You are on page 1of 305

Tellekt_21

Paranın icadı: Finans İtalyanca Konuşurken, Alessandro Marzo Magno

Çeviri: i. Utku Kavasoğlu

L'invenzione Dei Soldi: Quando La Finanza Par/ava ltaliano


İlk basım (çeviriye kaynak alınan basım): Garzanti Libri, 2013
© 2013, Alessandro Marzo Magno
© 2020, Can Sanat Yayınları A.Ş.
Bu eserin Türkçe yayın hakları Kalem Telif Hakları Ajansı aracılığıyla alınmıştır.
Tüm hakları saklıdır. Tanıtım için yapılacak kısa alıntılar dışında yayıncının
yazılı izni olmaksızın hiçbir yolla çoğaltılamaz.

1. baskı: Ocak 2021, İstanbul


Bu kitabın 1. baskısı 2000 adet yapılmıştır.

Yayına hazırlayan: Didem Bayındır


Editör: Nükhet Polat
Düzelti: Mert Tokur
Mizanpaj: Bahar Kuru Yerek

Kapak Tasarımı ve Uygulama: Bora Başkan


iç Kapak Görseli: Marinus van Reymerswaele. T he Money Changers, 1548 (Bilbao Fine
Arts Museum)

Baskı ve cilt: Türkmenler Matbaacılık Reklam San. ve Tic. Ltd. Şti.


Maltepe Mah. Gümüşsuyu Cad. Na: 16-18
Topkapı, İstanbul
Sertifika Na: 43087

ISBN 978-625-7118-11-8

Tellekt
tellekt.com • bilgi@tellekt.com

Maslak Mah. Eski Büyükdere Cad. iz Pi aza. Na: 9/25 Sarıyer / İstanbul
Telefon: (0212) 252 56 75 / 252 59 88 / 252 59 89 Faks: (0212) 252 72 33
Sertifika Na: 43514
Tellekt, Can Sanat Yayınları Yapım ve Dağıtım Ticaret ve Sanayi A.Ş.'nin markasıdır.

twitter.com/tellekt • facebook.com/tellekt • instagram.com/tellekt


PARANIN İCADI
FİNANS İTALYANCA KONUŞURKEN

ALESSANDRO MARZO MAGNO

ÇEVİRİ:
i . UT K U KAVASOGLU

Tellekt
ALESSANDRO MARZO MAGNO, 1962'de Venedik'te doğdu. Venedik Ca' Foscari
Üniversitesi'nin Tarih Bölümü'nden mezun olduktan sonra gazeteciliğe baş­
ladı. Diario, Linkiesta, Foı:us Storia, il Sote 24 ORE gibi dergilerde çalıştı. Yu­
goslavya Savaşları sırasında savaş muhabirliği yaptı, 2001 'de bu savaşı ele alan
La p;uerra dei dieci anni. Jugoslavia 1991-2001 (On Yıllık Savaş. Yugoslavya
1991-2001) kitabını yayına hazırladı. Milano Devlet Üniversitesi'nde ve
Ljubljana Üniversitesi'nde yemeğin tarihi, yemek ve savaş konulu seıninerler
verdi. 2008'den itibaren tarih yazarlığına ağırlık veren Marzo Magno on be­
şin üzerinde kitap yayımladı.

İ. UTKU KAVASOGLU, 1985'te İzınir'de doğdu. Lisans eğitimini Boğaziçi Üni­


versitesi İktisat Bölümü'nde tamamladı. Yayıncılık sektöründe çalıştı. Bolog­
na ve Strasbourg üniversitelerinde edebiyat yüksek lisansı yaptı. 2016'dan bu
yana İtalya'da yaşıyor. İngilizce, Fransızca ve İtalyancadan kitap çevirileri
bulunuyor.
"Şimdiki zamanın çirkinliğinin geçmişe dönük
bir değeri vardır."
Kari Kraus
Mirjam'a
İÇİNDEKiLER

TEŞEKKÜR 13

1. MAD ENİ PARALAR VE D EGE R L İ M ETALLER ıs

2. BANKALAR VE BANKER LER 45

3. İFLASLAR V E ÇÖKÜŞLER 83

4. SOYGUNC U LAR VE KALPAZANLAR 109

5. S İ GORTALAR VE POL İ ÇELER 125

6. R E H İN VE YÜKÜM LÜLÜK 149

7. FA İZ VE KAM B İ YO 173

8. Ç İFT TARAFLI KAYIT VE ABAKÜS 191

9. TASARRUFLAR VE YATIRIM LAR 209

10. ÖFKE L İ L E R İ TALYANLARA KARŞI 219

11. TAH V İ LLER VE KAM U BANKASI 233

12. FİNANSIN B E Ş İ K L E R İ 249

KISALTMALAR VE KAYNAKÇA 285


YER VE K İ Ş İ AD LARI D İZİNİ 295

KREDİ K U R U LUŞU, BANKA, DARP HANE, MONT E D İ P İ ETA


VE BORSA D İZİNİ 303
TEŞEKKÜR

Kr edinin tar ihine ilişkin bu kitabın yazımını pek çok kişiye


bor çluyum. Bunlar dan en önemlisi 80 'li yıllar da üniver siteden ve
içki masalar ından arkadaşım olan, şimdi Fiesole'deki Avr upa Üniver ­
sitesi'nde der s ver en Luca Mola'ya olan borcum: Onun eşsiz danış­
manlığı ve kaynakçaya ilişkin yönlendir meler i olmasaydı bu kitabın
yazımına başlamazdım bile. Ger i ödeme için ısmar lanacak spr itz
kokteyli (elbette acı likör le hazırlanmış olanı) dağının ölçüsüzce bü­
yümüş olması gerçeğine içten bir teşekkür eşlik ediyor .
Flor ansa'daki kr edi tar ihiyle ilişkili yer ler i gezer ken bana eşlik
eden ve aile ar şivini açan Niccolü Capponi'ye teşekkür ler . Bana Ce­
nova'nın finans dünyasının yanı sır a büyük bir şefkatle düzenlediği
Casa di San Gior gio ar şivler ini göster en Giuseppe Felloni'ye teşek­
kür ler (çalışmasına http://www.lacasadisangior gio.it adr esinden er i­
şilebilir). Şayet İtalya medeni bir ülke olsaydı bu ar şiv ulusal bir gu­
r ur kaynağı teşkil eder di, bunun yer ine emekliliğe ayr ılmış bir aka­
demisyenin iyi niyetli çabalar ına bır akılmış halde. İyi ki de öyle.
Flor ansa söz konusu olduğunda Niccolü'nun kibar eşi Mar ia'ya
ve oğullar ı Vincenzo'ya da teşekkür etmek istiyor um. Ufaklık henüz
bana çok yar dım etmemiş olsa da gülümsemeler iyle ziyar etler imi ay­
dınlattı. Cenova'da bana San Gior gio Sar ayı'nın kapılar ını açan sev­
gili Giovanna Massardo'ya teşekkür ü bir borç bilir im.
14 PARAN I N İ C A D I

Roma'daki Fransız büyükelçisi Simona Zacchin, Fransız Kültür


Merkezi'nde muhafaza edilen bir süreli yayında çıkan makalenin
kopyasına ulaşmamı sağlama inceliği gösterdi. Bocconi Üniversite­
si'nden Fulvio Ortu ve Paolo Mottura beni dinleme, bana tavsiyeler­
de bulunma ve katıksız bir amatörün sorularına cevap verme nezake­
tinde bulundular. Lugano'daki Franklin College Switzerland'da eko­
nomi dersleri veren Andrea Terzi ve Vera Dianova, Bocconi Üniver­
sitesi'nden Caterina Sclafani taslak metinleri okuma zahmetine kat­
landılar. Alberto Foa ve Rony Hamaui bana eşsiz yol gösterimleri ve
açıklamalarda bulundular. Raffaele Cicala bilgece tavsiyelerinin yanı
sıra bana paha biçilemez bir lojistik destek sunarken Andrea Consor­
ti çalışmamı taçlandırdı.
Bu kitabın bir fikir olarak aklıma düşmesinden doğumuna dek
somut katkıda bulunanlara da teşekkür etmek isterim: Milano'daki
ofisindeki bir sohbet sırasında ortayan çıkan fikir nedeniyle ilkin ya­
zar ajanslığımı yürüten Vicki Satlow'a ve kitabın gelişme aşamasını
takip eden Garzanti Yayınevi'nin eski yayın yönetmeni Oliviero
Ponte di Pino'ya teşekkürler.
Elbette eşim Mirjam ve oğullarımız Marco ve Peter'a, onlarla
vakit geçirmek yerine klavye tuşlarına basmayı tercih eden bir eşe ve
bir babaya katlandıkları için teşekkür ediyorum.
Son olarak şu anda adları aklıma gelmeyen herkesten özür dili­
yorum: Onlara da teşekkürü bir borç bilirim.
1

MADENT PARALAR VE DE�ERLİ METALLER

Meseleyi olanca çıplaklığıyla ortaya koyalım: Roma İmparator­


luğu'nun sona ermesinin ardından madeni para rafa kalkar. Orta­
çağ'da onlara öyle çok da ihtiyaç duyulmaz, madeni parayı destekle­
yen bir devletin yokluğunda mal temini takas esasına dayanır. Kaldı
ki dönemin toplum anlayışının yerini alan basitleştirilmiş tabloda
yapılması gerekenler son derece açıktır: H er şey üçe bölünmüştür. En
tepede, dualarıyla şeytana karşı savaşan oratores1 (rahipler) bulunur;
hemen ardından, kılıçlarıyla kilisenin düşmanlarına karşı koyan bella­
torei (soylular) gelir; bunlardan sonra ise laboratores'in3 (geri kalan
herkes) oluşturduğu devasa ve belirsiz kitleler vardır: Bunlar çalışmak
suretiyle diğer iki gruptakilerin geçinmesini sağlamakla yükümlü­
dür, ilahiler söyleyemeyecek ya da kılıç savuramayacak denli meşgul­
dürler. Elbette paraya ihtiyaç duyulmaz: Bir miktar buğday üreten
herkes elindekinin önemli bir kısmını derebeyine vermesi gerektiğini

(Lat.) Dua edenler. (Y.N.)


2 (Lat.) Savaşanlar. (Y.N.)
(Lat.) Çalışanlar. (Y.N.)
16 PARANIN İCADI

bilir. Bu yüzden de ertesi yıl için mahsulün bir kısmını tohumluk


olarak ayırmaya ihtiyaç duyar ve yalnızca tüm bunlardan artanı, tabii
artarsa, ailesini açlıktan ölmeden geçindirmek için kullanabilir.
Zenginlik anlayışı da, daha ziyade Varyemez Amca örneğine
yakın olan, yani altın sikkelerle dolu havuzda yüzen bir derebeyi ha­
yal eden bizimkinden farklıdır. Ortaçağ'da böylesi asla mümkün ola­
mazdı; bunun da son derece basit bir nedeni vardır: Zira o dönemde
altın sikkeler yoktu. Ortaçağ'ın zengini, şıngırdayan keseleri olan bir
derebeyi değil, kendisi için çalışmakla yükümlü ve yaşadığı kaleye
ekmek yapması için buğday, biftek yemesi için besi hayvanları geti­
ren (gerçekten de kodamanlar ziyafe tlerin bedelini gut hastalığı ne­
deniyle şişen ve onları acıdan kıvrandıran bacaklarıyla ödüyorlardı)
bir köylü kalabalığı temelinde yükselen toprak sahibidir. O dönemin
zengini kölelere, vassallara, savaş için askerlere sahiptir ve zamanını
av peşinde koşmakla geçirir. Oysa biz, günümüzde böyle birini ta­
nımlamak için zengin yerine varlıklı sıfatını kullanırdık.
Birkaç yüzyıl boyunca bu sistem bildik bir piyes gibi işler: Her
geçen gün daha da zenginleşip güçlenen tarikatlar, her şeyi düzenle­
yen emprezaryolar halini alır; ünlü aktörler gibi hayranlık duyulan
ve idolleştirilen şövalyeler, benzerlerini parçalamak için bütün dün­
yayı dolaşırlar; geri kalanlar ise tüm bu tiyatro oyununu para verip
izleyen ve her şeyden önemlisi alkışlamasına izin verilen halk yığın­
larını oluşturur.
Lakin bir noktada, bir avuç kum tanesi, Ortaçağ'ın bu sınanmış
teatral makinesinin dişlilerini gıcırdatmaya başlar. Tüccar ve zanaat­
karlar sahnede belirir: Bunlar kimsenin nereye koyacağını bilemediği
aktörlerdir. Dua etmezler, savaşmazlar ve toprağı işlemezler. Kentler­
de yaşarlar ve değiştokuş edilebilir ürünler üretmezler - üretseler
dahi büyük ölçekli olmaz bu üretim, çiftçilerle dolu bir köyü -diyelim
ki- seramik vazolarla veya keten giysilerle doldurduğunuzda ailenizi
açlıktan ölmekten kurtaracak buğdayı size kim verir? Ya da yünü kır­
mızıya boyayıp Venedik'in o paha biçilmez ve çok aranan kızıl kuma­
şını üretseniz, onu gidip bütün gününü tarlada çamura bulanan, tezek
küreyen veya ölümcül temmuz güneşi altında ot biçerken güneş çarp­
ması riski taşıyan birine mi sunarsınız? Elbette hayır.
MADENİ PARALAR VE DEGERLİ METALLER 17

Hal böyleyken Romalıların kullanmış olduğu ve neredeyse


unutulmaya yüz tutmuş şey yeniden değer kazanır: Madeni para.
Antik Romalıların ona bu adı vermesinin nedeni Campidoglio'nun
kazları dır. Eğlenceli bir hikayesi var: Yıl MÖ 390 ; Galyalılar, Roma
adındaki o sinir bozucu hasımlarını bir seferde sonsuza dek ortadan
kaldırmanın yolunu ararlar. Gece vakti -o dönemde müstahkem bir
kasabadan hallice olan- kente sızar ve Campidoglio4 hisarına taarru­
za geçerler. Ne var ki Galyalılar ele geçirmeye çalıştıkları tepenin
koruyucusu Juno'yu hesaba katmamıştır. Bu tanrıça, göklerdeki ika­
metgahından kutsal hayvanlarını yani kazlarını dürter, onlar da tıs­
layarak Romalıları uyarır. Uyanıp silahlarını kuşanan Romalılar
düşmanı püskürtür. Bunun anısına, "uyarıcı" tanrıça onuruna bura­
ya Giunone Moneta tapınağını' inşa ederler. 6 Doğrusu soldo7, pecunia'
ve salario9 gibi pek çok kelimenin Latince kökenleri vardır: Bunlar
solidus (altın sikke), koyun'° ve tuz'' sözcüklerinden türemişlerdir, bu
son ikisi Romalı lejyonerlerin maaşlarını ödemede kullanılırdı (buna
karşın örneğin quattrino" gibi diğer terimler Ortaçağ'dan günümüze
uzanır). Kısacası parayı veren düdüğü çalar: Y iyecek ekmek, giyecek
giysi, başını sokacak ev bulmak için Ortaçağ'ın tüccar ve zanaatkar­
larının, daha genel anlamda kentlerde yaşayanların paraya ihtiyacı
vardı.
İ şin aslına bakılırsa parayı kullananlara o karanlık yıllarda da

4 Roma kentinin üzerine kurulduğu yedi tepeden biridir. (Ç.N.)


5 İtalyancada am:monitrice (uyarıcı) ve moneta (madeni para) sözcükleri Latince mmıere
(uyannak) fiilinden türemiştir. Tapınağın bulunduğu bölge aynı zamanda Roma İmpa­
ratorluğu tarihinde (yaklaşık olarak MÖ 269 yılında) ilk sikkelerin basıldığı darphane
olarak da bilinir. (Ç.N.)
6 Giorgio Ruffolo, Testa e croce. Una brroe staria de/la mmıeta, Einaudi, Torino, 2011, s. IX.
[Aksi belirtilmedikçe dipnotlar yazara aittir. (Y.N.)]
7 (İt.) Geç Dönem Roma İmparatorluğu'nda dolaşıma giren ve sonrasında Avrupa'da
kullanılmış antik madeni para; soldo günümüz İtalyancasında para anlamında kullanıl­
maktadır. (Y.N.)
8 (İt.) Para, malvarlığı. (Y.N.)
9 (It.) Maaş, ücret. (Y.N.)
10 İtalyancada pecora. (Y.N.)
11 İtalyancada sak. (Y.N.)
12 (İt.) İsmi Latince quater denarı'den (dört para) türeyen eski madeni para. (Y.N.)
18 PARAN I N İ C A D I

rastlamak mümkündür: Uluslararası büyük tacirler. Takas sistemi


kimi zaman insanı epey komik duruma düşürecek durumlara yol
açabilirdi, örneğin heybesi biber ve tarçın dolu bir Arap tüccar, Ku­
zey Avrupa'dan gelen malların en değerlisi olan, lakin kendi ülkesi­
nin çöllerinde pek de işe yarayacağı söylenemeyecek sansar kürkü
karşısında büyük olasılıkla kayıtsız kalırdı. Dolayısıyla herkes tara­
fından kabul edilecek değerli metallerden yapılmış ve kolayca taşına­
bilme avantajına sahip bir avuç küçük disk daha elverişlidir. Çağın
gereklilikleri doğrultusunda, her durumda sınırlı olmakla birlikte
Arap mankuru ve Bizans hiperpiron'u yetip de artıyordu. Bunlar dü­
şük miktarlarda ancak geniş bir coğrafyada tedavü lde olan altın sik­
kelerdi. Ö rneklerini Kuzey Avrupa'da günümüzde yürütülen arkeo­
lojik kazılarda görmek işten değildir.
Derken Charlemagne gelir ve her şeyi değiştirir. 7 8 1 ile 7 94 yıl­
ları arasında Kutsal Roma İ mparatorluğu'nun, meşhur pagan selefı­
ninkine eşdeğer bir para birimine sahip olması gerektiğini saptar ve
yeni bir madeni para basmaya karar verir. Gümüş (her 950 binde
birlik ölçüde 1 ,7 gram) kullanır ve bu sikkeleri Romalıların verdiği
adla kutsar: Dinar. Yeri gelmişken yaklaşık 325 gram ağırlığındaki
gümüş !ibrelerin 240 dinara eşdeğer olacak şekilde basıldığının altını
çizmekte fayda var, dolayısıyla dönemin insanları zamanla "240 di­
nar" demek yerine "l lira" demeye başlayacaklardır, bu da az çok,
günümüzde bizim "100.000 metre" yerine "100 kilometre" demeyi
tercih etmemize benziyor. ıı
Charlemagne uçsuz bucaksız bir imparatorluğa hükmeder ve
gümüş parası 9. yüzyıldan itibaren fiilen Avrupa'nın ortak para biri­
mine, bir tür çağının euro'suna dönüşür. Dahası, kuzeyde, günümü­
zün euro'sundan daha büyük bir başarıya imza atar ve Manş Deni­
zi'ni aşıp Orta İ ngiltere'de (daha birkaç yıl önce Mercia kralı Offa'nın
ileride çok tutulacak madeni parayı -penny'yi- bastırdığı yerde) kul­
lanıma girmeyi başarır.•• Buna karşın güneyde, Charlemagne'ın tek

13 Carlo M. Cipolla, Le trVVenture de/la lira, il Mulino, Bologna, 2001, s. 21.


14 Jacques Le Golf, Lo stereo del diavolo. 11 denaro ne/ Medioevo, Laterza, Roma-Bari, 2010,
s. 6.
MADENİ PARALAR VE DEGERLİ M ETALLER 19

ortak parası Toskana sınırlarında takılıp kalır. Güney İtalya, Arapla­


rın ve Bizans İ mparatorluğu'nun etki alanıdır ve dinar buraya sıza­
maz. Arada yer alan Roma ise dönem dönem değişmekle birlikte,
bezant ve mankur, veyahut dinar kullanmaktadır. Hepsi birden, hani
denir ya, tek bir gümüşten ayağa yaslanır: Bimetalizm11 "imkansız bir
lüks"1• olarak kalır; Charlemagne Avrupa'sında kimsecikler altın ma­
deni para basmayı hayal bile edememektedir.
Bu noktada libre -Latincesi /ibra-, lira halini alır; İngilizcede
pound olarak adlandırılır, Almanca konuşulan ülkelerde ise ölçü biri­
mi olarak Köln markı kullanılır. İki yüzyıl sonra euro'nun içinde
eriyip gidecek olan Avrupa'nın tek para birimi liranın bin yıllık serü­
veni işte böyle başlar. Bu arada birkaç yüzyıl geçer ve yeni bir ünlü
para birimi doğar: 15. yüzyılın ikinci yarısına doğru, Habsburg Ha­
nedanı'na bağlı Tirol eyaletinde, daha kesin bir dille söylemek gere­
kirse (San Gioacchino Vadisi'nde yer alan) St. Joachimsthal'da'7 gü­
müş madeni çıkarılmaya başlanır ve bununla taler basılır, iki yüzyıl
sonra İ ngilizler bu Almanca ismi kırpıp onu dolara çevireceklerdir
(ve Hollandalılar ona daalder adını vereceklerdir).'"
Hesaplama kolaylığı açısından, liranın hayali bir çarpanı olarak
düşünülen para 12 dinara eşdeğerdir. Dolayısıyla, 1 lira=20 para=240
dinar sistemi yaratılır, bu sistemde lira ve para yalnızca birer hesap
birimidir. Bu hesaplama biçiminin, Kıta Avrupa'sında Napoleon dö­
nemine kadar kullanımda kaldığı düşünülürse kendi başına büyük
bir başarıdır. Onluk metrik sistemi ilkin Fransa'da yürürlüğe sokan
ve burada kusursuzlaştıran bizzat Napoleon'un kendisidir. Büyük
Britanya'da 1 pound=20 şilin=240 penny esasına göre yapılan hesap­
lama ancak 197 1 Şubat'ında, Manş'ın ötesinde fiyatların 1 2 'ye değil
de lO'a bölünerek hesaplanmaya başladığı dönemde -pek çoklarının
şaşkın bakışları altında- sahneyi terk eder.

15 Alon ve gümüşe dayalı para sistemi; çift maden sistemi. B u sistemde al on v e gümüş
arasında belli bir değer oranı bulunur. (Ç.N.)
16 Jean Favier, L 'oro ele spezie. L 'wmrod'affari daJMedioevo aJRmascimmtrı, Garzanti, Mila­
no, 1990, s. 1 3 8.
17 Günümüzde Çek Cumhuriyeti sınırlan içinde bulunanJachymov kasabası. (Ç.N)
18 Carlo M . Cipolla, Piccole crorıache, il Mulino, Bologna, 2010, s . 3 2 .
20 PARANIN İCADI

Birkaç yüzyıl boyunca Charlemagne'ın parasal sistemi büyük


bir başarıyla işler. Gümüş dinar yerel ticareti tatmin ederken, ulusla­
rarası ticarette -elbette sınırlı bir ölçekte olmak kaydıyla- farklı bi­
çimlerde de olsa altın kullanımına devam edilir: Külçe altın, işlenmiş
olarak mücevher halinde, hatta daha önce bahsi geçen Arap dinarı
(veya mankur) ve Bizans (1093 yılından itibaren hiperpiron adını ala­
cak olan nomizma veya bizant) sikkeleri biçiminde. Her şeyden
önemlisi, o dönemde altın ve gümüşün satın alma gücü bugünkünün
çok ötesindedir. "Charlemagne döneminde yarım liraya iki tarla ve
bir koru satın alınabiliyordu."19
Ama bu durum uzun sürmez: Yıllar geçtikçe Charlemagne di­
narı değer kaybeder. Aradan geçen zaman zarfında kıtayı paylaşan
çeşitli devletler madeni paranın değerini düşürerek bundan çıkar
sağlamaya çalışır, diğer bir deyişle bu madeni diskler içindeki saf gü­
müş oranını azaltırlar.'" Sistem kaçınılmaz olarak dengesizleşir: Ar­
tık bir libre gümüş ile 240 adetten fazla sikke basılır, yine de liranın
nominal değeri (240 dinar) değişmez.
Buna karşın altın ve gümüş arasındaki oran 1 : 1 2 değeri etrafın­
da dalgalanacak şekilde üç aşağı beş yukarı sabit kalır, yani bir altın
alabilmek için 12 gümüş ödemek gerekmektedir. Bir Charlemagne
lirası, 30 gram saf altının değerinden biraz daha fazlasına karşılık
gelmektedir, fakat bir yüzyıl sonra -İ mparator Otto döneminde- bir
lira 25 gram saf altının değerinden biraz daha azına denk düşer. 21
Lakin altının sahip olduğu üstünlüğün evrensel boyutta kabul gör­
düğü söylenemez: Uzaklardaki Çin'de ve aynı zamanda yakınlardaki
Viking İskandinavya'sında sarı metal yerine gümüş tercih edilir."
lOOO'li yılların şafağında Kuzey İtalya, Avrupa'nın ekonomik
olarak en gelişmiş bölgesidir ve ticareti sürdürmek için gereken para

19 Lo stereo del diavolo, s. 2 7.


20 Madeni para sisteminin uygulandığı dönemlerde madeni paranın alon ya da gümüş
içeriğinin yani saflık derecesinin (ki burada henüz sadece gümüş akçe söz konusudur)
azalnlmasına tağşiş denilmektedir ve Osmanlı döneminde de sıkça başvurulan bir yön­
temdir. (Ç.N.)
21 Lo stereo del diavolo, s. 27.
22 Piccole crımache, s. 19.
MADENİ PARALAR VE DEGERLİ METALLER 21

Pavia, Milano, Verona ve Lucca'daki darphanelerden gelir. Madeni


para basan özel kişilerin kazançları, "senyoraj hakkı"23 adı verilen bir
gelirden, yani gümüş külçelerinin sikkelere dönüştürülmesi işlemi
sırasında artakalan değerli metallerin yüzdesinden oluşur. Doğal
olarak, darphanelerin paranın maden değerini düşürmekte çıkarı
vardır, zira ne kadar çok sikke basarlarsa ödeme olarak o kadar çok
değerli metali cebe indirirler. Ama aynı zamanda hazinenin de "yasal
değerini sabit tutarak sürekli daha düşük oranda değerli metal içeren
sikke basıp piyasaya sürmek"le bir alıp veremediği yoktur.24
Charlemagne sonrası dönemde ortaya çıkan devletlerde, her
darphane kendi kafasına göre işler ve elde edilen kazancın marjını
artırmak amacıyla enflasyona yol açacak şekilde paranın maden de­
ğerini düşürmenin yollarını arar. Dolaşımdaki farklı dinarlar artık
kendi aralarında değiştokuş edilebilir olmaktan çıkar ve bu haliyle
kur değerleri de farklılık gösterir: Lucca'da basılan lira artık ne Pavi­
a'da ne de Verona'da basılana denktir. 10. yüzyıldan itibaren bozulma
hızlanır ve sikkelerdeki gümüş oranı zaman içinde düşerken bakır
oranı artar, öyle ki renklerindeki belirgin koyulaşma nedeniyle "es­
mer", "esmercik" olarak adlandırılırlar.
Dinar kaprisli, kolay öfkelenir bir hayvandır ve her zaman on­
dan beklenildiği gibi davranmaz. Sürekli olarak değerinin düşürül­
mesiyle, artık kimsenin darphanelere değerli metal getirmemesi
beklenebilir. Ama hayır, bu gerçekleşmez çünkü aynı miktarda gü­
müş kullanarak daha fazla sayıda sikke elde edilmektedir ve bu duru­
ma bir avantaj elde edildiği yanılsaması eşlik eder. 21 Parasal illüzyon
adı verilen bu psikolojik faktör sayesinde enflasyona yol açan devlet­
ler yüzyıllar boyunca iyi kötü idare edebilmiştir.
" 1 2 . yüzyılın ikinci yarısında Kuzey İtalya'daki herhangi bir
darphanede basılan dinar, acınası boyutlara ve görünüşe bürünmüş-

23 Paranın üretim maliyeti ile nominal değeri arasındaki farknr. Modern ekonomik sis­
temlerde teknik olarak bu hak para basma tekelini elinde bulWlduran merkez bankası­
nındır. (Ç.N.)
24 Gino Luzzatto, Storia economica d'ltalia. 11 Medioevo, Sansoni, Floransa, 1963 , s. 277.
25 Le avventure de/la lira, s. 38.
22 PARA N I N İ C A D I

tür: Düşük alaşımlı, küçük ve ince, kolayca kaybedilebilen ve hatta


kırılıp dağılabilen çirkin bir yuvarlaktır."2• Venedik dinarı öyle hafif­
lemişti ki neredeyse suda batmadan kalabiliyordu. 21 l 164'e gelindi­
ğinde Pavia'da basılan dinar 0,2 gram saf gümüş içerirken yüz elli yıl
önce bu miktar bir gramdır. 1 1 . ve 1 2 . yüzyıllarda yaşanan enflasyo­
nun etkileri günümüz nümizmatiği üzerinde bile hissedilir: O döne­
min madeni paralarının değeri düşüktür, küçük boyutlarda ve çir­
kindirler, içerdikleri değerli metal oranı azdır ama her şeyden önem­
lisi sıra dışı ölçüde yaygındırlar.
Buna karşın aynı dönemde, Charlemagne dinarının değeri düş­
tükçe ticaret gelişir. Tüccarların alışverişlerinde kullandıkları aracın
madeni paralardan oluştuğu düşünülürse bu sürekli ufalan sikkelerin
kısa sürede işlevsizleştiği su götürmez. Kimi durumlarda bir dinara
karşılık gelen madeni para öyle değersizleşir ki kullanımdan kalkar
ve yerini quattrino, yani dört dinar değerindeki bir sikkeye bırakır:
1 3 . yüzyıl sonunda Floransa'da bir somun ekmeğin değerine eşittir. 2"
"10. yüzyıldan 1 2 . yüzyıla kadar geçen sürede İtalyan mucizesi
gerçekleşir. Nüfus beş milyondan 12,5 milyona çıkar: İki buçuk mis­
line katlanır. Üretim 4,5 katına çıkar, kişi başına düşen ürün miktarı
yüzde 50-70'lik artış gösterir.m9 Kilise ve imparatorluk arasındaki
çatışma, kentlerin gelişebileceği bir boşluk sağlar; İtalya, Kıta Avru­
pası ile Akdeniz'in doğusu arasındaki bağlantı yollarının merkezin­
dedir. Kent surlarının gerisinde burjuvazi doğar: Bunlar Amalfi,
Pisa, Cenova, Floransa ve Venedik'in kendilerini uluslararası ticaret
merkezleri olarak benimsettikleri yıllardır.
Bu noktada ihtiyaç duyulanı tedarik etmek gerekir: Charlemagne
dinarı artık hiçbir işe yaramamaktadır ve İtalya'nın ticaret kentleri,
para basımında kartları yeniden karmaya çoktan hazırdır. Bu hiç
yoktan ortaya çıkmış bir devrim olmayacaktır, zira modern ekonomi

26 Carlo M. Cipolla, ilfiurino e il quattrino. La politica munetaria a Firenze ne/ 1300, il Mu-
lino, Bologna, 1982, s. 1 16.
27 Lo stereo del diavolo, s. 28.
28 Lo stereo del diavolo, s. 55.
29 "The Venetian Money Market", 50.
MADENİ PARALAR VE DEGERLİ METALLER 23

ve finansın doğuşu anlamına gelecek ve bizimki de dahil olmak üze­


re, yüzyıllar boyunca gelecek kuşakların hayatını etkileyecektir.
Atılacak ilk adım adlı adınca sikke darp etmektir. Bu hem uy­
gun bir ödeme aracına sahip olmak hem de siyasi prestij kazanmak
anlamına gelir. Yeri gelmişken, "darp etmek" denmesinin sebebi şu­
dur: Altın, gümüş veya bakır, diskler meydana getirmek üzere keli­
menin gerçek anlamıyla bir kalıp üzerinde dövülürdü; bir-iki çekiç
darbesi - işte buyurun darphaneden çıkan yeni bir sikke daha (keli­
me dağarcığımıza olanca ağırlığıyla giren bir başka deyiş).
Cenova 1 138'de kendi gümüş parasını piyasaya sürmeye başlar;
Venedik bunu 50 yıl arayla, 1 184'te yani Verona dinarının lagünde
dolaşımdan kalktığı dönemde takip eder'0 ve -kimse umursamasa bile
eskiden beri mevcut olan- yerel darphane büyük bir iştahla yeniden
para basmaya koyulur. Floransa'nınsa tek bir darphanesi dahi yoktur
ve bunları ancak 1 2 . yüzyıl sonu, 1 3 . yüzyıl başlarına doğru açar.
İ şin gerçeği Friedrich Barbarossa da bunu denemek ister ve 1 160
yılı civarında, Lombard kavimlerine karşı savaşırken yeni imparator­
luk sikkeleri bastırır. Her biri yarım gram saf gümüş içeren bu made­
ni paralar gerçekten de o dönemde Pavia'da veya Milano'da darp edi­
lenlerden iki kat fazla maden içeriğine sahiptir. Ancak Friedrich Bar­
barossa'nın hamlesi görünüşü kurtarmak için girişilen siyasi bir
manevra olarak kalır. Oysa tüccar cumhuriyetler kendi açılarından,
ticari gereksinimlerini karşılayacak sağlam bir maddi desteğe ihtiyaç
duymaktadırlar.
Yeni basılan bu dinar da istenen sonucu vermez: Liman cumhu­
riyetlerinin Ortadoğu'dan ithal edip tüm Avrupa'ya ihraç ettikleri
önemli malların değerini karşılayamayacak kadar küçüktür. İ htiyaç
duyulan başka bir şeydir ve bu da grosso31 olarak adlandırılır: İ smin­
den de anlaşılacağı üzere büyük boyutlarda bir sikkedir.

