You are on page 1of 5

1.

Psikolojik İşlev

Çağdaş insanların iş saatlerinden arta kalan zamanları değerlendirmesi sorunu her zaman
önemli fakat gizli bir problem olmuştur. Birçok insan iş yerine yakın bir yerde yaşamayı
seçer. Bu durum iş yaşamının bireyin özel alanını belirlediği ilk alandır. İkinci olarak iş
saatlarinden arta kalan zamanların değerlendirmesi sorunudur. Birey onbeş yaşında çalışmaya
başladığı için edimlerinin farkında değildir. Kişilik yapılarının oluştuğu yıllarda birey çalışır
vaziyette olduğu için hobi edinmede yetersiz kalabiliyor. Dolayısıyla böyle bir birey ancak
çalıştığı işyeri ve iş arkadaşları ve muhitin tesiri altında kalır. Böylece geliştirdiği yetenekler
nisbetinde hobilere ve boş vakit aktivitelerine sahip oluyor. İnsani potansiyelinin tam olarak
farkında olmayan bireyin pandemi döneminde elinden zorunlu olarak kaçıp giden eğlence
aktivitelerinin yokluğu, bireyin eve mahkum olması, keşfedilmemiş potansiyeller üzerinde
olumlu bir tezahür bırakabilir. Çünkü birey hiç olmadığı kadar kendiyle baş başadır ve bu
durum eksik kalmış ya da keşfedilmemiş insani istidadların neşv ü nema bulmasına neden
olabilir. Başlarda sıkıcı gibi gözüken zorunlu haller dışında eve kapanma durumu birçok
insanın spora başlaması, dil öğrenmesi ve yeni hobiler edinmesine vesile olmuştur.
Koronavirüs için alınan zorunlu önlemlerden biri olan evde kal çağrısı başlarda bireylere
ağır gelse de aylar geçtikçe giderek alışık bir hal almıştır. Sosyal medya ve kitle iletişim
araçlarının yaygın kullanımı sayesinde bireyler fiziksel olarak olmasa dahi en azından
birbirleriyle görüşüp hasret giderme ihtiyacını kısmen gidermişlerdir. Sosyal izolasyon diğer
bir açıdan tehlikeli sonuçlar da verebilmektedir. İnsan doğası gereği sosyal bir varlıktır.
Sosyalleşme tıpkı temel beşeri gereksinimlerden olan yeme,içme gibi elzem bir ihtiyaçtır.
Pandemi sonrası dönemde yalnızlığa alışmış bireyler ya bir daha eskisi gibi sosyalleşme
arzusu içinde olmayacak ya da yalnızlığın vermiş olduğu mental yorgunluk sebebiyle
psikolojik vakalarda artış gözükecektir. Ki yapılan çalışmalarda mart ayından bugüne
psikolog ve psikoterapistlere olan rağbetin arttığı gözlenmiştir.
Virüs nedeniyle eve kapanan insan sosyal medyadan ve tv den aldığı olumsuz izlenimlerle
depresif tavırlar sergileyebilir ve mental çöküntüler yaşayabilir. Bireylerin bu tür
olumsuzluklardan kaçınması ruh sağlığını korumak açısından önem taşımaktadır.
Devletin oluşturduğu risk gurubuna sadece 65 yaş üstü hastalar ve kronik rahatsızlığı olan
vatandaşların yanı sıra ekonomik güvencesi olmayan yoksul ve korunmaya muhtaç kişilerin
de dahil edilmesi gerekmektedir. Salgının psikososyal etkileri gözardı edilmesi gerekilen bir
husustur. Kalabalık ailelerin yaşadığı konutlarda aile içi şiddet, geçimsizlik, gelecek ve şimdi
kaygısı arttığı gözlemlenmektedir. Bu durum hem bireylerin hem de toplumun psikolojik
sağlığı açısından tehdit oluşturmaktadır.
