Cebri icra. h u k u k î vecibeleri takviye eden hiçbir hukuk niza
mının vazgeçemiyeceği bir tazyik unsurudur. Hususi hukuk nizamı na f i i l i kuvvet ve kudretini veren cebri icradır. H u k u k nizamı zorla icra i m k â n ı n d a n m a h r u m olduğu anda kudretsiz bir nizam olarak 'ka lır. B u sebeple muhtelif hukuk nizamlarının, daha inkişaflarının ipti daî devirlerinde bile birinci derecede bir ihtiyacı karşılayan bu mev zuu kaidelendirmiş. tanzim e t m i ş o l m a l a r ı tabiîdir. Bununla beraber muhtelif devirlerin hukuk nizamları, cebri icra b a k ı m ı n d a n b ü y ü k farklar arzetmektedir Muhtelif hukuk nizam larının tarihinde icraya m ü t a a l l i k bilhassa i k i b ü y ü k esas görüyo ruz: B i r i d o ğ r u d a n d o ğ r u y a b o r ç l u n u n bedenini- şahsını mevzu alan şahıs ü z e r i n d e icra usulü, diğeri, b o r ç l u n u n şahsına müracaal etme den, alacaklıları b o r ç l u n u n m a l l a r ı n d a n , mamelekinden tatmin eden mallar ü z e r i n d e icra usulü. Birbirinden tamamiyle a y r ı istikametler takibeden bu iki u s u l ü n de çeşitli tezahürleri v a r d ı r . Nitekim şahıs Üzerinde icra, ya b o r ç l u n u n şahsının, v ü c u d u n u n tamamen ortadan k a l d ı r ı l m a s i y l e , onun ö l d ü r ü l m e s i veya p a r ç a l a n m a s ı y l neticelenir, e
yahut b o r ç l u y u köle mevkiine sokar veyahut da b o r ç l u n u n alacaklının
hususî hapishanesinde veya u m u m i bir hapishanede hapsini mucib olur. M a l l a r ü z e r i n d e k i icra da. memleketin ne nispette icraya mevzu teşkil edeceği b a k ı m ı n d a n , i c r a n ı n nasıl neticelendiği ve b o r ç l u n u n şahsiyeti ü z e r i n d e tevlid ettiği tesirler b a k ı m ı n d a n muhtelif vaziyet ler arzeder. Cebrî icra usullerinin inkişafı, b u n l a r ı n , tarihin seyrinde maruz kaldıkları değişiklikler, bir usulden diğerine geçiş hâdiseleri muh telif h u k u k nizamlarının t a r i h i ve a y n ı zamanda mukayeseli hukuk
(1) Bu y u ı 27 nisan 1944 tarihinde Hukuk Fakültesinde verilmif kon
feransın metnidir. j 2:.o RADO
tarihi b a k ı m ı n d a n çok cazip ve alâka çekici bir mevzu teşkil etmek
tedir. Bu sebepledir k i bu bahis derin a r a ş t ı r m a l a r a mevzu o l m u ş tur. Mevzuun ehemmiyetini muhtelif b a k ı m l a r d a n izah etmek ka bildir Bundan maada mevzuumuzu teşkil eden icra usulleri, cari olduk ları devrin içtimai ş a r t l a r i y l e y a k ı n d a n a l â k a d a r d ı r l a r . Cemiyetin muhtelif sınıfları, zengin sınıfla fakir sınıf arasında, sermayedarlarla b o r ç l u l a r arasındaki m ü n a s e b e t l e r i , tension'u, m ü c a d e l e l e r i bu usul ler çok i y i izah edebilir. Onun için, cebrî icranın tarihi, iktisadî ve içtimai tarihle de y a k ı n d a n a l â k a d a r d ı r . Fakat icra hukukuna ve tarihine h u k u k b a k ı m ı n d a n , ve bilhassa hususi hukuk b a k ı m ı n d a n ehemmiyet verdiren cihet, onun borçlar h u k u k u ile olan sıkı m ü n a s e b e t i d i r . Bu cihet son 50 sene zarfında, hukuk tarihinin bu sahasında, birçok a r a ş t ı r m a l a r a yol açmıştır. Cebri icra borç m ü n a s e b e t i n e hayatî kuvvetini temin eden b i r unsurdur. Borçla icra arasındaki bu bağlılık, 19 uncu asrın s o n l a r ı n d a n beri m ü s pet hukuk doktrininde olduğu kadar hukuk tarihi s a y a s ı n d a rol oy- nıyan ve borç mefhumunun esasını a y d ı n l a t a n nazariyeler m ü n a s e betiyle ortaya k o n u l m u ş t u r . Bu doktrinlere göre, borçla mes'uliyet, Schuld ile Haftung a r a s ı n d a bir m ü n a s e b e t mevcuttur. 