30 Louise Buenger Robbert, "The Venetian Money Market lJSO to 1 229", Studi venezia­
ni, 197 1 , Cilt 1 3 , s. 1 7.
31 (İt.) Büyük. Ortaçağ Avrupa'sında grosz, groschen, gros adıyla farklı dönemlerde farklı
ülkelerde dolaşıma giren gümüş sikke. Çeşitli kaynaklar Türkçedeki kuruş sözcüğünün
etimolojik kökenini bu madeni paraya dayandırmaktadır. (Ç.N.)
24 PARANIN İCADI

Venedik 1 194 ile 1201 arasında, Cenova hemen peşi sıra dinarı
terk eder ve neredeyse saf gümüşten, güzel bir sikke basmaya girişir­
ler: Bu yeni madeni parayı grosso adıyla vaftiz etmelerinin nedeni açık
renkli oluşu ve daha önceki sikkelere hiç benzemeyişidir. Ceneviz
grosso 'su bir buçuk gram ağırlığındadır, matapan adıyla da anılan Ve­
nedikli muadilinin ağırlığıysa iki gramı geçer. San Marco'nun ka­
natlı aslanını simge olarak kabul eden bir cumhuriyet olarak rakibin­
den daha heybetli bir sikkeyi basmayı göze alacağını söylemek bunu
yapmaktan daha kolaydır. Bunun için, Dördüncü Haçlı Seferi'ne
katılmak üzere kentte bekleyen Fransız şövalyelerin beraberlerinde
getirdikleri gümüş kullanılır. Lagün üzerine kurulu bu liman, Ku­
düs'e gitmek isteyenlerin geleneksel kalkış noktasıdır (turizm daha o
günlerde bile önemli bir iş sahasıydı) ve bu silahlı, kibirli savaşçılar,
sade giysileriyle mütevazı hacıların izlediği rotanın aynısını izlerler.
Papa III. Innocentius'un çağrısına yanıt veren 4.500 şövalye, bera­
berlerindeki 9.000 yardımcı ve 20.000 piyade eşliğinde Filistin'e
doğru denize açılmak üzere beklemeye koyuldukları Lido'ya topla­
nır (ancak bunun yerine, -insanlık tarihinin en önemli figürlerinden
biri olan-32 Venedik Cumhuriyeti Dojuıı Enrico Dandolo'nun34 kur­
nazca yönlendirmesiyle kendilerini 1204 yılında Konstantinopolis'i
fethederken bulacaklardır, ama bu başka bir hikayenin konusu). Yol­
culuk masraflarını ödemek için Serenissima adıyla anılan" Venedik
Cumhuriyeti'nin o doymak bilmez kasalarına on dokuz buçuk ton
ederinde gümüş külçeler dökerler. Venedik Cumhuriyeti işte bu me­
taller sayesinde yeni gümüş sikkesini basabilmiştir.
Kutsal topraklara gidiş bileti pahalıdır, dahası her geçen gün,
yapılan her pazarlıkla birlikte daha da pahalılaşması kuvvetle muhte­
meldir. Yüce gönüllü bir adam olan dojun gözü paranın kudretine

32 William J. Bemstein, 11 lauto scambio. Come il commercio ha rivoluzirmato il moru/o, Tro­


pea, Milano, 2010, s. 136.
33 Es ki Venedik Cumhuriyeti'nin seçimle başa gelen yönetimlerine verilen unvan. (Y.N.)
34 Dördüncü Haçlı Seferi'ni yöneten ve 1205 yılında yetmiş yaşında İstanbul'da ölen Ve­
nedik Cumhuriyeti Doju Enrico Dandolo'nun mezar taşı bugün Ayasofya'da bulun­
maktadır. (Ç.N.)
35 (İt.) En huzurlu. Sahip olduğu korunaklı coğrafi konum v e ekonomik istikrar nedeniyle
Venedik Cumhuriyeti'ne anfla kullanılan yakışnrma. (Ç.N.)
MADENİ PARALAR VE DEGERLİ METALLER 25

toktur (gerçi kendisi kör olduğundan bunu yapması zor olmasa ge­
rek) ama Haçlılar geçiş hakkı için ona yine de ödeme yapar. Ancak
Haçlılar burada bulunduklarına göre ona bir iyilikte bulunabilir mi?
Adriyatik'in diğer yakasında, Dalmaçya'da bulunan ve Macarların 20
yıl önce ele geçirdikleri -heyhat! - o güzelim Zara kenti bulunmak­
tadır. Acaba Haçlılar o Macarları sürüp atamaz ve kenti yeniden San
Marco'nun sancağı altına alamazlar mı? Tabii ki yapabilirler. Zaten
olan tam da budur.
Grosso, Avrupa'nın yarısındaki darphaneler arasında hızla yayı­
lan bir salgındır: 1 2 18'de Marsilya da grosso basar, 12 30'da sıra Toska­
nalılarındır (İngiltere'deyse 1 350 yılını beklemek gerekecektir). Pa­
rasal reformların, çeşitli devletlerin ticari büyüme dönemlerine denk
geldiği açıktır.16 Doj Dandolo yalnızca zengin tüccarlara yönelik sik­
kelerle değil, aynı zamanda Venedik halkının günlük kullanımına
yönelik madeni paralarla da ilgilenir: Obolo37 olarak da bilinen yarım
dinar bastırır. Öyle ki bugün bile Katolik Kilisesi'nin Vatikan yara­
rına topladığı yardımlara "San Pietro bağışı" deniyor olması bu giri­
şimin başarısını gösterir.
Şimdi her şey açıklığa kavuşmuş olmalı. 1 3 . yüzyıl başındaki
İtalyan ticaret kentlerinde iki madeni para birden dolaşımdadır: Biri
uluslararası ticarette kullanılan seksi, ışıltılı ve etine dolgun; diğeriy­
se günlük alışverişlerde ve maaşların ödenmesinde kullanılan cılız,
çirkin ve değeri düşürülmüş sikkeler. İ lkine yani grosso'ya karşılık bu
ikincisi piccolo38 adını alır; piccolo, günümüzde kullanılan bozuk para­
ların gerçek atasıdır. Doğal olarak hesap birimi olan liranın da kul­
lanımına devam edildi, fakat iki değerli olarak: Grosso'lar gibi picco­
lo'lar da lira cinsinden hesaplanır. Alacakları grosso cinsinden topla­
mak ve ödemeleri piccolo üzerinden yapmak böylelikle son derece
yüksek ve saygı duyulan bir kazanç elde etme yöntemine dönüşür.
Mekanizma çok basittir: Grosso cinsinden bir lira ile piccolo cinsinden
bir liranın teorik olarak nominal değerleri birbirine eşittir. Farklılık

36 "The Venetian Money Market'', s. 7.


37 (İt.) Bağış, sadaka. (Ç.N.)
38 (İt.) Küçük. (Ç.N.)
26 PARANIN İCADI

gösterense, ki az buz bir fark değildir, paranın maden değeridir: Bi­


rincisi 1 5,68 gram gümüş içerirken ikincisinde 1 2 ,58 gram gümüş
bulunur; yaklaşık yüzde 25'lik bir fark.39 İ ki değer arasındaki eşitsiz­
likten yararlanarak nasıl kar elde edileceğini anlamak için finans da­
hisi olmak gerekmez. Gerçekten de kendi hesaplarını görmeyi çok
iyi bilen Venedikliler, ceplerini doldurmak için grosso ve piccolo sikke­
lerinin kambiyosundan etekleri zil çalarak faydalanır. Esasen işi daha
da ileri götürürler: Tornasello adında, kendilerinin bile istemediği
küçücük, çirkin mi çirkin ve kötü bir madeni para icat ederler: Bunu
gemici ve kürekçilerin maaşlarını ödemek için denizaşırı dominyon­
lara gönderirler. Kadırgaların küreklerinde o dönemde henüz
mahkumlar değil Dalmaçya'dan, Ege'deki Venedik adalarından ve
Girit'ten toplanan, düzenli maaşa tabi olan ve buonavoglia adıyla bili­
nen özgür adamlar çalışmaktadır. Ö demeler lira cinsinden hesapla­
nır ancak düşük ayarlı bu sikkelerle gerçekleştirilir. 40 Devlet eliyle
yürütülen bir üçkağıtçılık söz konusudur. Venedik için gümüş sikke­
lere el koymak ve bakır akçeleri anakaraya göndermek yetmez; Le­
vant'ta daha ciddi bir engel icat edilir.
Bu arada Venedik sikkelerinin gümüşü ile kılıçlarının çeliği bir
siyasi prestij unsuru olarak kol kola ilerler. Grosso, Akdeniz'in doğu­
sundan getirilen mal ve baharatlar için temel satın alma aracı halini
alır ve bu nedenden hükümet söz konusu sikkenin değerini mümkün
olduğunca uzun süre korumanın yollarını arar. Grosso'nun maden
değeri 1 379 yılına kadar neredeyse hiç değişmez, bu tarihte Venedik,
Cenevizlilere karşı yürütülen Chioggia Savaşı'nı (ileride göreceği­
miz gibi finans tarihi üzerinde bir dizi önemli yansıması olacak bir
çatışma) finanse etmek için tağşişe yönelmek zorunda kalır.
Aradan geçen zamanda -13. yüzyılın ikici yarısındayız- kaçınıl­
maz olan gerçekleşir: Altın geri döner. Söylendiği üzere sarı metal
hiçbir zaman kullanımdan tamamıyla kalkmamıştır, İtalyan ticaret
devletleri henüz serpilme dönemindeyken yabancı para birimleri ha-

39 11fiorino e il quattrino, s. 43 .
40 Reinhold C. Mueller, "L'imperialismo monetario veneziano ne! Quattrocento", Societlı
e Sturia, 1980, Cilt 8, s. 2 8 1 .
MADENİ PARALAR VE DEGERLİ METALLER 27

linde varlığını sürdürmesinde bir sakınca bulunmaz; ancak şimdi bu


devletler palazlanıp koca birer delikanlı olduklarında ceplerinde
kendi paralarıyla ortalıkta dolaşmak isterler. Bunun yanı sıra 1 3 .
yüzyılda işler Bizans hiperpiron'u ve Arap dinarı açısından kötü git­
mektedir. İ lki Dördüncü Haçlı Seferi sonrası Konstantinopolis'te
kurulan Latin İmparatorluğu'yla çöker, ikincisiyse 1236 yılında İber
Yarımadası'nın neredeyse ortalarına kadar ilerleyen Hıristiyan Re­
conquista'sı4' sonrası düşüşe geçer.
Küreselleşme yalnızca erişkinlik dönemindeki kapitalizme özgü
bir olgu değildir: Kapitalizmin hala kundak bezlerine sarılı olduğu
zamanlarda biri Uzakdoğu'da, diğeri Akdeniz'in ta batı ucunda ger­
çekleşen birbirine mesafeli iki olayın hemen her yerde duyulan yan­
kısı, evrensel bir güvenilirlik kazanmaya elverişli yeni bir madeni
paraya duyulan ihtiyacı doğurur.
İlk deneme Sicilya'da İ mparator il. Friedrich tarafından gerçek­
leştirilir ve başlamasıyla bitmesi hemen hemen bir olur. İ mparator
1 2 3 1 yılında Palermo'da tamı tamına altı gram ağırlığındaki augusta­
le sikkesini bastırır, bununla birlikte Arap-Bizans yörüngesinden
çıkmayı başaramaz. Bu sikke arkasında uluslararası ticarete yön ve­
ren bir şehrin desteği olmaksızın kısa ömürlü kalmaya mahkumdur.
Gerçekten de birkaç yıl içerisinde dolaşımdan kalkar. Buna karşın
Cenova'nın bir ticaret kenti olduğu açıktır ve burada işler daha iyi
gider: 1252 yılında saf altın bir sikke, genovino basılır. Cenova'yı, bir­
kaç ay sonra florin basmaya başlayan Floransa izler. Her iki sikke de
üç buçuk gram ağırlığındadır, 950 milyemin üzerinde bir ayara sa­
hiptir ve dört yüzyıl önce açılışını Charlemagne'ın yaptığı gümüş
bazlı monometalizm döneminin sonunu simgeler.
"Cenovalı vakanüvisler bu olayı kısa ve öz bir biçimde, gürültü
patırtı çıkarmaksızın ve bu reformun arkasında kimin olduğuna de­
ğinmeksizin kayıtlara geçirir. Genovino'nun sade, gösterişten uzak
ortaya çıkışı, politik simgesel bir değer taşımadığını ( ...) ama esasen

41 (İsp.) Yeniden fetih. Endülüs'teki Müslüman Eınevi krallıklannın İber Yanmadası'ndan


aalması ve bölgenin Hıristiyanlarca yeniden fethedilmesi sürecine verilen ad. (Ç.N.)
28 PARANIN İCADI

ekonomik bir enstrüman olduğunu göstermektedir.''42 Floransa ör­


neği bunun tam zıddıdır. Yeni altın sikke başlarda şüpheyle karşıla­
nır, "Onu hemen hiç kimse istemez," diye yazar dönemin vakanüvis­
lerinden biri.43 Ama florin bu olumsuz algıyı kısa sürede tersine çevi­
rerek siyasi bir yönü de bulunan gösterişli bir başarı hikayesine dö­
nüşür. Floransa'nın altın sikkesi kısa sürede uluslararası ticaretin
tahtına yerleşir. Olan bitene mesafeli yaklaşan Dante Alighieri bile
ona cennetinde yer açar, İlahi Komedya'nın üçüncü cildinin IX. kan­
tosunda şunları söyler: "Yaradanına ilk sırt çevirenin kurduğu / ve
hırsı yüzünden onca / gözyaşı akmasına yol açan senin kentin, / ço­
banı kurt yaptığı için, / koyunları kuzuları doğru yoldan saptıran I
lanetli çiçeği yetiştirip, yaymakta.''44
Bu arada Venedik, Toskanalı rakibinin yeni altın sikkesi sayesin­
de nüfuz kazanmasını endişeyle izlemesine karşın tereddüttedir. İşin
aslı, Serenissima bir yandan Levant'taki pazarlardaki prestiji nedeniy­
le grosso'ya tutulmuştur, diğer yandan Frenklerin egemenliğindeki
Konstantinopolis'in hamiliğini yapmaktadır ve dolaşıma giren altını
sıkı sıkıya kontrol etmektedir. Fakat 1261 Mart'ından itibaren başrolü
Cenova kapar: Ligurya gemilerinin desteğini almak, Bizans tahtına
çıkmak isteyen VIII. Mikhail Palailogos için hayati önem taşır. "La
Superba''45 adıyla anılan Ceneviz Cumhuriyeti bu sayede ayrıcalıklı
bir konumu garantiler, Konstantinopolis'in mahallelerinden Gala­
ta'nın tamamına sahip olur ve hor gördüğü Venedikli rakibini önem­
li ölçüde geriletir. Hiperpiron kendi kaderine terk edilir: Eskiye kıyas­
la değerinin yarısından fazlasını kaybeder ve Doğu'nun pazarlarını
gümüş paraları tekrar dolaşıma sokmak zorunda bırakır. Bu noktada
Venedik seyirci kalmayı daha fazla sürdüremez. Cenova ve Floransa

42 Roberto Sabatino Lopez, "Le origini della banca medievale", Lopez (yay. haz.), L 'a/ba
de/la banca. Le rmgini del sistema bancario tra medioevo ed eta moderna, Dedalo, Bari, 1982,
s. 28.
43 Piccole cronache, s. 19.
44 Dante Alighieri, İlahi Ktmıedya, "Cennet", IX. Kanto, çev. Rekin Teksoy, Oğlak Yayın­
lan, 201 1 , İstanbul, s. 614. "Lanetli çiçek" ifadesiyle din adamlarını bile yoldan çıkaran
florin kastedilmektedir. (Ç.N.)
45 (İt.) Müthiş, gururlu. (Ç.N.)
MADENİ PARALAR VE DEGERLİ METALLER 29

örneklerinin izinden gitmeye mecburdur.46 Ekim 1 284'te San Marco


Darphanesi, şekli ve görünümü itibarıyla florine benzeyen bir altın
sikke basmaya başlar. Büyük Konsey'in (Venedik Cumhuriyeti'nin
aristokratlardan oluşan parlamentosu, bir tür Lordlar Kamarası) ilgi­
li onama kararında genovino kaale bile alınmazken yeni sikkenin altın
oranının en az florininki kadar olması gerektiği ifade edilir.
Duka işte böyle doğar. Gelecek, ona küresel başarının görkemi­
ni bahşedecektir. Venedik sikkesi kısa sürede tüccarların güvenini
kazanır, daha da önemlisi yüzyıllar boyunca bu güven sarsılmayacak­
tır. Altın kurunun değerini hiç düşürmemek için çok dikkatli davra­
nan Venedik böylece Venediklilerin ticaretteki dürüstlükleriyle ilgili
tadını çıkardığı (günümüzde yerinde yeller esen) o büyük şöhretin
sürmesine de katkı sağlamış olur. "MS 5. yüzyılda çöken Roma İ m­
paratorluğu'nu, bir yandan Fransız Devrimi'nin diğer yandan Na­
poleon'un maceralarının ortaklaşa yok oluşa ittiği ancien regime 'den
ayıran tam 1 .600 yıl vardır. Bu engin zaman dilimi, ikisi arasındaki
kısa bir fetret dönemini saymazsak gerek ağırlığı gerekse de alaşımı
değişikliğe uğramadan kalan iki altın sikkenin egemenliğinde geçer:
Konstantinopolis bizant'ı veya solidus'u ile Venedik dukası. Yüzyıllar
geçtikçe sürekli dalgalanan, değeri değişen, istikrarsız diğer para bi­
rimlerinin karşılaştırılabileceği bir referans noktası, bir standart ha­
lini aldılar."47
Buna karşın florin, sınırlı da olsa altın içeriğinde bir eksiltmeyle
başa çıkacak, Ortadoğu'da Venedikli rakibiyle aşık atmakta güçlük
çekecektir; öyle ki 1422 yılında Mısır'da florin, dukayla birlikte dola­
şımda kalabilmek adına ağırlığını artırmak zorunda kalır. Zaferin
nihai göstergesi 15. yüzyıldan itibaren halk arasında altın sikkeye
florin yerine duka denmesidir.•• 1 544'ten itibaren duka, zekino adını

46 Sturia economica d'ltalia, s. 2 8 1 .


47 Philip Grierson, "La moneta veneziana nell'econoınia mediterranea del Trecento e
Quattrocento", Vıttore Branca (yay. haz.), Sturia de/la civiltlJ veneziana, Sansoni, Floran­
sa, 1979, Cilt 2, s. 1 69.
48 Ugo Tucci, "Monete e banche ne! secolo del ducato d'oro", Alberto Tenenıi, Ugo
Tucci (yay. haz.), Sturia di Venezia, 11 rinascimento, societlJ ed economia, IEI, Roma, 1996,
Cilt 5, s. 754.
30 PARA N I N İ CA D I

alır. Altın içeriğinin saflık oranı (997 milyem) efsanevi denecek ka­
dar yüksektir, öyle ki "zekino altını" tanımlaması saf altının eşanlam­
lısı olarak İtalyancaya yerleşir.
Bu paranın basımı büyük başarı getirir, Venedik Darphane­
si'nin mührünü taşıyan zekino keseleri, tekil tekil sikkelerden alınan
bir komisyonla dolaşıma girer: San Marco'nun kanatlı aslanını taşı­
yan mühür değerinin garantisidir ve eşleşmemiş sikkelerin yıpran­
mak gibi can sıkıcı bir huyu varken (her yıl yaklaşık yüzde 1 civarın­
da bir değer kaybı) deri keselerdeki sikkeler, sanki daha yeni darpha­
neden çıkmışçasına pırıl pırıl kalırlar. Floransa'da da "mühürlü flo­
rinler" tedavüle sokulur ve 1299 yılında çıkan bir yasayla, içinde
sahte veya düşük değerli florin bulunan mühürlü keseleri alıp satan­
ların gazaba uğratılması öngörülür.49
Zekino'lar birer arzu nesnesi halini alır, öyle ki yaygın ölçekte tak­
litleri türemeye başlar. Fakat söz konusu olan sahteleri değil, diğer
devletler tarafından basılan meşru benzerleridir, ama hepsi Venedik'in
darp ettiklerinin aynıdır. Ö rneğin Rodos Şövalyeleri, ancak çok dik­
katli bakıldığında fark edilebilen ve San Marco yerine San Giovanni
adının ve doj yerine dukanın isminin yer aldığı bir duka altını basar­
lar. Hatta ve hatta düşman Osmanlılar bile aynı ismi taşıyan bir sikke
bastırırlar, tıpkı Roma ve Bologna'daki Papalık devletinin, rakip Ce­
nevizlilerin ve 18. yüzyılda Habsburg Lombardiya'sında Avusturya
Arşidüşesi Maria Theresia'nın yaptığı gibi. Zekino'nun basımı, Vene­
dik Cumhuriyeti'nin ortadan kalkmasıyla (12 Mayıs 1797) sona erse
de şöhreti uzun ömürlü olur, öyle ki Carlo Collodi -kitabı 1881'de
yazmasına rağmen -Pinok:Yo'sunun avucuna beş değerli altın sikke sı­
kıştırırken zekino'ya başvurur. Kuklası, kedi ve tilkiyle karşılaştığında
onlara şöyle der: "Ağzınızın suyunu akıttığım için gerçekten çok üz­
günüm, ama işte, değerini bilirseniz, beş güzel altın sikke var burada."
Sonra da Ateşyutan'dan hediye olarak aldığı zekino'ları çıkarır.
Florin de taklit edilme onuruna erişir: Ö rneğin Alman kenti

49 Raymond De Roover, il banaı Medici. Da/le origini al declino (1397-1494), La Nuova


Italia, Floransa, 1970, s. 47.
MADENİ PARALAR VE DEGERLİ M ETALLER 31

Lübeck'te ve Papa Rodrigo Borgia'nın Roma'sında. İsmi Floran­


sa'nın nüfuzluları arasında ve Toskana Büyükdukalığı'nda yaşamaya
devam eder: Florin, 1892 'de krona geçilene kadar Avusturya-Maca­
ristan İ mparatorluğu'nda, 1 Ocak 2002 'de euro'nun yürürlüğe girişi­
ne kadarsa Hollanda'da kullanılır. Günümüzde Macaristan'ın resmi
para birimidir.50
İtalyan altın sikkeleri, onları basan devlet açısından iktisadi gü­
cün yanı sıra siyasi gücü de simgeler; diğer ülkelere karşı üstünlük
sağlayan bu sikkeler bilgelikle eşanlamlıdır, zira, "Parasal istikrarın
ne denli önemli ve gerekli olduğu diğer bütün ülkelerden önce İtal­
ya'da anlaşılmıştır."51 İtalyan sikkeleri yüzyıllar boyunca dünyadaki
tüm pazarlara egemen olur, kazandıkları güven ve eriştikleri sanatsal
düzey sayesinde "hemen her yerde kralların darphanecileri olarak
İtalyanlar tercih edilir."5' Florini simgeleyen Floransa zambağı ve du­
kanın bir yüzüne işlenmiş San Marco Bazilikası önünde diz çökmüş
Venedik doju, Aydınlanma çağının kolektif bilincinde yerlerini alır.
Mali düzlemde tıpkı politik düzlemde olduğu üzere kendi yolla­
rında yürüyen İtalyan devletleri, ortak düşmana saldırmak için bile
olsa bir araya gelemez: Onları ayıran rekabet çok derindir. Günümüz­
de bile "Ortaçağ doları"nın yani uluslararası işlemlerde tercih edilen
değişim aracının hangi madeni para olduğu tartışmasının her açılı­
şında yankıları duyulan türden bir rekabettir bu. Şayet yazar Floransa
tarihine meraklıysa tacı florine takacaktır, ama çalışmaları Venedik
üzerine yoğunlaşmışsa ikisi arasında dukayı tercih edecektir. Gerçek
şu ki her iki altın para da Avrupa ve Akdeniz havzasını kendi araların­
da bölüşür ve her ikisi de sözü geçen dönemde kendi nüfuz alanların­
da doların konumuna meşru bir şekilde erişebilir. Zambak simgesi
taşıyan para daha çok Orta ve Kuzey Avrupa'da yaygın olarak kulla­
nılır, buna karşılık kıtanın güneyinde ve Ortadoğu'da San Marco Ba­
zilikası'nın ve doj imgelerinin olduğu para başı çeker.

50 Güncel kullarunu Macar forintidir. (Ç.N.)


51 Annando Sapori, // memmte italiano ne/ Medioevo, Jaca Boole, Milano, 1983, s. 1 8
52 Agy., s. 19.
32 PARANIN İCADI

Sayısız tanıklığa başvurulabilir. Ö rneğin XXII. İoannes'in papa­


lığı sırasında (1316-1334) Avignone Apolistik Odası53 üç buçuk milyon
florine karşılık 272 .000 Fransız altın kuzusu54, 1 50.000 İspanyol dob­
/6n'u, 3.200 Venedik dukası ve 346 Ceneviz altını gelir elde eder. Al­
manya'da yer alan Limburg an der Lalın kentinde 1957 yılında bulu­
nan bir define 126 sikke içermektedir: 84 florin, 26 florin taklidi, 9
Fransız eskudosu, 6 eskudo taklidi ve tek bir Venedik dukası.55
Buna karşın 14. yüzyılın Kahire'sine gidecek olsak dukanın ne­
redeyse yerel para birimiymişçesine yaygın kullanımda olduğunu ve
15. yüzyılda Mekke'de buğday fiyatlarının duka cinsinden belirtildi­
ğini görürüz. 1497 yılında Venedik'i ziyaret eden bir Alman tacir,
Levant'a doğru yola çıkan kalyonlara hatırı sayılır miktarda yeni ba­
sılmış duka, -söz konusu coğrafyada kabul gören tek Avrupa parası­
yüklendiğini yazar. Bugün bile Athos Dağı'ndaki Rum-Ortodoks
manastırlarındaki ikonalara yapılan altın sunularını inceleyecek ol­
sak kolyeler, yüzükler ve küpeler arasında gözümüze Venedik duka­
larının çarpması hiç de şaşırtıcı olmaz. 1970'lerin ortasında Suri­
ye'nin başkenti Şam'da keşfedilen 15. yüzyıla ait küçük bir hazinede
Doj Francesco Foscari dönemine ait 20 duka altını bulunurken diğer
sikkelerin üzerinde onun iki selefinin portreleri yer alır. 56
İtalyan madeni paralarının yolculuğu kimi zaman Ortadoğu'nun
da ötesine geçer: Portekizli Vasco da Gama 1498 yılında Hindistan'ın
Calicut kentinde dukalar ve genovino'lar bulur;5' Tunuslu iki tüccarın
yeni gelenlere Ceneviz lehçesiyle serzenişte bulunması da cabası:
"Hay şeytan çarpsın! Sizi buraya hangi rüzgar attı?"5' Hiç fena sayıl­
maz, değil mi? Aylarca denizde kalan biri Afrika'nın etrafını dolaşı-

53 1 1 . yüzyıldan itibaren Papalık hazinesi işlevini gören kurum. (Ç.N.)


54 (Fr.) Agnel d'or, 14. yüzyılda Fransız Kralı iV. Philippe tarafından basnnlan ve üzerinde,
Katoliklerin Paskalya'da kuzu yemelerine atfen söz konusu hayvanın kabartması bulu­
nan alon para. (ÇN.)
55 11fiorino e il quattrino, s. 1 20.
56 "La moneta veneziena nell'econoınia mediterranea del Trecento e Quattrocento", s.
175.
57 Giuseppe Stefani (yay. haz.), L'assicurazione a Venezia dalk origini allafine delta Serenissi­
ma, Assicurazioni Generali di Trieste e Venezia, Trieste, 1 956, s. 73.

58 Testa e croce, s. 84.


MADENİ PARALAR VE DEGERLİ METALLER 33

yor, dünyanın öbür ucuna ulaşıyor ve Ceneviz lehçesiyle konuşan bi­


riyle karşılaşıyor (Calicut, bugünkü adıyla Kozhikode, Hindistan'ın
Batı kıyılarındaki Kerala'da bulunur; iki yüzyıl sonra Britanyalılar
tarafında sömürgeleştirilecek Kalküta'yla bir alakası yoktur).59
Paranın bu denli geniş bir kullanım alanı bulmasının bir yan
etkisi daha vardır: Savaşların daha kansız geçmesini sağlar, çünkü
"düşmanı öldürmektense onu esir almak ve fidye istemek daha karlı"
bir hal alır. 60
Bu parasal düzen, İtalyan yaratıcılığının en büyük başarıların­
dan biridir. Kıta Avrupası'nda, 1 3 . yüzyılın sonundan Napoleon dö­
nemine kadar 500 yıl daha böyle devam edecektir. Yapı iki temele
yaslanır: Altın ve gümüş bimetalizmi ile çifte dolaşım. Bir yanda,
gündelik yaşamda bakır alaşımlı (nihayetinde sadece bakır kalana
kadar) gümüş sikkeler kullanılır, diğer yanda tacirler, uluslararası ti­
cari faaliyetlerini saf veya çok yüksek ayarlı altın ve gümüş sikkelerle
gerçekleştirir. Bu iki sistem arasında değiştokuş bulunmamasının
nedeni temel bir önkoşulun eksikliğinde yatar: Değişim oranların­
daki istikrar. Bir sistemden diğerine, üçüncü bir para birimi, dahası
salt bir hesap birimi olan lira aracılığıyla geçilir. Bizim gözümüze
son derece karmaşık ve alengirli bir sistem olarak görünmesine kar­
şın yüzyıllar boyunca Avrupa'da bu şekilde işleyebildiyse, sonuçta o
kadar da kötü bir sistem olmasa gerekir. Şayet Napoleon gelip kılı­
cıyla onu parçalara ayırmasaydı kim bilir belki de bugün ayaklarımı­
zın dibinde onu buluyor olurduk.
Altın para bir tür totem halini alır, "Uluslararası ticari faaliyet­
lerin ve yüksek finansın incelikli atmosferinde kullanılır,'"'' bu ne­
denle de prestijli bir statünün sembolü olarak korunarak el üstünde
tutulur. Daha önce de belirttiğimiz gibi, Venedik'te neredeyse 500
yıl boyunca, 1 284'ten 1797'ye kadar, değerinden bir şey kaybetme­
den kalacaktır. Buna karşın, dolaşımı sınırlı olan piccolo'lar, piyasalar-

59 11 auto cambio, s. 1 10.


60 Lo stereo del diavolo, s. 5 9.
61 L e avventure de/la lira, s . 53.
34 PARA N I N İ C A D I

daki değişimler esas alınarak dalgalanmaya bırakılır. Sözü geçen 500


yıllık dönemde altın duka, dinar cinsinden değerini ona katlar: Piya­
saya sürüldüğü 1 2 84 yılında 576 dinar değerindedir, 1750'ye gelindi­
ğinde 5.280 dinar eder.•2 Diğer İtalyan kentlerinde de dinarın yüzler­
ce yıla yayılan değer kaybı süreci bütünüyle benzer bir şekilde ger­
çekleşir. Duka ve florinin değeri, Gine'deki Afrika madenlerinin iş­
letmeye sokulmasıyla birlikte artan altın arzına karşın aynı kalır
(gerçekten de 1457 yılında Portekizliler altın Cruzado sikkesi ba­
sar). 63 Ancak altın sikkelerin gösterdiği istikrara fiyatlarınki eşlik et­
mez, zira altının maden değeri yüzyılların akışı boyunca büyük
oranda dalgalanır.
Buna karşın piccolo adı verilen gümüş sikke, maden değerinde
manipülasyona giderek kendilerine mali kaynak yaratan devletler ta­
rafından memnuniyetle kullanılır ve bu değerli metalin zaman içeri­
sinde farklılık gösteren arz oranından etkilenir. Bu para bir kez daha
ciddi ölçüde değer kaybeder, öyle ki Milano ve Venedik'te 15. yüzyıl
sonundan itibaren yalnızca bakır içerir ve 16. yüzyılın ilk yarısında
basımına son verilir: Ö rneğin dört dinarlık (Floransa'da görmüş ol­
duğumuz üzere quattrino) veya on iki dinarlık (soldini) gibi farklı
miktarlarda katları basılır.04 Yüzyıllar önce Charlemagne dinarıyla
gerçekleşene benzer bir tür yeniden basım işlemi söz konusudur.
Altın ve gümüş arasındaki oran 1 3 . yüzyıl boyunca aşağı yukarı
sabit kalırken 14. yüzyılda bu değer dalgalanır: Yüzyıl başında gü­
müşün, yüzyılın ikinci yarısında da altının değeri yükselince daha
çok ithal edilmeye başlanır. Venedikli ve Floransalı kaynaklar, birkaç
yıllık süre içerisinde altının gümüş karşısında yüzde 30'dan fazla de­
ğer kazandığını doğrular." Ancak bu değerlenme yalnızca İtalya'ya
özgü bir olgu olarak kalır, Levant'ta hiçbir karşılığı olmaz, dolayısıy­
la Doğu Akdeniz'de altın alıp İtalya'da satmak çok karlı bir iş haline
gelir. Madeni paralar ortadan kalkmaya başlar: Ö zel şahıslar artık

62 Le avvmture de/la lira.


63 Agy., s. 67
64 Agy., s. 57.
65 11fi<nino e il quattrino, s . 26.
MADENİ PARALAR VE DEGERLİ M ETALLER 35

darphanelere gümüş getirmemektedir çünkü para basım işleminden


elde edilebilecek gelir, macun halindeki metalin değerinden daha
düşüktür ve halen tedavüldeki az sayıda sikke eritilmek ve içindeki
ham gümüşe el konulmak üzere güçbela bir araya toplanır.
Vakanüvis Giovanni Villani, 1 345'te gümüş sikkelerin Floran­
sa'da ortadan kaybolmakta olduğunu doğrular, zira insanlar gümüş
sikkeleri eritip elde ettikleri metali denizaşırı ülkelere göndermeyi
tercih etmektedir,66 kar marjı (eritilen sikkelerin yıpranma ve soyul­
ma oranına bağlı olarak) yüzde 16 ila 24 arasında değişir. Ancak dik­
kat! Bunlar, ileride göreceğimiz gibi dönemin en büyük iki bankası­
nın -Peruzzi ve Bardi ailelerinin bankaları- berbat geçen bir hasat
dönemi ve onu takip eden kıtlık nedeniyle iflas ettiği yıllardır. Ayrıca
nüfusun yarısını kırıma uğratan kara vebanın gelişine yalnızca üç yıl
vardır. Floransa'da kısa süre içinde iflaslar, deflasyon, likidite sıkıntı­
sı, kıtlık ve hıyarcıklı veba üst üste yığılır (bir tek mahşerin atlıları
eksiktir). İ flaslar, tıpkı veba gibi Venedik'e de ulaşacaktır. Ancak bu
arada biz parasal faktörler üzerine odaklanalım.
İ şlerin aldığı hale bakıldığında iki olası çözüm göze çarpar: Ya
altın sikkenin dolaşımdan kalkmasına göz yumulacak ya da gümüş
sikke, içeriğindeki saf metal oranı azaltılarak tağşiş edilecektir. Ge­
rek Floransa'da gerekse Venedik'te tüm dikkatler grosso üzerine yo­
ğunlaşmıştır, zira daha önce açıkladığımız nedenlerden florin ve
dukanın altın oranı değiştirilmez, bununla birlikte piccolo adı verilen
madeni para halihazırda o kadar az gümüş içermektedir ki speküla­
törlerce rahat bırakılabilir. Dolayısıyla grosso'nun tağşiş edilmesi ge­
rekir, ama Arno Nehri ve Büyük Kanal kıyısında izlenen yol temel­
den farklıdır ve bu durum bir kez daha, para politikalarında psikolo­
ji faktörünün ne denli önemli bir rol oynadığını gösterir.
Venedik'in bastığı grosso Ortadoğu'da, Floransa grosso'sunun
uluslararası alanda asla erişemeyeceği bir konum ve prestij elde et­
miştir. Venedik her ne olursa olsun parasının istikrarını korumaya
çalışırken Floransa, efektif bir değer kaybını maskeleyecek her türlü

66 11fiorirro e it quatırino, s. 26.


