You are on page 1of 23

ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILAP TARİHİ I

III.ÜNİTE:

OSMANLI DEVLETİ’NİN YIKILIŞI*

KONU BAŞLIKLARI

A. TRABLUSGARP SAVAŞI
B. BALKAN SAVAŞLARI
1. Birinci Balkan Savaşı
2. İkinci Balkan Savaşı
C. BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI
1. Birinci Dünya Savaşı’nın Genel Nedenleri
2. Birinci Dünya Savaşı’nın Başlaması ve Gelişimi
3. Osmanlı Devleti’nin Savaşa Girmesi ve Savaştığı Cepheler
a) Kafkas Cephesi
b) Kanal Cephesi
c) Suriye- Filistin Cephesi
d) Irak Cephesi
e) Çanakkale Cephesi
f) Galiçya ve Makedonya Cephesi
4. Osmanlı Devletini Paylaşma Projeleri
4. Osmanlı Devletini Paylaşma Projeleri
a) İstanbul Anlaşması
b) Londra Sözleşmesi
c) Sykes-Picot Anlaşması
d) St. Jean de Maurienne Anlaşması
5. Birinci Dünya Savaşı’nın Sonu
a) Wilson Prensipleri
b) Savaşın Sonuçları
6. Paris Barış Konferansı
7. Birinci Dünya Savaşı’na Son Veren Antlaşmalar
a) Triannon Antlaşması
b) Versailles Antlaşması
c) Saint Germen Antlaşması
d) Neuilly Antlaşması

ÜNİTE HAKKINDA
Emperyalizm, bir devletin diğer bir devlet üzerinde maddi ya da manevi kontrol elde edip
üstünlük sağlaması durumudur. Tarihte emperyalizm kavramı yerine kullanılan Sömürgecilik,
toprak kazanıp bir başka devlet üzerinde sömürü düzeni kurmayı büyük bir devlet olabilmek
için gerekli saymıştır. Avrupa’da Sanayi Devrimi sonucunda ortaya çıkan üretim fazlası için
yeni alan arayışı ve bu üretimi beslemek için ortaya çıkan hammadde ihtiyacı büyük devletler
arasında sömürgecilik yarışını başlatmıştır.

*
III. Ünite Dr. Öğr. Üyesi N. Selcen Korkmazcan tarafından hazırlanmıştır.

1
Sömürgecilik, 20. Yüzyılı ve bu yüzyılda yaşanıp hem dünya siyasi tarihini hem de Osmanlı
Devleti’ni çok yönlü olarak etkileyip devletin sonunu getiren Birinci Dünya Savaşı’nın
önemli bir nedeni olmakla birlikte yine Osmanlı Devleti’nin Afrika topraklarını kaybettiği
Trablusgarp Savaşı için geçerli bir nedendir. Osmanlı Devleti, 20. Yüzyılın başlarında
savaşarak küçülmeye devam etmiş, yüzyılın ilk çeyreğini bile tamamlayamadan tarih
sahnesinden çekilmiştir.

ÖĞRENME HEDEFLERİ
Bu üniteyi çalıştığınızda:
Osmanlı Devleti’nin 20. Yüzyılda karşı karşıya kaldığı savaşları açıklayabilecek,
Trablusgarp Savaşı ve Balkan Savaşları’nı tanımlayabilecek,
Birinci Dünya Savaşı’nın nedenleri, gelişimi ve sonuçlarını tanımlayabilecek,
Osmanlı Devleti’nin Birinci Dünya Savaşı’nda yer aldığı cepheleri açıklayabilecek,
Büyük devletlerin Osmanlı Devleti üzerindeki hedeflerini tartışabileceksiniz.

A. TRABLUSGARP SAVAŞI

İtalya ve Almanya, özellikle komşuları Avusturya’nın girişimleri sebebiyle 1815 yılında


toplanan Viyana Kongresi’nde sınırları çizilen Avrupa’da dağınık bir vaziyete bürünmüş, bu
durumlarını 1860- 1870’lere kadar sürdürmüşlerdir. Bu iki devlet, milli birliklerini çok geç
tamamladıklarından, sömürgecilik arayışına geç başlamışlardır. 19. yüzyılın sonlarına
gelindiğinde, İngiltere ve Fransa, dünyanın büyük bir kısmını aralarında paylaşıp
sömürgeleştirdiklerinden, büyük devletlerin çatışma alanı hem birbirlerine, hem de
anavatanlarına yakın yerler haline gelmiştir. İtalya, coğrafi olarak yakınlığını da göz önüne
alarak şansını Osmanlı Devleti toprakları üzerinde denemek istemiştir. 1881’de İngiltere
Mısır’ı, 1882’de de Fransa, Tunus ve Cezayir’i işgal ettikten sonra İtalya da Afrika’nın
güneyine doğru ilerlemek için Trablusgarp üzerinden giriş yapmak istemiştir. Bölgeye
ekonomik yatırımlar yaptıktan sonra, Osmanlı Devleti'nin Kuzey Afrika'daki son toprağı olan
Trablusgarp ve Bingazi'yi almak için Fransa ve İngiltere’nin onayını almıştır.
Trablusgarp’daki İtalyan tüccarların can güvenliğinin korunamadığını vurgulayan ve bu
duruma bir çözüm bulunmasını isteyen İtalya, bu isteklerle hazırladığı ilk notasını 23 Eylül
1911’de Osmanlı Devleti’ne iletmiştir. Osmanlı Devleti, cevabi notasında alınabilecek
tedbirleri görüşmeye hazır olduğunu belirtmişse de, İtalya, aynı durumu bahane ederek
buraların kendisine terki için 28 Eylül 1911'de Osmanlı Devleti'ne bir nota daha vermiştir.
İşgale karşı direniş gösterilmemesini isteyen notanın ardından 29 Eylül 1911’de Osmanlı
Devleti’ne savaş ilan etmiştir. İtalya, bölgeye asker çıkarırken Trablusgarp ve Bingazi’nin
Osmanlı Devleti tarafından geri bırakıldığı ve buradaki İtalyanlar’a kötü davranıldığı
gerekçesiyle kendini haklı göstermeye çalışmıştır.
Savaş patlak verdiğinde Sadrazam Hakkı Paşa, gelinen durumdan kendisinin sorumlu
olduğunu belirterek istifa etmiştir. Bu kritik süreçte, yeni bir kabinenin kurulması da günler
almış, Sait Paşa’nın göreve gelmesiyle hükümet krizi geçici olarak sonlanmışsa da savaş
durumu sürmüştür. İç siyasi durumdaki karışıklıklar da partiler ve partililerin çekişmeleri ve
kısa süreli ve istikrarsız hükümetlerin kurulması gelişmeleriyle devam etmiştir. Sait Paşa
Hükümeti’nin göreve gelir gelmez başlattığı dış yardım talepleri karşılıksız kalmış, Osmanlı
Devleti’nin Trablusgarp’a birlik gönderebilecek gücü ve imkânı olmamıştır. Mısır,
İngiltere’nin elinde olduğu için karadan; Osmanlı donanmasının zayıf oluşu ve İtalya’nın
engeller yaratması sebebiyle denizden yardım gönderilememiştir. Trablusgarp’ta güvenlik için
bulunması gereken 3500 askerin bir kısmı da savaş başlamadan önce Balkanlar’da başlamış
olan karışıklıklara karşı bu bölgeye sevk edilmiştir.

2
İtalyan birlikleri üç hafta içinde Tunus- Mısır arasındaki Akdeniz sahilinin tamamına yakınını
ele geçirmişlerdir. Yine de kıyıdan bir kilometre içeriye girememişlerdir. Kurmay Kolağası
Mustafa Kemal, savaşın başladığını haber alınca bölgenin yerel kaynaklarla savunularak
korunabileceği düşüncesiyle gönüllü olarak Trablusgarp’a gitmek için girişimde bulunmuştur.
Harbiye Nezareti’nin kabulüyle Gazeteci Şerif takma adını kullanarak 19 Ekim 1911’de
İskenderiye Limanı’na ulaşmıştır. Buradan geçtiği Derne ve Tobruk’ta düşman askerlerine
karşı ilk mücadelesini başarıyla sonuçlandırmıştır. Kurmay Binbaşı Enver, Binbaşı Fethi
(Okyar) da Mustafa Kemal gibi bölgeye giderek halkı örgütlemiş ve direnişi başlatmışlardır.
Mustafa Kemal ve arkadaşlarının bu faaliyetleri, bir yılı aşkın süre boyunca, İtalyan askerinin
iç bölgelere ulaşmasını engellemiştir.
İtalya, örgütlenen halkın direnişi karşısında, Osmanlı Devleti’nin mücadele gücünü kırıp
barışa yanaşmasını sağlamak için savaş alanını genişletmeye çalışmıştır. Bunun için deniz
gücünü devreye sokarak Beyrut ve İzmir limanlarına ve Çanakkale Boğazı’na saldırmış,
ancak bir sonuç elde edememiştir. Rodos ve Oniki Adalar’ı işgali ise başarmıştır. Ancak bu
durum da, Osmanlı Devleti’nin barış imzalaması için yeterli olmamıştır. Savaşın sona ermesi,
8 Ekim 1912'de Karadağ’ın Osmanlı Devleti'ne karşı savaş ilan etmesiyle başlayan Balkan
Savaşı sebebiyle gerçekleşmiştir. Osmanlı Devleti zaten kısıtlı olan kaynaklarını iki ayrı
savaşta kullanma sıkıntısı yaşayacağının bilinciyle, İtalya ile savaşı sona erdirmeye karar
vermiştir.
18 Ekim 1912’de Osmanlı Devleti ve İtalya arasında Ouchy (Uşi) Antlaşması imzalanarak
Trablusgarp Savaşı’na son verilmiştir. Uşi Antlaşması’yla 360 yıllık Osmanlı toprağı
Trablusgarp ve Bingazi İtalya’ya bırakılmış, Trablus Kadısı’nı Halife-Padişah’ın ataması
kabul edilmiştir. Antlaşma ile Osmanlı Devleti’nin Kuzey Afrika’daki son toprağı elden
çıkmıştır. Antlaşmanın gizli protokolünde Oniki Adalar, Balkan Savaşı’nın sonunda geri
alınmak üzere yani geçici olarak İtalya’ya teslim edilmiştir. Bu adım, adaların Balkan
Savaşı’nda Yunanistan tarafından işgal edilmesinden duyulan çekinceyle atılmıştır. Ancak,
adalar bir daha geri alınamamış, 1947’de yapılan düzenlemeyle Yunanistan’a bırakılmıştır.

B. BALKAN SAVAŞLARI

Balkan Savaşları, savaş açılan devlet ve sonucunda elde edilen ya da kaybedilen topraklar
açısından iki ayrı dönemde ele alınmalıdır. I ve II. Balkan Savaşı, hem ayrı ayrı, hem de
bütün olarak değerlendirildiğinde çeşitli sonuçlara ulaşabilmek mümkündür. Genel hatlarıyla
bakıldığında yüzyıllarca Osmanlı Devleti egemenliği altında yaşamış Balkan milletlerinin,
Osmanlı Devleti’ni alt etmek için girişmiş oldukları bir mücadele olduğu söylenebilir.
Savaşların sonucunda Osmanlı Devleti’nin sonuna bir adım daha yaklaşıldığı anlaşılmıştır.

