Professional Documents
Culture Documents
Ali Rıza Güngen, Kamu Özel Işbirlikleri Devletleştirilebilir Mi
Ali Rıza Güngen, Kamu Özel Işbirlikleri Devletleştirilebilir Mi
ONLAR DA MI?
Dünyanın dört bir köşesinde sermaye grupları ve temsilcileri Türkiye’de yaygın kullanılan
adıyla KÖİ projeleri aracılığıyla kamu hizmetlerinin kâr amacına tabi kılınması sürecinden
nemalanıyorlar.
Birleşik Krallık’ta 420 kadar KÖİ projesinde parmağı bulunan Carillion’un 2018’de iflası
sonrasında, beledîleştirme/devletleştirme eğilimi daha da güç kazandı. Lakin, irili ufaklı 700
civarında kamu özel işbirliği projesinin 2051’e kadar getireceği finansal yük halen
tartışılmaya devam ediyor.
Sadece bir yıl önce Kanada’da Ontario eyaletinin muhafazakâr hükûmeti 65 milyar CAD
değerinde 32 projenin KÖİ yöntemiyle yürütülmesini kararlaştırdı. Eyalet yasama organının
bir parçası olan denetçi raporuna göre daha önceki 74 KÖİ sözleşmesinin olağan ihale
yöntemiyle iş gördürülmesine nazaran sekiz milyar CAD daha fazla maliyet çıkarmış olduğu
bilinmesine karşın aynı yöntemde ısrar ediliyor. Çünkü, soygun olarak nitelendirilebilecek bu
yöntemden vazgeçmek bazı kesimler için kolay değil.
HARACA BAĞLANMAK
KÖİ’ler tipik bir şekilde kâr amacının düzgün hizmet temininin ötesine geçtiği şekilde
kurgulanırlar. Zamanında Cumhurbaşkanlığı Strateji Bütçe Başkanlığı KÖİ yöntemini
“sözleşmeye dayalı olarak, yatırım ve hizmetlerin, projeye yönelik maliyet, risk ve
getirilerinin, kamu ve özel sektör arasında dengeli bir şekilde paylaşılması yoluyla
gerçekleştirilmesi” şeklinde tanımlamışsa da ortada dengenin bulunmadığı biliniyor.
Türkiye’de yap-işlet-devret mevzuatının dağınıklığının sağladığı olanaklar kadar Sayıştay’dan
sözleşme kaçırılması gibi pratikler ve Sayıştay raporlarına yansıyan az sayıdaki örnek, ihale
sonrası ihale şartlarında kamu aleyhine değişiklikler yapıldığını söylemeye izin veriyor.
Üstelik Türkiye’de KÖİ projelerinin muhasebeleştirilmesi uğraşı oldukça geç başladığı için
sözleşmeler sonrası ortaya çıkan yükün tam olarak devlet ya da siyasi seçkinler tarafından
bilindiğini söylemek de zor. 2018 yılı sonunda Özel İhtisas Komisyonu Raporu 81 KÖİ
projesinin takip edildiğini belirtmekteydi. Fakat düzenli bir raporlama bulunmuyor. Yanlış
anlaşılmamak için ekleyeyim: Riskin hesaplanmaması ve etkin raporlamanın yapılmaması
siyasal bir tercih. Otoriter bir rejimin veri saklama ve karartma yöntemlerinden bir demet…
Bu muazzam “işbirliklerinde” kur riski devletin üzerinde, sağlanan gelir garantisi nedeniyle
esasen devlet elde edebileceği gelirden vazgeçiyor ve bunlara ek olarak AKP sonrasındaki
iktidarların da altından kalkmasının zor olacağı bir yük bütün topluma bindiriliyor.
2019 yılı baharında KÖİ kaynaklı ödemelerin birkaç yıl boyunca 20 milyar TL’nin üzerinde
seyretmesini bekleyebileceğimizi yazmıştım. Talebe bağlı olduğu için koşullu
yükümlülüklerin ne kadarının realize olacağını kestirmek mümkün değil. Ancak kur kaynaklı
fiyat artışı ve talep düşüşü nedeniyle bugün daha önce belirttiğim rakamın iki ya da üç katını
telaffuz etmem gerekiyor. Hatırlayacak olursak Türkiye’de vergi gelirleri 2019 yılında 673
milyar olarak kaydedildi. Sonraki yıllar için net oranlar veremesek de, en azından
önümüzdeki birkaç yıl boyunca toplam vergi gelirlerinin onda biri ila on beşte biri bir
miktarın KÖİ kaynaklı ödemelere gideceğini söylemek mümkün duruyor. Başka bir ifadeyle
söyleyecek olursam, haraca bağlandık.
