliği daha da pekiştirmiştir.
21
Digēsinēs yer adının Dēgik'in Ermenice lokativ hali olan Degis sözcüğünden türetilmiş olduğu
belirtilmiştir. Klima kelimesi Grekçe bir bölgenin alt bölgesini ifade etmek için kullanılmıştır
(Hewsen, 1992: 156 dn. 39).
22
Dēgik klasik Ermeni kaynaklarında akuzatif bir formu olan Dednis şeklinde de kayıtlara geçmiştir.
(Hübschmann, 1969: 302; Hewsen, 1992: 156 dn. 39). Bir Orta Çağ yazılı kaynağı olan Kilikyalı
Thomas'ın eserinde söz konusu yer Dedik biçiminde anılmıştır (Hewsen, 1992: 250). Bununla birlikte
tarihsel kayıtlarda bu bölge için Degek' ve Gegek formunda yazılışlara da rastlamak mümkündür
Hewsen, 1992: 250, 429).
23
Bu sonuca varılmasının nedeni Dēgik'in M.S. 536 yılında Bizans'a bağlanan prenslikler arasında yer
almasından dolayıdır (Hewsen, 1992: 313).
52
arkeolojik yerleşkesi olduğu düşünülmektedir. Hozat ilçe merkezinin kuş uçumu 11
mimari kalıntılar ve seramik kırıkları saptanmış olup buna ek olarak Geç Tunç Çağı
II. 7. 5. URUHe/inzuta
kaynaklarında (KBo XXII 3 + KUB XXXI 103 3) anılmaktadır (Yiğit, 1995: 244).
Hititçe öteki bir belge olan KBo XXII + KUB XXXVI 103 7' (Zukraši Kroniği),
lokalizasyonuna ilişkin bir ipucu vermemektedir (Kosyan, 2006: 92). KUB XVI 42
parçalı bir fragmanda olsa kentin Išuwa ile olan bağlantısını ortaya koymaktadır24.
Išuwa bölgesinde yapılan işleri anlatan ve hangi Hitit kralı zamanında yazıldığı kesin
bilinmeyen KBo XVI 42 (önyüz 16-21) metninde Hititler için Hinzuta'nın bir sınır
kenti olarak öneminin arttığı anlaşılmaktadır. Buna göre bir sınır şehri olan
Manzana'dan 30 kadar hane halkı bir diğer sınır kenti Hinzuta şehrine yerleştirilerek
1968: 74 dn. 41; Klengel, 1976: 86; Kosyan, 2006a: 92-93; Köroğlu, 1995: 359 vd).
24
KBo XVI 42 metni olasılıkla yüksek rütbeli bir Hitit görevlisinin Yukarı Fırat Bölgesi’ndeki Hitit
sınır bölgesinde yaptığı bir teftiş sürecinden bahsetmektedir. Kent adı geçen metnin 17. satırında [URU
Ḫi-i]n-zu-ta-aš-ma x[, 19. satırında UR[UḪi]-in-zu-ta e-ša-ri URUMa-an-za-na-aš-ma x[ şeklinde
geçmektedir (Klengel, 1976: 85-86). Hayri Ertem açık bir şekilde Hinzuta'yı Išuṷa ülkesinin beş
kentinden biri olduğunu ifade etmektedir (Ertem, 1990: 577).
53
Ülke adı olarak Yeni-Asur yazılı belgelerinde KUR
Enzi, KUR
Enzite formlarında şehir
ismi olarak ise Enzata biçiminde geçmektedir (Parpola, 1970: 13, 125; Russell,
URU
1984: 182; Salvini, 1995: 48). Hitit kaynaklarına paralel olarak I. Tukulti-apal-
(Išua ülkesinin Enzata kentini) biçimindeki ifade, He/inzuta'nın Išuwa ülkesinin bir
219). III. Šulmānu-ašarēd (M.Ö. 859-824) Dönemi’ne ait Kuruh Monoliti'nde ise
çarpıcıdır: "... Namdanu ve Merisu dağlarını aştım. Išuwa ülkesindeki Enzite'ye karşı
yürüdüm. .... Enzite'den hareket ettim. Arzania Irmağı’nı geçtim. Suḫme ülkesine
metinlerine göre Išuwa ülkesi, Arzania (Murat) Nehri, Suḫme (Bingöl) ülkesi ve
Enzite ile Hitit ve Asur kaynaklarında sözü edilen Alzi ve Alşe'nin aynı şehir
2004: 16-17; Del Monte -Tischler, 1978: 10; Forrer, 1928: 88-90; Haas, 1986a: 14;
Haas, 1986b: 22; Köroğlu, 1995: 360; Russell, 1984: 182 vd; Wilson, 1962: 103).
ya da Anzit denilmekteydi (Howard - Johnston, 1985: 239 vd; Forrer, 1920: 29;
Hauptmann, 1969/1970: 26 dn. 27; Hübschmann, 1969: 300; Markwart, 1930: 41*,
54
67-105). Orta Çağ Ermeni kaynakları aynı yer için Andzit/Anjit/Handzit adlarını
büyük arkeolojik yerleşim olan söz konusu höyük, Ergani - Maden geçidinin hemen
bucağındaki verimli Uluova'da yer almaktadır (Res. 3). Höyük üzerinde yapılan
seramik kırıklarının M.Ö. II. binyılın ikinci yarısından Orta Çağ'a değin devamlılık
gösteren bir yerleşime ait olduğu anlaşılmıştır (Aşan, 1989: 536; Köroğlu, 1996: 61-
62 Sevin, 1989a: 454). Ayrıca höyük üzerinde kaçak kazılarla açığa çıkarılmış kimi
kesitlerde Orta Çağ'a ait harçlı taş duvarlar seçilebilmektedir (Res. 4) ve daha
olduğu bildirilmiştir (Huntington, 1901: 181 vd; Hauptmann, 1969/1970: 28). Yerel
Demir Çağı seramiği ile Urartu çanak-çömlek geleneğiyle ile ilişkili seramik
He/inzuta, Enzi, Enzite, Hanzit ve bunlara benzer isimlerle belirtilen kentin lokalize
edilebileceği en uygun höyüktür (Köroğlu, 1995: 366; Yakar, 2007: 373). Buna
55
II. 7. 6. KUR URUIšuwa
fazla söz edilen yer ismidir. Metin içerisinde hem ülke ve şehir ve hem de sadece
Hawkins 1998: 281 vd). Hitit kralı Šuppiluliuma Dönemi’nde Mitanni prensi
Šattiwaza ile yapılan antlaşmadaki "...Fırat Nehri’ni geçtim ve Išuwa ülkesine gittim
..." ifadesi, Išuwa'nın Fırat (Puratti) geçildikten sonra girilen ilk ülke olduğuna işaret
etmektedir (Karauğuz, 2000: 207). Išuwa, büyük oranda günümüz Elazığ civarındaki
Fırat havzalarını ayıran tepe sıralarıyla sınırlanmıştır. Išuwa'nın ana yerleşim yerleri
Murat Nehri'nin güneyi boyunca uzanan Altınova gibi alçak düzeyli, verimli ovalar
tarihinde önemli bir rol tahsis etmiş olmalıydı. Išuwa bilhassa M.Ö. II. binyılın
yayılmacı koşulları altında Mezopotamya ile Orta Anadolu arasında köprü görevi
gören bir ülkeydi. Fırat akıntısının Kuzey Suriye'ye doğru olan yolunu ve belki de
daha önemlisi Dicle akıntısının Asur ve Babil'e giden yol erişimini sağlamaktaydı
25
Metin içerisinde Išuwa, KUR URU determinatifiyle öy. 21, 30, ay. 13'de; URU determinatifiyle öy.
23, ay. 13, 18 ve 36'da anılmıştır.
56
Išuwa kentinin günümüzde Keban Baraj Gölü'nün altında kalan ve Elazığ
Metin içerisinde iki defa kendisinden söz edilen bu kent KUR URU
göre ilkin metnin kötü korunmuş önyüzün 31. satırında Kummaha ülkesi kentleri
(Torri, 2005: 389). Arkayüzün 16. satırında Pahhuwalı Mita ve müttefiklerine karşı
Hitit kralının yaptığı bir askeri sefer esnasında Kummaha şehri ülkesini bir üs olarak
kullandığı anlaşılmaktadır.
Erzincan iline bağlı Kemah (Kalesi) yerleşimine lokalize edilmektedir ( Del Monte -
Tischler, 1978: 220; Forlanini, 2010: 160; Forrer, 1931: 2; Garstang, 1943: Plate
XVII, 48, 50; Haas, 1986b: 22; Jahukyan, 1961: 356 vd)26. Kemah Kalesi üzerinde
son zamanlarda yapılmış arkeolojik bir yüzey araştırması M.Ö. II. binyıla
önemli bir katkı sunmuştur (Ceylan, 2008: 175-176). Orta Çağ öncesine
tarihlendirilebilecek basamaklı bir kaya tüneli ile Erken Orta Çağ yerleşimine ait
26
Piotr Taracha, Pahhuwalı Mita Metni’nde Kummaha'yı Pahhuwa'nın kuzey komşusu olarak
nitelemektedir (Taracha, 1997: 84); Heinrich Otten, Kummaha'nın Doğu Anadolu'da bulunduğunu
belirtmektedir (Otten, 1980-1983: 334). Buna karşın Albrecht Goetze, Kummaha'yı Hellenistik
Dönem Kommagene ile eşitlemiştir (Goetze, 1940: 47).
57
izleri barındıran kale, Orta Çağ kaynaklarında Kamakh adıyla bilinmektedir
(Anderson, 1897: Plate I; Kleiss - Hauptmann, 1976: Nr. 179). Kemah, Sivas
yönünden gelip (Divriği - Pingan Köyü güzergâhını izleyen) Erzincan'a giden bir rota
üzerinde yer almaktadır ve bu rota Hititler dâhil olmak üzere tarihin çeşitli
II. 7. 8. URUPitteyariga
Metin içerisinde bir şehir ismi olarak üç defa anılan şehrin şimdiye değin kesin
2003: 126).
şehrin lokalizasyonuna ilişkin fikir sunabilecek KUB XXXI 79 metninin önyüz 4-18
şehir arasında ismi verilmeyen bir nehir üzerinde ulaşım söz konusudur. Öncelikle
58
yükünün yeniden düzenlendiği anlaşılmaktadır (Garstang - Gurney, 1959: 33-34;
Yiğit, 1997: 283). Söz konusu nehir, yükü ağır ve büyük sandalların akarsuyun
yaz aylarında su miktarının azaldığı bir nehre işaret etmektedir (Garstang - Gurney,
1959: 34; Yiğit, 1997: 283). Yukarı Kızılırmak havzası, sözü edilen özellikleri
(Yiğit, 1997: 287). Bu nedenle Pitteyariga şehri Yukarı Kızılırmak havzasının doğu
bölümünde aranması gerekir. III. Tudhaliya dönemi olaylarını anlatan bir diğer Hitit
Yukarı Ülke ile Azzi ülkesi arasında bir sınır kenti olabileceğini akla getirmektedir
(Garstang - Gurney, 1959: 32; Goetze, 1940: 21-22; Kınal, 1974: 419; Yiğit, 1997:
283). Aslında daha öncesinde Šamuḫa kentiyle eşitlenmek istenen Sivas ili Zara
etmektedir. Bir Orta Çağ kalesi görünümündeki Tekkeköy'ün yüzeyinde Geç Bronz
Çağı ve Demir Çağı çanak-çömlek kırıkları gözlemlenmiş olup eski bir şehir
yerleşimi olabilecek M.Ö. II. binyıla tarihlenen kalıntılar tespit edilmiştir (Burney,
2004: 236-237).
27
Buna karşın Pitteyariga'nın Yukarı Fırat bölgesindeki Murat Suyu yakınlarında olabileceği
konusunda önerilerde bulunmaktadır (Gurney, 2003: 124; Alp, 1956: 77 vd)
59
II. 7. 9. URUŠullamma
gözüken bu şehir Išuwa'ya lokalize edilmektedir (Kosyan, 2006a: 93; Del Monte -
Tischler, 1978: 423). Erken Orta Çağ'da Grekçe "Tzoumina", klasik Ermenice de ise
bir okunuşuyla "Kimissa") olarak işaretlenen yerdir (Hewsen, 1982: 127, 149;
araştırmalarında Orta Çağ'a ait bol keramik ve Orta Çağ öncesine gidebilecek yapı
kalıntıları (kaya mezarı, su sarnıcı, sunak vb.) tespit edilmiştir (Ceylan, 2008: 59).
Cimin, Pahhuwa ülkesinin çekirdek bölgesini oluşturan Pah (Tunceli) kasabasına kuş
(3462 m) bulunmaktadır.
60
II. 7. 11. URUWatarušna
civarındaki bir şehri tanımlamaktadır (Del Monte - Tischler, 1978: 481; Del Monte-
yıkılışından sonra Pahhuwa toprakları Luvi hiyeroglif yazısını kullanan Yeni Hitit
şehir devletlerinden Malatya Krallığı'nın uzunca bir süre egemenliği kalmıştır. Urartu
Pahhuwalılar'a atfedilebilecek bir yazı dili olmadığından ötürü onlara ait etnik
ve kültürel yapı izlerini, ancak Pahhuwa ile ilişkili yer ve şahıs adlarının etimolojik
analizi yapılarak bir sonuca ulaşılabilir. Bu konuda tek kaynak Pahhuwa bilgi veren
Hitit çivi yazılı kaynaklarıdır. "Pahhuwalı Mita Metni" kapsamında yer ve şahıs
isimlerinin arka planı Yukarı Fırat Bölgesi’nde yer alan Pahhuwa ve komşularının
paḫš fiili ayrıca (insanları) güvenle muhafaza etmek, (zararlı ya da tehlikeli birşeyi)
61
kontrol altına almak anlamlarına da gelmektedir (Güterbock - Hoffner, 1997: 2;
Jahukyan, 1961: 401) Eski bir Anadolu toponomisi olan -wa hecesinin ise bir sonek
1953: 328; Hawkins, 1997: 273; Kosyan, 2009: 91; Mellink, 1965: 320). "Mida"
Frig kralı Midas ile eşleştirilmek istenmiştir (Götze, 1933b: 187; Laroche, 1966: N.
XII. yüzyıldan önce var olduğuna dair bir kanıt mevcut olmadığından bu
"Mita" Frigçe bir isimden ziyade daha Eski Anadolu dilleriyle ilişkili olduğu
düşünülmektedir (Hawkins, 1997: 273). Aynı isme taş bir kâse üzerine yazılmış
Agga [?]
Tahišna kentinin yöneticisi olarak ortaya çıkan bu isim iki farklı metninde daha
28
Emil Forrer, Muşkili Mita ile Frigli Midas'ı aynı tarihsel şahıslar olarak ele almış buna karşın
Pahhuwalı Mita'ya yönelik herhangi bir öneride bulunmamıştır (Forrer, 1921: 70 vd).
62
olarak karşımıza çıkar. İsmin kökeninin Hitit-Luvi dillerine dayandığı kesin değildir
Halpa [?]
İsim üzerinde Emmanuel Laroche Suriye'de ünlü bir kent olan Halpa (Halep)
yer adını görme eğilimindedir (Laroche, 1966: 273). Keza M.Ö. II. Binyıl
Anadolusu'nda Halpa yer adı ile yapılmış birleşik isimler yaygındır (Halpa-muwa,
Eski Asur Ticaret Kolonileri Çağı çivi yazılı belgelerindeki varlığı sözü edilen
varsayımı şüpheli hale getirmektedir (Goetze, 1954: 77; Kosyan, 2009: 90). Bu
yüzden birleşik bir unsur eklemeksizin "Pahhuwalı Mita Metni" ve Kültepe metni
Haššana
90). Hitit metinlerinde her ikisi de Kanišli olan ve Hititçe -has- "doğurmak"
kökünden geldiği önerilen Hašarti- ve Hašiuman adında iki şahıs ismi daha
Kalimuna
Kalimuna adındaki bir Kaška kenti ile eşsesli olan söz konusu ismin etimolojisi
63
(Del Monte - Tischler, 1978: 165; Kosyan, 2009: 91; Laroche, 1966: 268). Yer
(Gurney, 1948: 37; Kosyan, 2009: 91, 205; Laroche, 1966: 266).
Söz konusu adın Hitit kaynaklarında iyi bir şekilde belgelenmiş olan
göre çivi yazısında -aš işaretinin unutularak yanlış yazılması ile Mahuilu adı
oluşmuştur (Laroche, 1966: N. 779-2). Tipik bir Proto-Hitit şahıs isim soneki olan -
Muwatalli
kralları I. ve II. Muwatalli ile Gurgum kralı Muwatalli olarak bilinirler (Laroche,
1966: N. 837). Şahıs ismi eki durumundaki -alli- tipik Hitit-Luvi eksenli bir Proto-
Piggana
söylediği bir şahıstır. Kendisi ya Hititler'in hizmetinde olan Pahhuwalı bir şahıs ya da
Hitit kontrolündeki bir alanda bulunan herhangi biri konumundadır (Kosyan, 2009:
93 dn. 1). Bu isim Maşathöyük Hitit arşivinde Malazziya kentinin Kaškalı bir
29
Benzer bir örnek için Kaškaili ve Kaškailu arasındaki ses değişimi ilişkisi verilebilir (Singer, 2007:
171).
64
(Alp, 1991: 86). Burada ismin sonunda yeralan -nu hecesinin bir sonek olduğu Sedat
Alp tarafından belirtilmiştir (Alp, 1991: 86). Bununla beraber Piganu adı, Ziharziya
kentinin Kaškalı bir yaşlısı olarak (KUB XLVIII 107 öy. I 10 ) daha erken döneme
tarihlenmiş bir Hitit kaynağında da belgelenmiştir (Alp, 1991: 86; Kosyan, 2009:
92).
kullanıldığı bilinmektedir (Laroche, 1966: N. 1096 - 3, 5). Bu ismin daha çok Güney
131'de belgelenmiştir (Laroche, 1966: N. 1103). Söz konusu isim Luvili Šanta
adındaki bir tanrının sonuna Luvice eril bir sonek olan -ziti- ile birleşmesinden
belgelenmiştir (Laroche, 1966: N. 1486). İsmin sonundaki -ziti- sonekinin eril anlamı
65
Hint - İran Dil Grubu:
Aşağıda Hint-İran olarak sunulmuş isim grubuna ilişkin temel ölçüt -utta
sonekinin varlığıdır. Pahhuwalı Mita Metni hariç söz konusu sonekle biten Eski
Hint-İran kökenli iki yerel yöneticinin adı belgelenmiştir. Adları geçen iki yerel şahıs
Arziutta
Lupakiutta
biçiminde okunmuştur (Sayce, 1930: 5). Sonrasında Oliver Robert Gurney tarafından
30
Yamiuta, Sanskritçe (yami+ūta) "Yamin tarafından desteklenmiş, onaylanmış, korunmuş"
anlamlarına gelmektedir. İndarota, Sanskritçe yazılışıyla İndrota (indra-ūta) "desteklenen, sevilen
İndra" anlamını taşımaktadır. (O'Callaghan, 1948: 61, 151, 152)
66
Sınıflandırılamayanlar:
kökenli Išuwalı bir şahıs adı olarak değerlendirilmiş olmasına karşın ismin etimolojik
yapısı açık değildir (Jahukyan, 1961: 356). Bu ismin Hint-Avrupa dillerindeki “saygı
Argonautlar’ın önderi Iason (Ιάσων) ile Iason’un babası, mitik kral Aison/Aeson
olarak Urartuca bir ölçü birimi olan aqarqi kelimesiyle benzerlik taşımakta ise de
tam bir tanımlama yapmak mümkün değildir (Kosyan, 2009: 89; Laroche, 1966: N.
14).
paralelliği taşıyan Išuwalı bir şahıs adı olarak değerlendirilmiştir (Jahukyan, 1961:
356, 362). İsmin sonunda yer alan zzi (zi)- soneki, Hitit şahıs adlarında sıkça
ekin Hitit orjinli olabileceği ifade edilmiştir (Jahukyan, 1961: 371, 400). Ayrıca
31
Buna göre ais- köküyle Eski Yunanca hieron “kutsal”, Eski Almanca ēra “saygı duymak”, Umbria
dilinde esono “kutsal, dindar”, Etrüskçe ais, eis “tanrı”, aisuna, aisna, eisna, aiser, eser “kutsal”
paralellikler taşımaktadır (Jahukyan, 1961: 370).
67
sözkonusu soneki, Hurrice uzzi (zzi)- sonekiyle de karşılaştırmak mümkündür
(Jahukyan, 1961: 371, 400). Ancak tatmin edici bir etimolojik analiz yapmak
mümkün görünmemektedir.
1966: N. 128).
Šiuša
68
Tahišalli
düşünülmektedir (Kosyan, 2009: 92; Laroche, 1966: N. 1203). Buna göre isim
tek konsonantla -ali- biçiminde de yazılabilmektedir (Kosyan, 2009: 92). Söz konusu
-alli- karakteristik bir Hitit-Luvi eksenli Proto-Hitit sonekidir (Schuler, 1965: 90;
Pahhuwa şehri ülkesi ve çevresindeki küçük yerel krallıklara ait yer ve şahıs
yerel krallıklar hakkında Pahhuwalı Mita Metni kapsamında tespit edilebilmiş yer ve
şahıs isimlerinin etimolojik analizinin ortaya çıkardığı sonuç, onların ağırlıklı olarak
Pahhuwa'nın da içinde yer aldığı Yukarı Fırat Bölgesi'nde Hitit-Luvi grubu Eski
ve Lupakiutta) Pahhuwalı Mita belgesinde anılması farklı bir etnik gruba işaret
etmektedir (Kosyan, 2006b: 247 vd). Şayet böyleyse Pahhuwa'da ortak bir yaşam
sürdüren iki farklı Hint-Avrupalı etnik grup sözkonusudur. Bunun yanı sıra Elazığ
32
Igor Mikhailovich Diakonoff, Pahhuwalı Mita Metni’ndeki şahıs isimlerini göz önünde tutarak
bölgenin M.Ö. II. Binyılı için " Yukarı Fırat Vadisi’nin içlerine Luvili unsurların kademeli bir nüfuz
edişine yönelik bir izlenim edinmekteyiz" demektedir (Diakonoff, 1984: 47 dn.30).
69
isimlerine de rastlamak mümkündür33. Bundan dolayı Eski Hindistan ile özdeşleşmiş
ettiğine yönelik sorular cevapsız kalmaktadır. Sonuç olarak M.Ö. II. binyıl
Hurri dillerini konuşan farklı etnik grupların yaşam bulduğu bir bütünü
yansıtmaktadır.
ileri sürülebilir. Metnin aynı satırı sadece Pahhuwa'nın değil, M.Ö. XV. yüzyıl Doğu
Krallığı'nın yönetim yapısı hakkında bazı ipuçları vermektedir (Haas, 1986b: 25).
ülkelerde kendi iç işlerine yönelik karar verme ve uygulama yetkisine sahipti. Kendi
ülkesinde Mita'nın bir primus inter paris (eşitler arasında birinci) konumunda
egemenliğini sürdürmüş olması uzak bir ihtimal değildir. Nitekim Hitit kaynakları
yanında yerel otonom yönetim biçimleri de ayakta kalmıştır. Hatti ülkesinin çevresel
33
Hint-İran şahıs isimlerine Uitarna(-) v[........ut]taš örnek olarak verilebilir (Kosyan, 2006b: 255;
Kosyan, 2009: 95; Laroche, 1981: 57).
70
bölgelerindeki yerel toplulukların yaşlılar heyetine kralın araya girmesini
gerektirmeyen konularda yargılama ve kült yönetimini icra etme gibi bazı roller
verilmiştir (De Martino, 2003: 80, 87). Hatti ülkesinin doğu ve güneydoğu komşu
ülkesinin Yaşlılar Meclisi, Pahhuwa meclisine benzer bir idari örgütlenme anlayışına
Dukkamma/Tukkama'yı istila ettiğinde, halkı teslim alma ve 3000 Azzili adamı yaya
ve arabalı savaşçı olarak kendi ordusuna katma anlaşmasını kralla değil, Azzi'nin
Yaşlılar Meclisi ile yapmıştır (Diakonoff, 1984: 54 dn. 51; Yakar, 2007: 374).
Suriye'de yer alan Ebla Krallığı'nın yıkılışını anlatan Boğazkale’de bulunmuş bir
Hitit söylencesinde Ebla kentinin "Yaşlılar Meclisi" bir karar verme organı olarak
Çağı'nda Asur şehir meclisi, Asur'un idari örgütlenme anlayışında önemli bir yere
sahiptir. Ancak sözü edilen bu meclisin yaşlılar meclisi olarak adlandırılmadığını not
etmek gerekir. Koloni devrindeki Eski Asur şehir meclisi başta adalet, hukuk ve
kamu düzenine ilişkin işler dâhil olmak üzere devletin bütün idari ve politik işlerini
düzenler, yürütür ve kararlar alırdı (Özgüç, 2005: 17 vd). Eski Asur Dönemi’nde
ülke yöneticisine kral denmeyip bunun yerine "prens" anlamına gelen ruba'um terimi
tercih edilmiştir. Çünkü dönemin anlayışına göre baş tanrı Aššur, ülkenin yegâne
kralıydı ve ruba'um ise onun naibi olarak görülürdü. Yaşlılar Meclisi sistemi sadece
belli bir dönemdeki sınırlı bir coğrafyaya ait olmayıp Roma İmparatorluğu'nun devlet
71
idaresinde önemli bir konuma sahipti. "Yaşlılar Meclisi" anlamına gelen senato34
Önasya'da M.Ö. II. binyıl devlet oluşumlarının bir biçimini ortaya koymaktadır.
Pahhuwa'nın bir şehir devleti olduğu göz önünde bulundurulduğunda kabilesel bir
yapının varlığını iddia etmek için daha güçlü delillere ihtiyaç vardır (Kosyan, 2006a:
90).
34
Latince senis yaş, senior ise yaşlı anlamına gelmektedir.
35
Konu üzerinde bir araştırma yapan Aram Kosyan, Pahhuwa ve komşularının politik merkezi
örgütlenmesinin düşük düzeyde olduğuna dair bir görüşe sahiptir (Kosyan, 2006a: 90). Ancak bir
Hitit müttefiği olan Išuwa gibi güçlü bir siyasal güce saldırıp şehir fetihlerine girişecek konuma
erişmiş Mita'nın, Pahhuwa’da ki merkezi siyasal örgütlenmesinin düzeyi zayıf olmamalıdır.
72
III. ZUBANA/SÚPÁNA – ŠUPPÍNA - ṢUPA(NE/İ) /ŠUPA
ŠUPPÍNA - ṢUPA(NE/İ)/ŠUPA
önerilmiştir (Laroche, 1967: 345). Hitit metinlerinde aynı yer adının Šuppina olarak
belirmesi “suppi” sözcüğüne linguistik bakımdan daha yakın bir ilişkiyi açığa
göstermiştir (Bilgiç, 1943: 37; Bilgiç, 1946: 385, 399-400). Çeşitli Hitit metinlerinde
geçen –na ekiyle ya da hecesiyle biten yer adlarının olması ve Hitit kültür sahasının
içerisinde yer alması bu görüşü destekler niteliktedir. Hitit belgelerinde anılan söz
Eski Anadolu’da yer isimlerinin şahıs adları olarak kullanılması yaygın bir
satın alınmış bir Kültepe metninde şahıs adı (Ušwana’nın babası) olarak geçmesi
sözü edilen kullanım tarzını yansıtmaktadır (Günbattı, 1987: 191; Bilgiç - et. al.
1990: 28). Yine Kültepe civarında ele geçen çok kırıklı bir Eski Asur tabletinde de
aynı isme rastlanılmaktadır (Garelli - Collon, 1975: 18). Zubana oğlu Ušwana gibi
73
Anadolu kökenli bir isme işaret eden ve büyük bir olasılıkla Zubana ile ilintili başka
1987: 420; Garelli - Collon, 1975: 18). Kültepe belgelerinde Zuba adını taşıyan
birbirinden farklı şahıslar, çeşitli Asurca adlar taşıyan şahısların oğlu olarak
anılmaktadır. Aynı isim, Kemal Balkan tarafından yeniden gözden geçirilen bir
başka Kültepe tabletinde de geçmekte ve söz konusu şahıs Asurlu bir kimse olarak
bir şahıs adı olarak geçen Zuba görünüşe göre hem yerli halk tarafından hem de
Asurlular tarafından kullanılmaktadır. Öte taraftan Zuba sözcüğünün şahıs adı olarak
(Salvini, 2005: 261-262; Salvini, 2008: A 12 - 6). Söz konusu yazıt içeriğinin tarihsel
etmesi kayda değerdir (König, 1955-57: Nr. 127 dn. 11; Schäfer, 1977: 255 vd). Üç
ayrı Urartuca yazılı belge de Šupa/Ṣupa(ne/i) adı geçmekte ve bunlardan ikisi açık
bir şekilde Urartu Krallığı’nın batı topraklarını işaret etmektedir (Melikishvili, 1960:
39, 127 II, 128 A 2; Payne, 2006: 5.1.9; 8.1.1; 14.2.1; Salvini, 2008: A 5-5, A 8-1
Vo, A 8-3). Mazgirt/Kaleköy Yazıtı üzerinde yapılan son bir çalışma söz konusu
ülkesinin farklı kültürlere ait çivi yazılı kaynakların işaret ettiği Zup/bana-Šuppina-
74
Zuppa-Supa(ne/i) değişkelerini taşıyan yer adlarıyla örtüşmesi, Hellenistik
ilişkin ispatın başat dayanaklarından biridir. Buna göre Mazgirt ilçesi yakınlarında,
1980/1981: 82-83). Adı geçen ülkenin kuzeye doğru nereye kadar uzandığı
bilinmemektedir. Ancak bir Yeni Asur yazıtı üzerinde “…Enzi (Elazığ)36 ülkesini
Vadisi’ni ya da Peri Çayı Vadisi’ni işaret ediyor olabilir (Wiseman, 1956: 120). Eğer
böyleyse her iki durumda da Supa(ne/i) ülkesi Pülümür’e kadar bir başka deyişle
Tunceli ile Erzincan’ı doğal bir sınır gibi ikiye ayıran Munzur - Mercan Dağları
silsilesine değin uzanıyor olmalıdır. Buna paralel olarak Asur Ticaret Kolonileri Çağı
2011: 217 Map 10). Görünüşe göre Supa(ne/i) ülkesinin doğu sınırı Peri Çayı ile son
36
Harry Francis Russell, Asur metinlerinde Alzi ve Enzi’deki “l” ve “n”nin birbirlerinin yerine
kullanılışının Eski Asurca ve Akadça’nın Nuzi lehçesinde görüldüğünü belirtmiş ve bu iki adın aynı
yer isminin iki farklı yazılışı olduğu görüşünü güçlendirmiştir (Russell, 1984: 182; Forrer - Unger,
1928: 88-89; Salvini, 1995: 48; Köroğlu, 1996: 55 vd).
37
Asur kralı III. Salmanassar (M.Ö. 858-824)’a ait Kuruh Monoliti’nde “Enzite(Elazığ)’den hareket
ettim. Arzania(Murat) ırmağını geçtim. Suhme ülkesine yaklaştım…” ifadesi Suhme’nin Palu-Bingöl
arasındaki bir bölgeye karşılık geldiğine açıkça ortaya koymaktadır (Luckenbill, 1926-1927: no. 604).
75
Tischler, 1978: 516; Nashef, 1982: 236). Bingöl Dağı ve diğeri Bahçecik Yazıtı
olmak üzere iki Urartu belgesinde Supa(ne/i)’nin komşusu olabilecek iki farklı
ülkeden söz edilir (König, 1955-1957: Nr. 107; Payne, 2006: 9.1.4; Payne - Sevin,
bulunduğu yerden ötürü günümüz Bingöl ile idantik olabilir. Hašime ülkesinin
konumu açıklıktan uzak olmakla birlikte Urartu kralı II. Sarduri’nin batı eyaletinin
(Payne - Sevin, 2001: 116). Supa(ne/i) ülkesinin batı sınırı yani Munzur Çayı’nın
gösterdiği gibi M. Ö. IX. yüzyılın başlarından aynı yüzyılın sonlarına yani Urartu
104; Payne, 2006: 9.1.3; van Loon, 1974: 188)38. Asur Ticaret Kolonileri Çağı
Zubana ile Hitit Dönemi’nin Šuppina toponimlerinin batı sınırını bilgi azlığından
dolayı kestirmek mümkün değildir. Fakat M.Ö. XV. ya da XIV. yüzyılın başlarında
yeni bir yerel güç olarak Supana yerine Pahhuwa ülkesinin ortaya çıkması Munzur
Çayı’nın her iki yakası için farklı bir siyasal oluşumu ifade etmiş olabilir.
çıkmayan bir yer ismidir (Bilgiç, 1945-1951: 1 vd; Bilgiç - et. al., 1990: no. 10;
Garelli - Collon, 1975: 15a; Lewy, 1935-37: 270; Lewy, 1950: 419 dn. 294; Lewy -
Hecker, 1966: Nr. 104; Nashef, 1991: 141). Koloni Çağı’nın metinlerinde bu yerin
bir ülke adı mı ya da Urartu Dönemi’nde olduğu gibi şehir ülkesi adı olarak mı
38
Malatya Krallığı'nın Tunceli'deki egemenliği için bkz. Bölüm III. 3.
76
kullanıldığına dönük bir ipucu bulunmamaktadır39. Ancak Asurlu tüccarların ½ šegel
vergi olarak ödemeleri burasının ticari önemine işaret etmektedir (Barjamovic, 2011:
24; Lewy - Hecker, 1966: Nr. 24). Yine aynı belgeye göre eğer bir Asurlu tüccarın
hizmetkârı Talpa ile Supana arasında bir kervansarayda (bēt wabrim) öldüyse o
(Barjamovic, 2011: 37, 127; Lewy - Hecker, 1966: Nr. 24). Söz konusu belgede
(Barjamovic, 2011: 24, 37, 123; Lewy - Hecker, 1966: Nr. 24). Aynı Kültepe
dikkat çekicidir (Barjamovic, 2011: 123, 127; Lewy - Hecker, 1966: Nr. 24). Asur
olmasından kaynaklanmaktaydı (Barjamovic, 2011: 216; Sir Gavaz, 2006: 2). İki ayrı
Asur Ticaret Kolonileri Çağı belgesinde Supana, Wahšušana ile birlikte söz
edilmiştir (Barjamovic, 2011: 340; Garelli - Collon, 1975: 15a+; Lewy, 1937: 270).
