Professional Documents
Culture Documents
Teşekkür 9
* Ne kadar küçük? Sıraya dizilmiş on milyon atom bir incin (2,54 cm) onda
birinden daha kısadır. 1981 yılında icat edilen tünel kazmayı tarayan mikros
kop (STM) sayesinde atomlar ilk defa bireysel olarak görülmüştür. 1900'lerin
başlarına kadar, pek çok bilim insanı atomların varlığından bile şüphe duymuş
tu.
11
her biri diğerleriyle bir şekilde etkileşim kurar ve her biri ya 1926'da foton (ışık parçacığı) da biliniyordu, ama bunun
ratılmaya elverişli olduğu kadar yok edilmeye de uygundur "gerçek" bir parçacık olduğu düşünülmüyordu. Kütlesi yok
Biz bu dünyada doğanın hız sınırı ile yüz yüze geliriz, uzay tu; yavaşlatılamaz ya da yakalanamazdı ve çok kolay yaratı
ve zamanın birbirine karıştığım görürüz ve kütlenin enerjiye labilir veya yok edilebilirdi (yayılabilir ve yutulabilirdi).
enerjinin kütleye dönüşebildiğim öğreniriz. Bu dünyadaki tu Elektron ve proton gibi güvenilir, sabit bir madde yığını de
haf oyun kuralları bilim insanı olan ve olmayanları aynı dere-
ğildi. Bu yüzden foton bazı yönlerden bir parçacık gibi dav
cede şaşırtır.
randığı halde fizikçiler onu, ışık zerreciği diye saçma bir sı
Kuvantum mekaniği (genel anlamıyla, çok küçüğün fiziği) fatla tanımladılar. Bundan sadece birkaç yıl sonra fizikçiler
ve özel görelilik (genel anlamda, çok hızlının fiziği) diye ad elektronların fotonlar kadar kolay bir şekilde yaratılabildiği
landırdığımız bu kurallar yirminci yüzyıl fiziğinin iki büyük ve yok edilebildiğini gördüklerinde, foton dalgalarının bir
y
devriminin ürünleridir. parça oluşturduğunu ve kütlesi olmayan bir parçacığın da ke
Bu kitapta, sizlere bu iki devrimel teorinin -özellikle ku sinlikle bir parçacık olduğunu anladıkları zaman, foton ger
vantum mekaniğinin- bizim gördüğümüz dünyayı nasıl değiş çek bir parçacık olma statüsüne tam olarak kavuştu.
tirdiğini anlatmak istiyorum. Görüşleri açıklamak için kuvan
tum kurallarıyla yönetilen "şeylerin yani atomun içindeki 1926 yılı fiziğin altın çağının ortasıydı. 1924 ile 1928 yılları
parçacıklardan yararlanacağım, (bundan sonra bunlara sadece arasındaki kısa dönemde fizikçiler, bilimin o döneme kadar
Î X f ^ " K ü ? ü k n e k ^ a r küçük» v e "hızlı n e ka görmediği en önemli ve şaşırtıcı görüşleri ortaya attılar. Bun
dar hızlı bölümlerine baktıktan sonra size parçacık ailesinin lar; sadece ışığın değil maddenin de dalga boyunun olduğu
çok sayıda üyesini tanıtacağım. Sonra, fizikçilerin parçacıkla nun keşfedilmesi; doğanın temel kanunlarının kesinlik değil
rın davranışları ve parçacıklardan oluşan her şeyi açıklamak olasılık kanunları olduğunun farkına varılması; maddenin
1 ? m geliştirdikleri hayret verici görüşlere döneceğim belli hallerinin doğru ölçülebilirliği ilkesinin sınırlı olduğu
Benim doğduğum yıl olan 1926'da sadece elektron ve nun anlaşılması; elektronların bir eksen üzerinde sadece iki
protonun atomun içindeki dünyanın üyeleri olduğu biliniyor yönde, yani yukarı ve aşağı doğru döndüğünün keşfedilmesi;
du. Elektron, atomların içinde hızla dolaşan ve elektrik akım, her bir parçacığa bir karşıt parçacığın eşlik ettiğinin tahmin
taşıyan hatlar boyunca hareket eden bir negatif elektrik zerre- edilmesi; tek bir elektron ya da fotonun aynı anda iki veya da
sıdır. Ayrıca günümüzde elektron, bilgisayar monitörleri ve ha fazla farklı yöne hareket ediyor olabileceği düşüncesi
televizyon tüp eri olarak kullanılan katot ışın tüplerinin ekra (sanki aynı anda arabanızı kuzeye ve batıya sürer gibi ya da
nındaki piksellerini ses ve görüntü verecek şekilde yönetir aynı anda New York ve Boston'da vitrinlere bakar gibi) ve
Elektrondan yaklaşık 2000 kat daha büyük olan ve pozitif asla iki elektronun aynı anda aynı hareket durumunda olama
elektrik^taşıyan proton, kendini çevreleyen elektronu çekerek yacağı ilkesidir (denedikleri halde aynı ayakla aynı anda
îo9nf ,
J 6 n at mUnUn m e r k e z i n
° d e tek başına oturur adım atamayan yürüyüşçüler gibi).
1920 lerde protonların daha ağır atom çekirdeklerinde de bu Bunlar bu kitabın temelini oluşturan "büyük fikirler" ara
lunduğu düşünülüyordu ve günümüzde bunun gerçekten böy- sında. Atom içi parçacıklarının açıklanması bu fikirleri aydın
e olduğunu biliyoruz. Ayrıca bunlar, dünyaya büyük miktar latacak. Parçacıklar, (ve bir bakıma atomların tamamı) çok
larda ve büyük enerjiyle uzaydan gelirler ve biz bunlara temel küçük ve çok hızlıyı yöneten kanunlardan en fazla etkilenen
Kozmik radyasyon deriz. varlıklardır.
12
13
Burada hemen belirtmeliyim ki, kuvantum fiziğinde neyi duyulamayan veya dokunulamayan fenomenleri açıklamaya
(parçacıkları) ne olduğundan (kanunlardan) ayırmak hiç de yardım edecek?
kolay değil. Yirminci yüzyıldan üç yüz yıl önce geliştirilen Aslında geçtiğimiz yüzyılın fiziği bize sağ duyunun reh
"klasik" fizikte neyin ve ne olduğunun ayırımı son derece berliğinin, yeni bilgi dünyasında zayıf kaldığını öğretmiştir.
açıktır. Kimse bu sonucu tahmin edemezdi, ama kimse buna şaşırma
Dünya (ne), kuvveti ve hareket kanunlarına uygun olarak malı. Günlük hayattan edindiğimiz tecrübeler madde ve devi
güneşin etrafında bir yörünge izler (ne olduğu). Yerkürenin nim ile uzay ve zaman konusundaki görüşlerimizi şekillendi
ne içerdiği, üzerinde yaşamın olup olmadığı, lav püskürtmesi rir. Sağduyu; katı madde katıdır, tüm doğru saatler aynı zama
veya uykuda olması gibi özelliklerin dünyanın güneş etrafın nı gösterir, bir çarpışmadan sonra maddenin kütlesi öncekiy
da nasıl döndüğüyle ilgisi yoktur. Başka bir örnek vermek ge le aynıdır ve doğanın kuralları açıklanabilir yani yeterince
rekirse; titreşen elektrik yükü elektromanyetik radyasyonu doğru veri güvenilir sonuçlar elde edilmesine yol açar der.
oluşturur. Bu yükler ister elektronlar, protonlar ister iyonize Ancak bilim, sıradan tecrübelerin dışına çıktığında -örneğin
atomlar ya da tenis toplan tarafından taşınsın, bu olay radyas atomun içindeki dünyaya girdiğinde- her şey çok farklılaşır.
yonun zerre kadar umurunda olmaz. Radyasyon, elektrikle Katı madde çoğunlukla boş alandır, zaman izafidir, kütle çar
nen bir nesnenin belli bir şekilde elektrik titreşimi oluşturdu pışmada artabilir ya da azalabilir; veri ne kadar kusursuz
ğunu "bilir" ama bu nesnenin ne olduğunu "bilmez" ya da olursa olsun, sonuç belli değildir.
bilmesi gerekmez. Elektrik titreşimi oluşturan bir nesne (ne) Bu neden böyledir? Nedenini bilmiyoruz. Sağduyu duyu
radyasyon yayılımıyla (ne olduğuyla) ilgilenmez. larımızın alanının dışında genişleyebilirdi, ama genişlemedi.
Parçacıklara gelindiğinde, işler bu kadar kolay değildir. Bizim her gün gördüğümüz dünya, doğrudan algıladığımız
Parçacıkların ne olduğu ile ne yaptıkları birbirlerine bağlıdır. şeylere dayanan sınırlı bir dünyadır. Televizyon haber bülte
Atomun içindeki dünyanın tuhaflığı işte buradadır. Bu neden ninin değerli eski sunucusu Walter Cronkite'ın "Bu, olması
le ilerleyen bölümlerde siz (ve ben), parçacıkların özellikleri gerektiği gibidir." sözlerini tekrarlayabiliriz sadece. Büyüle
nin, hareketleriyle birleştiğindeki dönemlere dikkat etmeliyiz. nebilirsiniz, aklınız karışabilir, sersemleyebilirsiniz ama şa-
Bir de atomun içindeki dünyanın neden bu kadar tuhaf, sı şırmamanız gerekir.
ra dışı ve muhteşem olduğunu sormak için durayım. Neden
çok küçük ve çok hızlıyı yöneten kanunlar sağduyuya karşı 1976 yılında ben elli yaşımdayken, atomun içinde bilinen
gelir? Niçin bunlar zekamızın sınırlarını zorlar? Bunların tu yüzlerce parçacık vardı. Bu parçacıklardan bir kısmı
haflığı açıklanamamıştır. 1900'ler öncesi klasik fizikçiler do 1930'larda, biraz daha fazlası 1940'larda, çok büyük bir bö
ğal olarak, bizi çevreleyen dünyadaki sıradan kavramların, lümü ise 1950 ve 1960'larda keşfedilmeye başlamıştı. Fizik
duyu dünyamızla algılayamadığımız, dokunulamayacak ka çiler bunlara, "temel" ya da "asal" parçacıklar demeyi bırak
dar küçük ve görülemeyecek kadar hızlı nesneler için bize mışlardı. Çünkü onlar böyle denilemeyecek kadar çoktu. An
doğayla ilgili artan bilgilerle hizmet vermeye devam edeceği cak bu parçacıkların sayısı kontrolden çıkmaya başlayınca,
ni tahmin etmişlerdir. Öte yandan, bu klasik bilim insanları fizikçiler basitleştirilmiş bir şema ortaya koydular. Sayıları
nın kuralların değişmeden kalacağını bilme şansı yoktu. Na kontrol edilebilecek kadar az olan parçacıklar temeli oluştur
sıl emin olabilirlerdi -ya da bir kimse nasıl emin olabilir ki- dular (bugüne kadar kimsenin doğrudan görmediği kuarklar
sıradan araştırmaların sonucu olan "sağduyu" görülemeyen, da buna dahil). Eskiden beri bilinen protonun da dahil oldu-
14
15
ğu bilinen parçacıkların çoğu bileşikti -yani temel parçacık
ların kombinasyonundan oluşmuşlardı.
Burada, onlarca yıl önce neler olduğuyla, bizim atomları
ve çekirdekleri arayışımız arasında bir benzerlik var. Nötron
(yüksüz veya nötr, protonun kardeşi) 1932'de keşfedildiğin
de bilinen atom çekirdeği sayısı yüzlerce olmuştu. Her biri
bir kütle ve bir pozitif elektrik yüküyle tanımlanmaktaydı.
Yük, atom numarasını ya da periyodik tablodaki yeri belirli-
yordu. Başka bir deyişle, elementi tanımlıyordu (element
kendine özgü kimyasal özellikleri olan maddeye denir).
Hidrojen çekirdeğinin yükü bir ünite, helyum çekirdeğinin
yükü iki ünite, oksijen çekirdeğinin sekiz, uranyum çekirdeği
nin doksan iki ünite vb. idi. Aynı yükteki bazı çekirdekler (do
layısıyla aynı elementin çekirdekleri) farklı kütlelere sahipti. \ Sililik Jk İ\ Tİ :
Murray Gell - Manrı
Bu çekirdeklerin etrafında bulunan atomlara izotop adı veril '•'••• IS 1 l D ° 9 ^ 1929),
f|||||||||||p|||il||WI||lpjr
di. Bilim insanları, her biri ortalama iki ya da üç izotopa sahip
olan doksan civarındaki elemente ait yüzlerce çekirdek tipinin
daha az sayıdaki daha fazla temel bileşenden oluştuğundan Arşivi
emindi; ama nötronun keşfinden önce bu bileşenlerin ne oldu şeni olarak bilinirler.
ğu konusunda fikirleri yoktu. Nötron olayı aydınlattı (ancak Fizikçiler, daha sonra, atomun içindeki parçacıklar için bir
daha sonra onun da bir bileşik olduğu keşfedildi). Çekirdekler standart model buldular. Bu modelde elektron, foton ve ya
iki parçacıktan oluşmaktaydı, proton ve nötron. Protonlar yü rım düzene kuarkın da içinde bulunduğu yirmi dört temel par
kü taşırken, proton ve nötronlar birlikte kütleyi oluşturuyor çacık vardır, bu modelde araştırılan bütün parçacıklar ve bun
lardı. Bir atomun içinde çok geniş bir yer kaplayarak çekirde ların birbirleriyle olan etkileşimleri açıklanmıştır.* Yirmi
ğin etrafında vızıldayanlar elektronlardı. Böylece üç temel dört, üç kadar (1926'da bilinen parçacıkların sayısı) sevimli
parçacık, yüzlerce farklı atomun yapısını açıklıyordu. bir küçük sayı değildir, ama bu yirmi dört parçacık "temel"
Atomun içindeki parçacıklara gelindiğinde; kuarkların kalmak için inatla direnmiştir. Kimse onlardan herhangi biri
"keşfi" atomlar için nötronun keşfi gibi bir şeydi. "Keşif nin diğerinden yaratıldığını ve daha temel varlıkların olduğu
sözcüğünü tırnak içine alıyorum çünkü her ikisi de Cal- nu bulamamıştır.
tech'de çalışan Murray Gell-Mann ve George Zweia, Ama eğer kuramcılar haklıysa (onların fikirlerine ileride
1964'de birbirlerinden bağımsız yaptıkları çalışmalarda, ku değineceğim), daha küçük ve daha basit yapılar keşfedilmeyi
arkların var olduklarını gözleme dayanarak kanıtlamadan öne bekliyor olabilir.
sürmüşlerdi ("kuark" sözcüğünü Gell-Mann'a borçluyuz). Temel parçacıklardan bazılarına lepton, bazılarına kuark
Günümüzde kuarkların var olduklarının kanıtı hâlâ dolaylı * Bu yirmi dört parçacık içinde yerçekimi -yerçekiminin kuramsal parçacığı-
olsa da, yine de bunların var olma olasılığı çok yüksektir. Bu ya da başka bir kuramsal varlık olan Higgs parçacığı (parçacık dünyasının in
gün kuarklar proton, nötron ve diğer bütün parçacıkların bile- san adıyla anılan tek parçacığı) yer almaz. Karşıt parçacıklar da bu sayının dı
şındadır.
16
17
•r
Bir uranyum atomu bir hidrojen atomundan çok az daha büyüktür, (bu yüz
den havaalanı ölçüsünü değiştirmeye hiç gerek yok). Uranyum çekirdekleri ne
kadar çok yüklü olursa elektronlarım o kadar kuvvetle çeker ancak atomun bo Şekil 1. Gemiye vuran dalgalar gemi hakkında pek çok şeyi açıklayabi
yutundaki küçük değişikliğin dengelenmesinin sonucu olarak daha fazla elekt lir, ancak zincir hakkında hiçbir şey açıklayamaz.
ron çeker.
22 23
Evren bu kitabın konusu değil, ancak bilim insanlarının cacıkların değil, uzay ve zamanın da kuvantum mekaniğinin
keşfettikleri en büyük ve en küçük alanların içinde biz insan tuhaf kurallarının alanına girdiğini düşünmeye cesaret eder
ların nerede bulunduğunu görmemiz gerekir. Bildiğimiz evre ler. Planck ölçüsüne göre, uzayın ve zamanın, bizim günlük
26
nin yarıçapı, yaklaşık on dört milyar ışık yılı yani 10 m ka hayatımızdaki bilinen uysal karakterini kaybedip sinirli bir
26
dardır. Bir masanın genişliği evrenden 10 kat kadar küçük kuvantum köpüğüne dönüşmesi, beklenir. Yine aynı büyük
tür ve parçacık deneylerinde görülen en kısa mesafelerden lük ölçüsü içinde kuramsal diziler, laboratuarda gördüğümüz
18
"sadece" 10 kat büyüktür. Büyük ve küçük sınırlar arasında parçacıkları oluşturacak şekilde hula-hup dansı yapabilirler.
4
ki "cimri" bir mesafe 10 m, ya da 10 km'dir. (Yaklaşık 6
mil). Diyelim ki bu mesafe sizin her gün işe gidiş geliş mesa
Hız
22
feniz. Bu mesafeyi 10 ile çarpın, böylece evrenin yarıçapını
22
bulursunuz. Bu mesafeyi 10 'ye bölün, böylece araştırmanın
şimdiki zamana ait küçüklük sınırına ulaşırsınız. Altı millik Acelesi olan bir salyangoz saniyede 0,01 metrelik (0,01
tanıdık bir mesafenin, halen bilim dünyasında bilinen en bü m/s) bir hızla hareket eder. Bir insan 1 m/s hızla yürür, 30 m/s
yük ve en küçük mesafelerin yansı (oran diye ifade ediyoruz) hızla araba kullanır, serin havada 330 m/s (saatte 740 mil)'lik
22
kadar olduğunu bilmek yararlı olabilir. Şu 10 sayısı ne kadar ses hızına yakın bir hızda uçakta uçar. Işık, bir yerden bir ye
büyük acaba? Eğer bu sayıda gün işe gidip gelseydiniz, iş ha re insana göre yaklaşık bir milyon kat daha hızlı, yani 3 x 108
yatınız evrenin yaşından iki milyar yıl kadar daha uzun olur m/s hızla ulaşır.
du. Eğer bu sayıda insanı galakside değişik yerlere yerleştir- Uzun olsun kısa olsun, mesafenin bildiğimiz sabit bir sını
seydiniz, bunları içine almak için bir trilyondan fazla gezegen rı yok. Ancak doğanın belirlediği sabit bir hız sınırı var; ışık
gerekirdi. Bu aynı zamanda, kabaca, bildiğimiz evrendeki hızı. Işık hızını geçecek bir aracın bileti bu güne kadar bası-
yıldızların toplam sayısı ile soluduğumuz havadaki atomların lamadı; yani bildiğimiz kadarıyla bu sınırın bariyerlerini aş
sayısıdır. Peki ya 1044, yani en uzak ile en yakın mesafelerin mayı başaracak bir şey yok.
oranı? Bunu, bu sayının büyüklüğünü, düşünmesi için okuyu Yörüngedeki bir astronot bile kırk bin faktörlük ışık hızı
cuya bırakıyorum. na yetişemez. Dünyanın etrafını bir kez dolaşmak için astro
Uzunluk konusunu bitirmeden önce teorisyenlerin üzerin notun bir buçuk saate ihtiyacı varken, bir optik tel etrafında
de çalıştığı neredeyse hayal edilemeyecek kadar küçük mesa dönen ışık bu işi saniyenin onda birinden biraz daha fazla bir
feye değinmek istiyorum. Bu yaklaşık 1035 m'lik Planck sürede yapar. Ama yine de biz insanlar, zaman ve mesafenin
uzunluğudur* Protonun boyunun yaklaşık 1015 m olduğunu sınırlarında olduğumuz için doğanın azami hızından çok
hatırlayın. Bu, Planck uzunluğunu zaten çok küçük olan pro uzakta değiliz.
tondan 1020 kat yani yüz milyar milyar kat daha küçük yapan İnsanlar ilk defa 1969 yılında sabit ışık hızını (ya da aynı
Takdir etmeliyiz ki fizikçiler, hesaplamalara göre sadece par- anlama gelen radyo dalgalarını) hissetme fırsatını yakaladılar.
Houstan'daki bir NASA görevlisinin aydaki bir astronotla
* Nükleer fizik ve yerçekimi konularında çalışmalar yapan Amerikalı fizikçi konuşmasını duyduk. Sonra, sıradan bir sohbette beklenen
John Wheeler, 1950'lerde Planck uzunluğu terimini kuantum fiziğinin Alman den daha uzun bir gecikmeyle astronotun cevabını duyduk.
öncülerinden Max Planck'e itafen kullanmıştır. (Wheeler'in icat ettiği pek çok
terim fizik dünyasında kullanılmaktadır. Bunların arasında kuvantum köpüğü Süredeki gecikme, normal reaksiyon süresine ilave olarak,
ve kara delik terimleri de vardır.) sinyallerin ışık hızında aya gidip gelmesi için süren yaklaşık
24 25
2,5 saniyelik bir süreydi. Çocuklar, okulda, güneş ışınlarının sine değil. Eğer ışıktan daha hızlı gidebilen bir şey olsaydı, o
Dünya'ya ulaşmasının sekiz dakika sürdüğünü öğrenirler. Bir zaman kütlesiz fotonlardan oluşan ışığın, kendisinin daha
sonraki en yakın yıldızın ışığının bize ulaşması dört yıl alır; hızlı gitmesi gerekirdi. Ama bilim insanları kesin kurallara
evrenin en uzak noktasından ışığın buraya ulaşması ise on direnirler. Tachyon diye adlandırılan ışıktan daha hızlı hare
milyar yıldan daha uzun bir zaman alır. Astronomlara göre ket eden kuramsal bir varlık üzeride çalışmalar yapılmakta.
ışık aheste bir şekilde ilerler. Tachyon'un bazı çalışmalarda, gideceği yere, seyahatine baş
Dünyada katı sıvı ve gazlarda durmadan hareket eden lamadan varabildiği görülen tuhaf bir varlıktır. Yine de te-
atomlar ve moleküller, havada ses hızının bir ile on katına, orisyenler dişlerini gıcırdatarak da olsa, bu varlık üzerinde
5 6
ışık hızından ise 10 ile 10 defa daha kısa bir hıza ulaşırlar. çalışmayı sürdürmektedir. Bugüne kadar yapılan araştırma
Ancak parçacık hızlandırıcılarındaki ya da uzaydan kozmik larda Tachyonla ilgili hiçbir şey bulunamamıştır.
ışınlar olarak gelen parçacıkların hızlarının ışık hızına yakın
olması son derece olağandır. Kütlesiz olan fotonların seçme
şansı yoktur. Kütlesiz parçacıklar için mümkün olan tek hız Zaman
da yani ışık hızında seyahat ederler. Çünkü bunlar zaten ışık
tır. Çok hafif kütlesi olan nötronlar, neredeyse fotonlar kadar "Kısa" zaman ve "uzun" zaman nedir? Biz insanlar için
hızlı hareket ederler. Modern hızlandırıcılardaki elektronlar bir yıl uzun bir zamandır, saniyenin yüzde biri ise kısa bir za
da olağanüstü hıza yaklaşırlar, ancak bu hız, ışık hızında ge mandır.* Öte yandan bir parçacık için saniyenin yüzde biri
zinen bir böceğin hızı kadar daha yavaştır. sonsuzluk demektir. Evrendeki gösterişli olaylar zincirinde
Çok hızlı bir parçacığın ya da ışığın bile hızını ölçmek çok ise bir milyon yıl, öğle tatili kadardır.
kolaydır; tıpkı harekette olduğu gibi mesafe zamana bölünür. Bir parçacığın ışık hızına yakın bir hızda protonun çapın
Modern saatler zamanı, saniyenin veya daha azının milyarda dan geçme süresi, parçacığın saatindeki "tık" sesi için iyi bir
bir olarak gösterebilirler. Işık, saniyenin ya da nano saniyenin seçimdir. Bu yaklaşık 10"23 s, yani saniyenin milyarda birinin
milyarda birinde bir foot (yani 30 cm) ilerler. Aslında ışık hı milyarda birinden daha kısa bir süredir. Bir gluonun (çekirde
zı belirli bir standarda oturtulmuş olarak o kadar iyi ölçülüyor ğin içindeki "tutkal" parçacık) yaratılışından yok oluşuna ka
ki, zaman ve yer ölçüleri onun yanında ikinci derecede önem dar geçen zaman da aşağı yukarı bu kadar sürer. Pion (nükle
li kalıyor. er çarpışmalarda oluşan bir parçacık) bir footluk (30,48 cm)
"Atılgan Uzay Gemisi"nin mürettebatı acelesi olduğundan hareketiyle, protonun çapının yaklaşık bir milyon milyarı ka
farklı bir sürüşe geçiyor ve galaksiden, ışık hızının çok öte dar yol katetmiştir ve bunu yapması 10'9 saniyede gerçekleş
sinde bir hızla uzaklaşıyor. miştir. Bir dedektörde iz bırakacak kadar uzun yaşayan par
Sizce böyle bir bilim kurgu hızının gerçekleşme olasılığı çacıklar 10"'° ile 10"6 s kadar yaşamış demektir.
var mıdır? Basit bir nedenden dolayı kesinlikle mümkün de Nötron ise tuhaf bir özel vakadır. Ortalama on beş dakika
ğil. Nesne ne kadar hafifse o kadar hızlı hareketlenebilir. Yük lık ömrüyle parçacık dünyasının en yaşlı ferdidir.
trenleri hantal bir yavaşlıkla hızlanır, otomobiller daha çabuk Deneysel olarak belirlenen şimdiye kadar ki en kısa mesa-
ve hızlandırıcılardaki protonlar daha da çabuk. En kolay hız
* Saniyenin yüzde biri kadar kısa sürede görünen bir şeyi algılayabilirsiniz
lanma ise hiç kütlesi olmayan bir parçacığınkidir; aslında ya ama binde birinde görüneni değil. Bazı olimpiyat oyunlarında saniyenin birkaç
ratıldığı anda kütlesiz foton derhal ışık hızına ulaşır. Ama öte- yüzde biri kazananı belirler.
26 27
18
fe yaklaşık 10' m olduğundan, bununla ilgili yürütülen çalış bölümünü oluştururlar.)
26
maların yaklaşık 10" s olduğunu söylemek yanlış olmaz, (za Günlük hayatta kütleyi ağırlık olarak düşünürüz. Bir nes
manı dolaysız ölçmenin hâlâ bu kadar kısa süre için imkânsız nenin kütlesini onu tartarak buluruz. Tesadüfen (aslında tesa
olmasına rağmen).* Bilinen en uzun zaman "evrenin öm-
düfen değil, önemli bir nedeni var), yerçekimi nesneyi kütle
rü"dür-evrenin bilinen ömrünün bugün itibarıyla 13,7 milyar
18 siyle orantılı bir şekilde çeker.
yıl ya da yaklaşık 10 s olduğu tahmin ediliyor. Evrenin olu
44 Böylece Dünya üzerinde bir nesnenin kütlesine, dünyanın
şumundan bugüne kadar geçen bu sürelerin oranı 10 'dür. Bu
yerçekiminin o nesneyi ne kadar kuvvetle aşağı doğru çekti
dev sayı bilinen en büyük ve en küçük mesafelerin de oranı
ğini ölçerek karar veririz. Bu yöntem, bakkal dükkânlarında
dır. Bu bir tesadüf değildir. Evrenin en uzakta kalan bölgesi
ve kamyon ölçüm istasyonlarında işe yarar ama uzayda değil.
ışık hızına yakın bir hızda bizden uzaklaşmakta, atomun için
Uzay istasyonu etrafında dönen bir uzay gemisindeki astro
deki dünyada uçuşan parçacıklar da aynı hızda hareket et
notun ağırlığı yoktur ama hâlâ bir kütlesi vardır. Julie ya da
mektedir. Hem evren hem de atomun içindeki dünyayla ilgili
Jack adındaki bir astronot yörüngede dönerken bir tartının
çalışma alanında, ışık hızı mesafe ile zaman ölçüleri arasın
daki doğal bağdır. üzerine çıkarsa tartı sıfırı gösterir. Ağırlığı yok demek işte bu
anlama gelir. Ama eğer Julie ve Jack ellerinden tutarak birbir
lerini iterlerse, hareket için efor sarf etmeleri gerekir. Bunun
nedeni her birinin kütlesi ya da durağanlığının olmasıdır. Bir
Kütle birlerini itme hızları kütleleriyle ters orantılıdır. Eğer birbirle
rini ittikten sonra Julie 1,2 m/s'lik bir hızla sürüklenirken
Kütle durağanın ölçüsüdür -yani duran bir nesneyi hare Jack 1,0 m/s'lik bir hızla sürükleniyorsa, bunun nedeni
kete geçirmek ya da hareket halindeki bir nesneyi durdurmak Jack'in kütlesinin Julie'ninkinden 1,2 kat daha fazla olması
veya yönünü değiştirmenin zorluğunun ölçüsüdür. Fırlatılan dır. Jack harekete bu oranda dayanıklıdır. Julie kendi kütlesi
bir beysbol topunu fazla sorun yaşamadan durdurabilirsiniz. ni, 1 kg'lık bir ağırlığı havaya atarak ve bu ağırlığın kendi ge
Aynı hızda size doğru gelen bir bowling topunu durdurmak ri gelişinden ne kadar daha fazla hızlı uçtuğuna bakarak he
çok daha zor olur. Hele aynı hızda size doğru gelen yüklü bir saplar.
arabayı durdurmaya çalışmayı hiç düşünmeyin. Bowling to Pratikte, uzun bir yolculukta olan bir astronotun ağırlığı
pu beysbol topuna göre daha çok kütleye, yüklü bir araba ise nın arttığını ya da azaldığını bulmak için, astronot özel olarak
çok daha fazlasına sahiptir. Kütle ne kadar büyük olursa, nes tasarlanmış bir koltuğa oturtularak bir sağa bir sola sallandı
nenin hareket durumunu değiştirmek te o kadar güç olur. Sı rılır. Koltukta bulunan mekanizma, astronotun bu sallantıya
radan nesnelere göre atomun içindeki parçacıkların hemen gösterdiği direnci ölçerek bunu "ağırlık" (kütle) cinsinden
hemen hiç kütlesi yoktur. Her dakika vücudunuza doğru ge gösterir.
len muonları durduruyorsunuz ama bunu yaparken hiçbir şey Bir parçacığın küçük kütlesi de aynı yöntemle ölçülebilir.
hissetmiyorsunuz. (Mudnlat; atmosferin yüksek kesimlerin Eğer parçacık yüklüyse, bu yükün yönü manyetik bir alanda
den gelen kozmik ışınlar tarafından yaratılan değişken parça değiştirilir. Parçacığın hızı biliniyorsa, bilim insanı parçacı
cıklardır. Bunlar hızla aşağı inerek zemin radyasyonunun bir ğın kütlesini izlediği yoldaki sapmadan bulabilir. Hareket ha
* Evren bilimciler Büyük Patlama'dan sonraki hesaplarını, 10"" saniye geri lindeki bir parçacığın bile sabitliğinden bahsedebiliriz, yani
çekmeye cesaret etmişlerdir. hareket yönündeki değişikliğe gösterdiği dirençten. Daha bü-
28
29
yük kütlesi ya da daha fazla hızı olan bir parçacık daha fazla Enerji
sabittir.
2
Einstein'in kütle-enerji eşitliği (£= mc ) de parçacıkların Enerji, bir aktörün sahneden bir kostümle ayrılıp, başka bir
kütlesini ölçmeyi sağlayan yöntemlerden biridir. Bu eşitliğe kostümle sahneye geri gelmesi gibi, pek çok görünüşe sahip
ve onun bazı çıkarımlarına gelecek bölümde değineceğim. tir ve hızla şekilden sekile girebilir. Bu zengin çeşitlilik saye
Bir parçacığın toplam enerjisini bilen -örneğin o parçacığın sinde enerji, doğanın tanımlandığı hemen her yerde ortay çı
nasıl yaratıldığını bilerek- ve onun kinetik enerjisini (hareket kar ve bilimin tek en önemli kavramı olma özelliğine sahiptir.
enerjisini) ölçen bir bilim insanı, kütle enerjisini yani bir ba
Enerjinin önemi sadece şekil çeşitliliğinden değil,
kıma kütleyi bulmak için, kinetik enerjiyi toplam enerjiden
korunumundan da kaynaklanır: evrendeki enerjinin toplamı
çıkarabilir demek şimdilik yeterli
daima aynıdır, çünkü bir enerji türünün kaybı başka bir ener
Birinci bölümde bahsedildiği gibi, enerji, parçacıkların ji türünün kazanılmasıyla telafi edilir. Kuvvet enerjisi, kim
kütlelerini ölçme ve raporlamada yaygın olarak kullanılır. yasal enerji, nükleer enerji, elektrik enerjisi, ışın enerjisi, ısı
Örneğin, bir protonun kütlesi 938 milyon elektron volt enerjisi ve bunlar gibi daha pek çok enerji türünden bahsede
(938 MeV) dediğimizde bu, protonun kütlesini ışık hızının biliriz. Parçacık dünyasında sadece iki belirgin enerji şekli
karesiyle çarparak şu kadar enerjiye sahip bir kütlesi var de vardır: kinetik enerji ve kütle enerjisi. Kinetik enerji hareket
mektir. Bu ölçü kilogram cinsinden çok küçüktür, yani 1,67 x enerjisidir, kütle enerjisi ise varlığın enerjisidir.
10"27 kg'dır. Gördüğünüz gibi parçacık kütlelerini belirlerken Bir parçacık ne kadar hızlı hareket ederse, o kadar kinetik
MeV ve GeV birimleri kg'dan çok daha kullanışlıdır. Evren enerji vardır. Hareketsizken kinetik enerji sıfırdır. Aynı hızda
de kütle konusunu bitirirken şöyle bir soru soralım: Evrenin hareket eden iki parçacıktan daha büyük kütlesi olanın kine
kütlesi ne kadardır? Bu tam olarak bilinmiyor ama kaba bir tik enerjisi daha fazladır.* Fotonların garip özellikleri vardır.
tahmin yapılabilir. Astronomlar görebildiğimiz evrende yak Sabit bir hızda (c) Hareket ederler ve sıfır kütlelerine rağmen
laşık 1022 yıldız olduğunu tahmin ediyorlar. (Bir gram suyun kinetik enerjileri vardır. Yavaşlatılamadıkları ve durdurula
içindeki molekül sayısından çok daha az). Ortalama bir yıldı madıkları için (ancak yok edilebilirler), hiçbir zaman kinetik
zın ağırlığı (yani kütlesi) yaklaşık 1030 kg'dır, yıldızların top enerjileri sıfır olmaz. Kütleleri olmadığı için de kütle enerji
lam ağırlığı ise 1052 kg'dır. Maddenin her bir kilogramında leri yoktur. Bunlar saf kinetik varlıklardır.
1027 proton vardır, böylece görebildiğimiz evrende (çok kaba Yirminci yüzyılın başlarında kütlenin bir enerji türü oldu
ca) 1079 proton vardır.* Bir de göremediğimiz bir evren (kara ğunu keşfeden kişi Albert Einstein'dı. Herkes onun şu formü
cisim) vardır, bu evren görebildiğimiz evrenden altı kat daha lünü bilir: E = mc2
büyük olabilir. Peki kara cisim nedir? Günümüz evren bili Şimdi bunun ne alama geldiğini görelim. İlk olarak bu for
minde cevaplanmamış en büyük sorulardan biri işte budur. mül bize kütle enerjisi ya da var olma enerjisinin kütle ile
* Işık hızından çok daha az hızlarda, kütlesi m olan ve v hızında hareket eden
bir parçacığın kinetik enerjisi KE = (1/2) mV şeklinde ifade edilir. Işık hızına
* Evrenin bilinen bölümünde tahminen protonlarla aynı sayıda yani yaklaşık yakın hızlarda ise bu "klasik" formülün yerine "izafi" bir formül kullanılır. Bu
W e l e k t r ° n vardır. Ayrıca, bundan bir milyon kat daha fazla foton kabaca formüle göre hız ışık hızına yaklaşırken kinetik enerji de (KE) sonsuz değere
10™, ve neredeyse fotonların sayısı kadar nötrino vardır. (Fizikçi George Ga- ulaşır. Ancak ışık farklı bir kurala uyar. Onun kinetik enerjisi frekansına ve
mow elinde "En az 100 nötrino içerdiği garantilidir." yazan bir kibrit kutusuy dalga boyuna bağlıdır. Mavi foton kırmızı fotondan daha fazla kinetik enerji
la gezerdi.) ye sahiptir.