1.Birinci Balkan Savaşı


Fransız Devrimi ile yayılmaya başlayan milliyetçilik düşüncesi Balkan toplumlarını da
etkilemiştir. 1829 yılında Yunanistan, 1878 yılında Sırbistan, Karadağ ve Romanya, 1908
yılında da Bulgaristan bağımsızlıklarını elde etmişlerdir. 9 Haziran 1908’de İngiltere Kralı
VII. Edward ile Rus Çarı Nikola'nın günümüz Estonya’sında yaptığı Reval Görüşmeleri’nde
Boğazlar, İstanbul ve Makedonya’nın geleceği görüşülmüş, İngiltere, geleneksel politikasını
terk ederek Rusya’yı Osmanlı Devleti üzerindeki emellerinde serbest bırakmıştır.
Görüşmelerin Osmanlı Devleti’nde duyulması II. Meşrutiyet’in ilan edilmesinde önem
taşımaktadır. Bunun dışında dünya siyasi tarihi de etkilenmiş; Rusya, Boğazlarda üstün
duruma geçme isteğini aynı yıl Avusturya’ya kabul ettirmeye çalışmış, Avusturya da
Rusya’nın Boğazlar’da serbest kalması karşısında kendini Balkanlar’da serbest sayarak 5
Ekim 1908’de Bosna-Hersek’i ilhak etmiştir. Aynı gün Bulgaristan bağımsızlığını ilan

3
etmiştir. Bu gelişmeler, Balkan Savaşları’nın da, Birinci Dünya Savaşı’nın da çıkmasında
etkilidir.
İngiltere’nin 9 Haziran 1908’de gerçekleşen Reval Görüşmeleri’nde serbest bıraktığı Rusya
da Balkan devletlerini kışkırtmıştır.
Rusya’nın desteğini alan Yunanistan, Bulgaristan, Sırbistan ve Karadağ, aralarında önce ikili,
sonra çok taraflı ittifaklar yaparak Osmanlı Devleti’ne saldırıp Balkanlar’dan uzaklaştırmaya
karar vermişlerdir. Bu sebeple 30 Eylül 1912’de Seferberlik ilan ederek hazırlıklarını
hızlandırmışlardır. Büyük güçler, savaş başlamadan, küçük Balkan devletleri karşısında
Osmanlı Devleti'nin bu savaşı kazanacağını düşünerek, hangi taraf kazanırsa kazansın hiçbir
toprak değişikliğine gidilmeyeceğini kararlaştırmışlardır. Oysa, her cephede Osmanlı
Devleti’nin büyük kayıplar verdiği bir savaş yaşanmıştır.
Birinci Balkan Savaşı, Osmanlı Devleti’nin Trablusgarp’ta İtalya ile savaşıyor olmasını fırsat
bilen Karadağ’ın 8 Ekim 1912’de Osmanlı Devleti’ne savaş ilan etmesiyle başlamış;
Yunanistan, Bulgaristan ve Sırbistan’ın saldırılarıyla alanı genişlemiştir. Savaşa hazırlıklı
olmayan, seferberlik işlerinde geciken Osmanlı Devleti savaş öncesinde ve sırasında
Balkanlar’daki askerlerin terhis edilmesi, Hükümetin ve Harbiye Nazırı’nın sürekli
değişiminden hazırlanan planların uygulanamaması, komutanlar arasında çekişmelerin baş
göstermesi, ordunun siyasete alet olması, haberleşme olanaklarından faydalanılamaması gibi
olumsuz gelişmeler yaşamıştır. Savaş, özellikle Osmanlı Devleti’nin bu gibi iç sorunları
sebebiyle tüm cephelerde Osmanlı Devleti’nin yenilgisiyle sonuçlanmıştır. Bulgar askerleri
bir ay içinde Osmanlı Başkenti’nin yanı başındaki Çatalca’ya kadar gelmişler, Yunanistan
Gökçeada ve Bozcaada dışındaki tüm Ege adalarını işgal etmiştir. Osmanlı Devleti savaştan
çekilmeye karar verdiği süreçte Osmanlı Devleti’nin eski başkenti Edirne’nin terk
edilebileceği endişesi taşıyan ve askeri yenilgiden hükümeti sorumlu tutan İttihat ve Terakki
Fırkası Bab-ı Ali Baskını’nı yapmıştır. Bab-ı Ali Baskını, 23 Ocak 1913’te İttihat ve Terakki
Fırkası’nın başında Sadrazam Kamil Paşa’nın bulunduğu hükümete karşı giriştiği darbedir.
Darbe sonucunda Mahmut Şevket Paşa göreve getirilmiş, İttihat ve Terakki Fırkası’nın
Birinci Dünya Savaşı sonuna kadar süren iktidarı başlamıştır. Fırka, ülke yönetiminde tek
hakim güç haline gelmişse de mevcut sıkıntılar giderilememiş, savaş durumu Osmanlı
Devleti’nin aleyhine sürmüştür.
Savaşı sona erdiren Londra Antlaşması 30 Mayıs 1913’te imzalanmış; Midye-Enez hattı
olarak anılan, Karadeniz kıyısındaki Kırklareli’nin Vize ilçesine bağlı Midye kasabası ile Ege
Denizi kıyısında Meriç Irmağı'nın denize döküldüğü yerdeki Edirne'ye bağlı Enez arasında
belirlenen çizginin batısı Balkan devletleri arasında paylaştırılmıştır.
Londra Antlaşması ile:
• Osmanlı Devleti’nin eski başkenti Edirne ile birlikte Gelibolu Yarımadası hariç
Türkiye’nin Trakya toprakları, Kavala ve Dedeağaç Bulgaristan’a;
• Girit, Selanik ve Güney Makedonya Yunanistan’a;
• Orta ve Kuzey Makedonya Sırbistan’a verilmiş,
• Arnavutluk bağımsızlık elde etmiş,
• Ege adaları hakkında karar verme yetkisi büyük devletlere bırakılmıştır.

2. İkinci Balkan Savaşı


Londra Antlaşması’yla Bulgaristan’ın beklenenden fazla toprak kazanması Balkan
devletlerini rahatsız etmiştir. Bu durum, Sırbistan ve Yunanistan’ın Bulgaristan’a
saldırmasına neden olmuştur. Savaş başladıktan sonra, I. Balkan Savaşı’na katılmayan
Romanya da Bulgaristan’a savaş açmıştır. Karadağ bu savaşa katılmamıştır. Osmanlı Devleti
de Balkanlar’daki savaş durumundan faydalanarak Edirne ve Kırklareli’yi geri almıştır. İkinci
Balkan Savaşı Bulgaristan’ın yenilgisiyle sonuçlanmış, 20 Ağustos 1913’te Balkan Devletleri

4
kendi aralarında imzaladıkları Bükreş Antlaşması’yla Osmanlı Devleti’nden Birinci Balkan
Savaşı sonunda alınan toprakları paylaşmışlardır.
Bükreş Antlaşması ile:
• Güney Dobruca ve Tuna Nehri’nin güneyinden büyük bir toprak parçası
Romanya’ya;
• Kavala, Yunanistan’a;
• Makedonya’dan küçük bir toprak parçası Bulgaristan’a bırakılmıştır.
Osmanlı Devleti ve Bulgaristan arasında 29 Eylül 1913‘te İstanbul Antlaşması imzalanarak
Meriç Nehri sınır olarak kabul edilmiş, nehrin batısından Dimetoka’nın da Osmanlı
Devleti’nde kalması kararlaştırılmıştır. Bulgaristan’da kalan Türklere din ve mezhep
özgürlüğü, ilköğretimde Türkçe eğitim hakkı tanınmış, isteyenlerin 4 yıl içinde göç
edebileceği kararlaştırılmıştır. Sırbistan ile de 13 Mart 1914’te yine İstanbul Antlaşması adı
verilen bir metne imza atılmıştır. Ancak, Sırbistan ve Osmanlı Devleti’nin ortak sınırı
kalmadığından antlaşma yalnızca, Sırbistan’da kalan Türkler’in durumunu belirlemeyi
hedeflemiştir.
Osmanlı Devleti ve Yunanistan arasında da 14 Kasım 1913’te Atina Antlaşması
imzalanmıştır. Yanya ve Selanik çevreleri ile Girit’in Yunanistan’a bırakıldığı teyit edilmiştir.
Yunanistan’da kalan Türklerin haklarının korunması benimsenmiştir. Ege adalarının
durumunun büyük devletlerce belirleneceği tekrarlanmıştır.
1914 yılında Londra’da gerçekleşen konferansta bir araya gelen büyük devletler, I. Balkan
Savaşı’nın sonunda 30 Mayıs 1913’te imzalanan Londra Antlaşması’nda kararlaştırdıkları
gibi Ege adalarının durumunu ele almışlardır. Konferansın kararları Birinci Dünya Savaşı
başladığından bir antlaşma ile hukuki geçerlilik kazanacak hale getirilememişse de kararlar
fiili olarak yürürlüğe konulmuştur.
Londra Konferansı’na göre:
• Meis haricinde İtalyan işgalindeki adaların İtalya’ya,
• Gökçeada ve Bozcaada haricindeki Yunan işgalindeki adaların da Yunanistan’a
bırakılmasına karar vermişlerdir.
Balkan Savaşları sonunda Osmanlı Devleti’nin Balkanlar’daki siyasi varlığı ve Ege
Denizi’ndeki hakimiyeti sona ermiştir. Savaşların sonunda en büyük payı Yunanistan almıştır.
Bölgedeki Türk varlığı sona ermemişse de Balkanlardan Anadolu’ya büyük bir göç dalgası
başlamıştır.

C.BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI

1. Birinci Dünya Savaşı’nın Genel Nedenleri

1914-1918 yılları arasında gerçekleşen Birinci Dünya Savaşı, Avrupa’da başlayıp dünyanın
tümüne yayılmış ilk büyük savaştır. Osmanlı Devleti’nin de yer aldığı İttifak Devletleri ile
İtilaf Devletleri, 4 yıl boyunca yalnızca kendi topraklarında değil, bunun dışındaki çeşitli
bölgelerde karada, havada, denizlerin altında ve üstünde savaş vermişlerdir.
Savaşın sebepleri, büyük devletlerin ve hanedanların çeşitli konulardaki rekabetleri başlığında
toplanabilir. Sıralamak gerekirse;
 Sömürgecilik yarışında geri kalmama ihtiyaçları,
 Milliyetçilik fikirlerinin yarattığı değişimler,
 Askeri üstünlük yarışı,
 Siyasi üstünlük yarışı,
 Ekonomik üstünlük yarışı,
 Avrupa’da Alman- Fransız, Balkanlar’da Rus- Avusturya- Macaristan çekişmeleri,