En kolay yol göstermelik bir girişimdir, çok büyük zarar oluşturduğu ortada olan projelerde
sermayenin “fedakarlık” göstermesi adı altında bir hisse devri gerçekleşebilir. Bu tarz bir
devir birkaç köprü ve otoyolla sınırlandırılabilir. Türkiye’de Erdoğan yönetiminin
sürekliliğine bel bağlamış çeşitli inşaat grupları kendilerinden istenen adımları, sonraki
yıllarda “zararlarının” fazlasıyla karşılanacağını bilerek yerine getirebilirler. Herhangi bir
finansal sorunu çözmeyecekse de siyaseten işlevsel olabilir. İhtimal dahilinde olduğunu not
etmeli.
İzlenebilecek ikinci kolay yol (ilkinden daha zor olsa da) işletme süreleri sonunda devlete
devredilecek olan (ve devlet malı olan) Osmangazi Köprüsü, Çanakkale Köprüsü, İstanbul
Üçüncü Köprüsü, Avrasya Tüneli, Ankara-Niğde Otoyolu gibi yatırımlara ilişkin olarak,
yüklenici-işletmeci firmaların devletleştirilmeleridir. Yasal değişikliğe dahi gerek olmaksızın
yapılabilecek bu işlem kamu yararı gereği devletleştirmedir, 3082 sayılı Kamu Yararının
Zorunlu Kıldığı Hallerde, Kamu Hizmeti Niteliği Taşıyan Özel Teşebbüslerin
Devletleştirilebilmesi Usul ve Esasları Hakkında Kanun bu tarz bir işleme izin vermektedir.
Söz konusu devletleştirmenin gerçekten kamu yararına olması AKP’ye yakın sermaye
grupları içinden bilhassa altyapı projelerinde yer alan az sayıdaki grubun pastalarına el atmayı
gereksinir. Görünüşe bakılırsa CHP kongresi öncesinde temmuz ayında “hazine garantili
işletmeler kamulaştırılacak” satırlarını yazan Kemal Kılıçdaroğlu’nun işaret ettiği yol,
sınırları çizilmiş ikinci müdahaleye denk düşüyor.
CHP Genel Sekreteri Selin Sayek Böke’nin “KÖİ modeli ile yapılmış projelerden” bahsetmesi
nedeniyle sınırın farklı bir yerden mi çekileceği tartışılırken, topa TÜSİAD Başkanı ve
Cumhurbaşkanı da girdi. Sonraki mülakatlarında aynı ifadeleri tekrarlayan Böke’nin turpun
büyüğüne, şehir hastanelerine uzanmak istemediğini anlıyoruz.
Bu, bizi en zor ve üçüncü yola getiriyor. Türkiye’de sol, sosyalist ya da ilerici bir iktidarın
KÖİ kaynaklı haraca bütünüyle son vermek dışında bir seçeneği yok. Türkiye hukuk
sistemine tabi sözleşmelere sahip projelerin kamu yararı gerekçesiyle devletleştirilmesi sadece
siyasal iktidarın iradesine bakarken, şehir hastaneleri örneğinde (ve muhtemelen sözleşme
ayrıntıları kamudan gizlenen başka bazı projelerde) anlaşmazlıklarda uluslararası tahkim
yetkili durumda. Çıkacak uyuşmazlıkların tahkimde çözülmesi kabul edilmiş olduğu için
ancak uzun bir hazırlık süreciyle, sözleşme koşullarının değiştirildiği, şirketler tarafından
kamunun zarara uğratıldığı, kamuya bindirilen borcun gayrimeşru olduğu kanıtlanmalı.
Hazırlık sırasında, şehir hastaneleri binaları, kamusal üretim maliyetleri göz önünde
bulundurularak ve Yiğit Karahanoğulları’nın geçtiğimiz yıl önerdiği üzere karşılığında tahvil
çıkartılarak satın alınabilir. Şehir hastanelerindeki hizmetlerin bir süre sonra kamu eliyle
görülmesi için planlama yapılarak gerekli adımlar atılabilir. Her devletleştirme süreci, ilkesel
olarak çalışanların katılımı ile mal ve hizmet kullananların denetimini öngören bir
kamusallaştırma ve demokratikleştirme sürecinin parçası olarak tasarlanmalıdır. KÖİ
bağlamında, elbette, siyasi irade beyanı ve sürekli bir siyasi seferberlikle yolsuzluk
defterlerinin açılması gerekecektir. Ancak ve ancak bütün kirli çamaşırların, bütün ticari
sırların ortaya döküldüğü ve didik didik edildiği, uzun soluklu ve uluslararası hukuk
mücadelesine hazırlanılarak; bu sözleşmeleri hazırlayan ve imzalayan siyasi yapının
Türkiye’de anayasayı ve yasaları askıya almış olduğu, bu dönemde halkın sırtına bindirilen
yeni borcun kabul edilemez bulunduğu ileri sürülerek KÖİ haracı bütünüyle sonlandırılabilir.