30 31
orantılı olduğunu gösterir. İki kat kütle iki kat kütle enerjisi, nedenle kütle enerjinin oldukça yoğun bir şeklini temsil eder.
2
sıfır kütle sıfır kütle enerjisi demektir. C ışık hızının karesi Küçük bir kütle, büyük bir enerjiye yol açar. Küçük bir kütle,
nin sembolüdür ve orantının sabiti diye adlandırılır. Kütlenin oluşturmak için büyük miktarda enerji gereklidir.
ifade edildiği birimi, enerjinin ifade edildiği birime çevirme Modern hızlandırıcıların temel amacı, kinetik enerjiyi küt
görevini üstlenmiştir. Aşağıdaki eşitliğin, arabanızın depo le enerjisine dönüştürmektir. Kinetik enerjiye sahip bir pro
sunu benzinle doldurma maliyetini ifade ettiğini düşünün, ton, belki de sabit durduğundan bin kat daha fazla enerjiye
C = GP. sahipken bir başka protona çarparsa, bu kinetik enerjinin bü
Maliyet, C, eşittir galon miktarı, G, çarpı benzinin galon fi yük bir bölümü yeni bir kütle yaratmak için elverişli olur. Dü
yatı P. Maliyeti galon miktarıyla orantılıdır, fiyat, P orantının zinelerce ya da yüzlerce parçacık bu çarpışma noktasından
2
sabitidir ve galon miktarını dolar miktarına dönüştürür. c 'de uzaklara uçabilir. Böyle bir çarpışmada neler olduğunun ana
bir bakıma fiyattır. Her kütle birimi için olan enerjidir, bir bi lizi enerji ve momentum korunum kanunları yardımıyla yapı
rimlik kütle yaratmak için enerji cinsinden ödenecek bedeldir. labilir.*
Ve bu bedel çok yüksektir. Standart birimlerde (enerji joule Enerjinin çeşitli şekillerinde, çok farklı ölçü birimlerinin
2 16
cinsinden, kütle kilogram cinsinden): c = 9 x 10 J/kg'dır. Bu ortaya çıkması şaşırtıcı değildir. Bir joule, 1 m/s'lik hızla ha
reket eden 2 kg'lık bir kütlenin kinetik enerjisidir. Bir kalori,
bir gram suyun sıcaklığını bir santigrat derece artırmak için
gerekli olan enerjidir. Yaklaşık dört joule'a eşittir. Bir besin
kalorisi (ya da "büyük kalori" veya büyük C harfiyle ifade
edilen kalori), bin kaloridir. İki bin ile üç bin besin kalorisi
arası bir gün boyunca insanın ihtiyacı olan kaloridir. Başka
bir birim, kilowatt saat, aylık elektrik faturasında gördüğü
müz birimdir. Bir kilowatt-saat 3,6 milyon joule'a eşittir, bu
da 100 vvatt'lık bir ampulü on saat yakacak bir enerjidir, f
Atomun içindeki dünyadaki ortak olan bir özellik, enerji
ve kütlenin aynı birimle yani elektron voltla ölçülmesidir.
1930'lardaki ilk hızlandırıcılar, parçacıkların hızının bir kaç
milyon elektron voltluk (MeV) enerjiye yükselttiler. Bunu ta
kip eden on yıl ve sonrasında hızlandırıcı enerjiler yüzlerce
Ölçü Birimleri
İ çinde üç ailenin olduğu bir peri masalı hayal edin. Birin Şu anlama gelir: Uzunluğu tam olarak tahmin edilemeyen kı
ci aile bir vadide yaşıyor ve vanilyalı dondurma seviyor: sa bir süre yaşadıktan sonra parçacık, ani bir dönüşümle ya da
îkinci aile yakındaki bir dağdan biraz uzakta bir tepede yaşı bozunmayla başka parçacıklar haline gelir.)
yor ve çikolatalı dondurma seviyor. Üçüncü aile bir dağın zir Tabloda gösterilmeyen şey, leptonların zayıf bir etkileşimi
vesinde yaşıyor ve çilekli dondurma seviyor. Bu farklı aileler, olduğudur. Bu onları kuvvetli bir etkileşimi olan kuarklardan
antropologların anlayamadığı bir şekilde, birbirleri arasında (gelecek bölümde tanıyacaksınız) ayırır. Leptonların da ku-
kız alıp vermiyor ve pek iletişim kurmuyor olmalarına rağ arklar gibi bilinen bileşikleri yoktur (bu yüzden onlar da te
men, bu üç ailenin fertleri ortak bazı özelliklere sahip ve bir mel parçacıktır) ve bilinen bir ölçüleri de yoktur. Bugüne ka
birlerine bağlı gözüküyorlar. Ancak, yüksek sınıftan bir fert dar yapılan tüm deneylerde (ve onları tanımlayan başarılı te
öldüğünde, bu fert sihirle alt sınıftaki ailelerin üç ferdine dö orilerde) leptonlar nokta parçacıklar gibi davranmıştır.
nüşüyor. Vadi ailesinde asla doğal ölüm olmuyor ama bu ai
lenin fertleri başka yerlerden gelen işgalciler tarafından yok
ediliyor. Daha iyi bir isim bulamadıklarından antropologlar Elektron
bu üç aileye. Çeşni 1, Çeşni 2 ve Çeşni 3 diyor. Yukarıdaki
olay lepton adındaki parçacıkları çok iyi tanımlıyor. Elektron Tablo Bl 'deki ilk sözcük olan elektron, sadece en iyi bili
ve onun nötrinosu vadi ailesini, muon ve onun nötrinosu tepe nen lepton değil aynı zamanda şimdiye kadar keşfedilen ilk
ailesini, tau leptonu ve onun nötrinosu ise dağın zirvesindeki temel parçacık olma özelliğine de sahiptir.
aileyi oluşturuyor. Bu ailelerin birbirleriyle nasıl ilişkileri ol İngiltere'deki Cambridge Üniversitesinde fizik profesörü
duğu hakkında pek net bilgisi olmayan fizikçiler, bunları Çeş olan J. J. Thomson, 1897'de katot ışınları hakkında daha çok
ni 1, Çeşni 2 ve Çeşni 3 diye adlandırıyor. (Bu terimlerin lez şey öğrenmek istedi. Bu dönemlerde o ve diğer bilim insan
zet konusuyla ilgili olduğunu düşünen olabilir.) ları, içinde iki metal plaka bulunan ve hemen hemen hiç ha
Böylece her üçünden ikisinde çeşni olan, altı tane lepton va almayan bir cam fanusta, bu plakalardan biri pozitif diğe
vardır. "Lepton" sözcüğü Yunanca "küçük" ya da "ışık" an ri negatif yüklenip aralarında yüksek voltaj sağlanırsa, nega
lamlarına geler elektron ve nötrinolan tanımlamak için son tif plakadan pozitif plakaya bir tür "ışın" akışı olacağını bili
derece uygun bir terimdir. yorlardı. Negatif plakaya katot (pozitife de anot) dendiği için,
Ancak keşifler bu terminolojiyi değiştirmiştir, Tablo bu çok gizemli ışınlara "katot ışınları" dendi. (İsimler kolay
B.l'de (Ek B) görüldüğü gibi, tau leptonu ışıktan başka bir değişmez. Televizyon ve bazı bilgisayarlardaki görüntü me-
42 43
Elektriksel sapma
Manyetik sapma
Elektron Nötrinoları
* Daha sonraları Chicago yakınlarındaki Fermi Laboratuarında yöneticisi olan Muon nötrinosunu keşfeden takım, fotoğraf 1962 keşif yılı. Takımın lider
Lederman, halen yüksek okulda okutulan fen konularını düzenleme girişimi lerinden Jack Steinberger (doğum 1921) sol başta, Melvin Schwartz (do
nin ulusal lideridir, ve dokuzuncu sınıflara fizik öğretmek için başlatılan "Te ğum 1932) sağ başta, ve Leon Lederman (doğum 1922) Schvvartz'ın ya
mel Fizik" hareketinin de öncülüğünü yapmıştır. nında. Leon Lederman arşivi.
62 63
Hızlandırıcıdan gelen parçacık serpintilerini bloke etmek
için fizikçiler 44 foot kalınlığında (13,41 m.)* demirden so
mut bir bariyer kurdular, bu bariyer her yüklü parçacığı dur
durmaya yeterliydi ama nötrinolara (ve karşıt nötrinolara) en
gel olamadılar. Eğer nötrinolar tek tip olsaydı, bariyeri yıkan
bu nötrinolar fizikçilerin dedektöründe muonlar kadar çok
elektron yani bir sürü proton ve nötron içeren bir çember ya
ratırlardı. (Atom çekirdeklerinin içinde!) Aslında nötrinolar
sadece muon yaratarak muon nötrinosunun elektron nötrino-
suyla aynı olmadığını gösterdiler.
Bu durumda yukarıda formülü verilen reaksiyon denkle
minin yeniden yazılması gerekiyor.
+
K —» pt+ Ym
larını yakalamak elektronunkiler kadar kolay değil! arayarak bilinmeyen bölgeyi keşfetmeye karar verdi. Perl
hem politikada hem bilimde eylemci bir kişiydi. 1960'larda
Vietnam Savaşına karşı yapılan protestolara katıldı ve ülke
deki sosyal adalet için çalışmalar yaptı. 1970'lerin başların
Tau
da, Amerikan Fizik Örgütü'nde bilimsel ve toplumsal konu
larda çalışmalar yapılması için bir birimin kurulmasındaki
1960'larda fizikçiler, leptonla ilgili çok şey düşündüler.
başarılı mücadeleyi yönetti. Stanford'da Perl'ün bazı meslek
Dört tane leptona ait elektron, muon, bunların nötrinoları ve
taşları, onun ağır bir lepton bulmaya çalışmasındaki kararlılı
bu leptonların karşıt parçacıkları var. Aslında burada her şey
ğı mantıksız buldu. Ona teorinin değil merak ve ümidin reh
bitmeli. Özellikle üç kuarkın kanıtı ve dördüncüye inanmak
berlik ettiğini düşündüler. Hiçbir teorisyen ona kesinlikle ba
için teorik nedenler olduğundan beri. (Dördüncü kuark
şaracağını söyleyemezdi. Birlikte deneyler yaptığı meslektaş
1974'de keşfedildi). Kısacası, fizikçiler dört leptonun oldu
ları ona kesinlikle kaybedeceğini söylediler.
ğunu biliyordu ve dört kuarkın olup olmadığından şüpheleni
Gerçekten de Perl'ün tau'yu keşfetmekle sonuçlanan araş
yordu. Tekrar barış mı? Sadece çok kısa bir süre için evet.
tırması yıllarca sürdü. Yeni leptonu aramaya 1960'ların son
Kaliforniya'daki Stanford Doğrusal Hızlandırıcı Merke
larında başladı ve ilk kanıtı bulduğunu 1975 'de duyurdu.
zinde Martin Perl, muondan çok daha ağır bir yüklü lepton
İlk kanıt biraz zayıftı. Perl ve diğerlerinin bulguyu doğru
* Doğru okudunuz: 44 feet kalınlığında (13.41 m.)! layacak ilave deneyler yaptıkları 1978'e kadar fizik otoritele
64 ri tau gerçeğini tam olarak kabul etmedi. (Bu arada iki kuark
daha bulunmuştu, böylece kuarkların sayısı beşe çıktı. Perl'in
65
kütle enerjisinin (ya da "hareketsizlik enerjisi"nin) açığa çık
tığını düşünmeye alışığız.
Ancak Stanford Doğrusal Hızlandırıcı Merkezinde, parça
cıkların kinetik enerjileri kütle enerjilerini (en fazla 1 MeV
olan) çok büyük miktarda geçer. Parçacıklar yok olduğunda
sadece kütle enerjileri değil kinetik enerjileri de yeni bir küt
le oluşturma işine girişirler. Tablo B.l'e göz gezdirdiğimiz
zaman 5 GeV'in aslında bir tau-karşıt tau çifti yaratmak için
gerekli olan (2 x 1,777 MeV) veya 3,55 GeV'den çok daha
fazla olduğunu görürüz.
Gözlemlenen reaksiyonlar tau'nun "imzası" diye şöyle
yorumlanmıştır:
+ +
e~ + e —> e~ + fi + görünmeyen parçacıklar (1)
+
e~ + e —» e~ + j£ + görünmeyen parçacıklar (2).
Çiftler halinde ortaya çıkan elektron ve muonların ölçülen
özelliklerine dayanarak Perl şaşırtıcı miktarda bilgi verdi: yu-
68
bir elektronun kütlesinin yüz binde birinden daha aşağıya çe
yonda biri kadar) emülsiyonun içinde, yaklaşık bir milimetre
kilmiştir). Kütlenin tam olarak sıfır olma/olasılığı Fermi'nin
uzunluğunda küçük izler bırakan yükleri olduğu için, tau lep-
teorisine uyuyordu ve kütlesiz fotonun^zaten yakın bir arka
tonları yaratmak üzere etkileşime girdiler. Dönüşen tauların
daş olduğu fikrini veriyordu. Aslında tebrisyenler daha sonra
yarattığı bu izler, parçacıkların da izleriyle birlikte tau nötri-
nötronların kütlesiz olduğunu öneren, Fermi'nin teorisinin bir
nolarımn varlığını ortaya koydu.
versiyonunu geliştirdiler.* Böylece daha sonraki onlarca yıl
Tau nötrinosu görüntülenmeden önce de, hiçbir fizikçi
nötrinoların kütlesiz parçacıklar olduğu fikrine genel olarak
onun varlığından şüphe duymuyordu. Yine de, lepton ailesi
inanıldı.
dünyasına olan inançları kesin kanıtla taçlandırıldığında içle
Kütlesiz bir nötrino fikri basit olduğu kadar aynı zamanda
ri rahatladı. Leptonların tam olarak üç çeşnisi vardır ve eli
mizde beta radyoaktivitesi ve gözlemlenen pek çok sayıdaki çekici bir fikir. Ama acaba doğru mu? Görünüşte değil. Bu
diğer fenomeni de kapsayan bu leptonların davranışlarıyla il gün nötrinoların küçük kütleleri olduğuna dair iyi bir kanıtı
gili iyi hazırlanmış bir teori vardır. mız var. Tablo B.l güncel üst sınırları göstermekte. Nötrino-
un kütlesiyle ilgili kanıta bakmadan önce gelin fizikteki ba
sitlik konusuyla ilgili kısa bir tur atalım.
Nötrinonun Kütlesi
Basitliğe Oları Güven
Pauli ilk olarak 1930'da nötrinonun varlığından bahseder Basitliğe olan güven, bilim insanlarını özellikle de fizikçi
ken, onun bir elektronunkiyle yaklaşık aynı kütleye sahip ol leri yüzyıllardır motive etmiştir. Bu ne anlama geliyor?
ması gerektiğini ve asla bir protonun kütlesinin yüzde birin Doğanın basit kurallara göre işlediğine inanan biz insan
den daha fazla kütleye sahip olmaması gerektiğini söyledi. lar, bu kuralları bulur, bunları matematiksel şekle çoğunlukla
Nötrinonun hiç kütlesi olamayacağı fikri kısa bir süre son da az sayıda kâğıt parçalarına dökeriz.
ra, beta dönüşümü deneyleri sonucunda ortaya çıktı. Belirli Bir dizi gözlem için yapılan iki önermeden daha basit ola
bir beta dönüşümü olayında, belirli bir miktarda enerji elekt nına güveniriz. "Basif'in ne olduğu tabii ki bir görüş mesele
ron ile nötrino kombinasyonu tarafından alınır. Elektron sidir, ama bilim insanları onun bilinç, kavram ekonomisi, ma
(gözlemlenen parçacık) bu enerjinin bir kısmını alır; nötrino tematiksel ifadelerin kısa yolu ve uygulamanın genişliği an
(gözlemlenmeyen parçacık) ise geri kalanını alır. Eğer nötri lamlarına geldiği yönündeki aynı görüşü paylaşırlar. Bilim
nonun kütlesi varsa, en azından kendi sabit enerjisini, mc2, al insanları basitliğin güzellik olduğu sonucunu çıkarırlar.
malıdır. Radyoaktif çekirdekten belirlenemeyen bir hızda çok Bir örnekle açıklayayım. Merkezinde güneşin olduğu şişi
yavaş bir şekilde çıksa bile nötrino yine de bu kadar enerji ta rilmiş dev bir küre düşünün. Küre şişirildikçe yüzeyi tam ola
şırdı. Bu yüzden elektron, en fazla toplam enerji eksi nötrino rak yarıçapının karesi kadar büyüyor. Yarıçap (güneş ile küre
nun mc2'si kadar bir enerjiye sahip olabilir. arasındaki mesafe) iki katına çıktığında, yüzeyi dört kat bü-
1930'larda fizikçiler daha kusursuz deneyleri başarıyla ta
*Bir keresinde bir konferansta, çalışmalarını deneyler yaparak sürdüren bir fi
mamladıklarında, beta bozunumunda çekirdekten fırlatılan en zikçiden şu sözleri duymuştum: Eğer Dünya'yı uzaydan bombardımana tutan
enerjik elektronların enerjinin neredeyse tamamını götürdü büyük piyanolar tespit edilseydi, bazı teoristler yirmi dört saat içinde büyük pi
ğünü buldular. Nötrinonun kütlesi (eğer varsa) çok küçük ol yanoların temel kozmik radyasyonun esas parçalan olduğunu söyleyen şık bir
malıydı. (Bugün elektron nötrinosunun kütlesinin üst sınırı, teori geliştirirlerdi.
71
70
yüyor; mesafe üç katına çıktığında, yüzey dokuz kat büyüyor. güne neden olur.
Bu bir geometrik gerçekliktir. (Üç boyutlu Öklit uzayında). Bizim etrafımızdaki sıradan fiziksel dünyanın büyük bölü
Aynı zamanda Newton'ın yerçekimi gücü kanununa göre, gü mü o kadar basit değildir. Bilim insanlarının fiziksel çevremi
neşin yerçekimsel gücü, mesafenin karesinin tersi oranında zi basit terimlerle açıklanmaktan uzak olduğunu bilmek için
azalır. Mesafe iki katma çıkınca güç dört kat azalır; mesafe üç sadece yerel hava durumunuza Bakmanız yeterli. Sudaki dal
katken güç dokuz kat azalır. Bu bir fizik kanunudur. Olabile galar, ağaçlarda titreyen yapraklar, bir kamp ateşinden çıkan
cek daha basit bir kurgu yok. Yarıçap mesafesinin üssü r 2,1 duman -hepsi de basit tanımlara meydan okur.
veya 2,0000004 değil, Newton'a göre tam 2'dir. Maxwell'in Bu nedenle, genel anlamda üç tane karmaşıklık katmanı
elektromanyetizma teorisine göre, aynı ters kare kanunu yük mız var. En üstteki katman -görünen katman- en karmaşık
lü parçacıklar arasındaki elektrik kuvveti için de geçerlidir. olanıdır (Dalgalanan su, titreyen yapraklar, hava durumu). Bu
Ancak yirminci yüzyılda fizikçiler daha derinleri araştır katmanın altındaki ise geçtiğimiz birkaç yüzyılda bilim in
dıkça Newton ve Maxwell'in mükemmel basitlik yaklaşımı sanları tarafından açığa çıkarılmış şaşırtıcı düzeyde basit olan
nın sadece tahmini olduğunu gördüler. Einstein'ın görelilikle katmandır (Newton'm yerçekimi, Maxwell'in elektromanye
ilgili genel teorisi bize yerçekimindeki r'nin gerçek üssü'nün tizması, Dirac'ın kuvantum elektronu). En alttaki katmanda
tam olarak 2 olmadığını (aslında gezegenler ve yıldızlar için ise karmaşıklık tekrar başını kaldırır. Basitlikten küçük sap
bu sayı oldukça yakın) gösterir. Sonuç olarak bir yıldızın yö malar görülür. Ancak bunlar bizim yakın çevremizdeki kar
rüngesinde dönen ideal bir gezegen olsaydı, elips biçiminde maşıklıklar gibi değildir. Daha derin, daha usta bir basitlik
ki bu yolunu her turunda değiştirmezdi (Nevvton'un kanunun yansıtırlar. Örneğin çoğu fizikçi, kısaca birkaç satır olan
da olduğu gibi) ama her seferinde spiral biçiminde çok az Einstein'ın genel görelilik denkleminin mükemmel bir basit
farklı bir yol izlerdi. Atomun derinliklerinde ise, kuvantum liği olduğunu söyler. (Bu fizikçiler yerçekimini sadece uzay
mekaniğinin bir özelliği olan, gelip giden "görünmez parça ve zamana dayanarak açıklarlar ve boyları ya da bileşikleri ne
cıklar", elektrik gücünü çekirdeğe yakın bir yerde ters kare olursa olsun bütün düşen nesnelere yerçekiminin niçin eşit
kanunundan çok az bir farkla oluştururlar. Bunun sonuçların hızlanma sağladığını ilk defa gösterirler.) Ancak bu denklem
dan birine göre, Paul Dirac'ın 1928'de tahmin ettiği şekilde, ler bize Newton'ın ters kare kanununun pek doğru olmadığı
hidrojen atomunun içindeki elektronun belirli iki devinim du nı gösterir. Modern kuvantum teorisi ise güzel ve basit temel
rumunda enerjisi kesinlikle aynı olmalıydı (basitlik!), ama o denklem ve kavramlarıyla bize, vakum -hiçlik- dediğimiz
güne kadarki çok küçük olan enerji farkı arttı (çok da basit şeyin aslında parçacıkların sürekli olarak yok edildiği ve ya
değil). ratıldığı canlı bir yer olduğunu açıklar. Basitlik ustalıktır,
Bu ilişkileri açıklamak için izlenebilecek yollardan biri; onun yanında yer alan güzellik de.
belirli bir tahmin düzeyinde (çok iyi bir tahminde) doğa bize
basitliğin çarpıcı kanunlarını, ama daha derinlere inersek de Nötrino Kütlesine Dönüş
büyük karmaşıklıkların kanunlarını gösterdiğini bilmekti. Bir
Böylece, bize modern fiziğin öğrettiği karmaşıklık ve ba
başka örnek verecek olursak: John Wheeler ve diğer araştır
sitlik katmanlarına dayanarak nötrinolar tamamıyla kütlesiz
macıların teorilerine göre, yeterince kısa zaman dilimlerinde
olsa "iyi" olurdu diyebiliriz ancak daha derin -belki de en ba
uzayın yeterince küçük bölgelerine baktığımızda, bizim sıra
sit- teoriye dayanarak eğer bunların küçük bir kütlesi olduğu
dan dünyamızdaki uzay ve zamanın basitliği kuvantum köpü-
72 73
olarak saatte bir gözlemledirler. Nötrinolar ise atmosferin
yüksek kesimlerinde kozmik ışınlar tarafından yaratılmıştı.
Dünya nötrinolar için çok şeffaf olduğundan, çalışmayı yürü
tenler nötrinoların etkisinin hem baş üstünden hem de "ayak
altı"ndan geldiğini gördüler, yani bunlar Dünya'nın bir ucu
olan atmosferden olduğu kadar bu ikisinin arasında kalan di
ğer tüm yerlerden de geliyorlardı. Ayak altından gelen muon
nötrinolarının baş üstünden gelenlere oranında bir "hesap açı
ğı" vardı. Daha uzaklara giden muon nötrinoları ise -bazıları
sekiz bin mil daha uzağa gider- "kaybolurlar". Peki bu, nöt
rinoların kütlesi olduğunu nasıl açıklar? Şimdi birkaç dakika
lığına kemerlerinizi bağlamanızı istiyorum.
Bir kuvantum sistemi aynı anda iki "durum"da var olabi
lir. Bundan daha da ötesinde, bir muon parçacığı hiç de " s a f
bir parçacık olmayabilir, tanımlanabilen basit bir kütlesi bile
olmayabilir. Belirli kütleleri olan iki ayrı parçacığın karışı
mından oluşmuş olabilir. Buna karşılık, tau nötrinosu da, ka
rışımı oluşturan bu iki parçacıktan oluşan bir parçacık, ama
farklı bir parçacık olabilir. Eğer karışımı oluşturan bu iki par
çacığın kütlesi aynı olsaydı, kalışımla ilgili bütün bu kurgu,
ölçülemeyen sonuçlan olan bir sürü matematik işlemi olurdu.
Ancak bu iki farklı parçacığın kütleleri de farklı olursa, sah
işçiler bir sal üzerinde bir miktar suyla doldurulmuş olan Kamiokande de-
dektörünün içini denetliyor. Fotoğraf Tokyo Üniversitesi, Kamioka Gözle
neye parçacıkların dalga dünyası çıkar. Kuvantum dalgaları,
mevi, Kozmik Işın Araştırma Enstitüsü. farklı frekansta dalgalanan iki bileşik parçacığı ile benzerdir
(çünkü frekans enerjiye, enerji de kütleye bağlıdır). Bu du
söylenirse şaşırmamalıyız. rum muon nötrinosunun kademeli olarak (belki de yüzlerce
Bilim insanları son dönemlerde nötronların kütlesi olduğu millik bir uçuş mesafesinden daha fazla) bir tau nötrinosuna
ve bu kütlenin küçük ve farklı nötronların farklı kütleleri ol (belki de bir elektron nötrinosuna) dönüşmesini, sonra yeni
duğu sonucuna vardılar. den muon nötrinosuna dönüşmesini ve böyle devam etmesini
Nötrino kütlesi ile ilgili ilk kanıt 1990'da Japonya'da Sü- sağlar, bu olaya nötrino dalgalanması denir.
pek Kamiokande adındaki dev yeraltı dedektörünün ölçümle Bu durumun müzikte şöyle bir benzeri olabilir: Bir orkest
riyle ortaya çıktı ve 2001 ile 2002 yıllarında yine yerin çok radaki iki kemancı "a"yı çalarak kemanlarını akort ederlerse
derinlerinde bulunan SNO, Sudbury Nötrino Gözlemevi'nde ve a'larının frekansı (perdesi) aynı değilse, "tempolu bir ses"
(Kanada'da) yapılan ölçümlerde desteklendi. duyarlar yani bu iki frekansın farkındaki yoğunluğun yavaş
Japonya'da çalışan uluslar arası bir grup, cihazlarından dalgalanması.
geçip giden nötrinolar tarafından yaratılan muonları yaklaşık Kemancılardan biri perdeleri aynı olana kadar akort etme-
74 75
ye devam ederse tempolu ses yok olur. Benzer şekilde, iki
"karışık" nötrinonun kuvantum dalgaları sadece, bileşik par
çacıkların kütleleri aynı değilse yavaş bir dalgalanma üret
mek üzere "tempo" tutar. Nötrino kütlesinde dalgalanma ge
rekmez, ama eğer dalgalanma görülürse bu sadece nötrinonun
kütlesi olduğu anlamına gelir, yani en az iki nötrinonun küt
lesi farklıdır ve muon nötrinoları veya elektron nötrinoları ya
da tau nötrinoları dediğimiz parçacıklar kendi başlarına diğer
"saf kütle"lerin karışımıdır.
Bütün bunlar, ayak altı nötrinosundan daha fazla baş üstü
nötrinosu görme olayından çıkan sonuçlardır. Ancak nötrino
nun hesap açığı dediğimiz şey, açıya ve nötrino kütlesi için
kesin kanıt sağlayan enerjiye bağlıdır. Daha sonraları
SNO'da farklı bir uluslar arası takımın yaptığı çalışmalar,
nötrino kütlesi meselesini daha sağlam bir zemine oturttu.
Ontario'daki bir nikel madeninin bir buçuk milden daha
derinine kurulan SNO dedektörü, bin metre ton (909,000 kg)
ağır su* içerir ve güneşten gelen nötrinoları incelemek için
son derece uygundur. Astrofizikçiler, teorik hesaplamalara da
yanarak, Güneş'ten gelen nötrinoların Dünya'ya hangi oranda
ulaştığını ve güneşte yaratılan nötrinoların sadece bir çeşnisi
olduğunu biliyorlar. Sadece elektron nötrinoları güneşe gücü
nü veren termonükleer reaksiyonlar tarafından üretilebilir.
Amerikalı fizikçi Ray Davis'in çalışmasının önderliği saye SNO dedektörünün dış yapısı. 1 8 metre (59 feet) çapında ve içe doğru
sinde, bilim insanları Dünya'ya ulaşan elektron çeşnili nötri bakan yaklaşık 9.600 dedektör tüpü var. Bu fotoğraf çekildikten sonra iç
noların sayısının sanılandan çok daha küçük olduğunu uzun bölüm bir milyon kilogram ağır suyla dolduruldu. Fotoğraf SNO arşivi.
yıllardır biliyorlardı.t SNO çalışmasının sonuçlan bunun ne
denini açıkladı. Nötrino dalgalanması nedeniyle, güneşten çı uğrarlar, sürekli olarak muon nötrinoları ve/veya tau nötrino-
kan elektron çeşnili nötrinolar, Dünya'ya gelirken değişime larına ve tekrar elektron nötrinolarına dönüşürler. Bu dönüşü
mün sonucunda Dünya'ya ulaşan güneş nötrinoları, belki de
* Ödeneği çok iyi olan bir fizik grubu bile, bin metre ton (909.000 kg.) ağır su
alacak bir bütçeye sahip değildir. Bu nedenle SNO takımı, suyu Kanada'nın
eşite yakın parçalar şeklinde, üç çeşniye bölünürler.
nükleer reaktör programından Ödünç aldı. SNO takımı günün birinde bu suyu SNO takımının yaptığı işin nasıl bir şey olduğunu anlama
saf ve nötrino bombardımanının deney amacıyla yol açtığı etkilerden arınmış nız için, üzerinde çalıştıkları iki reaksiyondan bahsedeceğim.
olarak iade edebilecek. Her iki reaksiyonda da ağır hidrojenin çekirdeği olan deute-
t Yıllar önce, Princeton İleri Araştırmalar Enstitüsü'nde astrofizikçi olan John
Bahcall rivayete göre, "Eğer deney yapan fizikçiler birazcık daha güneş nötri
ron var. Bu, ağır suyu "ağır" yapan ağır hidrojendir.
nosu görselerdi, güneşin parlamadığını kanıtlamış olurlardı." demiş. Bir deuteron, bir proton ve bir nötrondan oluşur, ben sem-
76 77
bolünü [pn] olarak göstereceğim. Reaksiyonlar: deki ilginç ama riskli bir görüş üzerinde çalışıyorlar.
Ve + {pn} —> e + p + p / Eğer bu yay teorisyenlerinin görüşü doğruysa, yerçekimi
ve parçacık teorisiyle birleştirilecektir; temel parçacıkların sayı
sı, kütlesi ve diğer özellikleri tahmin edilebilecek; lepton ve
v + {pn} —> v + p + n. kuarkların da artık birer boyutu olacaktır. Bütün bunlar, küçü
ğün doğasıyla ilgili görüşümüze devrim niteliğinde bir katkı
İlk reaksiyonda nötron protona ve elektrona dönüşür. Çeşni sağlayacak.
nin korunması gerektiği için, ilk reaksiyon elektron çeşnili Eğer daha önce hiçbir kaşifin gitmediği bir yere gitseydi-
nötrinoların bombalanması şeklinde olur. Araştırmaların bul niz ve eğer üç tane uzak köyden geçseydiniz, doğal olarak ile
gularına göre, eğer güneşten dünyaya gelen nötrinoların hep rilerde başka köylerin olup olmadığını merak ederdiniz. Bi
si yolda çeşnilerini koruyabilseydi, bu tür reaksiyonların an linmeyen, haritası olmayan bir bölgede bunu bilme şansınız
cak üçte birinin olması beklenirdi. İkinci reaksiyonda, nötri- kesinlikle yok. Ancak yürüyüp öğrenebilirsiniz. Benzer şekil
no, proton ve nötronu açığa çıkarmak için enerjisinin bir kıs de, fizikçilerin de, parçacıkların üç çeşnisini keşfettikten son
mını vererek deuteronu zorla açar. Bu reaksiyon herhangi bir ra, dördüncü, beşinci ya da sonsuz sayıda başka çeşnilerin
çeşnili bombardıman nötrinoları için devam edebilir. Araştır keşfedilmek üzere bekleyip beklemediği hakkında hiç fikirle
macılar, eğer tüm güneş nötrinoları (gerekli enerjiye sahip) ri olmadığını tahmin edersiniz. Zaten ikinci çeşninin ortaya
Dünya'ya ulaşsaydı, bu türden çok sayıda reaksiyonun bek çıkması bir sürprizdi. (Rabi'nin muonla ilgili sorusunu hatır
lenmesi gerektiğini buldular. layalım: "Bunu kim emretti?"), üçüncüsü de öyle (Martin
Sonuç: Güneş, teorinin yayması gerektiğini söylediği mik Perl, tau'yu ararken şüpheciliğe karşı gelmek zorunda kal
tarda nötrino yayıyor (burada astrofizikçiler rahat bir nefes mıştı). Şaşırtıcı bir şekilde, fizikçiler üçüncü çeşninin uzak
alabilir). Nötrino dalgalanmasıyla, elektron nötrinoları muon lardan değil, kuyruğun sonundan işaret verdiği! için rahatladı
ve tau nötrinolarına dönüşüyor; ayrıca nötrinoların sıfırdan lar.
farklı ve eşit olmayan kütleleri var. Nasıl oluyor da fizikçiler kaşiflerin aksine, uzaklardaki el
Bu deneyler nötrinoların kütlelerinin ne kadar olduğunu değmemiş bölgelerde hiç sürpriz olmadığına (en azından da
tam olarak açıklayamaz. Bildiğimiz tek şek küçük oldukları ha fazla çeşni olup olmadığı konusunda) emin olabiliyorlar
dır. Tablo B.l güncel sınırları göstermekte. (2003 itibariyle). (en azından bir miktar emin olabiliyorlar)? Güneşten gelen
nötrinoların toplam sayısının, gelen elektron nötrinolanndan
tam üç kat fazla olduğu gerçeği üçün sınır olduğunu destek
Niçin Üç Çeşni? Başka Var mı? leyen bir görüş. Başka bir görüş ise kuvantum teorisinde gö
rünmeyen süreçler denen, çok genel anlamda görünmeyenin
Kimse, parçacıkların niçin üç çeşnisi olduğunu bilmiyor. görünene olan etkisi diye açıklanabilen durumdur. Kuvantum
Yay teorisyenleri bunların özelliklerinin günün birinde bir ce teorisi şöyle der: "Önce" (çarpışması yakın iki parçacık diye
vap bulmaya yardımcı olacağına inanıyor. Kuramsal fiziğin lim) ile "sonra" (çarpışmayla aniden ortaya çıkan yeni yara
bu güçlü topluluğunun üyeleri, her temel parçacığın proton tılmış parçacıklar diyelim) arasında akla gelebilecek her şey
veya atom çekirdeğinin boyutuna göre hayal edilemeyecek belirli korunum kanunları çerçevesi içinde olur. Gerçekleşen
kadar, küçük ölçüde titreşim ya da dalga yayı içerdiği şeklin- ortalama olaylar arasında her tür parçacığın yaratılması ve
78 79
hızla yok olması vardır. Bu ortalama parçacıklar görünmeme la çeşni olabilmesi için, eğer dördüncü veya daha sonraki çeş
sine rağmen, gerçek sonucu etkilerler, yani önce ile sonradan nili nötrinolar beklenmedik düzeyde büyük olsaydı -diyelim
"sonrası"nı. Eğer bir ya da daha fazla ilave çeşni olsaydı, ki protonun kütlesinden çok daha büyük- bilinen üç nötrino-
bunlar bu görünmez dansta rol alırlardı ve varlıkları tespit nun kütlesi protonun kütlesinden çok daha küçük olurdu.
edilirdi. İlave çeşnili bir parçacığın olduğuna dair hiçbir kanıt Böylece çeşniler üçte duruyor. Ama niçin? İşte bu, heye
yok. canlandıran bir soru.
Belki de ilave çeşnilere karşı en ikna edici kanıt, ağır bir
nötr parçacığın dönüşümüyle oluşan, bir protondan yüz kat
daha büyük olan Z°'dır.