19 uncu asrın ikinci y a n s ı n d a y a ş a m ı ş olan Alman romanistlerinden Brinz ilk defa olarak borç m ü n a s e b e t i n d e bu yeni ciheti meydana k o y m u ş t u r : bir tarafta borç, vecibe v a r d ı r ; yani borçlu bir şeyi, bir ödemi ifa ile m ü k e l l e f t i r ; diğer taraftan da alacaklının bir şey ü z e r i n d e n , borçlu nun şahsı veya malları ü z e r i n d e n h a k k ı n ı istifa salâhiyeti vardır. Buna da mes'uliyet = Haftung deniyor. Bu mes'uliyet ve icra h a k k ı n ı n mahiyeti icranın mevzuuna ve şekline tâbidir. Eğer mes'ul olan b o r ç l u n u n şahsı ise cebrî icra b o r ç lunun şahsı üzerinde bir icradır. M e s u l olan b o r ç l u n u n mameleki ise cebri icra mamelek üzerinde cereyan eder. M ü t e k â m i l hukuklarda ve h a t t â Roma h u k u k u n u n ileri devirle rinde, borç mefhumunun bu i k i unsuru birbirine bağlı b u l u n d u k l a r ı , b i r b i r i n i n neticesi a d d o l u n d u k l a r ı halde, hukuk tarihi a r a ş t ı r m a l a r ı , eski, en iptidai devirlerde b u n l a r ı n a y r ı ayrı muamele g ö r d ü ğ ü n ü ve borcun y a n ı n d a meşguliyetin m ü s t a k i l bir muamele ile. meselâ rehin veya rehine vermek suretiyle tesis edildiğini meydana k o y m u ş t u r . Çoğu zaman borçlu bizzat kendisini alacaklısına rehine olarak veri yordu. Bu meseleler eski Cermen, Yunan ve şark h u k u k l a r ı b a k ı m ı n d a n derin a r a ş t ı r m a l a r a mevzu teşkil etmiştir. Bu sahada Skandinav hu- ROluA H U K U K U N D A C E B R Î İCRA USULLERİ 2J1
k u k l a n üzerinde çalışmış olan Alman h u k u k ç u s u A m i r a ile, eski Ro
ma h u k u k u n u aynı zaviyeden inceliyen ve F. Girard şerefine yazı lan Melanges'da « D e b i t u m ve borç m ü n a s e b e t i » adlı bir e t ü t neş reden Belçikalı Romanist Cornil'i zikredebiliriz. Borç ve m e s ' u ü y e t , Schuld ve Haftung üzerine yapılan b ü t ü n bu incelemeler icra hukuk ları üzerinde a r a ş t ı r m a l a r ı neticelendirmiştir. B u sebeple icra huku k u mevzuu mukayeseli hukuk tarihinin en iyi tetkik edilmiş bahis lerinden b i r i d i r . Roma hukukunun tarihi, cebri icranın geçirdiği safhaları canlan d ı r m a k b a k ı m ı n d a n bizim için çok i y i bir misal teşkil etmektedir Filhakika, on asırlık bir zamana yayılan Roma hukuku tarihinde, en İptidai şekillerle b a ş l ı y a n ve muhtelif merhalelerden geçen icra usul lerinin b u g ü n k ü hukuklara kadar erişebilen m ü t e k â m i l şekillere var dığını m ü ş a h e d e edebiliri?. Bu tarihin seyrinde b ü t ü n icra şekilleri ne rastlıyoruz. R o m a n ı n en eski devirlerine dair m a l û m a t k a y n a k l a r ı m ı z diğer kadim hukuklara nazaran azsa da elde mevcut olanlar hiç olmazsa cari usullerin ana hatlarını b e l i r t m e ğ e kâfidir. Roma icra usullerinin tarihinde de Roma hususi hukukunun ta rihinde m ü ş a h e d e ettiiğimiz safhaları g ö r ü y o r u z . Hususi hukukun di ğ e r s a h a l a r ı n d a o l d u ğ u gibi bu sahada da esası leşkil eden Roma si tesinin hukukudur. Kanunlardan, örf ve â d e t l e r d e n t e ş e k k ü l eden ve ius çivile şeklinde anılan bu h u k u k u n sert ve iptidaî h ü k ü m l e r i hu k u k u n diğer b ü t ü n s a h a l a r ı n d a olduğu gibi majistralarm ve husu siyle pretorlann yenileyici ve ıslah edici faaliyetleriyle inkişaf e t m i ş t i r . Her sene vazifelerine başlarken neşrettikleri beyannamelerinde, edictum'larmda sevk ettikleri yeni h ü k ü m l e r l e pretorlar cebri icra s a h a s ı n d a da b ü y ü k yenilikler meydana getirmişlerdir. Nihayet pre¬ tor h u k u k u inkişafının da d u r a k l a d ı ğ ı bir sırada meydana çıkan im parator h u k u k u cebrî icra sahasında ıslah edici bir kuvvet o l m u ş t u r . Bu sebeple eski Roma hukukunda cari olan icra şekilleri muka yeseli hukuk ve hukuk kültürlerinin tarihi b a k ı m ı n d a n alâka arzet- mektedir. Bu devir h a k k ı n d a k i m a l û m a t ı m ı z , k a y n a k l a r ı n fıkdanı se bebiyle, çok azdır. Bununla beraber, eski h u k u k u n teferruatını nak leden h u k u k ç u l a r d a n ve t a r i h ç i l e r d e n elde edilen m a l û m a t bu saha da az çok tam bir fikir v e r m e ğ e kâfidir. Cebri icra meseksi bilhassa R o m a n ı n ilk devirlerinde b ü y ü k rol o y n a m ı ş t ı r . Sonraki devirlerin tarihçileri hep eski devirlerde borçlulara karşı tatbik edilen sert ve zalim usullerden bahsetmektedirler. H a t t â R o m a n ı n ilk devirlerinde cari olan bu sert usuller, R o m a n ı n b i r k a ç asrının dâhili siyasetinde, 232 TÜRKÂN RADO
