You are on page 1of 24

Modernleşme, Modernlik ve Ulusçuluk Bağlamında

Türkiye’de Muhafazakârlık

Ömer Faruk KARAGÜZEL



Her çağda yapılması gereken, gele- veya pozitivizm gibi ideolojilerin aynadaki gö-
neği, onu alt etmek üzere olan kon- rünümü nettir fakat muhafazakârlık kavramı
formizmin elinden bir kez daha kur- hareket eden bir nesnenin aynadaki görünü-
tarmak için çaba harcamaktır. mü gibidir.
—Walter Benjamin
Niçin bugünü yaşamıyorsun Mümtaz?
Niyet
Neden ya mazidesin ya istikbaldesin.
Bu saat de var.
Her kavram, her modern, siyasal ve popü-
—Ahmet Hamdi Tanpınar ler ideoloji, zihne ilk verdiği ve uyandırdığı al-
gı ile bilinçte ilk karşılığını bulur. Kavramları
karşılayan sözcükleri de bu anlamıyla kesin

“M
odern, siyasal ve popüler” te- olarak kabul etmek yanlış olacaktır. Muhafa-
rimleri etrafında toplanabilecek zakârlık kavramı geçtiğinde zihinde beliren ilk
olan modern siyasal ideolojiler: karşılık tutuculuk, modernleşmeye, modernli-
Liberalizm, sosyalizm, pozitivizm, komünizm, ğe ve yeni olana düşmanlık, gelenekselcilik,
nationalizm ve muhafazakârlığın çıkışı aslında bazen gericilik ve hatta bazen bağnazlıktır.
1789 ile 1945 yılı arasına sıkışır. Belli bir dö- Muhafazakârlığın kavramlaştırılması çabası
nem, belli bir tarih, belli bir toplumsal ortam önündeki en büyük sorun da zihinlerde uyan-
ve belli bir mekân içinde ortaya çıkan bu kav- dırdığı bu önbilgidir. Bu önbilginin koşullanmış
ramların, sözlük tanımları olmaz. Sözlük ta- ve orta yol bir sentezi kabul eden muhafa-
nımları olamaz çünkü bu kavramlar bahsetti- zakâr aydınların tavır, düşünüş ve reaksiyoner
ğimiz durumların ortasında tarihin sürekliliği yaklaşımlarının etkisi yadsınamayacak dere-
içerisinde, her mekâna göre farklı tavırlar or- cededir.
taya koymuşlardır. Değişmez, az değişir, te- İki farklı görüşün muhafazakârlığın kav-
mel tanımlamaları olsa da bir kavramın içine ramsallaştırılmasındaki bu sorunsalı ortaya çı-
tarih şırınga ettiğiniz zaman, o kavram mu- kardığını söyleyebiliriz. Birincisi, geçmişin hik-
hakkak tarihsel değişimden etkilenecektir. meti üzerinden yapılan tanımlama ile gelecek,
Muhafazakârlığın özelliklerini ve bu kav- geçmişin referansları ve birikimi ile açıklan-
ramın içeriğini araştırmak, faşizm, komünizm, maktadır. İkincisi ise, yine geleceğe yönele-
liberalizm gibi katı ideolojilere göre oldukça rek, değişimi esas alan tüm yeniliklere karşı
sorunludur. Kavramın kullanılış biçimlerindeki temkini ve karşı direnci içinde barındıran bir
iki arada bir dereliği, bizzat kavramın zihinler- düşünce geleneğini temsil etmesidir. Her iki
de net bir yere konumlanamayışına sebep ol- durumda da yeni olana karşı verilecek tepki-
duğunu söylemek mümkündür. Liberalizm ve de bir belirsizlik hâli vardır.
hatta demokrasi denildiğinde zihinde beliren Çalışmamızda; kavramın zihinlerde yarat-
eşitlik, özgürlük ve toplumun üstünlüğü gibi tığı sorunsal hatta paradoks ve son yüzyılda
yanlış algılar bizzat “muhafazakârlık” dendi- özellikle liberalizm ve onunla dönemsel olarak
ğinde de bir karmaşayı ortaya çıkarır. Faşizm ilişki içerisinde olan muhafazakârlığın ne olup,
Genç Hukukçular Hukuk Okumaları

ne olmadığı ve muhafazakârlığın hem Türki- sahip olduğunu savunur: “Muhafazakârlık ani


ye’de hem de Batı’da bu denli yükselişinin değişikliklerin zorluk ve tehlikesini; istikrar,
sebepleri üzerinde duracağız. Modernleşme devamlılık ve tasarrufun önemini vurgulayan
ve modernlik ile muhafazakârlık ideolojileri argümanlar sürer, radikalizm ise yenileşmeye
arasındaki bağı irdeleyerek, kavramın anlaşıl- ve değişimi kucaklama cüretkârlığına dair he-
masının önündeki engelleri kaldırmaya çalışıp yecan ve iyimserlik ifade eder.”2
kavramın Türkiye’deki görünüm biçimlerini ir-
Karl Mannheim muhafazakârlığı tanımlar-
delemeye çalışacağız. Bu yol haritasını da ön-
ken onun “rasyonelleşmiş bir gelenekçilik” ol-
celikle kavramın içeriğini ve Batı’daki görünüş
duğunu ifade etmiştir. Aydınlanma, Sanayi
biçimleri üzerinde durarak başlatmak faydalı
Devrimi ve Fransız İhtilali’nin etkilerine karşı
olacaktır.
üretilmiş modern bir siyasal ideoloji olarak
muhafazakârlık, yine Aydınlanma aklının sta-
tükoyu itidalli bir biçimde restore etme iste-
Kavram ğinin bir uzantısıdır.

Muhafazakârlık, etimolojik olarak “sakla-


mak, korumak, bellekte tutmak” anlamlarında
Aydınlanma Düşüncesi ve
Arapça hıfz kökünden türetilmiştir. Muhafa-
zakârlık kavramıyla vurgulanan, mirasın ko- Muhafazakârlık
runması, toplumsal hafızanın diri tutulması
yani sürekliliktir. Rasyonalist epistemolojinin hâkim olduğu
18. yüzyıl Avrupasının en önemli düşüncesinin
Fransız Devrimi sonrasında siyasal anlam- başında “akıl” ve “yeni evren tasarımı” gel-
da kullanılan bu terim, reformlara tedrici ve mektedir. İnsan, aklının maddi boyutları itiba-
temkinli olarak verilecek desteği ifade eder. riyle anlaşılabilir bir evrenin nesnesi idi. De-
18. yüzyıl Avrupasında belirginleşen ve Aydın- izmin ve septisizmin yükselişe geçtiği bu yıl-
lanmanın etkisiyle toplumsal ve siyasal yaşa- larda, artık akıl, insan ruhu ile ilahi ilham ara-
mın her alanında yerleşik kalıpları yıkarak ön- sındaki bir beraberlik olarak kabul edilmiyor-
ce Avrupa’da, sonra da tüm dünyada tarihin du. Bu dönem, Allah ile insan arasındaki iliş-
yönünü değiştirecek olan insan ve evren ta- kinin tersine çevrilmesi ve Allah’ın insana ba-
hayyüllerini üreten bir zihinsel dönüşüme ve- ğımlı olarak düşünülmesi, yeni-teolojinin yük-
rilecek “akıl” temelli tepkilerden biri de mu- selişini de ifade etmekteydi.
hafazakârlıktır.
Aydınlanma düşüncesinin merkezindeki
Huntington, “Bir İdeoloji Olarak Muhafa- evreni ve insanı kurgulayan tek faktör olarak
zakârlık” adlı makalesinde muhafazakârlığın rasyonalist düşünce biçimine ve Fransız Dev-
ideal bir toplum arayışı sunmadığını ifade rimi’nde somutlaşan devrimci siyasetin prati-
ederek bir “muhafazakâr ütopya”dan söz edi- ğine, devrimci hayalî sosyalist hareketlere ve
lemeyeceğini belirtir. Huntigton’a göre “mu- Sanayi Devrimi sonrasında şekillenen yeni
hafazakârlık, gelenekselden feodale, ondan toplumsal yapıya duyulan tepkiler, muhafa-
liberal ve kapitalist ve sosyal demokrat olana zakârlığın doğuşuna yol açan faktörler olarak
kadar her türlü farklı kurumsal düzenleme çe- gösterilebilir.
şitlerini savunmak için”1 kullanılan bir düşünüş
biçimidir. Asıl olan içerik değil yöntemdir; Aydınlanma aklına yöneltilen eleştiriler,
muhafazakârlık, siyasal dönüşümleri tetikledi- muhafazakârlığın felsefi temelini oluşturan
ğinde değişimci yanını gösterir. Bilinenin ak- önemli kaynaklardandır. Bu eleştiriler saf aklın
sine, muhafazakârlık liberalizmin karşıtı değil- eleştirisini içinde barındıran ve devrimciler ile
dir. Huntington muhafazakârlığın kendisinin modern olana duyulan bir özlemi ifade et-
de liberalizm gibi değişimci bir radikalizme mektedir. Bu eleştiriler, akıl çağında gözden
düşürülmek istenen değerlere tutunarak po-
tansiyel bir muhalefeti öngörüyordu. Örneğin,
1
İsmail Safi, Türkiye’de Muhafazakârlığın Düşünsel ve
Siyasal Temelleri, Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi
2
Yayınları, Ankara 2005, s. 45. Owen Harries’den aktaran İsmail Safi, a.g.e., s. 45.

358
Türkiye’de Muhafazakârlık / Ö. F. Karagüzel

Krallık devrilmeli idi, fakat Kral sembolik ola- Muhafazakâr düşüncenin oluşmasında en
rak İngiliz Devrimi’ndeki gibi varlığını sürdür- etkili isim Fransız düşünür Edmund Burke
meliydi. (1729-97)’tür. Burke, modern siyasal ve top-
lumsal muhafazakârlığın felsefi babası olarak
Aydınlanma aklının “kibirliliği”ne yönelik
kabul edilebilir. Muhafazakârlığın kurucu ba-
temel eleştiriler, felsefî olarak onun aşkın ve
balığı sıfatını, Devrim öncesi tarihlerde yazdığı
metafizik olanı dışlamasından, pratikte ise
eserlerle almıştı. Burke’nin siyasal düşünce
geleneksel dinî kurumları, özellikle de Katolik
tarihi içindeki önemi, toplumu soyut ilkeler
Kilisesini zayıflatmada veya yıkmada oynadığı
doğrultusunda akıl eksenli kurmak için yapılan
rolden kaynaklanmaktadır. Aydınlanma de-
Fransız İhtilali’nin ne tür bir seyir izleyeceğini
ğerlerinin, dinin vazettiği felsefeden tamamen
önceden görmesinde yatmaktadır. Ancak ona
ayrı bir zeminden hareket ediyor olmasından
bu konudaki ününü getiren, Fransız Devrimi
dolayı, bu süreçte dinin uğradığı tahribattan
hakkında yazdığı Reflections of the Revolu-
ve bunun olumsuz sonuçlarından kaynaklanan
tion in France başlıklı eseridir. Burke, Reflec-
dinî bir vurgunun varlığı görülmektedir.
tions’da muhafazakâr düşüncenin temel özel-
Aydınlanmaya yöneltilen eleştirilerin önemli liklerini altı temada özetler:
bir bölümü de, aynı zamanda muhafazakârlı-
 Dinin toplumsal hayatta önemi,
ğın kendisinden türediği bir kaynak olarak da
gösterilen romantik tepkide belirginleşmekte-  Reform adına kişilere haksızlık yapılması
dir. Fransız Devrimi gerçekleşmeden başlamış tehlikesi,
olan ve Aydınlanmanın değerlerine, özellikle
rasyonel aklının “soğuk analizlerine” karşı ya-  Rütbe ve görev ayrımlarının gerçekliği ve
şamın deneyimini, yüceltilen akıl yürütmeye arzu edilirliği,
karşı vahiy ve sezgiyi, toplumsal olana karşı  Özel mülkiyetin dokunulmazlığı,
bireysel olan değerleri ön plâna çıkaran dü-
şünsel, edebî ve sanatsal bir akım olarak ro-  Toplumun bir mekanizmadan ziyade bir
mantizm, var olan dünyanın eleştirisi için organizma olduğu görüşü,
zengin bir kaynağı işaret ediyordu.3  Geçmişle kurulan sürekliliğin değeri.4
Edmund Burke, toplumun yüzyıllar süren
Batı’da Muhafazakâr İdeolojinin arka planında bazı birikimlere sahip olduğunu,
bunun ani olarak değişmesi durumunda sos-
Görünüş Biçimleri yal dengede problemler ortaya çıkacağını
söyler. Fransız Devrimi sonrası ortaya çıkan
Batı siyasal düşüncesi Aydınlanmadan kaos, Burke’nin düşüncelerinin bir ekol hâline
mülhem ve birbirini farklı alanlarda tamamla- gelmesinde etkindir. Gerçekte Burke değişi-
yan dört gurupta toplamak mümkündür; Sos- me karşı değildir, bunun doğal süreçte özüm-
yalizm, Liberalizm, Milliyetçilik [Nationalism] senerek yavaşça değişmesini [evulasyon] sa-
ve Muhafazakârlık. İfade etmekte yarar var, vunur, ani gerçekleşen devrime [revulasyon]
muhafazakârlığın düşüncede yarattığı yanıl- karşıdır. Örneğin; Burke Fransız Cumhuriyet
sama diğer üç kavramdan ayrı olarak bir karşı fikrine karşı Birleşik Krallığı desteklemesine
çıkışı ifade ediyormuş gibi görünse de diğer karşı, aynı Birleşik Krallığa karşı Amerikan Ba-
kavramların ve Batı kültürünün özelliklerini ğımsızlık Savaşı’nı destekler.
özümsemiştir.
Muhafazakârlığın kurucu babası Edmund
3
Burke için Fransız devrimcileri, medeniyeti ve
Muhafazakârlık sıklıkla Aydınlanma karşıtı bir akım
devamlılığı tehdit eden bütünsel bir yıkımın
olarak tanımlansa da, aslında ikisi arasına kesin bir
çizgi çekmek mümkün görünmemektedir. Muhafa- mimarlarıdır. Fransa, geleneğe ve tarihe yani
zakârların çoğunun Aydınlanmayı açıkça mahkûm devamlılığa saygılı olan tedrici bir değişimin
etmiş olmaları, David Hume gibi hem Aydınlanmanın yerine tarihle kesin bir kopuşu tercih etmiştir.
hem de muhafazakârlığın içinde adı geçen düşünür- E. Burke, toplumu ve siyasal hayatı jakoben
lerin varlığı gerçeğini değiştirmemektedir, öte yandan
Muller’in de belirttiği gibi “Aydınlanma içinde pek çok
akım vardır ve bunlardan bir kısmı muhafazakârdır. İs-
4
mail Safi, a.g.e., s. 65. İsmail Safi, a.g.e., s. 65.

