You are on page 1of 296

�,,,, �,,,,

- ., - .,
iletişim
RlTA ENDER• İsmiyle Yaşamak
RlTA ENDER 1984'te lstanbul'da doğdu. 2003 yılında İstanbul Ozel Saintjoseph
Fransız Lisesi'nden, 2008 yılında Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nden
mezun oldu. Ocak 2010'da avukatlığa başladı. Galatasaray Üniversitesi ve Pantheon­
Assas Üniversitesi'nde (Paris II) yüksek lisans yapn ve azınlık haklan üzerine çalışn.
2001 yılından beri çeşitli gazete ve dergilerde yazıyor ve Güncel Hukuk dergisi için
söyleşiler yapıyor. lletişim'den çıkan kitapları: Kolay Gelsin (2015), ismiyle Yaşamak
(2016).

tletişim Yayınlan 2357 • Bugünün Kitapları 207


ISBN-13: 978-975-05-2018-1
© 2016 tletişim Yayıncılık A. Ş.
1. BASKI 2016, İstanbul
2. BASKI 2016, İstanbul

EDlTôR Tanıl Bora


KAPAK Deniz Karagül
UYGULAMA Hüsnü Abbas
DÜZELTi Melis Oflas
BASKI Ayhan Matbaası. SERTiFiKA NO. 22749
Mahmutbey Mahallesi, Devekaldırımı Caddesi, Gelincik Sokak, No: 6/3
Bağcılar, İstanbul Tel: 212.445 32 38 •Faks: 212.445 05 63

CiLT Güven Mücellit. SERTiFiKA NO. 11935


Mahmutbey Mahallesi, Devekaldırımı Caddesi, Gelincik Sokak,
Güven İş Merkezi, No: 6, Bağcılar, İstanbul, Tel: 212.445 00 04

lletişim Yayınları. SERTiFiKA Nü. 10121


Binbirdirek Meydanı Sokak, lletişim Han 3, Fatih 34122 İstanbul
Tel: 212.516 22 60-61-62 • Faks: 212.516 12 58
e-mail: iletisim@iletisim.com.tr • web: www.iletisim.com.tr
RlTA ENDER

İsmiyle
Yaşamak

�\'lı
- •t

iletişim
İÇİN D EKİLER

TEŞEKKÜR ........................................................................ . ........ 11

İSMiNiZ ... ? ... . ......... ......................................................... 13

ÖNSÔZ .............. . . . . . . . . . . . . . . . ........................... . . . . . . . . . .............. ............................................. 23

ALBERT GERŞON
"Anlaşma yapıyoruz ve o anda
çocuğa ismi konuyor'' .... . .. . . ............ ........ 26

ARARAT ŞEKERYAN
"Ararat, sa hiden her yerdeymiş" ..... . ....................................... 32

ARİ ÇOKONA
"Çok baskı g ördükleri zamanlarda bile
isimlerinde ısrar etmişler''.... ........................... . .............................. 38

ARON LEYİ
"Yine de insan doğduğu, büyüdüğü,
yaşadığı memleketi arar'' . . . ..... . . ........ ............................. .. ...........................44

ARUS YUMUL
"İsim denen şey, aslında sembolik bir akit" . . . .
...... .......... .... .. .... 52
AVİ MEDİNA
"Bugün çello çalmak isteyen birini,
Yahudi olduğu için kemana yönlendimıeder''......... ... ..60

BENYAMİN POLUMAN
"Bizimkiler Sefaradlaşıyorlar'' .... .. ..... ...........66

DANİEL MAZLİAH ÇİPRUT


"Onun ismini 'Pati' koydum" ...................... .........................74

DESPİNA EFTİMİADU
"Her ölünün �erine şarap dökülür'' ..... . ...
......... .......... . . . . . 80
.......... .. ..

DORET HABİB
"Özgünlüğünü bulduğunda
isminle bütünleşiyorsun" .... ... . . . . .... .. ..... 86

ELENA KOVAÇİ UYGAN


"Sen var konuşmak Türkçe?" .......................................................................... 92

ELİZA PİNHAS
"Türkçeyi iyi konuşmak için
kendimi kasmıyorum" ... .......... ........... ..... ....... 98

EMANUEL MANUKYAN
"Ôlüm ilanlanndaki isimleri
iki-üç kez kontrol ederiz" ... .......... ....................... 104

ESTER ASA
"Yahudi olduğunu sakın kimseye söyleme!"... . ...................... 11 o

FOTİ BENLİSOY
"inadına Rumca konuşurduk".... .................................. 116

GED NEDYALKOF
"Ben de biraz eğleneyim" .... ........ ........... ......... 122

GİLA BENMAYOR
"Bürokrasi bana 'Suzan' diyor''..... ............ .. ........... .................... 128
HERA BÜYÜKTAŞÇIYAN
"Kaybolmasını istemediğin değerleri
isimle ölüms�leştiriyorsun" .................. . . . .. . . .. . ...... ........ ............................ 134

İOANNA KUÇURADİ
"İsmimi z kimlikler yumağının adıdır'' ............. ............................ 140

İRVİN MANDEL
"Yahudi tüccar çivnek i çin
masaya oturmuyorum" ...... 146

JUDİT DE TARANTO DEVENTURERO


'"A ' haıfiyle başlaması iyiymiş" ..... .
. ... . . . . . . . . . . . . .. . . . . . .... . . . . . . . 152
.. .... . . . . . .

KAROLY ALİOTTİ
"Tesadüfün bu kadan ..." . ' . . ..... ............... .................... ·· ·-· · · · · · · 158

LİANA KAMAR
"Ermeniyim, size garip gelebilir'' ...... ...... ... ... ....... 162

LİZİ BEH MOARAS


"ZOT b"iT ısım,
. . b'iT _,..-•Ltü"
..... r ''.
.. . . .. ...................... .................... ........ . ........... 168

LUİZ BAKAR
"Ay avukat hanım, bu 'e' mi 'a' mı?" . . .
. . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ...... 174

LYDİA FRANCO ALBUKREK


"Bütün çocukluğum burada kaldı" ................ ..... .. . .. .. ....... 180

MARİA RİTA EPİK


"Maria Rita çok uzun, ikisinden birini seç" . . . . .. . . . . .. .. . 186
... ..

MİHAİL PAŞA
"'Çocuklannıza çoğulla konuşmayı öğretin'
derdi ..." . . ...
. . .... ..................................................... 192

MİLKO PEÇATİKOV
"Ş"ımd"ı buna kızmak mı 1azım, guımek mı.
"?" .. ... ·· . ................. 196

NADYA UYGUN
Cengaver ve korkusuz ve Ermeni olmak ............ ........ ... ................ 202
NAZARETÖZSAHAKYAN
"imamın çocuklan, şapeli ayine hazırlıyor'' . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .208

NİNO VARON
"Şarkılar anımsatıcıdır'' .... . 2 14

NİNVEÖZGÜN
"Süryanice isimleri kimliklere yazdınnak
problemdi" ... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . .................... ........220

OHANNİK AKOPCAN
"Dünyadaki tek 'Ohannik" ' .. .......... ............. ............. . ........... ....... ....224

PAULUS BARTUMA
"Türkçede 'Bartuma'nın bir manası yokmuş... " ..... .. ...... 228

RAFAEL DEMİRCAN
"Takımda her samimi olduğum insana,
hemen Ermeni olduğumu söylerdim"...... . ................... ..........232

REZAL KOÇ
"ismini saklayamazsın ki ... ". .
. .. ......... ... . ...................236

SAMİ KOHEN
"Türk basınında Kohen olmak" .... ..........240

SEVAN DEGİRMENCİYAN
"Sana bir kod veriyorlar'' ... . . ....... ........246

ŞABO BOYACI
-1-ğilız
uuv"r m:;
"r'A.. -. . k"ı, b"ız ınanıyomz
. "....... . · · · ·· · · . .
....... ... .254

TEODORA HACUDİ
"Gelmedik, çünkü hep buradaydık".... . ...... . 260

YANİ DEMİRCİOGLU
"Bugün bile lüks, önemli olan gelecek" . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ... . . . . . . . . 2
.. .. . 66

YETVART YILMAZ
"Soyadımı isimmiş gibi kullanıyorum" ... .. . ....... ... .... .....272
YORGO İSTEFANOPULOS
"Vatanımızda tanınmak istiyoruz" ............................ .......278

YUDİT NAMER
"Ben size kiminle yattığınızı
soruyor muyum?" . . .... ....................284

ZAKARYA MİLDANOGLU
"Geride kalan isimler" · · · · · · · · · · · · · · · · · · ·- · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · �8

SONSÔZ ... ············································································· ......... ... .. .. ............ .... .. ........ . . ... .. ..... . 2
. 95
TEŞEKKÜR

- Rita.
- "Rita mı ! ? " , "Kodlar mısınız? " , "Aa Rita ne demek? " , "is-
miniz neden böyle ? " , "Anan neden böyle bir isim vermiş ki sa­
na? " , "Ha bildiğimiz papatya yani" , "Yahudi ne? " , "Bu sizin
gerçek isminiz mi? " , "Bir anlamı var mı? " , "Helen misiniz ? " ,
"Bu lsrail var ya ! ! ! " , "Yanlış anlamazsanız, etnik kimliğinizi so­
rabilir miyim? " , "Türkçe biliyor musun? " , "Türkçeniz ne kadar
düzgün" , "Bayan Rita" , "Nerelisiniz? " , "Memleket nere yani? " ,
" Çok oldu mu geleli? " , "Baba mı Müslüman ? " , " E peki, soyadı­
nız neden Türkçe? " . . .
"Hımmm ama Rita güzel isimmiş. "
Papatyalara karşı "hoşgörülü" v e kadınların birer çiçek oldu­
ğuna inanan bir diyarda yaşadığımız için belki; "Margarita"dan
" Rita" nın çıkıyor olması kimseyi pek rahatsız etmiyor. Çoğu
zaman gülümsetiyor da. Fakat Yahudi olduğum için ismimin
Rita olduğunu duymak aynı etkiyi yaratmıyor. Açıkçası, ben de
bunu söylediğim zaman, bir müjde veriyormuşum gibi hisset­
miyorum kendimi. Halbuki bana göre Yahudi doğmak, bir ma­
dalya gibi gururla taşınacak bir durum değil. Tıpkı utanacak,
saklanacak bir sır olmadığı gibi. O benim doğal halim. Kıvırcık
saçım. Ailem, arkadaşlarım. Kimi "e"leri uzatarak konuştuğum

11
Türkçem, konuşamayıp biraz anladığım lspanyolcam. Evim,
Şabatlarım. Cemaat üyeliğim. Kavgalarım, yazılarım, şüphele­
rim. Çocukluğum, gençliğim ; gelmişim geçmişim ve sanırım
geleceğim. Yani benim özelim. Mahremim.
Aynı böyle; bunun kadar bundan çok mahrem olan dünya­
larını açarak benimle bu söyleşileri yapan; Albert Gerşon, Ara­
rat Şekeryan, Ari Çokona, Aron Levi, Arus Yumul, Avi Medi­
na , Benyamin Poluman, Daniel Mazliah Çiprut, Despina Efti­
miadu , Doret Habib, Elena Kovaçi Uygan, Eliza Pinhas, Ema­
nuel Manukyan, Ester Asa, Foti Benlisoy, Geo Nedyalkof, Gila
Benmayor, Hera Büyüktaşçıyan, loanna Kuçuradi, lrvin Man­
del, Judit De Taranto Deventurero , Karoly Aliotti , Liana Ka­
mar, Liz Behmoaras, Luiz Bakar, Lydia Franco Albukrek, Ma­
ria Rita Epik, Mihail Paşa , Milko Peçatikov, Nadya Uygun, Na­
zaret Özsahakyan, Nino Varon, Ninve Özgün, Ohannik Akop­
can, Paulus Bartuma , Rafael Demircan, Rezal Koç, Sami Kohen,
Sevan Değirmenciyan, Şabo Boyacı, Teodora Hacudi, Yani De­
mircioğlu , Yetvart Yılmaz , Yorgo lstefanopulos, Yudit Namer,
Zakarya Mildanoğlu'na çok teşekkür ederim.
Bu söyleşileri yayımlayan Agos'a ve kitaplaştıran lletişim Ya­
yınları'na, bu süreçte yine beraber çalışma şansına sahip oldu­
ğum Berge Arabian'a ve Tanıl Bora'ya teşekkür ederim.
Bu kitap yayına hazırlanırken kaybettiğimiz Milko Peçati­
kov'u sevgiyle anar, huzur içinde uyumasını dilerim.
Ve de bu kitabı, ismini taşıdığım ama yüzünü hiç görmedi­
ğim babaannem Rebeka'ya ithaf ederim.

RlTA ENDER
Moda, Mart 2016

12
İSM1N1Z ?1 ...

Yalçın Küçük'ün onomastik teftişlerini işitmiş olabilirsiniz .


Onomastik, isimbilimi demek; dilbiliminin özel isimlere eğilen
dalı (onoma, eski Yunanca, "adla ilgili" ) . Küçük isimlere ve da­
ha çok soyisimlerine bakarak, insanların kökenlerini çıkarsıyor
ve bu köken teşhisine dayanarak "analizler" yapıyor. Kendi ifa­
desiyle "DNA testi" gibi görüyor onomastiği. Püf noktası şu ki,
genellikle bir "lbranilik" keşfetmek üzere yapıyor bu çıkarsa­
malarını ve o noktadan sonra söz konusu kişinin aklını, fikrini
Yahudilikle ünsiyetine dayandırarak çözümlemeye koyuluyor.
Tipik bir antisemitizm ve komplo zihniyeti belirtisi. Antisemi­
tizm, her meseleyi, her belayı "Yahudi komposuyla" açıklar ve
komplo zihniyetinin en gelişkin evrensel kalıbıdır.
Oysa böyle komplocu ve etnosantrik olmayan bir "isimler
sosyoloj isinin" neşeli olacağı kesin.
" Tuhaf isim-soyad" koleksiyonu yapan tanıdıklarım var.
Sağdan soldan işittikleri, ilan tabelalarında, apartman girişle­
rindeki zillerin üstünde falan gözlerine ilişen acayip isimleri
defterlerine kaydederler; hatta tatmin olmadıklarında, yeniliğe
ihtiyaç duyduklarında oturup mahsus rehber karıştırdıkları bi-

14 Mart l 999'da Radikal lki'de yayımlanan "isminiz ve global eğilimler" başlık­


lı yazının değiştirilip geliştirilmiş biçimidir.

13
le olur. Benim de çok düzenli olmasa da bu çeşit notlar almış­
lığım vardır. Lakin şimdi notlanma ve hafızama müracaat edip
tuhaf isimler dökmeyeceğim ortaya . . . Küçük yaşlardan itibaren
pek çok umumi yerde "Kemal" , "Taner" , "Tanır" olarak hitap
edilmeye ve telefonda Trabzon-Adana-Niğde-Isparta-Lülebur­
gaz diye isim kodlamaya alışmış birisi olarak en azından benim
bu konuda konuşmam yakışık almaz.

Globalleşme, laikleşme, çeşitlenme


Sadece " tuhaf' isimlerle ilgili değil, isim koyma alışkanlıkla­
nyla, isim istatistikleriyle ilgili çalışmalar birçok yerde yapılı­
yor; bunlara dayanarak toplumlar hakkında mütevazı karakter
tahlilleri attınlıyor. Abartmamak, müptezelleşmemek kaydıy­
la, eğlenceli iş. Franhfurter Allgemeine gazetesinin muhabirleri­
nin 22 ülkeden aktardığı isim incelemeleri, isimlerle ilgili glo­
bal eğilimler hakkında aslında tahmin edebileceğimiz ipuçlan
veriyor.2 Özeti şu: Aşağı yukan 100 yillık bir süreç içinde ba­
karsak bütün dünyada isimler çeşitleniyor, laikleşiyor, yaban­
cı (büyük çoğunlukla Batılı) isimler her yere nüfuz ediyor. Da­
ha düşük bir oranda da olsa, isimler iki cinsiyetli hale geliyor.
İsimlerin çeşitlenmesi, en bariz eğilim. Almanya'da son 100
yıl içinde , erkek çocuklara en çok takılan beş isim toplamın
yüzde 70'ini oluştururken, bugünün en popüler beş ismi ancak
yüzde 28'lik bir orana erişebiliyor. 15 . yüzyılda örneğin Köln
şehrinde erkeklerin üçte biri johann, yedide biri Heinrich, on
iki de biri Wilhelm'miş (Bugün johann Almanya' da sık kulla­
nılan isimler klasmanında 27 . sıraya düşmüş bulunuyor) . Er­
keklerin yüzde 85'inin isim sorunu on çeşitle halloluyormuş !
Çeşitlenmeyi sağlayan araçlardan biri , kuşkusuz , " tuhaf'
ve " uydurma " isimlere açıklık. Bu konuda , ilginç tir, " mu­
hafazakar" bellenmiş lngilizlerin müstesna bir yeri var. lsim
araştırmacılan "Time of', " That's it, who'd have thought it" gi­
bi isimler kaydediyorlar. Zamanımızda pek kalmasa bile, yüz-

2 Die Welt der Vomamen, Europaische Verlagsanstalt, Hamburg 1998. Metinde


aktaracağım verilen hep bu kitaptan.

14
yıl dönümünde yaygın olan, soyluluk ve eskilik merakıyla 25-
30 tane ad takma ve bu arada "tarih-öncesi" adlara yer verme
özentisi de cabası. isim seçmekten en sakınmasız olanlar gali­
ba Brezilyalılar: 90'larda bir garson çocuğuna Bili Clinton adı­
nı takmış. Pradamor Marisa Marise (Mario ile Maria Sa'nın aş­
kının meyvesi) gibi isimlendirmelere de hayret edilmiyor. Bre­
zilya'da isim çeşitliliği, sadece tuhaflığa açıklıktan değil , Hıris­
tiyanlık misyonerliğinden Portekiz egemenliğine , Fransız ve
İtalyan göçmenlerden yerli varlığına uzana tarih-coğrafya, göç
ve fetih/işgal birikiminin yansımasından kaynaklanıyor.
isimler her yerde o kadar çeşitlenmiyor. Fransa'da nüfusun
yansı toplam üç düzine isimle idare ediyor. En yaygın on isim,
nüfusun beşte birini kapsıyor . Bazı isim araştırmacıları , di­
şi isim çeşidinin ve değişiminin daha fazla olmasını, dosdoğru
kadınların "modaya düşkünlüğüyle" açıklıyorlar. lsveç'te nüfu­
sun yansı 80 isimle idare ederken, öbür yansına, bir kısmını sa­
dece bir veya iki kişinin taşıdığı 150 bine yakın isim dağılmış.
Polonya'da da 40 milyon insan 5 bin çeşit isimle idare ediyor.
Yunanistan'la ilgili bir rakam yok ama Kosta adında bir ferdi
bulunmayan aileye rastlanamayacağı söyleniyor. Ölen her aile
büyüğünün adının, Türkiye gibi, yeni doğanlardan birine nak­
ledilmesi geleneği, çeşitlenmeyi önlemiş.
isim araştırmacıları, çeşitlilik ve yaratıcılıkta birinciliği Af­
rikalılara veriyorlar: Afrika ülke_lerinde tabiat, hatıralar ve ha­
yaller, neredeyse sınırsız bir isim havuzunu beslemiş, hala da
besliyor.
isim çeşitlenmesi, laikleşme eğilimiyle doğrudan bağlantılı.
Almanya'da 1890- 1994 döneminde dini isimler yüzde 69'dan
yüzde 28'e düşmüş. lsveç'te yüzyıl dönümündeki milli din po­
litikası (Protestanlaştırma) doğrultusunda 150 isim yasaklan­
mış, 28 isim "modernleştirilmiş" , 177 yeni isim " tavsiye edil­
miş " . Katolik dünyasının, isimlerin laikleşmesine ve dolayısıy­
la çeşitlenmesine güçlü bir direnç sergilediği görülüyor. Polon­
ya' da bu durum çok belirgin : 1.5 milyon kadın Anna, 800 bin
kadın Maria, 800 bin erkekjan adını taşıyor. Fransa'da da lider­
lik hala dini isimlerde: Michel (680 bin kişi) , jean (594 bin) ,

15
Pierre (545 bin) , kadınlarda Marie (374 bin) , Monique (369
bin) , Isabelle (363 bin) vb . . . lspanya'da Maria'nın (Meryem)
yanı sıra yerel azizelerin kadın adlarındaki ağırlığı sürüyor: Ka­
talonya' da Montserrat, Extremadura'da Guadalupe, Madrid ci­
varında Paloma ve Almudena "kaçınılmaz" isimler. Lakin bazı
bölgelerde aziz ve azize adlarından ahaliye gına gelmiş ve be­
lediyeler yerel aziz/azize isimlerinin şanını sürdürebilmek için,
çocuklarına bu adlan takan ailelere para ödülü veriyor ! Mesela
Kuzey'de Valdes beldesinde Timoteo adına, Murcia yakınların­
daki Beniel beldesinde Bartolome adına resmen ödül var.
Daha yeni bir eğilim olarak devreye giren çift-cinsiyetlileş­
me, ABD'de çok belirgin: Shawn, Robin, Chris, Lee gibi anane­
vi erkek isimleri kızlara da rahatça takılıyor; oğullarına Carol,
Evelyn, jocelyn gibi kız isimleri takanlar da çoğalıyor. Ne var ki
birçok ülkede erkek veya kadın ismi olarak bellenmiş isimlerin
öteki cinse takılmasına mahkemelerin izin vermediği vakalara
rastlanıyor. 1 989'da Almanya'da bir mahkeme bir oğlana "dişi"
Eike adının takılmasına, ancak "erkek" bir ikinci adın eşlik et­
mesi koşuluyla izin vermiş.

Yerli-yabancı
"Yabancı" isimlerin ithali, yüz yıldır süren ve gittikçe hızlanan
bir başka global eğilim. Bu eğilim önce soylu sınıfın bir züp­
peliği olarak başlamış aslında ve zaman içinde "yabancı" isim­
ler soylulardan burjuvalara, onlardan da halk sınıflarına ve gi­
derek köylülere kadar yayılmış. "Yabancı isimler" yerine aslı­
na bakılırsa "Batılı isimler" demek lazım . Sinema-televizyon­
müzik-spor yıldızları, popüler kültür kahramanları vasıtasıyla
dünyanın her köşesine nüfus eden isimler şöyle: Robin, Kevin,
Oliver, Denis, julia, Mike, vb . . . Polonya'da geleneksel ve tabii
Hıristiyani adlara, giderek artan sayıda Batılı moda ad, bir Leh­
çeleştirme operasyonundan geçerek katılıyor: Mesela çok sevi­
len jessica, Dzesika oluyor. "Hillariy" de çok seviliyormuş, fa­
kat Lehçede bu ismin tartışma götürmez derecede eril bir tınısı
olduğu için, tereddüt hasıl oluyormuş. Ama bu eğilim her yer-

16
de aynı şiddette geçerli değil. Mesela Japonya' da bu eğilimin et­
kisi görülmüyor. Hindistan' da yerli isimler dışına çok ender çı­
kılıyor. Yine de şehirlerde, geleneksel isimleri Batı usulü kı­
saltma eğilimi yaygınlaşıyor: Umadevi "Uma" oluyor, Ravind­
ra "Ravi " , Prianka "Pria" . . . Buna karşılık Çin'in global piyasay­
la teması yoğunlaşan şehirlerinde insanlar, hiç "utanıp sıkılma­
dan" bir lngilizce ek-isim takınıveriyorlar: Harry Li Peng, Pe­
ter Ma Xiang . . .
isimlerin yerliliği-yabancılığı, siyahlar söz konusu olduğun­
da çoğu yerde karışıyor. Örneğin Güney Afrika'da on yıllardır
hemen her siyahın bir yerli adı, bir de Batılı adı var (Nelson Ro­
lihlahla Mandela gibi) . ABD'deki siyahlarda bu eğilimin epey­
dir yaygınlaştığı biliniyor.

Modalar, slogan-isimler
Dönemler ve modalar, her yerde çok tesirli . Almanya'da 1 9 .
yüzyıl sonu , 1 . Dünya arifesinin emperyalist-milliyetçi atmos­
ferinde Dil Derneği'nin Almancalaştırma Dizisi'nden çıkan
isimler Kılavuzu , cesaret, kahramanlık, savaş, zafer çağrıştıran
Cermen isimleriyle doluymuş: Siegfried, Wilfried, Hedwig, Si­
eglinde. İskandinav ülkelerinde 1 9 . yüzyıl sonunda milli kim­
liklerin inşa edildiği "Nordik Rönesans" sırasında Sven, Björg,
Torsten, Ingemar gibi, birkaç yüzyıldır unutulup yerini dini
isimlere terk eden "yerli" isimler canlanmış. Bugün ise İskandi­
nav dünyası, yalıtık İzlanda hariç, "öz" İskandinav isimlerinin
en hızlı gerilediği coğrafyalardan/kültürlerden biri.
Toplumsal devrimler de milli uyanış dönemleri gibi güç­
lü modalar yaratıyor. Rusya'da devrim sonrasında Lenin'in
adı Vladimir, "Ekim" anlamındaki O tj aber'den Oktjaberina ,
l 930'lu yıllarda da Stalin'in kızının adı Svetlana revaçta ol­
muş. Bunun yanında bir yapay isimler furyası yaşanmış: Vla­
dimir Ilyiç Lenin'in hecelerinden karılan Vil , Vilen , Vlad­
len; Marx-Lenin'den karılan Marlen; kız ismi olarak Lenina ,
Marxina, Stalina veya tersinden Lenin: Ninel. Veya "Doç truda
i nauki"nin (Emek ve bilimin kızı) kısaltması Dotina. Başkur-

17
distan'ın önemli şehri Ufa'da bir adamcağızın hala "Leundeş"
adından kurtulmak için uğraştığı anlatılıyor. Bu da Rusça "Le­
nin öldü ama davası yaşıyor " kelimelerinin ilk hecelerinden
karılmış bir isimmiş ! (Şimdi Rusya'da hem Batılı isimler hem
de Boris, Gleb gibi kadim Rus isimleri revaç buluyor . ) Çin'de
de Guoqing (anavatanı kutlamak) , Jian Guo (Milli Gün) , Wei
Guo (anavatanı korumak) , Mia Ze (Ze'nin-Mao Zedong'u ek­
sikliğini çekiyorum) gibi slogan-isimler, 80'lere gelinceye dek
hayli yaygınmış.
Tarihsel dönemlere, dönemeçlere daha az bağlı modalar da
var tabii. Örneğin ltalya'da 'geçmeyen' bir Roma modasından
söz ediliyor; Roma'da doğan çocuklara Kutsal Roma impara­
torluğu esinli isimler takmak her daim moda: Adriana/Adriano,
Imperia, Augusta/Augusto, Cesare/Cesarina , Titus, Romana,
Remula, Fortuna. lngiltere'de ise, edebiyatın her zaman canlı
bir ilham kaynağı teşkil ettiği söyleniyor.

İsim koyma özgürlüğü


Bir başka global eğilim olarak isim koyma özgürlüğünün ge­
nişlemesinden bahsetmek gerek. Polonya'da 70'li yıllara kadar,
hükümetin 450 isimlik bir " tavsiye listesi" varmış, artık böyle
şeylere itibar edilmiyor. lspanya'da Franco döneminde Katalan,
Bask, Galiçya adları yasakmış, örneğin ünlü Katalan çellocu
Pau Casals'ın adı "Pablo" diye yazılıp söylenmek zorundaymış.
Şimdi serbestlik var ve Katalanlar öç alıyor: Barcelonalı tenor
Carreras'ın jose olan adını "Josep"e, tenisçi Carlos Moya'nın
" Carles"e çevirip yerleştiriyorlar. Fransa'da 8 Ocak 1993'te çı­
kan bir yasaya göre nüfus memuru, çocuğu gülünç düşürecek
açıkça hakaretamiz kelimeler dışında her ismi tescil etmek zo­
runda. Yıllarca çocuklarına Gardon, Katell, Gwenn, Adrabovan
gibi ayn Fransız yerel/kavmi isim takmaları engellenen Bretan­
yalılar mesela, artık serbestler. Amerika'da rakam vermek hariç
her türlü isim serbest, bir harf bile . . . Tabii dünyanın her yerin­
de isim takma konusunda "yaratıcı" vatandaşların devletle itiş­
tiği oluyor. Japonya'da 1994'te çocuğuna "kimsenin unutma-

18
yacağı bir isim" olduğunu düşündüğü "Akuma" (Şeytan) adını
takmak isteyen bir baba, mahkeme engeliyle karşılaşmış. Dani­
marka'da oğluna bildik " Christopher" yerine son heceyi ikile­
yip " Christopherpher" adını takmaya heveslenen bir ebeveyn
bu izni koparana kadar 9 yıl boyunca çocukcağızın adı "isim­
siz" diye kaydedilmiş. Fransa'da bir aile , annenin 33 yaşında
doğurması , çocuğun 3 . 33 kilo doğması, kafa ve göğüs çevre­
sinin 33 santim olması, doğduğu Gironde vilayetinin 33 pla­
ka numarasını taşıması gibi güçlü karinerlerden hareketle kız­
larına 3 kere Marie, yani "Marie Marie Marie" adım takmak is­
teyince de mahkemeye gitmek zorunda kalmışlar. Hakim kıza
bundan bir zarar gelmeyeceğine hükmederek izin vermiş.

Türkiye...
isim koyma özgürlüğü , sözü Türkiye'ye getirmek için en uy­
gun kapı. . .
Silvanlı Azizoğlu ailesi, sürgünde Babaeski'de doğan bir
oğullarına iskan adını koymuştu - yurdundan koparılıp atıl­
dıkları "zorunlu iskanın" acı hatırasını böyle yaşattılar. Kürt­
ler, yakın zamanlara kadar çocuklarına Kürtçe isim koyamadı­
lar. (Onlar genellikle "isim bırakmak" diyorlar!) Uzun bir mü­
cadele sonucu , şöyle böyle on yıldır artık bunu yapabiliyor, ço­
cuklarına resmen Rojda, Baran ismi bırakabiliyorlar. Yine de
milliyetçi nüfus memurları hala direnebiliyor; özellikle Türk
alfabesinde olmayan, "yasaklı" x, w harflerine sorun çıkarta­
biliyorlar. Çerkesler de çektiler, çekiyorlar bu derdi. Mitolojik
Nart adı aradan sıyırabiliyor ama mesela eş dost arasında kul­
landığı Abreg adını nüfusta göstert(e)meyen bir arkadaşım var.
Daha önce başka bir yerde uzunca anlattığım3 Rafi abimiz­
den bahsedeyim kısaca. Ahimiz derken, Gençlerbirliği'nin Al­
karalar taraftar grubunun topyekün abisidir . . . Ahvadı 1600'ler­
de Kilikya'dan Stanos'a (şimdi Sincan-Yenikent deniyor) göç­
müş olan Rafael Demirci, 19 15'ten arta kalan Ankara Ermeni-

3 Tanı! Bora, "Bir Ermeni tanıdım", Nuran Akkaya: Enneniler içinde, Alef Yayı­
nevi, lstanbul 2015.

19
!erinden biri. Şivesiyle , oturup kalkmasıyla, tipik bir Angaralı
- tuhafiyeci dükkanında radyoda Ankara havalan çalmaya baş­
layınca müşterisini bırakarak dışarı fırlayıp şıkır şıkır oynaya­
cak kadar "Angaralı" . 1 970'lerde takımı 2 . , 3. kümelerde hayat­
ta tutmaya çalışan birkaç mecnundan biri olarak, Gençlerbirli­
ği muhitinde çok sevilen, sayılan biri. Ama hep Rafet veya Rı­
fat olarak ! İsminin Rafael olduğunu bilen az, bilen de yok sa­
yıyor. Çok yakın görülen birine "konduramamak" gibi. . . Bilen­
ler de, "Ermeni Rafet" diye bilmişler onu . Rafi ahi, gerçek adı­
na ancak 20 1 2 senesinde kavuşabildi. 80'lerin politik iklimi­
ne dayanamayıp göçtüğü Avustralya'dan, Alkaralar'ın davetiyle
üç aylığına Ankara'ya gelmişti. Tabii soluğu her fırsatta Genç­
lerbirliği tesislerinde alıyordu . Kulüpte küçük bir jest yaptılar,
futbol okulunun açılış töreninde onu anons ettiler, Başkan 11-
han Cavcav sırtında "06 Rafi Ahi" yazan bir Gençlerbirliği for­
ması verdi kendisine. Sonra, nasıl mutlu olduğunu anlatırken,
dönüp dönüp "yahu Rafael dediler ! " diyordu - Rafael ismi 'ta­
nınmıştı', ilk defa !
Gayri Türklüğü yetmiyormuş gibi bir de gayrimüslim olan­
ların isimlerinin bir yabancılık ve ötekilik yaftası gibi görüldü­
ğünü hep biliyoruz. Rita Ender elinizdeki kitapta bir dizi örne­
ğini aktarıyor.
Gayrimüslim dedik ama, gayri sünniliğin de alametleri var.
Sevgili arkadaşım Ali Ekber Düzgün'e mesela, kimse nereli ol­
duğunu sorma gereği duymaz.
Erken cumhuriyet döneminde bir ara, gayri Türk isimler ya­
nında, dini isimlere de mahal vermeme hırsına kapılındığını bi­
liyoruz. 1930'larda bir gazete muharriri şöyle yazmış: "Hele ye­
ni doğan yavrulann adı öz Türkçe olmalıdır. Mehmed'ler, Ali'ler
ölürken Bozkurt'lar, Alp'ler doğmalı ve çoğalmalıdır. " Kendi adı­
nı da Kazım'dan Yılmaz'a çevirmiş zaten. O dönemde, başta öğ­
retmenler ve memurlar, Arapça ve Farsça isimlerin yerine tö­
renle öz Türkçelerin kuşanıldığı isim değiştirme kampanyala­
rı yapıyordu.4 Bu çığır çok sürmedi ama o atmosferde büyüyen

4 Akt. Hüseyin Sadoğlu, Türlıiye'de Ulusçuluk ve Dil Politilıalan, İstanbul Bilgi


Üniversitesi Yayınlan, İstanbul 2003, s. 257.

20
tahsillilerin çocuklarına -bana yaptıkları gibi- öz Türkçe isim
koyma eğilimi güçlüydü.
Sonra başka zamanlar ve başka politik çığırlar da geldi. Dev­
rimci ve Türkçü-ülkücü isim albümleri oluştu . (Ama hep risk
olur: Devrimci bir Alpertunga var mesela; ülkücü bir Ulaş'ın da
görüldüğünü rivayet ediyorlar.) İslamcılar elbette Kur'an'da ge­
çen isimlerle isimlendiler. (Bazı İslamcı yazarlar, yerli-ve-mil­
li kimliğini "biz, dedelerinin, ninelerinin ismini taşıyanlar" ro­
mantizmiyle ifade ederler. ) 2000'lerde, AKP'nin uzun iktidar
devrinde , - l 930'ların rövanşı gibi- Enesler, Sümeyyeler arttı.
Bu arada globalleşme devrinde "dünyayla" alışverişi artan şe­
hirli orta sınıf aileler, çocuklarına Türkçe karakter içermeyen,
Batı dillerinde telaffuza uygun isimler aranıyorlar. (Ya biz ne
yaptık? Fransız okuluna yolladığımız oğlumuza , Türkçe-dışı
karakter oranı 14 olan Işık ismini bıraktık, iyi mi ! )
Memleketteki isim envanteri, çeşitlilik bakımından zannede­
rim dünyada başa güreşir. Düşünsenize . . . lslami isimler, Ale­
vi isimleri, tarihi Türk isimleri, öz Türkçe icat isimler, Kürt­
çe isimler, Çerkesçe isimler, Rumca, Ermenice, Yahudi-Ladi­
no isimler, doğadan, nebatattan, hayattan, edebiyattan ilhamla
üretilmiş "yeni" isimler . . . nüfus kütüklerimizde birarada yaşı­
yorlar. Bir de barış içinde olsa . . .
Goethe, "insanın özel ismi, sırtına geçirivereceği, eteğinden
çekiştirilebilecek bir ceket değil, ona tastamam oturan bir kı­
yafettir, " demiş, "tıpkı derisi gibi, üzerine geçmiş, kaplamıştır
onu , sıyıramaz, soyamazsınız. " Her insan, ismiyle, kendi hika­
yesi olan birisi. . . ismini tanımak, saymak, bir insanı tanımanın,
saymanın j esti. Rita Ender'in aktardığı hikayelerden öğrenece­
ğimiz, her şeyden önce budur.

TANIL BORA

21
ÔNSÔZ

Kendimi tanıtmaya çok istekliyim, hangi ölçüde olduğu umurum­


da değil, yeter ki gerçekten olabilsin.
- MONTAIGNE

insan kendini tanıtmaya nereden başlar? Nasıl anlatır kendisi­


ni başkalarına?
ismiyle başlar. isminden başlar.
Dünyadaki her şeyin bir isimle başladığı gibi. Her ismin, ev­
vel zaman ın içinden; bir varmış bir yokmuş un kaderinden doğ­
' '

duğu gibi. Herkesin isminin bir hikayesi olduğu gibi.


Kaderi bu topraklarda yazılan, hikayesi buralarda biten her­
kes için hukuk der ki; kişiliğin bir başlangıcı ve bir de sonu var­
dır. Kuralını ise şöyle koyar:
"Kişilik, çocuğun sağ olarak tama­
mıyla doğduğu anda başlar ve ölümle sona erer. " 1
Doğumla kazanılan ve ölümle kaybedilen, kişilik olabilir. Fa­
kat ruhlara verilen adlar, doğum tarihlerinden önce belirir ve
ölüm anından sonra da, bütünleştiği kişiyi çağrıştırır. O çağrı­
şıma dek, dünyanın her yerinde ismiyle yaşar insan.
ismi onu birey kılar. ismi onti bir topluluğa bağlar . ismiyle
kişi, birilerine ait olur ve birilerine yabancı kalır. isminde, bir

1 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu madde 28, fıkra 1, cümle 1.

23
mirası, kimliği, geleneği de taşır; bir seçimi de banndınr. Çün­
kü isim seçerlerken büyükler küçüklere ; bazen köklü bir ge­
leneğe itaat ederler, bazen çağa ayak uydururlar. Bazen ismin
sözlük anlamının etkisinde kalırlar, bazen yalnızca sesinin tı­
nısıyla karar verirler. Kimi zaman ismin kolay telaffuz ediliyor
olmasını kıstas alırlar, kimi zamansa ismi taşıyacak kişinin, ta­
rihteki adaş(lar)ına benzemesine dair olan istekleriyle, inançla­
rıyla hareket ederler.
Hareket, en azından bir kımıldama yaratır. Bu yüzden, im­
kansızlıkların azizesi Saint Rita'nın adını yüklenmek de, hem
Meryem Ana'nın hem de Türkiye'nin en çok tanınan kadın
meyhanecisinin ismi olan "Despina" adını taşımak da, Hera gi­
bi bir tanrıçanın ismiyle bir zamanların Konstantinopolis so­
kaklannda yürürken polis memuruna din hanesinde Hıristiyan
yazan nüfus kağıdını göstermek de kişiyi bir seçime zorlar. Far­
kında olmadan da olsa kişi, ismini ve isminin içinde taşıdıklan­
nı nasıl sahipleneceğini seçer.
Sahiplenme halleri ve birilerinin isimlendiriliş biçimi, Tür­
kiye'de defalarca kez mahkeme önünde tartışılmış, farklı da­
valara konu olmuştur. Yanlış yazılan isimler, harf hatası yapı­
lan kayıtlar, zamanında dayatma yoluyla verilmiş isimleri özü­
ne döndürebilmek için resmi makamlara sunulan dilekçeler,
mahkeme kararlan . . . Kararlar yazılır çünkü kişinin, ismi üze­
rinde hakkı vardır. Kişiliğin korunması kapsamında değerlen­
dirilen bu hak var olduğu için de, her birimiz isimlerimizin de­
ğiştirilmesini talep edebilir ve isimlerimizin korunması yolun­
da mücadele edebiliriz .
Ya da etmeyiz . Hiçbir şey yapmadan taşıdığımız isimlere
yüklenen ağırlığı hisseder, kabullenmesi ağır, acıtıcı gerçekleri
görürüz. Bir anne-babanın T . C .'de askere gönderecekleri oğul­
larına neden Türkçe isim verdiğini, isminin anlamını soranlara
1 9 1 5 yılında kaybolan amcasının öyküsünü anlatmanın ne de­
mek olduğunu , "Levi" soyadlı bir doktor olarak Alman hastala­
rına iğne yaparken dinlediği pişmanlık anlatılannın ona ne his­
settirdiğini, aynı dilde annesine 'Madam' kansına 'Hanım' keli­
meleri ile hitap ediliyor olmasının şaşkınlığını, 6-7 Eylül Olay-

24
ları'nı yaşayıp kaçmayı ve yıllar sonra aynı isimle aynı şehre
dönmeyi; geri dönmenin o büyük bedelini gözlerde görürüz.
Gözle gördüğümüze inanır, gözden okuduğumuzu unutma­
yız. Çünkü gözlerin dili; isimlerimizin kaynağı olan dillerden,
politik söylemlerden, ağız dolusu küfürlerden, anlattıklarımız­
dan, ağzımızdan kaçanlardan bağımsızdır. içimizde tuttuklan­
mızla ilgili; kendimize sakladıklanmızla ilişkilidir . . .
Bu ilişkiye hürmetle ve kendilerini gerçekten tanıtabilmeyi
umarak; Türkiye'de azınlık (gayrimüslim azınlık) olmayı isim­
leri dolayısı ile (de) deneyimleyen 45 kişi ile söyleştim. Bir yıl
boyunca Agos gazetesinde , "isimler &: Hikayeler" adlı köşede
yayımlanan bu söyleşilerin fotoğraflarının çoğunu Berge Ara­
bian çekti. Berge, çalışırken bazı insanlara makinesinden baktı
ve sonra kafasını kaldırıp yan Türkçe yarı İngilizce olarak şöy­
le söyledi: "Please, only smile with your eyes. Çok az kaldı, ha?"2
isimlerimizle yaşayacak ne kadar zamanımız kaldı bilinmez
fakat bilinen o ki, her birimiz arkada bir isim bırakarak gide­
ceğiz.
Gözlerimiz kapanacak, hakkımız için helallik istenecek, me­
zar taşımıza ismimiz işlenecek. Ölü kayıtlarına ekleneceğiz.
işte o kayıt değişene dek, yeryüzünde isimlerimizle doyasıya
yaşamak dileği ile . . .

RlTA

2 "Lütfen yalnızca gözlerinizle gülümseyin. Çok az kaldı, ha?"

25
ALBE RT GE RŞO N

"Anlaşma yapıyoruz ve o anda


çocuğa ismi konuyor''

S usunca d u rum aydın l an ı r.


- ALBERT CAM U S

Susulan bazı anlarda, bazılan meleklerin fısıltısını duyarmış...


Fısıltıyla telaffuz edilen isimler ve Seferad Yahudilerinin gelenek­
lerine göre bir çocuğu isimlendirmek üzerine Haham Albert Ger­
şon ile söyleştik...

• lsminizin anlamı ile başlayalım mı söze ?


- İsmim Albert. Türkçe telaffuz edilirken sonunda " t" harfi
söyleniyor ama kimisi, mesela Fransızca bilenler beni "Alber"
diye çağırıyorlar. Amerikalılar "Albert" diyorlar. İsmimin asıl
geldiği kişi, Avram. Avram, Tora'ya (Tevrat) göre ilk atamız. Ya­
ni Tann'nın varlığını bu dünyaya ilk gösteren atamız. Onun is­
mi başlangıçta Avram'dı, sonra Tanrı, kendisine bağlı olup ol­
madığını tespit etmek için onu bir dizi teste tabi tuttu , sünnet de
bunlardan biriydi. Testleri geçtikten sonra, adı Avram iken Av­
raham oldu, yani ismine İbranicedeki "h" harfi eklendi. Bu na­
sıl bir anlam değişikliği yaptı? İsminin ilk şekliyle Avram olarak
o Aram kabilesinin lideriyken, eklenen h harfiyle Avraham ola­
rak bütün milletlerin, insanlığın babası anlamını taşır oldu . Ya-

26
ni bir harf, onun bütün pozisyonunu değiştirdi. Bu da bize öğ­
retiyor ki; isimler ve lbranice harflerin çok büyük bir değeri var.

• Size neden Avraham'ın ismi verilmiş?


- Seferad geleneği gereği. Bizim geleneğimize göre ailede ilk
doğan erkek çocuğa babanın babasının, ikinci doğan erkek ço­
cuğa ise annenin babasının adı konur. Ben ikinci erkek çocu­
ğum, bana annemin babasının ismi verilecekti. Fakat annemin
babasının adı Moiz. Benim babamın adı da Moiz ve Tora'ya gö­
re anne babaya saygı olağanüstü bir seviyede olmalıdır. Bu yüz­
den de hiçbir zaman bir çocuğun ismi babasının ismiyle aynı
olamaz, yasaktır. Babaya ismiyle seslenmek de yasaktır. Bun­
dan dolayı bana, annemin dedesinin ismini koydular.

• isim çocuğa ne zaman, nasıl bir anda konur?


- Geleneğimize göre erkeklerde isim sünnet töreninde; Brit
Mila'da konur: Sünnete kadar adı Avram olan atamız, Tann'nın
sünnet emrini yerine getirdikten sonra Tann'ya bağlılığını ka-

z
c(
·a;
c(
a:
c(
...
'"'
a:
...
ID

27
nıtlayan tek kişi olur. Ve ona denir ki; "Bundan sonra senin
adın Avram değil Avraham olacak." Hahamlar da buradan öğ­
renmiştir ki; doğan erkek çocuğa ismi Brit Mila sırasında ko­
nur çünkü Tora'ya göre çocuğa Brit Mila yaptığınız an, aslında
yaratılışı tamamlamış oluyorsunuz. Tanrı yaratıyor; anne, ba­
ba ve Tanrı; üç ortak, vücudu biçimlendiriyor ama yaratılış 8.
gün sünnet yapılarak tamamlanıyor çünkü Brit Mila nın kelime
'

anlamı "anlaşmadır" . O Brit, anlaşmanın yerine getirilmesi Av­


ram'ın Tanrı ile yaptığı anlaşmanın nesiller boyu devam edece­
ğini simgeler.

• Anlaşma anında; Brit Mila sırasında nasıl sözler söyleniyor?

- Brit Mila sırasında rabiler (hahamlar) tarafından düzenlen­


miş bazı dualar var. Çocuğa Tanrı'nın yolundan gitmesi için
dualar okunurken, o anda çocuğa ismi de söyleniyor. Anlaşma
yapıyoruz ve o anda çocuğa ismi konuyor. "Tanrı yolunda yü­
rüsün, annesi ve babası yaşasın, " deniyor ve sonra; "Tanrı'nın
adıyla onu . . . olarak isimlendiriyoruz," deniyor. Tabii bu ko­
nuşma makamlı şekilde, lbranice olarak okunuyor.

inanışa göre, ismi çocuğun hayatında ne kadar belirleyici olu­


yor?
- Biz şuna inanırız: Çocuğa konan isim onun mazalını (kıs­
met) , şansını, yıldızını, kaderini etkileyecek boyuta sahip ola­
bilir. Hahamlar bize şöyle der: " Kadın hamileyken melekler
ona çocuğuna ne isim koyması gerektiğini fısıldar. " Bazen bu
olur. Hani bazen içinizden bir his gelir, sizi cezbeden bir şey
olur ya; böyle . Benim eşime olmuştu mesela. "Haya" diye bir
isim doğdu içine . Hamile değildi ama hep şöyle söylüyordu :
"lleride kızım olursa ismini Haya koyacağım. " Çok geçmeden
hamile olduğunu öğrendik. Kızımız oldu ve Haya koyduk ismi­
ni. ikinci çocuğumuz erkek oldu , kaçınılmaz olarak babamın
ismini verdik, Moşe koyduk adını.

• Kadınlann ismi konusunda da böyle bir gelenek veya kural

var mı ?
28
- Kadınların ismi bakımından Şloma Ameleh'in (Hz. Süley­
man) kızlarına yaptığı bir tören belirleyici oluyor. "Vijola" di­
yoruz biz ona İspanyolcada Oudeo-Espanyolca) , İbranicesi
"Zeved Ha Bat", Türkçesi de "isim koyma töreni" . Şloma Ame­
leh'in yazdığı bir kitap vardır; Ezgilerin Ezgisi. Bir erkeğin sev­
gilisine hitaben yazdığı ama aslında Yahudi mistisizmine göre
bir Yahudinin Tanrı'yı nasıl sevmesi gerektiğini anlatan bir ya­
zıdır, ezgidir o. Orada bir kızı tanımlayan, bir kızı öven bölüm­
ler vardır; vijola töreninde kız çocuğuna onlar okunur ve ismi
o şekilde, övgü dolu sözlerle verilir.

• Bugün çocuk sahibi olan Yahudiler, çocuklanna nasıl isimler

vermeyi tercih ediyorlar?


- Cemaat olarak birlikte yaşamı terk ettiğimiz andan itiba­
ren, isimlerin kökenini Tevrat'ta arama alışkanlığını yitirdik.
Çoktan yitirdik. Gelenek de değişiyor; bugün artık gençler ço­
cuklarına büyükanne ve babaların isimlerini aynen koymuyor­
lar, "Harf benzerliği olsun yeter, " diyorlar.

• Verilen ismi değiştirmekle ilgili dini bir kural, ritüel var mı ?


- Var. Mesela, eğer ailede bir insan, hayatı boyunca sıkıntı­
dan, hastalıktan kurtulamamışsa, o kişinin isminin toruna se­
çilmemesinde fayda var. Seçilmişse değiştiriliyor, benim anne­
anneminki değiştirilmişti. Kuzeniminkini de değiştirdik. Bu
şöyle bir şey: Bazen isim, kişinin ruhuna uymuyor ve değişti­
rilmesinin kişiye iyi geleceğine inanılıyor. Onun ruhuna uygun
ismin bulunmasının doğru olacağı düşünülüyor.

• Bugün Türkiye'deki Yahudilerin çocuklanna Türkçe isimler

veriyor olması hakkında ne düşünüyorsunuz?


- Yahudiler Türkiye'de "Vatandaş Türkçe konuş" dönemi­
ni yaşadılar. Dışarıda İspanyolca konuşmaktan çekindiler ve
çocuklarına ; bize İspanyolca öğretmediler. Bu itibarla, asker­
likte veya okulda sorun yaşayacağımızı düşünerek, hep Türk­
çe isimler koymaya başladılar. Bu maalesef, yaşadığımız ülkede
korku duyulduğu için oluyor.

29
• Siz askerdeyken veya hayatın başka alanlannda, isminizle

bağlantılı olarak, bu tip korkulan haklı çıkaracak olaylar yaşa­


dınız mı ?
- Hayır. Herkes her zaman sorar; "Senin adın neden Albert? "
Ben de her zaman çok net bir şekilde yanıtlarım: " Çünkü ben
Yahudiyim. " Bunu söylemekten hiçbir zaman çekinmedim. As­
kerde de soruyorlardı, söylüyordum. Orada bu cevabı duyun­
ca birkaç kişi demişti ki, "Gel seni Müslüman yapalım. Cen­
nete gidersin. " "Yok," dedim, " teşekkür ederim, hayatımdan
memnunum. "

30
ARARAT ŞE K E RYA N

"Ararat, sahiden her yerdeymiş"

B i r insa n ı n etn i k k i m l iği, coğ rafi fark ındal ı ğ ı ndan öte, kişisel far­
kında l ı ğına bağ l ı d ı r.
- W I L LIAM SAROYAN

Bu yüzden bazen bir dağ, sadece bir dağ değildir...


Yerevanlılar için dağdan öte olan Ararat ve isimleri üzerine Ararat
Şekeryan ile söyleştik...

• isminizin anlamı ile başlayalım mı söze? Ne demek "Ararat" ?


Ararat, bana hep mesele çıkartmış bir isim, o yüzden ben
-

ne demek olduğunu erken yaşta öğrendim. En yaygın inanış


Ararat'ın, "Urartu " isminden geldiği yönünde. Bugünkü Ara­
rat bölgesinde yaşamın milattan önce 9- 1 0 . yüzyıla kadar da­
yandığı söylenir. O tarihlerde bölgeye yerleşenler yanı başla­
rındaki dağın heybetinden hareketle bölgeye Urartucada "yük­
sek dağ" anlamına gelen "Urartu" adını vermişler. Gayet man­
tıklı. Urartulardan sonra, milattan önce 5-6. yüzyıllarda bölge­
yi yurt edinmeye başlayan Ermeniler bölgeyi bu ismin zaman
içinde değişikliğe uğramış haliyle, "Ararat"la anmaya başlamış­
lar. Öte yandan her antik yerle ilgili olduğu gibi Ararat'la ilgi­
li de farklı farklı açıklamalar türetilmiş zamanla . Bunlardan biri

32
mesela Ararat'ın Klasik Ermenicedeki "ararel" fiilinden geldiği.
"Ararel" yaratmak demek, "arariç" yaratıcı, "Ararat" da hayatın
yaratıldığı yer demek bu teoriye göre. Ermeni tarihi çalışan ki­
mi akademisyenler buradan yola çıkıp; Nuh'un gemisinin Ara­
rat dağına inme hikayesine de bağlayarak "hayatın yaratıldığı
yer: Ararat" gibi bir anlam da çıkartıyorlar.

• Nuh, Ararat ile özdeşleştiriliyor mu?


- Nuh'un gemisi oraya oturuyor. lncil'de de şu var galiba:
Nuh ikinci Adem sayılıyor; hayatı tekrar yaratan, her şeyi kur­
taran adam. Ermeniler de belki buradan çıkarak "Bizim dağı­
mız her şeyin tekrar yaratıldığı yerdir ! " diyorlar.

• Sizin için neden bu ismi seçmişler?


- Ö zel bir sebebi yok. Vaftiz babam seçmiş. "Ararat" olsun
demiş, hoş geliyormuş onlara. Aslında isim olarak çok da kul­
lanılmıyor. 60 yaşında bir Ararat bulamayız. 1 980'lerde böyle
bir kullanım başlamış, neden başladığı da çok bilinmiyor, pek

33
de tutmamış denebilir aslında . . . İstanbul Ermenilerinde Ararat
çok azdır. Masis ismi kullanılıyor. Ararat hem dağın hem böl­
genin adı, Masis sadece büyük olan dağın adı. İstanbul Erme­
nilerinde Masis adı yaygındır, 70 yaşında da Masis vardır, 3 ya­
şında da. Belki Masis daha anlaşılır olduğu için . . . Ararat haki­
katen zor bir isim. tık kez söylediğinde insanların hemen anla­
yamayacağı bir isim. Ra, ra . . .

O dağa Ararat demek ile Ağn demek arasında politik bir du­

ruş farkı da var. Bu sizi farklı durumlara sokuyor mu ?


- Toprak meselesi. . . "Ararat'ı mı istiyor bunlar? " diye dü şü­
nüyor bazıları. Elif Şafak'ın Baba ve Piç kitabının yayımlandığı
dönemde de bu çok tartışıldı. Ararat toprak talebi midir? Ara­
rat sembol müdür?

• Nasıl bir sembol Ararat ? Siz Ararat'ı gördünüz mü ?


- Ararat'ı çok geç gördüm ben. Ailem, arkadaşlarım hep haf­
talık gezilerle Ermenistan'a giderlerdi . Ben Ermenistan'la ilk
karşılaşmamın bir haftalık turistik bir gezi vesilesiyle olmasını
istemez, "En az bir buçuk-iki ay kalmayacaksam gelmem," der­
dim. tık kez 27 yaşında, geçen yaz gidip iki ay kaldım ve gör­
düm ki , Ararat sahiden her yerdeymiş ! Anlatıyorlardı, ben bu
kadar olabileceğine inanmıyordum. Sokak ressamının tuva­
linde, bisküvi paketlerinde , paranın üstünde . . . Ararat her yer­
de ! Yerevan'dan farklı gözüktüğünü de söylerlerdi, ben ona da
inanmıyordum. 2010 yazında 15-16 kişi Kars'a gitmiştik. Ta­
bii grupta bir Ararat olunca sürekli Ararat'ı görmeye çalışıyor­
sun. "Hava açıyor Ararat'ı görürüz," filan . . . Yolda giderken, "Aa
gözüküyor ! " dediler ve ben ilk kez o zaman gördüm. Uzak­
tan . Herhangi bir dağ gibi. Fakat Ermenistan tarafından çok
daha heybetli ve ülkeye çok oturuyor. Çok baskın bir karak­
ter Ararat orada . Yerevan'ın herhangi bir sokağında yürüyor­
sun, bir sokağa döneceksin, birden karşına çıkıyor. Ve çok gü­
zel . Biz buradaydık, buradayız, köklerimiz burada gibi bir his
veriyor insana . . .

34
• Böyle bir his ile adlandınlmış olmak nasıl bir duygu?
- Zor bir şey. Lisedeyken çok fazla bilmiyordum, malum Er­
meni okullarında Ermeni tarihi öğretilemiyor, tarih hocasını
milli eğitim atıyor, o da resmi müfredatı uyguluyor. Ben daha
çok üniversite yıllarımda Aras Yayıncılık'ta çalışmaya başlayıp;
kendim Ermeni tarihi üzerine okumaya başlayınca Ararat'ın
hem tarihsel olan hem de sembolik olan önemini anladım. Ta­
rihinde, edebiyatında, müziğinde, Ermenilerle ilgili hemen her
şeyde çıkıyordu Ararat karşıma . . . Bunu fark edince "Yahu bu
çok önemli bir şey bizim için ! " diyorsun ve bana da birileri bu
ismi koymuş. Yalnız bu bir yandan ağır da bir şey.

•Neden?
- Bir anlamda isminin adamı olmaya çalışıyorsun çünkü . Her
isim için öyle değil tabii ama Ararat, Ermeni kimliğinin bu ka­
dar bariz bir sembolü ya, senin de o kimliği hakkıyla taşıman
gerekiyor gibi hissettiğim oluyor. Daha sade, sıradan bir ismim
olsa daha hafif hissederdim diye düşünüyorum bazen. Uzun la-
fın kısası, Ararat yüküyle birlikte gelen bir isim bir yanıyla . . . Ya
da yük falan yok da, ben kendi kendime havaya giriyorum . . .

• Ararat'a tırmandınız mı ?
- Bir ara çok istedim. Bir arkadaşım, "Gidelim, 4 gün çıkılı­
yor, 2 gün iniliyor," dedi, çok heyecanlandım ama bir yandan
da korktum. Zaten çok az insanın yapabildiği , çok meşakatli
bir şey; bir de Ararat olarak Ararat'a tırmanacağım ! Başına çı­
kacaksın, tepesine, ona kavuşacaksın ! Büyüsü kaçar mı acaba
diye düşündüm ve vazgeçtim.

• "Büyülü " bir isimle Istanbul'da yaşamak, Türkiye'de bu ada


sahip olmak nasıl bir durum ? Neler yaşatıyor?
- "Vay Ermeni ismi," "Ulan bizim dağa Ararat mı diyorsu­
nuz, Ağrı Dağı o ! " gibi tepkiler oluyor ve bu sıkıcı olabiliyor.
Fakat başıma çok trajik hikayeler de gelmedi; çünkü gündelik
hayatta gizliyorum. Dışarıda Ararat'ı kullanmıyorum; söyleme­
si zor, insanların anlaması zor . . . Söylemek zorunda kaldığım

35
durumlarda belli bir dönem boyunca Arafat diye anlaşıldı hep,
ben "Ararat" dedikçe Yaser Arafat çağrışımıyla; "Arafat Bey . . . "
Çok sıkıcı tabii. Genelde "Ali Şeker" deyip geçiyorum dışarda.
Babamın ismi de Mıgırdiç, o da Mehmet Şeker adını kullandı
uzun yıllar. . .

• Babanızdan gelen soyadınızın, "Şekeryan"ın da bir hikaye­


si var mı ?
- Var. Hem matrak hem de traj ik bir hikaye . . . Bizimkiler
epey eski Samatyalı , terzi bir aile ; esas soyadları da Basmacı­
yan bu yüzden. Dedemin babası soyadı kanunundan birkaç yıl
önce, genç yaşta ölmüş . Yayam, çocuklarıyla dul kalmış, ka­
nun çıkınca da gitmiş o zamanki soyadlarını almaya. Memur­
lar, "Basmacıyan'ı daha önce, hem de sizin mahalleden bir aile­
ye verdik, başka soyadı seç," demişler. Bizimki tutturmuş, öl­
müş kocamın soyadı, ille de Basmacıyan olacak diye. Epey gi­
dip gelmiş, en sonunda memurlar buna, "Uğraştırma bizi, bak
şeker gibi kadınsın, Şekeryan yazalım iş bitsin ! " demişler. Ar­
tık gerçekten şeker gibi bir kadın mıydı, yoksa epey arıza çıkar­
dı diye mi ironi yapıp öyle dediler bilemiyorum . . .

• Siz çocuğunuza nasıl bir isim vermek istersiniz ?


- Bilmiyorum . . . Hiç düşünmedim aslında ama "rahat eder" ,
"askerde sorun yaşamaz" gibi bir motivasyonum olmadan ku­
lağa hoş gelen , sevdiğim, o zaman hayat ne getirecekse ona
göre bir isim veririm. Kendimi kısıtlamam yani , öyle düşü­
nüyorum . . .

36
ARİ ÇO K O N A

"Çok baskı gördükleri zamanlarda bile


isimlerinde ısrar etmişler''

Çocuğunuzla yan yana yürürken ona ismiyle seslenemiyorsanız, İs­


tanbullu olmanıza rağmen Rum olduğunuz için teselli ediliyorsanız
ve Aristoteles olarak vaftiz edilemiyorsanız kimliğiniz üzerine sık
sık düşünürsünüz... Düşünceler, isimler ve sözcükler üzerine Zog­
rafyon Lisesi'nin kimya öğretmeni ve çevirmen Aristoteles Ari Ço­
kona ile söyleştik.

• isminizin anlamı nedir?


- Benim ismim bilinen bir isim; Aristoteles. Fakat çok uzun
bir isim olduğu için resmi işler dışında, Ari'yi kullanmayı tercih
ediyorum. Kendimi tanıtırken Ari olarak tanıtıyorum. Kısa bir
isim olmasına rağmen, ilk söylediğimde insanlar bazen tuhaf
bakar. Ben de hiç düşünmeden, bir tepki olarak hemen "Adana,
Rize, İstanbul," derim. Hatta bazen adımı sorduklarımda doğ­
rudan "Adana, Rize, İstanbul," diyorum. Fakat anne-baba adı
işin içine girdiğinde durum daha çetrefilleşiyor çünkü benim
annemin adı Olimpia, babamın adı Kimon. Ona da şöyle bir ça­
re buldum, "Siz verin ben yazayım, " diyorum. Bunu yapama­

yacak durumdaysam, nüfus kağıdımı gösteriyorum. Bir de şu


var, eğer adınız Yorgo veya Agop ise, ne olduğunuz belli olu-

38
yor. Fakat "Ari" ile siz üç öteki de olabilirsiniz. Yani beni tanı­
mayan bir insana adımı söylediğimde, benim Ermeni mi, Rum
mu yoksa Musevi mi olduğumu anlamıyor. Ermeni ve Musevi
arkadaşlarım var. Bir dizide bir İsrail ajanının ismi Ari'ydi, Fin­
landiyalı bir yazar var. . . Çok yaygın bir isim.

• Kimlerden olduğunuz belli olmasa da azınlık olduğunuza şüp­


he bırakmayan bir isimle, Türkiye'de yaşamak nasıl bir durum?
- Ben bir zamanlar serbest piyasada çalıştım, mühendislik
yaptım. Bizim anne ve babalarımızdan öğrendiğimiz ilk şey, gö­
ze batmamaktır. Bu uygulanır. Amerika'da zenci olmak zordur,
belli olursun. Türkiye'de Rum olmak nispeten kolaydır; giyimi­
ne dikkat edersen, insanların gözüne bakmadan yürürsen, se­
sini yükseltmeden konuşursan, çocuğunla yan yana yürürken
ona ismiyle seslenmezsen . . O şekilde pek sorun yaşanmıyor!
.

Fakat resmi bir evrak doldururken soruyorlar. "Nerelisin ? '' ,


"İstanbulluyum." Nerelisin diye bir daha ısrar ediyorlar, " İs­
tanbulluyum . " İnanmıyor çünkü kimse İstanbullu değil, her-

z
<
a;
<
"'
<
""
CI
"'
""
ıı:ı

39
kes bir yerden gelmiş. En sonunda, "Rumum" diyorsun , kar­
şındaki de "Olsun ağabey, hepimiz insanız," diyor.

• lstanbul'a aidiyet ve Rum olmak üzerine yaptığınız bu açıkla­


malar sırasında ne hissediyorsunuz?
- İstanbulluluk da bir kimlik. Petros Markaris dünya çapın­
da tanınmış polisiye yazan, Heybelili (Heybeliada) . Ermeni kö­
kenli, Yunanistan'da yaşıyor, Alman eğitimi almış, kitaplarını
Almanca yazıyor ama adam diyor ki; "Ben her şeyin önünde İs­
tanbulluyum. " İstanbulluluk kimliği bazen başka bütün kimlik­
lerin önüne geçiyor. Kimlikler açısından, isimler çok önemlidir
çünkü her şey isimle başlar. Taşrada bir kadın der ki; "Allah ba­
na çocuk vermedi, iki tane kızım var." Bakın ne büyük bir aşa­
ğılama. Bu sene üniversite giriş sınavında bir soruda "gavura ga­
vur denmemesinin" bir iyilik olarak gösterilmesi de öyle. Kimli­
ğimizi gösteren kelimeler hakaret olarak kullanılıyor. Hatta ge­
çenlerde bir büyüğümüz kendisine Ermeni denmesini hakaret
saydığı için mahkemeye başvurmuş. Olumsuz yaklaşımlarda is­
min bir etkisi oluyor. İnsan kendini korumak için savunmaya
geçtiğinde o ismin çevresinde kimliğini oluşturuyor.

• "Ari " adıyla geniş toplumla ilişki kurarken böyle durumlar


yaşanıyor, peki aksi söz konusu olsaydı; eğer adınız "Mehmet " ol­
saydı, Türkiye'de Rum toplumu içinde ne yaşardınız?
- Hıristiyanlık dini bütün dinler gibi bağnazdır. Mesela , bir
azize ait olmayan isimleri taşıyan kişileri vaftiz etmezler. Be­
nim vaftiz olmam için babam baya yorulmuş, "Aristoteles" di­
ye bir aziz olmadığı için beni vaftiz etmek istememişler. Yuna­
nistan'da da bu böyledir, sizin isminiz Aristoteles ise , Georgi­
os (Yorgos) olarak vaftiz olursunuz ve kimliğinizde "Georgios
Aristoteles" yazar.