Bir Kültepe tabletine göre mina ağırlık biriminin yerel bir ölçüsüne sahip olan
39
Asur Ticaret Kolonileri Çağı’nda Supana ya da Zubana’nın günümüz Tunceli il sınırlarını tümüyle
kapsadığı düşünülmektedir (Barjamovic, 2011: 216).
40
Asur Ticaret Kolonileri Çağı’na ait benzer durumdaki ödemeler ile karşılaştırıldığında olasılıkla bu
maden, altın veya kalay ya da bakır olmalıdır.
41
Gojko Barjamovic, Tegarama’nın Yukarı Fırat Bölgesi’nde bulunması gerektiğine ilişkin bir
tartışma yürütmüştür (Barjamovic, 2011: 129-130).
42
Çivi yazılı belgeler, hem Asur Ticaret Kolonileri Çağı’nda ve hem de Hitit Çağı’nda biri güney
yönlü, diğeriyse kuzey yönlü olan iki ayrı Zalpa şehri olduğuna işaret etmektedir. Buradaki sözü
edilen Zalpa, Toros Dağları’nın kuzeyindeki, Fırat ve Orta Anadolu Platosu arasındaki güney odaklı
olarak lokalize edilmeye çalışılan Zalpa şehridir (Sir Gavaz, 2006: 2 vd., 14).
77
Digišana kentinin, Supana (ülkesi ?) yakınlarında yer aldığı sonucu ortaya
içerisinde yer aldığı bilinen Dēgik ile Digišana arasındaki ses benzerliği yatmaktadır
(Lewy, 1950: 419 dn. 294). Yazılı kaynaklardan anlaşıldığına göre Tunceli’nin iç
Išuwa yer adının İmparatorluk Çağı Hitit belgelerinin aksine Asur Ticaret
2011: 129).
Dini karakterli Hititçe bir metinde aynı toponimin bir değişkesi bir dağ adı
ḪUR.SAG
olarak šu-up-pí-in-na şeklinde geçmektedir. Geçtiği Hitit belgesinin (KBo
XV 25 öy. 18) çevirisi şöyledir: “[x] şehrine git, Šuppínna Dağı’nın üzerinden ve
ÍD
Zipira Nehrine!”(Del Monte - Tischler, 1978: 368). Burada Zippira olarak anılan
nehrin Šuppinna Dağı ile ilişkili olduğu anlaşılmaktadır (Gonnet, 1968: 138). Ruh
çağırma ile ilgili olduğu düşünülen söz konusu metinde Onofrio Carruba hem Zippira
(Carruba, 1966: 25; Del Monte - Tischler, 1978: 368). Ona göre Zippira, Eski
etmektedir (Carruba, 1966: 25 vd). Buna karşın Albert Goetze, dilbilimsel ve coğrafi
verilere dayanarak Zippira nehrinin Sippar ile eşitliğini açık bir biçimde reddetmiştir
78
(Goetze, 1969: 116-117). Albert Goetze, Sippar kentinin Aşağı Mezopotamya’da
alüvyal bir ovada konumlandığından ötürü bu bölgede hiç bir dağın bulunmadığını
haklı olarak vurgulamaktadır (Goetze, 1969: 117). Buna karşın Šuppinna Dağı’nın
Goetze, 1969: 117)43. Ayrıca her iki bilim adamı başta Ugarit olmak üzere Batı
bildirmemişlerdir.
Klasik Dönem hakkında bilgi veren klasik kaynaklar Zibene Nehri adında bir
akarsu söz etmişlerdir (Grousset, 2006: 44). Adı geçen bu nehir, metinlerdeki
anlaşılmaktadır. Nehrin hangi akarsuya karşılık geldiğini tek başına Klasik Çağ
sağlayacak esas bilgi Orta Çağ kaynaklarından gelmektedir. Orta Çağ Arap
günümüzde Peri ya da Kiğı Suyu olarak bilinen çayın adıdır (Honigmann, 1970: 202,
“Zi’b” özel adını tamlayan bir elemandır. Hitit, Klasik ve Orta Çağ Arap
olabileceğini akla getirmektedir. Bu nedenle Šuppinna Dağı’nın Peri Suyu ile ilişkili
43
Everett L. Wheeler, Šuppínna = Ṣupani eşitliği hakkında temkinli bir yaklaşım göstermiştir
(Wheeler, 2002: 90 dipnot 3).
44
“Kurt Çayı” anlamına gelen Nahr-adh-Dhib akarsuyu Peri Çayı’nın Orta Çağ’daki adlarından biri
olduğu sanılmaktadır (Le Strange, 1895b: 314. Nahr Lūkiya’nın (klasik kaynaklarda Lycus) ise Peri
Çayı’nın bir diğer adı veya sözü edilen çayın ana kollarından biri ya da kaynağını Munzur
Dağları’ndan alan farklı bir akarsu olduğu düşünülmektedir (Le Strange, 1895a: 4, 54, 57).
79
bulunan bir dağ ya da bir dağ silsilesi ile bağlantılı olduğu sonucu ortaya
çıkmaktadır. Akadların efsanevi kralı Sargon’a ait bir mitte Aranzah Nehri ile
bağlantılı mitolojik Zubi Dağı’ndan söz edilmesi bu yer ile ilişkili belki de ilk
2007: 78). Sümer orjinli silahların kaynağı olarak Lugalbanda öyküsünde iki kez
Zubi anılmış olmakla beraber, yine Sümer kökenli Enmerkar ve Aratta’nın Efendisi
üzerindeki bir yer adı olarak da anılması kayda değerdir (Groneberg, 1980: 316;
Movsisyan, 2001: 19 vd; Westenholz, 2007: 83 i 10). Aranzah Nehri olarak geçen
akarsuyun Eski Asur Araššiḫ, Hitit Aranzaḫi, Yeni Asur Arṣania, Urartu Arṣiani,
Salvini, 2010: 42-43; Del Monte - Tischler, 1978: 524-525; Diakonoff - Kashkai,
1981: 77; Nashef, 1991: 144; Parpola, 1970: 33). Dolayısıyla Yukarı Fırat
aynı yer olan Zubi ve Šuppinna Dağları’nın her ikisinin de mitolojik metinlerde
anılması birbirleriyle olan öteki bir ortak yanlarıdır. Šuppinna, belki de Orta Çağ
45
Eski Mezopotamya metinlerinde Zubi’nin mitsel bir dağ biçiminde geçmekle beraber bir kanal adı
olarak da anılmış olunabileceği ifade edilmiştir (Westenholz, 1997: 83, 83 i 10).
46
Aranzah Nehri’nin Dicle Nehri olabileceği konusunda öneriler olsa da ağırlıklı görüş Murat Suyu
olduğu yönündedir. Bununla birlikte Aranzah nehrinin pek çok farklı kültürde fonetik benzerlik
taşıyan adlar ile anılması Murat Suyu ile eşitlenmesine yönelik kanıtları güçlendirmektedir (Del
Monte - Tischler, 1978: 524-525; Nashef, 1991: 144-145).
80
kaynaklarında doğu sınırını (önerimize göre de Hitit kâtibinin yazdığı metne paralel
olarak – [x] şehri + Šuppínna Dağı + Zippira Nehri -) Peri suyunun çizdiği Mercan -
Tunceli’den Sivas’ın doğusuna kadar olan dağ silsilesinin tümüne Munzur adı
- ṢUPA(NE/İ)/ŠUPA
ait bir mitte Aranzah Nehri ile bağlantılı Zubi Dağı’nın anılması Zubana yer isminin
ülkesinin önceli olarak kabul edilen Zubana ya da Supana olarak okunan yer ismini
1979: 2; Hewsen, 1984: 359; Lewy, 1962: 47 dn. 10). Kültepe metinlerinin içeriği
sunmaktadır. Bir Kültepe belgesinde Asurlu tüccarların 1/2 şekel oranındaki altın ya
burasının ticari faaliyetleri yönetecek bir merkezi otoriteye sahip olduğuna işaret
etmektedir (Barjamovic, 2011: 24; Lewy - Hecker, 1966: Nr. 24). Yine aynı belgeye
göre eğer bir Asurlu tüccarın hizmetkârı Talpa ile Supana arasında bir kervansarayda
81
(bēt wabrim) öldüyse o tüccar 15 šegel tutarında cinsi belirtilmeyen bir madeni47
ödemekle yükümlüydü (Barjamovic, 2011: 37, 127; Lewy - Hecker, 1966: Nr. 24).
Dolayısıyla Asur Ticaret Kolonileri Çağı'nda Supana, "bēt wabrim" denilen kārum
yerleşimlerine göre daha küçük ticari merkezlerin yer aldığı ticari kervan
yer alan Supana, bol miktarda demir ve bakır az miktarda ise kalay, kurşun ve altın
üstlenmiş olmalıydı (Kaptan, 1980-1981: 168-169; Kaptan, 1992: 16). Bu ticari rolü
destekleyen ve içerisinde Zubana adının geçtiği Eski Asurca bir belge kayda
değerdir. Belgenin kendisi48, bir teslim tutanağı olup kalaydan ve elbiselerden oluşan
malları satın alan bir şahsın kendisine satana iade etmesi, metnin içeriğini oluşturur
(Bilgiç- et. al., 1990: No. 10, 130). Bu metinle ilişkili olarak Supana adının geçtiği
aynı seriye ait olan dört belge, Buzazu/Pusāsu ve Ili-wedaku adındaki tüccarların
Ticari faaliyet bakımından Asur Ticaret Kolonileri Çağı'na ait KUG 24 metni
47
Asur Ticaret Kolonileri Çağı’na ait benzer durumdaki ödemeler ile karşılaştırıldığında olasılıkla bu
maden, altın veya kalay ya da bakır olmalıdır.
48
Söz konusu belgenin çevirisi şöyledir: 1-2) Kullumā Pusāsu’ya ve Aššur-Šamši’ye şöyle (söylüyor):
(4) Adia’nın oğlu Aššur-bāni’nin önünde, (5) Puzia’nın oğlu Atā’nın önünde, (6) Šū-Bēlum’un oğlu
Mannum-kī-Aššur’un önünde, (7) Al(i)-abum’un oğlu Aššur-mālik’in önünde, (8-9) Pusāsu’nun vekili
ile birlikte senin (9-12) Zubana’da bana teslim ettiğiniz kalay ve elbiselerden (ibaret) malı size serbest
bıraktım. (13-14) Bu mal için hiçbir zaman bana dönmeyeceksiniz. (15) Pusāsu ve Aššur-Šamši şöyle
(cevap verdiler): (16) (Evet) sen bize serbest (bıraktın. (17-18) Ᾱmur-Šamaš’ın oğlu Īrišum’un
huzûrunda, (18-19) Al(i)-abum’un oğlu Ennum-Aššur’un huzûrunda, (20-21) Šu-Nunu’nun oğlu
Puzur- Šamaš’ın huzûrunda. Bu belge görünüşe göre konunun içeriği ile kimi şahıs ve yer adlarının
aynı olmasından ötürü British Museum’da bulunan bir Kültepe tabletiyle de ilişkilidir (Garelli -
Collon, 1975: 15a).
82
muhtemelen şarap satın alındığına işaret etmektedir (Barjamovic, 2011: 132-133 dn.
421).
Zubana ya da Supana ile ilişkili olabilecek önemli bir Hititçe referansı KBo
XV 25 önyüz 18 numaralı metin vermektedir. İçeriği ruh çağırma ile ilgili olan söz
konusu metni “[x] şehrine git, Šuppínna Dağı’nın üzerinden ve Zipira Nehrine!”
olarak çevirebilmek mümkündür (Del Monte - Tischler, 1978: 368; Carruba, 1966:
25). Metin herhangi bir tarihsel içerik taşımamakta ve tarihlenmesi konusunda bir
açıklanabilir. M.Ö. XV. yüzyılın son çeyreğinden XIV yüzyılın son çeyreğine kadar
varlığını sürdürdüğü belgelenen Pahhuwa ile M.Ö. XIV. yüzyılın başlarından Hitit
muktedir Pahhuwa ve Azzi isimlerini taşıyan farklı siyasal güçleri kayda geçirmiş
olmalıdır.
numaralı Uršu Kuşatması metninde geçen Zuppa'nın Asur Ticaret Kolonileri Çağı
edilen Uršu şehrinin Hititler tarafından kuşatılması esnasında Zuppa, bölgedeki Hitit
genişlemesine karşı bir tutum sergilemiştir (Del Monte - Tischler, 1978: 475-476;
Yiğit, 2006: 46 dn. 5). Söz konusu Hitit muharebesinde, Kargamıš, Halap,
83
gözükmektedir (Beckman, 1995: 24 vd; Yiğit, 2006: 50 vd). KBo X 11 metnine göre
Zuppa ile Zubana eşitliğini doğru olarak kabul edersek iki önemli sonuç ortaya
çıkmaktadır. Birincisi Uršu kuşatması metninde işaret edildiği gibi bölgeye Hitit
müdahalesi öncesinde Zuppa'nın öteki yerel krallıklar ile güç mücadelesi içine girmiş
gerekecektir. Çünkü KBo X 11 önyüz 22-30 satırları kuşatma esnasında dahi Uršu
şehrinin Zuppa ile ilişkili olabilecek kadar yakın olduğunu açığa vurmaktadır49.
Urartu çivi yazılı kaynaklarında Ṣupa(ne/i) olarak ülke adı, Šupa yazılımıyla
ise bir kent adı olarak geçmektedir. Bu şekildeki determinatif kullanımı göçebe
olmayan yerleşik bir kültürün varlığına işaret etmektedir (Zimansky, 1995: 174).
Urartu metinlerinde söz konusu yer - Hitit kaynaklarına büyük ölçüde paralellik
göstererek – ülke (bölge), bir dağ adı olarak belirtilmekte ve sefer kayıtlarında Fırat
Nehri boylarında yer alan Hate/i ülkeleri (Yeni Hitit kent devletleriyle) ve yerleşim
yerleriyle beraber anılmaktadır (Diakonoff - Kashkai, 1981: 77; Payne, 2006: 381).
Urartu yazılı kaynaklarının çağdaşı Yeni Asur sefer kayıtları anlaşılabilir şekilde
güneyden gelen bir tehdit olarak Supa(ne/i)’yi, Enzi/Alzi (Elazığ) ülkesi geçildikten
sonra söz ettiği bir coğrafi bağlamda kraşımıza çıkmaktadır (Wiseman, 1956: 120).
Yeni Asur yazılı belgelerinde söz konusu yer Šuppa olarak anılmıştır.
49
Bahsi geçen pasajın çevirisi şöyledir: (KBo I 11 ay. 22-30) Şehre hiç bir şey olmazken kralın
hizmetkârı (askerler) vuruldu ve çoğu öldü. Kral öfkelendi ve şöyle söyledi : "Yolları gözetleyin, şehre
girenlere ve çıkanlara dikkat edin. Hiç kimsenin dışarıya, düşmana, Aruar şehrine, Halap şehrine,
Hurri ordusuna ve Zuppa'ya gitmesine izin vermeyin." Onlar şöyle cevapladılar: "Biz gözlüyoruz.
Seksen savaş arabası ve sekiz ordu şehri kuşattı. Kralın kalbi rahat olsun. Görevimin başındayım"
Fakat bir kaçak şehirden dışarı çıktı ve şöyle söyledi : "Halaplı adamın kölesi (Halap kralının
adamları) beş kez içeri girdi; Zuppa'nın kölesi şehirdedir; Aruar halkı (şehre) giriyor ve çıkıyor;
Fırtına Tanrısı'nın oğlunun kölesi, benim beyim gidiyor, geliyor ..." (Yiğit, 2006: 51).
84
Hitit İmparatorluğu'nun çöküşünden sonra tarihsel kaynaklar uzun bir zaman
dilimini kapsayan süreçte bilgi vermezler. M.Ö. IX. yüzyılın ikinci yarısında
Supane/i şehri ülkesinin Asur Ticaret Kolonileri Çağı belgelerindeki Supana ülkesine
göre daha küçük bir alanı identifiye etttiğini Urartu kralı Minua'nın Palu Kalesi'nde
diktirdiği yazıt ile II. Sarduri'nin yazdırttığı İzoli Yazıtı doğrulamaktadır. Buna göre
günümüz Tunceli toprakları Supane/i (Mazgirt ve çevresi) şehri ülkesi ile Huzana
1981: 40-42; Jahukyan, 1961: 359; Köroğlu, 1996: 74 vd). Huzana (Hozat) şehri
ülkesi başta olmak üzere Tunceli'nin batı bölgesini egemenlik altına almışken
belirtilen toprakların doğu kapısını oluşturmaktadır (Salvini, 1972: 106). Yukarı Fırat
göstermektedir (König, 1955-1957: Nr. 104; Melikishvili, 1960: 158; Salvini, 2008:
A 9-4 Vo; van Loon, 1974: 187-194). Hozat ve dolayısıyla batısında yer alan
85
doğrulamaktadır. Tarihsel kaynaklar iki ayrı Sophene toponiminden söz etmektedir.
Malatya kralı Šaḫ-uḫi soy atasından türemiş olduğu ve sonrasında bu ismin hüküm
61A Map XIII; Hübschmann, 1969: 228, 246, 296 vd; Toumanoff, 1963: 131, 167
dn. 64). Kral Šahu, Urartu kralı I. Argišti'nin rakibi ve çağdaşı olarak
Çivi yazılı kaynaklarda yer ismi olarak Šupa kentinin son defa görünüşü Urartu
düşünülen bir kil tablet üzerinde rastlanmaktadır (Dyakonov, 1963: 40). İçeriği tam
olarak açıklıktan uzak olan kil tablet, buluntu yerinden ötürü M.Ö. VII. yüzyıla51
Çivi yazılı belgelerdeki son defa görünümü URU. KUR Ṣūbā biçiminde Yeni Babil
50
Malatya kralı Hilaruada'nın İzoli Yazıtı'nda kral Šahu'nun oğlu olarak anılması böyle bir çıkarımı
doğrulamaktadır (Laroche, 1966: N. 1075; Salvini, 1972: 103; Salvini, 2008: A 9-4; Wäfler,
1980/1981: 93). Bunun yanısıra I. Argišti ve Šahu’nun yer aldığı senkronize edilmiş farklı bir
kronolojik çizelge ile karşılaştırmak mümkündür (Wäfler, 1980/1981: 84).
51
Bu tabletin bulunduğu Toprakkale (Urartuca Rusahinili) M.Ö. VII. yüzyılda Urartu kralı Argišti
oğlu Rusa ya da Erimena oğlu Rusa tarafından kurulmuş ve aynı dönemde Urartu siyasi merkezi
buraya taşınmıştır. Dolayısıyla bu tabletin söz konusu dönemde yazılmış olması akla yatkındır.
86
III. 4. İNANÇ SİSTEMİ
krala ait bir yazıtta böyle bir kentin inşa ettirildiği ve Hate ve Supa(ne/i) ülkelerinden
6600 savaşçıyı bu şehre yerleştirildiği bilinmekteydi (Melikishvili, 1960: 127 II, 128
farklılık gösteren dikdörtgen planlı bir tapınak açığa çıkarıldığı ifade edilmiştir
Dönemi’nde klasik Urartu tapınak mimarisi tarzında, kare planlı ve rizalitli olduğunu
2008: A 8-21A - A 8-21B). Söz konusu tanrının Hitit çivi yazılı belgelerinde anılan
52
Bu tapınak Kargamış kralı Katuwas tarafından M.Ö. 900 yılları civarında kentin Fırtına Tanrısı’na
adanmıştır (Çilingiroğlu, 1997: 72).
87
Immaršiya ile özdeş olduğu pek çok bilim adamının53 ortak fikridir (Tarhan, 1986:
290; Tiratsyan, 2008: 79). Tapınağın bu tanrıya adanmasının temel sebebi Supa(ne/i)
kabul edilmesinden ötürü Iubša / Iwarša ikincil bir Luvi tanrısı olarak Immaršiya ile
yaklaşık bir yüzyıl sonra, Teišebaini(=Karmir Blur)'de bulunmuş II. Rusa'nın bir
yazıtında, Iubša ya da Iarša formunda aynı tanrıya işaret edilmiştir (Salvini, 2008: A
Dönemi’nde tapınılan tanrılar arasındadır (Melchert, 1993: 88). Hitit inanç sistemi
tarihi üzerine temel bir çalışma yapmış olan Volkert Haas, bu tanrının isminin
ifade etmiştir (Haas, 1994: 582 dn. 278) Bununla beraber bazı araştırmacılar, bu
olabileceğini ifade etmiştir (Tiratsyan, 2008: 79). Hititçe bir dini metinde tanrı
40). Yerel bir bereket tanrısı olan Immarši, Ištanuwa Hitit ritüel metninde anılan
53
Buna karşın bazı araştırmacılar Tanrı Iubša’nın bugünkü Ermenistan’ın yerel bir tanrısı
olabileceğini iddia etmektedir (Salvini, 2008: 357).
88
IV. ZUḪMA – SUHME – SUHNE/İ
yerine kullanılan ve aynı toponimi ifade eden iki ayrı yazım şeklidir (Forrer, 1920:
transkripsiyonu yapılmıştır (Nashef, 1982: 236). Zuḫma ise Orta Hitit Dönemi’ne ait
aynı toponimin en erken formu olarak karşımıza çıkmaktadır (Del - Monte - Tischler,
Asur kaynakları açık bir biçimde ortaya koymaktadır (Hübschmann, 1969: 204;
ifadesi, Suhme’nin Bingöl dolaylarını işaret ettiğine yönelik en önemli yazılı belgedir
(Grayson, 2002b: 20; Luckenbill, 1926-1927: no. 604). Aynı krala ait aynı siyasal
(Pehlivan, 1991). III. Šulmānu-ašarēd saltanatının 15. yılında Nairi seferini anlattığı
89
1950: 24)54. Söz konusu anlatım, Suhme/Suhni ülkesinin batıdan Enzi, bir başka
deyişle Išuwa (Asurca Išua) ülkesine komşu olduğuna işaret etmektedir. Gaziantep
yakınlarındaki III. Šulmānu-ašarēd’e ait Kenk Boğazı Asur Yazıtı’nda ele geçirilen
Bununla birlikte Fırat’ın kaynağı olarak görülen noktaya, Suhme ülkesi uzak
olmamalıdır. Sözü edilen tüm coğrafi ipuçları birleştirildiğinde ortaya çıkan sonuca
göre, doğusunda Erzurum ile eşitlenen Daiaeni ve batısında Elazığ ile eşitlenen Enzi
Nehri yer almaktadır (Haas, 1986b: 23; Tarhan, 1982: 101 dn. 146; Wilson, 1962:
104). Bu veriler ışığında Suhme için lokalizasyon için önerilebilecek en iyi yer,
Dağları’nın içlerine uzanan bölgedir (Russell, 1984: 185; Yıldırım, 2003: 301).
komşularını gözler önüne seren Pahhuwalı Mita Metni söz konusu lokalizasyonu
doğrulamaktadır (Beckman, 1999: 165; Gurney, 1948: 36; Kosyan, 2006a: 78, 83;
54
Ayrıca aynı döneme ait bir Asurca bir belgedeki “…Enzi ülkesinden Suhni ülkesine …” ifadesi
dikkat çekicidir (Cameron, 1950: 24 Kol. IV 26-36).
90
IV. 2. SİYASİ TARİH
(KUB XXIII 72 + KUB XL 10 + KBo L 66 + KBo L 216 + KBo L 218) ilk defa
URU
Zuḫma ya da KUR URU
Zuḫma yazımıyla adı geçen Zuhma, söz konusu
Metni’ndeki Zuḫma’nın sadece bir şehir adı mı yoksa hem şehir hem de ülke adı
olarak mı kullanıldığı konusunda bir fikir birliği oluşmamıştır (Beckman, 1999: 160
vd; Del Monte - Tischler, 1978: 516; Gurney, 1948: 37; Kosyan, 2006: 78, 83;
oynadığı yerel bir politik güç görünümündedir (Del Monte - Tischler, 1978: 516;
ülkesinin Enzatu şehrini de kapsayan seferini anlattığı bir kil tablette Suḫmu ülkesini
1927: no. 560). M.Ö. 856 yılına tarihlenen aynı askeri seferle ilişkili bir başka yazıtta
Asur kralı sefer güzergâhı üzerinde bulunan Suhme’ye yönelerek tahkimli şehri
no. 604). Söz konusu sefer esnasında Suhme, bütünüyle tahrip edilerek ateşe
91
verilmiştir (Grayson, 2002b: 20). III. Šulmanu-ašared, taht kaidesi üzerindeki M.Ö.
Suhni ülkesini bir kez daha fethettiğini belirtmiştir (Hulin, 1963: 48 vd). III.
Šulmanu-ašared’in M.Ö. 844 yılına tekabül eden 15. saltanat yılında gerçekleştirdiği
üçüncü Nairi seferi sırasında Suhni ülkesi de payını almıştır. Asur kralı Suhni ülkesi
üzerine yürümüş ve 5 tahkimli (güçlü) şehri ile civarındaki diğer şehirleri ele
Suhme ülkesinin fethini bahsi geçen Asur kralının bıraktığı öteki yazılı belgelerde
doğrulamaktadır (Luckenbill, 1926-1927: no. 686, 688, 690, 692; Wilson, 1962: 94-
95).
baskısı devam etmiştir. V. Šamši - Adad’ın Nairi’ye düzenlediği ilk sefer kaydında,
öteki bazı ülkeler ile birlikte Suhni ülkesininde Asur kralına boyun eğdiği
anlatılmıştır. Bu durum tam olarak “... ve Aridi’den Suhni ülkesine kadar - tanrı
Muhtemelen M.Ö. 799 yılındaki III. Adad - Nirari(M.Ö. 810-783)’nin 11. yıl
Suhme topraklarını kapsamı altına almıştır. Urartu kaynakları günümüz Palu - Bingöl
92
bölgeleri ile özdeşleştirilebilen Suhme ülkesinden söz etmezler ve bunun yerine
Urartu yazılı belgeleri, eski Suhme toprakları üzerinde çeşitli ülke ve şehir
isimlerinden oluşan çok parçalı bir siyasal yapıyı tasvir etmektedir. Bu dağınık
107; Melikishvili, 1960: no 39, 157; Payne-Sevin, 2001: 113 vd; Salvini, 2008: A 9-
18; A 9-36) Urartu kralı Minua Dönemi’nde Palu Yazıtı’nda anılan Šebeteria,
1995: 50). II. Sarduri zamanında Bingöl Dağı Yazıtı’nda anılan Aluše/i ülkesi ise
93
V. URARTU EGEMENLİĞİNİN YUKARI FIRAT BÖLGESİ’NDEKİ
TARİHSEL GELİŞİMİ
M.Ö. IX. yüzyılın üçüncü çeyreğinde Yukarı Fırat Bölgesi’nin önemli bir kenti
Ö. 839 yılına tarihlendirilen Asur kentinde ele geçmiş dikili bir stel doğrulamaktadır.
Stel üzerindeki yazıtta Ninibkibsi-usur kendisini Alzi’nin valisi (bel pahati) olarak
yılına ait kaydından anlaşıldığına göre Urartu tarihinde “Kurucu Kral” olarak
tanımlanan I. Sarduri (takriben M.Ö. 840-830), nüfuz alanını Murat Çayı havzasını
kapsayacak şekilde genişletmişti (Tarhan, 1980: 81 dn. 42). Sözü edilen Asur
başında Urartu’ya karşı gönderdim. Bit Zamani’ye indi, Ammaš geçitlerine girdi (ve)
güvenerek bana karşı ilerledi ve savaş teklif etti…” şeklindeki ifade tarzı, Asurca
55
Alzi’nin Elazığ ile bağlantılı konumu için temel bilgileri Asur kaynakları sağlamaktadır (Forrer,
1920: 29; Köroğlu, 1995: 359 vd; Köroğlu, 1996: 55 vd; Nashef, 1982: 27; Wäfler, 1980/1981: 82-
83).
94
yakınlarından geçen Murat Çayı havzasında Urartu egemenliğini işaret etmektedir
Išpuini (M.Ö. 830 - 820) ya da Išpuini ve Minua (M.Ö. 820-810) ortak krallık
konuda açık bir bilgi vermektedir: “…Išpuini’nin oğlu Minua, Haldi’nin gücüyle ve
Haldi’nin emriyle babasının tahtına oturduğunda… Aynı yıl Alzi ülkesi ayaklandı.
Tanrı Haldi, Išpuini oğlu Minua’nın önünden gitti, Qutume kentini yendi, Alzi
ülkesini ve Šašnu ülkesinin topraklarını işgal etti. Qutume kentinde (Minua) bir kale
inşa etti...”(Salvini, 2006: 59; Salvini, 2008: A 5-11B) Buradaki ifade56, Elazığ ile
bir tutulan Alzi’nin Kral Minua Dönemi öncesinde egemenlik altına alındığını ve
sonrasında Minua’nın krallık tahtına oturduğu ilk yılında Alzi ülkesinin Urartu’ya
kesin olarak katılması, ülkesine parlak bir dönem yaşatan Kral Minua (takriben M.
giden rota üzerindeki bu bölgeyi denetim altına almak için iki ayrı sefer düzenlediği
56
Aynı metni Kemal Balkan, “…Tanrı Haldi’nin kudreti sayesinde ve Haldi’nin emri üzerine
Išpuini’nin oğlu Minua, babasının tahtına oturduğu zaman… Yılın devamında Alzi memleketinde
isyan oldu. Tanrı Haldi sefere çıktı; Išpuini oğlu Minua için Outume şehrini zeamet olarak aldı. Alzi
memleketini aldı. Šašnu memleketini aldı. Bir kale inşa etti Qutume şehrinde…” biçiminde
çevirmiştir (Balkan, 1960: 150-151).
95
A 5-11A - A 5-11B; Balkan, 1960: 150 vd). Adı geçen yazıt, M.Ö. IX. yüzyılın son
yıllarına, daha doğru bir ifadeyle Minua’nın tahta geçtiği ilk yıla tarihlendirilmiştir
(Balkan, 1960: 147; Salvini, 2006: 59). İkinci sefere ilişkin Palu Yazıtı, bölgedeki
1994: 38 vd; Çilingiroğlu, 1997: 33; König, 1955-1957; Nr. 25; Melikishvili, 1960:
no. 39; Salvini, 2008: A 5-5). Başkent Van’dan, Muş - Murat Çayı - Palu güzergâhını
1984a: I. bölüm dn. 104; Diakonoff - Kashkai, 1981: 42; Forrer, 1920: 30;
Hauptmann, 1969/1970: 24-25; Payne, 2006: no. 5.1.9; Salvini, 2006: 60). Melitia
ayrı kentin (Tarḫigama, Šada’ali, [-]tura) zaptıyla birlikte Alzi (Elazığ) ve Hate/i
ülkelerinden söz eden Van/Surp Pogos Yazıtı ile Alzi ülkesi fethini bildiren Muş’ta
ele geçmiş iki ayrı yazıt, Kral Minua’ya ilk olarak bölgeyi kazandırmış olan aynı
askeri seferin anlatımı olmalıdır (König, 1955-1957: Nr. 27-28; Melikishvili, 1960:
28; Salvini, 2008: A 5-9). Surp Pogos Yazıtı’nda belirtildiğine göre Alzi ülkesinden
57
Palu Urartu Yazıtı’nda geçen Šebeteria kentinin Palu Kalesi’ne yönelik lokalizasyon önerileri
son zamanlarda tarihsel coğrafyaya ilişkin yapılan tespitler tarafından doğrulanmamıştır (Çevik, 1995:
25 vd; Forrer, 1920: 30; Hauptmann, 1969/1970: 24; Kessler, 1995: 62, 65; Köroğlu, 1996: 15;
Salvini, 1995: 50; Salvini, 2006: 60; Wäfler, 1980/1981: 82-83). Šebeteria şehri, Bingöl-Genç
arasındaki aynı ad ile anılan Sebeterias Kalesi’ne haklı olarak identifikasyonu yapılmıştır (Diakonoff -
Kashkai, 1981: 80; Hmayakian, 1995: 50)
58
Urartu metinlerinde KUR Hate/i (Hate/i Ülkesi) olarak geçen yer adının, bir Geç-Hitit kent devleti
olan Malatya Krallığı’nın topraklarına işaret ettiği ifade edilmektedir (Diakonoff - Kashkai, 1981: 40;
Diakonoff - Medvedskaya 1987: 388).
96
2113 insan yerinden edilerek içlerinden bazıları öldürülmüş, bazılarıysa askere
Bağin Kalesi’ndeki Kral Minua’ya ait yazıt belgelemiştir (Schäfer, 1973/74: 35;
Salvini, 1972: 105; Salvini, 2008: A 5-8). Söz konusu yazıtta Minua, sınırları
belirtilmeyen bir yere eyalet valisi (LU EN.NAM) olarak “Titia(ni)”59 adlı bir
Burmageçit Kalesi’nde ele geçmiş kırık bir miğfer üzerinde “Minua’nın ambarından”
ifadesinin okunması, bölgedeki bu dönem Urartu varlığını bir kez daha kanıtlamıştır
ilişkin bilgi kaynakları sınırlıdır. Konuya ilişkin başlıca çivi yazılı belge, Van
(Frangipane, 1993-1997: 37; Melikishvili, 1960: no. 127; Salvini, 2008: A 8-3 II).
bağlamıştır (Salvini, 1995: 51). Aynı yazıtta adı geçen Tuatehe’nin, M. Ö. VIII.
yüzyıla ait hiyeroglif yazıtlarda anılan Tabal kralı Tuwatis ile eşitlenmesi gerektiğine
ilişkin öneriler dikkate alınırsa, yapılan seferin Tabal ülkesine değin ulaştığını
söylemek yanlış olmayacaktır (Hawkins, 1982: 405; Kosyan, 2010: 44; Köroğlu,
1996: 79 dn. 150; Salvini, 1972: 102 dn. 3; Salvini, 1995: 51). Batıya yönelik bu
59
Urartu kralı Argišti oğlu Rusa tarafından kurulan Titiaḫinili adındaki şehir, bu önemli şahsın
veya soyun adına ya da onuruna inşa edilmiş olabilir. Muhtemelen Urartu kraliyet ailesinin bir üyesi
konumundaki Titia, isim olarak M.Ö. VII. yüzyıla değin önemini korumuş olmalıdır (Salvini, 2008: A
5-8’e ait not; Salvini, 2008: A 12 -1 V r. 4).