359
Genç Hukukçular Hukuk Okumaları

bir tavırla ve spekülatif önermeleriyle yeniden se, gelenek, ön plandadır. Her iki muhafa-
inşa etmeyi amaçlayan Fransız devrimcilerini zakârlık da otoriter bir nitelik taşır.”6
bu tutumları nedeniyle “aşırılar” olarak nite-
Klasik muhafazakârlık Kıta Avrupası’nda
lendirmiştir. Fakat o, bu eleştirisiyle devrim
gelişmiş olmakla birlikte tüm kıtanın özellikle-
fikri yerine evrim düşüncesini —aşamalı bir
rini tam olarak taşımaz. Çünkü kıtada biri
modernleşme sürecini— savunmuştur. Top-
Fransız [Frankofon], diğeri Alman [Germeno-
lumun kendi kazanımları olabilecek bir yöne-
fon] olarak adlandırılan iki tür muhafazakârlık
tim ve düzeni. Modernleşelim, felsefi bir alt-
gelişmiştir. Diğer muhafazakârlık biçimlerin-
yapı ile kiliseyi de modernleştirelim. Yıkmak,
den farklı olan tarafı daha radikal, katı, uz-
asıp kesmek yerine toplumla birlikte modern-
laşmaz ve reaksiyoner özellikler taşımasıdır.
leşelim. Bir anlamda Burke, devrimin devrim
Frankofon muhafazakârlık gelenekleri, monar-
oluşuna karşı çıkmıştır. Tutucu değil, deği-
şiyi, kilise eksenli cemaat yapılarını savunan,
şimden yana bir tavır sergilemiş fakat devri-
devrim ve ilerleme düşüncesini şiddetle eleş-
min amaçlarını da doğru bulmadığını söyle-
tiren, reddeden bir muhafazakârlıktır. “Aydın-
mekten de çekinmemiştir. Burada salt eleştiri
lanma düşüncesini reddetmekle birlikte, onun
devrimin kendisi değil gerçekleşme biçimidir.5
kullandığı üsluba yakın bir üslup kullanarak
O modernleşme süreci olarak İngiliz modern-
kolektivist, bütüncül ve uzlaşmaz bir tutum
leşmesinin savunucularındandır. Burke, “Kra-
sergilemiştir.”7
lın kendisinin bir önemi yoktur.” der, fakat İn-
giliz Kraliyetinin sürmesinin simgesel olarak
dahi kalmasının İngiliz toplumu için olmazsa
olmaz görür. Tutucu tavır tam bu noktada, in- Anglo-Amerikan Tipi
san doğasına aykırı kutsallarda kendini göste- Muhafazakârlık
rirdi.
Muhafazakârlık Fransız İhtilali’nin ürünü
olmakla birlikte Amerikan tecrübesi Fransız
Kıta Avrupası Muhafazakârlığı Devrimi’nden oldukça farklı bir nitelik arz
eder.8 Aydınlanma aklına karşı en köklü eleşti-
Alman muhafazakârlığın şekillenmesinde riler Angloamerikan siyaset felsefesini temsil
öncü olan isim ise Hegel’dir. Hegel, var olan eden düşünürlerden gelmiştir. Bu düşünürler
muhafazakârlık anlayışını, felsefî bir biçimde arasında Burke, Hume, Montesquieu, Churc-
temellendirmiştir. Onun düşünceleri üzerine hill, Qakeshott, Salisbury gibi isimler bulunur.
bina olan Alman muhafazakârlığına bakıldı- “Burke’çu muhafazakârlık” ya da “Ampirik
ğında, verili muhafazakârlık anlayışına sadık muhafazakârlık” olarak da adlandırılan bu si-
kalmakla birlikte Fransız muhafazakârlığının yasi düşünce, devrimci olmaktan çok evrimci,
üstünde bir felsefi derinliğe sahip olduğu gö- dogmatizmin ve mutlakçılığın saptırmasına
rülür. Alman tipi muhafazakârlık anlayışı, sa- karşı, akılcı olmaktan öte makul olmayı temsil
dece bir siyaset biçimi ya da pratiğe dönük eder. Aynı zamanda Aydınlanma aklının çık-
bir tavır değil, Anglosakson tipi muhafazakâr- mazlarını ampirik olarak da gösterebilmişler-
lıkta olduğu gibi felsefî derinliği olan bir anla- dir.
yıştır. Daha sonra faşizmin ortaya çıkışına da Rusesel Kirk’in “Amerikan muhafazakârlı-
zemin hazırlayacak olan, devleti toplumsal ğının kurucu babası ve gerçek önderi” şeklin-
hayatın merkezinde bütün yaşam alanlarını de lanse ettiği düşünür John Adams (1737-
kuşatan ve belirleyen bir konuma yerleştiren
hiyerarşi merkezli bir muhafazakârlık anlayışı-
6
na sahip olan Hegel’in aksine, başta St. Au- Ramazan Akkır, Türkiye’de Din ve Muhafazakârlık,
Yüksek Lisans Tezi, Çukurova Üniversitesi Yayınları,
gustine olmak üzere Fransız muhafazakârlığı Adana 2006, s. 23.
kilise otoriteleri üzerinden dinsel kaynaklara 7
Fatime Yalınkılıç, Modernizm ve Muhafazakârlık Dü-
uzanarak, bu kaynaklardan faydalanır. Bundan şünce Akımlarının Sosyolojik Analizi, Yüksek Lisans
dolayı “Muhafazakâr siyasette Tanrı, din, kili- Tezi, Fırat Üniversitesi Yayınları, Adana 2007, s. 32.
8
Philip Davies’den aktaran Mehmet Vural, Siyaset Fel-
sefesi Açısından Muhafazakârlık, Elis Yayınları, Ankara
5
A.g.e., s. 63. 2007, s. 50.

360
Türkiye’de Muhafazakârlık / Ö. F. Karagüzel

1826)’tir. Federalist bir kökene sahip olan, dır.”9 Gerek İngiliz muhafazakârlığı gerekse
karamsar görüşleriyle dikkat çeken Adams, Amerikan muhafazakârlığı siyasal alanı ve
İngiltere ile sömürgeleri arasında vergilere devletin bu alandaki rolünü ileri sanayi top-
bağlı anlaşmazlık çıkınca hukuk bilgisi ve ce- lumuna siyasal bir çerçeve çizerek yeniden
saretini kullanarak yıldızını parlattı. 1774 ve tanımlamaktadır. Bu iki modelin ortak nokta-
1777 kongrelerine katılan Adams, Fransız ları olarak, kanun hâkimiyeti aracılığıyla sınırlı
Devrimi’ne yönelik kuşkularıyla tanınıyordu. devleti savunmak ve “doktriner ve dogmatik
Fransız Devrimi’ni çok aşırı bulan ve ABD’deki olandan hoşlanmamak” sayılabilir.
özgürlük hareketlerinin olabildiğince sessiz ve
Her iki muhafazakâr tutumun ortak nokta-
muhafazakâr bir düzlemde gerçekleşmesini
savunan Adams, Jefferson’la birlikte bağım- sı siyasal alanı ve devletin rolünü ileri sanayi
sızlık bildirgesini kaleme alan heyette yer al- toplumunu siyasal olarak sınırlayarak yeniden
tanımlamaktır. Bu, kanun hâkimiyeti yoluyla
mıştı. 1785’de ABD’nin İngiltere nezdinde ilk
sınırlı devleti savunmak, doktriner ve dogma-
büyükelçisi de olan Adams, 1788 ve 1792 yıl-
tik olandan hoşlanmamak olarak özetlenebi-
larında ABD Başkan Yardımcılığı görevini yü-
lir. Mehmet Vural, bu bağlamda Amerikan
rüttü. 1797’de hararetle savunduğu Washing-
muhafazakârlığının siyaset felsefesinin temel
ton’un halefi olarak gösterilen Adams, daha
özelliklerini şu şekilde özetlemektedir.10
sonra ABD Başkanlığına da yükseldi. Ancak
Adams’ın başkanlık hayatı pek parlak geçme- a) Devamlılık: Bu siyaset felsefesinde düzen
di. ve değişimin hızı önemli bir yer tutar. İs-
Pozitivistlerin, Atatürk ilke ve inkılâpları tikrar esas olduğu için geniş ve köklü deği-
çerçevesinde çizilen toplumsal projeyi, Aydın- şimlere karşıdırlar. Muhafazakârlığın ana
lanmanın kendisi olarak sunmaları karşısında, teması olan geleneklere saygı burada da
muhafazakâr düşünürler Anglosakson değer- çok önemlidir. Çünkü geçmiş, istikrar ve
akıl birikimi taşır. Rossister’e göre iyi bir
lere başvurarak, onu tarih ve gelenekle kültü-
toplum özelliğini düzen, birlik, eşitlik, istik-
rel bağlantısını bulmaya ve toplumsal meşrui-
rar, devamlılık, güvenlik, uyum ve değişi-
yetini sağlamaya çalışmışlardır.
min sınırlılığı gibi etmenlere dayanır.
Edmund Burke’nin yaklaşımlarıyla şekille-
nen bu muhafazakârlık türü Kıta Avrupası
b) Otorite: Amerikan muhafazakârlığında dev-
letin gücü ve sınırlarının belirlenmesi önemli
muhafazakârlığına göre daha parlamenter ve
daha dengeli bir hükümetten yanadır. Ameri- bir yer tutar. Buna devletin gücü ve sınırla-
ka’daki sürecin etkileriyle gelişen bu yeni mu- rının belirlenmesi önemli bir yer tutar. Bu-
hafazakârlık, Fransız Devrimi’nden tevarüs na göre devletin temel işlevi dış tehditlere
eden “soyut, rasyonalist devrimci niteliğini” karşı savunma, içeride ise düzeni koruma
eleştirerek modern dünyaya ait kurumları ge- olmalıdır.
leneksel yapı çerçevesinde tanımlamaktadır. c) Toplum: Toplumsal kurumların yerinden
Genel hatlarıyla Angloamerikan tipi düşünce yönetimi ideal bir muhafazakâr devlette
geleneği liberaldir. Bundan dolayı Amerikan çok önemlidir. Buna göre kilise, sendika,
muhafazakârları Maistre ve Bonald gibi, mo- üniversite, gazete vb. sivil toplum kuruluş-
dern toplumun kurucu ilkelerini reddetmek ları, kurum ve bölgesel birlikler, merkezî
yerine anayasal demokrasiyi ve serbest piya- otoritenin gücünü dengeler. Bu tür yerel
sayı sonuna kadar desteklerler. Bu anlamda kuruluşlar, ihtiyaçları devletten daha iyi
Amerikan muhafazakârlığını bir “muhafa- karşılayabilir.
zakâr-liberalizm” olarak tanımlayanlar da var-
dır. d) Tanrı, insan ve ahlak, birbiriyle yakın ilişkisi
olan muhafazakârların çok değer verdikleri
“Genel olarak İngiliz muhafazakârlığı mer- kavramlardır.
kezi otoritenin yasama gücünü, siyasal birliği,
seküler toplumsal erdemleri vurgularken,
Amerikan muhafazakârlığı yerel otoriteleri,
cemaatçiliği, dinsel değerleri vurgulamakta- 9
Mehmet Vural, a.g.e., s. 67.
10
A.g.e., s. 44.

361
Genç Hukukçular Hukuk Okumaları

e) Görev, Haklar ve Sorumluluklar: Bu ilkeye rafından şekillendirildiğinde anlamı olan bire-


göre görev haktan öncedir. yin vicdanına hapsetmeye çalışmasıdır. Dinin
önemi geçmişte olduğu gibi günümüz muha-
f) Demokrasi: Bu anlayışta demokrasi sınırlı
fazakârlık anlayışlarında da yerini korumakta-
egemenlik ve anayasayı içermektedir.
dır. Öyle ki, din de toplumu bir arada tuttuğu,
g) Mülkiyet: Ekonominin rolü liberaller kadar sıradan insanı bile iyi davranışa ikna ettiği ve
olmasa da toplumsal yaşamda önemli bir aidiyet bilinci sağladığı ölçüde “ateist muha-
yer tutar. Amerikan muhafazakârlığında fazakârlar” için bile vazgeçilmez bir toplumsal
özel mülkiyete büyük inanç vardır. Genel kurum olarak saygıyı hak etmektedir. Bu bağ-
olarak ekonomi ile ilgili düşünceleri Loc- lamda, bir kısım muhafazakâr düşünürün din-
ke’a dayanır. dar olmadıklarını bilmekteyiz. Meselâ, Burke
dindardı ama Hume değildi. Günümüz muha-
h) Özgürlük: Amerikan muhafazakârlığında
fazakâr düşünürlerden Kristol dindardı ama
özgürlük, eşitliğin büyük kardeşi olarak
Oakeshott ve Strauss değildi. Ama ister inan-
tanımlanır ve özgürlüğe büyük önem veri-
sın, ister inanmasın muhafazakârların hemen
lir. Muhafazakârlıkta temel bir değer ola-
tamamı dine büyük önem atfederler. Mevcut
rak özgürlük, kişisel girişimciliğin, bağım-
düzen kutsallaştırıldığı ve Tanrı’nın iradesinin
sız çalışma ve gelir elde etmenin en do-
bir tecellisi olarak görüldüğü sürece açıktır ki
ğal güvencesi olarak pratik ve vazgeçil-
kendi de güçlenecektir. Çokları Irvin Kristol’le
mez önemi vardır. Bu anlamda mülkiyet
muhafazakârlığın en önemli direğinin din ol-
ile özgürlük arasında kopmaz bir bağ var-
duğu konusunda hemfikirdirler. Çünkü ona
dır.
göre, uzun vadede “insanların karakterini şe-
i) Meritokrasi: Muhafazakârlarda en iyi yö- killendiren ve motivasyonlarına yön çizen tek
netim konusunda mutlak bir birliktelik yok- güç dindir.”
sa da önder sınıfın yönetimi olan meritok-
David Hume da dinin toplumsal bütün-
rasiyi en iyi bir yönetim tarzı olarak görme
leşmeyi sağlayan işlevini önemsemiştir. Ona
eğilimi söz konusudur. Muhafazakâr dü-
göre dinin varlık sebebi toplumsal işleyişteki
şünceye göre doğal aristokrasi toplumda
rolüyle önemlidir. Önemli olan itikadi bağlamı
düzeni sağlayan elit bir sınıftır. ABD’nin 2.
değil, kolektiviteyi sağlamasıdır. Muhafazakâr
Başkanı (1787-1801) ve siyaset felsefecisi
olmak dindar olmak mıdır sorusuna verilecek
olan John Adams (1735-1820)’a göre, üs-
en güzel cevabı da, inanç olarak deist olan
tünlük ve yeteneklerini kullanıp çok çalışan
fakat dini olmazsa olmaz olarak gören David
her insanın girebileceği doğal aristokrat bir
Hume’dur. Toplumsal dokuyu güçlendirmesi
sınıf her toplumda bulunabilir.
anlamında dinin toplumdaki işlevi ve gereklili-
ğini sorgulayan ve daha sonraları muhafa-
zakâr bir duruşa sahip olan diğer düşünür de
Batılı Muhafazakârlığının Durkheim’dir. Durkheim’e göre dinin kökeni-
Din Hakkındaki Görüşleri ni, özünü ne bireysel inançta ne Tanrı’da bu-
lur. İnancın kökeni kendine özgü bir gerçekliği
Muhafazakâr düşünüşte din vazgeçilmez olan [sui generis] toplumdur.”12
bir kaynak olarak karşımıza çıkmaktadır. An-
cak bu noktada din muhafazakârlar tarafından Kilisenin tek-boyutlu dogmatizmi ile ras-
modern bir müdahaleye tabi tutularak dünye- yonel düşünce arasındaki mücadele, özellikle
vi bir mantıkla yeniden kurgulanır. 11 Muhafa- David Hume’dan sonra, biri birleriyle uzlaş-
zakârlar, otorite açısından gerekli gördükleri ması ya da zıtlaşması gerekmeyen iki ayrı
dini araçsallaştırırlar; din toplum düzeyinde epistemolojik alana dönüşmüş ve tek-boyutlu
kolektif bir birliktelik sağlar. Protestanlığa kar- bakış açıları, ister dinî ister seküler olsun, din
şı çıkmalarının sebebi, dinî söz konusu kolek- adamı-bilim adamı farklılaşması ile kendi
tif işlevinden uzaklaştırarak ancak toplum ta- özerk alanlarında düşünce tarzları geliştiren

12
Ramazan Akkır, Türkiye’de Din ve Muhafazakârlık,
11
Bahadır Kurbanoğlu, “Din-Devlet İlişkileri Bağlamında Yüksek Lisans Tezi, Çukurova Üniversitesi Yayınları,
Muhafazakârlık”, Haksöz dergisi, Sayı: 208, s. 38. Adana 2006, s. 45.

362
Türkiye’de Muhafazakârlık / Ö. F. Karagüzel

entelektüel prototiplerin oluşmasına yol aç- SİYASAL MODERNLEŞMENİN


mıştır. Böylece mucizeleri ve kilisenin kendi- GERİSİNDETÜRKİYE’DE
sinden menkul epistemolojik otoritesini bi-
limsel bir çerçeveye oturtamayan bilim ada-
MUHAFAZAKÂRLIĞIN
mı da, kilisenin tanrısal özünden güç alan SİYASAL TEMELLERİ
yanılmaz azizlerin dünya ile ilgili görüşlerini
açık bir şekilde çökerten objektif bilimsel Yeni bir hayat lazım… Fakat sıç-
gerçeklik karşısında şaşıran din adamı da, rayabilmek, ufuk değiştirebilmek
için dahi bir yere basmak lazım.
kendi tek-boyutlu epistemolojileri tarafından
meşru kılınan farklı prototipler oluşturmuş- Ahmet Hamdi Tanpınar
lardır. Aslında, gizli bir sürekliliği kendi içinde
barından bu farklılaşma, Batı medeniyetinin Varlığını “modernliğin” kalkış noktalarına
prototipindeki epistemolojik çatlamayı da gösterdiği tepkiye borçlu olan muhafazakâr-
beraberinde getirmiştir ki, bu durum moder- lık, Hegelci söylemle ifade edecek olursa,
nizm ile kilise arasındaki temel çatışma ala- “muhafazakâr tin, kendi bilincine modernliğin
nını oluşturmuştur. Tek-boyutlu sürekliliğin maddi olarak karşısına almakla ulaşmıştır.” 14
ortaya çıkardığı epistemolojik farklılaşma fel- Modernleşme ideolojisi karşısında muhafa-
sefî ve siyasî sekülerizmin temellerini doku- zakârlığın, bir çatışmadan ziyade modernleş-
muştur. me ile melez bir ilişki kurması önemlidir. Mu-
Muhafazakâr düşünürler genel olarak din hafazakârlık, antagonistik bir karşıtlığı çağrıştı-
konusunda devletin dine müdahalesini savu- ran kimi tezlerine karşın, kapitalist modern-
nurken bazıları ise devletin dine müdahalesini leşmenin bir alt ideolojisi ya da refakatçisi bi-
onaylamaz. Geniş temelli dinî geliştirmek çiminde gelişmiştir. Başka bir deyişle, muha-
devletin sorumluluğunda olmadığı gibi bazıla- fazakârlığın modernleşmeye karşıtlığı güçlü
rına göre toplum asla geniş temelli bir din değil, hatta yoktur ve hatta modernleşmenin
olmaksızın ayakta kalamaz. Durkheim de Pro- tarihsel gelişiminin bir veçhesi olarak kavram-
testanlıktan ve Protestan inancın birey tasav- sallaştırabilir. Onun karşıtlığı modernleşmeye
vurundan nefret eder. Bütün muhafazakârla- değil, modernliğin baskıcı ve radikal koluna-
rın dindar olmadığı kaydını düşerek, bazı mu- dır: Toplumu tabula rasa olarak gören, kökten
hafazakârlara göre din ile muhafazakârlığın değişimci, kurucu rasyonalist ve tarihsel açı-
bağı şöyle açıklanabilir: din, ahirette ödüller dan kopuşçu ideolojilere. Buna karşılık, Türk
vaat ettiği ölçüde insanların saldırganlığına ve muhafazakârlığı konusuna gelindiğinde, çö-
bencil içgüdülerine gem vurabilir. 13 Ayrıca, in- zülmesi zor bir metodolojik problemler yu-
sanların bu mukadderat çizgisindeki konumu- mağıyla karşılaşırız. Teorik bakımdan sorunun
na isyan etmek yerine onunla barışık olmasını önemli bir bölümü, modernleşme literatürün-
sağlar. Bu anlamda muhafazakârlığın en deki temel eğilimlerden ve sosyal bilimcilerin
önemli direğinin din olduğu açıktır. Çünkü on- modernleşmeci tutumlarından doğmaktadır. 15
lara göre din insanların karakterini şekillendi- Sosyal bilimleri uzun bir dönem boyunca ka-
ren ve aynı zamanda motivasyonlarına yön yıtlı kılan geleneğe yönelik körlük, metodolo-
çizen tek güçtür. Tabii buradaki din, tarihî de- jik sorunların önemli bir kısmını açıklama ye-
vamlılığı olan “verili din”dir. teneğine sahiptir. Bu görme kaybı, modern-
leşme teorilerinin pozitivist yöntemlerinden
kaynaklanır ve radikal modernliğin geleneğe
verdiği negatif anlamı anlatır.
Muhafazakâr ideolojinin modernlik ve Ke-
malizm’le kurduğu ilişkiden evvel, modernleş-
me düşüncesine felsefi anlamda yaklaşım bi-

14
Fırat Mollaer, Muhafazakârlığın İki Yüzü, Dergâh Ya-
yınları, İstanbul 2009, s. 185.
15
Mustafa Şekip Tunç, “Descartes Kongresine Hitap”
13
Fatime Yalınkılıç, a.g.e., s. 23. Bilgi Xi:, 1958.