5
 Bloklaşmanın aradaki rekabeti artırması,
 Osmanlı Devleti’nin topraklarını paylaşma isteği.
Savaşın genel sebeplerini araştırırken bakılması gereken ilk yer, tarihin iki önemli dönüm
noktası olan Fransız Devrimi ve Sanayi Devrimi ve bu devrimlere bağlı olarak ortaya çıkan
yeni fikir ve gelişmelerdir.
Fransız Devrimi ile yayılmaya başlayan milliyetçilik, liberalizm gibi yeni fikirler, devletlerin
ve toplumların hayatlarını etkileyerek yeni bir düzenin oluşturulmasına olanak sağlamıştır.
Devrimin yaydığı milliyetçilik fikri, 19. yüzyıldan itibaren yeni devletlerin ortaya çıkmasını
sağlamıştır. Almanya ve İtalya’nın ulusal birliklerini kurmalarının ardından Avrupa’nın yeni
güçleri olarak ortaya çıkmaları Avrupa’daki güçler dengesini etkilemiştir. Milliyetçilik
fikrinden ve güçler dengesindeki değişimin yarattığı ortamdan cesaret alan Balkan
devletlerinin bağımsızlık kazanmalarının ardından güç dengesi daha da sarsılmıştır. Devletler,
ulusal çıkarları gereği rekabete girdiklerinde bazı devletlerle yakınlaşıp bazılarından da
uzaklaşarak bloklaşma politikası izlemeye başlamışlardır. Yine Fransız Devrimi ile yayılmaya
başlayan Liberalizm fikri, sadece devlet sınırları içinde kalmayarak devletlerin birbirleriyle
ilişkilerini de etkilemiş, ortaya çıkan bloklaşmayı derinleştirmiştir. Üretim fazlası yaratan
Sanayi Devrimi’nin sömürgecilik yarışını hızlandırması rekabetin artmasına neden olmuştur.
Sanayi Devrimi sonrasında önem kazanan hammadde ve pazar arayışıyla sömürgecilik
yarışının da artması, uluslararası rekabetin de artmasına neden olmuştur. Ekonomik çıkar
çatışmalarıyla başlayan çekişmeler siyasi rekabet ve uyuşmazlıkları da derinleştirmiştir.
Fransız Devrimi ile yayılan milliyetçilik akımı, yeni rejim arayışlarıyla birlikte birlik kurma
siyasetinin de doğmasına sebep olmuştur.
Sömürgecilik yarışında “üzerinde güneş batmayan imparatorluk” olarak kabul edilen
İngiltere’nin çok gerisinde kalan Almanya 1871’de ulusal birliğini kurduktan sonra sömürge
elde edebilmek ve İngiltere’nin üstünlüğünü kırmak için silahlanmaya hız vermiştir. İngiltere
de kendisini güçlü konumda tutan denizlerdeki üstünlüğünü Almanya’ya kaptırmamak için bu
devletle rekabete girmiştir. Sedan Savaşı (1871) ile Fransa- Almanya arasında kalan Alsace-
Lorraine (Alsas-Loren) kömür havzasını topraklarına katan Almanya’nın karşısında yer alan
Fransa, İngiltere ile yakınlaşmıştır. Alman İmparatoru II. Wilhelm, Almanya’nın dış
politikasında değişikliğe giderek dünya gücü olma planları kapsamında Rusya ile olan ittifakı
sona erdirmiştir. Bu durum Rusya’yı Fransa’ya yaklaştırmıştır. Rusya, uygun şekilde, birçok
Slav milletini bünyesinde toplama hedefini güden Panislavist politikayı izlerken, buna engel
olan Avusturya- Macaristan İmparatorluğu’na karşı İngiltere ve Fransa ile anlaşmıştır.
Avusturya- Macaristan, Sovyet tehdidine karşı Almanya’ya yaklaşmıştır. Birlik arayışı,
Almanya, Avusturya- Macaristan İmparatorluğu ve İtalya tarafından oluşturulan Üçlü İttifak,
bu devletlerin biri ya da fazlasıyla rekabet içinde olan İngiltere, Fransa ve Rusya’nın Üçlü
İtilaf’ı oluşturmasıyla karşılık bulmuştur. İtalya; Avusturya- Macaristan’a kaptırdığı toprakları
geri almak ve sömürgeler kurmak için çıkarları doğrultusunda başlangıçta İttifak devletleri
arasında yer almasına rağmen, 1915 Mayıs’ında bu birlikteliği çıkarlarına uygun görmeyerek
İtilaf Devletleri’ne katılmıştır.
Böylece, Almanya, Avusturya-Macaristan, Osmanlı Devleti ve Bulgaristan ile Sırbistan,
Fransa, Rusya, Belçika, İngiltere, Japonya, İtalya, Romanya, Portekiz, ABD, Yunanistan, Çin
ve birçok Güney Amerika devleti 4 yıl boyunca karşı karşıya gelmiştir.

2. Birinci Dünya Savaşı’nın Başlaması ve Gelişimi

Çatışmalar, 19. yüzyılın sonu ve 20. yüzyılın başında Avrupa’da başlayan bloklaşma
politikasının sonucunda ortaya çıkmıştır. Milliyetçilik akımları ve maddi menfaatler, siyasal
bunalımlarla bütünleşerek bloklar arasındaki gerilimi artırmıştır. Bu gerilim, 28 Haziran
1914’te Avusturya-Macaristan veliahtı Franz Ferdinand’ın Saraybosna’da bir Sırp tarafından

6
öldürülmesinin ardından dünya savaşına dönüşmüştür. Suikast, 1908’de Bosna-Hersek’in
Avusturya tarafından ilhakının bir tepkisi olarak gerçekleştirilmiştir. Avusturya olayın
ardından, 23 Temmuz 1914'te Almanya'nın desteğini sağladıktan sonra, Sırbistan'a katilleri
koruduğu iddiasıyla 48 saatlik bir ültimatom vermiştir. Rusya'nın desteğini sağlayan Sırbistan,
Avusturya’nın isteklerini reddederek seferberlik ilan etmiş ve savaş hazırlıklarını
hızlandırmıştır. Avusturya- Macaristan İmparatorluğu, 28 Temmuz 1914’te Sırbistan’a savaş
ilan etmiştir. Dünyanın tümünü sadece yaşandığı 4 yıllık süre için değil, sonrasında da çok
yönlü olarak etkileyen Birinci Dünya Savaşı böylece başlamıştır.
Savaşın dünya savaşı halini almasına neden olan durumlar ilk kıvılcımdan kısa süre sonra
ortaya çıkmıştır. Savaş ilanları birbirini izlemiş, böylece savaş kısa sürede dünyaya
yayılmıştır. İngiltere diplomatik yoldan savaşı önlemek istese de başarılı bir sonuç elde
edememiştir. 31 Temmuz'da barışın korunamayacağı anlayan Rus Çarı II. Nikola, seferberlik
emri vermiştir. Almanya, Rusya'dan 12 saat içerisinde seferberliğini kaldırmasını istemiş,
Rusya, bunu reddedince, 1 Ağustos’ta savaş ilan etmiştir. Fransa da bu olayın ardından
seferberlik ilan etmiştir. Almanya, daha önce hazırlanmış olan Schliffen Planı’na göre Fransa
ile çıkacak bir savaşta hızlıca Belçika üzerinden Fransa'yı işgal etmeye ve hemen ardından
Rusya'ya saldırmaya karar vermiştir. Bu planı uygulamak için Belçika'dan Alman askerlerinin
geçmesini istediğinde Belçika kabul etmeyince, Almanya 3 Ağustos'ta Fransa'ya savaş ilan
ederek Belçika'yı işgale başlamıştır. İngiltere 4 Ağustos günü Almanya'ya, Avusturya da 6
Ağustos'ta Rusya'ya resmen savaş ilan etmiştir. Uzakdoğu’da da Japonya, Avrupa devletleri
arasındaki bu durumdan faydalanarak Asya'da yayılma planlarını yürürlüğe koymak
istemiştir. 15 Ağustos 1914'de Almanya' ya bir nota vererek Çin Denizi'ndeki donanmasını
geri çekmesini isteyen, ancak bu isteğine cevap alamayan Japonya 23 Ağustos’ta Almanya'ya
savaş ilan ederek Pasifik’teki Alman sömürgelerini işgale başlamıştır. Önce tarafsızlığı seçen
İtalya, savaş başladıktan sonra İttifak devletlerinden ayrılıp İtilaf devletlerinin arasına
katılmıştır.

İtilaf Devletleri

İttifak Devletleri

Tarafsızlar

Resim 1: Birinci Dünya Savaşı’nın tarafları

Savaşa sonradan katılan Osmanlı Devleti ve Bulgaristan dışında Birinci Dünya Savaşı’na
katılan tüm devletler İtilaf Devletleri’nin yanında yer almışlardır. Almanya, Avusturya-
Macaristan, Osmanlı Devleti ve Bulgaristan’dan oluşan İttifak Devletleri, savaşa katılmış olan
İngiltere, Fransa ve Rusya’nın başı çektiği ve farklı kıtalardan 22 devletin daha yer aldığı
İtilaf Devletleri ile karşı karşıya gelmişlerdir.
7
ABD’nin 2 Nisan 1917’de Almanya aleyhine savaşa katılması ve aynı yılın sonunda 15
Aralık’ta Rusya’nın savaştan çekilmesi savaşın sonunun belirlenmesinde etkili olmuştur.

3. Osmanlı Devleti’nin Savaşa Girmesi ve Savaştığı Cepheler

Birinci Dünya Savaşı’nın başladığı 1914 yılındaki Osmanlı Devleti’nin sınırları Kars,
Ardahan, Artvin dışında bugünkü Türkiye’nin yanı sıra, Irak, Suriye, Lübnan, İsrail, Ürdün,
Hicaz ve Yemen topraklarıdır. Büyük devletler savaşa girerken güç mücadelelerinin ve kendi
içlerindeki sorunlarının yanı sıra çöküşe doğru sürüklenen Osmanlı Devleti’nin topraklarını
da paylaşma amacı gütmüşlerdir.
Osmanlı Devleti, büyük güçlerin kendi topraklarını paylaşma isteklerini anladığından,
taraflardan birine yaklaşıp destek bulmayı zorunlu görmüş, kaybettiği toprakları da geri alma
isteği taşımıştır. Yönetimi elinde bulunduran İttihat ve Terakki partililerin esir Türkleri
kurtarmak, kapitülasyonlar ve Duyun-u Umumiye’den kurtulmak, Osmanlı Devleti’ni eski
gücüne kavuşturmak amaçları da vardır.
İngiltere, Fransa, hatta Rusya, Osmanlı Devleti bu doğrultuda girişimlerde bulunmasına
rağmen çeşitli gerekçeler sıralayarak bir ittifaka yanaşmamışlardır. Devletin üst
kademelerinde yer alan önemli isimlerden bazıları da Almanya ile ittifaka sıcak bakmışlardır.
Sadrazam Sait Halim Paşa, Harbiye Nazırı (Savaş Bakanı) Enver Paşa, Dahiliye Nazırı
(İçişleri Bakanı) Talat Bey ve Meclis Başkanı Halil Bey Almanya ile yakınlaşmanın devletin
çıkarlarına daha uygun olduğu görüşünü taşımışlardır. Avusturya- Macaristan ve Sırbistan
arasındaki çatışmalar başlamadan bir gün önce, 27 Temmuz 1914’te Almanya’ya ittifak isteği
iletilmiş, savaş başlamadan reddedilen talep, savaş başladığında yeniden gözden geçirilerek
ittifak görüşmelerine başlanmıştır. Görüşmeler sürerken Osmanlı Devleti’nin İngiltere’ye
1912 yılında siparişi ettiği, parasını peşin ödediği ve teslim edileceği sözünün alındığı
Reşadiye ve Sultan Osman gemilerini kendisinin ihtiyaç duyduğunu öne sürerek teslim
etmemesi, Almanya’ya karşı şüpheyle bakan siyasileri bile bu ülkeyle işbirliğine yatkın hâle
getirmiştir.
Osmanlı Devleti ve Almanya arasında Enver Paşa’nın çabasıyla 2 Ağustos 1914’te, 1918
yılının sonuna kadar geçerli olması planlanan gizli bir ittifak antlaşması imzalanmıştır.
Antlaşmaya göre taraflar:
• Avusturya-Macaristan ile Sırbistan anlaşmazlığında tarafsız kalmayı;
• Avusturya-Macaristan ile Rusya arasındaki savaşta Almanya yer alırsa Osmanlı
Devleti’nin savaşa katılmasını;
• Osmanlı başkentindeki Alman Askeri Heyeti’nin orduyu sevk ve idaresine izin
verilmesini;
• Osmanlı’ya karşı tehdit belirirse Almanya’nın Osmanlı’yı savunacağını;
• İttifakın 1918 yılına kadar devam etmesini ve taraflardan biri feshetmek istemezse 5
yıl daha sürmesini kabul etmişlerdir.
Oysa söz konusu ülkeler arasında savaş başlamıştır. Bu antlaşmanın çoğunluğu Almanya
lehine olan koşulları içerecek şekilde imzalanmış olması, Osmanlı Devleti’nin yalnız
kalmamak için mecburen ittifaka katılmış olduğunu göstermektedir. Ancak Osmanlı Devleti
savaşmaya hazır olmadığından savaşın başında tarafsızlık ilan etmiştir. İmzalanan ittifak
antlaşması da ihtiyaç duyulana kadar açıklanmamıştır. Osmanlı Devleti, tarafsızlık ilanının
yanı sıra, savaş durumunu gerekçe görerek 9 Eylül 1914’te kapitülasyonları tek taraflı olarak
kaldırdığını açıklamıştır. Savaşın her iki cephesinde yer alan devletler Osmanlı Devleti’nin
bu kararına karşı çıkmışlarsa da kabul etmek durumunda kalmışlardır.
İtilaf Devletleri, savaşın başlarında yeni cepheler açıp mevcut imkanlarını bölmek
istemediklerinden Osmanlı Devleti’nin savaş dışı kalmasını uygun görmüşlerdir. Osmanlı