97
seferin bir diğer sonucu, Hate/i ve Ṣupa(ne/i) ülkelerinden 29.284 kişinin alınarak
başka bir bölgeye toplu şekilde aktarımının yapılmasıdır (Çilingiroğlu, 1983b: 311-
kentine yerleştirilmiştir.
Urartu kralı, bu zaman aralığında Fırat kavsi ve Kuzey Suriye üzerinde - kısa süreli
de olsa - siyasi ve askeri üstünlüğünü, başta Asur olmak üzere bölge devletlerine
kabul ettirmiştir. Urartu kayıtları II. Sarduri Dönemi’nde batıya yapılan iki askeri
seferden söz etmektedir. İlk sefer ile Urartu kralı, M.Ö. 754/753 ya da M.Ö. 753/752
yılında selefleri gibi Malatya Krallığı’nı hedef almıştı (Hauptmann, 1969/1970: 25;
Salvini, 1995: 52; Salvini, 2006: 72 vd). Bu askeri sefer ile ilgili bilgiler, ayrıntılı
104, 107; Melikishvili, 1960: no. 156, 158; Salvini, 2008: A 9-1; A 9-4 Vo, A 9-36;
Van Loon, 1974: 187 vd). Oldukça kötü korunagelmiş Bingöl Yazıtı, daha önceki bir
yerlerin tekrar geri alınmasını konu edinmektedir (Diakonoff - Kashkai, 1981: 7).
Sefer hakkında geniş bilgi içeren İzoli Yazıtı’nda özet olarak Fırat Nehri’nin
60
Mirjo Salvini, bu rakamı 80 ? olarak okumuştur (Salvini, 2008: A 9-4).
98
Arusi, Qulbitarri(ni), Taše, Queraitaše(si), Meluia(ni) adlarındaki toplamda on, ama
belirtmektedir (Frangipane, 1997: 37; Salvini, 2008: A 9-4; Van Loon, 1974: 188-
190; Wäfler, 1980/1981: 92). Yazıtta adları geçen on kalenin çoğunu araştırmacıların
bir kısmı Fırat’ın batısına yerleştirirken, İtalyan dilbilimci Mirjo Salvini kalelerin
nehrin doğusunda yer alabileceğini savunmuştur (Barnett, 1982: 348; Bilgi, 1986:
317; Diakonoff - Kashkai, 1981: 13, 36, 54, 56, 58; Salvini, 1972: 103-104). Nitekim
Habibuşağı (Klasik Dönem Tomisa) ile eşitlenmesinde ortak bir görüşün olması,
örtüşmesi, adı geçen kalelerin pek çoğunun Fırat’ın doğu yakasında bulunduğu
vd; Danık, 2010: 71-72; Hewsen, 1992: 156; Işık, 1987: dn. 9; Salvini, 1972: 107 vd;
Salvini, 2008: A 9-4; Wäfler, 1980/1981: 82-83). Bununla birlikte Malatya ili
Arapgir ilçesine 58 km uzaklıktaki eski adı Tocolar olan Meşeli köyünün Asur
görüşe destek sunmaktadır (Kessler, 1995: 60; Parpola - Porter, 2001: 3, 19). Aynı
99
zamanda Bingöl ve İzoli yazıtları bir zamanlar Yukarı Fırat Bölgesi’nin Urartu
Yakın bir zaman önce açığa çıkarılan Bahçecik Yazıtı, bölgedeki Urartu idari
2001: 113 vd; Salvini, 2008: A 9-18). Yazıt, Argišti oğlu Sarduri’nin “Sardurihinili”61
adında bir kale (E GAL) ve tapınak (susi) inşa ettirdiğine anlatmakla beraber, batıda
Melitia, Qumaha kentleri ile güneyde krali kenti Nihiria olan Arme ülkesine değin
sınırları çizilen bir Urartu eyaletinin oluşturulmasından söz etmektedir. Eyalete vali
olarak ise Zaia(ni) adında bir yöneticinin atandığını bildirmesi, yazıtın metnine ayrıca
bir tarihsel içerik kazandırmıştır. Bahçecik Yazıtı, Surp Pogos ve İzoli yazıtları gibi
teslim etmeye mecbur bırakılırken tanımlanmış olmalıdır (Payne - Sevin, 2001: 117).
Bir diğer tarihsel belge olan Van Yazıtı ise II. Sarduri’nin, Asur kralı Adad-nirārī’nin
oğlu V. Aššur-nirārī (M. Ö. 754-745)’yi yendiğini ve Arme ülkesi ile krali başkenti
Nihiria’yı zapt ettiğini ifade etmesi açısından kayda değerdir (Melikishvili, 1960: no.
II. Sarduri’nin batıya dönük ikinci seferini, kendi adıyla anılan kroniğinden
pekiştirdikten sonra bu ikinci sefer ile, Adıyaman Bölgesi’nde hüküm süren Qumaha
kralı Kuštašpili muhtelif miktarda altın, gümüş, giyim eşyası, tunç kalkan ve bakır
kazandan oluşan haracı II. Sarduri ’ye vermek zorunda kalmış ve antlaşma yoluyla
61
Palu Kalesi’nin Sarduri II’nin yeni idari reformlarından sonra “Sardurihinili” adını almış
olabileceği önerilmiştir (Sevin, 2005: 383).
100
Urartu Krallığı’na bağlanmıştır (König, 1955-1957: Nr. 103§ 8-9; Melikishvili,
1960: no.155 E; Salvini, 1995: 52; Salvini, 2008: A 9-3 IV). Öyle anlaşılıyor ki
sözü edilen siyasal gelişmeler, Aşağı Fırat Havzası egemenliği için Asur’un
Urartu’ya üstünlüğünü kabul ettirdiği M.Ö. 743 yılına tarihlenen savaştan önce
gerçekleşmiştir.
M. Ö. 745 yılında Asur başkenti Kalhu’da çıkan bir isyan sonucunda Asur
tahtını ele geçiren III. Tukultī-apil-Ešarra (M. Ö. 745-727), Asur ülkesinin uzun bir
bakımdan önemli reformları hayata geçiren Asur kralı, M. Ö. 743 yılında, içerisinde
öncülüğünü üstlendiği koalisyon güçleri ağır bir yenilgi almışlardır Astour, 1979: 79
vd; Salvini, 1995: 52-53; Wäfler, 1980/1981: 94). Urartu Devleti’nin batı ve
önderliğindeki Urartu ordusu “ülkesinin sınırı olan Fırat’a” kadar çekilmek zorunda
Yukarı Fırat Bölgesi’nde sağlanmış olan Urartu egemenliğine asıl büyük darbe,
(Luckenbill, 1926-1927: no. 813). Söz konusu seferde Enzi (Elazığ)’yi ve Šuppa
sonucu, Yukarı Fırat Bölgesi üzerindeki egemenliğin kısa süreli olarak Asur eline
62
Asur kralının Elazığ-Tunceli-Bingöl bölgelerine düzenlediği sefer rotasının Murat Suyu
Vadisi’ni izlediği düşünülmektedir (Kessler, 1995: 62).
101
geçmesidir. Ancak bölgedeki Asur egemenliğinin tam olarak ne kadar bir süreyi
değildir.
II. Sarduri ’den sonra kısa süreli de olsa tahta geçtiği ifade edilen III. Sarduri
(?) ve akabindeki I. Rusa (M. Ö. 730-713) ile II. Argišti (M. Ö. 713-?) dönemlerinde
Urartu kayıtları bölgeden söz etmezler (Fuchs, 2012: 149, 158). Asur istihbarat
tarafından Asur kralı II. Šarru-kin’e gönderilen bir mektup, Kimmer kuvvetlerinin I.
Fuchs, 2012: 157; Salvini, 2006: 97 vd). Bu sefer sonucunda ordu büyük oranda
imha edilmiş, dokuz Urartulu vali savaş dışı bırakılmış, ordu komutanı ve iki vali esir
alınmış, başkent Tušpa’ya Urartu kralı geri çekilmek zorunda kalmıştır (Lanfranchi -
Parpola, 1990: no. 90; Parpola, 1987: no. 31). I. Rusa, Tušpa’ya varmadan önce
askeri idam ettirerek ayaklanmayı bastırmıştır (Lanfranchi - Parpola, 1990: no. 191;
235 vd; Çilingiroğlu, 1984b: 1 vd; Kosyan, 2010: 46-47). Bununla birlikte bölgede I.
Rusa zamanına ilişkin yazılı ya da arkeolojik bir kanıtın şimdiye değin tespit
102
edilemediğini belirtmek gerekir. Buna karşılık Asur kralı II. Šarru-kin (M. Ö. 721-
705) Dönemi’ne ait bir mektupta, Alzi ülkesinde “Siplia/Siblia” adlı Urartulu bir
Parpola, 1990: no. 87; Waterman, 1930: Letter 444). Söz konusu bu mektup, Malatya
hariç bölgedeki Asur denetiminin uzun süre devam etmediğinin delilidir ve aynı
Urartu kralı II. Argišti'nin batıya giden bir rota üzerinde gerçekleştirmiş olduğu
Argišti, Arṣiani Nehri (Murat Suyu) üzerinde kendi adını verdiği bir köprü inşa
ederek Biainili ülkesine uzanan bir yol yaptırdığından söz etmektedir (Çavuşoğlu -
Işık - Salvini, 2010: 47-48; Salvini, 2008: A 11-8). Yazıtın keşfedildiği yer, Murat
(Cemalverdi) köyüdür (Çavuşoğlu - Işık - Salvini, 2010: 42; Salvini, 2008: A 11-8).
II. Argišti Dönemi’nin sonunu getirdiği anlaşılan M.Ö. 709 yılındaki Kimmer
63
Palu’nun Klasik ve Orta Çağ’daki isimleri Bolba, Balabitene ve Balahovit’in linguistik alt
temelini Pulua toponiminden aldığını söyleyebilmek mümkündür (Hübschmann, 1969: 294).
103
Rusa (II. Rusa) dönemlerinde bölge hakkında Urartu kaynakları suskundur. Son
zamanlardaki araştırmalar, M.Ö. VIII. yüzyılın sonu ile M.Ö. VII. yüzyılın başını
kapsayan bir zaman diliminde Erimena oğlu Rusa’nın Urartu tahtına oturmuş
olabileceğine yönelik güçlü bir kanı64 oluşturmuştur (Fuchs, 2012: 147 vd; Kroll,
2012: 183 vd). Urartu ülkesindeki M.Ö. 709 yılı Kimmer istilasından Argišti oğlu
Rusa’nın adının ilk defa ortaya çıktığı M.Ö. 673 yılına kadar Urartu tarihinin
siyasal durum bilinememektedir. Ancak söz konusu Kimmer istilasının yarattığı kaos
gelmektedir.
Urartu Krallığı’na son bir parlak dönem yaşatan ve geneolojisi Argišti oğlu
Rusa ( M.Ö. 673 - 652/647) olarak bilinen III. Rusa’nın üç adet yazıtı batıya yönelik
politikalarını açığa vurmaktadır (Fuchs, 2012: 149, 158). Bunlardan biri, Van
Gölü’nün kuzeybatısındaki Adilcevaz’ın 4 km. batısında yer alan Kefkalesi’ne ait bir
taş bloğunda bulunmuştur (König, 1955-1957: Nr. 128; Melikishvili, 1960: 278;
Salvini, 2004: 259 vd). Adilcevaz Yazıtı olarak bilinen bu yazıtta Muški(ni),65 Hate/i,
64
Urartu kalkanları üzerindeki arslan tavirlerinin stil özellikleri Erimena oğlu Rusa’nın krallık
zamanı için önerilen bu tarihlendirmeyi desteklemektedir (Seidl, 2004: 124; Seidl, 2012: 179-180).
Mirjo Salvini ise farklı olarak Asur kralı Aššur-bāni-apli’nin M.Ö. 652 yılında söz ettiği Rusa’nın söz
konusu kral ile aynı olduğunu savunarak onu Argišti oğlu Rusa’nın ardılı olarak görmek istemiştir
(Salvini, 2012b: 133).
65
Urartu kaynaklarında Muški ülkesi olarak tanımlanan yer, Fırat kavsinin bir bölümünü de içine
aldığı düşünülen bir bölge olarak öngörülmektedir (Diakonoff - Kashkai, 1981: 59; Sevin, 1988c: 54
vd; Köroğlu, 1996: 88). Buna karşın kimi araştırmacılar Muški ülkesinin Adıyaman-Gaziantep ya da
Frig ülkesine lokalize edilmesi gerektiğini teklif etmişlerdir (Çilingiroğlu - Salvini, 2001: 20; Kosyan,
2010: 48).
104
Halitu66 ülkelerindeki halkın deportasyon yoluyla getirtilerek bir kalenin ve
bloğu üzerindeki yazıttır (Hulin, 1959: 195). Yazıt, “Tap/blani (Tabal)” ülkesinden
söz etmesi nedeniyle önemlidir. Konu ile ilişkili bir diğer farklı kayıtta son
zamanlarda gün ışığına çıkarılan Ayanis Kalesi Tapınak Yazıtı’dır. Söz konusu
yazıtın bir pasajında Urartu kralı Hate/i, Muški, Tab/plani ve diğer bir dizi ülkeden
ustalar ve insanlar ile Ayanis Kalesi’ni inşa ettirdiğini belirtmektedir (Salvini, 2001:
fayda vardır. Urartu kralının sefer ya da seferlerinin hedefinde Fırat kavsinin daha
batısı ve Orta Anadolu Bölgesi, bir başka deyişle Geç-Hitit kent devletleri ve Frigya
toprakları yer almaktaydı (Çilingiroğlu - Salvini, 2001: 19 vd; Kosyan, 2010: 48).
Başta Tunceli yöresi olmak üzere Yukarı Fırat Bölgesi’ndeki Argišti oğlu Rusa’nın
Melikishvili, 1960: 279; Salvini, 2005: 261-262; Salvini, 2008: A 12–6; Schäfer,
1977: 255 vd). Adı geçen yazıtların içeriğine bütünlüklü olarak bakıldığında
66
Urartu kaynaklarında Halitu olarak belirtilen yer, I. M. Diakonoff - S. M. Kashkai tarafından
klasik kaynaklardaki kavim ve yer adlarıyla karşılaştırılmıştır. Tüm bu karşılaştırmalar İç Doğu
Karadeniz’i işaret etmektedir (Diakonoff - Kashkai, 1981: 39).
105
Kefkalesi Yazıtı’nın öteki her iki yazıttan daha önce yazdırtıldığı anlaşılmıştır
Asurca bir mektup “Urartu’nun valisi” olarak tanıtılan Andaria adlı Urartulu
bir yöneticiden söz etmektedir. Eyalet valisi Andaria, M.Ö. 657 yılına doğru Asur
Uppumu ile Kullimeri67 şehirlerine saldırmış, ancak Asur yanlısı grup tarafından
öldürülmüştür (Kessler, 1995: 57). Sonrasında Andaria’nın başı Asur kralı Aššur-
bāni-apli’ye getirilmiştir (Grayson, 1980: 233, 244; Salvini, 2006: 121-122). Öyle
erdiği konusunda tatmin edici bilgiler sunabilmek şimdilik olanak dışıdır. Ancak
bölgenin söz konusu tarihlerden önce Urartu denetiminden koptuğunun kanıtı olarak
Yukarı Fırat Bölgesi’ndeki egemenliği, II. Sarduri Dönemi’nin başı ile son yıllarını
67
Kullimeri şehri, Orta Çağ kaynaklarında Chlomaron ya da Kl’mar olarak anılan kale ile
eşleştirilerek genellikle Diyarbakır Silvan/Mayafarkin bölgesine lokalize edilmektedir (Diakonoff -
Kashkai, 1981: 69; Kessler, 1995: 57-58).
106
takip eden kısa süreli kesinti dışında, yaklaşık 125 yıl kadar sürmüş görünmektedir
(Sevin, 1987: 283; Sevin, 1991: 97). Bununla birlikte Urartu ülkesinin Kimmer
istilasına uğradığı M.Ö. 709’dan itibaren süresi saptanamayan bir zaman aralığında,
Yukarı Fırat Bölgesi’nin Urartu egemenliği dışında kalmış olabileceğini iddia etmek
mümkün gözükse de konuya netlik kazandırmak için eldeki bilgiler yeterli değildir.
URARTU EGEMENLİĞİ
Stratejik bir güzergâhta yer alan Burmageçit Kalesi’nde kırık bir miğfer
batısında ele geçmiş arkeolojik belgedir (Belli, 1993: 66; Belli, 2004: 58-59). Palu
Kalesi’ndeki Urartu Yazıtı ile birlikte Urartu mimarlığına özgü bazı önemli
Bağin Kalesi’nde in-situ olmaması ve başka bir yerden getirildiğine ilişkin kayıt
kadar ulaşmayan bu tasvirli sanat eserlerinden birisi Pertek Kalesi’nde kalkan taşıyan
kırık bir Asur kabartmasıdır (Lehmann-Haupt, 1907: 60 Res. 36). Diğeri ise ise
107
Bingöl/Kaleönü, Bingöl/Zulümtepe ile Solhan yakınlarındaki Cankurtarantepe’nin
M. Ö. VIII. yüzyıl içerisinde iskân edildikleri kabul edilmiştir (Sevin, 1989a: 454).
Aynı seramik buluntularının yoğun olarak tespit edildiği söz konusu dönemde
bağlanmıştır (Bilgi, 1986: 317-318; Bilgi, 1991: 11 vd; Köroğlu, 1996: 81; Sevin,
1987: 279 vd; Sevin, 1988a: 2 vd; Sevin, 1989a: 458 vd; Sevin, 1989b: 49; Sevin,
/Bahçecik yerleşimleri hariç tutulursa adı geçen yerleşimlerin Urartu ile çağdaş
yapılan kazılarda, kısmen açığa çıkarılmış III. tabaka yerleşiminin tahribi, II. Sarduri
istasyonlarının yakınından geçen, Urartular’a ait bir karayolu sisteminden söz etmek
yüzyıl içerisinde tesis edildiği kabul edilmiştir (Sevin, 1989b: 53; Sevin, 1991: 98
eyalet merkezi olabilecek ölçülere sahip Palu ve Harput’a kalelerine değin uzandığı
düşünülmektedir (Sevin, 1988b: 550; Sevin, 1989b: 52). Harput’un hemen kuzeyinde
108
bulunan Tunceli’nin Pertek ilçesi Pınarlar Nahiyesi yakınlarında tespit edilmiş aynı
2002: 84-85; Danık, 2010: 91-92). Söz konusu antik karayoluna ait izlerin tespit
edildiği Pınarlar’ın daha kuzeyinde Burmageçit Urartu Kalesi yer almaktadır. Öyle
bağlantısını sağlamaktaydı.
Urartu ordusunun batıya doğru ilerlerken izlemiş olabileceği iki askeri rota
km’lik bir mesafeyi kapsamaktadır. Urartu ordusunun günlük ortalama 23.6 km.
ilerleyebileği varsayılırsa 11 günlük bir yoldan söz edilebilir (Dan, 2012: 57).
109
Harput Kalesi ► Haroğlu 30 km.
tarafından paylaşılan ortak düşünce Altıntepe’nin M.Ö. VIII. yüzyılın son yıllarında
kurulmuş olduğuna yöneliktir (Burney-Lang, 1971: 158; Ceylan, 2005: 23; Özgüç,
1969: 26; Van Loon, 1966: 104). Altıntepe’nin M. Ö. VIII. yüzyılın son çeyreğine
üzerindeki hiyeroglif yazı oynamaktadır (Özgüç, 1969: 65). Tunç kap üzerinde yer
alan hiyeroglif yazısı Richard David Barnett ve Franz Steinherr tarafından “a-wa-ri-
ku” olarak okunmuş ve kabın Kue kralı Urikki (M. Ö. 738-710) tarafından Urartu’ya
yollanan krali bir armağan olduğu savunulmuştur (Barnett, 1953: 124 vd; Steinherr,
110
1958: 97 vd). Buna karşılık Jeffrey K. Klein bu tunç kap üzerindeki yazıtı “kalenin
valisine aittir: ölçek 2 terusi” olarak çok daha farklı biçimde68 okumuştur (Klein,
1974: 77 vd).
ekonomik çıkarlarını korumak için inşa edildikleri önerilmiştir (Belli, 1993: 66).
Tarafımızca yapılan araştırma sonucu Anbar ve Rabat kaleleri üzerinde Orta Demir
Çağı türünde yivli çanak-çömlek parçaları saptanmış olmakla birlikte her iki
merkezin Urartu ile bağlantısı ve bağlantılı ise hangi Urartu kralı zamanında inşa
12-6; Schäfer, 1977: 255 vd). Mazgirt/Kaleköy Urartu Yazıtı’nın yer aldığı iki odalı
kaya mezarı ve onunla ilişkili kült alanının yanı sıra açık hava tapınakları ve sütunlu
yapılara ait kalıntılar Argišti oğlu Rusa Dönemi ilişkili görünmektedir (Erdoğan,
2007: 22 vd). Bunun yanı sıra Elazığ Bölgesi’nde yer alan Norşuntepe, Genefik ve
68
Son zamanlarda küpler üzerindeki çivi yazısı ve hiyeroglif ölçü değerlerine ilişkin yapılan
araştırmalar, konuya yönelik Jeffrey K. Klein’ın görüşünü gözden düşürmüştür (Sağlamtimur, 2005:
139 vd).
69
Ayrıca Oktay Belli, Mazgirt ve Kaleköy kalelerinin kuruluş tarihini Argišti oğlu Rusa
Dönemi’ne dayandırmaktadır (Belli, 1993: 66).
111
yerleşimlerinde bulunan tek odalı kaya mezarlarının Urartu ile ilişkili olamayacağını
2013: 303). Günümüzde Keban Baraj Gölü suları altında kalmış olan Norşuntepe
Yerleşimin akropol kesiminde söz konusu iki mezarda gün ışığına çıkarılmış seramik
2005: 449; Hauptmann, 1983: 251 vd). Buna karşın Bingöl-Karlıova yakınlarındaki
Suçatı (Gerran) köyünde yer alan bir Urartu nekropolünde ele geçen bronz kemer
kronolojisine ölçüt alınarak M.Ö. VII. yüzyılın ikinci yarısına – Erimena oğlu Rusa
Erimena oğlu Rusa’nın hangi zaman aralığında krallık yaptığı tartışmaya açık
olmakla birlikte, söz konusu Urartu kralına tarihlenen yazılı ya da arkeolojik bir veri
112
VI. SOPHENE KRALLIĞI
adını taşıyan bölgenin Yukarı Fırat Bölgesi’ni kapsayan bir yer adı olduğu uzun
zamandan beri bilinmektedir (App. Mithr. XII. 105; Dio Cass. XXXVI. 53. 2 - 3;
Diod. XXXI. 22, XL. 4; Plut. Pomp. XXXIII. 4; Procopius, History of Wars, I. 21.
6; Strab. XI. 12. 3, XI. 12. 4, XI. 14. 2, XI. 14. 5, XII. 2. 1; Weissbach, 1927: 1015 vd).
Grekçe tarih yazımında birçok defa işaret edilen ƩOΦHNH (Sophene), tarihsel
bulmaktadır (Eutr. 6 XIII; Plin. nat. V. 66. 13; Ptol. geogr.). Söz konusu krallık M.Ö.
188 – 90/70 yılları arasında Yukarı Fırat ve Orta Fırat bölgelerinde egemenliğini
da Ƭζοφηνή (Sophene) biçiminde yazılmıştır. Sophene yer adı olarak Orta Çağ
687; Barjamovic, 2011: 129; Diakonoff - Kashkai, 1981: 77; Hawkins, 1998: 286;
Köroğlu, 1996: 63 vd; Lewy, 1950: 419 dn. 294; Lewy, 1962: 47 dn. 10; Marciak,
2012: 302; Marciak, 2014: 15; Matiossian, 2002: 79; Salvini, 1972: 101, 105;
113
Salvini, 1995: 50; Salvini, 2005: 261, 262; Wheeler, 2012: 90 dn. 3)70. Görünüşe
Elazığ bölgesini ifade eden bir coğrafi terim olarak yaşamıştır. Sonuç olarak burada
formu biçiminde ortaya çıkmıştır (Facella, 2006: 104; Toumanoff, 1963: 278). Eski
Toumanoff, 1963: 278). Orta Farsça (Pehlevice) Arvand sözcüğü söz konusu isim ile
geleneğinde Yervand, Erwand, Arawan (ve muhtemelen yakın ilişkisi olan Hrant) ve
biçiminde adlandırılmıştır (Burney–Lang, 1971: 186; Facella, 2006: 104 dn. 36;
Toumanoff, 1963: 278;). Bazı araştırmacılar Hititli bir isim olan Arnuwanda’nın
70
Ṣupa(ne/i) ve Sophene sözcüklerindeki ilk ses olan s frikatif bir sestir ve iki ses a birbirini
karşılayabilmektedir. Ancak buradaki esas problem çivi yazısında o işareti bulunmadığından ötürü o
ile u sesli harflerinin her ikisinin değerini u sesi karşılamaktadır. Birbirinden karakter olarak ayrı yazı
türünden kaynaklı bu iki ses arasındaki farklılığı Kumaha-Kommagene, Tušpa - Thospites/Tosp ile
Kulha - Kolkhis örneklerinde de görebilmek mümkündür (Salvini, 1972: 106).
114
Orontidler’in sülale olarak varlığı en azından M. Ö. 400 yıllarında
ermesinin ardından İskit ve Med istilası zamanında yönetici bir elit olarak
1971: 186-187).
Euphrates’in Büyük Armenia üzerinden batıya doğru, sol tarafında Akilisene’nin yer
aldığı Küçük Armenia olarak adlandırılan yere doğru aktığı ifade etmektedir.
(Strab. XI. 12. 3). Strabon sonraki pasajda dağ sıralarının ve zirvelerin bulunduğu
Aynı pasajda Sophene ile ilişkili olarak Taurosları anmakta olup Tauros kuzeye
doğru sayısız dallara sahip olduğunu, onlardan birinin Antitauros’a ait bulunduğunu
115
bir vadide Sophene’yi konumlandırmıştır (Strab. XI. 12. 4)71. Sonraki satırlarında
Aynı şekilde, bir başka pasajda Strabon, Tauros ve Antitauros’a tekrar atıfta
nehir bükümünden önce, Antitauros ve Euphrates Nehri arasında Sophene krali kenti
akmakta olduğunu ve sonra onun üzerinde sınır çizdiğini söylemektedir. Nehrin uzak
71
Orta Çağ kaynakları Munzur Dağları’nı Klasik Dönemin kaynaklarına paralel olarak Toroslar’ın bir
parçası olarak kabul ederler (Mikhael Attaleiates, 2008: 132, 134).
116
kısmında Kapadokyalılar’a ait Tomisa adında dikkate değer bir kale bulunduğunu da
yapmamıza imkân tanımaktadır. İlk olarak, en genel ifadeyle, Sophene bir vadide (ἐν
ifadesiyle karakterize etmektedir (Strab. XI. 12. 4; XI. 14. 2). Coğrafi bakış açısıyla
yamaçları boyunca doğu-batı yönünde uzanan toplu dağ silsilesidir (Marciak, 2012:
iyi bir şekilde örtüşmektedir (Strab. XI. 12. 4). Antitauros adına gelince, sıklıkla,
yükseltilerden oluşmaktadır (Marciak, 2012: 300). Söz konusu dağlardan biri olan
Klasik ve Orta Çağ kaynakları tarafından Munzur Dağları silsilesini tanımlamak için
ifade ettiği Sophene tanımı, modern Tunceli bölgesine, Arsanias (Murat) Vadisi’nin
117
Sophene Fırat yönünde ve onun sol (doğu) tarafındaki kıyıya
zamanda kuzeye doğru Fırat’ın Akilisene yönünde ve nehrin batıya doğru Melitene
yönü boyunca konumlanan diğer iki ülke tarafından sınırlandırılmıştır (Strab. XI. 12.
(Strab. XI. 14. 2). Melitene ve Sophene arasındaki sınırdaki kale Tomisa olarak
belirtilmektedir (Strab. XI. 12. 3; XII. 2. 1). Melitene’nin lokalizasyonu herhangi bir
yönünde erişimi sağlayan Fırat’ın büyük bir geçidi olarak Urartu ve Hellenistik
dönemde bilinmekteydi (Polyb. VIII. 34. 13; Strab. XIV. 2. 29). Strabon’un
Tomisa, bu nehrin sol tarafına yerleştirilmelidir. Söz konusu önemli yerleşim büyük
(Marciak, 2012: 302; Salvini, 1972: 107; Sinclair, 1989: Ch. IX). Strabon’un
Ovası (tarihsel anlamda Harput Ovası ) olarak bilinen yere denk gelmektedir.
14. 12). Bu ifadenin içeriği Sophene ile ilişkili coğrafyanın erken dönemleri için
118
mesele olmuştur. Bu mitsel yerleşimler çeşitli defalar Strabon’un Geographika adlı
eserinde tekrarlanmıştır (Strab. XI. 4. 8; XI. 14. 12; XVI. 1. 24-25; XVI. 2. 5; XVI.
1. 4). Onun temel amacı, bu ülkelerden her birinin mistik bir Grek ataya sahip
pasajında bizim, Sophene‘yi bazı durumlarda politik alanını genişleten politik bir
varlık olarak görmemizi sağlamaktadır (Strab. XI. 14. 12). Akilisene, Strabon
tarafından, politik anlamda başta Sophene olmak üzere komşuları tarafından baskı
altına alınan ayrı bir coğrafi bölge olarak tanıtılmıştır (Strab. XI. 12. 3; XI. 14. 2).
yer alan Klasik Çağ’da Armenia coğrafyasının batısını oluşturan bir ülke idi.
Nehri ile çevrelenmiş bölgenin ismidir (Dillemann, 1962: 117; Frankfort, 1963: 181;
tasnif ettiği listeye göre iki ana başlık altında toplanabilir (Strab. XI. 14. 5).
Seleukoslar’ın vasal topraklarının bir kralı olarak Zariadris’in sahip olduğu asıl
Zariadris’in elde ettiği topraklar olarak iki ana başlık içerisinde ele alınabilir.
119
VI. 2. 1. SOPHENE KRALI ZARİADRİS’E AİT ASIL TOPRAKLAR
VI. 2. 1. A. SOPHENE
batı köşesindeki topraklarını içine alan Šahu’nun Sophenesi çekirdek ülkesine işaret
etmektedir (Hewsen, 1984: 349). Eski Ermeni kaynaklarında bu yer için kullanılan
toprakları içine almaktaydı (Dillemann, 1962: 116; Markwart, 1930: 65*). Sözü
edilen coğrafi kavramın kapsamı, ilerleyen dönemlerde daha geniş bir anlamda
daha geniş kapsamdaki bir coğrafyayı içermiştir. Söz konusu geniş kapsamdaki
VI. 2. 1. B. AKİSENE
349; Marciak, 2012: 304). Hatalı bir yazım olarak Akisene’nin aslının Anthias ya da
Anthiasene şeklinde okunabilen ve “Çiçekli Ülke” anlamına gelen bir toponimi ifade
72
Ernst Honigmann, M.S. 363-603 yılları arasında Sophene (Cop’k’ Sahunoc) denilen yerin Tunceli
yakınlarındaki Hozat ve Çemişgezek’i de kapsadığını ve güneyindeki sınırın Murat Çayı’ndan
başladığını özellikle belirtir (Honigmann, 1970: 5 dn. 1; Ardıçoğlu, 1997: 18).
120
edebileceği önerilmiştir (Hewsen, 1984: 349; Marciak, 2012: 304). Bu isim
Arsanias Nehri boyunca güzel ovalardan birine, bir başka deyişle Anzitene’yi
Hewsen, 1984: 349; Marciak, 2012: 304). Bir başka deyişle Melitene’nin yaklaşık 35
vardır. Burada söz konusu olan Fırat’ın ötesindeki önemli toprakların elde edilip
VI. 2. 1. C. ODOMANTİS
Bu toponimin neresi olduğu tam olarak açık değildir. Ama kimliğine ilişkin
coğrafi bağlamda Sophene ile ilişkisi şüphelidir (Hewsen, 1984: 350; Marciak, 2012:
304; Ptol. V. 7. 4). Louis Dillemann ise Odomantis’i Ogumantis olarak tercüme
121
1962: 119). Sonuç olarak Odomantis’in ortografisi açık bir şekilde bozulmuş
Kommagene’nin kuzey sınırı ve Fırat’ın sağ kıyısı arasında bazı topraklar uzanmış
TOPRAKLAR
VI. 2. 2. A. AKİLİSENE
Fırat’ın yukarı alçak düzeye sahip yukarı rotası ya da Fırat’ın batı kolunu işgal
Mananali ülkeleriyle komşu olan bir coğrafi konuma sahiptir (Hewsen, 1984: 350).
Erzincan’nın batısında Fırat’ın güneye doğru keskin bir dönüş yaptığı noktadan
batıya doğru giden rotayı kapsamaktadır (Hewsen, 1984: 350). Bu yüzden Strabon,
olduğunu ifade etmektedir (Strab. XI. 14. 5). Buna ek olarak Akilisene’de bol sulu
bir dağ (Mons Dastacus) üzerinde Dasteira Kalesi’nin uzandığından söz edilmektedir
(Plin. nat. XII. 3. 28) Öte yandan Plinius, Absarros (Çoruh) Nehri’nin Büyük ve
Küçük Armenia’yı ayırdığını söylemektedir (Plin. nat. VI. 8. 25). Buna ek olarak
122
Küçük Ermenistan’da bulunduğunu belirtmektedir. Burada Orta Çağ kaynaklarında
M.Ö. III. yüzyılda varlığı bilinen Küçük Armenia konusunda bazı kafa
bir bölümünü kapsamış olması gerekir. Orta Çağ Ermeni kaynaklarında Muzur,
Çemberindeki Ülke” ait olduğuna dair açık bir tarihsel kaydın bulunmamasıdır
açıklıktan uzaktır (Strab. XI. 14. 5). Ancak bu ülkelerin Sophene’nin doğu
sınırındaki toprakları ima ettiği sonucuna varmak mümkündür (Hewsen, 1984: 351-
352).