2. Ekonomik İşlev

Günümüz modern dünyanın ekonomik iktisadi biçimi Kapitalizm’dir. Kapitalizm ilk


çıktığı andan itibaren küreseldir ve küresel olmak iddasındadır. Bu sebeple dünyanın herhangi
bir yerinde yaşanan iktisadi bir aksama dolaylı ya da direkt olarak diğer ülke ekonomilerini de
etkilemektedir. Virüsün ilk çıktığı dönemlerde adeta dünyanın fabrika görevini üstlenen
Çin’in üretim faaliyetlerini durdurması ham madde fiyatlarını yükseltmiş, ülkemizde ve diğer
gelişmekte olan ülkelerde bulunan yerel üretim atölyelerinin üzerine yük bindirmiştir.
Virüs birçok noktada kapitalist iktisadi ilişkileri güçlendirmiş, birçok noktada ise zarar
vermiştir. Klasik iktisadın en başat tanımı olan; sınırlı kaynaklarla sınırsız insan talebini
doyurma, argümanının pandemi döneminde bir kere daha geçerliliğini yitirmiş olduğunu
görmekteyiz. Koronavirüs pandemisinin başlarında panik içinde olan halkın temel tüketim
mallarına karşı aşırı bir talepte bulunması üretimin nihai sınırlarını genişletmiş, üreticilerin
halkın yoğun talebinden de fazlasını piyasaya arz ederek ufak çaplı bir tüketim krizi
yaratmıştır. Bu durum arz ve talep üzerinde yıkıcı etkiler bırakmıştır. Arz talep arasındaki
dengenin muhafaza edilememesinde hem halkların paniğe kapılıp aşırı tüketime yönelmesi
hem de üreticilerin durumu fırsat bilip ihtiyaç fazlası üretimi doruğa çıkarması temel rol
oynamıştır.
Ülkemizin ekonomik istihdam anlayışı üretmekten çok konut ve inşaat sektörüne
dayandığı için; pandemi sebebiyle döviz piyasası ve konut fiyatlarında afaki artış bu alanlara
olan yatırımı azaltmıştır. Hal böyle olunca devletin mali gücü azalmıştır. Dünya tarihinde ve
ülkemiz bağlamında konuşacak olursak insanlar kriz ve belirsizlik döneminde yatırımlarını
durdurarak minimum biyolojik harcamalarla yetindikleri görülür. Pandeminin belirsizliği
insanları doğal olarak ekonomik olarak kapatma refleksine zorlamıştır.
Eğlence sektörünün zorunlu olarak kısıtlamaya gidilmesiyle birçok kişi işsiz kalmış bu
alanlarda çalışan insanların yaşamak için başka ekonomik alanlara kaymasına yol açmıştır.
Eğlence sektöründen gıda, lojistik, unlu mamüller gibi alanlara kayma yaşanınca dar bir
alanda birçok iş yapmak isteyen yığın oluşmuş ve dolayısıyla yedek işgücü rezervi artarak
çalışan ücretlerinde düşüşe yol açmış, gizli işsizlik artmıştır.