8
Devleti’nin tarafsız kalması aynı zamanda, İtilaf Devletleri’nin gemilerinin boğazlardan
geçebilmesini ve Rusya’ya yardım ulaştırabilmeyi mümkün kılmıştır. Savaşta hem insani,
hem askeri güç kullanımında sömürgelerin önemi ön planda olduğundan, Osmanlı Devleti’nin
savaş dışı durumu ile İngiliz sömürge yollarının güvencede olacağı da düşünülmüştür.
Osmanlı Devleti’nin müttefiki Almanya, Osmanlı Devleti’ni bir an önce savaşa çekip güç
kazanmak istemiştir. Almanya’nın Osmanlı Devleti’nin savaşa katılmasıyla elde etmeyi
planladığı kazanımlar kısaca şu şekildedir:
• Osmanlı Devleti’nin jeopolitik özelliklerinden faydalanıp İngiliz sömürge yollarını
kontrol altına almak,
• Osmanlı Padişahı’nın İslam dünyasının Halifesi sıfatıyla Cihad-ı Mukaddes
çağrısında bulunmasıyla tüm Müslümanları İttifak Devletleri arasına çekmeyi sağlamak,
• Akdeniz ve Boğazlarda kontrolü ele geçirmek,
• Musul petrollerini kontrol altına almak,
• Yeni cepheler açıp üzerindeki yükü hafifletmek.

Resim 2: Walter Trier’in çizimiyle 1914 Avrupası

Almanya, savaş planına göre beklediği şekilde, Fransa’yı 6 hafta içinde yenememiş olması
üzerine, Osmanlı Devleti’ni savaşa çekmek için hazırlıklarını hızlandırmıştır. Akdeniz'de
İngiliz gemilerinden kaçan iki Alman savaş gemisi Goeben (Yavuz) ve Breslau (Midilli) 10
Ağustos 1914’te Çanakkale’ye sığınmıştır. Osmanlı Devleti‘nin tarafsız bir devlet olarak
gemileri silahtan arındırması gerekirken, gemilerin önceden parası ödenerek alındığı ilan
edilmiştir. Gemiler Osmanlı donanmasına katılmış, söz konusu gemileri komutası altında
bulunduran Amiral Souchon Osmanlı Donanması’nın başına getirilmiştir. Gemiler
Karadeniz'e çıkarak, 29 Ekim 1914 tarihinde Odessa ve Sivastopol’u bombardımana başlamış,
bu olay Osmanlı Devleti’ni resmen savaşa sürüklemiştir. Olayla ilgili yapılan resmi

9
açıklamalarda Rus donanmasının Karadeniz’de manevra yapan Osmanlı gemilerine taciz
yapmaları sonucu çatışma yaşandığı belirtilmiştir. Buna rağmen, İngiltere ve Fransa, 5 Kasım
1914’te, müttefikleri Rusya’nın yanında yer alarak Osmanlı Devleti’ne savaş ilan etmişlerdir.
Osmanlı Devleti de 11 Kasım 1914’te İtilaf Devletleri’ne karşı savaşta olduğunu resmen ilan
etmiştir.
Osmanlı Devleti'nin savaşa katılmasıyla savaş alanı genişlemiş, Avrupa’da başlamış olan
savaş Asya’ya da sıçramıştır. Birçok cephede savaşmak zorunda kalan Osmanlı Devleti’nin
harekât planının temelini yanlarında yer aldığı İttifak Devletleri'nin Avrupa'daki yükünü
hafifletmek oluşturmuştur. Bunun için Romanya ve Bulgaristan bölgelerinde Karadeniz'e
çıkılması, Kafkasya'da Rusların, Süveyş'te İngilizlerin meşgul edilmesi kararlaştırılmıştır.
Böylece bir yandan Almanya ve Avusturya- Macaristan'ın yükü hafifletilirken bir yandan da
İngiltere'nin Hindistan ile olan deniz yolu bağlantısına engel olunmasına ve güneydeki zengin
petrollerden İttifak Devletleri'nin yararlanmasına olanak sağlanacağı düşünülmüştür. Bütün
bu amaçları yerine getirebilmek amacıyla hareket eden Osmanlı Devleti, geniş sınırlara sahip
olduğundan büyük bir alanda çatışmalara katılmıştır. Kendisi açmayı planladığı cephelerin
yanına, İngiltere’nin planları doğrultusunda açılan Irak ve Çanakkale cepheleri de eklenince
Osmanlı Devleti birçok cephede savaşmak zorunda kalmıştır.

a) Kafkas Cephesi
Rus birlikleri 1 Kasım 1914’te Doğu Beyazıt’tan Osmanlı Devleti’nin sınırlarını geçtiğinde
cephedeki mücadele başlamıştır. Kafkas Cephesi’nde Osmanlı Devleti Kafkasya’daki Türkleri
ayaklandırıp birleşme sağlayarak Rus birliklerini çökertmeyi, sonrasında da İran üzerinden
Hindistan’a kadar ulaşıp buraları kontrol altında tutmayı hedeflemiştir. Almanya da Bakü
petrollerini kontrol altına alarak fayda sağlamak istemiştir.
Cephenin açılmasının ardından Harbiye Nazırı ve Başkomutan vekili Enver Paşa, Erzurum’a
gelmiş, 3. Ordu Komutanı Hasan İzzet Paşa’dan taarruz emri vermesini istemiştir. Kışın
kalkışılacak bir taarruzun sonuç vermeyeceği düşüncesini paylaşan Hasan İzzet Paşa’nın
görevden alınmasıyla Enver Paşa bizzat birliklerin başına geçmiştir. Trakya ve Boğazlar’dan
gelen takviye birliklerle birlikte, 20 Aralık 1914'te Ruslar'ı arkadan çevirmek için 150.000
kişilik bir ordu ile Sarıkamış yönünde harekâta başlamıştır. Bir ay süren harekâtta, 90.000
asker hastalık, açlık ve soğuk kış koşulları yüzünden hayatını kaybetmiştir.
1915 Nisan’ında Rus ordusu yeniden taarruza geçtiğinde Osmanlı Devleti sınırlarında
yaşayan Ermeniler’den de yardım istemişlerdir. Ermeniler, çeteler oluşturarak Doğu
Anadolu’nun birçok yerinde Osmanlı Devleti’ni zayıf düşürmek ve Ruslar’ın ilerlemesini
kolaylaştırmak için ayaklanmışlardır. Van ve Bitlis dolaylarında gerçekleşen ayaklanmaların
sonucunda Rus birlikleri bu bölgeyi ele geçirmişlerdir. Ayaklanmaların katliamlara
dönüşmesi ve iç güvenliği tehdit etmesi sebebiyle Osmanlı hükümeti tedbir almak durumunda
kalmıştır.
24 Nisan 1915’te ayrılıkçı Ermeni komite merkezleri kapatılmış, komite reisleri ve
işbirlikçileri tutuklanmıştır. Tedbir olarak çıkarılan ve içeriğinde Ermeniler’den bahsetmeyen
“Sevk ve İskân Kanunu” 30 Mayıs 1915’te onaylanmıştır. 4 maddelik kanun kısaca şu
unsurları içermektedir:
• Komutanlar, hükümetin emirlerine, ülkenin savunmasına, güvenliğin korunmasına
karşı çıkan, silahla saldıran, mukavemet gösterenlere karşı askeri kuvvet kullanarak şiddetli
şekilde cezalandırma ve saldırıyı yok etmeye mecburdur.
• Komutanlar, casusluk ve ihanetlerini hissettikleri köy ve kasaba halklarını ayrı ayrı
ya da topluca diğer yerlere sevk edip ve yerleştirebilirler.
Kanuna dayanarak bölgede yaşayan Ermeniler zorunlu olarak, o dönemde henüz savaş
yaşanmayan ve Osmanlı Devleti topraklarında olan Suriye, Lübnan ve Irak’a göç ettirilmiştir.
Boşaltılan yerlerin muhacirlere verilmeyeceği, terk edilen malın mülkün karşılığının

10
ödeneceği, yerleştirmeden sonra eski düzenin sağlanması için tedbirler alınacağı belirtilmiş,
26 Eylül 1915’te çıkan bir başka kanunla, geride bırakılan taşınmazların Evkaf Vekaleti ve
Hazine tarafından, belirlenecek şekilde; taşınırların da satılıp bedellerinin ödeneceği
vurgulanmıştır.
Rus birlikleri Erzurum, Muş, Bitlis, Rize, Trabzon ve Erzincan'ı ele geçirmişlerdir. 1916
yılında Mustafa Kemal Paşa'nın komutanlığındaki askeri birlikler, Muş ve Bitlis'i geri
almışlardır.
Rusya'da 7 Kasım 1917’de gerçekleşen Ekim Devrimi ile Bolşevikler, Rus Çarı’nı devirip
yönetimi ele geçirmişlerdir. Ekim Devrimi’nin hemen ardından Sovyet Rusya savaştan
çekilme kararı almıştır. 18 Aralık 1917’de Erzincan’da Osmanlı Devleti ve Rusya arasında iki
taraflı ateşkes imzalanınca Kafkas Cephesi'nde harekât durmuştur. Bölgede bulunan Türk
birliklerinin bir kısmı Filistin Cephesi’ne gönderilmiştir. Barış görüşmeleri sürmesine karşın
sonuçlanmasının çok kolay olmadığı anlaşıldığında Enver Paşa, bölgede kalan birliklere
Erzincan yönünde ilerlemeleri emrini vermiştir. Birliklerin gerçekleştirdiği harekât sonucunda
Bakü'ye kadar olan bölge ele geçirilmiştir. Bu durum Mondros Ateşkes Antlaşması’nın
imzalanmasına kadar devam etmiştir.
Rusya'nın Savaştan Çekilmesi ve Brest-Litovsk Antlaşması: Birinci Dünya Savaşı’ndan 1917
yılında savaş sürerken kendi isteği ile ayrılan ilk devlet İtilaf Devletleri arasında yer alan
Rusya olmuştur. Ekim Devrimi ile iş başına gelen Bolşevik Hükümeti, iktidarı ele geçirdiği
ilk gün halka barış vaadinde bulunmuştur. Dışişleri Komiseri Trotsky (Troçki), 21 Kasım
1917'de ateşkes yapılmasını istemiş, Osmanlı Devleti’ni paylaşmak için imzalanmış gizli
anlaşmalar da dahil olmak üzere Çarlık yönetiminin bütün gizli anlaşmalarını açıklamış,
Çarlık dönemine ait kazanımları istemediklerini ilan etmiştir.
Sovyet Rusya, İttifak Devletleri ile 15 Aralık 1917'de bir ateşkes, 22 Aralık’ta başlayan barış
görüşmeleri sonunda da 3 Mart 1918'de Brest- Litovsk Antlaşması imzalanmıştır. Buna göre
Sovyet Rusya; Polonya, Estonya ve Litvanya'dan çekilmeyi, buraların geleceğinin itilaf
devletleri tarafından tayin edilmesini kabul etmiştir. Kars, Ardahan ve Batum'u da Osmanlı
Devleti'ne geri verip Doğu Anadolu'dan çekileceğini ilan etmiştir. Ukrayna, Almanların
yardımı ile bağımsızlığını ilan etmiş, Rusya da bunu tanımıştır.
Sovyet Rusya’nın savaştan çekilmiş olmasıyla Osmanlı Devleti, İstanbul ve Boğazlar’ın
üzerindeki tehlikenin kalkacağı kanaatini edinmiştir. Kars, Ardahan ve Batum’un da Osmanlı
Devleti topraklarına katılması, Osmanlı Devleti için savaş durumu diğer cephelerde sürerken
moral kaynağı olmuştur.