• Siz çocuklannıza nasıl isimler verdiniz?


- Bizim cemaatte hiçbir zaman Türkçe isim vermek düşünül­
memiştir. Çok baskı gördükleri zamanlarda bile isimlerinde ıs­
rar etmişlerdir. Ben biraz gelenekçi davrandım ve babamın adı-

40
nı devam ettirdim; oğluma babamın ismini verdim; Kimon. Kü­
çük oğlumun adı da Dimitri. Antik Yunan'dan gelen bir isim,
kökeni tannça Dimitra'ya gider. Ben babamı çok küçük yaşta
kaybettiğim için onun adını yaşatmak istedim. Doğal karşılan­
dı, geleneğe uydu . Küçük oğluma da çok sevdiğim kayınpede­
rimin ismini verdik.

• "Adı yaşatmak " dediniz, bir ad nasıl yaşatılır?


- Ben bazı konularda aykırı düşünürüm ama geleneğe çok
büyük saygım vardır. Gelenek derken şunu kastediyorum: Me­
sela benim anneannemin evde ikonası vardı. Ben anneannemi
çok sevdiğim için onun ikonasını da çok seviyordum. Bu isim­
ler de öyle. Sevdiğimiz insanların olduğu için o isimleri severiz
ve onların anılarını böyle yaşatırız. Bunu da geçmişe bağlı ol­
mak değil ama geçmişe saygı duymak olarak görüyorum.

• Daha uzak bir geçmişe gidersek; filozof Aristoteles'in ismini


taşıyor olmaktan memnun musunuz?
- lyi tarafları var, mesela ben kitap çeviriyorum. Aristoteles'i
çevirirken, "yazan Aristoteles, çeviren Aristoteles" oluyor, hoş
oluyor. Fakat Aristoteles, çok tutucu bir insandı. Platon da öy­
leydi . Antik Yunan felsefesi çok güzel bir felsefedir ancak gü­
nümüze yüzde biri, ikisi ve en tutucuları gelmiştir. Çünkü ile­
rici düşünceler yok olmuş veya yok edilmiştir. Platon, Demok­
ritos'un bütün kitaplarını satın alıp yakmıştır, rakibini yok et­
mek için. Bunun yanında Aristoteles bütün bilimleri başlatan­
dır. Tarih boyunca hemen hemen her konuda bilgi sahibi olan
belki de tek insandır. Mantıktan metafiziğe, fizikten matemati­
ğe kitapları vardır ve metodolojiyi o öğretmiştir. Platon, "baş­
kalarının düşüncelerini tekrarlamak hazıra konmaktır, insan
yeni düşünceler üretmeli," diye düşünür. Halbuki Aristoteles
öyle değildir, o kendinden önceki tüm kitaplan, ne yayımlan­
mışsa okumuştur ve okuduklan hakkında olumlu-olumsuz fi­
kirlerini belirtmiştir. Bu da Aristoteles ismini taşımanın olum­
lu yanı, çünkü Aristoteles sevilen biri, eğitimli çevrelerde ilgi
kaynağı olur.

41
• Askerliğinizi yaparken, "Aristoteles " ismi nasıl bir ilgiye se­

bep oluyordu?
- Ben askerliğimi yaptım mı yapmadım mı bilemiyorum çün­
kü terhis belgeme "arululu " gibi bir şey yazmışlar ! 80 yılın­
da askerliğimi yaptım. O zamanlar Ermeni olmak Rum olmak­
tan daha kötüydü, Asala dönemleri filan. Soruyorlardı, "Erme­
ni değilsin inşallah" , "Estağfurullah, " diyordum. Yine de, güzel
anılanın da var: Askerdeyken etrafımdaki herkes bana bir şey
olacak diye korkuyordu. Çankırılı bir grup beni evlat edinmiş­
ti, hep etrafımda dolaşıyorlardı, bana bir kötülük olmasın diye.
Böyle güzel anılanın da var.

42
A R O N LEYİ

"Yine de insan doğduğu, büyüdüğü,


yaşadığı memleketi arar''

"Yimakh shemo ve zikhro. "


İbranice bir deyiştir bu. Ve şiddetli bir bedduadır.
Bunu söyleyen Tann'dan diler: Yeryüzünden, onun "adı ve hatıra­
sı silinsin. "
Belki bu söz, en çok Hitler'e söylenmiştir. Ve belki de en çok Alman­
ya'da duyulmuştur.
Duyulanlann ve yaşananlann unutulmaya çalışıldığı günlerde, Al­
manya'da ihtisasını yapan ve pek çok hastanın pişmanlığa dair söz­
lerini göğüsleyen Jin. Opr. Dr. Aron Levi ile isimleri üzerine söy­
leştik. . .

• isminizin anlamı i le baş layalım m ı söze ? Ne demek "Aron " ?


Aron, malum, tarihsel bir isimdir. Tevrat'tan alınmıştır.
-

Musa'mn kardeşi olarak geçer. Esasında orij inali Aaron'dur fa­


kat bugün tek 'a' ile kullanılıyor.

• Aaron'un Tevrat'ta nasıl bir yeri var?


- Aaron, Musa'mn sözcüsü olarak geçer. Çünkü bildiğiniz
gibi , Musa kekemeydi . Musa'nın Firavun ile olan konuşmaları­
m Aaron götürürdü . Yani sözcüydü . Böyle biliyoruz . . .

44
• Nasıl bir sözcüymüş?
- Tevrat'ta onun hakkında çok izahat verildiğini sanmıyo­
rum. Malum, "persona" Musa'dır.

• Aaron'un isminin size verilişinin nasıl bir hikayesi var? Dede­


lerinizden birinin ismi miymiş?
- Yok, herhalde bizim akrabalardan birinin adıydı. Ben be­
şinci çocuğum ailede, doğduğumda dedelerimin ismi verilmiş­
ti. Amcalardan filan bana intikal etmiş olabilir. Annemin dayı­
larından biri Aaron'du , belki ondan gelmedir.

• Soyadınız; Levi çok daha eskilerden geliyor. . .


- Tabii, Levi, Yakup peygamberin 1 2 oğlundan birinin adı­
dır. 1 2 kabile vardı ya; Simeon, judah vs. onlardan biri Levi idi
ve herhalde biz o kabileye aittik.

• Size bu kabile ile ilgili sorular yöneltiliyor mu?


- Tabii, klasik bir sualdir. Levi, her tarafta bilinen bir soyadı-

z
<(
iii
<(
"'
<(
LLI
"'
"'
LLI
ID

45
dır. Amerika'da "Levin" olur "Levinson" olur, şarkta daha çok
"Levi" olarak geçer. Fakat hepsi aynı yerden gelir.

• Yahudi olduğunuzun soyisminizden tereddütsüz anlaşılıyor

olmasının, sizin hayatınıza nasıl yansımalan oldu?


- Ben gerek ilkokulda, gerek üniversitede maarif okulunda
okudum ve hayatımda hiçbir yabancılık, herhangi bir ayrıca­
lık hissetmedim. Eski Balatlıyım. Kilisenin yanında otururduk.
Maceralanmız çok olurdu , arkadaşım Manuk -mahallenin en
yaramaz çocuğuydu- ile akşamlan gidip gündüz atılan parala­
n toplardık. Güzel bir diyalogumuz vardı. O zamanlarda, yani
SO'li yıllarda Balat'ın dörtte üçü Yahudiydi. 45.000-50.000 Ya­
hudi yaşardı. Küçük bir Yahudi şehri gibiydi. Şimdi kimse kal­
madı . . . Orada ayn gaynmız yoktu. Hepimiz arkadaştık. Bir top
bulduk mu topun peşinde hepimiz birden koştururduk. Ta­
kılırdık birbirimize, Ladino dediğimiz Yahudi İspanyolcası ile
konuşurken bizimle dalga geçerlerdi. Hepimiz arkadaştık. Ta­
bii arkadaşlarımın içinde Kürdü , Arabı, Ermenisi, Rumu vardı.
Şunu hatırlıyorum: Arap bir arkadaşım bana hep, "Sen Yahudi
olamazsın," derdi.

• Nedenmiş ?
- Herhalde o, Yahudileri başka türlü , önyargılı olarak tanı­
yordu . Beni sevdiğinden, "Sen Yahudi olamazsın," diyordu. ll­
tifat mı değil mi onu anlayamadım . . .

• Bunun üzerine veya başka bir anda, bu konuya i lişkin bir

açıklama yapma ihtiyacı hissettiniz mi ?


- Yok yok yok. Hiç böyle bir açıklama yapma ihtiyacını his­
setmedim çünkü dediğim gibi, hepimiz arkadaştık. Ayn gayn­
mız yoktu . Benim gayrimüslimden çok Müslüman arkadaşım
vardı. Okulda, üniversite hayatında, askerlikte . . . Askerlikte ay­
rımcılığın aksine , mesleğimden dolayı hürmet gördüm . Hat­
ta terhis olduktan birkaç ay sonra evlendim. Filo komutanımı
Neve Şalom'a davet ettim, o da elinde güllerle düğüne, sinago­
ga geldi. O da tabii İstanbulluydu . . .

46
• lstanbul'da Yasef Yahya'nın öldürüldüğü dönemde mesela;
isimlerinden Yahudi olduğu anlaşılan doktorlar, avukatlar tedir­
gin olmuşlar ve tabelalannı indirmişlerdi. . .
- Yok yok yok. Benim hayatımda böyle şey hiç olmadı, ihti­
yaç da duymadım. Osmanbey'in göbeğinde kocaman bir tabe­
lam vardı. Adım, sanım belli.

• Siz çocuklannıza nasıl adlar verdiniz?


- Benim çocuklarımın adı Avi, Daniel ve Lena. Avi, kayın­
pederimin adı. Daniel, Tevrat'tan alınmış bir isim. Daniel doğ­
duğunda biz Almanya'daydık. lsmini Moşe koymak istemiştik
çünkü babamın adı Moiz'di. Önce koyduk fakat Moşe Alman­
ca cami demektir ve hastanede tuhaf karşılandı. Cami diye isim
olur mu diye. Biz de bu isim olmayacak diyerek, "Hadi," dedik,
"Tevrat'tan bir isim arayalım," ve Daniel'i bulduk. Lena da ka­
yınvalidemin isminden geliyor. Kayınvalidemin adı Luna idi,
onu biraz daha değiştirerek Lena yaptık. Çocuklar için beynel­
milel isimler aradık. İsimleri tüm dünyada geçerli olsun iste­
dik. Nitekim şimdi Amerika'ya gittiler, isimleri orada da geçerli.

• Mesleğe başladığınız yıllarda, Türkiye'de Yahudi aileler ço­


cuklanna nasıl isimler veriyordu? Bugünkünden farklı mıydı ?
- Şimdi çoğunlukla Türkleşmiş isimler koyuyorlar. Gittikçe
daha fazla Türk isimleri yer buluyor.

• Doğumuna şahit olduğunuz bir bebeğe isim verilmesine de ta­


nık olduğunuz oldu mu?
- Hayır. Bazen sonradan isimlerini öğreniyorum. Aradan se­
neler geçiyor, sokakta rastladığım bir hastam diyor ki; "Doktor
Bey bak senin doğurttuğun çocuk. " 1 .80 boyunda bir delikan­
lı. İnsanın hoşuna gidiyor.

• Bir insanın dünyaya geliş anı nasıl bir an? Doğum nasıl bir olay ?
- Çok heyecanlı. Anneye çocuğu götürdüğümüz zaman, an­
neler çok heyecanlı olurlardı. Çok güzel bir olay. Mutlu bir ha­
dise. Kadının gülümsemesi, kocasının yanında olması, bebeğin

47
kucakta olması; bu mutlu bir tablodur. Biz hanımları doğurtup,
çocukları çocuk doktoruna teslim ederiz. Artık onu büyüten
çocuk doktorudur. Bizim fonksiyonumuz sadece kadına, do­
ğumda biraz yardım etmek. Elimizden geldiğince tabii. Stresli
de bir şeydir çünkü her doğum bir hadisedir.

• Bu hadiseleri yaşamaya; j i nekoloji üzerine uzman laşmaya


nasıl karar verdiniz ?
- Okulu bitirdikten sonra ne yapacağız derken, Almanya'ya
gitmeye karar verdim. Orada cerrahiye girdim. Fakat dönün­
ce, o alanda İstanbul' da yer edinmek zor olacak diye jinekoloji­
ye geçtim. Orada 4,5 sene ihtisas yaptım, sonra şef muavin ola­
rak bir hastanede çalıştım. Toplam 1 1 sene kaldık. Sonra Tür­
kiye'ye dönüp muayenehane açtım. 75'ten bu yana da mesle­
ği icra ettik.

• Hangi yıl larda A lmanya'daydınız?


- 1 964- 75 arası . Okul bitti , askerlik bitti. 1 sene Or-Aha­
yim Hastanesi'nde çalıştım, sonra kalktık, evlendik ve Alman­
ya'ya gittik. Benim için katlanılırdı ama eşim için zor oldu . Ni­
şantaşı'nın göbeğinden kalkıp Almanya'nın kenar şehrinde ta­
van arasında bir loj mana gittik. Lisan da bilmiyorduk. Zaman­
la öğrendik. Öğrenene kadar neler çektik ama mecbur kalınca
insan öğreniyor.

• Neden Almanyayı tercih ettiniz ?


- Amerika'ya gitmeyi düşünüyorduk fakat o zaman bir imti­
han vardı, ona girebilmek için çok ciddi hazırlanmak lazımdı.
Birinci sınıfın derslerinden sorular gelirdi, iyi hazırlanmak için
vakit yoktu . İhtisasa İstanbul' da başlasam, iki sene gönüllü ola­
rak çalışmak lazımdı. İki sene sonunda sizin alınacağınız da ga­
ranti değildi, pekala şefin bir tanıdığı gelip sizin yerinizi alabi­
lirdi. Aile için para da kazanmak lazımdı. Dolayısıyla İstanbul'u
defterden sildik. "Mutlak suretle dışarıya gitmek lazım, " dedik.
Almanya, İstanbul Üniversitesi mezunlarını lisansız , imtihan­
sız kabul ediyordu , biz de kalktık, gittik oraya.

48
• Giderken, savaşın detaylannı, Holokost'u biliyor muydunuz ?
- Biliyorduk. Herhalde geçmiş bir devrin kötü bir zamanı di­
ye düşündük. Yine de ben orada, hiçbir zaman Yahudiliğimle
ilgili karışık bir durumun içinde bulunmadım, bir sürü Alman
dostum da oldu . Bilakis gittiğim hastane şefleri beni daha çok
tuttular. Belki sorumluluk, belki pişmanlık duygusuyla . . .

• lnsanlann bu duygusuy la mesela, nasıl, nerede karşılaştınız ?


- Mesela . . . Almanya'da damar iğnelerini doktor yapar, hem­
şireler yapmaz . Pazar günü nöbetçi olduğum zaman hemşi­
re iğne tablasıyla arkamdan gelir, ben de sırayla hastalan dola­
şır, damar iğnelerini yapardım. Bana şunu söyleyen çok kişi ile
karşılaştım: "Aa Doktor Levi. Benim harp zamanında bir tanıdı­
ğım vardı. Şöyleydi, böyleydi. " Sanki bir nedamet, bir pişman­
lık duyar gibi. "Tamam," derdim, "ben iğnemi yapayım ve de­
vam edelim. " Orta yaşın üstünde , 60 yaşın üstünde olan kişi­
lerdi bunlar, harbi görmüşlerdi. Levi soyadım görünce otoma­
tikman diyordu ki: "Benim Yahudi tanıdığım vardı" , "Komşu­
muz vardı," "Biz onu şöyle sakladık" , falan fıstık.

• Sizin için inandıncı mıydı bu söy lenenler ?


- Hayır. Ben hep derdim ki; "Bu mevzuyu kapatalım, ben işi­
mi yapayım. " İğnemi yapayım ve çekip gideyim, çünkü bili­
yordum ki söyledikleri şeyler suniydi. Hakikat payı olmayan
şeylerdi . Yok efendim, komşusunu saklamış da, yemek vermiş
de . . . O dönemde orta yaşların üstünde olan kişilerin %99'ı Nazi
yanlısıydı. Hepsi o akıma takılıp gitmişti. Hatta bir şef bana iti­
raf etmişti: "Ben eskiden Nazi gençliğindendim. " Ve o asistan
olarak çalışıyordu . Yani demek istediğim, onların hemen hepsi,
rejimin kurbanları veya yandaşlarıydı. Bunları duymak da insa­
nı tabii ki tedirgin ediyor.

• Dönüşünüz nasıl oldu ?


- Normalde orada ihtisas için ancak 4 sene kalınabiliyordu.
Ben 2 sene, 2 sene müsaade alarak uzattım. 1 1 senenin sonun­
da bana dediler ki; "Bu kadar müsaade yeter. 4 sene yerine 1 1

49
sene kaldınız. Ya Alman olursunuz ya Türkiye'ye dönersiniz. "
" N e yapalım hanım? " , "Türkiye'ye dönelim. " Döndük.

• Dönmek sizi mutlu etti mi ?


- Herhalde iyi oldu döndüğümüz. Hiç değilse aileyle, tanı­
dıklarla beraber olduk. Orada her ne kadar medeni bir ülkede
yaşıyor olsanız da, yalnızsınız. istediğiniz kadar iyi arkadaşla­
rınız olsun, yine de insan doğduğu, büyüdüğü, yaşadığı mem­
leketi arar.

50
A R U S YU M U L

"İsim denen şey, aslında sembolik bir akit"

lsimlendirildiğimiz andan itibaren ismimizle yaşar, bizi çağırdıkları


isimle bazı değerleri, kimi davranış kodlarını yükleniriz.
Ve bu yüklenmelerle aslında, sembolik bir akdin tarafı oluruz.
Ait olduğumuz topluluk ile ismimiz arasında imzalanan sembolik
akit, isimlendirmeler ve isimleri üzerine Prof. Dr. Arus Yumul ile
söyleştik. . .

• isminizin anlamı i l e baş layalım m ı söze ?


- Benim asıl adım Arusyak. Arus , Arusyak'ın kısaltılmışı .
Arusyak'ın iki anlamı var; biri Venüs, öbürü şeytan. Y a "ışık
getiren" anlamındaki sabahyıldızı ya da Tanrı'ya ilk isyan eden
melek. Meleklerin başı . Tanrı'ya itaat etmeyince , Tanrı onu ce­
zalandırıyor: Gökyüzünden, yeryüzüne indiriyor. Ermeniler de
o ilk sabahyıldızına Arusyak diyorlar. İsterseniz Venüs'ü, is­
terseniz aslında bir melek olan fakat daha sonraki kullanımla
şeytan ile aynı anlama gelen Arusyak'ı tercih edebilirsiniz. Ben
ikinci anlamı seçtim.

• Siz neden şey tanı seçtiniz ?


- Venüs çok sıradan geldi . Ben de ruhumun isyankarlığıyla
örtüşen ikinci anlamı tercih ettim.

52
• Aileniz hangisine yakınmış? Size bu ismin verilişinin ardında
nasıl bir hikaye var?
- Benim adım, babamın babaannesinin adı. Böyle ata kültü­
rüne, geçmişe bağlı topluluklarda isimler genelde aile ağacın­
dan seçilir. Benimki de böyle seçilmiş. Şimdi bu durumun de­
ğiştiğini görüyorum; daha modern ve moda isimler kullanı­
lıyor. lsim verme pratiklerine baktığınızda ya aile ağacından
isimlerin, ya dönemin önemli şahsiyetlerinin, popüler yıldız­
ların isimlerinin seçildiğini görüyorsunuz. ldeolojik, tarihi ve­
ya dini motifler de isimlendirmede etkili oluyor. Ermeni isim­
lerine baktığınızda Eski Ahit ve Yeni Ahit'ten birçok ismin kul­
lanıldığını göreceksiniz. Soyadlarına bakarsanız, birçok soya­
dın ya kişinin mesleğiyle ya da geldiği yerle ilgili olduğunu gö­
rürsünüz. Bu diaspora toplulukları için önemli, zira bu toplu­
luklar dağılmaya başladıklarında, nereden geldiklerini ve gel­
dikleri yere ait anılan canlı tutmak için "memleketlerini" gös-

·v;
·;:;
"'
w
o
"'
o
<>::


:ı::
w
"'
•:::>
<.!>
"'
·;;;
"'
<ı:
"'

53
teren soyadlannı seçmişlerdir. "Yan" ile biten Ermeni soyadlan
en popüler olanı - ve "oğlu"anlamına geldiği varsayılıyor, zaten
Ermeniler de soyadlannı Türkçeleştirmek istediklerinde "yan"
yerine "oğlu"nu tercih ediyorlar; daha eski dönemlere bakarsa­
nız "uni" ile bitenleri görürsünüz . Soyadının "uni" ile bitmesi
kişinin, eski aristokrat ailelerden geldiğini gösterir. Galiba 19.
yüzyıldaki ideolojik akımlarla beraber, bazı Ermeniler o aileler­
den gelmeseler bile "uni" ile biten soyadlan tercih ettiler.

• Sizin soyadınız nasıl seçilmiş ?


- Benim soyadım aslında Der Nersesyan. Bir soyadında "der"
varsa, bu , o ailede papaz olduğunu gösterir. Dedem, daha son­
ra sanırım ticaretle daha rahat uğraşabilmek için soyadımızı
Yumul ile değiştirmiş. Nasıl seçtiğini hiç anlatmamıştı ama de­
ğiştirdiğini biliriz. Ailem adımın kısa versiyonunu kullanmayı
seçmiş. Ailem bana hep Arus diye seslendi, bana hep Arus den­
di. Eğer adımı Arusyak diye kullansaydım insanlann bunu an­
laması çok daha zor olacaktı çünkü şu anda dahi bana en sık
söylenen isim; Aruz. Yıllardır arkadaşım olan insanlar arasın­
da hala bana Aruz diyenler var. Üniversitedeyken o kadar çok
Aruz adını duydum ki , sınavlardan önce imza atılan kağıda
Aruz diye imza atmışlığım bile var.

• Birileri tarafından benimsenmeyen, yabancı bulunan bir isim

taşımak nasıl bir his, durum ?


- Size atfedilen yabancılık sadece isminizle olmuyor ki . . .
Kimliğinizle oluyor, aksanınızla oluyor, dininizle oluyor. Türk­
çe bir isim taşıyor da olsanız, " Ermeniyim" , "Yahudiyim" "Sür­
yaniyim" dediğinizde o yabancılık size anında atfediliyor.

• Kişi kendini "Ermeni ", "Yahudi ", "Süryani " olarak tanımla­

mayı seçebilir ama isim bizim seçmediğimiz bir şey . . .


- isim denen şey aslında sizinle ait olduğunuz topluluk ara­
sında sembolik bir akit. Size kimlik yüklüyor. Belki görev, belki
sorumluluklar da yüklüyor. Ve evet, isim sizi bir birey kılıyor
ama aynı zamanda bir topluluğun da üyesi haline getiriyor. Bir

54
grupla özdeşleştiriyor. Aidiyet ile isim arasında belli bir ilişki
var, isminizin tahrif edilmesi sembolik olarak kimliğinizin de
tahrif edilmesine işaret ediyor. isminizin taşıdığı farklılık öte­
kiliğe tahvil edildiğinde adınız da sorun oluyor.

• Bu anlamda sorun yaşadınız mı ?


- Kodlama meselesinden sıkıldım. Adana, Rize, Urfa , Sam­
sun ve sonunda hep belirtiyorum; "Sonu Zonguldak değil . "
Bir de, bugün hem kadınların hem erkeklerin, hayat daha ko­
lay aksın diye aileleri vermese de kendilerine seçtikleri Türkçe
isimler var. Ben de eğer karşımdaki ile kurduğum ilişki sürekli­
lik arz etmeyecekse Arus yerine Arzu demeyi tercih ediyorum.

• lsminizi kodlarken hep aynı şehirleri mi kullanıyorsunuz?


- Değiştiriyorum, o anda aklıma ilk ne gelirse . . .

• Buralı olmanıza rağmen Ermeni olduğunuz için adınızı kod­


luyor olmak, haçlı bir kolye taşımak gibi. . . Bu durum hayatınıza
nasıl yansıyor?
- Birçok insan zaten benim Ermeni olduğumu biliyor. Adı­
mı söylemesem de galiba aksanımdan insanlar zaten Ermeni
olduğumu anlıyorlar. Eskiden genellikle hiç aksan vermeden
konuştuğumu söylerlerdi ama Hrant Dink öldürüldüğünde -
bu bilinçaltımın yaptığı bir şey, bilerek yapmadım- ben aksan­
lı konuşmaya başladım. Ondan sonra, "Kıbrıslı mısın? " gibi so­
rularla daha fazla muhatap olmaya başladım. Kesinlikle bilinçli
bir seçim değildi. Daha fazla insanın aksanımla ilgili soru sor­
duğunu görünce dönüp düşündüm ve aksanlı konuşmaya o za­
man başladığımı fark ettim.
Birilerinin sizin Ermeni olduğunuzu bilmesi dışında, bir de
sizi bu kimlik çerçevesinde tahlil etmesi var. Kimliği ile kendisi
arasına mesafe koymuş insanların dahi, hangi gruba ait olduk­
ları bilinince söyledikleri her şey o kimlikle ilişkilendirilerek
yorumlanıyor, sizi bir kimliğe indirgiyorlar ve o kimliğe çizdik­
leri sınırların içinde kalmanızı istiyorlar. Oranın dışına taşma­
nıza ise şüpheyle yaklaşıyorlar.

55
Bir de sizin yani azınlıkların içselleştirilmiş refleksleri var.
Kendi bireysel deneyimimi anlatmayayım. Şunu söylemekle
yetineyim: Çalışmaya başladığım yıllarda Bilgi Üniversitesi ol­
masaydı, bugün öğretim üyesi olabilir miydim pek emin deği­
lim. Fakat siz zaten bunu kabullenerek yola çıkıyorsunuz. Bu­
nunla her zaman karşılaşabileceğinizi biliyorsunuz. Kimliğim­
den dolayı uğradığım haksızlık karşısında üzülen, beni tesel­
li etmeye çalışan insanları teselli etmişliğim olmuştur, onlar is­
yan ederken olup bitenler benim için alışılagelmiş bir olağan­
lıktan ibaretti .

• Bu anormalliği normal leştirmiş olmak nasıl bir toplumsal du­


rum ?
- "Azınlık olmak nedir?" sorusuna en iyi cevabı yıllar önce
bir Yahudi vermişti: "Azınlık olmanın farklı bir tadı vardır çün­
kü insan haksızlıklara karşı hoşgörülü olmayı öğreniyor," de­
mişti. Bundan daha iyi bir tanım duymadım. Yalnız bu , bizim
nesiller için geçerli, genç nesiller bu azınlık davranışı üzerin­
den hareket emiyorlar. Onlar kimliklerini, isimlerini zayıflığın,
marjinalliğin kaynağı olarak görmüyorlar. Hrant Dink'i düşü­
nün, 70'lerde sol harekete katıldığında Fırat adını kullanıyor­
du. Bunu iki nedenle açıklardı: Bir, ben yakalandığımda aman
benim yüzümden cemaatimin başına bir şey gelmesin. lki, za­
ten sol kesim de beni Hrant adıyla çok zor kabul edecekti; ama
90'larda Hrant kendi adıyla ve kimliğiyle kamusal alana çıktı
ve bu kimlikle mücadeleye başladı. Yani azınlık cemaatlerinde
önemli bir değişim yaşanıyor.

• Azınlık cemaatlerinden kişilerin isim seçmesinde, başka halk­


lara, örneğin Kürt lere yapı lan sanki yapı lmamış. "Çocuğuna bu
yabancı ismi koyamazsın " veya "Alex'in X'ine karşı bir muhalefet
bi ldiğim kadanyla olmamış . . . Bunun nedeni ne olabi lir?
- Bu durum belki Lozan Antlaşması'nın verdiği azınlık sta­
tüsüne bağlıydı. Böyle müdahaleler yapıldığını duymadık, var­
sa da ben bilmiyorum. Ancak burada Lozan'a da fazla önem at­
fetmemek gerek. Lozan , kurucu antlaşmadır, diğer uluslara-

56
rası antlaşmalar için olduğu gibi Anayasa'ya göre hiçbir iç hu­
kuk maddesi ona aykırı olamaz, aykırı olsa bile Lozan geçerli­
dir. Fakat hepimiz çok iyi biliyoruz ki, Lozan defalarca ve hat­
ta "Lozan'ı deldirtmem" söylemleriyle delindi. Belki bu konuda
buradaki azınlık statüsü etkili olmuştur. Zaten sayılar az idi ve
zaten geniş bir kesimin gözünde siz yabancıydınız; e yabancılar
da yabancı isim taşırlar. Türkiye Cumhuriyeti kurulduğunda,
asimilasyon politikaları -"Vatandaş Türkçe konuş" örneğinde
olduğu gibi- gayrimüslimlere de uygulandı ama ana politika
bu değildi. Ana politika , Türk olmayan Müslümanları asimile
etmek, Müslüman olmayanları da disimile etmek. "Bizden" ol­
sunlar diye bir kaygı yoktu. Onlar dinleri dolayısıyla "bizden"
değildi, "gavurdu" .

• "Gavur, gavur kalsın . . . "

- Gavur adlandırması çok çok önemli çünkü toplumsal bi­


linçte bir hiyerarşiye işaret ediyor. Sadece inananların, dindar­
ların gözünde değil. Gavurdan türetilmiş terimlere bakın, hep­
si olumsuz anlam taşıyor. Kelimeyi kullananın zihninde sizin
yeriniz belli . . .

• Sosyal medya, sanal dünya bu anlamda bir değişikliğe neden


olur mu ?
- Kimliklerin akışkan değişken olduğu bu dünyada yıllar ev­
vel verilmiş bir ismi tüm hayatınız boyunca taşımanızın bek­
lenmesi zor bir şey gibi görünüyor. Ama işte bugün bunu sanal
dünyada aşabiliyorsunuz . isimler bambaşka şekillere bürünü­
yor. Birçok insanın sanal kimlikleri var. Gerçek isimsiz kişiler,
isimsiz bedenler, bedensiz isimlerle karşı karşıya kalıyoruz. Bu
durum toplumsal hayatta birçok şeyi değiştirecek.

• Toplumsal hayat açısından, bir şeyi "isimlendi rme "nin nasıl


bir önemi var?
- Bir anekdotla cevap vereyim. ilkokuldaydım , servisin şo­
förü, "Bu dünyadaki en önemli şey nedir? " diye sordu . Herkes
cevap vermeye başladı: "hava" , "su" , "Allah" . . . Çocuğuz . Adam

57
hepsine "hayır" dedi. " Peki sen söyle , nedir? " dedik, "İsim­
dir," dedi. "Eğer isim olmasaydı, adlandırma olmasaydı karga­
şa olurdu bu dünyada," dedi. Ona göre sadece kişilere verilen
isimlerle değil, nesnelere vs. verdiğimiz isimlerle iletişime ge­
çebiliyoruz. Bu adam bir servis şoförüydü . Yıllar sonra fenome­
noloji okuduğumda benzer düşüncelerin dillendirildiğini gör­
düm: "Dünya bir kaostur, biz onu anlamlandırabilmek için ka­
tegorize eder, isimler veririz. " Adamın bilgeliğini o zaman tak­
dir ettim. Adlandırmak önemli bir şey. Yaradılışa bakın, ora­
da Tanrı dünyayı yaratır, Tanrı "Işık olsun" der Işık olur. Son­
ra Tanrı, adlandırma iktidarını Adem'e verir. Adem hayvanla­
ra, bitkilere hangi adı verirse o adları kabul eder. Önemli bir
iktidardır adlandırma . Topluluklara bakın, bazen toplulukların
kendilerine verdikleri ad başka , onlara atfedilen ad başkadır.
Burada çoğu zaman bir iktidar ilişkisi işin içine girer. Dünyayı
parçalara bölüp adlandırma iştiyakına bakın. Haritalara bakın,
haritalar statiktir. Hepsi durağandır, zaman durmuştur. Harita­
lara baktığınızda oralardan kimler gelmiş kimler geçmiş anla­
yamazsınız. Buna dair hiçbir bilgi yoktur, bütün geçmişi siler
ve oraya o gün kim egemense onun adını koyar. Bu yüzden ad­
landırma dediğimiz şey, sadece bireylerle ilgili değil. Sembolik
evrenimizle ilgili bir şey ve bildiğiniz gibi bu topraklarda sem­
bollerin ayrı bir yeri vardır . . .

58
AVİ M E DİNA

"Bugün çello çalmak isteyen birini,


Yahudi olduğu için kemana yönlendirmezler''

H e r i nsan ı n doğası nda olan şeyin -yaratı l ı ştan gelen i n- ya l n ı zca


müz i k o lduğunu düşüneb i l i ri m .
- YEH UDİ M E N U HIN

lnsan doğasında olanlar, din-kültür, Yahudi olmak v e isimleri üzeri­


ne Avi Medina ile söyleştik . . .

• isminizin anlamı i le, "Avi "nin n e demek olduğu ile baş laya­
lım mı söze ?
- Avi, İbranice ata, baba karışımı bir kelime. Avram'ın kısal­
tılmışı. Hıristiyanlardaki Abraham ile Müslümanlardaki İbra­
him ile aynı. Türkçede de lbo'ya denk geliyor.

• Sizin için neden bu ismi seçmişler?


- Eurovision'a lsrail'den katılan Avi Toledano isimli bir şar­
kıcı varmış. Annem onun hayranıymış, çok hayranmış ona. Bü­
yükbabamın adı da Avram. ikisi bir olunca böyle olmuş; hem
Avram'ın kısaltılmışını hem de Avi Toledano'nun ismini koy­
muşlar bana.

60
• Büyükbabanızın ismini size venneleri gelenekle ilişkili mi ?
- Evet. Babamın babasının ismi, ailenin tek ve ilk erkek ço­
cuğu olduğum için, "gelenektir" diye onun ismini koymuşlar.
Hazır denk de gelmişken. . .

• Adaşınız Avi Toledano'nun, sizin yaşamınızda başka bir et­


kisi oldu mu?
- Avi Toledano 1982'de lsrail'den Eurovision'a katılmış. Şar­
kıcıymış. Annem daha önceden de tanıyormuş, çok seviyormuş
onu. Fakat benim müzisyen olmamı, onunla bağlantılı olarak
istediklerini sanmıyorum. Annemin ondan etkilendiği için be­
nim ismimi seçmiş olduğunu ben 1 5 , 1 6 yaşımdayken öğren­
dim. O zaman müzikle ilgileniyordum ama meslek olarak bu­
nu yapıyor değildim. Mesleğimi seçmemde bunun bir etkisi ol­
du mu dersen; olmadı. Belki bilinçaltımda vardır ama çok da
zannetmiyorum . . .

z
<t
·a;
<t
"'
<t
UJ
"'
"'
UJ
a:ı

61
• Soyadınız Medina'nın anlamı nedir?
- Bildiğim kadarıyla; lbranice ve Aramicede "anavatan" de­
mek. Yani kök olan, köklerinin olduğu yer. Galiba "Medine"
de oradan geliyor. lspanya'da da "Medina del campo" diye bir
yer. Bizimkiler muhtemelen oradan gelmişler. Soyadımız da bu
yüzden Medina olarak kalmış.

• lsminizin lbranice, Aramice, lspanyolca olması Türkiye'de si­


ze neler yaşatıyor? lsminizi söylerken veya anlamından söz eder­
ken nasıl durumlann içinde kalıyorsunuz?
- Soyadım kolay. Herkes "Medine" zannediyor, ben de dü­
zeltmiyorum. Medine olarak bırakıyorum. Fakat Avi sıkıntılı
bir isim çünkü nedense bir filmde veya bir dizide İsrailli bir
karakter olacaksa ismi hep Avi oluyor. Kurtlar Vadisi'nde bir
Avi varmış. Bu yüzden, "Avi" insanlara Museviden çok İsra­
illiyi çağrıştırıyor. Türkiye ile lsrail'in arasının en kötü oldu­
ğu zamanlarda sanırım lsrail Dış işleri Bakanı'nın da adı Avi
idi. O yüzden bu isim hep " İsrailli" imaj ı veriyor. Bu da be­
nim hiç hoşlanmadığım bir şey. lsrail, 90'lardan beri politi­
kalarına karşı olduğum bir ülke. Onunla anılıyorum, insan­
ların aklına onunla beraber geliyorum . . . Bu benim için hoş
değil.

• Bir Yahudi isminin, insanlara lsrail 'i çağn şt ı rmas ını o l ağan
bulmuyor musu nuz ?
- Olağan belki. . . "Jeffy" ismi herkes için bir yabancı isim­
dir ama bir İsrailli ismi değildir. Yabancı diye bakarlar ona ama
Avi'yi duyunca öyle bakmıyorlar. lsrail ile Musevi'yi bir saymak
bence yanlış ama neden öyle olduğunu da anlayabiliyorum.
Anlayamıyorum diyemem. Duruma içeriden bakan birisi ola­
rak söyleyebilirim ki, bu ikisi çok alakasız iki kavram.

• Alakasız bulduğunuz bu kavramlann isminizle, ki ş i l iği nizle


karıştırıl ıyor olması size ne hissettiriyor?
- Bende bununla ilgili bir kabullenmişlik hali var. Bu kadar
yıl sonra, "Artık karıştırmasınlar ! " demiyorum. Buna dair bir

62
umudum yok, bu böyle olmasın diye bir çabam da olmadı hiç­
bir zaman. Burada yaşayan bir insan olarak, bu konuda insan­
ların ne düşündüğüne fazla önem vermemeyi içselleştirdim; is­
ter istemez. Fakat mesela Yahudi olduğumu duyan insanlar İs­
rail politikalarından bahsetmeye başlıyor, halbuki ben onun
için karşı tarafta değilim, İsrail'in politikaları hakkında aynı şe­
yi düşünüyorum.

• Bunu ifade ettiğinizde lsrail'e yönelik eleştirilerinizin samimi­


yeti sorgulanıyor mu ?
- Başta, çok samimi olmadığım insanlar muhtemelen sor­
guluyor. Fakat az çok beni tanıyan insanlar, hayat görüşü­
mün ne olduğunu bilen insanlar, bazı şeylerin kabullenile­
meyeceğini ve benim neye karşı durduğumu anlıyorlar. Za­
ten belirli bir samimiyetten sonra alt kimlik, üst kimlik yok
oluyor. Artık insan olarak neye tepki gösterdiğine bakıyor in­
sanlar. O noktada da Yahudi olarak değil, birey olarak verdi­
ğin tepki önemli.

• Mesleğinizi icra ederken, isminiz ve Yahudi olmanız nasıl bir


etki yaratıyor?
- Ben film müziği bestecisiyim. Görsel için müzik yapıyo­
rum, onun eğitimini aldım. İsmim Türkiye'de değil ama Ame­
rika'da olsam; "film endüstrisinin Yahudilerin elinde olduğu"
efsanesi nedeniyle avantajlı durumlar yaratabilirdi. Burada pek
etkisi olmuyor, bununla ilgili özel bir şey yaşamıyorum. Sade­
ce adımın yabancı olması bazılarının hoşuna gidiyor; "filmim­
de yabancı isim olsun" diyorlar, bunu istiyorlar. . .

• Müziğe dair Yahudilikle ilgili efsanelerden biri de şudur: "Ya­


hudi ler keman çalarlar çünkü keman kolay taşınır bir alettir. Di­
asporada yaşayan Yahudi ler bir gün yaşadık lan yerden kovulabi­
leceklerini bilirler ve keman, kaçarken yanlannda götürebilecek­
leri bir enstrümandır " . . .
- ltzhak Perlman j enerasyonu için mantıklı, o dönem için
böyle bir şey düşünülebilir ama bizim jenerasyonumuzdan bi-

63
rinin bunu düşünmesi pek akıl kan değil. Bugün çello çalmak
isteyen birini bu sebeple kemana yönlendireceklerini düşün­
müyorum. Dünyanın hiçbir yerinde olmaz bence.

• Dünyanın başka bir yerinde yaşadınız mı ? Avi Medina ismini


başka bir yerde taşımak nasıl bir şey ?
- İspanya'da yaşadım ve orada benim soyadımdan çok var.
Medina soyadı çok yaygın. Bu yüzden soyadımı duyan bana sü­
per İspanyolca konuşacağım inancıyla, İspanyol vatandaşı ol­
duğum düşüncesiyle yaklaşıyordu , orada da öyle bir ters an­
laşılma vardı. İspanya'da Valensiya'da yaşadım ve orada hiçbir
ayrımcılık yaşamadım . Orada olduğum sürece öyle bir şeye ta­
nık da olmadım. Bir Yahudi olarak İspanya'da yaşamak burada
yaşamaktan daha kolay, çünkü burada Mavi Marmara gibi sü­
rekli tekrarlanan olaylar karşısında kalmak var. Filistin'e karşı
yapılanlara en çok burada tepki gösterildiği için burada sürek­
li bir stres var, orada bu yok. Bir de burada, din her şeyde en
ön planda, orada değil. Hem toplumda hem cemaatte bu böyle.
Benim içinse böyle değil. Ben Yahudiliği de bir din olarak de­
ğil bir kültür olarak görüyorum. Belki bunda Musevi Lisesi'ne
değil de Anadolu Lisesi'ne gitmem etkili oldu . Arkadaşlarımın
%80'i Yahudi değil, benim Türkiye'de daha rahat yaşamamda
bu iyi bir temel oldu .

• "Rahat yaşamak " ne demek ?


- Afallamamakla ilgili galiba . . . Yahudi cemaatinde bazı in­
sanlarda bunu görüyorum, o kadar çok cemaat içinde yaşıyor­
lar ki , cemaatten olmayan insanları görünce afallıyorlar. Bu ba­
na hep çok garip geliyor. Türkiye'de yaşayıp da afallamak hem
garip hem de hoş değil. Hoş olan tarafı bence kültüre dair olan
tarafı; cuma akşamı aileyle beraber yemek yemek gibi.

• isimlendirmek bu kültürü devam ettirmekle i lgili mi ? Bir ço­


cuğunuz olursa, ona Yahudi kültürüne ait bir isim verir misiniz ?
- Kiminle çocuğun olacağına bağlı, onun ne düşüneceğine
bağlı. Fakat bir Yahudi ismi verirsem de bunun sebebi Yahudi-

64
lik asimile olmasın diye olmaz; annemin, babamın anısını ya­
şatmak düşüncesiyle filan olur . . . isim verirken amacım böyle
bir şey olurdu herhalde çünkü isimle bir kültür yaşatılır mı ben
ondan da çok emin değilim. . .

65
B E NYAMİN POLU MAN

"Bizimkiler Sefaradlaşıyorlar''

O l mak ya da o l mamak, üzerinde uzlaş ı l acak b i r mese le değ i l d i r.


Ya o l u rsunuz ya da o l mazsı nız.
- G O LDA M E I R

Azınlığın azınlığı olmak v e Türkiye'de "Sefaradlaşan" Aşkenazlann


isimleri üzerine Av. Benyamin Poluman ile söyleştik. . .

• isminizin; "Benyamin "in anlamı i l e baş layalım mı söze . . .


- Benyamin, Hazreti Yakup'un en küçük ve en kıymetli oğlu .
Yakup'un en sevdiği çocuğu . Biliyorsunuz, Yakup iki defa ev­
lenmiş çünkü onu aldatmışlar. Önce bir hanımı olmuş, sonra
aradan 7 sene geçmiş ve 7 senenin sonunda kendi sevdiği ha­
nımı almış. Benyamin işte o hanımın çocuklarından bir tanesi.
Ve Mısır'a giden Yusufun en küçük kardeşi. Budur Benyamin.

• Benyamin ismi binlerce yı ldır onun hatırası için mi çocuk la­


ra veriliyor?
- Evet, bu isim öyle gidip geliyor. Yalnız bu , bizim Aşkenaz­
larda "Benyamin" dir. Sefaradcası "Binyamin" dir. Türkçesi de
"Bünyamin . " Gerçi ben Müslümanlarda da ismin Benyamin
şeklinde kullanıldığını gördüm. Bir müvekkilimin adı Benya-

66
min'di, sanının Hazar Türklerinden geliyordu. Hazarlarda pek
çok kralın adı Benyamin'di. Sonradan Yahudiliği kabul eden bir
toplum olduğu için hep bizim isimlerimizi almıştır Hazarlar. . .

• Sefarad Yahudilerinin geleneklerine göre isimler büyükanne


ve büyükbabalardan torunlara aktanlıyor, Aşkenaz:larda da bu
gelenek var mı?
- Hayır, bizde böyle değil. Biz kişi ölmeden onun ismini bi­
rine vermeyiz. Çocuklarımıza mutlaka ölmüş birinin adını ve­
ririz, sağken vermeyiz. Mesela benim kızım doğduğunda an­
nem sağ idi, bunun için onun ismini vermedik. Annemin adı
Besi idi, kızımın ismini Brenda koyduk. Ailede Brenda diye biri
yoktu. Annem kendi ismini koymadığımız için sevindi. Benim
ismim büyükbabamın ismi, çünkü ben doğduğumda babamın
babası ölmüştü. Eğer yaşasaydı ismim başka bir şey olacaktı . . .
B u bütün Aşkenazlarda böyledir. Bakmayın şimdi bizimkiler
Sefaradlarla evlendikleri için buna dikkat etmeden çocuklarına
isim koyuyorlar; Sefaradlaşıyorlar.

67
• Bu Sefaradlaşma hali ne demek ? Bir çeşit asimilasyon mu ?
- Yok, ama işte Sefaradlaşıyorlar. . . Bizden gittikleri zaman
yani Sefarad bir kadın veya erkekle evlendiklerinde kurulan ai­
le artık Sefarad ailesi oluyor. Bizde Aşkenazlık anneye değil ba­
baya bakar. Din anneden geçer ama Aşkenazlık babadan dev­
rolur . . . Amerika'da Aşkenazlar daha fazla. lsrail'de yan yarıya.
Türkiye'de Sefaradlar daha fazla. l 492'de lspanya'dan gelenle­
rin çoğunluğu burada. Biz Doğu Avrupa ülkelerinden geldik,
özellikle Almanya, Litvanya ve Rusya'dan.

• Siz, ai lenizin nereden geldiğini biliyor musunuz ?


- Evet, bizim atalar Odessa'dan gelmişler. Hatta eski İsra­
il başbakanı Golda Meir büyükannemin akrabasıydı, aynı ai­
ledenler. Golda Meir Amerika'ya gitmiş, oradan sonra da lsra­
il'e. Bizimkiler buraya gelmişler, gidilebilecek en yakın yer bu­
rasıymış . . . Şimdi burada çok azız. Buradaki Yahudi cemaati­
nin %3'ü kadarız ama bizde kültür fazla. Biz toplumun krema­
sıyız. Farklı.

• Nasıl bir fark bu ?


- Onlar daha fazla şark idiler, biz daha fazla Avrupalıyız. Aş­
kenazlar tahsillidirler, hepsi okumayı sever. Mesela Sefaradlara
bakarsanız onlarda eskiden okumak çok yaygın değildi. Onlar
her mesleği yapmışlardır Türkiye'de . Bizimkiler ise daha çok
doktordur, profesördür, öğretmendir, dişçidir, yazardır. Ara­
larında bir kunduracı göremezsin, yalnızca terzilere rastlarsı­
nız . Buradaki Musevi okullarını da benim büyüklerim kurmuş­
tur. Vakfımızın iki tane okulu var; biri Şişhane'deki eski okul,
öbürü Ulus'taki okul. Bizim cemaatin içindekiler, okul, kültür
merkezi vs. kurmaya meraklılar. Bizimkiler Doğu Avrupa'dan
geldikleri için oranın kültürünü , oranın yaşam tarzını almışlar
ve onu yaşatmışlar. Yemeklerimiz de farklı, sinagoglarımız da
farklı. lki sinagogumuz var. Biri Yüksek Kaldırım'da hala faal.
Diğeri Bankalar Caddesi'nin üst sokağındaydı; baktık ki cema­
at yok, orayı sergi merkezi yaptık: Schneidertemple Sanat Mer­
kezi . Burayı kültür faaliyetlerinde kullanıyoruz; sergiler açılı-

68
....ı

z
...
N
o
cı:
....ı
...
-�

yor, konserler yapılıyor vs. Dualardaki makamlanmız da Sefa­


radlardan farklı. Dualar aynı fakat Sefaradlarda hicaz, segah gi­
bi Türk makamlan var. Bizde Avrupa makamlan var, opera ha­
vasında olur bizim dualanmız.

69
• Türkiye'deki Yahudi okullannın kuruluşunda veya başka bir

oluşumda, Nazilerden kaçan ve bir süre Türkiye'de yaşayan, çoğu


Alman olan Aşkenaz profesörlerin katkılan da oldu mu?
- Onlar burada üniversite sistemini kurdular. Bütün siste­
mi Avrupalılaştırdılar , modern hale getirdiler. Bazıları bizim
cemaatin içine de girmişlerdi, vakıflarla ilgilenmişlerdi. Yöne­
timde aktif olmamışlardı çünkü yönetimde yer alabilmek için
Türk vatandaşı olmak gerekiyordu . Onlar destek vermişlerdi.
1 942 doğumluyum ben, onlara yetişemedim. Hirsch (Prof. Er­
nst E. Hirsch) , İstanbul Hukuk Fakültesi'nde hocam olmuştu
ama onunla ilgili özel bir anım yok. Çok hatırlamıyorum.

Hukuk Fakültesi'nde veya sonra meslek hayatınızda, "Benya­


min " ismini taşıyor olmakla ilgili bir sorun yaşadınız mı ?


- Sorun hiç yaşamadım ama tabii ismimi doğru söyleyemi­
yorlar. Bazıları "Binyamin" der, bazıları "Belamin" der. Mah­
kemlerde katipler farklı farklı yazarlar. Yalnız hiç unutmadığım
bir anım var. Yeni avukat olmuştum. Bir davaya girdim, duruş­
mada "İsminiz ne? " dediler, ismimi söyledim. Hakim, "Aa," de­
di; "siz gayrimüslimsiniz. Siz daima doğruyu söylersiniz. " Bu­
nu hiç unutmadım.

• lsminiz başka davalarda da konu oldu mu ? Siz isimlerle ilgili

davalarla ilgilendiniz mi ?
- Ermeni bir müvekkilim vardı , ismi Horopsima idi. Kadın
ismini değiştirmek istedi çünkü nüfus kaydında ismini "Oros­
pu Suna" diye yazmışlar. Değiştirmek için mahkemeye gittik.
Hakime yanlış yazıldığını anlattık ve değiştirdik. Nüfus memu­
ru Horopsima'yı anlayamamış ! Müvekkilin nüfus kaydı da Be­
yoğlu'ndaydı, memur "orospudur garanti" diyerek yazmış her­
halde ! Başımdan böyle bir dava geçti . Eski nüfus memurları
tahsilli değillerdi , hep böyle yanlış yazarlardı . Agop'u mesela
hep Akop yazarlardı; Agop Agop'tur yahu .

70
• Bu harflerin farkını anlatırken aslında insanlann kimlikleri,
dinleri ile ilgili de açıklama yapıyor olmalan hakkında ne düşü­
nüyorsunuz?
- Bana da soruyorlar, "Sen nesin? " diyorlar, " Türküm, Ya­
hudiyim , " diyorum. Bunu dediğimde bazen diyorlar ki, "El­
hamdülillah hepimiz Müslümanız" . Ben de diyorum ki; "Yok
siz öylesiniz ama ben kendi dinimdenim. " Şaşırıyorlar ama an­
latıyorum, anlıyorlar, problem değil. Çocuklanm doğduğunda
herkes bana sordu : "Neden çocuklarına Türk ismi koymuyor­
sun? Askerlikte yardımcı olur . . . " Niye koyayım? Oğlumun is­
mi Beri, kızımınki de Brenda. Hiçbir zaman da zorluk çekme­
diler. Fakat bu şimdi bizim Sefaradlarda bir akım; çocuklarına
hep Türk ismi koyuyorlar. Bence doğru değil çünkü gelenek­
ler kaybolur. Tarihimiz belli, isimlerimiz belli. N eden kaybol­
sun? Kemaller, Hayatiler, Musalar; neden böyle olsun? Neyse
hakiki ismi, o olsun.

• Tüzel kişilerin isimleri için de aynı şekilde mi düşünüyorsunuz?


- Bizim eski ismimiz ; "Galata Istanbul Aşkenaz Musevileri
Cemaati"ydi, sonra değiştirdiler, semtlere böldüler. Şimdi ismi­
miz "Galata Yüksek Kaldırım Eşkenazi Musevi Sinagogu Vak­
fı. " Eski haline döndürmek istiyorum. Hahambaşılık değiştirdi;
"Türkiye Hahambaşılığı Vakfı" yaptılar. Ben de eski kayıtlarda­
ki ismimizi alabilirim. Biliyorsunuz, bizim yönetimimiz farklı.
Zaten bana "ayrı cumhuriyetin cumhurbaşkanı" diyorlar. Za­
manında bizimkiler dilekçe vermişler ve "Hahambaşılığa bağlı­
yız," demişler. Onun için seçimlerine iştirak ediyoruz ama ayrı
bir vakıfız. Bizim vakfın yönetiminde alt-üst ilişkisi yok. Vakıf
başkanı , vakıf başkanıdır. Sefaradlarda vakıflar birbirine bağlı
ve tepede bir cemaat başkanı var.

• Aşkenaz Vakfı'nın avukatı siz misiniz?


- Evet, vakfın hem başkanı hem avukatıyım. Vakfın bütün
davalarına ben baktım. Başkan olmadan önce de ben bakıyor­
dum, şimdi de ben yürü tüyorum. Çok mülkümüz olmadığı
için çok davamız da olmadı. Vakıflar Kanunu'ndaki son deği-

71
şiklikle mezarlıklarımızı geri aldık ama 5-6 tane gayrimenku­
lün zaten bize ait olduğunu önceden kanıtlayıp geri almıştım.
Vakfın eski yöneticileri , bizim beyannamelerin hepsini tam
vermiş. Bize her şeyi eksiksiz bırakmışlar. Eskiler çok iyiymiş . . .

• Eskiler Yidişçe konuşabiliyor muymuş ?


- Evet . Şu anda konuşan çok az kişi var . Ben konuşuyo­
rum, hanım benimle tek tük konuşur. Çocuklarım hiç konuş­
maz. Öğrenmek istemediler. Ben rahmetli annemle konuşur­
dum ama artık konuşacak kimse kalmadı. Maalesef. Ermenile­
ri, Rumları bu yüzden çok takdir ediyorum çünkü konuşuyor­
lar, bizimkiler hiçbir zaman konuşmadılar.

• lsimlerinizde Yidişçenin etkisi var mı, o da azaldı mı ?


- Bazılarında var. Mesela Yasef Yossel'dir, Israel Sroel'dir. So­
yadlarımız da farklı; -manlar, koviçler, wartzlar . . . Eski kayıtlar­
dan gördüğüm kadarıyla bizde şimdikinden çok daha fazla Av­
rupalı isim vardı: Alexandra, Alexandrina mesela, Bizans Yahu­
dileri bunlar, mezar taşlarında Rumca yazar. Ojeni, lrma, Hen­
riette, Regina, Elizabeth, Herman, Wolf. . . Sefaradlarda yoktur
bu isimler.

• Bir Aşkenaz evinde olup, Sefarad evinde olmayan ne vardır?


- Hiçbir şey. O "a" diye okuyorsa, biz "aaa" diye okuyoruz.
Makam farkı, kültür farkı var sadece. Mesela, meşhur şarkı var
ya; "Bir başkadır benim memleketim" , o işte resmen Aşkenaz
şarkısıdır. Canlı ve hareketli, tema hep bu . Sinagogda dualar da
öyledir, canlı ve hareketli.

72
DANİEL MAZLİAH ÇİPRUT

"Onun ismini 'Pati' koydum"

H erkesin b i r adı var,


Tanrı'nın verdiği
ve ona babasıyla anas ı n ı n verdiği.

H erkesin b i r adı var


G ü l üşünün boyuyla kıvrı m ı n ı n verdiği
ve ona kıyafeti n i n dokumas ı n ı n verd i ğ i .

H e rkesin b i r adı var


dağların verdiği
ve şeh rinin duvarları n ı n verdiği.

H e rkesin b i r adı var


y ı l d ı z ların verdiği
ve ona komşuları n ı n verdiği.

H e rkesin b i r adı var


ona kendi suç ları n ı n verdiği
ve hasretlerinin verdiği.

H e rkesi n b i r ad ı var
düşman ları n ı n verdiği
ve başkalarını sevmen i n verd i ğ i .

H erkesin bi r ad ı var
doğum günü kutlamaları n ı n verd i ğ i
v e işinin verd i ğ i .

H erkesi n b i r a d ı var
y ı l ı n mevsi mleri n i n verdiği
ve b i z i m körlüğümüzün verdiği

H erkesi n b i r adı var


den i z i n verdiği
ve kendi ö l ümünün verd i ğ i .
- Z E LDA S C H N E E R S O H N M i S H KOVSKY

'4
Herkesin bir adı var. Kendisini ismiyle yaşatan bir adı . . .
V e bazılannın, başkalanna verdiği adlar d a var. . .
İşte b u adlar; oyuncaklannın isimleri v e kendi adı üzerine Pierre
Loti Okulu öğrencilerinden Daniel Mazliah Çiprut ile söyleştik. . .

• "Daniel "in anlamı ile başlayalım mı? Ne demek Daniel ?


- Bilmiyorum.

• "Daniel " adında başka birini tanıyor musunuz?


- Hayır, ama bir doğum gününde benim adıma çok benzer
bir ad gördüm; Daniela. O bir kızdı. Konuşmadık ama onun
adını duydum. Kuzenimin doğum günü partisiydi, babam­
la gitmiştim. Bir direk vardı, tırmandım, oradan aşağı kaydım.
Plastik tabaklar vardı, normal tabak getirmemişler. Parti bitin­
ce annesi onu çağırdı ve eve gittiler. Sonra biz de eve gittik.

• isimleriniz benzer olduğu için şaşırdınız mı?


- Yok.

z
<
·a;
<
a::
<
w
""
a::
w

75
• Ailede Daniel isimli başka birisi var mı ?
- A, evet var. Dedem.

• Hangi dedeniz; babanızın babası mı annenizin babası mı ?


- Babamın babası. ismimiz aynı ama benim ikinci adım var:
Mazliah.

• Mazliah bir soyadı olabilir mi ?


- Hayır, benim soyadım Çiprut. ikinci adım Mazliah.

• Birisi size isminizi sorduğunda, "Daniel Mazliah " mı diyor­


sunuz?
- Hayır, sadece Daniel diyorum. Bizim evde kapı zilinin üs­
tünde kare bir şey var. Düğmenin yanında hemen. Orada ba­
bamın adı yazıyor. Şimdi, "Dani" de yazacağız. Çünkü çok yer
yok, Daniel çok uzun, sığmaz. Biz de Dani yazacağız.

• Oraya "Dani " yazınca ne olacak ?


- E benim de siparişlerim gelecek. Çünkü oradaki tuşa bas­
tıkları zaman, genelde annemin sipariş ettikleri gelmiş oluyor.
Bir keresinde, arkadaşım Alex ile Alexlerin ziline bastık. Evde
Alex'in büyük kardeşi vardı, bir de onlann bakıcısı var; Dona.
Bastık. Dona baktı, birini göremedi. Boş görüyordu . Halbuki
boş değildi, biz vardık, Alex basmıştı.

• Arkadaşlannızın isimleri ne?


- En sevdiğim okul arkadaşlarımın isimleri; Aksel, Emre ,
janset.

• Bu isimler Türkçe mi ?
- Evet, ama Aksel'in Türkçesinde "k" var, Fransızcasında "x"
var. Benimkisinin yazılışı aynı söylendiği gibi ama okulda öğ­
retmenlerim Fransızca konuşurken başka türlü çağırıyorlar.

• Nasıl ?
- Başka işte.

76
• Arkadaşlar arasında birbirinizi başka isimlerle de çağırdığı­
nız oluyor mu ?
- Yok. Aksel beni "Dani" diye çağırıyor, Emre beni "Daniel"
diye çağırıyor. Alex Bora beni "Daniii" diye çağırıyor. Tabii on­
lar Rusça biliyorlar, anneleri Rus.

• Siz hangi dilleri biliyorsunuz?


- Fransızca. Okulda Türkçe dersleri de veriyorlar, lngilizce
dersler de var.

• Daniel dedeniz de Fransızca biliyor mu?


- Hayır, babaannem biliyor; ben ona "babu " diyorum. De­
dem lspanyolca biliyor. Babu, Ermenice de biliyor. Gerçi Babu
bütün dilleri biliyor, Çince bile biliyor olabilir ! Ingilizce bili­
yor, Fransızca biliyor, Ibranice, Ispanyolca biliyor.

• Babu, mesela Ermeniceyi, lspanyolcayı nereden öğrenmiş ola­


bilir?
- Bilmiyorum.

• Okulda mı öğrenmiş acaba?


- Hayır, Ermeniceyi başka bir yerden öğrenmiş ama bilmi­
yorum. Babaannem ile dedem üniversitede karşılaşmışlar. De­
dem, Babu'dan daha büyük.

• Babu, "Daniel " dediği zaman evde kanşıklık oluyor mu ?


- Hayır. Ben, beni çağırdığı zaman anlıyorum. Beni Türk­
çe çağırıyor, dedemi bazen Ispanyolca bazen Türkçe çağırıyor.
lrina var, lrina benim bakıcım, o da Ermenice biliyor. Ben ona
lrişka diyorum, o bana Danican diyor.

• Oyuncaklanf!,ızın da isimleri var mı ?


- Var, en sevdiğim , bebeklikten beri beraber uyuduğum
oyuncağımın adı Aliço. Peluş bir kedi ve ona Aliço ismini ver­
dim. Kuyruğu var, atkısı var. Atkısını bağlayabiliyorsun.

77
• Nasıl buldunuz Aliço ismini ?
- Uydurdum. Bir de Elmo var, o Susam Sokağı filminden. Pı­
nar var, büyük bir ayıcık.

• Arabalannızın, legolannızın da isimleri var mı ?


- Hayır, onlara vermedim.

• Neden ?
- Öbürlerine isim vermeyi canım çekiyor. Bir de maymunum
var, ona isim koydum ama hatırlamıyorum çünkü geldiğinde
bebektim. Pınar ile uyumama annem izin vermiyor çünkü çok
tüyleri var. Gerçi benim en çok şampuanlara alerjim var. . .

• Gerçek bir hayvanınız var mı ?


- Var. Pati. Kedi.

• lsmi Pati mi ?
- Evet, ben onun ismini Pati koydum.

• Neden ?
- işte.

• Nasıl bir kedi Pati ?


- inek gibi, siyah beyaz. Patileri var, kuyruğu simsiyah, ku­
lakları var. Bir gün burnu çok sıcaktı, ilaç verebilir miyiz di­
ye doktora sorduk, ameliyat oldu . Sonra ameliyat bandını çı­
kardık.

• Şimdi iyi mi ?
- iyi ama şu anda çocuk. 8 aylık. Biz onu ilk bahçede gördük.
Doğduğunda kördü , yani tam kör değildi galiba ama gözü ka­
palıydı, açamıyordu tam ve görmüyordu . Dedem bir kere ek­
mek verdi ona, böyle arıyordu . Sonra babam onu doktora gö­
türdü , ilaçlar aldı ve onu eve aldık, gözleri iyileşti. Eve ilk gel­
diğinde tombuldu . Sonra zayıfladı, şimdi biraz tombul.

78
• Pati'yle oynamak ile Pınar ile oynamak arasında fark var mı ?
- Pınar bir ayıcık yani. O oyuncak. Bir gün Pati, ben onun­
la oynarken tırmaladı. Tırmalıyor ama aslında oyun oynuyor.
Tezgahın üstüne de çıkıyor. Tuvaletin suyunu içiyor. Biz ona
su veriyoruz, o gidiyor tuvaletin suyunu içiyor. Bir de, kalori­
ferin üstüne çıkmadığı kalmıştı, şimdi oraya da çıkıyor. En çok
sevdiği yer masanın üstü. Bizim masamız mutfakta balkon ca­
mının önünde. Orada onun evi var, gidiyor ve evine bakıyor.
Benim oyuncaklanmı da dağıtıyor. Bir oyuncağımı alıyor, götü­
rüyor. Koltuğun altına atıyor. Sonra gidiyor geliyor.

• Peki, Pati hendi ismini biliyor mu ? Siz "Pati " deyince, size
doğru bakıyor mu ?
- Evet. Mesela radyatörün üstünde yatıyor, " Patiii ! " diye ça­
ğınnca bana doğru bakıyor.

• "Pati ", ilk başta nasıl aklınıza geldi ?


- Canım çekti. ilk duş alırken aklıma geldi. Aslında aklımda
başka bir sürü isim de vardı ama Pati'yi seçtim.

• Başka hangi isimler vardı ?


- Maviş vardı, gözleri mavi değil, karanlıkta parlıyor, fosfor­
lu gibi. Bir de Yumoş vardı. Tombul vardı. Dedim ki; Pati daha
güzel. Duş alırken anneme, babama söyledim ve işte ismi Pati
oldu . ilk ona Pati dediğimde bakmıyordu bana ama sonra ken­
di ismini öğrendi.

• Siz isminizi ne zaman öğrendiğinizi hatı rlıyor musunuz ?


- Hayır. Hatırlamıyorum.

Hatırladıh lan ve anlattıhlan için Daniel Mazliah Çiprut'a te­


şekkür ederek . . .

79
D E S PİNA E FTİ M İAD U

"Her ölünün -üzerine şarap dökülür''

Bir gün gazeteler Madam Despina'nın ("Despina'nın Meyhanesi "


isimli meyhanenin sahibi Despina Kanlı) öldüğünü yazıyor.
Manşet: "Şimdi çok uzaklardasın Akşamcılann Kraliçesi"
Haber: Madam Despina'nın vasiyeti üzerine, mezan şarapla sulan­
dı ve meyhanenin saz heyeti kendisinin en sevdiği şarkıyı; "Şimdi
Uzaklardasın"ı çaldı.
Saz heyeti cenaze törenleri açısından alışıldık olmasa da; şarap Or­
todoks cenazelerinde ritüel gereği hep var.
Uzaklarda da olsa var olanlar, Meryem Ana ve isimler üzerine, Des­
pina Eftimiadu ile söyleştik.

• Despina'nın anlamı ile başlayalım mı söze . . .