Beyaz yakalılar ve orta sınıf, pandeminin belirsizliğinden ekonomik olarak belki de en az
etkilenen kesim olmuştur. Fakat yine de her şeyin güllük gülistanlık olduğu söylenemez. Mart
ayından beri evinden çalışmak durumunda kalan ofis ve plaza çalışanları ve işverenler
durumun kolaylığından dolayı belki de pandemi sonrası dönemde de ofiste çalışma
zorunluluğunu ortadan kaldıracaktır. Bu durum ilk bakışta gayet esnek ve naif bir çalışma
şekli gibi görünse de aslında birçok eşitsizliği bünyesinde barındırmaktadır. Çünkü geçmişte
iş, ofis dairesinin sınırları içerisindeydi ve bireyin kendi evi kişinin özel alanıydı. Özel
kamusal ayrımı söz konusuydu. Ancak koronavirüs pandemisinde çalışma koşullarının
zorunluluğu bu ayrımı ortadan kaldırdı. Pandemi çalışma koşullarında; evinden dışarıda
çalışan birey artık evdedir. Sadece özel yaşamını sürdüğü ev içerisine çalışma hayatı da dahil
olmuştur. Bu durum bireylerin ev içi boş zaman aktivitelerini olumsuz etkilememektedir. Yol
ve yemek gibi masrafları olan bir plaza çalışanı evden çalıştığı süre içerisinde hem cebinden
para harcayarak yemek yemek zorunda hem de aynı zamanda çalışmaya devam etmek
durumundadır. Şirket sahibi için yol ve yemek masrafları ortadan kalkmış ancak evinden
çalışan beyaz yakalının sırtına yeni bir ekonomik gider kalemi eklenmiştir.
Sonuç olarak ülkemiz bağlamında konuşacak olursak Koronavirüs pandemisi zorunlu
olarak ekonomide yeni yollar açılmasına sebep olmuştur. Pandeminin ekonomik anlamda
olumlu bir işlevi olduğu söylenemez ancak ilerleyen dönemlerde şimdiki zorlukların hayra
inkılab edeceği ihtimali de ortadan kalkmış değildir.
3. Kültürel İşlev

Hastalığın ilk dönemlerinde televizyon kanallarında “hiçbir şey bir daha eskisi gibi
olmayacak” demeçleri veren yorumcuların oluşturduğu kamuoyu algısı karşısında manevi
kültürün müzmin ögeleri taş bir sütun gibi durmuştur. Bütün bir yaşamı; ekonomisiyle,
ritüellerini, kültürünü ve toplumsal gelişim ögelerini toptan ilgilendiren bir değişim yaşandı.
İnsanlar dini ibadet kültürel ritüellerini dahi yerine getiremediler. Haliyle bu durum sağlığın
yaşamı oluşturan diğer ögelerin(dil,din,kültür,gelenek,ekonomi,sosyal yaşam vb.) üzerinde ne
kadar etkili bir yaptırımı olduğunu akıllara getirdi. Ancak bu durumun tesiri cüz’i, etkisi pek
kısadır. Gündelik yaşam tarzları her ne kadar değişmiş olsa dahi kültürel manevi ögeler
değişimden bu kadar hızlı etkilenmez ve hatta değişime karşı direnç gösterir. Dijitalleşen
yaşam içerisinde her ne kadar bireysellik ve bencillik artmış olsa da toplumumuzda bayram,
düğün, hasta ziyareti ve davet gibi toplumsal normları arttıran kültürel adetlerin yeri oldukça
sağlamdır. Hastalık nedeniyle insanların evlerinde zorunlu olarak ikamet etmeleri gerekirken
korona olan hastayı ziyarete gitme,düğün toplantılarına katılma ve hatta insanların geçmiş
bayramlarını tebrik etmek için birbirlerine ziyaretlerde bulunması toplumun farkında olmadan
canından daha değerli ve işlevsel gördüğü adet ve normların sağlamlığını göstermektedir.
Olaylara salt “cahillik” açısından bakmak yerine, insanları böyle eylemeye zorlayan güdü
nedir sorunsalı ile yaklaşıyorum. Bu soruya bulabildiğim en tatminkar cevap ise başat kültürel
ögelerin halk üzerindeki müzmin etkisi akla geliyor. Yasaklara rağmen toplumun böyle bir
refleks vermesi her ne kadar gülünç gelse de bu olayın ardında yatan bir biliçdışı durum söz
konusudur. Koronavirüs toplumsal değer ve adetlerimizi her ne kadar zorunlu olarak
değiştirse de böyle örneklerin olması kültürün toplumun üzerindeki tesir ve büyüklüğünü ve
kültürel normların nelerden daha kıymetli olduğunu göstermektedir.