363
Genç Hukukçular Hukuk Okumaları

çimlerini örgütleyen, sistematiğini kuran, felse- birçok yerinde edebiyat ve siyaset alanlarında
fi alt yapısını oluşturan ve Türk muhafazakârlığı kendini iyiden iyiye hissettirmiştir. Bu durum
bağlamında Bergson felsefesi olarak adlandırı- aynı yıllarda Türkiye’de de kendini hissettir-
lan sezgi felsefesine değinmekte fayda var. miştir. Bergsonculuk pozitivist, inşacı, rasyo-
nalist ve devrimci yaklaşımlara alternatif, fel-
sefi bir akım olarak yeni tezler sunma imkânı
Türk Muhafazakârlığına sağlayan ve Türk muhafazakârların da destek-
Bergson’un Etkileri çisi olan bir akım olmuştur.
Türk muhafazakârlığının en önemli özelliği
1937 yılında Hilmi Ziya Ülken ile birlikte de Bergsoncu oluşudur. Fransız felsefeci Berg-
Paris’te Descartes Kongresi’ne katılan Musta- son Türkiye’deki muhafazakâr isimleri derin-
fa Şekip Tunç’a yöneltilen, “Türk modernliği- den etkilemiştir. Osmanlı’nın son döneminde
nin muhafazakâr siyasal-felsefî dil içerisinde Jön Türkler eliyle düşünce hayatına giren, İtti-
hangi kaynaklar yolu ile temsil edildiği” şek- hat Terakki ile bir devlet ideolojisi hâline ge-
lindeki soruya “Türkiye Bergson’un tarif ettiği len pozitivizm, Kemalist ideolojinin de en be-
yolda kendini kurmaktadır”16 şeklinde cevap lirgin özelliğini oluşturur. Cumhuriyet aydını
vermiştir. üzerinde pozitivizmin yoğun bir etkisi vardır.
Muhafazakârlığın düşünce tarihinde Fran- Bu etki günümüz aydınları üzerinde bile de-
sız filozof Henri Bergson’un17 özgün bir yeri vam etmektedir. Cumhuriyetin ilk yıllarında
vardır. Bergson Felsefesi’nin özü, zekânın pozitivizm hem akademik alanda hem de dü-
eleştirisinde ve surre’nin kavranmasında yat- şünce alanında toplumu dönüştürmenin ideo-
maktadır. “Tarih Bergsonca sezilebilir.” der lojik aracı görevini görüyordu. Türk muhafa-
Peguy. Bergsonculuğun getirdiği anlayışın ba- zakârlığının en zorlandığı noktalardan biri po-
şında anti-materyalist ruhçu temelde din ko- zitivist yapıyla mücadele olmuştur. O yere
nusu gelmektedir.18 Bergsoncu felsefenin Ay- göğe sığdıramadıkları gelenek, tasavvuf, Ana-
dınlanma aklına karşı getirdiği sert eleştiri, dolu ruhu pozitivizme bir cevap üretemeyin-
1990’lü yılların başından itibaren Avrupa’nın ce, onu aşabilme imkânı sağlamayınca Batılı
bir düşünceyi kırabilmek için bir başka Batılı
düşünceye sarılmışlardır.
16
Nazım İrem, “Muhafazakâr Modernlik, Diğer Batı, Akımın felsefe alanında getirdiği yeni anla-
Türkiye’de Bergson’culuk”, Toplum ve Bilim, Sayı:
82, s. 156.
yışın başında anti-materyalist ruhçu temelde
17
“din” konusu gelmektedir. Nazım İrem’e göre
Bergson zamanında geçerli görüş ve moda eğilimler
hep maddeci idi. Tamamen materyalist bakış açısı
Türkiye’de, Bergson’un katkıları ile dinin mo-
revaçtaydı. Önceleri Bergson bu akımlara kapıldı ve dern toplum içerisinde yeri ve canlanma ola-
tanrı-tanımaz olarak tanındı. Ona göre bilime “sığın- nakları din-bilim ilişkisi, inancın sosyolojik
mak”, “ümit ve cesaretini kaybeden yorgun kafaların” kavramsallaştırılması, din ile sosyalizm ilişkisi
işiydi. “Bergson’a göre, gerçekten var olan şey mad-
de cansız varlık değildir; gerçeklik süre [durre]dir ve
gibi konular üzerine yoğun tartışmalar yapıl-
bunu yalnızca sezgi kavrayabilir. Zaman bir birikimdir. mıştır.19 Ayrıca, Bergson’un zihincilik karşıtı ve
Gelecek, hiçbir zaman geçmişin aynısı olamaz, zira epistemolojik olarak sezginin üstünlüğünü sa-
her adımda yeni bir deneyim ortaya çıkar. Bergson vunan görüşü, pozitif bilim anlayışını tama-
bilinçli bir varlık için var olmanın değişmek olduğunu
kabul eder, zira değişmek olgunlaşmak; olgunlaşmak
men yıkamamış ancak döneminin bilimcilik
ise, sonsuzca kendi kendini yaratmak demektir. Bu, düşüncesini derinden sarsmıştır. Bergson’a
yalnızca bilinçli insan varlığı için değil, bütün gerçeklik göre; ilmî bilginin dışında felsefî bilgi olduğu
için öyledir. Bergson gelişmeyi, ancak süre olarak an- gibi, sezgi de zekâdan ayrı bir bilgi vasıtası-
ladığımız takdirde her şeyi berraklığa kavuşturabile-
ceğimizi söyler.” Bergson’a göre sezgi, aklın iradeyi
dır.20 Zekâ, madde âleminde mutlak hakikate
hapsettiği çemberden içgüdü vasıtasıyla kurtulur ve ulaşabilir. Ancak, hayatın bilgi vasıtası zekâ
bu suretle hayatı doğrudan doğruya bilir. Şu hâlde
metafizik bilgi, bölüp parçalamadan, anlık bir ışımayla
içeriden bilen vasıtasız bir bilgidir. Metafizik, sezginin
19
hükümran olduğu böylelikle akışın dinamik bir biçim- Nazım İrem, a.g.m., s. 143.
de kavrandığı doğrudan bilgi alanıdır. Mehmet Vural, 20
İsmail Safi, Türkiye’de Muhafazakârlığın Düşünsel-
a.g.e., s. 135.
Siyasal Temelleri ve ‘Muhafazakâr Demokrat’ Kimlik
18
Mehmet Vural, a.g.e., s. 150. Arayışları, s. 147.

364
Türkiye’de Muhafazakârlık / Ö. F. Karagüzel

olmadığından bu alandaki mutlak hakikate mamız için başka tür bir takvim, alfabe ve
ancak sezgi ile ulaşılabilir. Bu iki vasıta kendi başka bir tür şapkaya, başka bir dine ihtiya-
alanları dışına çıktıkları zaman hiçbir şey gö- cımız olmuştur. Bu ülkenin modernleşmesi bir
remez, boşlukta kalırlar. Bu yüzden Berg- tür kendimiz olmaktan utanmanın hikâyesidir
son’un felsefesine “sezgi felsefesi” denilebilir. aslında. Bu gerçekten trajik bir meseledir. Bu
nedenle bizim memleketin modernleşmesinin
Bergson Felsefesi’ni ilk defa Türkiye ile ta-
biliminden çok sanatı yapılır.
nıştıranların başında Ahmet Şuayip ve Rıza
Tevfik gelir. Rıza Tevfik’in 1913 yılında İçtihad Modernleşme, aslında modernlikle belli bir
dergisinde yayınlanan “Henri Bergson ve Fel- ilişki kurma tarzına tekabül ediyor. Ancak biz-
sefesi” isimli makalesi Türk düşünce tarihinde de modernleşme modernleşmeyi Batı ile bir
bu konu ile ilgili yazılmış ilk çalışma olarak saymakla eşdeğerdir. Batı, bu anlamda mo-
kabul edilmektedir. dernleşmemiştir. Modernleşme; modernliğin
ve kendisinin modern olmadığının bilincine
Özetle ifade etmemiz gerekirse; muhafa-
varma durumudur. Modernleşme bizim gibi
zakâr düşünce geleneğinin Bergsoncu ayağı,
ülkelerin, yani modernliğin kıyısında yaşayan
modernliğin düz, çizgisel ilerleyen zaman an-
toplumların modernliğe verdiği bir tepkidir.
layışından rahatsızlık duyduğu açıktır; yıkan,
Modernleşme siyasal bir projedir. Modern-
tahrip eden ve yeniden yapan modernleşme-
leşme hissiyatı bir “geri kalmışlık”, bir “ge-
ye karşı değişmezin, sürekliliğin arayışı içeri-
cikmişlik”, hatta bir “yenilgi” bilincidir. Bu ne-
sindedir. Kemalist Modernleşmenin geçmiş-
denle bizim modernleşme geleneğimizin te-
ten tümden bir kopuşu hedefleyerek, geçmişi
mel sorusu genelde devletin nasıl kurtulacağı
ötekileştirmek isteyişi, muhafazakâr yönelim-
olmuştur. Modernleşme doğası gereği de-
lerin felsefi bir derinliğe ihtiyaç duyuşunu de-
mokratik bir süreç değildir. Devletin, birtakım
rinleştiriyordu. Türkiye’de Bergson felsefesi-
seçkinler aracılığıyla toplumu biçimlendirme-
nin takipçileri bu ihtiyaçlarını Bergson’un
sidir. Bugün, Türkiye’deki modernleşmecilerin
özellikle durre kavramı ile modern zaman al-
(ulusalcıların) cumhuriyeti, demokrasinin kar-
gısıyla ilgili olan gerilimlerini çözmekte ve
şısına koymaları aslında bu açmazın bir itirafı-
geçmişin konacağı yerle ilgili endişelerini gi-
dır.22
dermekte çok işlevsel olmuştur.
Dünya tarihinde gerçekleşen modernleş-
me süreçlerine bakıldığında Batı medeniyeti-
Türkiye’de Modernleşme İdeolojisi nin “öteki” karşısındaki dönüştürücü ve ta-
hakkümcü tavrı açık bir biçimde görülür.
Kemalizm’le Kurulan Diyalektik Toynbee’nin Batı medeniyetinin tarih anlayı-
şını tasvir etmek için kullandığı ben-merkezci
İlişkisi Bağlamında Muhafazakârlık yanılsama tabiri bütün bir insanlık tarihini Batı
medeniyetinin tarihî akış seyrine bağlayan bu
Bütün modernleşmeler trajiktir. Sadece bakış açısını çok iyi bir şekilde ortaya koy-
Türkiye’de değil, Japonya’da ve Rusya’da, maktadır. Türkiye’de siyasal modernleşmeci-
Doğu’da da benzer süreçler yaşanıyor. Bir ler aynı şekilde toplumun değerlerini ve biri-
topluma dayatılan yenilik de olsa, o toplum kimlerini “öteki”leştirerek, tepeden inmeci
buna kaçınılmaz bir tepki veriyor; baskı arttık- modernleşme süreci işletmişlerdir. Bu tepe-
ça tepkisellik de artıyor. Batılılaşarak modern- den inmeci yaklaşım, Aydınlanma aklının, kar-
leşmeye çalışan bir ülkenin İstiklal Marşı’nda şısındaki hor gören dayatmacı karakterinin
benzemeye çalıştığı medeniyeti “tek dişi kal- Türkiye ölçeğindeki yansımasıdır. Tıpkı Ba-
mış canavar” olarak nitelendirmesi bir trajedi tı’da olduğu gibi muhafazakârlar da toplumu
değildir de nedir? Sürekli kendisi olmak ile çağdaşlaştırma ülküsü etrafında dinî ve halka
başkası olmak arasında radikal seçimler yap- ait değerleri bütünüyle reddeden Kemalistle-
ma durumunda kalmak.21 Bizim modern ol- rin temsil ettiği jakoben zihniyetin yıkıcılığını
yumuşatmaya soyunmuşlar ve bizzat Kema-
21
Besim F. Dellaloğlu, Ahmet Hamdi Tanpınar, Mo-
dernleşmenin Zihniyet Dünyası, Bir Tanpınar Fetişiz-
22
mi, Kapı Yayınları, İstanbul 2012. Besim F. Dellaloğlu, a.g.e., s. 35.

365
Genç Hukukçular Hukuk Okumaları

list ideolojinin modernleşme ayağına itidalli Osmanlı-Türk siyasetinde modernleşme