Roma Cumhuriyetinin İlk asırlarında asilzade patricii sınıfı ile plebs
avam sınıfı arasmda devam edegelen uzun smıf k a v g a l a r ı n d a rol oy n a m ı ş içtimaî meselelerdendir. Bu m ü c a d e l e l e r neticesinde avam sı nıfının galibiyetiyle ş a h ı s üzerinde tatbik edilen sert ve zalim icra u s u l ü nispeten hafiflemiştir. Eski Roma hukukundaki İcra usulleri h a k k ı n d a elimizde ç n eski k a y n a ğ ı teşkil eden X I I Levha K a n u n u da, bu sınıf m ü c a d e l e l e r i n i n neticesinde, plebs sınıfının elde ettiği muvaffakiyetlerden belki de en m ü h i m m i d i r . Metni sonraki devirlerin müelliflerinin eserlerinden t o p l a n ı l m a k suretiyle tertibedilen X I I Levha Kanununun b u g ü n elimizdeki şekli birçok noksanlar ihtiva ediyorsa da, cebrî icraya dair olan h ü k ü m leri tam olarak buluyoruz. Kanunun I I I ü n c ü l e v h a s ı n d a bulunan bu h ü k ü m l e r i Milâdın birinci a s r ı n d a y a ş a m ı ş olan. ve h u k u k ç u olma makla beraber hukuka dair birçok m a l û m a t nakleden m e ş h u r Gel- lius'un "Atina Geceleri» eserinde buluyoruz. Kanunun metninden hareket edilirse vaziyet daha i y i canlandırılabilir. X I I Levha Kanununun h ü k ü m l e r i eski Lâtince olarak nakledil m i ş olduklarından- çok kısa o l m a l a r ı n a r a ğ m e n , t e r c ü m e l e r i g ü ç t ü r . I I I ü n c ü levhada şöyle deniyor:
ıcTab I I I . 1. Aetris confessi rebusrrue iure iudıcatis
X X X dies sunto. 2. Post deinde manus iniectio esto. I n ius ducito. 3, N i iudicatum facit aut quis endo eo in iure vindieit, secum ducito, vincito aut nervo aut compedi- bus X V pondo, ne maiore, aut si volet m i n ö r e vincito. 4. Si volet suo vivito. N i suo v i v i t q u i eum vinctum ha¬ bebit, libras farris endo dies dato. Si volet, plus dato».
Y u k a r ı d a k i h ü k m ü aşağı y u k a r ı şöyle t e r c ü m e edebiliriz;
« P a r a ikrar eden ve kanunen m a h k û m olanların 30 g ü n e h a k k ı olsun (bu kimselere 30 g ü n m ü d d e t v e r i l i y o r ) . Bundan sonra el k o n m a s ı , manus injectio yapılsın. I n ius (yani majistra ö n ü n e ) g ö t ü r s ü n (burada g ö t ü r e c e k olan alacaklıdır, kanunun h ü k ü m l e r i n d e umumiyetle c ü m l e n i n faili g ö s t e r i l m e m i ş t i r ) . H ü k m ü İfa etmezse veya b i r kimse onun borcunu vindex olarak t a a h h ü d e t m e z s e . (vindex b i r nevi k e f i l d i r ) , beraberinde g ö t ü r s ü n , zincire vursun, en fazla 15 libre ağırlığında isterse daha az a ğ ı r zincirle bağ lasın. İ s t e r s e yiyeceğini kendi getirtsin (yani b o r ç l u ) . Ken di getirtmezse onu zincirliyen g ü n d e 1 libre b u ğ d a y ver sin, isterse daha fazla v e r s i n » . R O M A H U K U K U N D A C E B R Î İCRA USULLERİ
X I I Levha Kanununun bu h ü k m ü n ü nakleden Gellius eserinin
başka bir yerinde alacaklı nezdinde hapsedilen borçlunun vaziyeti ni şöyle a n l a t ı y o r :
«Bu m ü d d e t içinde a n l a ş m a imkânı vardır. Uzlaşamaz-
larsa 60 g ü n zincirde kalırdı. Bu 60 g ü n içinde alacaklı, b i r b i r i n i takibeden ü ç pazar k u r u l d u ğ u gün onu, adlî iş P
lerin g ö r ü l d ü ğ ü comitium m e y d a n ı n a rnajıstra ö n ü n e gö
t ü r ü r ve orada b o r ç l u n u n ne kadar miktar paraya mah k û m o l d u ğ u n u y ü k s e k sesle İlân ederdi. 3 üncü pazardan sonra ölüm cezasına maruz kalır veyahut da Tiberis nehri ötesinde (trans Tiberim, yani Roma dışında) satılırdı.»