İşte bir başka kuvantum etkisine giriş. Z°'m ölçülen kütle
si farklı değerlere sahiptir. Yani Z°'ın kütlesi her ölçüldüğün
de, farklı bir değer elde edilir. Deneyi yapan fizikçiler aynı
parçacığın ölçülen tüm kütle değerlerini bir araya getirdikle
rinde, kütlenin belirsizliği denen bir farklı kütle değerleri or
talaması dağılımı görürler. (Belirsizlik anlamlı bir sözcük,
çünkü bu en basit bir ölçümdeki hata olasılığından da geniş.
Gerçekten de bu parçacığın tek bir kütle sayısı yok.) Heisen-
berg'in belirsizlik ilkesine göre, kesin bir değeri olmayan bu
kütle kesin olmayan bir zamana bağlıdır: birinin çok olması
demek diğerinin az olması demektir. Bu nedenle eğer kütle
nin kesin olmayan değeri büyükse Z°'ın sadece çok kısa bir
süre yaşaması gerekir. Eğer kütlenin kesin olmayan değeri
küçükse, Z° daha uzun yaşar. Aslında Z°'ın ömrü saatle ölçü
lemeyecek kadar kısadır. Kütlenin belirsizliği, onun bir saat
gibi hizmet vermesini sağlar. Kütle ölçümlerinin dağılımları
na bakarak araştırmacılar parçacığın yaşam süresini tam ola
rak belirleyebilirler.
Şimdi kanıtın devamı geliyor. Yüklü parçacıklar üreten Z°
bozunumunun belirli şekilleri gözlemlenebilir. Görünmeyen
şekiller arasında nötrino-karşıt nötrino çiftine dönüşüm var
dır. Görünen (yüklü) parçacıklara dönüşümün oranını bilen
ve birleşik dönüşümün tüm şekilleri için ortalama yaşam sü
resini bilen fiziçiler, görünmeyen parçacıklara dönüşüm ora
nını bulabilirler. Z°'ın iki, dört, beş veya başka bir sayı değil,
tam olarak üç tür nötrino-karşıt nötrino çiftine (elektron, mu-
on ve tau çeşitlerine) dönüşebileceğini hesaplarlar. Üçten faz-
80
nebilirsiniz -boylarını, renklerini, davranış şekillerini ve
(sahnede görevli arkadaşlarınızın yardımıyla) ağırlıklarını.
Her bir hayvanın içinde kaç aktör olduğunu anlayabilirsiniz.
4. bölüm Ancak bu hayvan kostümleri içindeki aktörlerin fiziksel özel
liklerini, cinsiyetlerini ve tenlerinin rengini bilemezsiniz. Si
Geniş Ailenin Diğer Üyeleri zin bu durumunuz, bir fizikçinin proton, nötron ve diğer bir
leşik parçacıkları (daha temel varlıklardan oluşan parçacıkla
rı) inceleyerek kuarklar hakkında bir şeyler öğrenmeye çalış
ması gibidir.
Kuarklar Bu sahne hayvanları benzetmesi çok uygun değildir, çün
kü aslında fizikçiler kuarklardan birini dahi tek başına görme
Kuarklar gerçekten tuhaf yaratıklardır. Temel dediğimiz nin avantajı olmadan bile onlarla ilgili pek çok şey öğrendi
sınırlı sayıdaki parçacık arasında yer alırlar, ama şimdiye ka ler. Üstelik, protonun içindeki kuarklarla, hayvan kostümü
dar onlardan bir tanesini bile kendi başına görmediğimiz gi içindeki aktörler arasında büyük bir fark var -kütlelerinin öl
bi, göreceğimizi de sanmıyoruz. Kuarkların kütlesiyle ilgili çüsü. Eğer pek çok hayvanın rolünü oynama yükünün altı ak
belirsiz bir fikrimiz var (tartmak için bir tane bile yakalaya törde olduğunu ve bunların farklı gruplar kurduğunu bilsey
madığımız için) ve en ağır olanının en hafif olanından niçin diniz, her bir aktörün ağırlığını bulmak için, her sahne hayva
on binlerce kat daha ağır olduğuyla ilgili hiçbir fikrimiz yok. nının ağırlığını ölçüp bireysel ağırlıkları bulana kadar bu
Ama oradalar işte, altı tanesi ve üç grupta, bir dizi leptonla ağırlıklarla uğraşıp dururdunuz (kostüm ağırlıklarının izniy
eşleşen bir dizi kuark. Leptonlar gibi, onların da bir-yarım bi le). Bunun nedeni, yaşadığımız dünyada kütlelerle basit bir
rimlik dönüşü var. Yine leptonlar gibi ölçülebilen fiziksel bü şekilde toplama işlemi yapılabilmesi. Eğer George 160 pound
yüklükleri yok; söyleyebildiğimiz kadarıyla nokta olarak bu (72,6 kg) ve Gracie 120 pound (54,4 kg) ağırlığındaysa, bir
lunuyorlar. Bunun dışında leptonlardan çarpıcı bir şekilde ay tartının üzerinde ikisinin toplam ağırlığı 280 pound (127
rıldıkları özellikler var, güçlü etkileşimleri var (leptonların kg)'dır. Bu sıradan gerçek, kimyagerler için çok yararlı olan
yok) ve parçacık oluşturmak üzere, tıpkı pion, proton ve nöt kütlenin korunum ilkesinde de çok değerli bir yere sahiptir.
ronlarda olduğu gibi, bizim görebileceğimiz şekilde ikişer Ancak kütle, diğer pek çok şey gibi, atomun içindeki dün
üçer birleşiyorlar (leptonlar ise başka parçacıklar oluşturmak yada kütle ve enerji eşitliği nedeniyle farklı davranır. Üç tane
için birleşmez).* kuark bir proton oluşturmak üzere bir takım oluşturduğunda,
Bütün işleri, iki veya üç kişilik gruplar halinde at, inek ve protonun kütlesinin sadece küçük bir bölümü bu kuarkların
ya zürafa kostümü giyip sahneye çıkmak olan aktörler hayal kütlesinden oluşur. Kuarkların kütlesinin büyük kısmı proto
edin. Seyircilerin arasında olan siz, digital fotoğraf makineni nun içinde hapsolmuş saf enerjiden oluşur. Bu, sanki at kos
zi çıkarıp bu "hayvanlaf'ın fotoğrafını çekip bu fotoğrafları tümü giymiş George, Gracie ve Gloria'nın ortak ağırlığının
inceleyebilirsiniz. Bu yaratıklar hakkında pek çok şey öğre- 400 pound (181,6 kg), atın ağırlığının ise onbeş ton olması gi
bidir. Zavallı fizikçi, protonun kütlesini on milyonda bir gö
* Bir pozitron ile bir elektron, pozitronyum adındaki hidrojen gibi bir atom
rülenden daha doğru ölçtükten sonra, sözlerini değiştirerek
oluşturmak için güçlerini birleştirirler, ama bu dev atom boyutundaki varlık bir
parçacık değildir. protonun içindeki kuarkların, çarpanı ikiden büyük veya kü-
82 83
çük olan ortalama kütlelere sahip olduklarını söyledi. yon daha hafif bir baryona dönüşebilir. Böyle olduğunda, dö
Ek B'de Tablo B.2'de bu altı kuarkm adları ve özellikleri nüşümden önceki ve sonraki baryon sayıları aynıdır. Baryon
gösterilmekte. sayısı denen şey kaybolmaz. (Benzer şekilde, elektrik yükü
İlk grupta yer alan yukarı ve aşağı sözcükleri rasgele se de korunur. Reaksiyondan sonra da reaksiyondan önceki ka
çilmiştir (Hiçbir yönle ilgisi olmayan sıradan isimlerdir). dardır.) Evrenin yapısı ve biz insanların şansına, en hafif bar-
İkinci grup için fizikçiler daha esprili davranmış ve bu kuark- yonun gidebileceği hiçbir yer yoktur. Sabittir, çünkü dönüşe
lara tuhaf ve tılsım isimlerini vermişler (üzgünüm, biri sıfat, bileceği kendinden daha hafif bir baryon yoktur. Bu en hafif
biri isim). 1940'ların sonlarında, kozmik radyasyonun içinde baryon protondur.
umulmadık düzeyde uzun ömürlü, protondan ağır parçacıklar Proton sonsuza dek yaşayacakmış gibi görünüyor.* Proto
görüldü. Bu "tuhaftı. Bu parçacıklar tuhaf parçacıklar oldu nun en yakın komşusu ondan biraz daha ağır olan nötrondur.
lar ve biz bugün onların niçin saniyenin on milyarda biri ka Bu, nötronun sabit olmadığı anlamına geliyor: nötron baryo-
dar yaşadıklarını anlıyoruz. Çünkü onlar, nötron ve protonda nun korunum kanunu ya da enerjinin korunum kanununa kar
bulunmayan bir tür kuark içeriyorlar: "tuhaf kuark". Daha şı gelmeden daha küçük kütleli protonlara (ve elektron ile
sonra, oldukça ağır bazı meson ve baryonların saniyenin tril karşıt nötrinoya) dönüşebilir. Yalnız kaldığında nötron, üç
yonda biri kadarlık bir süre yaşadığı bulunduğunda (çok da farklı parçacığa dönüşmeden önce ortalama on beş dakika ya
ha hızlı yani saniyenin trilyonda birinin milyarda biri ya da şar. Yine biz insanların şansına, nötron atom çekirdekleri
daha kısa bir sürede bozunmaları "gerekirken"), bu "tılsımlı" içinde sabitlenir, böylece 209 kadar proton ve nötron kombi
bir şey olarak kabul edildi. Bu parçacıkların yaşadıkları ha nasyonu bir araya toplanarak sonsuza kadar yaşar. Bunun an
yattan dolayı, bunların farklı bir tür kuark oldukları düşünü lamı, dünyamızın sadece hidrojen elementinden değil, çok
lerek onlara "tılsım kuark" dendi. sayıda farklı elementten oluştuğudur. Bunun tek nedeni ise
1977 ve 1995'de keşfedilen oldukça ağır üçüncü gruptaki kütlenin enerji, enerjinin de kütle demek olduğudur. Aslında,
kuarklara gelindiğinde, fizikçiler korkuyordu. Bir süre bu son sabit bir çekirdeğin içindeki nötronun kütlesi potansiyel ener
iki kuarka "doğruluk" ve "güzellik" dendi. Ancak korunum jisi sayesinde dönüşemeyecek kadar küçülür. (Nötronlar sabit
kazandı. "Doğruluk" "zirve" ve "güzellik" "dip" oldu. (Bu olmayan bazı çekirdeklerde dönüşebilir. Bu süreç beta radyo
yeni isimlerin kuramsal bir mantığı vardı. Ancak ne yazık ki aktivitesine neden olur.)
doğruluk ve güzellik kayboldu.) Bu konu bizi tekrar kuarklara döndürdü. Kuarklarm her
Gözlemlenen her parçacık sıfır, +1,-1, +2, -2 gibi elektrik biri 1+3'Kik baryon sayısı taşır. Böylece bir proton ya da ıjöt-
yükü taşırken (proton yükü birimleri), kuarklar ve karşıt ku- ron oluşturacak üç kuarkın baryon sayısı 1 olur. Bir karşıt ku
arklar +1+3,-1+3, +2+3, -2+3 gibi kesirli yük taşırlar. Ancak arkm baryon sayısı -1+3 olduğundan, bir kuark ile bir karşıt
gözlemlenebilen varlıklar oluşturmak için daima sıfır ve tam- kuarkın baryon sayısı sıfırdır. Bu tür kuark-karşıt kuark kom
saylı yüklerle birleşirler. binasyonları mesonları oluşturur. Bu nedenle karşıt kuark gö-
Kuarklar tarafından "kesirleştirilmiş" olan bir başka sayı
baryon sayısıdır (bazen elektrik yükü anlamında baryonik * Son dönemlerde geliştirilen bazı teoriler, protonun zaten sabit olamayacağı
nı, ama on dört milyar yaşındaki evrenin içinde bu kadar uzun ömürlü bir par
yük sözcüğü kullanılır). Proton ve nötronlar baryondur (öz çacığın dönüşme şansının çok küçük olduğunu söyler. Proton dönüşümünü
gün anlamının "ağır parçacık" olduğunu hatırlayalım). Bar araştıran fizikçiler, henüz protonun dönüşümüyle ilgili bir bulguya rastlama
yon sayısının en önemli özelliği korunmasıdır. Ağır bir bar- mıştır.
84 85
rülmemiş bir şey değildir. Parçacıkların büyük sıralamasında- bozon adındaki parçacığın bir türüdür. Fermion ve bozonlann
ki yerini almıştır. (Ancak bu parçacıklardan hiçbiri sabit de davranışları arasındaki oldukça şaşırtıcı farkı anlatmayı 7.
ğildir). Bölüme bırakıyorum. Tablodaki her parçacık bir hadrondur,
Tablo B.2'de görüldüğü gibi, kuarkların, yukarı ve aşağı yani güçlü etkileşimi olan bir parçacıktır. Bunun basit bir ne
kuarkların birkaç MeV'lik ağırlığından, 170.000 MeV'lik deni var: hadronlar güçlü etkileşimi olan kuarklardan oluşur.
zirve kuarkmın ağırlığına kadar çok geniş bir kütle ağırlık Bildiğimiz en hafif baryonlar, her atomun tam merkezinde
yelpazesi vardır. Daha önce de belirttiğim gibi, kimse bunun buluan proton ve nötronlardır. Daha sonra Yunanca sözcük
niçin böyle olduğunu bilmiyor. lerle anılan -lambda, sigma, omega (ve daha pek çok) gibi
Kuarkların Tablo B.2'de gösterilmeyen başka bir önemli baryonlar gelir. Proton ve nötronlar yukarı (y) ve aşağı (a) ku
özelliği ise renktir. (Üzgünüm, bir tane daha rasgele seçilmiş arklardan oluşur. Tablodaki diğer baryonlar bir ya da daha
isim -gördüğünüz renklerle hiç ilgisi yok). Renk daha çok, çok sayıda tuhaf (s) kuark içerir. Halen daha ağır olan baryon
elektrik yükü gibidir (ve aslında bazen renk yükü denir); asla lar (listede yok) tılsım (c) ve dip (b) kuarkları içerir.
kaybolmayan ve yok edilemeyen bir parçacık tarafından taşı Zirve kuarkı içeren baryona henüz rastlanmamıştır. Tılsım
nan bir maddedir. Kuarklar "kırmızı", "yeşil" ya da "mavi" kuark içeren en hafif baryon protonun kütlesinden yaklaşık
olabilirler. Karşıt kuarklar ise karşıt kırmızı, karşıt yeşil ya da iki buçuk kat ağırdır. Bugüne kadar bilinen, dip kuark içeren
karşıt mavi. Kırmızı, yeşil ve mavinin eşit karışımı ise "renk tek baryonun kütlesi, protonun kütlesinin altı katıdır.
sizdir. Aynı miktarlardaki karşıt kırmızı, karşıt yeşil ve kar Proton hariç baryonların hiçbiri sabit (radyoaktif) değildir.
şıt mavinin karışımı ise yine renksizdir. Tablo tipik dönüşüm sayılarını ve ortalama ömürleri göster
mektedir.
Nötronun 886 saniyelik ortalama ömrü neredeyse "son
suzluk" demektir. 10"10 saniyelik ortalama ömürler bile ato
Bileşik Parçacıklar
mun içindeki dünyanın standartlarına göre olağanüstü uzun
dur. 10"un milyarda bir anlamına geldiğini hatırlayalım,
Kuarklar, hayret verecek derecede ilginçtir; kendilerini
böylece 10"10 saniye demek saniyenin on milyarda biri demek
gizlerler, taşıdıkları renkleri de. Kuarklar ikili ya da üçlü ola
tir. Tablo B.3'ün daha altlarına, meson bölgesine baktığınız
rak birleştiklerinde laboratuarda renksiz bileşik parçacıkların
da, eta parçacığının ortalama ömrünün yaklaşık 10" saniye
oluştuğunu görürüz.* Tablo B.3'de, bildiğimiz yüzlerce bile
olduğunu göreceksiniz. Bu, biz insanlar için düşünülemeye
şik parçacığın bir miktarı görülüyor.
cek kadar kısa bir süre, ancak etanın ölmeden önce bir ato
Tablodaki varlıklar iki parçacık türüne ayrılmıştır. Üç ku-
mun içinde salına salına gezineceği kadar uzun bir süredir.
arktan oluşan ve yarım-tek-tamsayılı dönüşü olan (1*2; 3*2,
5*2 gibi) baryonlar ve kuark-karşıt kuark çiftlerinin oluştur Tablo B.3'e, bilinen düzinelerce meson arasından sadece
duğu tamsayılı dönüşü olan (0,1,2 gibi) mesonlar. 3. Bölüm en hafif kütleli olan üç tanesini seçip koyalım. İçlerinde en
de tanıtılan sözcüklerden bazılarını hatırlayacak olursak: bar hafifi olan pion, bir protonun kütlesinin yaklaşık yedide biri
yonlar fermion adındaki parçacığın bir çeşididir, mesonlar ise kadar ağırlıktayken, bir elektronun kütlesinin 270 katı kadar
dır. Daha önceki bölümde belirtildiği gibi, pion ilk olarak
* 2003'te Amerika Birleşik Devletleri ve Japonya'daki araştırmacılar bir pen- 1940'larm sonlarında tanımlandığında, bunun 1930'larda Yu-
ta kuarkın izine rastladıklarım bildirdiler. Penta kuark: dört kuark ile bir karşıt
kawa'nın varlığını haber vermiş olduğu, proton ve nötronlar
kuarktarı oluşan bir varlık (aslında bir baryon).
87
86
arasındaki değişiminin şiddetli nükleer gücü açıkladığı varsa parçacıklar (leptonlar, baryonlar ve mesonlar) ile görmediği
yılan parçacık olduğu düşünüldü. Yukawa değişim teorisi ta miz (kuarklar) ama yine de üzerinde çalıştığımız parçacıklar
mamıyla yanlış değildi ama, bu teorinin yerine kuarklarla yer neyi oluştururlar. Güç taşıyıcıları dediğimiz başka tür parça
değişen gluanların teorisi büyük oranda geçti. Bu yüzden pi- cıklar ise ne olacağına karar verir. Burada şunu da belirtme
on, parçacık dansının baş balerini olacağına, bale topluluğu liyim ki, ne olmadığı en az ne olduğu kadar ilginçtir. Gerçek
nun "sıradan" bir üyesi oldu. leşmeyen pek çok süreç vardır (ve biz bunların gerçekleşeme
Şimdi sizlere tablodaki pion bileşiğinin -daha doğrusu diğini düşünürüz), örneğin elektrik yükünün hiçbir şeyden
yükleri +1, -1 ve 0 olan üç pionun- işaret ve sayı sistemini yaratılmamış olması, ya da enerjinin ortaya çıkması ve orta
açıklayayım. Pozitif yüklü pion bir yukarı kuark ile bir karşıt dan kaybolması ve belki de protonun radyoaktif dönüşümü.
aşağı kuarktan oluşur. Bu kombinasyonu ud şeklinde yazarız. Tablo B.4 "güç taşıyıcılarını gösteriyor, bu parçacıkların
Eğer Tablo B.2'yi incelerseniz, bu kombinasyonun yükünün dönüşümü diğer parçacıklar arasındaki bütün etkileşimleri ya
aslında +1 olduğunu (bir karşıt-aşağı kuarkın yükü +İ4-3 ol da "güçleri" açıklar. Bunların hepsi 1 ya da 2 dönüşlü bozon-
duğu için) ve baryon sayısının sıfır olduğunu (bir karşıt kuar lardır ve yine hepsi istenilen sayıda yaratılıp yok edilebilir,
kın baryon sayısı -l-f-3 olduğu için) fark edeceksiniz. Tüm çünkü hiçbir koruma kanunu onların hiçbirini korumaz. Güç
mesonların baryon sayısı sıfırdır. Negatif yüklü pion bir aşa taşıyıcılarından üçünün dev kütlesi vardır, diğer üçünün ise
ğı kuark ile bir karşıt-yukarı kuarktan oluşur ve du şeklinde hiç kütlesi yoktur. Bu kütlesiz parçacıklar arasında hâlâ ku
yazılır. Nötr, ya da yüksüz pion ise bir bölümü bir yukarı ku ramsal olan yerçekiminin güç taşıyıcısı vardır.
ark ile bir karşıt-yukarı kuark, bir bölümü ise bir aşağı kuark
ile bir karşıt-aşağı kuarktan oluşan bir karışımdır, bu nedenle Yerçekimsel Etkileşim
bu karışımı uu&dd şeklinde yazarız. Benzer işaret sistemi po Tablo B.4'de artan güç sırasına göre dizilmiş, dört farklı
zitif, negatif ve nötr türleri olan kaonlar için de geçerlidir, türde etkileşimi olan güç taşıyıcıları gösterilmiştir. Bunlardan
(kaon keşfedilen ilk "tuhaf parçacıklardan biridir. Eta, bir en zayıfı yerçekimidir. Ölçebildiğimiz en zayıf yerçekimsel
bakıma nötr pion'un ortağıdır. Onun karışımı da uu&dd'dır. etkileşimde bile milyarlar üstü milyarlar kadar çok sayıda yer
Mesonlar, diğer olasılıkların yanı sıra, tamamiyle lepton- çekimi olduğundan, biz sadece yerçekimlerinin toplam etkisi
lara dönüşebilirken, baryonlar baryon korunum kanunu tara ni büyük sayılar şeklinde görürüz, tek bir yerçekiminin etkisi
fından sınırlandırıldıkları için bunu yapamazlar. Bir baryon, ni asla görmeyiz. Bu nedenle yerçekimini keşfetmek için hiç
nötronun yaptığı gibi, lepton üretebilmesine rağmen, dönü ümidimiz yok. Nasıl oluyor da doğanın en zayıf gücü bizi
şüm sonrası parçacıkları içinde daima başka bir baryon bu Dünya'nın üzerinde tutuyor, dünyayı güneşin etrafındaki yö
lundurmalıdır. rüngesinde tutuyor ve bacaklarımızı bile kırıyor? Bunun iki
nedeni var. Birincisi, yerçekimi sadece çekici, ama ondan çok
daha güçlü olan elektrik güçleri hem çekici hem de itici.
Güç Taşıyıcıları: Elektriksel açıdan Dünyamız o kadar dengeli bir pozitif ve ne
Olayların Gerçekleşmesini Sağlayan Parçacıklar gatif yüke sahip ki, kurak bir günde bir halı üzerinde ayakla
rınızı sürüyerek yürüyüp elektrik yüklenseniz bile, sizi yere
İşte fiziğin ne işe yaradığını tanımlamak için bir yol. Fizik doğru çeken fark edilebilir bir elektrik gücü hissetmezsiniz.
ne (varlıklar) ve ne olduğu (olaylar) ile ilgilidir. Gördüğümüz
88 89
Eğer Dünya'daki negatif yükün tamamı sihirle yok edilip recede zayıf olmasına rağmen yerçekimi, protondan çok daha
pozitif yük bırakılsaydı (ve eğer siz ayağınızı halıya sürterek önemsiz bir rol mu oynuyor acaba? Bugün hayal etmesi zor
yürüdüğünüzdeki kadar az negatif elektrikle yüklü olsaydı olduğu halde, yerçekimi kuvantum teorisine bağlanabilir mi?
nız), dev bir elektrik çekimiyle derhal öldürülürdünüz. Eğer, Öğrendiğimiz zaman muhteşem olacak.
tam tersine, Dünya'daki bütün pozitif yük sihirle yok edilip
negatif yük bırakılsaydı, olabilecek en hızlı roketten bile da Zayıf Etkileşim
ha hızlı bir şekilde, elektriksel güçle uzaya doğru fırlatılırdı
Etkileşim hiyerarşisi içinde bir sonraki etkileşim, radyoak
nız. Bu aynı güzel denge (çekici ve itici güçlerin mükemme
tivite içindeki elektronların (beta ışınlarının) yayılımı ve nöt-
le yakın bir şekilde iptal edilmesi), yönetim gücünü yerçeki
rinoların içinde olduğu diğer pek çok dönüşümden sorumlu
mine bırakarak, tüm evrene hakim olur.
olan zayıf etkileşimdir. İsminden de anlaşılacağı gibi, yerçe
Yerçekiminin, zayıflığına rağmen bizim için çok belirgin
kiminden çok daha güçlü olmasına rağmen zayıftır. (Elektro
olmasının diğer nedeni ise bizi aşağıya doğru çeken kütlenin
manyetik ve güçlü etkileşimlere oranla). Tablo B.4'de göste
çok olmasıdır. Biz yere altı bin milyar milyar ton kadar mad
rildiği gibi, zayıf etkileşim W ve Z parçacıkları tarafından, bir
denin yerçekimiyle tünmüyoruz. Aslında her bir madde par
protondan seksen kat daha fazla kütleye sahip olan (özgün
çası, bir diğeri tarafından yerçekimsel olarak çekiliyor. Sıra
adıyla "ağır" parçacık) büyük bozon çürümelerinde "arabulu
dan büyüklükteki nesnelerin yerçekimine bakarsak yerçeki
culuk" (daha sonra arabuluculuğu açıklayacağım) yaptırılır.
minin zayıflığı daha kolay anlaşılır. Bir marketteki kasiyer
Enrico Fermi 1934'de beta bozunumu ile ilgili ilk teorisi
den üç feet (91,44 cm) uzakta durduğunuzda, kendi ağırlığı
ni geliştirdiğide, proton, nötron, elektron ve nötrino dörtlüsü
nızın milyarda birinden daha az bir yerçekimi gücüyle kasi
arasında doğrudan zayıf etkileşim olduğunu düşünmüştü.
yere doğru çekiliyorsunuz demektir. Başka bir şekilde açıkla
Bundan yıllar sonra, fizikçiler bir veya daha fazla dönüşüm
yacak olursak, sizi dikey olarak aşağıya doğru çeken dünya
parçacığının ya da artık bunlara güç taşıyıcıları diyebiliriz),
nın gücü, sizi yana doğru çeken kasiyerin gücünden bir mil
nötronun nötron olduğu zaman ile parçacığın bir proton,
yar kattan daha fazladır. Bu "yanal" çekim gücünü ölçmenin,
elektron ya da karşıt nötrino olmak üzere yok olduğu anın
yani laboratuarındaki iki nesnenin arasındaki yerçekimsel gü
arasında geçen zaman kadar olan kısa ömürlerinde bu sürece
cü ölçmenin fizikçiler için ne kadar zor olduğunu anlamak
dahil olabileceklerini düşünmüşlerdir. Ancak fizikçiler W ve
hiç de zor değil. Yerçekiminin güçsüzlüğünün sonucu olarak,
Z parçacıklarını, Cenevre'deki CERN'de* büyük bir proton
yerçekiminin gücünün ölçüsü olan Newton'm yerçekimi kat
sinkrotonu yardımıyla 1983'de keşfettiler. Bu parçacıklar,
sayısının fizikteki diğer temel sabit sayılara göre daha az ke
tıpkı bir zamanlar büyük nükleer güçlerde güç taşıyıcısı oldu
sinliği olan bir sayı olduğu bilinir.
ğuna inanılan pozitif, negatif ve nötr pion üçlüsü gibi, pozi
Yerçekiminin güçsüzlüğünün bir başka sonucu ise, onun
tif, negatif ve sıfır yüklü üç kardeş gibidir. Ancak W-Z üçlü
atomun içindeki dünyada bilinen bir rolü olmamasıdır. Bir
sü ile pion üçlüsü arasında birkaç büyük fark vardır. Pionlar,
hidrojen atomunda bulunan proton ve elektronlarda rol alan
elektrik gücü, yerçekimi gücünü kesinlikle dev olabilecek bir * CERN, Fransızca Centre Europeen pour la Recherche Nucleaire sözcükleri
çarpanla yani KP'dan daha büyük bir sayıyla dışarı iter (1039 nin baş harflerinden oluşan, Avrupa Nükleer Araştırmalar Merkezi'nin kısaltıl
mış şeklidir. CERN'deki sinkroton, dünyadaki benzerleri gibi, elektrik gücü
ne kadar büyük acaba? Atomların peş peşe dizilerek, evrenin nün, yol üzerindeki işaretleri hızla geçen parçacıklara geçiş anında uygulandı
en uzak noktasına bin kez gidip gelecek kadar). İnanılmaz de- ğı bir koşu pisti hızlandırıcısıdır.
90 91
kuark-karşıt kuark çiftlerinden oluşan belirgin fiziksel ölçüye
sahip bileşik parçacıklardır. W ve Z parçacıkları ise, sanıyo
ruz ki, temel fiziksel boyutu olmayan, kendinden daha küçük
olan herhangi bir şeyden oluşmamış parçacıklardır. Üstelik
pionlara oranla W ve Z parçacıkları son derece büyüktür.
Elektromanyetik Etkileşim
Tablo B.4'teki diğer varlık olan fotonun, 1905'te Albert
Einstein tarafından "icat edilmesi"nden bugüne kadar gelen
çok ilginç bir tarihçesi vardır. 1920'lerde gerçek bir parçacık
olmayan bir "zerre" olarak kabul edilmiş, 1930Tar ve
1940'larda fizikçiler onu elektron ve pozitronlarla bağdaştı
rarak kuvantum elektrodinamiği adındaki güçlü teoriyi oluş
turduklarında çok büyük önem kazanmıştır. Günümüzde ise
fotonu, elektromanyetizmanın güç taşıyıcısı olarak çalışan,
gerçek sıfır kütlesi ve gerçek sıfır büyüklüğü olan temel bir
parçacık olarak görürüz. Aslında siz fotonları gece-gündüz,
her an gerçekten "görürsünüz". Güneşin enerjisini dünyaya
taşırlar ve gözünüze yansıyan her yıldızın, gezegenin, mu 1970'lerde üç seçkin kuramsal fizikçi -Abdus Salam, Steven
mun, ampulün ve şimşeğin yaydığı ışığı size ulaştırırlar. Her Weinberg ve Sheldon Glashow-, zayıf ve elektromanyetik et
saniye milyarlarca foton şu anda okuduğunuz sayfadaki bilgi kileşimlerin basit bir temel etkileşimin farklı yüzleri olduğu
yi size taşır. Ayrıca görmediğiniz -radyo, televizyon ve kab fikrini büyük bir cesaretle ortaya atmışlardır. Bu fizikçiler, bu
losuz telefon dalgaları, sıcak duvarlardan yayılan ısı, vücudu iki tür etkileşim arasındaki temel farkın sadece güç taşıyıcıla
nuzdaki X ışınları gibi- pek çok foton vardır. Evren, kozmik rının doğasmdaki fark olduğunu söylediler. Elektrik gücünün
zemin radyasyonu denilen Büyük Patlama'dan geride kalan alanı geniştir (metrelerce hatta kilometrelerce uzaktan farke-
düşük enerjili fotonlarla doludur. Özet olarak, evrendeki her debiliriz) ve oransal olarak güçlüdür çünkü bu gücün taşıyı
bir madde parçacığında yaklaşık bir milyar foton vardır. cısı kütlesiz bir parçacık olan fotondur.
Henüz Tablo B.4'ün gizlediği bir şeyden bahsetmedim: Zayıf etkileşimin alanı küçüktür (bir protonun çapından da
dört tür güçten ikisinin muhteşem birleşimi; zayıf ve elektro ha küçük bir alana ulaşır) ve oransal olarak zayıftır, bu neden
manyetik güçlerin birleşimi. Yıllar önce Yukawa, bir dönü le çok büyük güç taşıyıcılarına ihtiyacı vardır. W ve Z parça
şüm parçacığının ne kadar büyük olursa, gücün alanının ve cıklarının keşfinin üzerinden çok zaman geçmeden, bu parça
erişiminin o kadar az olacağım fark etmişti. Kendinizi kapri cıklar, bu "elektrozayıf' teori için gerekli bilgiyi sağladılar.
siniz yüzünden dönüşüm parçacığının kütlesini değiştiren bir Bir bakıma, zayıf ve elektromanyetik etkileşimler birdir
tanrı olarak düşünürseniz, başka hiçbir şeyi değiştirmeden sa ve aynı güçtür. Ancak pek olmasa da, her tür parçacığı etkile
dece bu parçacığı gitgide büyütseydiniz, gücün gitgide daha yen zayıf etkileşim evrenseldir. Elektromanyetik etkileşim ise
zayıfladığını görürdünüz (gücün alanı da gitgide daralırdı). sadece elektrik yükü olan parçacıkları etkiler.
92 93
Sheldon Glashovv
(doğum 1932)
1980, Foto: AIP
Emilio Segre Görsel Arşivi,
Segre Kolleksiyonu
geçti. Kuramsal fiziğe olan katkıları çok geniş bir alanı kap
sar. Ayrıca, fizikle ilgisi olmayan okuyucular için çok zarif ve
etkili bir yazardır. Weinberg ve Glashovv, Ne w York'ta aynı
Steven Weinberg (doğum 1933). 1977,
Foto: AIP Emilio Segre Görsel Arşivi, VVeber Kolleksiyonu. okulda okuyan iki arkadaşken daha sonra birlikte Harvard
Üniversitesi profesörleri olmuşlardır.
Bu birleşim fikrini başarıyla ortaya koyan fizikçiler 1979 Hiç ünivetsite eğitimi almamış Rus Yahudisi bir ailenin oğ
yılında Nobel Ödülü aldılar. Pakistanlı olan Salam, Londra lu olan Glashovv, sadece parçacık fiziğine önemli atkısı olan
Imperial College'in kuramsal fizik bölümünün başkanıydı kişilerden biri değil, aynı zamanda fizik ana dalında okumayan
(1961-62 yıllarında Londra'da onun grubunda çalışma ayrı öğrencilerin de popüler ve etkili bulduğu bir öğretmendi.
calığını yakalamıştım).
Ayrıca, Trieste'de Uluslararası Kuramsal Fizik Merke Güçlü Etkileşim
zi'nin kurulması sırasındaki çalışmalara başarıyla liderlik et Tablo B.4'teki son birim, sekiz parçacıktan oluşan (eğer
ti. Bu merkezden dünyanın daha az gelişmiş bölgelerinde zor karşıt parçacıkları da sayarsanız on altı) bir settir. Bunlar
koşullarda çalışan fizikçilere yardım etmek ve onları cesaret isimlerine uygun bir şekilde güçlü etkileşimin "yapışmasını"
lendirmek için hiç durmadan çalıştı. sağlayan kanıtlardır. Elektrikle yüklü olmamalarına rağmen,
Elektrozayıf teori üzerinde çalışırken Harvard'da olan kırmızı-karşıt yeşil ya da mavi-karşıt kırmızı gibi tuhaf karı
Weinberg, daha sonra Austin'deki Teksas Üniversitesi'ne* şımlı renk yükleri taşırlar. Bu sekiz gluonu tanımlayan, sekiz
bağımsız renk-karşıt renk kombinasyonu vardır.* Bir kuark
* Fizikçiler arasındaki bir söylentiye göre, Weinberg Teksas Üniversitesi'ne
geçtiğinde, buradan "insafsız" bir maaş talebinde bulunmuş: Bir futbol antre * Kırmızı, yeşil ve mavi, artık güçlü etkileşim "renkleri"nin standart isimleri
nörü kadar ücret talep etmiş. Bu hikayenin doğru olup olmadığını, eğer doğ dir. Bir zamanlar farklı ülkelerin fizikçileri, ülkelerinin bayrağı üzerindeki
ruysa, üniversitenin onun bu isteğini karşılayıp karşılamadığını bilmiyorum. renkleri kullanmayı tercih etmişlerdir.