bir modernleşme önerisi getirmişlerdir. 23 hareketleri 17. yüzyılda başlamış olsalar da
geleneksel sistem üzerindeki yıkıcı etkileri an-
cak 20. yüzyılın başlarında belirgin hâle gel-
23
“Basil Mathews’in Young Islam on Trek: A Study in miştir. Bu anlamda, muhafazakâr düşüncenin
the Clash of Civilizations [Hareketlenen Genç İslam: Türkiye’de kökenlerini incelemek ve Türki-
Medeniyetler Çatışması Üzerine Bir Çalışma] başlığını
verdiği çalışması ile Huntington’ın “Clash of Civiliza- ye’de muhafazakâr düşüncenin serencamı
tions” [Medeniyetler Çatışması] makalesinde, daha hakkında söz söyleyebilmek, öncelikli olarak
sonrasında yayınladığı kitabında, The Clash of Civili- Cumhuriyet elitinin “medeniyet projesi” üze-
zations and The Remaking of World Order [Medeni- rinde değerlendirme yapmak anlamını taşır.
yetler Çatışması ve Dünya Düzeninin Yeniden Kurul-
ması] başlığını verdiği çalışması arasında diğer me- Modernleşmenin Batı-dışı toplumlara aşı-
deniyetlerle ve özellikle de İslam medeniyeti ile ilgili
bir tahayyülat sürekliliği vardır ve birinin misyoner di-
ladığı en önemli proje, kendi şartlarında olu-
ğerinin akademisyen olması da, birinin asrın başında, şan ulus devlet ve ulus toplum modeli oldu.
diğerinin asrın sonunda yaşamış olması da çok büyük Dağılan Osmanlı devlet yapısında ilk batılı ve
bir farklılık doğurmamaktaydı. Bu iki eserin çağrıştır- kurumsal açılım Mustafa Kemal’in “Ümmet-
dığı mukayese açısından bakıldığında, Basil Mat-
hews’in İslam dünyasındaki modernleşme hareketle-
ten bir millet yarattık.”24 cümlesi ile özetlene-
rini bir ihtida ve dönüş olarak tanımlaması ile Hun- bilirdi. Çoğunlukla Osmanlı askerî akademile-
tington’un Batı ve diğerleri şeklindeki kategorik ayrı- rinde Batılı tarzda pozitivist bir eğitime geç-
mı aynı psikolojinin ve bakış açısının ürünüdür. “Batı
medeniyetinin maddi alanda eriştiği âlemşümul ba-
şarıdan kaynaklanan yanılsamanın ötesinde — mer, Maya, Hint, Hitit, Suriye, Helen, Babil, Meksika,
medeniyetin sadece bizim içinde olduğumuz tek bir Arap, Yukatan, Sparta ve Osmanlı medeniyetlerini
akışı vardır ve diğerleri ya ona bağımlıdır ya da çöl kapsayan on altısının ölmüş ve tarihin derinliklerine
kumları arasında kaybolmaya mahkûmdur— varsayı- gömülmüş olduğunu, geriye kalan ve varlığını idame
mını içeren tarihin birliği temelli yanlış kavramsallaş- ettirmeye çalışan Hıristiyan Yakın Doğu, İslam, Hıris-
tırma temelde üç kaynağa indirgenebilir: Benmerkez- tiyan Rus, Hindu, Uzak Doğu Çin, Japon, Polinezya,
ci yanılsama, değişmeyen Doğu yanılsaması ve düz Eskimo ve Göçebe medeniyetlerinin ise Batı medeni-
bir çizgi üzerinde seyreden ilerleme yanılsaması.” Bu yeti tarafından imha ve asimile edilme tehdidi altında
ben-merkezci yanılsama hem Mathews’in hem de can çekişmekte olduğunu ifade etmişti. Bu sınıflama
Huntington’ın modernleşme ve Batılılaşma tahlille- ve tespit bir taraftan batı medeniyetinin nihaî hâkimi-
rinde açık bir şekilde kendini göstermektedir. Mat- yetini, diğer taraftan da yok edici tekelci özelliğini
hews’in eserini kaleme aldığı günlerdeki Türk mo- vurguluyordu. O dönemin sömürgeci sistemi ve bu
dernleşmesi hakkındaki gözlemleri ile Huntington’ın sistemi hukukileştiren felsefi ve zihnî altyapı ile bü-
Türkiye’yi medeniyet aidiyeti açısından parçalanmış tünleşen bu tespit, II. Dünya Savaşı sonrasında ger-
ülke [torn country] olarak değerlendirmesi arasında çekleşen sömürge devrimleri sonrasında geliştirilen
bu açıdan ciddi benzerlikler vardır. Mathews o dö- modernleşme teorileri çerçevesinde etkisini sürdür-
nemdeki Türk modernleşmesini dinî, bir kavramsal dü. Birçok düşünür ve siyasetçi batı medeniyetinin
çerçeve içinde ele alırken düşünce yapısının arka düşünce yapısının, hayat tarzının, siyasi, iktisadi ve
planındaki medeniyet ben-idrakini de yansıtıyordu: sosyal kurumlarının zamanla yerel kültür çevrelerine
‘Genç Türkiye’nin gözlerini batıya çevirmesi de çok aktarılacağını ve bu kültür çevrelerinin çizgisel tarihî
derin ve önemli bir gerçeğin sembolüdür. Genç Tür- ilerlemenin kaçınılmaz bir sonucu olarak kendi kendi-
kiye’nin baktığı Hıristiyan âlemidir, Hıristiyanlık değil. ni üretebilme güçlerini kaybedeceklerini düşünüyor-
Onlar ulusal güç, ticari genişleme, ülkeler arasında lardı. Modernleşme, bu teoriler çerçevesinde bir üst
saygın bir yer ve daha dolu ve zengin bir hayat isti- hâkim medeniyete intibak etme anlamında bir değer
yor. Onlar bu güçlerin sahiplerinin, yerkürenin yerleşi- yargısı içeriyordu. Bu anlayışa göre modernleşme,
lebilir alanlarından onda dokuzunun ve her yedi Müs- hem kaçınılmaz bir gereklilik hem de bir medeniyet
lüman’dan altısının hâkimi olan batı Hıristiyanlığının transferiydi. Soğuk Savaş sonrası dönemde diğer
ırkları olduğunu görüyor. O zaman biz, tarihte nadir medeniyet birikimlerini Batı karşısında tek bir katego-
görülen müteharrik olaylardan biri ile karşı karşıyayız ride değerlendiren ve çatışma teorileri üreten Samuel
-ulusal bir ihtida [national conversion]. Burada kulla- Huntington’ın 1960’lı yıllarda modernleşme olgusunu
nılan ihtida kelimesi gerçek anlamında, yani dönme teoriye dönüştürmeye çalışan siyaset bilimcilerin ba-
ve bambaşka bir istikamete yönelme anlamında kul- şında gelmiş olması bu açıdan hiç de şaşırtıcı değil-
lanılmıştır. Bugünkü Türk devrimi bir medeniyetin ve dir. Ahmet Davutoğlu, “Medeniyetlerin Ben İdraki”,
hayat tarzının terki ve diğer birinin benimsenmesi- Divan dergisi, İstanbul 1991, s. 7.
dir.(...) Onlar açık bir şekilde, Türk halkının yedi yüz 24
Hamza Türkmen, Ulusçuluk Çıkmazı: Kürtler ve Çö-
yıl önce İslam’ı benimsemiş olmasının, onları ilerleme züm Arayışları, Ekin Yayınları, İstanbul 2009, s. 12.
ve medeniyet yolundan çıkararak bir çıkmaz sokağa Hamza Türkmen’e göre, başta Namık Kemal olmak
sokan büyük bir hata olduğunu söylemektedir.’” üzere Jön Türkler, halkın zihninde olumlu çağrışımlara
Arnold Toynbee 1930’lu yıllarda yazdığı A Study of sahip olan Kur’anî bir kavram olan “millet”i bilinçli bir
History adlı eserinde insanlık tarihinde etki kurmuş şekilde “nation” [ulus] anlamında kullanarak tahrif
yirmi altı medeniyetten Mısır, And, Çin, Minoa, Sü- etmişlerdir.

366
Türkiye’de Muhafazakârlık / Ö. F. Karagüzel

miş askerler olan Kemalist seçkinler 1920 ve gereği, rasyonel ilkeler doğrultusunda toplu-
1930’lu yıllarda yeni Türkiye için tepeden in- mun yeniden vücut bulmasıdır. Bu aşamada
meci radikal çağdaşlaştırma projesini uygu- her türlü girdi araçları, aklın süzgecinden ge-
lamaya koymuşlardı. çirilecektir. Akıl yoluyla kurgulanan toplum,
tarihin verilerini reddetmekte ve yeni bir tarih
Diğer sömürge sonrası ulus-devletler gibi,
yaratılarak birey, toplum ve devlet ilişkileri
Türkiye’nin kurulma tarihinin de “çağdaşlaş-
yeniden düzenlenmektedir. İkincisi, kendini
ma istemi” olarak “Batılılaşma tarihi” olduğu
Batı’ya değil, Batı’nın dayatmacı pozitivist
açıktır. Kurulma süreci, “çağdaş Batı uygarlık
düşüncesine karşı konumlandıran ve toplum-
seviyesine yetişmek” için gerekli siyasal, eko-
sal projeye, tarihin hikmetlerini yükleyerek
nomik ve ideolojik ön-koşulların Kemalist
toplumdaki meşruiyetini sağlamayı amaçla-
seçkinler tarafından yaşama geçirilme girişi-
yan düşüncedir. Her iki görüşü birleştiren or-
mini içerir: diğer bir deyişle, çağdaşlaşma is-
tak nokta ise, Cumhuriyet projesinin modern-
temi ulus-devlet, sanayileşme ve modern-
ulus devlet inşasına yönelik amacında yat-
laik-ulusal kimlik üçgeni üzerine yükselecek
maktadır. Burada devlet iktidarını kullananlar,
“modern bir ulus kurma” girişimini simgeler.
otoriter niteliği ile siyasi yapıya yönelik birta-
Bu anlamda, çağdaşlaşma istemi, Batı mo-
kım unsurları değiştirmeyi amaçladığında, bu
dernitesinden türemiş bir söylemdir: modern
değişimin topluma benimsetilmesi görevini
Türkiye’nin kurulması, Batı modernliğinin bi-
üstlenecektir. Türkiyeli aydının, rejimin mantı-
lişsel ve ahlaki hegemonyasını kabul eden ve
ğının topluma benimsetilmesi ve rejimin belir-
kendisine içselleştiren bir modern-ulus kurma
lediği parametreler çerçevesinde hareket et-
girişimidir.”25 Şerif Mardin’e göre Kemalizm’in
me gibi iki temel sorumluluğu vardır.
anlamı “Türkiye Cumhuriyeti’nin tam bir ulus-
devlet olarak kavramsallaştırılmasında ortaya Çağdaş sosyal ve siyasal teorinin kavram-
çıkar”26, kendi ifadesi olmayan bir modern sal araçlarına dayanarak Kemalist hareketin
toplum imgesini bir “benzetme” olarak sanki fikri ve siyasal kökenleri ve sınırlarını tayin
varmış gibi varsayarak hareket eder ve bu etme girişimlerinde ortaya çıkan en genel eği-
varsayım üzerinde modern toplum-ulus dev- lim bu hareketin bir geç Aydınlanma projesi
let entegrasyonuna dayalı organik bir toplum olarak, amaç-koyucu, eğitici, değişimci ve te-
inşa etmeyi amaçlar.27 Türk modernleşmesine peden-inmeci bir hareket olduğu yönündeki
hakim olan paradigma, yani Kemalizm, kuş- tespitlerden güç almaktadır. Buna göre aydın-
kusuz kendisi hakkında bilinci itibarıyla muha- lanma akılcılığı ve pozitivist-ilerlemeciliğin
fazakârlığa ve kendini muhafazakâr olarak al- melezlenmesi sonucunda geliştiği düşünülen
gılayan konumlara karşıttır; inkılâpçıdır, ileri- Kemalist modernite anlayışı, Batılılaş-
cidir, cumhuriyetçidir ve modernisttir. ma/uygarlaşma yönünde ilerleyen köklü bir
değişim projesi olarak, toplumun daha ileri
Türk modernleşme serüveni, Cumhuriyet
bir sosyal örgütlenmeye doğru ilerlemesini
döneminde Atatürk ilke ve inkılâpları doğrul-
hedefleyen siyasal ve kültürel devrimler ve
tusunda gerçekleştirilmek istenen projenin
tepeden-inmeci öncü siyasetine dayanarak,
uygulanması ve toplumsal meşruiyetini ka-
Türk modernliğinin radikal-modernist sınırla-
zanmasında birbirlerine mesafeli olsa da te-
rını çizmiştir. Bu yaklaşıma göre, ulus-devlet
melde birbirini tamamlamaya çalışan iki dü-
ve kapitalizm-merkezli modernite siyaseti,
şünce vardır. Birincisi, geçmişi reddeden ve
19. yüzyıl klasik Avrupa modernliğinin pre-
değişimi temel alan pozitivist toplumsal pro-
kapitalist ve Batılı-olmayan bir formasyon
jedir. Buna göre Batı toplumları, aklın verileri-
içinde ortaya çıkan “zoraki bir modeli” olması
ni esas alarak medenileşmiştir. Batılılaşmanın
hasebi ile Türk siyasasında yerel olanın yara-
tacağı “alternatif modernlik projelerinin” ge-
lişmesini de engellemektedir. Klasik Kemalist
25
Fuat Keyman, “Kemalizm, Modernite, Gelenek: Tür- modernite anlayışının siyasal programının he-
kiye’de Demokratik Açılım Olasılığı”, Toplum ve Bilim defi, “ulus-devlet projesinin” gerçekleşmesi
dergisi, Birikim Yayınları, İstanbul 1997, s. 72.
26
iken sözü edilen inşa siyaseti de “laiklik ve
Şerif Mardin, Din ve İdeoloji, İletişim Yayınları, İstan-
rasyonelleşme ile özdeş” tutulmaktadır. Bu
bul 2007, s. 23.
27
çerçevede Türk dönüşümü, ulus-devlet mer-
Şerif Mardin, a.g.e., s. 56.

367
Genç Hukukçular Hukuk Okumaları

kezli bir modernite projesinin gerçekleştirildi- leri aklın zaruretleridir. Aklın gerekleri kendi
ği bir süreç olarak kurgulanmaktadır. Fuat ölçülerini, sadece üretim ve teknik alanında
Keyman’ın belirttiği gibi, Kemalist ilkeler, değil; siyasal, sosyal ve kültürel alanlarda da
“Kemalist modernite projesine siyasal, ku- Kemalist inkılapçı siyaset yolu ile geliştirecek-
rumsal ve kültürel bir ‘bütünlük’ verme işlevi tir.30 Gerçekten de bu anlayışa bağlı Kemalist
görerek (...) yukarıdan aşağıya doğru topluma modernleşmeci kuşağın içinden bir kısım ay-
nüfuz ettirilmeye çalışılan bu pratikler (ilke- dın Batı medeniyetinin ilerlemeci-bilimsel yü-
ler), toplumun çağdaşlaşma istemine endeksli züne gözlerini çevirmişlerdir. Buna göre, halk
‘eğitilmesi’ ve bu temelde bir ‘ulusal kimlik’ egemenliğine dayalı cumhuriyet rejimi içinde
yaratılması amacı gütmüştür.” 28 Gerçekten de yurttaşlık bilinci ile devlete bağlanacak olan
devrim dönemi siyaseti, Keyman ve Şerif ulusun, canlı bir varlık olarak ekonomik, siya-
Mardin gibi Türk siyasal hayatının önde gelen sal, sosyal ve kültürel alanlarda nefes alacağı
araştırmacılarının vurguladıkları gibi, bir “inşa yeni alanların açılması ve bu alanların devle-
dönemi” olarak değerlendirilebilecek nitelikler tin bütünleştirici siyaseti yolu ile korunması,
göstermektedir. Dönemin siyaseti içinde ön- halk ile ulus-devletin bütünleşmesini sağlaya-
celikli bir konum kazanan modernleştirici seç- cak en önemli siyasal hedef olarak görülmek-
kinler, aydınlanmacı öncü siyasetinin aracıları tedir.
olarak yukarıdan-aşağı bir değişim politikası iz-
1930’lu yılların başında Kemalist modern-
lemişlerdir. Ne var ki, Süleyman Seyfi Öğün,
leştirici seçkinler arasında özellikle devrimle-
“inşa siyaseti olarak Kemalizm’in” milliyetçi
rinin hızının yavaşlamaya başladığı yılların ba-
dayanakları üzerine yaptığı değerlendirmede,
şında yeni parçalanmalar başlamıştır. “Siyasal
Kemalizm’in daha ziyade politik bir proje ol-
bir topluluk olarak ulus” inşası projesinin da-
duğunu ve “anti-emperyalist ve anti-
yandığı halkçı ve milliyetçi temelleri daha
kolonyalist bir içeriği olmakla beraber milliyet-
1930’lu yıllarda yeterince sağlam bulmayan
çilikle ilişkisinin son derece zayıf olduğunu”
bir grup cumhuriyetçi aydın, “politik bir proje
vurgulamaktadır. O’na göre Kemalizm, “ter-
olarak ulus” anlayışını, zihincilik anlayışının
cihini ‘politik toplum(un) inşasından yana
ürünü olan soyut bir reformizmin örneği ola-
yapmış’ ve ‘gelenek’ ile temellenen ve ‘tarih-
rak görerek, İsmail Hakkı Baltacıoğlu’nun
sel süreklilik’ kavramının biçimlendirdiği ’ulus
düsturlaştırdığı gibi “bir devlet kurma(nın) ko-
inşası’ düşüncesinden vazgeçmiştir.” Kema-
lay, bir ulus yapma(manın) çok zor, bir gele-
lizm, Öğün’ün vurguladığı gibi, “milliyetçilik
neği yaratmanın (ise) imkânsız,” olduğu dü-
ve popülizm yapmadan” giriştiği “politik top-
şüncesinden hareketle, Kemalist modernlik
lum inşası aracılığı ile yeni bir birleştirici bağ
hareketini kü1türcü temeller üzerine bina et-
olarak ‘yurttaş’ ilişkilerini ‘kurumsal anlamda
me çabasına girişmişlerdir. 1930’lu yıllar için-
geçerli kılmayı’ hedeflerken, bu bağların sağ-
de çeşitli fikir tartışmaları içinde daha da çe-
lamlığını aydınlanmacı esaslara dayanan bi-
şitlenen bu girişimi Kemalist modernliğin Batı-
limci bir siyasal teori içinde kurmaya çalışmış-
lı kaynaklarının gözden geçirilmesinden baş-
tır.”29 Osmanlı-Türk modernliği içinde on do-
layarak, genel olarak Kemalist modernliğin
kuzuncu yüzyılın ilerlemeci siyasetinin ideolo-
doğası üzerine yoğun ideolojik ve bilimsel tar-
jik geleneği olarak yükselen pozitivizmin siya-
tışmalar içinde gelişmiştir. Türk fikir hayatı ça-
sal ve sosyal teorisi çerçevesinde gelişen bu
lışmalarında şimdiye kadar üzerine yeterince
anlayışa göre, bireysel gelişmenin ve toplum-
değinilmediğini düşündüğüm ve bir fikir hare-
sal ilerlemenin şartı, cehaletin kaldırılması,
keti olarak Türk cumhuriyetçi muhafazakârlı-
akıl ve bilim ölçülerine uymayan önyargıların
ğının doğuşunu hazırlayan bu tartışmaların
ve geleneklerin yok edilerek, özgür insanın
kökenlerine dikkati çeken Hilmi Ziya Ülken’in
yaratılmasıdır. Yurttaşlar arasında yerleştiril-
Türkiye’de Çağdaş Düşüncenin Tarihi adlı ki-
meye çalışılan yeni ve medeni bağların temel-
tabında, Mütareke döneminde gelişmeye
başlayan Bergsoncu ve ruhçu fikir hareketlere
28
Fuat Keyman, Türkiye’de Radikal Demokrasi, Bağlam
Yayınları, İstanbul 1999, s. 183.
29 30
Süleyman Seyfi Öğün, “Türk Muhafazakârlığının Açık Nazım İrem, “Muhafazakâr Modernlik, Diğer Batı ve
İkilemleri Üzerine”, Doğu Batı dergisi, Sayı: 3, s. 75- Türkiye’de Bergsonculuk”, Toplum ve Bilim dergisi,
77. Sayı: 73, s. 45.