Gellius b o r ç l u n u n akıbetinin daha feci o l d u ğ u n u bildiren bir h ü
k ü m daha ilâve ediyor:
«Üçüncü pazardan sonra p a r ç a l a r a bölünsün. A z veya
fazla kesilmiş ise haksızlık olmasın.*' «Tertiis nudinis partes secanto. Si plus m m us ve se- cuerunt se fraude esto. ı
Elimizdeki bu metni takibederek vaziyeti izah edelim. Metin
deki eksik noktaları Milâttan sonra 2 nci asrın m e ş h u r h u k u k ç u s u Gaius'un Institutiones adh eserinden t a m a m i ı y a b i l i r i z . X I I Levha Kanununun bu sert h ü k ü m l e r i kime tatbik edilirdi? Bu h ü k ü m evvelâ 3 üncü levhada söylenildiği gibi majistra ö n ü n d e ikrarda confessio'da bulunana tatbik edilir. İ k r a r eden m a h k û m o l m u ş s a y ı l ı y o r d u . Bundan başka metinden anlaşıldığı gibi bir h â k i m i n k a r a n neticesinde m a h k û m olana iudicatus'a da tatbik edilir. Ancak u n u t u l m a m a l ı d ı r k i R o m a n ı n b ü t ü n cumhuriyet ve klâsik dev rinde mevzuubahsolan h â k i m hususi bir h â k i m d i r . Bu devirde mu hakeme i k i safhada görülür. Dâvaya majistra ve Milâttan evvel 4 ün cü a s ı r d a n itibaren pretor ö n ü n d e başlanıbr. orada ihtilâfın mevzuu ve d â v a y ı tetkik edecek h â k i m tâyin ve tespit e d ü i r . Ondan sonra ihtilâf t a r a f l a r ı n seçtikleri hususi h â k i m iudex privatus ö n ü n d e tet kik edilir, karara bağlanırdı. İşte. bu h â k i m i n verdiği karar tarihin den itibaren m ü d d e a a l e y h e , borçluya borcunu yerine getirmesi için 30 g ü n l ü k bir m ü d d e t v e r i l i r . S ö y l e bir m ü d d e t verilmesi esası her h u k u k nizamı t a r a f ı n d a n hissedilen b i r ihtiyacı k a r ş ı l a m a k t a d ı r . X I I Levha Kanununun metni esas ittihaz edilirse icranın mah keme kararma ve karar h ü k m ü n d e olan ikrara d a y a n m a s ı lâzımdır. C e b ı i icranın dayandığı esaslar acaba bundan ibaret midir? Bu me- sele münakaşalıdır. N i t e k i m karar veya ikrar m e v z u u b a h s o h r ı a d a n d o ğ r u d a n d o ğ r u y a icra kabiliyeti arzeden borçlar da v a r d ı r . B u n l a r ı Gaius zikrediyor: Meselâ eski Roma hukukunda sponsor denilen kefil, borcu ö d e mişse, altı ay içinde borcu kendisine eda etmiyen esas borçluyıa kar şı, lex Publİlia isimli kanuna göre, r ü c u h a k k ı n a dayanarak doğru dan d o ğ r u y a icra yoluna gidebilir. Gaius bu neviden daha b a ş k â m i saller de v e r i y o r Gaius t a r a f ı n d a n zikredilen bu hallerde karara lü zum olmadan borçluya karşı icraya m ü r a c a a t edilebilir. Bu m ü n a s e betle eski Roma hukuk tarihinin ihtilaflı bahislerinden birine temas e t m i ş oluyoruz. Bu da nexum a d ı verilen eski ödün akdidir. 19 uncu asırda kabul edilen ve S a v ı g n y mektebi m ü n t es iplerinden A l m a n Ro- manisti Huschke t a r a f ı n d a n i l e r i s ü r ü l e n b i r fikre g ö r e nexum, m u ayyen bir merasimle, per aes et libram, terazi ve m a d e n î k ü l ç e me rasimi ile y a p ı l a n ve d o ğ r u d a n d o ğ r u y a kabili icra olan bir ö d ü n ç tür. Nexum alacaklısı mahkemeden karar İstihsal etmeden d o ğ r u d a n d o ğ r u y a icra yoluna gidebilirdi. Bu h â d i s e n i n şüphesiz d i ğ e r k a d i m hukuklarda da benzerleri v a r d ı r . N i t e k i m eski Yunan hukukunda, bu nevi, d o ğ r u d a n d o ğ r u y a k a b i l i icra borçlar görülür. B u n l a r ı M ı sırda bulunan Ptome'ler ve Roma İ m p a r a t o r l u ğ u devirlerine ait y ü z lerce p a p i r ü s l e r d e g ö r m e k kabildir. Keza o r t a ç a ğ d a da bu nevi b o r ç lara rastlıyoruz. Bununla beraber X X nci asrın başlarında A l m a n Roman İstlerin- den Mitteis nexum'un bu mahiyette b i r ö d ü n ç akdi olmadı|finı iddia etmiştir. O tarihten beri mesele Roma hukukunun en m ü n a k a ş a l ı ba hislerinden b i r i n i teşkil etmektedir. Birçok âlimler Mitteis'in fikrine İştirak e t m i ş l e r s e de, son ilmî t e m a y ü l l e r nexum'un d o ğ r u d a n d o ğ r u ya kabili icra b i r ö d ü n ç o l d u ğ u merkezindedir. Ancak birer ipotez o l maktan İleri gidemiyen bu iddiaları a y d ı n l a t m a k mevzuumuz dışın da kalır. X I I Levha Kanununun h ü k m ü n e g ö r e k a r a r ı m ü t a a k ı o b o r ç l u v a 30 günlük bir m ü d d e t v e r i l i r ve ondan sonra icrava başlanır. Ala caklı b o r ç l u s u n u majislra huzuruna sevk eder fin ius duetto). A r t ı k icra eski devirlerde olduğu çibi tamamivle hususî marrvette değil dir. Maiistranın. Devlet organının m ü d ^ h r lesiyle b a ş l a m a k t a d ı r . B u . alacaklının kevfi hareketine m â n i olmak b a k ı m ı n d a n borçlu için bir temmatrr. B ü t ü n adlî muamelelerde olduğu pibi bu halde de majistra ö n ü n de, r z v f t i m e c b u r î bazı hareket ve şifahî formüllere riayet edilir. Bu sekli muamelelere legis actio k a n u n î usul deniyor. B u k a n u n î R O M A H U K U K U N D A CEBRİ İCRA USULLERİ
usuller Gaius'un eserinin d ö r d ü n c ü kitabında zikredilmiştir. İ c r a y a da
böyle şeklî bir merasimle başlanırdı. Buradaki kanuni usule legis ae- tio per manus iniectionem el koyma yolu ile kanuni usul deniyordu (manus el; iniectio da koymak demektir). Bu muamelenin yapılış tarzı h a k k ı n d a k i m a l û m a t ı m ı z ı yine Gaius'un 4 üncü kitabında bu luyoruz ( § 2 1 ) . X I I Levha Kanununun zikrettiğimiz h ü k m ü de bu izahatı teyideder mahiyettedir. Manus iniectio yolu ile yapılan bu legis actio'da da diğerlerinde olduğu gibi muayyen sözlerin söylenmesi ve hareketlerin yapılmas lâzımdır. B o r ç l u s u n u majistra ö n ü n e g ö t ü r e n alacaklı şunları söyler: «Sen bana kaışı 10 bin seslerse m a h k û m o l d u ğ u n d a n , ve b u n l a r ı h e n ü z ödemediğinden. 10 bin sestcrs için senin Üzerine e l i m i koyuyorum, manus inicio» ve aynı zaman da borçlusunu eliyle tutar (Gai. Inst. I V , 21).
