You are on page 1of 1

Sanat evrenin ve insanın var oluşu ile başlar.

Yaşadığımız toplumda
sanatçının geçirmiş olduğu aşamalar ile sanata yüklenen roller çağın
gerektirdiklerine göre değişiklik gösterir. Buna paralel olarak da toplumun ve
her koşulda sanatçının halktan kopamayışı, kentin sanatçı üzerindeki etkisi,
kent teması ile toplumsal sorunlar yadsınamaz hale gelir. Aynı zamanda
sanatın toplum içinde ayrıcalıklı bir yeri olduğu bilinmektedir. Bu ayrıcalık
bazen toplumun kişisel tutumlarını öne sürdüğü bir yer olurken bazen de bu
tutumların aşıldığı bir ortam haline gelir.

Böyle bir ortamda ise bireylerin güzellik hakkında yargıya varan beğenileri
önem kazanır. Bu beğeni, toplumsal durumlar değişse bile kendini, insanın
kendi var oluş gerçeğinin içinde, kendi doğal eğilimiyle bir başka biçimde
ortaya koyar. Bu yüzden de sanatın varlık nedeni hiçbir zaman bütünüyle
aynı kalmamıştır. Eğer toplum sınıflara bölünmüş bir iç çatışma halindeyse
bu kez de sanat başlangıçtaki görevinden birçok anlamda farklılaşmıştır.

Bu çalışmada asıl anlatılmak istenen; sanatın var oluşunu, sanatın toplum


ile ilişkisini, dış etkenlerin sanatçıya nasıl yansıdığını ve sanatçının bunu
nasıl ifade ettiğini, kent yaşamındaki yabancılaşmayı, kent insanındaki
mutsuzluğu ve kırık dökük insan ilişkilerini yansıtmaya çalışmaktır.
Unutulmamalıdır ki, bir toplumun ilerlemesinde en önemli etkenlerden biri
bilim, kültür, felsefe, yaşam standartları ve sanat arasındaki etkileşimdir.
Sanatta evrenselliği hedeflemek; Sanatı yorumlamak, özümleyebilmek,
anlamak yani sanatla iç içe olmakla mümkündür.

You might also like