94 95
ile bir gluonun etkileşime girdiği her seferde, kuarkm rengi lam bir-yanm birimlik dönüşü korur.
değişir. Bu tıpkı, her defa tişört satmak için durduğunuz tez Eğer bir kuark özgün basketbol topunun yüzeyinin sınırla
gahta (ya da etkileşim kurduğunuz tişört tezgahıyla), bir ön rından dışarı çıkmaya başlarsa, gluonlar tarafından kuvvetle
cekinden farklı bir renkte tişört giyerek durmanız gibidir. geri çekilir, tıpkı belirli bir oyun alanının dışına çıkmakta
Yüklü parçacıkların aracılığıyla, birbirleriyle dolaylı ola olan bir çocuğun, tetikte olan bir öğretmen tarafından geri çe
rak etkileşim kuran fotonların aksine, gluonlar kuarklar üze kilmesi gibi. Bu büyük güç oldukça dikkate değer bir güçtür.
rinde güç kullanmasına ilave olarak birbirleri üzerinde de do Yerçekiminin (uzayan mesafelerde gücü zayıflar) ya da elekt
laysız güç kullanırlar. rik gücünün (bunun da uzayan mesafelerde gücü zayıflar) ak
Niçin fizikçiler kuarklar, gluonlar gibi görünmeyen varlık sine, gluonlarm çekiş gücü mesafe arttıkça çoğalır. Bu yüz
lar ve renk gibi şeyleri öne sürerler? Çünkü bunlar işe yarar. den protonların içindeki alanda bulunan kuarkların ve gluon
Altı kuark, sekiz gluon, üç renk -bu dizi sanki tüplerle bir larm kapladığı alanın "deri"ye ihtiyacı yoktur. Gluonlar, hiç
arada tutulan bir kaleydoskopu çağrıştırıyor. Ancak bu şema bir parçacık dışarıya kaçmasın diye insafsızca ve her seferin
yı açıklayan gerçeklerin sayısı altı artı sekiz artı üçü çok aşı de daha büyük güçle sınırlarda polislik yapar.
yor. Binlerce olmasa bile yüzlerce parçacık ve bunların karşı Her bir kuarkın, protonun ortasında nispeten özgün bir şe
lıklı etkileşimleri, bu güçlü etkileşimin "resmi" tarafından kilde gezindiğine dair kanıt vardır (oyun alanının ortasında,
düzenleniyor. güvende olduğu için öğretmeni tarafından ilgilenilmeyen bir
Gluonları gözde olabildiğince net canlandırmak için tek çocuk gibi).
bir protonun bir basketbol topu ölçüsünde şişirildiğini düşü Şimdiye kadar bir kuark ya da gluonu asla tek başına ince
nün. Şimdi yuvarlak bir yığın kalacak şekilde "deri"sini top lemedik. Mesafe uzadıkça güç arttığı için, parçacıklardan bi
tan ayırın. Bu yuvarlak yığının üzerinde hiç ayrılmadan dö rini diğerlerinden koparmak imkânsız. Eğer bununla bir las
nen şey üç tane kuarktır. Bunların hiçbirinin ölçüsü yoktur, tik parçası arasında benzerlik kuracak olursak; lastik parçası
ancak kütle, renk, dönüş, elektrik yükü ve baryon numaraları nı ne kadar fazla güçle çekersek, o kadar uzar. Şunu merak
vardır. Bunların üç farklı neşeli renge boyanmış parçacıklar edebilirsiniz: Güçlü gluon bağı bile lastik parçası gibi kopup,
olduğunu düşünmenizde hiçbir sakınca yok -ancak bir detay bunun sonucunda bir kuark açığa çıktığına göre, bir protona
hariç: kuarklar birer noktadır. Bu kuarklar gezinirken sürekli çok fazla enerji yükleyip yeterli bir enerji çekişiyle kopması
olarak gluon yayar ve yutarlar. Bu nedenle basketbol topunun sağlanarak ucuna ekli olan her ne ise serbest kalamaz mı? Ço
içindeki alan, sadece üç değil düzinelerce çılgınca dans ede ğunlukla olduğu gibi, bizim sıradan dünyamızdaki olaylar ile
rek hareket eden, yaratılan ve yok edilen parçacığı içerir. Glu atomun içindeki dünya arasında pek benzerlik yoktur. Bir kez
onlar da kuarklar gibi birer noktadır. Rengi, karşıt rengi ve daha, kütleyle enerjinin eşitliği kendini hissettirir. Evet, pro
başka renkleri"nin standart isimleridir. Bir zamanlar farklı ül tona yeterince enerji verilirse (diyelim ki bir hızlandırıcıdan
kelerin fizikçilerini, ülkelerinin bayrağı üzerindeki renkleri ateşlenen başka bir proton ile çarpışaşarak), gluon-kuark zin
kullanmayı tercih etmişlerdi. Gluonlar özellikleri olan, ama ciri kırılabilir. Ancak gluon ve kuarkların buna karşı savaşma
kütlesi olmayan noktalardır. Mucizevi bir şekilde, ya da gö yöntemleri vardır. Bir kuarkın kopması için gereken bu ener
ründüğü kadarıyla, gluon topluluğu bir bütün olarak rengin ji, başka parçacık çeşitleri yapmak için yeterlidir. Eğer, örne
nötrlüğünü korur. Ayrıca, toplam bir birimlik elektrik gücünü ğin, büyük bir enerji yüklemesiyle bir kuarkı serbest bırak
(bu bir proton), toplam bir birimlirk baryon sayısını ve top- mayı başarabilirseniz, bu enerjinin bir kısmı kendisini başka
96 97
şeklimizi, bunların arasındaki etkileşimi açıklayarak ortaya
kuark ve karşıt kuarklara dönüştürecektir. Yeni karşıt kuark-
koyar. Elinde Feynman şemaları olan bir kuramsal fizikçi için
lardan biri, serbest kalmak üzere olan kuarkı saracaktır ve siz
bu şemalar, gözde canlandırmaya yaramaktan çok daha öte
de ölçme aletinizde serbest bir kuark değil bir pion görecek
bir şeydir. Bu şemalar parçacıklar arasındaki olası reaksiyon
siniz. Siz kuarkı protondan kurtardınız, ama o, sizin onu tek
ları katalog haline getirme ve hatta pek çok reaksiyonun ben
görme arzunuza karşı gelerek, bir karşıt kuarkla arkadaş oldu.
zerliklerini hesaplama konusunda yol gösterirler. Ancak ben
onları burada, güç taşıyıcılarının çalışmasıyla dönüşüm gücü
nün nasıl üretildiğini daha iyi görebilmeniz için, sadece gör
Feynman Şemaları sel yardımcı olarak kullanacağım.
Bir Feynman şeması, minyatür bir uzay-zaman haritasıdır.
Fiziğe olan müthiş katkılarının* yanı sıra zekâsı ve yazıla
Bu görüş üzerinde ilerleyecek olursak, gelin sade, sıradan bir
rıyla da ünlü olan Amerikalı fizikçi Richard Feynman, ato haritayla, atlaslarda bulunan bir "yol haritası"yla başlayalım.
mun içindeki dünyadaki olayları şemalandırma yöntemini Bu tür bir harita iki boyutludur, kuzeyi yukarıyı, doğusu sağı
icat ederek, orada neler olduğunu gözümüzde canlandırma gösterir. Haritanın üzerindeki bir çizgi belirli bir yol izler, ya
mız için bize büyük bir yardımcı kazandırmıştır. da bir matematikçinin deyimiyle yoldan geçerek rotanın ze
minine izdüşümü yapar. Şekil 6'daki çizgiler Chicago Mid-
way Havaalanından doğuya, Toledo'ya uçan bir uçağın yolu
nu; Toledo'dan Indianapolis'e güney batı yönünde giden bir
otomobilin yolunu ve Fermilab'daki Tevatron'da daireler çi
zen bir protonu (yolu oldukça genişletmiş) göstermekte.
Çizgiler üzerindeki oklar hareketin olduğu yönü göster
mekte. Eğer uçağın uçuş irtifasım ya da daireler çizen proto
nun içindeki mesafeyi bilmek isteseydik, haritaya "yukarı-
aşağı"yı gösteren üçüncü bir boyut eklememiz gerekirdi. Bu
durumda bile bu haritaya dayanarak, uçak, otomobil ya da
101
100
lecek olan şey, bu noktadan gidecek olandan farklıdır. nuz. Buna elektron yayılımı denir ve şöyle ifade edilir:
Parçacıklarla ilgili uzay-zaman şemalarına dönmeden ön e~ + e" i? e~ + er.
ce, uçağın dünya çizgisindeki bir özelliğine daha bakalım. Şema sayısız seçenek içinden sadece en basitini gösteriyor
Şekil 7'de bu çizgi oklarla gösterilmiş. Bu gereksiz değil mi? ama bu şemadaki olayın gerçekleştiğinden kesinlikle eminiz.
Zaten uçağın A ve B noktaları arasında "hareket" halinde ola A noktasında, bir elektron bir foton (bir gamma ışını) gön
bileceği tek yön var: yukarı, çünkü bu zamanın ilerlediği yön. deriyor ve B noktasında bu foton diğer elektron tarafından
Bir uçak sadece bir bilim kurgu filminde zamanda geriye gi yutuluyor. Bir foton alışverişi yapılmış ve bunun sonucunda
debilir. Öyleyse bu oklar niçin kullanılıyor? Çünkü bu görüş elektronlar hız ve yön değiştirmiş oluyor. İşte bu, elektroman
leri parçacıklar için kullandığımızda bu oklara ihtiyacımız yetik etkileşimin işleyiş şeklidir.
var. Atomun içindeki parçacıkların yaşadığı dünya bazen bi Bu şemada, diğer bütün Feynman şemalannda da görülen,
lim kurguya benzeyen bir bilim tarafından yönetiliyor. Parça biri açık diğeri pek açık olmayan iki özellik var. Açık olan A
cıklar, aslında, zamanda geriye gidebilir ve bunu sürekli ola ve B etkileşim noktalarında üç parçacık çizgisinin birleştiği
rak, etkileşim dansını başarıyla yaparken gerçekleştirir. Par dir. A ve B gibi noktalara doruk denir, buradaki durumda ise
çacıkların zamanda geriye doğru hareket ettiğini ileri süren bu noktalara, üç uçlu doruk denir. Etkileşimin gerçekleştiği
kişi Feynman'ın öğretmeni John Wheeler'dı; Feynman bu yer, uzay-zaman noktasıdır. Diğer şemalara da göz atarsanız,
görüşü kendi adını taşıyan bir şemaya dönüştürdü. onların da üç uçlu dorukları olduğunu görürsünüz. Üstelik
Şekil 8-12'de parçacık süreçleriyle ilgili olan Feynman şe bunlar iki fermion çizgisi ile bir bozon çizgisinin birleştiği
malarından bazı örnekler görülmekte. Her çizimde zaman aşa özel türde doruklardır. Bu şemalardaki fermionlar ya lepton
ğıdan yukarıya doğrudur. Bir cetveli bir şemanın altına yatay ya da kuarktır, bozonlar da (foton, W bozonu, ya da gluon)
olarak koyduğunuzu ve zamanın geçtiğini göstermek için yu güç taşıyıcılarıdır. İşte fizikçilerin artık gerçek olduğuna
karıya doğru hareket ettirdiğinizi düşünün. Örneğin Şekil 8'de inandıkları şaşırtıcı bir genelleme: Dünyadaki her etkileşim,
birbirlerine yaklaşan iki elektron görüyorsunuz. Ve sonra, etki bozonların (güç taşıyıcılarının) leptonlar ve kuarklar tarafın
leşimleri bittiğinde, birbirlerinden uzaklaştıklarını görüyorsu- dan uzay-zaman noktalarında yayılımı ve emilimiyle sonuç
lanır. Üç uçlu doruk her etkileşimin tam kalbindedir.
Şekil 8'de pek açık olmayan özellik ise, her parçacığın ya
yok edildiği ya da yaratıldığı etkileşim olayının gerçek bir fe
laket olduğudur. A noktasında, gelen elektron yok edilir, bir
de yeni elektron yaratılır.
Şekilde, yukarı sola doğru uçan elektronun, sol alttan şe
maya giren elektronla aynı olduğu söylenemez. Benzerdirler,
çünkü her ikisi de elektrondur, ama ayrılanla varanın aynı ol
duğunu söylemek anlamsız. Şekil 9-12'de, bir dorukta birbir
leriyle birleşen üç parçacık görüntüsü daha belirgindir.
Şekil 9'da gösterilen bir elektronla karşıt parçacığının, ya
Şekil 8 ni pozitronun buluşma ve iki foton yaratmak üzere yok olma
Elektron-elektron yayılımı. yönteminin süreci şöyle ifade edilir:
102 103
rm ayırt edilmesi olanaksızdır. Yine de bu düşünceye karşı
olabilirsiniz, çünkü sizin ve benim zamanda ileri ya da geri
gitmek gibi bir şansımız yok. Biz karşı konulmaz bir şekilde
ileriye doğru hareket ediyoruz, tıpkı şemanın üzerinde yatay
duran cetveli yukarıya doğru kaydırdığımız gibi. Şekil 9'da
yolunun üzerindeki bir elektronla çarpışmadan önce sola
doğru hareket eden bir pozitron görüyoruz. Kuvantum dünya
sıyla ilgili bilgilendirilmiş olmamıza rağmen, gördüğümüz
şeylerin elektronun zamanda geriye doğru gitmesi ve zaman
Şekil 9. ilerledikçe sağa doğru gitmesi şeklinde açıklanmasına inan
Elektron-pozitron yok oluşu maya hazırız.
Negatif muonun dönüşümünü gösteren şekil 10'daki
e'+ e* —> 2y. Feynman şeması, iş başındaki zayıf etkileşimin bir örneğidir
Bir kez daha, iki etkileşim doruğu görülmektedir. Bunlar ve şöyle ifade edilir: ,
iki fermion çizgisi ile bir bozon çizgisinin buluştuğu A ve B j£ —» e~ + Vfl + Ve .
noktalarıdır. A'ya gelen elektron bir foton yayar ve yeni bir Burada W- bozonu bir dönüşüm parçacığı olarak ortalama bir
elektron yaratır, bu B'ye uçar, buraya gelen bir pozitronla rol oynar. Her dorukta korunum kanununun işbaşında oldu
karşılaşır ve bir başka foton yaratır. Bu sürecin zaman içinde ğunu görebilirsiniz. A noktasına bir birimlik negatif yük gelir
ki ilerleyişini hayal etmek için, yine yatay duran bir cetveli, ve bir birimlik negatif yük bu noktadan gider; muon çeşnili
okları dikkate almayarak, yukarı doğru yavaşça hareket ettir bir parçacık gelir (muonun kendisi) ve biri gider (muon nöt-
diğinizi varsayın. Doğal olarak sorabilirsiniz: Niçin okları rinosu). B noktasında yük yine korunur, ayrıca elektron çeş
dikkate almıyorum? Çünkü onlar etikettir. Amaçları çizginin nisi de korunur (sıfır öncesi ve sıfır sonrası) çünkü yaratılan
parçacığa mı yoksa karşıt parçacığa mı ait olduğunu göster elektron ve yaratılan karşıt nötrinonun elektron çeşni sayıları
mektir. Bu nedenle, sağdaki çizgi üzerindeki aşağı yöne doğ sırasıyla +1 ve -l'dir. Okların gösterdiği ve bizim yukarıda
ru olan ok zamanda ilerleyen, yani şekilde yukarı doğru olan, anlatılanlardan çıkardığımız sonuca göre, B zirvesine de, za
bir pozitronu temsil ediyor. Ancak (işte tam burada Wheeler- manda ileriye doğru giden elektron olmak için bir W- parça
Feynman görüşü devreye giriyor), zamanda ilerleyen bir po- cığı yutarak, zamanda geriye doğru giden, bir nötrinonun bu
zitron, zamanda geriye doğru giden bir elektrona eşittir. lunduğu bir nokta olarak bakabiliriz.
Bu nedenle bu şema gözle görülenden daha farklı bir şe Şekil 10'da gösterilen muon dönüşümüne aslında beta bo
kilde de yorumlanabilir. Soldan gelen bir elektron, zamanda zunum süreci diyebiliriz çünkü bir elektron, tıpkı radyoaktif
ilerleyerek A ve B'de foton yayıyor ve zaman içindeki yönü çekirdekteki beta dönüşümünde olduğu gibi, yaratılır ve ya
nü ters çeviriyor. Garip ama gerçek. Wheeler ve Feynman, yılır. Şekil 11 benzer süreci olan nötron dönüşümünün resmi
zamanda ileri giden pozitron ile zamanda geriye doğru giden dir ve şöyle ifade edilir:
elektron tanımlarının her ikisinin de "doğru" olduğunu gös
n —» p + e" + vl.
termiştir, çünkü bunlar matematiksel olarak eşittir ve bunla-
104 105
Şekil 12. Kuarklarla gluonların değişimi-"Renkli" kuarklar
107
106
Şemada dört tane etkileşim doruğu örneği gösterilmiştir
(bunlardan her biri iki fermion çizgisiyle bir bozon çizgisinin
buluştuğu üç uçlu doruktur). A'da, kırmızı kuark, bir kırmızı-
karşıt mavi gluonu (km ile gösterilmiştir) yayarak bir mavi 5. bölüm
kuarka dönüşür. Daha sonra D'de, bu mavi kuark, bir yeşil
kuark olmak için bir yeşil-karşıt mavi gluon yutar. B'de, bir
Kuvantum Kümeleri
mavi kuark, bir kırmızı kuark olmak için A'dan gönderilen
kırmızı-karşıt mavi gluonu yayar. C'de ise, bir yeşil kuark,
bir mavi kuark olmak için bir yeşil-karşıt mavi gluon yayar.
Bu yayma, yutma ve renk değiştirme dansının basit bir proto
nun içinde bir saniyede milyarlarca kez olduğunu hayal gücü
nüzü zorlayarak düşünün. Birbirlerinden uzaklaşan parçacık
M ax Planck devrimci olmak için yola çıkmadı. 1900 yı
lının Aralık ayında Berlin'deki Prusya Akademisinde
radyasyon teorisini açıkladığında ve şimdi ünlü olan h sabit
ları, doğası gereği daha kuvvetli bir şekilde birbirlerine doğ sayısını tanıttığında, katı bir yüzeyde küçük bir çatlak oluştu
ru çeken büyük kuvvet yüzünden kuarklar, deneseler bile öz rur gibi, klasik teoriye renk katacağını düşünmüştü. (Bunu iz
gürlüklerine kavuşamazlar. Bu şekilde dansetmeyi sonsuza leyen yıllarda onun başlattığı kuvantum devrimi hız kazandı
kadar sürdürürler. ğında, o bununla ilgilenmedi. Başlattığı şeyi benimseyemedi.)
Elektromanyetizma ve termodinamik teorileri birbirlerine
karıştırıldığında, Planck, ortaya çıkan bir problemi çözmeye
uğraşıyordu. Elektromanyetizma, elektrik ve manyetizmayla
olduğu kadar, ışıkla da (ve diğer radyasyonla da) ilgilidir.
Termodinamik ise sıcaklık ve kompleks sistemler içindeki
enerji akışı ve dağıtımıyla ilgilidir. On dokuzuncu yüzyıl fizi
ğinin temel taşları olan bu iki teori, belirli bir sıcaklıktaki ka
palı bir yerin içindeki radyasyonu yani "boşluk radyasyo
numu açıklayabilecek durumda değildi.
Planck ve aynı dönemdeki fizikçiler herhangi bir sıcaklık
taki herhangi bir nesnenin radyasyon yaydığını biliyordu. Sı
caklık ne kadar yüksek olursa, yayılan radyasyon o kadar yo
ğun ve bu radyasyonun frekansı o kadar yüksek olur. Bu ku
rallar biraz karışık gibi gözükse de, sıradan tecrübeler bunla
rı doğrular.
Düşük sıcaklıktaki bir ortamda, elektrikli sobanın ısıtma
elementi, çoğunlukla kızılötesi frekanslarında radyasyon ya
yar, elinizi bu elementin üzerine doğru tuttuğunuzda, bu rad
yasyonu ısı olarak algılarsınız. Yüksek sıcaklıktaki bir ortam
da, ısıtma aracı daha yoğun radyasyon yayar ve artık bu rad-
108 109
Şekil 13.
Boşluktaki farklı frekanslar
114 115
"Kuvantum da neymiş?" diye sorar. Bir rivayete göre Niels çıkarılması gereken pek çok katman var ve biz bu temele he
Bohr, "kuvantumu düşündüğünüzde başınız dönmüyorsa onu nüz ulaştık ya da ulaşmak üzereyiz," diye inanmalannın pek
anlamamışsınız demektir," demiştir. çok nedeni var.
Ve kuvantum mekaniğini en az herkes kadar iyi anlamış Nedenlerden biri, temel bir parçacığı tam olarak tanımla
olan atılgan ve parlak Amerikalı fizikçi Richard Feynman, mak için birkaç ölçünün yeterli olmasıdır. Örneğin bir elekt
"Onu öğrencilerim de anlamıyor, Bunun nedeni benim de an ron, kütlesi, yükü, çeşnisi, dönüşü ve zayıf etkileşimde güç
layamamam"* diye yazmıştır.Birçok fizikçi, kuvantum me taşıyıcısı olan bozonlarla girdiği etkileşimin gücü ile tanımla
kaniklerinin, zekâsının keşfedilmesini beklediğine inanıyor. nır, hepsi bu kadar. Fizikçiler, "eğer elektronun hâlâ keşfedil
Zamanın sınavından geçip, Berlin'de Aralık 1900'dan gü meyi bekleyen özellikleri varsa bunlar sadece birkaç tanedir",
nümüze kadar ayakta kalmayı başaran tek şey Planck'in sabit diye düşünerek rahatlarlar. Bu nedenle bir elektron hakkında
sayısıdır. Bu sayı, kuvantum teorisinin temel katsayısı olma bilinmesi gereken her şeyin tanımı için sadece kısa bir liste
sı yanında, yayılan enerjiyi yayılan frekansa bağlayarak oriji gereklidir. "Basit" bir çelik bilyeyi tam olarak tanımlamak
nal rolünün çok ötesine geçmiştir. Daha önce de belirttiğim için ise gerekli olan liste oldukça uzundur.
gibi, bu sayı atomun içindeki dünyadaki ölçüleri düzenler ve Normalde, bu bilyenin kütlesini, yarıçapını, yoğunluğunu,
atomun içindeki dünyayı bizim yaşadığımız "klasik" dünya elastikiyetini, yüzey sürtünme katsayısını ve belki de birkaç
dan ayırır. özelliğini daha bilirsek, bilmemiz gereken her şeyi bildiğimi
zi söyleriz. Ancak bu özellikler, bilyeyi tam olarak tanımla
Kitabın bu bölümü şu ana kadar sadece bir tanesini açıkladı mak için yeterli değildir. Eksiksiz tanım için, içeriğinde kaç
ğım kuvantum yığınlarıyla ilgili: yayılan enerjinin yığınının tane demir atomu olduğunu, kaç tane karbon ve diğer pek çok
(ya da miktarının) foton diye bilinen yayılan enerjinin yığını elementin olduğunu, bu atomların nasıl dizildiğini, sayısız
na (ya da parçacığına) dönüşmesi. elektronun bu madde içindeki dağılımını, atomları hangi tit
Doğada iki tür yığılma olur: varlıkların taneciklerinin reşim enerjilerinin titreştirdiğini ve daha birçok şeyi bilme
oluşturduğu ve bu varlıkların belli özelliklerinin tanecikleri miz gerekir. Bu bilgiyi baştan sonra tanımlayan bir listede alt
nin (farklılıklarının) oluşturduğu. Bir madde parçasının sayı alta yazılmış milyarların ötesinde milyarlar kadar veri kaydı
sız miktarda bölünemeyeceğini herkes bilir. Eğer yeterince görürsünüz. Maddenin tanımı, katmanlarını soydukça daha
bölerseniz, atoma ulaşırsınız ("atom" sözcüğü özgün şeklin basitleşiyormuş gibi görünür, ama temel parçacıklar için olan
de "bölünemeyen" anlamında kullanılmıştı) ve eğer atomları tanımlamadan çok daha basit bir şekle dönüşemez.
bölerseniz, elektronlara ve atom çekirdeklerine ve son olarak Maddenin gerçek merkezine yakın olduğumuza inanma
da kuarklara ve gluonlara ulaşırsınız. Bu, bölerek gidebildiği mızın bir başka nedeni -tanımlamanın basitliğiyle yakından
miz en son noktadır. Elektronların ve kuarkların ölçüsünü ve ilgili bir neden- parçacıkların kimliğidir. En mükemmel üre
yapısını bilmiyoruz. Şöyle sorabilirsiniz: "Bunun nedeni da tim standartlarında bile, iki bilyenin tam anlamıyla birbirinin
ha derine gitmeyi henüz öğrenememiş olmamız mı? Neden aynı olması mümkün değildir. Yine de tüm elektronların, tüm
dünyaların içindeki dünyaların içinde dünyalar olmasın?" Bi kırmızı kuarkların vb. tamamıyla aynı olduğunu düşünmek
lim insanlarının, "gerçeklerin bilinmesinin temelinde, açığa için iyi bir nedenimiz var. Elektronların, Pauli'nin reddetme
* Richard, Feynman, QED (Princeton N.J.: Princeton University Pres, 1985), ilkesine uyması gerçeği (bu ilke, elektronların hiçbir çiftinin
sayfa 9. aynı hareketi halinde asla yapmayacağını söyler) eğer elekt-
116 117
ronlar aynı ise anlaşılabilir, ama eğer elektronlar herhangi bir etkileşim diyelim) yaklaşık yüz kat daha zayıftır*. Buna da
şekilde birbirlerinden farklıysa anlaşılamaz. Eğer açığa çıka yanarak, her iki etkileşim de zayıf etkileşime göre son derece
rılması gereken sayısız madde katmanı olsaydı, elektronların güçlü olduğu halde, bu elektron yüküne küçük deriz. Ancak
hiçbir çifti aynı olmayan ve her birinin tam olarak tanımlan buradaki önemli nokta, yük kümesinin miktarının ölçülebilen
ması için çok geniş bir bilgi yığını gereken bilyeler kadar ka bir miktar olmasıdır. Sahip olduğu değere niçin sahip olduğu
rışık bir yapıya sahip olmasını beklerdik. Ama böyle bir şeyin nu bilmiyoruz.
olması söz konusu değil. Temel parçacıkların basitliği ve Benzer şekilde, ti miktarının büyüklüğü (dönüş kümeleri
kimliği, maddenin "gerçeğine" tam olarak ulaşmaya yakın ol nin büyüklüğüne hazırlar), kuramsal bir temele dayanmayan
duğumuza inanmamız için çok iyi bir nedendir. bir miktar ölçüsüdür. 1920'lerde geliştirilen kuvantum meka
Şimdi varlıkların özelliklerinin çeşitliliğine dönelim. niği teorisi, dönüş ve açısal momentum katsayısının varlığını
açıklar, ama miktar birimi büyüklüğünü değil.
Bohr, 1913 yılındaki çalışmasında, açısal momentumların
Krim tamsayüı çarpanları olduğun varsaymıştı. Daha sonra ku
Yük ve Dönüş vantum teorisi dönüşün kümelenmesiyle ilgili üç kural önerdi.
Size tanıttığım, ölçüsü olan maddelerden biri elektrik yü 1. Fermionlar (leptonlar ve kuarklar gibi) fi birimleriyle
küdür. İncelenen bazı parçacıkların hiç yükü yoktur. Diğerle l-f2, 3-^2, 54-2, gibi ifade edilen yarım -tek tamsayüı dö
ri ise protonun yükünün e tamsayüı bir çarpanı olan (pozitif nüşe sahipken bozonlar (fotonlar ve gluonlar gibi) 0, 1,2,
ya da negatif) bir yük taşır. Dönüş de başka bir benzer özel gibi birimleri olan tamsayılı dönüşe sahiptir.
liktir. Yükü ya sıfırdır ya da açısal momentum birimi (l-r2)/£
2. Yörüngesel açısal momentum her zaman ^'nin tamsayı
olan elektron dönüşünün tanısaydı bir çarpanıdır. Bileşik par
lı bir çarpanıdır. (0, 1,2 gibi).
çacıkların da dahil olduğu parçacıkların e ve (1~2).# birimle
rinin çarpanları 0,1 ya da 2'dir, ancak etrafımızda gördüğü 3. Açısal momentum, ister dönüşe ait ister yörüngesel ol
müz nesnelerin yükleri, e'den ve açısal momentumları sun, belirli yönleri gösterir ve seçilmiş bir eksen üzerinde
(l-f-2)^'den çok daha büyüktür. Yığın, ya da miktar, varlığın ki açısal momentumun izdüşümleri bir sonrakinden tam
kabul edilen değerleri arasındaki farkın sınırlı sayıda olması olarak h kadar (bir birim) farklıdır.
demektir. Bu, mümkün olan değerler için sadece bir sonlu sa
yı olduğu anlamına gelmez. 2, 4, 6 gibi çift sayıların sınırlı Üçüncü kural son derece ilginçtir. Dönüşün belirli bir yönü
bölümü olduğu halde, bu sayılar sonsuza kadar gidebilir, yük "gösterildiğini" söylediğimizde bu, dönüş ekseni bu yönü gös
lerin ve dönüşlerin sınırlı bölümü, ama sonsuz sayıda değeri teriyor anlamına gelir. Örneğin dünya Kuzey Yıldızı yönünde
vardır. dönüyor dersek, dünyanın ekseni bu yönü gösteriyor demektir.
Belirli bir yük miktarının büyüklüğünü anlayamıyoruz. "İz düşümü" görünüşü Şekil 16'da gösterilmiştir. Oklar çeşitli
Parçacık dünyası standartları için bile oldukça küçük. Bu * Farklı etkileşimlerin güç oranlan tam olarak kryaslanamaz, çünkü farkta ma
miktar, yüklü parçacıklar ile fotonlar arasındaki etkileşimin tematiksel şekiller vardır. Çok genel olarak, bu sanki bir odada gördüğünüz A
kişisinden, B kişisine göre daha güçlü bir şekilde etkilenmeniz ama onlara
gücünü gösterir. Bu etkileşim (elektromanyetik etkileşim), yaklaşınca A'dan, B'ye göre sadece çok daha az farka etkilenmeniz gibidir.
kuark -gluon etkileşiminden (anlaşılabilir olması için güçlü "Çekim gücünün oranı" tam olarak değil, yaklaşık olarak belirlenebilir.
118 119
Örneğin, eğer belirli bir yörüngesel açısal momentum 1
ise üç tane yönelim ihtimali olduğundan bu açısal momentum
"yukarı"yı, "aşağı"yı ya da bunların arasında ortak bir yeri
gösterebilir. Bir elektronun ya da bir -yarım dönüşü olan baş
ka bir parçacığın sadece iki yönelim ihtimali vardır; l-=-2'lik
izdüşümlü "yukarı" ve -l-f-2'lik izdüşümlü "aşağı" yönelim,
(kural 3'e göre iki izdüşümünün farkı 1 olmalıdır.)*
Renk Yükü
120 121
Kütle Enerji
Her parçacığın kendi özel kütlesi olduğu için, bir bakıma Son olarak, fizik kavramları içinde en çok karşımıza çıkan
en belirgin miktar kümesi kütledir. Aslında her bileşik varlık, kavram olan enerjiye gelelim. Enerjinin sayısal değeri kuvan-
örneğin atom çekirdeği ya da bir protein molekülü, kendine tum teorisinin başlangıç noktasıdır ve sonraki tüm adımlarda
ait belirli bir kütleye (ve böylece sayısal miktarı olan bir küt rol almıştır. Planck ve Einstein, enerjinin yayılımıyla ilgili ça
leye) sahiptir. Ancak enerjinin kütleye olan katkısı nedeniyle, lışmalar yapmıştır. Bohr bu çalışmalara madde enerjisini ek
bir bileşik parçacığın kütlesi, kendini oluşturan parçacıkların lemiştir. Bir çizgi tayfı (spektrum) oluşturmak için hidrojen
kütlelerinin toplamına eşit değildir. Örneğin basit bir nötron, atomu tarafından ışık yayıldığı çok uzun süredir biliniyordu.
kendini oluşturan üç kuarkm (artı herhangi bir sayıda kütlesiz Bunun anlamı atomların sadece belirli frekanslarda ışıma
gluonun) kütlelerinin toplamından oldukça büyük bir kütleye yaptığıdır (bunlar çizgiler halindedir, çünkü frekansları çeşit
sahiptir. Ya da, bir proton ve bir nötrondan oluşan bir deute- lenmeden önce ışık dar bir delikten geçer), kuvantum öncesi
ron (ağır hidrojenin çekirdeği) düşünün. Kütlesi kendini mey günlerde bu hiç de şaşırtıcı değildi. Bu, bir armonika, obua ya
dana getiren proton ve nötronun kütlesinden biraz daha azdır. da flütün içindeki havanın ya da piyano tuşları veya keman
Yine enerji yüzünden -ama bu defa kütleye negatif etkisi olan tellerinin yaptığı gibi, atomun içindeki yük sadece belirli fre
kanslarda titreşir diye yorumlanmıştı. Atomun gürültü değil
bağlayıcı enerji yüzünden. Bir deuteronu kendisini oluşturan
müzik yaydığını düşünebilirsiniz.
parçacıklara ayırmak için ona, bağlayıcı enerjiyi dengeleme
ye yetecek miktarda enerji eklenmelidir. Yük ve açısal mo Bohr'un çalışmaları sırasında, yeni bir açıklama isteyen
menttim daha basittir. Bir nötrünün yükü (sıfır), kendisini iki gelişme, atomun çizgi tayfını daha zor anlaşılır bir hale
oluşturan kuarkların yüklerinin toplamına eşittir. getirmişti. Bu gelişmelerden ilki, Planck ve Einstein'ın ener-
Deuteronun dönüşü, kendisini oluşturan proton ve nötro ji-frekans bağlantısıydı. Eğer atom sadece belirli frekanslarda
nun dönüşlerinin toplamı kadardır (büyüklük kadar yön de yayılıyorduysa, sadece belirli miktarlarda enerji kaybediyor
dikkate alınarak vektörler toplanır). Bütün parçacık kombi olmalıydı. İkinci gelişme ise, 1911'de Ernest Rutherford ve
nasyonları için durum aynıdır. Bileşik kütlelerinin toplana meslektaşlarının, atomun elektronlarla çevrili, merkezinde
mayacağı gerçeği, en alt seviyedeki bileşik varlığın basit bir küçük bir çekirdeğin bulunduğu çoğunlukla boş bir alandan
parçalar kombinasyonu değil tamamıyla yeni bir varlık oldu oluşan bir yapı olduğunu keşfetmeleriydi.
ğunu hatırlatır. Klasik teori bu durumla başa çıkamadı. Bir hidrojen ato
Eğer Ek B'deki Tablo B.l ve Tablo B.2'ye bakarsanız, te munun içindeki çekirdeği saran bir elektron, olabilecek en
mel parçacıkların kütlelerinde açıkça anlaşılmayan bir düzen yüksek frekansta durmadan enerji yayarak ve çekirdeğe yak
göreceksiniz. Bilim insanları da bu düzeni henüz bulamadılar laşık olarak saniyenin 10"8'i kadar olan bir sürede girecek şe
(bazı bileşik parçacıklar için bilinen yaklaşık bir düzen oldu kilde içeriye doğru bir sarmal yaptığı tahmininde bulundu. Ül
ğu halde). Niçin bir muonun kütlesi bir elektronun kütlesin kesi Danimarka'dan misafir araştırmacı olarak İngiltere
den iki yüz kat daha fazladır? Niçin zirve kuarkının kütlesi Manchester'daki Rutherford'un laboratuvarına gelen yirmi al
yukarı kuarktan yaklaşık elli bin kat fazladır? Cevabı kimse tı yaşındaki Bohr, tamamıyla yeni fikirlere ihtiyaç duyulduğu
bilmiyor. Kütle'nin miktarı orada keşfedilmeyi bekliyor. nu gördü. Bunun nedeni ise bir hidrojen atomunun içindeki
122 123
S
132 133
Bir önceki bölümde bahsettiğim gibi, yüksek enerji seviye
sinden alçak enerji seviyesine sıçrarken bir atom tarafından
yayılan bir fotonun durumu, prensipte, sabit olmayan bir par
çacığın dönüşümünden farklı değildir. Bir parçacık dönüşü
mü gibi, kuvantum sıçraması da "önce" içinde olan şeyin yok
olup, "sonra" başka bir şeyin yerine geçtiği gerçek bir mini
patlamadır. Enerji gibi belirli miktarlar korunur (sıçrama ön
cesi ve sonrasında aynı kalır), ama bunun dışında başka çok
az şey korunur. Pion ve muon dönüşümünü,
+
7t —> fj.*+ vn ve fi + —> e* + v^+ ve
şeklinde gösterebildiğimiz gibi A durumundan B durumuna
atomsal geçişi de şöyle gösterebiliriz:
A-» B + y
(y bir fotonu temsil eder).
Böylece heyecanlı bir atomun dönüşümünde olduğu gibi,
hareketli bir parçacığın dönüşümü de olasılık tarafından yö
netilir. Herhangi bir pionun ne zaman dönüşüm yapacağı ta
Şekil 19.
mamıyla belirsizdir, ama çok sayıda pionun bir ortalama öm
Zemin Enerji "merdiveni"
rü vardır (Ek B, Tablo B3'de gösterildiği gibi bu ömür 2,6 x
10"8 saniyedir).