Umumiyetle kabul edilen bir doktrine g ö r e bu hareket hususi
kuvveti temsil etmektedir. Paris H u k u k Fakültesi Roma h u k u k u pro fesörlerinden Pierre Noailles 1942 senesinde neşrettiği bir yazısında aksi m ü t a l â a d a b u l u n m u ş t u r . Gaius'un verdiği m a l û m a t a g ö r e alacaklının bu hareketinden son ra borçlu kendini müdafaa etmek, alacaklının iddiasını reddetmek, üzerine konan eli k a l d ı r m a k « m a n u m depellereı> i m k â n ı n d a n mah r u m olur. Bunu ancak vindex denilen b i r nevi kefil yapabilir. X I I Levha Kanununun metninde de g ö r d ü ğ ü m ü z ve vindex denilen bu şahsiyet de eski Roma hukukunun en m ü n a k a ş a l ı m e v z u l a r ı n d a n birdir. Muhakkak olan cihet, ortada bir vindex varsa, o. b o r ç l u n u n yerine geçer ve asıl borçlu kurtulur. Borçluyu kurtaracak bir vin dex çıkmazsa ve alacaklı tatmin edilmezse majistra icra emrini ve r i r ve ş^hıs ü z e r i n d e icra seyrini takîbeder. Alacaklı, üzerine el k o y d u ğ u borçluyu, evine, hususî hapisha nesine g ö t ü r ü r (ductio) ve orada âzami ağırlığı 15 libreyi geçmiyen zincirlerle bağlar. Kanunun metninde ifade edildiği gibi isterse daha hafif zincir seçebilir. Bununla beraber X I I Levha Kanununun bundan evvel tanzim edilen metinlerinde zincirlerin ağırlığına m ü t a a l l i k h ü k ü m tamamen aksi olup alacaklının b o r ç l u y u en az 15 libre olmak ü z e r e daha ağır bir zincire vurabileceği şeklinde idi. B u metne göre kanun zincir ağırlığının asgari haddini s ö y l e m e k suretiyle borçluyu korumak mak s a d ı m g ü t m ü y o r , bilâkis «alacaklıya zinciri a ğ ı r l a ş t ı r m a k imkânını vererek borçluya vaziyetinin ciddiyetini hatırlatıyordu. Halbuki X I I Levha Kanunu avam sınıfını korumak gayesiyle yapıldığı için, b o r ç luya vurulacak zincirlerin â z a m i ağırlığını tespit ettiği ve böylece onu korumak gayesini g ü t t ü ğ ü daha akla y a k ı n geliyor. N i t e k i m son metinlerde bu kanaat kabul edilmiştir. Bu şekilde zincire vurulan borçlu» isterse yiyeceğini d ı ş a r ı d a n kendi evinden getirtebilir, g e t i r t m e d i ğ i takdirde alacaklı ona g ü n d e asgari bir libre b u ğ d a y vermekle mükelleftir, isterse daha fazla ve rebilir. Bu andan itibaren şahıs üzerince icra b o r ç l u n u n hapsi şeklinde devam eder. Hapis m ü d d e t i a l t m ı ş g ü n yani i k i a y d ı r . B u suretle borçluya alacakhsiyle u z l a ş m a k için nispeten uzun bir m ü d d e t ve rilmiş oluyor. Bundan başka, alacaktı b o r ç l u n u n k u r t a r ı l m a s ı n ı te min için b o r ç l u s u n u b i r b i r i n i takibeden ü ç pazar g ü n ü , h a l k ı n top landığı b ü y ü k meydana g ö t ü r e r e k orada y ü k s e k sesle onun ne m i k tar için m a h k û m o l d u ğ u n u ve akıbetini ilân etmek mecburiyetinde dir. Bu üç pazar k u r u l d u ğ u g ü n d e de b o r ç l u y u kurtaracak bir akra ba veya dost çıkmadığı takdirde borçlu alacaklısı t a r a f ı n d a n öldü- rülebilir veya köle olarak Roma dışında Tiberis nehri ötesinde, trans Tiberim satılırdı. Buna sebep, v a t a n d a ş l a r ı n Roma dâhilinde köle ola rak satLİamamalarıdır. X I I Levha Kanununun sert h ü k m ü bununla da kalmıyor, i c a b ı n da b o r ç l u n u n v ü c u d u n u n p a r ç a l a n a c a ğ ı n ı kabul ediyor (partes se- canto. p a r ç a l a r a b ö l ü n s ü n ) . H a t t â kanun zalimane'bir istihza ile ala caklılar birden fazla ise «kendi hisselerine isabet eden k ı s ı m d a n faz la bir parça k e s m i ş l e r s e bundan bir haksızlık o l m ı y a c a ğ i n ı ^ söylüyor. Bir an'ane halinde a s ı r d a n asra nakledilen bu h ü k ü m d e n Shakes peare de Venedik Taciri trajedisinde ilham almıştır. N i t e k i m borç lunun v ü c u d u n d a n bir libre et kesmek istiyen tefeci Shylock'a b o r ç l u n u n avukatlığını yapan Portia daha fazla kesersen k a t i l s u ç l u s u olursun demektedir. İ ş t e bu partes secanto, b o r ç l u y u p a r ç a l a m a