- Despina, Meryem Ana'nın isimlerinden bir tanesi. lncil'de
geçen isimlerinden biri. Kelime anlamı itibariyle, "bakire" de­
mek. Meryem Ana da bildiğiniz gibi, bakire olarak hamile kal­
dı. Bakire anlamında olan "Despinis " , lncil'de Meryem Ana'ya
ithafen "Despina" olarak geçiyor.

• Sizin için neden bu isim seçi lmiş ?


- Anneannemin ismi olduğu için. Bazı gelenek-görenekler
değişti belki ama anne-babalarımızın zamanında , çocuklara ,

80
kendi anne ve babalarının isimleri verilirdi. Ben ikinci çocu­
ğum, ağabeyim var. Birinci çocuk genellikle baba tarafından
bir isim alır, ağabeyim babamın babasının ismini aldı. ikin­
ci çocuk, anne tarafından birinin ismini alır, bu yüzden bana
da anneannemin ismini vermişler. Güzel geleneklerdi aslın­
da . . . Günümüzde pek devam ettirilmiyor, özellikle Yunanis­
tan'da çok farklı isimler tercih ediliyor. Bir de şu var; azınlık
toplumlarında özellikle İstanbul Rumlarında din çok bağlayı­
cı bir unsur. Ondan dolayı isimler hep aziz ve azizelerin isim­
leridir. Mitolojik isimler ya da genel anlamlı; Agapi yani Sev­
gi gibi isimler çok çok ender kullanılır. Eski geleneklere gö­
re verilen adlar anneanne, babaanne isimleri zaten dini isim­
lerdi Şimdi değişiyor. Yunanistan'da her türlü isim kullanılı­
yor, zaten maalesef yeni neslin dinle çok bağlantısı olmadığı­
nı da görüyoruz. O yüzden isimlerden de bu ortaya çıkıyor.
Fakat benim çocuğum olsaydı, ben aileden birinin ismini ver­
mek isterdim.

z
<(
·a;
<(
a:
<(
....
""
a:
....
"'

81
• Ismini taşıdığınız anneannenizi tanır mıydınız?
- Evet, tanıdım. Kısa bir süre. 5-6 yaşıma gelene kadar on­
lar lstanbul'daydı, sonra Yunanistan'a göç ettiler. Ölmeden 9 ay
önce tekrar lstanbul'a geldiler ve Balıklı Rum Hastanesi'nde ve­
fat etti. Çocukluk hatıralarımı pek hatırlamıyorum ama anne­
annemin ismini ve bu ismi taşıdığım için çok mutluyum.

• Neden ?
- Ben dinine bağlı bir insanım, ondan dolayı Meryem Ana'nın
ismini taşımak güzel bir duygu .

• Nasıl bir kadındı Meryem Ana?


- Meryem Ana, Isa Peygamber'in annesi ve bizim inanışımı­
za göre bakire olarak hamile kalıyor. Yusuf ile nişanlı olmasına
rağmen, onunla cinsel ilişkiye girmeden, Tann'nın emriyle ha­
mile kalarak Isa'yı dünyaya getiriyor ve oğluna hayatını adıyor.
Öyle bir kadın. Allah tarafından seçilen bir insan. Annesi çok
büyük yaşta ona hamile kalıyor, o zamanlar için imkanlar da­
hilinde olan bir şey değil bu ama Allah'ın isteği olduğu için an­
nesi Anne, Meryem Ana'ya hamile kalıyor. Sonra Meryem Ana,
daha yaşını doldurmadan yürümeye başlıyor. 3 yaşında tapına­
ğa bırakılıyor, tek başına orada yaşamaya başlıyor, melek ona
her gün yemek getiriyor. Bütün bunlar onun hep seçilmiş bir
insan olduğunun göstergeleri.

• Bakire olduğu vurgusu bugünün dünyasında nas ı l karşı la­


nıyor?
- Müslümanlıkta ve diğer dinlerde , Meryem Ana azize ola­
rak kabul edilen bir karakter. Bakireliği, insanları o kadar meş­
gul etmiyor. inananlar inanıyor, inanmayanlar inanmıyor. Hı­
ristiyanlık açısından Meryem Ana'nın Isa'yı bakire olarak dün­
yaya getirmiş olduğu kabul edilen bir gerçek, üzerinde çok tar­
tışılmıyor, bunun hakkında yorum da yapılmıyor. 2000 küsur
senedir kabul edilmiş durumda.

82
• lstanbul'da bugün bazılan için Despina başka bir kadını,
" "

karakteri; Madam Despina'yı hatırlatıyor. . .


- Evet, Kurtuluş'taki tavemadan Madam Despina. Kendisi
hayattayken tavernaya gitmiştim, ayaküstü tanışma imkanımız
oldu ama çok fazla sohbetimiz olmamıştı. Fakat ismimi duyan­
lar genellikle onu bilmiyor oluyor; bilseler bana "Destina" de­
mezlerdi. . . Yeni Türkü'nün bir şarkısı var, o şarkıdan sonra be­
nim ismim Destina'ya döndü. Gayrimüslimler veya onlarla ya­
şayanlar Despina adını biliyorlar ama bugün çoğu kişi bana
"Destina" diyor. Her zaman düzeltiyorum; "Hayır, Destina de­
ğil. Dördüncü harf 'p' , Paris'in 'p'si. " Düzelttikten sonra bir de­
fa "Despina" diyorlar ama ondan sonra yine Destina'ya dönü­
yorlar çünkü bildikleri o, duydukları o .

• Madam Despina ölümü ile de çok gündeme gelmişti. Vasiyeti­


nin mezanna şarap dökülmesi olduğu konuşulmuştu . . .
- Bu olan bir şey, sadece Despina'ya has bir durum değil. Or­
todoks cenaze töreninde, tabut indirildikten sonra üzerine şa­
rap dökülür. Her ölünün üzerine şarap dökülür. Şarap bizim
için kutsaldır, lsa'mn kanım temsil eder.

• Bu sırada kişinin ismi nasıl zikrediliyor?


- Ölüm töreni sırasında bir sürü duada kişinin ismi geçiyor.
Sadece ismi ama; soyismi geçmez. Tabii isim derken de vaftiz
isminden bahsediyoruz , önemli olan kişinin vaftiz ismi .

• O isim için ne dileniyor?


- Ruhunun şad olması için, Tanrı katında takdir görmesi
için, Isa ile beraber olabilmesi için, dünyada yapmış olduğu gü­
nahların affolunması için, vücudunun tamamen eriyip giderek
rahatlaması için dua ediliyor.

• isminin ölümünden sonra da yaşaması ancak bazılanna nasip

oluyor. . . Madam Despina da o insanlardan . . .


- Tabii o dönemde gayrimüslim bir kadın olarak kendini ka­
bul ettirmesi, ismini duyurması önemli. Hele o dönemin Tür-

83
kiye şartlarını düşünürsek. . . Rum cemaati burada bir sürü kötü
olay yaşadı, buna rağmen onun ayakta kalabilmesi çok önem­
li. Cemaat içinde de tavemasından dolayı, özellikle Kurtuluş'ta
tanınan bir kadındı. "Madam Despina" dendi mi, kim olduğu­
nu anlamayan herhalde yoktu .

• "Yine mi Çiçek " gibi şarkılara da konu oldu . . .


- Evet, bir de Timur Selçuk'un çok eski bir şarkısı var: Ka­
rantinalı Despina . Tam sözlerini hatırlamıyorum ama o şar­
kı Madam Despina'ya ithafen yazılmış değildi. Galiba Attila ll­
han'ın bir şiiriydi. Başka bir kadına yazılmıştı büyük ihtimal­
le . . . Belki beraber büyüdüğü , beraber yaşadığı, belki de aşık ol­
duğu bir Despina'ya . . . Bugün Despina çok yok, Ortodoks dün­
yasında çok kullanılan bir isim değil. Maria, Meri daha çok kul­
lanılıyor.

• Mesleğinizi icra ederken, "Despina" ismini taşıyor olmak üze­


rine, isminizin anlamı hakkında konuşuyor musunuz?
- Ben çevirmenlik, rehberlik ve öğretmenlik yapıyorum. Şiş­
li Terakki Lisesi'nde Yunanca öğretmeniyim. Yunanca seçme­
li derslerden biri. Selanik'te faaliyete başlamış bir okul, ondan
dolayı Yunan kültürüne bir yakınlığı vardı. Her sene 8- 1 0 ki­
şi derslere devam ediyor. Çoğu öğrenci Yunanistan'a geziye gi­
den ailelerin çocukları, Yunanistan'ı biliyorlar. Bazı öğrenciler
mitolojiye meraklı olduğu için bu dersi seçiyor. Onlarla bera­
ber olmak çok özel, çarşamba günleri yani okula gittiğim gün
benim için çok farklı. 1 2 senedir oradayım, başından beri orada
kimse bana "Destina" demedi. Azınlık olduğumun da farkın­
dalar. Kim olduğum, İstanbullu olduğum, tarihim konusunda
hiçbir zaman problem yaşamadım orada.

• Rehberlik yaparken de aynı durum geçerli mi? Turistler,


Türkiye'de Despina olmanıza, Türkiyeliler kadar şaşınyor mu?
- Eğitim seviyesine ve tarihi bilip bilmemesine bağlı bu. Eği­
tim seviyesi düşük olanlar aynı sorulan soruyor; "A lstanbul'da
Rum kaldı mı? '' , "Niye adın Despina? " , "Neden haç takıyor-

84
sun? " Fakat eğitim seviyesi yüksek kesimden gelen bir grup
varsa; onlar şaşırmıyorlar. Onlar burada hala az da olsa bir Rum
nüfusu olduğunun farkındalar. Ben ağırlıklı olarak lstanbul'da
Yunanistan'dan gelenlere rehberlik yapıyorum. Müzeler, Hıris­
tiyanlık için önemli olan kiliseler, patrikhane ziyaret ediliyor,
yaz dönemi ise adalara gidiliyor. Tarihe meraklı olanlar cami­
ye dönüştürülmüş olan kiliseleri merak ediyorlar çünkü bun­
lar Bizans dönemi açısından önemli yapılar. . . İstanbul hepimi­
zin tarihi açısından önemli. . .

85
D O R ET HABİB

"Ôzgünlüğünü bulduğunda
isminle bütünleşiyorsun"

Yürüttüğü proje sayesinde Birleşmiş Milletler Dünya Çocuk Zirve­


si'nde ilk kez Türkiye'nin konuşma hakkı kazanmasını sağlayan ve
yapılan uluslararası toplantıda Türkiye'yi temsil eden Doret Habib,
babaannesinin ismini taşıyor. Hiç görmediği, tanımadığı ama Trak­
ya Olaylan sırasında yaşadıklanndan dolayı, hikayesini ve adını ta­
rih kitaplannda okuduğu babaannesi Doreta Aviyente'nin...
Babaannelerden bize kalan isimler ve isimlerin marka değeri olarak
algılanması üzerine, iletişim danışmanı Doret Habib ile söyleştik. ..

• Doret'in anlamı ile başlayalım mı söze . . .


- İsmimin iki anlamı var, ikizler burcuyum diye iki anlamı
olabilir dediler. Doret, Latincede Debora, Dvora yani kraliçe arı
demek; üretken, üreten anlamında. Yunancada ise Doro , hedi­
ye demek. Theodoros, Allah'ın hediyesi anlamına geliyor. Do­
ret buradan türüyor. Anlamları beni etkiliyor mu diye düşün­
düğümde; evet. . . Hakikaten ben üretmeyi, yaratmayı çok seve­
rim ve yaşamın bir hediye olduğunu düşünüyorum.

• Bu ismin size verilişinin nasıl bir hikayesi var?


- Bu , benim babaannemin adı. Geleneksel olarak eskiden an­
neanne, babaanne ve dedelerimizin adları verilirdi, bana da ha-

86
baannemin adını vermişler. Babaannem çok enteresan bir kişi­
lik. Aktif bir kadın; çok güçlü, çok cesur, gözü pek ve dediğim
dedik bir kadınmış. Ailesini, toplumunu koruyan, hoş bir ka·­
dınmış. Olduğu yere fark getiren birisiymiş.

• Trakya Olaylan'nda nasıl "aktif' olmuş?


- Yaşadığı deneyimle, kendi hikayesiyle. Rıfat Bali kitabında
anlattı. Ben tanımadım, hiç görmedim, anlatılanlardan biliyo­
rum. Adı tarih kitaplarında geçiyor; Doreta Aviyente. Ailesine
nasıl sahip çıktığı yazılmış. Kırklareli'den lstanbul'a gelmişler,
ben de gelişlerini, oralarda neler yaşandığını kitaplardan öğren­
dim. Babaannemin hikayesini anlatacak çok fazla insan yoktu.
Babam da o zamanlar 1 yaşındaymış. Olayı yaşayan büyük ha­
lam Raşe} Giyindiren bu olayı hatırlıyormuş. Ağabeyim de Rıfat
Bali'nin kitabını okuduktan sonra bana bu olayı anlattı. Ağabe­
yim sayesinde öğrendim.

87
• Babaannenizin yaşadıklannı öğrendikten sonra, Doret adıyla
Türkiye'de yaşamak sizin için farklılaştı mı ?
- Hayır. Ben hep hiç çekinmeden kim olduğumu, adımın an­
lamını söylüyorum. Benim adım aynı zamanda şirketimin de
adı. ismimi duyanlar bazen "Tercüman ister misiniz? " diye so­
ruyorlar. Fakat anlamım anlatınca herkes saygı duyuyor ve adı­
mı keyifle kullanıyorum.

• lnsanın işinde kendi adını kullanması, isminden marka yap­


ması nasıl bir durum ?
- ismin marka değeri . . . Bence bu her sektöre göre değişen bir
şey. Bazı sektörlerde kendi adın çok önemli çünkü adlar, mar­
ka adlan, senin öz değerlerin demek. Karakterin aslında senin
marka kimliğin demek. Görünümün, giyinişin, seçtiğin kıyafe­
tin senin logon demek. ismin ise markam belirler. insanın bü­
tünü , ismiyle örtüşüyor ve imajını oluşturuyor. Her şey bizim
sorumluluğumuzda . . .

lnsan zaten ismiyle, kendi gibi yaşıyor. Bunun dışında ken­


di ismiyle bir imaj oluşturmaya çalışması biraz tuhaf bir şey de­
ğil mi ?
- Benim yıllardır üzerine çalıştığım konu aslında bu ve işin o
kısmı çok önemli. Kişisel gelişimle marka ve isim gelişimi ay­
nı. Mesela, sana bakalım: Rita kimdir? Avukat. Ne yapar? Azın­
lık haklan konusunda çalışır. işinin, isminle bütünleşmesi için,
ona göre davranmak, ona göre etkinliklerde bulunmak, azın­
lıklarla ilgili çalışmalar yapmak, beslemek durumundasın. Bu­
nu yapınca ismin pekişiyor.

• Buna göre hareket etmeye çalışmak samimiyeti ortadan kal­

dırmaz mı ?
- Hayır, tam tersi herkes kendi olmalı . Sen orijinalin değil­
sen marka yaratamazsın. Bazı insanlar, mesela şarkıcılar sah­
nedeyken başka bir ışık çıkartır, o tururken bambaşka . Sıra­
dan bir yerde otururken görsen, "Bu muymuş o kadın? " der­
sin. Fakat aslında o gerçekten samimidir çünkü ışıklar altın-

88
dayken içindeki ışık ile bambaşka çıkabilir. Işığını verdiğin,
verebildiğin ortam da önemli. O yüzden bence marka demek
kendi özgünlüğünü bulmak demek. lsmin de böyledir, özgün.
Kimseye ait değildir, sadece sana aittir. Senin özün neyse far­
kın odur. Adın gibi, özün de farklı, kimse kimseye benzemez .
Fakat bence ancak kendi özgünlüğünü bulduğunda isminle
bütünleşiyorsun ve bu yüzden de onu senden başka kimse ge­
liştiremiyor.

• Kişi kendi adını kullanarak bütün çalışma alanlarında, her


sektörde var olabilir mi ?
- Kuruma, sektöre, kişiye göre değişir. Doktorsan, sanat­
çıysan, uzmansan kendi adınla konumlanman gerekiyor, baş­
kasının adıyla yapamazsın. Bir ürün çıkartıyorsan, bir firmay­
san o bambaşka bir şey ama markaların da bir kişiliği var. Her
markanın bir kimliği, görüntüsü ; bir duygusu var. Biz bu yüz­
den markaları yaparken, "O markanın yarattığı duygu nedir,
algı nedir, neye benzer? " diye araştırmalar yaparız. Dolayısıy­
la kendi isimlerimiz gibi, markaların isimlerinin de hikayeleri,
kişilikleri, yaşam tarzları olur. Ardında hikayesi olan bu isim­
leri kendi özgünlüğüne göre beslemek, geliştirmek önemli. Sen
bir projeyi yaptığın zaman o çabuk tükenir, onu geliştiren baş­
ka projeler de yapmalısın ki seninle beraber adın da büyüsün.
Kendini ilerletip marka değerini beslemen ve yaşatmaya devam
etmen önemli.

• Marka yok olursa kişinin ismi de kirlenmiş oluyor mu?


- En acısı bu, çünkü çok kolay bir şey. Yaratırken ne kadar
çok emek veriyorsan, tam olarak o kadar kolay da yok edebi­
lirsin. Çok dikkatli olmak lazım çünkü intemet ortamı sansür­
süz. lsmin itibarı en önemli şey çünkü ismin, senin güvenilir­
liğindir.

• Türkiye'de yabancı bulunan isimlerimizi, marka adı olarak


nasıl değerlendiriyorsunuz?
- Bence daha akılda kalıcı, farklı ismim olması bu anlamda

89
beni memnun ediyor. Bazıları değişik isim kullanmaktan rahat­
sız oluyor; daha bilinen, fonetiği daha kolay olan isimleri ter­
cih ediyor. Bana güzel geliyor. Ben Anadolu'ya çok gidiyorum.
Anadolu'daki şirketleri geziyorum, sanayi odalarında konuşma
yapıyorum. Anadolu'daki güçlü firmaların, kobilerin satışlarını
arttırmak için nasıl bir algı, imaj oluşturmaları gerektiğine da­
ir sorulan yanıtlıyorum.

Anadolu'daki firma isimleri de kişilerin adlanndan mı olu­


şuyor?
- Aile soyadlarında genelde "oğlu" var. Geleneksel eski bir
terminoloji bu . Aile soyadlarıyla, aileler biliniyor. lsim değeri,
aile değeri de "oğullardan" kaynaklanıyor. Bazen şirketlerin ad­
larına da bunu koyuyorlar. Ben orada kendimi çok iyi hissedi­
yorum. Çok samimiler ve onların haklarını onlar gibi korudu­
ğun zaman da çok ciddi şekilde sahipleniyorlar.

• llk karşılaşma nasıl oluyor?


- Profesyonelce tabii ki. Beni, işin uzmanına ihtiyaçları ol­
duğunda davet ediyorlar, dolayısıyla herkes gibi benim kim
olduğumu araştırmış oluyorlar, neler yaptığımı biliyorlar.
Benden öğrenmek istedikleri tecrübelerim, network'üm ve bil­
gilerimle ilgili oluyor. Nadir de olsa adımın neden Doret ol­
duğunu soranlar da çıkıyor. lsmimin ne anlama geldiğini me­
rak edenler oluyor. Anlatıyorum tabii ki ve 500 yıl önce aile­
mizin lspanya'dan geldiğini de söylüyorum. " Zaten sizde de­
ğişik bir tip var," diyorlar. lsmin değişik, tipin değişik . . . Deği­
şikliğe , farklılıklara saygı benim için çok kıymetli. Bu sebeple
down sendromlu bireylere destek veriyorum. Türkiye Down
Sendromu Derneği'nde farkındalık yaratmak amacıyla, der­
neğin kuruluşundan beri aktifim , yönetim kurulunda PR-ile­
tişimine destek veriyorum. Farklılıklara kucak açmanın, ba­
rış içinde bir dünya için en değerli yaklaşım olduğunu düşü­
nüyorum.

90
• Bu dünyaya getirdiğiniz çocuğunuz için hangi ismi seçtiniz?
- Enis. Benim için dostluk çok kıymetlidir. Oğlumun adı;
Enis, candan, iyi dost demek. Dedesinin isminden türettik. Ve
hakikaten de Enis çok candan ve iyi bir dosttur. Soyadımız da
Habib, Arapça sevgili demek. Tam bilemiyoruz ama herhalde
eşimin ailesi Arap kökenli. . .

91
ELENA K OVAÇİ UYGAN

"Sen var konuşmak Türkçe?"

İ nsanı rutin hayattan k u rtarı r ş i i r. Kendini beğenm i şl i k, benci l l i k,


sin i r, h ı nç ve s ı k ı ntıdan sıyı ran b i r kap ı d ı r, bu zeh i rlerden ku rta­
ran şey - şi i rd i r.

Büyük sıkıntı içinde oğluna isim ararken bir şairin lakabını fark
eden Elena Kovaçi Uygan ile , isimler ve Bulgar gelenekleri üzeri­
ne söyleştik . . .

• "Elena "nın anlamı i l e baş layalım m ı söze ? Ne dem.eh Elena ?


Anlamını bilmiyorum ama bir azizenin adı . Bizanslı He­
-

lena ile Konstantin ile ilgisi olmalı. Babaannemin adı . Eski­


den genelde yapılan buydu ; çocuğa , anneannelerin, dedele­
rin veya ölmüş kardeşlerin isimlerini vermek. Kız kardeşime
de annemin ölen kız kardeşinin adı verildi ; Alexandra . Şim­
di ben çocuğuma ölen birinin adının verilmesini istemem, ta­
mam ölene saygı var ama çocuğa onun ağırlığını taşıtmak is­
temem. Gerçi eskiden patriyarkal bir düzen söz konusuydu ,
gelinlerin çok fazla konuşma şansı yoktu . Bizim Bulgarlarda
anne , vaftiz günü kiliseye bile gitmezdi, tamamen çocuğunu
n u nha ya , n u n h o ya yani kirveye teslim ederdi . "Eti senin ke-
' '

92
miği benim" anlamında. Çocuğa ismini annesi, babası değil
kirvesi koyardı.

• Bu, aile içinde, toplum içinde tartışmalara neden oluyor muy­


du? Yoksa sorgulanmayan, kabul edilmiş bir durum muydu?
- Bizde bir tek kız kardeşimin; Sandra'nın ilk çocuğunda sı­
kıntı oldu. Kardeşim 7 aylık hamileyken çocuğu için çok anor­
mal bir ismin seçildiği ona bildirildi. Kardeşim, " Kesinlikle ol­
maz," dedi. Büyük problemler yaşadık. Kaç sene çocuk vaftiz­
siz kaldı, kavgalar patırtılar, aile birbirine girdi. Kirve babamın
dükkanına geldi. "Ben sizin düğününüzü yaparken şu kadar
para harcadım, vaftize de şu kadar para harcayacağım," demiş.
Bizim peder biraz ketum bir insandı, o anlatmadı ama onun­
la çalışanlar anlattı. Babam kasadan parayı çıkartmış, "Kaç pa­
ra harcadıysan al, benim satılık çocuğum yok," demiş ve para­
yı suratına atmış. Adamı göndermiş. Sonra bunlar papazı kafa­
kola almaya çalışmış, o zaman iki tane papazımız vardı. Bir ta­
nesine demişler ki; "Sen çaktırmadan o ismi oku. " Öbür papaz

��.C��ıt :<t��r�
� G�� �
o::
""
..-ı....;.;..._....,.-""-...;a.;o...,..-;.;;...,_ m

93
olayın vahametini aydı, "Böyle bir şey söz konusu olamaz," de­
di. Kayınvalidenin erkek kardeşi vardı, çok düzgün bir insan­
dı, o "Ben yapacağım," dedi ve kendisi üstlendi. Sandra'nın ka­
yınpederi ve kayınvalidesi vaftize gelmediler. Ciddi sıkıntılar
yaşandı.

• Sizin nunka/nunko'nuz kimdi ?


- Teyzemin halası. Yaşlı bir kadındı, vefat etti. Sanının ma­
nevi annem olmak istediğini kendisi bizimkilere söylemişti. O
zaman çok önemli bir durumdu kirve olmak.

• O zamanlarda aslında, çocuğa ismi değil; isim koyma hakkı­


nın sahibi olan kişi seçiliyormuş . . .
- Tabii. Bu kişi şimdi ya aile yakını oluyor ya da yakın bir
dost. Eskiden şöyle yürüyordu : Çiftin düğününü yapan en
azından ilk çocuklarının da kirvesi oluyordu. Şu önemlidir: Bir
kız-bir oğlan kirveliği yapamazsın çünkü sen o çocukların ma­
nevi anne ve babasısın. Allah muhafaza, çocuk kendi anne ve
babasını kaybetse, o çocuktan Tanrı önünde sen sorumlusun.
Yedek anne-babasın. Tann'ya; "Ben bu çocuğun sorumluluğu­
nu üstleniyorum," diyorsun. Dolayısıyla yarın öbür gün o iki
çocuk karşılaşırsa, birbirleriyle evlenemezler çünkü tek kirve­
den oldukları için kardeş sayılırlar. Dolayısıyla eğer kız vafti­
zi yapıyorsan hep kızdan gitmelisin. Bizde kirvelik, yeğenimin
kavgalı olayından sonra hep aile içinde halledildi. Zaten şim­
di kimse kirveyi takmıyor. Hele gençler. . . " Çocuğumun isim
hakkı benimdir," diyorlar. Daha bilinçliler, ismin çok önemli
bir etken olduğu konusunda araştırmalar var, onları okuyorlar.

• isim sizce nasıl bir etken ? Mesela isim, insanın kişi liğini şe­
killendirebi lir mi ?
- Evet, bir kere o ismi hayatın boyunca taşıyacaksın. Mese­
la "Bir kralın adını, bir komutanın adını takmak çocuğa ağır bir
yüktür," derler çünkü o adamın ve geçmişte yaşananların da
yükünü veriyorsun. Hoş bir anlamı olması önemli. Türklerde
de bu tartışılıyor, geçenlerde televizyonda Yaşar Nuri Öztürk

94
anlatıyordu : Kur'an'da geçen "Aleyna" adı çok kullanılıyor­
muş, halbuki Aleyna, cehennem meleği demekmiş. "Kur'an'da
geçen her isim, kullanılması gereken bir isim değildir," diyor­
du . . . Greklerde şimdilerde antik Yunan isimleri vermek moda.
Bizim Bulgarlarda da eski Bulgar isimleri moda oldu yani bizim
Hıristiyanlığa geçmeden önceki isimlerimiz: Boris, Krum, Kub­
rat . . . Bunlar Bulgar komutanlarının isimleri. Bizde yağmur, ça­
mur adlan verilmez. Türklerde kullanılır; Kaya, Yağmur, Yıldı­
rım vardır. Sonra şu da var; zamanla bazı isimler önemini kay­
bediyor. Mesela babaannemin adı Glikeria idi, Türkçede telaf­
fuz edilmesi çok zor. Karşındakine anlatamazsın. Kadının ken­
di de diyordu ; "Benim adımı koymayın , " diye . Fonetiği zor,
yurtdışında kullanılması da zor. Bu kadar uzun isimler çocu­
ğu çağırırken de zor oluyor. Ne bileyim çıkıyorsun pencereye;
"Glikeriaaaa. "

• Siz çocuğunuza nasıl isim verdiniz?


- Ben oğluma isim koyarken biraz zorlandım çünkü bizde
bir adet var; eğer bir azizin gününde doğduysa çocuk, o azizin
ismi konur. Benim oğlan da Saint-George günü doğdu, doğdu
ama ben ismini Yorgo koymak istemiyorum. Çok banal. Geor­
ge da istemiyorum, dayım vardı ölmüştü , ölmüş bir adamın is­
mini vermek istemedim. Sonra, benim kocam Rumdu , dolayı­
sıyla çok fazla Bulgar bir ismi koymamalıyız ki kocam zor du­
rumda kalmasın. Çok fazla "el greco" bir isim de olmamalı çün­
kü babam, Bulgar Kilisesi'nin yönetimindeydi. Adama, "Bak kı­
zı Rum adı koydu ," dememeleri lazımdı. Arayış zordu . Çok sı­
kıntı yaşadım ve biliyor musunuz, benim oğlan vaftizini hatır­
lıyor. 5 yaşında filandı, bu kadar uzun sürdü ! O süreçte nüfus
kağıdını çıkartmadım. Arkadaşlarımız soruyordu , "Bu çocuk
ne şimdi? " , " Cudyo ," (Yahudi İspanyolcası: Yahudi) diyorduk.
Isa neydi vaftiz olmadan önce ? Sonunda annem dedi ki; "Bu
çocuk Saint George gününde dogdu , yapma bunu , ezme , azi­
zin üstüne gelme . " Bunun ardından bir gün, kitap okurken bir
Bulgar şairin lakap kullandığını gördüm: Geo Milev. Ah dedim
buldum ! Geo, hem George'un kısaltılmışı hem de çok nötr bir

95
isim. Hiçbir milliyete girmiyor, Türkçe telaffuz edilirken sıkın­
tı yaşanmıyor. Bizimkilere söyledim, beğendiler ve derhal git­
tik, kilisede çocuğu vaftiz ettik. Apar topar oldu çünkü kayın­
validem vefat etmişti ve eğer bir ölü varsa, cenazeden evvel vaf­
tiz yapılmalı. Biz de aldık oğlanı, gittik kiliseye, hatta onu oyla­
mak için matchbox almışız, onu bile hatırlıyor çocuk !

• Kişi vaftizden sonra hayata adıyla mı başlamış oluyor?


- Evet, ona bir isim veriliyor. Tanrı'ya bile isim vermiş insan­
lar, her şeye isim veriyorsun. Mesela kilisede, cenaze törenin­
de ölen kişinin sadece adı söylenir. Benim kocam öldü, dualar­
da hep "Dimitri" diye anıldı , "Dimitri Uygan" denmedi. Demek
ki soyadıyla kişileştirmiyor ve dolayısıyla isim, dinen ve inanı­
yorsan Tanrı nezdinde de çok önemli. Yeni felsefeler açısından
da bu gelenekler anlamlı. Mesela Masaru Emoto diye Japon bir
adamın yaptığı deneyler var. Suyun moleküllerini araştırmış,
bir bardak suya eğer güzel şeyler söylersen değişim olduğunu
tespit etmiş. Kadeh kaldırılırken "sağlığa" deniliyor, bunun kö­
keninde de muhtemelen böyle bir inanç var. Ayazma da böyle.
E , vaftiz de suyla oluyor; suda okunuyorsun. Suda günahların­
dan arınman amacıyla vaftiz ediliyorsun. Tabii günah mesele­
siyle ilgili onlarca soru sormak mümkün . . .

• Türkiye'de, "Türkçe konuşan Elena" olarak çok soru yanıtlı­


yor musunuz?
- Aslında Elena bana çok fazla sıkıntı yaratmadı, fonetik ola­
rak kolay. Ara sıra Leman derler, ben de kendime öyle diyo­
rum. Elena'nın kısaltması Lena'yı da kullanıyorum. Babamın
adı lstefan'dı, Mustafa derlerdi. Sandra'ya temizliğe bir kadın
geliyordu , "Alexandra" yerine "Ali lhsandra" diyordu, kendi­
ne göre bir şey uydurmuştu . Seni yabancı olarak görüyorlar,
" N e güzel Türkçe konuşuyorsunuz," diyor. "Senelerdir bu­
radayım," diyorsun, bunu da algılamakta zorluk çekiyor. Kız
kardeşimin kızı Rosana'nın bir hikayesi var: Yıldız Üniversite­
si'nde yani lstanbul'un en köklü üniversitelerinden birinde, İs­
tanbul gibi bir şehirde, merkezde ve üniversite öğrencileri ara-

96
sında. Üniversitenin ilk günü , sınıfta ismini söylüyor: " Rosana
Sarıoğlu . " Herkes dönmüş buna bakmış. Çıkışta etrafına top­
lanmışlar ve demişler ki; "Sen var konuşmak Türkçe? " Yani. . .

• Türkçe konuştuğunuzu kanıtlarken, Bulgar olduğunuzu da

belirtiyor musunuz? Türkiye'de Bulgar olmak, diğer gayrimüslim


toplum bireylerinin yaptığından farklı açıklamalar yapmayı ge­
rekli kılıyor mu ?
- Eskiden azınlıklar daha fazla olduğundan bu isimler daha
az dikkat çekiyordu, daha az fark ediliyorlardı. Şimdi insanlar
kimin ne olduğunun farkında değil; Musevi ne, Rum ne anla­
mıyor adam. Fakat basmakalıp şeyler biliniyor ve her türlü ne­
gatiflik sana mal edilebiliyor. Mesela komünizm zamanı "Bul­
garım" demeye çekinirdik. "Bulgar mısın? ! Komünist! ! " O dö­
nem "Makedonyalız biz," diyorduk. "Selanik'teniz," diyorduk,
Selanik'i duyunca Atatürk de Selanikli olduğu için ortam yu­
muşuyordu . Sıkıntılı bir dönemdi. Lisede bir hocam vardı, kır­
mızı kalem kullanmayı yasaklamıştı. "Kırmızı kalem kullandı­
ğınızı görmeyeyim, kırmızı komünist rengidir," derdi. Sonra
kiliseye gizli polis gelirdi. Bulgar Konsolosluğu ile sıfır tema­
sımız vardı. Annem konsolosluğun kapısının önünden geçer­
ken, "İçeri bakmayın," derdi. Babam kilise yönetiminde oldu­
ğu için bayramlarda tebrik etmeye konsolosluktan birileri ge­
lirdi, onunla her zaman babam muhatap olurdu ve biz çok faz­
la yaklaşmazdık.

97
ELİZA PİN HAS

"Türkçeyi iyi konuşmak için


kendimi kasmıyorum"

Yahudi lspanyolcası bir deyişe göre; "De los ojos de la persona na­
da guadrado no puedo kedar. " Yani; bir insanın gözünden hiçbir şey
saklanamaz.
Gören gözün anlayacağını ve biraz da bu yüzden inkilnn yalanla bir
olduğunu düşünen Eliza Pinhas ile, Yahudi kimliği ve ismi üzeri­
ne söyleştik...

• lsminizin anlamı ile başlayalım mı söze? Ne demek "Eliza"?


"Özel" imiş. lbranicede d e var, Aliza diyorlar. Amerika'da
-

da var. ispanya'dan göç hikayelerini okuduğun zaman orada da


olduğunu görüyorsun.

• Sizin için neden bu ismi seçmişler? Niye sizi "özel " olarak ad­

landırmışlar?
- Özel diye düşünerek bu adı vermemişler . . . Benim haham­
lar 4 kardeş; 2 kız , 2 erkek. Babaannemin ismi Regina. Ben­
den büyük iki kız torunu olmuş. Sonra annem hamile kalın­
ca kayınpederi, annemi yalnız bulmuş ve demiş ki; "Sulatani­
ka, sana bir ricam var. Bak Regina'ya söyleme, yani babaanne­
me söyleme benim söylediğimi ama Regina'nın 2 torunu var,
kız. Onun ismi var, benim kız kardeşim çok genç öldü . Sen kı-

98
zına onun ismini koyar mısın? " Annem de çok severmiş kayın­
pederini. "Tabii," demiş "ama nasıl? " "Rüyamda gördüm der­
sin." Ve öyle yapmış annem. Hamileliğinde dokuz aya gelince
demiş ki herkese; "Biliyor musunuz ben rüyamda gördüm, ba­
bamın kardeşinin ismini kızıma versem olur mu? " Babaannem
de, "A ! Evet! " demiş. "Zaten bıktım Reginalardan. Biri kadem­
siz, biri uğursuz".

• "Kademsiz" ne demek?
- Yahudiler o zaman çocuklarına böyle söylerdi. Kademsiz
kademden gelir, uğursuz gibi bir söz. O zaman en büyük bed­
dua buydu . Çocuklar yaramazlık yaptılar mı söylenirdi. Babaan­
nem de, "Bıktık artık kademsizlerden . . . lyi yaparsın," demiş ve
benim ismimi Eliza koydular. Büyükbabam çok çok sevinmiş.

• Bu sır büyükbabanızla anneniz arasında ne kadar kalmış?


- Babaannem öğrenmedi. Halalarım öğrendi. Hep sakladılar.
Annem söyledi bana.

99
• O dönemde Eliza yaygın bir isim miydi ?
- Tabii, ben ortaokulu Ortaköy'de okudum. O zaman çok
Yahudi vardı. Hatta Ortaköy'de öksüzler yurdu vardı; Orpheli­
nat (yetimhane) , bina hala duruyor. Bizim sınıfta öksüzler yur­
dundan üç kişi vardı. Eliza Zeytinci, Eliza Nasi, Uza Haver ve
bir Eliza daha vardı. . .

• Eliza ismini sadece Yahudiler mi kullanıyordu ?


- O zaman Ermeniler, Rumlar, Türk okullarında yoktu ki. . .
Yoktu. Bir biz vardık. Ama n e olduğumuzu da bilmiyorduk. So­
run yoktu . Hiç sorun yoktu . Şunu hatırlıyorum: Harp zamanı,
tarih bilemeyeceğim. Ya dördüncü sınıftayım ya da üçüncü , öğ­
retmenimiz Atatürk'ün ilk öğretmenlerinden. Ekmeği vesikayla
yiyoruz. Hamursuzu da bize hal (sinagog) veriyordu. Bana öğ­
retmenim dedi ki; "Eliza, gel bir şey söyleyeceğim. " "Efendim? "
"Sizin hamursuz yaklaşıyor. Ben hamursuzu çok severim, bana
getir. " Eve geldim ki, nasıl getireyim, hesaplı veriyorlar. Vesi­
kayla veriliyor yani sayılı, ama öğretmen hamursuz istiyor, biri­
mizin payı gidecek. . . O kadar iç içeydik ve aynın yoktu.

• Okulda Eliza olmak zor değildi yani ?


- Hayır.

• Sonra, hayatınızın başka dönemlerinde isminiz Eliza olduğu


için zorluk yaşadınız mı ?
- Hiç. Çünkü ben Yahudi olduğumu hiç inkar etmedim. Bu­
gün hala gittiğim hiçbir yerde Türkçeyi iyi konuşmak için ken­
dimi kasmıyorum. Hep diyorlar; "N erelisiniz? " , "İstanbullu­
yum. " "Ama nereden geldiniz? " Herkes bir yerden geliyor ya . . .
Ben diyorum ki; "Yedi soyum İstanbullu . " "Ama olmaz ki, baş­
ka türlü konuşuyorsunuz. "E çünkü ben Yahudiyim. " "Olsun
zaran yok. Ben de Lazım. " 1 3- 1 5 sene kocamla hastanelere gi­
dip geldik, orada yaşadık neredeyse. Doktorlar da sordu , hem­
şireler de, hasta bakıcılar da , hasta yakınları da . . . Hiçbirinden
bir tepki görmedim. Belki içlerinde vardı ama bana karşı gös­
termediler. Bir tek bir Sabahat Hanım vardı, hasta yakını. On-

1 00
dan şöyle bir tepki gördüm: Benim kocam diyalize giriyordu
fakat o sırada zatürre oldu . Zatürre tedavisi için Amerikan'da
(Amerikan Hastanesi) yatıyordu ve bir ay boyunca oradan sed­
yeyle diyalize gidip geliyorduk. Sabahat Hanım duramadı, pat­
ladı ve dedi ki; "Söyle bakalım nereden buluyorsunuz bu pa­
ralan da Amerikan Hastanesi'nde yatıyor kocan?" "E," dedim,
"kocam 55 sene çalıştı. " "Olmaz ! lsrail'den mi yardım görüyor­
sun?" "Yok," dedim ve çok çok sakin bir şekilde; "sana bir şey
soracağım," dedim: "Sen Müslümansın Sabahat Hanım, senin
kocan da çok hasta. Mısır size yardım ediyor mu ? Müslüman
çünkü . " "Ne münasebet ! ! ! " E bana da ne münasebet ! Yemin
ediyorum. Bir de Nurten Hanım vardı, iyi sıhhatte olsun, o çok
kızdı. "Neee diyorsun Sabahaaat Hanım ! Elif Hanım -Eliza zor
geliyordu , ondan Elif diyordu bana- senden Türktür. " "Nurten
Hanım," dedim, "Allah aşkına bağırma, bak," dedim ve çıkar­
dım kimliğimi. "Bak Sabahat Hanım burada ne yazıyor? " "Türk
yazıyor. " E başka? Seninki de pembe, benimki de pembe . . . Böy­
le yani, hiç inkar etmedim. Geçen gün de şöyle bir şey oldu :
Burada yeni bir bakkal dükkanı açıldı . Benimki kapandı, ben
de onunla anlaşma yaptım. Kızı geldi, 1 8 yaşında kibar bir genç
kız: "Eliza Hanım siz nereden geldiniz? " "Biz Türküz," dedim.
"Evet ama bir yerden geldiniz. " "Bilmiyor musun? Biz 500 sene
evvel lspanya'dan buraya göç etmişiz. Dedem, dedem, dedem
buralı. " "Ooo çok olmuş sizin gelişiniz ," me dicho (Yahudi İs­
panyolcası: dedi bana) . Haberi yok. Kim suçlu? Haberi yok ki
kim suçlu? Ben kimseyi suçlamıyorum.

• Cahillik mi bu?
- Hayır, cahil değil, öğretilmedi. Bugünküler hiç cahil değil.
Teknoloj i konusunda mesela, cahiller mi? Hiç değiller. Ama bu
verilmedi, Türkiye tarihi verilmediiiii. Bu kadar basit.

• Siz çocuğunuza bu konulardaki bilgileri nasıl, ne zaman ver­

diniz?
- Her şeyi anlattım. llkokulda anlatmadım. Oğlumun sınıfın­
da ondan başka bir Yahudi çocuk vardı, sonra o gitti, oğlum tek

1 01
kaldı ve çok iyi arkadaşları oldu . Sınıf arkadaşlarıyla, anneleriy­
le ben de tanışırdım. Çocukların yaş günlerini hep beraber kut­
lardık. Bir defa onların evine, bir defa bizim eve . . . Gittik geldi­
ler . . . Oğlum hala ilkokul arkadaşlarıyla görüşür. Ben de; nikah­
larına gittim, düğünlerine gittim, çocukları oldu , onları sev­
dim. Hala hep beraberiz . . . Böyle olmazdı eğer ben bunları oğ­
luma ilkokulda anlatsaydım . . . Çocuk kafasıyla küserdi, nefret
ederdi. Ortaokuldan sonra anlattım. Daha doğrusu ne zaman
biliyor musun, Salkım Hanım'ın Taneleri kitabı çıkmıştı. Ben
onu okudum ve okuttum. Varlık Vergisi. . .

• Oğlunuzun ismini seçerken bu anlattıklannızı bilmeniz etkili


oldu mu ? Onun adını nasıl seçtiniz?
- Eşim seçti. Babasının ismini; joseph adını koymak istiyor­
du . Ben oğlumu çok zor elde ettim, Allah bana oğlumu verdi
ya, "İsmini ne yaparsan yap," dedim. Sonra, "joseph okulda bi­
raz zor olacak," dedim, "Öyle ! " dedi. Peki . . . Sonraaa , 80'lere
yakın olaylar başladı ya; talebeleri vuruyorlardı, sokağa çıkmak
yasak bilmem ne . . . Sanki bugün gibi. "E," dedi, "ben oğlumun
ismini değiştireceğim ," Sonra bir gün geldi; "Ben Almelek ile
-Almelek sekreteri- gittim, Almelek şahit oldu ki çocuk ken­
dini Joseph ismiyle rahat hissetmiyor. Adını Yusuf koyduk. "
"lyi yaptın. " Ve joseph ismini çıkardılar Yusuf oldu : Yossi Yu­
suf. Biz zaten ona Yossi diyorduk. Çocuk kendini zaten Yossi
diye biliyordu . Yusuf diye hiç çağırmadık. O yüzden oğlumun
beni tanıyan arkadaşları da ona Yossi der, konuşmalarımızı hiç
bilmeyenler Yusuf der. . . Askerlikte "YusuP'u kullandı ama bili­
yorlardı ki Yahudidir. Fakat çok şükür, hiç sorun olmadı. Çok
iyi bir askerlik yaptı , inan. Diyorum, Allah rast getirir. Önemli
olan inkar etmemek. . .

• Neden ?
- lnkar daha zor. lnkar oldu mu bir nevi yalan var işte. Ve ya­
lanı muhafaza etmek kolay değil. Kimse için hiçbir zaman ko­
lay değil. . .

1 02
E M A N U E L MAN UKYA N

"Ôlüm ilanlanndaki isimleri


iki-üç kez kontrol ederiz"1

İ nsanın kayıts ı z şarts ı z sahi p o l duğu tek şey bedeni, ölene dek be­
deni onu hiç terk etmiyor, asl ı nda ö l ünce de terk etm iyor.
- D U Y G U AS E N A

Anneannesinin ölümü ile bedeni isimlendirilmiş olan Emanuel Ma­


nukyan ile, isimler, ölüm ilanlan ve "Manukyan" üzerine söyleştik...

• isminizin anlamı ile başlayalım mı . . . "Emanuel " ne demek ?


- Emanuel, Ibranice bir isimdir. "Tanrı bizimle beraber" de­
mek. lncil'de de yazar, lsa'ya da Emanuel ismini koymuşlar. Ba­
bam vaktinde uygun görmüş ve bana bu ismi koymuş . Olay
bundan ibaret.

• Vaftiz anne ve babanızın, isminiz üzerinde bir etkisi olma­


mış mı ?
- Hayır, babam seçmiş. Zaten vaftiz babam yabancım değil,
dayımdı. Bizde bir ölüm olursa, yani ailede hem bir cenaze hem
bir bebek olursa , cenaze evden çıkmadan bebek vaftiz edilir.
Bende de böyle olmuş. Anneannem ben üç aylıkken evde vefat

Agos başlığı: "Manukyan Soyadı Beni Zorlamadı"

1 04
etmiş, onun cenazesi evden çıkmadan, mecburen benin vafti­
zim gerçekleşmiş. O sırada anneannemin oğlu yani benim da­
yım da evde olduğundan, ona "Hadi sen bunun knk'ahayrlıgını
(Ermenice: vaftiz babası) yap," demişler. O da yapmış.

• Soyadınızın anlamı var mı ? "Manukyan" nereden geliyor, na­


sıl bir hikayesi var?
- Babamın soyadı, dedemin soyadı. Neden dolayı bunu almı­
şız, nereden gelmiş hiç sormadım. Soyadı soyadıdır işte, bizim­
ki de Manukyan.

• Bir insanın soyismi, ismi kimliğini de gösterebiliyor...


- E n azından gayrimüslim olduğumu anlıyorlar. lsmimim
zor olmasından dolayı hep düşünürdüm, askere gittiğimde na­
sıl söyleyecekler? Kim bilir nasıl acayip bir telaffuzla bana ses­
lenecekler, nasıl acayip bir yaklaşımda bulunacaklar. . . Söyle­
yemeyecekler, dilleri dönmeyecek vs. diyordum ama kesin­
likle yanılmışım. Askere gittiğim vakit herkes ismimi doğ-

z
<
iD
<
"'
<
....
"'
"'
....

1 05
ru söyledi, hiç kimse yanlış telaffuz etmedi. Bir de ben ismi­
mi "Emanuel"den çok, kısa şekliyle, "Manuel" olarak kullanı­
yorum. Herkes beni Manuel olarak bilir. Manuel aşağı, Manuel
yukan. Ve ismimden dolayı bugüne kadar herhangi bir sıkıntı­
ya maruz kalmadım.

• Manukyan soyadım taşıyor olmak bakımından da aynı durum


geçerli mi ? "Manukyan", genelev işletmeciliği yapan Matild Ma­
nukyan ile özdeşleştirilmiyor mu?
- Manukyan bilinen bir soyadı çünkü rahmetli Matild Ma­
nukyan'ın soyadı. Onu düşünüp bana kendisi ile akrabalığım
olup olmadığını soran çok olmuştur. Ben de hep, "Hayır, keşke
olsaydı," derim. Onlann maddi durumlan çok üst düzeydeydi.
Keşke akraba olsaydık . . . O zaman biz de çok çok daha rahat bir
yaşam idame ettirirdik.

• Matild Hanım'ı tanır mıydınız?


- Tanırdım.

• Nasıl bir kadındı ?


- Kültürlü birisiydi, çok düzgün bir kadındı. Oğlu vardı, Ke­
rope Bey, o da üniversite okumuş, jet motorları mühendisi çık­
mış bir beydi. Ermenice ve Türkçe hariç Fransızca ve İngiliz­
ceyi de anadili gibi konuşurdu . Perfect (lngilizce: mükemmel)
bir insan yani. iyiliksever, yardımsever. Matild Hanım da öy­
leydi , çok yardımseverdi. Ona gelip elini açan hiç kimseyi boş
çevirmiş birisi değildir. Elde olmayan sebeplerle bu işin (gene­
lev işletmeciliği) içine girmiş, sonradan da başarılı olmuş. Ora­
dan gelen gelirle yatırımlarını büyütmüş, gayrimenkule yatırım
yapmış, iş yerlerine, fabrikaya yatırım yapmış. Otel satın almış.
Servetini büyütmüş de büyütmüş. Şimdi oğlu , torunları güzel
yaşıyorlar ve bu serveti korumaya çalışıyorlar.

• Bugün "servet sahibi bir iş kadını " gibi mi hatırlanıyor?


- Yani. . .

1 06
• Bir gayrimüslim kadın olarak genelev işletmeciliği yapıyor ol­
ması, Ermeni toplumunu nasıl etkiliyordu?
- Ben o dönemleri; onun yaptığı işin toplum içindeki yan­
sımalarım hatırlamıyorum. O bu işlere başladığında ben yeni
doğmuştum, 6 1 doğumluyum.

• Sonraki yıllarda; mesela "hayırsever" sıfatıyla yaptığı bağış­


lann patrikhane tarafından kabul edilmediği söylentisi var. . .
- Doğrudur, öyle şeyler olmuş.

• Eşiniz açısından, yani bir kadın olarak "Manukyan " olmanın


daha farklı bir yanı var mıdır?
- Yok. Biz 24 yıllık evliyiz, bugüne kadar hiçbir problem yaşa­
madı. "Başıma böyle bir vaka geldi" , "biri bana imalı bir soru sor­
du" gibi bir durum hiç olmadı. Çok şükür bugüne kadar sıkın­
tımız olmadı. Manukyan ile böyle; "Emanuel Manukyan" olarak
da böyle. Ben zaten Ermeni olduğumu her zaman söylerim. Çe­
kineceğim hiçbir şey yok. Neden? Çünkü Türkiye Cumhuriye­
ti vatandaşı olarak ne yapmamız gerekiyorsa, onları yapıyoruz.
Zamanım geldi 20 ay askerlik yaptım, işyeri açtım, vergimi öde­
dim. Dolayısıyla benim Manukyan olmam yahut gayrimüslim ol­
mam ekstra bir durum yaratmıyor. Tabii ki ufak tefek şeyler ol­
muyor değil, oluyor . . . Mesele bir vakit tornacılık yapardım. Mus­
luk imalatı yapar, Anadolu'ya mal satardım. Çoğu müşterim Er­
meni olduğumu bilirdi, fakat birkaç kişi Ermeni olduğumu an­
layınca benden mal almayı bırakmıştı. Ben de "Almazsan alma ! "
der devam ederdim. O benden mal almadı diye kepengi çekecek
değilim ya . . . Sonra zaten baba mesleği olan cenazeciliği yapma­
ya başladık. Biri vefat edince bize telefon açarlar, tören hangi ki­
lisede olacak, hangi mezarlığa defnedilecek vs. ; bunları ayarlarız.
Gazetelere ilan verilecekse ilanları da biz yazarız.

• Aslında siz ölüm ilanlannda, bazı kişilerin isimlerini son de­


fa yazmış da oluyorsunuz. . .
- Evet. . . Ölüm ilanlarında, mümkün olduğu kadar kontrol
ederek yazarız isimleri . lki kere , gerekirse üç kere teyit ede-

1 07
riz. O çok önemlidir. Ne bileyim, " Rita Ender" yazacağıma "Ri­
ta Endar" yazarsam olmaz. Sizi tanıyacak kişiler tanımayabilir.
Bunun için bunların üstünde titiz dururuz.

• Ôlüm ilanlannda, ölenin dışında kimlerin isimleri yer alır?


- Akrabaların isimleri sıralanıyor, yakınlık derecesine gö­
re. Hayattaysa önce eşi, sonra evladan; büyük evlattan küçüğe
doğru . Sonra torunları, sonra kardeşleri. Böyle bir sıralama var.

• Cenaze töreninde kişinin ismi nasıl zikrediliyor?


- Defnedildiğinde kişinin ismi son kez söylenir. Filancanın
ruhuna diye bir dua vardır: " Rahmetli filancanın bu dünyada
bilerek veyahut da bilmeyerek yapmış olduğu tüm hataların,
günahların Tanrı tarafından affedilmesine . . . " diye . . .

• B u törenler, ilanlar aracılığıyla, Ermeni toplumunda yaygın

olan isimleri veya bölgesel olarak farklı kullanım lan olan isimle­
ri gözlemleyebiliyor musunuz?
- Evet. lsa'nın havarilerinin isimleri çok kullanılır. Sonra
Ermenistan'da bulunan göllerin, şehirlerin adları kullanılır.
Benim eşimim ismi Talin mesela , Ermenistan'da bir kasaba is­
midir Talin. Son zamanlarda bazı insanlar çocuklarına Avru­
pai isimleri koyuyorlar ama bence Ermenice isim vermek da­
ha iyi. Ben bir kızım olsaydı, ismini jesika koymazdım. Vaf­
tiz sırasında çocuğunuz için bir tercih yapabilmeniz için , Pat­
rikhane'nin hazırladığı kızlar için ayrı erkekler için ayrı bir
isim listesi var. "Bu isimleri tercih ederseniz iyi olur, bunlar
bizim Ermeni isimlerimizdir, " diye . O listenin içinde Emanu­
el de var.

• Emanuel'in anlamının Tann'nın varlığı ile ilgili olması, sizin

için nasıl bir his ?


- Güzel çünkü ben inançlı biriyim . Tanrı bizimle beraber.
Şuna da inanıyorum: Yaşam zorlu bir yaşamdır. Herkesin ya­
şamında güzel günler, rahat günler olduğu gibi kötü günler de
oluyor. Fakat ben eminim Allah bize her zaman yardım ediyor.

1 08
Her sıkıntının arkasından bir çıkar yol oluyor. inanıyorsak yu­
karıya bunu görüyoruz. Olan olayın sonunda gelişen sistemi
gördükten sonra "Tamam," diyoruz, bu olan "Allah'ın hikmeti­
dir," diyoruz. Her zaman böyle oluyor.

1 09
ESTER ASA

"Yahudi olduğunu sakın kimseye söyleme!"

"Ester" aslında bir takma isimmiş. Haham amcası, Saray'a yolladığı


yeğeni Adasa'yı tembihlemiş: "Aman kızım, sakın Yahudi olduğunu
belli etme ! " Adasa, bu uyarıyı ciddiye almış ve Saray'da Ester ismiy­
le var olmuş. Sonra Kraliçe Ester, amcasının ve Yahudilerin öldürül­
mesine engel olmuş ve bu yüzden ismi bir kitaba verilmiş.
Ester'in Kitabı ve Türkiye'de Ester olmak üzerine Ester Asa ile söy­
leştik . . .

• isminizin anlamı ile başlayalım mı söze? Ne demek "Ester"?


- Ester, "gizli" anlamını taşıyor. Ester'in adı, Purim'in (Yahu­
di bayramı) hikayesinden geliyor. Ester, Pers Kralhğı'ndaki ha­
hamların ve Yahudilerin başı olan Mordehay'ın yeğeni. Onun
asıl adı Ester değildi, asıl ismi Adasa idi. Adasa, mersin ağacı de­
mek. Adasa saraya girince; Mordehay onun ismini Ester olarak
değiştirdi çünkü onun Yahudi olduğunun bilinmesini istemedi.

• Adasa hangi saraya, nasıl, ne zaman girdi ?


- Milattan önce 350-357 filan gibi bir dönemde, Kral Ahaşve­
roş'un sarayına girdi. Pers Kralı Ahaşveroş o zamanın Habeşista­
nı'nda, 1 27 eyalete hakimdi. Çok çok büyük bir yerde hakimiyet
sürüyordu . Yahudilerin de bir kısmı orada yaşıyorlardı çünkü

1 10
1. Bet-Amikdaş yıkılmıştı ve oradan sürülmüşlerdi. Bir gün Kral
Ahaşveroş bir ziyafet veriyor ve kansına diyor ki; "Dans et." Ka­
nsı dans etmek istemiyor. Kral, kansı herkesin önünde ona kar­
şı geldiği için çok kızıyor ve onu öldürtüyor. Sonra Kral'a yeni
bir kraliçe anyorlar. Güzellik yarışması yapılıyor. Bekar olan kız­
lar evlerden toplanıyor. Ester'i de, Mordehay'ın; amcasının ya­
nından alıp, zorla götürüyorlar. Herkes Kral'ın önünden geçiyor.
Kral kimseyi beğenmiyor, Ester'i beğeniyor ve kraliçe olarak onu
alıyor. Amcası, Adasa'ya diyor ki; "Yahudi olduğunu sakın söy­
leme." O da kimliğini saklamak için kendine "Ester" diyor. Ester
Perslerin lisanında "yıldız" anlamında. lbranicede ise Ester, "as­
tar" köküyle ilişkili, astar da gizli, gizemli anlamını taşıyor. Bu
hikayede de Yahudiliğini sakladığı için gizlilik var. Bütün bunlar
Megilat Ester'de (Ester'in Kitabı) anlatılıyor.

• Ester'in Kitabı'nı
kim yazıyor?
- Mordehay. Megilat Ester, Purim'in hikayesidir ve bütün
hikaye her şey bittikten sonra Mordehay tarafından kaleme

z
c(
iii
c(
a::
c(
...
Cl
a::
...

111
alınmıştır. Bir tarihçi gibi tüm alanlan başından sonuna kadar
anlatmıştır.

• Hikayenin sonunda Ester gerçek adını ve kimligini açıklı­

yor mu ?
- Evet. Yahudiler yok edilmek üzereyken Ester devreye gi­
riyor. Kral, ülkesindeki tüm Yahudileri yok etmek için ferman
çıkartmıştı. Aman, yani Kral Ahaşveroş'un veziri buna sebep
olmuştu çünkü Aman, herkesin kendisinin önünde eğilme­
sini isterdi . Mordehay onun önünde eğilmezdi. O da Morde­
hay'ı öldürmek ve Yahudileri yok etmek istiyordu. Ester bunu
öğrendiğinde, halkı nasıl kurtarabilirim diye bir plan yapıyor.
Halka diyor ki; "Gidin, üç gün oruç tutun, ben Kral'la konuşa­
cağım. " Kral'la konuşmak hiç kolay değil, her istediği zaman
Kral'ın karşısına çıkamıyor. Ester, Kral'la konuşabilmek için
bir ziyafet düzenliyor ve aslında kendini riske atıyor. Kral an­
larsa veya canı onunla konuşmak istemezse, kendisini öldürte­
bilir ama Ester bu riski alıyor. Bu düzenlediği ziyafette Aman'ın
planını Kral'a anlatıyor ve "Aman, benim halkımı öldürmek is­
tiyor," diyor. lşte o zaman halkının Yahudiler olduğunu söy­
lüyor. O güne kadar bunu söylemiyor fakat kendisi daima Sa­
ray'da bir Yahudi olarak kalmayı başanyor. Bayramını da ya­
pıyor, Şabat'ı da kutluyor. Yani hep Yahudi kalıyor ama hiçbir
zaman kendini göstermiyor. Ester'in bu konuşmasıyla Yahudi­
ler kurtuluyor. Onun çabasıyla olaylar tersine dönüyor ve bu
defa Aman öldürülüyor. Sonucunda da Purim yani Yahudile­
rin kurtuluşu kutlanıyor. Bazı mucizeler işte böyledir, açık de­
ğildir, kapalıdır. Doğal gibi görünür ve onun bir mucize oldu­
ğunu o sırada anlamazsın. Biz mucizeleri en çok Pesah (Yahu­
di bayramı) sırasında anarız , okuruz; mesela Kızıldeniz'in ya­
nlması , bu çok açık bir mucize. Doğal olmayan, "mucize" ol­
duğu belli olan bir olay fakat Purim'deki olay böyle değil . Bak­
tığında olağanüstü bir durum yok ortada ama bu kadar mı tesa­
düf olur? Bütün olay böyle tersine mi döner? Hayatta da böyle ,
bir sürü mucize oluyor ama onu öyle nitelendirmiyoruz. Mese­
la bir çocuğun doğumu da mucize ama bize olağan geliyor. Es-

112
ter'in hikayesindeki mucizeyle, Tanrı'nın gizli olduğunu görü­
yoruz. Purim kutlamalarında bu sebeple maske takılıyor, fark­
lı kıyafetler giyiniliyor. Gizem hatırlanıyor. Hem her şeyin gö­
ründüğü gibi olmadığı hem de Tanrı'nın gizli ve gizemli oldu­
ğu hatırlanıyor. Bu hatırlama esnasında Megilat Ester'e bakmak
da anlamlı çünkü orada hiçbir şekilde Tanrı'nın adı geçmiyor.
Tanrı gizli ama mucizesi biliniyor.

• Ester, gizliliğe dair olan, Yahudiliği saklamak için kullanılan


bir isimken; bugün Yahudiliği sembolize eden bir isim . . .
- Evet, Yahudilikte Ester ismi böyle kullanılmaya başlanıyor.
Bu hikayeyi bilen insanlar Yahudi olduğumu anlıyorlar. Fakat
bugün Avrupa'da Yahudi olmayanlar da Ester adını kullanıyor­
lar. . . Dünyanın her yerinde bilinen bir isim, bu açıdan rahat.

• Türkiye'de de biliniyor mu ? lstanbul'da Ester adını kullanmak

nasıl bir durum ?


- İsmim zor anlaşılıyor. "R" ile mi bitiyor "l" ile mi anlaşıl­
mıyor, karıştırılıyor. Hep yanlış yazılıyor. Hep kodluyorum.
"Ne güzel isim" diyen çok oluyor. "Anlamı nedir? Nereden ge­
liyor? " diyorlar. Farklı isimler dikkat çekiyor. . . Sordukları za­
man , ismimin neden Ester olduğunu söylüyorum. N edenini
anlatmak beni rahatsız etmiyor. Ben hiçbir zaman kimliğimi
saklamadım ki. . . Saklamak zorunda hissetmedim. İsmim kim­
liğimin bir parçasıdır. Mutluyuz biz isimlerimizle . . .

• Siz çocuklannız için nasıl isimler seçtiniz?


- Anlamı olan isimler seçtik. Türkiye'deki Sefarad geleneği­
ne göre ilk çocuğa babanın annesi veya babasının, ikinci çocu­
ğa ise annenin anne veya babasının ismi verilir. Ben şansa hem
babaannemin hem anneannemin ismini taşıyorum. İkisinin is­
mi de Ester'miş, çifte kavrulmuş Ester' im yani. . .
Biz oğluma dedesinin ismini koyamadık. Dedesinin ismi İs­
rael'di , burada bu ismi koymak istemedik. İgal ismini koyduk.
İgal, İbranicede , "kurtaracak" demek. Kızımın adı da Ronit.
Kayınvalidemin adı Rozi, fakat eltimin adı da Rozi. Ailede çok

113
fazla Rozi olduğu için kızımızın ismi farklı olsun istedik ve Ro­
nit'i seçtik. Ronit, lbranicede neşe demek; "ron" neşe, Ronit ne­
şecik, küçük neşe anlamında. Bu isimler bize iyi hissettirdi. . .

• isim nasıl hislere sebep olur, ne gibi çağnşımlar yapar?


- ismin önemi çok büyük. Bir kere senin taşıdığın ismin,
özelliklerini taşımasını istediğin insanın ismi olabiliyor. Mesela
Avraham ismi verildiğinde birine, Avraham'ın özelliklerini ta­
şıyasın diye verilir. O yüzden birine koyduğun isim çok önem­
li çünkü ona isminin enerjisini de aktarıyorsun. Özellikleri iyi
olmayan, iyi olarak tanınmayan kötü karakterli birinin ismini
çocuğuna vermezsin, veremezsin . . .

• Siz, Mordehay'ın yeğeni Kraliçe Ester'in özelliklerini taşıyor

musunuz?
- Purim haftası geldiğinde; "Ben Ester'im, Kraliçe Ester'im"
havasına girerim. Takılırım bizimkilere; "Bana iyi davranın, sa­
yemde kurtuldunuz. " Güzel bir duygu. Yaşamış ve önemli biri­
nin ismini taşımak güzel.

• Ester, Yahudi tarihi bakımından önemli bir kadın . . . "Yahu­


di kadını " nasıl biridir, mizahta da sık kullanılan "Yahudi anne­
si " nasıl bir figürdür?
- Tanımlamamak lazım ama Yahudi kadınlarının bazı ortak
özellikleri var bence. "Yahudi kadını" deyince; genetik kodla­
maları almış ve bunun sorumluluğunu bilen, bu sorumlulukla
bunu aktarmaya çalışan bir rol modelini düşünüyorum ben. Bu
Tevrat'tan da gelen bir şey, kadın figürü çok önemli. Aileyi to­
parlayan, çocuklarına kimliği aktaran, evi yaşatan kadın. Kadın
her şeyin merkezi. Yüzyıllardan beri gelen bir aktarımla her şe­
ye adapte olabilen biri. Modern hayatta da bunu görüyoruz; her
şeye, her yeni koşula adapte oluyorlar ama adapte olurken kim­
liklerinden vazgeçmiyorlar, geleneklerini de sürdürüyorlar. Ya­
hudi anne tiplemesine baktığında dominant bir karakter görü­
yorsun: Baba varsa da, çocuklar hakkında muhakkak anne ka­
rar verir; çocuğunu nasıl eğiteceği, onu nasıl yönlendireceği. . .

1 14
Bazen bunun böyle olduğu görülmez ama böyledir. Üstelik bu
her yerde böyledir, Aşkenazlarda da mesela "Yiddish mamma"
vardır. Daima takip eder, kontrol eder. Müdahalecidir. Tev­
rat'ta dört annemiz var: Sara, Rivka, Rahel ve Lea; onlar da böy­
leler. Çocuklarının hayatlarındaki yönlendirmeler çok önemli
ve belirleyici. Olaylan çeviren hep kadınlar, anneler ve bu yön­
leriyle de övülüyorlar. Şabat'ta bu yüzden de kadına övgü söz­
leri söyleniyor. . .