b) Kanal Cephesi
Almanya’nın isteğiyle Osmanlı Devleti Filistin üzerinden bir ordu göndererek Süveyş
Kanalı'nı ve Mısır'ı ele geçirmeye karar vermiştir. Bahriye Nazırı Cemal Paşa komutasında
birlikler İngiliz sömürge yollarını denetim altına almak için Kanal harekâtını
düzenlemişlerdir. İngilizlerin bağlantılarını kesmek için Sina Çölü’nü aşarak 3 Şubat 1915’te
Süveyş Kanalı’na saldırı düzenlenmiş, ancak saldırı İngiliz birliklerinin karşı koyması
sebebiyle başarısızlıkla sonuçlanmıştır.
İkinci deneme Çanakkale Muharebesi’nden sonra 19 Temmuz 1916’da yapılmış, yine
Osmanlı birlikleri için başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Karşı taarruza geçen İngilizler Sina
yarımadasını ele geçirerek Türk Ordusunu geri çekilmeye mecbur etmiştir. Böylece İngiliz
kuvvetleri Suriye sınırlarına dayanmıştır.

c) Suriye- Filistin Cephesi


Kanal Harekatı’nda Osmanlı Birlikleri’ni durduran İngilizler, Suriye-Filistin üzerinden karşı
taarruza geçmişlerdir. İngiltere'nin Kahire'de görevli Yüksek Komiseri Henry McMahon, 25
Ekim 1915'te Mekke Emiri Şerif Hüseyin ile anlaşıp Suriye, Irak ve Hicaz’ı içine alan,

11
müstakil bir Arap Devleti kurulmasını destekleme vaadinde bulunmuştur. Mcmahon’un bu
sözleri Arapların büyük bölümünü Osmanlı Devleti aleyhine çevirmeyi başarmıştır.
İngilizlerin desteğini alan ve Arap Krallığı'nın kurulacağına inanan Arap kavimleri Osmanlı
Devleti’ne karşı isyan başlatmışlardır. Osmanlı Devleti, savaşa girmeye karar verdiğinde
Halife-Padişah’ın Cihad çağrısı yapmasının Müslümanlar üzerinde karşılıksız kaldığını
böylece görmüştür. Osmanlı Devleti’ne karşı isyan eden Araplar, İngiliz Yüzbaşı Lawrence’ın
desteğiyle kısa sürede Osmanlı Devleti’ni zor durumda bırakmıştır.
İngiliz birlikleri ve Mekke Emiri Şerif Hüseyin’in oğlu Faysal komutasındaki Arap askerleri
başlattıkları ilk taarruzda başarısız olsa da, 19 Eylül 1918’de başlattıkları taarruzun sonucunda
Osmanlı birliklerini bozguna uğratmışlardır. Filistin, Suriye, Ürdün ve Lübnan’ı ele
geçirmişlerdir. Araplar, aldıkları sözün yerine getirilmediğini savaşın sonunda görmüşlerdir.
Bu cepheyle ilgili olmakla birlikte sonrasında da dünya siyasi tarihini etkileyen bir olgunun da
temelleri bu süreçte atılmıştır. Siyonist hareketin liderlerinden Lord Rothschild’a 2 Kasım
1917’de bir mektup yazan İngiliz Dışişleri Bakanı Lord Arthur James Balfour, İngiltere
hükümetinin Filistin’de bir Yahudi devleti kurulmasını destekleyeceğini yazmıştır. Balfour
Deklarasyonu olarak bilinen mektupla İngilizler o dönemde Siyonistlerin İtilaf Devletleri
arasında yer almasını sağlamış, sonradan da İsrail’in kuruluşuna zemin hazırlayarak Filistin
sorununun temelini atmışlardır.
Kafkas Cephesi’nin kapanmasından sonra 2 Ekim 1918’de Mustafa Kemal Paşa cepheye
gelmiştir. Mustafa Kemal Paşa'nın komuta ettiği 7. Ordu Halep’i savunmakla
görevlendirilmiştir. 8. Ordu'yu bozan İngilizlerin, kendi ordusunu da yok etmek istediklerini
sezen Mustafa Kemal Paşa, İngilizlere karşı, ordusunu kuzeye doğru geri çekerek imhadan
kurtarmıştır. Savunma bugünkü Türkiye- Suriye sınırına taşınmıştır.

d) Irak Cephesi
Irak ve Musul’da petrol kaynaklarına hakim olmak, Türk kuvvetlerinin İran'a girmesini,
Hindistan'ı tehdit etmesini önlemek ve böylece Hindistan yolunun güvenliğini sağlamak, Rus
Çarı’na yardım etmek ve kuzeye doğru ilerleyerek Ruslarla birleşip Anadolu'yu çember içine
almak için İngilizler, 1914'te Basra'ya asker çıkarmıştır.
Kütülamara'dan kuzeye doğru ilerleyen İngilizler, 1915 yılı sonlarında kuvvetlerinin üçte
birini kaybederek geri çekilmişlerdir. Osmanlı birlikleri çok sayıda İngiliz askerini esir
almışsa da yeniden Basra'ya kuvvet çıkaran İngilizler, 1917 yılında Bağdat'a girmişlerdir.
1918 Mayıs’ında Kerkük’ü ele geçirip 30 Ekim 1918’de Mondros Ateşkes Antlaşması
imzalandığında Musul'un yakınlarına kadar gelmişlerdir. Musul, ateşkes imzaladıktan sonra,
ateşin kesilmesi, orduların hareketsiz kalması gereken günlerde, 3 Kasım 1918’de işgal
edilmiştir.
Atatürk, Nutuk’ta Ali İhsan Paşa Komutanlığı’nda Irak’ta bulunan birliklerle ilgili olarak
Yarbay Halit Bey’in hazırladığı rapora yer vermiştir. Raporda Ali İhsan Paşa’nın verilmiş
olan tutsaklardan bazı komutanları sorumlu tuttuğu belirtilmiş ve şu satırlar ayrıca şu satırlar
yer almıştır:
“…Beşinci Tümenden 13 ve 14 üncü alaylar da lokma lokma tutsak verildi. Ateşkesten bir gün
evvel 13,000 kişinin tutsak verilmesi, 50 kadar topun yitirilmesi, gerçekte kendisinin olaylara
ve duruma uygun olmayan bir emrinden doğmuştur. İşte bu durum, Musul ilinin yitirilmesiyle
sonuçlandı. Oysa, ateşkes yapılacağı biliniyordu. Gruba Keyare mevziine çekilmek için
direktif verilseydi, İngilizler grubu tutsak etmek şöyle dursun, yenemezdi bile. Beşinci Tümen
de katılabilirdi. Ateşkes yapıldığı zaman tutsak olan sekiz piyade alayı elde bulunur ve Musul
da bize kalırdı. Ama alçak bir düşünce, mantığı yenmiştir.”( Atatürk, 649)

12
e) Çanakkale Cephesi

Resim 3: Çanakkale Cephesi’ne savaşa gelen İtilaf Devletleri askerleri


(1)Cephenin Açılma Sebepleri ve Savaşın Evreleri
İngiltere ve Fransa’nın, Gelibolu yarımadasını ele geçirmek üzere başlattıkları harekât
Osmanlı Devleti’nin Birinci Dünya Savaşı’ndaki en büyük zaferi, İtilaf Devletlerininse en
büyük yenilgisidir. İngiliz Donanma Bakanı Churchill’in ısrarıyla açılması kabul edilen
Çanakkale Cephesi ile İtilaf Devletleri’nin elde etmeyi umdukları şu şekilde sıralanabilir:
• Çanakkale Boğazı'nı geçmek ve İstanbul'u ele geçirmek,
• Osmanlı Devleti’nin Avrupa ile bağlantısını kesmek,
• Osmanlı Devleti'ni savaş içinde çökertmek,
• Osmanlı Devleti’nin savaştığı diğer cephelerdeki baskıyı azaltmak,
• Rusya'ya silah ve cephane yardımında bulunmak,
• Rusya'dan gıda maddesi temin etmek.

13
Boğazlar ele geçirilip Osmanlı Devleti'nin savaş dışı bırakılmasıyla, Süveyş Kanalı ve
Hindistan yolu üzerindeki Osmanlı baskısı kalkacak; Balkan Devletleri'nin İttifak Devletleri
yanında yer almaları önlenecek, hatta mümkünse İtilaf Devletleri yanında savaşa girmeleri
sağlanacak; savaşın geniş alanlara yayılması da engellenebilecektir.
Çanakkale Savaşları, bu amaçla planlanmış ve deniz ve kara harekâtı olarak iki aşamada
gerçekleşmiştir.

(2) Deniz Harekâtı:


İtilaf Devletleri’ne ait Birleşik Filo, 3 Kasım 1914’te Çanakkale Boğazı’na gelerek Boğaza
giriş tabyalarını bombardımana tutmuş, deniz harekâtı başlamıştır. 19 Şubat 1915 ve 25 Şubat
1915’te keşif amacıyla Kepez’e kadar bombardımanı sürdürüp mayın temizleyerek
ilerlemişlerdir.
Deniz harekâtının büyük taarruzu 18 Mart 1915’te gerçekleşmiş, İtilaf donanmasının
hüsranıyla sonuçlanmıştır. Boğazın deniz topçu bataryaları ile desteklenmesinin yanında
Boğazın açıklarında dönüş manevra alanına dökülen mayınların yanı sıra Nusret mayın gemisi
tarafından sahile paralel şekilde mayın dökülmüştür. 18 Mart 1915'te Boğazı zorla geçmeye
çalışan İngiliz ve Fransız donanması, mayınlar ve topçu ateşi ile birçok zırhlısını Çanakkale
Boğazı'nda kaybetmiştir.
(3) Kara Harekâtı
İtilaf Devletleri, yaşanan başarısız deniz harekâtının ardından Gelibolu Yarımadası'nı işgal
ederek Boğazlar’a hakim olmak için 25 Nisan 1915'te çoğunluğu Avusturalya ve Yeni
Zelandalı askerlerden oluşan birlikleriyle Seddülbahir, Arıburnu ve Kumkale'ye donanma
desteğinde asker çıkarmışlardır.
19. Tümen Komutanı Miralay Mustafa Kemal Bey, 25 Nisan 1915’te Arıburnu’ndan
Conkbayırı’na ilerlemeye çalışan İtilaf Devletleri’ne ait birlikleri, geçirilecek zamanda elde
edilecek olumsuz sonuçları hesaplayarak Ordu Komutanı’ndan taarruz emrini almadan
püskürtmüştür.
Taarruzu başlatmadan Kocaçimen Tepesi’nden Conkbayırı’na geçtiğinde cephanesi bittiği
için çekilen askerleri görmüş, mücadelenin nasıl kazanıldığını şöyle anlatmıştır:
-“Niçin kaçıyorsunuz?” dedim.
-Efendim düşman…
-Nerede düşman?
-İşte… diye 261 rakımlı tepeyi gösterdiler.
Gerçekten de düşmanın bir avcı hattı 261 rakımlı tepeye yaklaşmış, serbestçe ilerliyordu.
Şimdi durumu düşünün. Askerlerimi dinlenmeleri için bırakmışım… Düşman da bu tepeye
gelmiş. Düşman bana benim askerlerimden daha yakın. Düşman bulunduğum yere gelse
kuvvetlerim pek kötü duruma düşecek. O zaman, bir mantıkla mıdır, yoksa bir içgüdü ile mi,
bilmiyorum, kaçan erlere:
-Düşmandan kaçılmaz, dedim.
-Cephanemiz kalmadı, dediler.
-Cephanemiz yoksa süngümüz var, dedim.
Ve bağırarak:
-Süngü tak, dedim. Yere yatırdım. Aynı zamanda Conkbayırı’na doğruilerleyen piyade alayı
ile Cebel bataryasının erlerini marş marşla benim bulunduğum yere gelmeleri için yanımdaki
emir subayını geriye saldırdım. Erler yere yatınca, düşman da yere yattı. Kazandığımız an, bu
andır.”