k hikâyesi, X I I Levha Kanununun en m e ş h u r h ü k m ü d ü r . B u h ü k ü m birçok tefsirlere ve problemlere yol açmıştır. M o d e m doktrinde umumiyetle b o r ç l u n u n hakikaten parçalandığı fikri kabul ediliyorsa da muhalif kanaatlar da mevcuttur. Buna sebep X I I Levha Kanununun metnini nakleden müelliflerin kanundan birkaç asır sonra y a ş a m ı ş o l m a l a r ı d ı r . Metni veren Gellius bile b o r ç l u n u n parçalandığına dair bir h â d i s e duyma dığını söylüyor. Bazı modern müellifler bu caniyane h ü k m ü n dev rin k ü l t ü r ü n e u y m a d ı ğ ı n ı ve bu sebeple p a r ç a l a n m a s ı mevzuubahis şeyin b o r ç l u n u n v ü c u d u o l m a y ı p mameleki o l d u ğ u n u iddia ediyorlar. OMA H U K U K U N D A CEBRİ İCRA USULLERİ
Paris H u k u k F a k ü l t e s i Roma h u k u k u profesörlerinden Henri Levy-
B r u h l ise bu h ü k ü m d e mistik bir m â n a g ö r ü y o r . B u zata göre, ken dine v e r ü e n b ü t ü n i m k â n l a r a r a ğ m e n borcunu ödemiyen borçlu ce hennem ilâhlarının gazabına havale edilirdi. A l t m ı ş g ü n ü n sonunda cehennem ilâhlarının borçlu üzerinde intikam almaları ve onun v ü cudunu p a r ç a l a m a l a r ı temenni olunurdu. Bu kanaati ileri s ü r e n Lc- vy-Bruhl, X I I Levha Kanununun h ü k ü m l e r i n e , dini, sihri bir karak ter atfetmektedir. Bununla beraber, borçlar hukukunun mukayeseli t e t k i k i eski tarihçilerin naklettikleri bu zalim h ü k ü m l e r i n doğrulu ğ u n a inanmaya sevk ediyor. Alacaklının borcunu ö d e m i y e n borç luya karşı intikam hissini t a t m i n etmesi eski hukuklarda umumen cari bir esastır. H a t t â b o r ç l u n u n v ü c u d u n u p a r ç a l a m a k i m k â n ı n a Cermen hukukunda da rastlanıyor. •Bu meselenin tetkikinde emin bir sahada b u l u n m a m ı z a r a ğ m e n partes secanto, p a r ç a l a m a h ü k m ü n ü n hakikiliği bir tarafa bırakılsa bile esas itibariyle eski Roma hukukunun icra usulü çok serttir. Bu da sonraki devirlerde cereyan eden inkişafı izah etmektedir. Roma cemiyetinde avam sınıfını asilzadelere, yani zenginlere karşı korumak gayesini g ü n d e n X I I Levha K o d ı f i k a s y o n u n u n bu kadar sert h ü k ü m l e r k a b u l e t m i ş olması i l k bakışta garip gelmektedir. Bununla beraber bu h ü k ü m l e r i n tamamivle hususi İcra usullerinin cari olduğu eski devirlere nazaran borçlu için m ü h i m garantiler arzettİğini unut mamak lâzımdır; icraya majistra ö n ü n d e ve onun m ü d a h a l e s i y l e baş lanıyor, b o r ç l u y a muayyen m ü d d e t l e r veriliyor, vindex denilen k i m seye onu kurtarma imkânı bahşediliyor, borçlu pazar m e y d a n ı n a gö t ü r ü l ü y o r , kendisine vurulacak zincirler ve yiyeceği meselesi kanun da tespit ediliyor. B ü t ü n bunlar birer t e m i n a t t ı r . Bununla beraber X I I Levha Kanunundan sonra da icra usulü bir problem olarak kal mıştır. B u sebeple M i l â t t a n evvel 326 senesine d o ğ r u y a p ı l a n Lex Poetelia isimli kanunla alacaklının b o r ç l u y u ö l d ü r m e k ve satmak hak k ı kaldırılmıştır. Çok muhtemeldir k i bu tarihten itibaren borçlu hizmetleriyle borcunu ödeyinciye kadar alacaklı nezdinde mahpus ka lıyor, sonra da k u r t u l m a k imkânını elde ediyordu. Roma hukukunun i l k z a m a n l a r ı n d a cari olan, şahıs üzerindeki icra şekilleri, icra h u k u k u sahasında b ü y ü k değişiklikler yapılmakla beraber, hiçbir zaman tamamen ortadan k a l d ı r ı l m a m ı ş t ı r . Eski devir lerin muhakeme u s u l ü olan legis a c t i o l a r ı n , kanunî usullerin orta dan k a l k ı p yerine f o r m ü l u s u l ü n ü n geçmesiyle, legis actio'Iardan olan manus iniectio u s u l ü de icra s a h a s ı n d a n kalktı. E l koyma muamele sinin kalkmasiyle artık icra muamelelerine, m a h k û m olan borçluya karşı açılan bir icra dävasiyle bir actio iudicati ile b a ş l a n ı y o r d u . B u d â v a da eski manus iniectio g i b i ş a h ı s üzerinde icrayı, b