123
VI. 3. SOPHENE KRALLIĞI’NIN SİYASİ TARİHİ
bir elit olarak ortaya çıkan Orontid sülalesine dayanmaktadır. Akamenidler Dönemi
boyunca (M.Ö. 590-331) bölgede satrap ya da vasal kralllar olarak Orontid sülalesi,
tribütünü ödeyen Tigranes ile Pers İmparatoru Büyük Kyros’un müttefiki gözüken
belgelenmiştir (Toumanoff, 1963: 284-285; Xenoph. Kyr. III 1-3). Bununla birlikte
Pers egemenliği döneminde Doğu ve Batı Armenia satraplıkları adı altında iki
Darius’un 13. satraplığı Sophene’ninde içinde yer aldığı Batı Armenia topraklarında
(Chanin, 1991: 211, 219 dn. 1; Tarn, 1933: 12; Xenoph. an. IV. 3-7).
ilk kralı I. Arsames (M.Ö. 260-?) olarak kabul edilmektedir (Chanin, 1991: 217;
Facella, 2006: 171, 179). Kesin olmamakla birlikte sonraki kralın II. Arsames (M.Ö.
124
oğlu Kserkses (M.Ö. 228-212/202-201) zamanında Sophene, ilk defa bir yönetim
bölgesi olarak tarih sahnesinde yerini almıştır (Sherwin White - Kuhrt, 1993: 14,
gelmektedir (Facella, 2006: 99; Toumanoff, 1963: 293). M.Ö. 212 yılında “Büyük”
lakaplı Seleukos Kralı III. Antiokhos’un bölgedeki yerel politik güçleri zaptetme
Antiokhos’u egemen hükümdar olarak kabul etmek zorunda kalmıştır (Polyb. VIII.
23). Bu olaydan kısa bir süre sonra III. Antiokhos, vasal kralı Kserkses’e kızkardeşi
Antiokhis’i eş olarak vermiştir (Burney - Lang, 1971: 191; Toumanoff, 1963: 190).
olmalıdır. Ancak aynı yıl (M.Ö. 212) ya da M.Ö. 202/201 yıllarına doğru yeni eş
Lang, 1971: 191; Chanin, 1991: 218; Facella, 2006: 196; Sherwin White - Kuhrt,
73
Bununla beraber Mack Chanin, daha öncesinde Orontid kökenli III. Orontes/Ervand (M.Ö. 317-
260)’in Sophene bölgesinin ilk egemeni olarak görme eğilimindedir. Diodorus tarafından kral olarak
anılan III. Orontes, Mack Chanin’e göre bölgedeki Seleukos siyasi gücüne karşı komşusu Kapadokya
Krallığı ile müttefiklik ilişkisinden ötürü Armenia bölgesinden farklı olarak Sophene’yi kontrol
altında tutan şahsiyet olmalıdır (Chanin, 1991: 216-217). III. Orontes’in kral sıfatıyla Diodorus
nitelendirmektedir ( Diod. XXXI 19).
125
Antiokhos, kendisine bağlı vasal Armenia Krallığı’nı ikiye ayırmış ve Sophene’nin
başlı başına bir krallık olarak ortaya çıkmasını sağlamıştır. Bu idari paylaşıma göre
olan Zariadris (Zareh), takriben M.Ö. 200 yılında Sophene topraklarının başına
212-200) Sophene (ve Kommagene) tahtına oturmuştur. Sadece kendi adını taşıyan
sikkelerden bilgi sahibi olunan bu kralın ismi, görünüşe göre Aramice bir önek olan
“abd” sözcüğünden türemiştir (Res. 6). Aramice “köle” anlamına gelen sözkonusu
önekten sonra gelen –ssares- Zareh (Grek kaynaklarında Zariadris) adının bir türevi
doğuya çevirmişti. Büyük ünvanlı Seleukos kralı III. Antiokhos ise Ege Denizi’nde
güç sahibi olmak istemiş ve bundan dolayı M.Ö. II. yüzyılın başında patlak veren
1953: 322 vd). Büyük Antiokhos’un M.Ö. 192 yılında Hellas’a girmesi Romalılar’ı
ivedi olarak tedbir almaya zorladı. Bu karara göre Ege topraklarının özgürlüğü ve
74
Orontid sülalesine mensup olduğu düşünülen bu tarihsel şahsiyetin Kserkses’in oğlu ya da kardeşi
olabileceği ifade edilmiştir (Toumanoff, 1963: 283).
126
güvenliği Roma tarafından garanti edilen Hellen kentleri hürriyetlerinin tehdit
öldürüp fiilen düşmanlığını gösteren Seleukos kralı III. Antiokhos’a karşı savaş ilan
ettiler (M.Ö. 192). Antiokhos M.Ö. 191 yılında Thermopylai’de ve aynı yıl Korykos
Anadolu’ya ayak bastılar. Romalılar, M.Ö. 190 yılında III. Antiokhos’un ordusuyla
bir hezimete uğradı ve Toroslar’ın gerisine çekilmek zorunda kaldı (Mansel, 2014:
503; Tekin, 2011: 145). Aslında bu bölge (Kilikya ve Kuzey Suriye) Seleukoslar’ın
Romalılara teslim edecekti. İki yıl sonra (M.Ö. 188) Suriye’de Apameia kentinde
Pergamon Krallığı ile Rodos Krallığı arasında paylaştırılmıştır (Mansel, 2014: 503;
Tekin, 2011: 145) Bir daha toparlanamayan Seleukoslar, daha ziyade Suriye ve
sülalesinden gelen Sophene strategosunun adı Zariadris/Zareh, ikincisi ise yine aynı
127
Seleukoslar’a bağlı oldukları dönemde daha önceleri küçük bir bölge olan
tanınmışlardır (Strab. XI. 14. 5). Apameia’da Roma ile imzalanan barış antlaşması
Seleukoslar devletinde genel bir gerilemeye yol açtığında, iki satrap bağımsızlıklarını
ilan edip Roma senatosunun onayı ve koruması altında kral unvanını aldılar (Burney
- Lang, 1971: 192; Grousset, 2006: 78; Frankfort, 1963: 181-182). Böylelikle
Sophene ve Artaksias’ın başında olduğu Armenia adlarını taşıyan iki farklı bağımsız
Yazıtlar, İrani bir isim taşıyan Zariadris (Zareh)’in Armenia bölgesinin kralı olacak
mensup olduğuna işaret etmektedir (Hewsen, 1984: 347-348; Perikhanian, 1971: 169
vd; Toumanoff, 1963: 291). Kral Zariadris, Kserkses’in bir akrabası (oğlu ?)
olanları bayındır hale getirerek büyütmüştür (Grousset, 2006: 80). İmar faaliyetlerini
128
sınırları içerisinde yer alan ve nehir geçidine egemen durumdaki, “Kızılırmak’tan
Dicle vadisine giden kervan yolunda hem stratejik hem de ticari bir mevki” olan
Tomisa75 yerleşimidir (Frankfort, 1963: 181 vd; Strab. VI. 14. 2).
taşıyan Basileus ünvanlı bir kralın Sophene tahtına oturduğunu göstermiştir (Res. 7).
Yazılı kaynaklarda anılmayan ancak yeni yapılan araştırmalar sonucunda kendi adına
basıldığı saptanmış sikkelerden dolayı tanınan kral Arkathius’un M.Ö. 187 - 175
yılları arasında hüküm sürdüğü önerilmiştir (Nercessian, 2011: 59-60, 65). Daha
yazmaktadır (Diod. XXXI. 22; Polyb. XXXI. 17). Saltanatının sonlarına doğru I.
çıkar ortaklığı kurmaya çalışıp, ona yeni tahta çıkmış Sophene kralı I.
Kapadokya kralının muhalefeti, bu planı boşa çıkarmıştır (Diod. XXXI 22; Polyb.
yönetimi, Fırat’ın sol kıyısındaki stratejik önemi büyük Tomisa şehrini Kapadokya
75
Tomisa, Kömürhan Kalesi ile eşitlenmek istemiştir (Ardıçoğlu, 1997: 29; Bununla birlikte antik
Tomisa kentinin Kömürhan’a uzak olmayan Fırat’ın sol kıyısındaki Pirot ya da karşı yakada bulunan
Kadıköy (Elazığ/Baskil) köylerinde aranması gerektiği önerileri de vardır (Işık, 1987: 551-552 dn. 9).
129
kralı V. Ariarathes’e vermiştir (Frankfort, 1963: 182; Strab. XII. 2. 1). Sophene
M.Ö. II. yüzyılın ortalarında Sophene’de adı Morphilig olarak okunmuş bir
hükümdar başa geçmiş görünmektedir (Res. 8). Yazılı kaynaklarda anılmayan ancak
kendi adına basılmış tek bir sikkeden dolayı bilinen kral Morphilig’in M.Ö. 150
M.Ö. 96/95 yılına doğru Roma senatosu Sulla’yı, Partlar ile antlaşmak
Romalılar ile Partlar arasındaki sınır Fırat Nehri yapılmıştır (Plut. Sull. V. 4).
işaret etmektedir (Frankfort, 1963: 184). Krallık son devirlerinde Armenia devletinin
1963: 293). Anadolu’nun tüm doğusunu tek bir merkez etrafında toplayan “Büyük”
ünvanlı Armenia kralı II. Tigranes (M.Ö. 95-55), M.Ö. 95 yıllarına doğru
Armenia’da kral oldu ve ilk siyasi icraatı - öncellerinin de tutkulu bir planı olan -
76
Deneme amaçlı olarak önerilen Kral Morphilig Dönemi’nin tarihlendirilmesi, kendisine ait sikkenin
stil kritiğine dayandırılmıştır (Nercessian, 2011: 60). Buna karşın Morphilig’in hükümdarlığının M. Ö.
190’a tarihlendiren bir öneride de bulunulmuştur (Sayles, 1999: 29).
130
Sophene’yi elde etme düşüncesini hayata geçirmek için Sophene’ye saldırılar
düzenlemek oldu. Armenia kralı için zaman uygundu. Çünkü kısa süre öncesine
Kapadokya kralları artık himaye etmedikleri için Sophene saldırılara açık hale
Krallığı ile savaşmaktan yorgun düşmüş, hatta Tomisa şehrini bir bedel karşılığında77
Sophene kralına geri vermişti. Kendi kuvvetlerinden başka bir dayanağı kalmayan
Artanes, II. Tigranes’in saldırılarına karşı koyamadı (Grousset, 2006: 82). Yenildi ve
öldürüldü. Böylelikle Armenia kralı II. Tigranes takriben M.Ö. 95 yılı78 Sophene’yi
suretiyle tahtından indirmiştir (Frankfort, 1963: 185; Strab. XI. 14. 5; Toumanoff,
1963: 292). Sophene ve ona bağlı bölgelerle birlikte (Akilisen vs.) Armenia’ya
coğrafyasının politik birliği gerçekleşmiş oldu (Strab. XI. 14. 15). Buna karşın bu
olayların akabindeki bir zaman diliminde Arsakes adındaki bir Sophene kralının
77
Strabon, Kapadokyalılar’ın Tomisa’yı 100 talente Sophene krallarına sattığını belirtir (Strab. XII. 2.
2).
78
II. Tigranes tarafından ilhak edilen Sophene Krallığı’nın sonunu bazı araştırmacılar M. Ö. 93 yılına
tarihlemektedir(Wheeler, 2002: 88).
131
mağlubiyeti sonucunda ağır şartlar içeren bir antlaşma yapmak zorunda kalmasından
sonra, Armenia’nın en batı kısmını teşkil eden Sophene, Romalılar’ın siyasi nüfuz
arasında gerçekleşmiş olan Büyük Armenia ile Sophene’nin siyasi birliği, otuz yıldan
SOPHENE
Magie, 1950: 336 vd, 353 vd)79. O sıra Roma adına Anadolu’da komutan olarak
bulunan ve Pontos fatihi olan Lucullus, bir elçi vasıtasıyla ilk önce Mithridates’i
istemiş, fakat Tigranes kendi topraklarına iltica etmiş damadı olduğu Mithridates’i
Roma’ya teslim etmeyi kabul etmemiştir (Grousset, 2006: 90-91). Bunun akabinde
M.Ö. 69 yılında arkasında sadece 18.000 lejyoner ve 3000 süvari bulunan Romalı
komutan Lucullus görülmemiş bir cüretle, aniden saldırıya geçti (Plut. Luc. XXIV. 1-
79
Bununla birlikte anlaşmazlığın bir diğer nedeni Roma komutanı Lucullus’un dönemin kudretli kralı
II. Tigranes’e takındığı tutum olarak gösterilebilir. Lucullus, Tigranes’e yazdığı mektuplarda “krallar
kralı” ünvanı yerine sadece “kral” sözcüğünü tercih etmesi, Ermeni Krallığı’nın fetihlerini ve
egemenliğini zımnen reddetmesi anlamına gelmekteydi (Grousset, 2006: 91; Plut. Luc. XXI. 23. 2).
132
güneydoğuya Sophene’yi geçerek dosdoğru Armenia’nın başkenti Dikranagerd
oluşan bir orduyla şehri savunmaya çalışmıştır. Fakat ordusu imha edilmiş ve
250.000 kişilik çok uluslu ordusu 6 Ekim M.Ö 69 tarihinde Dicle Nehri kıyısında
büyük bir hezimete uğramasından kısa bir süre sonra M.Ö. 69 yılının sonlarına doğru
olmuşlardır. Ancak kısa bir süre sonra mücadelenin seyri Armenia’nın içlerine
muhtemelen Sophene dâhil tüm topraklar Armenia Krallığı’nın bir parçası olmuştu
(Dio Cass. XXXVI. 16. 2; Grousset, 2006: 95; Mayor, 2013: 355) .
geçmiş olan Pompeius, II. Tigranes ile taht mücadelesinden yenik çıkmış prens Genç
üzerine yürümüştür. Bunun üzerine artık yaşı epey ilerlemiş olan Tigranes, Roma
Roma’ya bağlı bir vasal devlet hüviyetinde yaşamaya devam etmiştir (App. Mithr.
XII. 104-105; Dio Cass. XXXVI. 50-53; Eutr. VI. 13; Plut. Pomp. XXXIII. 1-4).
133
Tigran’a Sophene’yi vaat etmiş olması ve nihayetinde II. Tigranes’in savaşta
yenilgiye uğramasının bedeli olarak Sophene ile diğer bazı ülkelerin80 elinden
Mithr. XII. 105; Dio Cass. XXXVI 53. 2-3; Eutr. VI. 13). Ancak Romalılar
kralı Ariobarzanes’e emanet etmişlerdir (App. Mithr. XII 105; Kaya, 2004: 76).
2011: 168).
2006: 99). Bu savaşın sonucu olarak Fırat, iki imparatorluğun sınırını belirleyen
coğrafi bir çizgi oldu ve Roma triumviri Antonius’un M.Ö. 36 yılında yaptığı Part
nüfuzun Roma ve Partlar arasında sık sık el değiştirdiği bir dönemi ortaya
(Erzincan)’de bulunan tanrıça Anahit’e ait altın heykele el koyması ve bölgede çeşitli
80
Söz konusu kaybedilen Kommagene, Osroene, Mezopotamya Suriye, Fenike ve Mygdonia
ülkeleriydi (Grousset, 2006: 96; Mayor, 2013: 375).
134
Roma İmparatoru Neron tarafından M.S. 54 yılında Roma’ya sadık bir Suriyeli
(Iturealı) prens olan Emesa prensi Sohaemos Sophene tahtına oturtulmuştur (Barrett,
1977: 153; Frankfort, 1963: 187-188; Tac. ann. XIII. 7) Arapça orijinal okunuşunun
kalkmasıyla birlikte Emesa (Türkçe Humus, Arapça Homs) bölgesine yerleşmiş yarı
- göçer Arap kabile şeflerinden biri olduğu ifade edilmiştir (Gawlikowski, 1997: 40
kadar sürdüğü tam olarak bilinemiyor olsa da M.S. 60 yılında sonlandığına ilişkin
ipuçları vardır (Barrett, 1977: 156). Roma imparatoru Neron (M.S. 54 -68)’un
1892: no. 232). Bu egemenliği, Elazığ/Kövenk’te ele geçmiş Roma zafer anıtı
başına kendisine sadık Ardavazt adındaki bir şahsı kral olarak atamıştır (Grousset,
2006: 112). Sasani kralı Narseus’in Roma imparatoru Diocletianus ile yaptığı savaşta
toprakları Romalılar’a bırakmak zorunda kalmıştır (Eutr. IX. 24; Grousset, 2006:
135
Romalılar’a mağlubiyeti sonucu Sasani kralı, Armenia ve İberya üzerindeki Roma
VI. 4. 1. ARSAMOSATA
Fırat’ın ana kollarından Murat Suyu (Klasik Arsanias – Orta Çağ Aratsani)
kaynaklarında Arşemşat ve aynı çağa ait Arap kaynaklarında ise Sumaisāt (Sumaysat
/ Sümeysat) ile Şimşāt biçiminde anılmaktadır (Facella, 2006: 177; Grousset, 2006:
243, 336, 468; Howard - Johnston, 1985: 245, 247; Markwart, 1930: 38* vd, 50).
tutan – Arşam ismiyle de bilinen kral I/II Arsames (M.Ö. 260-228) olduğu
taşımaktadır (Burney-Lang, 1971: 189; Facella, 2006: 177). Şehir adının sonundaki -
ta eki, Pehlevi dilinde (Orta Farsça) “yapmak, meydana getirmek” anlamı ile
gelen Grekçe “Basileus Arsames (Arsamou)” kullanımı dikkat çekici bir ayrıntıdır
(Burney-Lang, 1971: 189; Facella, 2006: 171 vd; Grousset, 2006: 78).
(Ardıçoğlu, 1997: 19; Burney-Lang, 1971: 189; Grousset, 2005: 78; Facella, 2006:
176; Wheeler, 2002: 89). Arsamosata şehrinin başkentlik konumunu, M.Ö. 212
yılında Seleukos kralı III. Antiokhos’un Sophene üzerine düzenlediği sefer sırasında
bir polis olarak anılan söz konusu kentte Sophene kralı Kserkses’e ait bir saray
136
ikametgâhının bulunduğunu belirten Polybius’un anlatımından öğrenmekteyiz
(Polyb. VIII. 23). Aynı zamanda şehir, uluslararası bir ticaret merkezi konumundadır
tahkimatlandırılmış güvenli bölgesel önemli bir kale görünümündedir (Tac. ann. XV.
10).
güney kıyısında yer alan Şimşat Kalesi ile identifiye edilmiştir (Ardıçoğlu, 1997: 33-
39; Honigmann, 1970: 76-77; Howard - Johnston, 1985: 247; Markwart, 1930: 38*-
isimleriyle (başta Aşmuşat ovası olmak üzere) anmaktadır (Ardıçoğlu, 1997: 33-39;
Bakıcı, 2012: 228-229; Lohmann, 1906b: 53; Öğün, 1971: 39, 42; Parlak, 2004: 40-
41; Yapıcı, 2007: 6). Palu ilçe merkezine 27 km. mesafedeki Şimşat’ın günümüzdeki
tam coğrafik konumu Elazığ ili Kovancılar ilçesi Yarımca beldesinin karşısında
Şimşat yöresi, Keban Baraj Gölü’nün içinde bir yarım ada görünümündedir.
Günümüzde kalenin üzerinde yükseldiği tepede Şimşat’ın eski iç kalesine ait temel
duvarları görülebilmektedir. Kale ve köyün çevresinde pek çok işlenmiş taş bloklara
137
ötürü kaledeki ilk yerleşimin Orta Demir Çağı’nda olduğu belirlenmiştir (Kleiss -
VI. 4. 2. KARKATHİOKERTA
olarak kayıtlara geçmiştir (Dillemann, 1962: 121; Hewsen, 2002: 128; Markwart,
etmektedir (Strab. XI. 14. 2). Plinius tarafından Dicle (Tigris) Nehri’nin kıyısında
bulunduğu söylenilen şehrin konumu tartışmalıdır (Plin. nat. II. 54. 6). Strabon
etmektedirler (Dillemann, 1962: 117, 120; Marciak, 2012: 310). Farklı bir görüşe
nedeni dinsel sebeplerden kaynaklandığı iddia edilmiştir. Buna göre Sophene kraliyet
138
bir yeraltı dünyasıyla ilişkili Anggh ya da Tork denilen tanrının kült merkezi
magnum opus niteliğindeki bu eserinin bir metni, Eski Çağ araştırmacıları arasında
(Strab. XI. 14. 5). Aynı konuyu Strabon söz konusu kendi eserinde çeşitli defalar
yeniden söz etmekte ve bu anlatıların baş kısmında mitik bir bağlamı olan
Argonautlar’ın yolculuğuna (Altın postu yeniden elde etmek için Kolkhis kadar uzak
serüvenlerine) değinmektedir (Strab. XI. 4. 8, XI. 14. 12, XVI. 1. 24-25, XVI. 2. 5,
XVI 1 4). Şöyleki Strabon, Iason ve yol arkadaşlarının bazılarının yabancı ülkelere
(Marciak, 2014: 17). Bu anlatının amacının iki yönlü olduğu anlaşılmaktadır. Ünlü
Eski Grek atalar (eponim) bağlantısıyla bir etnik kökeni açıklamaya çalışan Eski
Çağ’a özgü karakteristik kurucu bir mit olması, mevcut anlatının bir yönüdür. Ayrıca
Hellas’a etnisite olarak akrabalığı bulunduğu önerilebilir (Marciak, 2014: 17). Diğer
139
yönü ise Ermeni soyunun, Eski Çağ’a ait bir hikâye başlığı altında Akilisene,
anlatılmıştır (Strab. XI. 14. 2). Bunun ötesinde bu ülkelerin mitik eponimleri
Armenos’un yoldaşları olarak sunulmuş (bu nedenle dâhil edilmiş) olmakla birlikte
kurduğu ülkelerin listesi içerisinde yer almamaktadır. Eğer Ermeni ulusunun üyeleri
olarak Sophene yöneticileri şeklinde algılayan daha sonraki Ermeni kaynakları göz
önünde tutulduğunda bu durum aslına bakılırsa oldukça çarpıcı bir fikir vermektedir.
Orta Çağ Ermeni kaynaklarının tam tersine Strabon Sopheni (Σωφηνοί) sözcüğünü
bir etnik grubun adlandırması (etnonim) olarak kullanmış ve Armenia’nın mitik Grek
olduğunu ifade etmiştir (Strab. XI. 14. 2). Bu bilgiler ışığında Sophene etnik
Sophene’nin kültürel yapısını açığa vurabilecek öteki bir yazılı kaynak M.Ö.
Romalı güçlerin seferini tasvir ettiği Plutarkhos’un anlatısıdır (Plut. Luc. XXIV 4-8)
140
çevrelerinde serbest bir biçimde gezinmekte olduğunu belirtmektedir. Bu nedenle
Güvenle korunduğu bir pasajda Lucullus bir boğayı Fırat’da kurban etmesinin
yanısıra tanrıçaya ineklerden birini kurban etmiştir (Plut. Luc. XXIV, 6-7). Antik
tanrısı Artemis’in Persli muadili Grek yazımında çok sıklıkla görülen İran kökenli bir
tanrı olan Anahita’ya işaret etmektedir (Marciak, 2014: 18). Ayrıca Plutarkhos’un
Lucullus’un davranışını tanımlaması Anahita kültünün çok iyi bilinen bazı temel
kaynaklar ve akarsu yakınları kutsal sayılarak hayvanlar içinde boğalar başta olmak
üzere sırasıyla en sıklıkla ona kurban edilenlerdendir (Marciak, 2014: 18). Anahita
(Cumont, 1905: 24; Dillemann, 1962: 117; Dio Cass. XXXVI. 48. 1, XXXVI. 53. 5)
paylaşmaktadır. Plutarkhos’a göre Sophene halkı (tıpkı Gordyene halkı gibi) Roma
141
fetihlerin arkasında yatan amacın “bir yönetici altında bir halk” düşüncesini
Fakat tam tersine böyle bir Sopheneliler böyle bir yaklaşım göstermedikleri gibi
1970: 26; Grousset, 2006: 160; Marciak, 2014: 19). Söz konusu alt bölgelere ayrım,
jeopolitik unsurların hangi ölçütlere göre Sophene içerisinde farklı ünitelere ayrıldığı
konusunda Bizans kaynakları daha net bilgiler vermektedir. Bizans yasaları onları
sınıflandırmıştır (Hewsen, 2002: 124; Marciak, 2014: 19; Ramsay, 2010: 325). Söz
81
Sophene’nin bu alt bölgeleri Sophanene=Mets Tsov/pk, Sophene Şahuni = Pokr Tsopk,
Anzitene=Handzit, İngilene=Angegtun (Agn, modern Eğil) olarak Orta Çağ Ermeni kaynakları
tarafından da iyi bilinmektedir (Wheeler, 2002: 90, 92).
142
Hellenistik Sophene Krallığı’na dayandığını önermek mümkündür. Bunun yanı sıra
Erken Orta Çağ Ermeni kaynakları Klasik Ermenice de Cop’k olarak isimlendirilen
Sophene’de altı soyun birbirinden etnik ve kültürel farklılığına karşın bazı ortak
Ζαριάδρης)’in İrani kökenli bir isim olduğu açıktır. Zariadris ismi, Sevan Gölü
olarak belgelenmiştir (Perikhanian, 1971: 169 vd). Bu isim kaynağını Eski Persçe
“altın alevli” anlamına gelen Zari āθra sözcüklerinden almaktadır (Marciak, 2014:
23). Artanes isminin etimolojisi de Eski İran kaynaklıdır. Eski Pers yazımında Ŗta-
namah şeklinde yazılan bu isim “Rta’ya ibadet eden” anlamı taşımaktadır (Marciak,
Sophene tahtında oturan Kserkes’in adı da Eski bir İrani etimolojiye sahiptir.
birleşik formu da dâhil edilirse, toplam beş Akamenid kralının bu adı taşıdığı
yine İrani kökenlidir. Tarihsel olarak bu ismin İrani kökeni Bisutun kitabesinde Pers
82
M. S. VII. yüzyılda yaşamış Ermeni tarihçi Anania Shirakatsi, IV. Armenia olarak adlandırılan
Sophene’nin sekiz alt bölgeden oluştuğunu ifade etmektedir. Bunlar; Xorjayn (Eski Yunanca
Khorzanē- Kiğı ve çevresi), Haštenk/Hašteank (Eski Yunanca Astaunitis/Asthinēnē - Tunceli’nin
doğusu), Palnatun (Tunceli - Bağin Kalesi ve çevresi), Balahovit (Eski Yunanca Balabitene/Balisbiga
- Palu ve çevresi), Šahu’nun Cop’k’u/Cop’k Šahuneac (Çemişgezek ve çevresi), Anjit (Asurca
Enzi/Enzite, Eski Yunanca Anzētēnē, Süryanice Hanzit - Elazığ/Til - Enzit Höyüğü ve çevresi), Degik
(Eski Yunanca Digēsinēs Hozat ve çevresi), ile Elazığ/Hazar Gölü ve çevresini kapsayan Cov’k alt
bölgeleridir (Hewsen, 1992: 59, 155 - 156 dn. 28 - 39).
143
Kralı I. Darius’un büyükbabasının adı olarak doğrulanmıştır (King-Thompson, 1907:
Erken Orta Çağ Ermeni kaynaklarında Sophene soylularına ait bazı isimler
belgelenmiştir. Bunlardan bir tanesi Roma vasalı Armenia kralı III. Khosrov (M.S.
330 - 338) saltanatı bağlamında söz edilmiş Cop‘k‘ Šahēi’nin prensi Nerseh’tir
(Marciak, 2014: 23). Nerseh’in prensi olduğu Cop‘k‘ Šahēi, Sophene’nin bir alt
ya da “mert sözlü” anlamlarını taşıdığı önerilmiştir (Marciak, 2014: 23). Buna benzer
olarak Armenia kralı Tiran(takriben M.S. 338-350)’ın çağdaşı Cop‘k‘ Šahuni prensi
Varaz’ın adı, sadece İran kökenli olmayıp aynı zamanda açık bir şekilde Zerdüştlük
atfedilen sıfatlardan biri olan Varaz “Yaban Domuzu” olarak tercüme edilebilir
biri Bizanslı tarihçi Procopius’un söz ettiği Theodoros (Θεόδωρος) ismini taşıyor
M.S. I. yüzyılda sosyal pozisyonlarına bakılmaksızın çok popüler olmuş bir isimdir.
teoforik bir unsur olan gaddā sözcüğünden türetilmiştir (Marciak, 2014: 25).
144
VI. 5. 3. PAPİRÜS BELGELERİ
1988 yılında Orta Fırat Bölgesi’nde gün ışığına çıkarılmış papirüs ve deriden
oluşan 21 belgelik arşiv, Sophene ile ilgili orijinal bilgiler sunmaktadır (Feissel -
Gascou, 1989: 535 vd). Süryani ve Grek dilleriyle yazılmış bu belgeler M.S III.
yerleşimlerinin hepsi Fırat ile Suriye tarafındaki Habur Çayı arasında kalan bölgede
yer almaktadır. Bundan daha önemlisi Süryanice Ortene olarak yazılmış toponimin
Ermenice konuşan ama onların sahip oldukları dillerden ayrı bir dil konuştuklarını
Marciak, 2014: 26) Sophene’deki bu ayrıksı dilsel karakter yerli bir kültürü açığa
isminin Diane olarak adapte edilmiş olması etki gücü olan ana akım kültürün Greko -
145
hüviyetindeki Diane, Latin dünyasında “Diana” biçiminde yaygın olarak
yerli bir isim olarak gözüken Qardannaea’ya’nın Diane ile birlikte bir isim
(Marciak, 2014: 25). Söz konusu doküman M.Ö. III. yüzyılda Sophene ile Nisibis ve
Kuzey Mezopotamya arasında ticari bir bağ olduğuna tanıklık etmektedir (Marciak,
veriler Sophene’de farklı kültürel unsurların yaşadığını açık bir biçimde ortaya
Sophene’nin Klasik Dönem ve Orta Çağ’da Armenia’dan farklı bir etnik yapıya
sahip olduğu açıktır (Hübschmann, 1969: 235-236; Marciak, 2014: 41-42; Wheeler,
2002: 93).
146
VII. TUNCELİ - BİNGÖL BÖLGESİ’NDEKİ TUNÇ VE DEMİR
KALINTILAR
Golek mezrası yakınlarında yer alan Yılcak (Ilıcak) Höyük yerleşiminin iskân
arasına tarihlenmiştir (Düzgün, 2007: 85; Karul, 2007: 32). Çanak Çömleksiz
Neolitik Dönem’den beri iskân edildiği anlaşılan höyüğün ilk yerleşim katlarına
ilişkin kerpiç ve taş duvarlar ile geçirilen yangın izleri tanımlanabilmekte olup
mevcut kalıntılar arasında prehistorik dönemlere ait kesici obsidiyen aletler, ilkel
değirmenler, tahıl ezme taşları ile el yapımı toprak kap parçaları tespit edilmiştir
sonucunda höyüğün Neolitik, Kalkolitik ile Tunç ve Demir çağları yanı sıra Orta
Çağ’ı kapsayan farklı dönemlere ait izler saptanmıştır (Res. 13-14). Bölgenin bir
diğer öncü yerleşimlerinden biri olan Pulur (Sakyol) Höyüğü, Tunceli’nin güneybatı
ucunda, Çemişgezek ilçe sınırlarında yer almakta olup günümüzde Keban Baraj Gölü
suları altında kalmıştır. Söz konusu yerleşimin en çarpıcı buluntu grubu, beyaz zemin
üzerine geometrik süslü, bazen hayvan ve kuş motifli iki renkli seramik kaplar ile
beyaz zemin üzerine kırmızı şeritli seramik kaplardır (Res. 15) . Yerleşim üzerinde
147
yapılan kazılarda elde edilen veriler, höyüğün Neolitik Dönem’den itibaren, Geç
(Koşay, 1969: 320-321; Koşay, 1970: 140 vd; Koşay, 1971: 99 vd; Koşay, 1972: 53
mekânlar olarak nitelendirilen odalarda nal biçimli kutsal ocaklar önemli bir buluntu
yöntemine göre V. yapı katı M.Ö. 2350 yıllarına verilirken VIII. yapı katı M.Ö. 2470
± 150 yılları dolaylarına tarihlendirilmiştir (Koşay, 1969: 321; Koşay, 1976: 9-10).
almaktadır.
Yerleşim üzerinde yapılan incelemelerde Kalkolitik, Orta Tunç Çağı, Geç Tunç
Çağı ve Erken Demir Çağı’na ait seramik parçaları tanımlanmıştır (Çarkı, 2011: 53).
Dere Yerleşimi, Eski Hitit Dönemi, Orta Hitit Dönemi, Hitit İmparatorluk Çağı ve
Muşkiler’in Yukarı Fırat Bölgesi’ni istila etmesiyle ortaya çıkan M.Ö. 1150 -
1000/950 tarihleri arasındaki bir Erken Demir Çağı kültürü ile çağdaştır (Bartl, 1995:
206).