36 PARA N I N İ C A D I

numaraya başvurmasına karşın parasını kaderine terk eder.67 Hemen


belirtelim ki Venediklilerin başvurduğu çözüm yolu bir fiyaskoyla
sonuçlanır, diğer taraftan Toskanalılarınki başarılı olur.
Serenissima, grosso'ya dokunmaz ama mezzanino (buçukluk)
adıyla bilinen yarım grosso'nun değerini düşürür. Grosso'ların orta­
dan kalkabileceğini anlamak çok da uzun sürmez çünkü bu altın sik­
keleri bir darphaneye getirmek, onları eritip iki mezzanino elde et­
mek ve artan altını cebe indirmek herkesin işine gelecektir. Gerçekte
olup biten de budur; grosso'ların basımına hemen son verilir.'"
Floransa yönetimi çok daha kurnazdır ve biçimin içeriği nasıl
gölgede bırakabileceğinin tamamıyla farkındadır: 1345 yılında yeni
bir sikke basarlar, büyük ve ışıltılıdır, nominal değeri yüzde 60 artı­
rılmasına karşın metal değerindeki artış yüzde 25'le sınırlı kalır. İ şin
aslında bu bir tağşiş, prestij sağlama adına yapılmış bir numaradır
ama kusursuzca işler: "Ve pek güzel bir sikkeydi (...) Floransa'da ve
tüm Toskana'da tedavüle girdi," diye yazar Giovanni Villani. "Ve çok
güzel bir sikkeydi," diye tekrarlar Marchionne di Coppa Stefani. 69 İki
vakanüvis de bu işte bir bityeniği olduğunun farkında değildir.
Herkes bu güzel sikkelere sahip olmak ister ve basımı için gere­
ken gümüşle darphanelere koşar, öyle ki bu durum senyoraj hakkı­
nın artışına yol açar. İ şler bu denli yolunda gidince işin tadına varan
Floransa kent yönetimi, iki yıl sonra aynı işlemi bu kez quattrino'lar­
la tekrar eder. Ancak bu kez, gümüşün pahalanmasına bağlı olarak
ortaya çıkan parasal sorunlarla başa çıkmak ve kamu gelirlerini artı­
rarak bir taşla iki kuş vurmak için elbette darphanelerden alınan telif
hakkı oranlarını da yükseltir. Bununla birlikte Toskanalı yöneticile­
rin bilemeyeceği şey kara vebanın elinin kulağında olduğudur: 1 348
yazında Floransa nüfusu 80-85.000'den 40-45.000'e kadar düşerek
yarı yarıya azalır. Bu noktada gümüşün pahalanmasının ortaya çı­
kardığı sorunlar devede kulak kalır. Her halükarda hayatta kalacak
denli şanslı olanlar veba tehdidi geçtikten sonra ekonomik açıdan

67 fifiorino e il quattrino, s. 3 1.
68 Agy., s. 49.
69 Agy., s. 48.
MADENİ PARALAR VE DEGERLİ M ETALLER 37

fena durumda sayılmazlar: Para arzı hiç kuşkusuz artar ve haliyle


yıllardır süren deflasyon sona erer. Kanıt, yine bir vakanüvis olan
Matteo adındaki başka bir Villani'den gelir: "Normalde tepetaklak
giden her çeşitten zanaat ve meslek dalının üretimi ve işleri iki katına
çıkar.m0
Rönesans döneminde, tıpkı günümüzde olduğu gibi, mali ilişki­
ler yönetim mekanizması dahilinde ele alınmaya çalışılırdı. Ama bu­
gün artık alışık olduğumuz uluslararası zirve ve toplantılar o dönem­
de şaşkınlık uyandırıcı olaylardır. 1469 yılında uluslararası ticari
ilişkilerin yanı sıra altın, gümüş ve bakır paraların kur değerlerinin
ele alındığı, çağın G5 zirvesi diyebileceğimiz bir toplantı gerçekleş­
tirilir. Fransa Kralı IX. Louis, İngiltere Kralı IV Edward, Habsburg
Hanedanı'ndan III. Friedrich, Burgonya Dükü Charles ve Venedikli
elçiler Flandra bölgesindeki Brugge kentinde bir araya gelirler.
"Amaç üç madeni para arasındaki oranları açık bir şekilde tanımla­
maktı. Ö nde gelen devlet başkanları parasal düzensizliğin ve özellik­
le bakır paralar söz konusu olduğunda baş gösterme tehlikesi bulu­
nan nakit kıtlığının bilincine varmışlardı, ki bu durum günümüzün
tarihçileri tarafından Ortaçağ'da ekonomik çöküşü frenleyen en
önemli unsurlar arasında sayılmaktadır.""
Avrupa zirvesi, itibari para görüşmelerini bir kenara bırakır, zira
son tahlilde bir para biriminden diğerine geçişte kullanılan bir ens­
trümandır yalnızca, fakat bu ödeme aracı kimi zaman beklenmedik
biçimler alabilmektedir. Bankerlerin hesap yapmaları için gerekli
para birimi olmasının yanı sıra, savaşa giden askerlerin ödemelerinin
kaydı da itibari para cinsinden tutulur. Avrupa'nın veya Akdeniz'in
herhangi bir köşesinde her yaz biri bir başkasını kuşatma altına alır.
Kuşatılan kentlerde yiyecek ve suyun yanı sıra para da hızla tükenir.
Kuşatma veya savaş parasına işte böyle geçilir: Bu kavram, tedavülü
zorunlu paranın yürürlüğe girmesiyle değersiz metalden basılan ve
zafer kazanıldığı takdirde geri ödenen para için kullanılır. Şayet işler
iyi gider ve kuşatma kalkarsa herkes mutludur; ama kötü gidecek

70 IIfiorino e il quattrino, s. 62 .
71 Lo sterco del diavolo, s. 1 57.
38 PARAN I N İ C A O I

olursa kuşatmaya maruz kalanların borçlarını ödemek dışında kafa


yoracakları daha önemli sorunlar belirir. Ö rneğin İnebahtı Deniz
Muharebesi'nin öncülü niteliğindeki Kıbrıs Kuşatması'nda yaşanan
tam da budur. Gazimağusa'da, Venedikli kumandan Marcantonio
Bragadin "gece gündüz demeden on paralık bakır bizant'lar ve dört
paralık akçeler bastırmakta," birliklerin ve tedarikçilerin ödemelerini
bunlarla yapmaktadır. Adamlarının bu durumu rıza göstermedikleri­
ni sanırım söylemeye gerek bile yok. Ama "Ekselansları, her kim ve­
rilen sikkeyi reddede, boynu vurula," diye buyurur, sonuçta bakır
sikkeler "sanki altın ve gümüşmüşçesine kabul görür"." Olayların
nasıl geliştiği biliniyor; Türkler tarafından diri diri yüzülürken Bra­
gadin'in aklına kuşatma paralarının akıbetinin gelmediği açıktır. An­
cak eski zamanlara ait savaşların tanığı olan o sikkeler bugün bile
madeni para koleksiyonu pazarında bulunabilmektedir.
Para politikaları tarihinde, başka yerde gerçekleşmesi imkansız
şeylere yani hayaletlerin ete kemiğe bürünmesine de rastlanır. Kısa
süreliğine de olsa 15. yüzyılda lira efektif bir para birimine dönüşür.
Söz konusu tarihsel kavşakta Orta Avrupa'nın başına talih kuşu kon­
muştur adeta: Birkaç yıllık zaman dilimi içinde Tirol, Saksonya ve
Bohemya bölgelerinde yeni gümüş madenleri keşfedilir. Bu değerli
maden İtalya üzerinden alışık olduğu yolu izlerken Almanca konuşu­
lan dünyayla daha sıkı ticari ilişkileri olan ülkeler durumdan büyük
ölçüde faydalanır. Doj Nicolü Tron 1472 'de Venedik'te ve Dük Gale­
azo Maria Sforza 1474'te Milano'da yerel para birimiyle 240 dinar
değerinde büyük bir gümüş para bastırırlar (Milano'da basılan 9,8;
Venedik'te basılansa 6,5 gram ağırlığındadır).73 Ne var ki her ikisi de
uzun ömürlü olmaz. Tron lirası ve Milano lirası kaçınılmaz olarak
değer kaybeder ve kısa zamanda 240 dinarlık değerlerinin ruhuna fa­
tiha okunur.
Takip eden yüzyılda, parasal olayların barometresi üzerinde ha­
vanın iyi mi kötü mü olacağını okuyan ülke İtalya değildir artık.

72 Alessandro Barbero, Lepanto. La battaglia dei tre imperi, Laterza, Roma-Bari, 201 1 , s.

443 .
73 Le avventure de/la lira, s . 54.
MADENİ PARALAR VE DEGERLİ M ETALLER 39

Coğrafi keşiflerin sahneye çıkardığı yeni güçler arasında başı İspan­


ya çekmektedir. Güney Amerika madenleri kısa zamanda Avrupa ve
Afrika'da o güne dek bilinen tüm madenleri solda sıfır bırakır. "De­
niz seviyesinden 4.000 metre yükseklikteki Potosi'de (günümüzde
Bolivya) lamalarını otlatmaya götüren bir çobanın rehberliğinde ıs­
sız bir bölgeye ulaştılar, burada tepeden tırnağa gümüşten 400 met­
relik bir tepe yükseliyordu. On beş yıl içinde Potosi 1 50.000 nüfuslu
bir kente dönüştü."74 1 500-1650 yılları arasında, Amerika kıtasındaki
madenlerden Avrupa'ya yaklaşık 180 ton altın ve 16.500 ton gümüş
akar. Bu, mevcut altın miktarının yüzde 5'ine ve mevcut gümüş mik­
tarının yüzde 50'sine tekabül eden bir artıştır.75 1783 yılına kadar
"zengin dağ" 45.000 ton gümüş doğurur.76
Daha ender bulunur olsalar da (ama her zaman değil: Karabibe­
rin kelimenin gerçek anlamıyla altından daha değerli olduğu dönem­
ler de yaşanmıştır), yolculukları darphanede sonlanmadan önce de­
ğerli metaller de tıpkı pek çok başka şey gibi ticarete konu edilen
mallardır. Madencilik dünyasını domine edenler, 1 3 . yüzyılda yeni
maden çıkarma teknikleri geliştiren Almanlardır ve daha sonrası kı­
tanın geri kalanına yayılmasına önayak olanlar da yine aynı maden­
cilerdir. 77 Orta Avrupa'da çıkarılan gümüşün büyük kısmı, uzunca
bir süredir değerli metallerin el değiştirdiği ayrıcalıklı bir meydanın
bulunduğu Venedik kentine ulaşır. Zat-ı muhterem Bernardus Teu­
tonicus -adından da anlaşılacağı üzere Alman'dır- dönemin önde
gelen gümüş ithalatçılarındandır. 1 2 15'te öldüğünde nakit sermayesi
Doj Pietro Ziani'ninkinin ardından ikinci sırada gelmektedir.78 İ leri­
ki dönemlerde dağların ardından gelen -onlara bu ad yakıştırılırdı­
tüccar ve bankerler tek bir binada toplanmıştır: Rialto Köprüsü'nün
ayaklarının dibinde bulunan Fondaco dei Tedeschi [Alman Kervan-

74 Tresta e ı:roce, s. 79.


75 Agy., s. 65.
76 Niall Ferguson, Ascesa e declino del denaro. Una storiafinanziaria del mondo, Mondadori,
Milano, 2009, s. 2 l .
77 L e stereo del diavolo, s . 4 l .
78 Michael Knapton, "La finanza pubblica", Giorgio Cracco, Gherardo Ortalli (yay. haz.),
Storia di Venezia, L 'etil det Comune, IEI, Roma, 1995, Cilt 2, s. 397.
40 PARANIN İCADI

sarayı], kısa sürede Orta Avrupa'dan gelen değerli metalleri İtalyan


darphanelerine yönlendiren bir dağıtım merkezi halini alır. Döne­
min seyyahlarına seslenme amacıyla 1581'de yayımlanan ve bir çeşit
turist rehberi diyebileceğimiz Francesco Sansovino Venetia citta nobi­
lissima et singolare [Asil ve Benzersiz Şehir Venedik] adlı kitabında,
"Almanlar özellikle altın, gümüş, bakır ve kendi topraklarına özgü
başka başka şeyler getiriyorlardı," diye yazar.
İ şler aşağı yukarı şu şekilde işlemektedir: İthalatçı elindeki me­
tali ödemeyi kredili banka transferiyle yapan bankere satar, banker
de aldığı malı yasa gereği dörtte bir oranında sikkeye dörtte üç ora­
nında sertifikalı külçeye dönüştüren darphaneye getirirdi.79 Bu ne­
denle Venedik'in henüz 1273 yılında gümüş külçelerin dolaşımından
ve paraya çevrilmesinden vergi almaya başlaması tesadüf değildir
(Hollanda bu vergiyi 1299'da almaya başlar).'0
Fakat Kral [Lüksemburglu] Sigismund'un, yaşanan gerçek bir
metal kıtlığını bahane göstererek 1417 ile 1423 yılları arasında Vene­
dik'e gümüş ihracatını yasakladığı örnekte görüldüğü gibi Alman­
ya'ya duyulan bağımlılık sorun yaratmaya başlayabilir. Kimi tüccar­
lar bu cins ticaret üzerinde uzmanlaşmıştır. Venedik'teki gümüş
borsasını kontrol edenlerin sayısı özel veya tüzel on kişiyi geçmez.
Almanca konuşulan dünyada Anton von Ro6 adıyla tanınan kişi, An­
tonio Cavalli (de Caballis) muhtemelen birkaç kuşaktır soyluluk un­
vanı taşıyan Venedikli bir aileye mensuptur. Her halükarda başlıca
ticari çıkarı Tirol bölgesinde yatar. Arşidük [Tirol'lü] Sigismund'un
bağışladığı imtiyaz sayesinde, Fugger'lerin rakibi olan Paumgart­
ner'lerle ortaklık içinde bölgede bakır ve gümüş çıkarma tekeline
sahip olmayı başarır."
Serenissima her durumda gerekirse aracısız işe koyulur: Kendi
hesabına Sırp madenlerinden gümüş ithal eder ve bunu Ragusa

79 Reinhold C. Mueller, The Venetian Money Market. Banks, Panics and the Public Debt
1200-J )00, Johns Hopkins University Press, Baltimore-Londra, 1997, s. 2 3 1
80 Lo stereo del diavokı, s. 5 3 .
81 The Venetian Money Market, s . 2 3 2 .
MADENİ PARALAR VE DEGERLİ METALLER 41

(Dubrovnik) kenti üzerinden taşır. Srebrenitza adı bugün bize bam­


başka bir şeyi anımsatıyor: Bosna'da 1995 yılında, İ kinci Dünya Sa­
vaşı'ndan bu yana Avrupa'nın gördüğü en korkunç katliam sahnelen­
di. Ama srebro sözcüğü Sırpçada altın anlamına gelir ve "altın kent"in
o eski uzak günlerinde bu değerli metal San Marco kalyonlarında
Adriyatik'e açılırdı. Balkanlardan gelen gümüşü Venedikliler pazar­
larken, madenlerle ilgilenen ve cevher çıkarma işini finanse edenler
Floransalılardır."
Ama sonra araya Türkler girer: 1441 yılında bugün Bosna ola­
rak bilinen toprakları alır ve gümüşü kendilerine ayırırlar. Bu kayna­
ğın kuruması, halihazırda 20 yıldır Hussit Savaşları nedeniyle işleti­
lemeyen Bohemya'daki Kutna Hora madenlerinin (günümüzde Çek
Cumhuriyeti'nin başkenti Prag'ın 90 kilometre doğusu) kapanması­
nın üzerine gelir. •ı İşte yukarıda görmüş olduğumuz ve bir 20 yıl
daha, yeni madenlerinin işletmeye sokulmasına kadar sürecek metal
kıtlığının nedeni budur. Ö rneğin Sardenya Adası'nda yer alan Iglesi­
as gümüş madeni gibi Venedik'in kontrolü dışında kalan madenler de
bulunmaktaydı doğal olarak. Cenevizlilerin yörüngesindeki bu ma­
den hiçbir zaman Orta Avrupa madenlerinin sahip olduğu öneme
erişememiştir.
Sahraaltı Afrika'sında çıkarılan altının izlediği yol biraz daha
dolambaçlıdır; Venedikliler dağıtım ağını tekellerine almayı başara­
maz. Elbette San Marco'nun tebaasının yanı sıra Cenevizliler ve Pi­
sa'lıların da bu altını topraklarına taşımak için Fas'ın Atlantik Okya­
nusu kıyılarına gitmeleri gerekir. Ancak o dönemde Macar Krallı­
ğı'nın sınırlarında bulunan Kremnica altın madeninin (günümüzde
Slovakya) 1 320 yılında yoğun bir şekilde kazılmaya başlanması her
şeyi değiştirir (bu maden 1970'lere kadar faaliyet gösterir, kentte bu­
lunan darphane -ilkin Macar Krallığı'nın ve ardından Çekoslavakya

82 Rondo Cameron, "Intemational Private Banking from the Late Middle Ages to the
Mid-Nineteenth Century", Banchi pubblici, banchi privati e mmıti di pietlı nell'Europa pre­
industriak. Amministrazirme, tecniche operative e ruoli ecrmomici, Cenova Kongresi Tuta­
nakları, 1-6 Ekim 1990, Societil ligure di storia patria, Cenova, 199 1 , s. 20.
83 Edwin S. Hunt, James M. Murray, A History ofBusiness in Medieval Europe 1 200-15 50,
Cambridge University Press, Cambridge, 1999, s. 1 72.
42 PARA N I N İ C A D I

ile Slovakya'nın yegane darphanesidir- dünyada hala çalışır durum­


da olanların en eskisidir).
1419 yılında Venedik Senatosu, her yıl lagüne 95 kental altın
cevheri geldiğinin altını çizer. İ htişamının zirvesinde, Serenissima
dünya üzerinde bilinen tüm altın rezervlerinin yüzde 15'ine hükme­
decektir.•• "Venedikliler tarafından piyasaya sürülen altın sayısız
darphaneyi besliyordu; içlerinden en önemlisi elbette ki Floransa
Darphanesi'ydi. Vakanüvis Giovanni Villani'nin aktardığına göre
1340 civarında burada yılda 350.000 ila 400.000 florin basılmakta­
dır.""' Bu da hemen her gün 1 .000 ila 1 .500 altın sikke üretildiği an­
lamına gelir ki bütün üretimin elle yapıldığı düşünülecek olursa hiç
de az sayılmaz. Hükümdarın noble (soylu) adını verdiği altın sikkeyi
basmak üzere İngiltere kralı III. Henry tarafından bizzat çağrılanlar
yine bu Floransalı darphanecilerdir. ••
Gündelik yaşamda kullanılan akçeler için gereken bakırın da it­
hal edilmesi gerekir ve Venedikliler, ithal ettikleri metalin bir kısmını
diğer İtalyan darphanelerine ihraç etmek suretiyle bu metalin de tica­
retine el atarlar. Bakır ağırlıkla Doğu Akdeniz'den gelmektedir ve 15.
yüzyılın son on yılında saygın bir iş kolu niteliği kazanır. Tedarik
kaynakları farklılık gösterebilmektedir, nitekim 1495'te Venedik hü­
kümeti Almanya'dan ve büyük ihtimalle Fugger'lerden, tersanede
gülle dökümü için 38 ton bakır satın alır.87Alternatif kullanım alanla­
rının neler olabileceğini göstermesi açısından sıra dışı bir örnektir.
Kısa sürede içinde yalnızca değerli bir ticari mal olma özelliğin­
den sıyrılır: Artık madeni para haline de gelecektir. Ve madeni para
kendisini bir ticari mala dönüştürdüğünde, tüccar da bankere evrilir.
Victor Rothschild, bir nebze burnu büyüklükle, birkaç yüzyıl sonra
şunları söyleyecektir: "Bankerlik mesleği parayı bulunduğu yerden
ihtiyaç duyulduğu yere taşıma işidir." Böylelikle bankalar dönemine
girilir.

84 Fabio Gigante, Mımete ita/iane dal '700 a oggi, Gigante, Varese, 2006, s. 2 59.
85 The Venetian Mımey Market, s. 1 1 O.
86 Agy., s. l l 1 .
87 Agy., s . 236.
MADENİ PARALAR VE DEGERLİ M ETALLER 43

Vittore Carpaccio, La vocazione di san Matteo (Aziz Matta'ya Çağn) (1 502, Venedik, Schi­
avoni'lerin S. Giorgio Okulu). Resmin sol tarafında gözümüze döneme ait bir banka ilişir:
Büyük ihtimalle Carpaccio'nun her gün Rialto' da gördüğü bankolardan birini tasvir eder.
Bankerin sırmalı ipek kumaştan zengin kıyafeti dikkat çeker, açılır kapanır bankonun üzerine
bir Doğu halısı serilidir, bankerin eli para saymakta kullandığı enstrümana yakındır. Açılır
kapanır bir tente bankoyu yağınur ve güneşten korur.
2

BANKALAR VE BAN KERLER

Toskana'da bir değişim yaşanıyor: Günümüzde bütün dünyaya


şarap ihraç eden bölge sekiz yüzyıl önce bankalar ihraç etmekteydi.
İtalya'nın bu bölgesinin finans alanındaki üstünlüğü, Federal Rezerv
Bankası'nın New York şubesinin inşasını üstlenen Amerikalı mimar­
lar Edward York ve Philip Sawyer'ın zihinlerine iyiden iyiye kazınır.
1919-1924 yılları arasında Liberty Street'te gerçekleştirilen proje
açıkça Floransa saraylarından ve özellikle de büyük bir banker ailesi
olan Strozzi'lerin sarayından ilham alır. 12 ile 15. yüzyıllar arasında
Toskana küresel ölçekte finansal yoğunluğun en yüksek olduğu coğ­
rafyadır; üstünlüğü Floransa'ya kaptırmadan önce, yetmiş beş yılı
aşkın bir süre boyunca Avrupa'nın en önemli bankalarının yer aldığı
podyumun zirvesinde Siena kenti bulunuyordu.' Dolayısıyla gişeleri,
ATM'leri ve diğer her şeyiyle bugün hala faaliyet gösteren dünyanın
en eski bankasının Monte dei Paschi di Siena adını taşıması tesadüf
değildir. 1472'de temeli atılan Siena'lı bu kurum her türden uzun

il banco Medici, s. 73.


46 PARAN 1 N İ CAO 1

ömürlülük rekorunu altüst etmiştir etmesine ama kendisinden iki


yüzyıl daha yaşlı öncülleriyle kıyaslandığında yeniyetme sayılır.
Kredi dediğimiz kavram Toskana'da filizlenmez, önce Roma ardın­
dan Cenova üzerinden geçen uzun bir yolculuktan sonra söz konusu
topraklara ulaşır: Banka İtalyan doğar ve 15. yüzyılın sonuna dek de
İtalyan kalır.' Uzun ömürlülük başlığında ikinci sırayı Cenevizli Ca­
rige Bankası'nın almasında yine şaşırılacak bir şey yoktur; kökleri
yerel Monte di Pieta'ya' dayanan bu banka 1483'te kurulmuştur ve
halen faaliyettedir.
Yer yer Ortaçağ'ın gösterildiği kadar kötü olmadığı durumlar
da vardır ve biraz paraya ihtiyacı olan biri hangi kapıyı, dahası bu
durumda hangi devasa kapıyı da diyebiliriz, çalacağını bilir: Bir ma­
nastırın veya tarikatın kapısı. Yedek banker rolü üstlenen ve uçsuz
bucaksız ekili arazilerinde ter döken köylülere küçük miktarlarda
kredi açan keşişlerin bulunma olasılığı yüksektir. Bu açıdan bakıldı­
ğında Fransa'daki Cluny veya İtalya'daki Montecassino gibi Bene­
dikten manastırlarının ve kimi dini cemaatlerin elindeki muazzam
servet daha iyi anlaşılabilir. Bu son saydıklarımız arasında en zengin­
leri Tapınak Şövalyeleri'dir; savaşçı-keşiş kimliğinin yanı sıra ban­
ker-keşiş kimliğine de sahip olduklarından, Kral IV. Phillipe'in [Ya­
kışıklı Philippe] birkaç yüzyıl sonra, 1 307- 1 3 14 yılları arasında niçin
hepsini kararlılıkla kırımdan geçirdiği açıklığa kavuşturulabilir:
Kral, sahip oldukları tüm mallara, altın ve gümüşün son damlasına
kadar el koymak istiyordu.
Ancak bir noktada birilerinin aklına din adamlarıyla bu alanda
rekabete tutuşmak gelmiş olmalı, zira 1 1 . yüzyılda ansızın kredi işiy­
le uğraşan kişileri tanımlamak için Yunanca ve Latince terimler be­
lirmeye başlamıştır.• Bir yerlerde banka doğar ama her şeyin nerede

2 Jean-François Bergier, "Dall'Italia del XV secolo alla Germania del XVI: wıa nuova
concezione della banca?", Roberto Sabatino Lopez (yay. haz.), L'alba de/la banca. Le
origini del sistema bancario tra medioroo ed etil maderna, Dedalo, Bari, 1982, s. 12 3 .
(İt.) Merhamet Sandığı. Fransisken keşişlerin girişimiyle kar amacı gütmeyen, ihtiyaç
sahiplerine düşük miktarlı, faizsiz borç imkanı sağlayan kuruluş. (Ç.N.)
4 Roberto Sabatino Lopez, "Le origini della banca medievale", L 'alba deUa banca. Le ori­
gini del sistema bancario tra medioroo ed etiı maderna, s. 1 O.
BAN KALAR VE BANKERLER 47

başladığı ve başkarakterlerin kimler olduğu, ticaret yaparken finans


alanına adım atan tacirlerden bahsedilebileceği hipotezini öne sür­
mek her ne kadar kolay görünse de bu hipotez an için belirsizliğini
korur. Bu kutlu olayın çağdaşlarının gözlerinden kaçmış olması kuv­
vetle muhtemeldir: Borç para veren tüccar öyle görülmemiş şey de­
ğildir ve ticaret adamının finans adamına dönüşümü, uzun süre göz­
lerden ırak kalacak kadar yavaş ve aşamalı işleyen bir süreç olur.
"Gerçek anlamda banker denen kişiler, söz konusu dönemde var ol­
duklarını kabul edersek, genellikle değerli metal ve sikke ticareti ya­
pan tacirlerdir."' O noktada likidite de diğer pek çok şey gibi, fiyatı
"faiz oranı ederindedir ve tüccarın cebine kalır.""
Bildiğimiz haliyle kredinin ortaya çıkışına giden uzun ve sancı­
lı yol, tüccarların kendi aralarında kurdukları şirketlerden geçer. Ka­
yıtları günümüze ulaşanlar arasında en eskisi 829 yılına uzanır ve
katılımcıları arasında, bildiğimiz kadarıyla "zenginliğinin hatırı sa­
yılır bir kısmını denizcilik alanındaki spekülatif girişimlere"' yatı­
ran, toprak sahibi ve tarihin ilk centilmeni olan Venedik Doju Gius­
tiniano Partecipazio bulunur. Eski dönemlerde şirketin ortakları
"yoldaş" olarak adlandırılırdı ve işin aslına bakılacak olursa İ ngiliz­
cede şirket sözcüğünün karşılığı olarak kullanılan company kelimesi
bu açıdan oldukça anlamlıdır. 8 O günlerde kullanılmaya başlanan iş
ortaklığı9 (yani mal trafiğini finanse etmesi için bir tüccara ön öde­
mede bulunma) ilişkisi, bugünkü anonim ortaklığı şirketlerinin Or­
taçağ'daki atasıdır. Her iki olgu da İtalyanların finans sektöründeki
tartışmasız üstünlüğünün altını çizmektedir. 10
Cenova'da iş ortaklığı, ilk kez 1 191 yılında kullanım alanı bulan

5 Lo sterco del diavolo, s. 126.


6 Testa e croce, s. 70.
7 Agy., s. 16.
8 İtalyancada yoldaş, compagrw. (Ç.N.)
9 İtalyanca metinde commenda: Onaçağ' da sıkça başvurulan bir sözleşme türü , bir çeşit
kar payı ortaklığı. Ticaret yapan iki ortaktan biri sermaye koyar, diğeri ticarete konu
olan mallan satmak için yola çıkar. Sonuçta sermaye geri ödenir, elde edilen kar bölüş­
türiilür. İslam hukukundaki karşılığı kırad. (Ç.N.)
10 Werner Sombart, 1 1 capitalimw modemo, UTET, Torino, 1967, s . 305.
48 PARAN I N İ C A D I

societas terimiyle belirtilir sık sık. Daha o günlerde bile yapılan faali­
yeti tanımlayan belli başlı başlıkların adları konmuştur: Para yöneti­
mi bir banko üzerinde gerçekleştirilir -banka sözcüğü de buradan
türemiştir- ve işlemleri yürüten kişiye "banker" denir. "Masa" ve
"masacı" sözcüklerine de rastlanır veya Yunancaya yatkın biri "tra­
pezci"'' terimini tercih edebilir. Buna karşın, "iflas'"2 sözcüğünün
Floransalı polislerin, iflas halinde ticari faaliyetin sona erdiğini her­
kese göstermek amacıyla, kelimenin gerçek anlamıyla üzerinde işlem
yapılan masaları kırmasından geldiği düpedüz bir efsanedir. İ şin aslı
daha sadedir ve 14. yüzyılın sonlarında birkaç kez kullanılan, Latin­
ce bancum est ruptum (banko kırıldı) deyişinden gelir.13
Banko türleri de tıpkı ileride göreceğimiz gibi çeşitlilik göste­
rebilir ve farklı finansal faaliyetler yan yana varlığını sürdürür, hat­
ta kimi zaman çakışır. Son tahlilde Monte di Pieta denen kurumlar
içinde eriyip giden rehin bankoları kendi aralarında bir grup oluş­
tururlar ve modern kredi kuruluşlarının öncülleri olan havale ban­
kolarına 14 çok fazla karışmazlar. Bankalar söz konusu olduğunda
küçük olan çirkindir kuralı geçerlidir: Büyük meblağlarla çalışan­
lar borçları çeşitli hilelere başvurarak maskeler ve toplum nezdinde
kimi durumlarda -Floransa'daki Medici ailesi gibi- prens halini
alacak ölçüde kabul görürler; buna karşın sıradan insanlara düşük
meblağlarla borç verenler kamusal bir tiksintiyle parmakla gösteri­
lir ve hiçbir övgüye mazhar olmaksızın tefeci olarak adlandırılır.
Görsel açıdan da aradaki fark çok açıktır: Rehin karşılığı borç ve­
ren bankolar kapı alınlıklarına astıkları kırmızı renkli perdeyle
ayırt edilir, havale bankolarıysa buna karşılık masalarının üstüne
yeşil bir çuha serer. Daha sonraları, 1 5. yüzyılın sonlarında kambi­
yo ve kredi işlemleri, tıpkı Vittore Carpaccio'nun Aziz Matta'ya
Çağrı tablosunda görüldüğü gibi değerli Doğu halıları üzerinde

11 Trapez (tetra+piz.a) Yunancada dört ayaklı anlamına gelmektedir. (Ç.N.)


12 İtalyancada bancarotta. (Y.N.)
13 The Venetian Money Market, s . 1 2 5 .
14 İtalyancadaki kullanımı banco di scritta. Mevduat kabul etme işlevlerinin yanı sıra esasen
para gönderildiğinde gönderen ile alacaklının adlan ve para miktarı yazılı kağıt verme­
lerinden ötürü bu adla anılırlar. (Ç.N.)
BAN KALAR VE BANKERLER 49

gerçekleştirilecektir. Bahsi geçen dönem zenginliğin güzelliğe eş­


lik ettiği zamanlardır.
Modern bankacılık etkinliği 1 2 . yüzyılın belli bir aşamasında
Toskana ve Cenova arasında bir yerde gün ışığına çıkar. Hatta ilk
bankaların Ligurya bölgesindeki şehirlerde Toskanalılar (ama aynı
zamanda Asti'liler, Piacenza'lılar ve kimi Marsilyalılar) tarafından
kurulmuş olması mümkündür. Bu dönemde Ceneviz kentleri Akde­
niz'in en önemli ticaret ağına sahip olma üstünlüğünü Venedik'le
paylaşır. "Her zaman İtalyan bir banker bulunur. Nerede bir İtalyan
cemaati varsa orada bir de banka vardır, İtalyanların olmadığı yerde
ise bankadan da eser yoktur."11
1 3 . yüzyılda finans piyasalarının referans noktası olma üstünlü­
ğü Siena ve Lucca kentlerindedir, 14. ve 15. yüzyıllarda sıra Floran­
sa'ya gelir, 16. yüzyılın ikinci yarısında ve 17. yüzyılın başındaysa
başrol oyuncusu Cenova'dır, ancak bu kez başkalarının kurduğu
bankalara kuluçkalık etmekle kalmayıp sahnenin tam orta yerine
yerleşir. Fakat bu noktadan sonra büyük finans İtalya'yı terk eder: 16.
yüzyılda Flandra'ya taşındıktan sonra (önce Brugge, ardından An­
vers ve derken Amsterdam), Londra'da son durağına ulaşır. 16Aynı dö­
nemde, aynı yerlerde "modern finansın 'tüm şeytan icatları' doğar:
Banka hesabı, havale ve çek keşfedilir."'7 Kredi, modern kapitalizmin
üzerinde yükseldiği temeli teşkil eder ve kişiyi zora başvurmaksızın
kendi çıkarları için çalıştırma kapasitesine sahip muazzam bir araç­
tır.18 Yaşanan değişim irili ufaklı her şeyi kapsar, buna kelime dağar­
cığı da dahildir: Madeni para ticareti yapan kişiler için tacir yerine
tıpkı Cenevizli noterlerin 1 2 . yüzyılda kayıtlara geçtiği gibi "ban­
ker" tanımlaması kullanılmaya başlanır. 19

15 Tim Park, La fortuan dei Medici. Finanza, teologia e arte neUa Firenze del Quattrocento.
Mondadori, Milano 2006, s. 2 ! .
16 Femand Braudel, Civiltll materiale, econumia e capitalimro (secoli XV-XVIII), I giochi del/o
scambio, Einaudi, Torino, 198 1 , Cilt 2, s. 3 94.
17 Testa e croce, s . 56.
18 // capitalismo moderno, s . 305.
19 Vito Piergiovanni, "I banchieri nel diritto genovese e nella scienza giuridica tra Medio­
evo ed Etiı modema", Banchi pubblici, banchi privati e monti di pietll nell'Europa preindust­
riale. Amministrazione, tecniche operative e ruoli econumici, Cenova Kongresi Tutanakları,
1 -6 Ekim 1990, Societiı ligure di storia patria, Cenova, 199 1 , s. 207.
50 PARAN I N İ C A O I

Ama şimdi zamanda geriye gidelim, zira bildiğimiz haliyle ban­


kalara gelmeden önce daha karmaşık finansal etkinliklerin hazırlık
çalışmaları niteliğindeki temel biçimlerden, ilk olarak da para birim­
lerinin değişiminden başlamamız gerekiyor. Aynı zaman mekanda
da yolculuk etmemiz gerekecek: Ortaçağ'da yüksek miktarda para­
nın bulunabileceği tek yer olan Roma'ya gidiyoruz. Papanın yığınla
paraya ihtiyacı var ve yalnızca kendi egemenlik sınırları dahilinde
topladığı gelir ve ticaret vergileriyle yetinmek zorunda kalan diğer
hükümdarların aksine papa hazretleri, koca Hıristiyan aleminin sı­
nırsız topraklarından alınan ondalık vergiye sahiptir. Dört bir yan­
dan mal ve para akar: Grönland'dan deniz gergedanı boynuzu, Po­
lonya'dan zerdeva kürkü, Doğu Akdeniz'den zeytinyağı. Elbette pa­
pa, her ne kadar Roma'nın ılıman ikliminde gereksiz olsa da dilediği
kadar kürk diktirebilir, fakat nihayetinde tüm bu tuhaf şeyler nakit
paraya çevrilmek zorundadır. Dolayısıyla bunlara değer biçip satacak
tüccara ihtiyaç vardır. Ayrıca Papalık'ın farklı köşelerinden gelen çe­
şitli para birimlerini tek bir para birimine çevirecek sarraflara da
ihtiyaç duyulur. Ne yani, zavallı kardinalin biri kalkıp da bir han
lokantasına gidip Castelli şarabı ısmarladıktan sonra hesabı İskandi­
nav sikkeleriyle ödeyecek değildir ya; zaten hancı da bunları kabul
etmez. İ şte tam da bu yüzden bankacılık ve kredi faaliyetlerinden
bahseden ilk belgeler Roma işidir.
"Bu sabah kalktığını gördüğümüz ilk tarlakuşu Paolo denen kişi
olabilir; belli bir sermaye üzerine ipotek garantili, yüzde 20 faizle
San Pietro Bazilikası'na borç verdiği 1083 tarihli bir kontratta belir­
tilen Romalı sarraftır o."20 40 yıl kadar sonra, 1 120'de "kimliklerinin
daha iyi tanımlandığını söyleyemeyeceğimiz birkaç başka 'Romalı'
aynı faiz oranıyla, Papalık'taki hamilere ödenmek üzere Ceneviz el­
çilerine borç para verir."2 1 İyi bir avukat, tıpkı ışıklı modern çağda
olduğu üzere Ortaçağ karanlığında da pahalıya patlar ve her iki dö­
nemde de fark yaratır: Papa iL Calixtus kararını Cenevizlilerden

20 "Le origini della banca medievale", s. 17.