368
Türkiye’de Muhafazakârlık / Ö. F. Karagüzel

işaret etmektedir.31 Ülken’i İttihat ve Terakki nek, siyaset, ekonomi anlayışı pozitivizmin
hareketi ile Genç Türk çevresinde etkin pozi- felsefi köklerinden yararlanmıştır. Formüle
tivist siyasal ve sosyal felsefesine tepki olarak etmeye çalıştığımız sav, muhafazakâr düşün-
özellikle Türkçü eğilimli aydınlar arasında geli- cenin Türkiye’de bizzat Kemalizm’in içinden
şen romantik-ruhçu tepkinin, Dergâh (1921- varlık bulduğudur.
1924) dergisi etrafında bir araya gelen Balta-
Türkiye’de cumhuriyetçi muhafazakârlık,
cıoğlu, Mustafa Şekip Tunç ve Mehmet İzzet
Kemalist modernliğin siyasal ve sosyal alanda
gibi aydınların faaliyetleri ile açık siyasal bir
algıladığı modernleşme düşüncesine bir tepki
içerik kazandığını da belirtmektedir. Muhafa-
olarak 1930’lu yılların başında güçlenen felse-
zakâr modernleşmeci temalar Cumhuriyetin
fi ve siyasal bir harekettir. Bu tepkiyi Peyami
ilk yıllarında İsmail Hakkı Baltacıoğlu, Mustafa
Safa’nın yayınladığı Türk Düşünce Dergisi’nde
Şekip Tunç, Hilmi Ziya Ülken, Peyami Safa gi-
“Kaderimizi doğru olarak kendisine bağladı-
bi yazarlar ile Yahya Kemal ve Ahmet Hamdi
ğımız Batı medeniyetinin ne olduğunu bil-
Tanpınar gibi şair ve edebiyatçılar tarafından
mezsek onu nasıl benimseyeceğiz?” diye
dile getirilmiştir.
sorduğunda değişim ve modernleşme süre-
Bergsonculuk ve Fransız ruhçu felsefesi ve cinde, muhafazakâr aydınların duydukları
Alman romantizmine yönelerek, Kemalizm’in şüpheyi ve eleştirilerinin saç ayaklarını tespit
katı modernleştirmeci yönüne karşılık, Kema- edebiliriz. Kemalizm’le kurdukları bağ modern-
lizm’in içinden çıkan erken dönem cumhuri- leşme düşüncesinde iken, yarıştıkları nokta
yetçi muhafazakârları, eski rejime tepkili ola- ise, nasıl ve ne şekilde modernleşmeliyiz nok-
rak Kemalizm’in kendiliğindenci ve iradeci tasındadır.
felsefelerini Millî Mücadele’nin özgürlükçü
Kemalizm’in ya da onun temsil ettiği radi-
hedefleri ile birleştirmiş ve siyasallaştırmıştır.
kal modernleşmeci hareketin tarzına tepki
Mustafa Şekip Tunç, İsmail Hakkı Baltacıoğlu,
olarak ortaya çıkan Türk muhafazakârlığı aynı
Hilmi Ziya Ülken, Peyami Safa, Ahmed Ağa-
zamanda modernleşmeyi ve Batılılaşmayı sa-
oğlu’nun ideolojik çalışmaları değerlendirildi-
vunarak Kemalizm’in radikal modernleşmesi-
ğinde, ilk dönem muhafazakâr grubun cum-
ne karşı daha yavaş ve tedrici bir süreci ön-
huriyetin kurulması ile birlikte kültür seçkinleri
görmüş ve geleneği de modernleşme süreci-
arasında yer aldığını, Bergsoncu, romantik-
ne dâhil etmeyi arzulamıştır. Buradan kalka-
ruhçu eğilimlere dayanarak, klasik Kemalist
cak olursak Türk Muhafazakârlığı bahsettiği-
modernlik siyaseti içinde Kemalizm’e felsefi
miz gibi Cumhuriyet elitlerinden ayrı bir bö-
bir alt yapı hazırladıklarını söyleyebiliriz.
lümü oluşturan, fakat Cumhuriyet elitlerinden
Bu bağlamda Türkiye’de modernleşme sü- ayrılmayan ve karşılığı olarak Kemalizm gibi
recine damgasını vuran tek bir Kemalizm ol- halk desteği olmayan, toplumsal karşılığı ol-
madığını söyleyebiliriz. Bu dönüşüm ve deği- mayan bir düşüncedir.
şim içerisinde fikri ve siyasi anlamda birbirle-
Tüm bu tespitler bağlamında, Türkiye’de
riyle bazen çatışan bazen yarışan farklı Kema-
muhafazakâr düşünce Kemalizm’e bir tepki
lizmler olduğunu ve bunlara bağlı olarak da
olarak ortaya çıkmasına karşın aynı zamanda
modernite anlayışları olduğunu söylemek
Kemalist bir hareket olarak doğmuştur savını
mümkündür. Süreci günümüze kadar uzattı-
ortaya atmak mümkündür. İlk muhafazakâr
ğımızda saptamalarımızın daha net bir şekilde
aydınların hemen hepsi ne Kemalizm’le ne
anlaşılabileceğini söyleyebiliriz. Osmanlı’nın
Mustafa Kemal’le ne de onun düşünceleriyle
son döneminden bugüne kadar olan süre içe-
ciddi bir çatışmaya girmemiş, aksine Mustafa
risinde Kemalizm’in tahakkümcü tavrının mo-
Kemal’i onaylayan ve yücelten bir tavır sergi-
dernleşme düşüncesiyle sırt sırta vermeyen
lemişlerdir. Onların bu tavrını bir adet olarak
ve onun içinden çıkmayan tek bir ideoloji
anlatılan Cumhuriyetin ilk yıllarının baskıcı or-
vardır, o da İslamcılık. Muhafazakârlığın ay-
tamıyla, muhaliflere şiddet politikası ile ya da
dınlanmacı-ilerlemeci anlayış ile tarih, gele-
muhaliflerin sürgüne gönderilmesi veya kaç-
mak zorunda kalmasıyla açıklamak doğru de-
31
Nazım İrem, “Kemalist Modernizm ve Türk Gelenek- ğildir. Bu tavrın asıl ve doğru nedeni Türk
çi-Muhafazakârlığının Kökenleri”, Toplum ve Bilim muhafazakârlığının kendi modernleşme meş-
dergisi, Sayı: 74, s. 52.

369
Genç Hukukçular Hukuk Okumaları

ruiyetini Kemalizm’de bulması ya da Kema- çözmüştür. Eğer Türkiye’de muhafazakâr dü-


lizm üzerinden sağlamasıdır. Yani; Türkiye’de şünce olmasaydı Kemalizm’in başarılı olma
bir Türk muhafazakârlığının varlık bulması için, şansı çok daha az olurdu.
hâli hazırda mevcut rejimin Kemalizm gibi
sert ve otoriter bir yapıya sahip olması gere-
kirdi. “Toplum ve devlet tüm alanlarıyla mo- Türk Muhafazakârlığının
dernleşmeli” tespiti ilk dönem muhafazakâr- Temel Özellikleri
larının Kemalistlerle ortak tespitlerindendi, fa-
kat Türk muhafazakârlığının Kemalizm’den
ayıran fark bu modernleşmenin nasıl olacağı
Hars ve Medeniyet Ayrımı
sorunsalı üzerinde yatıyordu. Türk muhafa-
zakârlığı Kemalizm’in içindeki köksüzlüğü, alt Türkiye’de muhafazakâr düşüncenin şekil-
yapı eksikliğini felsefi bir temelle destekleye- lenmesinde Ziya Gökalp’in önemli bir yeri
rek, kendi meşruiyetini Kemalizm üzerinden vardır. Onu bu anlamıyla özel kılan muhafa-
sağlama yoluna gitmiştir. zakârlar açısından bir düstur hâline gelen
medeniyet ve hars ayrımıdır. Batı’dan alına-
Muhafazakârlığın tabiatı gereği devrime cak bilim ve teknoloji ile millete ait olan hars
karşı çıkması gerekirken Kemalizm’i içselleşti- değişmeden muhafaza edilmeliydi. Hars ve
ren Türk muhafazakârlığı, liberal Kemalizm ya medeniyet ayrımının temel düsturu “Batı’nın
da sol Kemalizm gibi Kemalizm’in yorumla- fennini alıp yaşam tarzını reddetme” düşün-
rından biri olmuştur. Kemalizm’in bir kolu ola- cesinin bir başkaca söylemi idi. Ziya Gö-
rak Türk muhafazakârlığı, İslamcılık’a karşı bir kalp’te de modernleşme düşüncesine bir kar-
konumda yer alması ve tıpkı Kemalizm gibi şı çıkış yoktu fakat hars bu modernleşmede
ümmete karşı milliyetçi, dinin otoritesine kar- bizim temel kalkış noktamız olmalıydı. Muha-
şı da laik bir tavır takınmışlardır. fazası sağlanacak hars ile Batı medeniyeti sa-
Türk muhafazakârlığı Kemalizm’in radikal yesinde modernleşmek ve millî kimliğin ko-
modernist yaklaşımını frenlemeyi amaçlayan, runması bizi modernleşme anlamında daha
bunun istenmeyen sonuçlar doğurabileceğini başarılı kılacaktı. Gökalp bu düşüncesini şu şe-
ve modernleşmenin evrimci ve tedrici bir bi- kilde sentezler: “Bir millette hars asıldır, me-
çimde gerçekleşmesini savunan bir ideoloji- deniyet ise alınır… Biz, Osmanlı medeniyeti
dir. Modernleşmeye karşı değildir. Yahya Ke- sahasında inkılâpçıyız, Türk harsı sahasında
mal’in32 “Kökü mazide olan atiyim” dizesinde da muhafazakârız… Türk inkılâpçılığı, mede-
olduğu gibi geçmişe dönmeyi değil, geçmişi niyet hususunda muhafazakârlığı asla kabul
bugün ve gelecek için kullanmayı ister. Türk edemez. Türkçülük ancak harsta muhafa-
muhafazakârlığı bu yönüyle Kemalizm’i Müs- zakârdır.”33
lüman halkla adeta barıştırmış ve Kemalizm’in Ziya Gökalp’in sentezlediği bu düşünce
zorlandığı modernleşme sorununu bu yolla Tanzimat ile başlayan ve hâlâ günümüzde
devam eden Türkiye’nin modernleşmesi se-
rüveninde muhafazakârlar açısından bir dünya
32
“Bu minvalde, Türkiye’de muhafazakârlığın öncüle- görüşü olagelmiştir. Türk muhafazakârlığının
rinden sayılabilecek olan Yahya Kemal ile Mustafa en önemli düşüncelerinden biri hatta temeli
Kemal arasındaki bir diyalogu hatırlatmakta fayda budur denebilir.
var: Yahya Kemal, Müslümanlığı önemsiyor, ulusal
kimliğin yapıcısı olarak kendi kültürüyle yoğurup ye- Gökalp’e göre milletlerin siyasi hayatında
niden şekillendirdiği Müslümanlığı görüyordu. Millî muhafazakârlığın önemli bir yeri olduğunu be-
Mücadele sonrasında bu fikirlerini bir Meclis’te yan
yana oturduğu Mustafa Kemal’e anlatmış, inkılapların
lirterek, inkılapçıların ananeleri yıkıp onların
esaslısının dinde yapılacağını duyunca “ama paşam” yerine mefkûreleri ikame etmeye çalışırken,
demişti, “İnkılapları yaparken Türk milletinin Müslü- muhafazakârların yalnız cansız ananeleri yık-
man olduğunu gözden ırak tutmamak lazımdır!” Bu- ma konusunda inkılapçılara destek verdiğini,
rada muhafazakârlar ve Kemalistler arasındaki ittifaka
şahit olunabilir. Yahya Kemal Mustafa Kemal’e yanın-
canlı ananelerin yıkılması karşısında ise onlara
da oturacak kadar yakın bir mesafededir ve “Pa- cephe aldıklarını ifade etmektedir.
şa”sına reformların ılımlı bir çizgide olması istemini
dillendirmektedir.” Beşir Ayvazoğlu’ndan aktaran Fı-
33
rat Mollaer, a.g.e., s. 185. Mehmet Vural, a.g.e., s. 56.

370
Türkiye’de Muhafazakârlık / Ö. F. Karagüzel

Doğu-Batı Sentezi masıyla yapmaya çalışmıştır. “Ona göre “Ba-


tı” ve “Doğu” birbirinden ayrı düşünülemeye-
Türk muhafazakârlığının oryantalist söyle- cek bir bütündür. “Doğu”nun geri kalmasının
me yenilerek Doğu-Batı çatışması sorunsalı sebebi, “mistisizme” saplanması ve kör inanç-
ve bir sentez yoluyla bunun aşılması temel lar içinde “modern” olanı yakalayamamasıdır.
özelliklerinden bir diğeridir. Özellikle Peyami Kemalizm bunu yakalamıştır, ona göre. Ke-
Safa’nın34 Doğu ve Batı düşünceleri ile Ahmet malizm’i, “mistik görüşten riyazi görüşe ve
Hamdi Tanpınar ve Nurettin Topçu da rastla- step cemiyetinden site cemiyetine geçiş ham-
dığımız bu ayrım ve daha doğrusu ruh hâli lesi olarak da tarif edebiliriz.” diyerek olum-
bizzat oryantalizmin içinde kalmış bir Türk larken, bilinçli olarak Kemalizm’in hangi özel-
muhafazakârlığını da bize gösterir. Çünkü liklerini ön plana çıkartacağını hesaplamakta-
dünyayı Doğu ve Batı şeklinde kategorize dır. “İki Kökten Gelme İnkılâp Hareketleri”
eden oryantalizmdir. Modern zamanlar için başlıklı bölümde “Medeniyetçilikten Doğan
geçerli ve işlevsel olanı Batı’ya, geri kalmışlığı, İnkılâp Hareketleri” adı altında, daha önce Fa-
geçerliliğini yitirmişliği Doğu’ya teşmil etmiş- tih-Harbiye’de karşı çıktığı “Darülelhan’dan
tir. Türk muhafazakârlığı da oryantalizmin alaturka kısmın kaldırılıp yalnız garp musikisi
Doğu imgesini ve Doğulu kimliğini sahiplen- öğreten konservatuarın tesisi” çok kısa bir bi-
miştir.35 çimde geçiştirilirken, milliyetçilik ve özellikle
“Türk Tarih Tezi” üzerine görüşleri geniş yer
Türk inkılâplarına ve Kemalizm’e bakış açı- tutmaktadır. Bu kitaptan anlaşıldığı kadarıyla,
sı, geçmiş ve gelecek veya Doğu ile Batı ara- “Türk Tarih Tezi” ve “Güneş-Dil Teorisi” gibi
sında kurmak istediği sentez/köprü, Peyami yeni Türk toplumunun kökenlerine ilişkin kay-
Safa’nın Türk İnkılâbına Bakışlar adlı eserinde nak arayışı, Peyami Safa tarafından daha ön-
savunduğu temel düşünceleridir. Türkiye’nin ceki kaygılarını giderecek unsurlar olarak gö-
geri kalmışlığını düşünsel temelde açıklamayı rülmektedir. Daha sonraları bile Peyami Safa,
amaç edinmiş ve bunu, başından sonuna ka- bu tezin daha da derinleştirilmesi için çaba
dar bütün eserlerinde görülen ve belirli bir sü- gösterecektir.
reklilik izleyen, “Batı” ve “Doğu” karşılaştır-
Batı medeniyeti aklı, bilimi, gücü ve tam
anlamıyla bir medeniyeti temsil etmekteydi
34
Peyami Safa (1899-1961)’da Cumhuriyetin ilk dö- Peyami Safa’ya göre. Doğu ise bilgeliği, birey-
nem edebiyatçı ve düşünürlerindendir. Kurucusu, sa-
lerinin münzevi olduğu bir hayatı, ruhu, geri
hibi ve neşriyatı fiilen idare edeni olduğu Türk Dü-
şüncesi dergisinde, Peyami Safa’nın görüşlerinin bir- kalmışlığı, maneviyatçılığı, temsil etmekteydi.
çok eserinde olduğu gibi Türk Düşüncesi’nde de bu- Batı bilimde ve maddede, Doğu ise manevi-
labiliriz. “Server Bedi” imzasıyla hafif yazılar ve ro- yatta takılıp kalmıştır. Türkiye’nin ise kendisine
man tefrikaları yazan, kırk yıl boyunca aralıksız çok
bu iki hâlden ayrı bir yol çizmesi gerekecekti,
sayıda dergi ve gazetede hem başyazarlık hem de
köşe yazarlığı yapmış bir gazeteci, yazar ve fikir Peyami Safa’da muhafazakârlar açısından bir
adamıdır Peyami Safa. Peyami Safa, 1920’lerde ya- düstur hâline gelen Doğu-Batı sentezini oryan-
yımlamaya başladığı ilk yazılarında politik olaylardan talizmin tam ortasında kurgulamıştır. Burada
daha uzak bir görüntü sergilemektedir. Doğumuyla günümüz muhafazakârlarının laiklik ve demok-
ölümü arasındaki çalkantılı süreçler Peyami Safa’nın
fikirlerinin de değişmesine sebep olmuştur. Çok rasiyle yönetilen tek Müslüman ülke olan Tür-
okunmasının bir sebebi olarak Fransız literatürünü kiye’nin İslam ve çağdaş değerleri birleştiren
yakından takip etmesi etkili olmuştur. Zaman zaman model ülke olduğunu sık sık tekrarladıklarını
fikirlerindeki değişim muhafazakârlığın tabiatına uy- hatırlatmakta fayda var. Peyami Safa’nın Do-
gundur. Kendisini hem muhafazakâr hem de inkılâpçı
olarak nitelemiş, izlemiş olduğu milliyetçilik çizgisi ğu-Batı sentezciliğinden maksadı ne Doğu’yu
1930’larda Kemalist nitelik taşırken 1940’larda kon- kurtarmaktır ne de Batı’yı. Onun amacı aslında
jonktüre bağlı olarak belli ölçüde faşizme kaymış, devrim yobazlığıyla irtica arasına sıkıştığını
1950’lerde ise ılımlı bir kültür milliyetçiliğine dönüş- söylediği Türk inkılâbını kurtarmaktır. Doğu-
müştür. Devrime karşı veya yandaş tavırlar geliştirme
biçimlerinin, söz konusu edilen dönemlerin kendine Batı sentezi sayesinde Türk inkılâbı yine Sa-
özgü ikliminden etkilendiğini görmemiz gereken bi- fa’nın ifadesiyle “Frenk ve Arap maymunlu-
rinci unsurdur. ğu”na dönüşmeden gerçekleşecektir. Peyami
35
Ufuk Aktaşlı, “Muhafazakârlık ve Kemalizm”, Doğu Safa ideal sentezin nasıl olması gerektiğini
Batı dergisi, “Türk Muhafazakârlığının Eleştirisi”, Sayı: romanlarında göstermeye çalışmıştır.
58, s. 157.