Küresel salgının değiştirdiklerinden ve dönüştürdiklerinden çok ilerde bizlere
yerleştireceği yeni edimlere dikkat çekmek istiyorum. Korona salgının etkileri, salt ekonomik
alanda değil sosyal ve kültürel alanda da etkileri olan bir hadisedir. Hızla büyüyen salgın,
toplumda ve kültürde de bazı değişimler yaratır. Fakat maddi unsurlarda gerçekleşen değişim
hızının aynısı manevi unsurlar için pek geçerli olmaz. Bir toplumda meydana gelen maddi
değişim ve yenilikler manevi değişimlerden çok daha hızlıdır. Bu durum birçok noktada
uyumsuzluk yaratır. Bu nedenle sosyal boyuttaki değişiklikler; hukuk, töre, gelenek, kültür,
toplumsal anlayış gibi ögelerde boşluk yaratır. Her ne kadar Türkiye gibi geleneksel
toplumlarda manevi kültürel ögelerin değişime karşı dirençli olduğunu söylesek de, kültürün
öyle ya da böyle farklılaşabileceği ihtimal dahilindedir.
Kültürel ritüellerin tamamıyla ortadan kalkmasa dahi biçim değiştirebileceği
varsayılabilir. Ataerkil ve sorgulanmayan bir gelenek olan kız isteme töreninin salgın
sebebiyle çevrimiçi ve uzaktan yapılması, kültürün değişime boyun eğmek zorunda kaldığını
göstermektedir. Geçmişte evlenecek erkek birey ailesiyle birlikte, evleneceği kadının evine
giderdi. Evet artık kız isteme töreninde ortak bir mekan yok. Taraflar kendi evlerinde kalarak
bu töreni gerçekleştiriyorlar. Henüz bunu görebilmek için çok erken fakat hiç ummadığımız
bir biçimde kültürel adetlerin şekil değiştirdiğini görebiliriz. Birdenbire kadın ve ailesinin
erkeğin evine erkek isteme seromonisi yapılacağı düşünülemez. Ancak yavaş ve fasılalı bir
şekilde bir değişim mümkün. Dünyada ve ülkemizde kültürel değişimlerin örnekleri mevcut.
Kültürün çok bir anlam ifade etmediği, aidiyetlik ve toplum olma hissiyatının düşük olduğu
toplumlarda, -enteresan bir şekilde- bencilleşme eğilimlerinin tam tersi bir durum
yaşanmış ve toplumun geçmişteki bazı kültürel mitlerine geri döndüğü görülmüştür. İtalya’da
Skype üzerinden oluşturulan gruplarda 13.yy’a ait ritlerin, hikayelerin, efsanelerin anlatılarak
o zamanki masalların illüstirasyonları yapılmış, yasaklara rağmen komşuluk eğilimleri
artmıştır. Koronavirüs küresel salgınının; geleneksel topluluklar da farklı, bir toplum veya
kültüre aidittelikten çok birey olmanın önem kazandığı toplumlarda farklı etkiler yaratması
şaşmamak gerektir.