21 Agy.
BAN KALAR VE BANKERLER 51

yana verecek, bu sayede de borç verenlerin avuçlarını tatminkarca


ovuşturmak için yeterli nedeni olacaktır.
Pierleoni ailesi hakkında bilgi sahibi olduğumuz ilk banker hane­
danlarından biridir; aile mensupları beş kuşak süren eşsiz bir başarı
hikayesinin başkahramanlarıdır. Ailenin kurucusu, Ovidius'tan ilham
aldığı takma adıyla "Para Kral" olarak ünlenen (Yahudi Baruch veya
din değiştirdikten sonraki adıyla Benedetto Cristiano'nun oğlu) Leo­
ne'dir. Torunu Pietro, 1 1 30'da II. Anacleto adıyla kendisini anti-papa22
olarak seçtirir. On dört yıl sonra Giordano Pierleoni, kimseler gücen­
mesin diye "Roma'nın devrimci belediye yönetiminin laik lideri"2 1
olur. Görüldüğü gibi aile siyasi ilişkilerinde son derece uyanıktır.
Sarraflar, kentsel yerleşimin görüldüğü her yerellikte varlıkları­
nı sürdürürler ve buradaki yaşamın vazgeçilmez bir parçasıdır: Her­
hangi bir İtalyan kentinde, farklı devletlere ait, hepsi de farklı değer­
li metal oranlarına sahip madeni paralar özgürce dolaşımdadır. Yal­
nızca sarraflar kurlar arasındaki farkı bilir ve bu nedenle yabancı
para birimlerini yerel kura çevirmek için gereklidirler, elbette bu işi
küçük bir komisyon karşılığında yaparlar: Günümüzde döviz büro­
larında yaşanan da aşağı yukarı budur. Fakat kimi zaman bir altın
sikkenin gümüş olanla veya çok daha büyük miktarda bakır sikkeyle
değiştirilmesi gerekir; veyahut tam tersi olur, yüklü bir miktar bakır
sikke kazanç elde etmiş tüccar, kazancını daha az sayıdaki gümüş
sikke halinde kasasında saklamayı tercih edebilir.
Bugün kalkıp elinizde 500 euro'luk banknotla ekmek almaya
kalksanız kasiyer oflayıp puflayacak, üçkağıtçının tekinin kendisine
sahte para kakalamaya çalıştığını düşünecek ama paranın hakikiliği­
ni bir kez teyit ettikten sonra ekmeği ve para üstünü verecektir. An­
cak Ortaçağ'da işler böyle yürümez: Bir altın parayla ekmek almaya
gidemezsiniz. Altın florin ve dukalar, muadilleri olan gümüş sikkele­
rin katı değildir, dönemin çeşitli devletlerinde geçerli olan farklı bir
parasal sisteme tabidirler.

22 Katolik Kilisesi hukukuna uygun olmayan prosedürler yoluyla seçilen papa. (Ç.N.)
23 "Le origini della banca meclievale", s . 1 2
52 PARA N I N İ CA D I

Modern bankerlerin, evrim geçirmiş sarraflar mı olduğu yoksa


borç verme ve kambiyo işiyle uğraşan tüccar-bankerlerden mi türe­
diği sorusu iktisat tarihçileri arasında bir tartışma konusudur; bu
ikisi sık sık birbiriyle kesiştiğinden biz bu tartışmaya girmeyeceğiz.
Ancak şurası kesindir ki 1 1 50 yılında Cenova kenti "madeni parala­
rın değişim hakkını yirmi dokuz yıllığına yerel bankerlerden oluşan
bir konsorsiyum"a devreder. 24 Bu, açıkça banka ve banker terimleri­
nin geçtiği bilinen ilk belgedir. Sekiz buçuk yüzyıl önce bankaların
bilinen ve yaygın bir kavram olduğunu tüm çıplaklığıyla gösterir.
Ortaçağ devletlerinin yapısı, modern çağ aygıtlarının çocukları
bizlerin alışık olduğu devlet yapısına benzemez: Pek çok kamusal faa­
liyet özel kişilere devredilmiştir (bu noktada günümüzdeki eğilimin
yeni bir şey mi yoksa bizi Ortaçağ'a geri götüren bir gelişme mi oldu­
ğunun aydınlatılması ilginç olacaktır). Sarraflar söz konusu olduğun­
da işler tam da bu şekilde yürür: Bir yandan kambiyo işlerinden ko­
misyon alınması suretiyle kazanç elde etme imtiyazı verilir, diğer
yandan bunun karşılığında nakit dolaşımını gözetim altında tutmala­
rı beklenir. Sarrafların sahte veya düşük ayarlı madeni paraları tespit
edip bunları ham metal olarak yeniden satmak üzere iki parçaya böl­
mek gibi bir görevi vardır. Kurallara uymayanlar korkunç yaptırım­
larla cezalandırılır. Bankerlerin üstlenmek zorunda kaldığı bu yarı­
resmi rolün altı, son olarak şehir devleti hükümetlerinin bankerlerin
tuttuğu muhasebe kayıtlarının "gerçekleşmiş işlemler için yasal ka­
nıt'"' niteliği taşıdığını kabul etmesi gerçeğiyle de çizilmiş olur, dola­
yısıyla pratikte muhasebe kayıtları noter akdi statüsüne kavuşur.
Lütfen dikkat, çünkü bu, kredi tarihinde çok önemli bir geliş­
medir: Güven esasına -dahası kelimelerle oynamayı seviyorsak kredi
(creditum, inanmak sözcüğünün Latince karşılığının geçmiş zaman
çekimidir) esasına demeliyiz- dayalı bir sistemin temelleri atılır.
Muhasebe kayıtları mahkemelere yazılı olarak sunulur ve bankerler
tanımı itibarıyla dürüsttür: Bu temel esasında işlemler sözlü olarak

24 "1 banchieri ne! diritto genovese e nella scienza guiridica tra Mediaevo ed Era moder­
na", s. 208.
25 "Le origini della banca medievale", s. 18.
BAN KALAR VE BANKERLER 53

yürütülür, yazılı yegane kayıt banker tarafından gerçekleştirilmiş


olandır ve hukuki anlaşmazlık durumunda kanıt değeri taşır.
Sistem birkaç yüzyıl boyunca ayakta kalır, İtalyan tüccar ve
bankerlerinin sözü güvenilirlik ve dürüstlüğün eşanlamlısıdır (ileri­
ki dönemde bir şeyler değişecektir ama olumlu yönde değil). Tüccar
güvenilirlikle eşanlamlı olsa da aynı şey esnaf için söylenemez. Rot­
terdamlı Erasmus'un yaptığı tanıma bakacak olursak: "Bütün sınıf­
lar içinde en vurdumduymazı, en bayağısı esnaf sınıfıdır, bunun ne­
deni de mesleklerin en bayağısını, olabilecek en bayağı şekilde yü­
rütmelerinde yatar: Dakika başı yalan söyler, yalancı şahitlik eder,
çalar, adam dolandırır ve aldatırlar; bununla birlikte parmakları yü­
züklerle taştığından olsa gerek kendilerini dünyanın en önemli in­
sanları görürler."26
Cenova bir ticaret kentidir ve krediye duyulan yüksek talep ne­
deniyle bankerlerin bala üşüşen arılar gibi burada toplanmalarında
şaşılacak bir yan bulunmaz. Ancak küçük bir soru işareti vardır:
Daha önce görmüş olduğumuz gibi hepsi de başka kentlerden gel­
mektedir ve yerel hükümetten bir banko satın almak için Cenevizli
olmak gerekir. Sorun çözülür: Cenevizli tüccarlar, kendileri doğru­
dan faaliyet yürütmeseler (bizzat işin başında durmasalar) dahi, daha
sonra yabancılara kiralamak üzere banko satın almak için bir miktar
para yatırmakta bir sakınca görmezler. Dönemin sıradan insanı lafı
dolandırmaz ve gündelik yaşamda kullanılan dil tüccar ve bankerler
arasında ayrım gözetmez. Ancak hukukçular, o bildik inatçılıklarıyla
bu ikisi arasındaki farkın altını çizer, bu ayrımı yasal mevzuata so­
karlar. Diğer taraftan bir iflas yaşanması, üçüncü kişilere devir, bir
kontrat yapılması gibi hallerde kimin gerçekten ne yapacağını bilme­
si iyidir.
Bankerlerin üstlendiği kadar ağır bir sorumluluğu taşımak,
kimi zorunluluk ve kontrolleri de beraberinde getirir. Kredi adamla-

26 Desiderius Erasmus, Elogio tklla pazzia, Einaudi, Torino, 1964, s. 80. [Çeviri için baş­
vurulan baskı: Deliliğe Övgü, çev. Çiğdem Düıiişken, Kabalcı Yayınevi, İstanbul, 2010.
(Ç.N.)]
54 PARAN I N İ CA D I

rı (söz konusu erkek şovenizmi değildir, yalnızca bu mesleği icra


eden hiçbir kadın bulunmamaktadır) özel bir hukuka tabi olmak
mecburiyetindedir. Floransa'daki Arte del cambio [Bankerler Lonca­
sı] örneğinde olduğu üzere kimileri oto-denetime tabidir, Ceno­
va'daki Uffıcio di mercanzia [Tüccar Loncası] ya da Venedik'teki
Consoli dei mercanti [Tüccar Loncası] örneklerinde olduğu gibi ba­
zılarıysa hükümet kontrolündedir.
Floransa'da banko sahibi olmak için gereken izni alabilmek için
bir sınavı geçmek ve Arte'ye kayıtlı olmak şarttır. Buna karşın Ceno­
va'da bankerler her yılın başında bazı yasal ayrıcalıklarından vazgeç­
mek zorundadır. Bu sayede, gerekli hallerde müşterileri bu bankerle­
ri başka kentlerde kurulan mahkemeler önüne çıkmaya çağırdıkla­
rında kreditörlerine gerekli olan bütün muhasebe kayıtlarını ve bel­
geleri sunmak ve her durumda teminat vermekle yükümlüdürler.
"Her kim teminat gösterme mecburiyetini reddederse banko işlete­
mez: Olası bir istikrarsızlık durumunda, gereken sürede ortaklıktan
ayrılmayı başaramayan müflisin kendisinin veya karısı ile kardeşleri­
nin malvarlığı doğabilecek sonuçları karşılamaya her zaman yet­
mez.""
Bankonun fiziksel yapısı bizim gözümüze oldukça sade, yalın
görünür: Kalın, kırmızı bir pelerine (kırmızı kumaş ayrıksılığın ve
zenginliğin eşanlamlısıdır) sarınmış banker masaya bir çuha yayıp
üzerine bir çift para kesesi yerleştirir, hemen yanı başında da içinde
parasının geri kalanının ve külçe halinde değerli metallerin yer aldı­
ğı kasası bulunur. Geceleri her şey kasaya yerleştirilir. Bütün bunlar
yüzyılların akışı içinde genel hatlarını koruyacaktır. Venedik'teki
bankolar, Rialto sundurmalarının sütunlarına sabitlenmiş açılır ka­
panır masalardan oluşurken, Floransa'da -dahası yeniden teyit et­
mek gerekirse dönemin başta gelen finans merkezinde- "Ortaçağ'ın
bankerleri işlerini küçük ofislerde görürlerdi, bir banko ve birkaç
yazı masasıyla donatılmış bu yerlerin arka kısmında muhasebeci bir
abaküs üzerindeki boncukları düzenleyerek hesap tutardı. Rönesans

27 Elogio de/la pazzia, s . 2 1 8.


BAN KALAR VE BANKERLER 55

dönemi bankolarında bile yarım düzineden fazla çalışana sahip işlet­


meler bulmak istisna sayılırdı."'8
Metallerin, hatta değersiz sayılanların bile çok pahalı olduğu bir
dönemde kasaların sınırlı miktarda bulunacağı açıktır. Dolayısıyla
paracıkları için endişe duyan birinin bunları kendi kasasında sakla­
ması için bankere danışmayı düşünmesi tuhaf karşılanmaz. Kasasın­
daki ufak bir alan da dahil her şeyin satılığa çıkarılabileceğini iyi
bilen banker kendi hesabına buna pek de karşı çıkmayacaktır. İşte
bu, "mevduat bankası" adı verilen bankaların temelini oluşturur.
İ lerleyen dönemlerde mevduat ve havale faaliyeti tek bir banka bün­
yesinde toplanacaktır. Şimdilik mevduat bankaları faiz getirmez ve
daha ziyade bizim kiralık kasalarımıza benzer bir işlev üstlenir.
Lakin halihazırda gidilecek yol belirlenmiştir: Ö rneğin Ceno­
va'da reşit olmayan kişilerin vasileri, sorumluluğunu üstlendikleri
çocuklar adına bir bankoya para tevdi etmek zorundadır, bu şekilde
küçük tasarruflar ve risksiz yatırımlar için tüccardan ziyade banker­
ler tercih edilir. Mevduatların faiz getirmeye başlaması uzun sürmez
ve böylelikle çok sayıda yurttaş banka hesabına yatırmak üzere kena­
ra bir miktar para koymayı ve karşılığında alçakgönüllü bir faiz geti­
risi (kilise yasaklarını ihlal etmemek adına genellikle opsiyonel bir
prim kisvesi altında) elde etmeyi elverişli bulur. Bu noktada, banka
hesaplarını ödeme gerçekleştirmek ve almak için kullanmak ve bu
işlemleri banka kayıtlarına geçirmek yalnızca bir adım uzaklıktadır.
Akıllı bir banker bunun yanı sıra en güvenilir müşterileri için küçük
ek hesaplar açmaktan geri durmaz ve karşılığında "müşterilerinin
mevduatlarını kendi işlerine yatırma hakkı"nı 29 elde eder. Kendinin
olmasa bile parayı elinde bulundurmak açık ki bunu işletmeye imkan
tanır ve sarrafları "borç para veren kişilerden kolayca ayırt etmek her
zaman mümkün değildir.mo
Geç 12. yüzyılın Cenovalı bankerleri, gece boyunca güvence

28 // banco Medici, s . 64.


29 "Le origini della banca medievale", s. 19.
30 Lo stereo del diavolo, s . 1 06.
56 PARAN I N İ C A D I

altına almak için bir kasa edinecek kadar likit rezervini ellerinde bu­
lundursalar da ve her ne kadar bu miktar sınırlı da olsa, bir sonraki
yüzyıl boyunca kredi tarihinin ilk büyük isimleriyle karşılaşmaya
başlarız. Ama şimdi Cenova sınırları dışına çıkma zamanı. Elbette
bir önermede bulunmak şartıyla: Papa anılmaksızın büyük bir ban­
kadan bahsedilemez. Ortaçağ'ın sonunda ve modern çapın başlangı­
cında İtalya'da doğduğunu göreceğimiz bütün büyük finansal hane­
danlıklar, dönemin en seçkin para kullanıcısıyla olan bağları sayesin­
de önem kazanmışlardır. Resmi olarak "papanın sarrafı" olmak,
"kendi işlerinde değerlendirebilmek amacıyla da kullanılabilecek
hatırı sayılı miktardaki paraya, geçici süreliğine bile olsa sahip ol­
mak, başka hiç kimseye nasip olmamış şekilde kambiyo enstrüma­
nıyla oynayabilmek anlamını taşır; aynı zamanda, yabancılara sıkça
düşmanca, istisnasız güvensizlikle yaklaşılan ortamlarda kayda değer
avantajlar taşıyan, kilisenin yüksek korumasının tadını çıkarmak de­
mektir."3 1
Papalık'ın ilk finansal operatörleri tıpkı daha önce gördüğümüz
gibi Romalılardır, fakat bu faaliyet sonraki dönemlerde, bizim bil­
mediğimiz nedenlerden daha kuzeydeki komşularının maharetli el­
lerine geçer. Toskana bölgesindeki Lucca kenti şansını Canterbury'
den Roma'ya gitmek isteyen hacıların takip ettiği 1.600 kilometrelik
Francigena Yolu üzerinde bulunmasına borçludur. Lucca'lı sarraflar,
mesleklerini katedral meydanı boyunca sıralanan dükkanlarında icra
eder ve gerekli oldukça Passavanti Kulesi'nde toplanırlardı.3' Yüksek
önem taşıyan bir faaliyette bulundukları şuradan da anlaşılmaktadır:
1 1 1 1 yılında San Martino Katedrali'nin ön cephesine işlenen -ve bu­
gün bile okunabilen- yemin metninde sarraf ve aktarların "'hiçbir
hırsızlık, dolandırıcılık ve hilecilik suçu işlemeyecekleri' ve müşteri­
lerinin gözlerinin önünden ayrılmayacakları"ıı belirtilir. Ne bu ku­
rumun ne zaman doğduğu ne de Lucca'lı sarrafların kaç kişi olduk-

31 // mercante italiano ne/ Medioevo, s. 7 1 .


32 Thomas W. Blomquist, "Le origini della banca in un Comune italiano: Lucca ne! XIII
secolo", Lopez (yay. haz.), L'alba de/la banca. Le rmgini delsistema bancario tra medioevo ed
eıi'l moderna, Dedalo, Bari, 1982, s. 66.
33 Agy., s. 65.
BAN KALAR VE BANKERLER 57

lan hakkında kesin bir bilgi bulunur. 1236 ile 1 2 3 8 yılları arasında
faaliyet gösteren Ser Ciabatto 50 kadar ismi anmaktadır.34 Her ha­
lükarda bu Toskana kenti kendisini " 1 300'lü yıllar civarında Avru­
pa'nın en önemli finans ve ticaret merkezlerine doğru genişleyen bir
banker-tüccar şirketler ağının düğüm noktasında"" bulur. Siena'nın­
kine paralel şekilde Lucca'nın görkemi de ne yazık ki komşusu Flo­
ransa'nınkinin yanında sönük kalır.
27 Kasım 1230 tarihinde üçünün bir araya geldiği örnekte gö­
rüldüğü üzere sarrafların birleşerek şirketleştiğine dair haberler olsa
da onlar genel itibarıyla sürü halinde hareket etmeye tenezzül etme­
yen yalnız kurtlar gibi davranır. "Şartlar ve fırsatların gerektirdiği
hallerde meslektaşlarıyla ortaklıklar kuran, temelde bireysel müte­
şebbislerdir, ama her şeyden önemlisi ekonomik girişim özgürlükle­
rini korumayı amaçlarlar."36 Tam da bu nedenle, şartlar ve fırsatların
bunu gerektirdiği bir zamanda Lucca'lıları birleşmiş ve sahneye çık­
mak için kararlı bir halde buluruz. "Daha 1284 yılında bile ticaret
veya uluslararası kambiyo işlerinde büyük ölçekte faaliyet gösteren
bilindik 22 şirket vardır, bunlar etkinliklerini yabancı pazarlarda on­
ları temsil eden ortakları veya aracıları yoluyla yürütür. İçlerinden
l l 'i Papalık tarafından yurtdışında toplanan Papalık fonlarının mev­
duatçıları olarak atanmıştır ve bu sayede Batı'da faaliyet gösteren iş
örgütleri içinde en zengin ve en güçlüleri arasında yer alırlar.m' Kuş­
kusuz Riccardi'lerin şirketi 1 200'lü yılların İtalya'sındaki en önemli
ticaret ve bankacılık şirketi halini alacaktır.38
Lucca'lı sarraflar, günümüze ait bir terimle ifade edecek olur­
sak, glocal'dır [yerel-küresel]: Yani küresel ölçekte düşünüp yerel öl­
çekte faaliyet yürütürler. İ lgilerinin odağında her zaman için köylü­
ler yer alır: "Köylüye verilen borçlar görece daha güvenlidir, zira
tarımsal ürünlerin garantisine sahiptir (mahsul öylece buharlaşıp

34 "Le origini della banca in un Comune italiano: Lucca ne! XIII secolo", s. 67.
35 Agy., s. 63.
36 Agy., s. 70.
37 Agy., s. 80-8 1 .
38 Thomas W. Blomquist, Merchant Families, Banking and Monry in Medieval Lucca, Ash­
gate, Aldershot, 2005, s. 530.
58 PARA N I N İCADI

yok olmaz). Köylü, bankodan nakit borç para alır, bu onu idare etme­
ye yetecek veya tohum ya da alet edavat almasını sağlayacak küçük
miktarlardır ama ödemeyi hasat veya bağbozumu vakti geldiğinde
ayni olarak (buğday veya şarap cinsinden) yapmak zorundadır. Yani
söz konusu olan yalnızca güvenli değil, aynı zamanda karlı bir borç­
landırma işidir.(...) Floransa taşrasında bu türden borçlandırmalar
yüzde 30 kar getirmekteydi."39
Uluslararası planda Lucca'lıların sıçrama tahtası Cenova kenti­
dir ve Lucca'lılar 1 3 . yüzyılın sonunda buradaki en faal bankerler
arasında yer almaktadır. Ham ipek ve onu renklendirmek için gere­
ken maddelerin geliş noktası Ligurya bölgesinin liman kenti ile ipek­
li kumaşların boyandığı, dönemin manifaturacılık merkezi Lucca
kentini (tıpkı İngiliz yününün işlendiği bir merkez olan Floransa
örneğindekine benzer şekilde) birbirine bağlayan verimli bir döngü­
nün tam ortasında yer aldıklarından bir miktar şans eseri finansçı
olmuşa benzerler. Cenova'da ikamet eden Lucca'lı tüccarlar, Toska­
na'daki atölyelerinde ihtiyaçları olan maddeleri tedarik etmek için
Ligurya Denizi kıyılarına gelen hemşerilerine Ceneviz parasıyla
avans vermeye başlarlar. Manifaturacılar da bunun karşılığında Ce­
nova'da ellerine geçen parayı Lucca'da yerel para cinsinden geri öde­
meye çalışırlar.
Kısa süre içinde Toskanalılar, Ortaçağ Avrupa'sının en önemli
ticari buluşma noktasına açılmak için Alpler'i aşıp Fransa'ya geçerler:
Champagne bölgesi fuarları. "Lucca'lılar, Alp ötesi Avrupa'yla dü­
zenli ticari ilişkiler gösteren ilk Toskanalılar, hatta ilk İtalyan tacir­
lerdi."40 Lucca'lı Dino Rapondi Brugge, Paris, Anvers, Avignon, Ve­
nedik, hatta Doğu Akdeniz'de şubeleri bulunan iyi yapılandırılmış
bir ticaret şirketinin başındadır. Fransa'da Burgonya dükleri için as­
keri savunma işleri yöneticiliği, diplomatlık, hatta bakanlık yaptığı
düşünülürse çok yönlü bir kişilik olduğu söylenebilir. Dük ailesinin
bir mensubu I. Bayezid tarafından kaçırıldığında 100.000 dukalık
altını gibi (350 kilogram) astronomik bir rakama ulaşan fidyeyi öde-

39 "Le origini della banca in un Comune italiano: Lucca ne) XIII secolo", s. 75.
40 Agy., s. 82.
BAN KALAR VE BANKERLER 59

me işini üzerine alan Rapondi'dir. 141 5'te öldüğünde kendisine layık


bir büstle ölümsüzleştirilerek Dijon'daki dukalık şapeline gömülür.•1
Lucca'lı bankerlerin yıldızı sönerken Floransalılarınki yükselir,
gerçi 1 5. yüzyılda Lucca'daki kredi operatörlerinin çoğu bu kentin
yerlisi değildir ama hepsi Floransa'ya bağımlıdır.
Buna karşın Cenova kenti bir başka yıldızın, Piacenza'lı Gug­
liemlo Leccacorvo'nun yıldızının parladığını görecektir. Bankası -
adının geçtiği en eski tarihli belge 1 244 yılına aittir- "modern" ola­
rak tanımlanabilecek ilk bankodur; örnek vermek gerekirse çift kayıt
usulü tutulan (ancak yarım yüzyıl sonra yaygınlaşacak bir yöntem)
muhasebe kayıtlarının örtüşmediği hallerde bile müşterilerinin ek
hesap kullanmasına izin verir. 42 Bankosu gerek kambiyo gerekse
mevduat işlemleri gerçekleştirir ama Leccacorvo'nun asıl şansı Ce­
novalı Fieschi ailesiyle bağlarıdır. Bu ailenin bir üyesi, Sinibaldo,
1 243 yılında IV. Innocentius adıyla papa seçildiğinde bu bağlar iyi­
den iyiye sıkılaşır. 1253 yılında Leccacorvo, Fieschi ailesinden aldığı
yüklü miktardaki sermayeyi bir deniz iş ortaklığına yatırır, istikamet
Safi Limanı'dır, "Atlantik kıyısında bulunan bu Cezayir limanı aynı
zamanda kıtanın içlerinden altın tozu taşıyan kervanların varış nok­
tasında yer alır. Birkaç gün sonra başka bir yatırımcıyla ama aynı is­
tikamette diğer bir iş ortaklığı yapıldığı düşünülürse, bundan Ceno­
valıların daha sonra Vasco da Gama'nın da izleyeceği rota boyunca
güneyin derinliklerine nüfuz ettiklerini gösteren günümüze kadar
ulaşabilmiş en eski tanıklıklarla karşı karşıya olduğumuz sonucunu
çıkarabiliriz.'"" Bu yıllar geçtiğimiz bölümde görmüş olduğumuz
üzere, altın paraya geri dönülen ve genovino basılan (1252), başat öne­
me sahip yıllardır. Dolayısıyla Piacenza'lı bankerin "Batı Avrupa'nın
sikke kıtlığı ve yaygın enflasyona karşı kusursuz bir çözüm sunan
altın para sistemine geri dönüşü"nde44 önemli bir rol oynamış olması
muhtemeldir. Leccacorvo Bankosu Guglielmo'nun ölümünü takiben

41 // mercante italiano ne/ Medioevo, s. 72.


42 "Le origini della banca medievale", s. 23.
43 Agy., s . 26.
44 Agy.
60 PARAN I N İ C A O I

1259 yılında iflas eder. İflas, o yıllarda Cenova kentini allak bullak
eden siyasi ve ekonomik gelişmelerin çıktısıdır.
1 200'lerin Rothschild'leri olarak da tanımlanan, 1 3 . yüzyılın en
önemli bankerleri ne Lucca'lı ne de Cenovalıdır, aksine Siena'lılar­
dır. Siena kenti o dönemde Avrupa'nın finansal kalbidir ve liderliği
ancak bir sonraki yüzyılda Floransa'ya kaptıracaktır. Bu kentteki
bazı aileler krediye balıklama dalar. Salimbeni'ler, Tolomei'ler (Dan­
te Alighieri "Araf"ın V. kantosunda Pia de' Tolomei'den bahseder:
"Anımsa beni de, adım Pia; / Siena can vermişti bana, Maremma aldı
canımı")45, Piccolomini'ler (içlerinden biri, bilge hümanist Enea Sil­
vio 1 5. yüzyılın ikinci yarısında II. Pius adıyla papa seçilecek ve Ka­
tolik Kilisesi'nin en önemli papalarından biri haline gelecektir) ve
Bonsignori'ler: Bu sonuncuların zenginliği, alçakgönüllü kökenleri­
ne, Bonsignori di Bernardo'ya dayanır, kendisi diğer ortaklarıyla bir­
likte Siena ve Grosseto kentlerinin tuzla gümrüklerinin ihalesini alır
(işte size bu dönemde, öncesinde ve sonrasında tuz ticaretinin ne
denli önem taşıdığına ve taşımaya devam edeceğine dair bir kanıt
daha). Gran Tavola Bankası'nın kurucusu oğlu Orlando, hiç kuşku­
suz 1 3 . yüzyılın en önemli bankeri olacaktır. "Bonsignori'ler Sie­
na'nın büyük toprak ve mülk sahibi ailelerinden gelmezler. Onlar,
tıpkı Rothschild'ler gibi kendi eserleri ve işlerinin çocuklarıdır."46
Siena'lılar ticarete l lOO'lerin sonuna doğru atılır ve epey kısa
sürede yüksek bir kusursuzluk ve uzmanlık seviyesine ulaşırlar. İtal­
yan ticaretinin Avrupa'daki genişlemesinin öncülleridir Siena'lılar,
her yerde onlarla karşılaşırız: Henüz 1 2 . yüzyılın sonundan itibaren
Fransa'nın Champagne bölgesi fuarlarında; 1220'ler civarında yün
ticareti yaptıkları ve borç para verdikleri İ ngiltere'de; Romalı tüccar­
larla işbirliği içinde Papalık avlusunda. "Hiç kuşkusuz Siena'lılar tut­
kuya, girişkenliğe, zekaya ve eyleme geçme kapasitesine sahiptir. (...)
Birkaç on yıl içerisinde, daha o zamanlar bile kelimenin gerçek anla­
mıyla bir tekel oluşturacak ya da hiç değilse bütün pazarlar üzerinde

45 İlahi Kamedya, "Araf', V. Kanto, s. 3 2 1 . (Y.N.)