115
FOTİ B E N LİSOY

"İnadına Rumca konuşurduk"1

Seçmediğimiz bir kimlik ve buna bağlı aidiyetlerle doğup; isimleri­


mizle yaşarken bazılanmız bir seçim yapar; inatlaşmayı seçer hayat­
ta. Bize ait olan o bir tek hayatta, kendi ismine ve anadiline sahip
çıkmak için inatlaşır. Dışanya ne "bir yabancı" ne de "bir renk" ol­
duğunu anlatmaya; içeriye, "dışanda, sokakta hayat olduğunu" gös­
termeye çalışır. Bazen vazgeçer ama sonra yine devam eder. Devam
eden azınlık olma mücadelesi, solcular arasında Rum olmak ve ismi
üzerine, Foti Benlisoy ile söyleştik. . .

• lsminizin anlamı ile başlayalım mı söze? Ne demek "Foti "?


- Foti, ışık hüzmesi demek. Dini kökenli bir isim. Ortodoks­
ların Ta Fota Yortusu (Theofania) vardır. lsa'nın vaftiz edilme­
sinin kutlandığı yortudur. Vaftiz esnasında Tann'nın ışık ola­
rak görünüp karanlıkta kalmış ruhları aydınlattığına inanılır.
Foti işte bu yortudan gelen bir isim. Türkçedeki karşılığı Nuri,
belki Ziya olabilecek bir isim.

• Niçin sizin için bu ismi seçmişler?


- isim babamın bir deniz kazasında kaybettiği bir akrabası­
nın ismi bu . Sevilen bir insanmış. Bir de şu var, Türkçede biri
Agos'un başlığı: "Adımıza Kazınmış Arazlarla Cebelleşmek Gerek"

1 16
bana ismimi sorduğunda Foti derim, fakat Yunanca konuşur­
ken Fotis derim. Sen benim hakkımda konuşurken Fotis, bana
hitap ederken Foti dersin. Türkçede "s"nin kullanılmıyor ol­
ması, bizdeki isimlerin gündelik kullanımda deformasyona uğ­
ramasının küçük bir örneği. Gerçi buna deformasyon mu yok­
sa biraradalığın getirdiği zaruri bir Türkçeleşme mi demek ge­
rektiği konusunda emin değilim. Bu durum bazı başka isim­
lerde çok daha belirgin: Thanasis Tanaş, Vangelis Vangel olur
mesela.

• Sizin açınızdan değişim, soyadınızda olmuş sanınm ...


- Soyadımız "Benlisoy" değildi. Babamın kiliseyle alakalı bel­
gelerinde, yani örneğin vaftiz kağıdında yer alan soyadı Prod­
romidis. Prodromos evladı demek. Türkiye'de, Soyadı Kanu­
nu çıktığı zaman dedemler muhtemelen ticari hayatı düşüne­
rek, belki de çoğu zaman olduğu gibi kendi farklılığını müm­
kün mertebe görünmez kılma gayesiyle Türkçe bir soyadı alı­
yorlar. Azınlık toplumlarında yaygın bir kendini koruma yolu

z
<C
iii
<C
""
<C
UJ

""
UJ
a:ı

117
bu farklılığını silikleştirmek. Dolayısıyla kendi soyadımız yok
oluyor. Buna bir tür otosansür mekanizması diyebiliriz . . . Bir de
şu var elbette: Dışandan"yabancı" olarak görülüyoruz çoğu za­
man, "ecnebileştiriliyoruz" ama bizim yetişme biçimimiz de as­
lında kendimizi yabancı hissetmeye yönelik. Hatırlıyorum me­
sela, 1 7- 1 8 yaşımdayken Bakırköy meydanında siyasal içerik­
li bir afişleme yapıyorduk. Anneme yakalandım, alışverişten
dönüyordu herhalde. O karşılaşma anında bana söylediği şuy­
du : "Sana ne oğlum, senin memleketin mi? "Annem bunu , yani
kendine yöneltilen yabancılık ithamını bir yerde içselleştirmiş­
ti. Günde yüz kere, bin kere "yabancı" derlerse, halı silkeledi­
ğin için sana sinirlenen alt komşu "memleketine git ! " diye ba­
ğınrsa, bir yerden sonra sen de biraz yabancı olduğunu düşün­
meye başlarsın. Bu böyle kuşaktan kuşağa geçer. Hatırlıyorum,
sokakta yürürken arada annem bize; "Bana sokakta 'mama' de­
meyin," derdi. Biz de inadına "mama" derdik. "Rumca konuş­
ma, Türkçe konuş yolda," derdi, inadına Rumca konuşurduk.
Annem öyle şeyler yaşamıştı ki, işte böyle bir silikleşme yoluyla
korunmaya, bizi korumaya çalışıyordu. Böyle böyle kendi kişi­
sel kimliğinin o parçasını gizlemek durumunda olduğun ya da
çok görünür kılmamak zorunda olduğun algısıyla yetişiyorsun.
Bununla ilgili savunma mekanizmalan geliştiriyorsun. Bunlar­
dan bir tanesi kaçmak, yurtdışına kaçmak veya buradayken
bundan kaçmak. Bu bahsi açmamak. Kendi kendini sansürle­
mek. Çoğunluğa benzemeye, farksızlaşmaya çalışmak. Hepimi­
zin yaşadığı cendereler işte . . .

• Kimliğini belli eden bir ismi taşırken bu bahislerden nasıl ka­


çılır?
- Tasfiye ile kaçılıyor bazen. Soyadım tasfiye olmuş durumda
mesela. İsmim de kolay. Gerçi o da kolay anlaşılmıyor. lsmim
çoğu zaman Fethi ya da Fatih'e dönüşüyor, öyle anlaşılabiliyor.
Yanlış anlamayı engellemek için daha baştan sayanın: "Fatsa,
Ordu , Trabzon, İstanbul" diye . Sonrasında klasik hikaye baş­
lar: " Nerelisin?'' , "Yabancı mısın? " . . . Benim ismime dönük ola­
rak da şunlar var: "Lakap mı bu ? '' , "Foti neyin kısaltması? " gibi

118
sorular. Sıkıldığım, biraz da ister istemez kanıksadığım şeyler.
O yüzden artık sorular karşısında pek aldınş etmiyorum. Ar­
tık kestirmeci oldum, sorduklarında direk "Rum ismi" diyerek
konuyu kapatıyorum. Kuşkusuz hepimiz biliyoruz ki; isim ya­
ni nasıl adlandınldığın seçmediğin bir şey. Sosyal-kültürel bir
bağlam içerisinde dünyaya geliyorsun ve o bağlam sana yükle­
niyor. Ama seçmemiş olsan da büyüdüğün, senin kişisel gelişi­
minin bir parçası olan ismin deforme olması ya da senin rızan
hilafına değişiyor olması, bu değişimin sana dayatılıyor olma­
sı nedeniyle aslında senin kendi benliğinde taşıdığın sürekli bir
anza , bir sıkıntı söz konusu . Fakat bununla yaşamak mümkün
elbette, hepimiz yaşıyoruz işte.

• Seçtikleriniz dolayısıyla, örneğin sol mücadele içinde Foti ola­


rak var olmak nasıl sıkıntılar yaşatıyor?
- lsmimle alakalı politik olarak ciddi bir sıkıntıyla karşı kar­
şıya kaldığımı söyleyemem. Söyleyemem diyorum ama biraz
düşününce, ismimi kullanmadığım zamanlar oldu . 99 depre­
mi sonrasında yardım faaliyetlerine katılmıştım mesela. Gitti­
ğim yerlerde muhabbet oluyordu ve ben "Foti" ismini anmı­
yordum, başka bir isim söylüyordum. Şimdi olsa, "Foti" der­
dim. Müstear isim kullanmak zorunda olduğum yazılar da ol­
muştur. Bazı siyasi faaliyetler sırasında müstear ad kullanmak
durumunda hissettiğim zamanlar da oldu .

• Müstear ad kullandırtan his, nasıl bir duygu ?


- Şöyle bir duygu ; senin de bildiğin üzere, o bahsettiğim "ec­
nebilik" üzerine isminle birlikte yapışıyor. Bundan -bizden es­
ki kuşakların da çok yaptığı bir şeydir- başka bir ad kullana­
rak sıyrılmaya çalışıyorsun. Babamın ismi Lazari , zor da bir
isim , manifaturacılık yapardı. Piyasada işi kolaylaştırmak için
ona Lütfü denirdi. Kimileri onu sadece Lütfü diye bilirdi. Aynı
şey siyasal faaliyet için de söz konusu olabiliyor. Sen, ben, bi­
zim oğlan, bizim kız, solcularla değil de , daha geniş kesimle bir
faaliyet yürüttüğünde araya bir bariyer koymamak için bu yola
başvuruyorsun. Karşı tarafın seni ilk etapta yabancı olarak al-

1 19
gılayacağını biliyorsun, ondan biraz da pragmatik biçimde kaç­
mak, o an gereksiz saydığın tartışmalarda kaybolmamak ama­
cıyla yan yollara kaçabiliyorsun . Foti oluyor Ferit. Ferit çok
sevdiğim ve kullandığım bir isim olmuştur. . . Dediğim gibi bu­
gün bu çok doğru bulduğum bir tutum değil ama geçmişte ba­
zen yaptığım bir şey olmuştur. Siyasi faaliyet açısından ikinci
zorluk şu : Örneğin l 990'lann ortasında öğrenci hareketi zama­
nında, mesela ikizim Stefo bir radyo programına katılıyor ya da
bir yere beyanat veriyor. Orada bizim isimlerimiz bir sıkıntı­
dır. Programa katılan diğer arkadaş "Ahmet" der, soyadım söy­
lemez ve mesela okulda soruşturma gibi bir sıkıntısı olmaz. Fa­
kat Stefo, "Stefo" diyemez çünkü ondan muhtemelen bir tane
vardır. Bu yüzden Stefo , Saffet olur. Azınlık toplumlarından si­
yasallaşmış bireylerin bildiği ve özellikle zor zamanlarda karşı­
laştığı bir sorun bu . Bunlar dışında solcular arasında çok ciddi
bir sıkıntı yaşadığımı söyleyemem. Bugün geldiğimiz nokta iti­
bariyle azınlıklar, kültürel ötekilik, milliyetçilik ve benzeri me­
selelere dair ciddi bir bilinç ve bu konulara dair politik niteli­
ği yüksek bir duyarlılık oluşmaya başladı. Aslında burada sı­
kıntı yaratan tersine bir durum söz konusu : Foti'nin Rumlar­
la ilgilenmesi , Rita'nın Yahudilerle ilgilenmesi , solcu ya da me­
sela sosyal bilimci olan azınlıkların, esas itibariyle ve neredey­
se sadece azınlık meseleleriyle ilgileniyor olması bekleniyor,
hatta arzu ediliyor. Öyle bir iş bölümü yaratılıyor ve o iş bölü­
mü içinde sen, "Rumlardan sorumlu solcu devlet bakanı" hali­
ne geliyorsun ister istemez . Bu ciddi bir problem çünkü senin
bu memleket içindeki siyasi tutumun sadece Rum olmakla, Er­
meni olmakla ilgili değil. Evet, onun kaçınılmaz bir parçasısın,
bunlarla uğraşıyorsun ama ne orada başlıyor ne de orada biti­
yorsun. Fakat öyle bir algı oluşuyor ki, adeta bir "renk" haline
getiriliyorsun. Son seçim kampanyasında mesela, parçası oldu­
ğum bağımsız seçim inisiyatifi HDP'ye destek için video çekimi
yapıyordu . Arkadaşlar sağolsunlar beni de çağırmışlardı . Vide­
oda diyeceğim ki , "Seni başkan yaptıramayacağız" , herkes bu­
nu söylüyor. "Yok," dediler, "sen Rumca söyle. " Muhtemelen
videonun zenginliği açısından anlamlı olacağını düşünüyorlar-

1 20
dı. İtiraz edemedim, itirazım anlaşılmayacak diye düşündüm.
Seçim kampanyası var, insanlar yoğun çalışıyorlar ve anlamlı
bir faaliyet yürütüyorlar. Orada tatava çıkarmanın, kapris yap­
manın anlamı yok ama bu gibi durumlar da seni işte bir renk,
bir "farklılık" olmaya itiyor.

• Rum toplumunun içinde renk olmak, farklı durmak; ai lenin


içinde de muhalefet yapmak nasıl bir durum ?
- Ben bir dönem açıkçası Rum olmaktan kaçmaya çalıştım.
Kötü anlamda değil ama şöyle ; metropolde azınlık mensubu
olmak, metropolün ortasında bir köyde yaşamak gibi bir şey.
Hep aynı arkadaşlıklar, çok sınırlı bir sosyal çevre, çok sınır­
lı tartışmalar. Seni zenginleştirmeyen sosyal-kültürel bir hayat.
Tıkılıp kalıyorsun. Benim dönemimde yaşayan çoğu Rum gen­
ci bu yüzden gitmiştir. Kurtulmak için mesela Yunanistan'a ya
da başka bir ülkeye gitmiştir. Yaşadıkları günlük baskılar dışın­
da, ev içi baskılardan ya da o kültürel cemaatin içe kapalılığın­
dan sıyrılmak için gittiler. Ben de bir dönem kendimi bu bo­
ğucu atmosferden kurtarmak adına cemaatle bağımı fiilen kes­
tim. Biraz kaçmaya çalıştım. Şimdi sanının bir dengeye kavuş­
tum ya da buna çalışıyorum . . . Kaçmanın kurtuluş olmadığı or­
tada. Kalmak, her anlamda kalmak ve bütün bu dertlerle, deri­
mize ve adımıza kazınmış bu arazlarla cebelleşmek gerek. Hiç­
bir zaman bu yükün üzerimizden kalkmayacağını bilerek ce­
belleşmek. . .

1 21
G E D N EDYALK O F

"Ben de biraz eğleneyim"

- G ü l d ü rmeyin ben i,
G ü l mek eriti r b i rçok hak l ı k ı zg ı n l ı k ları
Bağ ı ş lar b i rçok günah ları
- Ve kurtarı r dünyayı
B in l e rce ci nayetten
- B E R NARD S HAW

Kimisi kendisine kurduğu dünyayı gülümseyerek kurtanr. Çünkü


gülerek yanıtlayınca bazı sorulan cevaplar, hafifler...
Hafif cevaplar, isimlere dair iğneli sorular, kimlikler ve isimleri üze­
rine Geo Nedyalkof ile söyleştik...

• isminizin anlamı ile başlayalım mı söze? Geo ne demek ?


- Geo, George'un, Slav versiyonu Georgi olan ismin kısaltıl­
mış hali, modem versiyonu. Bizde; Hıristiyanlarda isimler, aziz­
lerin isimlerinden gelir. Geo da George'dan, Aya Yorgi'den ge­
liyor. Aziz George bir ejderha öldürüyor. lncil'i tam okumadım
ama anlatıldığı kadarıyla başa bela olan bir ejderha varmış. Kim­
se onu öldüremiyormuş; George atı üstünde, elinde mızrağıy­
la o bela ejderhayı öldürmüş. Zaten ikonalarda da hep o şekilde
yer alır: At üstünde ejderha öldüren aziz işte bizim Yorgi.

1 22
• Neden bu azizin ismini sizin için seçmişler?
- Dedemin ismi olduğu için. Annemin babasının ismi Georgi
idi. Babamın bana anlattığı kadarıyla şöyle olmuş: Dedem yani
annemin babası, babama demiş ki; "Bu çocuk zaten sizin soya­
dınızı taşıyacak, ismi de bizden olsun." Bir de, ikilemde kalmış­
lar, baba tarafım bana "Rumen" diye bir isim istiyormuş, an­
nemse babasının ismini istiyormuş. Sonunda Geo'ya karar ver­
mişler. lyi ki de Rumen'i seçmemişler, ismimin içinde "Rum"
ifadesinin geçmesi daha zor olurdu. Zaten değişik isimler ko­
nusunda yeterince şanslı bir yerde yaşıyoruz . . .

• Dedenizin ismini taşıyor olmak size ne hissettiriyor?


- Bayılıyorum. Dedemi çok küçükken kaybettik, 7-8 yaşın­
daydım. Kültürlü, baya bir şey bilen ve bildiklerini anlatan bir
adamdı. Berlin Duvan'nın yıkılışını kucağında dinlemiştim. ls­
panya'daki boğa güreşlerinden Rusya'daki komünizme, çok şey
anlatırdı. Çok severdim onu. lsim günü kutlamasını da hep be­
raber yapardık. Anneannem mozaik pasta yapardı; börekler,

z
<
iii
<(
a:
<
LıJ
"'
a:
LıJ
ır:ı

1 23
pastalarla isim günümüzü kutlardık. Şimdi ismimle dedemi ta­
şıyorum gibi geliyor. Bir de anne tarafımın tek erkek çocuğu­
yum. O yüzden onun yerini almak değil ama onun devamı ol­
mak gibi bir hissim var, bu histen de mutluyum.

• Farklı, zor, birilerine "yabancı " gelen bir isim taşıyor olmak,

gündelik hayatınıza nasıl yansıyor?


- Belki okuduğum okullardan belki bulunduğum çevreler­
den dolayı ismimle kötü anlamda dalga geçilmedi. Küçükken
"geo, geometri" muhabbeti oluyordu . Biraz daha büyüyünce
"gay, gay o, geo" muhabbeti başladı ama hiçbirisi hayatımda
ciddi bir sorun olmadı . Bugüne kadar ismimden dolayı kimsey­
le kavga etmedim mesela.

• Askerlik yaptınız mı ?
- Askeri bedelli yaptım. Sağda solda , isimlerle de ilgili olan
askerlik anılarını duyanz. Gitseydim, mutlaka benim de başı­
ma gelirdi. Geliyor da . . . Geçen hafta bir müşteriye gittik; bü­
yük, kurumsal bir firma . Kapıda bekçi vardı , "Nereden geli­
yorsunuz? " , "Kiminle görüşeceksiniz? " gibi sorulan sorduktan
sonra nüfus cüzdanlanmızı aldı. Ve hemen bize dönüp , "Ahi
siz nerelisiniz ya? Ben sizi Türk zannettim, yabancı çıktınız ,"
dedi. Bakış açısı bu . Böyle şeylere rastlayınca insanlann canı sı­
kılıyor. Ben can sıkmamak için görmezden gelirim. Tabii bun­
da şunun da etkisi var; kötü bir şey başıma gelmedi. Anlatabi­
leceğim hiçbir örnek bundan beter değil. İsmimi yazamama ,
kodlamak zorunda olma, hep yabancı bulunma . . .

• Geo adını taşıyor olmanın nedenleriyle, kimliğinizle ilgili bir

açıklama yapıyor musunuz? Yapmak durumunda kalıyor musunuz?


- Ben işi hep dalgaya vuruyorum. Bununla ilgili ciddi bir
açıklama yaptığım insanlar çok az ve onlar da Türkiye'de azın­
lıkların olduğunu , yaşadığını bilen insanlar. Onlar sorduğun­
da, atalanmın Makedonya'dan geldiğini anlatıyorum. Fakat ge­
nelde dalga geçiyorum. "Nesiniz? " dediklerinde bir hikaye uy­
duruyorum: "6 ay önce Türkiye'ye taşındım, daha yeni Türkçe

1 24
öğrenmeye başladım. Ziyadesiyle iyi konuştuğumu da düşünü­
yorum. " Onların sorulan karşısında böyle cevaplar verdiğimde,
bu tarz cümleler kurduğumda tepkilerini görmek hoşuma gidi­
yor. Gülüyorum. Alıştım artık bunu yapamaya.

• Neden bu yolu tercih ediyorsunuz?


- Daha kolay. En azından ben de biraz eğleneyim. Karşımda­
kiyle hiçbir yere varmayacak bir konuşmaya, aslında onun çok
da merak etmediği bir kültüre dair laflar etmektense . . . Üniver­
site sınavı öncesi, dershaneden pek de alakam olmayan bir ço­
cukla konuşuyorduk. "Ahi senin adın niye böyle ya ? " dedi ,
"Hıristiyanım" dedim. "Rahat ediyor musun burada ? " dedi. Ya­
hu neden rahat etmeyeyim ! "Ben Bursalıyım, Bursa' da olsan hiç
rahat etmezdin," dedi. O zaman sinirlendim, "Sen ne zaman ls­
tanbul'a geldin? " dedim, "6-7 ay önce," dedi. "Benim ailem 1 50
yıl önce gelmiş, burada rahat olup olmamayı da artık seninle
konuşmayayım," dedim. Cevap vermedi, kapandı konu . Üze­
rine konuştukça hatırlıyorum . . . Galiba bugüne kadar beni en
çok rahatsız eden durum buydu.

• Burada sanki bir koruma mekanizması da var. . .


- Bazen koruma mekanizması oluyor, bazen d e üşengeçlik.
Bunu anlatmayı bazen vakit kaybı olarak da görüyorum. Bir de
karşındaki seni bunları sorgularken aşağı görüyor. Bunu hisse­
debiliyorsun, beni aşağı gören birini senin de aşağı görmeye ça­
lışman çok normal bir karşılık değil mi?

• Böyle sorularla muhatap olmamayı, Türkçe bir isim taşıma­


yı tercih eder miydiniz?
- Hayır, kesinlikle. Bir gün bile öyle bir şey istemedim. Hat­
ta ne olduğumu gösteren bir ismim olduğundan dolayı gurur
da duyuyorum.

• lsminizin dilini; anadilinizi biliyor musunuz?


- Evde konuşulduğu kadarıyla biliyorum. Anadilimiz Make­
donca. Aile büyüklerinin öğrettiği kadarıyla kendi ailemizle ve

125
kendi cemaatimizle konuşabiliyoruz, anlaşabiliyoruz. Fakat dı­
şarı çıktığımızda ne olur onu bilmiyorum çünkü Bulgarca değil
bizim konuştuğumuz dil. Benziyor ama Bulgarca daha farklı.

• Soyadınız; "Nedyalkof' da Makedonca mı ?


- Evet, aslında bizim soyadımız Nedelkofmuş. Babamın ba­
bası nüfus müdürlüğünde soyadım yazdırırken, memurun bu­
nu anlayamamasından dolayı , dilinin dönmemesinden ötü­
rü Nedyalkof olmuş. Nedyalkof, "nedela"dan geliyor, "nedela"
Makedoncada pazar günü demek. Nedelkof da pazar günüy­
le ve sanının pazar gününün ayin günü olmasıyla ilgili bir şey.
Belki de sadece Pazaroğullan deyip geçebiliriz . . .

• Pazar günü, Balkanlarda Hıristiyan olmak ile lstanbul'da Hı­


ristiyan olmak arasında nasıl bir fark olabilir?
- Ben kendimi Bulgardan çok lstanbul'da bir gayrimüslim
olarak tanımlıyorum. O kimliğe daha yakın görüyorum. Çok
Ermeni arkadaşım var, Rum, Musevi arkadaşlarım var. Tabii ki
kendi cemaatimden de arkadaşlarım var ama ben şöyle düşü­
nüyorum: Belli bir noktadan sonra bu toplumlardaki insanla­
rın sayısı azaldıkça, kimin ne olduğuna bakmaksızın bir şekil­
de kenetleniyorsun. Çünkü benzer aile terbiyeleri görmüşsün,
benzer kültürlerde yetişmişsin , eğlence anlayışın benzer. O
yüzden bende kimliğe aidiyet var. Ve şu var tabii; biz 500-600
kişiyiz . Çok çok azız . Bir aidiyet hissedeceğim büyük bir top­
luluk yok. Tabii ki o topluma bağlıyım , tabii ki kiliseye gitti­
ğimde kendimi çok çok iyi hissediyorum. Orası bizim için sos­
yalleşme yeri . Ufak bir futbol sahası var, arkadaşlarla futbol oy­
nuyoruz. Partiler yapılıyor, onlara gidiyoruz, mangal yapıyo­
ruz. Orası bir sosyalleşme alanı. Cemaatten insanların toplan­
ma alanı. Bu yüzden orada olmak beni mutlu ediyor.

• Bu "cemaat " kavramı nasıl bir şey ?


- Sağına soluna baktığında senin gibi konuşan , senin gibi dü­
şünen, aynı yere giden, aynı kan soyundan gelen, bol dediko­
dunun döndüğü insanlar topluluğu .

1 26
• Böyle bir topluluğun üyesi olmanın zarluklan ve kolaylıkla­
n neler?
- En büyük kolaylığı bir yere ait olmak. Şu anda seninle ko­
nuşurken bile, hayali de olsa bir yerin, bir kurumun, bir birli­
ğin varlığından bahsediyorum. Hayatımı ne kadar etkiliyor bil­
miyorum ama her insanın aradığı aidiyet duygusu değil midir?
Yanlış bir şey yok bunda. Zorlukları küçük olmasıyla ilgili; ne
yaparsan yap bilinir, konuşulur. Tanımadığın insanlar bile se­
ni tanıyordur. Ben bunu ne çok iyi, ne çok kötü bir şey olarak
düşünüyorum. Hatta sanının iyi tarafı daha fazla; başın sıkıştı­
ğında gidebileceğin bir yer var. En büyük örneği 99 depremiy­
di. Deprem yaşandıktan sonra yeniden deprem bekleniyordu, o
zaman aile içinde demiştik ki; "Nerede olursak olalım, kilise­
de buluşacağız. " Biri okuldadır, biri dışarıda, biri işte; ama ne
olursa olsun buluşma yerimiz orası demiştik. Ve bu bile bence
düşünce açısından sırtını dayadığın güzel bir şey . . .

1 27
GİLA B E N M AYO R

"Bürokrasi bana 'Su.zan' diyor"

Ad ı n ı z ı n P ierre ya da M ahmut ya da Baruh o l duğunu iti raf et­


mekten ko rktuğunuz ve bunun dört ya da k ı rk kuşaktan beri sü r­
düğü b i r ü l kede yaşıyorsan ı z; zaten yüzünüzde aid iyeti n i z i n ren­
g i n i taş ı d ı ğ ı n ı z i ç i n, baz ı ye r l e rde " g ö r ü n ü r az ı n l ı k l a r " den i ­
l e n az ı n l ı k l a rdan o l duğunuz i ç i n böyle b i r " iti ra f"ta b u l unma­
n ı za gere k bi le kalmayan bir ü l kede yaşıyorsan ı z; o zaman "ço­
ğunluk" ve "azı n l ı k " sözcü klerinin her zaman demokrasi sözcü­
ğü içinde yer a l mad ı ğ ı n ı an laman ı z i ç i n uzun açı k lamalara i hti­
yac ı n ı z yoktur.
- AMİN MAALO U F

Bu topraklarda bunu anlamak ve anlatmak için uzun açıklamalar yap­


maya hiç gerek duyulmuyor olsa da; isimlerimiz hakkında yerli yer­
siz sorgulanıyoruz. Genelde bu sorgulama, isimlerin anlamına duyu­
lan merakla başlıyor. Anlamına dair edilen birkaç Türkçe lafın he­
men sonrasında, "neden böyle bir ismi taşıdığımızı" içtenlikle itiraf
etmemiz bekleniyor. "Babacığım bunu seçmiş", "Annem bir gün kızı
olursa bu adı vereceğine taa çocukluğunda karar vermiş", "Dedemin
adı bu" gibi açıklamalar çoğu zaman tatmin edici olmuyor, olamıyor.
Karşınızdaki ikna olmuyor. Mecburen ve ardı ardına sorulan sorula­
ra cevaben; sıra o büyük "itiraP'a geliyor: Kimliğimizi itiraf ediyoruz.
Bu gerçekten bir itiraf çünkü isimlerimizde taşıdığımız kimliğimiz,
hepimizin özeline dair. Din, millet, kültür algımıza; ailemize ve geç­
mişimize bağlı. lşte bu yüzden her zaman, devlet dairelerinde veya

1 28
Starbuckslarda geçen fıkra konusu kimi olaylar kadar komik değil.
Hatalı yazım yapmış olması sebebiyle kimi nufus memurlarını sık
sık anmak kadar kolay da değil. Askerlik hatıraları gibi kalıcı, kut­
lanan isim gıinleri gibi devamlı. Tann ile yapılan sözleşme sırasın­
da zikredilmesi sebebiyle kimilerince kutsal, kimilerince ise, "insan
ismiyle yaşar" inancıyla hayati.
Bu yüzden ulu orta yerde, yerli yersiz zamanlarda "ismimizden" ko­
nuşmama hakkımızı saklı tutarak, ortak dilimizde, isim hikayeleri­
miz uzerine söyleşmek istedik. Ve ilk söyleşiyi, hep sorulanları dll­
hil etmeye de çalışarak gazeteci Gila Benmayor ile yaptık...

• isminizin anlamından başlayalım mı söze? "Gila" ne demek ?


- Gila; ismim "neşe" demek, İbranicede. Fakat benim bir gö­
bek adım var; "Suzan" .

• Göbek isminiz de nüfus kayıtlannda var mı ?


- Evet, nüfus kağıdımda ikisi birden yazıyor. Ben Suzan'ı
kullanmıyorum ama bürokrasi bana Suzan diyor. Onlar çok

z
<ı:
'iti
<ı:
"'
<ı:
w
<.!>
"'
w
ıxı

1 29
memnunlar, öbürünü görmüyorlar ! Suzan bildik bir isim, Gi­
la'nın ne olduğunu anlamıyorlar. Bazen Suzan Cila diyorlar,
bazen Gila'yı soyadım gibi kullanıyorlar. Ama mesela banka­
ya gittiğimde, vergi dairesine gittiğimde Suzan'ı kullanıyorum.
O beni kurtardı.

• Neden kurtardı ?
- Sorulardan. İsmimin anlaşılmazlığından ve beni sinir eden
o sorudan: "Yabancı mısınız? " İşte bu soru beni çıldırtıyor. Ba­
zen hiç beklemediğiniz insanlardan bile bir anda geliyor; "Sen
yabancı mısın? " Gündelik hayatta bununla çok karşılaşıyor­
sun. İnsanların çoğu bu ülkede bir dönem çok sayıda azınlık
olduğunun farkında bile değil. "Yahu ," diyorum, "sen Türki­
ye'desin, tamam, Türkiye'nin %99'u Müslüman, e ama % l 'i de
değil. " Üstelik insanların başka isimleri de olabilir, bu da baş­
ka bir konu .

• Gila isminin size veriliş hikayesi var mı ?


- Babaannemin ismi Suzan , Gila ismi zannediyorum ben
doğduğumda oldukça modaydı. Annem ve babam evlendik­
lerinde İsrail'e gitmişler ve herhalde biraz oranın etkisi altın­
da kalmışlar. Moda bir isim, yeni bir isim. Mesela benim kızım
Ada doğduğunda , hiç Ada ismi yoktu . Ada , Kınalı'da doğdu ,
onun için babası bunu buldu .

• O sırada çocuğunuza Türkçe isim veriyor olduğunuzu düşün­


dünüz mü ?
- Hayır, Ada'yı Türkçe olarak hiç düşünmedim. Ada , çok en­
ternasyonal bir ad. Bizim bir İtalyan arkadaşımız vardı, onun
annesinin adı da Ada . Ada'nın babasının adı Ara idi , "Kızımı­
zın adı da Ada olsun," dedik. Ara , Ermeniydi, soyadı da Paris­
yan'dı. Ben ilk gazeteciliğe başladığımda benim adım Gila Pa­
risyan'dı ve bu insanlara çok egzotik geliyordu . Benimle dalga
geçiyorlardı, Parisli filan gibi. Ama " Yahudi Gila" olduğun an­
laşılınca bu sefer Parisli değilsin, MOSSAD'sın, aj ansın ! Biz ka­
palı kutularda yetişmiştik, okulda , adalarda. Dışarısıyla yani

1 30
Anadolu ile, bürokrasi vs. ile pek ilişkimiz yoktu . Ben meslekte
ilerledikçe , Anadolu'ya gittiğimde, insanlarla mülakat yapma­
ya başladığımda ismimin ağırlığını hissetmeye başladım. İsmin
ağırlığını duyuyorsun çünkü bir farklılığı insanlar senin önüne
koyuveriyorlar. "Sen benden farklısın"ı ya bakışlarından ya so­
rularından anlıyorsun.

• Bu bakışlar veya sorulardan kaçmak için başka bir isim kul­


lanmak gibi bir çö.züm ürettiniz mi ?
- Hayır, hiçbir çözüme gitmedim, benim ismim neyse o. Be­
nim çevremde bir sürü Yahudinin Türkçe ismi var. Mesela en
yakın arkadaşımın soyadı Beskenazi idi , Besken oldu . İsmi­
ni veya soyismini değiştirmiş olan çok var. Ben bunu hiç dü­
şünmedim. Böyle bir şey asla yapmam. Anadolu'da, "Neden is­
min yabancı? " dediklerinde, "Yahudiyim" dediğimde; "E ziya­
nı yok, ne yapalım," derlerdi. Veya; "Olsun" , "E, sen de insan­
sın." Şimdi gitsem ne derler bilmiyorum çünkü şu anda çok da­
ha ciddi bir antisemitizm var.

• lbranice bir isim taşımak insanı ne kadar Yahudiliğe bağlar?


isimlerimiz, kimliklerimizi ne kadar belirliyor?
- Ben kendimi önce insan olarak görüyorum, dünya vatan­
daşı olarak görüyorum. Kadınım. Bir sürü aidiyetim var. Yani
Yahudiliğim birinci, ikinci, üçüncü sırada değil çok sonra ge­
liyor. Belki en sonda geliyor. Ama bu ismi taşıdığım için in­
sanlar önce beni Yahudi olarak görüyorlar, diğer kimliklerimi
görmüyorlar. Hümanist olmam, bütün dünyayı kucaklıyor ol­
mam, kadın haklarına sahip çıkmam; bunların hiçbirini gör­
müyorlar.

• Bu durum nasıl bir reaksiyon vermenize sebep oluyor?


- Yalla bazen çok yakın arkadaşlarım bile Yahudilerle ilgi­
li kötü şakalar yapıyorlar. Fakat zannediyorum, hepimizin bir
zırhı var, yıllarca incinmemek için geliştirdiğimiz . . . Ben de
bu zırhla koruyorum kendimi . En yakın arkadaşıma çıkışa­
cak değilim ama mesela "Siz yabancı mısınız? " diyenlere çı-

1 31
kışıyorum. Pardon yani ! Öfkeleniyorum. Bir de, "hanım" ye­
rine "bayan" denmesine deli oluyorum. N eden bayan diyor­
lar? Bay ve bayan; bayan, bayın eşi oluyor. Bayan, baysız , tek
başına olamazmış gibi ! Ve Türklere bayan demiyorlar, azın­
lıkların kendi içinde bunu kullanması da çok tuhaf. Anlam­
sız geliyor bana ve her seferinde tersliyorum; "Bayan Gila de­
ğil , Gila Hanım ! "

1 32
H E RA B ÜYÜ KTAŞÇIYAN

"Kaybolmasını istemediğin değerleri


isimle ölümsüzleştiriyorsun " 1

Gelecek h a l a sonsuza kadar uzan ıyordu.


- S I M O N E D E B EAUVOIR

Bizi sonsuza taşıyan isimlerimiz, ölümsüzlük duygusu ve kimlikler


üzerine sanatçı Hera Büyüktaşçıyan ile söyleştik...

• Hera'nın anlamı ile başlayalım mı söze?


- Tabii. Hera, Yunan mitolojisinde yer alan baş tanrıçalardan
biri. Zeus'un karısı. Esasında anaç olan tanrıça fakat kıskanç
bir karakter. Gücü her zaman elinde tutmak istiyor, o yüzden
de paylaşımcı değil. Zeus, onu birçok kişiyle aldatıyor, Hera da
Zeus'un kendisini aldattığı karakterleri başka bir şeye çeviriyor.
Mesela lo'yu buzağıya çeviriyor, bir başkasını defne ağacına çe­
viriyor. Yani kendi güç alanını ezecek bir olayla karşılaştığında
onu başka bir şeye dönüştürüyor. Yıkıcı olmuyor ama işte ken­
dini bir şekilde var etme çabası var.

• Sizin için neden onun ismini seçmişler?


- Benim ismim, esasında Yunan mitoloj isi üzerinden seçil­
memiş. Büyük büyük anneannemin ismi Heranuş'muş. Bu yüz-

1 Agos başlığı: "Dört Harften Oluşan Bir lsim Nasıl Okunamaz? "

1 34
den benim ismimi de Heranuş koymaya karar vermişler. Ancak
modem zamanlar için çok kullanışlı olmadığını düşünüp He­
ranuş'u Hera olarak kısaltmışlar. Tabii sonra Hera'yı Yunanca­
daki anlamıyla da bağlamışlar. . .

• Yeni doğan bir çocuğa aileden birinin isminin verilmesi bir ge­
lenek mi?
- Bizim ailede böyle bir gelenek var, evet. Bir önceki jeneras­
yonun karakter özellikleri yeni jenerasyona geçsin ve o kişinin
anısı bir nevi yaşasın diye bu isimler veriliyor.

• ismini taşıdığınız Heranuş nasıl birisiymiş ?


- Çok becerikli bir kadın olarak anlatılıyor. Soykırımdan
kurtulanlardan biri. 5 kız kardeşten en küçüğü, 5 kız kardeşe
ne olduğunu bilmiyoruz ama kendisi tek "survivor" , yani geri­
de kalan. Kaderin koruduğu karakterlerden biri. Ben de tam­
dım Heranuş'u, ben 5 yaşımdayken o 98 yaşındaydı. Akli den­
gesi yerindeydi, konuşuyordu ama tek hatırladığım anlar onun

z
<ı:
·a;
<ı:
o::
<ı:
w
"'
o::
w
a:ı

135
yatakta olduğu anlar. Ailenin en en büyüğüydü. Annem kar­
deşime; Liza'ya hamile olduğunu öğrendiği gün Heranuş öl­
dü . Heranuş'u sorduğumu hatırlıyorum . "Siranuş Yaya" de­
nirdi ona , "Siranuş Yaya'ya ne oldu ? " diye sorduğumda, "Yıl­
dız oldu ," demişti annem. O yıldız olmuştu ve Liza'nın hika­
yesi başlamıştı.

• Sizin isim hikayenizde, ait olduğunuz iki kültürün de bann­


ması nasıl bir his ?
- Benim için her iki tarafı içimde yaşatmak çok değerli. An­
cak bu kimi zaman kendi içimde çatışmalara düşmeme de ne­
den oluyor. ismimin kararlaştırılmasında , sanırım annean­
nem etkili olmuş. Anne tarafım hem Rum hem Ermeni, baba
tarafım ise sadece Ermeni. Aidiyet meselesini hayatım boyun­
ca hep sorguladığım için, her iki tarafın da bir parçası olabil­
me ve aynı zamanda kendim kalabilme hali hakim bende ve
bu dengeyi de sanırım isimle kuruyorum. Mesela birisi bana
Hera değil Ira dediğinde, bunu duymak hoşuma gidiyor çün­
kü o zaman Rum olan yanımı daha çok hissedebiliyorum. So­
yadıma gelince, tabii ki Ermeni olan kısmım daha baskın. Bu
benim açımdan bir zenginlik elbette ancak insanların beni ko­
numlandırma şeklinde de belirleyici oluyor. Özellikle burada
"Hera daima Ermenidir" gibi bir algı var, soyadından kaynak­
lı olarak. Ancak Yunanistan'a gittiğim zaman tamamen Rum
hissediyorum kendimi çünkü öyle de hissettiriliyorum. Ati­
na'da , "20 dolar 20 kilo" proj esi aracılığıyla Istanbul'dan 1 964
yılında sürgün edilmiş birçok kişiyle tanışmıştım. Bu proje bi­
raz kendi Rum tarafımı keşfetmemi sağlamıştı. Bir yandan da
bu tanıştığım kişilerin çoğu , bana kendi koptukları kentlerin­
den bir parça gözüyle bakıyorlar ve bir nevi torunlarıymışım
gibi hissettiriyorlardı . Bu benim için çok değerli çünkü bura­
da hiçbir zaman hissetmediğim bir şeyi orada yaşayabiliyorum
ve kaybolmakta olan bir şeyi yeniden keşfederek ona daha sıkı
sarılıyorum gibi hissediyorum.

1 36
• Aynı anda yaşadığınız bu sahiplenme ve sahiplenilme duygu.­

lan, bu kültürlerin dillerini konuşabilmekle de ilgili mi ?


- Kesinlikle. Bir dili konuşamamak da insanların seni kabul­
lenmemesi konusunda büyük bir etken oluyor çünkü dil aslın­
da bir mekan gibi. Nereye gidersen git, konuştuğun dille bera­
ber kendine bir aidiyet mekanı oluşturuyorsun. Mesela dünya­
nın herhangi bir yerine gittiğin zaman kendi dilinde konuştu­
ğun bir insanla karşılaştığında, bir yakınlık hissediyorsun, bu
yakınlık aidiyet hissinin temeli gibi. Ermeniceyle bu anlamda
bu bütünlüğü sağlarken, Yunancayla bu hissi yaşayamıyorum
maalesef. İnsanlar tarafından kabullenilme ve sahiplenilme ko­
nusunda dili konuşamamak büyük bir etken oluyor.

• Bu durum mesleğinize, sanatınıza da yansıyor mu?


- Atina'da yaptığım "Fishbone" yani balık kılçığı isimli sergi­
de bunu dışa vurmuştum bir nevi. O işle beraber, bu duyguyu
biraz çözümlemeye çalışmıştım ama derinliklerde bir şeyler hep
kalıyor ve çıkartmak kolay değil. Yunanca konuşmaya çalışır­
ken veya konuşamazken kelimelerin gün yüzüne çıkamamasın­
dan ortaya çıkan ve boğazıma takılı kalan sözleri ortaya çıkarma
çabası gibi. . . Balık yediğimizde boğazımıza kılçığın takılması ile
aynı hissiyattı bu . O dönemlerde üzerinde çalıştığım bir formu
incelerken benzer bir hissiyatı yaşadığım bir çocukluk anım ak­
lıma geldi: Çocukken annem Yunanca konuşurken kulaklarımı
kapatırdım. Şu an tam olarak nedenlerini hatırlamasam da, bi­
linçli yaptığım bir hareket değildi, neticede çocuktum. Bu anı­
yı hatırladığımda bunun üzerine gitmeye karar verdim. Belki
bu durumu üzerine giderek çözeceğim, yavaş yavaş bir şeyle­
rin çıkmasını sağlayacağım derken . . . Yannis Ritsos'un bir şiiriy­
le karşılaştım. " Ölü Ev" idi şiirin adı. Şiirde, evin içinde anıla­
rıyla baş başa kalmış bir kadın tasvir ediliyor. Bir yerinde; "bilin­
meyen bir misafirin boğazına takılan büyük bir balık kılçığı gi­
bi, çakılı kalır feryatları karanlık koridorda . . . " diyordu . Bu, be­
nim yoğun olarak hissettiğim duygularla çok örtüşen bir cüm­
leydi ve tüm sergiyi onun üzerine kurgulamaya karar verdim.
Serginin adını da böylece balık kılçığı koydum.

1 37
• Benzer duygulan, resmi kurumlarda işlem yaparken de yaşı­

yor musunuz? Bir Tannça ismiyle lstanbul'da yaşamak sizi nasıl


durumlara sokuyor?
- Özellikle devlet dairelerinde komik şeyler oluyor. ismim
Evyenia gibi daha telaffuz edilmesi zor olsaydı veya Ağavni ol­
saydı okuyamazlardı anlardım ama dört harften oluşan bir is­
min nasıl okunamadığını her zaman kendime soruyorum. Bu­
nu birçoğumuz gibi mizaha vurmuş durumdayım ama bu ko­
nuda en canımı acıtan anılar çocukluğumda olmuştu . Çocuk­
lar birbirlerine karşı acımasız oluyorlar . . . Mıhitaryan Okulu'na
gittiğimde Kurtuluş'tan Tarlabaşı'na taşınmıştık ve mecburen
okul servisine binmek zorunda kalmıştım. Servis, diğer çocuk­
lar evlerinde uyurken beni alıyordu . llk beni alıyor, sonra bir
Türk okulunun öğrencilerini alıyor, onları okula bırakıp bi­
zim okulun öğrencilerini topluyordu. ismimle ilgili en büyük
travmam bu okul servisinde oldu . Servis birçok çocuğun trav­
ma yeridir gerçi ama . . . Bir gün Türk okuluna giden çocuklar
ismimi sordular, "Hera," dedim, anlamadılar. " Eda," dediler,
"Yok," dedim, "Seda," dediler vesaire. "Hera," dedim, bir tane­
si "Hela," diye bağırdı ve sonra hepsi deli gibi gülmeye başladı­
lar. Ondan sonra bana bu ismi taktılar ve sürekli o şekilde hi­
tap etmeye başladılar. Sonraları Ermeni Okulu'ndan olduğumu
öğrenince olay biraz daha kızışmaya başladı ve bunu sürekli
bir mobinge çevirdiler. Ben de o dönemde zarar görmemek için
kendime takma isimler takmaya başlamıştım. Selin'i mesela
çok kullanıyordum. Gezi döneminde de ismimle ilgili bir anım
oldu . Gezi direnişi sırasında sırtımda sırt çantası, içinde mas­
ke vs. ile Ada'dan iniyordum. O dönemde Dolmabahçe çevre­
sinde kontrol çok fazlaydı, motordan inenlere kimlik kontrolü
yapılıyordu. Tabii herkese değil; sırt çantalı ve belirli bir giyim
kodu olan, direnişe geldiği belli olan insanlara. Ben de "şimdi
başıma ne gelecek" düşüncesiyle kimliğimi çıkartıp polise ver­
dim. Okumaya çalıştı. Yan çevirdi okuyamadı, sola çevirdi, baş
aşağı çevirdi, olmadı, okuyamadı. Kimliğimi elinde baya dolaş­
tırdı, biraz geveledi. Bir daha okumaya çalıştı, okuyamadı. Sinir
seviyesi artmaya başladı ve sonunda "Sen nesin ya ! " diye baya

1 38
agresif şekilde bağırdı. Ben de onun agresifliğinden yola çıka­
rak, agresif şekilde, "Sen neysen ben de oyum," dedim. Kimli­
ği üstüme attı. Aldım gittim. Bu olayı o sırada şakaya vurmuş­
tum, o dönemde bütün bu olayların ağırlığında umutlu kalabil­
mek için mizah kapasitemiz hepimizin yüksekti ama bir yan­
dan da bu soru bütün gün kulaklarımda çınladı: "Sen nesin? "
Ş u da değilsin, b u d a değilsin ama nesin?

• Bu ve bunun gibi sorular karşısında en çok neye içerliyoruz,


neye sinirleniyoruz?
- Karşımızdaki kişinin bizi hiçbir yere koyamamasına , ko­
numlandıramamasına ; hiçbir yere sahip olamamamıza. Böy­
le bir memlekette, geçmişten beri var olan kültürlerin görmez­
den gelinmesi, bu kültürler hakkında hiçbir fikri olamayanla­
rın hiçbir zaman var olmamışız gibi davranması ve insan yeri­
ne koymaması beni sinirlendiriyor. Rum, Ermeni, Kürt vesaire
olma haline gelene kadar en başta insan yerine konuluyor mu­
yuz sorusu var.

• Bütün bunları yaşayan biri olarak çocuğunuz-çocuklarınız

olursa, onlar için nasıl isim-ler seçersiniz?


- Tabii ki başta sahip olduğum kültürlerden birinden yola
çıkarak isim vermek isterim. Çünkü bu sahip olduğumuz çok
nadir ve kaybolmasından korktuğum bir şey. isimle ölümsüz­
leştiriyoruz bazı şeyleri. Sahip olunan değerlerle ilgili isimler
de insanlara veriliyor; mesela Sevgi , Barış . . . Yani aslında kay­
bolmasını istemediğin değerleri bir kişide ölümsüzleştiriyor­
sun. O yüzden ben de kesinlikle böyle yapmak isterdim.

1 39
İOAN NA KUÇU RADİ

"İsmimiz, kimlikler yumağının adıdır''

"Azınlık Haklan" kavramı üzerine yazdığı bir makalede şöyle söy­


lüyor loanna Kuçuradi:
"Etnik köken, bir kişinin sahip olduğu özelliklerden ancak bir tanesi­
dir. Bir devletin yurttaşı olarak diğer yurttaşlarla ortak bir kimliğimiz
var; ama bu yurttaşlann birçoğunun, farklı, ancak başka bazı yurttaş­
larla -çoğunlukta olan veya azınlıkta olan yurttaşlarla- paylaştıklan
ve değiştirilmesi söz konusu olmayan etnik kimlikleri oluyor. "
Bu etnik kimliklere dair olan isimlerimiz, isimlendirmeler ve hakla­
rımız üzerine loanna Kuçuradi ile söyleştik. . .

• loanna isminin anlamı ile başlayalım mı söze? Ne demek lo­


anna ?
- Yahya Peygamber'in, loannis'in dişilidir loanna. Etimolojisi­
nin sorumluluğunu taşımamak şartıyla -çünkü lbraniceden ge­
liyor-"Tann'nın armağanı" demekmiş, Theodoros'un lbranicesi
imiş. Arapçası, yani Yahya'nın dişili Mahya imiş. Bunu bir Arapça
uzmanı söylemişti. Hatta takılmıştı "Adını Mahya yapalım," diye.

• Bu ismin size verilişinin bir hikayesi var mı ?


- Yok. Bizde gelenek var; dedelerin ve büyükannelerin isim­
leri verilir torunlara. Benim iki dedemin de ismi Ioannis'tir, on­
dan bana da bu adı verdiler.

1 40
• Size bu ismi verirlerken Aziz Ioannis'in kişiliğinden etkilen­
miş olabilirler mi ?
- Sanmıyorum. Kimdi Yahya? İsa'yı vaftiz eden kişi. Bu isimli
bir kadın, azize de varmış. Bizim isim günleri var, biliyorsunuz,
ama artık pek kutlanmıyor. Temmuzda öyle bir azizenin ismi
varmış. Benden artık oldukça uzak kalmış şeyler . . .

• Türkiye'de bu ismi taşımak sizin için kimi "uzaklık "lar oluş­


turuyor mu? Ioanna ismine sahip olmak zor mu ?
- Benim ismimden bir şikayetim yok. İsmimiz çok önemli­
dir. Hatta kişilerin istediği ismi taşımasını bir temel hak olarak
görüyorum. Çünkü isim, çeşitli kimliklerimizin bir çeşit müh­
rüdür. Binbir türlü kimliğimiz var. Birini bununla, öbürünü
öbürüyle paylaşırız, ama biz olan o kimlikler yumağı tektir. İs­
mimiz o kimlikler yumağının adıdır.

• Kimi insanlar o yumağı, kimliğini saklama gereği duyuyor. . .


- Niye kimliğimizi saklayalım? İnsanların çektikleri sıkın­
tılardan dolayı isimlerini saklamasını anlamak mümkün, ama

1 41
biz o sıkıntıları kaldırmalıyız. İsimlerinden dolayı, yani etnik
kimliklerinden dolayı, insanların hiçbir yerde ayrımcı muame­
le görmemesi gerekir.

• Siz isminizden dolayı nasıl muameleler görüyorsunuz?


- Mesela bankada bir işlem yaptırırken, bana iltifat etmek
amacıyla diyorlar ki "Ne güzel Türkçe konuşuyorsunuz" , "Ne
zamandan beri Türkiye'desiniz? " Ben de, "Yaşımı mı soruyor­
sunuz? Doğduğumdan beri," diye cevap veriyorum. Böyle isim­
lere alışılmamış, demek ki insanlar böyle bir olgunun farkın­
da değiller.

•Bu olguyla ilgili bir açıklama yapma ihtiyacı duyuyor mu­


sunuz?
- Tabii, merak ediyorlar, ben de söylüyorum. Geçenlerde
Çin'deydim, oradaki insanlar, isimleri zor diye bir Batılı isim
alıyorlar. Bana refakat eden genç, "Benim İngilizce ismim şu ,
öyle çağırabilirsiniz," dedi. Ben de dedim ki, "Ben senin İngiliz­
ce ismini istemiyorum, anan seni nasıl çağırıyor, onu söyle ba­
na . " Batılılar biraz kendini beğenmiş oluyor, bir isim takıyor­
lar. Hayır, öğrensin o ismi telaffuz etmeyi. Ben isim takma ge­
leneklerini bilmediğim yerlerdeki insanlara hep sorarım: "An­
nen seni nasıl çağırıyor? " İnsanın en yakını annesidir. İsmimi­
zi en güzel telaffuz eden de annemizdir.

• Bir dönem Erzurum'da görev yapmışsınız. Orada isminiz, Is­


tanbul'dan farklı tepkiler almanıza sebep oluyor muydu ?
- Her yerde oluyor, yalnız Erzurum'da değil. En iyi yorum­
la, yabancı sayılıyorsun. Ama ben, merak edenlere şöyle diyo­
rum: Ben doğduğumdan beri buradayım, böyle isimli yurttaşlar
da vardır ve buna alışmak gerekir.

• Bu sorulan cevaplarken biz neye alışıyoruz?


- İnsanlarda bir bilgisizliği görüyorsun. "Ne iyi Türkçe ko­
nuşuyorsunuz" diyen aslında iyi niyetli, niyeti iltifat etmektir.
Fakat alışkanlık var, bazı insanlar "loanna Hanım" diyemiyor,

1 42
bunda zorlanıyor. Ben de takılıyorum. "Bayan Fatma mı der­
sin, Fatma Hanım mı? " Bir komşum var, çok tatlı bir insan, ba­
na Mademoiselle diye hitap ediyor ve öyle yapması gerektiğini
sanıyor. Böyle nazik olacağını sanıyor. Bu eğitimimizle ilgili.

• Bunun eğitimi nasıl verilmeli ?


- Farkına varmadan yapılan ayrımcılıklara dikkati çekmeli.
Çok sık yapılıyor. Politikacılarımız da yapıyor, farkında değil­
ler. Ben burada niyetten çok bilgisizlik görüyorum. Böyle çok
örnek yaşıyoruz: Benim annem hastanedeydi, yanımızda da bir
ailenin babası vardı. ikisi de öldü . Başsağlığına geldiler, bana
iyi bir şey söylemek isteyerek ailenin annesi dedi ki: "Ermeni
bir komşumuz vardı, ama çök iyiydi. " O "ama"yı kaldırmak ge
rekiyor. iyi bir şey söylemek istiyor, ama ayırımcı ifadeler dile
o kadar işlemiş ki. . . Çok rastladığımız bir şeydir ve bu , yaygın
konuşma biçimlerinin ezbere kullanılmasıdır. Bunu bir farkın­
dalık eksikliği olarak görüyorum. Bunları aşmak gerekir. insan
hakları ve etik konularında insanlar düşündürülürse, bunları
da aşmanın imkanı daha fazla olur.

• Azınlıklar açısından burada en belirgin olan hak, din özgür­


lüğüne mi ilişkindir?
- Hayır, dinsel azınlıklardan farklı olarak dilsel azınlıklar da
vardır. Aynı dinden olabilirsiniz, ama farklı dilleriniz vardır. Ana­
dil de bir temel haktır, anadilini öğrenmek, geliştirebilmek bir te­
mel haktır. Türkiye'de artık bu konu çözüm yolunda, önemli öl­
çüde çözülüyor, ama yıllar yılı problem oldu. Olmaması gerekir.
insanın ilk öğrendiği dil çok önemlidir. Ben iki dilliyim, ilk dili
Türkçe olan birçok insandan daha iyi biliyorum Türkçeyi. Bazen
şunu soranın: "ismim Ayşe olsaydı, şu anda yaptıklarımdan fark­
lı ne yapardım? " Fazla bir şey fark etmeyecekti herhalde.

• Yine felsefe ile uğraşacaktınız . . . Felsefe, kişilere ve aslında

isimlere atıf yapılan bir alan; "Kant'a göre. . . ", "Sokrates demiştir
ki. . . " Diğer alanlara göre sanki kişiler, daha çok isimleriyle var
oluyor, fikirlerini savunuyor ve isimleriyle anılıyor. . .
1 43
- Hayır, bu edebiyatta da böyle, sanatlarda da, felsefede de
böyle . . . Çoğu zaman çok sıradan şeyler yapılıyor. Yeni bir şey
yaptığın zaman zaten senin ismin orada olacak. Yeni bilgi geti­
renler, orijinal bir eser verenler çok değil. Bugün teknik imkan­
lar çok, ortalıkta yayın bombardımanı var, ama kaç tanesi yeni
bir şey söylüyor, o alana yeni bir şey getiriyor? Yeni bir şey geti­
renin ismi -yaptığının yeniliği farkına varılırsa- bilinir. Önem­
li bir şey yaptıysanız, bir gün farkına varılır. Ne var ki, yeni bir
bilginin farkına varabilmek için, birincisi o anda o alanda dün­
yada olan biteni bilmek, ikincisi o alanın tarihini bilmek gere­
kir. Kaç kişi bunlara hakim? Dolayısıyla yeni getirilenlerin de
çok defa farkına varılmıyor.

• Yeni geleni, mesela yeni doğan bir akımı isimlendirmek na­

sıl bir şeydir?


- Bir akıma isim vermekten önce , durumlara doğru adı tak­
mak çok önemlidir. Bir durumu doğru değerlendirmek için ön­
ce adını doğru takmak gerekir ve çoğu zaman bu yapılamıyor.
Ad doğru takılmıyor. Benzetilerel(, bütününe değil sadece bazı
bakımlardan benzeyen bir duruma bakılarak o ad veriliyor, do­
layısıyla doğru değerlendirme yolu kapanıyor. Etik kitabımda
bir durumu değerlendirmeyi anlatırken, ilk adımın bu olduğu­
nu söylüyorum: Adını takmak. Adını takmak ne demektir? Ay­
nı duruma kimisi A adını veriyor, kimisi B. Kimisi "başkaldırı"
diyor, kimisi "kurtuluş savaşı" diyor, ama o tek durum hangisi­
dir? ikisinin de adı yanlış olabilir. Doğru ad nasıl takılır? Bun­
ların hepsi felsefe sorulandır . . .

1 44
İRVİN MAN D E L

"Yahudi tüccar çizmek için


masaya otunnuyoıunı " 1

Tarihine yabancı hiçbi r d i l e -h içbi r söz edimi ne, hiçbir söz dağar­
c ı ğ ı na- sahip değ i l iz.
- JACQ U E S D E R R IDA

Türkiye'deki Yahudilere dair gözlemlerini, balonlar içindeki sözle­


riyle dillendiren lrvin Mandel ile isimleri ve çizimleri üzerine söy­
leştik...

• isminizin anlamı ile başlayalım mı söze? Ne demek lrvin?


- İsmimin anlamını sorduklarında ben her zaman "bilmiyo­
rum" dedim. Bugün, siz gelmeden google'a baktım, en az 7-8
anlamı var; deniz dostu , domuz dostu , yeşil ırmak. Efendim;
yakışıklı. E bu işime geldi. Çok farklı anlamlan var fakat, gali­
ba orijini İngilizcede celt (lngilizce: Britanya halkı) , Anglosak­
son bir isim.

• isminizin anlamını daha önce hiç merak etmediniz mi ?


- Yani bugüne kadar hiç araştırmamıştım çünkü emindim ki
hiçbir anlamı yok. Hala da bir anlamı olduğundan pek emin de-

Agos başlığı: "lsmimi Yanlış Yazdıklarında Üzülürdüm, Şimdi Eğleniyorum"

1 46
ğilim. lnternetten anlamını aradığımızda o kadar çeşitli sonuç­
lar çıkıyor ki, çok ciddiye almamak lazım.

• Sizin için neden bu ismi seçmişler? lrvin ailenizden birisinin


ismi miymiş ?
- Hayır, ailede hiç kimsede bu isim yok. Baba tarafım Aşke­
naz benim, Aşkenazlarda yaşayan dedenin adı çocuklara veril­
miyor. Ben doğduğumda iki dedem de hayattaydı, dolayısıyla
onların adı bana verilmedi. Büyükbabam; babamın babası, bu
ismi bulmuş -o ara aklına nasıl gelmişse- ve bana bunu ver­
mişler.

• Soyadınızın bir anlamı veya bildiğiniz bir hikayesi var mı ?


- Mandel, Almanca badem demek. . . Mandel çok yaygın bir
Alman Yahudi soyadıdır. Benim babamın anne tarafı, Rus kö­
kenli, Ukranya'dan geliyorlar, pogromlardan kaçanlardan. Ba­
baannem burada doğuyor ya da çok çok küçükken geliyor.
Babamın baba tarafı ise, Avusturya Macaristan imparatorlu-

z
<
iD
<
ır:
<
....
"'
ır:
....

147
ğu'ndan gelme. Alman kültürü ile yetişmiş. Dedem, imparator­
luk parçalanınca Polonya tarafında kalıyor, orada yaşamını de­
vam ettiriyor. Sonra buraya geliyor. Tam ne zaman geldiği net
değil . Babam da Polonya vatandaşıydı. Fakat savaştan sonra
Polonya vatandaşlığından çıktı, komünist olmak burada iyi gö­
rünmüyordu. Abisi Fransa'ya göç etti Fransız oldu . Ablaları ev­
lilikten dolayı Türk oldular. Böyle oldu . . .

• Türkiye'de "Irvin Mandel " adını taşıyor olmak nasıl bir durum ?
- Zor. Ben 40 küsur senedir bu ismi Türkiye'de taşımak­
ta çok zorlandım. Bir kere, telaffuzu zor, beş harf ama her za­
man karıştırıyorlar. Genelde "Irvin" diyorlar, "lrbin" diyorlar.
Bizim cemaat dahil olmak üzere, ismimi düzgün telaffuz eden
pek yok. Eskiden bundan sıkılıyordum. Üzülüyor insan, so­
nuçta bir ismin var ve kimse söyleyemiyor. Şimdi eğleniyorum.
Komik oluyor, davetiyeler geliyor, bir bakıyorum ismim " w " ile
yazılmış ya da sonuna bir "g" eklenivermiş . . .

• Askerliğinizi yaparken, isminizin başına neler geliyordu ?


- Ben 5 5 gün askerlik yaptım , yurtdışında çalışmıştım , o
yüzden kısa dönem askerlik yaptım. Bir çavuş vardı, o sürekli
ismimi söylüyordu ve benim kulağıma doğru söylüyor gibi ge­
liyordu. Bir gün elindeki kağıda baktım ismimi nasıl yazmış di­
ye. "lribin" diye yazmış, meğer o lribin diyormuş ama ben lr­
vin duyuyordum.

• isminizin başkalan tarafından anlaşılamaması, Yahudi oldu­

ğunuzu söylemenize de neden oluyor mu?


- E tabii, yanına hemen ekliyorum. Neden yabancı bir isim?
Daha geçen gün işyerine misafirler geldi. "Hoş geldiniz ," de­
dim Türkçe, kartımı verdim. Kadın oturduktan 5 dakika son­
ra "lrvin Bey Türkçe biliyor mu? " dedi ortağıma. Algılar böyle .
Fakat Türkiye'de bu isim Yahudilere de yabancı, buradaki Ya­
hudiler genelde Sefarad oldukları için . . . Yıllar önce Yahudi bir
müşterim beni Ermeni zannedermiş çünkü bu ismi daha ön­
ce duymamış.

1 48
• Siz çocuklannız için daha önce duyulan isimler mi seçtiniz?
- Bizim çocukların isimleri biraz daha Türkçe. Biri Selen, biri
Roksan. Her ülkeye uyabilen isimler olduğunu düşündüğümüz
için bunları seçtik. Telaffuzu kolay, çok yabancılık çekmezler.

• Bu "yabancı olma", "yabancılık çekme" hali, tüm dünyadaki


Yahudi cemaatleri açısından ortak ve sizin de katkı sunduğunuz
Yahudi mizahı açısından önemli bir konu . . .
- Ben burada yaşayan bir Yahudiyim. Yahudi yaşamını görü­
yorum, yaşıyorum. Evrensel anlamda böyle bir mizahın var ol­
duğunu düşünüyorum. Dünyada Aşkenazlar çoğunlukta oldu­
ğu için onların ağırlığı var. Bu öğrenilmiş bir şey değil gibi ge­
liyor bana . Ben de "oturayım da mizahçı olayım" diye uğraş­
madım. Bu kendiliğinden geldi. Gözlemleriniz yaşadığınız top­
lumla ilgili olduğu zaman, otomatik olarak oradan toplumun
gözlemiyle yaratılmış mizah ortaya çıkıyor. Sonrasında da Ya­
hudi mizahı yapıyor oluyorsunuz. Oturup çalışılıp yapılmıyor.

• Fakat üzerinde çalışılan çok belirgin figürler var; "Yahudi an­


nesi " tiplemesi gibi . . .
- Ben o tipler üzerinden gitmiyorum. Yahudi annesi veya Ya­
hudi tüccar çizmek için masaya oturmuyorum. Fakat gözlem­
lerimin içinden Yahudi annesi veya Yahudi tüccar da çıkıyor.
Her türlü insan çıkıyor.

• "Yahudi tüccar"dan hareketle, "Yahudilerin zengin ve cimri


olduğu " yüklemesi, antisemit söylemde sıklıkla yer alıyor. Bu an­
lamda sizin antisemitizmle ilgili hassasiyetleriniz var mı ?
- Onların söylemi, benimkinden farklı tabii. Ben o konularda
hassasım. Mizah yapmakla alay etmek ya da küçük düşürmek
çok farklı ve ikincisi benim alanım değil. Hiciv ağırlıklı mizah
yapıyorum ama ölçüyü korumaya çalışıyorum. Kimseyi kırma­
dan , küçümsemeden . . . Politik de çiziyorum ama onları gaze­
tede (Şalom) yayımlamıyorum, Facebook'a filan koyuyorum.
Günümüz Türkiye'sinde her şeyi söylemek, eleştiri yapmak ko­
lay değil. . . Kulağımı çektiler bir defa. Bir karikatürümü Oda TV

1 49
şu başlıkla yayınladı: "Tayyib'i çok kızdıracak bir karikatür. Ya­
hudi cemaatinin gazetesi Şalom'un çizeri lrvin Mandel Tayyib'i
çok kızdıracak bir karikatür çizdi. " Bu biraz olay oldu. Karika­
türü kullanmak için benden izin almışlardı fakat böyle bir baş­
lıkla çıkaracaklarını hiç düşünemedim.

• Karikatür çizmeye ne zaman, nasıl başladınız?