Olasılık hem bir şeyin ne zaman olacağına hem de (eğer şümü yukarıda sembollerle gösterilen duruma çok benzer. Bu
birden fazla ihtimal varsa) ne olacağına karar verir. Bir ato benzerlik yüzde 99,998'i bulur.
mun içindeki mevcut enerji seviyeleri {durağan seviyeler di Ancak bir pion genellikle üç parçacığa dönüşür, bunlardan
yoruz) şekil 19'daki gibi bir merdivenle gösterilebilir. En dü biri fotondur;
şük enerji seviyesine "zemin" denir. Daha yüksek enerji du 7t + —>//+ Vn+y,
rumları merdivenin basamaklarıyla gösterilmekte. Diyelim ki ya da bir elektron (bu örnekte bir pozitron görülüyor) ile bir
atom kendini üçüncü basamakta buldu. Elektronu yine kişi- nötrinoya dönüşür:
leştirirsek, düşüneceği iki konu var diyebiliriz: ne zaman dö TC—> e*+ Ve,
nüşeceği ve hangi alt enerji seviyesine dönüşeceği. Büyük bir Bu farklı dönüşüm modellerinin orantısal olasılıklarına oran
olasılıkla alt basamaklardaki enerji seviyelerinden herhangi ların çeşitliliği denir.
birine dönüşecek. Ancak hangi seviyeye dönüşeceği ve dö
nüşmeden önce ne kadar bekleyeceği kesinlikle tahmin edile Doğanın temel süreçlerinin kesinlik kanunlan değil, olasılık
mez. kanunlarıyla yönetildiği fikri bilim dünyasına bomba gibi
Bir pionun da (bir parçacık örneği vermek gerekirse), pek düşmüş olmalı.
çok seçeneği var. Bir pionun bir muon ile bir nötrinoya dönü-
134 135
/
Sonuçta bu basit fikir, üç yüzyıldan daha fazla bir sürede tenin merkezi olan çekirdekler olduğunu sezememişti.) Yir
büyük emeklerle inşa edilen klasik fiziğin sağlam yapısını de minci yüzyılın ilk çeyreğinde olasılığın temel bir kavram ol
virdi. Ancak bu klasik yapıyı yıkan esas şey bir bombanın duğunun başka işaretleri de vardı; ama böylesine sıradışı bir
patlaması değil bir erozyondu. Born, ancak 1920'lerin orta fikir, deneyle teori birbirlerine yakınlaşarak bilimi zorlayana
sında geliştirilen kuvantum mekaniğinin matematiksel teori kadar kabul edilmemişti. Rutherford (1902'de Frederick
sinden sonra, onun olasılık yorumunu açık bir şekilde belirte- Soddy ile beraber) radyoaktivitenin atomda kademeli değil
bilmiştir*. ani bir felaket gibi değişim yarattığını keşfetti. Kendi içinde
1899'da yeni keşfedilmiş olan radyoaktivite fenomenim radyoaktif değiştirilme yaratılması temel bir olaydır*. Einste-
inceleyen Ernest Rutherford ve diğerleri, radyoaktif atomla in'ın 1915'te ışığın sadece farklı yığınlar (fotonlar) içinde
rın dönüşümünün bir olasılık kanununu izlediğini fark ettiler. emilebildiğini keşfetmesi ve Bohr'un 1913'te bulduğu hidro
Tıpkı heyecanlı atom ya da pionlarda olduğu gibi, bunların jen atomunun içindeki kuvantum sıçramaları teorisi de belki
bir kısmı kısa bir süre, bir kısmı da daha uzun süre yaşıyor de olasılığın temel taşı olduğunun işaretlerini veriyordu. Ama
du. Tüm gruplar için sadece sabit bir ortalama süre vardı. Üs fizik dünyası henüz uyarıları dikkate almaya hazır değildi.
telik basit bir radyoaktif atomun -örneğin bir alfa parçacığı
ya da beta parçacığı yayarak- hayatına son verebilme seçene Buraya kadar anlattığım olasılık kendini atomun içindeki
ğin vardı. Herhangi bir atomun bu seçimini önceden tahmin olayların rasgeleliğinde ifade eder. Bu rasgelelik kendini, he
etmek mümkün değildi. Sadece pek çok dönüşüm olayının yecanlı bir atomun ya da hareketli parçacığın yaşam süresiy
incelenmesiyle orantısal olasılığın (oranların çeşitliliğinin) le, mümkün olan farklı sonuçlardaki oranların çeşitliliğiyle
ölçülmesi mümkün oldu. Ancak Rutherford ve diğer fizikçi ve yayılma ile ifade eder. Eğer bir parçacık diğerine yakın
ler evlerin damından, "Doğanın temel kanunları olasılık ka uçarsa yoldan çıkabilir ya da "yayılabilir". Kuvantum meka
nunları olmalı," diye bağırmadılar. Niçin? niği sadece belirli bir yayılma olasılığının ölçülmesine izin
Cevabı çok basit. Çünkü temel kanunlarla uğraştıklarının verir, yayılmanın kesinlik ölçümüne değil. Parçacık etkile
farkında değildiler. Olasılık, bilimde yeni bir şey değildi. Ye şimleri ile ilgili bildiğimiz şeylerin çoğunu yayılma deneyle
ni olan ve henüz farkına varılmamış olan şey, olasılığın ilk ri sayesinde öğrendik.
defa doğanın basit temel fenomenleri içinde ortaya çıkıyor ol Yüksek okul ve üniversite laboratuvarlarmda yaygın ol
masıydı. masına rağmen, çoğu kimse gönüllü olarak Geiger sayacını
Şüphesiz, Rutherford bilgisizlik olasılığıyla uğraştığını ve bir zayıf radyoaktif kaynağı tutamaz. Geiger sayacının
düşünüyordu. Bildiği kadarıyla atomun içi karmaşık bir yer merkezinde içinde hafifletilmiş gaz bulunan bir tüp ve tüpün
di. Şöyle ki; dönüşüm sürecinin belirgin rasyonelliği, farklı eksenini kaplayan bir metal tel vardır. Tüp ile merkezdeki te
atomların içindeki durumun bilinmeyen farklılıklarından lin arasına bir kıvılcım yaratmak için çok yeterli olmayan bir
kaynaklanıyor olabilirdi. (Henüz atomun içinde radyoaktivi- yüksek voltaj uygulanır (yüzlerce volt). Tüpten yüksek ener
jili bir parçacık çıktığında, bu parçacık gaz moleküllerini iyo-
* 1924'de, Born'un çalışmasından iki yıl önce, Danimarkalı Niels Bohr, Hol
landalı Hendrik Kramer ve Amerikalı John Slater birlikte çalışarak, olasılığın * Ortaçağ simyacılarının hayali olan değiştirilme, bir elementin başka bir ele
kuantum sürecinde başrollerden birini oynayabileceğini söylemişlerdi. Ancak mente dönüşmesidir. Bu olay çekirdeğin yükünün değiştiği her radyoaktif
bu fikri destekleyecek teoriyi henüz tamamlamamışlardı. dönüşümde görülür.
136 137
nize eder, yani, kıvılcımın sıçrayabilmesini sağlamak için matematik bilgisi olan bir kişiyi ikna etmeye yetecek bir baş
elektriklenmiş gaz yaratarak, moleküllerden elektronların fış ka yöntemle kendini ifade edebilir. Bu ifade şekli üssel dönü
kırmasını sağlar. Tüple tel arasındaki kısa akımın bir dış dev şüm kanunuyla olur. Rutherford 1899'da henüz basit değişti
re tarafından arttırılması, bir tık sesi duyulmasına ve/veya sa rilme olaylarını gözlemlemek için hiçbir aracı yokken, radyo
yacın bir sayı daha kaydetmesine neden olur. Tüp bir sonraki aktivitedeki olasılığın rolünü bu yöntemle keşfetti. Ruther
parçacık için hazır olduktan sonra, dış devre ayrıca kıvılcımı ford radyoaktivitenin yoğunluğunun zaman içindeki durumu
saniyenin küçük bir kısmı kadarlık bir sürede söndürür. (Rut- nu grafikle ifade ederken, ortaya şekil 20'deki gibi bir eğrinin
herford'un doktora öğrencisi Hans Geiger 1918'de bu tür bir çıktığım gördü. Buna üssel eğri denir. Böyle bir eğrinin en
dedektör cihazının ilkel şeklini icat etmiş ve sonra bu cihazı belirgin özelliği herhangi bir değerden dikey olarak bu değe
mükemmelleştirmiştir.) rin yarısı kadar olan sabit yatay eksene düşmesidir. Ruther-
Radyoaktif dönüşüm olaylarını saymak temel olasılıkla ford'un deneylerinde bunun anlamı şuydu: Başlangıçtaki yo
doğrudan ilişki kurmak için mükemmel bir yöntemdir. Geiger ğunluğuna bakmadan, radyoaktivitenin yoğunluğunu yarı ya
sayacını radyoaktif kaynaktan, sayaca her yüksek enerjili par rıya azaltmak için belirli bir sabit zamana ihtiyaç vardı. Bu
çacık girdiğinde bir tık sesi duyacak kadar uzağa koyarsanız, sabit zamana, maddenin yarı ömrü diyoruz.
bu tık seslerinin saatin tıkırtısı kadar düzenli olmadığını der Rutherford'un bildiği ve benim okuyuculardan kabul et
hal anlarsınız. Bu tık sesleri düzensizdir. Aslında bir matema mesini istediğim şey, bireysel radyoaktif dönüşüm olayların
tiksel analiz bunların tamamıyla rasgele olduğunu gösterebi daki üssel eğrinin olasılık kanunlarının davranışlarından orta
lir. Belirli bir tık sesi son tık sesi duyulduğundan ya da her ya çıktığıdır.
hangi bir tık sesi olduğu zamandan beri, akan zamandan ta
mamıyla bağımsızdır. Atomsal standartlara göre gerçek dev
yaratıklar olan sizler, atomun içindeki Dünya'dan mesajlar
duyuyorsunuz. Duyulabilen her tık sesi, radyoaktif parçacı
ğın içindeki sayılamayacak kadar çok milyarlarca atomun
arasında bir yerlerde bir çekirdeğin; yüksek hızda bir parça
cık fırlatarak farklı bir çekirdeğe dönüşmeye aniden karar
vermiş olduğu anlamına gelir*. Tam anlamıyla bir nükleer
patlama olmuştur ve çekirdeğin bu özel dünyasında patlama
nın zamanı, olasılık kanunu tarafından özel olarak belirlen
miştir. Komşu çekirdek ise patlamadan sonra uzun bir süre
daha yaşayabilir.
Olasılık, açıkça görülmeyen ya da duyulmayan ama biraz
Heinrich Rohrer (doğum 1933), solda, ve Gerd Binning (doğum 1947) Zürih Araştırma Laboratuvarı.
7. bölüm
Sosyal ve Antisosyal Parçacıklar
Çekirdekler
162 163
dir, çünkü bir elektron, proton ya da nötron, belirli bir enerji bazı yüksek enerji seviyeleri kısmen dolar, elektronların kü
durumunda kendini ince bir katmanın üzerine yaymaz. Parça çük bir bölümü daha yüksek enerji durumlarına taşınır.
cığın olasılık bulutu bir hacmin üzerine yayılır ve farklı kat (Apartman ile metal arasında bir fark var. Metalde, enerji
manlar aynı boşluğun bir kısmını paylaşarak üst üste gelirler. -katman modelinde boşluklar oluşabilir. Bu, sanki apartma
Belirli bir hareket durumunun enerjisi ve açısal momentumu nın alt ve üst katları arasındaki bazı katların eksik olması ve
tam olarak tanımlanabilir, ama parçacığın yeri tam olarak ta bu katların yerinde hava ile tahminen direklerin olması gibi
nımlanamaz. Bu, özellikle bir çekirdeğin içindeki kalabalık dir. O kısımda insanlar yoktur, sadece boşluk vardır.)
nükleonlar için doğrudur.
Apartman örneği genel hatlarıyla atom ve çekirdekler için
Bir dizi katmandan daha iyi bir görsel model, her kattaki de uygundur. Aradaki fark, bir atomun içinde izin verilen se
insan sayısı sınırlanmış olan çok katlı bir apartman olabilir viyeler arasındaki büyük enerji farkıdır. Daha büyük bir fark
(restoranlardaki ve diğer kamu alanlarındaki, azami insan ka ise, çekirdekteki enerji seviyeleri arasında, enerji seviyeleri
pasitesini gösteren işaretleri hatırlayın). Apartman sakinlerin çok yakın aralıklarla olan metale göre, düşük sıcaklık ve yük
den olan iyi fermionlar kapasite sınırlaması kuralına kesinlik sek sıcaklık arasında oldukça büyük bir fark olmasıdır. Atom
le uyacaklardır. Üstelik bunlar fermion olarak yazın ve kışın için oda sıcaklığı mutlak sıfıra eşit sayılır. Bir atomun içinde
farklı davranacaklardır. En soğuk havalarda gitmeleri gere ki elektronlardan bir kısmının, kendiliğinden daha yüksek
kenden birazcık daha yukarı bile gitmeyeceklerdir. Mümkün enerji seviyelerine atlaması için binlerce derecelik sıcaklık
olabildiğince çok sayılar halinde alt katlarda toplanacaklardır. gerekir, çekirdekte meydana gelecek benzer bir olay için ise
Bir insan yukarıya, sadece aşağısının tam dolu olmasının onu milyonlarca derecelik sıcaklık gerekir.
zorlaması sonucu çıkar.
Sıcak yaz havasında ise, hâlâ alt katlar için genel bir ter
cih söz konusu olsa da, bazı insanlar alt katlar tamamen dolu Bozonlar
olmamasına rağmen üst katları tercih ederler. Eğer apartman
sakinleri Fermi ve Dirac'ın istatistiğine uysaydı, bazı fizikçi 1924'de Dakka Üniversitesi'nde* fizik profesörü olan
ler her mevsimde her katta tam olarak bunların kaç tanesinin otuz yaşındaki. Satyendra Nath Bose, Berlin'deki Albert
olduğunu bulabilirdi. Einstein'a bir mektup gönderdi.
Mektubun içinde, önde gelen İngiliz dergilerinden Philo-
sopical Magazine tarafından reddedilmiş olan "Planck Kanu
nu ve Hafif Miktarlar Kuramı" başlıklı çalışması vardı. Red
Metaller dedilmekten dolayı cesareti kırılmayan Bose, belki Hint pa
zarı için Almanca'dan İngilizce'ye çevirdiği görelilik metni
Apartman örneği biraz yapay gibi gözükse de, bir metalin
nin, belki de çalışmasının bazı önemli şeyler içerdiği düşün
içindeki elektronları çok güzel tarif eder. Mutlak sıfıra yakın
cesinin verdiği cesaretle, dünyanın en ünlü fizikçisine yaklaş
bir sıcaklıkla ("Kışın en soğuk günleri"), elektronlar, en alt
maya karar vermişti.
enerji seviyelerini birbiri ardına, tüm elektronların sığabilece
Bose'un "Planck Kanunu" başlıklı çalışması, sizlere be-
ği yüksekliğe kadar doldururlar. Yüksek sıcaklıklarda ("yaz"),
*Şu anda Bangladeş'in başkenti olan Dakka, o zamanlar Hindistan'ındı.
164
165
şinci bölümde anlattığım, Max Planck'in 1900 yılında tanıttı salardı nasıl davranırlardı diye düşünmeye başladı. Bose'un
ğı, basit bir sıcaklıkla çevrili farklı frekanslardaki radyasyon çalışmalarına dayanan araştırması aynı yıl içinde yayınlandı.
lar arasındaki enerji dağılımı yani kara vücutlu radyasyon ya Böylece ortaya bugün Bose-Einstein istatistikleri dediğimiz
da boşluk radyasyonuyla ilgili matematiksel kanundu. kavram çıktı. Bundan birkaç yıl sonra, Paul Dirac, bu istatis
Planck'e göre E = hf formülü, / frekansındaki bir fotonun tiksel kurallara uyan parçacıklara bozon denmesini önerdi*.
enerjisini değil bir nesnenin radyasyondan alabileceği ya da Einstein'ın çözdüğü şeylerden biri, son derece düşük sı
radyasyona verebileceği asgari enerjiyi temsil ediyordu. caklıkta bir atom gazına ne olduğuydu. (Atomlarının Bose -
Planck ve kendinden sonra gelen fizikçiler yaklaşık çeyrek Einstein istatistiklerine uyduğunu varsaydı, tıpkı bütün atom
yüzyıl boyunca, miktarı olan şeyin radyasyon değil radyas ların yarısının uyduğu gibi). Gelin yine apartman örneğine
yondan nesneye ve nesneden radyasyona olan enerji transferi dönelim. Apartmanda yaşayan bozon sakinler için birinci ka
olduğunu düşündüler. Bu gerçeğe rağmen Einstein, 1905'de tı ya da herhangi bir katı kaç sakinin işgal ettiğiyle ilgili bir
fotonu bulmuştu (ancak isim çok daha sonra koyuldu)* ve sınırlama yoktur. Bu durumda bütün bozonların belirli bir
Arthur Campton 1924'de foton-elektron yayılımmın kanıtını toplantıda en alt enerji seviyesinde toplandıklarını düşünebi
görmüştü. Bose 1924'de çalışmasını hazırlarken, "hafif mik lirsiniz. Gerçekten de böyle bir şey yapma eğilimindedirler,
tarlar'"! (fotonlar) hâlâ kuramsal varlıklar olarak görüyordu. ancak eğilim sadece son derece düşük sıcaklıklarda tam ola
Onun bu çalışması, fotonun kuramsallıktan kabul edilen ger rak görülür. "Ilık havalar"da bozonların bir kısmı birinci kat
çeğe dönüşmesinde çok önemli bir rol oynayacaktı. ta toplanırken, pek çoğu da üst katlara yayılır. Sıcaklık sade
Einstein'a gönderdiği çalışmasında Bose, Planck kanunu ce Antartika seviyesinin altına düştüğü zaman (aslında mut
na, birbirleriyle etkileşimi olmayan bir "gaz" ve "hafif mik lak sıfırın milyonda birinden daha düşük derece), bütün bo-
tarlar" içeren, ayrıca başka "hafif miktarlar"ın aynı durumda zonlar en alt enerji durumu olan birinci katta toplanırlar.
olduğuna bakmaksızın bu enerji seviyesini işgal eden radyas Apartman örneğini biraz daha ileriye götürecek olursak;
-
yonun olduğunu varsayarak ulaştığını yazmıştı !". Einstein Einstein, bu koşulda bozonların sadece aynı hatta yani aynı
derhal, Bose'un bu yaklaşımının Planck'in özgün buluşundan enerjide kalmayıp, kendilerini bu kata eşit bir şekilde yaya
bu yana atılan dev bir adım olduğunu fark etti, ayrıca hafif caklarını da fark etmiştir. Kolleksiyondaki bütün bozonlar, ta
miktar gerçeği için dolaylı ama güçlü bir kanıt sağladığını dü mamıyla üst üste olabilmek ve iç içe geçebilmek için aynı
şündü. enerji seviyesinde olacaktı. Her biri bir katı işgal edecekti.
Einstein, Bose'un çalışmasını bizzat İngilizce'den Alman- Her atom kendini diğer atomlarla aynı yayılım olasılığıyla
ca'ya çevirdi ve önde gelen Alman dergilerinden Zeitschrift yayar (buna günümüzde Bose-Einstein yoğunluğu diyoruz).
für Physik'de yayınlanmasını özellikle istedi. Bose-Einstein yoğunluğu teorisini laboratuvarda tutturabil
Bose'un çalışmasından çok etkilenen Einstein, elektro mek ve üretebilmek, deneyi yapan fizikçilerin yetmiş yılını
manyetizma ile yer çekimini birleştirme çabasını geçici ola aldı. Gecikmenin temel nedeni, dereceyi, gereken olağanüstü
rak bir kenara bırakarak, atomlar fotonlarla aynı kurallara uy- düşük dereceye indirememenin yarattığı büyük güçlüktü. Ne
Bose ne de Einstein, bozonların bu önemli davranışının doğ-
*"Foton" terimini Gilbert Lewis 1926 yılında buldu.
t Bose'un, gelecek yıl geliştirilecek ve daha sonra Pauli tarafından elektron ve * Alçak gönüllüliiğüyle tanınan Dirac, özelliklerini Fermi'yle birlikte keşfetti
fotonlar için kullanılacak olan reddetme ilkesi ile ilgili hiç bir fikri yoktu. ği parçacığa da fermion adını vermişti.
166 167
rulandığını görecek kadar yaşayabildi.
bozon sayısı birden sıfıra iniyor, fermion sayısı sıfırken yine
Fermionlarla bozonlar arasındaki farklardan biri sayılar sıfır oluyor (yine negatif parçacık sayısının karşıt nötrinoya
dır. Kanıtlar, evrendeki fermionların sayısının sabit olduğunu verilmesi nedeniyle). Şu derin soruların yanıtını kimse bilmi
(karşıt fermionlara negatif parçacık numarası verildiği takdir yor: Niçin fermionlar sayılarını koruyor?* Niçin bozonlar
de)*, ama bozonlarm sayısının değişebileceğini gösteriyor. keyfi sayılarda gelip gidiyor? Niçin kara delikler kurallara
Fermion kuralı her bir parçacık reaksiyonunda rol oynuyor. karşı geliyor?
Örneğin bir negatif muonun bir elektron, bir nötrino ve bir
karşıt nötrinoya dönüşmesinde, Bose-Einstein Yoğunluğu
H - ^ e ' + v^ + ve,
dönüşümden önce ve sonra bir fermion var (negatif parçacık Kolarado, Boulder'da Astrofizik Laboratuvarı Birleşik
numarasını karşıt nötrinoya veren): Enstitüsünde çalışan Eric Cornell ile Cari Wieman 1995'de
1 -> 1 + 1 + (- 1) bir Bose-Einstein yoğunlaştırıcısı yaratıp, üzerinde çalışma
Benzer şekilde nötron dönüşümünde, lar yapan ilk kişiler oldularf. Onların ilk başarısı, birkaç bin
n —> p + e" + vc. rubidium atomunu mutlak sıfır derecesinin iki yüz milyarda
dönşümden önce ve sonra yine bir fermion var. Yine, biri kadar soğutmalarıyla geldi. Bu sıcaklıkta rubidium atom
1 -» 1 + 1 + (- 1). ları saniyede 8 milimetrelik ya da saatte 90 feet'lik (27,43
Bir elektron ve pozitron, bir çift foton yaratmak üzere yok metrelik) bir hızla yavaş yavaş gezinirler (oda sıcaklığı hızla
rıyla karşılaştırıldığında saniyede 300 metre, ya da saatte 650
olurken, dönüşüm öncesi ve sonrası fermin sayısı sıfırdır:
mil [1045,84 m.]). Soğutma ve yavaşlama gerçekten aynı
e" + e + -» 2 y,
şeydir, çünkü bir atomun ortalama hızı sıcaklığını ölçer. Za
1 + ( - 1) -> 0
manın rekoru olan 200 nano kelvinlik sıcaklığa ulaşmak için
Yukarıdaki örnek bozon sayısının değiştiğini gösterir. Yu Wieman ve Cornell, lazer soğutucusu ve manyetik tuzak kul
karıda bu sayı sıfır ile iki arasında değişmektedir. Benzer şe landı. Lazer ışığı atomun yürüyüşünü yavaşlatır, sonra man
kilde, bir hızlandırıcının içinde bir proton başka bir proton ile yetik alanlar onları küçük bir bölgede hapsederken, buharlaş-
çarpıştığı zaman, çok çeşitli bozonlar yaratılabilir. İşte bir ör tırıcı soğutucu -tıpkı sizin ıslak bir mayoyla üşümenize ne
nek: den olan olayda olduğu gibi- atomları daha da soğutur.
p + p —> p + n + n+ + 7t+ + TI". Rubidium, periyodik tabloda element numarası 37 olan bir
Daha önce olmayan üç bozon ortaya çıkıyor, (fermionların elementtir, bu nedenle çekirdeğinde 37 tane proton vardır.
sayısı olan iki korunuyor.) Bir örnek daha vermek gerekirse, Çekirdeğin etrafında ise 37 tane elektron vardır. Yani toplam
bir negatif pionun bir muon ile bir karşıt nötroniya dönüşü 74 fermionu vardır.
münde,
*Teori bu soruyu yanıtlayabilir. Niçin karşıt parçacıklar negatif parçacık diye
*Kara delikler bu kuralın bir istisnası olabilir. Teori der ki: Bir grup fermionu sayılmak zorunda? Bu bir sır değil.
yutan bir kara delik, onların sayısını korumaz, aslında bir kara deliğin içinde t Bu başarılarından dolayı Cornell ve Wieman, bu alandaki diğer öncü olan
ki fermionların sayısı anlamsız bir kavramdır. MIT'den Wolfgang Ketterle ile 2001 Nobel Fizik Ödülünü kazandılar.
168 169
Wieman ve Cornell'in veri haritası; rubidium atomlarından oluşan bir bu
har hücresindö*sıcaklığın 400'den 200, sonra da 50 nano kelvine düşü-
rüldüğündeki hız dağılımı görülüyor (nano kelvin: mutlak sıfır derecesinin
milyarda biri). Sıcaklık 2 0 0 nk veya daha aşağı olduğunda oluşan tepe
ler, atomların sıfıra yakın bir hızda hareket ettiği bir Bose-Einstein yoğun
laşması oluşumunu gösteriyor.
Resim: Mike Matthews, Cari Wieman, ve Eric Cornell, Colorado Üniver
Eğer çekirdeğin nötronları çift saydıysa, fermionların top sitesi, Boulder.
lamı çift sayılıdır ve atom da bir bozondur. Bu durum, rubidi-
um elementinin en yaygın izotopu olan rubidium 85 (48 nöt-
ronlu) ve rubidium 87 (50 nötronlu) için geçerlidir. (Kuarkla-
n ve elektronları da sayarak aynı sonuca varabilirsiniz: rubi- reyler olarak görebilirsiniz. Soğutma termostatı 200 nano kel-
diumun bu iki izotopu bozondur.) Wolfgang Ketterle, MİT'de vin'e ayarlandığında, her bir birey apartmanın içine yayılan
bir Bose-Einstein yoğunlaşmasını daha büyük sayılı sodyum bulanık bir buhar hücresine dönüşüyor.
atomlarıyla başardı. Daha önce belirtildiği gibi, sodyumun Her buhar hücresi diğerleriyle üst üste geliyor, bu nedenle
bir atomunda 11 proton, 12 nötron ve 11 elektron vardır, bu apartman tek bir yoğun buhar hücresiyle doluyor. Dışarıdan
yüzden sodyum da bir bozondur. baktığınızda, bireyleri tek tek seçebilme şansınız yok. Apart
Bir Bose-Einstein yoğunlaşmasını gözünüzde canlandır man sanki tek bir büyük su kabarcığına kiralanmışa benziyor.
manıza yardımcı olmak için, apartman örneğine geri dönece Yine de klonlarm bireyselliği yok olmuyor. Termostat tekrar
ğim. Yıl 2126. Bir apartmanın birinci katında 85 tane genetik derecenin milyonda birine döndürüldüğünde, bu buhar hücre
olarak aynı olan birey yani klonlar yaşıyor. Apartman o kadar si tekrar 85 bireye dönüşüyor.
geniş ki bunlar birbirleriyle hiç karşılaşmıyor. Dışarıdan bak Fizikçileri şu sora düşündürüyor. Bose-Einstein yoğunlaş
tığınızda, hangisinin kim olduğunu bilmeseniz de onları bi- ması yararlı bir şekilde uygulanabilecek mi? Eğer tarihin yol
170 171
ronların hepsi tam olarak benzer olmasaydı, atomların içinde
göstericiliğine bakılırsa, cevap evet gibi gözüküyor. Madde
ki sıralı katmanları doldurmazlardı, periyodik tablo olmazdı
nin bazı yeni şekillerini anlayıp, kontrol altına alabildiklerin
ve siz ya da ben olmazdık.
den beri fizikçiler, bu anlayış ve kontrolü yararlı işlerde kul
Kuvantum teorisini kendinden önceki teoriden farklı ya
lanmanın yollarını bulmuşlardır.
pan şey, kuvantum teorisinin gözlemlenemeyen miktarlarla
Yoğunlaşmalar, örneğin temel sabit birimlerin doğru ola
uğraşmasıdır. Gözlemlenemeyenlerden bir tanesi dalga fonk
rak ölçülmesinde, veya kuvantum bilgisayarlarında, ya da
siyonu ya da dalga genliğidir. Bir parçacığın belirli bir yerde
ışık yerine atom ışınları kullanan bir tür lazerde kullanılabilir.
olması ya da belirli bir yönde gidiyor olması olasılığı, dalga
fonksiyonunun karesiyle orantılıdır. Bu nedenle kendiyle çar
pılan dalga fonksiyonu gözlemlenebilirliği sağlarken, tek ba
Niçin Fermionlar ve Bozonlar?
şına dalga fonksiyonu bunu sağlayamaz.
Bunun anlamı şudur: Dalga fonksiyonu ister pozitif, ister
Doğa, her parçacığın aynı devinim seviyesinde toplanarak
negatif olsun, onun gözlemlenebilen sonuçları yoktur, çünkü
ya da bunu yapmayı reddederek sosyal ya da anti sosyal ol
hem pozitif hem de negatif sayıların karesi pozitiftir*. Bu ki
duğunu nasıl düşünüyor? Klasik teori bu soruya bir yanıt bu
tabı okurken sizden, her an kemerlerinizi bağlamanızı isteye
lamadığı gibi yaklaşık bir tahminde de bulunamıyor. Bu ne
bilirim (ya da kaykayınızla bir sonraki kilometre gösterge
denle bu soru çok ilginç bir soru. Bir yanıt verebilmek için,
levhasına gitmenizi isteyebilirim). İşte tam sırası.
kuvantum teorisinin matematiksel ama (umarım) anlaşılabilir
bir özelliğine değinmem gerekiyor. Ayrıca cevap, doğada Eğer bir numaralı parçacık A durumunda ve 2 numaralı
benzer parçacıkların varolduğu gerçeğine de dayanıyor. parçacık B durumundaysa, bu iki parçacığın kombinasyonu
nun dalga fonksiyonu A(1)B(2) şeklinde ifade edilebilir. Ama
Reddetme ilkesi, hiçbir iki fermionun aynı devinim sevi
eğer A durumunda 2 numaralı parçacık ve B durumunda 1 nu
yesinde olamayacağını söylemiyor. Aynı türde iki fermionun
maralı parçacık olursa, ifade A(2)B(1) şeklinde olur. Şimdi
(iki elektron, ya da iki proton, veya iki kırmızı yukarı kuar-
karşınızda ayırt edilememezlik meselesi. Eğer 1 ve 2 numa
km) aynı devinim seviyesinde olamayacağını söylüyor. Ben
ralı parçacıklar tıpatıp aynıysa, hangisinin A hangisinin B du
zer şekilde, sadece aynı türde iki bozon (iki foton, veya iki
rumunda olduğunu bilme şansınız yok. Bu nedenle yukarıda
pozitif pion, ya da iki negatif kaon) aynı devinim seviyesinde
ki iki kombinasyon da aynı fiziksel durumu tanımlar: bir par
olmayı tercih ediyor. Küçüklüğüne bakmadan, evrendeki her
çacık A, bir parçacık B seviyesindedir. Kuvantum teorisinin
parçacık diğerlerinden farklı olsaydı, bu parçacığın bir fermi-
ilk araştırmacıları, hangi parçacığın nerede olduğuna "karar
on ya da bir bozon olmasının bir önemi olmazdı, çünkü o za
verememe" durumuyla başa çıkmak için iki dalga fonksiyo
man, ferimonların aynı devinim seviyesinde bulunması için
nunu toplamak gerektiğini keşfetmişlerdir:
bir engel olmazdı; ya da bozonları aynı devinim seviyesine
getirmek için dürtmek gerekmezdi. O zaman parçacıkların
hepsi, çok az farklı ve bir araya gelmeleri için teşvik edilen * Hikâyenin tamamı bundan daha karışık. Gözlemlenemeyen dalga fonksiyo
nu, bir gerçek ile bir sanal sayının kombinasyonu olan bir karmaşık sayı ola
ya da edilmeyen beysbol topları gibi olurdu. Atomun içinde
bilir. Bu sayı onu, bir negatif sayının yapabileceğinin daha fazla gözlemlene-
ki alemde birbirleriyle tıpatıp aynı varlıklar bulmamız gerçe bilirlikten uzaklaştırır. Gözlemlenebien şey, pozitif değeri, bir karmaşık sayı
ğinin aslında kozmik sonuçları vardır. Eğer, örneğin, elekt- nın mutlak karesidir.
173
172
A(1)B(2)+A(2)B(1). mion aynı A durumundaysa ya da durumunda olmak isterse?
Bu, ikilemi ortadan kaldıran tatminkar bir çözüm. Aslında Ayni durumdaki benzer iki parçacığın asimetrik dalga fonksi
bu çözüm, her iki parçacık da her iki durumda olabilir, her bir yonu şöyledir:
parçacığın her iki durumdan birinde olma ihtimali yüzde A(1)A(2)-A(2)A(1).
50'dir der. Eğer yukarıdaki ifadedeki 1 ve 2'nin yerlerini de
ğişirseniz, değişimden sonra elde ettiğiniz ifade değişimden Bu sıfır demektir! İki terim birbirini götürür. İki fermion
öncekiyle aynıdır. Bu, fiziksel durumla tutarlıdır: İki parçacı aynı durumda bulunamaz. Bu, reddetme ilkesini açıklayan
ğın yerlerini değiştirmenin kayda değer bir sonucu yoktur, şaşırtıcı derecede basit (kurnazlığı itiraf edilen) matematiksel
çünkü bu iki parçacık tıpatıp aynıdır. bir nedendir.
Kuvantum teorisi, bu çıkmaza farklı bir çözüm getirilme Bose-Einstein yoğunlaşmasından periyodik tablodaki tüm
sine izin verir (yerlerinin değiştiği gözlemlenemeyen benzer elementlere kadar bütün sonuçların, sadece bir artı işaretin
parçacıklarla uğraşma çıkmazı). Birleştirilen dalga fonksi den bir eksi işaretine doğru aktığını düşünmek ürkütücüdür.
yonlarının arasına pozitif yerine negatif işaret konulabilir. Bu iki seçenek sırasıyla, iki gerçeğe dayanır. Bunlar, kuvan
A(1)B(2)-A(2)B(1). tum teorisinin gözlemlenemeyen dalga fonksiyonlarını incele
l'le 2'nin yerleri değiştirildiğinde ise, mesi ve belirli türdeki parçacıkların birbirinin klonu olması
A(2)B(1)-A(1)B(2). yani tıpatıp aynısı olmasıdır. Doğayı tanımlamak için mate
matikten yararlanan fizikçilerin, onun gücü karşısında hayret
Başlangıçtaki ifadenin negatifi elde edilir. Ama bu ifade ler içinde kalmasına şaşırmamak gerekir.
doğrudur, çünkü gözlemlenebilir değer sadece bu miktarın
karesidir ve bu kare değişken değildir.
Yukarıda gösterilen artı işaretli ilk fonksiyona simetrik
dalga fonksiyonu denir. Eksi işaretli ikinci kombinasyona ise
asimetrik dalga fonksiyonu denir. Simetrik dalga fonksiyonu
aynı iki bozonu, asimetrik dalga fonksiyonu ise aynı iki/er-
mionu tanımlar. Teorisyenler toplama ve çıkartma dışında di
ğer kombinasyonları da denemişlerdir, ancak doğa sadece bu
ikisini uygun bulmuştur. Bilinen her parçacık bir bozon ya da
fermiondur.