148
VII. 1. 2. EFKÂR TEPE
anlaşılmıştır. Demir Çağı seramiğinin varlığı bildirilmekle beraber iyi bir araştırma
düzlüğü üzerinde kurulan bu yerleşim yeri, bölgedeki olası maden yatakları ve yol
zirvesinde, plato başlangıcında yer alır (Danık, 2002: 84; Danık, 2010: 91).
yer alan “Haraba” adlı mevkiye kadar takibi yapılabilen, yaklaşık 4 km’lik bir antik
Hellenistik, Roma ve Erken Orta Çağ (Bizans) seramik kırıkları tespit edilmiştir
149
yaklaşık 15 m yüksekliğindeki höyükte, Orta Çağ mimari yapı temelleri verileri ile
birlikte Geç Kalkolitik, Eski Tunç I-II dönemleri ve Geç Orta Çağ seramik
çok savunma amaçlı bir yerleşim hedeflenmiş olmalıdır (Danık, 2002: 84; Danık,
2010: 92).
batısında, "Kaynar" olarak anılan alanda yer alır. Doğu - batı doğrultusunda 50x40 m
demir ve tunç çağları seramiklerine rastlanmaktadır (Danık, 2010: 91; Esin, 1974:
Söz konusu yerleşim, "Pınarlar Höyük" ya da "Pulur Çeşmesi Höyüğü" isimleri ile
VII. 1. 5. KONAKTEPE/GÖKTEPE
Keban Baraj Gölü alanının Munzur Suyu’na yakınlaştığı alanda, baraj gölünün
150
hemen kenarında bulunmaktadır (Res. 18). İlk defa 1969 yılında “Konak Höyük”
Bununla birlikte yerleşim içerisinde kaçak kazılar sonucunda elde edilmiş Kalkolitik,
Keban Baraj Gölü çevresindeki alan ile ilişkili M.Ö. 1150 - 1000/950 yılları
arasındaki Muški istilasına bağlanan yerel Erken Demir Çağı kültürü ve sonrasındaki
dönem olan Urartu egemenliği dönem ile yerleşim çağdaştır (Bartl, 1995: 206).
151
Yerleşim üzerinde görülen seramik kırıkları üzerinde yapılan incelemeler
sonucunda Kalkolitik Çağ’dan Demir Çağı’na değin kesintisiz bir iskânın olduğunu
göstermiştir (Çarkı, 2011: 46). Masürün Yerleşimi, Eski Hitit Dönemi, Orta Hitit
Dönemi ve Hitit İmparatorluk Çağı ile çağdaş bir yerleşim olarak karşımıza
çıkmaktadır.
VII. 1. 7. SAMANTEPE
olarak nitelendirilmesine karşın yüzeyde saptanan seramik kırıkları Orta Demir Çağı
karakterinde olup tek bir dönemi yansıtır görünmektedir (Köroğlu, 1996: 66).
bölgesel özellikte mikalı kum ve bazen saman katkılı ve yüzeylerin çoğu kez
orta ve iyi derecede pişirilmiştir. Yine bu seramikler içinde, tipik Urartu seramiği
kırmızı astarlı ve ince cidarlı seramiklerin varlığı, Samantepe’nin daha çok M.Ö.
VIII. ve VII. yüzyıllarda iskân görmüş önemli bir Urartu yerleşimi olduğunu
doğrulamaktadır.
152
VII. 2. KALE YERLEŞİMLERİ VE ULAŞIM AĞI İLE İLİŞKİLİ
YAPILAR
“ulaşım ile ilişkili yapılar” adı altında toplanabilecek tesisler Tunceli - Bingöl dağlık
Karakoçan (Elazığ) civarına kadar devam etmektedir (Res. 19) Bingöl Dağları’nı
saptanamamış olsa da doğusunda bulunan Muş Ovası yoluyla Van Gölü çevresindeki
Urartu Krallığı’nın merkezi bölgesine erişim sağlamış olmalıydı (Sevin, 1988b: 550).
Anılan karayolunun organik bağı olduğu yerleşimleri doğudan batıya doğru sayarsak
Sevin, 1991: 98). Bahçecik’ten sonra kayalık Bingöl Dağları son bulduğundan Urartu
ilerleyerek önemli bir Urartu merkezi olduğu bilinen Palu Kalesi’ne vardığı kuvvetle
muhtemeldir. Orta Çağ’da olduğu gibi Murat Irmağı’nın günümüz Palu Kalesi
noktasından karşı kıyısına geçmiş olmalıdır (Anderson, 1897: 25-26). Buradan batıya
km’dir. Buradan Urartu yolunun bir kolu kuzeye doğru yönelerek Pertek (Tunceli)
153
yakınlarındaki Pınarlar Nahiyesi üzerinden daha kuzeydeki Urartu yerleşimlerine
km’lik bir Urartu karayolu bağlantısı söz konusudur (Sevin, 1988b: 550 vd; Sevin,
1989b: 52).
2500 - 3000 m. yüksekliğindeki sarp bir yapıya sahip Bingöl Dağları üzerinde
yer alan ve 80-90 km’lik bir bölümü kesintisizce izlenebilen bu yolun ortalama
genişliği 5.40 m’dir; ancak kimi zorunlu durumlarda bu genişlik 3.90 m.’ye değin
düşmektedir (Sevin, 1988b: 548; Sevin 1989b: 47; Sevin, 1991: 97). Her iki yanına
iri taşlar dizilip, tabanı düzeltilmiş olan yolun yüzeyine, döşeme olarak çakıl-
kırmataş serilmiştir. Bunun yanısıra ortasına ve hatta yer yer yanlarına rastlayan
kayalar ise kesilerek düzeltilmiştir. Yamaçlarda yol düzeyinin düzgünlüğü bir yanına
taştan setler örülerek korunmuştur. Yolun 3.00 - 3.50 m. kadar genişlikteki küçük
akarsuları, özel olarak inşa edilmiş, karşılıklı taştan ayaklara basan ahşap köprülerle
Urartu yol şebekesi M.Ö. VIII. yüzyılın ilk yarısına tarihlendirilmiştir (Sevin,
1991: 98). Urartu yolu üzerinde ulaşım ağı ile ilişkili Cankurtarantepe, Zulümtepe,
keskin profilli basit çanaklar üzerinde bulunan yivli bezeme, bölgenin Erken Demir
83
Söz konusu Urartu yerleşimlerine, inceleme fırsatı bulanamayan Bingöl Bölgesi’ndeki ileri karakol
ya da konaklama istasyonu işlevinde olması gereken Gayt Kalesi (Bingöl-Merkez), Zuhurtepe Kalesi
(Bingöl/Karlıova), Galoşkan Kalesi (Bingöl/Karlıova) ile Kaleköy Kalesi (Bingöl/Solhan)’de
eklenebilir. Adı geçen kalelerde Demir Çağı seramiği tespit edildiği bildirilmektedir (Esen, 2011: 28 -
32).
154
Çağı seramik geleneğinin devamı niteliğindedir. Paralel, çapraz çizgiler ile kazınarak
Dağları'nın batı eteklerinde yer almakta olup yörede ve bazı kaynaklarda "Birman
Kalesi" olarak da anılan kale, kimi yerlerde 30-40 m. yüksekliğe ulaşan kayalık bir
alan üzerinde kuruludur (Danık, 2004: 140-141; Danık, 2010: 106-107; Osmanoğlu,
1966: 16). Kale, doğu-batı doğrultusunda en büyüğü 75-25 m.'lik olan iki adet
kayalık platform (tepe) üzerinde kurulmuştur (Res. 21). Yerleşimin güneyinde yer
alan ve Pah (Kocakoç) mıntıkasına açılan dar bir vadi dışında, kalenin tüm çevresi
dağlarla çevrilidir.
Kayalığın batı ucunda kaya basamakları ve bir kutsal alan ile kaya
platformunda yer alan iki adet sarnıç, Urartu kaya işçiliği ürünü olarak
civarında olduğu gözlemlenen odanın, batısında yer alan ikinci bir açıklıkla, daha
155
derinde ikinci bir mekâna açıldığı izlenebilmektedir (Danık, 2004: 142). Kaya
Urartu ile ilişkilendirilebilecek kaleye yakın taş döşeli bir yoldan söz edilmiş
ise de yola ait herhangi bir veriye rastlanılmamıştır (Danık, 2004: 141; Osmanoğlu,
1966: 16). Muhtemelen tahrip edilmiş olan bu yol, Mazgirt üzerinden gelip Sinan
Kalesi yoluyla Tunceli'nin daha içlerine giden Urartu Dönemi yollarından biri
olmalıdır.
Dikdörtgen bir kuyu şeklindeki bu platformun aşağısında doğuya doğru açılan bir
Kalede ilk göze çarpan Orta Çağ’a ait mimari izler taşıyan sur duvarlarıdır.
Harç kullanılan bu duvar kalıntıları sur kulelerinin ayakta kalan parçaları görünümü
vermektedir. Günümüze ulaşan Orta Çağ sur duvarları doğu da kısmen; kayalığın
batı ucunda ise daha zayıf olarak görülebilmektedir. Platform üzerinde kuzey yönde
görülen kimi sur temel yatakları, zayıf bir tahkimat şeklinde de olsa, kalenin üzerinde
kurulduğu kayalık platformun tümünü kaplayan bir sur duvarı ile çevrildiği izlenimi
yer alan ve bağımsız durumda bulunan bağlantı duvarları, tamamen tahrip olmuştur.
Çıkıntılı yarım daire kuleleri ve bunların hemen arkasında yer alan, kuzey-güney
156
hattında ve ekseninde ikinci giriş kapısı bulunan ikinci kademe sur duvarlarının harç
ve örgü malzemesi Orta Çağ karakterli gözükmektedir (Danık, 2004: 141 vd; Danık,
2010: 106). Kalenin kuzeybatı kayalık cephesine oyularak yapılmış kaya kilisesi
(şapeli) Orta Çağ'a ait öteki bir mimari unsurdur. Kaleye ait kayaya oyulmuş iki adet
mimari mekȃn bulunmaktadır. Bunlardan kalenin kuzey kaya bloğuna oyulmuş bir
kaya kilisesi (şapeli) yer almaktadır. Üç basamak ile ulaşılan kiliseye kemer formlu
bir kapı sövesiyle içeriye giriş sağlanmaktadır. Söz konusu tek mekândan oluşan
kaya kilisesi 3.10 m x 2.10 m ebatındadır ve tavan yüksekliği 2.10 m’yi bulmaktadır.
Bir kaya fasadıyla ikiye ayrılan ve önemli ölçüde tahrip olmuş iki kaya yontusu
buranın kilise olarak tanımlanmasını sağlayan en önemli mimari unsurdur. Her bir
yontu 1.10 m. genişliğe sahiptir. Kilisenin sol (doğu) duvarına oyulmuş üst tarafı
kemer formu veren bir niş yer almaktadır. Bu nişin varlığı mum ya da kandil gibi
Roma ve Orta Çağ seramik grupları tespit edilmiştir. Bölgenin Demir Çağı'na ait
yayın çalışmaları yapan Oktay Belli, bölgenin Urartu kralı Argišti oğlu Rusa
Kalesi'ninde adını verip II. Argišti ya da halefi Rusa zamanında yapılmış olduğunu
belirtir (Belli, 1993: 66). Bunun dışında kaleye herhangi bir bilgi sunmamıştır.
Kalenin tarihine ışık tutabilecek dönemi ve içeriği bilinmeyen bir kitabeden söz
157
edilmiş ise de günümüzde kitabeye ilişkin bir ipucu olmadığı gibi kitabe yerine ait
Dedeağaç (Bağin) Köyü yakınlarında yer alır. Köyün yaklaşık olarak 300 m.
kuzeydoğusunda sarp kayalık bir tepe üzerine kurulu olan yerleşim, Peri Suyu
konuma sahip olan Bağin, Tunceli bölgesindeki öteki Urartu kalelerine açılan bir
kapı durumundadır (Dan, 2012: 57). Orta Çağ kaynaklarında Palin ya da Palnatun
olarak anılan Bağin, köy yerleşimi olarak 1992 yılının sonbaharına kadar varlığını
Urartu yapıları üzerine geç çağlara ait yapılar yoğun bir şekilde inşa edildiğinden
Urartu izlerini, yazıtı dışında ancak bir takım fonksiyonel mimari öğelerinden
oluşturulması burada da geçerli olmuştur. Batı ve kuzey kesimde sur temel yatakları
seçilebilmektedir (Çevik, 2000: 126; Köroğlu, 1996: 22). Kaleden Peri Suyu’na
ulaşmaya yarayan sarmal merdiven yoluna sahip tünelli yapı 84, yerleşimin önemli
anıtsal unsurlarındandır (Von Gall, 1968: no. 43; Van Loon, 1966: 41). Burada
84
Charles Allen Burney’e göre merdivenli tünelin bir amacı da askeri garnizona güç vermek ve suyun
bulunduğu yere düşmanın uzanabilmesini engellemektir (Burney, 1957: 52).
158
basamaklı, işlevi tam olarak bilinmeyen bir başka kaya tüneli daha vardır ki kalenin
Hauptmann, 1976: Nr. 46). Tünelin bitiminin akarsuya bakan bölümünde bazı küçük
çıkıntıların basamak ya da ayak koyma yeri olabileceğini akla getirse de net bir şey
söyleyebilmek olanaklı değildir. Kale içindeki kayalık alanın aşağısında altı adet
aşmaktadır. Kült alanı, zirvedeki düzlenmiş kaya ile kendini gösterir. Yapıların temel
kaidelerini kale içinde görebilmek mümkündür (Schäfer, 1977: 37). Urartu Dönemi
2000: 126). Uzunluğu 5 m, genişliği 3,5 m. olan mihrabın yerden yüksekliği 6 m.’ye
yakındır. Bağin mihrabının kaleye doğru 150 m. ilerisindeki kayalıkta ise kare
Bağin’de steller üzerine işlenmiş iki adet Urartuca yazıtın in-sutu olmadığı
85
Bazı yayınlarda sarnıç yerine tahıl çukuru tanımlaması yapılmaktadır (Çevik, 2000: 126).
159
Yüzey malzemeleri açısından kalede Demir Çağı yivli çanak çömlek
egemendir (Russell, 1980: 113). M.Ö VIII. yüzyılın ikinci yarısından sonra seyrek
olarak ele geçen yivli seramikten ötürü Bağin’i M.Ö VIII. yüzyıl başlarına ya da
VII. 2. 3. BAHÇECİK
kuzeydoğusundadır.
yerleşimi Eski Tunç Çağı ve M.Ö. 8.-7. yüzyıl türünde seramik veren bir höyüktür
üzerinde herhangi bir mimari kalıntıya rastlanmaz. Yüzeyinde son derece az ele
geçen seramik parçaları tek renkli Eski Tunç Çağı seramiği ile daha yoğun oranda
kazı bezemeli Demir Çağı çanak çömlek buluntularından hareketle M.Ö. 7. yüzyıl
tabakaları içeren bir höyük yükselmektedir (Sevin, 2005: 380). Söz konusu Bahçecik
10 m. boyutlarında merkezi bir yapı saptanmıştır. Söz konusu yapının çevre duvarları
160
ayrılmıştır. Burada en az 9 kadar bölme tespit edilebilmiştir (Res. 29). Bu merkezi
almaktadır (Köroğlu, 1996: 30-31; Sevin, 1989a: 459-460). Bahçecik II, Bingöl ve
Palu üzerinden Fırat kıyılarına doğru uzanan önemli bir karayolu sisteminin
yöresel mikalı bir kil yatağından yapılmış olup, daha çok açık kırmızı renkte ve
Söz konusu yapının 100 -150 m. kadar güneyindeki düzlükte, iri taşlara
oyulmuş, “V” harfine ve “?” işaretine benzeyen bazı işaretler bulunan ve Urartu
kültürüne özgü kaya parçaları dışında başka bir kalıntı görülmez (Sevin, 2005: 380).
Son zamanlarda yapılan bir araştırma bu tip anıtsal kaya işaretlerinin atlı araba
vd).
Bahçecik Köyü’nde modern bir köy evinin duvarı üzerinde ikincil bir malzeme
(şpolyen) olarak kullanılmış bazalt dikdörtgen bloktan oluşan Urartuca bir yazıt
saptanmıştır (Res. 30). Yapılan çalışmalar sonucu yazıtın içeriğini, Argišti oğlu
Sarduri yani II. Sarduri (M.Ö. 760 -730) Dönemi’nde “Sardurihinili” adında bir kale
kurulması; baş tanrı Haldi için bir tapınak inşa edilmesi ve ülkenin batı ucundaki bir
eyalete yeni bir vali atanması oluşturmaktadır. Yazıtın ilk satırda yazılı bulunan
Urartuca “i-ni E su-si-e” yani “bu susi evinden” ifadesi söz konusu bazalt yazıtın,
161
kule biçimli bir tapınağın cephesine ait olduğunu açığa vurmaktadır (Payne - Sevin,
Sarduri ait Urartuca bir yazıt yer almaktadır (Kleiss - Hauptmann, 1976: Nr. 68).
Kısmen tahrip olmuş söz konusu yazıt dışında Bingöl Dağ yerleşimi ile ilgili bilgiler
son derece sınırlıdır (König, 1955-1957: Nr. 107; Salvini, 2008: A 9-36).
Bingöl Dağı Yazıtı’nda adı geçen Aluše/i ülkesinin günümüz Bingöl il merkezi
yakın bir alanda yer alan Burmageçit (Şihzo) köyü yakınlarındadır. Yol yapım
çalışmaları sırasında kalede ele geçmiş kırık bir miğfer üzerinde “Menua’nın
dolayı savunma amaçlı olarak kurulduğuna işaret etmektedir (Belli, 1993: 65).
Kale ve yerleşimine ilişkin veriler daha çok 1977 yılındaki Tunceli – Elazığ yol
yapım çalışması ile köy yolu yapımında rastlanılan ve Elazığ Müzesi’nde koruma
altına alınan Urartu dönemi bronz eser grubundan oluşmaktadır. Bu metal eser grubu,
162
takımları, silahlar ve çeşitli mobilya donanımlarını içermektedir (Belli, 1993: 61 vd;
Yıldırım, 1988: 217 vd; Yıldırım, 1989: 279 vd; Yıldırım, 1991: 131 vd).
kuruluşu, herhangi bir dayanak gösterilmeksizin Urartu kralı II. Argišti ya da halefi
olan II. Rusa dönemine bağlanmak istenmiştir (Belli, 1993: 61 vd). Bronz miğfer
üzerindeki yazıtın kral Minua’yı açığa vurması yerleşimin söz konusu kral
VII. 2. 6. CANKURTARANTEPE
teraslar yaparak yükselen, batısı biraz daha sarp doğal kayalık üzerinde kurulmuştur.
Yaklaşık 100 m olan söz konusu doğal kayalık doğu-batı yönünde uzanmaktadır
ağıyla bağlantılı bir konaklama tesisi olarak tanımlanmıştır (Köroğlu, 1996: 29).
etekte saptanabilmiştir. Burada kaba işçilik gösteren irice taşlardan yapılmış duvar
kalıntıları, tam bir plan vermemekle beraber, tahkimli bir yerleşmeye ait olduğu
izlenimini edindirmektedir (Köroğlu, 1996: 29; Sevin, 1988: 5). Güney tarafında
163
Tek dönem iskân gördüğü anlaşılan tepedeki çanak çömlek parçaları arasında
Elazığ Bölgesi Erken Demir Çağı geleneğinin devamı niteliğindeki çentik ve kazıma
takviye şeridine sahip küp parçalarından oluşmaktadır (Köroğlu, 1996: 29; Sevin,
genelde ince kum katkılı, mikalı kiremidi hamurlarıyla dikkati çeken bu parçalar
çoğu kez hamurlarının renginde astarlıdırlar; çeperleri kalın olan iri depo kaplarının
dış yüzeyleri ise açkılıdır. Urartu kalelerindeki depo pithoslarında sıkça kullanılan
kalın çeperli gövde üzerinde ip baskı destek kuşağı burada da görülmüştür (Sevin,
1988a: 5). Daima çarkta biçimlendirilmiş bu parçalar arasında M.Ö. VII. yüzyıl
öncesine tarihlendirilen basit ağız kenarları dışa çekik, omuzu keskin profilli
çanaklar ile ağız kenarının içi bir kapak konmak üzere oluklu yapılmış ve bu
çekicidir; kimi kapların yüzeyi hamur yaşken yapılmış kazıma çizgilerle bezenmiştir
Günümüzde Keban Baraj Gölü sınırları içerisinde bulunan Eski Pertek Kalesi,
şimdiki Pertek (Tunceli) ilçe merkezinin güneyinde yer alan yüksek bir kayalık
alanda kurulmuştur. Burası aynı zamanda büyük bölümü Keban Baraj Gölü alanı
Pertek Kalesi, iç kale ve dış surlar olmak üzere iki bölümden meydana
164
araştırmalar kalenin büyük ölçüde Orta Çağ kimliğini taşıdığını göstermiştir (Danık,
Kale içinde yer alan sunak alanı, kült amaçlı nişler, su sarnıcı ve kaya
147; Işık, 1989: 15 vd; Hauptmann, 1969/1970: 25 dn. 25; Kleiss - Hauptmann,
1976: Nr. 51; Köroğlu, 1996: 21). Buradaki basamaklı sunağını Urartu kaya mimarisi
konusu sunaklı kült alanı, bir Urartu kaya mimarisi tipi olarak “Kultplätze mit
Stufenaltar” başlığı altında sınıflandırılmıştır (Işık, 1995: 31). Buna karşın Urartu ve
sonrasında takip eden dönemlere (Geç Demir Çağ - Hellenistik) ilişkin seramik
eteklerinin baraj gölü altında kalmasına bağlanmıştır (Danık, 2010: 86; Sinclair,
1989: 100).
Kalenin kuzey ve batı yönünde bulunan ve yer yer temel izlerine rastlanılan dış
surların bir bölümü ile birlikte yüzeydeki seramik izleri, en azından dış surların
doğru olan bölümündeki, bir dikdörtgen payandanın alt düzeyinde görülen yarım
daire kule/burç izi dış surların daha çok Geç Roma/Erken Bizans döneminde
146; Danık, 2010: 85, 87). Buna paralel olarak daha çok XVI. yüzyıl Osmanlı
165
Çubukoğulları) Dönemine tarihlenmektedir (Akçay, 1966: 32; Aşan, 1988: 537;
Danık, 2010: 85; Gabriel, 1940: 260 vd; Tükel - Bakırer, 1970: 186).
olduğundan söz etmek ile beraber günümüzde böyle bir kabartmaya ilişkin herhangi
taşlardan yapıldığı anlaşılan dörtgen planlı bir yapının temel taşları ile tepenin doğu
yamacında yer alan kaya oyuğu bu yapı kalıntılarının başlıcalarıdır (Çarkı, 2011: 62).
Doğu yönlü kaya oyuğu içerisinde 1.5 m uzunluğunda 0.5 m genişliğinde iki adet
zeminden yaklaşık 2 m yüksektedir. Kaba bir işçilik gösteren bu kaya mekânı bir
kaya mezar odası olarak tanımlanabilir (Çarkı, 2011: 62). Buranın Demir Çağ’da
yapılmış bir kaya mezarı olabileceği önerilmişse de, kaya mezar odasının mimari
döşemleri daha geç bir döneme (Roma-Bizans) işaret etmektedir (Çarkı, 2011: 62).
Yerleşim üzerinde görülen seramik parçaları Kalkolitik, Erken Tunç Çağı, Geç
Tunç Çağı ve Demir Çağı dönemlerine tarihlendirilmiştir (Çarkı, 2011: 62-63). Kale
Yerleşimi’nde Geç Tunç Çağı buluntularının ele geçmiş olması, burasının Orta Hitit
166
VII. 2. 9. KALEÖNÜ
doğusunda teraslı bir platforma sahip 30-35 m. yüksekliğindeki yüksekçe bir tepe
düzensiz dikdörtgenimsi bir plan göstermektedir. Söz konusu yapının çevre duvarları
Kaleönü yerleşimi, ulaşım ile ilişkili bir konaklama tesisi olarak tanımlanmıştır
batısında, Kaletepe isimli kayalık yükseltinin üzerinde yer alır. Ana kayaya oyulmuş
kare formlu mekân izleri ve yükseltinin kuzey yamaçlarında yer alan kaya
basamakları ile Mercan Çayı’na ulaştığı varsayılan basamaklı tünel, bu alanın tipik
167
stratejik bir noktada yer alan Kaletepe, Urartu Krallığı’nın bölgedeki kuzey-güney
Tarihsel bakımdan ilk defa 950 yılında Bizans’ın Hozan (Hozat) temasının
başlangıcını oluşturduğu düşünülen bir kale olarak söz edilmiştir (Honigmann, 1970:
75). Bir Orta Çağ tarihçisi olan Barhebraeus sözkonusu yerleşimden Harbizag adıyla
anmaktadır (Gregory Abû’l Farac, 1950: 537). Kesin bir tarihlemeyle kalenin XIII.
Sonrasında başka yapılar inşa edilerek Orta Çağ’ın geç bir dönemine değin iskân
edilmiştir. Yerleşim, genel olarak bir Orta Çağ kalesi görünümünde olmakla birlikte,
bölgedeki kuzeydoğu savunma hattında önemli bir kent olduğu ifade edilmiştir
Kuzeydoğu yöndeki kemerli bir kapıdan girilen kale, doğu ve batı yönde doğal
Sur duvarlarından günümüze ulaşan kesme taş arası dolgu teknikli bölümler, Orta
168
kuramsal olarak duvar, kuzey bir kayalık boyunca dönerek devam etmiş olmalıdır.
Düzgünleştirilmiş kaya duvarında ve taş duvarın köşesine yakın bir yerde Arapça bir
yazıt kazınmıştır (Sinclair, 1989: 80). 1865 yılında burayı ziyaret eden İngiliz seyyah
John George Taylor, yapıların ve yazıtın Selçuklu sultanı Alaaddin Keykubat (1219
– 1237)’a ait olduğunu ifade etmiştir (Taylor, 1868: 321-322). Ancak bunu bugün
köşenin az doğusunda kemerli bir galerinin parçası olan tonozlu bir yapı
tonoz devam etmekle beraber bu yapının kuzeybatı yönünde ne kadar uzandığı belli
Yerleşimin kurulduğu tepenin doğu bitimindeki iki adet uzun kaya çıkıntısı,
hafif bir eğimle ayrılmıştır. İki kaya çıkıntısının dış tarafı tahkim edilmiştir. Duvarın
yontulmuş kaya blokları yer almakta ve iki dikdörtgen kule ve kuzey bitiminde bir
yuvarlak kule inşa edilmiştir (Sinclair, 1989: 81). Tepenin doğu bitiminde
günümüzde izole edilmiş gibi duran bir duvar köşesi bulunmaktadır. Duvarın iç
kısmında iki odalı bir yapı vardır ve iki oda da kemerlidir. Kemerler yukarıdaki
odanın üst tarafındaki kayalığa yapılmıştır. İkisini birbirinden ayıran duvarda bir
pencere mevcuttur. Yakınlarında ampul biçimli iki kuyu yer almaktadır (Sinclair,
1989: 81).
169
VII. 2. 12. MASUMU-PAK KALESİ
mezrasının yakınlarında yer almaktadır. Daha önce kayıtlara geçmemiş olan yerleşim
34). Kayalık bir yükselti üzerinde bulunan kale yapısında, sur temel yatakları, su
sarnıçları ya da kuyuları, açık hava tapınım alanı ve kaleye çıkan kaya basamakları
Urartu Dönemi ile ilişkilendirilmiştir (Res. 35-36). Tespit edilen seramik kırıkları
Demir Çağı ve bazıları ise Geç Tunç Çağı ile bağlantılı görünmektedir.
Kale üzerinde büyük bir kısmı tahrip olmuş Orta Çağ sur duvarları yer yer
görülebilmektedir.
Eski adı Derik yerleşimi yakınlarındaki Masumu - Pak Kalesi, Eski Yunan
yerleşim ile idantik olmalıdır (Hewsen, 1992: 156, 297; Hübschmann, 1969: 302).
güneydoğusunda yer alan ilçe, Elazığ iline 121 km. uzaklıktadır. Çevresine göre
nispeten düzlük bir alanda kurulmuş olan kentin deniz seviyesinden yüksekliği 1400
uzantısı olan Kert Dağları güneye Akpazar (Çarşancak) düzlüğüne doğru alçalırken
86
Bkz. Bölüm II. 7. 4
170
ilçenin güneydoğusu düzlüğün kuzey başlangıcını oluşturur. Tarihi Mazgirt
Kalesi'nin üzerine kurulduğu tepe ise üç tarafı dağ silsileleri ile belirlenen bu
düzlüğün kuzeyinde olup tüm ovaya ve ilçeye egemen konumda yükselir (Res. 37).
Kale dışında kentin tarihi coğrafyası; Yeni Mazgirt ve Eski Mazgirt olarak iki
farklı yerleşimden oluşur. Eski Mazgirt, kalenin doğusunda Kert Dağları'nın eteğinde
yerleşim görmüş olup Orta Çağ'a ait mimari izler taşımaktadır. Yeni Mazgirt ise
yapılmış, kurulmuş” anlamı taşımaktadır. Bu ekin Partça ile akraba olan Avesta
dilinde kǝrǝta, Eski Persçe krta olduğu belirtilmiştir (Hübschmann, 1969: 384)
Sonrasında "kert" ya da "kirt" ile biten adlar Farsça’nın etkisiyle "gerd" ya da "girt"
büyüklüğe sahip kireçtaşı bloğundan oluşan bir düzlükten bir platform üzerine
bazalttan ikinci bir kaya bloğuna dayanan üst kale ile sonlanmaktadır. Toprak
kayması ve ana kaya da meydana gelen doğal tahribat (düşme, kopma vb.) nedeniyle
Boyutları tam bilinememesine rağmen takriben Harput Kalesi'nin (300 m. x 180 m.)
87
Bu ses değişimini en iyi temsil eden yer adlarından biri Mazgirt’dir. Ses değişimi
Meckert/Menckert – Mazgerd – Mazgirt biçiminde gerçekleşmiştir.
171
Urartu kralı Argišti oğlu Rusa Dönemi’nde yöredeki demir ve bakır madeni
potansiyelini kendi ekonomik çıkarlarına hizmet etmesi için Mazgirt Kalesi’nin inşa
edildiği önerilmiştir (Belli, 1993: 62). Kaledeki Urartu varlığı, kendisinden sonraki
dönemlere ait yapıların üzerine inşa edilmesi yüzünden büyük ölçüde tahrip olmuştur
özgün izler taşıması kaledeki bu dönemi tanımamıza yardımcı olmuştur. Kale, öteki
pek çok Urartu kalesi gibi yapay olarak teraslandırılmıştır. Teras sistemi özellikle
kalenin güney cephesinde belirgindir. Yapay teraslar, Urartu sur duvarlarında temel
yuvası işlevi gördüğü bilinmektedir. Kalenin güney yüzünde Urartu sur örgüsünü
1901: 180-181). Burada sur yapımında izlenen teknik, “Klasik Urartu Yöntemi” diye
blokları 40-60 cm. arasındaki boyutlarda olmasının yanı sıra dikdörtgene yakın bir
geometriye sahiptir.
anıtsal bir merdivenin izleri olarak yorumlanabilir (Kleiss- Hauptmann, 1976: Nr.
100). Bu kaya merdiven yapısı doğuya (üst kaleye) doğru devam etmekte olup ne
yazık ki bu yönde sadece bir iki basamağı seçilebilmektedir. Kaya işçiliği ile tanınan
Urartuların kale içi üniteleri geçişi sözü edilen anıtsal merdiven sistemiyle sağladığı
öne sürülebilir. Bir başka merdiven yapısı kalenin oturduğu kaya bloğunun oldukça
172
Mazgirt kaya mezar anıtındaki basamaklar ile aynıdır. Orta Çağ öncesi olarak
doğal mağarayla girilen ve devamında gelen basamaklı tünelin kaleyle doğrudan bir
yönlenen ve sonra batıya kıvrılan “L” şeklinde iki koldan oluşmaktadır. Günümüzde
2004: 24; Kleiss-Hauptmann, 1976: Nr. 100; Köroğlu, 1996: 23). Kale üzerinde
bulunan sarnıç kaya yontuculuğuna dair diğer bir örneği temsil etmektedir
biçiminde oluk açılarak yapılmış kült alanının Urartular tarafından küçük bir hava
tapınağı olarak kullanıldığı düşünülmektedir (Işık, 1995: 46). Dış kalenin eğiminin
azaldığı kuzey cephesinde ana kayanın oyulmasıyla elde edilen alan ise üst kaledeki
kaya bloğunun kuzeydoğusunda bulunan bir başka kaya bloğunda yer alır. İki kaya
mezarına sahip bu kaya kütlesi üst kalenin zeminine değin yükselmektedir. Mazgirt–I
olarak adlandırılan kaya mezarı güneydoğu yönlü olup kalenin bulunduğu kaya
üstüne denk gelen kısma açılan küçük alana kayalık dibinden dönerek çıkan kaya
yüksekliği ise 2.30 m. olan tek bir odadan oluşur. Mazgirt-II mezarına göre daha
173
alçakta ve buna bağlı olarak da daha kolay ulaşımlıdır (Çevik, 1997: 31; Çevik,
2000: 129). Batı yönünden girilen mezara geçiş küçük bir kapıdan (kapı sövesinden)
yüzüne yapılmıştır. Küçük bir kapıyla giriş sağlanan ve dik bir kaya kütlesine oyulan
açılan dar yollarla ulaşıldığı sanılmaktadır. Yapı, Yukarı Fırat Bölgesi’nde kaya
mezarlarının yerel bir özelliği olan kavisle sonlanan giriş önyüzü oluşturularak
yapılmıştır. Düzgün bir tasarıma sahip mezarın boyutları 1.70 x 1.45 x 1.30 m.’dir
görülen dış tapınım alanı mevcuttur. Kaya oda mezarının yer aldığı kaya bloğunun
yan üstüne denk gelen düzlenmiş küçük ebatlı bu tapınım alanına, kayalık dibinden
dönerek çıkan kaya basamaklarıyla varılır. Günümüzde kaya merdiven sisteminin alt
yarısı erozyona uğradığından ancak üst bölümü sağlam kalabilmiştir. Söz konusu
veriler tek başına duran bu kaya kütlesi salt mezar ve ölü tapınağı amacıyla
yerinde de mezarın tapınım alanı vardır. Her iki mezarın içerisi iyi bir işçilikle
yontulmuş olmakla beraber herhangi bir mimari döşem görülmez (Çevik, 2000: 32,
58).