371
Genç Hukukçular Hukuk Okumaları

Atatürk ilke ve inkılâplarını Doğu-Batı sen- müştür.” Şiir şıkkında, bu eski ve kapalı top-
tezi olarak yorumlayan Safa, Kemalizm’in lum mükemmeliyete erişmiş ve bu şiir sona
skolastik düşünceyi aşmış bir dindarlık, ırkçı- ermiştir. Çünkü mükemmeliyet, adı üstünde,
lıktan arınmış bir milliyetçilik ile uzlaşan top- mümkün olan bütün olasılıkların hesaplandığı,
lumsal bir program olduğu düşüncesindedir. tüm yolların tüketildiği bir “son”dur. O “son”a
Atatürk ilke ve inkılâplarını Doğu-Batı sentezi varılmıştır. Mükemmeliyet, bitiştir: Sonrası ise
olarak yorumlayan Safa, Kemalizm’in skolas- yavandır. Yahya Kemal’in ifadeleriyle, eski
tik düşünceyi aşmış bir dindarlık, ırkçılıktan Türk cemiyeti, kapalı ve ahenkli bir bütündü;
arınmış bir milliyetçilik ile uzlaşan toplumsal bu bütün belirli bir anda, en azından sanatsal
bir program olduğu düşüncesindedir. Safa’ya ifadesinde mükemmeliyete erişti, yani bitti.
göre Kemalist medeniyet projesi aklın ve ka- Şark, evet, böylece ölmüştür. Ona göre eski
rizmatik bir liderin düşüncesi değil, tarihî ve toplum bir kara deliktir artık. Yeni toplum ise
geleneksel bağlarına oturan rasyonel bir top- bu kara delikten doğacak olan, doğması bek-
lumsal kurgudur. Safa’nın inkılâbı canlı bir ta- lenen yavru-evrendir.37
rihe benzetmesi, muhafazakârlığı siyasal bir
düşünce tarzı olarak sistematize eden İngiliz
düşünür ve devlet adamı Edmund Burke’ün Babanzade Ahmed Naim, Yahya Kemal’in “Bir Rüya-
Fransız Devrimi’ne karşı İngiliz kurumlarını ve da Gördüğümüz Eyüp” başlıklı makalesini şiddetle
1689 Devrimi’nin [Glorious Revolution] haki- eleştirmiştir. Yahya Kemal ise eserine yapılan bu eleş-
katten çıktığını vurgulaması ile bir paralellik tirileri şöyle anlatmaktadır: “Derslerden yeni çıkmış-
tık. Ahmed Naim Bey birdenbire dedi ki; ‘İslamiyet’e
söz konusudur. Safa da tek parti döneminde- sizin ettiğiniz zararı bu aralık kimse etmiyor.’ ‘Niçün,
ki uygulamalar karşısında, toplumsal meşrui- nasıl, ne gibi…’ dedim. ‘Mesela bugünkü yazınız gibi
yeti sağlama konusunda Anglosakson ile Kıta yazılardan’ dedi ve ilave etti; ‘Zaten delalete düşmüş
Avrupası muhafazakâr düşünce yapılarının et- bu zavallı milleti daima şaşırtıyorsunuz. Bir zamanlar
Türkçülükle, simdi de İslamiyet’i efsaneler üzerine
kili olduğu söylenebilir. Muhafazakârlık bakı- kurulmuş bir din gibi göstererek. Bizim Abdullah
mından Safa’nın önemi, Cumhuriyetin ilk dö- Cevdet’in dinsizliğinden korkumuz yoktur, çünkü o
nemlerinde Kemalizm’in pozitivist boyutuna sarahatle dinsizdir ve maddidir, İslamiyet’i yıkamaz.
Anglosakson düşüncesinin akıl-gelenek uyu- Hâlbuki sizin Tevhid-i Efkâr’da bir seneden beri çıkan
yazılarınız İslam akaidini ve esâsâtını baştanbaşa tah-
munu taşımaya çalışmasıdır. rif ediyor. Beyefendi! İslamiyet’te ölülere ibadet, me-
zarlara muhabbet, ölmüş insanları filan veya falan
semtte hazır ve nazır zannetmek gibi itikatlara yer
Eski ve Yeni Ayrımı / Kültür, yoktur. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem efen-
Tarih ve Gelenek dimiz hazretlerinin kendi naşı bile İslam’da takdis
olunmaz. İşte İslam’ın Hıristiyanlığa ve diğer dinlere
bir fâikıyyeti de bundandır, böyle ebatına İslam’da
Yeni ve modern olan için eskiye dair kalan inanılmaz.’”
ne varsa kötülemek, yeniye atılacak adımlar Yahya Kemal makalesi için yapılan bu eleştiriye şöy-
için bir ilham kaynağıdır. Türkiye’de Kema- le karşılık verir: “Bütün bir Türk milletinin hatıraları-
lizm’in muhafazakâr ideoloji ile yine ortak bir na ne karışırsınız! Türk milleti dinini istediği gibi be-
nimsemiştir. Diyanetini vatanının toprağına tahayyül
nokta bulduğu hâl bu durumda ortaya çıkar. ettiği şekilde karıştırmıştır. ‘Biz’ dediğiniz zevat kal-
Yahya Kemal’e göre36 eski bitmiştir: “Şark öl- kıp da: ‘Ey Türkler, İslamiyet sizin vatan toprağınıza
bigânedir, sizin milliyetinizi ve diğer milletlerin mil-
liyetini de tanımaz. Zaten milliyet tanımaz. Sizin fi-
36 lan ve falan ‘vatan’a İslamiyet’in ruhaniyetini şu bu
Muhafazakârlığın İki Yüzü isimli kitabı Dergâh Yayınla-
şekilde, hulasa putperesthane bir itikat bakiyesiyle
rından çıkan Fırat Mollaer, kitapta İsmail Kara’ya şük-
izafe edilmesini İslamiyet istemez!’ demenizle emin
ranlarını bildiren ve genel temayülü İslamcılara karşı
olunuz ki şu memlekette bir yaprak kımıldamaz.
muhafazakârlardan yana olan bu diyalogu aktardıktan
Evet, bu millet, İslamiyet’i kendi mizacına göre ka-
sonra şu önemli tespitlerde bulunuyor: “Türk muha-
bul etmiş ve çok eski putperestliğiyle karıştırmış ve
fazakârlığı İslamcıların çok da tepkisini alan bidat ve
öyle sever; onun uğrunda yalnız bu sebeplerle ölür.
hurafelere olan özel ilgisiyle tebarüz etmiştir.” Hura-
İslamiyet’i olsun, Hıristiyanlığı olsun, diğer dinleri
feleri kültürel bir zenginlik olarak değerlendirmekten
olsun bütün milletler daima kendi hilkatleriyle, te-
çekinmeyen muhafazakârların tepkisi, sadece radikal
mayülleriyle, muhayyileleriyle, ihtiyaçlarıyla karıştı-
Batılılaşma yanlılarına değil, ümmete gönderme ya-
rarak kabul etmişler ve başka türlü almalarına zaten
parken Türk kültürünü arka plana iten İslamcılara kar-
imkân yoktur.”
şı da yönelmiştir. İslamcıların evrenselciliği, hem ye-
37
rel değerlere karşı bir saldırganlık, hem de Araplaşma Ahmet Hamdi Tanpınar, Yahya Kemal, Dergah Yayın-
olarak değerlendirilmiştir. ları, İstanbul, 1995, s. 19.

372
Türkiye’de Muhafazakârlık / Ö. F. Karagüzel

Muhafazakârlık en genel tanımıyla tarihsel Muhafazakârların en temelde kafa yorduk-


bir birikimle ortaya çıkan bir geleneğin muha- ları şey modernleşmenin toplum ve devlet
fazasıdır. Ancak bu gelenek modern paradig- bağlamında onun yarattığı sorunlardır. En az
ma içinde yeniden üretilmiş ve modernleş- zararla atlatılmak istenen bu süreçlere kafa
meye engel teşkil etmeyen geleneğin, faydalı yormayı kendilerine görev edinen muhafa-
kısmıdır. zakârlar “Ananecilik” düşüncesinden bu an-
lamıyla faydalanmışlardır. Örf ve adetler ile
Toplum eski ve yeni olarak bir ayrıma gidi-
Ananecilik modernleşmenin merkezinde, ba-
lirse, modernleşme daha tedrici ve ılımlı bir
zen onlara da müdahale ederek modernleş-
aşamaya doğru gidecektir. Eskiyi öldüren, ye-
me gerçekleşmeliydi. Ölü tapıcılığı olarak da
rine de her alanda yenilik peşinde gidenler
değerlendirilen bu düşünce, örfü ve âdeti, es-
öne çıkarılırsa toplum bu yeni durumu daha
kiyi, toplumun özünde olan ile modernleşme
çok benimseyecektir. Yahya Kemal’e göre bu
düşüncesini buluşturmaktır.
güç işin yolu eski ile yeni arasında kurulacak
sentezin gerekliliğidir. Eski gizli bir kötülenme Dönemin aydınlarını anane düşmanlığı ile
yoluna gidilmeli yeni olan topluma tercih etti- suçlayan Baltacıoğlu, onları, irtica ve muhafa-
rilmeli ve bu durum üzerinden bir ruh hâli ve zakâr nitelemelerinden çekindikleri için bunu
toplum psikolojisi yaratılmalıydı. Bu ruh hâli yaptıklarını ifade eder. O derecede ki “ anane”
içinde tarih ve gelenekle devamlı birikerek fikri “irtica” fikriyle eş anlamlı olmuştur! Oysa
değişecek bir toplum geleceğe yönelebilecek- anane demek millete nevi belirtilen belkemiği
tir. Yahya Kemal bu durumu da “Kökü mazide demektir. Anane değişmedikçe millet de de-
olan atiyim” dizesiyle sloganlaştırmıştır. ğişmez. Onun “anane” kavramını şu şekilde
maddeler hâlinde özetleyebiliriz: Ananeler ta-
Yahya Kemal bu hâliyle eskiye karşı cephe
biatları bakımından örflerdir, ananeler örfler
alırken, onu yok sayanlara da tepkisini gös-
gibi sık sık değişici değildirler, ananeler örfler
termiştir. Ortada Kemalizm’in yok farz ettiği
kadar canlı olgulardır, anane ırktaki kafatası
bir tarih ve kendisine savaş açılan bir kültürün
gibidir; kültürle soyu tayin eder, ananenin ori-
sözcüsü ve yaşatıcısı olmuştur. Yahya Ke-
jini mitolojiye dayanır, anane dış akıl bir mev-
mal’in belki de hiç istemeden yüklendiği mis-
zudur.
yon, yani Osmanlı tarihi ve kültürüyle Cumhu-
riyet arasında köprüler kurma misyonu, onu Gelenekçi muhafazakârlardan Baltacıoğlu
kültürel muhafazakârların adeta bir idolü hâli- kendini, irtica ve muhafazakârlıktan ayırmakta
ne getirecektir. ve gelenekçi [traditionalist] olarak tanımla-
maktadır. Medeniyet-kültür ayrımına bağlı ka-
lan Baltacıoğlu kültürün yapılacak değil, yaşa-
Örf ve Ananecilik nacak bir hikmet olduğunu belirtir. Ona göre
kültürün maddesi gelenektir. Gelenek, bütün
Türkiye’de muhafazakârlığın öncü isimle- zamanlarda canlı kalan örflerdir. Türk mo-
rinden biri olan İsmail Hakkı Baltacıoğlu’na dernleşmesi, gelenek yoluyla öz dinamiklerini
göre Tanzimat’tan Cumhuriyete devam eden açığa çıkaracak ve modern toplum oluşacak-
modernleşme çabalarının yol açtığı en temel tır. Ona göre Kemalizm, özü bakımından
sorun “ahlaki buhran”dır. Toplum içinde orta- ananecidir. Kemalist ulusal gelenek, moderni-
ya çıkan bu ahlaki buhran geçmişten kopma- tenin evrensel kurumlarını oluşturan kapita-
yarak geleceğe sarılmak anlamına gelen lizm ve ulus-devlet ile onun modern siyasal
“Ananecilik”38 ile mümkündür. örgütlenme biçimlerine kendi toplumsal yapı-
sında mevcut olan kendine özgü tarihî içerik-
lerini vererek modernleşmesini gerçekleştire-
38
Baltacıoğlu’na göre ananeler, “kolektif vicdanın sabit- cektir.39
leşmiş parçaları, ananecilik de zamanla canlılığını ko-
ruyan bu unsurların tanınması iken, muhafazakârlık,
zamanla değişmek zorunda kalan ölü örflere bağlılık”
olmaktadır. Onun bu tanımlamalarından anane ve
ananecilik kavramlarını değişim içerisinde sürekliliği
39
sağlamaya yönelik formülasyonlar ya da muhafazakâr Tanıl Bora, Türk Sağının Üç Hali Milliyetçilik, Muhafa-
bir değişim anlayışının öğeleri olarak algılamak müm- zakârlık ve İslamcılık, Birikim Yayınları, İstanbul 1998,
kündür. s. 74.

373
Genç Hukukçular Hukuk Okumaları

Türk Milliyetçiliği ve Anadoluculuk İttihat ve Terakki Partisi iktidarıyla bir dev-