o r ç l u n u n ala caklı nezdinde hapsedilip çalıştırılmasını neticelendiriyordu. Fakat şahıs üzerinde icra usulü prensip itibariyle devam etmekle btraber tatbikatta bunun yerine yeni bir icra şekli g e ç i y o r d u . S u da mallar ü z e ı i n d e icradu\ B u yeni f i k r i . Roma hukukundaki b ü t ü n ye ni fikirler gibi, pretoriar tahakkuk ettirmiştir. B u icra şekli borçlu nun m a l l a n ve b ü t ü n m a l l a r ı üzerinde cereyan eder. B u bir nevi iflâs u s u l ü d ü r . Bu usul önceleri b o r ç l u n u n s a k l a n m a s ı veya gaipliği ha linde tatbik ediliyordu. Keza Augustus z a m a n ı n d a y a p ı l m ı ş olan Lex Julia isimli bir kanunla borçluya» b ü t ü n m a l l a r ı n ı alacaklılarına terk etmek bonorum cessio yolu ile şahsî icranın ağır neticelerinden ve bu meyanda şerefsizlikten k u r t u l m a k i m k â n ı verilmişti. İlk zaman lar bu üç halde tatbik edilen ve sonradan şahsî icranın yetine geçe cek olan bu b ü t ü n mallar ü z e r i n d e k i icra u s u l ü n e bonorum venditio malların satışı deniyordu. Bu u s u l ü n muhtelif safhaları v a r d ı r . Bu sahadaki malûmatımız» R o m a n ı n b ü y ü k Devlet a d a m ı Cicero nun n u t u k l a r ı n d a n ve yine Gaius eserinden ( I I I . 77) elde ediyoruz: L Evvelâ alacaklının veya a l a c a k l ı l a r ı n talebi üzerine b o r ç l u n u n b ü t ü n m a l l a r ı haczedilerek bunlar alacaklılara tevdi ediir. Buna missio in bona deniyor. B o r ç l u n u n hayatta olup o l m a d ı ğ ı n a göre değişen m ü d d e t l e r içinde vaziyet d i ğ e r a l a c a k l ı l a r a ilânlar yolu ile b i l d i r i l i r . 2. Bundan sonra malların satışına başlanır. A l a c a k l ı l a r kendi a r a l a r ı n d a n b i r i n i satışı y a p m a ğ a memur ederler. B u kimseye ma¬ gister bonorum denilmektedir. B u kimse, lâzımgelen ilânları y a p t ı rır, defterleri tanzim eder, m a l l a r ı toptan a r t ı r m a yolu ile en y ü k s e k fiyatı teklif eden m ü ş t e r i y e ihale eder (addictio). Ancak şu noktaya işaret etmek lâzımdır. Bonorum emptor denilen ve m a l l a r ı toptan sa tın alan m ü ş t e r i b o r ç l u n u n külli halefi sayılır. Alacaklılar satış be deli üzerinden alacaklarım istifa etmezler, fakat b o r ç l u n u n külli ha lefi sayılan bu m ü ş t e r i alacaklılara satışta t a a h h ü d e t t i ğ i nispet d â h i linde, b o r ç l u n u n borçlarını öder. P r e t o r l a r ı n ihdas ettikleri ve m a l l a r ı n satışı bonorum venditio de nilen bu u s u l ü n de birtakım m a h z u r l a r ı v a r d ı : B i r kere, alacağın m i k t a r ı ne olursa olsun, b o r ç l u n u n b ü t ü n mal ları haczedilerek toptan satılmaktadır. B u usulde eski devirlerde o l d u ğ u gibi yine bir ceza mahiyeti vardır. H a t t â malları toptan s a t ı l a n borçlu, eskiden olduğu gibi, şerefsiz infamis sayılır. Ancak b ü t ü n m a l - R U M A H U K U K U N D A CEBRİ İCRA USULLERİ 239
larını alacaklılarına terk etmek bonorum cessio yolu ile bu k ö t ü ne
ticeden k u r t u i a b ü i r . Ancak son imparatorluk d e v r ı n d s d i r k i mallar Üzerinde icra usulü en m ü t e k â m i l merhalesine vâsıl olmuştur. Adaletin tevzii işinde hu susi h â k i m l e r i n ve mahkemelerin yerine Devlet memuru hâkimleri ve Devlet, mahkemelerini vaz'eden son imparatorluk devrinde de, eski devirlerin şahıs üzerindeki icra şekli h e n ü z resmen ilga edilmemiş t i r . B o r ç l u n u n icabında hapsedilmsi yine m ü m k ü n s e de I V üncü as r ı n s o n l a r ı n d a n itibaren imparatorlar hususi hapishane u s u l ü n ü kal d ı r m ı ş ve b o r ç l u n u n l ü z u m hâsıl olduğu zaman u m u m i hapishaneler de hapsedilmesi esasını kanun yolu ile vaz'etmişierdir. B o r ç l u s u n u kendi evinde hapseden alacaklının bu hareketi suç sayılıyor ve cezalandırılmasını muc i bölüyordu. Eski devirlerin şahıs üzerindeki icra u s u l ü n ü n son bir izi olan bu hapsedilmek kaydının ya nında son imparatorluk devrinde mallar üzerinde icranın