Üst kalede 14 m2 düzleştirilmiş bir kare mekân kalıntısı, kalenin batı terasında
ana kayadan kopmuş iki adet taş bloğuna oyularak açılmış iri kanallar Orta Çağ
174
bizi götürmektedir. Bu çıkarım kalenin, o zamanlar Orta Çağ görünümünden daha
Yukarı Fırat Bölgesi’nde bolca örneklerine rastlanılan yivli tarzdaki yerel çanak-
çömlek grubu niteliğindedir. Kalede saptanan öteki bir seramik grubu “Biainili
M.Ö. VIII. yüzyılda kalenin Urartu iskânı gördüğüne işaret etmektedir. Muhtemelen
Kuşatılması zor bir dağ silsilesinin parçası olan bir tepe üzerine kurulmuş olması,
dere gibi bir su kaynağının yakınında yer alması ve güneyinde uzanan vadiye hâkim
ana hatlarını oluşturmaktadır (Res. 39). Kale, güney ile doğu yöndeki büyük Urartu
merkezlerinden gelen yol güzergâhlarının birleştiği bir noktada inşa edilmiştir. Kale,
175
özellikle batısında ve kuzeybatısında varlığı bilinen Urartu yerleşimlerine açılan
m. çapındaki hacmi ve kültsel karakterli anıtsal yapıları göz önünde tutulursa Urartu
Krallığı’nın batı topraklarını korumak amaçlı kurulmuş sıradan bir sınır karakolu ya
koymaktadır. Urartu kralı Argišti oğlu Rusa Dönemi’nde Urartu ülkesi topraklarının
yerleşimlerinden farklı kılmıştır. Kalenin kültsel başlıca önemli yapıları arasında açık
hava tapınak kompleksi, bir açık hava kutsal alanı, benzer örneklerine Urartu
başkenti Tušpa’da rastlanan krali tarzda inşa edilmiş iki odalı kaya mezarı ile ince
işçilikli tek odalı kaya mezarı ve bu her iki kaya mezarının çevresinde düzenlenmiş
kült işlevli çeşitli mimari unsurlar sayılabilir (Res. 40-41). Okunabildiği kadarıyla
faaliyetinin dinsel bir propagandasına yönelik bir içeriğe sahip olmasıdır (König,
1955-1957: Nr. 158 dn. 11; Schäfer, 1977: 255). Yapılan gözlemler sonucu kültsel
42).
VII. yüzyılda varlığını sürdürdüğü kesindir. Yüzeyde bulunan pek çok demir madeni
176
cürufu Kaleköy Kalesi’nin yakın çevresinde bulunan zengin demir yataklarıyla
Kaleköy Kalesi gibi önem taşıyan merkezleri korumak ve bölgede başta mevcut
maden potansiyeli olmak üzere krallığın ekonomik çıkarlarını güvenlik altına almak
artmış olmalıdır.
Yazıt, M. Ö. VII. yüzyıl içerisinde hüküm süren Argišti oğlu Rusa Dönemi’ni
işaret etse de elde edilen arkeolojik bulgular tartışmalı olmasından ötürü Kaleköy
Kalesi’nin tam olarak hangi zaman aralığında inşa edildiğine yönelik belli bir kanıt
sunmazlar (Res. 43). Ancak yüzeyde tespit edilen yerel nitelikteki yivli seramiğin
kavuşmuş olmalıdır. Buna karşın Kaleköy Kalesi’nde bulunan iki odalı kaya mezarı
ahşap yapı öykünmesinin, başkent Tušpa’daki Neft Kuyu kaya mezarındaki korniş
(Burney - Lang, 1971: 163; Salvini, 1995: 168). Okunabildiği kadarıyla kale
177
şehirlerden birinin Demir Çağı’ndaki Kaleköy Kalesi’nin ismi olabileceği gözden
uzak tutulmamalıdır (Salvini, 2005: 261-262; Salvini, 2008: A 12-6; Schāfer, 1977:
256). Eğer söz konusu iki öneriden herhangi birini kabul edersek şehrin kuruluşunu
mümkündür. Ancak yazıt satırlarının ilgili yerinde tahribata uğramış olması, Ḫusišili
açısından önemlidir. Kemerli ön cephe mimarisi ile dikkati üzerine çeken iki odalı
kaya mezarına dair bilinenlere ek olarak, ikinci oda kapısı kanatlarında kırmızı
ötürü Urartu kaya mezarları arasında eşi olmayan tekil bir örneği temsil etmektedir.
Mezarın kuzey yanında bulunan sarnıçlı kapının yapılma amacının Hitit kökenli
ölüm sonrası yaşam anlayışı ile örtüşen yerel bir anlayıştan kaynaklandığı
sanılmaktadır (Erdoğan, 2007: 22-23). Kalede tek odadan oluşan kuyulu yapı ikinci
bir kaya mezarı olarak burada ilk defa tanımlanmıştır. Kaya odasının kavisli biten
arka duvarı, Urartu mimari tasarımı bakımından alışılagelmiş bir planı ortaya
doğru inen basamaklı bir kaya tünelinin varlığı teyit edilmiştir (Kleiss - Hauptmann,
Bir kaya bloğu üzerinde düzlenmiş bir ön platform ve nişli arka plan
düzenlemesi ile öne çıkan Kaleköy Kalesi’nin açık hava tapınağı, Van Kalesi’ndeki
Analıkız açık hava tapınağının küçültülmüş bir benzeri olarak kabul edilmelidir
178
(Erdoğan, 2007: 26; Işık, 1995: 5). Nişli arka duvarın hemen arkasında yer alan
düzlenmiş farklı bir kaya platformu ve onunla ilişkili tabanında stel ile sunu çanak
yuvalarının oyulmuş olduğu dev boyutlu bir kaya nişi, açık hava tapınağının belirgin
olduğu gibi yıkıma maruz kaldığı sanılmaktadır. Kalede Urartu devrinin bitiminden
sonra geç dönemlerde zayıf karakterli de olsa iskân görmüştür. Bunu yüzeyinde
İlk defa tarafımdan tespit edilen Oğundu (Oğniye) Kalesi, Tunceli il merkezine
yönündeki Kert Dağları'na bakmaktadır (Res. 45). Bu küçük çaplı kale tipli
renklerine sahip bölgenin Erken ve Orta Demir Çağı'nı temsil açığa vuran yerel bir
seramik geleneğini temsil etmektedir. Bu yerel seramik stili kapların genellikle omuz
Kalenin üzerine kurulmuş olan fazla büyük olmayan tepede bir kaya içerisine
oyulmuş bir sunu çanağı ve yanında oyularak yapılmış kanaldan oluşan bir kaya
179
kaya platformlarının varlığı saptanmış ancak bunların özgün işlevleri konusunda bir
şey önermek mümkün değildir. Kalenin batı ve güneyinde teraslandırma yoluyla sur
güneydoğusunda Orta Çağ izleri yaşıyan ve Güleç (Marçik) Köyü sınırları içerisinde
yer alan bir köprü kalıntısı bulunmakta olup muhtemelen Urartu Dönemi’nde de aynı
Pertek kaleleri üzerinden gelen bir Urartu yol ağı ile Oğundu Kalesi’nin ulaşımı
sağlanmaktaydı.
Sonuç olarak burası dik bir tepe üstüne kurulu, küçük bir Urartu askeri
Palu Kalesi, Elazığ İli Palu İlçesi’nin 1 km. doğusunda, Murat Suyu kıyısında
yer alır. Eski Palu yerleşiminin yaslandığı kale, yer aldığı vadiye egemen, sarp
coğrafik oluşumu ve özellikle eteklerinde akan Murat Suyu ile bir Urartu yerleşmesi
kaynaklarında Balahovit (Bala vadisi) olarak anılan Palu, Urartu Krallığı’nın batıdaki
Kessler, 1995: 65). Palu, Urartu Krallığı’nın Alzi eyaletinin başkenti konumundaki
180
olduklarını belirterek Elazığ-Bingöl bölgesini dolaylı biçimde işaret etmişlerdir
(Kessler, 1995: 64). Asurlu bir valinin mektubunda Alzu (Alzi) ülkesiyle bağlantılı
biçimde 16 defa anılan Pulua için “Pulua’nın valisi benim karşı yönümdedir”
ifadesinin, boyutları ve mimarisiyle göze çarpan Demir Çağı Palu yerleşimini tasvir
ettiği şeklinde yorumlanabilir (Kessler, 1995: 64-65; Parpola - Porter, 2001: 19).
Kaleye girişte karşılaşılan ilk Urartulu döşem, kayalığın batı alt kesiminde
açılan bir kaya geçididir. 10 m.’lik bir düzlükte, batı - doğu yönüne uzanan geçit,
nedeniyle nereye ulaştığını saptamak bugün için sapatamak mümkün değildir. Eğil,
eteklerinde akan suya inmek için açıldığını bildiğimiz bu tür kaya geçitlerine karşın,
Palu kaya tünelinin konumu ve suya ters yöneliniminden ötürü Murat Suyu’na
Buradaki kaya tünelindeki amaç daha çok yeraltında bir su kaynağına inmek
(Çevik, 1992: 28; Erzen, 1976/1977: 19). Kalenin güneyinde saptanan ağzına kadar
molozla dolu ikinci kaya tüneli doğrudan doğruya Murat Suyu’na inmektedir. Kalede
suyla ilgili bir başka öğede, güneyden Murat Suyu’na inen basamaklardır. Van’daki
181
anakayaya güvenlik amacıyla oyulmuş merdiven yuvasıyla çok daha nitelikli ve
arkasında, çıkıntı yapan kayalığın ucuna açılmış yuvarlak kaya döşemi bir kaya
sunağına işaret etmektedir. Kalenin kuzey dibinde iki büyük kaya kütlesi üzerine
bulunmaktadır (Charlesworth, 1980: 91 vd; Çevik, 2000: 117 vd; Sevin, 1994: 58
vd). Kalenin kuzeybatı kaya yüzünün en sarp kesiminde Palu-I kaya mezarı yer alır.
hemen sonra girilen ana oda 4.28x4.37x2.10 m. ölçülerinde olup iyi işçiliklidir. Ana
odanın güney duvarının doğusunda, silmeli ve eşikli bir kapıdan nişli bir arka odaya
ve ana odanın güney duvarının batısında konumlanan kapıyla kuyulu ikinci arka
odaya geçiş sağlanmaktadır. İyi bir işçilik göstermeyen yan odaya geçişi sol yanı
silmeli, ötekilerine görece daha iyi korunmuş bir kapı sağlamaktadır (Çevik, 2000:
117-118). II. kaya mezarı, I. mezara ulaşan yolun bitimindedir. Söz konusu kaya
silmeyle çevrelenen kapıdan girilen kaya mezarında dört oda mekânı bulunmaktadır
erişim sağlanan kapı girişlerinin kemerli tipte olmasıdır. Bölgesel bir özellik olarak
değerlendirilen kemerli formdaki kapı girişleri dışında her iki mezarın bir diğer ortak
182
yanı III numaralı mezar yapısından daha yüksekte bulunmaktadır (Sevin, 1994: 61).
bitimindeki düzlük, hem mezar ve hemde doğu yanında bulunan üstü kavisli büyükçe
bir niş için yapılmış olmalıdır. Diğer iki kaya mezarından ayrı bir konumda, oda
boyutlu bir ana oda ve 2.20x1.73x2.58 m. ölçüsüyle daha küçük bir arka odadan
oluşmaktadır. Ana oda içerisinde, yan duvarlarında düz bitimli ikişer ve arka
duvarında üçgen bitimli tek adet niş bulunmaktadır. Sade bir kapıyla giriş sağlanan
arka oda düzensiz planına karşın duvar işçiliği ana oda seviyesindedir. Yapımı yarım
kalmış izlenimi veren mezar içindeki tek ayrıntı, ana oda arka duvarındaki nişten
Kemer formundaki girişe sahip ve bir ana oda ile iki arka odadan oluşan ilk
tipteki Palu I-II kaya mezarları, ana odaya oyulmuş küçük nişli Palu III kaya mezar
tipine göre daha erken bir döneme tarihlendirilmek istenmiştir. Her üç kaya mezarı
Urartu kralı I. Argišti ve hemen onu takip eden döneme tarihlendirilmesi gerektiği
belgeleyen anıtsal yazıt nişi yer alır (Res. 48). Palu yazıt nişi, salt anıtsallığıyla değil,
183
VII. 2. 17. RABAT KALESİ
Yerel halk tarafından önceki kuşakların "Mor Şehir" adını verdiği Rabat
Örtülü (Rabat) Mezrası yakınlarında yer alır (Res. 49). En önemli özelliğini Tunceli
sistemine sahip olmakla birlikte yerleşime ancak köyün yer aldığı batı istikametinden
Sözcük olarak "Rabât" Doğu Anadolu’da bir Orta Çağ yerleşim tipi olan kale
ile yakından ilgilidir ve Rabât, daha çok şehrin surları dışındaki gelişmeye açık
yerleşimi tanımlamak için kullanılmıştır.88 Aynı imla ile yazılan Ribât, Anadolu’da
XII. yüzyılın sonlarından itibaren ortaya çıkmıştır ve XVI. yüzyıl Osmanlı tahrir
defterlerinde ise Arapça imla ile Rabât olarak kayıtlara geçmiştir (Baykara, 1995:
125). Aynı zamanda bu tip yerleşimler güvenlik, savunma amacından ziyade üretim
yerleşimi XVI. yüzyıl Osmanlı kayıtlarında Ribât adıyla Çemişgezek sancağına bağlı
bir nahiye merkezi olarak gözükmektedir (Ünal, 1999: 28, 48, 49, 66, 84, 149).
Yerleşim, 2013 yılı tespit ve tescil çalışmalarından önce, genel olarak Urartu
demir ve bakır işleme merkezi niteliğinde olan bir kale olarak değerlendirilmekte ve
88
Doğu Anadolu’da Türkler mevcut kalelere sahip olduktan sonra, kale içindekileri, güvenlik
sebebiyle dışarıda iskân ettirdiler. İşte kale dışında iskân ettirilenler, kalenin rabâtı olarak
adlandırıldılar. Böylece rabât ile kale, adeta birbirini tamamlayan iki ayrı iskân kümesi oldu. Kalede
müslümanlar ikamet ederken Türk - İslam ilk fetih yıllarında rabat yerleşimlerinde gayrimüslimler
iskân ettirilmiştir. Fakat zamanla, bir kısım Türkler de, kaleden inerek rabata yerleşeceklerdir
(Baykara, 1995: 127-28).
184
kabaca da olsa bir Orta Çağ yerleşimine ev sahipliği yapmasının yanı sıra eski bir
Dönemi’ne ait izler taşıyan kale görünümlü söz konusu yerleşimin eski bir ulaşım ağı
yapıldığı anlaşılan bir köprü varlığının olmasının yanı sıra Rabat'ın, Tunceli – Hozat
noktasında yer almasıdır (Res. 51). Yerleşim üzerinde rastlanan demir cürufu, çeşitli
alanın tarihin değişik dönemlerinde önemli bir ekonomik üretim merkezi olduğuna
işaret etmektedir.
değerlendirilebilecek başlıca yapılar basamaklı kaya tüneli ile kaya mezar odalarıdır.
tüneli aracılığıyla erişebilmek olanaklıdır ve bu kaya tünelinin giriş kısmı ikinci bir
basamaklı tünele ayrılarak vadide akan suya erişim sağlamaktadır (Res. 53). Kaya
mezarları birden fazladır ve ulaşım sağlanabilenler tek odalı bir görünüm sergiler. Bu
mezar odaları arasında en önemlisi kalenin üstünde bulunan tek odalı kaya mezarıdır
vermektedir. Öteki kaya mezarları ise kalenin etrafındaki dik yamaçlar etrafındaki
kayalıklara oyulmuşlardır.
185
Yerleşimin güneybatısında biri Demir Çağı, diğeri ise Orta Çağ’a ait iki
nekrapol alanı tespit edilmiştir. Demir Çağı mezarları toprak mezarlar olup kabaca
işlenmiş taşlarla üzerleri örtülmüştür. Kimi kapak taşları üzerinde çeşitli ok, kılıç gibi
Yerleşim yakınlarında Orta Çağ'a ait tasvirli taş işçiliğinin iyi örneklerini
görebilmek mümkündür ve bazı yapıların özenli bir taş işçiliği ile yapıldığına yönelik
gözlemlenebilen yegâne yazılı belge olarak önem arz etmektedir. Bununla birlikte
kaleden alınarak Ankara’ya müzeye gönderilen bir kitabeden söz edilmekte ise de
henüz bu kitabeye ilişkin herhangi bir bilgiye erişilememiştir (Danık, 2010: 109;
Yerleşim ile ilişkili bilimsel bir araştırma yapılmamış olmakla birlikte kalenin
önemi, Urartu kralı Menua Dönemi’ne ait Palu Urartu Yazıtı’nda geçen Šebeteria
186
kentiyle özdeşliğinden kaynaklanmaktadır. Daha öncesinde yapılan Šebeteria
kentinin Palu Kalesi’ne lokalize etme çabaları son zamanlarda tarihsel coğrafyaya
Hauptmann, 1969/1970: 24; Kessler, 1995: 62, 65; Köroğlu, 1996: 15; Salvini, 1995:
50; Sevin, 1988b: 549; Wäfler, 1980/1981: 82-83; Yıldırım, 2013: 304). Bingöl-
Genç arasındaki aynı ad ile anılan Sebeterias Kalesi’ne haklı olarak identifikasyonu
yapılmıştır (Diakonoff - Kashkai, 1981: 80; Hmayakian, 1995: 50). Sebeterias Kalesi’nin,
Urartu öncesi en geç Erken Demir Çağı’nda kurulmuş olması gerektiğini Palu Urartu
batısında yüksek bir tepe üzerinde kuruludur (Res. 57). Yaklaşık 120 x 40 m.'lik bir
alanı kaplayan ve doğu cephesi eğimli bir yamaca bakan kalenin, kuzey ve güney
cepheleri, aynı eğimin batı yöndeki uçurum ile birleştiği noktaları kontrol ederken;
batı cephede, Pülümür Vadisi'ne bakan dik kayalıkların üzerine oturmaktadır (Danık,
Mevcut durumu ile kale, kuzey güney doğrultusunda düzensiz bir dikdörtgen
bir plan şekli göstermektedir. Önemli ölçüde tahrip olmuş kale alanı89 içindeki Demir
(Danık, 2004: 142; Danık, 2010: 107). Yerleşimin güneyindeki ana kayalıkların
89
Kale üzerinde ayakta kalabilmiş herhangi bir hisar ve burç kalıntısı bulunmamakla birlikte sur
duvarlarına ait dağınık durumdaki kaba yontulmuş taş malzeme çevreye yayılmış olduğu
görülebilmektedir (Danık, 2004: 142; Osmanoğlu, 1966: 16-17).
187
işlenmesiyle oluşturulmuş bazı düzenlemelerin giriş için bir yol ve açıklık yaratma
Kimi temel izleri Orta Çağ kale içi yapılarına ait olmalıdır ve kimi temellerdeki
harç malzemenin kullanımı Orta Çağ'da kalenin yoğun olarak iskân gördüğüne işaret
etmektedir (Danık, 2004: 143; Danık, 2010: 107-108). Olasılıkla Demir Çağı'nda
küçük ölçekli olarak tasarlanan kale yapısı geç dönemlerde doğu yönde genişletilmiş
yönünden, özellikle de Mazgirt Kalesi ile Anbar Kalesi'nden gelip Erzincan yönüne
göstergesidir.
Gölü kenarında yer almaktadır. Yerleşimin kurulduğu yer, görece verimli olan
188
Yaklaşık 30 m. çapında küçük bir tepe görünümündeki kalede, Urartular'a ait
Köye adını veren kalenin çevresinde Orta Çağ ve sonrasına ait Türk-İslam
Büyük ve sarp bir kayalık tepeye kurulmuş olan kalenin güney eteklerinde
mümkündür. Bunun yanı sıra kalenin yine güney cephesinde aşınmış ayakçaklar ile
çıkılan bir sunak/tapınma alanı Demir Çağı ya da Hellenistik Dönem izlerine ait
getirilmiştir (Res. 60). Söz konusu kutsal alan içerisinde, kaya cephesine oyulmuş
sıvı akıtma ya da kurban kanı akıtma kanallarıyla ilişkili yuvarlak kaya oyukları
dikkat çekicidir. Kanallar ile bağlantılı bu çukurların solunda kaya fasatının alt
tarafındaki dikdörtgen formlu derin oyuk ile sağ üst tarafında yer alan kemerli nişler,
sunaklı tapınım alanını bir bütün olarak anlaşılmasına yarayan mimari unsurlardır.
Çevresindeki kaya tabanına ve çıkıntı yapan kaya fasatının üzerine oyulmuş yuvarlak
189
Ulukale, kiklopik taşlı tahkimat izleri, çeşitli düzleştirilmiş kaya platformları
ve sunaklı tapınım alanı, Ulukale’nin yerleşim tarihinin kökenini Orta Çağ öncesine,
daha doğru bir deyişle Demir Çağı’na bağlanması gerektiğine işaret etmektedir.
II. Sarduri Dönemi İzoli yazıtında adı geçen kentlerden "Wasini" adına, bu
yazıttan başka hiç bir kaynakta rastlanılmamakla birlikte; günümüz Pertek ilçesi
Çalıözü köyünün güneyinde beş adet kaya mezarı, kutsal alan, basamaklı tünel, kaya
basamakları ile birlikte oldukça geniş bir alanı kaplayan antik bir yerleşim yeridir
(Res. 61). Mevcut buluntuları ve köyün eski adının "Vasgird" olması ile birlikte
değerlendirildiğinde anılan yerleşimin II. Sarduri dönemi İzoli yazıtında ismi geçen
yükseklikte yer almakta olup, güneyden kuzeye doğru alçalan bir meyille
190
oyulmuştur. 2.10 m derinliğinde, 1.83 m genişliğinde ve 1.25 m yüksekliğinde,
oluşturulması düşünülen bir seki için bırakılmış olmalıdır. Yapının bu durumu kaya
II. Mezar: Vasgirt I no’lu kaya mezarı ile aynı kayalık kütlede, aynı cephede ve
gözlemlere göre mezar, Vasgirt I’de olduğu gibi güneyden kuzeye eğimlenmektedir
III. Mezar: Köy yerleşiminin güneybatısında, kayalık uzantılarının köy yolu ile
birleştiği noktada “Hançerli” diye anılan bölgede yer alır. Burada bağımsız kayalık
bir kütlenin batı yönünde, erden yaklaşık 8 m. yukarıda bulunan mezar odasına, iki
devamında 0.22 m. aşağıda oda zemini yer alır. Bu zeminin güneyinde ve doğusunda
zeminden 0.45 m. yükselen bir başka platform görülür. Odanın merkezinde tavan
1.50 m yükseklikte olup, Vasgirt I’in aksine girişte ve duvar cephelerinde ovalleşerek
kuzeye doğru oluşan girintinin diğer yüzündedir. Yerden yaklaşık olarak 6,7 m
yükseklikte, Vasgirt III no’lu mezar odasının tam arkasında yer alır. Diğer tüm kaya
mezarlarının aksine, giriş cephesi dışta düzeltilerek çerçeve içine alınmış olup
mezara 0.80 m x 0.40 m ölçülerindeki bir kapıdan giriş sağlanır. 2.20 m x 1.70 m
191
boyutlarındaki mezar odası 1.10 m. yüksekliğe sahiptir. Oval planlı odanın girişinden
1.00 m. kadar uzaklıkta konumlanan platform, doğudaki giriş cephesi hariç tüm
yönleri dolaşır. Platformun güney yönde bulunan doğu ucunda, duvara yakın yerdeki
çanak yuvası ve mezar odasını üç yönde dolaşan platform bu mezara öteki Vasgirt
bilinmemektedir. Bununla beraber dıştan oldukça basık bir yapıya sahip olduğu ve
geniş bir girişe karşın derinliğinin fazla olmadığı bildirilmektedir (Danık, 2001: 15;
Çağı'nda ilk defa iskân görmüştür (Kökten, 1974: 5). Demir Çağı’nda gelişen ve
Roma dönemleri ve Orta Çağ'da küçük bir yerleşim olarak varlığını sürdürmüştür.
yerinin adı, XVI. yüzyıl Osmanlı kayıtlarında, "Vasgird" ismiyle ilk defa 1518
yılında Çemişgezek Sancağı'na bağlı bir nahiye olarak anılmıştır (Ünal, 1999: 28, 33,
192
doğru dağılım yönlerindeki küçük basamaklar(ayakçalar) Demir Çağ özelliklerini
kapıya ait izler olduğu belirtilmiştir (Eran. 1991: 27). Burada kayadan yontularak
işlenmiş 55 cm. genişliğinde bir taş eşik vardır. Kapı boşluğunun batı kenarında 10
cm. çapında mil yuvası ile yine boşluğun ortasında ve doğu köşesinde kapıyla ilgili
olduğu sanılan oval oyuklar saptanmıştır. 1.30 cm. genişliğe sahip kapının gerisinde
içeri doğru inen bir dizi basamaktan söz edilmektedir (Eran, 1991: 27).
Kalenin doğu yönünde kaya traşlanarak tam yatay ve düzgün yüzeyli 10 m 2’lik
bir taban elde edilmiştir. Aynı yerin kuzey yanı ise, dikine traşlanmış ve etekte, diz
boyu yüksekliğinde seki oluşturularak, buraya yan yana bir dizi göz kazılmıştır. Bu
mekânı batıdan sınırlayan sekinin iki köşesine de halk arasında “Yemlik” diye anılan
verev birer delik açılmıştır. Kalenin güneyinde dikdörtgen planlı bir sarnıç dışında,
kaya kitlesinin kuzey tarafında dikdörtgen biçimli 5 m2’lik düzeltilmiş bir kaya alanı
öteki Urartu izlerini ortaya koymaktadır. Boyutları tam olarak bilinemeyen kalenin
kireç harçlı bazı yapı işlerinin mevcut olması, iskânın daha geç dönemlerde de
Bunlardan bazıları üzerinde bölgenin Orta Demir Çağı’nı tipik olarak yansıtan
arasında az sayıda da olsa, geç dönemlere ait sırlı mallarda vardır. Ayrıca ok ucu,
çivi, ufak kanca türünden demir eşyanın da kıt olmadığı anlaşılmıştır (Eran, 1991:
28).
193
Yeterince araştırılamamış olan Yayladere Kalesi, Urartu Dönemi’nde
Köyü’nün sınırları içerisinde yer almaktadır. Yerleşim dik olan batı ve güney
batıya doğru giderek yükselen bir tepe üzerinde kurulmuştur (Köroğlu, 1996: 29).
duvarlarına sahip dikdörtgen planlı yapının köşeleri rizalitli bir görünüm sergiler
(Köroğlu, 1996: 29;Sevin, 1987a: 284). Ayrıca kuzey ve güney duvarları üzerinde
çıkıntıları bulunan bu tür yapıların Urartu coğrafyası içerisinde pek çok paraleli
olduğu belirtilmiştir (Sevin, 1987a: 284). Burada yapı ile bağlantılı olan ve
karayolunun paralelinde uzayan eski bir yol kalıntısı kuzey duvarı önünde
gözlemlenmekte ve söz konusu yerleşim ulaşım ağı ile ilişkili bir konaklama yapısı
Çanak çömlek, yörede Erken Demir Çağı’nda görülen yivli örneklerin devamı
türündedir (Köroğlu, 1996: 30). M.Ö. VIII - VII. yüzyıllara tarihlenmiş Zulümtepe
renkte hamurlu, hamurları orta derecede kum katkılı, hamurunun renginde astarlı,
194
hafif açkılı ve orta derecede pişirilmiştir. Biçimleri arasında en dikkat çekici olanlar,
Keban Bölgesi Erken Demir Çağı merkezlerin tanınan türde, ağız kenarının altı çok
sıra oluklu bezemeli küçük çanaklardır. Bunun yanısıra hamur yaşken kazınarak ya
açkısız oluşu ile keskinliği olmayan yuvarlak profiller, Keban Bölgesi Erken Demir
ARKEOLOJİK MEKÂNLAR
VII. 3. 1. ASLANYURDU
gövdesinin doğusunda, kayalık bir yükselti de yer alır. Munzur Suyu’nun doğu
büyük oranda erimiştir. İçine girilemeyen yapının, altta yer alan ve yaklaşık 2 m.
genişliğinde güney yönde girişi bulunan mezar odasının derinliği, 1.5 m. kadar
olduğu anlaşılmakla beraber, içte ikinci bir mekân oluşturabilecek derin bir nişin
varlığı tespit edilmiştir. Söz konusu kaya mezarı tek odalı, kötü işçilikli ve
dikdörtgene yakın oval formlu bir görünüme sahiptir. Bu mezar odasının hemen
üstünde olan ve takriben 1/3’lük batı bölümünün tamamen yıkıldığı ikinci mezar
195
Munzur Suyu üzerinden ulaşımı sağlayan Kerem Köprüsü’nün hemen
yakınında yer alan mezar odaları, Anbar ve Mazgirt kalelerine uzak değildir. Ancak
mezarlar ile ilişkiye sokulabilecek en yakın yerleşim 2 km. uzaklıktaki Urartu metal
eserleriyle tanınan Burmageçit Kalesi’dir (Danık, 2004: 144; Danık, 2010: 105).
oluşmaktadır (Res. 62). Üç kat halinde sıralı odalar ve bu odaları birbirine bağlayan
koridorlar ile kaya basamakları Derviş Hücreleri (İn Delikleri)'nin genel görünümünü
tasvir etmektedir (Res. 63). Alt odalardan yukarıdaki odalara geçişi sağlayan yine
görece daha büyük olan mekân "Bey Odası" olarak adlandırılmaktadır (Ulaşoğlu,
2009: 37).
Farklı geometrik ebatlardaki planlara sahip kaya odaları ortalama olarak 2.5 m.
genişlik ve 1.7 m. derinlikte yapılmıştır. Bu odaların bir kısmı düz tavanlı, bir kısmı
ise tonoz biçimindedir (Res. 65). Bununla birlikte kaya mekânları içerisinde kaya
almaktadır.
196
açık bir kapı bırakmaktadır. Çemişgezek ilçe merkezinin Urartu Dönemi’nden Orta
söz konusu kaya yapısının işlevi ve tarihlemesi konusunda bazı ipuçları vermektedir.
Orta Çağ'da yaşamış Selçuknâme adındaki eserin yazarı İbni Bibi, Malatya
ordusu serdarı Emir Esedûddin Kont Stabl tarafından Çemişgezek Kalesi'nin fethini
anlattığı pasajda "Başı semaya yükselmiş bir kaya içinde, kudretin eliyle oyulmuş bir
çok önce asıl işlevini yitirdiğine işaret etmektedir (İbni Bibi, 1941: 112). Bundan
ötürü söz konusu tarihsel bilgiye göre kaya odalarının Orta Çağ öncesi inşa edilmiş
olması gerekir. Buna paralel olarak kaya işçiliği Orta Çağ özelliği göstermemekle
beraber bir kaya kilise kompleksi ya da manastırı olabilecek mimari unsurlara sahip
belgelenmiştir (Hewsen, 2002: 125; Hewsen, 2000: 42). Eski Yunanca "Kutsal Kent"
anlamına gelen Hierapolis adı, 19. yüzyılın ikinci yarısına değin kullanılagelmiştir
(Taylor, 1868: 316). Çemişgezek yer ismi Bizans İmparatoru Yannis Tzimiskes
değişkesi Šumušqīq) 90
özel isminden türetildiği ifade edilmiştir (Andriollo, 2012:
66; Hübschmann, 1969: 463; Urfalı Mateos-Papaz Grigor, 2000: 10). Hierapolis
90
Şoumouşkai ve Şumuşki, Çemişgezek’in Orta Çağ’daki tespit edilen öteki adlarıdır (Howard -
Johnston, 1985: 256, 283 dn. 102, 284 din. 104). Bunun yanı sıra Orta Çağ kaynaklarında
Romanopolis, Chosomachōn, Cmu, Djomah olarak anılan yerlerin Çemişgezek ile aynı yer olabileceği
öne sürülmüştür (Hewsen, 2002: 125; Howard - Johnston, 1985: 256, 283-284 dn. 102 - 104).
197
adının dayanağının Derviş Hücreleri kaya odaları yapısının fonksiyonundan kaynaklı
bir görünüm sergilerler. Kale Mahallesi'nde bulunan Tekne Kayalı, Nergiz Kayası
kaya mezarları ve Çukur Mahallesi kaya mezarı ile Çemişgezek mezarlık alanı
Demir Çağı ile Roma dönemi arasındaki bir zaman diliminde yapıldığı izlenimini
(ölü yatağı, kline, sunu yeri vb.) yoksundur. Birbirleriyle bağlantılı sayısı yirmi
adede ulaşan kaya mezar anlayışı Urartu mezar mimarisine tamamıyla yabancıdır ve
bölgesel yakın bir örnek Kommagene Krallığı sınırları içerisinde yer alan
Geç Hellenistik Döneme ait Grekçe yazıta göre Kommagene kralı II. Mithridates
belirtilmiştir (Blömer - Winter, 2011: 154; Şahin, 1991: 102, 112). İki kattan oluşan
söz konusu kaya oyma mekânlar süslemesiz kaya odalarından oluşmakta ikinci kata
bir kaya merdiveni ile ulaşım sağlanmaktadır. Birden fazla sarnıç ve kuyunun
bulunduğu Damlıca Kutsal Alanı'nda alt katta iki dikdörtgen odaya açılan bir galeri
bulunmaktadır (Blömer - Winter, 2011: 153). Her ne kadar kutsal alan Zeus Soter'e
ithaf edilmiş ise de arkeolojik bağlamı göz önüne alındığında tapınağın düzeni ve
198
Tapınağı’nda tapınılan tanrının, tapınak yakınlarındaki Fırat Nehri ile ilişkili yerel bir
tanrılarıyla özdeşleştirdikleri tanrı Zeus Soter olarak ifade edilmiş olabilir (Blömer -
Winter, 2011: 154-155). Damlıca kaya odaları, Derviş Hücreleri gibi ne özgün
Sophene Krallığı ile ilişkili bir kutsal alan ya da bir başka deyişle bir kaya tapınağı
olmalıdır.