let politikası hâline gelen Türk milliyetçiliği,
Peyami Safa’ya göre “Fransız milliyetçiliği Balkanlar’dan Orta Asya’ya kadar olan coğ-
nasıl 1870 felaketinden, Alman nasyonal- rafyayı bir Turan ülkesi olarak görmüş ve Os-
sosyalizmi ve Hitler’in zaferi nasıl Büyük Harp manlı’nın kaybettiği topraklarla birlikte vizyo-
zilletinden, Osmanlı Türk milliyetçiliği nasıl nunu Anadolu toprakları ile sınırlandırmıştır.
Balkan faciasından doğmuşsa, Kemalist Türk Bu nokta itibariyle modern düşünce içerisin-
milliyetçiliği de Mütareke acılarından doğ- den tarihsel olaylar ile geçmişin bugünle kur-
muştur. Kemalist Tük milliyetçiliği, sosyalistle- duğu değerlerine vurgu yapmak milliyetçilik
rin zannettiği gibi, mesela İtalyan emperya- ve muhafazakârlığı ortak alanlarda buluşmaya
lizmiyle mücadele eden Habeşistan ve Japon yönlendirmiştir. Cumhuriyetin kurulması süre-
emperyalizmiyle mücadele hâlindeki Çin mil- cinde ise resmî ideolojinin benimsediği en
liyetçiliği gibi yarı sömürgecilikten kurtuluş büyük özellik Türk ırkçılığı [nation] olmuştur.
hareketi değildir. Türk milliyetçiliği faşist ve Kemalizm damarlarımızdaki asil kandan bah-
nasyonal sosyalist hareketler taşımaz; çünkü sederken, oluşturmaya çalıştığı Türk tarihi ile
harpler bütün ülkelerde özellikle orta sınıfları soyumuzu beş bin yıl öteye Hititlere kadar
ezmektedir; İtalya’da faşizm, Almanya’da ise uzandırmayı becermiştir. Kan ve soy bağına
nasyonal sosyalizm, ekonomik krizlerin ya- dayanan Türk ırkçılığı, belli dönemler içerisin-
şandığı dönemde en fazla ezilen orta sınıfın de Batı’yla rekabet içinde ve ona özenerek
isyanının bir sonucudur. Türkiye’de İtalya’da beyaz ırk, sarı ırk tartışmaları yaşamıştır. Ne-
olduğu gibi büyük sermaye hareketleri ve Al- tice itibariyle Türk ırkının da beyaz ırk olduğu
manya’da olduğu gibi işçi kesafeti yoktu; bu- Kemalistlerce ispatlanmış oldu.
nun için had safhaya ulaşmış sınıf tezatların- Kemalizm’in Türk milliyetçiliğine nazaran
dan ve kavgalarından söz edilemez. Dolayı- daha ılımlı ve kültür milliyetçiliğini savunan
sıyla bu iki ülkedeki ekonomik şartların bu- Türkiye muhafazakârlığı ise, Türklerin bin yıl
lunmadığı Türkiye’de milliyetçiliğin faşist ve önce Anadolu topraklarına gelişini, bin yıllık
sosyalist karakter taşıması mümkün değil- Türk Tarih Tezi’ne karşı geliştirmeye çalışmış-
dir.”40 lardır. Türk muhafazakârlığı, Turancılığa da
Düşünen Adam Dergisi’nde yazdığı, “Irkçı ırkçılığa da sıcak bakmayan bir kültürel milli-
mıyız, Milliyetçi mi?” başlıklı makalesinde Sa- yetçiliği savunmuştur. Yahya Kemal’in eğitim
fa, dar manasıyla ırkçılığı ve milliyetçiliği kabul için Fransa’ya gittiği yıllarda oradaki derslerde
etmediğini vurgulayarak, bu konuda; “Dar Fransız hocalarından sık sık duyduğu “Fransız
manasıyla ırkçı olmadığımız için aynı prensip- toprağı bin yılda bir Fransız ulusu yarattı.” sö-
ler ve haklar içinde başka milletlerin gizli ve zünü Türkiye’ye uyarlayıp Malazgirt Sava-
aşikâr ırklarına da düşmanız. Kendi ırkçılarını şı’ndan bu yana Anadolu toprağının bin yılda
muhafaza edip bizim milliyetçiliğimizi hoş bir Türk ulusu yarattığına dair sözü Türk mu-
görmeyenler bizi milli intihara sevk etmek is- hafazakârlığının milliyetçilik görüşünü çok iyi
teyenlerdir. Eğer bunlara bütün enerjimizle yansıtır. Türk muhafazakârlığı bin yıllık tarih
‘Hayır’ diyorsak, bu sofu bir milliyetçi oldu- tezini Türk Tarih Kurumunun 1930’lu yıllarda
ğumuz için değil milli varlığımızı müdafaa et- hazırladığı faşizan Türk tarih tezinin karşısına
mek içindir. Türk gençliğini de bunun için mil- oturtmuştur. Anadolu’yu kutsallaştıran bin yıl-
liyetçi olmaya çağırıyoruz.” demiştir. Safa lık tarih tezine göre Malazgirt Savaşı ile başla-
kendisini faşistlikle suçlayanlara da “Tepem- yan süreçte Anadolu toprağı burada yaşayan
den topuğuma kadar milliyetçiyim. Bana fa- farklı milletleri, etnisiteleri adeta bir hamur gi-
şist diyen rezillerin dili kurusun (ve kuruya- bi yoğurmuş ve onu bir Türk milleti hâline ge-
cak). Bunu böyle bileler.”41 diyerek milliyetçi- tirmiştir. Anadoluculuk Kemalizm’in ırkçı mil-
liği savunduğunu vurgular. liyetçiliği yerine kültürel bir milliyetçiliği sa-
vunmuştur. Ümmetçilik anlayışını tamamen
dışlayan Anadoluculuk, Türk muhafazakârlığı-
40
Peyami Safa, “İnkılabın Mimarisi”, Türk Düşüncesi, nın modernleşmeci karakterinin en başat gös-
Sayı: 20, C: 4.
tergelerindendir. Anadoluculuk, muhafazakâr
41
Peyami Safa, “Program”, Türk Düşüncesi dergisi, Sa- düşünce içinde Anadolu’ya ve onun değerle-
yı: 1, C: 1.

374
Türkiye’de Muhafazakârlık / Ö. F. Karagüzel

rine bir imana kadar varmıştır. Anadoluculuk lamı’nın ürettiği yüksek bir kültür olarak de-
akımının en radikal isimlerinden Nurettin Top- ğerlendirilir ve yüceltilir. Kemalizm’in yarat-
çu bir Anadolu Rönesansı yapmaktan bahse- maya çalıştığı Batı kültürünü özümsemiş seç-
kinci bir aydın ve bürokrat sınıfa karşı Mevle-
der. Avrupa’da eski Yunan ve Roma kültürüne
vilik kültürü, divan şiiri, tasavvuf musikisinden
dönülerek gerçekleştirilen Rönesans’ın, Türki-
ve aşk estetiği gibi kavramlardan hareketle
ye’de de Anadolu ruhuna, onun düşünce, sa- muhafazakâr bir seçkincilik oluşturulmaya ça-
nat ve inancına dönerek gerçekleşebileceğini lışılmıştır.”
iddia eder. Resmî ideolojinin etnisist milliyet-
“Türkiye’de muhafazakâr düşüncenin oluşu-
çiliğine karşı muhafazakârlığın Anadolucu mil-
munda tasavvufun önemli bir etkiye sahip ol-
liyetçiliği daha ayağı yere basan bir düşünce-
duğu söylenebilir. Çünkü İslamiyet muhafa-
dir. Denilebilir ki Türkiye’de bir ulus yaratma zakârlığa ancak tasavvufçu bir İslam algısı üze-
projesini başaran ideoloji Kemalizm’den çok rinden dâhil edilebilir. Tevhidî bir İslam anlayı-
muhafazakârlık olmuştur.42 şının muhafazakârlığa dâhil edilmesi mümkün
değildir. Ancak tasavvufun siyasal ve toplum-
sal boyutu olmayan, içe dönük ve durağan
Tasavvufçu İslam Anlayışı din anlayışı İslam’ı muhafazakâr söylemlerin
içine rahatça sokmuştur.”43
Anadolu ruhunun ürettiği din İslam’dır. Tüm bu tespitler bağlamında Cumhuriyetçi
Osmanlı medreselerine tasavvufun egemen muhafazakârların dinî kültür ve ahlak olarak
olması, Osmanlı sanat ve edebiyatının tasav- anlamak suretiyle yaptıkları din vurgusu, İs-
vuf üzerine kurulması, Türkiye’deki muhafa- lam’ın klasik paradigmasından yerli bir din al-
zakâr aydınları da etkisi altına almıştır. Dene- gısı, içinde hurafelerin ve tasavvuf ile milliyet-
bilir ki muhafazakâr düşüncenin Türkiye’deki çiliğin iç içe girdiği farklı bir çerçevededir.
bütün önemli isimleri tasavvufçu bir İslam al-
gısı içindedir. İslamcılar ile muhafazakârlar
arasındaki çatışma burada başlar. Muhafa- Demokrat Parti ve Muhafazakârlık
zakârlar, İslam’ı İslamcıların evrenselciliği ye-
dekleyen tutumlarına karşılık, İslam’ı gelenek 1945 yılına gelindiğinde Cumhuriyet Türki-
ve ulusallıkla telif etme bakımından daha ıs- ye’sinde Kemalist ideolojiyi koruyarak kitlele-
rarlı olmaları bunun en önemli örneğidir. Bu re taşıyacak kadro ve kurumlar şiddet, baskı
hâliyle, muhafazakârların, yerelci İslam çaba- ve tepeden inmeci metotlarla da olsa oluştu-
larıyla, Kemalizm’e yakın bir eğilim oluştur- rulmuştur. Kemalist ideolojinin niteliği ve Batı
dukları düşünülebilir. Kemalizm, ilk düzeyde, tipi toplum yaratma amacı demokratikleşme-
metafiziği boş bir uğraş olarak telakki eden yi gerektiriyordu. Ve Batı da Türkiye’yi kendi
pozitivizme yakın görünse bile, “ulus inşa- içine alabilmek için düzenini demokratikleş-
sı”na katkı yapacak bir din konusunda teklif- meye zorluyordu. Ayrıca II. Dünya Savaşı so-
siz değildirler; dinin ulusal inşayı destekleyici nunda baskı rejimleri yenilmiş ve yıkılmıştı.
kısımları işlevselleştirilebilir. Bu yolla muhafa- Türkiye halkı rejime, genellikle küskün gibiydi.
zakârlık bir Anadolu/Türk İslam’ı anlayışını ge- Özellikle rejimin işleyişine yönelik bir siyasal
liştirerek resmî ideolojinin Arap düşmanlığı katılım söz konusu değildi. Ülke içinde kapi-
politikasına yardımcı bile olmuştur. talist sınıfın da belirginleşmesiyle demokratik-
“Anadolu tasavvufu Türk telakkisine, Türk his- leşme sürecine geçişin temelleri oluşmuştu.
siyatına en uygun din olarak görülmektedir. Artık halkın iradesi yönetimde kendisini gös-
Fuat Köprülü’ye göre Ahmet Yesevi, Yunus terebilirdi. Ve halk rejimin işleyişinde aktif
Emre gibi mutasavvıflar İslam’ı Türk ruhuna hâle getirilebilinirdi. Demokratikleşme süreci-
uyarlamış ve İslam’ı kabul eden Türkleri Arap- ni başlatmakta herhangi bir endişeye mahal
laşmaktan veya Acemleşmekten korumuştur. yoktu. Nasıl olsa askerî idare ve yargı Kema-
Mevlana ve Şeyh Galip, Türk muhafazakârları
list ideolojinin elinde bulunuyordu. Bu şart-
için sembol isimlerdir. Mevlevilik Anadolu İs-
larda Demokrat Parti doğdu ve T.C. siyasi ha-
yatında yerini aldı.
42
Ufuk Aktaşlı, “Muhafazakârlık ve Kemalizm”, Doğu
Batı dergisi, “Türk Muhafazakârlığının Eleştirisi”, Sayı:
43
58, Ankara 2011, s. 159. Ufuk Aktaşlı, a.g.m., s. 159.

375
Genç Hukukçular Hukuk Okumaları

Çok partili hayata geçişle birlikte başlayan devleti halk ile birlikte gerçekleştirmenin derdi
Kemalizm’in gölgesindeki yeni dönem, muha- içerisindeydi. Halkın Cumhuriyet’in ve mo-
fazakârlık açısından Kemalizm’in çok partili dernleşmenin geliş tarzına karşı bir karşı çıkışı
siyasi ortamdaki yorumudur. Bu dönemde vardı ve Demokrat Parti bu büyük itirazı kendi
muhafazakâr ideoloji hızla yükselişe geçmiş- bünyesinde toplamayı başardı. Cumhuriyet’in
tir. Muhafazakâr kesimin bu dönemde söy- seküler ve Batıcı bir modernleşme projesi ol-
lemlerini rahat şekilde ifade etmesi Demokrat ması dolayısıyla dinî değerlere uzak durması
Parti’nin kendisini liberal olarak tanımlaması koşullarında gelişen DP hareketi ilk olarak,
ve özgürlüklere değer verdiğini ifade etmesi- halkın, modernleşme ve uluslaşma projesi ile
nin de etkisi olmuştur. Ayasofya’nın ibadete yeni kültürel, yerel sembol ve değerlerle ba-
açılması, bir yönüyle buna bağlı bir talep olan rıştırmaya çalışmak oldu. Cumhuriyet’in ulu-
ezanın eskisi gibi Arapça okunması ve benzeri sal kimlik tanımına karşı, toplum tarafından
talepler çok partili sisteme geçişin getirdiği daha kolay kabul edilip benimsenebilir bir al-
nispi özgürlük ortamında seslendirilmiştir. ternatif kimlik, dinî, kültürel, yerel sembol ve
değerlerle olabildiğince barışık, daha doğrusu
Cumhuriyet döneminde Türkiye’de muha-
bu sembol ve değerleri işin içine katmaya
fazakâr düşüncenin toplumsal tabanın olma-
özen gösteren bir ulus tanımı ve kimliğidir. Al-
dığından hareketle, çok partili sistem ile bir-
ternatif millî kimlik, cumhuriyetin giriştiği ulus
likte Demokrat Parti’nin liberal, sağcı ve halk-
devlet ve kimliği inşasının revizyonu ve sağ
tan yana tavrı, 27 yıllık baskı ve şiddet politi-
yorumunun ürünü olmuştur. 44 Bu anlamıyla,
kalarının ardından halk nezdinde muhafa-
Kemalizm’in radikal modernist tavrı yanında
zakârlığın ve sağcılığın yükselişe geçtiği savını
modernleşmeyi kendi mecrasına bırakan,
ileri sürebiliriz.
kendine özgü bir yola sokan Türkiye’deki mu-
DP, temelde muhafazakârlığı temsil edi- hafazakâr siyaset DP ile başlamıştır. Kema-
yordu ve Tek Parti döneminin değerler siste- lizm’i kendine göre dönüştürerek, Kema-
mini revizyona tabii tutmak için toplumu bü- lizm’in sağ kolunu başlatan bu süreç, aynı
rokratik merkeze karşı seferber ediyordu. zamanda başta Nakşilik ve Nurculuk olmak
CHP’nin halkın gözünde Batılılaşma ile Batılı üzere tarikat ve İslami cemaatlerin 50’li yıllar-
yaşam biçimi, dolayısıyla dinsizlik ve gelenek- la birlikte muhafazakârlaşmaya başlaması sü-
sel değerlerin yitimiyle özdeşleşmiş olması ve recidir.
o dönemde yaşanan ekonomik sorunların,
yoksulluğun, devletçi geleneğin getirdiği bir
dezavantaj olarak algılanması CHP’yi güçsüz- AK PARTİ VE MUHAFAZAKÂRLIK
leştirirken, DP’yi bu siyasal kimlik karşısında
bir alternatif olarak ön plana çıkarıyor ve ge- Yumuşak başlı isem kim demiş uysal koyunum?
leneği savunan liberal yapısıyla halka umut ve
Kesilir belki, fakat çekmeye gelmez boynum.
güven veren DP’nin CHP karşısında yüksel-
mesinin sağlıyordu. Bu durum muhafazakâr Kanayan bir yara gördüm mü yanar ta ciğerim
kesimin de CHP’ye karşılık DP yanında yer Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim
almasını ve modernleşme konusundaki olum- Adam aldırma da git diyemem, aldırırım,
suz görüşlerini daha rahat dile getirebilmele- Çiğnenirim çiğnenirim Hakkı tutar kaldırırım.
rini sağlamıştır.
—Mehmed Âkif
Cumhuriyet devrinin kökleşmesi dönemi
olarak nitelendirebildiğimiz DP dönemi, “ Ye- Türkiye 2000’li yılların başından itibaren
ter! Söz Milletin” sloganı ile, çoğunlukla mille- çok önemli bir kriz yaşıyor. Bu Krizi iki ana
tin değerlerini siyasal iktidara taşıma vurgusu başlıkta toplayabiliriz: İlki, Siyasal modern-
olarak manipüle edilerek pragmatik bir işlev leşme ile toplumsal modernlik arasındaki de-
taşımış olsa da, aynı zamanda devrimin ‘mil- rin çatışma. İkincisi, Türkiye’nin artık, mo-
lete maledilmesi’ çabasına ve hatta alternatif
bir ‘millet’ tanımına gönderme yapılıyordu.
44
Nuray Mert, “Muhafazakârlık ve Laiklik” Modern Tür-
Her şeye rağmen Kemalizm’in içinden çı- kiye’de Siyasi Düşünce, İletişim Yayınları, cilt: 5, İs-
kan Demokrat Parti halka mal edeceği bir tanbul 2004, s. 232.