4. Toplumsal İşlev

İnsan sosyal bir varlıktır. İnsan doğası sürekli olarak dışarı ile ilişki içerisindedir. İnsanlar
eski zamanlardan beri bir araya gelmiş sosyal organizasyonlarla çeşitli münasebetler
geliştirmiş, toplumları oluşturmuş, devletler kurmuştur. Koronavirüs pandemi döneminde inşa
edilmiş tüm bu ilişkilerimizden azade bir biçimde yaşıyoruz. Çünkü evdeyiz ve artık eskisi gibi
fiziki bir sosyallik söz konusu değil. Ancak buna rağmen dışarıyla kurduğumuz -dışarıdan
kastım bireyin kendisi ve özel alanı dışında her şeyi kapsamaktadır- bağ o kadar kuvvetli hale
geldi ki evde kalmak zorunda olduğumuz şu günlerde bile kendimizi kaybettik. Eskiden
dışarıda takındığımız sahte tavırlar eve gelince üzerimizden düşüyordu. Günümüzde bu sahte
tavırlar evlerde de takılmaya devam ediliyor. Dijital bir çağda yaşıyoruz. Bu sebeple geçmişe
nispeten bireyin kendisiyle kurduğu derin ilişki yüzeyselleşmiş durumda. Koronavirüs’ ün
bizleri eve hapsetmesiyle insanların sosyal medyaya doluşması sonucunda artık kendimiz
olabileceğimiz kendimiz kalabileceğimiz evlerimiz dahi hiçbir yer kalmadı. Akıllı telefonlarla
başlayan bu bireysellik saldırısı korona ile had safhaya çıktı. Evden çalışmak zorunda
olduğumuz için kullanılan Whatsapp grupları sosyal medya paylaşımları kendimiz
olabileceğimiz tek yer olan evimizi de çevirdi ve benliğe karşı tehdit oluşturdu. Bugün
pandemi nedeniyle evlerimiz dışarıdan farklı değil ve hepimiz sahte kimliklerimizi evde
yaşamak zorundayız. Çünkü insan sosyal bir varlıktır(!). Eğer salgından sonra da böyle olmaya
devam edersek kendimiz olmayı tamamen unutarak “mış” gibi yaşamaya kendimizi
kaptıracağız.
Koronavirüs günlerinde insanlar zorunlu olarak evlerinde ikamet etmeye zorlanırken
virüsün görünüşte herkesi ilgilendirmesi sebebiyle bir anda “hepimiz aynı gemideyiz”
argümanı üretildi ve yoğun bir biçimde bu argüman halk nezdinde onaylandı. Oysa
Koronavirüs bizlere bir kez daha gösterdi ki hepimiz aynı gemide değiliz. Toplumun farklı
kesiminden insanların virüsün her türlü olumsuzluğundan farklı ölçüde etkileniyor olması bu
duruma örnektir. Sokağa çıkma yasağına kimi şömineli, bahçeli evinde kalarak zamanını
geçirirken, kimileri tek odalı evlere sığışmak zorunda kaldı. Koronavirüs pandemisi toplumsal
eşitsizliğin derinliğini bir kez daha gözler önüne serdi. Canı pahasına dahi olsa evinde
duramayıp çalışma zorunluluğu içerisinde olan insanlarla toplumun diğer kesimeri arasındaki
toplumsal eşitsizlik farkını hep birlikte görmüş olduk. Ancak virüsün toplumsal eşisizlikleri
derinleştirmesine karşın tüm insanlığın yaşadığı dünyayı korumamıza dair farkındalık ve
yardımlaşma duyarı oluşturduğu da söylenebilir. Sonuçta küresel bir salgının içersindeyiz.
Her ne kadar yerel bir lokasyondan çıkmış olsa da tüm dünyaya yayılan bu hastalık hepimizin
çözmesi gereken ortak bir sorun haline gelmiştir. Bu zor günlerde toplumsal farklılıkları bir
köşeye atarak salgına karşı örgütlü bir duyarlılık içerisinde olunabilir. Bu örgütlü durum
sosyal izolasyonun olduğu şu günlerde toplumsal duyarlılığı artarak yardımlaşma ve
dayanışma örnekleri görülmüştür. Koronavirüs bir yönden toplumsal farklılıkları
derinleştirerek, toplumda çatlak yaratmış; diğer yandan ise çevreye ve dünyaya karşı daha
duyarlı davranmak adına toplumu birleştirici bir rol üstlenmiştir.