Tunceli iline bağlı Pülümür ilçe merkezinin yaklaşık 3 km. güneyinde yer
almaktadır (Res. 67). Halk arasında “Gelin Odaları” olarak anılan bu mekânlar,
yüksek bir dağ kütlesinin üzerinde ana kayalara oyulan kaya oda mekânları ve bu
mekânlar çevresinde yer alan kaya basamakları ile sözü edilen mekânlara yakın olan
sadece bir tanesi tarafımızdan araştırılabilmiştir. Burada, bir kaya mezarları dizisi ve
İncelenebilen tek kaya mezarı, tek odalı olup dikdörtgen formda aşınmış bir
kapı sövesine sahiptir (Res. 70). Kare planlı kaya odası 4.10 m x ve 4 m
ölçülerindedir ve yüksekliği 2.60 m’dir. Kaya odası içerisinde 2.40 m. genişliğe, 2.10
m. uzunluğa ve 1.80 m. derinliğe sahip büyükçe bir niş bulunmaktadır (Res. 74).
199
Dikdörtgen formuna yakın bu büyük nişin 50 cm. uzaklığında, odanın sol duvarında
75 cm. genişliğe ve 45 cm. yüksekliğe sahip, nispeten ana nişe göre daha küçük bir
niş yer alır. Bu nişin esas özelliği üzerinde üçgen bir alınlıkla sona eren bir işçilik ile
son bulmasıdır. Yine odanın sol duvarında kapıya daha yakın ikinci bir niş bulunur.
Bu niş, 75 cm. genişliğe ve 55 cm. uzunluğa sahiptir. Mezarın sol üst çaprazında
getirilmiş tapınım alanı, kuzeyde yer alan Munzur-Mercan Dağ silsilesinin parçaları
nasıl sağlandığına cevap oluşturur. Mezarın yer aldığı yaklaşık 10 m’lik kaya
bloğunun sağ alt dibinde bir yer almaktadır. Söz konusu mezar odasından kaya
Profil vermeyen tespit edilmiş az sayıda seramik kırıkları Orta Çağ öncesi
Gelin odaları ile Urartu kaya mezarları arasındaki mimari döşem benzerliği
dikkat çekicidir. Söz konusu kaya mekanlarının içerisinde bulunan büyük bir niş,
hemen yukarısında konumlanmış dış tapınım alanı ile kaya odasıyla ilişkili ritüel
200
buradaki tek odalı kaya mezarlarının hepsine -başka hiçbir dayanak olmaksızın-
28 vd). Bu yüzden kaya mezarlarının Urartu Dönemi yapısı olması kadar, hemen
sonrasında gelen ve bölgede Akamenidler Dönemi ile temsil edilen Geç Demir
Çağı’na ait olabileceğini de göz ardı etmemek gerekir.91 Bununla birlikte Gelin
odaları kaya mezarlarını, daha geç bir döneme (Roma - Bizans) tarihlemek için
91
İncelenen kaya mezarındaki büyük nişin yan duvarında bulunan ve üst kısmı üçgen bir alınlıkla
bitirilmiş form, Geç Demir Çağı’na ait bir iz olarak yorumlanabilir. Çünkü böyle bir form Urartu kaya
mezarı işçiliğine yabancıdır.
201
SONUÇ
KUB XXXIII 72 metninin KUB XL 10, KBo L 66, KBo L 216, KBo L 218 metin
anlaşılmıştır. Herhangi bir Hitit kralının isminin yer almadığı metnin, içerdiği
Tahhiša, Tahišna Yukarı Fırat Bölgesi’ndeki öteki yerel devletler ile yapılan
+ KBo L 66 + KBo L 216 + KBo L 218), politik gücün M.Ö. XV. yüzyılın son
sözü edilen metinde hem ülke ve hem şehir ismi olarak anılan Pahhuwa ile birlikte en
fazla adı geçen ülkenin Išuwa olduğu belirlenmiş ve bu durumun coğrafi bağlamda
202
mıntıkasına yakın yerleşim adlarının Pahhuwa’nın linguistik temeldeki mirasını
yaşattığı konusunda bir görüş edinilmiştir. Hitit tarihinin daha geç dönemlerinde
daha geniş alanlara yayılmış bir politik güç olarak ortaya çıkan Azzi ülkesinin
olduğu sonucuna varılmıştır. Hitit kralı II. Muršili zamanında Hitit nüfuzu altında
gözüken Pahhuwa adına, Orta Hitit Dönemi’ne tarihlenmiş başka bir belge dışında
rastlanılmamıştır.
adları birbirlerinin yerine kullanılan ve aynı toponimi ifade eden üç ayrı yazım şekli
olarak Orta Hitit Dönemi’nde ortaya çıktığı saptanmıştır. M.Ö. XV. yüzyılın son
anılan bu toponimin Yukarı Fırat Bölgesi’nin doğusunda egemenlik kurmuş bir şehir
Nehri’nin kuzeyinde yer aldığını Asur kaynaklarının açık bir biçimde ortaya
egemenliğiyle son bulduğu anlaşılmıştır. Asur kralı III. Šulmānu-ašarēd (M.Ö. 859-
824), M.Ö. 856 yılına tarihlenmiş bir askeri seferinde güzergâhı üzerinde bulunan
Suhme’ye yönelik olarak Uaštal adını taşıyan tahkimli bir şehrinden ve Sua adlı bir
203
yöneticisinden söz etmesi ve aynı Asur kralının M.Ö. 844 yılındaki sefer kaydında
M.Ö. 799 yılındaki III. Adad - Nirari(M.Ö. 810-783)’nin 11. yıl eponimi, Suhni
(Suhme) ülkesinden en son söz eden Asurca yazılı belge olduğu ortaya konmuştur.
M. Ö. IX. yüzyılın ikinci yarısında Asurca bir belgeye dayanarak Urartu Kralı I.
belgeleri URU
Šebeteria, KUR
Aluše/i ve belki de KUR
Ḫašime gibi çok parçalı küçük
merkezlerden oluşan siyasal bir yapının, Asur kaynaklarında sözü edilen ve daha
koymuştur.
M.Ö. 839 yılında Asur yayılımının içerisinde yer aldığı belgelenmiş Yukarı
Fırat Bölgesi, ilerleyen yıllarda bazı kısa süreli dönemler haricinde Argišti oğlu
zamanlarda yapılan araştırmalar ve bulgular göz önünde tutularak söz konusu eyalet
204
ortalama 125 yıldan daha fazla sürdüğü anlaşılan Urartu varlığı, II. Sarduri’nin
saltanatının başı ve sonundaki (M.Ö. 735 yılı Asur seferi) politik koşullar ile M.Ö.
Urartuca Ṣupa(ne/i) / Šupa ile Yeni Asurca Šuppani toponiminden türediği sonucuna
ödenmesi ve uzak mesafeli ticaretin vazgeçilmez bir kurumu olan bēt wabrim
adındaki konaklama yerleriyle ilgili Asurlu tüccarlar için yapılan bir düzenleme, bu
Küçük Asya’ya egemen olduğu tarihlerde Pahhuwa adını taşıyan yeni bir gücün
Yukarı Fırat Bölgesi’nde hâkimiyet kurmasından ötürü söz konusu yer adına, ruh
çağırma nitelikli bir metin dışında Hitit yazılı kaynaklarında yer verilmemesi
anlaşılır bir durum olarak değerlendirilmiştir. Ruh çağırma içerikli bu Hititçe metin
fragmanı içerisinde Šuppinna adındaki bir dağ silsilesinden söz edilen yer,
tarzda anlatıldığı bir metinde geçen Zubi Dağı ile aynı yer olabileceği dile
getirilmiştir.
205
Urartu zamanında Ṣupa(ne/i) ya da Šupa biçiminde geçen bu yer ismi hem
kent hem de ülke adı biçiminde saptanmıştır. Urartu kaynakları sayıları 6600’ü bulan
yönetici bir elit olarak ortaya çıkan Orontid sülalesine dayanmaktadır. Seleukoslar
Kommagene’nin kralı olduğundan dolayı ilk defa Kserkses (M.Ö. 228 - 212)
zamanında Sophene bir yönetim bölgesi adıyla tarih sahnesinde yerini almıştır.
M.Ö. 212 yılında bölgeyi tamamen elinde tutan III. (Büyük) Antiokhos, kendisine
bağlı, vasal Armenia Krallığı’nı ikiye ayırmak suretiyle Sophene’nin başlı başına
vasal bir krallık olarak ortaya çıkmasını sağlamıştır. Bu idari paylaşıma göre
206
topraklar üzerindeki egemenliğini ortadan kaldıracak olan M.Ö. 188 yılındaki
politik otorite yokluğundan ötürü Sophene strategosu olan Zariadris (M.Ö. 200 - 187)
bağımsızlığını ilan edip Romalılar’ın onayı ve koruması altında kral ünvanını aldığı
163 - ?), Morphilig (M.Ö. 160 ? - 140 ?), V. Orontes/Artanes ( ? - 95) ve Arsakes
ünvanlı Armenia kralı II. Tigranes tarafından (M.Ö. 95-55) Sophene Krallığı’nın
ait bulgular muhtemelen Armenia Krallığı’na bağlı bir yönetici olarak bir süre
hükümdarlık ettiğine işaret etmektedir. Kısa bir süre sonra II. Tigranes’in Romalılar
Roma siyasi nüfuz alanına dâhil edilmiştir. Uzun bir süre Romalılar tarafından
atanan valilerce yönetilen Sophene tahtına M.S. 54 yılında Roma’yı sadık bir
Suriyeli bir prens olan Emesa (Humus) prensi Sohaemos’un oturtulduğunu yazılı
207
değerlendirildiğinde Sophene’nin etnik ve kültürel yapısı içerisinde çok farklı
mümkündür. Bununla beraber başta İran kökenli kültler olmak üzere eski paganist
Ṣōphanāyē, Ermenice ise T’sopk adları olarak farklı dillerde Sophene’nin türevleri
Tunceli Bölgesi’nde ilk insan izlerinin Orta Paleolitik Çağ (M.Ö. takriben
yerleşim tarihi geçmişinin M.Ö. 12 bin - 8 bin yıl öncesine (Mezolitik ve Seramiksiz
doğusundaki Yılcak yerleşimi sadece bölgenin değil aynı zamanda Doğu Anadolu ve
değil Kalkolitik, Tunç ve Demir çağları için önemli bir merkez olduğu bilgisini
yüzeyde ele geçen obsidiyen ile sileksden yapılmış aletler, seramik kırıkları, küçük
karşın Bingöl ili sınırları içerisinde önemli obsidiyen potansiyeli bulunmasına karşın
208
Çağ’dan itibaren alet yapımında kullanıldığı yapılan arkeolojik çalışmalar sonucu
doğrulanmıştır.
höyükler ve düz yerleşimler, kaleler ile ulaşım ağıyla ilişkili yapılar olmak üzere üç
ayrı başlık altında incelemek mümkündür. Bölge de daha önceden tanınan ancak
Urartu Krallığı’nın idari ve dinsel merkezleri dâhil olmak üzere küçük çaplı Urartu
yerleşimleri ile birlikte belli bir yol ağı ya da güzergâh sistemiyle ilişkili olduğu
Kalesi, Oğundu (Yuvacık) Kalesi, Palu Kalesi, Rabat Kalesi, Sebeterias Kalesi,
Sinan Kalesi, Til - Kale, Ulukale Kalesi, Vasgirt (Çalıözü), Yayladere (Holhol)
209
(Yuvacık) Kalesi adlarındaki üç adet yerleşim arkeolojik olarak tanımlanarak
Anbar Kalesi, Bağin Kalesi, Kalecik Höyük - Düz Yerleşimi, Masumu - Pak
Kalesi Mazgirt Kalesi, Palu Kalesi, Rabat Kalesi, Yılcak, Vasgirt (Çalıözü),
Sebeterias Kalesi (?), Ulukale Kalesi, Derviş Hücreleri (İn Delikleri), Gelin Odaları
Sophene Krallığı ile bağlantılı izler taşıyan belli başlı Hellenistik yerleşimler olarak
Hücreleri (İn Delikleri) denilen kompleks yapının tapınak olabileceğine dair güçlü
Hellenistik Dönem’de sikkeler ile de tanınan Sophene Krallığı bölgeyi domine eden
azından bazılarının kökenlerinin Geç Tunç Çağı ya da Erken Demir Çağı gibi Urartu
saptanan Urartu yollarıyla koşut olarak inşa edilmiş küçük boyutlu yerleşimlerin
Oğundu Kalesi ise yeni tespit edilen bir yerleşim hüviyetindedir. Bununla birlikte
210
Derviş Hücreleri (İn Delikleri) ve Gelin Odaları yapılarına ilişkin arkeolojik veriler
öneriler getirilmiştir.
211
BİBLİYOGRAFYA
______, 1991:
212
Anderson, J. G. C., 1897:
Anonim, Tarihsiz:
App. Mithr.
________, 1989:
213
Aşan, M. B., 1989:
Bakıcı, Y, 2012:
Barrett, A. A. 1977:
214
Baykara, T., 1995:
35/1-2, s. 115-126.
34.
___________, 1996:
___________, 1999:
Press.
Yayını, s. 89-107.
215
_______, 1993:
_______, 2004:
Yayınları, s. 45-73.
317-318.
_______, 1991:
_______, 2001:
216
(Edited by Oktay Belli) , İstanbul, İstanbul Üniversitesi
33-43.
_______, 1946:
381-423.
_______, 1945-1951:
XV, s. 1-37.
217
Boyce, M., 1955:
University Press.
_________, 2005:
University Press.
___________, 2004:
218
Carruba, O., 1966:
__________, 1977a:
__________, 1977b:
__________, 1988:
___________, 1960:
219
Ceylan, A., 1995:
_________, 2005:
London, s. 21-29.
_________, 2008:
220
Chataigner, C., 1994:
62-77.
__________, 1973:
Buchgesellschaft.
221
Çavuşoğlu, R. – Işık, K. – Salvini, M., 2010:
34.
_________, 1997:
_________, 2000:
____________, 1983a:
222
___________, 1983b:
Araştırmaları 9, s. 311-317.
___________, 1984a:
___________, 1984b:
s. 1-26.
___________, 1994:
Yayınları.
___________, 1997:
24.
223
Dan, R. - La Farina, R. 2011:
227-239.
Dan, 2012:
_______, 2002:
s. 79-92.
_______, 2004:
s. 139-154.
_______, 2010:
224
Del Monte, G. F. – Tischler, J., 1978:
Reichert.
Publisher Berolini.
Caravan Books.
225
Diakonoff, I. M. – Kashkai, S. M., 1981:
Wiesbaden, L. Reichert.
3/4, s. 386-394.
Diod.:
____:
Dio Cass.,
1961.
226
Dillemann, L., 1962:
Geuthner.
Librairie A. Maisoneuve.
SSSR.
________ , 2007:
Fakültesi Yayınları.
227
________, 1990:
577-587.
XVII).
Eutr.:
228
Feissel, D. - Gascou, J. 1989:
C. Hinrichs’sche Buchhandlung.
________, 1931:
88-90.
52.
190.
229
Fuchs, A., 2012:
E. de Boccard.
_________, 1948:
230
Genelkurmay Başkanlığı (Coğrafya Encümeni), 1938:
________, 1957:
________, 1968-1969:
Band, Leipzig.
________, 1933b:
Staatlichen Museen.
231
Gonnet, H., 1968:
____________, 1980:
227-245.
____________, 2002a:
Press.
____________, 2002b:
Press.
1950.
232
Groddek, D., 2008:
Verlag.
___________, 1975:
___________, 1992:
233
___________, 2003:
189-199.
__________, 2005:
LXIX/256, s. 759-780.
234
______, 1986b:
______, 1994:
Brill.
____________, 1972:
____________, 1983:
235
Hauptmann), Band I: Text, Mainz, Verlag Philipp von
Zabern, s. 251-270.
____________, 1982:
____________, 1997:
271-273.
____________, 1998:
295.
___________, 1982:
150.
236
___________, 1984:
___________, 1985:
___________, 1992:
___________, 2000:
___________, 2002:
237
Hoffner, H. A., 1976:
28, s. 60-62.
Leiden.
_______, 1963:
238
Hübschmann, H., 1969:
Press.
______, 1995:
______1995/1996:
239
İbni Bibi, 1941:
s. 164-172.
Kitabevi.
240
Kaya, M. A., 2004:
Basımevi.
217.
Kınal, F. 1974:
Press.
241
Klein, J. J., 1974:
_________, 1976:
_________, 1978:
_________, 1999:
23, s. 1-5.
242
Anniversary of the Mkhitarist Congregation, Yerevan, s.
161-174 (Ermenice).
_________, 2006a:
_________, 2006b:
_________, 2009:
IV/2, s. 85-97.
_________, 2010:
_________, 2011:
VI/2, s. 86-94.
320-321.
__________, 1970:
243
“Pulur (Sakyol) Kazısı 1968 Ön Raporu” 1968 Yaz
__________, 1971:
__________, 1972:
s. 53-56.
__________, 1976:
__________, 1979:
44).
244
Project 1969 Activities, Ankara, Ortadoğu Teknik
_________, 1974:
İstanbul.
________, 1996:
________, 2007:
245
Belkıs Dinçol and Ali Dinçol, İstanbul, Ege Yayınları, s.
445-456.
_________, 2008:
s. 21 - 38.
Iranica, s. 183-186.
_________, 1967:
__________, 1971:
246
__________, 1981:
________, 1959:
157.
year 900 A.D. by Ibn Serapion (Part I), Journal of the Royal
247
Lewy, J., 1937:
_______, 1950:
_______, 1962:
Papyrussammlungen.
__________, 1906b:
248
Mansel, A. M., 2014:
Kurumu.
__________, 2014:
249
McMahon, G., 1989:
(June/September), s. 62-77.
Chapel Hill.
____________, 2007:
2, s. 317 - 325.
___________, 1973:
Yayınları.
250
Movsisyan, A., 2001:
________, 1991:
s. 47 -65.
251
Osmanoğlu, C., 1966:
Harrassowitz.
_______, 1980-1983:
s. 334.
_______, 1978:
Leiden, s. 639-678.
252
Ökse, A. T., 2007:
_________, 2008:
52.
________, 2005:
253
Parpola, S., 1970:
_________, 1987:
Sanat Yayınevi.
Perikhanian, A. 1971:
254
Pernicka, E. - Keller, J. - Cauvin, M. - C., 1997:
113-122.
Plin. nat.
Plut. Luc.
Plut. Sul.
Plut. Pomp.
255
Polyb.
Press, 2012.
Polyb.
1940.
256
and around Lake Van, Oxford, British Institute of
Archaeology at Ankara.
___________, 1984:
___________, 1987:
25-71.
257
_________, 1995:
_________, 2001:
Roma, s. 251-270.
_________, 2004:
Peeters, s. 245-275.
_________, 2005:
_________, 2006:
258
_________, 2008:
_________, 2012a:
_________, 2012b:
134.
Yayınları.
s. 1-8.
259
Schäfer, H. P., 1973/74:
____________, 1977:
_______, 2012:
________, 1988a:
________, 1988b:
260
________, 1988c:
Höyük I, s. 51-64.
________, 1989a:
________, 1989b:
________, 1991:
________, 2005:
15/2, s. 379-384.
California Press.
261
Singer, I., 1985:
_______, 2007:
s. 1-18.
___________, 2008:
Strab.
262
Tac. ann.
Press, 1937.
___________, 1986:
XLI/1, s. 47-53.
_________, 2009:
263
B. Bury - S. A. Cook - F. E. Adcock), 2. Impression,
İletişim Yayınları.
23/4, s. 323-357.
32/2, s. 386-400.
264
T. C. Içişleri Bakanlığı, 1982:
Yenigün Matbaası.
Tunceli Valililiği.
Kurumu Yayınları.
Archaeologisch Instituut.
265
______________, 1974:
Anzeiger 2, s. 290-305.
________, 1980-1981:
266
Wheeler, E. L., 2002:
1015-1019.
115.
Xen. an.
Xen. Kyr.
267
Yakar, J., 1984:
_______, 2007:
__________, 1989:
__________, 1991:
__________., 2013:
268
Yiğit, T., 1995:
_______, 1997:
_______, 2006:
180.
_____________, 2005:
240.
269
ÖZET
tarihsel çağlara girmiştir. Eski Asurca yazılı belgeler, ticari kervan güzergâhlarının
üzerinde yer alan ve adına bēt wabrim denilen küçük ticari merkezlerin Zubana’da
topraklarda siyasi bir örgütlenme olduğuna işaret etmektedir. Bir Hitit yazılı
Ṣupa(ne/i) / Šupa şehri ülkesi biçimiyle Urartu çivi yazılı kaynaklarına, Šuppani
egemenliğine giren Ṣupa(ne/i), Argišti oğlu Rusa (M.Ö. 673 - 652/647) Dönemi’nin
“Pahhuwalı Mita Metni” başlığı ile bilim dünyasına kazandırılmış KUB XXIII
72 + KUB XL 10 + KBo L 66 + KBo L 216 + KBo L 218 metni, M.Ö. XV. yüzyılın
Pahhuwalı Mita Metni’ne göre resmi olarak bir Hitit müttefiği görünümündeki Mita
yerel liderlerle beraber Hitit karşıtı bir politika izlemiştir. Nihayetinde Pahhuwa kralı
yapmak zorunda kalmışlardır. Sözü edilen Hitit belgesinin Pahhuwa şehri ülkesi ile
270
Hititler’in Orta Krallık Dönemi’nde Pahhuwa gibi idari organizasyonunu
birbirlerinin yerine kullanılan ve aynı toponimi ifade eden iki ayrı yazım şeklidir.
Asur krallarının yağma seferlerinde söz edilmiştir. Asur kralı III. Šulmānu-ašarēd
M.Ö. 856 yılındaki askeri seferinde Suḫme’nin Uaštal adını taşıyan tahkimli bir
şehrinden ve Sua adlı bir yöneticisinden söz etmesi, bölgesinde yerel bir krallık
örgütlendiğini göstermektedir. M.Ö. 799 yılındaki bir Asur kaydı, Suhni (Suhme)
Ḫašime, KURAluše/i gibi çok parçalı siyasal bir yapıyı tasvir etmektedir.
ortalama Urartu egemenliği 125 yıl kadar sürmüş olup muhtemelen bölgeyle ilk
teması Urartu kralı İšpuini zamanında olmuştur. Minua zamanında Urartu eyalet
sistemi içerisine dâhil edilen bölgede, Urartu kralı II. Sarduri(M. Ö. 756-730)’nin
saltanatının ilk ve son yılları ile M.Ö. 709 yılındaki göçebe kavimlerin istilasını
dönemi takiben Argišti oğlu Rusa zamanında Yukarı Fırat Bölgesi’nde Urartu
271
egemenliği yeniden tesis edilmiş ve aynı kralın son yıllarında vuku bulan siyasal
şehirden yönetilen Hellenistik Sophene Krallığı, “Büyük” unvanlı Armenia kralı II.
fetihlerine değin üç bin yıl yaşamış bir yer adı olarak Anadolu’nun en eski
toponimlerinden biridir.
bölgelerinin yerleşim tarihi Neolitik Çağ’a değin geriye gitmektedir. Tunceli - Bingöl
yerleşimler ile kale tarzında olmak üzere iki tip yerleşim modeli olduğunu ortaya
koymuştur. Kale yapılarının bazıları askeri, dinsel ve idari merkez olma özellikleri
ile ön plana çıkarken bazıları ise Urartu ulaşım ağı ile ilişkili daha küçük boyutlu
yerleşimlerdir.
272
ABSTRACT
During the age of Assyrian Colonies, the present region of Tunceli show up
itself in the history with the name either Zubana or Súpána. Ancient Assyrian written
documents proves that there were small trade centres called bēt wabrim in Zubana
located on trade roads. That Assyrian merchants were paying trade taxes to the local
there was a political organization in these lands. In a Hittitian written document it has
been referred as Šuppina just once and then appeared in Urartian cuneiform scripts as
Ṣupa (ne/i) / Šupa city land and as Šuppani in the Assyrian records. In the end of IX.
century B.C. Ṣupa(ne/i) that came under the domination of Urartu looks like as a
western state of Urartu Kingdom until the end of the reign Rusa, son of Argišti(673-
652/647 B.C.).
possible to envision the history of Tunceli and Bingöl regions during the last quarter
of XV. B.C. According to the text of Mita of Pahhuwa which dates back to the period
of Hittitian King I. Arnuwanda (1420 - 1400 B.C.) despite being an ally to Hittite,
Pahhuwa under the leadership of Mita has not fulfill its political responsibility to
Hittite; on the contrary, together with other local leaders in the region Pahhuwa work
against Hittitian domination. However, Mita, King of Pahhuwa, and its allies has
been defeated and forced to sign a treaty. There are significant evidences on the fact
that the mentioned Hittitian document reflects the political situation of Tunceli with
273
During the middle kingship of Hittitians, Zuhma governing structure of which
depends on council of elders like Pahhuwa is the oldest toponomy in Bingöl and its
vicinity. However, the region of Bingöl has not been associated with any commercial
relation or name in Assyrian Trade Colonies Age. In Middle and New Assyrian
That Suḫme/Suhni land was in the north of Murat River (Arzania/Arṣania) is proven
by Assyrian sources of this age. Suhme Land is firstly mentioned in the invasions of
(859-824 B.C). That Assyrian King III. Šulmānu-ašarēd mentioned a city Uaštal and
ruler Sua of Suḫme in his military campaign in 856 B.C shows that there was a local
kingdom. An Assyrian record in 799 B.C is a written document which mention about
the Suhni (Suhme) land the most and Urartu resources on the region, where from the
end of IX. B.C exposed to the invasion of Urartu, describes a multipartite political
Urartu domination in Upper Euphrates region in which Tunceli and Bingöl are
located, has approximately longed 125 years and possibly the first contact has been
made during Urartu king Išpuini. The region that has been included to the Urartu
state system in the time of Minua, during the periods that cover first and last years of
the reign of Urartu King II. Sarduri (756-730 B.C) and invasion of nomadic tribes in
709 B.C. has suspended Urartu domination over the region. Following this period,
during Rusa, son of Argišti, Urartu domination over the Upper Euphrates region re-
established; however, because of the political turmoil in the last years of this king
274
After victory of Romans over Seleucids in Magnesia war in 190 B.C, as a
consequence of the obligations that Apameia treaty in 188 B.C. brought to Seleucids
Sophene. Helenistic Sophene Kingdom which has been ruled from two cities
titled Armenia King II. Tigran. Then etymologic heritage of Sophene, mentioned
Sophene was one of the oldest toponymies of Anatolia lived three thousand years
Bingöl district history goes back to Neolithic Age. Limited archaeological researches
on Tunceli-Bingol region has indicated that there are two types of settlements as
mounds and settlements and castle like settlements. While some castles stand for
being military, religious and administration centres some of them are smaller
275
276
277
Resim - 1
278
Resim - 2
279
Resim - 3
Til - Enzit Höyüğü’nün Genel Görünümü
Resim - 4
Til - Enzit Höyüğü Orta Çağ Duvarları
280
Resim - 5
Sophene Kralı Kserkses’e Ait Bir Sikke (https://www. cngcoins.com)
Resim - 6
Sophene Kralı Abdissares’e Ait Bir Sikke (https://www. cngcoins.com)
281
Resim - 7
Sophene Kralı Arkathius/Arkathias’a Ait Bir Sikke (www. acsearch. info)
Resim -8
Sophene Kralı Morphilig’e Ait Bir Sikke (https://www. cngcoins.com)
282
Resim - 9
Elazığ Müzesi’nden Hellenistik ve Roma Sophenesi’ne Ait Mimari Yapı Elemanları
Resim - 10
Elazığ / Kessirik’ten Roma İmparatoru Nero’ya Ait Kitabe (M. Balaban Arşivi)
283
Resim - 11
Yılcak Höyüğü’nün Batıdan Genel Görünümü
Resim - 12
Yılcak Höyüğü ‘nden Prehistorik Çağlara Ait Obsidiyen Aletler
284
Resim - 13
Yılcak Höyüğü’nden Çeşitli Dönemlere Ait Aletler
Resim - 14
Yılcak Höyüğü’nden Çeşitli Dönemlere Ait Seramik Kırıkları
285
Resim - 15
Pulur Höyüğü’nden Kalkolitik Çağ’a Ait Bir Kap
Resim - 16
Pulur Höyüğü’nden M.Ö. III. Binyıla Ait Kutsal Bir Ocak (Keban Projesi, 1976: 11)
286
Resim - 17
Efkâr Tepe Höyüğü’nün Güneyden Genel Görünümü
Resim - 18
Konaktepe /Göktepe Höyüğü’nün Batıdan Genel Görünümü
287
Resim - 19
Bingöl - Karakoçan (Elazığ) Yönündeki Urartu Karayolu
Resim - 20
Pertek (Tunceli) Pınarlar Nahiyesi Yakınlarındaki Urartu Karayolu (E. Danık Arşivi)
288
Resim - 21
Anbar Kalesi’nin Genel Görünümü
Resim - 22
Anbar Kalesi Kaya Mezarı
289
Resim - 23
Bağin Kalesi’nin Batıdan Genel Görünümü
Resim - 24
Bağin Kalesi’nin Güneyden Genel Görünümü
290
Resim - 25
Bağin Kalesi’ne İlişkin Orta Çağ Duvarları
Res. 26
Bağin Kalesi’ne İlişkin Orta Çağ Duvarları
291
Resim - 27 Resim - 28
Bağin Urartu Yazıtı Bağin Urartu Yazıtı’nın Kopyası
292
Resim - 29
Bahçecik Urartu Konaklama İstasyonunun Planı (Sevin, 1989b: Lev. VI)
Resim - 30
Bahçecik Urartu Yazıtı
293
Resim - 31
Eski Pertek Kalesi Genel Görünümü
Resim - 32
Eski Pertek Kalesi’nin Güneyden Genel Görünümü
294
Resim - 33
Eski Pertek Kalesi Urartu Kutsal Alanı
Resim - 34
Masumu - Pak Kalesi’nin Batıdan Görünümü
295
Resim - 35
Resim - 36
296
Resim - 37
Mazgirt Kalesi Genel Görünüm
Resim - 38
Mazgirt Kalesi Urartu Kaya Mezarı
297
Resim - 39
Mazgirt/Kaleköy Kalesi Genel Görünümü
Resim - 40
Mazgirt/Kaleköy Kalesi Kaya Mezarı
298
Resim - 41
Mazgirt/Kaleköy Kalesi Açık Hava Tapınağı
Resim - 42
Mazgirt/Kaleköy Kalesi Merkezi Bir Yapının Kaya Tabanı
299
Resim - 43
Mazgirt/Kaleköy Kalesi Urartu Yazıtı
Resim - 44
Mazgirt/Kaleköy Kalesi Urartu Yazıtı’nın Kopyası (Schäfer, 1977: 257)
300
Resim - 45
Oğundu Kalesi Genel Görünümü
Resim - 46
Oğundu Kalesi Demir Çağı Sur Duvarları
301
Resim - 47
Palu Kalesi Genel Görünüm
Resim - 48
Palu Kalesi Urartuca Yazıtı
302
Resim - 49
Rabat Kalesi’nin Doğudan Genel Görünümü
Resim - 50
Rabat Kalesi’nin Batıdan Genel Görünümü
303
Resim - 51
Rabat Kalesi Yakınlarındaki Tarihi Köprü
Resim - 52
Rabat Kalesi’nin Sitadelin Görünümü
304
Resim - 53
Resim - 54
305
Resim - 55
Resim - 56
306
Resim - 57
Güneyden Sinan Kalesi’nin Bir Görünümü (E. Danık Arşivi)
Resim - 58
Sinan Kalesi Kaya Sunak Alanı
307
Resim - 59
Ulukale Kalesi’nin Doğudan Genel Görünümü
Resim - 60
Ulukale Kalesi’nin Açık Hava Tapınağı
308
Resim - 61
Vasgirt (Çalıözü) Yerleşiminin Genel Görünümü (E. Danık Arşivi)
Resim - 62
Derviş Hücreleri (İn Delikleri), Batısından Genel Görünüm
309
Resim - 63
Derviş Hücreleri (İn Delikleri)’nin Batısından Genel Görünümü
Resim - 64
Derviş Hücreleri Kompleksindeki Ulaşımı Sağlayan Kaya Koridoru
310
Resim - 65
Derviş Hücreleri’nde Bulunan Bir Odanın İçerden Görünümü
Resim - 66
Derviş Hücreleri’nde Bulunan Bir Oda Mekânın Mimari Döşemi
311
Resim - 67
Gelin Odaları’ndan Genel Görünüm (İ. Yoleri Arşivi)
Resim - 68
Gelin Odaları Kaya Mezarları ile İlişkili Basamaklı Tünel (İ. Yoleri Arşivi)
312
Resim - 69
Gelin Odaları’ndan Bir Kaya Mezarı
Resim - 70
313
TABLO - 1
Titia ?
I. Argišti IV. Šulmānu- ašarēd
(M. Ö. 779-764) (M. Ö. 783 -773)
III. Aššur-dan
(M. Ö. 773-755)
Zaia(ni) II. Sarduri
(M. Ö. 745- ?) (M. Ö. 757-735) V. Aššur - nārāri
(M. Ö. 755-745)
III. Sarduri
(M.Ö. ? - ?) III. Tukultī-apil- Ešarra
(M. Ö. 745-727)
V. Šulmānu-ašarēd
I. Rusa (M.Ö. 727-722)
(M. Ö. 719-713)
II. Šarru-kin
Siplia (M. Ö. 722-705)
(M. Ö. 720/715-?)
II. Argišti
Siplia ? (M. Ö. 713-?) Sin-ahhī-erība
(M. Ö. 705-681)
II. Rusa
(M.Ö. ?-?)
________________________
*
Urartu ve Asur krallarının kronolojik düzeni Fuchs, 2012: 158’den uyarlanmıştır.
314
TABLO - 2
SOPHENE VE SELEUKOS KRALLIKLARI ARASINDAKİ SENKRONİK
KRONOLOJİ
315
EK - 1
TRANSKRİPSİYON*
Önyüz
┌ ┐ ┌ ┐ ┌ ┐
1) [.......................................................................] M
Ú-ša-a- pa-an ú- up-pa -x[
M
Pí-i]g-ga-n[a...............] A-NA MMi-i-ta!