- Küçüklüğümden beri çizgi romana merakım vardı, onla­
rı kopyalayarak, onlara bakarak çizerdim. Fakat düzenli çizim
yapmaya 1985'te Şalom'da başladım. O zaman Şalom 6 sayfa çı­
kardı, siyah-beyaz, kötü baskı. Gazeteyi canlandırmaya çalı­
şıyorlardı. Ben de Türkiye'ye yeni dönmüştüm. Çiziktirdiği­
mi bilen biri, onlara beni tavsiye etmiş, " Çizer misin? " dediler,
"Olur," dedim. Editöryel karikatüre başladım. Faks yok, inter­
net yok. Ben dedim ki, "O hafta yayınlanacak makaleleri bana
gönderin, ben onların arasından seçeyim, çizeyim. " Zarf içinde
benim işyerime onların kuryesi gelirdi, Kemal Bey (Kemal Ka­
rataş) , ben çizerdim, sonra kuryeyle gönderirdim. Bir süre son­
ra aksamaya başladı ve sonra da devreden çıktım. Sonra 92 yı­
lında geri döndüm ama o arada lzel (lzel Rozental) başlamış­
tı editöryel çizmeye . Benim canım da bant yapmak istiyordu
ve dedim ki şöyle bir şey yapayım size. lşte 92 yılında Mozot­
ros Ailesi'ni çizmeye başladım, o gün bugündür her hafta çizi­
yorum.

• Mozotros ne demek ?
- Mozotros, bizimkiler demek. llk başta bizim aileden hare­
ketle başlattım bu bandı. Onun için o ismi verdim. Kısa bir sü­
re sonra bunu sadece bizim aileyle değil, Yahudi cemaatiyle de­
vam ettirdim. Şimdi Türkiye'deki Yahudi cemaatini içine alan
bir ifade oldu . Türkiye'deki Yahudi cemaatini temsil ediyor.
Gündelik, bayramlar, yeni yıl vs. üzerine çiziyorum.

• Cemaatin sorunlanna değiniyor musunuz?


- Sorunları nedir ben de pek bilmiyorum. Cemaatin pek için­
de değilim. Hayatın akışı içindeki olaylar benimkiler. Çizdikle-

1 50
rimin %99'u yaşanmamıştır ama yaşanmaya çok yakın şeyler­
dir ve çizerken "mutlaka birileri yaşamıştır" diye de düşünmü­
şümdür.

• Karikatürlerinizin yayımlandığı Şalom gazetesinin bir men­


subu olmak sizin için ne ifade ediyor?
- Şalom'un 8 5'ten beri yakaladığı ivmeyi takip ediyorum.
Müthiş bir gelişme içinde. Bugünkü Türkiye'de Agos, Şalom şu
anda geniş toplumun medyasının çok daha üstünde bir kalite­
de gazetecilik yapıyorlar bana göre. Ana akım medyada birileri­
nin suyuna giden, doğru olmayan sansasyonel haberler yayın­
lanabiliyor fakat Şalom'un öyle bir kaygısı yok. Ciddi, güveni­
lir, amatör ama gayet profesyonelce bir şeyler yapıyorlar. Ora­
daki yazarların yazılan yerel medyada referans alınmaya baş­
landı. Bu çok önemli . . .

1 51
J U DİT D E TA RANTO D EVENTU R E R O

"'A' haifiyle başlaJJIQSı iyiymiş " 1

Dünyaya gelen b i r insan, denize düşer g i b i rüyaya düşer.


- J O S E P H CON RAO

Rüyaya düşmeden seçilen isimler ve o isimleri ömür boyu taşımak


üzerine judit De Taranto Deventurero ile söyleştik . . .

• isminizin anlamı ile başlayalım mı söze . . . Ne demek ]udit ?


- Tevrat'ta geçen bir kadının adı olduğunu biliyorum ama
onun nasıl bir kadın olduğunu bilmiyorum. Tevrat'ta geçen
şekli ; Yehudit. Çok emin değilim ama sanırım Yehudit bir
prenses ve birtakım planlar yaparak, bir şekilde ülkesini kurta­
ran biri. Detaylı olarak bilmiyorum , araştırmadım.

• isminizin size nasıl verildiğini biliyor musunuz?


- Babaannemden alınma . Babaannem de judit De Taranto .
Ona da ismini ablası koymuş. Ablası Fransa'da yaşıyormuş ve
bu ismi çok seviyormuş. Yani babaanneme ablası koydu , ben
de direk babaannemin adını aldım.

1 Agos başlığı: "Ne Olur, Benimkini Bağırmasın"

1 52
• Babaannenizin adı, size Yahudi geleneği gereği mi verildi ?
- Evet, ben babaannemin adını, ağabeyim de rahmetli baba­
mın babasının adını aldı. Ağabeyimin adı Beri Baruh, babamın
babasından Baruh ismini aldı.

• Türhiye'de]udit ismini taşımak nasıl bir durum ?


- Keyifli. Ben memnunum bu ismi taşımaktan. Farklı olması
hoşuma gidiyor. Fakat tabii zor da . . . Yurtdışında ne kadar ko­
laysa burada o kadar zor. En başında, ismim j harfiyle başlıyor
ve j harfi Türkçede çok incelikli bir harf. j'yi algılamakta zorla­
nıyorlar. Anlamıyorlar, kendilerince isimler yaratıyorlar. juliet­
te diyen çok oluyor ya da manasızca isimler uyduruyorlar. Ben
de kabulleniyorum, ne yapayım. . .

• Düzeltme gereği duymuyor musunuz?


- Yerine göre; ya bırakıyorum ya da mesela eğer resmi bir
yerdeysem, "Ben yazayım," diyorum. Veya kodluyorum. Soya­
dımın da anlaşılması zordu, evlendikten sonra daha da zor ol-

z
<(
a;
<(
a::
<(
UJ

a::
UJ
"'

1 53
du ! Benim soyadım De Taranto idi, evlenince Deventurero ol­
du. ikisi birden hiçbir yere sığmadığı için kendi soyadımı bı­
raktım. Zaten bırakmak da zorundaydım, ikisiyle birden bura­
da yaşayamam. Biriyle zaten zor. . .

• Soyadlannızın hikayelerini biliyor musunuz?


- Ispanya'dan geldiğini biliyorum, zaten dedem İspanyol va­
tandaşı. Ispanya'dan buraya göç edildikten sonra, aile Türk va­
tandaşlığına geçmemiş. ilk defa dedemin çocukları Türk vatan­
daşı olmuş, babam Edime doğumlu . De Taranto , Ispanya'dan
gelmeyi anlatıyor ama Italya'da Taranto diye bir şehir var. Biz
hikayenin lspanya'ya kadar olan kısmını biliyoruz fakat muh­
temelen öncesi Italya'ya dayanıyor. Zaten De Taranto'daki "de" ,
"Taranto'dan" gibi bir manaya geliyor. Dolayısıyla herhalde işin
en dibi Italya'ya varıyor. Deventurero ise direk ispanya ile ilgili,
Ispanya'da Deventurero diye bir köy var, eşimin ailesi de herhal­
de oradan gelmiş. Benim de İspanyol vatandaşlığım var. Pasa­
portumda annemin soyadım taşıyorum, yani De Taranto Yafet.
Ispanya'da hem annenin hem babanın soyadı alınıyor. Yani be­
nim çocuğum doğacağı zaman De Taranto Deventurero olacak.

• Çocuğunuzun ismini seçtiniz mi ?


- Seçtik ama söylemiyoruz. Söylemiyoruz çünkü bizim din­
de sünnette açıklamak gibi bir kural var. Nasıl Müslümanlarda
doğumda isim kulağına fısıldanır, böyle bir gelenek vardır, biz­
de de sünnette sinagogda ilan edilir. Ben sünnete kadar bekle­
meyeceğim tabii ki, doğumda söylerim.

• Kimseye söylemediniz mi ?
- Ailemle paylaştım. Her ne kadar onlar kendileriyle paylaş­
mam için de doğumu beklememi istemiş olsalar da , ben onlar­
la paylaştım.

• Seçim süreci nasıldı ?


- Çok enteresan oldu çünkü çok çok kolay oldu. Daha cinsi­
yetini bilmezken benim bir isim hoşuma gitti, lzi'ye (eşi: izi De-

1 54
venturero) "Bu isim olsun mu? " dedim, "Güzel bir seçenek, ola­
bilir," dedi. Erkek ismi seçmiştim, kız için bulamıyordum. Son­
ra erkek olduğunu öğrendik. "Bu olsun mu? " , "Olsun. " Çok ko­
lay bir süreçti. Anlamına baktım fakat anlamına göre seçim yap­
madım. Kayınpederimin adı Albert, A harfinden türettim. Albert
biraz old fashion (lngilizce: eski moda) olduğu için direk onu al­
mak istemedim fakat ona da bir honneur (Fransızca: hürmet)
yapmak istedim. Aynı geleneği sürdürmek istedim. Hoşuma gi­
diyor, seviyorum gelenekleri sürdürmeyi. Böyle karar verdik.

• Türkçe bir isimde mi karar kıldınız?


- Hayır. lzi'nin kimliğindeki ismi izzet. Babası korkusundan,
askere gidecekler vs. diyerek oğullarının adını Türk ismi koy­
muş; Erol ve izzet. Fakat şöyle enteresan; kimse onları Türk
isimleriyle çağırmıyor. Okul veya resmi yerler haricinde her­
kes Eli ve izi diyor. Zaten askerde formasının üstünde ismi de­
ğil soy ismi yazıyor, ondan çok bir şey fark etmemiş. Göğsün­
de koskocaman Deventurero yazarken adının izzet olması hiç­
bir şey ifade etmiyor. Zaten sonunda kayınpederim de söyledi;
"Keşke isimlerini hiç Türkçeleştirmeseydim. "

• Herhangi bir dilde, biri için, tüm yaşamı boyunca sahip olaca­

ğı bir ismi belirlemeyi nasıl tarif edersiniz?


- Güzel bir süreç. Bizim için şöyleydi; izi ile zevklerimiz pek
tutmaz. Bir şey seçerken hep zıtlaşınz. Birimizin "çok güzel" de­
diğine, diğerimiz "çok çirkin" deriz. O yüzden çocuğumuzun
ismi konusunda sonsuz bir tartışmaya gireceğimizi düşündüm.
Fakat acısız bir süreç oldu , hala şaşınyorum. Ama bunu yaşıyor
olmak çok keyifli. Sevdiğin bir isim olsun istiyorsun, güzel bir
isim olsun istiyorsun. Bir de işin şu tarafı var; sevmediği bir in­
sanın ismini kimsenin çocuğuna vereceğini sanmıyorum. Bu­
nun gibi aslında farkında olmadan dikkate aldığın çok şey var.

• Kabbala'yı dikkate alanlar da var . . .


- Evet. Kayınvalidem çok dindar biri. Bu konuları çok araş­
tırır. Biz ismi söyledikten sonra araştırdı ve memnun kalıp çok

1 55
olumlu geri dönüşler yaptı. Mesela "A" harfiyle başlaması iyiy­
miş, ilk harf olduğu için çok değerliymiş, filan.

• !simler aslında kimliklerimizle böyle bağlar da kuruyor. . .


- Evet, bir kere Türkiye'de otomatik olarak gayrimüslim ol­
duğumuz ortaya çıkıyor. Bundan gocunmuyorum hiç . Aksi­
ne bunu söylemek bazı durumlarda hoşuma gidiyor ama ba­
zen Türkiye'deki koşullar gereği saklamak durumunda kalıyo­
rum . O zaman İspanyol kökenli olduğumu söylüyorum çün­
kü o anda "Yahudiyim" desem, başıma ne geleceğini bilmiyo­
rum. Hatta şöyle bir örnek vereyim: Mavi Marmara olaylan za­
manında Akatlar'da oturuyordum. lsrail Konsolosluğu önünde
sürekli olarak protesto yapılıyordu , afişler, metrodan akın akın
inen insanlar . . . Bir gün eve dönüyorum, metrodan indim. Polis
metrodan inen herkesin tek tek kimliğini alıp kontrol ediyor.
Ve şöyle yapıyor, alıyor kimliği, geri verirken bağırıyor; Ayşe
Yılmaz. Bağırıyor; bilmem kim . "Allahım, " diyorum, "yani no­
lur benimkini bağırma. " Etrafta insanlar bana düşman, evet ba­
na değiller ama düşmanlar. Öyle bir durumda ismimin söylen­
mesini ve tabii ki kendi kimliğimi açığa vurmayı tercih etmi­
yorum.

1 56
KARO LY ALİOTTİ

"Tesadüfün bu kadan ... "

Sana verdikleri ismi b i l iyorsun, sahip olduğun ismi b i l miyorsun.


- JOSE SARAMAGO

Kendisine verilen isme sahip olmanın, isimlendirilme şekliyle il­


gili ve bilinçaltıyla bağlı olduğunu düşünen Karoly Aliotti ile söy­
leştik...

• isminizin, Karoly adının anlamı ne?


- Kraliyet. Bu Türkiye'de bir tek benim adım olsa da, Buda­
peşte'de, Türkiye'deki Ahmet, Mehmet gibi bir isim. Charlie'nin
Macarcası. Soyadım Aliotti ise ltalya'dan, İtalyancadan geliyor.
Dedemler Floransa'dan gelmişler, bu yüzden . . . ismim herhalde
Caroline'i çağrıştırdığı için beni kadın sananlar oluyor. "ismim
Karoly," diyorum, "Kız ismi değil mi o ? " diyorlar. "Değil," diyo­
rum, "Aa ! " diyorlar. Ya, belli ki değil işte ! Ömür törpüsü hikaye­
ler . . . Fakat ismimin anlamı beni askerlikte çok iyi kurtardı.

• Neden ?
- Çünkü bana askere gitmeden önce dediler ki; "Askerde bi­
ri sana 'Adın neden Karoly?' dediğinde, sakın öyle bunun bir
yabancı isim filan olduğunu söyleme, göze batma . Sinop'un

1 58
bir ilçesi de , geç . " "Tamam, " dedim, yattı kafama ama bana
"Karoly ne demek? " diye soran ilk kişi Sinoplu çıkınca, ben de
Karoly'nin Sinop'un bir ilçesi olduğunu söyleyemedim haliy­
le. Aklıma da o an başka bir şey gelmedi ve sesimi kalınlaştıra­
rak "Hüküüümdar ! " dedim. Kral yerine Türkçe bir kelime olan
hükümdarı biraz vurguyla söylemek o anda gerçekten işe yara­
dı. Fakat sonra . . . Bir tane komutan vardı ki. . . Bu adam 6 ay bo­
yunca beni her gördüğünde, yani 6 ay 30 günden 1 80 gün et­
se, adamın da beni günde 3 kez gördüğünü düşünsek; 540 kez
"Karoly" demek yerine şunu yaptı: "Karoletti Angelatti Marti­
ni" diye bir şey uydurdu ve sonuna o anda aklına gelen ve ltal­
yanca olduğunu düşündüğü herhangi bir kelimeyi ekledi: "Ka­
roletti Angelatti Martini Milano" , "Karoletti Angelatti Marti­
ni Papardelle" , " Karoletti Angelatti Martini. . . " 6000 kişi, ge­
ce dörtte, nöbetteyiz, adam uyanıyor; Karoletti Angelatti Mar­
tini . . . Denetleme oluyor, albay geliyor, herkes hazırlıkta, bu
adam beni çağıracak; Karoletti Angelatti Martini. Kafayı bozdu .
Gülsem mi ağlasam mı şaşırmıştım. Fakat diğer yandan, kabul
etmeliyim ki ismim benim için bir avantaj da oldu. Karoly bir
tane var, yani sen teksin. "Hangi Karoly?" diye sorulmaz hiçbir
zaman. Bir kere tanıştın mı unutmuyorlar. Bu durum insanın
bilinçaltında bir yer ediyor olmalı. Bu durumla benim söndü­
rülmez egomun arasında bir bağlantı olduğunu düşünüyorum.

• Isimlerin kişilik gibi, kimliklerimizi ortaya koymakla da bağ­

lantılı olduğunu düşünüyor musunuz?


- Tabii. lsim , kimlikle ilgili bir muhabbet konusu . Mesela
dün akşam 8- 10 kişilik bir iş yemeğindeydik, biri , "Karoly, Ma­
car ismi değil mi? " diye sordu . "Evet," dedim ve sohbet başladı.
Anneannem Macaristan'dan gelme ; oradan Türkiye'ye gelmiş
olma durumunu konuştuk. Sonra Türkiye tarihine geçtik ve
konular birbirine bağlandı. Ben sanat tarihçisiyim ve mesleğim
açısından bu sohbetler benim için hoş bir avantaj . Bir de tabii
şu var, evet benim Macarca ismim var ama Macar kökenim de
var, yani sadece şekil olsun diye bana bir yabancı isim verilmiş
olsaydı, bu ismi taşımak aynı durumu yaratmazdı. Gökten düş-

1 59
me bir isim değil bu sonuçta. Levanten kültürü açısından işin
şu yanı da var; İtalyanlar da, Fransızlar da, Hollandalılar da, İn­
gilizler de Levanten. Elbette Avrupa ile ilgili olarak bir kültürel
tat var ortada, ama Levanten olmak bir cemaat üyesi olmak de­
mek değil. Bu daha çok bir tanımlama biçimi, yoksa bir cema­
at aidiyeti gibi bir şey değil. Ermenilik, Musevilik bir kimlikle,
Levantenlik ise pasaportla ilgili. Bu yüzden de Levantenlerin,
Türkiye'deki diğer gayrimüslimlere göre daha kolay asimile ol­
duklarını düşünüyorum. Asimile olunuyor, insanlar Levanten
olmayan kişilerle evleniyor ve bu isimlere yansıyor. Mesela, İz­
mir' de bir çocuk Levantenler futbol takımı kurdu , aralarında
yalnızca bir-iki tane Türkçe isimli olmayan kişi var. Normal bu .

• Size sizin isminizi, Macarca olan bir adı vermeye nasıl ka­

rar vermişler?
- Anneannemin abisinin ismi bu . Kendisi ressamdı , sana­
ta çok düşkündü ve acayip yetenekli bir adamdı. Boğazın don­
duğu sene, donan bir boğazda yüzmenin çok havalı olacağını
düşünüp yüzmeye karar vermiş. Yüzmüş ve iki hafta sonra za­
türreden ölmüş. Aklı selim bir insanın yapmayacağı bir hare­
ket tabii ama bu hareket bizim aile için çok dokunaklı bir hika­
yeye dönüşmüş. Ben doğacağım zaman da anneannem tuttur­
muş ; "İsmi Karoly olsun. " Bu yüzden anneannemin her bana
baktığında bilinçaltıyla aslında ağabeyini düşündüğünü düşü­
nürüm. Ona olan düşkünlüğünü bana taşıdığına inanıyorum.
Benim hayatımda da büyük dayıyla bağlantılı olarak bazı ko­
şullanmalar olduğuna inanıyorum. Yani onun bir ressam olma­
sı ve benim mesleğimin sanat danışmanlığı olması bir tesadüf­
se, tesadüfün bu kadarı olur ! Bu durumu geçen gün bir psiko­
log arkadaşımla konuşuyordum. O da dedi ki; "İsimlendirilme
şeklin, bilinçaltında yer ediyor ve seni , sana isim vereni , aile­
ni ve akrabalarını etkiliyor. " Kendi ailesinden bir örnek anlat­
tı, tüylerim ürperdi: Annesi, ona hayattaki en büyük aşkının is­
mini vermiş. 10 sene süren ve hiç bitmeyen bir aşkın hikayesi­
ni çocuğuna vermiş. Çocuk diyor ki; "Benim annem bana aşık­
tı, bir dediğim iki edilmezdi, severdi, öperdi , okşardı. Bu kadar

1 60
sevgiyi başka bir kadında bulmam mümkün değil. Çok şımarık
bir adam oldum ve insanlardan hep böyle bir sevgi bekler ol­
dum." Freud'dan mı girsek Lacan'dan mı bilmiyorum ama sanı­
nın psikoloji tarihi hemfikir olacaktır ki; sen böylesine bir aşk­
la sevdiğin birinin adını, birine verirsen, o adını verdiğin kişiy­
le o aşkı bağdaştınrsın ! Kardeşine ise büyük amcasının adı ve­
rilmiş, amca kendisini depresyondan öldürmüş. Kardeşi de son
derece depresif ve huysuz bir adam olmuş. Diğer kardeşinin de
çok benzer bir hikayesi var. Bu tesadüf olabilir mi? Değil. Evet
kanıtlanmıyor belki ama isimlerin hayatımızı etkilediği fikri
bana gayet mantıklı geliyor.

1 61
LİANA KAMAR

"Ennmiyim, size garip gelebilir''

Başı n ıza bir taş düşsün, i şte buna dert den i r ! Ama ayı p, rezalet,
namussuzl u k, hakaret ancak zarar vermes i n i isteyenlere zarar ve­
rir. B i r dert, onu duymayana b i r dert değ i l d i r.
- E RAS M U S

Duymamak bir dert olmadığı gibi; kimi zaman söyleyene-söylenene


verilen en samimi cevaptır da...
Birileri, bu topraklarda her zaman isminizin kökünü ve soyunuzu
kurcalayabilir; buna dair onlarca soru üretip, usulca veya kabaca
"normal" olmadığınızı ima edebilir.
Siz de vereceğiniz en basit yanıtla, normalliğin göreceli olduğıınu ve
"garip olmak ile garip bulunmak" arasında bir nitelendirme farkı ol­
duğıınu hatırlatabilirsiniz.
Hem de hiç bu meseleleri dert edinmeden, hem de aynı dili kulla­
narak... Tıpkı Işık Okulları 5. sınıf öğrencisi Liana Kamar'ın yaptı­
ğı gibi.
İsmi hakkında kendisine yöneltilen sorulan, "Ermeniyim, ondan­
dır, size garip gelebilir, " diyerek yanıtlayan Liana Kamar ile, isim­
ler üzerine söyleştik.

• isminizin anlamı ile başlayalım mı ? Ne demek "Liana" ?


- Liana, iyi bir şeyle dolu olmak demekmiş.

1 62
• Ne gibi iyi şeylerle?
- Bereketli şeylerle, insanlara fayda sağlayacak şeylerle. Ol­
mazsa olmaz şeyler. Yani enerji, su, güzellik; böyle şeylerle do­
lu olmak.

• Hangi dilde bu anlama geliyor?


- Hangi dilde bilmiyorum. Fakat "liori" , Ermenicede dolu ol­
mak demek, bu yüzden sanının o anlamıyla ilgili olarak ora­
dan geliyor.

• Ermenice biliyor musunuz?


- Ben anaokulunda öğrendim biraz, oradan bildiğim birkaç
şey var. Ama biri Ermenice konuşsa çok iyi anlayacağımı dü­
şünmüyorum.

• Liana ismini sizin için kim seçmiş?


- Annem galiba.

z
<
·aı
<
""
<
LıJ
....,
""
LıJ
a:ı

1 63
• Neden sizin için bu ismi seçmiş ?
- Seçmiş . . . Annemin bana koymak istediği başka isimler de
varmış, aralarından bunu seçmiş.

• Siz bu seçimden memnun musunuz, isminizi seviyor musunuz?


- Evet, hoşuma gidiyor. insanlar tarafından ilginç karşıla­
nıyor. Ama ilk söylediğim zamanlarda anlaşılması zor oluyor.
Söylenmesi zor oluyor. Ben de heceliyorum; " li-a-na. " Hece­
leyince daha kolay oluyor ama yine de aksanda bir bozukluk
oluyor.

• Bozuk aksanla isminizi söyleyen insanlar, isminiz hakkında


sorular soruyor mu ?
- Tanışma aşamasında evet. llk tanıştığım kişilere ilk ismimi
söylediğim zaman, "Sen nerelisin? " , böyle misin, şöyle misin
diye soruyorlar ama anlattıktan sonra sorun olmuyor.

• Ne anlatıyorsunuz?
- "Ermeniyim, ondandır, size garip gelebilir, " diyorum.

• Ermeni olmak bir farklılık mı ?


- Yoo, öyle bir farklılık da yok açıkçası.

• Okulunuzda da değil mi ?
- Çok da ilgi yaratacak bir şey değil. Bizim okulda üst sınıf­
larda da bir Liana vardı sanırım, oradan bu ismi duyanlar vardı.
Zaten bu değiştirilecek bir şey değil. . . Bir de, arkadaşlarım için
önemli olan insanların kişiliği olduğu için benim Ermeni olma­
mı pek de takmıyorlar.

• Ermeni'nin ne demek olduğunu bilmeyen biriyle karşılaştı­


nız mı hiç ?
- Yok, o kadar da değil !

1 64
• lstanbul'da bir Ermeni okuluna gitmek ile sizin okulunuza git­

mek arasında fark var mı ?


- Çok büyük bir fark yok açıkçası . Ermeni okulunda ol­
sam Ermenice öğrenecektim. Bir de, bazen derslerde, anlatış
şekillerinde ufak farklar oluyor. Annemler beni kendi okulu­
ma göndermeye karar vermişler. Neden böyle karar verdik­
lerini de hiç sormadım açıkçası . Ermeni okuluna gitmeyen
Türk okuluna giden Ermeni tanıdıklarım da var, gerçi şu an
bana "say" deseniz hemen aklıma gelmez ama . . . Benimkisi gi­
bi bir okulda okumak güzel oluyor, öbür türlü hep aynı çev­
rede olmak biraz sıkıcı olabiliyor. Orada hep birbirine ben­
zeyen insanlar var. Okula ilk başladığımda hiç alışık olmadı­
ğım bir çevre vardı, şimdi 5. sınıftayım, alıştım ve seviyorum.
8. sınıfa kadar orada devam edeceğim , sonra TEOG sınavla­
rına gireceğim.

• "Liana" adında başka birini tanıyor musunuz?


- Arkadaşımın bir arkadaşıyla tanışmıştım . Bir de bizim
okulda bir kız varmış ama onun nereli olduğunu bilmiyorum.

• Dizilerde, filmlerde, romanlarda rastladınız mı kendi ismi­


nize?
- Hiç ! Sanırım en az kullanılan isimlerden biri benim kisi
çünkü şu ana kadar hiç duymadım. Bu hep ilgimi çekmiştir,
acaba neden hiç kullanılmıyor diye düşünürüm . . .

• Siz hiç birine, bir hayvana isim verdiniz mi ?


- Hayır. Ben köpeğim olsun istiyorum ama annem "Biraz da­
ha büyüdüğünde kendi evine alırsın, " diyor.

• Alırsanız ismini ne koyarsınız?


- Aslında köpeğimin cinsine göre düşünüyorum. Bir köpe­
ğim oldu diyelim , ona yakışacak bir isim olmasını istediğim
için önce biraz köpeği tanırım. Sonra cinsine, tipine bakanın.

1 65
• insanlarda genelde öyle olmuyor. . .
- Evet. Ben de çocuğum olsa ne yapardım . . . Sanının şunu :
Ben doğmadan önce annemin bana vermek istediği isimler var­
mış. Onlardan birini seçebilirdim. Ben bebekken annemin be­
nim için tuttuğu bir günlük varmış, onun içine her şeyi yaz­
mış. Oradan olan isimlerden birini seçmek mantıklı geliyor, iç­
lerinde hoşuma giden isimler de var. Duygusal da bir şey bi­
raz . . . Böyle . . .

1 66
LİZİ B E H M OARAS

"Zor bir isim, bir yüktür''

H e r i n san tek b i r kel i m en i n da i resi i ç i n e hapsed i l m iştir: ken­


di i sm i .
- MALLAR M E

ômür boyu içinde dönüp durduğumuz isimlerimiz ve isimlerle be­


raber üstlendiklerimiz üzerine Lizi Behmoaras ile söyleştik...

• isminizin anlamı ile başlayalım mı söze . . .


- Tabii . . . Fransızca "lis" zambak demek, ona bir gönderme
var belki ama benim bildiğim başka özel bir anlamı yok. Fakat
ismimin bir hikayesi var: Büyükannemin; babaannemin ismi
Eliza idi. Seferad geleneğine göre çocuklara büyükanne ve bü­
yükbabalann adı verilir. Her zaman olduğu gibi verilmez, biraz
değiştirilir ki modem dünyaya adapte edilsin. Bu yüzden mese­
la Estherler Terry, Vitaliler Vedat, Avramlar Albert olmuştur . . .
Annem de bana Eliza değil Lizi adını verdi. jean Paul Sartre'ın
"La Putain Respectueuse" (Saygın Fahişe) diye bir piyesi var­
dır, orada Lizi adında bir fahişe var. Annem de ondan esinlenip
Eliza'yı Lizi'ye çevirmişi ve bana Lizi ismini vermiş. Ben küçük­
ken bunu anlatmayı çok severdi ! Fakat sonra ben Lizi'yi "Liz"

1 68
olarak kestim. Yazı adım, Liz Behmoaras. Kitaplarımı Liz ola­
rak imzalıyorum, aile içinde Lizi'yim.

• Bu ismi taşıyor olmaktan memnun musunuz?


- Kolay anlaşılır isimlerden yanayım. llk görüşme için çok
daha rahatlatıcı, dinlendirici bir isim taşımayı tercih ederdim
çünkü kocamın soyadı, Behmoaras, çok zor. Zor bir isim, bir
yüktür. Bunu ikimiz de açık açık söylüyoruz.

• Bu yükü nasıl tarif edersiniz? Nasıl bir şey taşıyorsunuz?


- ismimle ilgili pek fazla sorunum olmadı ama ben zaten il­
kokulu Nişantaşı'nda Aydın Okulu'nda okudum, sonra da Not­
re-Dame de Sion'a gittim. O kozmopolit ortamlarda Lizi, Ri­
ta sırıtan isimler değil. Genç kızlık soyadım da Katalan'dı, Ka­
talan da çok kolay telaffuz edilen ve anlaşılan bir isim. Eşimle
evlendiğimde iki soyad taşımak gibi bir moda yoktu. "Behmo­
aras" adını üstlendim, "üstlendim" diyorum çünkü bu sahiden
bir üstlenmeydi. Bir de, "r" harfini söylemediğim için. . . Soya-

z
<
·a;

<
....
"'
""
....
a:ı

1 69
dımı söylemem gerektiğinde hiçbir zaman "Behmoaras" demi­
yorum; şöyle bir nefes alıp; "Bolu , Edime, Hatay, Mardin, Or­
du , Ankara, Rize, Ankara, Samsun" diyorum. İnsanlar daha or­
tasında gülmeye başlıyor, bitmedi mi daha diyorlar. Behmoaras
ile anlata anlata bitmeyecek olan hikayelerimiz var.

•Başka hikdyeleri, romanlannızı yazarken karakterlerinize


nasıl isim veriyorsunuz?
- Bu çok önemli bir konu çünkü isim, karaktere uymadı­
ğı zaman yolda takılıyorum ve değiştirme ihtiyacını hissediyo­
rum. Diyelim sempatik birini yaratacağım -zaten hiçbir zaman
sıfırdan siz yaratmıyorsunuz, hep bir şeylerden esinleniyorsu­
nuz- ona Zeynep veya Leyla adını verebilirim çünkü benim ta­
nıdığım bir sürü sempatik Zeynep ve Leyla var. Yani tanımış ol­
duğum bir insandan etkilenerek, çağrışımla veriyorum. Esinle­
nerek; "bu isim ona yakışır" diyerek. . .

• Kendi çocuklannızın isimlerini de böyle m i seçtiniz?


- Büyük oğlum jak'tı. Ben onu hep Ceki diye çağırdım, daha
çok yakışıyor diye Küçük oğluma da Eytan adını verdim. Ey­
tan, İbranice bir isim, çok güçlü , çok enerjik bir isim. Ben isim­
lerin -özellikle Hasret, Sevinç , Çelik vs. gibi gerçek anlam taşı­
yan isimlerin-, insanları bir yere kadar programladığına inanı­
yorum. Aynca birine, başkasının adını vermeyi; büyükannele­
rin, büyükbabaların isimlerinin yeni doğan bir çocuğa verilme­
sini de doğru bulmuyorum. Hatta bunu son kitabımda, bir di­
yalog içinde de yazdım. Şöyle ki, ismini verdiğin insana diğe­
rinden birtakım özellikler de aktarıyorsun. Yeni bir hayat bem­
beyaz bir sayfayken sen sanki çocuğa o sayfaya ilk kelimelerini
yazma şansı tanımıyorsun.

• Beyaz sayfaya kimliklerimiz, dinimiz de yazılmış oluyor. . . Li­


zi ismiyle Yahudi veya gayrimüslim olduğunuzun anlaşılmasın­
dan dolayı sıkıntı yaşıyor musunuz?
- N işantaşı'nda büyüdüm, N işantaşı'nda hiç problem de­
ğil fakat şimdi Üsküdar'da yaşıyoruz . Orada bir hayret ifade-

1 70
siyle yabancı olup olmadığım soruluyor. Bugünlerde insanlar,
bu konuda biraz daha "politically correct" olmaya çalıştıkları
için direk sormuyorlar ama bir yadırgama oluyor. Çok siniri­
me dokunan bir şey bana "bayan" denmesi. Burada bir ayrım­
cılık görüyorum. Bu ülkede bir kadına "hanım" deniyorsa ba­
na da hanım densin, neden bana bayan deniyor? 90'lı yıllarda,
Libtration gazetesinde çalışan arkadaşım Mark, Türkiye'ye rö­
portaj yapmak için gelirdi. Ben de onunla gider, çeviri yapar­
dım. Bir defasında bir röportaj için Kuleli Askeri Lisesi'ne git­
tik, bir generalle konuşuyoruz. General bana döndü , "Sizi tanı­
yalım. Adınız? " dedi, ben adımı söyledim. "Nerelisiniz? " "Ben
Yahudiyim, Türk Yahudisiyim," dedim. Orada bir şey hissedi­
yorsunuz . Bazı ortamlarda elle tutulur gözle görülür değil ama
bir şey hissediyorsunuz. Karşınızdaki sanki nasıl bir tutum ta­
kınacağını birden bilmezmiş gibi. . .

• Bu bilinmezlik halleri mesleğinize de bir şekilde yansıyor mu?


- Evet, mesela şu var: Kitap yazdığımda herkes gibi hata yap­
tığım oluyor, bir cümle düşük oluyor mesela, en yakın bildi­
ğim insanlar bile şöyle söylüyorlar: "Bizde bu böyle yazılmaz.
Bizde böyle denir. " Sinir oluyorum ama o kadar da haksız de­
ğiller çünkü evet, benim kuşağım Türkçeye oldukça hakim fa­
kat kapanmayacak birtakım eksiklikler var. Mesela ben atasö­
zü bilmem çünkü atalarımın sözleri lspanyolcaydı, Türkçe de­
ğildi. Haliyle bazen yanlış yazarım. Ama o da azınlığa mensup
yazar tarzı diyorum.

• Türkçe konuşmak ve "Türkleşmek " için bir mücadele içine


girmiş, ismini Munis Tekinalp olarak değiştirmiş Moiz Kohen'in
biyografisini (Bir Kimlik Arayışının Hikayesi) yazdınız. Sizce
bugün kendisinin, Türkiye'de Yahudilere Türkçe isimler de verili­
yor olmasında bir etkisi olmuş mudur?
- Moiz Kohen'in bunu yapmaktaki motivasyonlarını tam ola­
rak bilmiyorum. Moiz Kohen'i yazdım ama onu tam olarak çö­
zemedim. Gizlenmek mi istedi yoksa yüzde yüz bir entegras­
yon sağlamak mı istedi tam bilmiyorum. Fakat her ne yap-

1 71
mak istediyse başaramadı çünkü ailesini tanıyorum, ailesi hiç
onun yolundan gitmedi. Kendi de çok itildi ve çok büyük bir
hayal kırıklığıyla karşılaştı. Konsolos olmak istedi fakat Anka­
ra'dan ona gelen cevap "Biz Yahudiden konsolos yapmayız" ol­
du. Onunki yanın kalmış bir hikaye, diyelim.

1 72
LUİZ BAKAR

"Ay avukat hanım, bu 'e ' mi 'a' mı?"

Bir yandan savunmasını yaparken, diğer yandan kAtiplerin kendisi­


ne yakıştırdığı isimleri düzelttirmeye çalışırmış Av. Luiz Bakar. Yıl­
larca müvekkillerinin isimlerinin duruşma zaptına, nüfus kayıtlan­
na doğru şekilde yazılması gerektiği için de mücadele venniş Lulu
ile, isimler ve kişilerin isim özgürlüğü üzerine söyleştik...

• isminizin anlamı ile başlayalım mı söze; "Luiz" ne demek ?


- Bir şey demek değil ama benim ismimin bir hikayesi var:
Annemin benden önce bir kızı olmuş, 6 aylıkken bağırsak dü­
ğümlenmesinden vefat etmiş. O öldükten sonra annem, "Bir kı­
zım daha olursa ismini Luiz koyacağım," demiş çünkü annem
Fransızlara çok meraklıydı. Fransızların Sainte Louise de Ma­
rillac isimli bir azizesi var. lsmim böyle buradan, bir azizeden
geliyor yani.

• Nasıl bir azizeymiş Saint Louise de Marillac ?


- Saint Benoit rahibelerinin kuruculanndan olan Louise de
Marillac fakir, hasta ve muhtaç insanlara yardım eden bir ka­
dınmış, önce rahibe olmuş, sonra azize (Saint) . Annemin bun­
lara merakı nereden dersen . . . Annem 1 9 1 0 doğumluymuş. Öy-

1 74
le olduğunu söylüyordu aslında ama belki de doğum tarihi da­
ha eski, tam bilemiyoruz. 1 9 1 5'te ailesiyle yazlığa, Der Zor'a
gitmişler ve orada ailesinin 3,4'ü kaybolmuş. Köye geri döndü­
ğünde her şeyini kaybetmiş, yokluk içindeymiş. Köyden ls­
tanbul'a gelmişler. lstanbul'da Yahudilerin hahambaşısı anne­
me sahip çıkmış ve almış onu okula götürmüş. lki sene Esa­
yan'da ( Özel Esayan Ermeni Lisesi) okumuş, sonra "Ben Fran­
sızca öğrenmek istiyorum," demiş. Saint Benoit'ya götürmüş­
ler onu. Para yok pul yok. Sreur (rahibeler) de demiş ki, "Eğer
bu kız Katolik olursa biz onu burada barındırırız. Hem yer,
hem yatar hem de okula gider." Böylece annem Katolik ol­
muş. Çok severdi ama okulunu. Ölene kadar o Saint Benoit
sreur'leri, Fransız kültürü, Fransız dili . . . O sevgiden de bizim
şansımıza adımız bu oldu ! Ama kimse bana Luiz demez, Lu­
lu der herkes. Lulu daha çok benimle bağdaşıyor herhalde. Za­
ten şunu da söylemeliyim ki; ben hiçbir zaman ismimi sevme­
dim. Nefret ettim.

z
<(
iii
<(
oı::
<(
UJ

oı::
UJ
ır:ı

1 75
• Neden ?
- Bu bir Ermeni ismi değil , Ermeni okuluna giderken her­
kes acayip karşılıyordu. Sonra Luiz, yaşlı kadınlara verilen bir
isim. Romanlardaki hizmetçi ismi. Herhalde aidiyet duygusun­
dan dolayı ben de benim de bir Ermeni ismimin olmasını is­
terdim. Onun için kendi kızlarıma Ermeni ismi koydum; Zu­
lal ve Maral.

• Kızlannız Ermeni ismi taşıyor olmaktan memnunlar mı ?


- Çok memnunlar da Zulal (su için kullanılan bir sıfat, "ber­
rak" demek) , ömrü boyunca "Zühal" veya " Zülal" olarak ya­
zılan veya telaffuz edilen isminin Zulal olarak söylenmesi için
uğraşmaktan bıktığı için artık düzeltmekten vazgeçti. Maral'a
da bazen Meral dendiği oluyor. Torunlarımın adları ise Ara
ve Nune . . . Fakat nedense son zamanlarda Ermeniler Avrupai
isimlere merak sardı, telaffuz dahi edemedikleri isimleri ko­
yuyorlar; Felicity, Stephanie , Kay, Kevin, Robin, Alain, Deb­
ra, Tayra vs. lşin komiği Ermenistan'da da bu tür isimler tercih
ediliyor: Hamlet, Henrig, Lolita . . .

• isminizin Luiz olmasının, meslek yaşamınıza nasıl etkile­


ri oldu ?
- Adliyede mübaşirler çok dalga geçerdi. Bir mübaşir vardı,
bana Luiz Mariano derdi; "Hoş geldin Luiz Mariano Hanım. "
Erkek zanneden çok oluyordu . Telefon açıp , "Luiz Bey ile mi
görüşüyorum? " diyene "Hanım ! " diye cevap verdiğim çok ol­
du . Sonra Yahudi bir avukat vardı, Luiz diye , herkes onunla
beni karıştırıyordu . ismimden ne olduğum önce pek belli ol­
muyordu ama sonunda, hep Ermeni vakıflarıyla ilgili davaları­
mız olduğu için ve müvekkillerimin çoğunluğu Ermeni oldu­
ğu için benim de Ermeni olduğum anlaşılıyordu . Sonunda di­
yorlardı ki, "Hah, bu da Ermeni. " Bir de katiplerin bana yakış­
tırdığı isimler vardı ki. . . Druiz, Duyiz, Deniz , Ruiz, Lusi, Filiz . . .
Tabii yalnız benim değil, müvekkillerin ismi de yanlış yazılı­
yordu . Üstelik mesela şöyle yanlış yazılıyor: Duruşmadayız, ay­
nı duruşma içinde, aynı ismi katip zapta üç kez farklı şekiller-

1 76
de geçiriyor. Bir duruşma ortasında dedim; "Daha şu anda ay­
nı ismi 3 kez farklı yazdınız, ben bunu sonra nasıl düzeltece­
ğim? " Nüfus memurlanyla da ayrı olaylanmız oldu. Bir Varu­
jan olayımız vardı ki. . . Nüfus kağıdında Varujan yazıyor, Ta­
pu kütüğüne yazarken Verujan yazmışlar. Şimdi bu "e" mi "a"
mı? ! "Ay avukat hanım, bu e mi a mı? " Yalla bence "a" , cema­
atte söylenen şekli bu. Kayıtlara bakıyor. Adamın baba ismi ay­
nı, ana ismi aynı, doğum tarihi aynı. Sonra bana bakıyor, "aynı
kişi olduğunu ispat edelim" . Eh edelim. Nüfusa müzekkere ya­
zalım ve soralım; Varujan ile Verujan aynı kişi mi? Haydaa. O
zaman böyle metro filan da yok, bin vapura git Üsküdar'a . . . O,
e-a için üç kere Sultanahmet'ten Üsküdar'a gittim. Nüfus me­
murlan da bu isimleri yanlış yazıyorlar. Bir keresinde, "Bu yan­
lış, bu isim böyle değil, " dedim, bana dedi ki; "Siz de doğru dü­
rüst isim koyun. " Tepem attı. Dedim; "Sana mı soracağım ne
isim koyacağımı ! " Fakat ben şunu anlamıyorum, şimdi mesela
Fransa'ya gitsen orada da Çinlisi var, Kuzey Afrikalısı var, onla­
nn da isimleri acayip ama hiç zorluk çekilmiyor. Bizde nasıl sü­

rekli sorun oluyor? Kuzey Afrikalıya, "11 est français" (O Fran­


sızdır) diyor ve olay bitiyor. Halbuki bizde . . . Ahim Diran'ın da
böyle çok hikayesi vardı, o da avukattı. Hukuk fakültesine gi­
derken, -o zaman sınavlar hem sözlü hem yazılıydı- bir dersin
yazılısından 20 üstünden 20 almış, sıra sözlüye gelmiş. Sözlüde
hoca bir Diran'a bakıyor bir kağıda. Bakıyor duruyor, bakıyor
duruyor, bakıyor ve soruyor; "Siz hangi azınlığa aitsiniz? " Şim­
di bu imtihanda sorulacak bir şey mi? Ama sorulur . . .

• Sormalarının doğal olduğu, doğrudan b u konuya dair olan


isim değiştirme davalarına da baktınız mı ?
- Baktık. 1 9 1 5'te Anadolu' da dönme durumlan yaşandı. Son­
ra bunlann bir kısmı lstanbul'a geldi, patrikhanede vaftiz oldu
ve kendi kimliklerine dönüş yaptı. Yaptılar ama mesela adamın
ismi Sercan Mehmetoğlu . E dedi ki; "Ben madem vaftiz oldum,
ismimi de değiştireyim. " Birkaç tane ismi değiştirdik, ama bir
tane vardı ki olmadı, değiştiremedik. Şahit götürdük, şahit de­
di ki ; "Ben bunu tanıyorum, yan köyden komşumuzdur. Biz

1 77
top oynarken ona hep Melkon derdik. " Hakim dedi ki, "Peki
sen komşu köydensen bunu nasıl biliyorsun, niye top oynama­
ya oraya gidiyorsun? " Adamın niyeti bozuk. O sırada bu dava­
lara nüfus memuru da geliyordu , o davadaki memur da kalk­
tı dedi ki; "Efendim biz her din değiştirenin adını değiştirirsek
bu işin sonu gelmez. " Ve değiştirmediler. Temyiz ettik ama ol­
madı. Sonunda çocuk yıldı, "Serkan" kaldı. . .

1 78
LYDİA F RA N C O ALB U K R E K

"Bütün çocukluğum burada kaldı "

When l was just a little gir/ ( Küçücük b i r k ı z i ken)


l asked my mother what wi/1 1 be (Anneme sordum ben nas ı l
o lacağ ı m diye)
Wif/ l be pretty ( G üzel olacak mıyım?)
Wi/1 1 b e rich? <Zengi n olacak mıyım?)
Here's what she said t o me: < i �te onun söyled i kleri banal
Que sera sera Whatever will be will be <Olacak, kaderde ne varsa)
The future's not ours to see (Geleceğ i görmek el imizde değ i l )
Que sera sera
- RAY EVANS

Küçük bir kız çocuğu iken bir oyuncak seçmesini istemişler Lydia
Franco Albukrek'ten . . .
Seyahate gittiklerini düşünerek bir bebek seçmiş kendisine . Seç­
tiği bebeği giderken yanına alabilmiş, ama çocukluğunu arkasın­
da bırakmış.
"Her şey düzelir", "una vita tenemos" (Yahudi İspanyolcası: bir ha­
yatımız var) gibi umut dolu sözleriyle anımsadığı babasının, 6 Ey­
lül 1 9 5 5'te yağmalanan mefruşatçı mağazasında parçalanmış bir
şeyler . . .
Yıllar geçmiş aradan.
Kaderde ne varsa o olmuş ve Lydia Franco, eşi ile tanışınca Türki­
ye'ye geri dönme karan almış.
Türkçeyi yeniden öğrenmiş. "Lydia" ismiyle lstanbul'da yaşamayı

1 80
tekrar deneyimlemiş. Ve ltalyanlann dediği gibi, dünyanın koskoca
bir köy olduğunu fark etmiş.
Fark ettikleri, hitap şekilleri ve isimleri üzerine, Doktor Lydia Fran­
co Albukrek ile söyleştik . . .

• isminizin anlamı i l e başlayalım m ı söze ? N e demek "Lydia"?


- Lidya aslında Anadolu'nun bir bölgesidir fakat bana bu
isim verildiği zaman, annem ve babam o bölgeyi düşünmüş­
ler miydi bilmiyorum. Her tarafta kullanılan bir isim benim­
ki; lngiltere'de, ltalya'da, Fransa'da, Amerika'da, Rusya'da. Bel­
ki de bu yüzden seçmişlerdir, bilmiyorum. Fakat ben kendimi
Ege'nin güneyinde yer alan Lidya bölgesini düşünerek adlandı­
rıyorum. Gittik oraya, çok güzel bir bölge.

• Anneannenizin veya babaannenizin ismi de Lydia mıydı ?


- Hayır. Ne ablamın ne benim, aileden gelen isimlerimiz yok.
Anne ve babamın, bizim için seçtikleri isimleri taşıyoruz biz.

z
<(
·a;
<(
"'
<(
w
'""
"'
w
o:ı

1 81
• Bu isimlerle Türkiye'de yaşamanın zor yanlan var mı ?
- Doğrusu, insanlar ismimi söylediğim zaman şaşırıyorlar.
Önce "ne güzel" diyorlar, "enteresan bir isim" diyorlar. Sonra
şivemi fark ediyorlar. Benim şivem bozuk çünkü ben ltalya'da
büyüdüm. Küçükken buradaydık ailemle. ltalyan ilkokuluna
gidiyordum, 4. sınıfa kadar gittim. Sonra 6 Eylül Olaylan oldu
ve ltalya'ya gittik.

• 6- 7 Eylül Olaylan yüzanden mi gittiniz?


- Tabii. Babamın mağazası vardı Beyoğlu'nda. Lazzaro Fran­
co diye kocaman bir mefruşatçı dükkanı. Yerle bir edildi. O se­
ne Türkiye'den gittik. Sonra buraya döndüm, liseyi burada bi­
tirdim. Tıbbiyeyi ltalya'da okudum, eşimi tanıyınca buraya
döndüm. Döndüğümde çok az Türkçe konuşuyordum. Üzerin­
den 40 seneden fazla geçti, hala ağzımı açtığım anda, "Sen ne­
sin abla? " derler. Bu isimle değil, daha çok şivemle ilgili. "Ben
İstanbulluyum," diyorum, "Yok yok, nesin?" "Ben İstanbullu­
yum , siz nerelisiniz? " diyorum. Anadolu'nun bir yerini söy­
lüyor ve bana bir daha soruyor; "Tam olarak nerelisin abla?"
"Yalla , " diyorum, "benim 6 neslim lstanbul'da yatıyor, eğer
ben İstanbullu değilsem kim İstanbullu? "

• B u durum meslek yaşamınıza da yansıdı mı ?


- Çocuk doktoruyum ben. Çocuklar fark etmiyorlar. ismimi
biliyorlar fakat yabancı mıyım değil miyim bunu düşünmüyor­
lar. Lydia veya Ayşe veya Fatma veya başka bir şey . . . Bir çocuk
için bu fark etmez. Yetişkinler için fark ediyor. ihtisas yaptığım
Etfal Hastanesi'nde -o zaman Türkiye'ye yeni dönmüştüm­
meslektaşlanm bazen diyorlardı ki; "Hadi doğru düzgün öğren
şu Türkçeyi. Fransızca, İtalyanca neyine yarayacak. "

• Zorunlu hizmet yaptınız mı ?


- Ben üniversiteyi bitirdiğim zaman zorunlu hizmet yok­
tu . Fakat mesela, depremden sonra travmatik tedavi metotla­
rı üzerine bir kurs gördüm ve Gölcük'e gittim. Orada o dönem

çok çalıştım, hiçbir zaman da bir sıkıntım olmadı. Bir de, bi-

1 82
zim mesleğimizde insanlar size zaten "Doktor" olarak da hi­
tap ediyorlar. Bazen yüzüme baka baka "Evet Doktor Bey," di­
yorlar. "Evet Doktor Bey, evet Doktor Bey . . . " Doktoru bir bey
olarak görmek var. "Doktor Bey? ? ? " diyorum, birden bire ka­
dın olduğumu keşfediyorlar sanki ve düzeltiyorlar; "Haa par­
don, Doktor Hanım. " Ağzından önce "bey" çıkıyor. Doktor, il­
le erkek olacak.

• Doktor Hanım'ın iki soyadı olması şaşkınlık yaratıyor mu?


- Çok değil. Benim ltalyan vatandaşlığım da var. İtalyanlar
erkeğin soyadım taşımazlar. Orada Lidya Franco olarak geçiyo­
rum. Eşimin soyadı Albukrek, pasaportumun 4. sayfasında kü­
çücük olarak yazıyor. Üstelik benim soyadım olarak değil, "Al­
bukrek ile evli" gibi bir ifade ile geçiyor. Bunun için ben hep iki
soyadımı da kullandım. Yani bir de şu var; kızlık soyadımdan
neden vazgeçeyim ki? Franco soyadı hoşuma gidiyor.

• Franco'nun anlamı ne?


- Birçok manası var ama en bilineni dürüst. Gerçeği söyleyen
demek. Dünyanın her tarafında olan, çok yaygın bir soyadı bu .
Biliyorsunuz, lspanya'da bir Franco vardı ki pek gurur duymu­
yorum onunla . General Franco'nun bizim soyadımızı taşıma­
sından pek memnun değiliz . . .

• "Albukrek " soyadı ise Portekiz'den geliyor değil mi. . .


- Evet. Eşimin ailesi 1 5 . yüzyılda , Engizisyon Dönemi'nde
oradan kovulunca Ankara'ya gitmişler, hangi yolu takip ederek
gelmişler bilmiyorum fakat Albukrek aslında Albuquerque'tir.
"Q" ile yani. lspanya'nın Portekiz sınırına yakın bir kasabasının
adı bu . Amerika'da da böyle bir şehir var. Bir de , meşhur ami­
ral var; Amiral Albuquerque, dünyayı dolaşmış denizci. Türki­
ye'ye gelince, Türkçede "q" harfi olmadığı için . . . Şimdi kullan­
dığımız harflere geçince, "q" harfi "k" olmuş. Sesli harf mesele­
sinden dolayı da querque, krek olmuş. lşte böyle . . .

1 83
• Siz çocuklannıza nasıl isimler verdiniz?
- Biri Yael, öbürü Sandra . Hoşumuza gittiği için bunla­
rı seçtik. Anlamları da güzeldi , Yael gazel demek, Sandra da
Alexandra'dan geliyor.

• Zorluk yaşayabileceklerini düşündünüz mü ?


- Düşündük ama bunlar hoşumuza gitti ve bence dürüst ol­
mak lazım hayatta. Sonra Türkiye'de , yalnızca Türkçe isim taşı­
mamak durumuyla ilgili değil yaşanan ayrımcılıklar; dille baş­
ka türlü ayrımcılıklar da yapılıyor. Hitap şekillerinde mesela
bu çok var. Ben doktor olarak hastalarımın , çocukların anne
ve babalarına veya büyük hastalarım olursa onlara, hiçbir za­
man "sen" ile hitap etmem. Fakat mesela 95 yaşında bir annem
var, onu doktora götürdüğümde görüyorum. Doktor ona soru­
yor; "Nasılsın ! iyi misin?" Ben de onlara diyorum ki, "Aa daha
önceden tanıyor muydunuz annemi? " "Hayır, neden? " "E ona
sen diyerek hitap ediyorsunuz," diyorum, "Bizim aramızda la­
fı mı var" diyor ! Adam 40 yaşında, annem 95 yaşında. Niçin
böyle hitap ediyor? "Annenize saygım sonsuuuz tabii ki ! " Son­
suz ise, neden "ben doktorum, ben sen ile hitap edebilirim" di­
ye düşünüyorsun. Pozisyonundan kaynaklı bir ayrımcılık ya­
pıyor, ben bu olayı böyle görüyorum. "Efendi" ve "bey" mese­
lesi de böyle , bu da beni çok rahatsız ediyor. Kapıcıya bağırı­
yor, "Ahmet Efendiii, gel ! " Hem sen diyor hem de efendi ile hi­
tap ediyor. Fakat kocasına "Ahmet Efendi" dense, "Ne müna­
sebet ! " der. Arkadaşlarıma bunu yapmamalarını söylediğimde,
diyorlar ki; "Ama Atatürk, Büyük Millet Meclisi'nde 'Efendiler'
dedi . " Tamam, demiş olabilir de, o zaman sen de bugün herke­
se efendi de . Öyle demediğine göre ayrımcılık yapıyorsun, bi­
rine bey derken öbürüne efendi diyorsun ve bu güzel bir şey
değil. Bir de "madam" meselesi var ! Bana böyle hitap edenle­
re , " Kusura bakmayın ben sizinle Türkçe konuşuyorum," di­
yorum. "Eğer Fransızca konuşuyor olsaydık, bana 'madam' di­
yerek hitap edebilirdiniz fakat Türkçe konuşurken bana neden
madam diyorsunuz? " Sonra soruyor: "Sen Türk müsün Yahu­
di misin? " , "Türk müsün Rum musun? " , "Türk müsün Erme-

1 84
ni misin? " Türk vatandaşıyım, oğlum olsaydı askerliğini yapa­
caktı. Dinim Yahudi ama sen neden böyle bir ayrımcılık yapı­
yorsun? Bunu böyle söylediğin zaman da "Siz de herkes gibisi­
niz , bizim size saygımız sonsuz, " diyor. Fakat şuuraltında söy­
lenmeyen şeyler var. Ve bu çok tehlikeli çünkü ortaya çıkabilir
ve çıkıyor da bazen.

• Sizin ltalya'ya gitmenize neden olan 6- 7 Eylül Olay ları da

tam olarak böyle bir ortaya çıkma örneğiymiş. Bu durumu anla­


dıktan, deneyimledikten sonra yeniden başlamak; gittikten sonra
geri dönmek zor olmadı mı ?
- Dönmek çok zor oldu. Başta hiç dönmek istemiyordum. 6
Eylül'ü yaşadığımda 9 yaşındaydım. O zamanki adıyla Emlak
Caddesi'nde oturuyorduk. Kamyonlar içinde bağıran adamlar
hatırlıyorum. Bağırıyorlardı: "Kıbrms Türktüüür. Bayrakları­
nızı asmın. Işıkları yakın. " Tam karşımızda bir Ruma ait mo­
bilya dükkanı vardı, camlarını nasıl kırdıklarını gördüm. Kol­
tukları bıçaklarla yırttılar. Babam o gün işten erken gelmişti
ve telefona sarılmıştı. Belli ki yolunda gitmeyen bir şeyler var­
dı. Dükkandaki nöbetçiyle konuşuyordu ; " Kaç kişiler Aziz ? " ,
"Hemen kepenkleri kapat ! " , "Kepenkleri kınyorlarsa koruma­
ya çalışma. " Ve sessizlik. . . Ertesi gün babamla Beyoğlu'na git­
tik. Beyoğlu'nun durumunu gördüm. Türkiye'den gittik. Gi­
derken bana tamamen gittiğimizi söylemediler. Biz her sene se­
yahate giderdik, bana demişlerdi ki, "Hadi seyahate gidiyoruz,
yanına bir oyuncağını al. " Ben de bir bebek aldım ve bu kadar.
Bütün çocukluğum burada kaldı. Hepsini bıraktım. Eşimi, Mu­
sa'yı (Dr. Musa Albukrek) tanıyınca buraya dönmeye karar ver­
dim. Ondan sonra gelince insanları tanımaya başladım ve gör­
düm ki çok iyi insanlar var. İtalyanca derler ki; Tutto il mondo e
paese; bütün dünya bir köydür. Yani insanlar dünyanın her ye­
rinde aynıdır, iyileri de var kötüleri de . . .

1 85
M A RİA RİTA E PİK

"Maria Rita çok uzun, ikisinden birini seç "

A l l the beauti fu l sounds o f the world in a single word . . .


M aria, Maria, M aria, M aria . . .
Maria !
l 've just met a g i rl named Mari a,
And sudden ly that name
W i l l never be the same
To me.
- " M aria", Ba tı Yakası Hik�yesi' nden

Bir gün, Batı Yakası Hikayesi'nin ve "Maria"nın bestecisi olan


Leonard Bemstein, kendisine "Rita" olarak hitap etmiş ve o gün­
den sonra, "Rita" olmak daha da özel olmuş Maria Rita Epik için...
İsimlerinin özellikleri, isimlerinin değiştirilmesi ve isimlerle yaşa­
nan azınlık halleri üzerine müzisyen Maria Rita Epik ile söyleştik...

• lsminizin, Maria ve Rita adlannın anlamlan ile başlayalım

mı söze?
- Annem beni "Maria Rita" olarak isimlendirmiş, Maria Ri­
ta olarak vaftiz edildim. Annemin kız kardeşinin ismi Maria
imiş, Maria'yı bu yüzden vermiş. Rita'yı da en sevdiği azize Sa­
int Rita olduğu için ve aynı zamanda çok sevdiği bir arkadaşı­
nın ismi Rita olduğu için vermiş. Ben annemi 3 ,5 yaşımday-

1 86
ken kaybettim. Onun için, onunla böyle konuları konuşma,
tartışma şansım olmadı. Hep başkalarından duydum. Fakat il­
ginç anım şu: llkokula gittiğimde, ilkokul öğretmenim Neza­
hat Gülcü -Allah rahmet eylesin- bana sormuştu: "Hangi ismi­
ni kullanıyorsun ? " , "Maria Rita . " , "Maria Rita çok uzun, birini
seç." O anda kılıç ismimi ikiye böldü. Çok uzun yıllar Maria'yı
kullandım. Mektuplarımı dahi Maria olarak imzalardım. Ta ki
bunun beni çok rahatsız ettiğini anlayana kadar. Bilinçaltı bi­
linç üstüne çıktığında yine Maria Rita'yı kullanmaya, Maria Ri­
ta olarak imza atmaya başladım. Anlıyorum, bu topraklarda bu
iki isim de kulağa karmaşık gelebiliyor, bu yüzden genelde ba­
na Maria derler. Bana Rita diyen çok özel ve önemli bir insan
var: Leonard Bernstein, besteci ve benim idolüm. tık tanıştığı­
mız zaman burnumu sıktı ve "Oo Rita, Rita," dedi. Onun terci­
hi Rita oldu ve hep bana öyle seslendi. Onun için Rita ismi be­
nim için özel.

z
<(
iii
<(
a::
<(
""
C>
a::
""
"'

1 87
• Saint Rita kimin için özel, kimler için önemli ?
- Azize Rita çok özel biri. İtalyancada onun için "santa dei ca­
si impossibili " derler, yani imkansızların, çok zor vakıaların azi­
zesi. Aynı zamanda çok zor evliliklerin azizesi imiş. Annem ba­
bama çok aşıkmış, babam da anneme. Onun için bu anlamda
onların evliliğiyle ilgili bir dileğin olduğunu sanmıyorum. An­
neannem çok genç öldüğü için annem de genç öleceği için en­
dişe duyarmış, belki annem Azize Rita'dan bu konuda yardım
istemiş olabilir . . . Yardım istenen Azize Rita, Hazreti lsa'nın acı­
sını o kadar çok paylaşmak istemiş ki, bir kilisede duran Hazre­
ti lsa'nın tacındaki dikenlerden iki tanesi ellerine saplanmış; bi­
ri sağ eline , biri sol eline. lnanca göre bir mucize bu .

• Siz de mucizelerine inanıyor musunuz?


- Geçenlerde ağabeyim kalbinden ameliyat oldu , çok zor bir
ameliyattı. Doktor büyük bir ölüm riskinin olduğunu söyleyin­
ce ben Azize Rita'ya dua ettim. Azize Rita yani Santa Rita de Ca­
sia, Casialı. Bizim lzmir'de ona ait bir kilise yok ancak çeşitli kili­
selerde ona özel köşeler yapılır. Benim çalışma odamda da onun
bir imajı var. . . Ben Katolik olarak yetiştirildim ama yıllar için­
de birtakım şeyleri kendi içinde başka türlü isimlendirdim. Şim­
di kendimi Budizme çok yakın hissediyorum, tabii bunu Katolik
arkadaşlarım çok hoş karşılamıyorlar ama . . . Katolikliği de bırak­
mış değilim, ayinlere gitmek hoşuma gidiyor, birtakım ritüelle­
ri ve tabii ki Hazreti lsa'yı seviyorum ama Budizm'i de kendime
yakın hissediyorum. Kendime yakın hissettiklerim ile de yaşıyo­
rum, mesela Yahudiler evlerinin kapısına Mezuza koyarlar, biz­
de böyle bir adet yoktur ama ben kapımın dışına Mezuza gibi bir
haç koydum. Kapıdan her girip çıktığımda ona elimi değdiriyo­
rum ve sonra haç çıkartıyorum. Arabaya bindiğimde haç da çı­
kartıyorum, "Bismillahirrahmanirrahim" de diyorum; kültürler
birleşiyor. Hepsi bir bütün çünkü, ben buna inanıyorum.

• Soyadınızın bir hikayesi var mı ?


- Soyadımız Corsini imiş, dedem o dönemde ESHOT'ta, ya­
ni belediyede çalışıyormuş. Devlet memuruymuş. Cumhuriyet

1 88
kurulduğunda kanun çıkmış ve denmiş ki; "Devlet dairelerin­
de çalışanlar Türk olmalı. Türk olmayanlar işten çıkartılacak."
Dedem de; "Ne işimi kaybetmek istiyorum ne de bu ülkeden
ayrılmaya niyetim var. Türk olalım," demiş. Kimse zorlamamış
onu ismini değiştirsin diye. Cumhuriyet Halk Partisi'ne üyey­
miş, galiba o zaman zaten herkes üyeymiş . . . Oradan bir arkada­
şı demiş ki; "Corsini çok ecnebi tınlıyor, şu soyadım değiştir­
sene . " Dedem de Corsini'yi Epik'e çevirmiş. Bundan memnun
değilim. Maria Rita Epik adını seviyorum, şimdi biri bana Cor­
sini dese rahatsız olurum ama keşke dedem soyismimizi değiş­
tirmeseymiş diyorum . . . Çünkü soyisim, soy işte. Ne de olsa so­
yu anlatıyor. . .

• Soyunuza dair olan kilise kültüründeki müzik, mesleğinizi

seçmenizde etkili oldu mu?


- Ben ltalyan rahibelerle büyüdüm. Annem ölünce beni er­
kenden anaokuluna verdiler ve okul ltalyan rahibelerinin oku­
luydu . Ve evet, benim içime ilk müzik tohumunu eken onlar,
kilisede duyduğum ilahiler. Kilisenin benim müziğime çok bü­
yük etkisi var. Hatta soprano Zehra Yıldız öldüğü zaman ben
onun için bir Ave Maria yazdım . . .

• Türkiye'de böyle şeyler üretirken v e müzik hayatının içinde


yaşarken "Maria Rita" ismine sahip olmak, nasıl bir durum ?
- Sıkıntısı oldu . Fikret Kızılok, arkadaşımdı. Bülent Ortaç­
gil ile birlikte onların Çekirdek Sanat Evi vardı. Orada kaset çı­
karmak için çalışırken, Fikret, Allah rahmet eylesin biraz do­
minant bir insandı, bana dedi ki; "ismini değiştirelim. Senin is­
mini Su Epik yapalım. " Çekirdek kasetim de Su Epik olarak
çıktı. Direnemedim o sırada. Aslında hiçbir zaman özümseme­
dim ama bana o sırada aynen şöyle demişti: "Eğer benim ismim
jak Kızılok olsaydı, Türk toplumunda bu kadar benimsenmez­
dim. ismin senin için olumsuzluk yaratıyor. " Bunun farkında­
yım çünkü ilk kasetim çıktığında kasetimi alıp yabancı müzik­
ler bölümüne koymuşlar. Yaşadığımız toplumun bir yansıması
bu . Bu isimle hiçbir zaman Türk kabul edilmiyorsunuz. Birinci

1 89
soru, "Türk müsünüz? " Arkasından gelen soru "Türkçeniz ne
kadar güzel, kaç senedir Türkiye'desiniz? " Bunlar beni genç­
liğimde çıldırtan sorulardı. Şimdi yaşlandım, olgunlaştım, da­
ha gençken içerliyordum ama artık gerçekleri kabulleniyorum.