14
Resim 4: Miralay Mustafa Kemal Çanakkale’de

7 Ağustos 1915’te Arıburnu’nu savunurken düşman birliklerinin Conkbayırı’na yöneldiğini


görerek elinde kalan birlikleri sorumluluk bölgesi dışındaki Conkbayırı’na yönlendirmiştir. 8
Ağustos 1915’te Anafartalar Grup Komutanı olmuş, bir gün sonra Birinci Anafartalar
Zaferi’ni kazanmıştır. 10 Ağustos 1915’te ise düşmanın atacağı adımı öngörerek harekete
geçmiştir. Düşmanın Conkbayırı’nda taarruza başlamasından önce burada taarruz başlatarak
düşmanın gücünü kırmıştır. Mustafa Kemal Bey’in birliklerinin yaptığı savunma, düşmana
ilerleme imkânı tanımamıştır. 14 Ağustos’tan itibaren Kireçtepe, Aslantepe Muharebeleri
yapılmış, 21 Ağustos’ta İkinci Anafartalar Zaferi kazanılmıştır. İtilaf devletleri kara
harekâtında da uğradığı başarısızlık üzerine, geri çekilmeye mecbur kalmış, Gelibolu yarı-
madasını 9 Ocak 1916'da tamamen boşaltmışlardır. Böylece Çanakkale Savaşları emsalsiz bir
zafer olarak tarihe geçmiştir.
(4) Çanakkale Savaşı’nın Sonuçları
Dünya kamuoyunun Gelibolu seferi olarak tanımladığı Çanakkale Savaşı, hiç kuşkusuz
sonuçları itibarı ile birçok milletin kaderini ve zamanın akışını da değiştirmiştir. Birinci
Dünya Savaşı sırasında İngiltere’de Donanma Bakanlığı, İkinci Dünya Savaşı sırasında da
Başbakanlık görevleri yapan Churchill, anılarında kendisini anlatmak için şu ifadeyi
kullanmıştır: “Kendimden söz edeyim. 1915’teki Çanakkale hareketi benim bir süre için
siyaset alanından silinmeme neden olmuştur… Bu işte aldığım acı ders benim için bir çeşit
ikinci kişilik haline geçmiştir.” Savaşın sonuçları genel olarak şu şekilde özetlenebilir:
• Yaklaşık olarak toplam 500.000 kayıp verilmiştir. Dünya tarihinde en yüksek insan
kaybına ulaşılan savaşlardan biridir.
• Türk ordusunun hesaba katılmayan savaş gücü, direnme azmi ve zaferi, Birinci
Dünya Savaşı’nın uzamasına ve savaşın geniş alanlara yayılmasına sebep olmuştur.
• İstanbul ve Boğazlar, maruz kalacakları istiladan kurtulmuşlardır.

15
• Rusya'nın müttefiklerinden yardım alamaması sonucunda, çıkan Bolşevik İhtilali
başarıya ulaşmış, Çarlık rejimi yıkılmış, Rusya savaştan çekilmiştir. Türkiye doğuda, 1877-78
Osmanlı-Rus Savaşı’nın sonunda imzaladığı Ayastefanos Antlaşması ile kaybettiği Kars,
Ardahan, Batum'u geri alma imkânı bulmuştur.
• Çanakkale Savaşı’na katılan pek çok ulus ayrı bir milli karaktere sahip olduğunu
burada anlamış, Yeni Zelanda ve Avusturalyalılar ayrı bir millet olduklarının bilincini
Çanakkale’de kazanmışlardır.
• Emperyalist devletlerin sömürüsündeki birçok mazlum millet bağımsızlık fikrinin
temelini Çanakkale'den almıştır.
• Çanakkale zaferi; yıllardan beri, parçalanmaktan büyük ölçüde nasibini almış Türk
Milleti’nin benliğine kavuşmasına ve kendine güvenini kazanmasına neden olmuştur.
Kurtuluş Savaşı’nı kazanma azmi buradan gelmiştir.
• Cephede alınan başarılı sonuç, Bulgaristan’ın İttifak devletleri arasında savaşa
katılmasına katkı sağlamıştır. Bulgaristan’ın savaşa katılmasıyla Osmanlı Devleti müttefiki
Almanya ile karayolu bağlantısı kurmuştur.
• Bu muharebelerin en belirgin sonucu ise; Atatürk’ün Çanakkale Muharebelerinde,
kazandığı askeri başarılar sonucu "ulusal bir kahraman" olarak Türk halkının kalbinde bir yer
kazanmasıdır.

f) Galiçya ve Makedonya Cephesi


Almanya’nın Rus taarruzları karşısında Osmanlı Devleti’nden birlik istemesi üzerine Türk
kuvvetleri Osmanlı Devleti'nin kendi sınırları dışında Galiçya- Makedonya Cephesi’nde de
savaşmışlardır. Müttefikleri Almanya, Avusturya- Macaristan ve Bulgaristan’a yardım
amacıyla Galiçya ve Makedonya'ya kuvvet gönderip Rusya, Fransa ve İtilaf Devletleri’ne
sonradan katılan Romanya’ya karşı savaş verilmiştir. 100.000’den çok askerin sınır dışındaki
cepheye gönderilmiş olması, sınırlar içindeki savunmanın yetersiz kalmasını da beraberinde
getirmiştir.
1916'da İtilaf devletlerinin yanında savaşa giren Romanya, uğradığı yenilgiyle ve Rusya'da
ihtilal çıkması üzerine İtilaf Devletleri’yle 1918 Mart'ında ateşkes yapmayı kabul etmiştir. 7
Mayıs 1918'de Bükreş Barış Antlaşmasını imzalamış, Almanya ve Avusturya'nın ekonomik
nüfuzu altına girip, Karpatlar'dan toprak vermiş ve Dobruca'dan çekilmiştir. İtilaf Devletle-
rinin galip gelmeleri bu antlaşmayı hükümsüz kılmıştır.

4. Osmanlı Devletini Paylaşma Projeleri


Birinci Dünya Savaşı devam ederken İtilaf devletleri kendi aralarında yaptıkları gizli
anlaşmalarla Osmanlı Devleti'ni paylaşmayı kararlaştırmışlardır. Savaş sonunda uygulamaya
konulmak istenen işgal haritası bazı değişikliklere uğramışsa da savaş sürerken belirlenmeye
başlanmıştır.
a) İstanbul Anlaşması
4 Mart-10 Nisan 1915 tarihleri arasında Rusya, İngiltere ve Fransa arasında yapılan
görüşmelerin sonunda Rusya’nın İstanbul ve Boğazlar’ı alması kabul edilmiştir. Bunun yanı
sıra, Trakya'da Midye'den Enez'e çekilen bir hattın doğusunda kalan arazi ile Sakarya
ağzından başlayarak Gemlik Körfezi'ne inen bir hattın batısında kalan toprak parçasının,
Gökçeada ve Bozcaada’nın da Rusya’ya verilmesi kararlaştırılmıştır. Buna karşılık Ruslar da
İngiltere ve Fransa'nın, Anadolu ve Orta Doğu'daki Osmanlı toprakları ile İskenderun Körfezi
ve Toroslar'a kadar Çukurova üzerindeki haklarını tanımayı kabul etmişlerdir.
b) Londra Sözleşmesi
26 Nisan 1915'de Londra'da İngiliz, Fransız ve İtalyanlar arasında yapılan anlaşmayla
İtalya’nın İtilaf Devletleri’nin yanında savaşa girmesi durumunda elde edecekleri üzerinde
anlaşmaya varılmıştır. Oniki Ada'da İtalya’ya tam hakimiyet verilmesi kararlaştırılmış;

16
İtalya'nın, Antalya çevresinde İtilaf devletlerinin Osmanlı topraklarından alacaklarına eş
değerde bir pay alması kabul edilmiş; İzmir de İtalya’ya vaat edilmiştir. Antalya çevresinde
İtalya’ya bırakılması hedeflenen payın sınırlarının daha sonra çizilmesi, Osmanlı Devleti
parçalanmayıp çıkar alanları düzenlemesine gidilirse İtalya'nın çıkarlarının göz önünde
bulundurulması onaylanmıştır. İtalya, bu anlaşmanın imzalanmasının ardından, aradan bir ay
geçmeden İtilaf Devletleri’nin yanında savaşa katılmıştır.
c) Sykes-Picot Anlaşması
İngiliz Hükümeti adına Dışişleri Bakanlığı yetkilisi Sir Mark Sykes, Fransız Hükümeti adına
Georges Picot’un 16 Mayıs 1916’da imzaladıkları gizli anlaşma, Osmanlı Devleti’nin Asya ve
özellikle Ortadoğu topraklarını paylaşım projesidir. Buna göre, Suriye, Musul’u da
kapsayacak şekilde Kuzey Irak, Kilikya’yı kapsayacak şekilde Güneydoğu Anadolu ve
Lübnan Fransa'ya; Ürdün, Filistin’in kuzeyi ve Irak da İngiltere’ye bırakılacaktı.

SYKES PICOT ANTLAŞMA’SINA GÖRE


OSMANLI DEVLETİ’NİN PAYLAŞIMI

Osmanlı sınırı

Uluslararası bölge

Fransız kontrolü

Fransız etki alanı

Rus kontrolü

Rus ilhak alanı

İngiliz kontrolü

İngiliz etki alanı

Bağımsız Arap devletleri

Resim 5 Sykes-Picot Antlaşması’na göre Osmanlı Devleti’nin paylaşımı

Bu anlaşmanın geçerliliği Rusya’nın onayına bağlanmış olduğundan, Petrograd'da Rusya ile


birlikte kararlaştırılan düzenlemeyle Boğazlar bölgesi, Doğu Karadeniz ve Doğu Anadolu’nun
Rusya'ya bırakılacağı kabul edilmiştir. Sykes-Picot anlaşması imzalanırken, Mısır'daki İngiliz
Valisi McMahon, Hicaz Emiri Şerif Hüseyin'le, Osmanlı Devleti’ne karşı isyan ettikleri
taktirde, Arap bağımsızlığının onaylanacağı sözünü vermiştir. Suriye-Filistin Cephesi’nde
yaşanan Arap İsyanı’nın çıkış noktası bu anlaşmaya dayanmaktadır.
d) St. Jean de Maurienne Anlaşması
İtalya’nın, Sykes- Picot anlaşmasıyla yapılan paylaşımı öğrenmesinden sonra, Londra
Sözleşmesi’nin güncellenip kendine düşen payın artırılmasını istemesi üzerine imzalanmıştır.
İngiltere ve Fransa, 10-21 Nisan 1917 tarihlerinde imzalanan bu anlaşmaya göre, Sykes-Picot

17
anlaşmasını kabul etmesi şartıyla İtalya'ya Kayseri’ye kadar bütün Batı Anadolu’nun
bırakılmasını kararlaştırmışlardır. Anlaşma İngiltere ve Fransa’nın ittifakı gereği Rusya’nın
onayına bağlı durumda olduğundan ve 1917 yılı sonunda Rusya yıkılıp savaştan
çekildiğinden, savaşın sonunda Osmanlı Devleti’nin paylaşılması zamanı geldiğinde
anlaşmada verilen sözler yürürlüğe sokulmamıştır. Savaş sonunda yapılan barış
görüşmelerinde İngiltere ve Fransa, İtalya’nın payını savaşa 26 Haziran 1917’de katılan
Yunanistan’a bırakırken Rusya’nın bu durumunu gerekçe olarak kullanmışlardır.