en ileri şek lini g ö r ü y o r u z . A r t ı k b u g ü n k ü hukukumuzda cari olduğu gibi esas itibariyle ala caklının alacağı nispetinde borçlunun münferit malları, icra memur ları t a r a f ı n d a n haczediliyor ve satılıyor. B u usule pıgnus ex causa iudicati coptum karar sebebiyle alınan rehin, daha doğru olarak ka rar sebebiyle m a l haczi deniliyor. Son imparatorluk devrinin normal ve u m u m i icra u s u l ü , böyle m ü n f e r i t malların haczi ve satışı şeklin de tecelli eder. Bununla beraber eğer borçlu aciz halinde ise veya alacaklılar m ü - taadditse eskiden olduğu gibi b o r ç l u n u n b ü t ü n m a l l a r ı toptan hacze dilir, fakat bu defa eski devirden farklı olarak bu mallar m ü n f e r i den satılır. B u icra şekli b u g ü n k ü hukuklarda iflâs halinde cari olan usulden farksızdır. Roma hukukunda X I I Levha Kodifikasyonundan son imparator luk devrine kadar devam eden bu on asırlık inkişafı şöyle hulâsa ede biliriz: bu inkişaf seyrinde icra şekillerinin çeşilb tezahürlerini m ü ş a h e d e etmek m ü m k ü n d ü r . Evvelâ şahıs üzerinde icra usulü c a r i d ü \ X I I Levha Kanununun h ü k m ü n e g ö r e b o r ç l u y u Öldürmek veya köle olarak satmak kabildir. Bu icra u s u l ü Devlet organının, majistranın m ü d a h a l e s i y l e yapıldığı halde b u kanundan evvel tamamiyle hususî mahiyette majisıranın müdahalesi olmadan y a p ı l ı y o r d u . Sonradan bu sert ve zalim usuller Lex Poetelia Kanunu ile k ı s m e n hafifletiliyor. Borçluyu ö l d ü r m e k ve satmak i m k â n l a r ı kaldırılıyor. Borçlu ancak alacaklısı nezdinde hap- sedilebiliyor. H a t t â Roma hukukunun son devirlerinde hususî hapis- 24"f TÜRKAN RADO
hane yerine Devlet hapishanesi esası geçiyor. Prensip itibariyle her
devirde cari olan ve bir nevi iflâs m a n z a r a s ı arzeden ve borçlunun şerefsizliği ile neticelenen bu usul de son i m p a r a t o r l u k devrinde ha f i f l i y o r ve muayyen mallar ü z e r i n d e icra şekline, k a r a r dolayısiyle muayyen malların haczi şekline giriyor. Kalan mallar ve borçlunun y a ş a m a s ı için lâzım olanlar b o r ç l u y a b ı r a k ı l ı y o r . Ancak uzun a s ı r l a r s ü r e n merhalelerden s o n r a d ı r k i Principat devrinin Roma h u k u k u , b u g ü n k ü hukuklarda tatbik edilmekte olan mamelek ü z e r i n d e 'kısmi icra u s u l ü n ü tahakkuk e t t i r m e ğ e muvaffak olmuştur, T ü r k â n Rado
B İ B L İ Y O Ğ R A F YA
V. AMIRA. Nord germ ani sc he Obligationenrecht, I (1682).
S. M A K S U D i AR SAL. Umumi Hukuk Tarihi, Ankara, 1942. B O N F A N T E . Histoire du droit romain, trad. Paris, 1928. BRINZ. Grünhuts Zeitschrift für des privat und öffentliche Recht der Ge genwart» Pandekten I I , § 209 ve müt. G . C O R N I L . Ancien droit romain, Bruxelles-Paris, 1930. G. C O R N I L . Debitum et obligatio, Mélanges P. F . Girard, Pahs, 1912. E . CVQ. Manuel des institutions juridiques •'<• Romains, Paris, 1923. J. DÉCLAREUIL, Rome et l'organisation du droit, Paris, 1924. GAIUS. Institutions, ed. Seckel-Kuebler, Leipzig, 1935. A. G E L L I U S , Noctes Atticae. A. G I F F A R D . Précis de droit Romain, 1. Paris, 1938. A. GÎFFARD. Leçons de procédure civile Romaine, Paris, 1932. P. F . G I R A R D . Manuel élémentaire de droit Romain, Paris, 1929. R. HONIG. Roma Hukuku, Istanbul, 1938. P. H U V E L I N . Cours élémentaire de droit Romain, Paris, 1927. JOBBÉ-DUVAL, Les morts malfaisants et le droit Romain, Paris, 1924. J. K O H L E R . Shakespeare vor dem Forum der Jurisprcdenz. E , L A M B E R T . Introduction à ta fonction du droit civil comparé, Paris, 1903. E . L A M B E R T . L e problème de l'origine des douze tables, Revue historique du droit, (1902). H. L E V Y - B R Ü H L . Quelques problèmes du très ancien droit Romain, Paris, 1934. R. M O N I E R . Manuel élémentaire de droit Romain, Paris, 1929. A. B . SCHWARZ. Roma Hukuku Dersleri, Istanbul, 1943. A. B. SCHWARZ. Borçtar Hukuku, Istanbul, 1935.