• Eurovision'a katılma hazırlıklan içindeyken de bu gerçekler­


le yüzleşmişsiniz. . .
- Siz bana Yahudi olduğunuzu söylediğinizde ilk aklıma bu
geldi. . . Ben Katolik olduğum halde, o dönemde ille bana vur­
mak istedikleri için Yahudi olduğumu söylediler. Eurovision'u
kazandığım zaman benim için atılan başlıklardan biri şuydu :
"Yahudi asıllı ltalyan, İsrail için biçilmiş kaftan. " Yahudi de­
ğilim. Böyle yapıştırdılar. Yarışma Kudüs'te yapılıyordu. Fakat
Kudüs'te yapılacağı bizim Dışişleri'ne çok sonra bildirilmiş. Dı­
şişleri de Kudüs'te olduğunu duyunca tepki göstermiş. Çünkü
o dönemde, 79 yılında Arap Müslüman ülkeler, Kudüs'ü lsra­
il'in bir kenti olarak kabul etmiyorlardı. Dediler ki; "Şarkıcınız
Kudüs'e gidecek olursa , biz de size petrol vermeyiz. " Ekonomi­
miz çok kötü durumdaydı. Benden gitmememi rica ettiler ama
tabii ki bu bir emirdi ve gitmedim.

• Bunun gibi durumlardan, azınlık olduğunuz için yaşadıkları­

nızdan etkilenip yarattığınız besteler de var mı ?


- Thalassa var, o şarkıda mübadele sırasında acı çekmiş in­
sanların duygularını dile getiriyorum. Sözleri yarı Yunanca ya­
rı Türkçe. Britanya'ya dokundurmam da var çünkü şöyle diyo­
rum: "Zeytin sakız ağaçlarıydık biz , bir Karayel ile savrulduk. "
Karayel , kuzeybatıdan eser. Oradan, kuzeybatıdan gelen rüz­
gar yüzünden savrulduk. Bir arada yaşayan iki toplumken sav­
rulduk. . .

• Uğur Mumcu için de bir şarkı yazmışsınız . . .


- Uğur Mumcu'nun ölümü canımı çok yakan bir ölüm.
Hrant Dink'in öldürülmesi de öyle. Canım çok yandı . Uğur
Mumcu'nun eşi Güldal Mumcu'ya baş sağlığı dilemek istiyor­
dum, yapamıyordum. Sonra anladım sebebini , "Sen ," dedim

1 90
kendime, " önce bir sanatçı olarak vazifeni yerine getir, şar­
kı yaz, sonra. . . " Ve oturdum o şarkıyı yazdım. Çok iyi hatırlı­
yorum, küçücük bir odada, mum yaktım ve elime gitarı aldım.
Sonra kayıt yaptık ve sonra o şarkı kaset olarak çoğaltıldı. Şar­
kıyı radyolara da yolladım. Uğur Mumcu'nun ölümünden acı
duymayan insanların olduğu bütün radyolar hariç tüm radyo­
lar, ölümünün bir sene sonrasında; 24.0 l . 1 994'te, 1 3 . 26'da ya­
yınlandılar şarkıyı. O yayından sonra, ODTÜ'de okuyan yeğe­
nim ile Güldal Hanım'a kaseti gönderdim. Sonra o beni aradı,
sohbet ettik. Ertesi sene beni anma toplantısına davet etti ve
orada, Atatürk Spor Salonu'nda şarkıyı söyledim. Kaç kişi vardı
önümde bilmiyorum . . . Hrant Dink'i kaybettiğimizde de çok yı­
kıldım. Onu televizyonda izlerken içim titriyordu . Öldürüldü­
ğünde hem Hrant Dink için yıkıldım, öyle değerli bir insanın
kaybından dolayı. Hem de hala ülkemde böyle bir şeyin olabi­
liyor olmasından dolayı çok büyük üzüntü duydum. Azınlıkla­
rın hala namlu ucunda olduğunu hissetmek çok acı.

1 91
M İ HAİL PAŞA

"'Çoeuklannıza çoğulla konuşmayı öğretin'


...1 -dı· . . . "
ut:"fj

D ünya ve evren değişiyor, sözcü kler değişmiyor.


- G Ü ND Ü Z VASSAF

Değişen dünya "Prinkipo"yu "Büyükada"ya çevirmiş olsa da, bazı


kadınlara Ada'da hılla "Madam" diyerek hitap ediliyor...
Hitap şekilleri ve kendi ismi üzerine, Büyükada lksidas Kitapevi'nin
sahibi Mihail Paşa ile söyleştik...

• Ne demek Mihail?
- Bir melek ismi . Türkçesi Mikail, Rumcası Mihail . Kim­
se beni Mikail olarak çağırmaz. Nüfus memuru kayda işlerken
Mikail olarak işlemiş, ama herkes bana Mihail der.

• lnanışınıza göre Mihail nasıl bir melek, neyi simgeliyor?


- Ölümü. Canları almak için geliyor. Herkes ona dua eder;
daha rahat bir ölümü olsun diye, daha rahat canı alınsın diye.

• Siz de eder misiniz?


- Hem de çok.

1 92
• Size neden bu meleğin adını vennişler? Bu ismi sizin için na­

sıl seçmişler?
- Bana dedelerimin değil, bir akrabamızın ismini vermişler.
Bu akrabamız çocuksuzmuş ve bir gün dedeme yemin ettirmiş;
"Aileden bir Mihail çıksın, bir çocuğa benim ismim verilsin,"
demiş. Dedem de "tamam" demiş ve ona yemin etmiş. Dedemin
adı Yani idi, ben doğduğumda bana bu adı verdirtmemiş ve ye­
min ettiği akrabamızın adını; Mihail'i verdirtmiş. Ben sonradan
öğrendim ki, bizim Antakya'daki evimizin arsasını dedeme, bu
adını taşıdığım akrabamız bırakmış, dedemden de bize kaldı.

• Adını taşıdığınız akrabanız ile siz tanışıyor musunuz?


- Yok, benim babam bile tanımamış onu. Genç ölmüş. Çok
kuvvetli bir adammış. Pehlivan gibiymiş. Arapça bir kelime var;
"ocuc", güçlü demek. Bana böyle bir lakap takmışlardı ama bu­
na sinirlenirdim. istemezdim dedemden öyle bir lakap işitmek.

• Neden ?
- Öyle bir ismim yok, benim kendi ismim var diye . . .

• Mihail, Antakya'da yaygın bir isim mi ?


- Evet, Hıristiyan cemaatinde çok yaygın. Epeyce var. Dayım
var, eniştem var, bir eniştem daha var. Ben Antakya'nın kazasın­
da yaşardım, okula gittiğim zaman 200 talebe vardı. Fakat ma­
alesef şimdi 1 5 talebe bile yok, okulu kapattılar. Bu okulda ba­
bamın zamanında yani aslında Fransızların zamanında üç lisan
öğretirlermiş: Fransızca, Arapça ve Türkçe. Atatürk gelince bu
bitiyor, yalnız Türkçe öğretiliyor. Fakat düşünün dağ başında
bir köyde 3 lisan öğretilen okul vardı. Bu okullar da, Antakya da
Ortodoks cemaati için önemliydi. Patrikhane vardı Antakya'da,
sonra Suriye'ye Şam'a taşıdılar. Taşındı ama hala oraya Antakya
Patrikhanesi deniyor, Suriye Patrikhanesi denmiyor.

• Antakya'da Mihail ismi ile yaşamak nasıl bir durumdu ?


- Ben 1 978'e kadar orada yaşadım ve doğrusu kolaydı çünkü
orada insanlar hep beraber yaşıyorlar. Ada gibi.

1H
• isminizin neden Mihail olduğu size sorulmuyor muydu ?
- Yok, o ancak askerde soruldu , askerde biraz zorluk çektik.
Ben Kıbrıs zamanında askerlik yaptım . . . Siyaseten zor bir dö­
nemdi. Gayrimüslim erkekleri hep Doğu Anadolu'ya gönderi­
yorlardı. Balıkesir'de dağıtımını yapıldı, orada yüzümüze kar­
şı söylemişlerdi. "Gayrimüslimsiniz, Doğu'ya gitmeniz lazım,"
demişti üstümdeki subaylar. Bir arkadaşım Kars'a, bir arkada­
şım Sarıkamış'a, öbür arkadaşım Erzurum'a gitti. Bu 90'lara ka­
dar devam etti ama şimdi doğrusu bu yok. Oğlum rahat asker­
lik yaptı.

• Oğlunuzun, çocuklannızın isimleri ne?


- Oğlum, Engin . Dayım Engin ismini çok severdi , ondan
koyduk. Kızım Eleni, annemin ismi. Eşim kızıma hamileyken
Büyükada'ya geldik biz.

• Neden ?
- Çalışmak için, Antakya'dan lstanbul'a önce ben geldim.
Amcam lstanbul'da oturuyordu , bana iş buldu. Ben de geldim,
4 ay lstanbul'da çalıştım. Eşimi getirdim. Ev arıyorum, bulamı­
yorum. Bir gün baktım Apoyevmatini gazetesinde bir ilan gör­
düm, Büyükada'da okul ve kilise için adam arıyorlardı. Amcam
dedi; "Gider misiniz? " , giderim. 2 1 -22 yaşındayım. Çok gen­
cim. Rahmetli amcam sordu ; "Bu işte epeyce sorumluluk var,
yapabilecek misin?" Ben de amcama cevap verdim; "Askerlik­
ten daha zor değildir. " Askerliğini çok zor şartlarda yapan biri
için bu zor değildir. Ve geldim, Aya Dimitri kilisesinde göreve
başladım. Eşim geldi, kızımız burada doğdu . Sonra 79-80 sene­
sinde bu dükkan (Büyükada, lksidas Kitapevi) için benden yar­
dım istediler. O zaman yaz kış açıktı dükkan, kapatmıyorduk.
O zaman burası baş gazete bayiiydi, fakat 77'den başlayarak si­
yaset yüzünden durum değişmiş, bazı gazeteleri buradan al­
mışlar. Gazete satarken başka türlüydü . Herkes, bütün müşte­
riler kendi gazetelerinin yerini bilirdi, kendileri gelir yerinden
alırlardı. Bazen parasını akşama öderlerdi, vapura yetişirlerdi.
Şalom vardı , lHO vardı, Apoyevmatini, ]amanak , Marmara . . . O
1 94
zaman Agos yoktu . Bunlan satmaya devam etseydim ben de Er­
menice öğrenecektim, o zaman ufaktım. Gelirlerdi; "Mek ]a­
manak, mek Marmara, " yani "Bir ]amanak, bir Marmara." Dede
yani buranın sahibi Hrisafi lksidas -biz ona dede derdik- bü­
tün lisanları biliyordu ; Fransızca, Judeo Espanyol. . . Herkesle
konuşuyordu . O zamanlar hayat daha iyiydi. Kültür çok yük­
sekti. iskelede sanki balo olurdu. Karşılama yapmak için iske­
leye inenler öyle güzel giyinirlerdi ki. . .

• Dede; Hrisafi lksidas müşterilerine nasıl hitap ederdi ? isimle­

rinin yanına "madam" ya da "bayan" getirir miydi ?


- Bize hep çoğul konuşmayı; yani "sen" değil "siz" demeyi
tembihlerdi. Biz biriyle tekil konuştuğumuz zaman çok kızar­
dı. "Böyle konuşmayın ve çocuklannıza çoğulla konuşmayı öğ­
retin," derdi. Cemaatlere göre hitap şekli de değişir . . . Rum bir
kadına "Madam" diyebilirsin ama bir Türke diyemezsin, kavga
çıkar. Çıkmıştı. Bunu yaşadık. Benim ikizim var, o bir gün bir
müşteriye "Madam" dedi. Kadın sinirlendi ve dedi ki; "Burası
Yunanistan değil, bana hanımefendi demeniz lazım. "

• Bunu söyleyenler de oluyor, Büyükada'ya Prinkipo demeye


devam edenler de. . .
- Evet evet . . . Benim arkadaşlanm, müşterilerimiz var, Anka­
ra'dan emekli elçiler mesela. Bana mektup yolladıkları zaman
mutlaka adrese şöyle yazarlar: Büyükada (Prinkipo) . "Prinki­
po" , parantez içinde . . .

1 95
M İ L K O P E Ç ATİ K O V

"Şimdi buna kızmak mı lazım, gülmek mi?"

N e g ü l ne ağla, sadece anla.


- S PI NOZA

İsimlerimizle ilgili öyle şeyler yaşıyor; öyle acayip durumlarda ka­


lıyoruz ki, karşılarında çok gülmek de çok kızmak da mümkün. İki­
sinin de mümkün olduğu o durumlar, isimler ve isimlerimizi anlat­
mak üzerine, Bulgar Ekzarhlığı Ortodoks Kilisesi Vakfı yöneticile­
rinden Milko Peçatikov ile söyleştik. . .

• Isminizin anlamı nedir?


- Milko , Slav kökenli bir isim. Etimolojik olarak "sevimli"yi
ifade ediyor. "Sevimli" , "sevgi" anlamlarını taşıyan "-mil" kö­
künden geliyor. Çok yaygın bir isim değil, Türkiye'deki Bulgar
cemaati arasında bildiğim kadarıyla bir tane var. Milço var, Mil­
yo ama Milko yok.

• Milko adının size verilmesinin bir hikayesi var mı ?


- Var ama önce biraz geri planını anlatmam lazım. Bizim de­
delerimiz köyden, Makedonya'dan gelme . Köylerdeki ritüellere
göre bir çocuk doğduğu zaman, vaftiz olana kadar isim söyle­
yemezlermiş. "Bebe" derlermiş çünkü bebeğe ismini, vaftiz an-

1 96
nesi ve vaftiz babası koyarmış. Annenin ve babanın hiçbir mü­
dahale etme şansı yokmuş. Bir de anlatırlardı, hatırlıyorum,
o zamanlar anne çocuğun ismini bilmediği için, vaftiz bittik­
ten sonra köyün çocuklan koştur koştur annenin yanına gider-
miş; "Kızının adı . . . oldu" diye müjde verirlermiş ki anne on-
lara bahşiş versin. . . Tabii köylerden buralara gelince o ritüeller
törpülenmiş ama bizde de çok yakın zamana kadar çocuğu vaf­
tiz olana kadar anne, kilisenin içine girmezdi, dışanda bekler­
di. Vaftiz biter, bebek kutsanır ve bütün o ritüeller bitince anne
kiliseye gelir ve bebek anneye teslim edilirdi. Bir de yine ritü­
el gereği, çocuğa mutlak surette dedenin, büyük dedenin, bü­
yük annenin ismi konurmuş, usul böyleymiş. Benim de nor­
malde adım Hristo olacakmış. Hristo benim büyük dedemin is­
mi, yani babamın dedesinin ismi ama Allah rahmet eylesin be­
nim büyükannem ilginç bir insandı. Dominant bir hanımdı, kı­
yametleri koparmış ve " Hayatta olmaz, benim babamın ismini
koyun," demiş. Babamın da tepesi atmış ve "Ne o, ne bu ! " de­
miş. Ben 1957 doğumluyum, o zamanlar Gina Lollobrigida'nın

z
<(
·a:;
<(
""
<(
u.ı
"'
""
u.ı
"'

1 97
star olduğu dönemler, onun kocası Milko isimli Slovenyalı bir
bilim adamıydı. 57 senesinde bir çocuklan oldu , adını Milko
Andrea koydular. E, Gina Lollobrigida da beğenilen bir isim,
babam da "Ne onun adı ne öbürünün adı; adı Milko olsun," de­
miş. Alakasız bir yerden yakalamış ama ne yazık ki kardeşlerim
o kadar şanslı değil. lkiz kardeşlerim var, onlar babaannemin
ve dedemin ismini taşıyorlar.

• Beraber taşıdığınız soyadının manası var mı ?


- Doğrulanmış değil ama iki tane söylenti var: Peçatikov'da­
ki "-kov" eki Arapçadaki "abdel" yani "giller" gibi bir şey. "Pe­
çat" yani pechatna ise, Slav lisanlarında matbaa demek. Tevatür
o ki; bizim büyük dedelerden bir tanesinin matbaası var imiş;
matbaacıgiller yani. Diğer tevatür de dedelerden bir tanesinin
köyde muhtar olduğu yönünde . Muhtarda ne olur? Mühür.
Mührün de karşılığı peçat, peçat vurmak denir. Hangisi doğru
bilmiyorum ama muhtarlık hikayesi daha doğru geliyor bana.

• Taşıdığımız isimler ve hikayeleri sayesinde ailelerimize, kim­


liklerimize daha çok ait oluyor muyuz?
- Ben soyismimle ailemi, ailenin kimliğini taşıyorum ve bun­
dan asla bir rahatsızlık duymuyorum. Zaten bu zamanda bun­
ların üzerinden bir yerlere varmaya çalışmayı yanlış görüyo­
rum. Hepimiz dünya vatandaşıyız. Hangi etnik kimliği taşıdı­
ğım tabii ki önemli ama bugün sizinle aramızda ne fark var ki?
Ya da adı Mehmet veya Mustafa olanla aramızda ne fark var?
Kimse bize doğarken seçeceğimiz yolu sormuyor, sülaleden ge­
len bir yola giriyoruz. Bunu inkar etmenin, yok saymanın ben­
ce çok bir anlamı yok.

• lnkiir etmeye mahal bırakmayan isimlerimiz, temsiliyet so­

rumluluğu da veriyor mu ? Ôrneğin sizin isminizin Bulgarca ol­


ması, Bulgar Ekzarhlığı Ortodoks Kilisesi Vakfı'nı temsil ederken
bir şey ifade ediyor mu ?
- Tabii ki, Bulgar veya Makedon aidiyetim olmasaydı bugün
o şapkayı giymiyor olacaktım. Bu pencereden bakarsak doğ-

1 98
ru . Şimdi Bulgaristan'a gidip "Milko Peçatikov - Bulgar Vak­
fı Yönetim Kurulu üyesi" dediğimde , "Hah bu adam Bulgar­
dır" dedirtiyor. Milko Peçatikov kartını masaya koyduğum za­
man "evet bu adam bu etnik kimliğe sahiptir" mesajını veriyor.

• Bu kartı Türkiye'de masaya koymak neler yaşatıyor?


- Komik şeylere sürüklüyor. Fakat aslında bu , sizin işi nasıl
algılamak istediğinize de bağlı; eğer önyargıyla başlarsanız si­
nirlenirsiniz ama ben hep şunu söylerim, biz herhalde dünya­
nın en matrak ülkesinde yaşıyoruz. Bazı olaylar o kadar komik
ki. . . Mesela bizim cemaate mensup bir arkadaşım var, rahmet­
li babasının adı Stoyan idi, nüfusundaki adı istasyon. Buna çok
kızabilirsiniz ama çok da gülebilirsiniz. Türkçede iki tane ses­
siz harfi fonetik olarak telaffuz etmekte bazı sorunlar var, spi­
kerleri bile görüyorsunuz, "spor" diyemiyorlar sipor, ispor di­
yorlar. Nüfus kağıdını düzenleyen ve Stoyan'daki harfleri yan
yana getirmeye çalışan vatandaş, -ist sesini duyuyor, -ist'i yaz­
dıktan sonra, "yan"ı duyuyor, araya da -tas'ı koyup; istasyon
yapıyor. O açıdan bakarsanız çok komik. Benim tren pasom
var, oradaki soyadım "Verbenyazayım" . Bu şaka değil , gerçek.
Pasoya adımı yazdırırken , Milko'yu anlatana kadar göbeğim
çatladı; Manisa, İstanbul, Laleli, Kayseri, Ordu . Peçatikov'a sı­
ra geldi, o zamanlar Polatlı daha il değildi, şimdi Paris diyece­
ğim olmayacak. . . O anda çok dahiyane gelen bir fikirle elimi
uzattım, "Ver ben yazayım," dedim. Adam yazmaya devam etti.
Sonra tren pasomu bana uzattı. Adı: Milko, Soyadı: Verbenya­
zayım. Ve ben bütün yaz o tren pasosuyla dolaştım.

• O yazdan sonra, soyadınızı da şehir isimleriyle kodlamaya


devam ettiniz herhalde . . .
- N e diyeyim ki . . . T . C . vatandaşı kimliği taşıyor isem ve
adım Ahmet, Mehmet ise algı olarak sorun olmuyor ama T . C .
kimliğini masaya koyduğum zaman orada Milko ismini gören
birtakım insanlar direksiyonu toparlayamıyorlar. Eskiden nü­
fus sayımları olurdu , bizi evlere kapatırlardı. En son sayımda
bir arkadaşımla ailece karar verdik, Abant'a gidip orada sayı-

1 99
lalını sonra dolaşırız falan filan dedik. Pazar sabahı kaldığımız
otelin resepsiyonunun önüne uzun bir banko koymuşlardı, 3-4
vatandaş otelde kalanlardan kayıt alıyordu. Eşimin ve oğlumun
nüfus kağıtlarını alıp sıraya girdim. Oradaki arkadaş son dere­
ce ciddi, kafasını kaldırmadan işini yapıyordu . 3 nüfus kağıdını
önüne koydum, kafayı kaldırmadan bana; "Mr. , passport ple­
ase," dedi. "Efendim? " dedim, "Passport, passport," dedi. "Ya
birader ne pasaportu görmüyor musun önünde nüfus kağıtla­
rı var? " dedim. "Ahi sen Türkçe de konuşuyorsun, hem de gü­
zel konuşuyorsun," dedi. Affedersin ama Türkçeyi güzel konu­
şurum. Kusura bakma yani. . . Şimdi buna kızmak mı lazım gül­
mek mi. . .

200
N A DYA U YG U N

"Cengaver ve korkusuz ve Ermeni olmalı "

S öyleyeb i l i r misiniz değ i l , söylemek yü rek l i l iğ i n i gösterebi l i r m i ­


siniz?
- ÜOSTOY EVSKI

Bazen yüreklilik gösterdiği ve alışılanın aksine davranabildiği için,


"anormal" bulunur insan. Normal olmadığı, ismine yapışır...
isimleri ve başkalanna normal gelmeyen "öteki" davranışlan üzeri­
ne Nadya Uygun ile söyleştik. ..

• isminizin anlamı ile başlayalım mı söze? Ne demek "Nadya" ?


- Nadya , umut ve/veya gelecekteki ışık demek. . . ltalya , is­
panya, Fransa, Rusya ve Kuzey Afrika ülkelerinde oldukça yay­
gın bir isim . . . Kökeni Slav ve eski Yunancadan geliyor. Eski Yu­
nancadaki dıriç (Elpis) yani "umut" sözcüğünün Slav dünyası­
na birebir tercümesi aslında . . . Bu adın yaygın kullanımı elbette
Ruslar arasında . . . Lenin'in eşi de Nadya, Nadia Krupskaya . . . Na­
dia adının esas hali onlarda "Nadej da" imiş, kısa versiyonu Na­
dia olmuş . . . ismin orijinali tabii ki ''i"ile, yani Nadia olarak yazı­
lıyor. Ancak ben bir Türkiyeli olarak, adımın telaffuz edilirken
deforme edilişine tahammül edemediğimden; bana "Nadiya" de­
mesinler diye, ismimin "y" harfli halini kullanmayı tercih ettim.

202
• Adınızdaki "i " harfini değiştirmek için dava mı açtınız?
- Yok, dava açmadım. Bir şekilde, ben ilkokuldayken nüfus
kağıtlanmız değişti. Kendimi bildim bileli ismim, nüfus kayıt­
larında "y" ile yazılıyor . . .

• Nadya ismini sizin için kim seçmiş ? B u ismin size verilişinin


nasıl bir hikayesi var?
- Benim adımı babam Arsin (Arsen) Uygun koymuş . . . Bir ro­
mandan esinlenmiş. Maalesef söz konusu romanın adını bilmi­
yorum ama Nadya, babamın sevdiği bir roman kahramanı. Son
derece romantik ama aynı ölçüde de sağlam ve yılmayan mü-

203
cadeleler içinde olmuş bir karaktermiş. Babam ondan çok et­
kilenmiş, " Kızım da böyle olsun" demiş ve adımı Nadya koy­
muş. Bu roman Jules Veme'in Michel St rogoffu olabilir, Nadia
da oradaki Nadia Fedor. . . Emin değilim. Babam hayatta değil, o
nedenle bu sorunun yanıtı yok. . .

• O bilinmeyen romandaki kadına benziyor musunuz ? lnsan­


lann isimlerini taşıdıklan kişilere, karakterlere benzediğine ina­
nır mısınız?
- Evet, insanların isimlerini taşıdıkları karakterlere benze­
diklerine inanırım. Ama bu büyük ölçüde yetişme, yetiştirilme
tarzına da bağlı. Ve evet, babama göre , ben de ismini taşıdığım
kahramana benziyormuşum, ancak kendisi de beni öyle yetiş­
tirdi . . . Bir örnek vereyim: Bizim ailede, çok insani bir duygu
olan "korku" ayıp sayılırdı. Yani mesela ben Ermeni olduğum
için çekinme, korkma, sinme ve geri durma gibi bir şey yaşa­
madım. Bu bana öğretilmedi. Babam bana hiç, "Aman sen Er­
menisin başını belaya sokma," demedi, onun yerine benim bu­
nu kendi kendime öğrenmemi sağladı. "Yurttaşlık bilgisi" der­
sinde okunur ya eşit yurttaşlık, vatandaşlık haklan vs. vs . . . Ben
de buna inanmış bir çocuk olarak evdekilere hep eşit vatandaş­
lık nutukları atardım . . . Ev halkı da yorumsuz şekilde birbirine
bakar, müstehzi biçimde tebessüm ederdi. . .
O yıllarda hariciyeci olmayı düşünürdüm, sonradan öğren­
dim ki bir Ermeni ancak katipliğe kadar yükselebilirmiş . . . Şunu
da hiç unutmam: Bir gün bahçede duran arabamıza hırsız gir­
di ve pikabı çaldı. Babam da bana dedi ki; " Evet, hadi bakalım,
karakola git ve bu durumu ihbar et, eşit yurttaş olarak. " Hafifçe
dalga da geçerek. . . Sonra beni karakola götürdü; 3 . Levent Ka­
rakolu . Kendisi içeri girmedi. Ben işte o gün tam olarak "öteki"
olduğumu idrak ettim.

• Nasıl, neden?
- 1 4 yaşındaydım. Komiser bana, önce nereden geldiğimizi
sordu. Ben de, "Biz 350 yıldır buradayız, daha öncesini araştıra­
madım. Siz nerden geldiniz asıl?" dedim. O da bana, "Peki adın

204
niye böyle? " dedi " Çünkü ben Ermeniyim, bu ülkede sadece
siz yoksunuz," dedim. Baktı komiser, çocuk normal ( ! ) değil,
ha hu deyip, işleme soktu hırsızlığı. Bu benim için çok önemli
bir dönüm noktasıdır.

• "Normal olmama" hali nasıl bir hal ? Sadece Ermeni olmakla

ilgili değil, karakolda baş kaldırabilmek le de ilgili galiba . . .


- Evet, annem, babam beni böyle yetiştirdi. Cengaver ve kor­
kusuz olmak, Ermeni olduğunu saklamadan hakkını aramak. . .
Babaannem Viktorya ise, babamın tam tersine hep, "Aman öne
çıkma, atlama," derdi çünkü kendisi soykırımı yaşamış, roman
olacak bir öyküyle hayatta kalmış biri . . . Bu bazılarınca normal
bulunmayan davranışlarımın sebeplerinden biri olan adımı çok
seviyorum. Fakat yıllarca da nefret ettim . . . Türkiye' de adımı
söylediğimde bana gökten inme yaratıkmışım gibi bakılmasın­
dan çok rahatsız olurdum. Hatta bunalıma girerdim çocukken,
farklı olmanın sancılarını her gün hem de çirkin biçimlerde ya­
şamak acı verirdi. Ortaokul yıllarında ilk kez katma değer ver­
gisi uygulanmaya başlandığında , benim de bunalımını doru­
ğa çıktı. Malum alışverişte ilk kez fiş-fatura verilmeye başlan­
dı. Alışveriş sırasında ille de bir isim alınırdı, her seferinde adı­
mı söylemem ve arkasından olanlar beni çok öfkelendirirdi. Bir
kere bir tek Allah'ın kulu bile doğru olarak anlamazdı. Nadiye,
Nadire diye ismimin Türkleşmiş versiyonları yazıldığında , il­
le de düzelttirirdim. Sonra da, "Kimsin, yabancı mısın, nerden
geldin? " üçlemesi başlardı ! Sonunda bıktım ve sokakta, mağa­
zada her sorana adım Hülya demeye başladım. Bir süre . . .

• Sonra, yurtdışında yaşamaya başladığınızda, isimlerimiz ne­

deniyle içine düştüğümüz bu durumlan nasıl değerlendirdiniz ?


Fransa'da, Amerika'da farklı bir isme sahip olmakla, Türkiye'de
farklı bir isme sahip olmak nasıl 'farklı " ?
- Önce Paris'te öğrenciliğim sırasında adımla ilgili hiçbir so­
run yaşamadığım için çok mutlu oldum. Üstüne üstlük çok da
güzel telaffuz ediyorlardı. Son "a"yı inceltip hafif yayarak telaf­
fuz ediyorlar . . . Sonra yine öğrenciliğimi sürdürdüğüm Londra

205
ve son 23 yıldır yaşadığım ABD'de böyle bir sorun yaşamadım
ve insanların bu konudaki hassasiyetlerini gördüm . . . Adımla il­
gili sorun hiç yok ama soyadımı söylemeden sorarlar; "Nasıl te­
laffuz edelim? " Bu çok büyük bir fark aslında, birçok şeyin gös­
tergesi. Ve belki de Türkiye'ye neden dönmediğimin, dönmeyi­
şimin özeti, bir yanıtı.

• Türkçe olan soyadınızın da bir hikıiyesi var mı ?


- Var, hem de son derece banal bir öyküsü var ! Bizim esas
soyadımız Seferyan. Zorla soyadları mızı da değiştirdiler ya . . .
Soyadları değiştirilirken büyük amcamız Bedros Seferyan, nü­
fus idaresine gitmiş, istediği isimlerin hep alınmış olduğunu
görünce tepesi atmış ve "Uygun bir şey verin bari," demiş. Nü­
fus memuru da son derece yaratıcı ( ! ) bir kişiymiş ki, "Uygun"
yazıvermiş ! Bu yazılanlar aslında nasıl da önemli ! Çünkü Tür­
kiye'de "öteki" olmak, farklı bir ada sahip olmak, cehennem­
le eşdeğer; doğumdan ölüme mücadele demek. . . Yaşadığım ül­
kelerde ise bunun bir önemi yok. Buralarda yaptığınız işe ba­
karlar, insan olarak size bakarlar. Onların ayrımcılığı asla Tür­
kiye'dekine benzemez, asla ırkçılık boyutuna inmez . . . Hakkı­
nızı aradığınız zaman bir konuda , kimse size "Ermeninin sö­
zü ile . . . " diye başlayan bir cümle kurmaz . . . Sadece çok başarılı
olup da onları silip süpürdüğünüz zaman; örneğin iş hayatın­
da, kıskançlıkla karışık, "yeni gelen göçmenin" (çünkü kendi­
leri de eski göçmen, herkes göçmen) başarısını azıcık zor ka­
bul ederler. . .

206
N A Z A R ET Ö Z SA H A KYA N

"İmamın çocuklan, şapeli ayine hazırlıyor''

Yıllardan sonra babasının doğduğu, dedesinin yok olduğu şehri gör­


mek için yollara düşenlerden biri Nazaret Ôzsahakyan ... Kendisi ile
Yozgat'a uzanan yolu, kökleri ve isimleri üzerine söyleştik...

• lsminizin; "Nazaret" adının size verilişinin nasıl bir hikaye­


si var?
- Benim ismim dedemden geliyor. Yozgatlı dedemin adıymış
Nazaret. . . Dedem 1 9 1 5'te ortadan yok olmuş . . . llk önce dede­
mi almış götürmüşler. Geri gelmemiş. Babaannem 4 çocuğu ile
birlikte yollara düşmüş. Tek başına. Tesadüfen, yolda göçmen
Türkmenlere rastlamış. Türkmenler babaannemleri aralarına
almışlar ve onlarla beraber Samsun'a kadar gelmişler. Bizim­
kiler Samsun'dan bir şekilde lstanbul'a gelmişler. Fakat Türk­
menlerle karşılaşmadan önce babaannemin en küçük çocuğu
6 aylıkmış, ölmüş. Ya açlıktan, ya hastalıktan ölmüş . . . Diğer 3
kardeş ve babaannem lstanbul'a varmışlar. Sonra ailede ilk ben
doğmuşum ve dedemin adını bana vermişler.

• Kaybolan dedenizin ismini size verirken, ailenizin nasıl bir


duygu içinde olduğunu biliyor musunuz?

208
- Babaannem beni çok seviyormuş. Bana çok düşkünmüş. Bu
ismi ben taşıyorum diye gurur duyuyormuş benimle ama ben
babaannemle çok az vakit geçirebildim; ben 6 aylıkken ölmüş.

• Ailede dedenizin adını taşıyan başka biri daha var mı ?


- Hayır, sadece bana verdiler onun ismini. Benim dedem nal­
bantmış. Yozgat'ın en iyi nalbantlanndanmış. Bütün atlılar de­
deme gelirmiş . . .

• "insan ismini taşıdığı kişiye benzer" derler ya, siz dedenize


benziyor muymuşsunuz?
- Bilmiyorum ama dedemden dolayı Yozgat'a olan merakım
çok arttı. Aşağı yukarı 10 senedir devamlı Yozgat'a gidiyorum.

• Orada ailenize ait bir şeyler halmış mı ? Evleri, kiliseleri du­


ruyor mu?
- Yok, durmuyor. Biz Yozgat merkezliyiz, Burunkışla Kö­
yü'yle ilgimiz olsa da aslen merkezliyiz. Babamın bir tavla ar-

z
<(
a;
<(
a::
<(
""
<.:>
a::
""
ıa

209
kadaşı vardı, Heybeliada'da senelerce tavla oynadılar, o da Yoz­
gatlıydı. Bir gün ona rastladım, sonra onunla beraber Yozgat'a
gittik. O evimizi biliyordu . Gittik ama maalesef bulamadık.
Evimizin yerine kocaman binalar dikmişler. Aradık aradık hiç­
bir şey bulamadık.

• Geçmişinize dair bu arayışı nasıl tarif edersiniz? Orada ge­


zerken ne düşünüyorsunuz, kendinizi nasıl hissediyorsunuz?
- Çok enteresan şeyler hissediyorum. Kendi kendime diyo­
rum ki, dedem de babam da bu havayı teneffüs ediyorlarmış,
demek burası böyle soğuk oluyormuş . . . Yozgat'ın bu kadar so­
ğuk olduğundan haberim yoktu . Ilk gittiğimde ağustos ayıy­
dı, otele, odaya girdim, bir baktım yatağın üstünde yorgan var.
Resepsiyona telefon açtım, "Pike yok mu , buraya kıştan kalma
yorgan koymuşsunuz, ne biçim şey . . . " "Beyefendi," dedi, "sa­
at 1 8 . 00'den sonra yorgana ihtiyacınız olacak. " Gerçekten de
saat 1 7.00'den sonra o kara iklimi kendini gösteriyor. Önce ti­
şörtlerin üstüne kazak giydik, yatarken de yorganı başımıza ka­
dar çektik . . . Yozgat böyle . . . Ve orası gerçekten de keşfedilme­
yen bir derya. Her köyde bir mezarımız, bir kalıntımız var. Her
köye gittiğimizde insanlara soruyoruz; "Burada Ermeni meza­
rı var mı? " Herkes hemen bir şeyler gösteriyor. Bir bakıyorsu­
nuz bir taşın üstünde Ermenice harfler var. Onu görünce biz de
kendi dinimize göre bir fatiha okuyoruz. Çok etkileniyoruz ya­
ni. Çok güzel oluyor. Oranın insanları da çok cana yakın. Git­
tiğimizde hep ayran ikram ediyorlar, yemek ikram ediyorlar . . .
Yozgat için "gelişmemiş" derler ya, halbuki insanları çok geliş­
miş ve çok samimi. Sonra , orada, Terzili Köyü'nde küçük bir
şapelimiz var. O niye ayakta kalmış? Çünkü kilise imamın bah­
çesinde. Küçük bir kilise, 15 kişi içeri zor sığar. lçeri girmek
için imamın kapısını çalıyorsunuz. İmamın çocukları koşuyor,
hemen içeriyi süpürüyorlar. lnci l'imiz orada duruyor, onu geti­
riyorlar. Buhurdanlığımızı getiriyorlar. Orayı hemen ayine ha­
zır hale getiriyorlar.

210
• lsminiz oradakilere "garip" geliyor mu? Yozgatlılar bu ismi
halelbiliyor mu?
- Yok, artık orada kimse kalmadı. Fakat lstanbul'da çok Na­
zaret var, hepsi de iyi arkadaşlarım, çalışkan insanlar, iyi mev­
kilerdeler. Herhalde diyorum bu isim insanı ileriye götürüyor,
çalışmak için motive ediyor. lsmi Nazar olup da tembel olan bi­
rine hiç rastlamadım.

• Ne demek Nazaret ?
- Ortadoğu'da, lsrail'de bir şehrin adı. lsa Mesih'in doğduğu
şehir. "Nazaretli lsa" olarak tanınıyor lsa Mesih. Her peygam­
ber doğduğu şehrin adıyla anılır. Yalnız o günlerde Nazaret'ten
de pek adam çıkmazmış ve insanlar derlermiş ki; "Nazaretli lsa
nasıl oluyor da peygamber oluyor? " Böyle dinsel bir değeri var.

• Nazaret'e gittiniz mi ?
- Yok, çok istiyorum. Fırsat bulursam gideceğim.

• lsa'nın doğduğu şehrin adını taşıyor olmak, Türkiye'de na­


sıl bir durum ? insanlar isminizi kolay anlıyor, doğru telaffuz edi­
yor mu ?
- Hayır, hep yanlış söyleniyor . Bazen bankadan arıyorlar
ve "Bayan Nazan ile görüşebilir miyiz ? " diyorlar. "Yalla , " di­
yorum; "Bayan Nazaret şu an bayanlığı bıraktı, pantolon giyi­
yor. İnanmazsınız sakalı da var. " Karşımdaki duruyor, anlıyor.
Özür diliyor. Bu çok oluyor. Askerdeyken hiç telaffuz edemi­
yorlardı. Bir komutan bir gün bana "nezaret" dedi, ondan son­
ra 18 ay herkes Nazaret yerine nezaret dedi. Öyle gitti. Nazaret
zor olduğu için ben Nazar'ı kullanıyorum. Bu sefer de, "Ne tu­
haf adınız var," diyorlar.

• Ermeni kültüründe nazara dair bir inanç var mı ?


- Yok, bizde pek yok. Müslümanlarda nazar duası var, öy­
le bir ayet var. Anadolulu Ermenilerde de bu inanç var çünkü
Anadolu'da insanlar hep beraber yaşıyordu . Gelenekleri, göre­
nekleri birdi. Aynı şeyleri yiyor, aynı şeylere kızıyorlardı . Bir-

21 1
birlerinden etkileniyorlardı, bu sebeple bizimkilerde de nazar
değmesinden korkanlar, nazara inananlar var. Ama ben pek
inanmıyorum. Bizim nazar boncuğumuz, haçtır. Eğer üstünde
bir haç taşıyorsan hiçbir nazar sana değmez. lsa Mesih insanlık
için kendi canını onun üzerinde vermiştir, sonra onun üzerin­
den can almıştır. Biz, haçın nazar boncuğundan daha büyük bir
koruyucu etkisi olduğuna inanıyoruz.

• isminizin anlamını, nereden geldiğini soranlara bunlardan


bahsediyor musunuz, adınızın Ermeni ismi olduğunu söylüyor
musunuz?
- Söylüyorum, ben hiç çekinmem. Bu , Türklerle pek bir so­
run olmuyor ama biliyor musunuz kimlerle oluyor? Azerilerle.
Daha önceleri biz yedek parça işi yapıyorduk. Azerbaycan'dan
adamın biri geliyordu ve bizden yedek parça eşyaları alıyordu.
Bazen 50 dolar, 1 00 dolar eksiği kalırdı; "Sonra geldiğinde ve­
rirsin, hesaplaşırız," diyorduk ve gidiyordu. Sonra geldiğinde
borcunu ödüyordu , başka şeyler alıyordu . . . Böyle gelip gitti. Bir
gün tekrar geldi, ben dükkanda yokum. "Nazar nerede? " dedi,
bizim çocuklar da; "Kiliseye gitti, cenaze var," demişler. "Ne ! ! !
Nazar Ermeni miydi? " "Tabii ahi, Nazar Ağabey, Ermeni. " Onu
duyunca adam bir daha gelmiyor. Enteresan. Halbuki ben ona
her türlü yardımı yapmıştım; iyi ürünleri gösteriyordum, yar­
dımcı oluyordum, bakiye tanıyordum . . . Buna rağmen benim
Ermeni olduğumu anlayınca bizimle çalışmaktan vazgeçti.

• Kuyumculuk sektöründe, Ermeni olmanızın tam tersi bir et­


kisi oluyor mu ?
- Oluyor çünkü kuyumcu olmak bizim genlerimizde var.
Hemen anlarız müşteri ne istiyor, biri ne tarif ediyor . . . Hiç öğ­
renmene gerek yok. Eğer sen Ermeni isen bu mesleğe bir kere
genlerinden dolayı daha yatkınsın.

• Nasıl ?
- Ne bileyim mesela hanımla beraber aynı yere bakarsın, o
der ki; "şu perdenin şurası böyle olsa " , sen onun ne dediğini

21 2
anlamazsın, onun gördüğü gibi görmezsin. Kuyumcu olarak
veya Ermeni olarak birisi, sana bir şey tarif ettiğinde, işte o tari­
fi daha iyi anlarsın. Bu da genlerden geliyor. Genler çok önemli
çünkü genler birer şifredir. Hani "alınyazısı" diyorlar ya; alın­
yazısı diye bir şey yok, o alınyazısı dedikleri gendir. Yahudi­
lerde de bu böyle. Ticarette faiz maiz hesaplarını anlamam ben
ama Yahudilerin ticarete yatkınlığı var, onlar hemen anlar, hat­
ta sana yol da gösterirler.

• Sizin ailede kuyumcu var mı ?


- Bildiğim yok ama belki daha önceki nesillerde olabilir. Ta­
rihimi araştırmak istedim Yozgat'ta. Fakat bir şey bulamadım.
Dedemin dedesi kimdi acaba diye nüfus idaresine gittim. De­
dim ki; "Bizim kütüğe bakabilir misiniz? " Orada çok samimi
bir kız vardı, dedi ki; "Maalesef sizlere ait kütük yok bizde. Biz
o kütüklerin hepsini Ankara'ya gönderdik. " Ankara Nüfus lda­
resi'nde artık . . .

• Soyadınız o kütüklerde ôzsahakyan olarak mı kayıtlı ?


- Bizim soyadımız esasında Sahakyan. Yozgat'ta çok Sahak­
yan varmış. Bizimkiler bakmışlar sağları Sahakyan, solları Sa­
hakyan; demişler ki ; "Biz Özsahakyan olalım . " Sahakyan'ın
önüne "öz" koymuşlar. . . Hakiki Sahakyan biziz yani.

213
N İ N O VA R O N

"Şarkılar anımsatıadır''

Yal n ı z l ı k,
M üz i ğ i n b i l e sen i d i n lemesidir.
- Ö ZD E M İ R ASAF

Müziğin insanı dinlediği bazı anlarda, kimileri müzik yapar. Bir ka­
dını anımsatan ve yüreğin en derinindeki duygulan kıpırdatan şar­
kılar yaratır . . .
Yaratılan şarkılara isim vermek, Türkiye'nin popüler kültüründe
"Nino" ismiyle var olmak ve isimlerimiz üzerine , Nino Varon ile
söyleştik . . .

• isminizin, "Nino " adının size nasıl verildiği ile başlayalım mı


söze?
- Evet, Nino'nun nereden geldiğiyle başlayalım : Ben Ku­
düs'te doğdum, 13 Temmuz 1 944'te . Dayım oradaydı, annemi
ve babamı da oraya gitmeleri için ikna etmişti. Gittiler ama ga­
liba burada bir şey oldu ki gittiler, çünkü bizimkiler buradan
kalkıp da oraya gidecek aileler değillerdi.

• Varlık Vergisi'nden etkilenmiş olabilirler mi ?


- Olabilir, evet. Doğru , Varlık'tan sonra gitmiş olabilirler
çünkü babam Aşkale'ye gitmişti. Büyükbabam da gitmişti. Üs-

214
telik o yıllarda büyükbabama Halk Partisi'nden milletvekili ol­
ması teklif edilmişti. Büyükbabam çok enteresan bir insandı.

• Onun; büyükbabanızın ismini mi taşıyorsunuz?


- Evet, Nahman'dan geliyoruz. Nahman Varon Efendi, Os­
manlı'nın posta telefon umum müdürlerindendi. lki tane cid­
di olay vardır onun hayatında. Bir, 1 9 l l 'de Atatürk ile beraber
Trablusgarp'ta olması. lki, yine o yıllarda Zonguldak'ta Osman­
lı'nın posta telefon umum müdürlüğünü yaparken, Rus donan­
masının hücumu söz konusu oluyor. Herkes kaçıyor ama o ka­
lıyor ve bu sebeple şimdi benim sakladığım madalyaları alıyor.
Sıkı bir herifti yani. Bir ara da, galiba lstanbul'da cemaat (Ya­
hudi cemaati) başkanlığı veya ona benzer bir işler yapmış. Ço­
cuklarını okutmuş. Çocuğu yani babam, annemle evlendikten
sonra Filistin'e gidiyorlar. Filistin'de babam iş arıyor. lngiliz
birliklerinde tank bölümünde bir iş buluyor ve bu yüzden Or­
du Evi'ne girme hakkı oluyor. Ordu evinde filmler gösteriliyor.
Gittikleri bir filmde annem hamile, Amedeo Nazzari, 1 950'le-

21 5
rin en büyük film artistlerinden biri, filmde çok iyi bir sevgiliyi
oynuyor. Annem etkileniyor. Adamın ismi filmde Nino ve an­
nem diyor ki; "Eğer bu içerideki erkek olacaksa, adı Nino ola­
cak." Ve Nino oluyor.

• "Nino " ne demek ?


- Nino, fırtına anlamını taşıyor. "El nino" İspanyolcada bir
fırtına ismidir. Nahman, levent, cesur yürek demek, Varon da
aynı anlamı taşıyor. Nino , Nahman'dan çok daha fonetik bir
isim. Hele soyadımla buluştuğunda; Nino Varon. İtalyan giyim
markası gibi, Fransız çakmak markası gibi . . . Bir açık, bir kapalı
hece. Akılda kalıcı. Ve Türkiye'de, ne olduğu belli olmayan bir
isim. Rum muyum, Fransız mıyım, İtalyan mıyım, Ermeni mi­
yim . . . Yahudilik en son akıllarına geliyor.

• Halbuki sizinle i lgi li gazete haberlerinde ya da Wi kipedia


gibi internet sitelerinde hep isminizin başına " Yahudi "yi ekle­
mişler. . .
- Ekliyorlar. Bu, yani bana "Yahudi müzisyen" demeleri beni
rahatsız etmez, aksine Türkiye'de farklı kültürlerin var olduğu­
nu gösterir. Fakat bu Yahudi müzisyen dedikleri Nino Varon'u ,
bu işten soğutmasalardı. . . Pek çok Türk şarkısının yurtdışın­
da tanınmasına daha ön ayak oldurdum. Çünkü benim müzik
zekam var. Ben iyi bir müzisyen değilim, ben küratörüm. Ama
iyi koku alının.

• "Nino " ismine sahip olmanın meslek hayatınıza nasıl yansı­


malan oldu ?
- Eurovision'larda canımı sıktılar. Fakat yine de ben çok to­
leranslı bir meslek grubundaydım ve ismim insanlara sempa­
tik geliyordu . Bazen hoşlarına gidiyordu ; sanki başka bir ül­
kenin adamıymışım gibi benimle konuşuyorlardı. Onlar baş­
ka dinden biriyle konuşuyorlardı belki ama ben dinlere takmış
bir herif olmadığım için, bu benim için hiç mühim değildi. Ve
"Nino'' , benim için çok faydalı oldu çünkü çok kolay bir isim.
İsimlerin güzelliği hatırda çabuk kalmasıyla ilgilidir. Ne bile-

216
yim; Melahat, Abdülkadir de olabilirdi ismim. Bunlar da ente­
resan isimler ama iki heceli bir isme sahip olmak şanstır. Kolay
hatırlanırsın. Ben hep bunu söylerim; çocuklarınıza güzel, ko­
lay isimler koyun.

• Sizin çocuk lannızın isimleri ne ?


- Biri Richard, babamın ismi. Kısa ismi Richie'dir. Öteki oğ­
lum, Robert, onun kısaltılmışı da Robi'dir. Yahudi geleneğine
göre isimler verdik. Birine babamın ismini verdik, diğerine am­
camın. Aslında geleneğe göre amcamın değil kayınpederimin
ismini verecektik ama benim amcam evlenmemişti ve çocuğu
yoktu. Kayınpederiminse ismini taşıyan başka bir torunu oldu­
ğu için, kendisinden çocuğumuza amcamın ismini vermek için
izin istedik, rica ettik, o da "tabii" dedi. Verdik. . .

• Popüler kültür camiası içindeyken, bir şarkıya, bir sanatçıya


isim vermek nası l bir iştir? Bir albüme isim verilirken ya da bir
sahne ismi yaratılırken neye dikkat edilmesi gerekir?
- Fizyonomisinin ismiyle, müzikal felsefesinin -ancak ken­
di müziğini kendi yapıyorsa bir felsefesi olur- ismiyle uyumlu
olup olmadığına bakanın. Tabii ben kimsenin ismini değiştir­
meye gayret etmedim. Benim inandığım tek şey var; yakışma­
yan şarkı en büyük yanlıştır. Şarkıların cinsiyeti vardır. En bü­
yük şarkı, çift cinsiyetli olandır ve onu, hem erkek hem kadın
söyler. Yani benim için, "sana sevdanın yollan bana kurşunlar"
ya da "katran karası geceler" bir kadının söyleyeceği şarkılar
değildir. Fakat Türkiye'de bu çok yapılan bir yanlıştır. Şarkının
artiste, fizyonomisine, yaşam şekline, kimliğine yakışması la­
zım. Şarkıların isimleri de şarkıyı özetlemeli. Şarkı ismi, şarkıyı
anlatan, akılda kalıcı, nakarat başlangıcı olan kelimelerden olu­
şur. Zaten yaratırken çıkıyor meydana . . . Sana da dinletsem bir
şarkıyı, üç isimden iki tanesinde anlaşacağız, sonra birini seçe­
ceğiz. Benim meslekte yaptığım en büyük hata bununla ilgili­
dir. Türkiye için bir plak seçmiştim, "All Hung Up in Your Gre­
en Eyes", Sandy Posey'in. Bu şarkı bana numune olarak gelmiş­
ti ve Amerika'da bile bilinmiyordu o zamanlar. Sekreterim "Ni-

217
no yanlış plak seçiyorsun," dedi, ben dedim; "Senelik maaşına
iddiaya girerim ki yanlış değil. Çünkü ben Türkiye'nin müzik
damarını biliyorum. " Bu şarkı Türkiye'de müthiş bir miktarda
sattı. Fakat şöyle bir şey var: 1 975'lerde çıkardığım bu plağın
üstüne "All Hung Up in Your Green Eyes" yazdık. Çünkü şar­
kının ismi buydu , Amerikan şirketinin çıkardığı isim buydu ve
bu kalmalıydı. Değiştirmek için yazışmamız gerekecekti, o za­
manlar telekslerle yazacaktık, sonra firma gidecek kompozitö­
ründen izin alacaktı vs . . . Çok uzun sürecekti. Yapmadık. Fakat
yapsaydık; yani şarkının isminden "All Hung Up" kısmını kal­
dırsaydık ve plağa "in Your Green Eyes" yazsaydık, şarkı en az
yüzde otuz daha fazla satardı.

• O yıllarda şarkı sözleri denetleme kurullarına da takılıyor­

du değil mi. . . Sizin de "genel ahlaka" aykırı bulunan şarkıları­


nız oldu mu ?
- Oldu. Bunun için ben mesela Nilüfer'in "Dünya Dönüyor"
şarkısını Nilüfer'e söyletmek istememiştim. 1 7 yaşında bir kı­
zın "dünya dönüyor, sen ne dersen de" demesi bana yanlış ge­
liyordu ama şarkının yaratıcıları ; Şanar (Şanar Yurdatapan)
ve Atilla (Attila Özdemiroğlu) çok ısrar ettiler. Ben veto ede­
cek duruma gelmiştim ama iyi ki durmayı bildim çünkü Tür­
kiye'nin en büyük hit'lerinden biri oldu . Ahmed Arifin şarkı­
larıyla sıkıntılar çekmiştik. Solcu yazar olarak, yasaklı gibi bir
durumu vardı . O dönem olmayacak şeyler oldu . " Dün gece
hiç tanımadığım bir erkeğe . . " yasaklanmıştı, "Arkadaşım Eş­
şek" de . Hayvan sevgisini anlatan bir şarkıyı neden yasaklar­
sın? Nasıl bir zihniyet bu? Ülkemizde böyle yanlışlıkların ol­
duğunu kesinlikle söyleyebilirim ama ben müziği, aşkın peze­
vengi diye görürüm. Topluma empoze edilen bir siyasi mesaj
benim için ucuzluk. Tabii, diyebilirsin ki çok mühim sol şar­
kıları vardır; Che için yazılanlar, Franco için yazılanlar. Ne bi­
leyim . . . Müziğin siyasete alet edilmesini ben pek sevmiyorum.
Benim için müzik duygu işidir. Her erkeğin bir kadını hatırla­
dığı ve her kadının bir erkeği hatırladığı bir şarkı vardır. Şarkı­
lar anımsatıcıdır.

21 8
• En çok hangi kelimeleri kullanarak birini anımsamayı, anım­

satmayı seversiniz?
- Hasret ve efkar. Nedense ben hüzünlü şarkılar yazıyorum . . .

• Hasret duyduğunuz birine hitap ederken hangi sözcükleri kul­


lanmayı severseniz?
- "Birtanem"i severim, "canım" derim ama "sevgilim"i ter­
cih ederim.

219
NİNVE ÖZG Ü N

"Süryanice isimleri kimliklere yazdırmak


problemdi" 1

Ve b i l m iyo rdu k i mse y ü re k l e r i m i zden uçan üzgün güverc i n i n


i nanç olduğunu.
- F ü R U G F E R R U H ZAD

Evinde kalarak kendi çocuğuna kendi dilinde bir isim vermek; ba­
zı zamanlarda, bazı diyarlarda sadece inançla ilgili olmuş . . . İnanç­
lar, Mardin'deki Süryaniler ve isimler üzerine Ninve Özgün ile söy­
leştik. . .

• isminizin anlamı ile başlayalım mı söze? Ne demek "Ninve"?


- Ninve; Asur lmparatorluğu'nun başkenti Ninova'nın oriji­
nal halidir. Yani Süryanicedir.

• Sizin için neden bu ismi seçmişler? Ninve isminin size verili­


şinin nasıl bir hikayesi var?
- Bu ismi bana dayım vermiş. Süryani halkının farklı bir ko­
lu olan Asurilerin başkenti Ninve şehri, Süryani halkı arasında
iyi bilinmektedir. Doğduğumda, annemin sorması üzerine da­
yım, bana bu ismi uygun görmüş.

Agos başlığı: "Ninova Süryaniler lçin Kök ve Vatandır"

220
• Anneniz neden dayınıza sormuş ?
- Nedenini tam olarak bilmiyorum. Ama biz kalabalık bir ai­
leyiz, herhalde isim bulmakta zorlanmış annem . . . Bizim ailede
de birçok ailede olduğu gibi, aile için değerli görülen kişilerin
görüşleri sorulurdu . Annem de dayıma danışmış . . .

• Ninve nasıl bir yer? Süryaniler için orası n e ifade ediyor?


- Ninve şehri, ihtişam ve güzelliklerin şehri olarak bilinir.
Ninova (Ninve) Ovası , dünyanın en güzel yerlerinden biri . . .
Ninve şehri, Süryaniler için tarih, kök ve vatan anlamına gelir.

• Siz Ninve'ye gittiniz mi, Ninova Ovası'nı gördünüz mü ?


- Hayır, maalesef ben Ninve'ye gidemedim. Gitmeyi çok is­
terdim ama dünya gündemini takip edenlerin de bileceği gibi,
son bir yıldır Ninova Ovası boşaltıldı, Süryaniler orayı boşalttı.
Şimdi IŞID kontrolü altında. Umanın en yakın zamanda halk­
ların ortak direnişi sayesinde IŞlD, Ninova Ovası'ndan ve bü­
tün Ortadoğu'dan çıkar ve yok edilir.

• IŞlD'in, Ninova Ovası'ndaki saldınlan Mardin'deki Süryani­


leri nasıl etkiledi ?
- Ninova Ovası'nda yaşayan Süryaniler bizim kardeşlerimiz,
tabii ki onların karşılaştığı bu insanlık dışı muameleler dünya­
nın farklı yerlerinde yaşayan bütün Süryanileri üzdü . Üzmenin
de ötesinde biraz gözlerimizi açtı. Nerede olursak olalım bizler
kardeşiz düşüncesiyle, dünyanın dört bir yanında Ninova Ova­
sı'na saldırıları kınayan protestolar yapıldı. Hiçbir Süryani bu
durum karşısında suskun kalmadı. Midyat'ta da geniş çaplı bir
eylem yapılmıştı ve hemen hemen bölgedeki bütün Süryaniler
katılmıştı. Midyat ve Mardin'de Ninova Ovası'ndan gelen Sür­
yaniler yok. Ya da eğer varsa da çok azlar; tam bir bilgim yok.
Ninova Ovası'ndan göç edenler yine lrak'ın farklı yerlerine göç
etti. Genellikle Erbil etrafına. Fakat takip ettiğim kadarıyla, on­
ca zorluklara rağmen hala umutlular. Evlerine ve topraklarına
geri dönecekleri zamanı dört gözle bekliyorlar.

221
• "Ev ", "vatan" ile yakından ilişkili. .. Siz, "Ninve şehri, Sürya­

niler için tarih, kôk ve vatan anlamına gelir" dediniz. . . Bu anlam­


da, Süryaniler ile Ninve arasında nasıl bir bağ var?
- Evet, bir bağlantı var. Şöyle ki; iki bin yıldan fazla bir süre
boyunca Süryani halkı binlerce yıl boyunca hayat verdiği, dün­
yaya medeniyeti dağıttığı topraklarına yabancılaştırılmaya ça­
lışıldı. Bir yere kadar da başarıldı. Fakat Süryaniler tarihleri­
ne ve vatanlarına bağlılıklarını isimleri ve hikayeleri yaşatarak
göstermeye çalışmışlardır. Evet, Süryaniler tarihte birçok de­
fa kimlikleri ve vatanları yüzünden katledildi ve bu katliam­
lar, bu soykırımlar maalesef hala inkar edilmekte. Fakat bütün
bu acılara ve zorlamalara rağmen Süryaniler kendi toprakların­
da kalmak için mücadele verdiler. Ve birçok halktan farklı ola­
rak, Süryanilerin eğitim verecekleri okulları olmadığı için ta­
rihlerini, gelenek ve görenekleri farklı yöntemlerle yaşatmaya
çalışmışlardır. Çocuklarını tarihi isimlerle çağırmak da bu yön­
temlerden biri.

• Bugün bu yôntem kullanılıyor mu ? Süryani toplumunda, da­


ha çok Süryanice isimler mi kullanılıyor?
- Aslında 20-30 yıl önce Süryanice isimleri kimliklere yaz­
dırmak problemdi. Benim gibi nadir şanslılar bulunurdu . Sade­
ce benden üç yaş büyük ablama nüfus memuru Süryanice isim
yazmayı reddetmiş ve o isme çok benzeyen bir Türkçe isim yaz­
mıştı: Ablamın ismi Nahrin, Bethnahrin'den geliyor, yani Me­
zopotamya demek. Fakat kimlikteki adı "Narin" . Nüfus me­
muru " Nahrin" yazmayı kabul etmediği için, ona Türkçedeki
en yakın ismi koydu. Ama iki ismin anlamları arasında dağlar
kadar fark var. Buna benzer olaylar çok yaşanırdı. Kendi iste­
dikleri isimleri verebilmek için Türkçe isimler veren aileler de
çoktu . Tabii bir de, başka kültürlerden sevilen isimler çocukla­
ra verilirdi, ama büyük bir çoğunluk Süryanice isimdir. Hatta
kimlikte yazma problemi olduğunda kimlikte Türkçe isim yaz­
sa da, aile ve toplum içinde çocuk Süryanice bir isimle çağırı­
lırdı. Günümüzde ise aileler, çocuklarına daha çok Süryanice
isimler veriyorlar.

222
• Çocuğuna isim seçme veya gündelik yaşam bakımından lstan­

bul'da Süryani olmak ile Mardin'de Süryani olmak arasında fark


var mı ?
- isim seçme bakımından evet, var. Son birkaç yılda değişik­
lik olduysa haberim yok ama lstanbul'daki Süryaniler genellik­
le çocuklarına Türkçe isimler verirler. Bunun sebebi ise , yine
kimliklerde yazılması kabul edilmeyen isimler ve farklılık yü­
zünden dışlanma korkusu . Gündelik yaşam bakımından ise ,
tabii ki bölgelerden kaynaklanan yaşam farklılığı Süryanilerde
de görülmekte. Bunların haricinde fazla bir farklılık göremiyo­
rum. Ayrıca yine bölgenin küçük olmasından dolayı Mardin,
Midyat ve köylerdeki; kısacası Turabdin dediğimiz bölgedeki
Süryanilerin arasındaki iletişim lstanbul'dakinden fazla. Her­
kes birbirini tanıyor, bu ise sosyalleşmeyi kolaylaştırıyor.

• Bu sosyalleşme, sosyal düzen kadınlann hayatına, haklanna

nasıl yansıyor?
- Aslında kadınların sosyalleşme problemleri var. Her ne ka­
dar herkes birbirini tanıyor olsa da genellikle kendi evlerinde
ve ailelerinin içinde kaldılar. Biz de Süryani kadınlar için olan
çalışmalarımızı bu nedenle başlattık. ilk önce sosyalleşmeden
başlayarak kadını cesaretlendirerek topluma kazandırmayı he­
defliyoruz. Yani ilk önce birbirlerine bağlanacak ve sonra eği­
tim alarak toplum içerisinde aktif ve görünür hale gelecekler.
Bu yöndeki çalışmalarımız devam etmekte ve kısa süre içerisin­
de büyük gelişmeler kaydettik. Birkaç ay önce Süryani Kadın
Demeği'ni kurduk ve şu anda altmışa yakın üyemiz bulunmak­
ta . Bölgenin genelinde yaptığımız çalışmalar sayesinde köyler
ve merkez arasındaki kopukluğu da bitirmeye çalışıyoruz . Bun­
da da büyük ilerlemeler kaydettik. Az önce de değindiğim gibi,
çalışmalarımıza devam etmekteyiz . Devam edeceğiz . . .

223
O H A N N İ K A K O PC A N

"Dünyadaki tek 'Ohannik"'

Amasya'da bir kadın, rahmetli kocasının ismini küçük torununa


vermiş. Küçük torunu, bu isme sahip çıkmayı önemsemiş. Çünkü
insanın kendi ismine sahip çıkmasının, kimliğiyle banşık olması
anlamına geldiğini düşünmüş. Kişinin kimliğinin kendisine verilen
bir lütuf olduğuna inanmış. . .
B u lütuf adına; isimler v e Amasya'daki Ermeniler üzerine Ohannik
Akopcan ile söyleştik...

• isminizin anlamı ile başlayalım mı söze. . .


- Ohannik, Yohannes'in, Ermenicede olan Hovhannes'in kı­
saltılmış şekli ve bu kısaltma yalnız benim doğum yerim olan
Amasya'da kullanılıyordu. Bu isim, daha da kısaltılmış şekli ile
yani "Onnik" olarak da bilinir. Bugün dünyada Ohannik ismin­
de yalnız ben kaldım. Amasya'da çocukken tanıdığım Ohannik
ismini taşıyan birkaç kişi ebediyete intikal ettiler.

• Ohannik ne demek, anlamı ne?


- Yohannes ve onun türevi olan Hovhannes, Ohannik, On­
nik özel bir isim, anlamını bilmiyorum. Batı' da bu isim john,
jean olarak geçer. johannes Brahms, johann Sebastien Bach gi­
bi müzikten aşina olduğumuz isimleri biliyoruz.

224
• Bu ismin size verilişinin nası l bir hikayesi var? Kim seçmiş
adınızı ?
- Bu ismi bana babamın anneannesi seçmiş . . . Kocasının is­
mi imiş.

• Nasıl birisiymiş kocası, biliyor musunuz ?


- Ekmekçiymiş. Yani fırını varmış ve ekmek imal ediyormuş.

• Onunla yani ismini taşıdığınız-yaşattığınız kişiyle aranızda


bir bağ var mı ?
- O ben doğduğumda çoktan vefat etmişti fakat babamın an­
neannesine derin bir sevgiyle bağlı olduğum için ismim benim
için çok kutsal. Ben ahlaki-vicdani sevgiyi ilk olarak babamın
anneannesinde gördüm ve bu beni derinden etkiledi. Hıristi­
yanlığı şekiller dışında, derinden vicdanla ve sevgiyle yaşayan
bir kadındı. Hıristiyanlık duygusunu o bana aşıladı. Bu duy­
gular ve babamın anneannesine olan düşkünlüğüm nedeniyle,

225
ben asla ismimi, Batı versiyonundaki şekline sokmayı; Jean ve­
ya John olarak değiştirmeyi düşünmedim.

• Batı'da isminizin orijinal ve Batı'y a uzak şekli ile yaşamak

zor mu ?
- 1 970'de öğrenim için Fransa'ya geldim. O tarihten sonra
Fransa ve ABD'de yaşadım ve ismimi taşımak bana hiç zor gel­
medi . Aksine , dünyada bu ismi taşıyan tek kişi olduğumdan
dolayı çok ama çok memnunum.

• Anlaşılması sıkıntı olmuyor mu ?


- Tabii ki ismimi işittiklerinde ilk sorulan manasının ne ol­
duğu oluyor. Ben de severek cevap veriyorum.

• Türkiye'de de durum böyle miydi ?