Bozonlarla fermionlar arasındaki büyük fark, bu iki ben
zer parçacık aynı hareket durumundayken ortaya çıkar. Eğer
her iki parçacık da A durumundaysa, simetrik kombinasyon
şöyle olur:
A(1)A(2) + A(2)A(1),
Bu aslında 2A(l)A(2)'dir. Sorun değil. Bu kombinasyon ay
nı durumda bulunan bir çift bozonu gösterir. Peki, ya iki fer-
174 175
de, bu çizgi eşit zamanlarda eşit alanlara yayılır. Gezegen Gü
neş'e yaklaştıkça daha hızlı hareket edip, Güneş'ten uzaklaş
tıkça yavaşlarken hızını sürekli olarak öyle bir ayarlar ki, çap
8. Bölüm çizgisinüvyayıldığı alanın oranı sabit kalrr. Bugün, Kepler'in
ikinci kanununun, açısal momentum korunumunun bir sonu
Sabitliğe Tutunmak cu olduğunu anlıyoruz. Her gezegen kendi yörüngesini izler
ken, hızı, hareket yönü, güneşe olan uzaklığı gibi Özellikler
değişken, yörüngesel açısal momentumu sabit kalır. Dünya
nın kendi ekseni etrafındaki yirmi dört saatte bir dönüşü de
176 177
kanunu denir. Belirli durumlarda neler olduğunu, aslında ne
ler olması gerektiğini açıklar.
Eğer Zeus, Güneş'ten belirli bir uzaklığa bir gezegen ko
yarsa ve onu belirli bir yöne doğru iterse (yani başlangıç ko
şullarını sağlarsa), Nevvton'ın devinim kanunu olaya el koyar
ve güneş ile diğer gezegenlerin gücünün etkisi sonucu bu ge
zegenin bundan sonra sonsuza dek nerede olacağını, daha
doğrusu olması gerektiğini söyler. Zorunluluk kanunu nor
malde bir matematik denklemiyle ifade edilir. Örneğin, duran
bir bilyeyi iterek düşürdüğünüzü düşünün. Bir süre sonra ne
kadar uzağa düştüğünü gösteren denklem şöyledir: d = (l-f-2)
gf. Denklem tarif demektir. Bu denklem şunu tarif eder: Düş
Şekil 23. Kepler'ın ikinci me süresini saniye cinsinden belirleyin. Karesini alın. Yerçe
kanunu: Bir gezegen eşit
zamanda eşit alana yayılıyor. kimi hızıyla (g) çarpın (her saniye kare'de 9,8 metre). Sonu
cu l-f2 ile çarpın, düşüş mesafesini bulacaksınız. Bu denklem
size, bilyenin yere düşene kadar her an nerede olması gerek
Niçin korunum kanunları doğayı tanımlarken bu kadar tiği bilgisini verir. Bir parçacık reaksiyonunda ise böylesine
önemli bir rol oynuyor? Nedenlerden biri insanların basitliği detaylı bilgi edinmek mümkün değildir.
güzel bir şey olarak görme eğilimi. Hangi görüş, bizi çevre Bir korunum kanunu, aynı zamanda bir yasaklama kanu
leyen dünyada sabitliğin, sürekli değişimin ortasında olduğu nudur. Pek çok şeyin olmasına izin verir, ama kanuna karşı
görüşünden daha basit ve daha güçlü olabilir? Bir başka ne gelen bütün olaylar zincirini yasaklar. Örneğin, hızlandırıcı
den ise, korunum kanunlarının simetri ilkelerine bağlı olma daki yüksek enerjili bir proton, bir başka protona çarparsa, or
sıdır. Bu bölümün ilerleyen sayfalarında, bu büyüleyici bağ taya çıkması mümkün olan pek çok sonuç vardır. Düzineler
lantıyla ilgili açıklamalar yapacağım. Bir başka neden ise son ce olası sonuçtan birkaçı şöyle olabilir.
derece basit. Bir parçacık reaksiyonunun girdabında, her an
neler olduğunu keşfetmek (parçacığın içinde bile) mümkün p + p — > p + p + TC+-f-Jt+7t°,
değildir. Bunun için reaksiyon öncesi ve sonrası görüntüsü p + p —> p + n + Tt+ + n°,
oluşturmalıyız. Fizikçi reaksiyondan önce orada ne olduğunu p + p -» p + A° + K° + 7t .
+
dır, bu nedenle ortaya tam sayılı açısal momentumlu bir var Yükün korunumunu incelemek, enerjiyi, momentumun ya
lık çıkması gerekir. İki elektronun zıt yönlere dönerek toplam da açısal momentumun korunumunu incelemekten biraz daha
açısal momentumunu sıfır yaptığını gözünüzün önüne getire kolaydır. Yükün korunmunu kontrol etmek için sadece sayı
bilirsiniz; bu durumda son iki foton da, bu sıfır açısal mo lara ihtiyaç vardır. Yük, enerjiden daha basittir; çünkü ne
mentumunu korumak için farklı yönlerde dönmelidir. Bir nöt çoklu şekilleri ne de sürekliliği olan değerleri vardır. Momen
ron, bir proton, bir elektron ve bir karşıt nötrinoya dönüşür tum ve açısal momentumdan da daha basittir çünkü vektör
ken, açısal momentum korunum kanununu da içine alan pek miktarı değil derece miktarı vardır (yani sadece büyüklüğü
çok korunum kanunu tarafından sınırlanır. Dönüşüm şöyle vardır, yönü değil). Bu ve bundan önceki bölümlerde yük ko
ifade edilir: runumunu gösteren pek çok örnek gördünüz.
n —> p + e" + ve, Şüphesiz yük korunumu en çok elektronun sabit kalması
Fermionların sayısı birden üçe çıkar (aslında iki fermion na yarar. Eğer yük korunumu olmasaydı, bir elektron, bir nöt-
ile bir karşıt fermion). Başlangıçtaki parçacığın dönüşü rino ile bir protona dönüşürdü:
l-i-2'dir, sonuçta ortaya çıkan parçacıkların da dönüşü l-r2 e"-/» v e + y.
olur. şimdi, açısal momentumun 1^2'den 3-f2'ye küçük bir (Daha önce de açıklandığı gibi, okun üzerindeki çizgi bu
değişme yapmasının sorun olmayacağını fark edersiniz. Bu, dönüşümün olmadığı anlamına gelir.) Elektron daha hafif
açısal momentumun vektörünün doğasından kaynaklanır. Ör yüklü parçacığa dönüşemez, çünkü böyle bir parçacık yoktur
neğin bir nötronun dönüş yönü "yukarı" olursa, son üç parça (en azından bilinen yoktur). Bu nedenle, eğer dönüşmeyi dü
cığın dönüş yönleri, toplam 1+2'lik yukarı yönelme ile yuka- şünüyorsa, elektronun tek seçeneği, yük korunumuna karşı
n-yukarı-aşağı olur. Bu dönüşümde korunan diğer nicelikler gelerek nötr parçacıklara dönüşmektir. Yukarıda gösterilen
ise enerji, momentum, yük, baryon sayısı ve lepton sayısıdır. süreçte, yük dışında bütün korunum kanunlarına uyulur:
Açısal momentumla ilgili son bir yorum: Parçacık dönü Elektron dönüşümüyle ilgili araştırmalardan bir sonuç çıkma
şümde olduğu gibi atomlarda da kuvantum sıçramaları, dönüş mıştır. Araştırılan dönüşümün olmayışı ömür alt sınırı ile
açısal momentumu yamsıra yörüngesel açısal momentumunu açıklanır. Güncel kanıtlara göre ömür alt smırı 5 x 1026 yıldır,
da içine alır. yani evrenin yaşının bir milyar katından fazla. Bu nedenle,
186 187
elektron dönüşümüyle ilgili endişe duymanıza gerek yok. cacık sayısı eksi aynı çeşnili karşıt parçacık sayısı eşittir sa
(Yine de, eğer fizikçiler elektronun dönüştüğüne ait ufacık bir bit anlamına gelir.) Bu varsayım gözlemlenen muon dönüşü
olasılık keşfederlerse, bu çok şaşırtıcı ve harika olur. Böyle münde doğru çıkmıştır:
bir keşif, teorisyenlerin kara tahtalarının ve bilgisayarlarının | r - > v^ + e~+ ve>
başına, koşarak gitmesine neden olur.) Bu dönüşümde, bir muon çeşnili parçacık (muonun kendi
si) yok olur, yerine muon çeşnili bir başka parçacık geçer
(muon nötrinosu); ve elektron çeşnili bir parçacık ile bir kar
Baryon Sayısı şıt parçacık yaratılır. Çeşni korunumu, bir muonun, bir elekt
ron ile bir fotona dönüşmemesiyle de desteklenir.
Fizikçilerin, yük korunumunun gerçek, baryon korunumu- (0,-y^ e~ + y.
nun ise gerçek olmadığını düşünmek için nedenleri var. An Bu hiç görülmemiş bir olaydır. Deneyde muon dönüşüm
cak yine de baryon sayısı değişikliğine hiç rastlanmamıştır. leri olasılığı 10"'de l'den (yüz milyarda birden) daha azdır.
Bugüne kadar yapılan deneyler, baryon sayısının tam korunu Eğer bu dönüşüm olsaydı, hem muon çeşnisinin hem de
mu konusunda tutarlıdır. Proton dönüşümüyle ilgili yapılan elektron çeşnisinin değiştiğini görürdünüz.
araştırmalar (hiçbir yaran olmamıştır), protonun ömür altı sı Aslında bugüne kadar, yüklü leptonların yer aldığı lepton
nırının 1025 yıl, yani neredeyse elektronunki kadar uzun ol çeşnisi değişimi örneğine rastlanmamıştır. Ancak 3. Bölümde
duğunu göstermiştir. Proton bilinen en az büyüklüğü olan açıklandığı gibi, nötrino titreşiminin incelenmesi sonucunda,
baryon olduğundan, onun dönüşümü, baryon korunumuna bir lepton çeşnisinin, tam korunum kanununu geçersiz hale
karşı gelebilir. Protonun dönüşmemesi, baryon korunumuyla getirerek başka bir lepton çeşnisine dönüştüğü görülmemiştir.
ilgili elimizde bulunan en güçlü testtir. Fizikçiler proton dö Yine de, toplam lepton sayısının (tüm çeşnilerin toplamının)
nüşümüyle ilgili araştırmasını sürdürüyorlar; eğer bu dönüşü sabitliği tam korunum kanununa uyar. Nötrino titreşim feno
me rastlansaydı, olağanüstü ilginç ama elektronun hareketli meninde, örneğin belirli bir çeşnili bir nötrino, başka bir çeş
olduğunun bulunmasından daha az şaşırtıcı olurdu. nili nötrinoya dönüşür, ama nötrinoların sayısında değişiklik
olmaz.
Fizikçilerin lepton sayısı korunumuna olan tutumları, bar
Lepton Sayısı yon sayısı korunumuna olan tutumlarına çok benzer. Her iki
sinin de tam korunum kanununa uyduğu deneylerle sabittir,
Öncelikle terminolojiyle ilgili bir hatırlatma: Altı tane lep ama içlerinden biri ya da ikisi birden kuralı birazcık (şüphesiz
ton var: elektron ve nötrinosu, muon ve nötrinosu, tau ve nöt- çok küçük miktarda) ihlal etseydi, bu çok şaşırtıcı olmazdı.
rinosu. Bu ikili parçacık gruplarından her birinin bir çeşnisi
olduğu söyleniyor -sırasıyla, elektron çeşnisi, muon çeşnisi
ve tau çeşnisi. Bu altı leptonun tamamının dönüşü 1-^2 oldu Renk
ğundan, hepsi defermiondur.
Uzun yıllar fizikçiler, her lepton çeşnisinin ayrı korundu Renk, tamamıyla korunduğuna inanılan, kuarkların ve
ğunu düşündüler. (Çeşninin korunması, belirli bir çeşnili par- gluonlann çok önemli ama utangaç bir niteliğidir. Leptonlar
188 189
lerini de parçacıklarla değiştirin.
ve bozonlar renksizdir. Laboratuvarda incelenen bütün bile
P, benzerlik ya da ters ayna: Deneyi özgün deneyin ay
şik parçacıklar da renksizdir (protonlar, nötronlar, pionlar,
naya yansıması gibi tersten yapın.
lambda parçacıkları vs.). Bu nedenle renk, doğrudan gözlem-
lenemez. Korunduğunun kanıtı doğrudan görünmez, bu kanıt
1950'lere kadar fizikçiler, doğanın kanunlarının bu durum
güçlü etkileşimli kuark teorisinin başarısına dayanır.
değişikliklerinin her biri için ayrı ayrı sabit olduğuna inandı
Renk, tıpkı elektrik yükü gibi, niceliği olan parçacıklardan
lar. Daha sonra, bu tahmini çürüten ama TCP'nin sabitliğinin
oluşur, bu nicelik bayrak yarışındaki bayrak gibi bir parçacık
karma ilkesine dokunmayan keşifler yapıldı. İşte bunu açık
tan diğerine geçer. Renk, yükten biraz daha karmaşıktır çün
layan bir örnek: Diyelim ki özgün işlem, hareketsiz bir pi-
kü üç tane renk (bu renkler rastgele belirlenmiş olan kırmızı,
onun bir pozitif muon ile bir muon nötrinosuna dönüşmesi ol
mavi ve yeşil renklerdir) ve üç karşıt renk varken, pozitif ve
negatif olmak üzere sadece iki tane yük vardır. Bir protonun sun:
7t+ —> H L+ + Vnu
ya da nötronun içinde bir renk cümbüşü vardır, kuarklar kır
mızı, mavi ve yeşil renklerin arasında bir ileri bir geri dans Formülde satır altına yazılan L önemlidir. Bütün nötrino-
ederken, gluonlar kırmızı-karşıt yeşil, mavi-karşıt kırmızı gi ların "solak" olduğunu açıklar. Bunun anlamı, eğer sol elini
bi renklerde görünüp kaybolurlar. Sayfa 90'daki 12. Şekle ba zin başparmağını nötrinonun hareket yönüne göre tutarsanız,
karsanız, bu renk yüklü dansın küçük bir bölümünü görürsü sol elinizin içeriye doğru bükülü olan diğer parmaklarını nöt
nüz. Her tepede renk korunmaktadır. rinonun dönüş yönünü göstermesidir. Bu nedenle L sola doğ-
TCP
194 195
parçacık "katları" bulundu. Izospin korunum kanunu, toplam orisyen parçacık verilerinde* ortaya çıkmış olan bir tuhaflı
izospinin herhangi bir parçacık grubuna verilebileceğini ve ğın P'nin ihlal edilmesiyle giderilebileceğini söyledi ve de
bu miktarın parçacıkların güçlü etkileşimi sırasında değişme ney yapan fizikçileri bu ilkenin geçerliliğini test etmeye da
den kaldığını; ancak parçacıkların elektromanyetik ya da za vet etti. Aynı yıl, Lee'nin Kolombiya'daki meslektaşı Chien-
yıf etkileşimlerinde bu miktarın değişebileceğini belirtir. Shiung Wuf bir deney yaptı ve bu deneyin sonuçları bir son
Eğer bu görüş, bir sabitlik ilkesi görüşü olarak açıklanırsa, raki yıl, P korunumunun "belirgin" olmasına rağmen doğru
anlaşılması daha kolay olur. olmadığını çarpıcı bir şekilde kanıtladı. Farklı gruplar, farklı
Sabitlik diline göre söylenen şey, katlı parçacıkların bir metotlar kullanarak onun bu görüşünü derhal doğruladılar.
üyesinin yerine aynı katlı parçacıkların bir başka üyesi geçti Benzerlik korunumu ya da tersine yer sabitliği şöyle açık
ği taktirde, güçlü etkileşimin değişmeden kaldığıdır. Bunun lanabilir: olası bir sürecin aynadaki görüntüsü olası bir süreç
yorumu, örneğin pozitif, negatif ve nötr pionlarda olduğu gi tir. Eğer bu sayfayı aynaya doğru tutarak bakarsanız, yazıları
bi proton ve nötronun da aynı güçlü etkileşimi olduğudur, so tersten görürsünüz, bu normal değil ama imkânsız da değil.
nuç olarak bu durum kuark çeşni korunumuna kadar gider. Ters yazı kolayca yazılabilir (aynada bu yazı normal görü
İzospini biraz geçmişi nedeniyle, biraz da gözlemlenmeyen nür). Bir ambulansın üzerine
kuarklarla değil gözlemlenen parçacıklarla ilgili olduğu için
ayrı bir görüş olarak açıklıyorum. İzospin sabitliği, elektro 8MAJU9MA
manyetik etkileşim tarafından açıkça ihlal edilir. Çünkü belir
li bir katın parçacıklarının yükleri farklıdır (kütleleri de biraz yazan biri tersten yazı yazmış olur. Tersine yer sabitliği gün
farklıdır). lük hayatta önemli bir yere sahiptir. Düz bir aynada gördüğü
müz bir şey daha önce gördüğümüz herhangi bir şeye benze-
PveC meyebilir; tuhaf olabilir, ama mümkündür, hiçbir fiziksel ka
nuna karşı gelmez. Ters yeri anlamak için başka bir yöntem
1950'lerin ortalarına kadar fizikçiler, dikkatlerini çok faz
de bir filmin her karesini soldan sağa doğru ters çevirmektir.
la yoğunlaştırmadan, üç sabitlik ilkesinin (T,C,P) her birinin
Filmi izlerken, filmin ters çevrildiğini anlamazsınız. Ancak,
kesinlikle geçerli ilkeler olduğunu açıkça kabul ettiler. Bu il
her on oyuncudan dokuzunun solak olduğunu, erkeklerin
keler güçlü ve elektromanyetik etkileşim testlerinden geçti.
gömlek düğmelerinin sağdan sola doğru iliklediğini, Ameri
Bunlar o kadar sevimli ilkelerdi ki, zayıf etkileşim için de ge
ka Birleşik Devletleri'nde trafiğin sağdan aktığını, ya da ta-
çerli olmaları gerekiyordu -ya da öyle gözüküyordu. 1956'da
Çin asıllı Amerikalı Tsung Dao Lee (o zaman yirmi dokuz ya
şında olan ve Kolombiya Üniversitesinde çalışan) ve Chen *Kütleleri ve diğer özellikleri benzeyen iki parçacık farklı benzerliklere sahip
ti. Bugün bildiğimiz bu "parçacıklar" kaon adındaki tek parçacıktır. 1955-56
Ning Yang (o zaman otuz üç yaşında olan ve Princeton'da yıllarında Indiana Üniversitesinden bir yıllığına Almanya'ya gittiğimde, bu
İleri Araştırmalar Enstitüsünde çalışan) adlarında iki teoris- tuhaflık karşısında şaşırmış olan teoristler arasında ben de vardım. Diğerleri
yen, zayıf etkileşimle diğer etkileşimler arasında korunum gibi benim de benzerliğin korunup konulamayacağını sormak aklıma gelmedi.
t Chen Ning Yang meslektaşları tarafından "Frank" olarak bilinen Tsung - Dao
benzerliğine dair hiçbir deneysel bulgu olmadığını söyledik Lee'ye "T.D." denir. Chien - Shiung Wu (1997'de seksen dört yaşında öldü)
lerinde, bütün fizikçilerin utançtan yüzleri kızardı. Bu iki te- çoğunlukla "Madam Wu" diye bilinirdi (yakın arkadaşları ise ona "Chien -
Shiung" derdi).
196 197
beladaki yazıların ters yazılmış olduğunu fark edebilirsiniz. Gerçek görüntü Aynaya yansıyan
Yine de, izlediğiniz filmdeki ters sahnelerin imkânsız olduğu görüntü
sonucuna varmazsınız.
Bunun aksine, Madam Wu tarafından yapılan bir ayna gö
rüntü deneyi, imkânsız bir süreci ortaya koymuştur. Madam
Wu ve ekibi, dönen kobalt 60 çekirdeklerini* son derece dü
şük ısıdaki bir manyetik alana dizdiler. Dizilen çekirdekler
den biri Şekil 26'da solda görülüyor. Eğer sağ elinizin içine
doğru kıvrılmış parmaklan çekirdeğin üzerindeki okun yönü
nü takip ederse, sağ baş parmağınız dönüşün ekseni olan yu
karıyı gösterir. Çekirdeğin "kuzey kutbu"nun tepede olduğu
nu söyleyebilirsiniz. Madam Wu ve grubu gözlem sonucun
da, bu çekirdekten beta bozunumunda yayılan elektronların
aşağıya doğru, yani "güney kutbu" yönüne doğru fışkırdığını
gördüler. Şekil 26'nm sağ tarafında bu sürecin aynadaki gö
rüntüsü gösteriliyor: çekirdeğin kuzey kutbu altta (yine sağ doğru yayıldıkları gözlemlenirdi.
elinizi dönüş ekseni yönünde tutun) ve yayılan elektronlarda 4 Ocak 1957'de Kolombiya Üniversitesi'nden bir grup fi
çoğunlukla kuzey kutbu yönünde. zikçi, her hafta düzenli olarak bir araya geldikleri öğle ye
Ancak bu durum laboratuvarda gözlemlenen durumla tu meklerinden birinde, üniversite yakınındaki bir Çin restora
tarlı değil. Aynadaki görüntü, imkânsızın görüntüsüdür. Ben nında toplanmışlardı. T.D. Lee, gruba Madam Wu'dan henüz
zerlik, bu zayıf etkileşim sürecinde korunmamıştır. öğrendiği bir şeyi açıkladı: Madam Wu'nun deneyinde, sıra
Deney oldukça basit ve dolaysız. Peki niçin daha önce ya ya dizilmiş kobalt 60 çekirdeklerindeki elektronlar, çekirdek
pılmamıştı? Bir nedeni, hiç kimsenin yapılması gerektiğini ten asimetrik olarak yayılıyordu.
düşünmemesiydi. Bir nedeni de benim anlattığımdan çok da Leon Lederman (daha sonra başka bir çalışmasıyla Nobel
ha zor olmasıydı. Eğer manyetik alan güçlü olmasaydı ve sı Ödülü kazandı), Lee ve Yang'm bahsettiği eşitlik korunu-
caklık oldukça düşük olmasaydı (yaklaşık olarak mutlak sıfı muyla ilgili bir başka deneyin Kolombiya siklatronunda yapı
rın yüzde birinden daha fazla), çekirdekler sıra halinde dizili labileceğini düşündü. O akşam öğrencisi Marcel Weinrich'le
kalmazdıf. Yukarıya ve aşağıya doğru dönüp dururlardı. Her birlikte deneyi başlatmak üzere New York'un kuzeyindeki
çekirdeğin kendi elektronunu dönüşüne uygun olarak fırlat siklatron laboratuvarma gittiler.
masına rağmen, elektronların eşit şekilde yukarıya ve aşağıya Fakülteden genç bir meslektaşları olan Richard Garwin'e
telefon ettiler (Richard Garwin seyahatte olduğu için bu öğle
* Kobalt 60, tıbbi uygulamalarda yaygın olarak kullanılan bir izotoptur. Savaş
yemeğini kaçırmıştı). Ertesi gün Garwin de onlara katıldı. Sa
taki bir nükleer patlamada açığa çıkar ve sağlığı tehdit eden yan etkileri görülür. dece üç gün sonra, muonun nötrinosunun tek elini kullandığı
fWu ve takımı deneyi Kolombiya Ünivestesinde değil, gerekli olan düşük sı nı (ya solak ya da sağlak olduğunu) ve nötrinonun zayıf etki
caklığın sağlanabildiği NVashington'daki Ulusal Standartlar Bürosu'nda ger
çekleştirdiler.
leşiminin hem tersine yer hem de yük birleşimi sabitliklerini
199
198
bozduğunu bulmuşlardı*. "C aynası P aynası"
Lederman ve arkadaşları, Kolombiya siklatronunu pozitif
pion yaratmak için kullandılar; daha sonra bu pionlarm mu-
onlara ve nötronlara dönüşümünü ve sonra da muonların
elektronlara ve daha fazla nötrinoya dönüşümünü incelediler.
Bir pozitif pionun dönüşümü, Şekil 27'nin ortasında gösteril
mektedir. Taralı daire pionun dönüşünden önceki yerini gös
teriyor. Bu noktadan yukarı fırlayan şey, fizikçilere göre her
zaman tek elini kullananf (kesin olup olmadığı doğrulanma
mış) bir pozitif muondu. Sol elinizin kıvırdığınız parmakları
nı, muonun yönünü gösteren okun yönüne çevirin. Şimdi sol
elinizin baş parmağı mounon seyahat yönünü gösterecektir.
Şimdi de iki sağlam korunum kanununu hatırlayalım, mo-
mentum korunum kanunu ve açısal momentum korunum ka
nunu. Momentum korunumu yüzünden, görünmeyen nötrino-
nun muonun uçuş yönünün tersine, aşağı doğru uçtuğu bili
Şekil 27. "C aynası" ve "P aynasında
nir. Açısal momentum korunumu nedeniyle de (özgün pionun görünen pozitif pion dönüşümü.
dönüşü olmadığı gerçeği dikkate alınarak), nötrinonun dönüş
yönü, muonun dönüş yönünün tersine olmalıdır. Sonuçta,
laktır. Bu nedenle P sabitliği diye bir şey yoktur. Şeklin sol ta
nötrino da muon gibi aynı el kullanmama özelliğine sahiptir.
rafında ise yük birleşimini (parçacık-karşıt parçacığın ters
(Bunu sol elinizi yeniden nötrinonun dönüş ve uçuş yönüne
dönmesi) sürece uygulanmasını gösteren bir "C aynası" var.
göre ayarlayarak kontrol edebilirsiniz.)
Bu aynada bir negatif pion (bir pozitif pionun karşıt parçacı
Eğer eşitlik korunsaydı, yaratılan nötrinoların yarısı solak,
ğı), bir negatif muona (pozitif muonun karşıt parçacığı) ve
yansı sağlak olurdu. Deneyler hepsinin tek elini kullandığını
solak bir karşıt nötrinoya dönüşüyor. Ancak, nötrinolar solak-
göstermiştir (eşitlik korunumu olabildiğince eşit biçimde ih
sa, karşıt nötrinolar sağlak olmalıdır. C aynası da imkânsız bir
lal edilmiştir!).
süreci gösteriyor. Bu nedenle, C sabitliği diye bir kavram
Şekil 27'nin sağ tarafında görülen ayna, normal bir "P ay yoktur.
nasıdır. Aynada sağlak bir nötrinonun aşağı doğru gidişi gö
Bir konuyu tekrarlayacak olursak: bu deneylerde P sabitli
rülüyor. Bu imkânsızın görüntüsüdür. Çünkü nötrinolar so-
ğinin ve C sabitliğinin en çok bozulduğu durum, yüklü pion
bozunumunu, muon bozunumunu ve beta bozunumunu kont
* Deneyin yapıldığı dönemde, muon nötrinosu ile elektron nötrinosunun fark rol eden sadece zayıf etkileşimde görülür. P sabitliği ve C sa
lı olduğu bilinmiyordu. Beş yıl sonra muon nötrinosunun farklılığını keşfeden
lerden biri olan Lederman Nobel Ödülü'nü paylaşanlardan biri oldu. bitliği, elektromanyetik ve güçlü etkileşimlerde geçerli olan
t Kolombiya takımı muon dönüşünün sırasına, onun sonraki dönüşümlerinin ve olmaya devam eden prensiplerdir.
özelliklerini ölçerek karar verdi. Burada onların deneyinin bu yönüne değin
meyeceğim.
200 201
TvePC
"CP aynası"
208 209
tir. Ben iki görüşün de doğru olabileceğinin düşünmek istiyo
rum. Eğer bilimin amacı en basit temel tahminler dizisini kul
lanarak doğayı tutarlı bir şekilde tanımlamaksa, temel tah
minlerin basit ve hatta "açık" (uzay ve zamanın benzerliği gi 9. bölüm
bi) olmasından ve bu tahminlerden çıkan kanunların gerçek
ler olarak adlandırılmasından daha iyi ne olabilir? Bilim insa Dalgalar ve Parçacıklar
nı, en basit ve en genel tahminlerin çoğunun gerçeğin derin
liğinden öte bir şey olmadığını düşünmüştür. Peki, tanımının
rastgeleliğinin haricinde, keşfedilen herhangi bir şeyin, deği
şimin tüm evrelerinde sabit kalmasını söylemek önemli bir
başarı değil midir?
Hâlâ yanıtlanmayı bekleyen bir soru ise, doğayı tanımla
B irinci Dünya Savaşından önce Fransa'da kolej öğrenci
si olan Prens Louis-Victor de Broglie ("Broy" diye oku
nur), kordiplomatiğe girme düşüncesiyle ilk olarak tarih ko
mak için ihtiyaç duyulan tek şeyin korunum kanunları olup nusunda yoğunlaştı. Sonra kuramsal fiziğe âşık oldu ve ken
olmadığı, olan biten her şeyin (tüm değişim kanunları, tüm disine verilmiş olan tarih araştırma projesini yarım bırakarak,
zorunluluk kanunları) korunum kanunlarıyla ve hatta onun da 1913'de yirmi yaşında fizik diplomasını aldı. 1913 yılı, Niels
ötesinde simetriyle mi açıklanacağıdır. Bohr'un hidrojen atomunun kuvantum teorisini yayınladığı
yıldı. 1929 yılında Nobel Ödülünü aldığında yaptığı konuş
mada De Broglie, "fiziğin bütün alanına el uzatmaya devam
eden kuvantumun tuhaf kavramı"na olan hayranlığından bah
sedecekti.
Askerik hizmetinden sonra Broglie, Paris Üniversitesinde
yüksek lisans çalışmasına başladı ve 1924 yılında devrim ni
teliğinde bir fikir içeren doktora tezini sundu; diyordu ki: ku
vantum dünyasında dalgalar parçacıktır, parçacıklar da dalga
dır. Bu fikir gücünü korudu. Dalga-parçacık ikiliği, kuvan
tum fiziğinin tam merkezinde yer alır. Daha sonra da Broglie,
iki farklı düşüncenin kendisini bu fikri bulmaya yönettiğini
söyledi. Bu düşüncelerden ilki, X ışınlarının hem dalga hem
parçacık özelliği göstermesinin bilim insanları arasında artan
bir farkındalığa neden olmasıydı. Arthur Compton'ın
1923'deki X ışınlarının atomların içindeki elektronlar tarafın
dan yayıldığını gösterdiği çalışmasına kadar, çoğu fizikçi
Einstein'ın foton gerçeğini istemeyerek kabul etmişti. (Sat-
yendra Bose'a göre 1924'de bile foton hâlâ bir varsayımdı.)
X ışınlarının elektromanyetik dalgalar olduğu konusunda
210 211
şüphe yoktu. Bu ışınlar kırılma ve karışma gibi standart dal
ga özellikleri gösteriyordu. Compton'ın çalışması ile foto
elektrik etki denilen fotonların bireysel olarak metal bir yü
zeyden elektron fırlattığı bir fenomen, elektromanyetik dal
gaların "zerresel" (o dönemin deyimiyle) özellikleri olduğu
nu göstermiştir. Eğer dalgalar (örneğin X ışınları) parçacık
özelliği gösteriyorsa (bu de Broglie'a ilham kaynağıdır), ne
den parçacıklar da (örneğin elektronlar) dalga özelliği göster
mesin?
De Broglie, klasik dünyada parçacıkların değil dalgaların
niceliği olduğu gerçeğini de dikkate almıştır. Böylece, piya
nonun içindeki tellerin ve kemanın tellerinin, org boruları
içindeki havanın ve daha birçok sistemin dalgalarının rast-
gele frekanslarda değil, seçilmiş frekanslarda titreştiğini açık
lamıştır. Klasik dünyada parçacıkların bu tür nicelikleri oldu
ğu bilinmiyordu. Bu durum onun, atomlardaki enerji seviye
lerinin gözlemlenen miktarlarının titreşen "madde dalgala
rının sonucu mu olduğunu, aslında atomların bir müzik ale Clinton Davisson (1881-1959), solda ve Lester Germer (1896-1971),
ti gibi mi olduğunu merak etmesine neden oldu. 1927 yılında elektron-kırılma çalışmalarında kullandıkları bir tüple. Fo
toğraf Lucent Teknolojileri Bell Laboratuarları ve AIP Emilio Segre Görsel
Bu nedenle de Broglie'u, elektronların -ve elektronlardan Arşivi.
yola çıkarak diğer parçacıkların- ferkans ve dalga boyu gibi
dalgasal özellikleri olduğunu düşünmeye yöneltti. Bundan üç
yıl sonra, 1927 yılında Amerika Birleşik Devletleri'nde Bell lenen enerji miktarlarını açığa çıkarıyordu*.
Laboratuvarlarında çalışan Clinton Davisson ve Lester Ger- Dalga-parçacık ikiliğinin fizikçiler için, ilk başta neden
mer ile onlardan ayrı İskoçya Aberdeen Üniversitesi'nde ça kabul edilmesi güç bir fikir olduğunu anlamak hiç de zor de
lışan George Thomson (elektronun kaşifi J.J. Thomson'ın oğ ğil. Dalgalar ve parçacıklar, çok az ortak özelliği olan çok
lu), elektron ışınlarının kristal yüzeylere çarptığında kırılma farklı iki kavram gibi gözüküyor. Günlük hayatta hemen he
ve karışma etkileri (bakınız Şekil 31) gösterdiğini gözlemle men herkes hem parçacıkları hem de dalgalan bilir. Bir beys-
yerek, elektronların dalga doğasını ortaya koydular. Gözlem
lenen örneklerde elektronların dalga boylarını ölçtüler. Bu * Dalga-parçacık ikiliği, çok sayıda Nobel Ödülü kazandırdı: 1921'de Einste-
kanıttan önce bile, teorisyenler dalga fikrini kabul etmişlerdi. in fotoelektrik için, 1927'de Compton "Compton etkisi" (elektronlardan fırla
Örneğin, 1926 yılında Avusturyalı fizikçi Envin Schrödinger tılan foton) için, 1929'da da Broglie elektronların dalga doğasını keşfettiği
için, 1933'de Schrödinger "atomsal teorinin yeni biçimleri" (dalga denklemi)
bir dalga denklemi geliştirmişti. Bu denklem hidrojen atomu için, 1937'de Davisson ve Thomson kristaller tarafından elektronların kırılma
na uygulandığında, de Broglie'un niceliği olan enerji için sı için ve 1954'de Max Born dalga fonksiyonuyla olasılık arasında ilişki kur
varsayımda bulunduğu "neden"i geçerli hale getiren, gözlem- duğu için bu ödülü aldılar.
213
212
Şekil 32. Bir ipten geçen "sınırlanmış" akım
marnlanan dalga devri sayısı anlamına gelen frekansı vardır.
Bir de titreşiminin gücünü ifade eden genliği vardır. Bu dal
ga, hızı olan bir dalga olabilir; ya da bir gitar telinin titreşimi
veya bir flütün içindeki hava gibi (ya da banyo küvetinde ile
ri geri çalkalanan su gibi) başka yerde titreşim üretmeyen bir
duran dalga olabilir.
Şekil 3 1 . Davisson ve Germer'in deneyinin sonuçları: 54eV'luk elektron Eğer seyahat ederse, bunu ne kadar enerji taşıdığına bağlı
lar bir nikel kristale çarptıktan sonra, elektron dalgalarının kırılma ve ka olmayan bir hızda yapar*.
rışması nedeniyle çoğunlukla aynı yöne doğru yayılırlar. Şekil, Fizik No-
bel Konuşmaları (Amsterdam: Elsevier, 1965) kitabından alınmıştır. Bu nedenle parçacıklar (klasik büyük dünyada) belirli yer
lerde dururken, dalgalar durmaz. Dalgaların dalga boyu, fre
kansı ve genliği vardır, parçacıkların (görünüşte) yoktur. Bir
bol topu, tenis topu, golf topu ya da toz tanesi (veya uzayda parçacık, seyahat ettiği zaman, bir yerden diğerine gider. Bir
gezinen bir asteroid) birer parçacıktır. Parçacık küçüktür (et dalga, bunu yapabildiği halde, bir maddeyi sürüklemeden se
rafındaki boyutların büyüklüğüyle karşılaştırıldığında); küt yahat eder. (Dalga hareket ederken bir su dalgasındaki su ya
lesi vardır; herhangi bir zamanda belirli bir yerde bulunur; ve da bir ses dalgasındaki hava belirli bir bölgede titreşim yapar)
parçacığın momentumu ve enerjisi olabilir. Sizin dünyanızda Parçacıklar daha fazla enerjileri olduğunda daha hızlı hareket
ki dalgalar, su dalgaları, ses dalgaları, radyo dalgaları ve ışık ederken, dalgalar (belirli türdeki) sahip oldukları enerjiye
dalgalarıdır. Bir su dalgası, bir dalganın temel özelliklerini ta bakmaksızın aynı hızda yayılırlar. Yine de, klasik dalgalar ile
şır. Yayıldığı için küçük değildir. Yerini tam olarak belirte- parçacıklar bile bazı ortak özelliklere sahiptir. Bunlar bir yer
mezsiniz (belirli bir bölgede olmasına rağmen). Dalgalanır. den diğerine enerji ve momentum gönderebilirler. Ayrıca dal
Boyu iki dalganın zirvesinin ya da çukurunun arasındaki me gaların en azından bir bölümü belirli bir yerde bulunur. Bir
safe kadar olan dalga boyu vardır*. Bir birimlik zamanda ta- ucu kapalı olan bir ipte basit bir titreşimi ya da bir kilise or
gunun kilisedeki yankısını düşünün.