46 Mario Chiaudano, "I Rothschild del Duecento. La Gran Tavola eli Orlando Bonsigno­
ri", Bullettino senese di storia patria, 1935, Cilt 6, Sayı 2, s. 109.
BAN KALAR VE BANKERLER 61

mutlak bir hakimiyet elde etmelerini garantileyecek koşulları yarata­


cak denli büyük bir güce erişerek (...) tüm Avrupa'yı kapsayan engin
bir iş ağı örerler."•7
Siena'lıların getirdiği sistem oldukça gelişkindir. Akdeniz'in ta­
mamına İ ngiliz yünlü kumaşlarını ihraç etmek amacıyla Cenova,
Pisa ve Venedik gemilerini kullanırlar ve 1 3 . yüzyılın ortasına gelin­
diğinde Champagne bölgesi fuarlarında gerçekleştirilen ödeme ve
kambiyo işlemlerini tartışmasız biçimde yönetmeyi başarırlar. An­
cak Piccolomini ve Salimbeni'lerin faaliyetleri yavaş yavaş azalsa da
Bonsignori'ler büyür de büyür: Aragon Hanedanı'na, İ ngiltere kra­
lına, Napoli ve Sicilya Kralı Anjou'lu Carlo'ya, Papalık devletine
hayranlık uyandırıcı meblağlarda avans verirler. Papalar ondalık ver­
ginin toplanmasının yanı sıra Roma'ya ulaşarak paraların kambiyo
ve nakil işlemlerini de Bonsignori'lerin Gran Tavola Bankası'na
emanet eder. IX. Gregorius'un papalığı sırasında "Orlando ve Boni­
fazio Bonsignori ( ... ) Papalık Yüksek Meclisi'nin idari sistemini orga­
nize eder ve mükemmelleştirir.'"" Öyle ki ilerleyen dönemlerde Gran
Tavola Bankası fiilen Vatikan'ın finansal işlemlerini tekeline alır, bir
çeşit dönemin IOR'sine49 (Din İ şleri Enstitüsü) dönüşür. Papa iV.
Urbanus tüm Papalık mevduatlarının Bonsignori'lerin bankasına
yatırılmasını emreder ve 1263'te onları diğer Siena'lı tacirlere karşı
uygulanan yaptırımlardan muaf kılar. Papa iV. Clemens ondalık ver­
ginin toplanması ayrıcalığını onlara bırakır ve bu para sayesindedir
ki Siena'lı bankerler, Benevento Savaşı arifesinde yüklü miktarda
avans verdikleri Anjou'lu Carlo'nun İtalya seferini finanse eder. Pa­
palık'ın bankası konumuna gelmeleri ve "bu ayrıcalıklı konumun
sunduğu güç, Avrupa'da kambiyo pazarını tekellerine almalarını ga­
rantilemiştir.'"0
O dönemde yaşananlar söz konusu olduğunda sıkça karşılaşıldığı
üzere bize kadar ulaşan bilgiler bölük pörçüktür. Orlando Bonsigno-

47 "1 Rothschild del Duecento. La Gran Tavola eli Orlando Bonsignori'', s. 107.
48 Agy., s. 109.
49 lstinıto per le Opere di Religione. (Y.N.)
50 Agy., s. 1 14.
62 PARA N I N İCADI

ri'nin Siena'da yaptığı ilk gayrimenkul alımlarının 1 240 ile 1250 yıl­
ları arasına denk geldiğini biliyoruz. 1 255'te Bonifazio ölür ve iş ha­
yatının bütün yükü, Gran Tavola Bankası'nın kurucusu Orlando'nun
omuzlarına biner. Hemen peşinden gelen yıllarda Siena'lı diğer ta­
cirlerle birlikte şirketin kuruluşu gerçekleşir. Bonsignori'ler safkan
bankerlerdir, "Tolomei ve Salimberi'lerden farklı olarak yalnızca
bankacılık işlemlerinde uzmanlaşmışlardır: Mal alım satımına ve de­
niz ticareti alanlarında spekülatif hareketlere dair bir iz yoktur. En
büyük payı Champagne bölgesi fuarlarında ve şubelerin bulunduğu
kent meydanlarındaki kambiyo işlemleri oluşturur: Paris, Londra,
Bologna, Pisa. ( ...) Bu şubelerin büyük bir beceriyle yönetebildiği kur
çeşitliliği şaşırtıcıdır. Müşteri profili ağırlıkla ticaret erbabıdır: Luc­
ca'lı, Cenovalı, Piacenza'lı, Brescia'lı, Parma'lı, Floransalı, Pistoia'lı
banker ve tacirler"5' , az da olsa Alman tacirlere de rastlanır. "Genel
itibarıyla bakıldığında, Gran Tavola kelimenin teknik ve modern an­
lamıyla bir bankadır ve kusursuzca donatılmıştır. Etkisi, örgütsel
yapısıyla doğru orantılıdır."52 Bonsignori'ler Champagne bölgesi fu­
arlarını tekellerine almakla kalmaz, aynı zamanda Napoleon döne­
mine kadar varlığını sürdürecek olan kambiyo sistemini kusursuz­
laştırmak suretiyle Kıta Avrupası finansını birkaç yüzyıl boyunca
etkilerler.
Bu ölçüde zenginlik ve güç elbette ki Avrupa'nın yarısının okla­
rının Üzerlerine çevrilmesine yol açar. (1271'de Vatikan'ın finansal
işleyişini Siena'lı bankerlerin eline bırakan IV. Clemens'in halefi)
Papa X. Gregorius, Lyon Konsülü'nde açgözlü yöntemlere başvur­
dukları yönünde ağır bir ithamda bulunur. Siena'lı bankerleri İngil­
tere'ye açıldıkları dönemde tanıma fırsatını bulmuş Benedikten ta­
rihçi Matthew Paris onları hiç çekinmeksizin faizcilikle suçlar ki bu
o dönem için hafife alınacak bir suçlama değildir. Bonsignori'ler,
Siena'lı diğer bankerlerle birlikte hicvedilir. Cecco Angiolieri, Rime
[Şiirler] adlı eserinde Fransa'dan dönen Neri hakkında yazar: "Florin
dolu cepler elbette ki onu ısıtmıştı / Oranın insanı farelere benzer I

51 "I Rotlısclıild del Duecento. La Gran Tavola di Orlando Bonsignori", s . 1 1 8.


52 Agy.
BANKALAR VE BANKERLER 63

her biri şakalar yapar ve çene çalar." San Gimignano'lu şair Folgore
onları şöyle betimler: "Fransız usulü giyinmiş beyler / Provence usu­
lü şarkı söyler, dans eyler / ellerinde Magna'nın53 gıcır gıcır aletleri."
Dante'nin "Cehennem"in XXIX. kantosunda yer verdiği müsrifler
takımının başı Nicolü Bonsignori olabilir pekala: "Ama ayrı tutmalı
(...), bu tohumun yetiştiği bahçede, yemeklere pahalı karanfil ekmeyi
akıl eden Niccolo'yu."54
Gran Tavola Bankası henüz 1 3 . yüzyılın ortasından itibaren,
onu sıfırdan yaratan Orlando Bonsignori'nin yönetimi altında mü­
kemmel disiplinli, güçlü bir yapı görüntüsü sunar. Temelde borç
para işlemleri ve her şeyden çok kambiyo kontratlarıyla ilgilenen Ce­
nova kentinde bile bir şubesi bulunur. "Tümü de Cenova dışındaki
kentlerden gelen tacirlerle kotarılan işlerdir: Romalılar, Pisa'lılar,
Siena'lı ve Lucca'lılar."'' Bu durum Liguryalı tacirlerin o dönem için
halen ticareti finansa yeğlediklerini gösterir. Yine Cenova'da, Bon­
signori'nin faaliyetleri Leccacorvo'nunkilerle kesişir: Siena'lı ve Pia­
cenza'lı birlikte bir darphane açarlar.'0
Orlando'nun bankası, 1273'teki ölümünün ardından düşüşe ge­
çer. Geminin dümeni oğul Fazio'nun eline geçtiği yıllarda Vatikan'la
yapılan iş hacmi daralır ve bununla birlikte gelirler de düşmeye baş­
lar, çünkü o dönemde önlenemez yükselişi başlayan Floransa banka­
larının yol açtığı rekabet daha da kızışmaktadır.
Fakat Siena'da işler Lucca'daki gibi gitmez; Bonsignori'lerin ifla­
sının (1298) ardından bile Siena bankacılık sahnesinde yer almaya
devam etse de artık başrol oyuncusu değildir. 1471 yılında kuruldu­
ğunu gördüğümüz Monte dei Paschi temelde Siena Cumhuriyeti'nin
isteği doğrultusunda kurulmuş bir kamu bankasıdır. Bir buçuk yüzyıl
sonra, 1624'te Toskana grandükü, Maremma bölgesindeki kamuya ait

53 Bonsignori'lerin bankası Gran (Magna) Tavola'ya yapılan bir gönderme. (Ç.N.)


54 İlahi Komedya, "Cehennem", XXXJX. Kanto, s. 244. (Y.N.)
55 Mario Chiaudano, "Notizie sulla sede eli Genova della Tavola eli Orlando Bonsignori
( 1 2 5 1 - 1262)", La Diana. Rassegna d'arte e di vita senese, 1933, Cilt 40, Sayı 2, s. 1 1 1 .
56 Franco Guerello, "La crisi bancaria del piacentino Guglielmo Leccacorvo (12 59)", 10-
vista sturica italiana, 1 959, Cilt 7 1 , s. 295.
64 PARAN I N İ C A D I

meralardan elde edilen gelirin mevduatı için garanti verir, işte söz
konusu kuruluşun adı paschi" adı bu mera gelirlerinden gelmektedir.
Lakin artık kredinin "kentin tarihiyle iç içe geçtiği"'" Floran­
sa'nın sırası gelir. 14. yüzyılda biri Bardi'lerin diğeri Peruzzi'lerinki
olmak üzere iki evreden geçilecektir, bir sonraki yüzyıl Medici'lerin
dönemidir. Elbette Ortaçağ'ın en önemli bankerleri sonbahar yağ­
murlarının ardından bir gecede mantar gibi yerden bitmezler. Bütün
Toskana bölgesinde paranın şıkırtısı işitilir, farklı tarafların yaşadık­
ları yeri gelir kesişir, yeri gelir örtüşür; Lucca'lılar ve Siena'lılar zir­
vedeyken Floransalıların el el üstünde oturup beklemediği açıktır.
Ö rneğin 1 194'te Marki Aldovrandino d'Este, Papa III. Innocentius'u
desteklemek için para bulup buluşturmak zorundadır ve yaşadığı
kent Ferrara'dan kalkıp Floransalı bir grup bankere başvurur." Kam­
biyo işlemlerini düzenleyen Arte loncasının henüz 1204 yılında dahi
var olduğunu ve söz konusu yıl içinde lonca temsilcilerinin Floransa­
lılar ve Siena'lılar arasında yapılan bir anlaşmanın hazırlanmasına
katıldıklarını biliyoruz. 60
Floransalı bankerlere her yerde, Kıta Avrupası'nda, Ortado­
ğu'da ve hatta onların yıkımına yol açacak İ ngiltere'de bile rastlanır.
1 309 ile 1 3 77 yılları arasında Papalık merkezinin Roma'dan Fran­
sa'nın Avignon kentine taşınması sırasında papaları takip eder, bütün
bir 14. yüzyıl boyunca -yerlerini Yahudilerin aldığı 1 3 86-1 390 ara­
sındaki dört yılı saymazsak- Venedik topraklarındaki Zara'da (günü­
müzde Hırvatistan'ın Zadar kenti) sarraflık mesleğini yürütürlerken
doğdukları kentle bir kez olsun finansal ilişki kurmazlar, zira "her
halükarda ödemeler Venedik'te gerçekleşmek zorundadır.'76 1
Bardi'ler ve Peruzzi'lerin bankosu Floransa ve tüm Avrupa'nın

57 (İt.) Meralar. (Y.N.)


58 I giochi del/o scambio, s. 394.
59 Simone Luigi Peruzzi, Storia del commercio e dei banchieri di Firenze in tutto il mundo
conosciuto dal 1 200 al 1 34), Cellini, Floransa, 1 868, Cilt 2, s. 1 3 5 .
60 Agy., s . 1 36.
61 Antonio Teja, Aspetti della vita economica di 'Zara dal 1289 al 1409, Tip. Artale, Zara,
1 936, s. 63.
BAN KALAR VE BANKERLER 65

en büyük kredi kuruluşları konumuna gelir, ama yalnız değildirler.


Acciaiuoli'ler onların hatırı sayılır meslektaşlarıdır, daha küçük öl­
çekteyse Pucci'ler, Frescobaldi'ler, Guadagni'ler faaliyet gösterir. Bu
ailelerden bazıları varlıklarını halen sürdürmektedir: 1992 'de ölen
Emilio Pucci, İ kinci Dünya Savaşı'nda madalya kazanmış bir uçak
pilotu olmasının yanı sıra, Milano henüz modada Flci·ansa'nın tahtı­
na kurulmamışken, ünlü bir moda kreatörüydü; kızı Laudomia hala
aynı faaliyeti sürdürmektedir. Son derece kaliteli bir şarap üretici
olan Frescobaldi'ler tüm dünyaya Super-Tuscan sınıflandırmasını
kabul ettirdiler, öte yandan Chiantishire adıyla anılan bölge ailenin
İ ngiltere Prensi Charles'la olan dostluğu sayesinde doğmuştur. Gu­
adagni'ler tıpkı Peruzzi'ler gibi halen ABD'de yaşamaktadır, buna
karşın Acciaiuoli'lerin soyu 1834'te kurumuştur ve son Bardi 1954'te
ölmüştür.
Bu aileler büyük ticari-finansal şirketlerinin doğuşunu özellikle
hammadde ticaretine borçludur. En önemli faaliyet aksı Floransa'yı
Napoli'ye bağlayan hattır: Anjou Krallığı'nın yaptığı buğday ihraca­
tının neredeyse tamamının kontrolüne karşılık Güney İtalya'da yük­
sek talep gören kumaş ithalatı gerçekleşir. İ leriki dönemlerde Flo­
ransalılar, İngiltere'den yün ihracatını da tekellerine alacaktır. Bu
kadar geniş bir ağ üzerinde faaliyet gösterebilmek için güçlü ve iyi
örgütlenmiş olmak gerekir.6' 14. yüzyıl Floransa'sında yüzlerce şirket
faaliyet göstermektedir, ancak pek azı günümüzün çokuluslu şirket­
lerinin eriştiği büyüklüğe ve yapıya ulaşır.
Peruzzi'lerin şirketi 1 2 70 ile 1 2 80 arasına denk gelen belirsiz bir
tarihte, aile hesabına çalışan sayısız tacirin finansal etkinlikler yü­
rütmek için ortaklık kurmaya karar vermesiyle doğar. 63 Buna karşın
gayet kesin bir tarihte, 1 Mayıs 1 3 00'de şirket kendisini "büyük ve
dramatik kaderi"ne doğru taşıyacak nihai biçimine bürünür. 64 Bardi
Bankosu'nun gün yüzünü görmesi Peruzzi'lerinkinden önceye daya-

62 Edwin S. Hunt, Medieval Super-companies. A Study of the Peruzzi Company of Flureru:e,


Cambridge University Press, Cambridge, 1 994, s. 3 .
63 Annando Sapori, Studi di storia economica, Sansoni, Floransa, 1 955, Cilt 2, s. 655.
64 Agy., s. 259.
66 PARAN I N İ C A D I

nır ve daha büyük bir ölçeğe erişir: İtalya çapında -en önemlilerini
sayacak olursak Cenova'dan Palermo'ya, Venedik'ten Bari'ye kadar­
depoları da olan on bir ofis ve aralarında Brugge, Paris, Sevilla,
Konstantinopolis ve Kudüs'ün de bulunduğu Londra'dan Tunus'a
dek uzanan on dört yurtdışı şube. 65
Ancak her zaman için bir aile şirketi olarak kalır: Peruzzi Ban­
kosu'nun kurucuları Filippo ve Arnaldo kardeşlerin, 28'i Arnal­
do'nun, dokuzu Filippo'nun olmak üzere (ne var ki bu ikinci grupta­
kiler çok daha önemli roller üstlenir) bankonun iflasına dek farklı
görevler almış 37 ardılı vardır.66
Bankonun yapısı iyi tayin edilmiştir: Her bir şube bir ortağın
veya üst düzey bir yöneticinin elindedir; en önemli yurtdışı şubelerse
"ayırdığı zamanın karşılığı""7 olarak düzenli bir maaş alan bir ortak
tarafından idare edilir. Ancak idareciler her istediklerini yapamaz;
yetkilerinin sınırı vekaletnamelerle kesin bir şekilde belirlenmiştir;
yönetim talimatları belirli sıklıkta, kimi durumlarda periyodik ola­
rak merkezden iletilir. Her bir şubenin bulunduğu yerellikteki iş
hacmini genişletmekten sorumlu personeli bulunur. Floransa ban­
kolarının şube müdürlerinin sahip oldukları önem öyle yüksektir ki
diplomatik temsilci görevi üstlenirler. Ö rneğin Bardi Bankosu'nun
bir şubesinin yöneticisi olan Francesco di Balduccio Pegolotti kişisel
olarak bir hükümranla anlaşma imzalar; söz konusu olan Ermenis­
tan kralıdır (bu krallık 1 375'te Osmanlıların fethiyle ortadan kalka­
caktır).
Bardi'lerin günümüze ulaşan kayıtlarından öğrendiğimize göre
şirket, 1 3 1 0 ile 1345 yılları arasında doğrudan doğruya 346 kişi istih­
dam eder; "görev dağılımının mevcut yazışma, kasa, muhasebe bö­
lümlerinin yanı sıra iş alınan noterlerle birlikte hukuk dairesi arasın­
da, ulaktan (bizdeki ayakçı) kahyaya (bizdeki vekil) varıncaya dek bir
hiyerarşi içerisinde dağıtılan personelce yürütüldüğünü söylemek

65 11 mncmıte italiano ne/ Medioevo, s. 48.


66 Medieval Super-amıpanies, s. 1 5 .
67 11 banco Medici, s. 1 17.
BAN KALAR VE BANKERLER 67

yeterlidir.'76" Noterler gerek akitleri hazırlamak gerekse de şirketi


mahkeme önünde temsil etmekle yükümlüdür, yani avukat işlevini
yürütürler. " İ ş sözleşmeleri çalışanların lehinedir ancak hastalık, ve­
rimsizlik veya ahlaki sebeplerle işten çıkarılmaları halinde kendileri­
ni savunacak pek az silahları vardır."••
Bizler "Ortaçağ" terimine karanlık ve ilkel bir anlam yüklüyo­
ruz ama böylesi bir tanımlama Ortaçağ'ın Floransalı bankacılık şir­
ketleri söz konusu olduğunda tam anlamıyla yersiz kaçıyor. Bardi'ler
nasıl hızlı ve etkin çalışılacağını kanıtlamayı bilir. 1 3 3 6 yılında XII.
Benedictus, amansız bir kıtlığın pençesinde neredeyse İ slamiyeti
seçmenin eşiğine gelen Ermenilere buğday yardımı yapmaya karar
verdiğinde Bardi'lerin Avignon şubesi zaman kaybetmeksizin hare­
kete geçer. 10 Nisan'da iş emrini ve aynı anda 10.000 florinlik öde­
meyi alır, yalnızca yirmi gün içinde, yani ayın sonuna gelinmeden
Napoli ve Bari'deki adamları 7.000 tonu aşkın buğdayı çoktan satın
almış ve hatta bunları Napoli ve Manfredonia limanlarından Kilik­
ya'ya (Ermeni Krallığı, günümüzde Suriye ve Türkiye toprakları
arasında bulunan coğrafyada yer alır, bugünkü Ermenistan Cumhu­
riyeti'nin bulunduğu Kafkasya bölgesinde değil) taşıyacak gemileri
dahi kiralamıştır.'0
Papalık devletini Ortaçağ ve Rönesans bankerlerine bağlayan
çifte düğüm bu olay sayesinde çok iyi anlaşılır: Papalık devleti bu
bankerleri kendi hizmeti için kullanır ve karşılığında hiç de ikincil
addedilmeyecek bir özellikleri olan tefecilik yapmalarına göz yumar.
Krediyle uğraşanlar papa sayesinde en yüksek kazançlarını elde eder;
örneğin ileride göreceğimiz gibi Medici Bankosu'nun Roma şubesi­
nin iş hacmi her zaman Floransa şubesininkinden büyüktür. Papa­
lık'a gelir akışı, diğer bütün İtalyan kentlerindeki ticaret merkezleri­
nin toplamından yalnızca bir nebze düşüktür ve ticareti etkileyip
dengeleri değiştirecek kadar büyük bir değer taşır."

68 Medieual Super-amıpanies, s . 49.


69 Agy.
70 Agy., s. 54.
71 IJ banca Medici, s. 1 .
68 PARA N I N İ C A D I

Bir dönem Peruzzi'lerin ortağı olmuş, Floransalı vakanüvis Gi­


ovanni Villani'nin tanımıyla "Hıristiyan ticaretinin sütunları" sayı­
lan Bardi'ler, Peruzzi'ler ve Acciaiuoli'lerin 1 345 yılı civarında o çok
gürültü koparan trajik iflaslarını gelecek bölümde konuşacağız. Bu
noktada, yaşanan şokun 50 yıl boyunca, dahası Medici Bankosu'nun
kurulduğu 1 397 yılına kadar, onların yerini başkasının almasını en­
gelleyecek kadar büyük olduğunun altını çizmek yeterlidir. Aynı za­
manda şu da yerinde bir gözlem olacaktır; bir taraftan bakıldığında
ne Bardi ne Peruzzi ailesi hiçbir zaman Floransa senyörlüğünü elde
etmeye heveslenmemişken Medici'ler bunu elde edeceklerdir, diğer
taraftan bakıldığındaysa Medici'lerin bankosu asla Bardi'lerin ya da
Peruzzi'lerinkinin eriştiği büyüklüğe ulaşamayacak, "Bir zamanla­
rın neredeyse küresel ölçekteki öncü rolüne asla erişemeyecektir:
Medici'ler, Bardi ailesi değildir.mı
Medici'ler döneminin Floransa'sındaki banka sayısı da hiçbir
zaman o büyük iflaslar öncesindeki doruk noktasını yakalayamaz:
Vakanüvis Giovanni Villani'nin aktardığı kadarıyla 1 3 3 8 yılında 80
banko faaliyet göstermektedir; 2 0 yıl sonra, yani kara vebanın he­
men ertesinde banko sayısı 57'dir; 1 399'da bu sayı 7 1 'e çıkar ama Me­
dici'lerin en şaşaalı döneminde yani 1490 civarında yalnızca 3 3 'e dü­
şer. Bunun üzerine, 1490 yılında yani Medici'lerin kentten sürgün
edilişinin arifesinde halihazırda çöküş emareleri kaydedildiği ekle­
nebilir: Arte del cambio bürolarını dolduracak yeterli sayıda üye bile
bulunamamaktadır. 73
Bardi'ler ve Peruzzi'ler ile Medici'ler arasındaki fetret devrinin
başkahramanları Alberti'lerdir; onlar da safkan Floransalıdır, krizi
atlatmayı başarır ve papalık işlerini ele geçirerek iflas etmiş rakipleri­
nin yerini alırlar. Ne var ki Alberti'ler onları ele geçiren kavgacılıkları
açısından da gerçek birer Toskanalıdır, bir arada kalıp büyük bir ban­
ka kurmak yerine çok sayıda küçük rakip şirkete bölünürler. 1 3 82 'de
Floransa'dan sürülür (bu sürgün 1434'e kadar sürecektir); sonunda
bankacılık faaliyetlerine elveda demek zorunda kaldıklarını da ekle-

72 I giochi del/o scambio, s. 395.


73 Agy., s. 22.
BAN KALAR VE BANKERLER 69

mek gerekir. Durumdan faydalananlar Medici'ler, Pazzi'ler, Rucellai'


ler ve Strozzi'lerdir. Bunlardan ilki diğer hepsini gölgede bırakacak
olsa da Strozzi'ler de hatırı sayılır bir bankacılık faaliyetine ulaşır.
Floransalı pek çok banker ismi arasından Medici'lerinki en ta­
nınır olmaya yazgılıdır, ama bunun nedeni yürüttükleri kredi faali­
yetleri değil, bu ailenin Floransa'nın yönetimine gelmesi ve kentin
bugün halen hayranlık duyduğumuz Rönesans devrindeki görkemi­
ni bu aileye borçlu olmasıdır. Bankanın muazzam derecede önemli
bir konuma ulaşmasını sağlayan Cosimo, filozoflar, mimarlar ve res­
samlarla dostane ilişkiler içerisindedir, bir sanat hamisi ve büyük ka­
musal projelerin finansörüdür; torunu Lorenzo son derece kötü bir
bankacıdır zira bankoyu iflasın eşiğine getiren de odur ama sahip
olduğu kültür ve açık fikirliliğiyle "Muhteşem" sıfatıyla anılacaktır.
Medici Bankosu'nun doksan dört yıllık tarihi "sanatın ve tefeciliğin
çiçeklendiği bir dönem"'4 olarak kayıtlara geçer.
Hemen açıklık getirmek gerekir ki bankacılık deneyimi açısın­
dan bakıldığında Medici'ler, "Bardi'leri ve Peruzzi'leri altüst eden
türden bir felaketten kaçınmak amacıyla"" oluşturulmuş "merkez ile
ona bağlı şubeler arasında ilkel bir holding biçimini andıran ilişki
türü dışında"'6 hiçbir yenilik getirmez. Limited şirketi kavramının
henüz bilinmediği bir dönemde her ortak, şirketin bütününün yaşa­
dığı kayıplar karşısında tüm malvarlığıyla sorumludur. "Sınırlandı­
rılmamış sorumluluğun getirdiği olumsuzlukları dizginlemenin ve
şirket karlarını konsolide etmenin tek yolu bütün hesapları kapatmak
ve eskisinin yerine yeni bir şirket kurmaktı."77
Medici'ler onları çevreleyen siyasi ve ekonomik olayları sıklıkla
kontrol etmeyi başaramaz, tüm yapabilecekleri, "Yelkenleri rüzgarın
esiş yönüne bırakmak ve daha iyisini kıvırmaya çalışmaktır."'" Buna
karşın tarih yazmayı başaracaklardır.

74 Lafortuna dei Medici, s. 10.


75 Agy., s. 7.
76 "lnternaıional Private Banking from the Late Middle Ages to the Mid-Nineteenth
Century'', s. 1 9.
77 Carlo M. Cipolla, Tre storie extra vaganti, il Mulino, Bologna, 1994, s. 1 5 .
78 11 banco Medici, s . 8 .
70 PARA N I N İ C A O I

Şüphesiz ki aile uzun zamandır kredi sektöründe faaliyet göste­


rir: Medici'lerden Vieri di Cambio veya diğer adıyla Cambiozzo
(yazgısını muştularcasına bir isim) 1 3 70 yılı civarında Roma ve Ve­
nedik'te şubeleri, Zara'da yazışma ofisi bulunan önde gelen Floransa­
lı bankerler arasındadır. Uzaktan akrabası Giovanni di Bicci Roma
şubesinde çalışır ve 1 3 85'te şube müdürü olur. Vieri ölünce şirket
bölünür ve Giovanni di Bicci, Roma ayağını (borçlarıyla birlikte)
devralır.
1 Ekim 1 397'de işlerini Floransa'ya taşır: Bu, Medici Bankosu'
nun kuruluş tarihidir. İ ki ortağı vardır, 50 yıl önce iflas etmiş banker
ailesine mensup Benedetto di Lippaccio Bardi ve Gentile di Baldassa­
re Boni. Bu ikincisi birkaç ay sonra kendi koyduğu sermaye payını
alıp ortaklıktan çekilir.79 The Beatles'ın Ringo Starr'dan önceki bate­
risti olan, grup şöhrete ve her şeyden önemlisi paraya kavuşmadan
gruptan ayrılan Pete Best'in sonunu anımsatan inanılmaz bir hata.
Bankanın merkezi, en şaşaalı günlerinde bile Roma şubesinin iş
hacmine erişemeyecektir. Medici ailesine mensup bankerlerin atası­
nın niçin evine döndüğü sorusu üzerine biraz fikir yürütülebilir.
"Roma bir sermaye kaynağıydı, Avrupa'nın en önemli bankacılık
merkezi olan Floransa ise daha elverişli yatırım olanakları sunuyor­
du. Büyük olasılıkla Giovanni di Bicci Roma şubesinin aşırı serma­
yesini Floransa'nın finansal pazarlarında işletecek birini arıyordu."80
Medici'ler Papalık'ın zengin hazinelerine ait paraları işletmekle kal­
maz, bunun yanı sıra Roma'da yaşayan kardinallerin, başpiskopos ve
piskoposların finansal birikimlerini de, az çok uzun sayılabilecek bir
dönem boyunca yatırım amacıyla kendilerine çeker.
Gerek Floransa'daki merkez gerek şubeleri olsun, bu bankanın
tarihi hakkında bu denli şey bilmemizin nedeni muhasebe kayıtları­
nın büyük kısmının korunmuş olmasıdır. 1 Ekim 1 397'den 24 Mart
145l'e, yani kuruluşundan en görkemli yıllarının büyük kısmına dek
uzanan dönemi kapsayan üç muhasebe kayıt defteri elimizde bulunur

79 La fortuna dei Medici, s. 38.


80 11 banco Medici, s. 60.
BAN KALAR VE BANKERLER 71

(Büyük Cosimo dizginleri 1429'da ele geçirir ve 1464'te ölür, bu an­


dan itibaren gerileme süreci başlar, ancak daha 1455 yılında banko­
nun büyümesi durmuştur ve "dinamik bir dünyada duraklama kaçı­
nılmaz hale gelir"). 81 Kayıtlar, ki her şubenin bir kayıt defteri vardır,
ortaklardan biri tarafından tutulur ve "verilen önemden ötürü kağıt
üzerine değil parşömen üzerine yazılırlar"8', defterler "borç ve alacak
girişleri karşılıklı sayfalarda olacak şekilde Venedik usulüne göre çift
kayıt esası uyarınca tutulur"83, değiştirilmeleri daha zor olduğu için
Arap rakamları yerine Romen rakamlarıyla kaydedilirler (ama ileride
göreceğimiz gibi Arap rakamları ve dolayısıyla sıfır, çift kayıt usulün­
de tercih edilen taraf olacaktır). "Tanrı ve kar adına"84 başlığını taşı­
yan muhasebe kayıt defterlerine her türlü muhasebe işleminin yanı
sıra çalışanların isimleri ve onlara ait haberler de not düşülürdü. Ör­
neğin bu kayıt defterleri sayesinde Niccolü Machiavelli'nin niçin Gi­
ovanni di Bicci'nin hayırseverliği ve açık fikirliliğini övdüğü anlaşıla­
bilir: Kayıtlar, bankanın kurucusunun tehlikeli finansal sulara yelken
açan eski iş arkadaşlarına yardım eli uzattığını göstermektedir."
Ö nce Giovanni, sonra da Cosimo'nun en güçlü yanı, onlara 65
çalışanı ve yedi şubesiyle (bir karşılaştırma yapmak gerekirse Bar­
di'lerden daha küçük olan Peruzzi'lerin aşağı yukarı bir yüzyıl önce
90 çalışanı ve 15 şubesi vardı) çağının en önemli bankası olmalarını
sağlayan personel yönetimi becerileridir. Merkez ile şubeler arasın­
daki mesafeler çok büyük ve zamanın iletişim araçları çok yavaştır,
öyle ki "Arte del cambio loncası bir finans merkezinden diğerine git­
mek için gereken azami süreyi belirlemiştir. Floransa'dan Brugge'e
altmış gün, Floransa'dan Venedik'e on gün, Floransa'dan Avignon'a
otuz gün. Floransa'dan Barselona'ya altmış gün. Londra'ya ulaşmak
için 90 gün veya üç ay". 86
Dolayısıyla şube müdürleri büyük bir özerklikle hareket eder.