- Çocukluğumda , sokaktaki diğer çocuklar için bir konuy­
du bu. İsmimin Ermeni-Hıristiyan ismi olması , "kefere" , "ga­
vur" gibi bilinen sıfatların üstüme yığılmasına neden oluyordu.
Bütün Müslüman veya Türkçe olmayan isimlere sahip kişilerin
yaşadığı gibi. . . Sonra büyüdüğümde lstanbul'da ismim bana so­
run olmadı . Kimsenin ismimden dolayı beni aşağıladığını ha­
tırlamıyorum. Bu biraz da benim, kendi kimliğimden emin ve
mutlu olmamdan kaynaklıyor olmalı.

• insan kimliğinden nasıl emin olur? Ne demek kimliğinden


emin olmak ?
- Kimliğinden emin olmak, kendi kimliğinle yaşayıp başka bir
kimlik arayışında olmamak demek. . . Kısaca kendiyle barışık ol­
mak ve kimliğinin kendine verilen bir lütuf olduğu şuurunda ol­
mak demek. Mesela isim değiştirmek bu hissin tersi oluyor.

• Amasya'da Ohannikler yaşarken Ermeniler açısından nasıl


bir gündelik hayat vardı ?
- Benim çocukluk yıllarımda Amasya'da 60 kadar Ermeni ai­
le vardı. Tabii ki Ermeni aileler birbirlerini çok yakından tanı­
yorlardı. Dini bayramlarda birbirlerini ziyaret ederlerdi, cema-

226
at faaliyetleri olurdu. Aile ilişkileri dışında, o siyasi ve baskı or­
tamında, Amasya Ermenilerinin bir cemiyet veya kulüp kurma­
ları mevzubahis bile değildi. Zaten 1 9 1 5'ten sonra ayakta kalan
kiliselerini devlet yıktırmıştı. Okullar 1 9 1 5'te yok edilmişti. Sos­
yal kurum kurup örgütlenemezlerdi. Devlet, Ermenileri her za­
man potansiyel düşman ve yabancı ajan olarak algılıyordu. Dini
ve şoven baskıların varlığını hepimiz derinden hissediyorduk:
Ermeni sözcüğü ilk anlamda değilse bile bir noktada "vatan ha­
ini" , "gavur" , "Allahsız" gibi sözcükleri ortaya çıkarıyor ve kor­
kunç bir baskı mekanizmasını tetikliyordu. Devamı malum . . .

• Ve oradan da göç edildi. . .


- Evet, Amasya'da artık Ermeni kalmadı. Bir tek kişi var, o
da Türk kimliğiyle yaşıyor. Geçen gün rastladım, Facebook'ta
Amasya nostalj isiyle ilgili bir sahifede 1 9 1 5'te Amasya'yı ya­
kanların Ermeniler olduğu iddia ediliyor, bu konuşuluyor. Ya­
ni bitmeyen bir nefret var. Kin devam ediyor. Elbette her Amas­
yalı bu nefrete dahil değil, asla.

• Peki, bu nefretin ve soykınmın sık sık tartışıldığı Fransa'da


yaşamak nasıl bir durum ? Bu acının defalarca kezfarkı sebeplerle
gündeme gelmesi, oradayken size ne hissettiriyor?
- Fransa'da bu konuların tartışılması 70'li yıllarda beni etki­
ledi ama sonra kendi imkanlarımla tarihteki verileri ayrıntıla­
rıyla okuduğumda, bu tartışmaların üstüne çıktım: Şimdi artık
benim hayatımın parçası oldu . Oldukça sakin olarak ve sevgi
yolu ile bu tarihi içselleştirdiğimden; hangi milletten olursa ol­
sun yaşadığım, sevdiğim insanları, tarihteki vahşet yaratanlarla
karıştırmama kuvvetine sahip oldum.

• Devletler bu vahşetleri nasıl içselleştirebilir?


- Devletler vahşetleri, medeni cesaretle içselleştirebilirler.
Medeni cesaretleri varsa tabii. . . Almanya bunu yaptı. Bunun ya­
pılmaması ve defalarca kez gündeme gelmesi, tarihi bir vahşe­
tin mesuliyetini kaldıramayan insanların gittikçe çıkmaza gir­
diklerini gösteriyor . . .

227
PA U LU S B A RT U M A

"Türkçede 'Bartuma'nın bir manası


yokmuş . . . "

Türkiye'nin hukuk tarihi açısından önemli kararlanndan biri Fav­


lus Ay-Paulus Bartuma adlan üzerine yazıldı.
Favlus Ay, ismini, "Paulus" olarak değiştirmek; 30'lu yıllarda ai­
lesine verilen "Ay" soyismini ise iade edip atalannın soyadı olan
"Bartuma"yı geri almak istedi.
Bunun için, Midyat Mahkemesi'nde dava açtı.
Dava, Anayasa Mahkemesi'ne gitti.
Anayasa Mahkemesi, Soyadı Kanunu'nda bulunan, "Rütbe ve memu­
riyet, aşiret ve yabana ırk ve millet isimleriyle umumi edeplere uygun
olmayan veya iğrenç ve gülünç olan soyadlan kullanılamaz" hükmün­
deki, " . . . yabancı ırk ve millet isimleriyle. . . " ibaresinin, Anayasa'nın
eşitlik ilkesine aykın olup olmadığını inceledi.
incelemeyi yapan 1 7 hılkimin çoğunluğunu oluşturan 9 hılkim, hük­
mün eşitliğe aykın olmadığını söyledi.
Ve bunu söylerken, yasakoyucunun, "ulus kimliği ve dili altında top­
lanan bir dil kimliği anlayışı getirmiş" olduğunu bir "gerekçe" ola­
rak gösterdi.
Favlus ismi, Paulus olarak değiştirildi.
Değişiklikler ve "dil kimliği anlayışı" altında değiştirilemeyenler
hakkında, isim davası ve isimler üzerine Paulus Bartuma ile söy­
leştik . . .

228
• isminizin anlamı ile başlayalım mı söze; ne demek "Paulus " ?
- Paulus, lncil'de geçen bir isim. Aslında Yunanca bir isim­
dir. Favlus; Süryanice söylenen şekli ile Paulus, Yunan, Yahu­
di biriydi. Müjdeciydi. lncil 'de 13 tane mektup ve aynı zaman­
da müjde vardır. Paulus, o müjdeyi; lncil müjdesini veren ve
mektuplan yazan kişiydi. Isa Mesih'in göğe çıkmasından sonra
onunla karşılaşmış ve sonra Isa Mesih'in kurtuluş kapısını müj­
delemiştir. Kutsal bir yaşamı vardır.

• Böyle birinin ismini taşımak size ne hissettiriyor?


- Şunu söyleyebilirim ki; lncil'i okumadan önce Paulus ismi­
ne layık değildim. Çünkü Paulus çok kutsal ve değerli bir şah­
siyet ama ben bunun farkında değildim. Fakat lncil'i okuduk-

229
tan ve Isa Mesih'e yüreğimi açtıktan sonra bu ismi taşıdığım
için seviniyorum.

• Ailenizin size bu ismi vermesinin bir hikayesi var mı ? Neden


sizin için bu ismi seçmişler?
- Özel bir sebebi yok. Hıristiyan olduğumuz için normal. Bu
isim bizde çok yaygındır.

• Dava konusu olan soyisminizin, "Bartuma"nın anlamı nedir?


- Bartuma, Tumaoğlu anlamına geliyor. Nasıl yeni başbaka­
nın soyadı Davutoğlu , bizimki de Tumaoğlu . Atalarımızdan ge­
len isim bu . Fakat 1 934'te değişiyor. 1 934'te devlet köylerimi­
ze geldi ve bize başka isimler verdiler. Kendi istedikleri isim­
leri bize taktılar. Bizim de Bartuma olan soyadımızı, Ay yaptı­
lar. Onlar yaptılar ama hala, bugün bile köylüler arasında bu
isim kullanılmıyor, "Ay" tanınmıyor. Biz hala birbirimize es­
ki soyisimlerimizle sesleniyoruz . Köyde bizden hala "Bartu­
ma ailesi" olarak bahsediliyor. Bunun için ben de kendi soy is­
mimi geri almak istedim. Ay'ı değiştirmek ve ailemin yeniden
Bartuma soy ismini taşımasını istedim. Ve Midyat Mahkeme­
si'ne başvurdum ama maalesef davayı kazanamadık. Şimdi Tür­
kiye'de ismim "Paulus Ay" . Favlus'u Paulus yapabildim. Yaşa­
dığım ve vatandaşı olduğum lsviçre'de ise , tam ismim, "Pau­
lus Bartuma."

• Mahkeme sürecinde neler yaşadınız? Davayı hangi gerekçe­

lerle kaybettiniz?
- tık ismimin değiştirilmesi için Avukat Rudi Sümer ile bir­
likte Midyat Mahkeme'sine başvurduk. Mahkeme talebimi­
zi kabul etmedi. "Yabancı ırk ve millet isimleriyle umumi edep­
lere uygun olmayan veya iğrenç ve gülünç olan soyadlan kulla­
nılamaz" diye bir madde varmış, ondan. Sonra dava Anayasa
Mahkemesi'ne gitti. Karar verecek olan 1 7 yargıç vardı. 9 tane­
si "hayır" dedi, "soyadı Bartuma olamaz" dedi. Oysa 8 hakim
kabul etmişti. Çoğunluk tarafından kabul edilmeyince Türki­
ye'de soy ismimiz Ay olarak kaldı. Türkiye'de Türkçede Bartu-

230
ma'nın bir manası yokmuş . . . Yüzlerce yıllık soyadımız mana­
sı olmadığı için kabul edilmedi. Halbuki, hiç unutmuyorum,
Bartuma ismini geri almamızı kabul etmeyen hakimin ismi de
Türkçe değildi.

• Bu haran nasıl değerlendiriyorsunuz?


- Azınlıklara hiç kıymet vermedikleri için böyle şeyler yapı­
yorlar. Daha doğrusu, belki de şunu söylemek lazım; Hıristi­
yanlan insan yerine koymuyorlar. 1 974 yılında Kıbns'ta 10 ay
askerlik yaptım. Ben neler çektim . . . Hıristiyan olduğum için
neler çektim . . . Her gün kötü bir söz; "gavur" , "Allahsız" , "ka­
fir" . . . Eziyetti. lsmim Favlus olduğu için bunu yaşıyordum .
Eğer ismim lbrahim veya Abdullah olsaydı beni fark etmezler­
di. Fakat benim ismim Favlus'tu ve herkes Hıristiyan olduğu­
mu biliyordu .

• O dönemde "Abdullah " ismini taşımayı tercih eder miydiniz?


- Hayır, kati yen, ismimden memnundum. Hıristiyan ismi ta­
şıdığım için mutluyum çünkü Hıristiyan olduğum için utanmı­
yorum. Fakat çözülmeyen bir sorun var, maalesef şimdi benim
iki ismim var. Bu bir sıkıntı. "Bartuma" ismini halen geri almak
istiyoruz. Çünkü düşünün; benim çocuklarım Türkiye'ye dön­
se, orada kendi mallarına, ata topraklarına nasıl sahip çıkacak­
lar? Mesela tapuda benim adıma kaydedilmiş bir gayrimenkule
nasıl sahip çıkacaklar?

• Bütün bu sıkıntılan yaşayan biri olarak siz çocuhlannıza na­


sıl isimler verdiniz?
- Askerlikte bizim gibi eziyet çekmesin diye çocuklarına
Türkçe isimler koyanlar çok oldu ama ben koymadım. llkinin
ismi Robert, ikincisi Jak, üçüncüsü lskender. lskender, baba­
mın ismi aynı zamanda. Dördüncüsü Stefan, beşincisi Dama­
ris. Damaris de Incil'de geçen bir Yunan ismidir. Incil'de geçen
isimlerden seçtik. . .

231
R A FA E L D E M İ R C A N

"Takımda her samimi olduğum insana,


hemen Ermeni olduğumu söylerdim"

U zun b i r süred i r her şeyde, günde l i k o l mayan şeyler vard ı .


- S EV Gİ SOYSAL

İsminiz yüzünden dayak yemeniz gündelik hayatınıza dair olmuş­


sa, size "Ermeni piçi" diye hitap ediliyorsa ve bir takma isimle yıl­
larınızı geçirdiyseniz; "her şeyde gündelik olmayan şeyler" oldu­
ğunu düşünürsünüz. Ve belki de sadece çocuklarınız gündelik ya­
şamlarını gündelik yaşam gibi yaşayabilsin diye, okyanusların öte­
sine taşınırsınız.
Okyanus ötesinde Türkiye ile yaşayan, Gençlerbirliği Spor Kulü­
bü'nün emektarı ve uğuru Rafael Demircan ile söyleştik.

• isminizin anlamı ile başlayalım mı söze, ne demek "Rafael "?


- Rafael melek ismiymiş. Yanılmıyorsam askerlerin koruyu­
cu meleğiymiş. Babam, 1 9 1 5'te ölen dedemin ismini bana koy­
muş. Hıristiyanlarda ve Musevilerde çok kullanılıyor bu isim.

• Dedenin ismini toruna venneh bir aile geleneği mi ?


- Benim babam da dedemin tek oğlu , ben de babamın tek oğ­
luydum, onun için koymuşlar. Biz Ankara-lstanozluyuz, o za­
man yani 30-40 yıl öncesine kadar hemen hemen her aile böyle

232
yapardı. Fakat Ankara'da bir Ermeni olarak yaşamak çok zor­
laştı, son 50 yıldır bu çok zor. Ben okula başladığımda, ilk gün,
ismim yüzünden çok değişik tepkilerle karşılaştım. Gariplikler
yaşadım. Arkadaşlar ismimi söyleyemezlerdi. Rafa Yafa, Apo­
el, Papi, Rapi gibi isimler uydururlardı. Çocukken koymuyor­
du bu ama büyüdükçe ismim daha çok zorlamaya başladı be­
ni ve şimdi, buraya (Avustralya) geldikten sonra ismim kıyme­
te bindi. Hayatımda ilk kez bir şey oldu: Buraya geldiğimin 2 .
gününde bir devlet memuru bana " N e güzel ismin var," dedi.

• Türkiye'de isminiz sizi neden zorladı ?


- Özellikle askerde çok dayak yedim. "Ermeni piçi bu nasıl
isim" deyip döverlerdi. Zaten askerliğimi hastanede bitirdim; 3
ay hastanede yattım, 2 ay hava değişimi aldım, ancak öyle bitti.
Arsızlar askerde onbaşı çavuş oldu mu iyice sadistleşiyorlar . . .

233
• Onlara karşı kendinizi savunurken ya da savunmazken, kim­

liğinizi, Ermeniliği de koruyor gibi hissediyor muydunuz?


- Evet, ben milliyetçi değilim ama hırsımdan daha fazla Er­
meni oluyordum. Ayrıca ben de çok akıllı, mazlum biri değil­
dim. Bazen ben de delirirdim, zaten bana arkadaşlarım Genç­
lerbirliği'nde "Deli Rıfat" derlerdi. Gençlerbirliği'ne 1 5 sene
hizmet ettim.

• "Rafael " değil, "Rıfat" olarak mı hizmet ettiniz?


- Evet, ama zaten ben 1 5'imden beri Rıfat'ım. 1 5 yaşından
sonra çalışmaya başladım. Okulda çok horlandım . Bugün, o
günlere bakınca okulda yaşadıklarımın resmen eziyet olduğu­
nu söyleyebiliyorum. 1 -2 öğretmen sürekli beni döverdi, bir
fırsatını bulup tokadı basarlardı. Çok horlandım. "Öğretmen"
dediğimiz kişilerin içinde, resmen ırkçı olanlar vardı, şimdi an­
lıyorum. Orta ikiye kadar dayandım , sonra okulu bıraktım.
Okuyamadım. Bir parfümeri mağazasına beni çırak olarak ver­
diler. Ustam ve aynı zamanda gınkaynm (vaftiz babam) "Rıfat"
derdi bana, ondan sonra hep Rıfat oldum. Ustam da, Gençler­
birliğiliydi. Ben küçükken top oynamadım ama babamdan kal­
ma taraftarlığım vardı. Babam beni 5 yaşında iken maçlara gö­
türürdü. Koyu taraftar oldum. Askerden döndükten sonra ken­
di işyerimi açınca da Cebeci Stadı'ndaki Gençlerin (Gençler­
birliği spor) tüm maçlarına gittim ve bir anda kendimi takımın
içinde buldum. Takımda her samimi olduğum insana hemen
Ermeni olduğumu söylerdim.

• Neden ?
- Çünkü Ermenilere o kadar çok küfür ediliyordu ki, hiç ol­
mazsa beni tanıyanlar küfür etmesin diye düşünürdüm. Ta­
kım 2. ligde olduğu zamanlar çok az taraftarımız vardı, ama 1 .
lige çıkınca iş büyüdü, ben küçüldüm. Ermeni olarak çok gö­
ze battığım söylendi. 2. ligde gücüm yettiği kadar para harca­
dım, işlerim de bu yüzden bozuldu . . . Ama sevenler de olma­
dı değil. Çok sevilirdim. lnsanlar sever ama devlet bizleri sev­
mez . Asker, polis, memur vs. olamayacağımızı biliyordum za-

234
ten ama kanunları iyice öğrenince . . . Çocuklarım için Türki­
ye' den çıktım.

• Siz çocuklannıza nasıl isimler verdiniz?


- Ankara'da çocuklarına Ermeni ismi koyan en son ben ol­
dum, öyle biliyorum. Sonra hep Türkçe isimler koydular. Be­
nim çocuklarımın isimleri Ermeni isimleri ama kolay isimler.
llk oğluma Aret, küçüğüne Arev koydum. Aret'in manası ya­
ratıcı imiş, Arev de Ermenicede güneş demek. Kızıma Selin is­
mini koyduk. Bu isimler kolay, o yüzden arada kaynar diye di­
ye düşündüm.

• Kaynamasına gerek kalmadan, onlar için Türkiye'den gittiği­


nizi söylediniz. Bugün bu karannızı nasıl değerlendiriyorsunuz?
- 2000'li yıllarda, ilk Agos okumaya başladığım zaman, "Ar­
tık Ermenilik konuşuluyor, keşke Türkiye'den çıkmasaydım"
diye düşünüyordum ama 19 Ocak'tan sonra, "Yaşanmaz oralar­
da," dedim. Sanının şimdi de çok parlak değil azınlıkların du­
rumu. En son Kamp Armen'in yıkılması beni iyice yıktı . . . Di­
ğer yandan, Kamp Armen için mücadele eden insanları da gö­
rüyorum. insanlar arkamızda duruyor, eskiden bizim arkamız­
da bu kadar durulmazdı. Bunun için çok çalışan, uğraşan in­
sanlar var. Hepsini takdir ediyorum ve hepinize "kolay gelsin"
diyorum.

235
R EZAL K O Ç

"İsmini saklayamazsın k i... "

Yorum; söylemin tal i h i n i , b i r ki m l i k oyunu i l e s ı n ı rland ı r ı r.


- M I C H E L FOUCAU LT

Kimlik oyununda , saklayamadığımız isimlerimiz ve yorumlanan


kimliklerimiz üzerine Rezal Koç ile söyleştik . . .

• lsminizin anlamı ile başlayalım mı söze? Ne demek Rezal ?


- Bir manası yok, benim isim hikayem biraz kanşık. Esasın­
da bana dedemin adını vermek istemişler. Dedemin adı da Rız­
kullah, yani Allah'ın nskı. Rısk, "s" ile yazılıyor ama Mardin' de
bu isim nüfus cüzdanlarına geçirilirken 25 tane versiyonu tü­
remiş. Bizimki de "z" ile yazılan versiyonu olmuş. lbrahim'in
lbo olması gibi kısaltmaları da var. Rıskullah'ın kısaltılmaların­
dan biri Rezzuk. Bana da aile içinde Rezzuk diye seslenirler . . .
Doğduğum sene , Mardin' deki bir yakın akrabamızın daha oğlu
olmuş. Onlar orijinal olsun diye oğullarının adını Rezzuk de­
ğil de Rezar yapmak istemişler. Halam demiş ki; "Hadi bizim­
kinin adı da Rezar olsun, iki yakın akraba iki oğlanın adı ay­
nı olsun . . . " Fakat olmamış çünkü Nüfus Memurluğu'na gidin­
ce bizimkiler "Rezar" demiş, memur "Rezal" yazmış ve sonuç­
ta adım Rezal olmuş.

236
• Aileniz bu yazım hatasını düzeltmeye çalışmış mı ?
- Yok, dava açmaları gerekiyormuş. Teferruatlı iş. Onlar da
hiç uğraşmak istememişler, "Aman ha Rezar, ha Rezal, " demiş­
ler ve öyle gitmiş. Yıllar sonra ben adımın bir anlamı olup ol­
madığını araştırdım ama hiçbir manası yokmuş. Sadece Malez­
ya'da bir isim olarak kullanılıyormuş. Buradaki Murat gibi bir
isim orada. Bunu da intemet çıktıktan sonra öğrenebildim ama
çıkana kadar kendi kendime birtakım manalar yükledim.

• Size isminizi veren halanız nasıl bir anlam yüklemiş ? Ailede


çocuklann isimlerini kim belirler?
- Genelde isimlere aile büyükleri karar veriyor. Eğer ailenin
ilk oğlu iseniz, genelde ya dedenin ya da çok yakın bir akraba­
nın ismi veriliyor. llk kız iseniz bu sefer de, aynı şekilde nine­
nin ismini verirler. Böyle sabit bir gelenek, Musevilerde olduğu
gibi geleneksel bir kural yok ama genelde bu yapılıyor. Bizim­
kiler de onu takip etmişler. Ben ailedeki büyük oğlan olduğum­
dan, bana dedemin ismini vermek istemişler.

z
<(
i'ii
<(
""
<(
...

""
...
..,

237
• Kişinin ismini taşıdığı insana benzediğine inanır mısınız?
- Ben inanıyorum. "İsmiyle gelir" diye Arapça bir deyim var­
dır. " lsme çekmek" denir. Yeğenlerimiz var, biri amcamın biri
babamın ismini taşıyor. Onların birinin amcama, birinin baba­
ma çektiğini söylüyorlar.

• Siz dedenize benziyor musunuz?


- Ben dedemi hiç tanımadım. Dedem ben doğmadan bir sene
evvel vefat etmiş. O yüzden benziyor muyuz bilmiyorum ama
dedenin adını taşığını için halalarım beni daha çok sevdiklerini
iddia ediyorlar. tık çocuk olunca bir kayırma durumu da olu­
yor galiba . . . isim insan kişiliğini etkiliyor. Bunu çevremde de
gözlemliyorum. Kişi kendisiyle ismini birleştiriyor bazen. ismi
Emin olan kendini daha emin hissedebiliyor. lsmi Aslan olan
kendini daha yırtıcı görebiliyor veya daha agresif davranabili­
yor. Bu tabii ki sadece bir gözlem, bir varsayım bile değil.

• Adaş olmak, aynı isimleri-soyisimlerini taşımak da böyle bir


şey mi ? Aret adına ya da Cohen soyadına sahip olmak, dünya­
nın her tarafında sizi birilerine bağlarken birilerinden uzaklaş­
tınr mı ?
- Tabii, mesela yurtdışından biri gelse ve "benim adım Gab­
ro" dese, ben onun Hıristiyan ve Süryani olduğunu hemen an­
larım. Bu bir yandan bir kayıp; isimle beraber kişinin kimliğin­
den kaybı oluyor. Bir yandan da olumlu ; sisteme daha kolay
entegre oluyorsunuz , daha az kendinizi savunmak zorunda ka­
lıyorsunuz. Otokontrole daha az ihtiyaç duyarak toplumda da­
ha rahat gelişebiliyorsunuz.

• Başkalan ile iletişim kurmak açısından, daha az otokontrole


ihtiyaç duymanın nasıl bir önemi var?
- Eğer siz önyargılı bir ortamda değilseniz önemi yok. ismi­
nizin ne olduğunun da bir önemi yok. Önyargıh bir ortamday­
sanız siz isminizin ne olduğunu söylerseniz söyleyin, zaten o
kişi size aynı gözle bakacaktır. Bu ilk karşılaşmalarda önemli
oluyor. Tanınmanız, anlaşılmanız açısından etkin oluyor. Bel-

238
li bir süre yan yana kaldıktan sonra kişi sizi isminizle, kimliği­
nizle değil şahsiyetinizle birleştiriyor. Benim kanım bu . Biriyle
karşılaştığınız ilk an, ilk görüş, iletişim açısından çok önemli.
llk saniyelerde kişi hakkında fikirler oluşuyor ve o saniyelerde
isminizle de belirli bir yere koyuluyorsunuz. Fakat dediğim gi­
bi, o kişi sizinle yakın bir bağ kuracaksa eğer şahsiyetinizi sor­
gulamaya başlıyor ve sorular geliyor: "Nerelisin ? " , " Kimler­
densin? " , "Ne yapıyorsun?" . . . Benim ismim bilinen bir isim ol­
madığından bana mesela hep "Nerelisin? İranlı mısın ? " derler.
lran'da Rıza, Reza çok var. Bu yüzden Ahmet'e Mehmet'e sorul­
madığı kadar bana sorulmuştur; "Sen nerelisin?" Mardinliyim
dediğimde ikinci soru gelir: "Arap mısın, Kürt müsün, Süryani
misin? " Israrla bir farklılık aranır. Bu da tabii ki senin kimliği­
ni, kişiliğini ve otokontrol ihtiyacını etkiliyor. Sonuçta ismini
saklayamazsın ki, ismin neyse onu söylüyorsun.

• Mardin'de Süryani bir isimle, kimlikle yaşamak nasıl bir şey ?


- Bugün Mardin'de bizim Süryanilerin isimleri toplumla ge­
nelde aynı; Cem, Can, llyas . . . Ermenilerdeki gibi bir fark yok.
Onlar daha belirgin isimler kullanıyorlar. Rumlar da öyle, Yor­
go gibi mesela. Bizde de şimdilerde, erkeklere de kızlara da da­
ha çok Hıristiyan isimler verildiğini gözlemliyorum. Fakat ön­
ceki dönemde, bununla ilgili özel bir şey söylenmemekle bera­
ber, bir otokontrolle genel geçer isimler verilmiş. Mesela erkek
çocuklar için; "askerde daha rahat eder" mantelitesi hakim ol­
muş. Mardin'de yaşarken, gündelik hayatta bunun bir önemi
yok aslında çünkü Mardin'in kendisi çok küçük olduğundan
zaten herkes bilir kim Süryani kim değil. Bir de orada, lakap­
lar önemlidir. Hayat lakaplar üzerinden gider. Bizim ailenin la­
kabı "koç"muş mesela, biz öyle tanınmışız, soyadımız da Koç . . .

• Deyrulzafaran Manastın'nda da soyadlan, lakaplar kayıtlı


mı ? Orada da nüfus kayıtlan tutuluyor mu?
- Manastır'da bilmem kaç asır evveline kadar detaylı kayıtlar
var. Babası kim, annesi kim, vaftiz babası kim . . . Birinin doğum
tarihini bilmek istiyorsunuz, o kayıtlar daha etkin ve güvenilir.

239
SAMİ KOHEN

Türk basınında Kohen olmak

Yasalar, başkalarına karşı ko runacak b i r şeyleri olan kişi leri ko­


rumak i ç i n yap ı l m ı ştı r.
- R O M A I N GARY = E M i L E A.JAR

Yahudi yasaları Kohenlere yönelik özel düzenlemeler içerir. Belki


de bu yüzden, Kohenler, öncelikle soyadlarını korumak durumun­
da kalırlar . . .
Gazeteci Sami Kohen d e , mesleğe başladığı yıllarda "Kohen"liğini
korumak zorunda kalmış. İsmi imzası olarak belirginleşince, kendi­
sine önerilen müstear ad kullanma teklifi karşısında direnmiş. Ve
"babamdan kalan en önemli miras" dediği soyadına sahip çıkmış . . .
Sahip çıktıkları, Kohenlik v e isimler üzerine Sami Kohen ile söy­
leştik. . .

• isminizin; "Sami "nin anlamı ile başlayalım mı söze?


- Şemuel'in Türkçesi Sami. Nüfus kağıdımda Sami var, adım
Sami olarak konmuş. Bu adımda herhangi bir değişiklik olma­
dı. Bazılarının ismi "Samuel Sami"dir, benimki öyle değil. Doğ­
rudan Sami. 1 928 yılında öyle münasip görmüşler, bence iyi de
yapmışlar.

240
• Neden ?
- Çünkü Türkiye'de yaşıyoruz. Yabancı isimlere ya bilinme­
diği için veyahut ötekileştirildiği için biraz yan bakılır, garip
karşılanır. Bir de şu var: Benim ismim Sami değil Samuel olsay­
dı bana hitap edenler "Mösyö Samuel" derdi, halbuki ben her
zaman "Sami Bey" oldum. Şimdi "Sami Ahi" olduk. . . Fakat bu
önemli çünkü isim ile bir yakınlaşma oluyor veyahut bir yaban­
cılaşma olmuyor. Bendeki izlenimi bu . Bu yüzden ben de ço­
cuklarıma öyle isimler seçtim. Kızımın ismi jale, oğlumun ismi
Alp. Babamın ismi Albert'di, onun kısaltılmışı; Alp. Onun için
oğlum şimdi "Alp Bey" , babama dedikleri gibi ona "Mösyö Al­
bert" veya "Mösyö Kohen" demiyorlar. intibak açısından ilk is­
mimin Sami olması, yani toplumun bildiği, tanıdığı bir isim ol­
ması pratikte yarar sağlıyor.

• Fakat aslında isminiz, toplumun bildiği şekilde telaffuz edil­


miyor. Aileniz, Yahudiler size hitap ederken "a" harfini kısa tu­
tuyorlar. . .
- Tabii tabii. Saami Bey, Saami Ahi, Saami'cim. Türk toplu­
mu içinde böyle, Saami diye bilinir, bizimkiler Sami der. Fakat
neticede bu bir vurgu meselesi. Şemuel ile Sami kadar farklı de­
ğil. Ben gazeteci olduktan sonra uzun bir süre staj için Ameri­
ka'da bulundum. Orada kendi ismimle yazılar yazıyordum. Bazı
Amerikalılar Samay Kohın diye okuyorlardı, Sami Samay oluyor­
du. Charles de Gaulle yıllarında oradaydım, devamlı radyolarda
adamın adına " Charles di Gol" derlerdi, Amerikan şivesiyle söy­
lüyorlardı. Ben de yadırgamıyordum. Arada düzeltmeye çalışır­
dım, o zaman da "Sammy" veya "Sam" derlerdi. The Guardian'da
-o zaman Manchester Guardian'dı- muhabirlik yapıyordum, Sa­

mi'yi beğenmediler, Sam diye kısalttılar. Newsweek'te çok uzun


yıllar çalıştım, orada Sami Kohen olarak çıkardı yazılarım.

• Kohen'in "k "si de "c" ile kanştınlıyor mu ?


- Evet. Amerika'da her gün yazı yazıyordum, Kohen'i "c" ile
yazarlardı. Bana da ; "Böyle daha iyi tanınırsınız . Ne olduğu­
nuz daha çok belli olur," dediler. Yani benim ismim çok oynak.

241
• isminiz ile bu kadar çok oynanması size nasıl hissettirdi ?
- Ben hiçbir zaman rahatsız olmadım. Eleştiriye de muha­
tap olmadım.

• "Kohen " olarak Yahudilik üzerinden eleştirilere hedef oldu­


nuz mu ?
- Kohen olmak Türk basınında önemli. Dış basında bu bi­
linen bir isim taşımak demek, orada bir problem yok. Fakat
Türk basınında Kohen olmak bana yük mü oldu yoksa kre­
di mi sağladı? Ben meslek hayatına yani profesyonel olarak ça­
lışmaya üniversitedeyken, 1 950 yılında başladım. Yeni lstan­
bul gazetesinde. Çok ciddi ve önemli bir gazeteydi. Sahibi Ha­
bib Edip Törehan'dı. Bu zat lsviçre'de yaşamış çok zengin bir iş
adamıydı. Savaş yıllarında Türkiye' den Almanya'ya krom ihraç
ediyordu , onun için adı "Nazi"ye çıkmıştı. Bir de eşi Almandı
ve derlerdi ki Goebbels ailesindendi. Yani ben baltayı taşa vur­
muşum ! Orada Mustafa Nermi diye bir başyazar ve genel yayın
müdürü vardı, çok muhterem bir zattı, o beni gazeteye aldı. Be­
nimle tanıştıktan, biraz konuştuktan sonra, "Bizim dış haberler
kısmına birini arıyoruz," dedi. "Seni Habib Edip Bey ile tanıştı­
rayım," dedi. Ben de "Habib Edip" ismini duyunca . . . Zaten bi­
zim toplumda "bu adam antisemit" diye konuşmalar vardı, ga­
zetesini boykot ediyorlardı. Neyse huzura çıktık. . . Muhteşem
bir duruşu vardı adamın. Benimle iyi konuştu , "Bir-iki ay tec­
rübe edelim sizi, sonra bakarız ," dedi. Bir-iki ay iyi geçti, iyi bir
performans gösterdim. "Aman," dedi, " tamam, " ve beni dış ha­
berlere getirdi. Fakat ben sadece dış haberler redaksiyonu yap­
makla ve tercüme etmekle kalmıyorum, o sıralarda yani Türki­
ye'nin NATO'ya alınması sürecinde buraya çok önemli insanlar
geliyordu . Ben de otel otel dolaşıp bunları buluyor, söyleşiler
yapıyordum. İmzam çıkmaya başladı: Sami Kohen.
Bu çok önemli bir olaydı çünkü Cumhuriyet tarihinde bir il­
kim ben. Benden önce imzalı yazı yazan ve profesyonel olarak
günlük bir Türk gazetesinde çalışan başka bir Musevi yoktu .
Hatta bir gayrimüslim yoktu . Bir Türk gazetesine girmek kolay
değildi. Ben o dönem çok iş aradım. Mesela Anadolu Ajansı'na

242
başvurmuştum, Anadolu Ajansı ilan vermişti. Lisan bilen birini
arıyorlardı. Gittim görüşmeye, adamlar "harika" dediler. Son­
ra Ankara'dan "Yok. Gayrimüslim olmaz," cevabı geldi. Vatan
gazetesi daha uygun gözüküyordu, Ahmet Emin Yalman var­
dı, o da dönme, halden anlar vs. Benimle ilgilendi. Fakat gaze­
tenin sahibi olduğundan beni başkalarına havale etti, onlar da
"Kohen"i duyunca pas geçtiler. Yani hangi kapıyı çalsam . . . Yıl
50. Ben de yazılar yazmaya başladım, yazılanın yayımlandı. Ya­
yımlandıkça yazdım ve bir gün başyazar beni çağırdı; "Sizin ya­
zılarınızı neşrediyoruz. Sizinle tanışmak isteriz," dedi, ben de
kalktım gittim. Yani bacadan girdim ! Gazeteci olmak için ka­
pılan zorladım ve "ilk" olmanın sıkıntılarını çektim. Düşünse­
nize; harpten daha yeni çıkmış dünya, Nazizimin zihniyet ola­
rak kalıntıları duruyor. Bir tane 2 1 -22 yaşında bir Kohen çıkı­
yor ortaya ve gazeteci olmak istiyor. Haşa huzurdan ! Böyle şey
olur mu ! Zorladık ve başladık.
Neyse, röportajlar yapıyorum. Bir gün Habib Edip beni ça­
ğırdı ve; "Evladım senin yazıların gayet iyi gidiyor. Yalnız be­
nim çevremde bazı insanlar soruyor; 'Bu Kohen soyadı ne de­
mek?' Ben de izah etmekte zorlanıyorum," dedi. Maksat belli !
"Onun için beraber bir müstear isim bulalım ve onu kullanalım
bundan sonra. E mi? " dedi. "Neden?" dedim. " Rahat tanınır­
sınız, kolay olur," dedi. "Hayır ! " dedim. Düşünün koca adam,
benim meslek hayatımda ilk haftalarım, "Hayır ! " diyorum. Ne­
den diye sordu . "Benim babamdan kalan en önemli miras bu­
dur. Ben mirasımı reddedemem," dedim ve kalktım. "Anlıyo­
rum, sizi dostlarınızla zor duruma düşürmek istemem, müsaa­
de isteyeceğim," dedim. "Yok yahu evladım ! Dur bakalım, niye
sinirleniyorsun, otur," dedi. Babacan bir duruşla oturttu ve bir
daha bunun sözünü etmedi. Aradan 3-4 ay geçti, beni çağırdı.
O İsviçre gazetelerini takip ederdi, Almanca gazeteleri göstere­
rek dedi ki: "Bak lsrail'de kibutz diye bir şey varmış, biz bilmi­
yoruz, bizim basında çıkmıyor. Ne demek bu ? Sonra kadınlar
askere alınıyor ! Ya bir lsrail'e gitsene sen, git, yaz bunları . " Bu
da benim ilk dışarıya görevli olarak gönderilmem oldu .

243
•lsrail ile ilgili bir haber yapmak, yazı yazmak o günlerde bu­
günkünden farklı mıydı ? Bu, Yahudi bir gazeteciye nasıl bir so­
rumluluk veya ne gibi endişeler yüklüyordu ?
- Kendi kendime diyordum ki ; 1 ) Yazdıklarımı benim is­
mimle yayımlayacaklar mı? 2) Yazdığımı propaganda gibi gö­
recekler mi? Fakat görmediler. Yazılarımı Mustafa Nermi alırdı
ve hiçbir problem olmadı. Bilakis teşvik gördüm. Sonra Milli­
yet'te de hiçbir problemim olmadı. Abdi ipekçi çok yakın arka­
daşımdı, bizim frekansta olan birisiydi. Fakat açık söyleyeyim;
ben de hassas davrandım, ölçüyü kaçırmamaya çalıştım. "Ben
bu yazıya şu şekli versem, bu , benim lsrail adına bunu yazıyor
olduğum intibasını verir mi? " sorusuyla geçiyordum daktilo­
nun başına. Şunu da eklemek lazım, 60'lı yıllarda Türkiye, lsra­
il'e hayrandı. Son dönemdeki nefret dolu retorik yoktu. Cevat
Atilhan diye biri vardı, berbat bir gazetesi vardı. "Dönmenin ve
Acemin gazetesi ve içindeki Yahudi" ifadeleriyle dönme diye
Abdi ipekçi, Acem diye Ercüment Karaca, Yahudi diye benim
aleyhime yazılar yazardı. Hedeftik fakat o gazetenin hiçbir öne­
mi yoktu. Bugünkü Milli Gazete gibi değildi. Bu yüzden benim
sıkıntım son yıllarda oldu ; frenleme, toplumun hissiyatını dü­
şünerek dikkatli yazma, özene bezene kelime seçme . . . Eskiden
bu yoktu . Kaç kere lsrail'e gittim, lsrail ile ilgili yazı yazdım . . .

• lsrail hakkında yazmasaydınız, "Kohen "in yerine bir müste­

ar ad kullanmayı kabul etseydiniz, şimdi ne farklı olurdu acaba. . .


- Kim bilir. . . Gencecik bir adamdım . . . Hiçbir şeyim yok. Kar­
şımda yaşlı, milyarder bir adam var. Diretmeyebilirdim ve bu­
güne kadar müstear isimle devam ederdim. Ama o anda dama­
rım tuttu . Gururuma yediremedim. Niye değiştirmek istiyor
dedim. Babam yeni vefat etmişti ve ona yapacağım en büyük
saygısızlık bu olurdu diye düşündüm. Onun için direndim. Fa­
kat meslek hayatımda yaşadığım tek ayrımcılık olayı bu . Bir ke­
re oldu , bir daha da hiçbir zaman yaşamadım. Bu bana bir yük
olmadı. Arada antisemit okuyucu mektupları geliyor, "Kohen
değil misin tabii ki böyle yazacaksın ! " filan diye, ben bunlara
genelde cevap veriyorum. Bir de aslında şu var: Türk kamuo-

244
yunun çoğu, benim okuyucularımın önemli bir kısmı Kohen'in
ne olduğunu bilmiyor. Dolayısıyla benim Musevi olduğumu da
bilmiyor. Bu yüzden de bir sıkıntı olmuyor.

• Musevilik açısından "Kohen" olmak ne anlama geliyor?


- Dini açıdan çok önemli. Kohen olmak "first among equals "
(tngilizce: eşitler arasında birinci) demek. Baştasınız. Kohenler
takdis ediyor. Toplumu takdis ederken, herkes boynu bükük
durur ve bize bakmaz . Tallet'i (Yahudi erkeklerin dua sırasın­
da kullandığı şal) alır, sararız ve parmaklarımız da özel bir şe­
kil alır. Ben çok dindar değilim ama sonunda bu işi zar zor öğ­
rendik. . .

245
S EVAN D E GİR M E N CİYA N

"Sana bir kod veriyorlar'' 1

Ben sana mecburum bi lemezsin


Ad ı n ı mıh gibi akl ı mda tutuyorum
- ATTİ LA İ LHAN

Mıh gibi akıllarda tutulan adlar, aslında bizlere önceki nesillerden


aktanlan birer kod. .. Bu kodlann araştınlması gerektiğini düşünen
Sevan Değirmenciyan ile, isimleri üzerine söyleştik...

• isminizin anlamı ile başlayalım mı söze? Ne demek "Sevan "?


Sevan, Ermenistan'da bir göl ismi. Kafkasların e n büyük
-

gölü , rakımı itibari ile de oldukça yüksek. Sevan Gölü'nün da­


ha önceki ismi Keğam. Göl, Keğam Dağları'nın arasında bulun­
duğu için gölün tarihi ismi Keğam. Daha sonra Sevan olmuş.
Osmanlılar ve Azeriler, "Gökçe Gölü" olarak adlandırıyorlar
orayı. Bugün Türkiye'de de "Gökçe Gölü"nü kullananlar var.

• Neden sizin için o gölün ismi seçilmiş ?


- Annemle babam bana farklı bir isim koymak istemişler as­
lında . Akıllarında Narek ismi varmış. Ancak annem, vaftiz ha-

1 Agos başlığı: "lsiın lnsana Geçmişten Bir Kod Veriyor"

246
hamı ve kendi düğünlerinde de gınkahayr olan kişiyi aramış.
"Çocuğumuz oldu," demiş, o da "Sevan'ı kutlarım," demiş. Di­
rekt. Şans bırakmamış yani. O öyle deyince, "Biz böyle düşün­
müştük," diyememişler bizimkiler, yaşına ve konumuna hür­
meten . . . Bir de benim vaftiz babam ailenin de gınkahayr'ı, dede­
min de, benim de gınkahayr'ım. Ona, yaşına hürmeten hiç iti­
raz etmemişler ve ismimi Sevan koymuşlar.

• içlerine sinmiş mi ?
- Sinmiş. Bana bu hikayeyi anlatırken demişlerdi ki; "Vaftiz
babanın söylediği isim de Ermenice bir isimdi, itiraz etmedik.
Güzel bir isimdi, biz de sevdik."

• Vaftiz babanızı tanıdınız mı?


- Ailemizin vaftiz babası bana ismimi verdikten bir süre son­
ra vefat etmiş. Vaftiz töreninde kendi oğlu benim vaftiz babam
olmuş.

z
<[
"iii
:i
<[
...
CJ
'"'
...
a:ı

247
• Anne ve babanızın size koymayı düşündükleri isim; Narek'in
anlamı ne?
- Narek, Van Gölü'nün güneyinde yer alan tarihi bir manas­
tır. 10. yüzyılda yaşamış önemli bir azizle ünlü , Narekli Krikor.
Onun kendi adıyla anılan dua kitabı vardır ve inançlı Ermeniler
arasında Kutsal Kitap'tan sonra en popüler kitap.

• Ermeniler arasında Sevan ismi yaygın mı ?


- Sevan aslında nispeten yeni bir isim. Tarihe baktığında ün­
lü biri var mı Sevan diye , yok. Benim tahminime göre ikinci
Dünya Savaşı sırasında ve sonrasında , Sovyet Ermenistan'ının
bütün dünya Ermenilerinin vatanı olma iddiası ile yürüttüğü
propagandanın 1 9 1 5 sonrasında vatanlarını kaybeden diaspora
Ermenileri nezdinde bulduğu bir yankı aslında bu isim. Çünkü
Sevan, Sovyet Ermenistanı'nda bulunan bir yer ismi. Yaş itiba­
ri ile benim bildiğim en büyük Sevan, Sevan Nişanyan. Genel­
de benim ismim benim yaş grubumda yaygın, mesela okulda sı­
nıfımız 35 kişiydi, 4-5 Sevan'dık. Bizden önce bu ismin mahlas
olarak var olduğunu görüyoruz, mesela Keğam Sevan diye bir
yazar var, soy ismi aslında Krikoryan ama Sevan diye bir mah­
las almış kendine. Mesela Zaven Biberyan da "Sevan Kayıkçısı"
diye bir mahlası kullanmış ama dediğim gibi isim olarak benim
bildiğim en büyük Sevan, Nişanyan olanı ve ondan sonra be­
nim neslimdeki Sevanlar geliyor.

• Diasporadaki Ermeniler açısından, Sevan isminin birleştiri­


ci niteliği var mı ?
- Tabii . Diasporada çok kullanılır ve bu isim unisex bir isim.
Ben 1 7 yaşımda, Ermenistan'a üniversite okumaya gittim. Ora­
da Sevanlarla karşılaşıyordum, adaşım olan bu insanlar kadın­
dı. Iran'dan, Suriye'den, Lübnan'dan gelmiş oluyorlardı. Bana o
dönemde bir ağabeyim genelde coğrafik su isimlerinin kadınla­
ra, dağ isimlerinin de erkeklere konduğunu söylemişti . . Araks
mesela bir nehir, kadınlara konuyor; Dikris yani Dicle kadın­
lara konuyor.

248
• Neden kadınlara su, erkeklere dağ isimleri veriliyor?
- Kim bilir. . . Sevan, lstanbul'da daha çok erkeklere konulu­
yor. Kadınlarda Sevan adı çok ender, iki kadın var aklıma ge­
len, onun dışında hep erkek. . .

• Bu ve bunun gibi isimler, Ermeni kadın ve erkekleri bir vatan


fikri çevresinde topluyor mu ?
- Tabii çünkü coğrafi bir isim. Ve Sevan, Ermeniler açısın­
dan yitik bir vatana değil de; var olan bir vatana dair bir isim.
Bu açıdan da çok önemli. Sevan isminin yorumlarından biri de
şudur: Ermeniler eski çağlar boyunca Van Gölü civarında yaşı­
yorlar, daha sonra kuzeye doğru yayılmaya başlayıp yine bir göl
ile karşılaşıyorlar, "Bunun adı Van olsun," diyorlar. Sonra sula­
rının farklı olduğunu görüyorlar. Van Gölü sodalıdır, Sevan'ın
suyu daha tatlıdır. Diyorlar ki, "Bu Van gibi değil, sev-van. " Sev
kara demek. Öyle de bir yorumu var. Kim bilir, belki de Van
Gölü'nün yerine geçerek. . . Van Gölü yitirilmiş bir vatanın sem­
bolü , Sevan Gölü doğan bir yerin gölü . . .

• Türkiye'de bu ismi taşıyor olmak sizin için nasıl durumlar ya­


ratıyor?
- Kolay bir isim benimki ama "Sevan" dediğinde insanlar ön­
ce, "Seval mi? " diyor. "Hayır Sevan. " Nasıl akıllarında kalıyor?
-Sev ve -an. Aa; -sev, -an. Tamam !

• Ermeni olduğunuzu anlıyorlar mı ?


- Hayır. Sorduklarında söylüyorum, "Ermenistan'da bir göl,"
diyorum. "Ermenistan'dan mı geliyorsunuz? " diyorlar hemen.
Hayır diyorum, Ermeniyim.

• Bu açıklamayı yapmak size ne hissettiriyor?


- İnsanlarla konuşmaya vesile oluyor. Ben de isimlerle ilgile­
nirim, karşımdakinin ismi nereden geliyor merak ederim . . . Ben
öğretmenim, öğrencilerime de hep sorarım : " isminin anlamı
ne? " , "Soy isminiz nereden geliyor? " Giderler annelerine baba­
larına sorarlar ve onlar da öğrenirler. İnsanlar isimlerle , isim-

249
leriyle ilgilenmiyorlar. Onu görüyorum ve üzülüyorum çünkü
aslında herkes için özel bir konu bu. Sana farklı bir nesilden
bir <lata, bir kod veriyorlar. Onu araştırmakla yepyeni bir dün­
ya açılabilir önünde. Klişe belki ama isim kimliğini ortaya çıka­
ran bir şey ve o şey aynı zamanda nesiller arasındaki farklılığı
da gösteriyor. Mesela büyükannenin ismi Turfanda iken toru­
nunun ismi Ceremi olabiliyor. Büyükanneler var; torunlarının
isimlerini söylemiyorlar . . .

• insanlar kendilerine verilen kodlann; isimlerinin özellikleri­


ni taşır mı ?
- Galiba . . . Sevan, bir göl ismi ve benim gözlerim mavi, ora­
dan "aa güzelmiş" diyorum. Sevan Gölü'nü ilk gördüğümde 1 7
yaşımdaydım . Heyecanlanmıştım. Yüzümü yıkamıştım. "Se­
van Gölü'ndeyim" demiştim ve kendimi iyi hissetmiştim. Bir
de gerçekten coğrafi olarak güzel bir yer. Bir krater gölü , dört
tarafı dağ ve ortasında o var. Sonra Sevan'ın çok ünlü bir şarkı­
sı var; Arpa Sevan. Sovyetler Birliği döneminde yapılan hidro­
elektrik santraller nedeniyle Sevan'ın suyu azaldığı için, ekolo­
jik bir facianın önünü almak adına Sevan'a bir nehirden su akı­
tıyorlar. Bunun için bir tünel yapıyorlar ve o tünelle, Sevan'ın
yeniden doğuşu ile ilgili şarkı yapılmış. Başka şarkılar da var
tabii. Böyle şeyler, şiirler, şarkılar vs. ismin gücünü arttırıyor
çünkü mesela "ben Sevan"ım dediğinde insanlar bir şarkı mı­
rıldanıyor, belki bir şiir hatırlıyorlar.

• Soyadınızın da bir hikayesi var mı ?


- Soyadımız aslında Değirmenciyan. Biz Adapazarlıyız. Ada­
pazarı , nehirler üzerine kurulmuş bir şehir. 1 7 . yüzyılda Si­
vas'tan göç eden Ermeniler tarafından kuruluyor. Orada o dö­
nemde değirmenler var ve tahminim onlarla bir alakamız oldu­
ğu yönünde.

• Soyadınızdaki "-yan "ı nasıl kaybetmişsiniz ?


- 30'larda olan bir değişim tahminimce. Soyadı Kanunu'ndan
sonra değişmiş çünkü büyükbabam Değirmenciyan'dı. Ben so-

250
yadımı hep "yan" olarak kullanırım ama resmi evraklarda tabii
ki "oğlu " kullanmak zorundayım. Makalelerimde, yayına ha­
zırladığım kitaplarda hep Değirmenciyan'ım.

• Neden ?
- Çünkü "-yan" kimliğimin bir parçası olmasından ziyade
tarihten bana aktarılan bir miras. Kimseye de zararı yok. "Öğ­
lu" belki de daha faydalı bulunup devlet tarafından dayatılmış
bir şey. İnsanlara herhangi bir zararı olmadığına inandığım sü­
rece bu -yan'ı kullanacağım. Zorla dayatılan bir değişikliği ne­
den kabul edeyim?

• Bu konuda dava açmayı ve "-yan"ı geri almayı düşünmedi­


niz mi ?
- Düşündüm ama biraz zor ve uğraştırıcı olduğunu söyle­
mişlerdi. Ben çocuktum, babam ilgilenmişti galiba ama bir gün
yapmak gerekecek. . . Nihayet resmen "yok sayılsak" da fiilen
varız . . .

• Bir gün çocuğunuz olursa, onun için nasıl bir isim seçersiniz?
- Bana koymalarını istedikleri ismi çocuğuma koyardım. Na­
rek ismi güzel bir isim. Kendi ismim Khajak olsun da isterdim,
çakır gözlü demek. 1 9 1 5'te öldürülen aydınlardan birinin de is­
mi. Karekin koymak isterdim, güzel bir isim. Fakat bu ve bu­
nun gibi bazı isimler var ki, sadece ruhaniler kullanıyor. On­
lardan kurtarmamız lazım bu isimleri. Bizde her şey dinle, ki­
lise ile birleşip bağdaşıyor insanların zihninde. Onların alanın­
dan, çerçevesinden kurtarmak, dışarı çıkartmak lazım. İnsanla­
rın algısında şu var: "O isim ruhanilerde olur." Hayır, sivillerde
de olur. Ve çok da güzel olur, çok daha güzel olur. Mesela Mes­
rob ismi, sadece patrik veya aziz ismi değil ki; Mesrob kullana­
bileceğin, çocuğunla beraber sevebileceğin de bir isim . . .

• Sizin isminizin Sevan Nişanyan'ı çağnştırması size ne düşün­


dürüyor, ne hissettiriyor?
- Gurur duyuyorum . "Sevan? ? ? " dedikleri zaman, "Evet, "

251
diyorum; "Sevan Nişanyan gibi Sevan. " Gurur duyuyorum öy­
le bir herifle aynı ismi taşıdığım için. Çok sevdiğim, bütün ki­
taplarını okuduğum biri. Cesaretinden, girişkenliğinden, duru­
şundan feyz aldığım ve aynı ismi taşımaktan onur duyduğum
bir insan. O yüzden de ismimle mutluyum . . .

252
Ş A B O B OYA C I

"Gavur değiliz ki, biz inanıyoruz"

Yıl 1839. Osmanlı lmparatorluğu'nda, Gülhane Parkı'nda Tanzimat


Fermanı okunuyor. Fermanda kimi haklar sıralanıyor ve deniyor ki;
"Yüce devletimizin tebaası Müslümanlarla, öbür milletler bu haklar­
dan tam yararlanacaklardır. "
Kimileri bunun nasıl bir şey olduğunu anlayamıyor, tellallar sokak­
ta nara atarak onlara durumu anlatıyor: "Bundan böyle gavura ga­
vur demek yoktur ha.. . "

Yüzlerce yıla rağmen anlaşılamayanlar, Süryani kimliği ve ismi üze­


rine Şabo Boyacı ile söyleştik. ..

• isminizin anlamı ile başlayalım mı söze? Ne demek Şabo ?


- Şabo , Süryanice bir kelime. Pazar günü anlamına geliyor.
Hıristiyanlık inancına göre Tanrı dünyayı 7 günde yarattı ve en
son gün olan Pazar gününü insanlara dinlenmeleri için ayırdı.
O dinlenme ve ibadet günü Süryanicede "Şabo" demek. Ben de
bunu çok sonradan öğrendim.

• Nasıl, ne zaman, kimden öğrendiniz?


- Süryanice bilmiyoruz . Mardinliyiz biz , Arapça konuşu­
yoruz genelde. Üniversite yıllarından sonra lstanbul'da ken­
di toplumumun arasına girmeye başladım ben ve o zaman ha-

254
na ismimin anlamını söylediler. Üniversiteye giderken çevrem­
de hiç Süryani yoktu, ne anlama geldiğini bilmiyordum, son­
radan öğrendim. Ailem de pek açıklamıyordu. Babam rahmet­
li olmadan önce anlattı: Şabo, onun babasının ismiymiş. Baba­
sı 191 5'te kaybolmuş, başına ne geldiğini bilememişler. Babam
da çocuklarından birine onun ismini vermek istemiş hep ama
içinde bir çekince varmış. "Ya yarın öbür gün adından Süryani
olduğu anlaşıldığı için başına bir şey gelirse? " endişesiyle ben­
den önceki çocuklarına Süryanice isimler koyamamış. Beş kar­
deşiz biz, bütün kardeşlerime; ağabey ve ablalarıma Türk ismi
vermiş. En son bana bu ismi vermiş fakat ben bu ismin sıkın­
tısını hayatım boyunca çok yaşadım. İsminiz farklı olduğu için
her şeye negatif olarak başlıyorsunuz.

• Bu seçimi yüzünden babanıza kızdınız mı?


- llk önceleri, ufakken kızıyordum. Sonra hoşuma gitmeye
başladı çünkü bu benim atalarımdan gelen bir isim ve onu gu­
rurla taşımam gerekiyor. Sevmeye başladım. Fakat insanlar hep

255
sizi Türkleştirmeye, asimile etmeye çalışıyorlar. Süryanice is­
minizi Türkçe forma sokup öyle söylüyorlar. Ben bunu asimi­
lasyon olarak görüyorum. "Şabo" dediğim zaman kabullenemi­
yorlar ve diyorlar ki; "Gel biz sana başka bir isim verelim: Şa­
ban." Kemal Sunal filmlerinin çok revaçta olduğu yıllarda bun­
dan inanılmaz irite olurdum, sinirlenirdim. Fakat artık düzelt­
mekten, adınızın doğrusunu söylemekten o kadar yoruluyor­
sunuz ki, bıkıyorsunuz ve bir noktadan sonra teslim oluyorsu­
nuz. Böyle bir psikolojinin içine giriyorsunuz. Karşınızdaki her
zaman Süryaniliğin ne demek olduğunu da bilmiyor. Hemen
"gavur" ile özdeşleştiriliyorsunuz. Hıristiyanlara karşı negatif
bir anlayış var çoğu insanda, bununla mücadele ediyorsunuz.

• Nasıl bir mücadele bu?


- Bir kere "gavur" inanmayan demek. Kafir anlamında olan
bir kelime. Biz, Süryaniler inanan insanlarız. 2000 yıldan beri
Mesih'e inanıyoruz. Bunu anlatıyoruz. Fakat bunun sıkıntısıyla
ömür geçiyor; askerde özellikle . . . Kısa dönem yaptım, ben git­
tiğimde oradakilere dediler ki; "Mardinli bir çavuş geldi. " Mar­
dinli çavuş çok azdı çünkü o bölgede yaşayan insanlar çoğun­
lukla Kürttü, Kürtlerden çavuş yapılmazdı. Ben gittim, tanıştır­
dım kendimi. ismimi, kim olduğumu söyleyince beni karşıla­
maya gelenler kaçtılar. Çevremde kimse kalmadı. Yüksek rüt­
beli insanlar vardı, onlar bana sıkıntı yaşattı. Birkaç kötü anım
oldu, bana "gavur" dendi, tepki verdim. Askerlikte de tepki pek
güzel bir şey değil, " emir demiri keser" orada . Bu yüzden ve
özellikle ismimden dolayı sıkıntılı bir askerlik yaşadım.

• Bu sıkıntılar çocuklannıza isim seçerken belirleyici oldu mu ?


- Hayır. Ben çocuklarıma Türkçe isim vermedim. Umarım
onlar aynı sıkıntıları yaşamazlar.

• isimleri ve kimlikleri ile ilgili farkındalıklan var mı ?


- Şu ana kadar öyle bir farkındalık yaşamadılar. Herhalde
olursa gelir ve bana sorarlar: "Baba benim ismim niye böyle? "
Oğlan 7 yaşında, kız 1 1 yaşında ; daha sormadılar bunu . Ço-

256
cuklarına zorluk çekmesin diye Türkçe isimler koyup enteg­
re olmayı seçen insanlar da var. Ya kabul edeceksiniz asimilas­
yonu ya da . . .

• Asim ile olmak sizin için ne ifade ediyor?


- Asimile olmak; kendi kültüründen, kendi dilinden, ken­
di inancından zorla uzaklaştırılmak demek. Avrupa'ya giden
insanlar bu süreçten geçiyorlar mesela; dillerine , kültürlerine
uzaklaşıyorlar. Zamanında Cumhurbaşkanımız demişti; "Asi­
milasyon bir insanlık suçudur. " Türkiye'de de aynı süreç işli­
yor, burada da farklı insanlar asimilasyona tabi tutuluyorlar.
Ayrımcılık hayatın çeşitli alanlarında var. Fakat ne yazık ki in­
sanlar -asimilasyona uğramayan insanlar- bunun varlığını ka­
bullenemiyorlar.

• Süryaniler ne gibi aynmcılıklara maruz kaldılar, kalıyorlar?


- Süryaniler kendilerini gönüllü asimilasyona tabi tutmaları­
na rağmen bazı haklardan mahrum kaldılar. Bu hala sürüyor.
Örneğin eğitim hakkından yararlanamadılar. Onlar da bir azın­
lık olmalarına, Lozan Antlaşması'nda "Müslüman olmayan" te­
rimi yer almasına rağmen eğitim hakkından faydalandınlmadı­
lar. Kendi kurumlarını kuramadılar. Anaokulu açmak için bi­
le hukuki sürece girmek zorunda kaldılar. Sonunda dava ka­
zanarak anaokulu açtılar fakat herhangi bir Türkiye vatanda­
şı çok kolay bir şekilde anaokulu açabilir. Eğitim kurumları
yok, eskiden diğer azınlık gruplarının okullarına gönderirlerdi.
Son zamanlarda orada da zorluklar var, Ermeni okullarına ka­
yıt yapılırken vaftiz belgesi isteniyor. Midyat'ta yaşayan Sürya­
niler okul için Milli Eğitim Bakanlığı'na soru sormuşlardı, ce­
vap alamadılar, sürüncemede bırakıldı. Kırsal bölgeler olduğu
için orada insanlar aslında daha sıkı sarılıyorlar kimliklerine.
Büyük şehirde kimlik feda edilebiliyor.

• "Kimliğe sıkı sanlmış olduğu" nasıl anlaşılıyor?


- Baktığınız zaman ismi Süryanice. Kim oldukları biliniyor.
Hep bir arada bulunuyorlar. Alışverişleri aynı yerlerden yapı-

257
yorlar. Burada farklı yerlerde yaşıyorlar. Bölük pörçükler. Ora­
da devamlı bir aradalar. Büyük şehirde yaşamın getirdiği zor­
luklar var. Mesela Süryanilerde Hano Kritho diye bir gelenek
var; 3 gün boyunca şenlik yapılıyor. Herkes evinden getirdiği
yiyeceği köy meydanında topluyor. insanlar o yiyecekleri hep
birlikte tüketiyorlar. Eğleniyorlar. Bazı köylerde hala yapılıyor
ama tabii ki büyük şehir için olanaksız bir şey bu . insanlar bü­
yük şehrin getirdiği zorlukları aşmakta zorlanıyorlar, uzaklaşı­
yorlar. Bir arada bulunamıyorlar. Etkinlikleri unutuyorlar za­
manla ; yapmaya yapmaya unutuluyor. Büyük şehirde yaşam
nasıldır? Sabah kalkılır, işe gidilir, akşam yorgun dönülür ve
ertesi sabah rutin devam eder. Oysa kırsal kesimde böyle bir sı­
kıntı yok. Mesela harman zamanı insanlar gider tarlada çalışır­
lar sonra gelirler, köy meydanında hep beraber otururlar.

• Hano Kritho Şenliği, Istanbul'da düzenlenecek olsa, hangi


meydan, hangi semt seçilirdi ?
- Bakırköy, Yeşilköy. Herhalde o taraflarda bir yer olurdu . . .
Fakat. . . Hiçbir kültür ait olmadığı bir yerde yaşayamaz. Biz de
Mezopotamya topraklarına aittik. Oradan koparıldık, kopmak
zorunda kaldık. Gittiğimiz yerlerde kültürümüzü yaşatma­
ya çalışıyoruz ama ana gövdeden koptuğumuz için yaşamamız
zor olacak. Nüfusumuz çok azalıyor, göç ediliyor. Süryanilerin
rengi soluyor . . .

2 58
T E O D O RA H A C U Dİ

"Gelmedik, çünkü hep buradaydık "

R uha gel i nce,


tan ıyacaksa kend ini,
b i r başka ruhun
deri n l i k lerine bakması gere k :
h e m yabancı, h e m düşman, aynada gördük o nu.
- YORGO S E FE R ! S

Yabancı bir isimle yabancısı olunmayan yerlerde yaşamak v e isimle­


rimiz üzerine Teodora Hacudi ile söyleştik. . .

• lsminizin anlamı ile başlayalım mı söze; "Teodora" ne demek ?


- Tann'nın hediyesi demek. Antik Yunan'da da var, Bizans'ta
da var. Bizans'ta çok ünlü tanrıçaların da adı Teodora . Tan­
rı'nın hediyesi yani Türkçe karşılığı Hüdaverdi.

• Size bu ismin verilmesinin bir hikayesi, bir sebebi var mı ?


- lki sebebi var: Teodora , annemin anneannesinin ismiydi.
Ailede olduğu için bu isim seçilmiş. Bunun dışında, bu ismin
seçilmiş olmasının bir sebebi daha var. Biz iki kardeşiz, ağabe­
yim benden 8 yaş daha büyük. Önce ağabeyim doğuyor, ağabe­
yimden sonra annem 5 bebeğini kaybediyor. Ve sonra, ileri yaş-

260
larda bana hamile kalıyor. Doktorlar, anneme bana hamileyken
"Yaşama şansı yok," demişler. "Bebeğin zaten yaşama ihtima­
li yok, senin de hayatın çok ciddi tehlikede," demişler. Ben ya­
şayınca beni Tann'nın hediyesi olarak görmüşler. Annem bu­
nu hep böyle anlatırdı. Benim kızımın da bir isim hikayesi ol­
du . Kızımın iki tane ismi var: Annemin ismi Eleni idi, o yüzden
başka bir isim düşünemezdim. Otomatikman onu verdim. Bir
de, Maria ismini verdim çünkü kızım 6 aylık doğdu. Çok zor
çocuk sahibi oldum ve kızımı Meryem'e, Meryem anneye ada­
dım. Şimdi hep onu diyorum; benim kızım iki annemin ismi­
ni de taşıyor; kendi annemin ve Meryem annenin . . . Yani bizim
için isimlerimiz önemli çünkü ya aileden birinin ismini taşıyo­
ruz ya da hikayesi olan bir ismi.

261
• Aileden birinin ismini çocuğa verirken, uyulması gereken bir
kural veya öncelik sırası var mı ?
- Bizdeki adete göre çocuğa, anne ve babaların isimleri ve­
rilir. Ve aslında geleneğe göre, önce erkeğin annesinin, baba­
sının ismi koyulur. Hatta benim bir arkadaşım vardı, kız, an­
nesi ile aynı ismi taşıyordu ve babaannesinin ismi de aynıydı.
Yani babasının hayatında üç tane kadın vardı, üçü de Anasta­
sia idi. . . Birçok ailede bu konuda sorun yaşanıyor; benim an­
nemin adı olacak, yok senin annenin olacak diye. Bir de yine
geleneğe göre, vaftiz oluncaya kadar çocuklara isimleriyle hi­
tap edilmez. Kızlara "heba", oğlanlara da "bebi" diye hitap edi­
lir; yani "bebek" denir. Vaftiz olduktan sonra ise çocuk ismiy­
le anılmaya başlar. Tören sırasında da, çocuk suya batırılıp çı­
karıldıktan sonra şöyle bir cümle söylenir: "Tanrı'nın kulu Te­
odora vaftiz edildi. "

• Tann'nın kulu olarak vaftiz edilen Ortodoks çocuklan için


isim günleri de özel, değil mi ?
- Tabii, Hıristiyan isimleri, aziz ve azizelerin isimleridir. Ki­
şiyi ismini taşıdığı azizin-azizenin koruduğuna da inanılır ve
evet, Yunanlarda , Ortodokslarda doğum gününden çok isim
günleri kutlanır. Kosta'nın doğum gününü bilmezsin belki ama
isim gününü mutlaka kutlarsın. lsim gününde bir parti olur,
ev açık olur, yemek verilir, ikramlar, hediyeler. . . Yani bizler
için isim günleri, doğum günlerinden daha önemlidir. Benim
isim günüm, büyük orucun başladığı ilk cumartesi. Bazı isim
günleri, paskalyaya göre her yıl değişir, bazıları sabittir. Kızı­
mın Maria isminin isim günü 15 Ağustos, Eleni ismininkinin­
se 24 Mayıs.