5. Birinci Dünya Savaşı’nın Sonu


a) Wilson Prensipleri
1917 yılında ABD’nin İtilaf Devletleri arasında savaşa girmesi savaş sonunun
belirlenmesinde etkili olmuştur. Aynı yılın sonunda Rusya’nın savaştan çekilmesi savaşın
İttifak devletleri lehine sonuçlanabileceği izlenimini uyandırmıştır. 1917 yılından itibaren
Almanya ve Avusturya- Macaristan barış girişimlerinde bulunmaya başlamışsa da teklif
edilen koşulların ağırlığı savaşı hemen sonlandırmaya yetmemiştir. Yalnızcılık Politikası
gereği yaklaşık 100 yıldır Avrupa işleriyle ilgilenmemeyi seçen ABD, bu süre içinde
güçlenerek Birinci Dünya Savaşı’nda bu gücüyle savaş sonunun en belirleyici unsurlarından
biri olmuştur. Barış için atılan en önemli adım 8 Ocak 1918'de ABD Başkanı Woodrow
Wilson’ın Kongre’de yaptığı konuşmada vurguladığı barış koşulları olarak kabul edilmiştir.
Wilson, dünya güvenliği için önceliğin ulusal çıkarlar yerine barışın korunmasına verilmesi
gerektiğini savunmuştur. Wilson, barışın elde edilmesi ve korunması için 14 maddelik
prensiplerini açıklamıştır. Buna göre:
• Devletler arasında gizli anlaşma yapılmamalı, tüm barış antlaşmaları açık olmalıdır.
• Silahlanma yarışına son verilmeli, ülkeler iç güvenliğin gerektirdiği ölçüde
silahlanmaya söz vermelidir.
• Uluslararası su yollarında, antlaşmaların gerektirdiği özel durumlar dışında serbest
geçiş olmalıdır.
• Ekonomik engeller kaldırılarak ticaret serbestisi sağlanmalıdır.
• Sömürgecilik, halkların çıkarları göz önünde bulundurularak yapılmalıdır.
• Yenilen devletlerden toprak alınmamalıdır.
• Avrupa'da milliyetler esas tutularak siyasi harita ona göre düzenlenmelidir.
• Tüm devletlerin siyasi bağımsızlık ve toprak bütünlüklerini güvence altına alacak
olan Milletler Cemiyeti kurulmalıdır.
Prensiplerin 12. maddesi ise Osmanlı Devleti ile ilgilidir. Buna göre; Osmanlı Devleti'nin
Türklerin yaşadığı bölgelerde Türk hakimiyeti sağlanacak, fakat Türk olmayan milletlere
muhtar gelişme imkanları verilecekti. Çanakkale Boğazı devamlı olarak bütün milletlerin
gemilerine açık olacak ve bu durum milletlerarası garanti altına konacaktı. Wilson Prensipleri,
Osmanlı Devleti’nin savaştan çekilmesinde de etkili olmuştur. Yenik devletler, Wilson
Prensipleri’ne dayanarak hakkaniyet esasına dayalı barış koşullarının sağlanacak olduğunu
düşünmüşlerse de yanıldıkları kısa süre sonra ortaya çıkmıştır.
Prensiplerin özellikle Osmanlı Devleti’ni ilgilendiren 12. maddesi, Milli Mücadele’de
Atatürk’ün de mandacılığı savunanların da hatırlattığı bir ifade olmuştur. 24 Eylül 1919’da,
ABD’li General Harbord’a ilettiği raporda, “ulusçuluk ilkesini temsil eden Wilson öğretisi ve
Amerikan ulusunca gösterilen bu öğretinin başarılmasını güvenceye alan doğruluk ve insanlık
ruhu bize büyük umutlar veriyor” demiştir.
İtilaf Devletleri, çıkarlarına aykırı olan bu prensipleri ABD’nin desteğini alabilmek ve
Almanya’ya üstünlük sağlamak için kabul etmişlerdir. Yenilen tarafta yer alan ittifak
devletleri de bu prensiplerin uygulanacağına inandıklarından ağır koşullar içerse de, ateşkes
antlaşmalarını imzalamışlardır. Ancak beklendiği gibi Wilson Prensipleri büyük ölçüde
uygulanmamıştır.

18
Savaşın sonuna gelindiğinde Wilson’ın beklediği gibi Milletler Cemiyeti kurulabilmiştir.
Milletler Cemiyeti, olası saldırılara karşı koyup anlaşmazlıkların barışçı yollarla çözülmesini
ve ortak kararlara karşı çıkanlara yaptırım uygulamayı öngörmüştür. Ancak ABD’nin, Avrupa
ittifaklarından uzak durup siyasi ilişkiyi asgari, ticari ilişkiyi azami düzeyde kurmayı
hedefleyen “Yalnızcılık Politikası” Milletler Cemiyeti’nin beklenen etkiyle varlık
gösterememesine sebep olmuştur. Avrupa’ya karışmayıp Avrupa’nın da kendisine
karışmamasını uygun gören politika sebebiyle Milletler Cemiyeti Paktı ABD Senatosu’nda
reddedilerek ilk darbeyi kuruluşunda almıştır. Atatürk, 1931 yılında General McArthur’la
yaptığı görüşmede bu konuda, “eğer siz Amerikalılar, Avrupa işleri ile ilgilenmekten
vazgeçmeyerek, Wilson’ın programını uygulamakta ısrar etseydiniz, bu mütâreke devresi uzar
ve bir gün devamlı sulha varılabilirdi” demiştir.

b) Savaşın Sonuçları
İttifak Devletleri’nin yenilgisiyle sonuçlanan Birinci Dünya Savaşı’nda; Bulgaristan 29 Eylül
1918’de, Osmanlı Devleti 30 Ekim 1918’de, Avusturya-Macaristan 3 Kasım 1918’de,
Almanya da 11 Kasım 1918’de ateşkes imzalayarak Birinci Dünya Savaşı’ndan mağlup
olarak ayrılmışlardır.
Savaşın sonuçlarını genel hatlarıyla gözden geçirmek gerekirse, şu noktaların üzerinde
durulmalıdır:
• Birinci Dünya Savaşı'na son veren barış antlaşmaları ile Avrupa'nın ve dünyanın
siyasi haritası yeniden çizilmiş ve güçler dengesi tekrar düzenlenmiştir.
• Savaşın sonunda Alman, Avusturya-Macaristan, Osmanlı ve Rus İmparatorlukları
yıkılmış, yerlerine çeşitli ulus devletler kurulmuştur.
• Almanya tüm sömürgelerini yitirmiştir.
• İmparatorluklarla birlikte Monarşiler de yıkılmış, Cumhuriyetler kurulmuştur.
• Yenilenler daha ağır koşullara sürüklenmiş olmakla birlikte dünyanın tamamı
ekonomik olarak sarsılmıştır.
• Savaşa katılan tüm devletlerde siyasi, ekonomik, toplumsal bunalımlar baş
göstermiş, Avrupa’da birçok yerde otoriter yönetimler işbaşına geçmiştir.
• Avrupa’nın gücü azalmaya başlamış, ABD’nin bu boşluğu doldurmaya aday olduğu
anlaşılmıştır.
• Ölçüsüz barış koşulları, ilerleyen dönemde antlaşmaları hazırlayanların daha çok
taviz vermesine sebep olmuştur. Savaş sonunda yapılan birçok düzenleme sorunları çözmek
yerine yenisini ekleyerek 20 yıl gibi kısa bir sürede çıkacak İkinci Dünya Savaşı’nın da
temelini atmıştır.

6. Paris Barış Konferansı


Birinci Dünya Savaşı’nı mağlup tamamlayan İttifak Devletleri ile yapılacak barış
antlaşmalarının koşulları 18 Ocak 1919’da başlayan Paris Barış Konferansı’nda belirlenmiştir.
Anlaşmazlıkların barışçı yollarla çözülebilmesi için ABD Başkanı Wilson’ın önerdiği
Milletler Cemiyeti’nin kurulmasına dair karar alındığında Wilson ülkesine dönmüştür. 32
devletin temsilcilerinin katıldığı konferansta daha çok İngiltere Başbakanı Llyod George ve
Fransa Başbakanı Clemenceau’nun sözü geçmiştir. İtalya, konferansta etkili olmamıştır.
İngiltere; Almanya'nın Avrupa'nın düzenini tekrar bozmasını önleyecek tedbirler almaya,
Fransa Almanya'nın güçsüz ve etkisiz bırakılmasını sağlamaya çalışmıştır. Alınan sonuca
bakıldığında, galiplerin hakkaniyet esasına dayalı barış koşulları hazırlamaktansa kendi
çıkarlarına uygun şekilde mağlupları biraz daha ezmek için düzenlemelere imza attıkları
görülmektedir.
Paris Barış Konferansı’nda Osmanlı Devleti’nin topraklarının paylaşımı bazı tartışmalara yol
açmıştır. Savaş sürerken İtalya’ya verilmesi kabul edilmiş olan Batı Anadolu topraklarını;

19
Trakya, İstanbul, Ege adalarının tümü ve Doğu Karadeniz topraklarıyla birlikte Yunanistan
istemiş, İtalya karşı çıkmışsa da bu görüş prensipte kabul edilmiştir. “Türklerin çoğunlukta
bulundukları bölgelerde Türk egemenliğini öngören Wilson Prensipleri’nin savunulmasına
rağmen ABD de hem bu fikri hem de Doğu Anadolu’da kurulacak Ermeni devletinin
mandaterliğini kabul etmiştir. Gerçi Damat Ferit Paşa hükümeti de doğuda belirlenen bir
alanda Ermeniler’e özerklik verilebileceği düşüncesini ilan etmiştir.

7. Birinci Dünya Savaşı’na Son Veren Antlaşmalar


Osmanlı Devleti’nin paylaşımında alınan kararlar kesinleştirilemediğinden barış antlaşması
sonraya bırakılmıştır. 1920’de gerçekleşen San Remo Konferansı’nda Osmanlı Devleti için
öngörülen barış antlaşması Sevr Barış Antlaşması olmuştur. Ancak Kurtuluş Savaşı’nın
başarıyla sonuçlandırılmasıyla, bu antlaşma hiçbir zaman geçerlilik kazanmamıştır.
a) Triannon Antlaşması
4 Haziran 1920'de Macarlar imzaladıkları Trianon Antlaşması’yla Çekoslovakya,
Yugoslavya, Romanya ve Avusturya’ya toprak vermişlerdir. Zorunlu askerlik kaldırılıp ağır
savaş tazminatı ödenmesi kararlaştırılmıştır. Macar donanması teslim alınarak yenisinin
oluşturulması yasaklanmıştır.
b) Versailles Antlaşması
Almanya, Osmanlı Devleti'nden önce, 3 Ekim 1918'den itibaren, barış girişimlerinde
bulunmaya başlamıştır. 11 Kasım 1918’de ateşkes, 28 Haziran 1919'da da Birinci Dünya
Savaşı’nın sonunda imzalanan ilk barış antlaşması olan Versailles (Versay) Barış Antlaşması
imzalamıştır. Alman İmparatorluğu paylaşılmış, topraklarında Polonya, Litvanya gibi yeni
devletler kurulmuştur. Almanya’da mecburi askerlik kaldırılarak askeri güç sınırlandırılmış,
denizaltı ve uçak yapılması yasaklanmış, ağır savaş tazminatı yüklenmiştir. Birinci Dünya
Savaşı’nı Almanya için sona erdiren ve ağır koşullar içeren Versailles Antlaşması, bu devleti
uluslararası ortamdan uzaklaştırmıştır. Savaşın ve savaş sonuyla ilgili gündemdeki çoğu
maddenin sorumluluğu Almanya’ya yıkılarak Versailles ile çözülmeye çalışılmıştır.
Atatürk, 1931 yılında, Ankara ziyareti sırasında ABD’li General Douglas McArthur’a
Avrupa’nın durumu ve Versailles Antlaşması hakkında şu değerlendirmeyi yapmıştır:
“Versailles Muahedesi, Birinci Dünya Savaşı’na sebebiyet vermiş olan âmillerden hiç birini
ortadan kaldırmamıştır. Tersine olarak, dünün başlıca rakipleri arasındaki uçurumu
büsbütün derinleştirmiştir. Zira, galip devletler mağluplara, sulh şartlarını zorla kabul
ettirirlerken, bu memleketlerin etnik, jeopolitik ve ekonomik özelliklerini asla göz önüne
almamışlardır. Sadece husumet hislerinden ilham almışlardır. Böylelikle de, bugün içinde
yaşadığımız sulh devresi sadece mütârekeden ibaret kalmıştır.”
c) Saint Germen Antlaşması
Çeşitli cephelerde yenilen ve iç isyanlar yaşanan Avusturya- Macaristan, İtalyanlarla 3 Kasım
1918'de ateşkes imzalamıştır. 10 Eylül 1919'da Saint Germain Antlaşmasını imzalanarak
Macaristan, Hırvatistan, Çekoslovakya, Yugoslavya, Avusturya'dan ayrılmıştır.
Avusturya’nın toprakları bu antlaşmayla 576.000 km2’den 84.000 km2’ye düşmüştür.
Avusturya’nın toprakları dağıtılarak küçültülmüş, mecburi askerlik kaldırılmış, ağır bir savaş
tazminatı ödetilmesi öngörülmüştür.
d) Neuilly Antlaşması
14 Eylül 1918'de Müttefik Kuvvetleri Bulgarlar'a karşı Vardar bölgesinde genel bir saldırıya
geçince, Bulgaristan ordusu 29 Eylül 1918'de ateşkesi kabul ederek savaştan çekilmiştir. 27
Kasım 1919'da da Neuilly Barış Antlaşması’nı imzalamışlardır. Bulgaristan topraklarının
büyük bölümü Romanya, Yunanistan ve Yugoslavya arasında paylaştırılmıştır. Zorunlu
askerlik kaldırılmış, deniz ve hava kuvvetlerinin oluşturulması yasaklanmış, Bulgaristan
savaş tazminatı ödemeye mahkûm edilmiştir.