*Su dalgasına enine, dalga denir çünkü su, dalga hareketinin yönünün enine
doğru, çoğunlukla yukarı-aşağı hareket eder. Radyo ve ışık dalgalan da enine
Dalgalar ve parçacıklar atomun içindeki dünyada birleşe
dalgalardır. Ses ise boyuna dalgadır. Bunun anlamı, titreşen maddenin dalga bilmek için, kendilerinden biraz ödün vermeliydi. Atomun
hareketi yönüne paralel olarak ileri-geri hareket etmesidir. Boyuna dalganın *Dalga hızının dalga enerjisine bağlı olmayışı ışık dalgası için tamamıyla
bile tepeleri (ortalamanın üzerinde yoğunlukta yerler) ve çukurları (ortala doğru, çoğu diğer dalga içinse oldukça doğrudur. Şok dalgaları bu kuralın bir
manın altında yoğunlukta yerler) vardır, bu nedenle boyuna dalganın frekans istisnasıdır. Daha enerjiktirler ve sıradan ses dalgalarından daha hızlı hareket
ve hızının yânısıra iyi bilinen bir dalga boyu vardır.
ederler.
214 215
içindeki dünyada parçacıklar artık tam olarak belirli bir yer yabilir. Ya da bir ışının içindeni nötronların momentumunu bi
de bulunamaz, bu olabilecek en büyük değişikliktir. Dalgalar len bir araştırmacı, nötronların dalga boyunu hesaplayabilir.
da biraz daha "maddemsi" olmuştur. Titreşimi yapan şey, on De Broglie denkleminde sağ "alttaki"nin momentumu
dokuzuncu yüzyıl ve daha öncesinde uzaydaki ışık dalgaları (yani paydanın momentumu) önemlidir. Anlamı momentum
nın içinde seyahat ettiği düşünülen "ether"in (esir) aksine, büyüdükçe dalga boyunun küçüldüğüdür. Modern hızlandırı
enerjiye ve momentuma sahip bir varlık olan bir "alan"dır. cıların çok büyük ve çok pahalı olmasının nedeni biraz buna
Dalga, belirli bir ölçüde parçacığı taklit ederek, kısmen belir bağlıdır. Araştırmacılar en kısa atom içi mesafelerini incele
li bir yerde bulunabilir. yebilmek için çok küçük dalga boyları kullanmak isterler, bu
nedenle parçacıkları büyük enerji ve dev momentuma getir
mek için hızlandırmaları gereklidir.
De Broglie Denklemi Bohr'un hidrojen atomuyla ilgili ilk teorisine göre, ato
mun içinde en alt enerji seviyesindeki (zemin seviyesi) bir
De Broglie, tezinde, Einstein'ın E = mâ denklemi kadar atom, saniyede 2 milyon metrelik (2x106) bir hızla hareket
önemli olduğunu kanıtladığı, şaşırtıcı derecede basit bir eder. Atomun momentumunu bulmak için, bu hız elektronun
denklem ortaya koydu. Bu eşitlik şöyleydi: kütlesiyle çarpılır, sonra elektronun dalga boyunu hesapla
mak için de Broglie'un denklemi kullanılır. Yanıt yaklaşık
h
3xl0"10 m'dir. Bu sonuç, Broglie'u heyecanlandırmıştı; çünkü
P bulunan bu dalga boyu hidrojen atomundaki en alt enerji se
Solda dalga boyu, A. (lambda), var. Sağda Planck sabiti, h, viyesindeki dairesel yörüngenin Bohr'un teorisine göre he
momentuma, p, bölünüyor. (Klasik teoride momentum kütle saplanmış şekliyle aynıdır. Bu durum Broglie'un, kendi ken
çarpı hızdır, p-mv, bu nedenle bir nesne daha büyükse ya da dini takviye etme şeklinde bir ilke oluşturmasını sağladı. Bu
daha hızlı hareket ediyorsa momentumu daha büyük olur. ilkeye göre, elektron yörüngesinin etrafında bir kez döndü
Görelilik kuramına göre, bir parçacığın hiç kütlesi olmasa bi ğünde, elektron dalgası tam sayılı dalgalanma daireleri oluş
le momentumu olabilir.)* De Broglie'un eşitliği, bir dalga turur, böylece dalgadaki bir tepe, bir tur sonunda bir başka te
özelliği (dalga boyu) ile bir parçacık özelliğini (momentum) peyle buluşup, onu takviye eder. Birdenbire elektronun dalga
"eşitlik" işaretiyle birbirlerine bağlar. Birbirleriyle klasik an doğası, bu hareket durumunun sahip olduğu büyüklük ve
lamda pek ilgisi olmayan kavramları birleştirir. Bunları ya enerjiye niçin sahip olduğunu açıklayabilecek hale geldi. Dü
pıştıran tutkal ise Planck'in sabitidir. Yani bu bağlantı bir ku- şünüldüğünde, başka hiçbir dalga boyu ve tepe, bir diğer te
vantum bağlantısıdır. peyle buluşmayacaktı. Aslında yörünge etrafında pek çok kez
Bu denklem de dahil, bütün denklemler fikirleri özetle dolaştıktan sonra dalga, kendini yok edecekti. (Şekil 33'ün
mekten daha fazlasını yaparlar. Hesaplama için bir tarif verir sol tarafında gösterildiği gibi).
ler. Örneğin bir fizikçi, bir elektron ışınının dalga boyu ölçü Broglie'un bir yörünge etrafında dönen dalga fikri çok ba
süyle, bu ışının içindeki elektronların momentumunu hesapla- sit düzeydeydi, kuvantum mekaniği tam olarak geliştirildi
*Kütlesiz bir parçacığın momentumunun görelilik kuramına göre tanımı p = E
ğinde, atomdaki elektron dalgasının üç boyutlu olduğunu, be
I c'dir. E parçacığın enerjisi, c'de ışık hızıdır. lirli bir yörüngede bulunmayıp uzaya yayıldığının düşünül-
216 ) 217
yardımcı olması için, gelin bunları kıyaslayalım. Einstein'ın
kütle enerji denklemi görelilik kuramının temel eşitliklerin
den biridir; de Broglie'un dalga-parçacık denklemi ise ku
vantum teorisinin temel eşitliklerinden biridir. E = mâ denk-
lemindeki c evrensel sabiti ışık hızıdır, bir bakıma bu c, göre
lilik teorisinin temel sabitidir: c uzay ile zaman arasında bir
bağ kurarak, teorinin "ölçü sistemini" kurar. Işık hızından çok
Dalga kendisiyle yok edici Dalga kendisini yapıcı şekilde daha az hızda hareket eden her şeyi klasik fizik açıklar; ışık
şekilde karışıyor kuvvetlendiriyor
hızına yakın ya da ışık hızında hareket eden her şey görelili
ğin yeni etkilerini gösterir.
Şekil 33. De Broglie'un, dalganın kendine zarar vermesi görüşü.
X = h/p denkleminde h evrensel sabiti, Planck sabitidir ve
mesi gerektiğini gösterdi. Bununla beraber, de Broglie'un her kunatum eşitliğinde görülen, kuvantum teorisinin temel
doğru hesapladığı dalga boyu, hidrojen atomunun boyunu sabitidir: h/2Tt açısal momentumun ölçüldüğü birimdir ve h
yaklaşık olarak gösterdi, bu da atomun yayılan dalgalarının atomun içindeki dünyanın "ölçü sistemini" kurar, yani atom
anlaşılabilmesi için bir kapı açtı. ların boylarını ve parçacıkların dalga boylarını belirler.
Peki ya insanlar? Bizim de dalga boyumuz var mı? Evet, Einstein'ın denkleminde, E ve m'ye değişken nicelikler
ama ölçülemeyecek kadar küçük. Dalga doğamızdaki "belir denir, çünkü c'nin tersine, bunlar farklı parçacıklarda farklı
siz" boyumuz gerçekten çok küçük. İm/s hızla yürüyen bir değerler alabilir. Benzer şekilde, de Broglie'un denkleminde-
kişinin dalga boyu yaklaşık 10"35 m'dir, yani basit bir atom çe ki X ve p'de değişken niceliklerdir. Her iki denklem de, doğa
kirdeğinin boyundan çok daha küçük. Peki niye bu kadar kü ya en önemli yeni görüşleri sağlayacak bir sentezi ortaya ko
çük? Çünkü insanın momentumu son derece büyük (elektro yar. Einstein'ın çalışmasından önce kütle ve enerji, birbiriyle
na göre). Doğru, insanın hızı yavaş, ama kütlesi basit bir par ilgisi olmayan ayrı kavramlar olarak düşünülmüştü, ancak
çacığın kütlesine göre astronomik. Peki ya daha büyük ve da bunlar Einstein'ın denkleminde basit bir orantısal ilişkiyle bir
ha yavaş varlıklar? Daha küçük ve daha yavaş varlıkları araş araya getirildi. De Broglie'un denklemi de dalga boyu ve mo-
tırmanın bir yararı yok. Yılda bir metre ilerleyen bir gram mentumla ilgili benzer bir sentez ortaya koyar. De Broglie'un
23
ağırlığındaki bir böceğin dalga boyu yaklaşık 10' m.'dır, ya çalışmasından önce dalga boyu ve momentumun birbiriyle il
ni hâlâ algılanamayacak kadar küçük. Bu nedenle insanlar, gisi olmayan ayrı kavramlar olduğu düşünülmüştü (kuramsal
beysbol topları ve hatta bakteriler kesin tanımlanabilen bir sı- fotonun verdiği ipuçlarına rağmen).
nırdalar, fark edilemeyen dalga etkileri yok. Ancak elektro Denklemlerdeki değişken niceliklerin pozisyonu son dere
nun dalga doğası her atoma hacim verir ve böylece insanla ce önemlidir. Einstein'ın denklemindeki m'nin önde oluşu,
rın, beysbol toplarının ve bakterilerin çökmesine engel olur. daha fazla kütlenin daha fazla enerjiye sahip olduğu, ya da
Bir denklemi öğrenmekle anlamak iki farklı şeydir. Her aksine, daha büyük kütlenin yaratılması için daha fazla ener
kes kısa bir sürede E=mc2 veX = h/p denklemlerini hafızala jinin gerektiği anlamına gelir. Daha önce de belirttiğim gibi,
rına yerleştirebilir, ancak bu iki denklem gerçekten neyi ifa de Broglie'un denkleminde p'nin altta oluşu, daha fazla mo
de eder? Niye bu kadar önemlidir? Anlamlarını "hissetmeye" mentumu olan bir parçacığın daha kıs<t bileşik dalgası olduğu
219
218
anlamına gelir. Parçacık ne kadar hafif ve yavaş olursa, dalga
Dalgalarla ilgili en ikna edici doğrudan kanıt kırılma ve
boyu da o kadar büyük olur; böylece dalgaya benzer özellik
karışma olaylarıdır. Kırılma dalganın bir engeli geçerken bi
ler daha belirgin hale gelecektir.
raz eğrilmesi ve bükülmesidir. Örneğin uzun dalga boyu olan
Son olarak; iki denklemin sabitlerinin büyüklükleri çok
radyo dalgaları bir binanın etrafına dolanıp binanın "göl-
büyük önem taşır: içinde yaşadığımız makro ölçülü dünyada
ge"sinde görülebilir. Parçacıkların sadece bir engeli geçerken
karşılaştığımız "normal" büyüklükler ile kıyaslandığında, c
yoldan çıktığı beklenemez. (Çok kısa dalga boyu olan radyo
büyük, h ise küçük kalır. İnsan merkezli terimlerle düşünül
dalgaları, çoğunlukla parçacık gibi davranır ve binalar tara
düğünde, küçük bir kütlenin karşılığı büyük bir enerjidir,
fından engellenebilir.) Eğer iki dalga ışını bir araya gelirse
çünkü m, c2 gibi büyük bir sayıyla çarpılır. Günlük hayattaki
karışabilir -eğer dalgalardan birinin tepesi diğerinin tepesiy
enerji değişikliklerinin çoğunda kütle değişiklikleri fark edi
le eşleşirse "yapıcı" eğer dalgalardan birinin tepesi diğerinin
lemeyecek kadar küçüktür. (Enerjiye dönüştürülen bir gram
çukuruyla eşleşirse "yıkıcı" olur. (Fizikçilerin karışma tanı
kütle 1945 yılında Hiroşima'yı mahvetmeye yetmişti.)
mı, sıradan karışma tanımından daha geniştir. Karışma dalga
Kuvantumun dalga etkileri, h'nin küçüklüğü nedeniyle
ları destekler veya engeller.)
duyularımız tarafından algılanmaz. Normal bir momentumla
On dokuzuncu yüzyılın başlarında İngiltere'den Thomas
birleşmiş dalga boyu sıfıra yakındır. Bu sabitliklerin büyük
Young ile Fransa'dan Augistin Fresnel ışığın dalga doğasını
lükleri, görelilik kuramı ve kuvantum mekaniğinin sonradan
ilk defa açıkça gösterirken, bunu kırılma ve karışma etkileri
ortaya çıkmasıyla bağlantılıdır. Bunun kesin nedeni, bu teori-
ni kullanarak yaptılar. Onların bu çalışmalarının bugün doğru
lerdeki temel sabitliklerin son zamanlarda sıradan insan de
olduğunu biliyorsak da, o dönemde bu çalışmalar pek etkili
neylerinden ayrılmasıdır, bilim insanının deneysel teknikler
olmamıştır. Isaac Newton'ın ışıkla ilgili parçacık teorisi hâlâ
kullanarak gözlem alanını, doğrudan insan algısının çok öte
sallantıdaydı*. Ama sonunda ışık teorisi önem kazandı, foton
sine taşımadan önce, teorilerin formüller halinde ifade edilme
bilim dünyasına girip, ışığa parçacık özelliği verene kadar da
şansı çok azdı.
önemini korudu. Ardından 1927 yılında, Davisson, Germer
Bugün, parçacıkların dalga doğası ve radyasyonun parça
ve Thomson'in kristallere çarpan elektronların kırılma ve ka
cık doğasıyla ilgili pek çok kanıt vardır. Bu kanıtlardan en es
rışma etkilerinin açıklandığı deneyleri gündeme geldi. Parça
kileri, her ikisi de foton fikrini denetleyen, elektromanyetik
cıkların (klasik anlamdan bakıldığında) kırılma ve karışmala
radyasyonun emiliminin sadece kuvantum kümelerinde ol
rı gerektiğini düşünmek için hiçbir sebep olmadığından, bu
ması (yani fotoelektrik etki) ve X ışınlarını atom elektronları
deneyler, tıpkı Young ve Fresnel'in bundan bir yüzyıldan da
tarafından yayılması fenomenleridir. Foton, bir bakıma, dal
ha öncesindeki deneyleri gibi, dalga davranışını kesinlikle
ga - parçacık ikiliği için "mükemmel" bir örnektir, çünkü be
kanıtlamıştır. \ \
lirgin dalga boyu ve frekansı vardır (ışık) ve bir parçacık ola
Thomas Young'm ışıkla ilgili yaptığı deneyin modern ver
rak açıkça doğar ve ölür (yayılır ve yutulur). Çift karakteri,
siyonuna çitf-yarık deneyi denir. Fikir oldukça basittir (bakı-
örneğin nötr bir pion dönüşümünde, şöyle gösterilir:
31° —> y + Y-
*Bilim tarihçileri olan Gerald Holton ve Stephen Brush, ışığın parçacık teori
Patlamalı olan pion dönüşümünde iki foton yaratılır, buna sinin, savunucusu Isaac Newton'ı daha sonradan taraftarlarını meşgul ettiği ka
karşılık bu fotonlar yok olurken yeni parçacıklar yaratabilirler. dar çok meşgul etmediğini söylediler. Kahramanlara duyulan sevgiyi bazen
fizikte bile sarsmak zordur.
220
221
ka dalganın tepesiyle karşılaşacak ve bu durum yıkıcı karış
mayla sonuçlanacaktır. Daha da yukarı çıkıldığında, alttaki
yangın üstteki yarıktan bir tam dalga boyu uzaklıkta olduğu
bir yere varılacaktır. Bu durum iki dalgayı tekrar aynı evreye
getirecek, yani tepeden tepeye ve çukurdan çukura yapıcı ka
rışma olacaktır. Bütün bunların sonucunda, gözlem ekranında
bir ışık dizisi ve karanlık çizgiler görülecektir. Bunlar, dalga
davranışının henüz dumanı üzerinde silah gibi kanıtıdır. Üs
telik, iki yarığın yerleri ve karanlık çizgiler arasındaki mesa
felerin ölçülmesiyle, dalga boyunu hesaplamak mümkündür.
Kuvantum döneminde, çift-yarık deneyinin iki önemli
uzantısı görülmüştür. Birincisi, bu deney ışık yerine elektron
larla yapılmıştır; gözlemlenen karanlık çizgiler elektronların
dalga boylarının ölçülmesini sağlayarak de Broglie denkle
minin doğruluğunu (kristal-yayılım deneyindeki gibi) ispatla
mıştır. İkincisi, bu deney o kadar zayıf bir ışık kaynağı ile ya
Şekil 34. Bir vidanın pılmıştır ki, cihazdan her defasında sadece bir tane fırlatılan
gölgesinde kırılma fotonlardan her birinin varışı, bir gözlemleme ekranı yerine
ve karışma görülüyor. bir dizi küçük dedektör tarafından belirlenebilmiştir.
Şekil 36'da görülen bir-kerede-bir-parçacık çift-yarık de
neyi, kuvantum fiziğinin en tuhaf olan en basit ve en açık
nız Şekil 35). Bir kaynaktan yayılan bir dalga, bir çift dar ve
göstergelerinden biridir. Bohr ve Einstein, 1930'larda henüz
yakın yerleştirilmiş yarık hariç elektriği geçirmeyen bir kutu
sadece kuramsal düzeydeyken onu tartıştılar. Daha sonra
ya çarpar. Dalga parçası her bir yarığı geçerken kırılarak
elektronikteki ve tarama cihazlarındaki gelişmeyle, pratikte
elektriği geçirmeyen levhanın uzaktaki bölümüne yayılır.Bu
nedenle dalgalar, levhanın arkasında duran gözlem ekranının
herhangi bir noktasına, her iki yarıktan çıkarak varacaktır ve
bu dalgalar yapıcı ya da yıkıcı olarak karışabilecektir.
Aslında, gözlemleme noktası ile iki yarığın arasındaki me
safeye bağlı olarak, bu dalgalar her ikisini de yapacaktır. Ya
rıkların arasındaki orta noktanın tam karşısındaki noktanın
iki yarığa olan uzaklığı eşittir, bu nedenle tepeden tepeye ya
da çukurdan çukura yapıcı karışma olacaktır. Bu noktadan bi
raz yukarı çıkıldığında, üst yarığa olan mesafenin alt yarığa
olan mesafeden tam olarak yarım dalga boyu daha az olduğu
bir yere ulaşılacaktır. Bu noktada bir dalganın çukuru bir baş- Şekil 35. Çift-yarık deneyi.
222 223
bu olay başarıldı ve halen bu olay bilimle ilgili olmayan in
sanlar kadar bilim insanlarını da şaşırtmaya devam ediyor.
İşte olanlar: Birinci foton yarık çiftine fırlatılır. Dedektör
dizisinde bir noktada görülür. Vardığı nokta tahmin edilemez.
Sonra birinci fotona çok benzeyen ikinci foton da yarık çifti
ne fırlatılır. O da dedektör dizisinde belirlenemeyen bir nok
taya varır. Bu olay fotonların peş peşe gönderilmesiyle de
vam eder. On tane foton dedektör dizisindeki noktalara çarp Şekil 36. Çift yarığa bir kerede
tıktan sonra, dizilim rastgele olur. Yüz foton buraya vardıktan bir tane atıldıktan sonra
fotonların (ya da başka
sonra, bir dizi oluşmaya başlar. Fotonların çoğu, dalga teori
parçacıkların) tespit edildiği
sinin yapıcı karışma olacağını tahmin ettiği noktalara ulaşır noktaların görüntüsü. 5 tane
(bunların çoğu elektrik ve ışığı geçirmeyen levhanın "göl panel sırasıyla 1,10,100,1.000
gedeki bölümüne gelirler). Daha az sayıda foton ise, dalga ve 10.000 parçacığın sonucunu
göstermekte.Her panel, bir
teorisinin kısmi yıkıcı karışma olacağını tahmin ettiği nokta önceki panelin sonuçlarını
lara ulaşır. Bin ya da on bin foton cihazdan geçtikten sonra, içerir. Görüntü: lan Ford;
dedektör dizisinde, dalgalardan beklendiği gibi, net bir koyu www.ianford.com/dslit/.
224 225
Sadece farklı noktalara varma olasılığı olduğunu bilir: ori geliştirilmesini ümit ederek avunuyordu. Thomson, kendi
yüksek olasılıkla dalga teorisinin öngördüğü yapıcı karışma, geliştirdiği atom modeline Noel Pudingi modeli (erikli) adını
düşük olasılıkla dalga teorisinin öngördüğü yıkıcı karışma verdi. Thomson, içinde negatif küçük zerreciklerin gömülü
noktası.(Bir bozuk parayla bin kere yazı tura attığınızı düşü olduğu (elektron "üzümleri"), pozitif yüklü küre şeklinde bir
nün. Belirli bir atışta yazı ya da tura geleceği önceden tahmin topak ("puding") düşündü. Eğer pudingin pozitif yükü,
edilemez. Daha önce neyin geldiği bu sefer yazı mı tura mı üzümlerin negatif yüküyle eşleşirse,bu puding tamamı nötr
geleceğini etkilemez. Çünkü zaten olasılık faktörü nedeniyle, elektrik yüküne sahip olacak ve atomun büyüklüğü puding
bin atıştan sonra yaklaşık olarak beş yüz kere yazı gelecek ol topağının büyüklüğü tarafından belirlenecekti.
ması -ama tam olarak beş yüz değil- yaklaşık beş yüz kere Teorisyenler, elektronların pozitif yükün içinde nasıl hare
de tura gelecek olması konusunda rahat olabilirsiniz. Şunu da ket edeceğini belirlemeye çalıştılar, belki bu hareket ileri ge
belirtmeliyiz ki, tek bir foton bir anda iki yarık tarafından kı ri salınma şeklinde olabilirdi (bu da atomun, tıpkı bir müzik
rılabilir ve bu foton kendisiyle karışabilir. Ne zaman bir foto aleti gibi niçin sadece belirli frekanslarda radyasyon yaydığı
na baksanız (yani dedektöre baktığınızda, ya da aslında foto nı açıklamaya yardım edecekti), ayrıca böyle bir atomun ni
nu gözünüzün retinasına denk getirdiğinizde), onu bir nokta çin sabit durduğunu anlamaya çalıştılar. Bu çabalar onları
da görürsünüz. Bakmadığınızda, bu foton elektromanyetik hiçbir yere ulaştırmadı. Verilen örneğin yanlış olduğunu dü
dalgaların klasik teoride yaptığı gibi boşluğa yayılan bir ha şünmeniz hiç de şaşırtıcı olmaz. Doğru - ancak bilimde doğ
reket dalgadır. ru yol bulunmadan önce çıkmaz sokaklara girilmelidir.
Bazı fizikçiler iki-yank deneyini yerine oturmamış bir de Doğru yolu bulmak bir krizle mümkün oldu. Bu kriz Er-
ney olarak görüyorlar (üzerinde ne kadar çok düşünürseniz, nest Rutherford'un, 1911'de, atomun merkezinde küçük bir
Niels Bohr'u anlama konusunda kafanız o kadar karışır), çekirdek olan ve içinin büyük bir bölümü boş olan bir oluşum
çünkü kuvantum mekaniğinin, sayısız başarısına rağmen, ek olduğunu keşfetmesiydi. Dönemin diğer modelleriyle birlik
sik olduğu düşünüyorlar, kuvantum teorisini içine alan ve te, Noel Pudingi modeli de camdan dışarı atıldı. Ruther
onun başarılarını daha "makul" açıklayan yeni bir teorinin ford'un yeni modeli, küçük bir "güneş" olan çekirdeğin,
yirmi birinci yüzyılda -gelecek yıl ya da bundan elli yıl son elektron "gezegen'leri tarafından sarıldığı son derce basit bir
ra da olabilir- ortaya çıkacağına inanıyorlar. İki-yank dene gezegen modeliydi. Peki niye bu bir krizdi? Çünkü klasik te
yinin tuhaflıklarından sıkıntı duymayan fizikçiler bile kuvan orinin böyle bir atomun nasıl davranacağıyla ilgili söylene
tum mekaniğini açıklayan bir nedenin bulunması gerektiğini cek çok özel sözleri vardı ve bu iyi bir haber değildi. Milyar
düşünme eğilimindeler. larca yıldır güneş sisteminde, Güneş'in yörüngesinde mutlu
bir şekilde bulunan gerçek gezegenlerin aksine, Ruther
ford'un atomundaki elektronlar, klasik fiziğe göre, merkezde
Atomların Büyüklüğü ki çekirdeğin etrafında kabaca saniyenin yüz milyonda biri
(İO 8 s) kadarlık bir sürede dönecekti. Davranışlardaki bu dev
1898'de JJ. Thomson'm elektronu keşfetmesinden yakla fark, elektronlarda elektrik yükü olmasından ve elektronların
şık on yıldan fazla bir süre sonra, pek çok fizikçi sadece bili çok büyük bir süratle ivme kazanmasından kaynaklanıyordu.
nen klasik kavramları kullanarak atomsal yapıyla ilgili bir te- Bu nedenle, elektromanyetik teoriye göre, elektronlar içe
226 227
doğru dönerken enerjilerini radyasyona vererek sürekli artan
yesini arar. Elektron da.
bir frekansta bu radyasyonu yayması gerekiyordu. Tabii ki
Elektronun en düşük enerji seviyesini arayışını anlamak
atomlar böyle yapmıyor. Boyutlarını koruyor ve radyasyonu
için, atomun içinde enerjiye katkı sağlayan iki şeyi düşünme
sadece rahatsız edildikten ("heyecanlandırıldıktan") sonra
niz gerekir. Bunlardan birincisi elektronun kinetik enerjisidir.
yayıyorlar.
Bu enerji, elektronun momentumu arttıkça artar ve bu neden
Niels Bohr, Rutherford'un çalışmasının sonuçlarını öğren
le Broglie'un denklemine göre, elektronun dalga boyu küçül
diği zaman, son dönemlerde radyasyonun açıklanması için
dükçe de artar. Başka bir deyişle, elektron dalgası kendini çe
kullanılmış olan kuvantum teorisinin, madde teorisinde yani
kirdeğe yakın küçük bir noktaya ne kadar çok çekerse, kine
atomsal teoride rol oynaması gerektiğini düşünmüştü. 1913
tik enerjisi de o kadar büyür. Eğer elektron klasik beklentile
yılındaki çalışmasında Bohr, farklı kuvantum durumları, ku
re uysaydı ve çekirdeği sarsaydı, kinetik enerjisi sınırsız bir
vantum sıçramaları ve açısal momentum niceliğiyle ilgili
şekilde büyürdü, çünkü dalga boyu yok olurdu. Bu nedenle
güçlü fikirlerini ortaya koymuştu, ama henüz dalga fikrini
elektronun en alt enerji seviyesi arayışı, dalga boyunu ve ato
açıklamamıştı. Bohr'un teorisi, atomların büyüklüğünü ve sa
mun boyunu azaltmakla sağlanamaz. Öte yandan, atomun
bitliğini açıklamaya doğru atılan geçici bir adımdı. Daha ön
içindeki enerjiye katkı sağlayan ikinci enerji ise, çekirdekle
ce de belirttiğim gibi, Louis de Broglie madde dalgaları fikri
elektron arasındaki çekim gücü olarak tanımlanan potansiyel
ni geliştirerek, bunların Bohr'un kurallarını ve atomların bü
enerjidir. Atom küçüldükçe bu enerji de küçülür, ama bu, ki
yüklüklerini nasıl açıklayacağını belirledi.
netik enerjinin büyüme oranından daha az bir oranda olur.
Onun bu önemli fikrine göre, bir atomun büyüklüğünü Aslında bu iki tür enerji birbiriyle yarışır. Dalga doğası nede
Ti atomun içindeki elektronların dalga boyu belirliyordu. Brog niyle elektron, dalga boyu büyük ve kinetik enerjisi küçük ol
lie'un konuyla ilgili ilk düşüncesinde sadece bir önemli ay sun diye, kendini olabildiğince geniş bir alana yaymak ister.
rıntı görülmektedir: bugün biliyoruz ki (daha önce de belirtti Bu sanki elektronun çekirdek tarafından püskürtülmesi gibi
ğim gibi) dalgalar sadece bir yörüngesel yol izlemezler, ato dir.
mun üç boyutlu alanına yayılırlar. Bu nedenle erikler puding
Yine de aynı zamanda, elektrik gücü tarafından çekirdeğe
olmuştur.
doğru çekilir ve daha küçük bir boyuta gelmek ister. Rekabet
Bir dalganın, dalga olarak ifade edilebilmesi için, en az bir
eden etkilerin bir denge sağladığı ve toplam enerjinin asgari
tepesi ile bir çukuru olması gerekir. Yükselmeli ve alçalmalı-
düzeye indirildiği belirli bir atom büyüklüğü vardır. Bu ölçü
dır, belki defalarca ama en az bir kere. Dalga bir nokta olarak
parçacık dünyası standartlarına göre oldukça büyük olan yak
tanımlanamaz. Fiziksel büyüklüğünün en az kendi dalga bo
laşık 10"'° m'lik bir büyüklüktür.
yu kadar olması gerekir. Bu nedenle, bir atomun büyüklüğü
; Tahmin edeceğiniz gibi, Plancak sabiti, h, atomların bü
ne elektronun dalga doğası ve özellikle elektronun dalga bo
yüklüğünü ayarlamada rol oynar. Eğer h daha küçük olsaydı
yu karar verir. Peki elektron, küçük bir dalga boyuyla çekir
(yani kuvantum etkilerinden daha çok bahsedilseydi), atom
değe sokulacağına ya da büyük bir dalga boyuyla çekirdekten
lar daha büyük olurdu. Eğer h kuramsal olarak sıfır olsaydı,
uzaklaşacağına nasıl karar verir? Tuhaftır ki, yanıt, bir bilye
kuvantum etkisi hiç görülmezdi. Elektronlar klasik fiziğin
nin çukur bir kasede yuvarlanıp sonunda kasenin en dip nok
kurallarına uyar, atomun çekirdeğini sararlardı. Atom yapısı
tasında durmasıyla bağlantılıdır. Bilye en düşük enerji sevi-
diye bir şey olmazdı; ayrıca bu durumu düşünecek bilim in-
228
229
sanı da olmazdı. bir atomun büyüklüğünden çok daha küçük olacak kadar bü
Görünen o ki, hidrojenden uranyuma ve ötesine, bütün yük momentuma sahiptir. Bunun anlamı, yollarının belirlen
atomlar yaklaşık olarak aynı boydadır. Bu durum yukarıda miş ve atomun içinde etkileşimin gerçekleştiği küçük bölge
bahsettiğim aynı tür enerji rekabetiyle açıklanabilir. Eğer ye (prensipte) dönebilecek olmalarıdır. Deneyi yapan fizikçi
uranyum çekirdeğinin etrafında sadece tek bir elektron olsay şöyle diyebilir, "P noktasında bir elektron olmalıydı çünkü et
dı, bu uranyum atomu bir hidrojen atomundan yaklaşık dok kileşim orada oldu." (Bu yöntemle küçük bir bölgeyi belirle
san iki kat daha küçük olurdu. Elektron kinetik enerjisiyle meye çalışmak aslında pek pratik değil. Bu deneyin kuramsal
yüksek miktarda yüklü olan çekirdeğin çok daha güçlü potan oluş nedeni budur.)
siyel enerjsi arasındaki denge noktasının çekirdeğe daha ya Bu deney tekrarlandığında etkileşim noktası, atomun için
kın olduğu görülürdü. Daha kuvvetli çekici güç nedeniyle de başka herhangi bir yer olacaktır. Deney bin ya da bir mil
uranyum elektronunun dalga boyu, hidrojen atomununkinden yon kez tekrarlandığında, bir düzen oluşacaktır. Atomun için
daha küçük, kinetik enerjisi ise daha büyük olabilir. Aslında de belirli bölgelerde etkileşim olasılığı yüksek olacaktır, be
uranyum çekirdeğinin en iç bölgesindeki elektronlar 10"10 m lirli bölgelerde bu olasılık düşük olacaktır ve belirli bölgeler
yerine sadece yaklaşık 10"12 m'lik küçük bir alanı kaplarlar. de -diyelim ki çekirdekten uzakta- etkileşim olasılığı önem
Ancak bu atoma daha çok elektron eklendikçe, bunlar daha senmeyecek düzeyde olacaktır. Deneyi yapan fizikçi, deneyi
geniş alanlara yayılır. Doksan ikinci ve son elektron, doksan tekrarlamadan önce şöyle söyleyebilecektir, "Bir sonraki de
iki pozitif yüklü ve doksan bir negatif yüklü gruba katılır. Bu nememde etkileşimin tam olarak nerede olacağıyla ilgili hiç
elektronun, hidrojende olduğu gibi, sadece bir birimlik net bir fikrim olmamasına rağmen, bu etkileşimin herhangi bir
yükü vardır, bu nedenle hidrojen atomundaki yalnız elektron bölgede olacağı olasılığını biliyorum."
gibi, bir hareket seviyesine yerleşir. Böylece atomun içinde yayılan bir dalga olarak tanımla-
Dalgalar ve Olasılık
sonra kendini yok edecektir. İleri geri çok sayıda hareketten olması gibi. İkinci olasılık ise duvarlar arasında bir dalga bo
sonra parçacığı bir yerde bulma olasılığı sıfırdır. Bu felaket yu olabileceğidir. Daha sonra 1,5 dalga boyu bu boşluğa sı
ten kaçınmak için, dalga duvarları arasındaki çok sayıdaki ğar, sonra 2,0, sonra 2,5 vb. Bu dalga boyları düzenli bir sıra
yolculuğu sırasında kendisini kuvvetlendirecek dalga boyu da, başarılı bir şekilde kısalır. Momentumları, dalga boylarıy-
seçilmelidir. Şekil 41 duvarlar arasındaki boşluğu tam olarak la ters orantılı olarak düzenli bir sırada büyür, aslında bunu
iki dalga boyunun kuşattığı bir örneği gösteriyor. Bu boydaki eşit adımlarla yapar. Yani, ikinci seviye birinci seviyenin iki
bir dalga, pek çok sayıda gidip gelme yolculuğundan sonra da katı momentuma sahiptir, üçüncü seviye birinci seviyenin üç
-
güçlü kain ve kendini takviye edecek durumda olur. Bu ter katı momentuma sahiptir vb. Eğer parçacık orantılı değilse
cih, kutunun içindeki parçacığın izin verilen, niceliği olan (ışık hızına oranla yavaş hareket ediyorsa), enerjisi momen-
enerjisini tanımlar. tumun karesiyle orantılıdır. Bu nedenle, bir kutunun içindeki
Bir kutunun içindeki parçacığın sahip olabileceği en uzun parçacığın niceliği olan enerjileri, gitgide genişleyen aralık
dalga boyu duvarlar arasındaki boşluğun iki katıdır; yani du larla yukarı doğru ilerler. Şekil 42'de bu türde enerji seviye
varlar arasında yarım dalga boyu mesafe vardır, tıpkı bir ke lerinin ilk üçü görülüyor.
man telinin en alt perdedeki dalga boyunun telin yarısı kadar Kutudaki parçacıktan çıkarılacak ders, bir yere hapsedil-
238 239
kuvantum enerjilerinin enerji arttıkça uzaklaşacağına yakın
laştığıdır; tıpkı kutudaki parçacık örneğindeki enerjilerin
yaptığı gibi. Aradaki fark Şekil 43'de gösterilmiştir.
Dalgalar ve Sınırsızlık
250 251
Ve sayıları gün geçtikçe artan sayıdaki genç fizikçiler şu an
da bunu yapmakla meşgul.