M ┌ ┐? M ┌ ┐
Lu- pa -ki-u-ut-ta-a[š..............t]a-aš Ar-zi-u- ut -ta-aš
LÚ.MEŠ
3) [........................................................................u]t-ta-aš M
Ųa-ar-ti-i-la-aš 2 x[....
┌ ┐
4) [..............................................................................]- a -la-a-aš M
Ḫa-te-e-eš :ke-ma 2
___________________________________________________________________
┌┐
6) [nu.………………………………………………...da]- i -ú-en ka-a-ša M
Mi-i-ta-aš
┌ ┐
[………………li]- in -ki-iš-ki-it nu-za ŠA-PAL NI-IŠ DINGIRMEŠ
_________________________
*
Reichmuth, 2011: 112 - 119.
316
7) [ ..….……………..…….…………………………………….]x am-mu-ug-ga-ṷa-ra-aš
8) [.…………………………….…………………………am]-mu-ug-ga-ṷa-ra-aš A-NA
M
Mi-[i-ta ták-š]u-ul nu-ṷa-za ka-a-ša ú-uk M
Mi-i-ta-aš
9) […..........................................................................URU DIDLI.HI.A
-u]š ŠA DUTUŠI har-m[i
URU
A-pár]-hu-u-la-an URUḪur-la-an URUHal-mi-iš-na-an
10) […..……………………………………………………………………………………………………...Š]A D
UTUŠI
___________________________________________________________________
11) [...............................................................................................................n]u-ṷ[a-r]a-an
12) […...........................................................................................................................i]š-kán
┌ ┐ ┌ ┐
pé-el LÚȚE4-MI I-NA KÁ- ỊA Ú- UL tar-na at!- ti
14) [.…..................................................................................................................................]x
URU
Pa-ah-hu-wa a-ar-aš na-aš-ta li-in-g[a-a-u]š šar-ra-at-ta-at
15) [...............................................................................................................................]x-ịa-at
16) [.……………………………..……………………………………………………z]a ŠA
LÚ ┌ ┐ ┌ ┐
KÚR ŠA MÚ-ša-a-pa DUMU.MUNUS-Š[Ú A-N]A DAM -ŠU da-aš
___________________________________________________________________
317
┌ ┐
17) [.......................................................................................................................I]Š- TU
┌ ┐
KUR URUḪA-AT-TI-ṷa-kán hu-ṷa- it nu-ṷa -mu-u[š -ša-a]n
18) [...............................................................................................................................-š]a-an
┌ ┐ ┌
an-da A-NA MMi-i-ta x[........] ma -a-an DUTUŠI-ma
19) [.......................................................................................................................................]x
┌ ┐ ┌ ┐
up-pí a-pa-a-ša-aš pé-ra-a[n ar-ha] mu-un-na a-it nu ki-iš -ša-an te-et ú-u[k........]x
ša-a-ku-it [....]
20) [...............................................................................................................................Ú]-UL
___________________________________________________________________
21) [...............................................................................................................................Ú-U]L
┌ ┐
ku-it-ki pa- iš xx […….. .......]x ṷa-ịa I-NA KUR URUI-šu-ṷa
┌ ┐ ┌ ┐
ku- it -[ki................................] D UTUŠI-ịa-az ku-i-uš
23) [.............................................................................................................URUPa-a]ḫ-ḫu-ṷa-
┌ ┐
m[a................A-N]A LÚ URUI-šu-ṷa an-da pa-iz-zi
24) [...........................................................................................................(-)i]š-ḫa-a-x-x[(-)]-
┌ ┐
ša-an na-aš-šu an-tu-uh-ša-an ar-nu-zi
25) [.…...…………………………………………………………………………………...]x
an-t[u.........................................d]a-a-ṷa-u-wa-ar ar-nu-zi…………………………..]x
318
┌ ┐
26) [................................................................................................................] na-aš-ma
27) […...................................................................................................n]am-ma-ṷa-aš-ši-kán
___________________________________________________________________
┌ ┐
n[a-…………] ú -ṷa-u-e-ni ku-in 1EN EGIR-pa šar-ni-in-ki-eš-ki-u-e-ni
29) [............................................................................................................................URUḪa]l-
┌ ┐
mi-iš-na- an URUPa-aḫ-ḫu-u-ra-an URU URU
A-pár-hu-u-la-an
30) [......................................................................................................................................]x
┌ ┐
EGIR -an ša-ra-a zi-ik-ki-it nu KUR URUI-šu-ṷa
31) […............................................................................................................................a]n-za
32) [....................................................................................................................................-t]a
33) [......................................................................................................................................]x
___________________________________________________________________
┌ ┐
]- ša -ri nu-za-kán URU-ri ša-ra-a a-pu-u-un tar-na-i nu ka-a-ša
319
35) [....................................................................pé-r]a-an kat-ta……………………….......
┌ ┐
]-ú-ša ka-a-ša D[UT]UŠI li -in-ga-nu-nu-un nu a-ap-pa I-NA URUPa-aḫ-ḫu-ṷa
┌ ┐
M
Pí- ig -ga-na-a-aš nu MMi-i-ta-aš me-ek-ki ku-it ṷa-aš-ta-aš-ki-it
┌ ┐
37) [.............................................................]x nu a-pa- a - [aš……………………..]x i-
┌ ┐
da- a -lu-uš an-tu-ṷa-aḫ-ḫa-aš NI-IŠ DINGIRLIM-kán a-pa-a-aš-ša šar-ra-aš-ki-it
┌ ┐ ┌ ┐
ARAD MEŠ DUTU ŠI za-aḫ-ḫi-ịa-at nu-za-kán A-BU-ŠU ŠUM-an hal-za-iš nam-
ma-aš-za
┌ ┐
39) […….........................................................]x ú-uk nam- ma ŠA D
UTUŠI ku-i-uš
┌ ┐
URUDIDLI.HI.A MMi-i-ta-aš a-pa-a-aš-ša har-kán-zi URUHal-mi-iš-na-an ku-i- uš
┌ ┐
40) [im-ma ku-i-uš.....................................] nu-ṷa-ra-aš MHa-aš-ša-a-na-aš ku-iš har- ta
nu-ṷa-ra-aš LÚKUŠ7 e-eš-ta ú-ga-ṷa-az Ú-UL im-ma LÚ-aš nu-ṷa-ra-aš Ú-UL pí-iḫ-ḫi
___________________________________________________________________
SĺG ┌ ┐
42) [……………………….a-ap-pa ma-iš-t]a- an ma-ši-ṷa-an-ta-an le-e ap-te-ni É
M
Ka-li-mu-na-ịa QA-DU DAM-ŠU DUMUMEŠ- ŠU GU4 HI.A-ŠU UDUHI.A - ŠU
320
43) […………………………………………………….]š-ten ŠA D
UTUŠI-ịa A-NA
GIŠ ┌ ┐
TUKUL ku-i- e-eš pé-ra-an ar-ha iš-pár-te-er LÚMEŠ URU
A-ar-hi-i-ta
┌URU ┐
Pa-ah-hu -ṷa an-da ú-ṷa-an-za na-an ḫu-u-ma-an-ta-an an-da
┌ ┐
šu-me -en-za-an-kán URU-ri ku-e-da-ni-ik-ki EG[IR]-an
46) […................................................................................................................................-ị]a
┌ ┐
48) [...........................................................................................................................]- tén
50. ve 65. satırlar arasındaki 16 satırın eksik olduğu tahmin edilebilir. Ancak 60.
satırdan itibaren korunabilen işaretlerin yorumlanması yoluyla metnin uzunluğu bir fikir
edinilebilir.
60') […………………………………………………………………………………….
┌ ┐
ku-it ḫa-a]p-pí-ra-a-an nu-kán a-pa-a-at-ta IŠ-TU KUR- ŠU a -ap-pa
66’) x x [………………………………………………………………………………...]
┌ ┐
67’) ma-a-na - x[…………….………………………………………………………]
321
┌ ┐
68’) ka-ru-ú [………………………………………………………………………..]
┌ ┐
69’) kat-ta-an ……………………………………………………………………….]
┌ ┐
70’) me-eg-ga -x……………………………………………………………………….
┌ ┐
71’) ú-e-šu - [……………………………………………………………………….]
72’) x x x [………………………………………………………………………….……]
___________________________________________________________________
73’) nu-uš-š[a-an…….…………………………………………………………………..]
┌ ┐
74’) ud- da -[………………………………………………………………………..]
75’) pa-ah-[………………...……………………………………………………………..]
┌ ┐
76’) na- aš […………………………...………………………………………………]
85’) x x […………………………………………………………………………………..]
┌ ┐
86’) a - ra-a[ḫ- …………………………..…………………………………………...]
87)’ x x [………………..………………………………………………………………...]
322
┌ ┐
94') [............................................................................]x x- an -ta LÚ-x[......................]
Arka Yüz
1) [………….……… M
A-r]i-iḫ-pí-iz-zi-in-na L[Ú URU
Pít-te-í]a-ri-ga M
A-i-iš-ši-ịa LÚ
URU M
Du-ug-ga-a-ma A-l[i-..............LÚ URU.....................................................]
┌ ┐
2) nu-uš-ma-aš ŠA-PAL NI-IŠ DING[IRMEŠ ki-i]š-ša-an da-i-ú- en
M
ka-a-ša Mi-i-ta-aš[-ṷa-aš-ta-a[š-ki-it………………………………………….]
┌ ┐ ┌ ┐ ┌ ┐
3) ku-e u-da-a-ar ti-ịa- a - [an] e -eš-ta a-pa-a-ša-at-kán hu -u-ma-an-ta
┌ ┐ D┌ ┐
iš -ta-ma-aš-tén nu ka-a-ša UTUŠI x[...................................]
┌ ┐
pa-a- an-zi LÚMEŠ URU
Pa-aḫ-ḫu-ṷa ha-an-da-a-an -z[i……………………………..]
┌ ┐
6) [Q]A- DU DAM -ŠU DUMU.MUNUS M
Ú-[ša-a-pa-an DUM]UMEŠ- ŠU QA-DU
┌ M┐ ┌ M┐
7) [É] Ha-aš-ša-a-na É [Ka-li-m]u-na QA-DU DAMMEŠ-ŠU-NU DUMUMEŠ-
323
SĺG
8) ar-nu-an-zi nu h[u-u-ma-an pa-ra]-a pí-an-zi a-ap-pa ma-iš-t[a-an
┌
-ma]- ši-ṷa-an -ta-an Ú-UL a[p-pa-an-zi]
___________________________________________________________________
┌ ┐
10) ŠA DUTUŠI-ịa ku-[i-uš URUDIDLI.HI.A] har-kán-zi URU
Hal-mi-iš-na-an URU
[Hur-l]a-
an URUPa-aḫ-ḫu-u-ra-an URUA-pá[r-hu-u-la-an......................]
┌ ┐
11) ar-ha tar-na-an-zi x[………………. M
Ú-š]a-a-pa-ịa ap-pa-an-zi na-an
┌ ┐
pa- ra -a pí-an-zi ma-a-na-aš-kán URUPa-[ah-hu-ṷa…………………]
┌ ┐
na -an-ša-an A-NA DUTUŠI kat-ta p[í-an-zi..........................]
___________________________________________________________________
┌URU┐ ┌ ┐
13) ŠA KUR I-šu-ṷa-ịa ku-it ku -it ḫar-kán-zi an-tu-uh-ša-an
┌ ┐ ┌ ┐
14) an-da pa-a-an-za nu an-tu-ṷa-aḫ- ḫa -aš ku-iš a-ag-ga-a- an -za
┌HI.A┐
GU UDUHI.A ku-iš ar-ha a-da-a-an [-za…………………………….]
┌ ┐ ┌ ┐ ┌ ┐
15) ku- i-ša e-eš-zi-ma ša-a-ku- ṷa-at-kán du-ug-ga-a- ri nu hu-u-ma-an
┌ ┐
pa- ra-a pí-an-zi a-ap-pa Sĺ[Gma-iš-ta-an ma-ši-ṷa-an-ta-an le-e ap-pa-an-zi]
324
┌ ┐ ┌D┐ ┌
16) na-at pa-ra-a pí-an-zi ŠA U[TUŠI-ị]a ku-it tu-uz-zi-iš I- NA
┐ URU ┌ ┐
KUR Kum-ma-a-ha e-eš-ta nu-[……………………………]
┌ ┐ ┌ ┐
kán an- da pa-it na-an hu-u-ma-an-ta -[an an-da ar-nu-ir]
____________________________________________________________________
┌MEŠ┐ ┌ ┐
18) nam-ma ÉRIN -an MU-ti M[U-ti pí-iš -kán-zi nu ma-aḫ-ḫa-an ÉRINMEŠ
┌ ┐
URU
I-šu- ṷa šu-me-en-za-an-na ÉRINMEŠ-KU-NU ni-ni-in-[kánta…………………]
┌ ┐
19) ÉRINMEŠ URU
Pa-ah- hu -ṷa-ịa [……………..a]n-da A-NA ÉRINMEŠ-KU-NU
┌ ┐
20) ṷa-ar-ra-aš ud -d[a-ni-i] šu-me-eš ma-aḫ-ḫa-an pa-ra-a ḫu-ịa-ad-du-ma
┌ ┐
LÚ MEŠ URUPa-ah-hu-ṷa-ịa pa-ra-a QA-TA[M-MA ḫu-ịa-an-ta-ru
┌ ┐
URU
Pa-aḫ-ḫu-ṷa-ịa-at ku-u-ru- ur a-ša-an-du A-NA LÚKÚR-ma LÚ[……………….]
LÚ LÚ ┌ ┐
22) ŠA KÚR-ma-za-kán ȚE4 -MI I-NA KÁ-ŠU-NU Ú-UL tar-na-an-zi
┌LÚ ┐
ku-i-ša-aš-ma-aš KÚR LÚȚE4-MI u-i-e-ez-zi a-pé-[-e-el LÚȚE4-MI……………]
┌ ┐ ┌ ┐
23) na-an A-NA DUTUŠI up-pí -an-zi a-ap-pa-ma-an-kán ZI-it Ú-UL ne-e-
┌ ┐
a- an -zi ku-i-ta-aš-ma-aš ut-tar h[a-…………………………………………]
325
┌ ┐ ┌ ┐
24) ut-tar A-NA DUTUŠI ta-a -ṷa-na ha-at-ra-a-an-zi ṷa-ah-nu-ṷa-an-zi-ma-at-kán Ú-
┌ ┐
25) i-en-zi na-at A- NA D
UTUŠI ARADMEŠ ma-a-an LÚMEŠ
┌ ┐
URU
Pa-aḫ-ḫu-ṷa-ma ke- e ud -da-a-ar Ú-UL i-en n[a-at........................................]
┌ ┐
26) A-NA BE-LU-TIM za-am-mu- ra -a-an-zi nu ku-u-ru-ur ap-pa-an-zi nu
┌ ┐
ku-it-ma-an tu -uz-zi-iš a-ri šu-me-e-š[a(-)…………………………………….]
___________________________________________________________________
┌ ┐
27) na-aš-ta A-NA LÚMEŠ URU
Pa -aḫ-ḫu-ṷa ku-e-da-ni UD-ti ku-u-ru-ra-aš
┌ ┐
me-mi-an an-da iš-ta -ma-aš-te-ni nu a-pé-e-da-[ni UD-ti……………………........]
┌ URU┐ ┌ ┐
28) a-ar- tén nu Pa-aḫ-ḫu- ṷa -an ṷa-al-aḫ-tén nam-ma-an ṷa-al-ha-an-ni-iš-ki-it-
┌ ┐ ┌ ┐
tén-pát ku -it- ma-an ŠA DUTUŠI tu-uz-zi-[iš a-ri]
┌ ┐ ┌ ┐
29) IT- TI LÚMEŠ URU
Pa -ah-hu- ṷa -ma-za QA-TIHI.A-KU-NU šu-me-eš hu-u-da-a-ak
┌ ┐ ┌ ┐
e-eš-har-nu-ut-tén ku -i-ša-za IT-TI LÚMEŠ URU
Pa-aḫ-ḫu-ṷ[a-…………………]
┌ ┐ ┌D┐
30) Ú-UL e -eš-har-nu-zi nu UTUŠI I-NA URU
Pa-aḫ-ḫu-ṷa Ú-UL
┌ ┐ ┌ ┐
ku-it-ma-an pa-i-mi nu a-pé-e- da-ni ḫu-u-da-a-ak [………………………….]
┌ ┐
31) a-pu-u-un ku-it-ma-an ḫu-u-da-a-ak ku-e-mi nam-ma URUPa-aḫ-ḫu-ṷa za-aḫ-ḫi- ịa
┌ ┐
QA-TAM-MA pa-i- mi
326
___________________________________________________________________
___________________________________________________________________
┌URU┐
32) MṶa-al-wa-LÚ-iš LÚ Šu-ul-lam-ma MKa-a-ši-ịa-ra-aš LÚ
┌M ┐
URU
Za-an-za-li-ịa A-ri-it-ku LÚ URULi-il-li-ma [M............................]
┌URU┐
33) MMa-hu-i-lu-ú LÚMEŠ Hi-in-zu-ú-ta M
Ša-an-ta-aš LÚ
┌ ┐
URU
Ṷa-at-ta-ru-uš- na M
Hal-pa-aš MŠi-i-u-ša-aš LÚMEŠ URUA-an-[............]
┌ ┐
34) MÚ-ša-pa-aš LÚ URU Tah -hi-i-ša MPa-ha-a-u-ṷa-aš LÚ URUA-la-tar-ma
┌ ┐
M
A-ka-ar- ki -iš LÚ URUPa-li-iš-na MPí-ig-[ga-na-aš LÚ URU.................]
┌ M┐ ┌URU┐
35) Hu-u-ru-uš LÚ Ma-ra-ar-ḫa MAg-ga-aš LÚ URUTa-hi-iš-na
┌ ┐
M
Ta-hi-ša- al -li-iš LÚ URU Hal-ma ke-e LÚM[EŠ...........................]
___________________________________________________________________
┌ ┐ ┌URU┐
37) [….…..LÚME]Š ŠU .GI Ma-al!-di-ịa A-NA M
A-ri-iḫ-pí-iz-zi-ịa LÚ
┌URU┐ ┌ ┐
Pit-te-ịa- ri -ga ŠA-PAL NI-IŠ DINGIRMEŠ hu-u-ma-[an-……….]……….
………………………………………………………………………da-i-ú-en
___________________________________________________________________
327
┌ ┐
38) […………. hu-u-m]a-[-a]n- te -eš ARADMEŠ D
UTUŠI nu-uš-ša-an A-NA
┌ ┐
LUGAL MUNUS.LUGAL DUMUMEŠ LUGAL DUMU.DUMUMEŠ
┌ ┐
LUGAL kat-ta ha-a-aš-ša ha-an-za-aš-ša x[………..……….……]
┌ ┐ ┌ ┐
39) [………….DUMUMEŠ LU]GAL DUMU.DUMU MEŠ LUGAL kat-ta ha-a-aš-ša
┌ ┐ ┌ ┐
ha-an-za-a-aš-ša A-NA BE-LU-TI- KU-NU Ú KUR URUHA-AT-TI I-NA x[…]
LÚ
40) […………………………………]x-ša-aš KÚR-KU-NU e-eš-tu na-an DU[TUŠI ma-
┌ ┐
a]ḫ-ḫa-an kar-ši za-aḫ-ḫi-ịa-aḫ-ḫa šu-me-e- e -[eš-ša-an QA-TAM-MA]
nu ŠA LÚK]ÚR LÚ
ku-ú-ša-an LÚga-i-[na-an.................]
42) [............................................................................]LÚKÚR LÚ
TE4-MI le-[e.........a]t-ta
┌ ┐
LÚ TE4-MI le- e [...........................]
___________________________________________________________________
44) [..................................................................................................]x[..............................]
┌ ┐
45) [.......................................................................]- a-ra-aš-ma-aš [..............................]
┌ ┐
46) [……………………………………………..]x ta-ma-a- i ḫa -x[…………………]
┌ ┐ ┌ ┐
48) [.....................................................]x pé -e- di ŠA LÚKUR an-tu-uḫ-š[a-………]
328
┌ ┐
49) [....................................................................]x ŠA NUMUN-ŠU ŠA MAŠ-ŠU le-e
ku-i[š-ki [.........................................................................................]x[……………]xx
┌ ┐ ┌ ┐
50) [……………….............................ma]- a -an a-pí-ịa-pát za-aḫ-ḫi -ịa-aš pé-e-di
┌ ┐ LÚ ┌ ┐
51) [...............................................a-a]p-pé-ez-zi-ịa-an ar-ḫa tar- na-i ŠA KÚR- ịa
[…………]x nu a-pé-e-el
┌ ┐ ┌ ┐
52) [………………………..….KUR]- e -aš URU-ịa-aš ša-ak-la-iš na- ak-ki-ša -[
┌ ┐
.........]- e -da-az na-ak-ki-iš
┌ ┐
e-la -[…………………………………………………....] ku-it-ki nu ma-li-iš-ku
┌ ┐
54) [ut-tar le-e ta-aš-ša-nu]- ut -ta-ni ta-aš-šu-ma ut-tar le-e
┌ ┐
ma-li-iš- ku-nu-ut-ta-ni [………………………… š]a-a-ku-ṷa-aš-šar me-mi-iš-tén
_______________________________________________________________
┌ ┐
ša-ak- ku-ri-iš-ki-te-ni [................ le-e da]m-mi-iš-ḫi-iš-ki-te-ni
┌ ┐
55) […….……..…………]-it i-ịa-ad- du -ma nu-za KASKAL-ši EGIR-an LÚ
┌ ┐
ANŠE.KUR.RA [ANŠE.GÌR.NU]NNA ANŠE KÙ.BABBAR GUŠKIN
329
┌ ┐
56) [..................................]x ZABAR Ù URUDUHI.A le-e ku-iš-ki da-a-ịa-az-zi
LÚ ┌ ┐ LÚ
hu-ịa-an-za-aš-ša-aš- ma -aš-kán pí[t-te-ị]a-an-za-aš-ša ku-iš an-da
┌ ┐ ┌ ┐
na-an MA-HAR DUTUŠI ú- e - da-a-at-[tén] LÚ KÚR-ma-an-za
┌ ┐ ┌ ┐
IGIHI.A-ŠU- ịa - kán I-NA [ḪUR.SAG l]e-e na-iš- ta -ni
┌ ┐
na-aš-šu ŠA É.GALLIM [...........] na-aš-ma ŠA LÚKÚR
_______________________________________________________________
LÚ
61) [ŠA ]KÚR-ịa ku-iš URU-aš ták-šu-li ú-iz-zi šu-me-ša-aš -ši KUR URU
ḪA-AT-TI
┌ ┐
pé-ra-a[n i]- da -a-lu l[e-e me-m]a-at-te-ni
┌ ┐.A ┌ ┐
62) [nu-kán IGI] HI
-ŠU HUR. SAG -i le-e na-iš-te-ni A-NA KUR.KURHI.A-ịa
┌ ┐ ┌ ┐
pé-ra-an KUR URUḪA-AT-TI me-mi -ịa-ni- it l[e-e te-e]p-nu-uš-ki-te-ni
┌ ┐ ┌ ┐
KUR-KU-NU ma -an-ni-in - ku -ṷ[a-………]x e-ep-zi
┌ ┐MEŠ
64) [ma-a-an] ŠA D
UTUŠI ERIN ANŠE.KUR.RAHI.A na-a-ú-i a-ri šu-me-e-ša
LÚ┌ ┐
a-pu-u-un KÚR ḫu-u-da-a-ak [ za-aḫ-ḫi-ịa-ad-d]u-ma
330
65) [na-an ḫu-u-da-a]-ak e-eš-har-nu-ut-tén ma-a-aḫ-ḫa-an-ma-aš-ša-an ŠA D
UTUŠI
┌ ┐ ┌ ┐ ┌ ┐
ERINMEŠ ANŠE .KUR.RAHI.A a-ri [nu-uš-ši ṷa]- a -ar-ri- ịa
66) [............................KUR UR U
] ḪA-AT-TI šu-me-e-eš-pát pé-ra-an ḫu-ịa-at-tal-le-eš
┌ ┐ ┌ ┐
e -[eš-té]n LÚKÚR šu-me-eš-pá[t ḫu-u-da-a-ak z]a-aḫ-ḫi-ịa-ad- du-ma
67) [.....................................................] D
UTUŠI ḫal-zi-iḫ-ḫi nu LÚ
SIG5 a-ap-pa le-e
┌ ┐
ku-iš-k[i………….- zi] nu m[a-…………................... LÚMEŠ E ] L-LU--TIM
┌ ┐
68) [............................] ARADDUM-ma LÚ ku-uš -ša-ni-ịa-tal-la-aš-ša le-[e…………...]
_______________________________________________________________
_______________________________________________________________
76) [………………..........................................................................................]x-i
_______________________________________________________________
┌ ┐
77) [.................................................] na-at iš -š[a-.............................]Pít-te-ịa-r[i-ga
┌ ┐
ku-i]t- ma-an
331
┌ ┐
78) [.........................................................]x ud-da-a-ar Ú -U[L.................................. t]u-
uz-zi-iš [............]x-zi
_______________________________________________________________
┌ ┐
80) […………………......DU]B 1 KAM - ŠA KUR URUPa-aḫ-ḫu-ṷ[a……..]x-a-aš
81) […………………………………………………………x[………………]
82) …………………………………………………………..x[…………………..]
332
EK - 2
TRANSKRİPSİYON
Arkayüz
1) [Dḫal-di-i-ni-ni]
2) uš-ma-a-ši-i-ni
D
3) hal-di-i-e
4) e-ú-ri-i-e
m
5) mi-i-nu-ú-a-še
6) [miš-pu-u-i]-ni-ḫi-ni-še
7) [i-ni NA4pu-1u-si]
8) ku-ú-gu-ú-ni
9) D
ḫal-di-i-ni-ni
10) al-su-ú-ši-ni
m
11) mi-nu-ú-a-ni
12) m
iš-pu-ú-i-ni-hi
_________________________
*
Transkripsiyon için bkz. Salvini, 2008: A 5-8; Çeviri için bkz. Schäfer, 1973/74: 34 vd.
333
18) te-ru-bi mti-ti-a-ni
21) uš-ma-a-ši-i-ni
22) e-ú-ri-i-e
m
23) mi-i-nu-ú-a-še
24) m
iš-pu-u-i-ni-ḫi-ni-se
26) ku-u-gu-ú-ni
D
27) ha1-di-i-ni-ni
Önyüz
1) [mmi-nu-u-a-ni]
2) [miš-pu-u-i-ni-ḫi]
3) [MAN ta-ra-i-e]
4) [MAN al-su-ú-i-ni]
5) [MAN KURbi-a-i-na-ú-e]
7) [mmi-nu-ú-a-še a-li]
8) [te-r]u-[bi mti-ti-a-ni]
9) iš-ti-ni LÚE[N.NAM]
334
m
10) mi-nu-u-a-še
13) pi-tú-ú-li-i-e
17) tú-ri-i-ni-ni
D
18) hal-di-še DIM-še
19) D
UTU-še DINGIRMEŠ - še
22) u-rú-li-a-ni-e
25) ú-lu-ú-li-┌e┐
ÇEVİRİ
Arkayüz
(1-6) Tanrı Haldi’nin büyüklüğü ile, İšpuini oğlu Minua, güçlü kral, büyük kral,
Biainili ülkesinin kralı, Tušpa şehrinin yöneticisidir. (7-9) Ben oraya eyalet
yöneticisi olarak Titia(ni)’yi atadım. (10-16) Minua der ki: Her kim bu yazıtı
parçalar, her kim (onu ) tahrip eder, her kim bir başkasına bunları yaptırırsa, (17-25)
335
(işte o zaman) tanrı Haldi, tanrı Teišeba, tanrı Šivini (ve bütün) tanrılar onu güneşin
Önyüz
(1-8) Tanrı Haldi’nin yüceliği ile, tanrı Haldi’ye, ulu tanrıya, İšpuini oğlu Minua bu
yazıtı diktirdi. (9-16) Tanrı Haldi’nin büyüklüğü ile, İšpuini oğlu Minua, güçlü kral,
büyük kral, Biainili ülkesinin kralı, Tušpa şehrinin yöneticisidir. (17-19) Minua der
ki: Ben oraya eyalet yöneticisi olarak Titia(ni)’yi atadım. (20-28) Tanrı Haldi’nin
yüceliği ile, ulu tanrı Haldi’ye İšpuini oğlu Minua bu yazıtı diktirdi.
336
EK - 3
TRANSKRİPSİYON
1) DḪal-di-i-e e-ú-ri-i-e
3) m
ar-giš-ti-ḫi-ni-še ši-di-iš-tú-u-ni
7) m
za-ia-ni LÚEN.NAM iš-ti-i-n[i]
12) [D]
Ḫal-di-ni-ni [ x x x x x ]
ÇEVİRİ
“Argišti’nin oğlu Sarduri, bu susiyi efendi Haldi için inşa etti. Hem de mükemmelen
bir kale inşa etti (ve) ona ‘Sardurihinili’ adını koydu. Sarduri der ki: Ben Zaia(ni)’yi
vali olarak atadım. Ülkenin, Melitea şehrine kadar, Qu[ma-ha(?)] şehrine kadar,
________________________
*
Transkripsiyon ve çeviri için Margaret Rosalie Payne - Veli Sevin, SMEA 43/1, 2001, s. 113 vd.
337
EK - 4
TRANSKRİPSİYON
6) ID
MÙŠ-du-ri-še a-li ĺDpu-ra-na-di tú-i-iš-ḫi ma-nu
__________________________
* Transkripsiyon ve çeviri için bkz. Maurits Van Loon, “The Euphrates Mentioned by Sarduri II of
Urartu” Anatolian Studies Presented to Hans Güstav Güterbock on the Occasion of his 65th
338
17) URUMEŠ GIBĺL-bi 50 GIŠGIGIRMEŠ gu-nu-ši-ni ša-tú-ú-bi
19) URU
sa-si-i-ni URU MAN-nu-si Iḫi-la-ru-a-da-a-i
28) URU
ḫa-a-za-a- ni URUga-ú-ra-a-ḫi URUṭu-me-iš-ki
URU ʼ
29) a-a-si-ni URUma-ni-nu-ú-i URUa-ru-ši
URU URU
30) qu-ul-bi-tar-ri-ni ta-a-še-e
URU D
31) qu-e-ra-i ta-a-še-e URUme-e-lu-ia-ni
339
ÇEVİRİ
Melitialhililer’in kralı Hilaruada, Argišti’nin oğlu Sarduri’nin önünde baş eğdi. Haldi
(5-9) Argišti’nin oğlu Sarduri ilerledi. Sarduri şöyle (der): Fırat durgundu. Oradan
karşıya geçen hiçbir Urartu kralı yoktu. Ben tanrı Haldi’ye dua ettim, Urartu tanrıları
(10-14) İstekte bulundum. Tanrılar beni dinlediler, bana yol açtılar, Tumiški önünde
dek vardım. Zabša’nın gerilerindeki (15-19) Mušani’ye dek gittim. Ondört kale ve
yetmiş şehri bir günde ele geçirdim. Kaleleri yerle bir ettim, şehirleri yıktım. Elli
savaş arabası ele geçirdim. Savaştan dönerken tahkim edilmiş olan Hilaruada’nın
krali şehri Sase’yi muhasara ettim, (20-24) savaşla aldım. Eşya, erkek, kadınları
oradan alıp yurduma getirdim. Sarduri şöyle (der): İçeri girip emrettim: Melitia
(25-29) Altın, gümüş eşyayı ganimet olarak Urartu’ya taşıdım. Onu vergiye
Tašesi, Meluiani, Haldi’nin yüceliği ile Argišti oğlu Sarduri güçlü kraldır, yüce
340
(35-40) Her kim bu yazıtı tahrip ederse, her kim suç işlerse, her kim saklarsa, her
kim başkasına bunları yaptırıp gel tahrip et derse, tanrı Haldi, tanrı Teišeba, tanrı
341
EK - 5
TRANSKRİPSİYON
mD
1) [sa]r5-d[u]-[r]i-[e?]-še
m
2) a[r-gis-t]i-[ḫi-ni]-še
( ... )
4) pu-[lu-si k]u-[g]u-n[i]-e
( ... )
ÇEVİRİ
“Argišti’nin oğlu Sarduri (…) (bu) steli yaptırdı. (…) Aluši ülkesine kadar (…)”
__________________________
*
Transkripsiyon ve çevirisi için bkz. Salvini, 2008: A 9-36.
342
EK - 6
TRANSKRİPSİYON
ab-du-ia-ni
LÚ
2) [x x x-]a-ni? [x]-li šú-si-ni-li i-ri-ú-ni-li LÚ.UDU.MÁŠ.[TUR x x x]-e i-bi-ri-ú
ba-di-ni-li
ni ma-nu-ú-li-e
ma-ni-i-li
5) [x-(x)] i-bi-ri-ú ba-di-ni-li a-li MU-ni i-e-še ta-ra-ma tú-ú-x[x (x)] a-li ma ú-i-ni
qu-ra-di-ru-ú-u+e
13) [x x x x x x x x x x x x x x x x x x x] x [x x x x x x x ar?-m]u?-zi-i
14) [x x x x x x x x x x x x x x x x x x x x x x x x x x x x x x x]-i-e
15) [x x x x x x x x x x x x x x x x x x x x x x x x x x x x x x x x]-te
343
ÇEVİRİ
2. Bazı Irua’lı kurban beyi olan insanları bütün haklı olanları (?)
olsun
huzurunda.....
5. ..... bütün haklı olanları (?), hangi yıl ben su kaynağını (?) kim ........ ‘yı
yap(ma)alı
7. ........ Haldi ........ Supa ülkesi Husuši şehrine ait olan .....
8. ........ ben ........ yaptım ..... Šiarkira (mesleğindeki veya kökeninden olanların)
13. ........
14. ........
15. ........
_________________________
* Transkripsiyon ve çeviri konusunda Salvini, 2005: 261; Schäfer, 1977: 256’dan faydalanılmıştır.
344
EK - 7
7) Memleketin babası
__________________________
*
Yazıtın çevirisi Elazığ Müze Envanterinden alınmıştır.
345