81 J/ banco Medici, s. 103.


82 Agy., s . 68.
83 La fortuna dei Medici, s . 3 3 .
84 Agy., s . 29.
85 11 banco Medici, s. 7 5.
86 Lafortuna dei Medici, s . 41.
72 PARA N I N İ C A D I

Merkezin tam güvenine bel bağlamak zorundadırlar ama aynı za­


manda kendi başlarına da karar alabilmelidirler. Kazançları teşvik
esasına dayanır ve Medici'ler şube müdürlerine düzenli maaş öde­
mektense onları gelire ortak eder.87 "Haşin patron Cosimo buna kar­
şın elde edilen karı şube müdürleriyle bölüşmekte cömerttir. İyi hiz­
metin tadını çıkaranlar şirket yararına sözleşmelere imza atmakta
güçlük çekmez."88 Dahası da var: Daha etkin ve girişimci çalışanlar
ortaklığa yükselme şansları olduğunu bilir. "Küçük ortaklar elbette
ki işten çıkarılamazlardı ama kolaylıkla görevlerinden azledilebilir­
lerdi zira Medici'ler hep, istedikleri zaman ortaklık sözleşmesini fes­
hetme yetkisini saklı tutmuşlardır."89 Her halükarda bu nadiren baş­
vurulan bir önlemdi. Şube müdürleri ayrıca çok sıkı meslek ahlakı
kurallarına uymak zorundadır: Kumar oynayamaz, evlerine kadın
alamaz, pahalı hediyeler kabul edemez, sigorta sözleşmesi yapamaz
veya bahse giremezler. •0
Kafaları gayet hızlı çalışan ama elleri ceplerine aynı hızla git­
meyen ister Giovanni di Bicci ister Cosimo olsun, şube müdürleri
söz konusu olduğunda yaşanan sınırlı ve tedbir amaçlı istisnaları say­
mazsak rakiplerinin verdikleri maaşlarla aynı oranda olacak ölçüde,
çalışanlarına az para öderler. "Maaş zammı ve terfiler büyük ölçüde
kişisel performansa bağlıydı."91 İlk aşamada banka tercihen Medici ve
Bardi ailelerine mensup kişileri işe alır (diğer yandan Cosimo, Bar­
di'lerden biriyle evlenir, eski ve yeni bankacılık eliti arasında gerçek­
leşen sembolik bir evlilik).
Medici'ler bankacılık mesleği sayesinde çok zenginleşir, Gio­
vanni di Bicci karısının çeyizi olan 1 .500 florini Roma'da yatırım
olarak kullanarak yola çıkmıştır, Floransa'ya dönüp bankanın temel­
lerini attığında sermayesini üçe katlar, zira bankanın kuruluşunda
koyduğu sermaye 5.500 florindir. 2 3 yılın ardından iş hayatından

87 il banco Medici, s. 62 .
88 Agy., s. 1 10.
89 Agy., s. 1 1 8.
90 Agy., s. 129.
91 Agy., s. 66.
BAN KALAR VE BANKE RLER 73

çekildiğinde bankası toplamda 1 52 .820 florinlik bir gelir elde etmiş­


tir, bu meblağın dörtte üçü, 1 14.615 florini ona aittir, yani yılda or­
talama 4.983 florin. O dönemde dört başı mamur bir saray inşa et­
mek için 100 florinin yettiği düşünülürse, Giovanni bu parayla 1 1 5
saray veya bir başka deyişle 23 yıl boyunca her yıl beş saray inşa etti­
rebilirdi.92 Hiç de fena sayılmaz.
Büyük Cosimo çok becerikli bir adamdır, onun yönetimi altın­
da aile bankosu dönemin en önemli bankacılık kurumu halini alır,
sahip olduğu prestij ve etki yalnızca Arno Nehri kıyısıyla sınırlı kal­
maz. Papa II. Pius'a göre, "Bütün İtalya'dan hükümdarlar ve prensler
onun tavsiyelerine başvururlar."93 Medici ailesinin reisi fosso tutto mı'94
diyen biri değildir, takım çalışmasının, görev dağılımının değerini
bilir, her şeyi kontrol etmekle zaman ve enerji kaybetmez, üzerinde­
ki yükü altında çalışanlara bölüştürürken yine de dizginleri bir an
olsun bırakmaz. Kuralları koyan, yönergeler hazırlayan ve direktif­
lerin harfi harfine yerine getirilmesini sağlayan odur. Yetkilerini
aşan ve emirlerini kulak ardı eden şube müdürlerine karşı acımasız­
dır. Brugge şubesinin başındaki Angelo Tani, Lombardlarla, dahası
İtalyan rehinleri üzerinden borç para temin eden kişilerle yaptığı
müzakereler sırasında aşırı yüksek kredi sağlayıp şubeyi zarara sü­
rüklediğinde Cosimo onu şirketten atmakla tehdit eder. Kendisini
böylesi sert bir tedbire başvurmaktan vazgeçiren danışmanları araya
girmiş olmasa bu dediğini yapacağı su götürmez. 95
Sert ve taviz vermez yapısına karşın Medici ailesinin reisi yüce
gönüllü olmayı da bilir: Floransa şubesinin müdürü Folco Portinari,
arkasında dokuz yetim bırakarak 143 1 'de öldüğünde onları kendi ça­
tısı altına alıp bakımlarını üstlenen Cosimo olur. Ancak talih tersine
döndüğünde Medici'ler yaptıkları iyiliğin karşılığını alamayacaktır;
dahası Portinari kardeşlerden ikisi onların mahvında rol oynar.96

92 Uı fortuna dei Medici, s. 38.


93 II banco Medici, s. 109.
94 (Venedik lehçesi) Her şeyi ben yapanın. (Ç.N.)
95 II banco Medici, s. 1 1 O.
96 Agy.
74 PARAN I N İ CA D I

Bankonun tarihinde önem taşıyan yıllar (1435'ten 1455'e kadar),


genel müdür Giovanni di Amerigo Benci'nin (üçüncü muhasebe ka­
yıt defterinin tamamı onun elinden çıkmıştır) yönetiminde geçen
20 yıldır. Giovanni Benci yönetimine genel itibarıyla Ortaçağ'ın
İtalyan tüccarlarının yaşam tarzı rengini çalmıştır: Uzun yıllar ara­
lıksız yurtdışında ikamet etmelerine karşın nadiren yabancı veya
başka İtalyan kentlerinden kadınlarla evlenirler (günümüzde İtal­
ya'da hala "kendi toprağının kadını ve öküzü" deyişinin kullanılma­
sı tesadüf sayılmaz). "Bu nedenle hizmetçi kadınlarla, kölelerle ve
yerel halktan kızlarla gayrimeşru ilişkiler bir hayli yaygındır; pa­
pazların vaazlarında buna dair dolaylı kanıtlar bulunur. ( ... ) Kilise­
nin şimşeklerini Üzerlerine çekmelerine karşın özel hayata ilişkin
göreneklerdeki gevşeklik tüccarlar tarafından büyük bir müsama­
hayla yorumlanmıştır. Mesleki kariyerlerinde engel teşkil edecek
büyük bir kınamayla karşılaşmazlardı. Gayrimeşru çocuklar sıklık­
la meşru olanlarla birlikte aynı çatı altında büyürdü."97 Tıpkı, kölesi
olan bir genç kızdan Carlo adında bir çocuk sahibi olan Cosimo'nun
yaptığı gibi: Bir an olsun duraksamadan onu meşru çocuklarıyla
birlikte evine kabul etmiştir.
Medici'ler Giovanni Benci'yi zengin eder: Alçakgönüllü bir ai­
leden geliyor olmasına karşın öldüğünde arkasında Floransa'da bir
saray, çeşitli kentsel araziler, çokça çiftlik, Monte Comune kredi
bankasına ait hisseler ve hatırı sayılır miktarda nakit para bırakır;
işvereninden sonra Floransa kentinin en çok vergi veren ikinci mü­
kellefidir. Benci bu zenginliğin karşılığını bankayı görkeme kavuş­
turarak öder: Onun yönetimindeki yıllar en büyük genişlemeye ve
en yüksek kara erişildiği dönemdir. Kuruluşunu takip eden beş yıl
içerisinde Medici Bankosu'nun yalnızca on yedi çalışanı bulunmak­
tadır: Floransa'daki merkezde beş, Roma ve Venedik şubelerinde
dörder, Napoli ve Gaeta şubelerinin toplamında dört çalışan daha.
Medici'lerden Giovanni di Bicci 1429 Şubat'ında ölür; ama en büyük
ve en becerikli oğlu olan Cosimo'ya yavaş yavaş daha fazla sorumlu­
luk yükleyerek geçiş sürecini hazırlamıştır. Yirmi yıl kadar sonra,

97 il banco Medici, s. 84.


BAN KALAR VE BANKERLER 75

1441'de banka daha büyük bir organizmanın çatısı altında bir araya
gelmiş çeşitli şirketlerden oluşan holding yapısına bürünmüştür:
Floransa'daki Tavola Bankası, Roma ve Venedik şubeleri, Ancona,
Brugge ve Cenevre'de yer alan komandit şirketler (bu sonuncusu
Lyon kentinin bir fuar merkezi olarak İsviçreli muadilini gölgede
bırakmasının ardından Fransa'ya taşınacaktır). Birkaç yıl içinde
Pisa, Londra ve Avignon şubeleri gelir, sonuncusu 1452 yılında açı­
lan Milano şubesidir.•• Medici'ler en önemli şubelerin müdürlerini
şirket ortakları arasından seçtiğini gördüğümüz Peruzzi'lerin aksi­
ne yöneticileri çalışanların arasından seçer ve ardından onlara or­
taklık verirler.
Her bir şube veya işyeri kendine ait ve özerk ticari unvanı, ser­
mayesi, muhasebe kaydı ve yönetimi olan ayrı hukuki tüzel kişilerdir
(bu dönemde "mahsup" olarak adlandırılırlar). "Her şube bir diğeri­
ne yabancı bir müşteriymiş gibi davranırdı ve sanki tamamen ayrı
şirketlere aitlermişçesine kendi hesabına komisyon ücreti hesaplar­
,
dı.' .. Buna karşın Medici'lerin şirketinde, Bardi'lerin ve Peruzzi'le­
rinkine kıyasla daha büyük bir gücün merkezde toplandığının altını
çizmek gerekir: Ö rneğin Cosimo herhangi bir meselede hissedarlara
danışmak veya ortakların onayını almak zorunda değildir. 100
1455 yılında yapısal bir değişikliğe giden banka holding konu­
munu terk ederken Medici'ler, her biri bir şubenin başına geçecek
şekilde doğrudan doğruya ortak olurlar ve böylelikle ana şirketin
aracı rolünü ortadan kaldırırlar.101 Ortaçağ'a ait bu kurumun gerile­
mesi anlık bir olay değildir, Cosimo'nun ölümünden (1464) ailenin
Floransa'dan sürgün edilişine (1494) dek uzanan otuz yıllık dönemi
kapsar. "Bu tarihte banko neredeyse iflas halindedir ve işler vaziyet­
teki az sayıda şube (Lyon, Roma ve Napoli) ezici güçlüklere karşın
varoluş mücadelesi vermektedir."102

98 // banco Medici, s. 92.


99 Agy., s. ı ı 5.
100 Agy.
101 Agy., s. 105
102 Agy., s. 5 1 9
76 PARAN I N İCADI

Büyük Cosimo'nun halefleri hiçbir zaman ne onun sahip olduğu


güce ne de kapasiteye erişebilecektir; iyi danışmanlar seçmek şöyle
dursun, etraflarını onları yanlış yönlendiren vasat danışmanlarla
doldururlar. Muhteşem Lorenzo zamanının en büyük devlet adam­
larından biri konumuna gelde de iş dünyası için sınırlı bir eğilimi
vardır ve bu alanda gücü her şeye yeten bir kişiye dönüşen genel mü­
dür Francesco Sassetti'ye güvenmeye devam eder.103 Ne var ki Sasset­
ti vasat biridir, herkesi memnun etmeye çalışır ve zor kararları erte­
ler - bir şirketi batırmanın en iyi yoludur bu.
Medici Bankosu'nun sonu aynı zamanda Toskana baharının bi­
tişine işaret eder. "Şüphesiz ki İtalyan bankerler, Katalan özellikle de
Barselonalı meslektaşlarıyla birlikte Ortaçağ'ın bankacılık faaliyetle­
rini domine etmiştir, ancak 15. yüzyılın sonunda bir sonraki yüzyılda
liderliğe oturacak olan Güney Almanyalı bankerlerin güçlü rekabe­
tiyle karşılaşmaya başlarlar. Bunlar arasında en önemlileri Fugger'
ler ve Welser'lerdir, ancak bunlara başkaları da eklenecektir elbette.
Fugger'ler liderliklerini büyük ölçüde Habsburg'larla, özellikle de
İmparator V. Karl'la olan ilişkilerine borçludur."104

Bankacılık faaliyeti İtalya'da köklü şekilde değişir. 140l'de Bar­


selona'da ortaya çıkan Taula de Cambis'ten itibaren özel bankaların
yerini kamu bankaları almaya başlar. Cenovalı Casa di San Giorgio
1407'de, Venedikli Rialto Bankosu 1587'de (sürekliliğin altını çizmek
gerekirse İngiltere Bankası da 1649'da) doğar. Ama bütün bunlara
ileriki bir bölümde değineceğiz.
Medici'ler, kendi hesabına siyasi güç elde etmek için ekonomik
gücü bir kenara bırakır: Bankacılık prenslere layık bir meslek olarak
görülmez. Roma avlusunda dönen entrikaları finansal dalaverelere
yeğlerler, Papa X. Leo ve Papa VII. Clemens bu ünlü ailenin üyesidir
(ve Floransalı banker Filippo Strozzi onların en güvendikleri adamı
olur). Başarılı evlilikler yapmaya ve hükümdar aileleriyle akrabalık
kurmaya girişirler: Medici'lerden Caterina ve Maria Fransa kraliçesi

103 Il banco Medici, s. 525


104 "lntemational Private Banking from the Late Middle Ages to the Mid-Nineteenth
Century", s. 20.
BAN KALAR VE BANKERLER 77

olurlar. Papa X. Leo, asıl adıyla Giovanni de' Medici, 1 Aralık 1 52 1


tarihinde -Martin Luther'i kiliseden aforoz ettiği yıl- ansızın öldü­
ğünde cenaze töreni dönemin Floransalı bankerlerinden oluşan kay­
mak tabakanın da işin içine karıştığı korkunç derecede ciddi bir me­
sele halini alır. Yaşananları yeniden canlandırabilmek Floransa'da
bulunan, Rönesans dönemine ait bir saray olan Capponi Sarayı'na
girmekle mümkündür. Her biri en az 200'er yıllık maziye sahip ama
çoğu daha da eski olan ıvır zıvırla dolu bir odada aile arşivi saklan­
maktadır. Burada Capponi ailesinin soyundan gelen Niccolô, içinde
X. Leo'nun "Cenaze Masraflarına İ lişkin Yazılar" başlığını taşıyan
bir fasikül bulunan bir dosya (klasör demek yerinde olacaktır) çıka­
rır. Merhuma papalara yaraşır bir cenaze töreni düzenleyebilmek
için Filipo Strozzi ve Giovan Francesco Martelli'nin varislerinin
yanı sıra Taddeo Gaddi ve Ludovico Capponi bir araya gelir.
30.000 eskudo sermayeli bir şirket kurarlar: O yıllarda bir piya­
de maaşının aylık iki eskudo olduğu düşünülürse, 7.000-8.000 asker­
den oluşan bir orduyu iki ay boyunca beslemeye yetecek bir meblağ
söz konusu olduğu söylenebilir. Medici ailesinden gelen papanın ce­
nazesi neredeyse bir askeri sefer kadar masraflıdır; lakin mızraklar ve
kılıçlar yerine meşaleler ve mumlara bir yığın para harcanır. Arkalı
önlü dokuz yaprak boyunca meşaleler, fenerler, kandiller, pamuklu
meşaleler, üstüpü meşaleler ve tabii ki mumların listesi sıralanır. Bu
sonuncusu içlerinde en pahalı olanıdır (balmumu arı peteklerinden
elde edilir ve düşük maliyetli muadilleri o dönemde henüz icat edil­
memiştir) ve bunları temin etmek için 2 .000 eskudoya (başka bir de­
yişle 1 .000 askerin aylık maaşına) denk bir servet harcanır. Floransa­
lı bankerler papanın göğsünün üzerine yerleştirilecek haça ipotek
koyarlar. 22 Temmuz 1 522 tarihli bir belgeye göre X. Leo'nun göğ­
sünün üzerinde sergilenen 18.000 eskudo (güzel bir mücevher oldu­
ğunu söylemeye gerek bile yok) değerindeki haç Lodovico Capponi
ile Giovan Francesco Martelli'nin varislerinin elinde bulunmaktadır
ama bunlar kendilerine emanet edilen mirası daha güvenli bir
yere, başka bir deyişle Santa Maria della Pace Kilisesi papazlarına
teslim edilen bir kasaya koymayı tercih eder (göğüslüğün sonunun
ne olduğu bilinmiyor, beş yıl sonra Roma'nın yağmalanması sırasın-
78 PARAN I N İ CA D I

da Landsknecht'ler1°5 tarafından parçalara ayrılmış olması muhte­


mel). Her halükarda Papa VII. Clemens, yani Giulio de' Medici ban­
kerlere olan borcunu, günümüze dek ulaşan alındı makbuzlarının da
gösterdiği gibi onlara çeşitli mücevherler göndererek öder.10•
Bu bölümde Venedik'ten pek az bahsediliyor: Serenissima bir
ticaret merkezidir ama finans alanında hiçbir zaman zirveye oynaya­
mayacaktır. Rialto'daki San Giacomo Meydanı çevresindeki banka­
ların sayısı on kadardır, Floransa'dakilerin sayısının sekizde biri. Fa­
kat bu Serenissima'nın önemsiz olduğu anlamına gelmez: Ö rneğin
daha önce gördüğümüz üzere Venediklilerin muhasebe kaydı tutma
yöntemi olan çift giriş yaygınlık kazanacaktır (finansal enstrümanla­
ra ayırdığımız bölümde bundan daha ayrıntılı bahsedeceğiz).
Her durumda Venedik tarihinde en fazla bilinen bankacılık ha­
disesi esasen bir aşk hikayesine dayanır: Bianca Cappelli adındaki
Venedikli soylu bir aileye mensup genç kadını bir Medici'yle, yani
Genç Cosimo'nun oğlu Francesco'yla evlenerek Toskana Grandüşesi
olmaya sürükleyen maceradır. Yaklaşık 1 560 yılında, Bianca adında
güzel bir genç kız Rialto civarındaki aile sarayında münzevi hayatı
sürmektedir. İ şler o dönemde böyledir: Soylu ailelere mensup Vene­
dikli genç kızlar yüzleri görünmeyecek şekilde örtünmüş ve evin
erkeklerinin eşliğinde, o da sadece Noel ve Paskalya ayinine katıl­
mak üzere kiliseye gitmek için evlerinden çıkabilir.
Bianca Cappelo'nun yaşadığı saray bugün halen Rialto yakınla­
rındaki Sant'Aponal'de ayaktadır ve o dönemde Venedik'te faaliyet
gösteren Floransalı kredi kuruluşlarından biri olan Salviati Banko­
su'nu ağırlayan karşı cephedeki binaya ait ayakta kalmayı başarmış
iki pencereye bakmaya devam eder. Bankanın Venedik şubesinin
müdürü, ki aynı zamanda Cosimo de' Medici'nin gizli ajanı olan Gi­
ovan Battista Buonaventuri, iş hayatını öğrenmesi için 24 yaşındaki
yeğeni Piero Buonaventuri'yi yanına çağırır. Floransalı delikanlı ve
Venedikli genç kız arasında karşılıklı pencerelerden atılan bakışlar

105 15. ve 16. yüzyıllarda çoğunluğu Alman asıllı olan paralı askerler. (Y.N.)
106 ACRF, Filza 2B, Ragioni Capponi e Martelli di Roma, Fasikül V.
BAN KALAR VE BANKERLER 79

eşliğinde bir oynaş başlar. Hizmetçilerinin suç ortaklığıyla Bianca,


delikanlının geceleyin gizli buluşmalar için eve girebilmesi amacıyla
Piero'nun bir çift anahtar edinmesini sağlar ki bu da dönemin sıkça
başvurulan bir yöntemidir. Kısa süre sonra, 29 Kasım 1 563'te aileyi
bir oldubittiye getirmek için hamile kalan genç kız kendi rızasıyla
kocaya kaçar. Bir kısmı teknede bir kısmı yayan geçen uzun ve mace­
ralı bir yolculuğun ardından çift Floransa'ya ulaşır. Bianca'nın ebe­
veyni Cappello'lar son derece güçlü bir ailedir ve kızlarının kaçması
nedeniyle ortalığı ayağa kaldırırlar, öyle ki bu durum neredeyse
cumhuriyet ve grandükalık arasında diplomatik ilişkilerde bir krize
yol açar. Venedikliler, gerçekte grandükün çıkarını zedelediklerinin
farkında olmaksızın amca Buonaventuri'yi zindana atar.
Bianca ve Piero Floransa'da evlenirler ama genç kız yakışıklı ol­
masına yakışıklı kocasının zengin dernek şöyle dursun varlıklı bile
sayılamayacağını, durumunun iyiden hallice olduğunu ve karısıyla
vakit geçirmektense arkadaşlarıyla içmeye gitmeyi tercih ettiğini
keşfettiğinde iş işten geçmiştir. Bu noktada sahneye Francesco de'
Medici girer, o dönemde Toskana grandükalığı tahtının varisidir
yalnızca. İkilinin nasıl tanıştığı bilinmiyor, Vecchio Sarayı'ndaki bir
duruşma sırasında olması ihtimal dahilinde. Her neyse, evlilik bağı
dolayısıyla hukuken Floransa vatandaşı olan Bianca çok güzeldir ve
Medici ailesinin 24 yaşındaki varisi bu güzeli fark eder. Kamuda gü­
venceli ve sakin bir iş karşılığında karısını ünlü sevgilisinin kollarına
iten Piero Buonaventuri'nin teşvikiyle ikili görüşme başlar. İ ş sakin
olmasına sakindir, lakin adam için aynı şey söylenemez, sayısız aşı­
ğından birinin yakınları tarafından öldürülür.
Bu arada Bianca, Francesco'nun sevgilisi olduktan sonra aldığı
kararlarda onu etkileyerek ve 1 565 yılında evlendiği meşru karısı
Avusturyalı Johanna'ya karşı büyük bir kıskançlık besleyerek bir
nevi akıl hocasına dönüşür. Medici ve Cappello arasındaki ilişki
uzun süre devam ederken kadın her geçen gün daha da güçlenir,
adam ona saraylar ve araziler hediye eder. 1574 yılında Cosirno ölür
ve Francesco resmen grandük olur. Dört yıl sonra karısı J ohanna da
hayatını kaybeder. "Bu noktada imkansız denebilecek koşullar olu­
şur: I. Francesco de' Medici ve Bianca Cappello'nun her ikisi de dul
80 PARAN I N İ C A D I

kalmıştır. Grandük karısının ölümünün üzerinden iki ay geçtikten


sonra 5 Haziran 1 579'da Venedikliyle gizli kalması gereken bir me­
rasimle evlenir. Buna karşı Bianca haberin iyice duyulması için gere­
ken her şeyi yapar: Yalnızca beş gün sonra resmi bildirim Serenissi­
ma'ya ulaşır. Başrol oyuncusu her zamanki gibi siyasettir ve Vene­
dik'te suçlu ilan edilmiş bile olsa kentin bir tebasının Toskana gran­
düşesi konumuna geldiği göz önüne alınır ve dolayısıyla hemen tor­
nistan edilir."10'
Bianca yeniden öz ailesinin sevgilisi olur ve Serenissima tarafın­
dan "Venedik Cumhuriyeti'nin has ve eşsiz evladı" ilan edilir, böyle­
si bir iade-i itibar geçmişte yalnızca Kıbrıs Kraliçesi Caterina Cor­
naro'ya nasip olmuştur. Francesco ve Bianca ördükleri aşk ve uyum
ağı içinde yaşar ancak sekiz yıl sonra her ikisi de, yirmi gün arayla
Caiano'da bulunan Medici'lere ait Poggio Villası'nda ölecektir. Res­
mi ölüm raporunda sıtmadan bahsedilir ancak zehirlendiklerine dair
söylentiler de bulunur. Bu arada Francesco'nun kardeşi ve Bianca'nın
kayınbiraderi Ferdinando vakit kaybetmeksizin kardinal cüppesini
çıkarır ve grandükalığınkini sırtına geçirir.
Gördüğümüz gibi bu aşk hikayesinde kredi hakkında konuştu­
ğumuz her şey mevcut: Floransalı bir banka, başka kentteki şubesi ve
bu şubenin aynı zamanda ajanlık da yapan yöneticisi, finans dünya­
sıyla ilişkileri olan güçler, devlet yönetimi. Evet, bu bir aşk hikayesi,
ama işlerin o dönemde nasıl yürüdüğünü güzel açıklıyor. Hikayede
bahsi geçen bütün bu yerler Rialto yakınlarında görülebilir: Ca'
Cappello Sarayı, Salviati Bankosu'nun sokağı, iki saray (Bianca'nın
evi ve bankanın bulunduğu) arasında kalan Storto Köprüsü, bütün
sahneyi tek bir kesitte görmek mümkün.
Ne var ki hikaye başrol oyuncularının ölümüyle sonlanmıyor,
zira dosya yakın tarihte yeniden açılıyor. British Medical Journal der­
gisi 2006 Aralık'ında Floransa Üniversitesi'nden adli tıp toksikoloji
araştırmacılarının 1. Francesco ve kimliği tespit edilemeyen, Bianca

107 Alessandro Marzo Magno, Venezia degli amanti. L 'epopea dell'rmwre in 11 cekbri st<ffie
veneziane, Tropea, Milano, 2010, s. 24-25.
BAN KALAR VE BANKERLER 81

olması muhtemel bir kadına ait organik dokularda arsenik izlerine


rastlandığını öne süren çalışmasını yayımlar. Böylelikle zehir tezi ve
dolayısıyla kardeşinin tahtına kurulmak için sabırsızlanan Ferdinan­
do'nun çifte cinayeti kanıtlanmış olur. Ancak bu çalışmaya itirazlar
gecikmez. 2009 yılında Pisa Üniversitesi'nden ve Torino Üniversite­
si'nden doçentlerin yürüttüğü bir inceleme sonucunda I. Frances­
co'nun kemik dokusunda plazmodyum malarya izlerine rastlanır. Bu
durum doğal nedenlere dayalı ölüm tezine soluk aldırır. Polisiye bil­
mece henüz çözülebilmiş değil; bu belki gerçekten de bir bankanın
hikayesi ama aynı zamanda gizem ve zehir içeren bir aşk ve ihanet
öyküsü de. Bir İtalyan Rönesansı anlatısı.
3

İ F LASLAR VE ÇÖKÜŞLER

Kesin olan bir şey var: Bankalar iflas eder. Hükümetler tarafın­
dan hazırlanan ve düşüşü yavaşlatan önlem paketlerinin bulunmadı­
ğı bir çağda iflas, yıkım anlamına gelir. Bankaların şafağının hikaye­
si aynı zamanda çok sayıda batışın da hikayesidir. Hiç değilse bir
örnekte -Floransalı Bardi'lerin ve Peruzzi'lerin 14. yüzyılın ortasın­
da başlarına gelenler- karanlık öylesine yoğun bir şekilde çöker ki
insan sonsuz bir gecede yaşadığını sanır. Tarihte yaşanan zararsız ve
ilgisiz olaylar sayılabilecek çok sayıda farklı ve tesadüfi olumsuz ge­
lişmenin üst üste gelmesi sonucu dönemin Floransa'sında yaşanan­
lar, 1929 yılında Wall Street'te yaşanan çöküşü, Weimar Cumhuri­
yeti dönemindeki Alman enflasyonunu ve peşi sıra gelen 193 1 krizi­
nin yanı sıra 201 1-2012 döneminde euro'yu sarsan depremi anımsa­
tır niteliktedir. Fikir yürütmekte fayda var: Banka iflasları sel fela­
ketlerine, kıtlığa, gümüşün pahalanmasına eşlik ediyor; tüm bunlar
bütün Avrupa'yı kasıp kavuran ve Floransa'nın nüfusunun yarıya
düşmesine sebep olan 1 348 yılındaki veba salgınından kısa süre önce
gerçekleşiyor. Bu noktada kaybedilen tüm bu paranın gereksiz oldu­
ğu ortaya çıkıyor.
84 PA RAN I N İ C A D I

Bir önceki bölümde Avrupa'nın yarısında kredinin prensleri ko­


numuna geldiğini gördüğümüz büyük bankerlerin hemen hepsini
şimdi koca şehirleri titreten, kulakları sağır edici çöküşlerin başrol
oyuncuları olarak buluyoruz. Orta ve erken modern çağın bankaları,
dayandıkları temelleri oyan doğuştan gelen bir kusur, genetik bir has­
talıkla dünyaya gelir: Likidite sıkıntısı. Çok yakında göreceğimiz gibi
iflaslara neden olan şey her zaman için kreditörlere geri ödeme kapa­
sitesinin eksikliğidir. Kimi durumda, tıpkı 1500 yılında Venedik'te
olduğu ve 429 yıl sonra Wall Street'teki birikim sahiplerini etkisine
alan olaylarda görüldüğü gibi toplu bir panik havası içinde gerçekleşir.
"Kredi geri ödemelerinin günümüze kıyasla sonsuz derecede yavaş
olduğu Ortaçağ'da IX. Louis gibi hükümdarların borcunu ödemekte
en çok zorlanan isimler arasında yer almasıyla birlikte, kuruluşunu
gerçekleştirmeyi başarmış her banko önünde sonunda kreditörlerin
sıklıkla makul bir gerekçeden yoksun saldırıları karşısında yok olur."'
Günümüzdeki iflasları ve finansal krizleri düşünecek olursak
bir ölçüde benzerlik görüldüğünü düşünmeden edemeyiz. Günü­
müzde krizlere -ne mutlu ki- kıtlık ve veba salgınları eşlik etmiyor
ve yine 1870'te Glasgow Bankası'nın iflasından bu yana -Lehman
Brothers vakası hariç- hiçbir tasarruf sahibi bu krizlerde varını yo­
ğunu kaybetmiyor. Devletler yoksul düşmüş, öfkeli ve kaybedecek
hiçbir şeyi kalmadığından her şeyi yapabilecek kitlelerin sokakları
doldurmasındansa bankaları kurtarma yükünü sırtlamanın daha iyi
olacağına karar verdiler. "Banka doğası gereği istikrarsız bir yapı­
dır"2 ve kuruluşundan günümüze değin hiçbir zaman krizlerle başa
çıkacak yeterli likiditeye sahip olmamıştır. " Ö zel banka ve hüküm­
dar arasında her zaman bir rehin alma faaliyeti söz konusudur"1, her
iki başkahraman da kurban ve cellat rolünü değişmeye hazırdır. Ban­
kaları iflas ettiren prenslikler, tahtın kaybedilmesine yol açan banka­
lar olmuştur. Bugün de yaşanan üç aşağı beş yukarı budur, "Bankalar
ve devletler çok sıkı bağlar kurdukları takdirde birlikte iflasa sürük-

"Le origini della banca medievale", s. 32.


2 Milano'daki Bocconi Üniversitesi'nde finansal kunımlar ve piyasalar üzerine ders veren
iktisatçı Paolo Mottura ile 2 Temmuz 2012 tarihinde yapılan röportaj.
Agy.
İ FLASLAR VE ÇÖKÜŞLER 85

lenirler.'04 İleride göreceğimiz zincirleme iflaslar günümüzün bir ye­


niliği sayılmaz. Bardi'ler ve Peruzzi'ler genişçe bir Floransalı esnaf
ve zanaatkar toplamını derinlere sürüklemiştir. O dönemler ile gü­
nümüz arasındaki başlıca ayrım şudur: Rönesans döneminde iflaslar
domino etkisi gösterir, iflas eden kendisiyle birlikte başkalarını da
yanında sürükler, buna karşın 2 1 . yüzyılda pazarlar arasındaki karşı­
lıklı ilişkiler öyle bir noktaya ulaşmıştır ki krizin etkileri bir patla­
maya yol açarcasına herkesi tutuşturur. Ve o dönemde krizler yatışıp
sönümlenirken günümüzde yoluna çıkan herkesi yerle bir eden çığ
misali durmaksızın ilerler. "Bir zamanlar küresel ekonomik krizler­
den söz edilemezdi ve salgın hastalıklarda olduğu gibi er ya da geç
bunları durduran bir bariyer bulunurdu, bugün ise krizler durduru­
lamaz izlenimi veriyorlar."5
Ama şimdilik geçmişin o büyük iflaslarına dönelim. Ünlü Pia­
cenza'lı (kentin konsüllerinden beşi onun ailesinden gelmektedir)
Guglielmo Leccacorvo'nun Cenova'da faaliyet gösteren ilk büyük
bankayı kurduğunu görmüştük. Daha 1250 yılında garantörler ban­
konun yönetimini fiilen ele geçirdiklerinde bir şeylerin ters gittiği
sezilmektedir. Bunlar Usodimare'lerden Grimaldi'lere6 dek uzanan
çok daha ünlü Cenovalı ailelerdir (bu sonuncusu günümüzde de var­
lığını sürdürür: Ailenin Cenovalı kolu gemicilik faaliyetiyle uğraşır­
ken Bergamo'lu koluysa malumunuz: Alberto, Carolina ve Stephanie
isimleri' uluslararası dedikodu basınının gözdelerindendir.) Banko
her durumda büyümeye devam eder, üç yıl sonra kredi elde etme
hırsıyla yanıp tutuşan bu önemli ailelerden biri benzer şekilde bor­
cunun geri ödenmesini ister. Guglielmo'nun Papa IV Innocentius
yani Cenovalı Sinibaldo Fieschi'yle birlikte iş yaptığını görmüştük.
Bu kişi sıradan kreditörlere kıyasla fazladan bir silaha sahiptir ve onu
kullanmakta tereddüt etmez: Leccacorvo'yu kendilerine olan borcu­
nu ödemediği takdirde aforoz etmekle tehdit eder. Guglielmo niha-

4 "Le origini della banca medievale".


5 Agy.
6 "La crisi bancaria del piacentino Guglielmo Leccacorvo (12 59)", s. 299.
7 Monaco Prensi ill. Rainier'in Amerikalı aktris Grace Kelly'yle evliliğinden olan çocuk­
ları. (Ç.N.)
86 PARAN I N İ C A D I

yetinde beceriklidir ve bankasını tehlikeli sularda eli titremeden


yüzdürmeyi başarır. Ancak banko onun ölümünden sonra, 1 2 59 yılı­
nın Temmuz ve Ağustos ayları arasında karaya oturur. Açıkçası iflas
ilanı aralarında "daha mütevazı Cenevizliler sınıfına mensup temsil­
ciler (...) ve Cenova kentinde yaşayan çok sayıda yabancı tüccarın bu­
lunduğu yüzü aşkın kreditör"le' anlaşmaya varılarak aylar önce,
ocakta gerçekleştirilmiştir ve Leccacorvo Bankosu'nun kendi üzeri­
ne düşen sorumluluktan kaçınmaya çalıştığı söylenemez. Burada
sıkça karşılaştığımız bir olgu söz konusudur: İ flaslar yalnızca büyük
tüccarı vurmaz, aynı zamanda tasarruflarını finans sektöründe de­
ğerlendirmeyi seçmiş basit insanları, zanaatkarları, küçük esnafı da
etkiler. İ flas açıklayanlar her zaman olduğu gibi gözaltına alınır, an­
cak bu durumda işler olabileceğinden daha iyi gider, zira Cenovalıla­
rın oldukça yerinde "Malapaga'"' ismiyle andıkları müflislere ayrıl­
mış hapishane yerine (kazara Gugliemo'nun iş ortağı Giacomo Fies­
chi'nin isteği doğrultusunda) bir kamu binasında tutulurlar. Bu du­
rumun kendisi de döneme has bir özelliktir: Borcunu ödemeyen
hapse girer. Bir yandan kreditörleri tamamıyla güven esasına dayalı
bir sistemde korkusuz davranmaya ikna etmeye yarar, diğer yandan
borç sahiplerini dürüst davranmaya davet eden kilisenin tehditlerin­
den çok ama çok daha etkili bir caydırıcıdır. "Bu nedenle borç yü­
zünden verilen hapis cezalarının 19. yüzyılda bile görülmesi tesadüf
değildir."ıo Tüm İtalya'da müflisler için öngörülen cezalar ziyadesiyle
ağırdır: Genellikle kentin en önemli meydanında bulunan utanç ta­
şının üzerine üç defa çıplak kaba etlerine vurmaya (veya oturmaya)
zorlanmaları ve bu esnada Cedo bonis11 teslimiyet sözcüklerini söyle­
meleri nadir görülen bir uygulama değildir. Venedik kenti ise ken­
dince bir yönteme sahiptir, zira burada cezalandırma büyük ölçüde
ahlakidir: Devletin kamusal ve iktisadi hayatından dışlanma. Aris­
tokratlar ne Büyük Konsey'in oturumlarına katılabilir ne de kamu
görevi üstlenebilirdi, soylu olmayanlar ne Rialto'ya ne de San Mar-

8 "Le origini della banca medievale", s. 3 1 .