• Konu-komşu da isim gününüzü. kutlar mı ?


- lsim gününün ne olduğunu bilmiyorlar.

• Türkiye'de, Izmir'de Teodora ismiyle yaşamak nasıl bir şey ?


- Türkiye' de yabancı bir isimle yaşamak çok zor. İnsanlar bir
türlü anlayamıyorlar. Öncelikle söyledikleri şey şu oluyor: "Aa

262
siz ne kadar güzel Türkçe konuşuyorsunuz . " Pardon? ! "Ben
Türk vatandaşıyım ve Türkiye'de doğdum," diyorum, bu se­
fer şunu soruyor: "E sizinkiler ne zaman geldi? " Hiçbir zaman
gelmedi çünkü hep buradaydık. Annem, babam, dedem; hepsi
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı . "E ondan önce?" "Ondan ön­
ce Osmanlı. " "E ondan önce? " "Bizans," . . . Sonuçta bizim bu
topraklarda olduğumuzu bir türlü anlayamıyorlar. Bir Türkiye
Cumhuriyeti vatandaşı nasıl farklı bir dinden olur hala onu da
algılayamıyorlar. Bunu Türkiye geneli için söyleyebilirim ama
lzmir'de daha farklı. Böyle değil. Hele benim doğup büyüdü­
ğüm, yaşadığım bölgede; Alsancak'ta o kadar farklı gayrımüs­
lim vardı ki. . . Musevi, Levanten, Ortodoks . . . Yabancı. . . Burada
daha doğal karşılanıyordu. Fakat bence lzmir dışında bir yerde
bunu anlatmak çok zor.

• Bu zorluk çalışma hayatınıza nasıl yansıyor?


- Ben Kültür Müdürlüğü'ne bağlı kent tarihi biriminde çalı­
şıyorum. Azınlıklarla ilgili araştırmalar, projeler üzerine çalı­
şıyorum. Bu projeleri yaparken bu ismi taşımak keyifli. Şunu
fark ediyorum ki; Türk-Yunan ilişkilerinin miladı acı bir olay­
la; 1 7 Ağustos 1 999 depremiyle değişti. Deprem, iki halka da
düşmanlığın ne kadar saçma olduğunu ve gerçekten birbirine
çok yakın ve komşu halklar olduğunu kanıtladı. Fakat tabii biz
Rumlar, bugün Türkiye genelinde çok azız. Her ne kadar Ana­
dolu'nun en kadim toplumlarından biri olsak da, ciddi mede­
niyetlerin mirasçısı olsak da, şu anda 2300 civarında bir sayı­
mız olduğu söyleniyor. Kelaynak kuşları gibiyiz. Nesli tüken­
mekte olan bir kültür. Bu yüzden şimdilerde insanların yakla­
şımı, bakışı çok farklı. Öncelikle bizi tehlike olarak görmüyor­
lar. Belki sayımız az olduğu için, belki artık tehlike olmadığı­
mızı anladıkları için . . . Hatta hiç tahmin edemeyeceğim iltifat­
lar alıyorum. Sadece Rum olduğum için yaklaşanlar, Yunan­
ca konuşanlar, bildikleri kelimelerle seninle iletişim kurmaya
çalışanlar . . . Ama tabii bu yeni bir süreç ve yine değişmeyenler
var. Birçok insan için sen diğerisin, başkasın, başkasısın. llko­
kul çağından itibaren isminle dalga geçiliyor. Bunu ben de ya-

263
şadım, kızım da yaşıyor. Belki bilinçsizce yapılan bir şey ama
bu ismin farklı olduğu için yapılıyor. O ismi taşıyan olarak se­
nin, bir mirasın var, bir kültürün var, bir kimliğin var. Sadece
bazı şeylerle karşılaşacaksın diye , korumak ve korunmak için
bize yabancı bir isim koymayı veya ismi Türkçeleştirmeyi ben
kabul etmiyorum. Fakat kişinin isminin Türkçe olmasının bir
koruma olduğunun farkındayım. Bunu da şuradan biliyorum:
Selçuk'ta çalışırken orada Yugoslavya göçmeni çok sevdiğim
bir Ümmet Amcam vardı. Onunla sözlü tarih çalışmaları yap­
mıştık. Beni çok seviyordu, "kızım" diye hitap ederdi, bir bak­
tım bir süre sonra bana "Selda" demeye başladı. "Niye bana Sel­
da diyorsun Ümmet Amca? " dedim, "Teodora'yı yanlış anlar­
lar, seni üzerler, sana kimse zarar vermesin. " Onun benim kim­
liğimle hiçbir sorunu yoktu , aksine benim Hıristiyan olmam bi­
zi bir şekilde yakınlaştırmıştı, ama kafasına göre beni korumak
için bana bir Türk ismi vermişti ve kendi torunun ismini ver­
mişti. Niye? Benden diğerlerine Teodora olarak bahsederken,
diğerlerinin bana zarar vereceği düşüncesiyle. Onlar da farkın­
dalar, hele eski nesil. . . Farklı bir kimlikten, farklı bir inançtan
olanın dışlandığının, hakarete uğrayacağının, zarar görebilece­
ğinin farkındalar.

• Bu farkındalık ve aslında isminizle ilişkili bir tehlike sezinli­

yor olmak, sizin için ne ifade ediyor?


- Alıştım. Evet bazen bir şeyleri savunmak zorunda kalıyor­
sunuz ama bazen de komik anekdotlar oluyor. Mesela birini
arıyorum; "Filanca Bey ile görüşebilir miyim? ismim Teodora,"
diyorum. "Adınızı alabilir miyim? " diyor. "ismim Teodora," di­
yorum. "Hanımefendi nereden aradığınızı sormuyorum, ismi­
nizi öğrenebilir miyim? " diyor. Sonra Teodora uzun bir isim
olduğu için, birçok arkadaşım bana "Teo" diye hitap ediyor fa­
kat Teo , Teoman'ın da kısaltması olduğu için beni erkek zan­
neden de çok oluyor. "Teo Bey ile görüşebilir miyim? " diyor.
"Buyurun benim ama bey değilim, " diyorum, orada da bir ko­
pukluk oluyor.

264
YA N İ D E M İ R C İ O G LU

"Bugün bile lüks, önemli olan gelecek "

H ep so ruyo rlar, ı sra rla: Ada çok mu değ i şti ? H atı raları mdaki
Ada nas ı l idi? G ü n l ü k hayatı , eski i nsan ları, i l işki leri. " R um la­
rın zaman ı ndaki " Ada. Onlar sordukça gözleri nde müruru zama­
na u ğ ram ı ş b i r devrin kal ı ntısı o l a rak gö rüyo rum kend i m i , tü r­
lü neden lerle nes l i tü kenmek üzere olan b i r top lumun son bak i ­
yeleri nden . . .
- AK i L LAS M i LAS

Toplumun son bakiyelerinden olan okulun; Ôzel Zpğrafyon Rum Li­


sesi'nin müdürü Yani Demircioğlu ile isimler ve geçmişi gösterme
biçimleri üzerine söyleştik. .

• isminizin anlamı ile başlayalım mı söze? "Yani " ne demek ?


- Yani, Hz . Yahya'nın ismidir. Isa'nm vaftiz olduğu gün isim
günüm kutlanıyor. loannes, Ohannes, J ohn . . . Yunanistan'da
loannis olarak kullanılıyor, Istanbul'da bu şekilde pek kulla­
nılmadı. loannis biraz daha resmi bir dil kullanımına ait. Be­
nim kimliğimde Yani yazıyor. Yani; Yozgat, Ankara, Niğde, Is­
tanbul.

266
• Neden sizin için bu isim seçilmiş?
- Dedemin ismi bana verilmiş. Ben doğduğumda dedem çok
ağır hastaymış, ölüm döşeğinde yatıyormuş. Ben de 3-4 aylık­
ken vaftiz olmuşum ki, dedem ölmeden onun ismi bana veril­
sin . . . Aile içinde en uzun boylu kişi dedemmiş, en azından bo­
yumu ondan almışım . . .

• Vaftiz anne ve babanızın dedenizle nasıl bir ilişkisi varmış ?


- Ninemin ikinci dereceden kuzeni beni vaftiz etti. Hem vaf­
tiz annem hem vaftiz babam; ikisi de vefat ettiler. Onların, yani
isim anne ve babamın oğullarının adı da Yani. Bu nasıl oldu bil­
miyorum . . . lstanbul'da herkes beni "Yanaki" diye çağırır. -aki
eki, Ahmetcik, Mehmetcikteki -cik ekinin anlamını taşır. Bu­
gün okul müdürü olmama rağmen hala herkes beni Yanaki di­
ye çağırıyor. Samimiyetten. Küçükken ailemle Moda'daki Koço
restorana giderdik. 10 sene öncesine kadar Moda'nın tek balık
lokantası orasıydı. Lokantada Yani isimli bir garson vardı, onu
hep "Yanaki" diye çağırırlardı. Komiğime gidiyordu, koskoca

z
<[

�t=5E�=:::a ·�
.....
<!I
"'
.....
����--'-
� ��������- �
.... .. ���-- �

267
bir adama Yanaki diye bağırıyorlar diye düşünüyordum, sonra
bu Yanaki'yi ben üstlendim.

• Siz çocuklannızın hangi isimleri üstlenmesini tercih ettiniz?


- Bir kızım annemin ismini aldı; Sultana. Fakat Tania'yı kul­
lanıyoruz, Selanik'te Sultanalara Tania adı verilebiliyor. Kızım
Tania'yı daha çok seviyor. Küçük kızım da anneannesinin ismi­
ni aldı; Eleni. Çocuklara anne ve babaların ismini verme adeti
şimdi pek yok. . . Bir de verilen isimlerin kilise tarafından kabul
edilmesi gerekiyor, son zamanlarda bu durumda da biraz kay­
ma var. Bazıları Yunanca ve Türkçe aynı olan fakat vurgulama­
ları faklı olan isimleri alıyorlar, mesela Melisa veya Defne. Da­
ha çok karma evliliklerin çocuklarında oluyor bu .

• Bu tarz isimlerin seçilmiş olması, karma evlilik yapılmış ol­


duğuna işaret ediyor mu ?
- Eh, yani çocuk eğer bir Rum okuluna gidiyorsa, bunu da­
ha çabuk kavrıyorsunuz. Türk okulunda veya yalnız Türklerin
bulunduğu kesimde ise anlamak pek kolay olmaz. Aşağı yuka­
rı 10 sene önceye kadar Rum okuluna kayıt yaptırabilmek için
yalnızca babanın T . C . vatandaşı, Hıristiyan ve Rum Ortodoks
olması gerekiyordu . Şimdi anne de bu koşullan taşıyorsa; yani
anne ve babadan sadece biri Rum ise, çocuklarını Rum okulu­
na verebiliyorlar. Türkiye-Yunanistan arasındaki kötü günlerin
bedelini ödeyen bir kesim olarak biz 1 00.000'lerden kala kala
2000 kişi kaldık. Azaldık ve bunda çeşitli sebepler var. Okula
kayıttaki bu durum da böyle . . . Bu , bir bakıma okullardaki Rum
öğrenci nüfusunu azaltmaya yönelik bir düzenlemeydi. Politi­
ka gereği yalnız babanın kimliğine bakıyorlardı.

• Bu sebeple canı yanan, mücadele eden çok insan oldu mu ?


- Olmaz mı ! 70'li yıllarda evlerinde yalnız Rumca konuşan
Arnavut kökenli vatandaşlar lstanbul'dan gitmek zorunda kal­
dı. Baba Arnavut kökenli Rum ise mesela, kayıt yaptıramadı ve
gitti. Halbuki bizim okulumuzun kurucusu; Hristakis Zoğrafos
da Arnavut kökenliydi. 1 22 sene sonra biz öğrencilerle kurucu-

268
muzun memleketini, Arnavutluk'taki köyünü ziyaret ettik. Da­
ha sonra Yunanistan'daki okulunu da ziyaret ettik. Öğrencileri­
mize kendi tarihlerini, kimliklerini öğretmemiz gerekiyor. Ben
şahsen geçmişi hem kimlik açısından hem tarihimizi bilmemiz
açısından önemli buluyorum. Geçmiş, benim için geçmişteki
hataları tekrar yapmamamız açısından önemli. Fakat bugün bi­
le lüks, önemli olan gelecek. Geleceğe nasıl devam edeceğiz? Bir
zamanlar lstanbul'da Rum cemaatinin 59 okulu olduğunu dü­
şünürsek ve bugün sadece 3 büyük okul ve 2 ilkokul kaldıysa . . .

• B u kalan okullann öğrencilerine, çocuklara kimlikleri nasıl


anlatılır, ne öğretilir?
- Ille de "sen şusun, busun" diyerek anlatılmaz. Benim yak­
laşımım şu şekilde: Herkesin anadiline saygı duyuyorum. Fakat
okulumuzun anadili Rumcadır ve biz Rumcayı iyi bilmek zorun­
dayız. Bilmezsek yok olmakla karşı karşıya kalırız. Bunun dışın­
da, geçmişimizi göstermenin farklı yollan var, mesela öğrenci­
lere beden derslerini Beyoğlu Spor'da yaptırıyoruz ve bu şekil­
de diyoruz ki; "Bakın burada da bir kurumumuz vardı. " Beyoğlu
Spor, 1800'lü yıllarda Ermis adıyla kuruluyor, sonra Pera oluyor
ve Cumhuriyet'in kurulmasından sonra "Beyoğlu Spor" adıy­
la devam ediyor. Kurtuluş Spor Kulübü ; kuruluş tarihi 1 896,
ilk olimpiyat şampiyonu Kurtuluş'tan çıkıyor. Bunları hatırlata­
rak, kurumlar içinde dolaşarak, eski ve başarılı vatandaşlarımız­
dan söz ederek, büyük bayramlarda kiliselere giderek çocukların
kimliklerini, kendilerini tanımasına olanak sağlanıyor. Ben şah­
sen, Yani olarak yalnız imza ve mühür atan bir müdür değilim.

• Müdür olmadan önce, askerlik gibi özel dönemlerde isminiz

ve kimliğiniz nedeniyle yaşadığınız sıkıntılı durumlar oldu mu?


- Askerde oldu . Askerlikte onbaşı, çavuş rütbelerini alama­
mıştım ve komutanım bunu bana özür dileyerek söylemişti.
Balıkesir Ordu Donatım'da 80'li yıllarda askerlik yaptım. Rüt­
be alamadım ama hep onbaşı ve çavuş rollerini üstlendim. Gi­
derken de belki hiç kimseye nasip olmayan bir şey oldu . Bu be­
nim için hala tüyler ürpertici ve duygulandırıcı: 500-600 kişi-

269
lik içtima alanında askerler toplandı, tempoyla "Güle Güle Ya­
ni Komutan" diyerek beni yani "Pırpırsız Komutanı" uğruladı­
lar. Askere gidişimde de enteresan bir şey var: Zoğrafyon Lise­
si'nden arkadaşım olan Laki Vingas'ın gittiği bölüme gittim. O
döndü , ben gittim. Laki'nin öğrencileri benim komutanım ol­
du. Laki kendini Rum olarak tanıtmıştı, zaten tanıtmamak im­
kansız . Rum olmak orada bana şunu düşündürmüştü : Bana
rütbe verilmediği zaman arkadaşlarım ne düşünecek? Sakın­
calı mıyım? Bu düşünce beni çok rahatsız ediyordu. Fakat bu­
gün tekrar aynı grupla birlikte olabilmek için yalnız 15 günlü­
ğüne askere gitmek isterdim. Bizim bölükte Soner Atadan Ol­
gun da vardı. Nükhet Duru'nun menajerliğini yapıyordu, aynı
zamanda Bravo dergisinin genel yayın yönetmenliğini yapıyor­
du. Dergiye, "Bir Kadın Dudağı Özledim" başlıklı askerliği ye­
ren bir yazı yazmıştı. Toplatılacağını düşündüğümüz dergideki
o yazıda, bir de şöyle söylüyordu : "Peki askerliğin hiç mi güzel
tarafları yoktu ? Vardı; gayrimüslim oldukları için rütbe taka­
mayan Yaniler, Yasefler güzellikleri arasındaydı. " Yasef de bi­
zim dönemdendi, Musevi bir arkadaş . . .

• Yaniler, Yasejl er daha kalabalık bir nüfusa sahip olsaydı, ya­


şanan acı olaylar sonucu gitmemiş olsalardı, bugün bizim veya
kurumlanmızın isimleri, birileri için daha bilindik olur muydu?
- Bu gelişmişlik midir, tutuculuk mudur bilmiyorum ama bi­
rileri yanlış söylese de ben ismimin Yani olmasından çok mut­
luyum. Bazen "40 senelik Yani oldu Gani ! " derler, beni Yah­
ya diye çağırırlar . . . Okulumuzun adı da yanlış söylenebiliyor.
Zoğrafyon; Zoğrafos'un okulu anlamına geliyor. Okulumuzun
bulunduğu yerde 1 804 yılından beri okul varmış. Birincisi ah­
şapmış, yanmış. 1 846'da başka bir okul kurulmuş, fakat ihtiya­
ca cevap vermiyormuş. 1 890'ların başında bir yardım kampan­
yası düzenlenmiş. Hristakis Zoğrafos bankermiş ve 10.000 Os­
manlı altını hibe etmiş. Okulun kurulmasına yardım etmiş ve
ona teşekkür etmek için bu okula Zoğrafos'un okulu anlamı­
na gelen Zoğrafyon ismi verilmiş . . . Biz de ismimizle halen de­
vam ediyoruz.

270
Y ETVART YI LMAZ

"Soyadımı isimmiş gibi kullanıyorum "

M a hal lenin ve lediyim - yine de


ça l d ı ğ ı mda kap ı n ı z ı
görü rüm ki - iyiye yorars ı n ı z h e p -
umutlarla coşku larla humma l ı
kim bu diye
b i r hoş
koşars ı n ı z kapıya
- ZAH RAD

Mahallenin veletlerine kapı açan Samatyalılar, Samatya sokaklan­


nın değişen isimleri ve kendi ismi üzerine Yetvart Yılmaz ile söy­
leştik...

• isminizin anlamı ile başlayalım mı söze? Ne demek "Yetvart"?


- "lyi koruyucu" demek. Muhafaza eden, koruyan. Ben yen­
geç burcuyum, çok severim, sevince adım gibi korurum da ama
kimseyle rekabete giremem. Yetvart, yani iyi koruyucu; biri­
ne yardım etme, birinin bir işinin peşinden koşma manasında
koruyucu olmak demek. . . Bu ismi bana , vaftiz annem ve vaf­
tiz babam koymuşlar. Vaktiz annem ve babam, amcam ve eşiy­
di. Rahmetli oldular. Yalnız kimliğimdeki adım bu değil, kimli­
ğimdeki ismim Eduard: Eduard Yılmaz. Memur Yetvart'ı böyle

272
anlamış, anladığı gibi de yazmış. Tabii ki resmi yazılarda Edu­
ard'ı kullanmak lazım oluyor, biliyorsunuz yoksa hiçbir işlem
yerini bulmaz. Bir harf bile değişik olsa, sorun olur . . .

• Enneni toplumunda Yetvart yaygın bir isim mi ?


- Benim çocukluk zamanımda Yetvart, Krikor, Hagop gi­
bi isimler çok kullanılırdı. Çok yaygındı ama şimdi değil. Şim­
di Roy, Rudi... Bu gibi Ermenilikle alakası olmayan, alafranga
isimler konuluyor. Eskiden % 1 0 oranında böyle isimler koyu­
luyorsa, şimdi tersi oldu. %90 çocuklarına Roy, Rudi gibi isim­
leri koymayı tercih ediyor. Bir de Barış, Burak gibi alaturka
isimler var. Bu isimlerin neden verildiği çocukların ailelerinde
gizli, ailelere sormalı.

• A laturka ve alafranga isimler koymak, bu isimleri taşımak


arasında ne gibi bir farklar var sizce?
- Bence her ikisi de özünden sapmak anlamına geliyor. Aslı­
nı inkar etmek gibi bir şey bu. Ama belki de bu ismin verilme-

z
""
'iij
;:!
""
"'
CI
ııı::
"'
ID

273
sindeki neden inkardan kaynaklanmıyordur da; özentilikten,
alafranga olmaya özenmekten tercih ediliyordur. Bilemem ama
bana kalırsa eğer ben Ermeni isem, ismim de Ermenice olma­
lı. Rum isem Rumca . . . "Ben Ermeniyim ama ismim fiyakalı ol­
sun" da deniyor olabilir ama bunun fiyakayla bir alakası yok ki.

• Kimliğin isminden anlaşılmaması için, saklanmak için tercih


ediliyor olabilir mi ?
- Diyelim bunun için, hadi Ermeni olduğunu saklamak is­
tedin, sakladın da, iyi ama kimden sakladın? Diyelim Kürtler­
den. E, ismin Rudi olunca başka bir şey mi oluyor? Olmaz ama
Türkçe isim kullanmanın rahatlığını ben de biliyorum. Ben de
resmi olmayan durumlarda ismimmiş gibi soyadımı kullanıyo­
rum çünkü soyadım Türkçe; Yılmaz. Bunu saklanmaktan çok
karşımdakine kolaylık olsun diye yapıyorum . Yetvart'ın anla­
şılması çok zor oluyor. Örneğin, ben 24 ay askerlik yaptım. As­
kerde sadece Ermeni arkadaşlarım adımı doğru söylerdi, onun
dışında 24 ay boyunca herkes bana "Bekvort" dedi. Bekvort
aşağı, Bekvort yukarı . . . Öyle geçti. . . Dilleri dönmüyor, ilk de­
fa duyuyorlar . . . Bir arkadaşımın da böyle bir anısı var: Arkada­
şım resmi bir işlem için bankaya gidiyor. Gişe memuru , "An­
ne adınız? " diyor, arkadaşım anlıyor ki memur annesinin adı­
nı zor anlayacak, büyük harflerle annesinin adını yazıyor: AR­
MENUHl. Ve memura gösteriyor. Memur biraz sinirleniyor ve
diyor ki; "Kardeşim annenin ismini sordum, ilaç ismini sorma­
dım . " Böyle , bunun gibi hikayeler çok. . . O yüzden artık alış­
kanlık oldu , resmi daireye gittiğimde ve ismimi sorduklarında
ben kimliğimi çıkartıp gösteriyorum. Baka baka yazsın, duydu­
ğunu belki yazamayabilir ama okuduğunu yazabilmeli . . .

• B u olaylar hep resmi kuruluşlarda m ı başınıza geliyor? Ôme­

ğin mahallenizde, Samatya'da böyle olaylarla karşılaşmıyor mu­


sunuz?
- Benim doğduğum, gözümü açtığım sokak Hacı Manav So­
kak. Enteresan bir sokaktır. Solumda Rum, sağımda Rum, öbü­
rü Türk, öbürü Bulgar vardı. Rumlar da ikiye ayrılırdı; lstan-

274
bullu ve Karamanlı Rum. Musevi vardı, Rafael, babası manifa­
turacıydı. Sonra Mısırlılar geldi. Yani kozmopolit bir sokakta
doğdum ben, uzun yıllar görülmedi ama ne zaman ki kaşıma­
lar başladı, milliyetçilik akımları çıktı o zaman birtakım prob­
lemler yaşandı ama ben pek yaşamadım.

• Maritsa Küçük cinayetinin ardından mesela, Samatya'da Me­


line, Azniv isimleriyle dolaşmak kadınlar açısından zor olma­
dı mı ?
- Oldu , o dönem tabii ki tedirgin oldular. Mesela bir yere
gidilecekse yalnız başına değil, birkaç kadın beraber gittiler.
Mümkün mertebe karanlığa kalmamaya çalışıyorlardı . Ama
unutuluyor . . . Bizim semt enteresandır, 50'li yıllara kadar ger­
çek İstanbullular yaşardı. Surp Kevork Kilisesi'ne, "sulu ma­
nastır" derlerdi. Surp Kevork Kilisesi'nde ayazma vardı ve onun
çevresinde hep gerçek İstanbullular yaşardı. Sokakların ismi
de mahallenin insanları ile ilgiliydi. 50'den sonra göç başladı.
Yozgatlı, Sivaslı arkadaşlar geldiler, İstanbullular da yavaş ya­
vaş Amerika'ya, Arjantin'e göç etti. İstanbul'a gelenler nispeten
İstanbullulaştılar, olabildiği kadar . . . Sonra Doğu'dan göç gel­
di. Gelenler çoğunlukla zamanında dönen insanlardı; Ermeni
imişler, zorunlu olarak Müslüman olmuşlar. Sonra tekrar dö­
nen dönmüş, dönemeyen dönmemiş. Fakat bu insanlar arasın­
da hasımhane hiçbir tavır yok. Mesela 6 Eylül 1 955'i hatırlıyo­
rum. Bizim mahallemizde, 6 Eylül' de bir sokağın başında genç­
ler, öbür sokağın başında başka gençler durdular ve mahalle­
mize kimse girmedi. Çapulcular giremediler. Şimdi herkese ça­
pulcu deniyor ya, o zamanki gerçek çapulcular bizim sokağa
giremedi. Korudular bizi.

• Sokaklann isimleri de mahallenin insanlan ile ilgiliydi dedi­

niz. Sokak isimleri değişti mi, nasıl değişti ?


- Tabii her şeyimiz gibi, sokak isimlerini de değiştirdiler. Be­
nim sokağımın adı Pamukçu Sokak, ama aslı Pamukçu Tatyos
imiş. Demirci Osman Sokak aslında Demirci Oskiyan Sokak
imiş, Balıkçı Sokak Balıkçı Kevork Sokak imiş . . . Fakat bu so-

275
kak isimlerini değiştirmeleri yeni değil, çok eski. Soyadı tahsi­
si zamanında da çok şey değişti. Mesela benim gerçek soyadım
Hagopyan'dır. H ile. Agop; Mehmet'e Memo, lbrahim'e Ibo de­
mek gibidir; aslı Hagop'tur. Soyadı tashihinde amcam bize Yıl­
maz soyadım almış.

• Sokaklardan isimlerinizin silinmiş olması size ne hissettiriyor?


- Vallahi Rita Hanım reklama girecek ama bizim çok kuv­
vetli bir kültürümüz var. Ermeni kültürü çok güçlüdür. Dili­
miz var, yazımız var, bize ait ayin yazı ve notaları var. Bunlar
bize aittir. Yok edilemez bir kültürdür bu . Belki dünyada bir
kişi kalmayabilir ama o kültür yok edilemez. isimleri silmeleri
de bu yüzden hiçbir şey fark ettirmez. Çünkü isimlerimiz bü­
tün gayretlere rağmen silinemedi. Bunu bütün Türkiye'ye mal
edemezsiniz, mal etmek istemem; bazı şeyleri o günkü şartla­
ra göre değerlendirmek lazım tabii. Bazı şeyler oldu ama derler
ya "bugünkü aklım olsaydı" . . . Bunu bize her 24 Nisan sorarlar.
Ne zaman 24 Nisan'a yaklaşırız kameralar ufak ufak bizim so­
kaklara düşer. Samatya, Ermeniler açısından merkezi bir yer­
dir. Yoğunluk olarak belki değildir, bir Feriköy, Kurtuluş gibi
değildir ama merkezdir. Neden? Çünkü ilk patrikhane orada­
dır, sonra Kumkapı'ya gitmiştir. Bu yüzden Ermenilik açısın­
dan ilk akla gelen yerlerden biri burasıdır. Ermenliği en iyi his­
seden, soluyan semt burasıdır.

• 24 Nisan'da kameralann oraya gelmesinden rahatsız olunu­


yor mu ?
- Yok, ama kameraya konuşmak medeni cesaret ister. Ne
söylediğini bileceksin, ucu nereye gidecek, hesaplayacaksın.
Geçenlerde iyi bir televizyondan bilinen bir gazeteci gelmiş.
Kimse konuşmamış, adam da çekmiş gitmiş . Yanlış. Medeni
cesareti olan insan konuşacak. Pot kırarım korkusuyla , "yok
kardeşim" deyip adamları gönderiyorlar, bu yanlış, konuşacak­
sın. Konuşacaksın ki anlaşasın . . . Bir de ben hep nohut örneğini
söylerim . . . Biz Türkiye'de yaşıyoruz. Bizi bir tutan bir avuç var.
Avucunuzu kapatın, üstüne silme nohut dökün, hepsi birlikte

276
gözükür, değil mi? Bizi kuşatan, saran, sarmalayan el bıraksın
kendini. Nolur o nohutlara? Dağılır giderler. Birliktelik biter.
Bize illa ki kafes lazım bir arada durmamız için. Olacak şey de­
ğil tabii, ama şimdi bize biri gelse, dese ki; "Filanca şehri tama­
men size verdik. Kendiniz idare edin" , iki sene sonra harp çı­
kar. Biz entegre olduk, entegre olabilen bir toplumuz biz.

• Entegre olmuş bir toplumun bireyi olma meselesi ile, mesleği­

nizi yaparken de yüzleşiyor muydunuz? isminizin Yetvart olması­


nın iş yaşamınıza bir etkisi oldu mu ?
- Elektrik teknisyeniyim ben. Çalışırken soyadımı adım gi­
bi kullanıyordum; Yılmaz. Eduard'ı da Adıvar yapmıştım: Yıl­
maz Adıvar. Eduard'ın söylenişi Adıvar'a benziyor diye düşün­
düm ama bu defa da sürekli soruyorlardı: "Adıvarlarla ilginiz
var mı? " Bir dönem de sauna imalatı firmasında çalıştım. İma­
lat ve satış koordinatörlüğü yaptım, kartvizit bastırılmıştı be­
nim için, kartta da bu ismi kullanmıştım.

277
YO R G O İST E FA N O P U LO S

"Vatanımızda tanınmak istiyoruz"

Benzerleri taraf ı ndan tan ı nmaktan başka ne arar i nsan bu dünya­


da, tab i i onlar da bizim onları tan ımamız i ç i n çal ışı rlar. Herkes
kendi n i başkalarına göre tan ı m lar. Keyf i b i r böl üştürme !
- E M MAN U E L LEVI NAS

Tanımlar, tanımlamalar ve bölüştürmeler nedeniyle zaman zaman


saldınlara maruz kalan azınlıklar, Türkiye'de Rum olmak ve isim­
leri üzerine Kadıköy Rum Ortodoks Cemaati Kiliseleri Mekteple­
ri ve Mezarlığı Vakfı'nın başkanı Prof. Dr. Yorgo lstefanopulos ile
söyleştik. . .

• lsminizin anlamı ile başlayalım mı söze? Ne demek Yorgo ?


- Yorgo ismine ilişkin çok farklı rivayetler var . . . Aslında Yor­
go , aziz olmadan önce bir Roma askeriydi. Bizim dinde , Roma
askeri olup Hıristiyanlığa geçen ve kilise koruyucusu olarak
kabul edilen birtakım azizler var. Makedonya'nın Ohrid şehrin­
de on birinci asırdan kalma bir kilisenin içinde gördüm, fevka­
lade güzel dört tane sütun vardı, her bir sütunun dört tarafın­
da da birer aziz duruyordu ; kiliseyi ayakta tutan askeri ünifor­
malı on altı aziz. Yorgos, Dimitrios, Theodoros, Minas . . . Milat­
tan sonra 300'ler . . . Kapadokya doğumlu Roma askeri olan Yor-

278
go'ya, "Hıristiyanlan keseceksin" emri verilmiş. O karşı gelmiş
ve karşı geldiği her seferde işkenceye alınmış ve her seferinde
de işkenceden canlı çıkmış. En sonunda kafasını uçurmuşlar.

• Ama ölümsüz biri olarak simgeleniyor. . .


- Evet, ejderhayı öldürürken atıyla resmediliyor. Ejderha;
dragon kötülüğü simgeliyor. Hıristiyanlığa karşı kötü olanlan,
düşmanlan simgeliyor ve kötü olanlan Aziz Yorgo öldürüyor.
Mızrağıyla öldürüyor; mızrağı da inancım simgeliyor . . .

• Aziz Yorgo'nun isim günü n e zaman, kutluyor musunuz?


- Eski takvime göre Aziz Yorgo veya Türkçede yaygın olarak
bilinen Aya Yorgi günü 6 veya 7 Mayıs'a rastlıyordu, yeni tak­
vimle 1 5 gün geri çekildi, 23 Nisan'da kutlanıyor. Ancak maa­
lesef 23 Nisan Paskalya haftasına denk düşerse kutlaması erte­
leniyor; Paskalya pazannın hemen ertesi günü kutlanıyor. Bu
kötü oluyor çünkü 23 Nisan tatil günü, isim günümü kutlaya­
bilirim. Ertelendiği zaman çalışıyor oluyorum ve kiliseye gele-

279
miyorum. Kutlamak için izin almam gerekiyor . . . Aya Yorgi gü­
nünde , eskiden çayırlarda panayırlar yapılıyordu : "Aya Yor­
gi Panayın" deniyordu ona. Şimdi biliyorsunuz, 7 Mayıs'ta, İs­
lam'daki Hıdır Ellez kutlanıyor. Hıdır, Hızır kimdir? Hıdır-El­
lez şenlikleri , bence Aya Yorgi panayırlarının Müslümanlığa
aksetmiş şekli. Bunu birileri araştırmalı . . .

• Aileniz sizin isminizi seçerken panayırlardan, efsane hikaye­


lerinden etkilenmiş mi ?
- Yorgo , benim annemin babasının adıydı. Annem babasını
hiç tanımadı. Annemin babası Çanakkale Savaşı'ndan çok has­
ta döndü . Annemin iki ağabeyi varmış, onlar da mübadeleden
önce ölmüşler. Sonra büyükannem, anneme hamile kalmış fa­
kat kocası o arada ölmüş. Annem Evgeniya doğduğunda babası
yokmuş. Kendi doğumuyla ilgili elinde bir tek belge vardı. Mi­
haniye ; Kapıdağ Yarımadası'nın doğusundaki balıkçı köyün­
den, İstanbul Uluslararası İşgal Kuvvetlerine yazılıyor. Köyde­
ki ihtiyar heyeti 1 9 1 8'de İşgal Kuvvetleri Komutanlığı'na yazı­
yor. Bu yazıda büyükannemin adı var, "Bayan Kiriaki ve küçük
kızının İstanbul'a götürülmesinin kabul edilmesini" rica eden
bir yazı. . . İstanbul'da büyükannemin abisi vardı, abisinin yanı­
na gelmiş elinde küçük kızı ile. Ve bu belgeden de anlıyoruz ki;
annemin doğum tarihi 1 9 1 7 olmalı. 1 8'de gelmişler, 1 9'da da
zaten köyler yakıldı, yok oldu . İşte onun; annemin babasının
anısına Yorgo adını taktılar bana. Vaftiz anam, kendi babasının
adını; Konstantin'i vermek istemiş bana. O da güzel isim. Uz­
laşarak Yorgo'da karar kılmışlar. Ama ben isterdim ki, benim
adım Alexandros olsun.

• Neden ?
- Büyük İskender'e çok büyük hayranlığım var, onun için . . .
Alexandros nasıl İskender olmuş? Alexandros, İran'a gittiği za­
man İranlılar Alexandros'u söyleyemiyorlar. -Als öntakısı var
onlarda; kender'i de duyuyor; oldu sana önce Als-kender, son­
ralan da İskender !

280
• Sizin isminizle de böyle hatalar, kanşıklıklar oluyor mu ?
- Yok, çok olmuyor. Yorgo kolay geliyor. Bir de bilindik bir
isim; Yorgo Bacanoz vardı, udi idi. Yorgo Vapuridis vardı, ta­
vemaler kralı. Şimdi Yorgo Buzuki çıkmış , Wyndham Otel'de
çalıyormuş. Yunanistan'da önceleri dışişleri bakanı, sonradan
da başbakan olan Yorgo Papandreu da Türkiye'de tanındı. On­
lardan çağrışım yapabiliyor. Ama tabii yine de bazıları yan­
lış söyleyebiliyor; Yorga diyorlar, Yorgun yazan oluyor. "Yor­
go ," diyorum "Yorgun mu? " diyor. Böyle zamanlarda kimliği­
mi gösteriyorum. T . C . vatandaşı kimliği. Görüyor ve sonra so­
ruyor; "Nerelisiniz? " Bu kadar aptallık olmaz. "Ne zaman gel­
diniz? " E siz ne zaman geldiniz ! Hatta sınıfta bir kere biri sor­
du; "Siz Yunanistan'dan mı geldiniz? " Ben de ona sordum; "Siz
Orta Asya'dan mı geldiniz? "

• Bu sorularla muhatap olmamak için Türkçe bir isim kullan­

dığınız oldu mu?


- Türkiye'de olmadı ama Almanya'da oldu . Öğrenciyim ,
elektrik mühendisi olacağım, Almanya'ya Telefunken fabrika­
sına staja gittim. Orada bir de Türk hanım vardı, bana gerçek­
ten ablalık etti, çok ilgilendi benimle. Bir gün dedi ki; "Bizim
burada bir Türk grubumuz var, pikniklere gidiyoruz , sen de
gel ama bunlar cahil. Senin adın Yorgo dersek nasıl karşılarlar
bilmiyorum. " E ne yapacağız adım Yorgo. "Sen benim yeğeni­
me benziyorsun, onun adı Engin, ben seni Engin diye çağıra­
cağım," dedi. E peki dedim, yani böyle Engin diye bir isim kul­
lanmış oldum. Türkiye'de benim buna ihtiyacım olmadı ama
piyasada olanlar böyle isimler kullandı. Mesela kuzenim Nikos ,
soğuk demirci, fevkalade de iyi bir ustadır, o kendisini piyasa­
da Orhan diye tanıttı.

• insanlar neden isimlerini değiştirme ihtiyacı duydular?


- "Vatandaş Türkçe konuş" kampanyaları sırasında herkes
kendi ismini inkar ediyordu . Mesela bizim Fedon Bey var, o ,
"sakın h a bana Fedon diye seslenmeyin" derdi. Feridun ! Ona
Feridun Bey diyorduk. Onun eşi; Triandafilia , Yunanca "gül"

281
demek, o da oldu "Gül Hanım" . Kız kardeşinin adı Thedolosu­
la, o da oldu mu Şule . . . istemiyorlardı. Korkuyorlardı gerçek­
ten. Korkuyorlardı. . . E, 23'te mübadele ile toplumumuzu yok
ettiler, 42'de varlık vergisi ile servetimizi yok ettiler, 55'te bü­
tün her şeyimizi tahrip ettiler, yıktılar, yaktılar. 64'te de sür­
gün ettiler.

• Bütün bu korkutucu olaylar geçmişte mi kaldı ?


- Ben bunları eskiden beri söylerdim, şu anda daha rahat
söylüyoruz . Bu olayların geçmişte kalmasını istiyoruz. Fakat
saldırılar hala oluyor, daha geçenlerde, haziranda oldu . Adam
kilisenin içerisine girse zarar verecekti, kitliydi, giremedi. De­
mir yan kapıyı tiner döküp yaktı. Birkaç sene önce de ön ka­
pıdaki camları kırdılar ve yere kırmızı boyayla, yani kanla "de­
fol" gibi şeyler yazdılar. istiklal Marşı'nı söylediler, gittiler. Hiç
kimse bulunmadı, hiç kimse tutuklanmadı. · tçeride 1 955'te tah­
rip olan bir avize var, onu 60 yıl sonra; daha bu sene tamir et­
tirebildik.

• Nedir o avizenin hikayesi ?


- Büyük avizemiz. Kristal bir avize, Çar Nikola'nın hediye­
siydi. Bir benzerini Abdülhamit'e Yıldız Sarayı'na hediye etmiş.
55'te tahrip edildikten sonra, avizeye sahte camdan kollar ta­
kıldı. Sonra tesadüfen Yıldız Sarayı'ndaki avizenin bakımını ya­
pan şirketi bulduk, bu avizeyi de tamir ettiler. 500 kilodan faz­
la, muhteşem bir avize . . .

• O avizenin varlığı isim seçimlerini, kimliği ortaya koyma bi­


çimlerini etkiliyor mu?
- insanlar iki kültürlü . . . Gidenlerde bu gözüküyor. . . 2006'da
"lstanbul'da Buluşma" diye bir toplantı yaptık, bütün dünya­
dan, gitme İstanbullular geldi. Akademisyenler sürgünleri an­
lattılar, neden oldu, yazık oldu , şu oldu , bu oldu . . . Benden de
bir konuşma yapmamı istediler. Atina İstanbullular Cemiyeti,
Kavala bilmem ne cemiyeti. Orada dedim; sizin bize ne hayrı­
nız var? Evet, yılbaşlarını, Paskalyaları kutluyorsunuz, anane-

282
!erimizi devam ettiriyorsunuz fakat bize hayrınız yok, olmadı­
ğı gibi verilmek istenen bir mesajı da çok yanlış anladınız: "Va­
tandaş Türkçe konuş" dedikleri zaman lstanbul'da iken Türk­
çe konuşmanızı söylediler. Siz lstanbul'da iken Rumca konu­
şuyorsunuz, Atina'ya gittiniz Türkçe konuşuyorsunuz. Yan­
lış anladınız bu işi ! Tabii bunun yapılmasının iki sebebi olabi­
lir. Bir tane sebebi, aralarında Türkçe konuşuyorlar, başkaları­
nın anlamasını istemedikleri şeyleri bu dille söylüyorlar. Fakat
bence ikinci ve daha önemli olan sebebi şu ; insanlar iki kültü­
rün de sahibiyim demek istiyor. Yunanca da biliyorum, Türkçe
de. Rum adetlerini de biliyorum, Türk adetlerini de. lki kültü­
rü beyan etmek istiyor gibiler.

• Bir yerde azınlık olmakla da ilgili . . .


- Tabii. Orada da azınlıklar çünkü , "Türk tohumu " diyor­
lar onlara . Onlar da " Mademki öyle , biz de Türkçe konuşu­
ruz ," diyor herhalde . . . Tanımak-tanınmak önemli . . . Bizler de
vatanımızda, Türkiye'mizde, eşit vatandaş olarak tanınmak is­
tiyoruz.

283
YU DİT N A M ER

"Ben size kiminle yattığınızı


soruyor muyum?"

Doğru ve aksansız Türkçe konuşan birine, yabancı bir isim taşıdığı


için hayretler içinde yöneltilen sorular, bazen o kişiyi durup durur­
ken savunma yapmak durumunda bırakır. İsmiyle özdeşleşen toplu­
mun, kimliğin, geçmişin günahlarını ve sevaplarını savunmanın öte­
sinde; kişi, mahremiyet hakkını savunur. Mahremiyet hakkı, savun­
ma mekanizmaları ve isimlerimiz üzerine klinik psikolog Yrd. Doç.
Dr. Yudit Namer ile söyleştik. . .

• isminizin; "Yudit " adının anlamı ne?


- Yudit, lbranicede "Tann'nın övdüğü kul" demek. Soyadım;
Namer de lbranice "kaplan" demek. Birleştirince; "Tann'nın öv­
düğü kaplan" oluyor. Baya kuvvetli bir ad ve soyadım var yani . . .

• Yudit ismi size nasıl verilmiş ?


- Annem bu adı duymuş ve beğenmiş. Ne anlama geldiğini
bilmeden, sadece sesini beğenip koymuşlar. Sonradan anlamı­
nı öğrenmişler. Benimkilerin bana bu ismi koyma sebebi aslın­
da şu : Ben doğduğumda bizimkiler Türkiye' den lsrail'e yeni ta­
şınmışlar, biraz oralı olmak çabasıyla bana bu ismi koymuşlar.
Bu o sırada Türkiye' de hiç duymadıkları bir isimmiş. Orada bu­
nu duyup, çocuklarını da orada büyüteceklerini düşünüp, işte
"buralı oluruz" demişler. Öyle olmamış . . .

284
• Böyle olmaması sizin hayatınıza nasıl yansıdı ? Yudit ismini
taşımak Türkiye'de size neler yaşatıyor?
- Yabancı bir isim taşıdığım için, hiçbir zaman Türk gibiymiş
gibi görünme şansım olmuyor. Türkiye'de bir çocuğa Türkçe
isim vermenin böyle bir avantaj ı var; çocuk istediği kimliği, is­
tediği noktada aktive edebiliyor. Oysa siz çocuğa, onun kimli­
ğini çok öne çıkaran bir isim verdiğiniz zaman, çocuk o kim­
likten kaçmak ya da o kimliği saklamak gibi bir şansa sahip ola­
mıyor. Ben de Yahudi kimliğiyle yaşamak durumunda kalıyo­
rum. Bu benim önümden yürüyen bir şey oluyor. Bununla il­
gili, ismim hakkında bana mütemadiyen soru soruluyor. Anla­
mı soruluyor, nece olduğu soruluyor, neden bu isme sahip ol­
duğum soruluyor. Türkçeyi nerede öğrendiğim ve ne kadardır
bildiğim soruluyor. Okula başladığımdan beri, lsrail Konsolos­
luğu dışında her yerde bu sorularla karşılaşıyorum.

• Sorular karşısında nasıl bir açıklama yapıyorsunuz ?


- Nerede olduğuma ve o kişinin kim olduğuna göre değişi­
yor. Bazen çok eğleniyorum, özellikle "Türkçen çok iyi, nere-

z
cı:
·;;;
cı:
"'
cı:
UJ
c.:ı
"'
UJ
"'

285
de öğrendin? " sorusu sorulduğunda . . . Diyorum ki; "lşte 30 se­
ne oldu , 30 senedir öğrenmeye çalışıyorum . " Bazen çeşitli ül­
keler sıralıyorum, "şuralıyım" , "buralıyım" diyorum çünkü sü­
rekli olarak buralı olmadığına dair bir yansıtmayla baş etmek
bir noktadan sonra çok zor oluyor. Ben de, her azınlık gibi mi­
zah şeklindeki savunma mekanizmasını başlatıyorum.

• Neden "savunmak " durumunda kalıyoruz? insanlar bunu ne­

den bu kadar merak ediyorlar?


- Çoğunluk, azınlığın hayatını istediği zaman istediği ka­
dar karıştırabilirmiş gibi hissediyor bazen. Azınlıklar, hayva­
nat bahçesinde çoğunluğun zevki için sergilenmiş nesneler gi­
bi görülebiliyor. Fakat bunun, şundan farkı yok aslında: Ben
psikoterapist olarak LBGT bireylerle çalışıyorum. Bunu duyan
insanların ilk sorduğu; "Lezbiyen misiniz?" oluyor. Ben de di­
yorum ki; "Ben size kiminle yattığınızı soruyor muyum? Daha
tanışmıyoruz ! " Bu , bunun gibi bir şey. Ben seni tanımıyorum,
ben sana senin kimliğinle ilgili ne sordum da sen hemen bana
benim kimliğimle ilgili soru sorabiliyorsun? Çoğunluğun ken­
dine bunu hak olarak gördüğünü düşünüyorum. "Azınlıksan
bir mahrem hakkın yoktur" gibi görüldüğünü düşünüyorum.

• "Mahremiyete saldın" durumunun meslek hayatınıza yansı­


malan oldu mu ?
- Türkiye'de psikoloj i Yahudilerin çok olduğu bir alan. Bu
yüzden bunun bana avantaj bile sağladığını söyleyebilirim. Di­
ğer mesleklerle kıyaslayınca , Türkiye'de çok fazla psikotera­
pist, psikanalist ve klinik psikolog olan Yahudi var. Bu da tabii
bir başka inceleme konusu . Mesleki açıdan bir sıkıntı olmuyor.
Fakat üniversitede ders vermeye başladığım zaman , öğrenci­
ler beni tanımıyorsa ve dersi kimin vereceğini daha önce prog­
ramlarında görmedilerse, Türkçe bilmediğimi varsayıp acayip
bir paniğe kapılıyorlar. Derste Türkçe soru soramayacaklarını
düşünüyorlar. Bu yüzden en başta korktukları bir figür oluyo­
rum. Türkçe konuşmaya başladığımda hepsinin yüzünde ciddi
bir rahatlama görüyorum.

286
• Bu deneyimlere sahip ve bu mesele üzerine düşünmüş biri ola­

rak siz; çocuğunuza böyle bir isim verdiniz mi, verir miydiniz?
- Bir çocuğa isim vermek annenin ve babanın nasıl bir du­
rumda çocuk sahibi olduğuyla da çok alakalı. Çünkü aslında,
isim dediğin şey annenin, babanın sana yaptığı bir yükleme.
Annenin ve babanın senden tüm beklentileri, kendi hayatlann­
dan beklentileri senin isminde kristalize oluyor. Mesela isim,
yaşama dair bir sıfatsa; Umut gibi, Özlem gibi, sen de anne ve
babanın o zamanki ruh halini yansıtan bir isimle hayat boyu
devam ediyorsun. Kimileri gelecekten beklentilerine dair isim­
ler koyuyorlar, kimileri bir kayba dair isim seçiyor; örneğin an­
ne önceden bir çocuk kaybı yaşamışsa onu yansıtan isimler se­
çebiliyor. O acıları değişsin, belki dönüşsün diye bunu yapıyor­
lar. Çoğu zaman ebeveynler kendi travmalarını yansıtan isim­
ler koyabiliyorlar. Bazıları tarihteki önemli figürlerin isimlerini
verip, "Benim çocuğum da böyle olsun" diye düşünüyor. Ço­
cuğum benim ideolojik devamlılığım olsun diye düşünenler de
var, mesela solcuysa, " Çocuğumun adını Mahir koyarsam sağ­
cı olmaz" diyebiliyor. Benim çocuğum yok ama ara ara düşü­
nüyorum çocuğum olsa nasıl bir isim verirdim diye . . . Kimliğini
inkar etmek ile ne kadar parçası olduğunu bilmediğin ve ne ka­
dar giydiğini kestiremediğin bir kimliğe sadık kalmak arasında
yapılan bir zorlama bu . Bu yüzden ben sanırım hiç parçası ol­
madığım bir kimliğe ait bir isim verebilirdim. Mesela Fransızca
bir isim verebilirdim. Sonra çocuk, ne istiyorsa onu yapsın. Ço­
cukken ben kendi ismimden hiç memnun değildim, çok dalga
geçilirdi diye çok mutsuzdum. Zaten çekingen de bir çocuk­
tum. ismim çekingenliğimi arttırmış olabilir veya belki o çekin­
genlik buradan kaynaklanıyordur. Fakat bir yandan da , kimli­
ğimin hep açık olması bana bir dayanıklılık verdi. Bunun bana
bir asilik sağladığını düşünüyorum. O nedenle şu anda ismim­
den memnunum ama çocukken "ismini seviyor musun? " dese­
ler, "Hayır. Ben de dümdüz, süper Türk bir isim istiyorum. Be­
nim adım da Merve olsun," derdim.

287
ZAKA RYA MİLDA N O G LU

"Geride kalan isimler " 1

b i r adın kal ma l ı geriye


bütün k ı rı l m ı ş şeylerin n i hayetinde
aynaların ard ı nda s ı r
yal n ı z l ı ğ ı n peşinde kuvvet
-AH M ET H A M D İ TAN P I NAR

Kalanların doğanlara verdiği isimler ve gidenlerin bıraktıkları üzeri­


ne Zakarya Mildanoğlu ile söyleştik...

• Zakarya'nın anlamı ile başlayalım mı söze? . . .


- Etimolojik olarak zannedersem Tann'nın hediyesi-hatırası
anlamına geliyor ve anladığım kadarıyla Latin kökenli bir ke­
lime. Hıristiyan dünyasında kutsal bir isim. Tarihte bazı isim­
lerin karşılığı olarak peygamberler var, Zakarya Peygamber de
var. Esasında Zakarya , Zekeriya ile aynı kökenden geliyor. Ze­
keriya'nın anlamı da bolluk, bereket. Herhalde böyle bir yerler­
den geliyor olsa gerek. Çok da merak edip araştırmadım.

• Bu ismin size nasıl verildiğini merak ettiniz mi ?


- O çok net. Benim babam 1 903 Yozgat doğumlu. 6 kardeş­
ler. Babam, kardeşler arasında hayatta kalan tek kişi. 1 9 1 5'te

1 Agos başlığı: "isim Koleksiyonum Var"

288
babamı misyonerler kurtarıyor, Kayseri'de. Bir süre Talas Ame­
rikan Koleji'nde kalıyor, sonra ailesini aramak için dağ taş tepe
geziyor. Baya büyüyor yani ! 25-30 yaşlanna gelince yoruluyor
ve annemle evleniyor. 4 erkek 2 kız çocukları oluyor ve tüm
çocuklanna kendi kardeşlerinin isimlerini veriyor. Benim isi­
mim de amcamın ismi. Zakarya amcamın.

• Babanız, Zaharya amcanın nerede, nasıl vefat ettiğini öğre­


nebiliyor mu?
- Yozgat'ta. Zaten Yozgat katliamı çok vahşi bir katliamdı.
Bir kısmı tehcire gitmiş fakat büyük bir kısmı Yozgat'ta halle­
dilmiş.

• Siz bu hikayeyi ne zaman, nasıl öğrendiğinizi hatırlıyor mu­


sunuz?
- Yalla kendimi bildim bileli konuşuruz. Babam anlatırdı, 72'de
rahmetli oldu. Her zaman bu konuşulurdu, yani öyle gizli sak­
lı bir şey değildi. Diyebilirim ki; doğduğumdan beri biliyorum.

z
<(
·;;
<(
"'
<(
....
"'
"'
....
m

289
• Bunu bilmek nasıl bir his ?
- Çok kolay bir şey değil Rita. Çok kolay bir şey değil. Deli­
kanlı olunca, yetişkin olunca bunun nasıl bir şey olduğunu da­
ha derinden hissettim. Çok üzerinde konuşmadım, konuşmak
da istemem. Takılıp kalmış değilim ama . . . Hani Hrant diyor­
du ya; " Nerede benim babalarım, dedelerim? " Öyle bir şey işte.
Nerede benim amcalarım? Nerede 5 amcam? Varlar, adlan san­
lan oradaki kütüklerde kayıtlı ama neredeler?

• Kütüklerde kayıtlan duran insanlann isimlerinin yaşatılma­

sı, kimlik meselesine nasıl yansıyor?


- Ermeniler, soykırımda kaybettiklerini bir şekilde böyle ya­
şatıyorlar. Böyle hatırlayabiliyorlar, böyle anıyorlar. Yani bu ,
Ermeniler arasında yakın tarihe kadar bir ritüeldi. Özellikle
Anadolu'da kaybettiklerinin adlarını verirlerdi. Bizim bahtımı­
za da bu düşmüş . . . Duygusal yoğunluğu çok yüksek konular . . .
Bir babanız var ve oradan kurtulmuş, gelmiş v e karşınızda. Ko­
nuşmak kolay değil.

• Amcalannız, aileniz adına bağışlamak mümkün mü?


- Değil, bağışlamak başka türlü bir şey . . . Bağışlamak değil
de; kin gütmemek, öteki yaratmamak, düşmanlık yapmamak,
barışçıl geçinmek, diyalog kurmak. .. Bu tabii tek taraflı yapıla­
bilecek bir şey değil. Siz istediğiniz kadar diyalog kurmak iste­
yin, karşınızda koskoca bir devlet var. işin şu yanı da var; soy­
kırımın içinde koruyup kollayan çok iyi insanlar da vardı. Bu
işin ana suçlusu , devlet. O nedenle "yüzleşme" filan diyoruz
ya, o ancak devlet isterse olur. Elbette sokaktaki insanın sizin
acınızı paylaşması değerli, fakat yüzleşmek için devletin o acı­
yı tanıması; "Evet, dedelerimiz yapmış. Uzat elini," demesi ge­
rekli. Demez ama . . .

• Devletin kurumlannda, resmi yerlerde veya sokakta isminizi

söylerken neler yaşıyorsunuz?


- Ben 195 7'de geldim Istanbul'a. Ilkokulu o köyde okudum.
Çocuk yaşta yaşadıklarımız var öncelikle. Yediğimiz dayaklar

290
var, aşağılanmamız var. Gavurluğumuz var. Tak ! , vurur bir ta­
ne; "Ulan gavur haç çıkart ! " Ben bütün bunları yaşamış bir in­
sanım . . . lki-üç sene önce Balçiçek Pamir'in televizyon progra­
mına çıkmıştım. Onun da ilk sorusu şuydu : "Zakarya olarak
yaşamak nasıl bir şey? " Ben de ona dedim ki; "Benim isim ko­
leksiyonum var. 'Zakarya' diyorum; 'Zekeriye' diyorlar, 'Zagor'
diyorlar, 'Zafer' diyorlar. 'Ya ! ' diyorum; 'Sakarya'nın Z'lisi. " Yok
ama olmuyor.
Tabii yaklaşımlar da çok çeşitli, tek tip bir yaklaşımla karşı­
laşmıyorsunuz. lnsanın zihniyetine, niyetine bağlı. Çok iyi ni­
yetli insanlar da Zekeriye diyebiliyor, ona kızmıyorum. O baş­
ka bir şey fakat öbür türlüsü , yani mesela arkasından hemen
"Nereden geldin sen ! ? " sorusunun gelmesi başka. O zaman di­
yorsun ki, burada iyi niyet yok, samimiyet yok.

• Siz çocuhlannız için nasıl isimler seçtiniz?


- lki tane oğlum var benim. Büyüğü , Ufan Arda . Ufan ba­
bamın lakaplarından birisiydi, eşim koydu onu . Küçüğü, Aras
Can. İsimleriyle ilgili değil ama konuyla ilgili küçük bir anek­
dot anlatayım:
Büyük oğlum Sahakyan'a (Özel Sahakyan Lisesi) başladı .
Okulda problem çıktı, Türkçe öğretmeni şiddet kullanıyordu ,
okul idaresi engel olamadı, tutum takınmadı. Ben de sömestr­
da, "Alıyorum oğlumu ya," dedim. Eti de benim kemiği de. Al­
dık, bir Türk okuluna götürdük, müdürü benim çok yakın ar­
kadaşımdı, okul eve yakındı, götürdük verdik. Neyse, çocuk gi­
dip geliyor . . . Ya ikinci ya üçüncü sınıftaydı, bir gün eve geldi,
ben tesadüfen evdeydim o sırada. Sırtındaki çantayı odanın or­
tasına fırlattı attı . Hani derler ya burnundan soluyor. Öyle. "Ar­
da oğlum noldu ? " dedim. Ne gelir aklına? Yaramazlık yaptı ,
cam kırdı, kavga etti vs. Soruyorum; "Oğlum, cam mı kırdın?
Bir dersten zayıf mı aldın? Bunlar hiç önemli değil, gelir geçer. "
"Yok baba," dedi. Vurdu kapıyı gitti odasına. Aradan yanın saat
filan geçti, baktım geliyor. Geldi, "Baba, annem evde mi? " dedi.
"Yok," dedim, geldi oturdu yanıma. "Baba," dedi; "biz Türkle­
ri niye kesmişiz? " Annesi Türk, onun yanında konuşmak iste-

291
medi. Ben beynimden vurulmuşa döndüm. "Arda'cım bu nere­
den çıktı ? " dedim. "Tarih öğretmenimiz yok mu, Mehmet Bey,
bir aydır ünitede durmadan Ermeniler Türkleri kesti diye an­
latıyor," dedi. "Doğru değil Mehmet Bey'in anlattıkları ama an­
layabilmek için biraz daha büyümen gerekiyor," dedim. "Yok,
ben anlarım," dedi. Ben de dedesini anlattım ona. Babamı an­
lattım. "Anladım, " dedi. Ve ondan sonra da konuşmadık bili­
yor musun . . . Şimdi 3 1 -32 yaşında, konuşuyoruz ediyoruz elbet
ama o yaşta bir çocuğun . . .

• Eşinizin Türk olması, sizin bunu oğlunuza anlatırken başka


türlü bir hassasiyete sahip olmanızı gerektirdi mi ?
- En küçük bir hassasiyet gerektirmedi, üstelik tam zıddı,
her şeyin çok rahatlıkla konuşulduğu bir ortamda çocuklar ye­
tişti. ilişkilerimiz çok rahat. Çocuklar anneanneyi de gördü ba­
baanneyi de; dayı da gördü, hala da. O ilişkileri hep canlı tut­
tuk. Kayınpederim Kadıköy'den madımak alır , ablama gelir, pi­
şittirir, yer giderdi. Bu kadar sıcak bir ilişkiydi. Herkes gıptay­
le bakar bizim evliliğimize. Hatta şunu söyleyeyim, eğer bir Er­
meniyle evli olsaydım belki bu kadar rahat olamazdım. O da bir
risk, Ermenileri de biliyorum . . .

• Mesleki açıdan düşününce Ermeni olmanız, mimarlığı lstan­

bul'da bir Ermeni ismiyle yapıyor olmanız nasıl çağnşımlar ya­


pıyor?
- Mimari göz önünde olduğu için Ermeniler orada öne çıkı­
yor, halbuki pek çok alanda Ermeniler önemli işler yapmış. Ba­
sın yayın dünyasına bakıyorsun, Osmanlı matbaalarını kuran,
Osmanlı harflerini tasarlayan Ermeniler . . . Atatürk'ün imzası­
nı hazırlayan kişinin Ermeni olması çok enteresan değil mi?
Türkçenin gelişmesi konusunda Agop Dilaçar'ın katkıları . . .
Buna benzer yüzlerce isim . . . Bu isimler inkar edilemiyor artık,
gerçi bir dönem ettiler, Balyanlar için; "ltalyan Balyani" dedi­
ler. "Dolmabahçe Sarayı'nı ltalyan Balyani yaptı," diye anlatıp
durdular. Balyanların Ermeni olduğunu inkar edememeye baş­
layınca dediler ki; "Balyanlar mimar değil, onlar kalfa. " Rezil

292
oldular bütün dünyaya . Bunun gibi örnekler çok, "Ani Hara­
beleri" de demezler mesela, "Anı" derler ya da "Ahdamar" de­
ğil "Akdamar" derler . . . Politik olarak isimlerle oynanıyor. Tür­
kiye'de Anadolu coğrafyasında adı değiştirilmeyen ne köy kal­
dı ne kasaba. Sonra Soyadı Kanunu var, Ankara'dan, merkez­
den kaymakamlıklara, muhtarlıklara listeler gönderiyorlar ve
diyorlar ki; "Bu listelerden soyad seçeceksiniz. " Yani kirli bir
tarih. Yük çok fazla. Yavaş yavaş açılıyor, konuşuluyor. Daha
çok konuşulsun diye çaba sarf ediyoruz. Zaman zaman izin ve­
riyorlar, zaman zaman öldürüyorlar. Hrant'ı öldürdükleri gi­
bi. Durum bu.

Ve işte böyle Zakarya'nın hikayesi. ..

293
SONSÔZ

Doğduğumda beni ilk Dr. Aron Levi görmüş. Büyürken kendi­


siyle hiç karşılaşmadım, karşılaştıysak da birbirimizi tanıma­
dık. Yıllar sonra kapısını Berge Arabian ile birlikte çaldık. Söy­
leşi yapmak ve fotoğraflarını çekmek için.
"isimler ve Hikayeler" serisinin son röportajını yapıyordum.
Son röportajda da aynı öncekilerde yaptığım gibi, karşımdaki­
ne ilk önce isminin anlamını sordum. Sonra isminin hikayesi­
ni, isimlerinin dindeki ve gelenekteki yerini, azınlığa-yabancı­
lığa-gavurluğa delalet eden bir isme sahip olmayı ve bu isimle
Türkiye'de neler yaşadığını. . .
Anılarını yani. Askerlik hatıralarını, okul yıllarını, bürok­
rasiyle imtihanlarını. Ailesini. Birine isim vermeyi. Bağlarını.
Kimliğini ifade edişini. Kendini ortaya koyuşunu.

lsimlendirmeyi. lsimlendirilişini.
lsmiyle yaşama deneyimini. lsmini yaşattıklannı . . .

lnsan isminde kimi, neyi yaşatır?


Veya
lnsan ismiyle neler yaşar?
Geride bir isim bırakma kaygısıyla;
belki de, sadece her insan kendi ismini yaşar!
295
-Rita.

- "Rita mı!?", "Kodlar mı&mu:?", "Aa Rita ne demek?",

"İaminiz neden böyle?", "Anan neden böyle bir iaim

verm4 ki aana?", "Ha bildiğimiz papatya yani. ",

':Yahudi ne?", "Bu aizin gerçek iaminiz mi?", "Bir anlamı

var mı?", "Helen miainiz?", "Bu İarail var yal!",

':Vanlı� anlama.uanız, etnik kimliğinizi aorabilir miyim?",

'Türkçe biliyor mwun?", "Türkçeniz ne kadar düzgün ",

"Bayan Rita", "Nereliainiz?", "Memleket nere yani?",

"Çok oldu mu geleli?", "Baba mı Mmlüman?",

"t peki, aoyadınız neden Türkçe?". . .

"Ötekileştirme" veya gayet yalın haliyle yabancılama, çok defa i si md n

başlıyor. En sıradan, en "masum" görünümlü haliyle . . . Oysa i s m i ,


bir insanı tanımaya açılan kapı. Kelimenin her anlamıyla ta n ı m a k :
Onunla tanışmak, onu bilmek ve onu kabullenmek, saymalı onu. 1 1 r

isim, bir insan . . .

Rita Ender, burada doğup büyüyen, burada yaşayan ama isi m i r i i ş i t i l


diği anda "yabancı" muamelesi gören insanları anlatıyor. O n l a r, i ı d m
leriyle maceralarını anlatıyorlar - belki, isimlerinin maceraya dönüş
mesini, demek lazım. Tabii bu arada, isimlerinin kendi macerası n ı da
anlatıyorlar, her ismin bir macerası vardır çünkü.

Gila, "neşe" demek, bilir miydiniz?

tSBN·1l: 978-975-05-201S-1

11 1 1 1 11 1 1 1 1 1 1 1 1
�,,,,
- .,

İletişim 9 789750 5 2 0 1 8 1

You might also like