5. Siyasal İşlev

Dünya Sağlık Örgütü’nün korona virüsü pandemi ilan ederek küresel bir salgın olduğunu
ilan etse de, ABD başkanı Donald Trump’ın ısrarla korona hastalığına “Çin virüsü” demesi,
uzun bir süre Çinli insanlara canavar muamelesi yapılarak otobüslerden dışlanması; siyasi
erklerin küresel çapta şapkayı önüne koyup düşünmek yerine halkı milliyetçilikle
güdülemesinin bir sonucudur. Topluluklar tehdit altındayken bir günah keçisi arar ve
milliyetçilik eğilimi artar. Siyasal otoritenin evinde yaşayan yöneticiler ise bu durumu
lehlerine veya aleyhlerine çevirebilir. Yönetebilmek için ya “rıza” üretmeniz ya da korkuyu
sopa olarak kullanarak “zor” kullanmanız gerekir. Dünya tarihi bu duruma alışkındır. Örneğin
Frengi hastalığı 15.yy’da ilk olarak görüldüğünde; Osmanlı’da Frenk hastalığı, İngiltere’de
Fransız hastalığı, Fransa’da İtalyan hastalığı, İtalya’da Amerikan hastalığı, Amerika’da ise
yerliler hastalığı adını almıştı. Ülkelerde salgının küresel boyutlarını anlayıp salgını kabul
edilmek yerine adeta cadı avı başlamıştı. Çünkü kötü olan her şey -virüs de buna dâhil-
yabancıdır ve dışarıdan gelmiştir(!). 15. yy Avrupa’sı salgına çözüm bulmak yerine cinsel
yolla bulaşabilen bir hastalık olduğu için eşcinselleri, hayat kadınları başlarda öldürerek daha
sonraları ise zor hapis şartlarına terk ederek çözüm bulmuştu. Esas bir çare bulmak yerine
toplumsal normlara uyum sağlamayan insanları cezalandırmak için bir bahane olmuştu adeta
frengi hastalığı. Odaklanmamız gereken husus virüsün unsuriyeti değil. Virüsün ortaya
çıkmasının sebeb olduğu gayri fitri koşullardır. İnsanlığın ne ile ve ne şekilde kainattaki
ahange çomak soktuğunun araştırılmasının yapılması gerekmektedir. Ancak zor olanı budur
çünkü ipin ucu sistem eleştirisine çıkmaktadır. Evet koronavirüs küresel salgını mevcut
siyasal-ekonomik yöntemle doğrudan ilintilidir. Ve bunu eleştirmek birçokların işine gelmez.
Eğer bu eleştiri yapılırsa, ataerkil ve sömürgeci düzenden insanların topluluk olarak
yaşabildiği paylaşımcı bir topluma geçiş pekala mümkün olabilir. Ancak bu geçiş siyasal
stratejinin çıkarlarına muhalif olduğu için siyasi erkler olayı milliyetçilik gibi boyutlara
taşıyarak hedef şaşırtmak isterler.

Bu tarihsel karşılaştırmadan sonra 2020 yılında korona virüs salgınının toplumdaki hangi
farklı kesimin seslerini keseceğini irdeleyelim. Korona virüs korkusunun yönetme erkine
sonsuz yetkiler vermesini karşı çıkmak ve halkın esas gücünü korumak elzemdir. Ülkemiz
üzerinden bir örnek verecek olursak belki görünüş itibariyle toplum sağlığını korumak
amacıyla çıkarılan KHK’ların sosyolojisinin yapılması ve anayasa uyumluluğu kontrol
edilmelidir. Eğer iyi bir siyaset için işin insani ve ekolojik boyutunu göremezsek salgını
siyasal erklerin zor kullanmasında işine yarayan bir korku üretme ve biçimlendirme aracına
dönüştürürüz. Korona korkusunun siyasi erklerin eline teslim edip toplumdaki farklı uzuvların
ortadan kaldırılmasına müsaade edemeyiz. Bu bir evham değildir. Virüs nedeniyle
sorgulamayı elden bıraktığımız anda 21.yy insanını, 15.yy siyasi erklerine teslim etmiş oluruz.

You might also like