9 Cenevizlilerin borcunu ödeyemeyenleri tanımlamak için türettikleri bir sözcük. (Ç.N.)
10 Agy., s. 32.
11 (Lat.) Tüın malvarlığımı sarıyorum. (Ç.N.)
i FLASLAR VE ÇÖKÜŞLER 87

co'ya adım atabilirdi, dolayısıyla her türlü iş yapma imkanından


mahrum kalırlardı. 12
Guglielmo Leccacorvo'nun iflası pek çok yönden kendisinden
sonra yükselen ve düşen bankaların çok daha patırtılı iflaslarının ön­
cüsü sayılır: Lucca'daki Ricciardi'leri takiben iki yıl sonra Siena'daki
Bonsignori'ler ve 50 yıl kadar sonra gelen Floransa'daki Bardi'lerin
ve Peruzzi'lerin iflasları.
Ricciardi (veya Riccardi) Bankası'ndan bahseden, Lucca kent
arşivlerinde bulunan en eski belge Mart 1 2 3 1 tarihlidir." Üzerinden
altmış yıl geçtikten sonra -bu arada banka İtalya, Fransa, Flandra,
İngiltere, İ rlanda, İskoçya ve Norveç'te'4 şubeleri olan, Avrupa'nın en
güçlü kredi kuruluşlarından birisi olmuştur-, iki kral ve bir papanın
darbeleri altında kalarak yıkılır. 1 294 yılında İngiltere Kralı 1.
Edward ve Fransa Kralı Yakışıklı Phillipe neredeyse eşzamanlı ola­
rak Lucca'lı bankerlerin kendi krallıklarında bulunan mallarını mü­
sadere ederler. İ şin aslına bakılırsa Ricciardi ailesi öylesine sağlam
bir temele yaslanmaktadır ki araya papa girmiş olmasa İngiliz-Fran­
sız ortak manevrasına bile dayanabilirdi. VIII. Bonifatius Vatikan
mevduatlarının geri ödenmesi talebinde bulunur. Papalık söz konusu
olduğunda "talepte bulunmak" fiili yersiz kaçmaktadır, "dayatmak"
sözcüğünü kullanmak daha doğru olacaktır. Toskanalı şirket hem
kraliyet müsaderelerine hem normal finansal akışın kesintiye uğra­
masına hem de Kilise liderinin likit para talebine bağlı kayıpları kar­
şılayacak miktarda parayı bir araya getirebilecek durumda değildir. 15
Panik havası yayılmaya başlar: " Ö deme yapmamız gereken herkes
parasını almak için üzerimize hücum ediyordu, öte yandan bize öde­
me yapması gerekenlerden de paramızı alamıyorduk."1• Ortaklar el
verdiğince kredi geri ödemelerini gerçekleştirip yeni borç kaynakla-

12 The Venetian Mımey Market, s . 1 64.


13 Blomquist, Merchant Families, Banking and Mımey in Medieval Lucca, s . 128.
14 Emilio Re, "La compagnia dei Riccardi in Inghilterra e il suo fallimento alla fine del
secolo XIII " , Archivio della Regia Societiı. Romana di Storia Patria, 1914, Cilt 37, s. 87.
15 Merchant Families, Banking and Mımey in Medieval Lucca, s . 8-9
16 "La compagnia dei Riccardi in Inghilterra e i l suo fallimento alla fine del secolo XIII" ,
s. 1 07.
88 PARA N I N İ C A O I

rı bulmaya çalışarak felaketi engellemeye çalışır.17 Ancak bu hamle


işe yaramaz ve 1296'da çeyrek yüzyıl boyunca Avrupa'nın finans pa­
zarını yönetmeyi başarmış Ricciardi Bankası tarihe karışır. Ortakla­
rının Fransa'da tutuklanmalarının ve banka varlıklarına el konulma­
sının yol açtığı zararın ne boyutta olduğunu bilmiyoruz. Bu yaşa­
nanların en ciddi hasar bırakan yönü Lucca'lı bankerlerin elindeki
kredilerin kraliyet yönetimine aktarılması ve buna paralel olarak
Champagne bölgesi fuarlarından tart edilmeleridir1', öyle ki yine bir
ortağın belirttiğine göre şirket, o dönem için astronomik bir rakam
olan bir milyon 200.000 tours lirasını aşkın kredi sağlama kapasite­
sine sahiptir.
Bu esnada Siena'da Gran Tavola Bankası, 20 yıl önce şirketin
temellerini atan Orlando Bonsignori'nin hayatını kaybettiği 1273
yılına sağ salim ulaşır. Fakat varisleri aynı aklıselimi gösteremez ve
1289'da "Bonsignori Oğulları" tarafından kurulan yeni şirket "nere­
deyse hemen fikir ayrılıkları nedeniyle yıkıma uğrar."19 Ancak varis­
ler arasındaki anlaşmazlıklar bankoyu ele geçiren krizi açıklamaya
yetmez. Daha önemlisi, izlenen riskli bir finansal politikaya bağlı
yaşanan likidite eksikliğidir: "Mevduat olarak bankaya yatırılan pa­
ranın tamamı yeni yatırımlar için kullanılır."'" Dahası, Gran Tavola
Bankası'nın alacaklı olduğu krediler, sıklıkla yerel makamlarca ve
yönetmeliklerce kayırılan yabancı bir müşteri portföyüyle Avru­
pa'nın tamamına yayılmıştır.
Günümüze kalmayı başaran kimi belgeler ürkütücü bir gerçeği
yansıtır: 1255'ten 1262 'ye uzanan yedi yıllık süreçte Siena'lı başka bir
banker ailesi olan Ugolini'ler Champagne bölgesi fuarlarında hatırı
sayılır meblağda, 6.000 liralık kredi dağıtırlar ve üstelik bunu kam­
biyo senetleri (kur değişimi yapılmış gibi gösterilerek borç para ver­
meye yarayan bir tür finansal enstrüman, nasıl kullanıldığını ileride
göreceğiz) aracılığıyla gerçekleştirirler. Üstelik "etkileyici olan, yü-

17 Merchant Families, Banking and Money in Mediroal Lucca, s . 474.


18 Agy., s. 8-9.
19 " 1 Rothschild del Duecento", s. 1 1 5.
20 Agy., s. 120.
İ F LASLAR VE ÇÖKÜŞLER 89

kümlülükler uyarınca yapılması gereken hiçbir ödemenin gerçekleş­


tirilmediğinin ve bu bankerlerin anlaşmayla belirlenen ödeme tarih­
lerinden kimi zaman bir yıl veya daha uzun süre sonra küçük ön
ödemeler almaları gerektiğinin ortaya çıkarılmasıdır."21
Kısacası ortam gergindir ve bankanın çatırdayışı iyiden iyiye
işitilir hale gelmiş olmalıdır, zira bankanın Bonsignori ailesi mensu­
bu dışındaki ortakları Siena kent yönetimini bu zorlu durumu atlat­
maya yarayacak önlemlerle müdahalede bulunmaya çağırır. Tarih 9
Ağustos 1298'dir. Yerel hükümet ortaklar arasındaki anlaşmayı ko­
laylaştırır: Gerçekte bir likidasyon süreci söz konusudur ancak Gran
Tavola Bankası'nın can çekişmesi bir süre daha devam edecektir. Üç
yılı aşkın bir süre sonra, dahası 1301 yılının Aralık ayında bazı bü­
yük kreditörler Siena Ticaret Konsülleri'nden bankanın mallarının
müsadere edilmesini talep eder. Bunlar arasında ilerleyen dönemin
çok daha ses getiren Ortaçağ finans krizinin baş aktörlerinden Flo­
ransalı Acciaiuoli'ler ve Bardi'ler bulunur. Lakin durum giderek kö­
tüleşir ve artık bunun faturasını ödeyecekler yalnızca Bonsignori'ler
ve ortakları değil, çeşitli kentlere mallarının giriş çıkışı yasaklanmak
suretiyle misillemelere maruz kalan İtalya'nın her köşesindeki Sie­
na'lı tüccardır.
Bu noktada -1302 baharındayız- mesele yalnızca ünlü banker ai­
lesini ilgilendirmekten çıkmış, bütün Siena kentine mal olmuştur. "Ti­
caret konsüllerinin çağrısı üzerine toplanan genel konsey, Bonsigno­
ri'lerin bütün mallarına el konulmasını emreder ve böylece iflas prose­
dürünü başlatır.mı Olan olmuştur: Bonsignori'ler Siena'yı terk etmeye
zorlanırken Ticaret Konsülleri (çağdaş terimlerle söyleyecek olursak
bir nevi Ekonomi ve Finans Bakanlığı) bankanın likidasyonuyla ilgile­
nir. Aile bu arada itibarını korur ve birkaç yıl içerisinde, 1 307 yılından
önce kreditörleriyle uzlaşma sağlayıp Siena'ya geri döner.
Bu her şeyin yoluna girdiği anlamına mı geliyor? Nerede! Şimdi
göğüs gerilmesi gereken Yakışıklı Philippe'tir ve Fransız kral söz ko-

21 "I Rothschild del Duecento", s. 1 2 1 .


22 Agy., s . 1 2 3 .
90 PARA N I N İ C A D I

nusu olduğunda işin şakaya gelir yanı yoktur. Mallarını iç etmek için
Tapınak Şövalyeleri'ni diri diri yaktırmakta tereddüt etmediği düşü­
nüldüğünde, paraya düşkün hükümdarlardan oluşan genel tablo içe­
risinde en doymak bilmezi ve aldırışsızıdır. 1 307'de gözünü Siena'ya
diker ve kent yönetimine Bonsignori'lerin kendisine borçlu olduğu
yüklüce bir meblağı ödemesini emreder. Siena hükümeti ikircikle­
nince Kral Philippe bir an bile düşünmeksizin Fransa'da elinin altın­
da bulunan bütün Siena'lı tacirlere karşı misillemede bulunur. Kra­
lın yöntemleri, tacirleri Bonsignori'lerin borcunu kendi ceplerinden
ödemeye itme konusunda bir hayli ikna edicidir, gerçi daha sonra bu
paranın kendilerine iadesi için Siena yönetimine başvururlar. Sie­
na'lılar bir şekilde bu işten paçayı kurtarsa da asıl yıkıcı darbe Avig­
non'dan Papa IV. Clemens'ten gelecektir. Papaların, emirlerindeki
prenslerinkinin yanı sıra bir de inanç silahı vardır ve bu sayede eşi
görülmemiş bir ahlaki ikna yöntemi (moral suasion) uygulayabilirler.
Papa Clemens, IV. Nicolaus (papa seçilen ilk Fransisken) dönemine
yani 50 yıl öncesine ait geri ödenmemiş bir kredi keşfeder ve Siena
kentine karşı yaptırımlar (devletlerin aforoz edilmesi) başlatır. Papa
VIII. Bonifatius'un 14. yüzyılın başında kredi geri ödemeleri için
aforoz ve yaptırım yetkisinin bir silah olarak kullanılmasını açıkça
yasaklamış olması bile onu yerinden milim kıpırdatmaz. Ö te yan­
dan, İ mparator Bavyeralı IV. Ludwig'e karşı bile küfrü bastığı düşü­
nülürse Papa Clemens aforoz kararı vermekte güçlük çekmiş olmasa
gerek. Bütün bunlar komşu kent Floransa'nın zincirleme iflaslarla
sarsılıp zayıf düştüğü o kritik 1345 yılında yaşanır. Siena bu durum­
dan görece az zararla çıkar ve diğer bankerler kulakları sağır eden
çöküşlerin derin uçurumuna sürüklenmez. Tolomei'lerin, Piccolo­
mini'lerin, Squarcialupi'lerin, Salimbeni'lerin, Forteguerri'lerin
bankaları 17. yüzyıl eşiğine kadar ayakta kalmayı başarır ve daha
önce adını andığımız bir diğer banka, Monte dei Paschi günümüze
dek ulaşır.
Bonsignori'ler kalıcı olarak Siena'yı terk eder ve Sicilya Ada­
sı'na, önce Trapani'ye ve ardından civar kentlere taşınır ve burada
daha küçük ölçekte bankerlik yapmaya devam eder. Ufak bir değişik­
likle Bonsignore olarak değiştirdikleri soyadlarıyla onların torunları
İ F LASLAR VE ÇÖKÜŞLER 91

bugün Sicilya'daki Castelvetrano kasabasında ve adanın başkenti Pa­


lermo'da yaşamaya devam ediyorlar.
Yüksekten düşenin çıkardığı patırtı da büyük olur, Bardi'ler ile
Peruzzi'lerin durumu tam da budur. Floransalı bankerlerin önce ta­
lihi ve ardından talihsizliği, kendilerini İngiliz sarayına bağlayan
çift dikişte gizlidir: Yün ihracatı tekelini ele geçiren Toskanalılar
aynı zamanda hükümdarların doymak bilmez mali iştahlarını do­
yurmayı da göze almalıdır. Her üç kral Edward da İskoçya seferle­
rini Floransalılardan aldıkları parayla finanse etmişlerdir, üçüncüsü
bunun ötesinde Kıta Avrupası'na yayılma hayalleri beslemeye bile
başlamıştır.
Toskanalı finansçılar ile İ ngiliz kraliyet ailesi arasındaki ilk te­
maslar, Aslan Yürekli Richard'ın Filistin'de bulunduğu Üçüncü
Haçlı Seferi dönemine (12. yüzyıl sonları) dek uzanır, İtalyan ban­
kerler de Hıristiyan ordularının peşi sıra buradadır. Lakin Toskana­
lılar ancak bir yüzyıl sonra Londra'ya kalıcı olarak yerleşebilir. Bar­
di'ler 1270'lerde gelirler ve hemen on yıl sonra, I. Edward'ın ödeme
emirlerinde adlarının geçtiğini görürüz. 111. Edward, Gualtieri de'
Bardi'ye İngiliz vatandaşlığı bahşederken kafası biraz karışıktır, zira
onu bir Lombard olarak tanır.23 Buna karşın Peruzzi'ler Manş Deni­
zi'nin öte yakasına 1 300'lerin başında adım atar.24
İngiltere'de varlık gösteren iki önemli banker isminin yanına
diğerleri, daha önce de bahsettiğimiz Ricciardi veya örneğin Fresco­
baldi'ninki eklenir. Floransalı bu ünlü ailenin torunlarından biri
olan Giovanni, 1 3 1 1 yılında yurtdışındaki İtalyan bankerler için bir
çeşit adabımuaşeret kitapçığı sayılabilecek bir sone yazar: " İngilte­
re'ye yolu düşene tavsiyemdir / soluk renk giyinesin, mütevazı olasın
/ alık görünüp gözünü açasın / (...) kendi milletinden olanla saf tutup
/ karlı işi kaçırmayasın.ın5 Fazla gösterişli olmamalıdır ve nihayetin-

23 Storia del commercio e dei banchieri di Firenze in tutto il mwJo amosciuto dal 1200 al 1 345,
s. 149, s. 149
24 Annando Sapori, La crisi de/le compagnie mercantili dei Bardi e dei Peruzzi, Olschki, Flo­
ransa, 1926, s. 8-9.
25 Storia del commercio e dei banchieri di Firenze in tutto il mwdo amosciuto dal 1200 al 1 34 5,
s. 1 54.
92 PARA N I N İ C A D I

de alçaktan uçulmalı ve kendi insanlarıyla birlikte hareket edilmeli­


dir, fırsatları değerlendirmek için her zaman açıkgöz ve hazır olun­
malıdır; üzerinden geçen zamanın değerinden hiçbir şey kaybettir­
mediği bilgece tavsiyeler bunlar.
Floransalı bankerlerin İngiliz topraklarındaki maceraları, baş
döndürücü bir hızla yükselişlerinden ziyade felaketi andıran sonuç­
ları açısından incelenmiştir. Kısaca söylemek gerekirse dönemin İ n­
giltere'sinin en önemli üretim kalemi yün ihracatındaki tekelleri sa­
yesinde Toskanalılar hızlıca borç kredi olarak vermek suretiyle yatı­
rıma çevirdikleri düzenli bir gelir akışını garantiler. Ancak sorun
tam da buradadır: Aralıksız bıçak sırtında yaşarlar. "Her ne kadar o
dönem için olağanüstü derecede geniş olsa da gelir kaynakları, karşı­
lamaları gereken talebin büyüklüğüyle sınırlıydı, dolayısıyla da bu
kaynakları büyük bir maharetle kullanmaları gerekiyordu. Şube yö­
neticileri hizmet ettikleri hükümdarlarla ilişkilerindeki düzenli akışı
sürekli açık tutmak zorundaydı, bu sayede bu egemenleri tatmin et­
meye yetecek yeni kredilerin finansmanının yanı sıra şirketin kredi­
bilitesini korumak için gereken sistemden para çıkışını sağlama ala­
biliyorlardı."'6 Bu yöntem işler yolunda gittiği sürece sorunsuzca işler
ancak ilk zorluklar karşısında uğursuz çatırtılar işitilmeye başlar,
daha sonra olayların akışının her türlü anlaşılabilir öngörüden uzak­
laştığı fark edildiğinde, çöküş kulakları sağır edici boyuta ulaşmıştır.
On yıllık süre içinde, o tarihin öncesinde veya sonrasında Avrupa
kıtasını sarsan en ağır ve ölümcül salgın hastalık da dahil olmak üze­
re yaşanabilecek her şey gerçekleşir.
14. yüzyılın başında sular durgundur, Floransa kentinin kamu
borcu tamamen çevrilebilir bir düzeyde, yaklaşık 50.000 florin civa­
rındadır. 2 7 Ancak söz konusu yüzyılın üçüncü on yılından itibaren
Floransa bir dizi savaşa katılır ve (Lucca kentine karşı) girilen son
muharebenin ardından kamu borcu patlama yaparak 600.000 florin
gibi astronomik bir rakama ulaşır (bir fikir vermesi açısından iki ton
altını aşan bir miktar olduğu belirtilmelidir). İ lk iflaslar 1333'te ka-

26 Medieval Super-e<mıpanies, s . 3.
27 11fiorino e il quattrino, s . 1 1 .
İ F LASLAR VE ÇÖKÜŞLER 93

yıtlara geçer, 13 yıl sonra 1 346'da bu sayı 350'nin üzerine çıkacaktır


ancak bunun buzdağının görünen kısmı olması muhtemeldir. 2 •
Bu arada siyasi değişimler kendi Üzerlerine düşen rolü oynar. 25
Eylül 1340'ta gerçekleşen Esplechin Ateşkesi, İngiltere Kralı III.
Edward'ın Fransa topraklarına yaptığı seferin iflası anlamını taşır.
Ancak kısa süre içinde (kimse Yüzyıl Savaşları adıyla anılacağını tah­
min etmese de) bu çatışmanın uzun sürmeye yazgılı olduğu ve ben­
zer şekilde İngiliz kralın askeri harcamaları sübvanse etmek için
borç aldığı parayı Floransalı bankerlere geri ödeyemeyeceği anlaşı­
lır. Bir hükümdar için borcunu ödememek çocuk oyuncağıdır: Bunu
yapmaya niyeti olmadığını ilan eder ve itiraz etmek için kaşını kal­
dırmaya yelteneni zindana atar.
Aynı dönemde Floransa kenti, İmparator Bavyeralı Ludwig'e
yakınlaşmak için Papalık devletinden uzaklaşır. Müttefik değişikliği
Napoli Kralı Anjou'lu Roberto'yu paniğe sürükler: Floransalıların
karşı kampa geçmesinin Toskana kentindeki Napoli'ye ait mevduat­
ların dondurulmasına yol açacağından korkmaktadır. Sonuçta, Na­
poli Krallığı'nın bütün baronları ve yüksek din adamları mevduatla­
rını çekmek için Floransa bankalarına üşüşür. 29
Dış faktörlere (Avignon kentinde gösterişli bir saray inşa ettir­
mekte olan papaların yediği büyük miktarda paranın yanı sıra)30 bir
de iç faktör eklenir: 1345 yılı başında Floransa kentinin kamu borç­
lanma senetleri ciro edilebilir hale gelir, yani diğer bir deyişle vadesi
dolmadan önce bu senetleri nakde çevirmek mümkün olur. Bunun
sonucunda günümüz borsalarında yaşanan çöküşlere benzer bir etki
yaratacak şekilde söz konusu senetlerin değerinde ani bir çakılma
yaşanır. "Geçen on yıllar boyunca yaşanan coşkunluk sırasında tica­
ri bankacılık şirketleri gönüllü olarak kent yönetimine yüklü meb­
lağlar yatırmıştı ve buna yüksek getiri oranına sahip bir emeklilik
fonu gözüyle bakıyorlardı."ıı Oysa şimdi bu yüksek getiri çöküşe uğ-

28 Medieval Super-companies, s . 3 8 .
29 Ilfiorino e il quattrino, s . 14.
30 Lo stereo del diavo/o, s . 103.
31 Ilfiorino e il quattrino, s. 1 2 - 1 3 .
94 PARA N I N İCADI

rar ve kredilerin tahsil edilebilirliği hakkında şüpheler yayılmaya


başlar.
Floransa'nın gelişkin bankacılık sistemi bu darbelerin birine,
belki ikisine dayanabilirdi ama İ ngiltere'nin iflasının, Napolililerin
paralarını çekmesinin ve kamu borç senedi fiyatlarının çakılmasının
yarattığı birleşim, işte bu çok fazladır. Bütün bunların üzerine bir de
baharat ticaretindeki ithalatını karşılamak üzere Venedik tarafından
Ortadoğu'ya yoğun bir biçimde ihraç edilen gümüşün pahalanması
eklenir. Bir yüzyılı aşkın süre sonra Vasco da Gama Calicut'a vardı­
ğında bu Hint limanını tıkabasa dolduran Arap tacirlerin "altın, gü­
müş ve mercan cinsinden olmadıkça ödeme kabul etmediklerini"32
bizzat doğrulayacaktır. Birileri, 1 350'den önceki 25 yıllık zaman zar­
fında Venedik kalyonlarının Avrupa'da darp edilen toplam gümüşün
yüzde 25'ini Doğu Akdeniz havzasına taşıdığını hesaplamıştır. Fran­
sa kralı VI. Philippe'in darphane denetçisi, Fransa'da darp edilen sik­
kelerinden dönüştürülen en aşağı 1 10 gümüşün Venedik üzerinden
denizaşırı ülkelere gönderildiğini ileri sürer.
Değerli metallerin ticareti çok yüksek kar getirisine imkan ta­
nır, örneğin Venedikli banker Donato Quintavalle bir yatırımcıya
iki ay içinde yüzde 20'ye kadar kar garantisi vermiştir.ıı Dolayısıyla
bankacılık sektöründeki kriz gümüşün altın karşısında değer kazan­
dığı bu senaryoya eklenir (sarı metal iki yüzyıl içinde değerinin yüz­
de 26'sını kaybeder). "Doğu'da gümüş talebindeki artış hızlı ve istik­
rarlıdır; 1342 'de altı ticaret kalyonu, kısa süre önce Azak Denizi'nde
kurulan Venedik kolonisi Tana'da köle ve kürk takas etmek için Ka­
radeniz'e yollanır, bu kalyonlardan yedisininse rotası Kıbrıs Ada­
sı'dır."34 Hemen herkes gümüş işine atılır ve nihayetinde kendi sonla­
rını hazırlayacak spekülasyon balonunu şişirir. Değerli metal işinin
dikkatlice yönetilmesi gerekir zira fiyatlardaki volatilite35 riskine bir
de sahtecilik riski eklenir. Ne işlenmiş gümüşün saflık oranının de-

32 Giovan Battista Ramusio, Delk navigationi et viaggi, Giunti, Venedik, 1 6 1 3 , Cilt 1, s.


121.
33 The Venetian Money Market, s . 1 30.
34 Agy., s. 1 37.
35 Fiyatlarda görülen dalgalanma. (Y.N.)
İ F LASLAR VE ÇÖKÜŞLER 95

ğiştirilmesi, ne yetkili pazarlar haricinde alım satım işlemleri, ne de


darphaneye düşük kullanım değerli sikkenin teslim edilmesi (beşte
birlik veya onda birlik bir kayıp) görülmemiş olaylar değildir.16
Floransa'nın çöküşüne yol açacak felaketin ayak sesleri, 1 3 40 ile
1342 arasında yedi veya sekiz bankanın iflasa sürüklendiği Vene­
dik'te işitilir.17 Floransa bankalarına oranla çok daha küçük ölçekli
olan Venedik bankaları altın fiyatlarındaki düşüşten kaynaklanan
değerli metal piyasasındaki değişime karşı daha korumasız oldukla­
rından, önce batar. Muhtemelen 1340 yılı başlarında iflas eden ilk
bankanın Donato Quintavalle'ye ait olması tesadüf değildir, banka­
nın Ragusa'da (Dubrovnik) bulunan şubesi Balkanlar'ın içlerinde yer
alan madenlerden gümüş ithal eden akrabalarına emanet edilmiştir.
Arkasından, Venediklilerin Scaglieri ailesine karşı yürüttüğü savaş­
ları finanse etmek için Floransa'dan aldıkları yüklü miktardaki borç
parayı idare eden Giovanni Stornado'nun bankosu iflas eder.'" Lakin
gümüş ticaretinin sunduğu kazanç olanağı öylesine çekicidir ki iflas­
lara karşın Venedik senatosu 1343 'te metal taşımacılığının devlet
konvoyuna ait 16 kalyon tarafından ve askeri unsurlar kortejinde ol­
mak şartıyla yuvarlak güverteli ticaret gemilerince yapılmasını onay­
lar. Spekülasyonlar 1 344 yılın� yani Tatarların Karadeniz'deki Vene­
dik ve Ceneviz kolonilerini yerle bir ettiği haberi gelinceye dek sürer.
Pozitif büyüme trendine güvenip vadeli işlemler borsasında gümüşe
yatırım yapanların elleri şimdi bomboş kalır.19
Yedi-sekiz Venedik bankasını yalnızca iki-üç yıl içinde iflasa sü­
rükleyen nedenler toplamının tüm ayrıntılarını bilmesek de bu ol­
gular, vakanüvis Giovanni Villani'nin tanımıyla "Hıristiyanlığın
sütunları" olan Floransa bankalarının çöküşüne yol açan depremi
önceler ve krizin uluslararası karakterine dair bir kanıt sunar.
Peruzzi'ler 1 3 43 yılında 600.000 florinlik devasa bir borç ne­
deniyle iflas eder, 1 346'da Bardi'ler onları çok daha gösterişli bir

36 The Venetian Mımey Market, s. 1 38.


37 Agy., s. 1 30.
38 Agy., s. 1 3 2 .
39 Agy., s. 1 38.
96 PARA N I N İ C A D I

meblağla takip eder: 900.000 florin; toplamda bir buçuk milyon­


luk bu iflaslar o dönemde Avrupa'da tedavülde bulunan toplam
parasal büyüklüğün yüzde birine tekabül etmektedir.4° 1 800'lerin
sonunda biri iktisat tarihçisi diğeri gazeteci olan Simone Luigi Pe­
ruzzi ve Alessandro Luzio, Büyük Britanya'nın geçen yüzyıllar
içinde faiziyle birlikte İtalya'ya ne kadar borç geri ödemesi gerek­
tiğini hesaplayarak eğlenirler: Britanya'ya ait adalar da dahil ol­
mak üzere bütün imparatorluk toprakları.41 Yaptıkları hesaba göre
Londra'nın egemenlik sahasına yalnızca İ ngiltere, İ skoçya ve Gal­
ler kalmaktadır.
Peruzzi'lerin ve Bardi'lerin ardından yedi banka daha sahneden
çekilir; bunlar "iflas mahkemesi yargıçlarının önüne düşmüş olan
Floransa ekonomisinin ve finans piyasasının devleridir.'"" Kriz bütün
toplumsal tabakaları etkiler. Elimize, iflas etmiş Antellesi Banka­
sı'nın aralarında zanaatkarlar, dul ve yetimler de bulunan kreditörle­
rini gösteren bir liste ulaşır.43 İ flas etmiş 350 Floransalının yer aldığı
listede karanlıkta kalmış yüzlerce isim bulunur, bunlar büyük fela­
ketin küçük kurbanlarıdır. Askeri bir yenilgi bile bu denli trajik so­
nuçlara yol açmaz. Vakanüvis Giovanni Villani şöyle yazar: "Floran­
sa'da, kent yönetiminin daha önce hiç tanık olmadığı büyük bir yı­
kım ve yenilgi hakim.'"'4 İ ki Floransalı, Fransa'da yaşayan arkadaşla­
rına yazdıkları mektupta durumu betimler: "Neredeyse hiç kazanç
sağlayamayan üreticiler ve sıradan halk için Floransa kentinde du­
rum çok fena.'"'5 Diğer bir vakanüvis olan Leonardo Aretino zincirle­
me iflasların altını çizer: "Bu düzensizlik (...) küçük çaplı tüccarı pe­
şinden sürüklemeye devam ediyor.'"'6
Giovanni Villani'nin satırları o dönemde olan biteni anlamak
için paha biçilmez bir önem taşıyor. Bardi'lerin ve Peruzzi'lerin kay-

40 Testa e croce, s. 56.


41 Il mn-cante italiano nelMedioevo, s. 73.
42 ilfirmno e il quattrin, s. 16.
43 Agy., s. 17.
44 Agy., s . 19.
45 Agy., s. 18.
46 Tre strme extra vaganti, s. 2 3 .
İ F LASLAR VE ÇÖKÜŞLER 97

bettiği meblağın ulaştığı toplamı bize aktaran odur ve krizin yol aç­
tığı etkileri şaşırtıcı bir modernlikle betimleyen de yine kendisidir:
İ flasların, düşük kredi çarpanı ("kaldıraç") sonucu bir kredi darlığı­
na ("kredi eksikliği" veya sıkışık kredibilite, ya da bugün dediğimiz
gibi credit crunch) neden olduğu gerçeğinden bahseder ve tüm bunla­
rı Harvard'da MBA yapmadan söyler. Bize iflasların kredi küçülme­
sine yol açtığını, çarpan etkisinin de ekonominin bütün sektörlerini
etkilediğini açıklar: "Ticaret ve her türlü zanaat daraldı ve kötüleşti'',
hatta "küçük ölçekli işletmeler ve tekil üreticiler bile bu dönemde
iflas ettiler."47
Gerçekleşme ihtimali bulunan ne varsa gerçekten yaşanır. Para
arzı ve paranın dolaşım hızı düşer ("Bahsi geçen şirket iflaslarında,
zaten zar zor buldukları nakit paraya sıkışmaktaydılar," diye yazar
Giovanni Villani).48 Kamu borçlanma senetlerinin değeri yüzde 25-
3 0 oranında düşer ve mevduatlar ya iade edilmez ya da kısmen ödenir
("Hemşerilerimizin elinde hiçbir gelirleri kalmamıştı," diye aktarır
Villani). •• Emlak piyasası çöker, kent merkezindeki evlerin değeri
yarı yarıya, banliyödekilerin değeri üçte birine düşer ("Kent merke­
zinde bulunan mallarını satmak isteyen mal sahipleri (...) alıcı bula­
mıyorlardı"). 50 Kiralar yüzde 25 oranında düşerken duvar ustalarının
yevmiyelerindeki düşüş 45'i bulur.
Bu kıyamet günü senaryosunda, talihsizlikler hiç bitmeyecek­
miş gibi görünür: Ekim ayında yağmurlar başlar ve 1 3 46 ilkbaharına
kadar aralıksız sürer. Bunu, Floransa'nın karşılaştığı en ürkütücü
kıtlıklardan biri takip eder. Denizaşırı ülkelerden buğday alımına
gidilir ve böylece bir miktar gümüş daha Doğu yollarına düşer ancak
bu arada nedenleri yukarıda anlatılan bu değerli metalin fiyatındaki
artış daha da tehlikeli bir hal alır ve sonuçta deflasyon derinleşir.
"Zaten beş parasız kalmış, boğazına kadar borçlanmış ve kendi çalı­
şanlarının maaşlarını ödemekte zorlanan kent yönetimi kendini yal-

47 11fiorino e il qwıttrino, s. 18.