Niçin fizikçiler kusursuz bir şekilde işleyen bir teoriden
10. bölüm bu kadar rahatsız oluyorlar? Rahatsızlıklarının nedeni onun
sadece sezgi ve sağduyuyu ihlal etmesi değil. Görelilik de ay
Sınırları Genişletme k nı şeyi yapıyor ama hiç kimseyi rahatsız etmiyor. Rahatsızlar;
çünkü kuvantum teorisi izi olmayan, gözlemlenemeyen nice
liklerle (dalga fonksiyonları) ilgileniyor, olasılığı temelinde
266 267
sıra fiziğin ufkunun ötesine bakabilme yeteneğiyle de ünlü
dür. Örneğin geonlann varlığını (çok yoğun oldukları için or
tak bir merkezin etrafını çeviren, hiçbir madde olmadan ken
di yerçekimi güçleriyle yörüngede tutulan foton konsantras
yonları -hâlâ gözlemlenmemiş varlıkları) öne sürdü; pek çok
fizikçi varlığına inanmadan önce, o kara delikleri keşfetti ve
onlara isim verdi; kuvantum belirsizliğinin uzay-zamanda
kendi kendine "kuvantum köpüğü" (bir başka Wheeler sözcü
ğü) yaratmak için çalıştığı son derece kısa mesafeleri ve kısa
süreleri ölçen Planck ölçeğini buldu; ve "it from bit" (bilgi
lerden oluşan dünya) vecizesiyle (gerçek dünyanın sonuçta
bilgilere dayandığı görüşü), kuvantum bilgi teorisiyle ilgili
tüm güncel çalışmalar için uygun zemini oluşturdu.
Bu bölümde, Wheeler 1978 yılında yaptığında ufkun öte
sinde kalan, ancak o tarihten sonra ilk olarak 1984'de Mary-
land Üniversitesi'nde Carroll Alley ve çalışma arkadaşları ta
rafından araştırmaları sırasında fark edilen, daha sonra da pek
çok laboratuvarda farkına varılan bir deneyden bahsedece
ğim*. Bu deney, bir fotonun kaynağını terk ettikten uzun bir
süre sonra, dedektöre doğru tek bir yol mu, yoksa çakışmış
iki yol mu izlemesi gerektiğine deneyi yapan fizikçinin karar
vermesine izin veren bir düzenlemedir.
Bu deneyi tarif etmek için, Wheeler'ın 1998'de yazdığı
Geons, Black Holes, and Quantum Foam adlı otobiyografi
sinde kullandığı beysbol sahası örneğini vereceğim. Eğer
Amerikan beysbolünü bilmiyorsanız, neler olduğunu gözü
nüzde canlandırabilmek için lütfen birinden yardım alın.
Şimdi ben deneyi yapan kişi olacağım. Başlangıç kalesi lev
hasının arkasında ve bir kenardan biraz daha uzakta, levhanın
üzerine monte ettiğim yarı gümüş bir aynaya doğur gelen bir
foton seline yol gösteren bir ışık kaynağı hazırladım. Bu cam
levha çok ince bir gümüş tabakasıyla kaplı, böylece üzerine
çarpan ışığın yarısını yansıtıyor, diğer yarısının ise içinden
* Karışma ve ertelenmiş seçimlerle ilgili zengin bir çeşitliliğe sahip deneyler şu
anda Paris, Ceneve ve Viyana laboratuvarlanndan yola çıkmakta.
269
Sağ
sahadaki
dedektör
Şekil 50. Her bir fotonun, üzerinde hiçbir şey olmayan ikinci kalenin so
lundaki veya sağındaki sahaya gitmek için yüzde 50 şansı var. Bu ne Şekil 5 1 . İkinci kalenin üzerindeki yarı gümüş bir ayna ile karışım, her
denle, her bir dedektöre fotonların yarısı ulaşır. fotonun sağdaki sahaya gitmesine neden olur.
geçmesine izin veriyor. Bunun anlamı bir foton tanesinin cek tam yansıtmalı aynalar yerleştiriyorum. İkinci kalenin
yüzde 50 olasılıkla yansıtılıyor, yüzde 50 olasılıkla aynadan üzerindeki yeri boş bırakırsam ve hem soldaki hem sağdaki
geçiriliyor olmasıdır. Bunun başka bir anlama geldiğini de sahalara dedektörler yerleştirirsem, bu dedektörler fotonların
tahmin edersiniz: yarı gümüş aynaya çarpan bu foton hem gelişini (bütün fotonlan!) kaydedecektir. Soldaki sahadaki tık
yansıtılacak hem de aynadan geçirilecek, böylece fotonun sesi, birinci kaleden bir fotonun geldiğini gösterir. Sağdaki
dalga fonksiyonu bölünecektir. Aynaya çarptıktan sonra, iki sahadaki tık sesi üçüncü kaleden bir fotonun geldiğini göste
farklı yayılma yönünde çakışma durumunda olacaktır. rir. Şu ana kadar çakışma olduğunu gösteren hiçbir kanıt yok,
Yarı gümüş aynayı, ondan geçen ışık birinci kaleye yöne elimizde sadece iki ayrı yolla ilgili bir olasılık ölçüsü var. Or
lecek şekilde ve ondan yansıyan ışık üçüncü kaleye yönele talama olarak, fotonların yarısı soldaki sahada, diğer yarısı da
cek şekilde ayarladım (Bkz. Şekil 50). Bu iki kalenin üzerle sağdaki sahada görülecek.
rine bütün ışığı (ya da bütün fotonlan) ikinci kaleye göndere- Fotonların aynı anda gerçekten de iki yol izlediğini göster-
270 271
mek için, başka bir yarı gümüş ayna bulup ikinci kalenin üze
rine yerleştiriyorum. Bu şekilde birinci kaleden gelen ışığın
yarısı sağdaki sahaya yansıtılıp, diğer yarısı ise soldaki saha
ya dümdüz gönderilirken, üçüncü kaleden gelen ışığın yarısı
soldaki sahaya yansıtılıp, diğer yarısı ise sağdaki sahaya
dümdüz gönderiliyor. Bu ayna, soldaki sahaya giden iki ışı
ğın yıkıcı bir şekilde, sağdaki sahaya giden iki ışığın ise ya
pısı bir şekilde karışacağı biçimde dikkatle yerleştirilebilir.
Klasik düşünecek olursak, ne olacağını tahmin etmek ko
lay. Bütün ışık sağdaki sahada toplanacak. (Bkz. Şekil 51).
Kale çizgisi boyunca yayılan ışık dalgalan, soldaki sahaya gi
den yola girmede birbirlerine engel olacak, sağdaki sahaya gi Üçüncü Birinci
den yola girmek için ise birbirlerine destek olacaktır. Peki ya kale kale
tek başına olan fotonlar? Wheeler'ın doğru tahmin ettiği gibi,
sağdaki sahadaki dedektör fotonların gelişini tık sesiyle tek
rarlayıp dururken, sol sahadaki dedektör sessiz kalacak. Bura
dan sadece tek bir sonuç çıkarılabilir: her bir foton aynı anda
iki yol izler. Her fotonun sağdaki sahaya gideceği gerçeği, fo
ton dalgasının kendisiyle yapıcı ya da yıkıcı şekilde karışarak
bölünmesi ve eski haline dönmesi şeklindeki foton dalga
fonksiyonu (ya da dalga genliği) aracılığıyla açıklanabilir.
Bu durumda bir tercih hakkım var. İkinci kalenin üzerini Şekil 52. Antrenör birinci kaleye giden yolu kapadığında, fotonlar eşit
boş bırakabilirim, böylece ölçümlerim her bir fotonun izledi sayılarda soldaki ve sağdaki sahalara ulaşır.
ği yolu gösterir. Ya da oraya yarı gümüş aynayı koyabilirim,
böylece her bir fotonun aynı anda iki yol izlediğini gösterebi dim. Bu çok kolay. İkinci kalenin üzerini boş bırakırım ve fo
lirim. Şimdi sahneye ertelenmiş tercih çıkıyor. Işık kaynağı tonların, soldaki ve sağdaki sahalardaki dedektörlere varışını
mı sadece bir nano saniyeliğine (bir saniyenin milyarda biri) sayarım. Her bir dedektöre fotonların yarısını ulaştığını bulu
açıyorum. Işık kaynağım bu sürede, diyelim ki, birkaç düzine rum. Bu durum, ben sonuca ulaştığımda, her fotonun kendi
foton yayıyor. Sonra kırk ya da elli nano saniye kadar durup, sini çoktan birinci ya da üçüncü kaleye giden yola "adadığı
başımı kaşıyarak şimdi ne yapmam gerektiğine karar veriyo nı" gösterir. Diyelim ki, fotonlar yola koyulduktan sonra, her
rum. Bir foton bir nano saniyede yaklaşık bir foot'luk (30,48 bir fotonun aynı anda her iki yolu da izleyip izlemediğini
cm) bir hızda ilerlediği için, ben kararımı verene kadar, foton bulmaya karar verdim. Bu defa yan gümüş aynayı ikinci ka
lar çoktan levhadan yayılmış olacaklar; ancak henüz ikinci le üzerine koyarım. Mucizevi bir şekilde, her foton sağdaki
kaleye ulaşmamış olacaklar. Yani yolda olacaklar. sahadaki dedektöre ulaşır, her fotonun kendisiyle kanştığı her
Diyelim ki her fotonun izlediği yolu bulmaya karar ver- birinin aynı anda her iki yolu da izlemesinden anlaşılır.
272 273
Bir şey daha yapabilirim. Yarı gümüş aynayı ikinci kale kararım, ışık gökcismini terk ettikten bir milyar yıl sonra ve
nin olduğu yerde bırakır, merkezdeki levhadan birinci kaleye rebilir. Einstein'm deyimiyle bu hayalet görüntüdür. Ama
giden yolu kapatacak biçimde, sahaya bir antrenör gönderi gerçektir.
rim (Şekil 52'deki gibi). Şimdi ne olduğuna bakalım. Hiçbir
foton (ya da foton dalgası) bu durumda ilk kaleye giden yolu
tamamlayamaz. İkinci kaleye ulaşan her foton (ya da foton Kuvantum Mekaniği ve Yerçekimi
dalgası) üçüncü kaleye giden yola girmeliydi. Bu defa dedek-
törlerden eşit sayıda tık sesi gelir. Üçüncü kaleden ikinci ka Kuvantum Köpüğü
leye gelen her fotonun doğruca sağdaki sahaya gönderilme
olasılığı yüzde 50'dir, soldaki sahaya yansıtılma olasılığı da
Daha önce de belirttiğimiz gibi kuvantum köpüğü, uzay
yüzde 50'dir. Karışma, bu olayın dışında bırakılmıştır. Foton
zamanın 10'35 m'lik uzaklıkta ve lO^s'lik süredeki bulanıklı
lar yeniden belirli yolları izleyen basit parçacıklar gibi dav
ğıdır. Bugüne kadar bilim insanlarının incelediği bir atom çe
ranmaktadır.
kirdeğinin büyüklüğünden çok daha küçük boyutlardaki dün
Modern elektronik bilimi ile nano saniyelerde "kararlar" yada, yerçekimi ve kuvantum teorisinin birbiriyle hiç ilgisi
almak hiç de zor değildir. Eğer bir deney bir laboratuvarda yoktur. Ancak Wheeler'ın söylediği gibi, eğer uzay zamanın
yapılabiliyorsa, bir beysbol sahasında yapılmaması için hiç dokusunu çok daha derin araştırmayı düşünürseniz, parçacık
bir neden yoktur. Ayrıca John Wheeler'ın söylediği gibi, koz ların özelliğini oluşturan düzensiz değişimlerin ve belirsizlik
mik uzaklıklarda da bu deneyin yapılmaması için hiçbir ne lerin uzay zamandan uzak durduğu bir noktaya ulaşırsınız.
den yoktur. Uzaktaki bir gök cisminden Dünya'ya mümkün Bizi çevreleyen uzayın tekdüzeliği ve zamanın ileri doğru dü
olan iki yolu izleyerek gelen ışığı düşünün. Bu ışık A galak zenli ilerleyişi, görülmesi imkânsız tuhaf büklümlere neden
sisinin yanından geçerken, diyelim ki, sola doğru kırılarak olur. Bu Planck ölçekli fiziktir (Max Planck'in kendini geri
Dünya'ya ulaşacağı yola girebilir. (Işığın yerçekimi tarafın çektiği fizik), bugün bu fizik dalı kuramsal fizikçiler tarafın
dan kırılması artık gerçekleştirilebilen ve çoğunlukla gözlem dan geniş bir şekilde keşfedilmiştir.
lenen bir olaydır.) Ya da B galaksisinin yanından geçerken,
diyelim ki, sağa doğru kırılarak Dünya'ya ulaşacağı farklı bir
Yaylar
yola girebilir. Eğer bir astronom teleskopla A galaksisine ba
karsa, gökcisminden çıkarak A galaksisinin yanından geçen
Planck boyutunun altında, ya da çok üzerinde olmayan bir
bu fotonları görür.
yerde, başka bir grup teorisyenin üzerinde çalıştığı kuramsal
B galaksisine bakan astronom, bu galaksinin yanından ge yaylar vardır. Yay teorisine göre, fizikçinin parçacık olarak
çen fotonları görür. Ama astronom bir şey daha yapabilir. Her gördüğü (ve matematiksel açıdan yaklaştığı) şey -yani bir
iki galaksiden gelen ışığın ulaştığı yerdeki gözlemevine yarı matematiksel noktada varolan bir varlık- aslında ya bir çiz
gümüş kaplı bir ayna koyabilir. Sonra (prensipte) iki farklı gi şeklinde ya da bir ilmik şeklinde olan ve titreşen küçük bir
yol izlemiş olan ışık sadece bir yönde (sadece sağdaki saha yaydır. Bu yayın titreşimi, parçacık dediğimiz şeyin kütlesi
gibi) görünen fotonlar üreterek karışabilir. Astronom, belirli nin ve diğer özelliklerinin oluşmasına neden olur. Yay teori
bir yol arama ya da iki yol arasında karışım aramayla ilgili sinin matematiği ürkütücü derecede zordur ve teori gerçek te-
274 275
mel parçacıkların özelliklerini açıklamaktadır.
Ancak bu teori, kuvantum teorisiyle yerçekimi teorisini bir yakın sözcükler kullanarak anlatıyorum): "işlediğiniz suçtan
leştirme potansiyeline sahip en ilginç fikirlerden biridir. Yay ceza almadan kurtulamazsınız. Kara delik etkisizdir (bir etki
teorisinin en cazip özelliklerinden biri, hem felsefi hem de ma sizlik ölçüsü vardır), bu nedenle çayı kara deliğe döktüğünüz
tematiksel yönden sorun olan nokta parçacıklarının yerine uza de, evrendeki düzensizliği arttırıyorsunuz ve evrenin ölüme
yın, küçük bir bölgesinden yayılan varlıkları geçirmesidir. Bir yaklaşmasına, çayı masanın üzerine bıraktığınız zamanki ka
noktada gerçekten bir yükün olduğunu hayal edin. Bu yükün dar katkıda bulunuyorsunuz."
yanındaki elektrik alanı, yüke olan uzaklığın ters karesi kadar Hawking ilk başta, Bekenstein kara deliğin entropisi (etki
değişir; bu nedenle siz yüke yaklaştıkça, alan sınırsız bir şek sizliği) olduğu görüşünü yayınladığında, bunu kabul etmekte
lide büyür. Yükte ise bu sonsuzdur. Bu, nokta parçacıklarının zorlandı. Ancak bu görüşü kabul ettiği zaman, aşağıdaki sa-
sonsuzluğuyla ilgili basit bir örnektir. Eğer parçacık dediğimiz tırlardaki gibi düşünmeye başladı. Eğer bir kara deliğin ent
ve belirli noktalarda görünen şeyler sonunda uzayda belirli bir ropisi varsa, bir sıcaklığı olması gerekir ve eğer bir sıcaklığı
bölgeye yerleşirse ( bu bölge her ne kadar inanılmaz derecede varsa, bunu yayması gerekir (tıpkı Güneş'in ve her nesnenin
küçük olsa da), fizikçiler mutlu olacaktır. ne kadar soğuk olursa olsun belirli bir düzeyde ısı yayması
gibi). Peki, eğer hiçbir şey bir kara delikten kaçamazsa, bu
yayılım nereden gelecek? Havvking, boşlukta kuvvet içerip
Buharlaşan Kara Delikler
kendileri geri planda kalan parçacıkların sürekli yaratılış ve
yok oluşlarının bu soruyu yanıtlayabileceğim fark etti. Nor
Kara delik genellikle, ışık da dahil olmak üzere hiçbir şe
malde, eğer bir parçacık çifti -diyelim ki bir elektron ve bir
yin ondan kaçamayacağı şekilde yoğun bir çekim gücüyle ku
pozitron- yaratılırsa, bir an için durgunluğu korunarak hızlı
şatılmış bir varlık olarak tanımlanır. Bu tanım, 1974 yılına
bir şeklide yok edilir*. Ama eğer parçacık çifti bir kara deli
kadar geçerli bir tanımdı, o yıl ünlü İngiliz fizikçi Stephen
ğin tam "ufuk"unda yaratılırsa (yani, hiçbir şeyin kaçamadı
Havvking, kuvantum teorisine dayanarak, bir kara delikten bir
ğı iç bölge ile kaçışın mümkün olduğu dış bölge arasındaki
şeylerin kaçabileceğini ve aslında bütün kütlesi ışın olarak
sınırın tam üzerinde) yaratılan parçacıklardan biri, delik tara
yayılana kadar bir kara deliğin kademeli olarak buharlaştığı
fından yutulurken diğeri ise uçup gider. Tam sonuç ise, kara
nı göstermişti. Her şey, John Wheeler'ın ihtisas yapan öğren
deliğin enerjisinin küçük bir kısmının kaçan parçacığa veril
cisi Jacob Bekenstein'a şöyle demesiyle başladı: "Jacob", de
mesi ve kara deliğin kütlesinin bir miktar azalmasıdır. Haw-
di Wheeler (yakın sözcükler kullanarak anlatıyorum), "Eğer
king'in hesapları, çok büyük bir kara deliğin "buharlaşma"
masanın üzerine bir fincan sıcak çay koyup soğumasına izin
oranının son derece yavaş olduğunu, ama ömrünün sonuna
verirsem, sıcak çaydan daha serin olan odaya ısı transferi ola
doğru kara deliğin kütlesi küçüldüğünde -ya da ilk başta da
cağından, dünyanın çaydan daha serin olan odaya ısı transfe
küçük kütleli olduğunda- buharlaşma oranının hızlı olabile
ri olacağından, dünyanın genel düzensizliğini arttırıp, evrenin
ceğini göstermiştir. Kara delik son bir gösterişli patlamayla
aleyhinde çalışarak suç işlemiş olurum. Ama eğer sıcak çayı
yok olur. Bugüne kadar, böyle bir yöntemle hayafına son ve-
bir kara deliğe dökersem, suçun cezasından kurtulurum. Çün
kü bu olay düzensizliği arttırmaz." Wheeler, birkaç ay soma
* "Durgunluk" tam doğru bir sözcük değil, çünkü yaratılış ve yok olma dansı
Bekenstein'ın ofisine gelerek şöyle dediğini söylüyor (yine her an her yerde devam eder ve uzay boşluğunu oldukça hareketli bir yere
dönüştürür.
276
277
ren bir kara deliğe rastlanmamıştır, ama bu olduğunda, Whe- yörüngesindeki toplam kütleye bağlıdır. Diğer galaksilerdeki
eler'm "suç"unun cezası ölçülüp verilecektir. devinimi inceleyen astronomlar, yıldızların diğer yıldızlar ta
rafından daha çok çekildiği sonucuna varmıştır. Kümeler ha
Kara Cisim lindeki bütün galaksiler de, "orada" bizim görebildiğimizden
çok daha fazla kütle olduğunu gösterecek şekilde hareket
Bugün evrenin gizemlerinden birisi, çözümü için parçacık eder. Bu, şaşırtıcı bir sonuç. Biz evreni "görebildiğimizi" san
fiziğinin ve kuvantum teorisinin yardımcı olabileceği kara ci mıştık, halbuki şimdi onun büyük bir bölümünü göremediği
sim gizemidir. Uzun bir süre astronomlar ve evren bilimciler, mizi fark ettik.
evrendeki cismin büyük bir kısmının ışık saçtığını düşündü Kara cisim nedir? Kimse bilmiyor. Bu, bizim evrenimizle
ler. Bizim güneş sistemimizde gezegenler ve asteroidler de ilgili en zorlayıcı sorulardan biri. Yanıtı bulunduğunda şunun
nen bir kara cisim vardır. Ancak bu kara cismin toplam kütle gibi sorulara da ışık tutacak: Büyük Patlama'nın hemen ar
si, güneşin kütlesinden çok daha azdır. Işık saçan Güneş'in dından ilk olarak tam olarak neler oldu? En sıradan fikirler
kütlesi yaklaşık olarak tüm güneş sisteminin kütlesine eşittir. den biri, kara cismin sıradan "madde" yığınlarından (toz, ka
Eğer uzaylı bir astronom Güneş'in kütlesini hesaba katıp, Gü yalar, gezegenler, parlayamayacak kadar küçük yıldızlar)
neş'in çevresindeki bilinmeyen ve görünmeyen nesnelerin meydana geldiğidir. Başka bir düşünce ise kara cismin nötri-
kütlesini göz ardı etseydi, çok büyük bir hata yapmış sayıl nolardan oluştuğudur. Nötrinolann kütlesi bilinmiyor ama
mazdı. Diğer güneş sistemlerinde de bizimki gibi büyük bir bunlar galiba kara cisim için kabul edilebilecek büyüklükte
yıldızın az miktarda zayıf kara cisim yığınlarıyla çevrili oldu kütleye sahip adaylar. Kesinlikte sıradan olmayan bir görüş
ğunu düşünmek mantıklı olurdu. Parlaklığın sadece görünebi- ise kara cismin bizim laboratuvarlarımızda bilinmeyen yeni
len ışık demek olmadığını burada belirtmeliyim. Astronomlar türde parçacıklar (daha iyi bir isim bulunamadığı için bunla
gökyüzündeki nesneleri, kızıl ötesi ve mor ötesi dalgalarla, ra egzotik parçacıklar deniyor) içermesidir. Bu durum kesin
radyo dalgalarıyla ve X ışınlarıyla da "görüyor". Kara cisim likle en ilginç yanıt olurdu. Böyle kuramsal parçacıklar, eğer
görülen hiçbir tür ışın yaymayan gerçekten kara bir cisimdir. ağırsa (yeni bir proton kadar ağırsa), zayıf bir etkileşim için
(Soğuk cisimler ve büyük kara delikler biraz ışıma yapar, ama de olmalı, yoksa şu an onlan görebilmemiz gerekirdi.
kozmik uzaklıklardan görülebilecek düzeyde değildir.) Bu nedenle, bu parçacıklara WIMP'ler yani zayıf etkile
Kara cisim sezilebilir bir ışıma yapmasa da, varlığını çe- şimli ağır parçacıklar (weakly interacting massive particles)
kimsel etkisiyle gösterir. Bilinen ve bilinmeyen bütün cisim dendi. Acaba bu parçacıklar günün birinde Ek B'deki parça
ler çekim gücü için çaba sarf eder ve onu hisseder. Son yıllar cık tablosunda yer alabilecek mi?
da astronomlar, evrende çok miktarda kara cisim olduğuna
dair sağlam kanıtlar toplamıştır ve bugün, kara cismin kütle Kara Enerji
sinin ışık yayan cismin kütlesinden yaklaşık altı kat fazla ol
duğunu tahmin etmektedirler. Kanıtlardan birinin kaynağı Evrenimizle ilgili popüler bir varsayım (gitgide büyüyen
halka şeklindeki galaksilerin dönüş oranıdır. Bir galaksideki bir kanıtla desteklenen) evrenin sonsuza dek genişleyecek ol
yıldızlar bir çarkın parçalan gibi dönmez. Belirli bir yıldızın ması görüşüdür. Aslında, bu kanıt hızlı genişlemeye işaret
dönüş oranı, onun galaksinin merkezine olan uzaklığına ve eder. İzin verirseniz, bunun niçin oldukça tuhaf olduğunu
278 279
açıklayayım. Dünyanın yüzeyinden yukarıya doğru fırlatılan Süpernova ne kadar uzaktaysa, yani araştırmacılar ne ka
bir nesne düşünün. Eğer bu nesne bir beysbol topu ya da dar uzak geçmişi inceledilerse, hızı bir genişlemeden bekle
oyuncak raketse, biraz yükselecek, bir an duracak ve sonra nen yavaşlama ya da değişmeme durumundan daha azdı. Da
yere düşecektir. Eğer bu nesne kaçış hızı denilen bir hızdan ha önce de belirtildiği gibi, şu andaki genişleme oranı milyar
daha yüksek bir süratle fırlatılan bir uzay gemisiyse, yıldızla- larca yıl öncekinden daha büyüktür. Kısaca, genişleme hız
rarası uzayda asgari hıza inene kadar yavaşlayarak, sonsuza lanmaktadır. Teorisyenler bir kovboy filminde silah çeken şe
kadar uçacaktır. Eğer bu uzay gemisi, kaçış hızına tam olarak rifin hızıyla bir açıklama yapmakta hiç zorlanmadılar. Hızla
eşit bir hızda fırlatılırsa, dünyanın yerçekimi alanından kaça nan genişlemenin suçunu kara enerjiye yüklediler.
bilecektir, ama ucu ucuna. Sonsuza kadar gitmeye devam Peki kara enerji nedir? îlk olarak, karadır, kara cisim gibi,
edecektir, ancak dünyadan uzak bir mesafede sıfır hızına yak yani görünmezdir. Varlığını, dünyadan gözlenebilecek her
laşana kadar yavaşlamayı sürdürecektir. Bu üç olasılığın or hangi bir tür ışın yayma yoluyla bildirmez. İkincisi, bir ener
tak özelliği, itici gücü durduğu zaman fırlayışın hızının ya- jidir. Yine, kara cisimde olduğu gibi, bir enerji biçimidir. An
vaşlamasıdır. Dünyadan uzakta hiçbir şeklide hızlanmaya- cak kara cisim ile kara enerji arasında iki büyük fark vardır.
caktır (gönderildikten sonra). Birincisi, kara cismin uzayda yayılan cisim kırıntılarından
Bilim insanları bundan kısa bir süre öncesine kadar, evre oluştuğunun varsayılmasıdır, bu "kırıntılar" basit parçacıklar
nin bir bütün olarak aynı üç seçeneğe sahip olduğunu düşün veya kayalar, ya da gezegenler, hatta kara delikler bile olabi
müşlerdi. Evrende Büyük Patlama tarafından fırlatılan mad lir. Bunların aksine kara enerji, uzayda belirli bir şekilde ya
de, azami uzaklığa uçabilirdi, sonra geri dönüp sonunda "Bü yılır. Hatta onun, uzayın bir özelliği olduğu bile düşünülür.
yük Çatırdama" ile çökebilirdi. Beysbol topunun ya da oyun Kırıntılar halinde kümelenmemiştir. Her yerdedir.
cak raketin uçuşuna benzeyen bu davranış, teoriye göre, eğer İkinci fark ise kara cismin çekici, kara enerjinin itici olma
evrenin toplam enerjisi (kütle enerjisi artı diğer enerji türleri) sıdır. Bunu biraz açıklamak gerekiyor. Kara cismin, diğer tüm
yerçekiminin onun uzaklaşmasını durdurup geri döndürecek cisimler gibi, bütün cisimleri cazibesiyle kendine doğru çekti
kadar büyük olsaydı gerçekleşirdi. Ya da, çok daha küçük ği düşünülür. Sıradan cisim gibi, evrenin genişleyişini yavaş
miktarda enerjiyle ve bunun sonucunda daha zayıf bir çekim latma eğilimindedir. Kara enerji ise cismi tam olarak itmez.
gücüyle, evren sabit bir genişleme oranına (en düşük hız) Onun yerine, uzayın kendisini genişletmesine neden olur ve
yaklaşana kadar yavaşlayıp sonsuza dek genişleyebilirdi. Be böylece, dolaylı olarak cismi uzaklaştırıyormuş gibi görünür.
lirli bir asgari enerjiyle evren, daima yavaşlayarak ama asla Bu nedenle kara ve sıradan cisim birlikte evrenin genişleyişini
durmayarak, sonsuza kadar ucu ucuna genişlerdi. yavaşlatırken, kara enerji ise hızlandırır. Teoriye göre, kara ve
Evrenin genişlemesinin hızlandığını gösteren şaşırtıcı ka sıradan cismin çekişi zaman geçtikçe zayıflarken (evrenin par
nıt ilk olarak 1998 yılında açıklandı. Araştırmacılar, hem hı çaları da uzaklaşmıştır), kara enerjinin itişi sabit kalır. Bunun
zını hem de uzaklığını ölçebildikleri, uzak galaksilerdeki be anlamı, zaten neredeyse on dört milyar yıldır zafer kazanan
lirli bir türde süpernovanın özelliklerini incelediler. hızlanmanın, sonsuza kadar bu durumunu koruyacağıdır.
Genişleyen bir evrenden bekleneceği gibi, daha uzakta sü- Sıradan cisim, kara cisim ve kara enerjinin ortak noktası,
pernovalann daha hızlı hareket ettiği gözlemlendi. Ancak ve bu üçünün uzayın eğriliğine olan etkisidir. Uzayın, geniş an
ride bir sürpriz vardı. lamda, basketbol topunun yüzeyi gibi "pozitif eğriye sahip
280 281
olması, veya bir eyerin yüzeyi gibi "negatif eğriye sahip ol fizikte kullanılmamaktadır.
ması, ya da Utah'daki Bonneville Tuz Arazileri gibi "düz" ol Ancak hızlanan genişlemenin ona ihtiyacı var. Einstein'm
ması, evrendeki toplam enerjiye bağlıdır. kozmolojik sabit dediği şey (tamamıyla yumuşak bir terim)
1990'larm sonlarında evren bilimciler tarafından varılan bugün kara enerji denilen şeyin bir kısmına çok benzer. Yeni
tuhaf sonuç (bir kısmının umduğu şeyi doğrular), evrenin düz terim, uzayın bu tuhaf karşıt çekim güçlü esnekliğinde neler
olduğudur. Üstelik, pek çok kaynaktan edinilen kanıt, bu düz olduğunu daha açık bir fiziksel görüş olarak ifade eder. Eğer
lüğe katkısı olan enerjinin şöyle bölünebileceğini söyler: sıra kara enerji yoğunlukla tam olarak uyum sağlasaydı, prensip
dan cisim, yüzde 4; kara cisim, yüzde 23; kara enerji, yüzde te statik bir evrenin oluşmasına neden olurdu. Ancak bunu
73. Bizim küçük dünyamız, parlayan cismin engin evreninde yapmıyor. Güncel bir kanıta göre, kara enerji geleneksel çe
varolan en küçük nokta değildir, parlayan her şey "oradaki" kim gücünü etkileyip, evreni her zamankinden çok daha hız
toplam enerjinin sadece küçük bir kesitidir. lı bir şeklide genişletiyor. Einstein'm "en büyük hatası" belki
Kara enerji konusunu bitirmeden öne, konuyla ilgili tarih de onun dehasının bir başka göstergesidir.
ten bazı açıklamalar yapmak istiyorum.
Einstein, 1915 yılındaki genel görelilikle ilgili özgün ça Ürkütücü Bir Teori
lışmasının ardından endişe duymaya başlamıştı çünkü onun
denklemleri evrenin dinamik olduğunu gösteriyordu; yani ev Benim ve eşimin bir zamanlar çocuklarımızla birlikte oy
ren ya genişliyordu ya da daralıyordu. O dönemde, dinamik nadığımız uyaklı bir sözcük oyununun pek çok adı vardır. Biz
evrenle ilgili hiçbir kanıt yoktu. Einstein hemen hemen diğer bu oyuna Stinky Pinky deriz. Oyunculardan biri "üstün ka
bütün bilim insanlarıyla birlikte, evrenin statik olduğunu var zak" gibi bir tamlamanın anlamını sorar, diğerleri uyaklı yanı
sayıyordu (yani evreni oluşturan iç elemanlar dönüyor ve hız tı bulmaya çalışır: "daha iyi süeter" gibi. Ya da "hayal" kırık
la akıyordu, ama tamamıyla büyüyüp, küçülmüyordu). Bu lığına uğratan dağ zirvesi"nin anlamı "kuralları çiğneyen do-
nedenle Einstein denklemlerine, kozmolojik sabit dediği bir ruk"tur. Oyun böyle sürer gider.(Sözcük sonlarında İngiliz
terim ekledi. Bu terimin anlamı yerçekimine karşı koymaktı; ce'de uyak vardır.) Peki 'kuvantum mekaniği' nedir? "Ürkütü
aslında karşıt çekim gibi davranmaktı ve böylece statik bir cü bir teori"dir. Bu konuyu açıklamak için bu kitapta temel
evrenin varlığına izin vermekti. parçacıkların yanı sıra atomları ve çekirdekleri de kullandım.
Bundan on yıl kadar sonra, Amerikalı astronom Edwin Fizikçiler genellikle birbirlerine, kuvantum mekaniğini çok
Hubble evrenin aslında genişlediğini keşfetti. Aslında koz fazla düşündüklerinde başlarının döndüğünü söylerler. Bu ki
molojik bir sabite ihtiyaç da yoktu. Einstein'm özgün denk tapta daha önce de bahsettiğim gibi, kuvantum mekaniği sağ
lemleri, kozmolojik sabit olmadan, Büyük Patlama'nın bütün duyuya karşı geldiği için sadece ürkütücü değildir. Daha derin
yan etkilerini görünüşte güzel bir şekilde açıklıyordu. Riva nedenlerden dolayı tuhaftır da: gözlemlenemeyen niceliklerle
yete göre Einstein ortaya koyduğu bu sabiti en büyük hatası ilgilidir; doğanın temel kanunlarının olasılıkları dayandığını
olarak adlandırmıştı*. Bu sabit yaklaşık son yetmiş beş yıldır gösterir; parçacıkların, aynı anda iki veya daha fazla devinim
durumunda olmasına onay verir; bir parçacığın kendisiyle ka
* Rivayete göre Einstein bu sözleri George Gamow'la sohbet ederken söyle rışmasına izin verir; birbirlerinden oldukça uzakta olan parça
mişti (Almanca). Einstein yazılarında "en büyük hata"sına hiç değinmezken, cıkların karışabileceğim söyler. Bütün bunlar çoğu fizikçiyi,
bu sözler onunla ilgili en çok aktarılan sözlerdir.
282 283
atomun içindeni fenomenleri açıklamasındaki uzun ve kusur
suz başarı listesine rağmen, kuvantum mekaniğinin eksik ol
duğuna inanmaya yöneltir. Her geçen gün, fizikçi John Whe-
eler'la aynı görüşü daha fazla paylaşmaktadır: "Kuvantum da
neymiş?" Bu güzel bir sorudur.
284
Tablo A. 1 Büyük ve küçük çarpanlar Tablo A.2 Ölçü Tablosu
Çarpan isim Sembol Çarpan İsim Sembol Fiziksel nicelik Büyük ölçekli, dünyada Atomun içindeki
kullanılan birim dünyadaki büyüklükler
yüz 102 hekto h Yüzde bir İO 2 Santi c Uzunluk Metre, m (bir yarddan biraz Atomun boyu, yaklaşık 10"
bin İO 3 kilo k Binde bir 10 3 Mili m 10
m (0,1 nanometre, ya da
daha fazla; ayrıca santime
bir milyon 106 mega M Milyonda bir İO" 6
mikro ji tre, cm (0,4 inç), ve kilome 0,lnm) Protonun boyu,
bir milyar 109 giga G milyarda bir İO"9 nano n yaklaşık İO' 5 m (1 femto-
tre, km (0,6 mil)
12
bir trilyon İO tera T trilyonda bir İO:' 2
piko p metre, 1 fm)
bir katrilyon İO15 peta P Katrilyonda bir İO"15 femto f 8
Hız Metre saniye, m / s (yürüme Işık hızı, 3x10 m/s
8
bir quintillion İO' exa E 8
quintillionda bir 10"' atto a hızı) veya kilometre saniye,
km/s (bir merminin hızı)
34
Dönüş kg X m X m/s (dönen bir Fotonun dönüşü h - İO'
insan) kg X m X m/s
Tablo 8.1 Leptonlar
Tablo B.2 Kuarklar
294