376
Türkiye’de Muhafazakârlık / Ö. F. Karagüzel

dernleşmeden modernliğe doğru geçiş süre- Türkiye’de 28 Şubat post-modern darbesi


cidir. Türkiye’de Kemalizm’in modernleş- sonrasında sistem ciddi bir tıkanıklık içine
me/modernleştirme deneyimi bir toplumsal girmişti. Gerek darbenin baskıcı ortamı, gerek
deneyimsizlik olarak ortadadır. Yaşanan ha- TSK’nın uğradığı itibar ve güven kaybı, gerek
yatla, gündelik hayatla Kemalizm’in bağları 2001 yılındaki ekonomik kriz, sistemi köşeye
giderek kopmaktadır.45 Bugün Türkiye’de ya- sıkıştırmıştı. Dinî olana kıymet vererek, din
şadığımız kriz: Modernleşme projesinin ar- üzerinden siyaset yapmayacaklarını kurulma
dındaki siyasal seçkinler ile yeni gelmekte aşamasında ifade eden ve devleti ideolojik
olan toplumsal modernliğin ardındaki sınıflar olarak dönüşüme uğratmayı asla doğru bul-
arasında yaşanan çatışmadan kaynaklanmak- madıklarını ifade eden AK Parti Genel Başkanı
tadır. Bu çatışma yakın tarihimizin en önemli Recep Tayyip Erdoğan’ın partisi, 3 Kasım
siyasal süreçlerinden biridir aslında. Türkiye 2002 tarihinde girdiği ilk genel seçimlerde
uzun süredir modernleşmiştir ama modern %34,4 oy desteği ile hükümet oldu. 22 Tem-
olamamıştır. Modernleşmek için Batılı mo- muz 2007 genel seçimlerinde ise AK Parti
dernlere benzemek yeterli olabilir. Ancak bu %47’ye yaklaşan oy desteği sağladı. Batı ba-
memleketin modern olabilmesi için kendisiyle sını AK Parti’nin üst üste elde ettiği seçim za-
yeni bir ilişki kurması şarttı ve kendisiyle, ferlerini genellikle ”Yeni İslamcılığın Türki-
geçmişiyle barışması, elzemdir. Batı sadece ye’deki Başarısı” olarak nitelenmiş olsa da
değişerek değil aynı zamanda devam ederek Genel Başkan her platformda bu yorumları
modern olmuştur. AK Parti içinde yeşeren reddederek, İslamcı bir parti olmadıklarını,
muhafazakâr kimlik tam anlamıyla modern- “Muhafazakâr ve Demokrat” bir parti kimliği-
leşme ile modernlik arasında kurulan ilişkide ne sahip olduklarını ifade ederek, dönüştükle-
anlaşılabilecektir. rini, yenilendiklerini, “Millî/Ulusal İslamcılığı”
ifade eden “Millî Görüş” gömleğini çıkarttıkla-
Türkiye’de daha evvel bir araya getirilme-
rını, laik bir parti olduklarını ve dindarlığın in-
miş iki kavramdan yararlanan, kullanacağı iki
sanla Allah arasında bireysel bir tercihi ifade
kavram ile Türkiye siyasetindeki diğer parti-
ettiğini sürekli olarak vurguladılar. Aslında bu
lerden ayrı ve özgün olarak, kendini, kadrola-
tavır ve tepkilerin tamamı, modernliğin baş-
rını ve seçmen tabanını diğer partilerden
langıcı olan bir Türkiye’ye ve onun partisine
ayırmayı hedefleyen AK Parti, 2002 genel se-
işaret ediyordu. Kendilerini sert çizgilerle İs-
çimleri öncesinde bu yolla farkını ortaya koy-
lamcı bir parti olmaktan uzak tuttuklarını,
maya çalıştı. Bir araya getirilmemiş bu iki kav-
kırmızı ajandalarının olmadığını anlatırken,
ram “Muhafazakâr Demokrasi” idi. Muhafa-
2007 seçimlerinde bu kavrama verdikleri de-
zakârlık ve demokratlık nitelikleri, aslında da-
ğeri açıkça gösterdiler. 2007 seçimlerinde
ha önce birçok parti tarafından benimsenmiş,
parlamenter olmak için partiye başvuran aday
pek çok bağlamda dile getirilmişti. AK Parti
adaylarına partinin seçici kurulu tarafından
bu kimliğin ne anlama geldiğini açıklarken,
yöneltilen standart sorulardan birisi de “ Mu-
bazı kavramları da kullanmak durumunda kal-
hafazakâr demokrat kimlikten ne anlıyorsu-
dı. 1960’lı yılların eylemlilik alanı içinde kulla-
nuz?” sorusuydu.
nılan “katılımcılık”, “çokkültürlülük”, “müza-
kere” kavramları bunların başında gelmekte- “Milletimizin bahtı açık, yüzü ak olsun”
dir.46 sloganıyla seçimlere hazırlanan AKP Genel
Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın iktidara
45 geldikten sonra 59. Hükümet’in kuruluşu için
Besim F. Dellaloğlu, a.g.e., s. 187.
46
18 Mart 2003’de Hükümet Programı Hakkın-
“AKP milletvekillerinin konuşmaları, 3 Kasım 2002
da TBMM Genel Kurulunda yaptığı “Ak Parti
seçimlerinden 3 Ekim 2005 tarihine kadar olan dö-
nemdeki TBMM tutanakları üzerinden “muhafa- Siyasal Kimliğini Muhafazakâr Demokrat Ola-
zakâr demokrasi”, “muhafazakâr”, “katılımcı de- rak Tanımlamaktadır” başlıklı konuşmasında
mokrasi”, “hoşgörü”, “uzlaşma”, “çokkültürlülük”,
“sivil toplum”, “laiklik”, “çoğulcu demokrasi” kav-
ramları aracılığıyla yapılan anahtar sözcük taraması
sonucunda incelenmiştir. Böylece, milletvekillerinin
konuşmalarında bu sözcüklerin geçtiği bağlamlarda Partinin Demokrasi Söylemi ve Muhafazakârlık ”,
ortaya konulan demokrasi anlayışının temel yöne- Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, Sayı: 62, Ankara
limleri üzerinde durulmuştur.” Ülkü Doğanav, “AK 2007, s. 14.

377
Genç Hukukçular Hukuk Okumaları

partisinin siyasal perspektifine ilişkin verdiği Türkiye, 3 Kasım 2002 seçimleri sonunda
bilgiler özetle aşağıdaki gibidir;47 halkın tercihiyle, uzun zamandır görülmemiş
bir duruma şahit olmuş ve mecliste bir sağ bir
 AKP siyasi kimliğini “muhafazakâr demok- de sol parti ile temsil edilir hâle gelmiştir.
rat” olarak tanımlamaktadır.
 Kimliklerine referansla siyaset bir uzlaşı
alanı olarak görülmektedir. Sahih Olan Yerine
Reel Olanın Siyaseti
 Toplumsal çeşitlilik ve farklılık siyasal ola-
rak kabul edilmekte ve siyasetin tarafları
1970’li yıllardan itibaren devletçi, sağcı,
her zeminde uzlaşmaya davet edilmekte-
milliyetçi ve mezhepçi İslam algısından uzak-
dir. AKP’ye göre farklılıklar zenginliktir.
laşmaya başlayan Türkiye’deki tevhidi uyanış
 Türk toplumundaki kültürel farklılıkların süreci; reformcu, Vahhabi, mezhepsiz, İrancı,
çoğulcu demokrasiyi zenginleştirecek un- kökü dışarda, fundamentalist, sünnetsiz, mo-
surlar olduğuna inanılmaktadır. dernist, siyasal İslamcı, radikal ve son olarak
da İslamcı olarak, resmî ideoloji, emperya-
 AKP’nin muhafazakârlık anlayışına göre si- lizm ve muhafazakârlar tarafından nitelendi-
yasal otorite, hukuki ve siyasi meşruluğun rildi. Hamza Türkmen, Türkiye’deki tevhidî
ötesinde bir meşruluk temeline oturmak- uyanış sürecindeki arınmanın en büyük han-
tadır. İşlevlerini onun irade ve değerlerine dikabı; “aşmış olduğu milliyetçi mukaddesatçı
uygun olarak yürütmesi gerektiğini belirt- gelenek tarafından yeniden kuşatılması riski”
mektedir. olarak işaret etmiştir. Türkmen’e göre bu sü-
 Sadece sayısal güce dayanan bir yönetim reç: “Tevhidî uyanış sürecinde rol almış ke-
anlayışı benimsenmemektedir. AKP top- simlerin/“İslamcıların” kendi süreçlerini geliş-
lumsal mutabakattan güç alan bir siyaset tirmek ve şartları aşmak noktasında yaşadık-
anlayışından yanadır. ları yetersizlikleri, güç olma ideallerindeki ba-
şarısızlıkları, özellikle 28 Şubat süreciyle bir-
 AKP siyasal otoritenin sınırlandırılması ta- likte moral bozukluklarını besledi ve süreçte
raftarıdır. Hükümetin rolü, barışı, anayasal savrulmalar yaşandı. Öte yandan İslami du-
düzeni ve adaleti korumakla sınırlı olmalı- yarlılık bazında kendini İslamcılıkla nitelen-
dır. dirmekle beraber, din algısı açısından milli-
yetçi-muhafazakârlığı aşamamış olan Millî
 Kanunların hâkimiyeti önceliklidir. Görüşçüler ise, bağlı oldukları RP’nin hükümet
 Katılımcı demokrasi siyasal davranışların olmasına rağmen iktidar olamaması karşısın-
temelidir. da büyük düş kırıklıkları yaşadılar ve harekete
olan inançlarını kaybetmeye başladılar.” 48
 Demokratik toplumun gerekliliği sivil top- Post-modern darbe şartlarının hâkim olmaya
lum kuruluşlarının önemini vurgular. devam ettiği bir süreçte kurulan AK Parti’ye
en büyük destek, güç ve iktidar olma konu-
 Muhafazakâr kimliklerinin temel felsefesi
sunda moral bozukluğu içinde istikametlerin-
ve siyasal kaygısı, bireyi koruyabilecek bir
de savrulan eski Milli Görüşçü ve İslamcı bu
aile olan toplumsal organizmayı sağlıklı bir
gruplar olmuştu.
şekilde bir arada tutabilmektir.
Modern olanla kucaklaşıp, sol, sağ, liberal,
 Toplumun yapı taşı olan ailenin sosyalleş- demokrat ve o güne kadar kullandığı kavram-
tirilmesi misyonu kaçınılmaz görülmekte- ları merkeze siyaset yapmak adına kullanan
dir. AK Parti tasarımı, Türkiye’de sahih bir siyaset
 Demokratik kültür siyasetin ana unsuru yapmak yerine reel olanın kavranması gerekli-
olarak görülmektedir. liğinin altını çizerek, ekonomik kalkınmaya
endekslendi. Refah, ekonomik büyüme ve
47
Tuğçe Gürel, Türk Siyasi Tarihinde Muhafazakârlık
48
Kimliği, Marmara Üniversitesi Doktora Tezi, İstanbul Hamza Türkmen, “AK Parti İslami Aidiyetleri Eritiyor”,
2007, s. 164. Haksöz dergisi, Sayı: 170, s. 22.

378
Türkiye’de Muhafazakârlık / Ö. F. Karagüzel

AB’ye uyum taleplerini ön sıralara çekerek, bilir. Kemalizm’in ilke ve değerlerini toplumda
“diklenmeyip dik duran” bir siyasetle, 28 Şu- kurumsallaştırmayı amaçlayan dergilerde Mu-
bat darbe süreciyle gündemde yerini koruyan hafazakâr aydınlara rastlamak mümkündür.
sorunları arka plana itmeyi tercih etti. Kemalizm Aydınlanma düşüncesi üzerinden
Kadro dergisinde, muhafazakârlık, hem dinsel
Muhafazakârlık kavramını kullanan diğer
ve geleneksel değerlerin savunmasını hem de
partilere nazaran AK Parti, muhafazakâr ideo-
Batı’nın teknolojik gelişmesinin alınmasına
lojiden aldığı özellikleri sonucunda, Kema-
yönelik değişimi isteyen Dergâh, Kültür Haf-
lizm’in devletin toplum üzerindeki hiç tartış-
tası, Türk Düşüncesi gibi dergilerde modern-
masız gücü ve devletin toplumu dönüştürme
leşme üzerine düşüncelerini aktarmıştır. “Mu-
iddiasına karşı, toplumu yüceltme ve toplum-
hafazakâr modernleşmeci” ya da “cumhuri-
sal modernliğin kendisini temsil etmesi gerek-
yetçi muhafazakârlar” olarak nitelenebilecek
tiğini belirtmektedir. Türkiye’de modernleş-
bu kuşağın temel felsefî yaklaşımları takipçile-
menin tek mümkün yolunun muhafazakârlık
ri tarafından günümüze kadar benimsenerek
olduğunun ya da ülkede İslamcı bir kimlikle
süregelmiştir.
siyaset yapmanın mümkün olmadığının farkı-
na varan AK Parti’nin millet anlayışı Kema- Bu anlamıyla modernleşen Türkiye’nin ta-
lizm’deki anlayışa çok benzer. Halk burada rihini kavramak bu iki siyasal ideolojinin ta-
apolitik ve edilgen bir öznedir. Lider ve parti- nımlanması ile mümkün olacaktı. Her iki kav-
nin inkılapçılığı doğrultusunda yaptığı hizmet- ram da modernleşmecidir. Tek fark modern-
lerden yararlandığı ve politika yapmadığı sü- leşmenin biçimindedir. Kemalizm modern-
rece özne olabilen vatandaşlardır. Millet ve leşme sürecini radikal ve tasfiyeci bir yolla
AK Parti’nin buluştuğu, halkın istemsiz olarak yaparken, muhafazakârlar bazı alanlarda Ke-
apolitikleştiği bu noktada AK Parti’ye karşı malizm’den daha çok modernleşmeye özlem
güçlü bir muhalefetin çıkmamasının nedeni duyarak, bunun yalnızca tedrici ve geleneğin
de budur. korunarak gerçekleştirilmesini ister. Önemli
bir sav da şudur: Her iki ideoloji de seküler-
leşmecidir. Yine her iki ideoloji de Batıcıdır.
Her iki ideoloji de laikliğe bağlıdır. Muhafa-
NİHAYET zakâr ideoloji yalnızca laikliğin ve modern-
leşmenin topluma dayatılma biçimine karşı-
Muhafazakâr düşünce Batı’da ortaya çıkışı dır.
itibarıyla aristokratik bir köke sahiptir. Fransız
Devrimi’ne ve onun radikal müdahalelerine,
geleneksel tarım toplumunun değişmesine Kaynakça
karşı, yine “akla” dayalı karşı bir tez geliştir-
mek üzere doğmuştur. Muhafazakârlık kav- Akkır, Ramazan; Türkiye’de Din ve Muhafazakârlık,
ramını reaksiyoner tavrı ile bir “tutum”, Ay- Yüksek Lisans Tezi, Çukurova Üniversitesi Ya-
dınlanma ve Fransız Devrimi’nin bazı noktala- yınları, Adana 2006.
rına karşı ürettiği tezler ile bir “ideoloji” olarak Aktaşlı, Ufuk; “Muhafazakârlık ve Kemalizm”, Do-
tanımlamak mümkündür. ğu Batı dergisi, “Türk Muhafazakârlığının Eleşti-
risi”, sayı: 58, Ankara 2011.
Cumhuriyetin ilk yıllarında Kemalizm’in
içinden çıkarak inkılapların radikalliğine karşı Bora, Tanıl; Türk Sağının Üç Hâli Milliyetçilik, Mu-
sığınmacı bir tutumla tepki göstermek de hafazakârlık ve İslamcılık, Birikim Yayınları, İs-
tanbul 1998.
Türk muhafazakârlığının temeli olmuştur. Tür-
kiye’de modernleşme ideolojisinin Osmanlı Davutoğlu, Ahmet; “Medeniyetlerin Ben İdraki”,
ülkesinin son döneminden başlayarak Cum- Divan dergisi, Sayı: 12, İstanbul 1991.
huriyetin ilk yıllarındaki süreçte muhafazakâr Dellaloğlu, Besim F.; Ahmet Hamdi Tanpınar, Mo-
tutumla karşılaşmak mümkündür. Bu iki fark dernleşmenin Zihniyet Dünyası –Bir Tanpınar
modernleşmeye bakış açısıdır. Modernleşme Fetişizmi, Kapı Yayınları, İstanbul 2012.
dendiğinde Türkiye’de artık iki siyasal ideoloji
Doğanav, Ülkü; “AK Partinin Demokrasi Söylemi ve
vardır: Kemalizm ve Muhafazakârlık. “Muha-
Muhafazakârlık”, Ankara Üniversitesi SBF Der-
fazakârlık Kemalizm’in sağ yorumudur” dene- gisi, Sayı: 62, Ankara 2007.

379
Genç Hukukçular Hukuk Okumaları

Gürel, Tuğçe; Türk Siyasi Tarihinde Muhafazakârlık


Kimliği, Marmara Üniversitesi Doktora Tezi, İs-
tanbul 2007.
İrem, Nazım; “Kemalist Modernizm ve Türk Gele-
nekçi-Muhafazakârlığının Kökenleri”, Toplum
ve Bilim dergisi, Sayı: 74, İstanbul 1997.
———; “Muhafazakâr Modernlik, Diğer Batı ve
Türkiye’de Bergsonculuk”, Toplum ve Bilim
dergisi, Sayı: 73, İstanbul 1999.
———; “Muhafazakâr Modernlik, Diğer Batı, Tür-
kiye’de Bergsonculuk”, Toplum ve Bilim dergi-
si, Sayı: 82, İstanbul 1999.
Keyman, Fuat; “Kemalizm, Modernite, Gelenek:
Türkiye’de Demokratik Açılım Olasılığı”, Top-
lum ve Bilim dergisi, Birikim Yayınları, İstanbul
1997.
———; “Türkiye’de Radikal Demokrasi ”, Bağlam
Yayınları, İstanbul 1999.
Kurbanoğlu, Bahadır; “Din-Devlet İlişkileri Bağla-
mında Muhafazakârlık”, Haksöz dergisi, Sayı:
208, İstanbul 2008.
Mardin, Şerif; Din ve İdeoloji, İletişim Yayınları, İs-
tanbul 2007.
Mert, Nuray; “Muhafazakârlık ve Laiklik”, Modern
Türkiye’de Siyasi Düşünce, İletişim Yayınları,
cilt: 5, İstanbul 2004.
Mollaer, Fırat; Muhafazakârlığın İki Yüzü, Dergâh
Yayınları, İstanbul 2009.
Safa, Peyami; “İnkılabın Mimarisi”, Türk Düşüncesi
dergisi, Sayı: 20, cilt: 4, İstanbul 1955.
Safa, Peyami; “Program”, Türk Düşüncesi dergisi,
Sayı: 1, Cilt: 1, İstanbul 1953.
Safi, İsmail; Türkiye’de Muhafazakârlığın Düşünsel
ve Siyasal Temelleri, Doktora Tezi, Ankara Üni-
versitesi, Ankara 2005.
Tanpınar, Ahmet Hamdi; “Yahya Kemal”, Dergâh
Yayınları, İstanbul 1995.
Tunç, Mustafa Şekip; “Descartes Kongresine Hi-
tap”, Bilgi Xi, 1958.
Türkmen, Hamza; “AK Parti İslami Aidiyetleri Eriti-
yor”, Haksöz dergisi, Sayı: 170, İstanbul 2005.
———; Ulusçuluk Çıkmazı: Kürtler ve Çözüm Ara-
yışları, Ekin Yayınları, İstanbul 2009.
Vural, Mehmet; Siyaset Felsefesi Açısından Muha-
fazakârlık, Elis Yayınları, Ankara 2007.
Yalınkılıç, Fatime; Modernizm ve Muhafazakârlık
Düşünce Akımlarının Sosyolojik Analizi , Yüksek
Lisans Tezi, Fırat Üniversitesi Yayınları, Adana
2007.

380

You might also like