20
ÖZET
20. Yüzyılda Osmanlı Devleti’nin karşı karşıya kaldığı üç büyük savaş, devletin sonunu
resmen getiren olaylar olarak varlık göstermektedir. Bunlar Trablusgarp Savaşı, Balkan
Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı’dır.
29 Ekim 1911’de başlayan Trablusgarp Savaşı İtalya’nın, Osmanlı Devleti’nin Kuzey
Afrika’daki son toprağını ele geçirmek üzere Osmanlı Devleti’ne açtığı savaştır. Trablusgarp
Savaşı 18 Ekim 1912’de imzalanan (Ouchy) Uşi Antlaşması ile sona ermiş, antlaşma ile
Trablusgarp ve Bingazi kalıcı olarak, Rodos ve Oniki Ada Balkan savaşı sonunda geri
alınmak üzere İtalya’ya bırakılmıştır.
Balkanlar’da milliyetçilik akımının etkisiyle Osmanlı Devleti’nden ayrılıp bağımsızlık
kazanan Yunanistan, Bulgaristan, Sırbistan ve Karadağ, Rusya’nın kışkırtmalarıyla Osmanlı
Devleti’nin İtalya ile uğraşıyor olmasını fırsat bilerek 8 Ekim 1912’den itibaren Osmanlı
Devleti’ne savaş açmışlardır. Osmanlı Devleti savaşta ağır yenilgi almıştır. Savaşı sona
erdiren Londra Antlaşması 30 Mayıs 1913’te imzalanmış, Osmanlı Devleti’nin Midye-Enez
çizgisinin batısında kalan toprakları Balkan Devletleri arasında paylaşılmıştır. Birinci Balkan
Savaşı’nda en çok toprağı kazanan Bulgaristan’a karşı Yunanistan, Sırbıstan, Karadağ ve
Romanya İkinci Balkan Savaşı’nı başlatmış, bu durumdan faydalanan Osmanlı Devleti de
savaşa girerek Edirne ve Kırklareli'yi geri almıştır.
1914-1918 yılları arasında yaşanan Birinci Dünya Savaşı’nda Almanya, Avusturya-
Macaristan, Osmanlı Devleti ve Bulgaristan’ın yer aldığı İttifak Devletleri, İngiltere, Fransa,
Rusya’nın başı çektiği ve dünyada bu savaşa katılan tüm devletlerin yer aldığı İtilaf Devletleri
karşısında savaşmışlardır. İttifak Devletleri’nin yenilgisiyle sonuçlanan Birinci Dünya
Savaşı’nda Osmanlı orduları, kendi sınırları içinde ve dışında çeşitli cephelerde kahramanca
savaşmıştır. Kafkas Cephesi, Kanal Cephesi, Suriye-Filistin Cephesi, Çanakkale Cephesi,
Galiçya- Makedonya Cephesi’nde gerçekleşen muharebelerde topraklarını korumaya,
müttefiklerine yardım etmeye, İtilaf Devletleri’nin çıkarları doğrultusunda geliştirilen planları
ortadan kaldırmaya çalışan Osmanlı Devleti, savaşın sonuna gelindiğinde bazı beklentileri
fazlasıyla karşılamış olmasına rağmen mağlup olmuştur. Osmanlı Devleti’nin mağlubiyeti,
savaşın sebepleri arasında sıralanabilecek olan büyük devletlerin Osmanlı topraklarını
paylaşma ve dağıtma projeleriyle birlikte değerlendirildiğinde devletin tarih sahnesinden
çekilmesi kaçınılmaz hale getirilmiştir.

Gözden Geçir

XX. Yüzyılın başında Balkan Devletleri’nin kendi aralarındaki sorunları geçici olarak bir
kenara bırakıp Osmanlı Devleti’ne karşı birleşmelerinin amacı ve sonucunu değerlendiriniz.
Birinci Dünya Savaşı’nda Almanya’nın Osmanlı Devleti’ni kendi yanında savaşa çekmeye
çalışırken amacını gözden geçiriniz.
Birinci Dünya Savaşı’nda İtilaf Devletleri’nin, Çanakkale Boğazı’nı geçmeye çalışarak elde
etmeyi düşündüklerini açıklayınız.

21
Kendini Dene

1) İtalya, Trablusgarp’ta Mustafa Kemal ve arkadaşlarının örgütlediği yerli halkın direnişiyle


karşılaşınca Ege Denizi’ndeki adalara asker çıkarıp Rodos ve Oniki Ada’yı işgal etti. Bu
sırada Osmanlı Devleti’ne karşı Balkan İttifakı kuruldu ve Balkan Savaşları başladı.
Bu durumla ilgili olarak;
I. İtalya Akdeniz’e egemen olmak istemektedir.
II. Balkan Devletleri, Osmanlı Devleti’nin zor durumunu fırsat olarak değerlendirmiştir.
III. Trablusgarp Savaşı ve Balkan Savaşları aynı tarihte başlamıştır.
yargılarından hangilerine ulaşılabilir?

A)Yalnız I B) Yalnız II C) Yalnız III


D) I ve II E) I,II ve III

2) Birinci Balkan Savaşı’nın sonunda, Balkan ülkelerinin kendi aralarında anlaşmazlığa


düşmelerinin nedeni aşağıdakilerden hangisidir?

A) Alınan toprakların paylaşılmasında sorun çıkması


B) Bulgar Kilisesi’nin özerklik kazanması
C) Osmanlıların Balkanlar’da ıslahat hareketlerini geciktirmesi
D) Balkanlardan Anadolu’ya göç edenlerin sayısının artması
E) Osmanlıların Edirne’yi geri almak için harekete geçmesi

3) Aşağıdakilerden hangisi I. Dünya Savaşı’nda Osmanlı Devleti ile birlikte, İtilaf


Devletleri’ne karşı savaşmıştır?

A) Fransa B) Rusya C) Bulgaristan


D) Japonya E) Romanya

4) 28 Eylül 1911'de Osmanlı Devleti'ne 24 saatlik bir ültimatom veren İtalya "Trablusgarp’ın
uygarlıktan uzak bırakıldığını, burada bulunan İtalyanlara kötü davranıldığını, Osmanlı
yönetiminin ise çaresiz kaldığını " belirtmiştir.
İtalya'nın ültimatomla ileri sürdüğü görüşler aşağıdakilerden hangisine hazırlık niteliğindedir?

A) Trablusgarp’ı kalkındırmak istediklerine


B) Trablusgarp’ı işgal etmeye
C) Sömürgecilik yarışını sona erdirdiklerine
D) Her ulusun geleceğine kendisinin karar vermesine
E) İtalyanların Trablusgarp ile yaptıkları ticareti askıya alacaklarına

5) Birinci Dünya Savaşı’nın uzamasına aşağıdaki cephelerden hangisinin neden olduğu


söylenebilir?

A) Kafkasya B) Çanakkale C) Kanal


D) Filistin E) Irak

Kendini Dene Cevap Anahtarı: 1.D 2.A 3.C 4.B 5.B

22
YARARLANILAN VE BAŞVURULABİLECEK KAYNAKLAR
Armaoğlu, F. (1984). 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi 1914-1980. Ankara: Türkiye İş Bankası Kültür
Yayınları
Atabey, F. (2014). Çanakkale Muharebelerinin Deniz Cephesi. Ankara: Türk Tarih Kurumu
M. K. (2012). Nutuk. Ankara: Atatürk Kültür, Dil Ve Tarih Yüksek Kurumu Atatürk
Araştırma Merkezi
Atay, F.R..(2009). Çankaya, İstanbul: Pozitif Yayınları
Aydemir, Ş.S. (2000). İkinci Adam, (II. Cilt, 1938- 1950), 7. Basım, İstanbul: Remzi Kitabevi
Goldstein, E., (2007).“The Versailles System”, A Companion to International History, 1900-
2001, Gordon Martel (Ed.), Oxford: Blackwell Publishing Ltd.
Görgülü, İ.(1995). “Çanakkale Zaferi ve Atatürk”, Ankara Üniversitesi Türk İnkılap Tarihi
Enstitüsü Atatürk Yolu Dergisi, Cilt: 4 Sayı: 16
Gürün, K. (1986). Savaşan Dünya ve Türkiye, Ankara: Bilgi Yayınevi.
Kennedy, P. (2002). Büyük Güçlerin Yükseliş ve Çöküşleri (16. Yüzyıldan Günümüze
Ekonomik Değişim ve Askeri Çatışmalar). Çev.: Birtane Karanakçı, İstanbul: 9. Baskı,
Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
Kinross, L. (1994). Atatürk, Bir Milletin Yeniden Doğuşu, İstanbul: 12. Baskı, Altın Kitaplar
Yayınevi
Kissinger, H. (1998). Diplomasi, Çev.: İbrahim H. Kurt, Ankara: Türkiye İş Bankası Kültür
Yayınları
Kocatürk, U. (1984). Atatürk, Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları
Mcneill, W. H., (2007). Dünya Tarihi, Çev.: Alaeddin Şenel, Ankara: 12. Baskı, İmge
Kitabevi
Mumcu, A. (1986). Tarih Açısından Türk Devrimi’nin Temelleri ve Gelişimi, İstanbul: 10.
Baskı, İnkılâp Kitabevi
Öztuna, Y. (1998). Osmanlı Devleti Tarihi I, Siyasi Tarih, Ankara: T.C. Kültür Bakanlığı
Yayınları
Sander, O. (2009). Siyasi Tarih (İlkçağlardan 1918’e), Ankara: 19. Baskı, İmge Kitabevi
Turan, Refik, vd., Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi 2011, Okutman Yayıncılık, Ankara, 2011
https://archive.org/stream/fromfirstshotpic00whit#page/n148/mode/1up
https://www.mtholyoke.edu/acad/intrel/iraq/sykes.htm
http://roadstothegreatwar-ww1.blogspot.com.tr/2013_07_01_archive.html

23

You might also like