48 Agy., s . 2 1 .
49 Agy., s. 20.
50 Agy., s. 2 1 .
98 PARA N I N İ C A D I

nızca kent sakinlerini değil aynı zamanda çevre köylerden kente


akan aç kitleleri de doyurmak gibi yeni bir güçlükle baş etmek gibi
bir görevle karşı karşıya bulur."" Bu arada 1347 yılında, yani Karade­
niz'deki Kefe kentinden yola çıkan bir Ceneviz kalyonunun Messina
Limanı'na en istenmeyecek misafiri bıraktığı yıldayız: Hıyarcıklı
veba basili taşıyan pirelerin sardığı bir sıçan. Bahsi geçen bu veba
türünün Avrupa'ya ilk adım atışıdır (Roma dönemindeki çeşitli pestis
[veba] türevleri ve önceki salgınlar başka hastalıkları tanımlamakta­
dır), halk bu hastalığın antikorlarından yoksundur ve bir yıl sonra
1348'de kırıma uğrar: Kentsel nüfus üçte biri ila yarısı oranında aza­
lır. Dolayısıyla nüfusun kırıma uğradığını söylediğimizde kelimenin
gerçek anlamıyla bir kırımdan söz etmekteyiz, Orta İtalya'daki kimi
ufak kentler 1 348 öncesindeki nüfus oranlarına ancak 1860'lı yıllar­
da tekrar ulaşabilecektir.
"Floransa kentinin bankacılık alanındaki bahtı, Cenova ve Ve­
nedik kentlerinin ticari başarıları karşısında kararmaktadır ve bu
rakiplerden daha büyüğü olan Venedik 138l'deki Chioggia Savaşı
sonrasında daha da iyi bir konuma yükselir. Modern bir bankacılık
anlayışı getirdiği açık olan Floransa kentinin deneyimi uluslararası
ölçekli ekonomik krizi atlatamaz. Floransa ticari ve endüstriyel faali­
yetlerine devam edecek, hatta 15. yüzyılda bankacılık faaliyetlerini
yeniden inşa etmeyi de başaracak,"" ancak hiçbir zaman önceki sevi­
yelere ulaşamayacaktır.
14. yüzyılın ikinci yarısındaki çöküşlerden ağzı yanan bankerler
önlem almaya başlar ve yıkılan duvarlardan birinin bütün evi peşin­
den sürüklemesini önlemek için limited şirketi biçimleri oluşturma­
ya başlar. Prato'lu Francesco di Marco Datini, her biri özerk serma­
yeli dolayısıyla birbirinden bağımsız şirketlerin en büyük ortağı ola­
caktır. Medici'ler, daha önce görmüş olduğumuz gibi Floransa'daki
merkezin en büyük hissedar olduğu ve her şubenin başında yönetici
olarak diğer hissedarların bulunduğu bir tür holding yaratacaklardır.
Borromei'ler her biri kendi organizasyon şemasına sahip biri diğe-

51 11fuarino e il quattrino, s. 2 7.
52 Braudel, I giochi dello scambio, s. 395.
İ FLASLAR VE ÇÖKÜŞLER 99

rinden bağımsız olan, en büyükleri Londra ve Brugge kentlerinde


bulunan bir dizi şube açacaktır.53
Birkaç yıl sonra gerçekleşen Chioggia Savaşı, San Marco Cum­
huriyeti'nin San Giorgio'nunkine karşı kesin zaferini ilan etmesiyle
sonuçlanır, ancak Venedik'in ödediği bedel çok yüksektir: Vergiler
ağırlaşır, giderek daha yüksek miktarlarda gönüllü katkılar talep
edilir, beş milyon dukalık altını aşan borç alımlarına gidilirken ka­
tılımcıların sayısı yüksek tutulur.54 1 3 80-1 3 8 1 yılları arasında hatırı
sayılır ölçüde aristokratın borçlarını ödeyemedikleri için o değerli
saraylarını açıkartırmada satışa çıkarmak zorunda kaldığı kayıtlara
geçer.55
Venedik, bütün 15. yüzyıl boyunca sürecek bir dizi savaşa girer
ve bu savaşlara paralel olarak Rialto, bankaların peşi sıra iflasına ta­
nıklık eder. Tıpkı 1400'te Pietro Benedetto'nun bankasını başına
geldiği üzere iyi durumdaki bankalar bile bu dalgadan etkilenir: Sa­
hibinin öldüğüne dair (asılsız) bir haber yayılınca müşteriler mevdu­
atlarını çekmek üzere bankaya üşüşür. Elbette bunlar arasında Vene­
dik'te yoğun bir nüfusa sahip Floransalı tüccar veya sarraflar bulun­
mamaktadır. Onların bankanın sağ salim yoluna devam etmesinde
çıkarı vardır. Buna karşın bankaya üşüşenler zanaatkarlar ve küçük
tasarruf sahipleridir. Paralarını geri almak isteyenler karşısında kasi­
yerin ödemeleri yapıp, günün sonunda bankoyu kapatıp muhasebe
defterlerini tüccarlar konseyine götürmekten başka yapacak bir şeyi
bulunmaz. Kapanan bankanın hesapları düzgündür, öyle ki bir tüc­
car mevzunun bir "saman alevi"nden56 ibaret olduğunu fark etmiştir,
ancak alev alevdir ve yanan biri olmuştur.
Darbelerin en büyüğüyse, büyük ihtimalle devlet kalyonları-

53 Francesco Gııidi Bruscoli, "Le tecniche bancarie", Franco Franceschi, Richard A. Gol­
dthwaite, Reinhold C. Mueller (yay. haz.), II Rinascimento italiano e l'Europa: Commercio
e cultura mercantile, Fondazione Cassamarca-Angelo Colla, Treviso-Costabissara, 2007,
Cilt 4, s. 553 .
54 Storia economica d'ltalia, s. 263.
55 Agy., s. 2 76.
56 The Venetian Money Market, s. 164.
1 00 PARAN 1 N İ CAD 1

nın Levant'a yelken açmasının ardından yaşanan likidite krizi ne­


deniyle iki bankanın 1429'da batmasıyla sonuçlanan, dönemin bir
vakanüvisinin gözünde adeta "bütün Rialto'yu öksüz bırakan"57 fe­
laket olmuştur.
1453'te Konstantinopolis Osmanlıların eline geçer. Venedikliler
mallarını, gemilerini, navlunlarını bırakır; bir buçuk milyon dukalık
maddi kayıptan bahsetmek abartılı olmaz. Hazine bonoları yüzde 25
değer yitirir, getiri ödemeleri ertelenir. Ancak söz konusu yıl aynı
zamanda "Venedik Cumhuriyeti'nin Visconti'lere karşı giriştiği bir
dizi uzun savaştan yorgun düştüğü ve halen Francesco Sforza'ya kar­
şı mücadele verdiği yıldır ve kimi ufak istisnalar hariç devletin bütün
geliri askeri harcamalara ayrılır; bu nedenden bütün maaş ödemeleri
bir yıllığına askıya alınır, kiracılara yılda bir defa olmak üzere evleri
ve dükkanları için ödedikleri kiranın yarısına, ev sahiplerine elde et­
tikleri kira gelirinin üçte birine karşılık gelen miktarı vergi olarak
ödeme zorunluluğu getirilir; bunun yanı sıra tüm Venedik vatandaş­
ları ve sakinleri anakarada sahip oldukları mülklerden elde ettikleri
gelirin yarısına tekabül eden olağandışı bir vergi ödemek zorunda­
dır; ülke topraklarında ikamet eden Yahudilerden 16.000 dukalık
gelir vergisi alınır, tüketim, ticaret ve deniz taşımacılığından alınan
bütün vergileri ağırlaşır, alınan bu istisnai önlemler sayesinde devle­
rin gelirleri iki katına çıkar."5'
Bu kemer sıkma politikası Benedetto Soranzo Bankosu'nun if­
lasını tetikler. Bankanın kapanışı hiç beklenmeyen bir anda gelir,
öyle ki sahipleri bile hazırlıksız yakalanmıştır. İdare Meclisi'nin (doj­
luk, senyörlük ve diğer önemli sorumlulukları üstlenen Venedik
kamu adli ve idari teşkilatı59) kararından anlaşıldığı üzere bu gelişme
tam anlamıyla bir sürpriz olmuştur, öyle ki bankanın direktörü Piet­
ro Venier bir akşam bankanın kapanışına müteakip muhasebe def-

57 The Venetian Money Market, s. 185.


58 Storia econrmıica d'ltalia, s. 276.
59 Özgün metinde geçen kurum magistratura özellikle Antikçağ ve Ortaçağ'da gerek adli
gerekse idari sorumlulukları olan bir kamu kurumudur, bu haliyle Osmanlı yönetimin­
deki kadılık kurumuyla örtüşür. (Ç.N.)
İ F LASLAR VE ÇÖKÜŞLER 101

terlerini ve parayı her zaman yaptığı gibi Ca' Soranzo Sarayı veya
Camerlenghi Sarayı'ndaki güvenli kasaya teslim etmek yerine sırra
kadem basar.6°
Bu yaşananlar, her halükarda, yüzyılın sonunda, 1499'da (Vene­
dik'in iki cephede birden savaştığı yıl: Bir tarafta kara hakimiyeti
için Lombardiya'da, diğer tarafta denizlerde egemenlik kurmak için
Osmanlı İ mparatorluğu'na karşı) ve gelecek yüzyılın başında 1 500'de
olacaklara kıyasla hiçbir şeydir. İleri görüşlü olanlar "havanın boz­
makta olduğunu" sezmişlerdir. Pietro ve Vettor Soranzo kardeşler, o
dönemde adet olduğu üzere borazanlar, davullar ve zurnalar" eşli­
ğinde kreditörlere borçlarını ödeyip yüzyıllık aile şirketlerini likide
etmeye karar verir. Meslektaşlarıysa buna karşın yollarına devam
eder, Levant'a gümüş ve bakır ihracatı çılgınlığı, Türklerle yaşanan
savaş bütün ticaretin önünü kesene kadar dokunulmaz görünür. İ ş
öyle bir noktaya ulaşmıştır ki 1499 Noel'inde Venedik kentinde
2 .000 tonu aşkın bakır stoklanmıştır.•' Bu esnada, halihazırda iki yıl­
dır süren kıtlık kötüleşir; tahılın karaborsaya düşmesi hasadın azlığı
nedeniyle yükselen fiyatlarla birleşince kredi talebi artar, ancak fiyat­
ların düşüşü beklenenden önce gerçekleştir ve zincirleme iflasların
kapısını aralar. 63
Garzoni Bankası 1499 Ocak'ında, para çekmek için ilginç bir
nedenden kuyruğa girenlerle başa çıkmak zorunda kalır: Korkuya
kapılmış tasarruf sahipleri toplamda 130.000 dukalık altını çekerler,
yalnızca bir hafta içinde çekilen florinlerin miktarı 40.000'i bulmak­
tadır. Venedikli tasarruf sahiplerini gerçek bir kitle histerisi kaplar ve
benzerini ancak yakın çağlarda görsek inanacağımız şekilde mevdu­
atlarını çekmek için yarışırlar. Bankayı yarı yolda bırakanlar arasın­
da en önemli müşterisi olan Frescobaldi Şirketi'nden Bartolo Nerli

60 The Vmetian Money Market, s. 7 1 .


61 Ö zgün metinde geçen v e üflemeli saz olan pijfero, gerek yapısı gerek davulla birlikte
kullarulması nedeniyle geleneksel Türk müziğindeki zurnayla büyük benzerlikler taşır.
(Ç.N.)
62 The Vmetian Money Market, s. 2 36.
63 Agy., ,s. 237.
1 02 PARA N I N İ C A O I

de yer alır, her gün bankadaki parasını çeker ve Floransa'ya yollar,


toplam miktar 45.000 dukalık altınıdır.64
Venedik'teki Milano Elçisi Piskopos Cristoforo Lattuada'nın
yazışmaları sayesinde neler yaşandığını biliyoruz. Milano Dükü
Mağripli Ludovico [Ludovico Sforza] gönderilen 1 Şubat tarihli ya­
zışmaya neredeyse gerçek zamanlı olarak bankanın iflas haberini
iliştirmeyi başarır. "Bu sabah Garzoni Bankası, bu toprakların çıkar­
dığı neredeyse ilk banka, iflas etti.'"'5 Bankanın kentin en önemli
bankası olduğunu ve kapanışı karşısında herkesin şoke olup şaşkına
döndüğünü ve Rialto'da gerçekleşen işlemlerin dörtte üçünün banka
kayıtlarında yer almasından ötürü bu iflastan etkilenmeyen tüccar
bulunmadığını açıklar. Dolayısıyla zorlanmadan şu çıkarsamada bu­
lunur: "Haliyle bu batığın ardından diğer pek çok bankanın da iflasa
sürüklenmesinden endişe ediliyor."••
Elçininki kolayca gerçekleşen bir kehanettir. Birkaç ay sonra,
mayısta Lippomani Bankası baskı altına girer. Her zamanki kurnaz­
lar banka iflas etmeden kendilerini kurtarmanın yolunu bulur. Va­
kanüvis Domenico Malipiero'nun anlatısına göre senyörlük yöneti­
mi, devletin gerçek kişilerden borç olarak aldığı fonları kullanarak
10.000 dukalık altını değerinde bir kurtarma paketine onay verip
bankayı desteklemeye karar verir. Ancak bu para bankanın kullanı­
mına sunulur sunulmaz onu çekmek için üşüşenler kimdir? İyi bildi­
niz, biraz önce paketi onaylayan hükümet yetkililerinden başkaları
değil. 67 Bu kast tıpkı bugün olduğu gibi o dönemde de kendisini kur­
tarmayı bilmiştir.
Malipiero bu ikinci bankanın iflası hakkında yorumda bulunur­
ken alınabilecek en kötü haber olduğunu belirtir, öyle ki Serenissi­
ma'nın Brescia'yı kaybetmesinden bile kötüdür (Venedik devletinin
ikinci kenti gerçekten de birkaç yıl sonra, 1 509'daki Agnadello yenil-

64 The Venetian Money Market., s. 24 l .


65 ASMI, Sforza Vıkontluk Yazışmaları, parça 1 2 7 1 , 1 Şubat 1499 tarihli mektup, folyo
88.
66 Agy.
67 The Venetian Munry Market, s. 243 .
İ F LASLAR VE Ç Ö KÜŞLER 1 03

gisini takiben kaybedilecektir). Malipiero ayrıca, Lippomano'ların


kusursuz bir üne sahip olmaları nedeniyle söz konusu iflasın bütün
finans cemiyetini tam bir karmaşaya sürüklediğini ekler. "Lippoma­
ni Bankosu'nun kaybettiği meblağ 120.000 dukalık altınıdır,"•9 diye
yazar Elçi Lattuada.
Fırtına yönünü Rialto'da halen faaliyet gösteren iki bankaya çe­
virir. Bir sonraki gün Agostini Bankosu 16.000 dukalık altını iade
eder ancak Pisani Bankosu zor durumdadır. Alvise Pisani buna kar­
şın işlerin yolunda gitmediğinin farkındadır ve Lippomano'ların ba­
şına gelenleri aklında tutarak gece boyunca en kötü ihtimale karşı
hazırlanır, akrabalarından destek almaya çalışır. Paniğin pençesin­
deki tasarruf sahiplerinin baskısı dayanılmaz noktaya ulaşınca Onlar
Konseyi üyesi amcasını, olup bitenleri doja anlatması için Venedik
Cumhuriyeti'nin en yüksek adli memurlarından birine yollar. Sen­
yörlük yönetimi acilen cevap verir, en yüksek üç memurunu 100.000
dukalık altını değerindeki bir garanti fonunun oluşturulduğunu ilan
etmekle görevlendirir. Dalgalar yatıştıktan sonra sıra Venedikliler
ile kentin yabancı sakinleri arasında, giderek büyüyerek 320.000 du­
kalık altınına ulaşan fona kayıt olma yarışı başlar. Bankadan mevdu­
atlarını çekmiş olanlar paralarını geri getirmeye başlar; yaşananlar­
dan başı dönmüş bir Milanolu elçi sabah çekilip akşam yatırılan
meblağın 50.000 dukalık altınını bulduğunun altını çizer.
Lombardiyalı bu diplomat bir de analiz yapar: Bütün bu çılgın­
lık tamamıyla iç etmenlere yani ("kendi aralarında yaşanan savaşlar
nedeniyle")•• aristokrasinin bağrındaki rekabete bağlıdır, zira aris­
tokrasinin bir kesimi Lippomano'ların iflasının etkisini hafifletmek
için Pisani Bankosu'nun çökmesini istemektedir. "Dolayısıyla bu if­
lasın nedenini yalnızca kendilerinde aramaları gerekir,"10 diyerek ko­
nuyu bağlar.
Hava gerçekten de ağırdır, kan döküldüğünü görmek için biraz

68 ASMI, Sforza Vikontluk Yazışmaları, parça 1 2 7 1 , 25 Mayıs 1 499 tarihli mektup,


folyo 55.
69 Agy., 17 Mayıs 1499 tarihli mektup, folyo 80.
70 Agy.
1 04 PARA N I N İCAD I

daha yakından bakmak gerekir. Pisani'ler kendini kurtarır kurtar­


maz Lippomano'lara karşı duyulan öfke daha da büyür. Alvise Pisani
kamuoyu önünde onlara "hırsızlar" diye seslenirken, kreditörlerin­
den Corfü'lu bir tacir Girolamo Lippomano'yu öldürmeye çalışır,
hizmetçiler zorlukla hayatını kurtarırlar. Lippomano'lar bu yaşa­
nanlardan sonra saraylarına kapanır ve burunlarını dahi dışarı çıkar­
maz. Üzerlerine dolandırıcılık sosuna bulaşmış bir iflasın kötücül
gölgesi çöker. Bu durumun farkına varan yine Milanolu elçidir. İ flas,
paraları bankadan alıp Monte Nuovo'ya (kamu borçlanma senetleri­
nin toplandığı mekan) taşıyan ulaklarla önceden tasarlanmış ve ha­
zırlanmıştır.
Bu noktada yabancı tüccar cemiyetleri de harekete geçer: Al­
manlar ve Milanolular, Venedik hükümetinden koruma talebinde
bulunur. Fugger ailesi adına çalışan Johannes Keller ile Fugger'lerin
avukatının temsil ettiği Alman tacirler, Lippomano Bankosu'nda
10.000, Garzoni Bankosu'nda 30.000 dukalık altını mevduatları bu­
lunduğunu öne sürerler.' 1
700'ü aristokrasi mensubu 1 . 248 müşterisi" olan Lippomano'la­
rın iflası peşinden daha küçük bankaları da sürükler: Ö rneğin Lip­
pomano'lar adına gümüş ticareti ve saflaştırma işlemleri yapan Maf­
feo di Vettor Soranzo ve kur değişimi yapan iki banka da iflas eder.
Ancak daha kötüsü genel atmosferde hissedilmektedir. İşler kesilir,
kimse kimseye güvenmemeye başlar ve Rialto sanki dini bir yasakla­
maya konu olmuşçasına ıssızlaşır; diğer yandan iflaslardan nasibini
almış mudilerin toplamı 4.000'e ulaşmış görünmektedir." Bankacı­
lık hizmetlerine ihtiyaç duyanlar, kaçınılmaz olarak, tabi olduğu
farklı yasal statü nedeniyle iflas dalgasından etkilenmemiş Yahudi
Anselmo'ya başvurmak zorundadır.74 Vakanüvis Domenico Malipie­
ro'nun yorumu acıklıdır: "Bankoların imanı yoksa mülkün kredisi

71 The Venetian Morıey Market, s . 245.


72 Frederic C. Lane, "Venetian Bankers, 1496- 1 5 3 3 : A Snıdy in tlıe Early Stages of De­
posit Banking", Journal ofPolitical &orı<mıy, 1937, Cilt 45, Sayı 2, s. 190.
73 Agy.
74 Agy.
İ F LASLAR VE ÇÖKÜŞLER 1 05

kalmaz." (Bankalara duyulan güven ortadan kalktığında devletin pa­


rası kalmaz.)" NiccolO Machiavelli de durumun açıkça farkındadır ve
Floransa'daki Onlar Kurulu'na [Dieci di Balia] gönderdiği bir notta
şöyle yazar: "Venedik bankoları mülke büyük bir zarar vererek iflas
ettiler."76 Buna karşılık Papa VI. Alexander bir öngörüde bulunur:
İ flaslar bir askeri güç olarak Venedik'in sonunu getirecektir, çünkü
tıkanan para akış yolları Venedik'i anlaşmalarla belirlenmiş yüküm­
lülüklerini yerine getirmesi hususunda engelleyecektir. (Papa yal­
nızca kısmen haklıdır: Venedik'in büyük bir askeri güç olarak sonu
yakındır: 1 509 yılında, iki ay arayla Venedikliler dolaylı olarak de­
nizlerde Portekizliler tarafında Diu'da ve doğrudan karada Papa iL
Julius'un başını çektiği bir koalisyon tarafından Agnadello'da yenil­
giye uğrayacaktır. Ancak Serenissima'nın belini büken kılıç değil
altın olacaktır.)
Bu arada Rialto'da Garzoni'ler bir denemede daha bulunur ve
3 Şubat 1 500'de bildik davul zurna uğultusu arasında yeni bir ban­
ka açarlar. Ancak bu tamamen görüntüyü kurtarmaya yönelik bir
hamledir, zira Fugger'lerin yatırdığı 10.000 Macar dukalık altınına
karşın sadece altı hafta sonra bankayı kapatmak zorunda kalırlar.77
Bu yeni iflas, ayakta kalmış olan iki bankayı zora sokar: Pisani
ve Agostini bankaları. 20 Mart'ta bu bankalardan 20.000 dukalık al­
tını mevduat çekilir, bankerler psikoloji kartını oynar ve büyük bir
tantanayla Rialto'ya 12 çuval para yığarlar. Ancak bu da yeterli ol­
maz. Bu noktada Alvise Pisani çok önemli bir karar alır: 23 Mart
Pazartesi günü, San Giacomo Kilisesi'ndeki ayine katıldıktan sonra,
tepeden tırnağa kırmızı giyinmiş bir halde bütün kreditörlere borç­
larının ödeneceğini ilan eder ve bir adım öne çıkmalarını ister. Ve
öyle de olur. "Pisani Bankosu'nun yüzde 100 likidasyonu Venedik'i

75 Reinhold C. Mueller, "'Quando i banchi no' ha' fede, la terra no' ha credito'. Bank
Loans to the Venetian State in the Fifteenth Century", Bancbi pubblici, bancbi privati
e morıti di pietiı nell'Europa preindustriak. Amministrazione, tecnicbe operative e ruoli eco­
nomici, Cenova Konwesi Tutanaklan, l-6 Ekim 1990, Sociecl ligııre di storia patria,
Cenova, 1 99 1 , s. 277.
76 Tbe Venetian Money Market, s. 246.
77 Agy., s. 249.
1 06 PARA N I N İ C A D I

onurlandıran harika bir olay sayılsa da kentin sahip olduğu tek bir
banka kalmıştır, dördü arasında en küçüğü."'8 Bu iflasların tetikledi­
ği panik dalgası 80 yıl sonra, 1584'te, geriye kalan tek özel kredi ku­
ruluşu Pisani-Tiepolo Bankası'nın79 iflas etmesiyle yeniden yüksele­
cektir. Ortada dolaşan söylentiye göre iflasın nedeni 400.000 duka­
lık altını gibi baş döndürücü bir meblağ taşımakta olan Nana adlı
geminin (dahası Nani ailesine ait geminin: O dönemde Venedik ge­
milerine isim verilirken gemi kaptanının veya armatörün aile adının
dişil halinin kullanılması adettir)80 batmasıdır. Her halükarda Vene­
dik Bankosu'yla iş ilişkileri olan Pisa'lı tacir Andrea dell'Oste'nin güç
durumda olduğuna dair haberlerin Pisani-Tiepolo Bankası'nı iflas
açıklamaya iten bir panik dalgasını tetiklediği kesindir." Aynı yıl
içinde Senatör Tomaso Contarini bir kamu bankasının kurulması
hakkında görüş bildirir (bu konuya son bölümde değineceğiz).
Her halükarda, "dal Banco" lakabıyla tanınan Pisani ailesi Sere­
nissima'nın düşüşüne kadar Venedik'in en zengin ve güçlü aileleri
arasında yer alacaktır: Günümüzde konservatuvar binası olarak kul­
lanılan gösterişli Ca' Pisani Sarayı ve dahası Brenta Nehri üzerinde­
ki en büyük, en güzel ve en zengin villa olan Stra'daki Pisani Villası
bunun göstergesidir, bu villa İtalya'ya hükmettikleri dönemde Savoia
ailesinin kraliyet ikametgahı olarak seçilmiştir (aynı zamanda Hazi­
ran 1934'te Benito Mussolini ile Adolf Hitler arasındaki ilk buluşma­
nın gerçekleştiği yerdir). Lippomano'lar ise iflasın darbesinden asla
kurtulamaz ve 1 5 1 0 yılında sahip oldukları Santa Fosca Sarayı'nı Pri­
uli ailesine kiralar. Yunan kökenli bu ailenin soyu Venedik Cumhu­
riyeti'nin sona erdiği 1797'ye kadar devam etse de hemen arkasından
tükenecektir.

78 The Venetian Mrmey Market, s. 2 50.


79 Ugo Tucci, "Il banco pubblico a Venezia", Banchi pubblici, banchi privati e monti di pie­
tiı nell'Europa preindustriak. Am:ministrazirme, tecniche operative e ruoli ecorwmici, Cenova
Kongresi Tutanakları, 1-6 Ekim 1 990, Societa ligure eli storia patria, Cenova, 1 99 1 , s.
3 1 9.
80 Luciano Pezwlo, Ilfisco dei veneziani. Finanza pubblica ed ecrmrmıia tra XV e XVII secolo,
Cierre, Sommacampagna, 2003 , s. 1 0 1 .
81 Agy., s . 1 2 5 .
İ FLASLAR VE ÇÖKÜŞLER 1 07

İ flaslarla yıpranan özel bankacılık sisteminin sonu kamu banka­


larının çağının açılmasını ve özünde banka ile devletin özdeşleşme­
sini beraberinde getirir: Devlet banker halini alır, banka da devleti
teşkil eder.
4

SOYGUNCULAR VE KALPAZANLAR

Bankaların olduğu yerde elbette ki soygunlar da olur. Yalnızca


bununla kalmaz: Aynı zamanda maharetle gerçekleştirilen hırsızlık­
lar, haneye tecavüzle gerçekleştirilenler, bunun yanı sıra bankaların
kasa dairelerine girmeye çalışıp ne var ne yoksa götürmek isteyen
"tünel kazıcıları" bulunur. Bankaların içinde, dışında ve yöresinde
işlenebilecek suçlara madeni paranın etrafında dönen suçlar eklenir:
Her şeyden önce sahtecilik ve artık paranın madeni değeri bulunma­
dığı, para yalnızca sembolik değer taşıdığı için ortadan kalkan nice­
leri. Bugün yalnızca bir deli bir banknotun kenarlarını kırpmaya
girişir; geçmişteyse -günler, haftalar ve aylar boyunca- altın veya
gümüş sikkelerden minik parçalar tırtıklamak nihayetinde ciddi bir
miktar ele geçirmek anlamına gelmekteydi. Sikke yontucuları, metal
diskleri yavaş yavaş küçülterek yüzyıllar boyunca sessizce çalıştılar,
öyle ki bu sessiz ve derinden faaliyetlerinin sonuçlarına kimi zaman
bugün bile eski para piyasasında rastlanabilir.
Ortaçağ ve erken modern çağın İtalya'sında yok yoktur: Finans
kavramını ve buna ilişkin suçları icat etmiştir. Yeni inşa edilen
110 PARA N I N İ C A D I

(1298) Siena Hapishanesi'ndeki haneye tecavüzle gerçekleştirilen


hırsızlık ve soygun suçlarının aktörleri, tecavüzcü ve katillerle, yani
en adi suçlularla aynı koğuşa konurken' , borcunu ödeyemediği için
hapse düşenlere ayrı bir koğuş tahsis edilir, zira bu ikinci gruptaki­
ler azımsanmayacak sayıda olduklarından hepsin için tek bir mekan
ayrılmıştır. 2
Bu bölümde daha ziyade Venedik özelindeki vakaları bulacaksı­
nız; bunun nedeni Serenissima'nın diğer bölgelere oranla daha fazla
suç işlenen bir yer olması değil ama buradaki vakaların daha fazla
sayıda çalışmaya konu olmasıdır. Venedik arşivlerine dalıp bu tip
suçları bulup çıkarma zahmetine girişenler, Floransa veya Cenova
arşivlerinde aynı işi yapanlardan daha fazladır. Ancak şu durum tu­
haf görünebilir: Söz konusu vakalardaki hırsız ve soyguncuların ta­
mamı ama istisnasız tamamı Venedik kenti dışından gelmektedir.
Kısa sürede değineceğimiz Padova'lılar çetesi örneğindeki gibi Ve­
nedik devletinin tebaası olan birkaçı bulunsa da çoğunluğu yabancı­
dır, sıklıkla Alpler'in diğer yakasından gelmektedirler.
Birkaç gözlemde bulunalım. Venedikliler hiç suç işlemediler
mi? Elbette işlediler, fakat suçlarının arasında banka soygunu yer
almıyordu ya da banka soymuş olsalar dahi bölgeyi iyi tanıdıkları
için paçayı kurtarmayı başarıyorlardı. Her halükarda 14-15. yüzyıl­
larda Venedik'te gerçekleşen soygunlarda Venediklilerin hiçbir su­
rette adının geçmemesi incelenmeye değer bir olgudur. İ kinci göz­
lem ise şudur: Venedik kenti öylesine zengindir ki Avrupa'nın yarı­
sından gelen suçlular için bir çekim merkezi oluşturur. Hemen her
zaman "avare" olarak nitelenen ancak umutsuz vaka oluşları su gö­
türmeyen Salzburg'lu Otto veya Ljubljana'lı Heinrich gibi isimler
bir avuç sikkeyi cebe indirmek pahasına korkunç acılar içinde ölüme
meydan okur. Dönemin San Marco Meydanı gibi ecnebilerle dolu
bir yerde bir Alman'ın sarrafların bankoları arasında dolaşması, şayet

Wılliam M. Bowsky, "The Medieval Commune and lntemal Violence: Police Power
and Public Safety in Siena, 1 2 87- 1 3 5 5", The American Historical Review, 1 967, Cilt 73,
Sayı 1 , s . 2 .
2 Agy., s. 3.
SOYG U N C U LA R VE KALPAZANLAR l1l

aceleyle ortalıktan sıvışması çıkmaz bir avlu veya köprüde sonlanma


riski taşımıyorsa çok da merak uyandırmasa gerektir.
Belirtilmesi gereken bir husus daha: Bizler, hırsız veya soygun­
cular açısından kötü giden vakaları biliyoruz, zira bunlar bir yargıla­
ma süreci ve ilgili davanın hükümleriyle sonuçlanmış olanlar; ancak
aktörlerinin ganimeti yüklenip paçayı kurtarmayı başardığı bu tür­
den kriminal faaliyetlerle ilgili ipuçlarına rastlama şansımız milyon­
da birdir.
Sonu mahkemede biten vakalar arasında en gürültü koparanı
1 382 'de yaşanan ve o yıllarda Venedik'teki en önemli ve en göz önün­
deki banker Gabriele Soranzo'nun da işin içine karıştığı olaydır. Gü­
nün birinde banker Soranzo'nun kapısında üç adam belirir, yanların­
da o dönemde Padova kentinde bulunan ve Gabriele'nin erkek karde­
şi olan Remigio'dan bir mektup getirdiklerini söylerler. Bu görülme­
miş bir durum değildir: Düzenli posta hizmetlerinin bulunmadığı
zamanlarda mektup ve paketler, hizmetleri için küçük bir bedel kar­
şılığında sıradan yolculara emanet edilebilirdi (elbette güvenilir bir
sistem değildir, öyle ki alıcıya ulaştığından emin olmak için sıkça
aynı mektubun birkaç kopyası birden gönderilirdi). Her neyse, ban­
ker sarayının merdiveninden hiçbir şeyden şüphelenmeksizin doğru­
ca bu üçlünün pençelerine doğru iner, üçlü bankeri yakalar ve bağır­
dığı takdirde öldürmekle tehdit ederek onu kaçırır.
Olup bitenin dökümü burada sonlanıyor: Dolayısıyla bu üçlünün
nasıl yakalandığını bilmiyoruz, lakin işlerin onlar açısından bir hayli
fena sonuçlandığından haberdarız. Dava ağustos ayında görülür ve
kararlar, verildikleri gün infaz edilir: O dönemde ne bürokratik han­
tallıktan söz edilebilir ne de temyiz mahkemesine gidilmesinden, sa­
vunma makamının hakları ve benzeri safsatalar türünden liberal dev­
letin "işe karışması"ndan. Ne de olsa Ortaçağ'da değil miyiz? Tama­
mı Padova'lılardan oluşan çetenin reisi Antonio di Nerio "alışılageldi­
ği üzere" suç mahalline ulaşıncaya kadar kent boyunca dolaştırılır.
Venedik'te yapılan bu teşhire, söz konusu vakada belirtilmemiş olsa
dahi, ek bir cezalandırma yöntemi de eşlik edebilirdi: Cellat arada bir
zavallı hükümlünün etlerini kızgın bir mengeneyle dağlardı. Rialto
yakınlarındaki Sant'Aponal Kilisesi'ne ulaşıldığında adamın sağ eli
112 PARAN I N İCADI

kesilip boynuna asılır. Ardından Gabriele Soranzo'nun faaliyet yü­


rüttüğü bankonun önüne gelindiğinde sol el de kesilip suçlunun boy­
nuna asılır. Bu noktada halihazırda Rialto'daki San Giacomo Meyda­
nı'na ulaşmış bulunuyoruz. Burada Venedik'in iki ibret taşından biri
bulunmaktadır (diğeri San Marco Bazilikası'nın bir köşesinde yer al­
maktadır), bir tellal bu taşın üzerine çıkıp yüksek sesle Antonio'nun
hangi eylemlerden suçlu bulunduğunu ve çarptırıldığı cezayı ilan
eder. Kesilmiş elleri boynuna asılmış halde zavallı adam San Marco
Meydanı'na sürüklenir ve burada meydandaki iki taş sütun arasında
boynu vurulmak suretiyle yaşamına son verilir (tam da bu yüzden
hiçbir Venedikli asla buradan geçmez: Burası darağacı ve idam sehpa­
sının kurulduğu noktadır) ve ardından bedeni parçalara ayrılır. Pado­
va'lının vücudundan arta kalan parçalardan her biri Venedik'e çıkan
anayollar üzerine asılır, böylece aklı tuhaf fikirlerle dolu olanların
başına neler gelebileceği hakkında açık bir mesaj verilir. İki suç ortağı
ölüm cezasından kurtulsa da gözleri oyulur, sağ elleri kesilir ve Vene­
dik kentine girişleri ebediyen yasaklanır. Çetenin dördüncü mensubu
bu işten yakayı ucuz kurtarmıştır.3
Bu, Padova'lılardan oluşan çetenin ilk vukuatı değildir. Daha
önce 12 Ocak 1 3 82 'de şanslarını denemiş ve iş kendileri açısından
yaver gitmiştir. Dördü bir araya gelip (yani sonradan paçayı sıyıracak
olan suç ortağı da aralarındadır) Rialto'daki Tüccar Loncası'nın al­
tında kendi bankasını işleten aristokrat kökenli Ludovico Emo'yu
hedef alır. Akşam bankanın kapanmasının ardından Padova'lılar, ya­
şadığı saraya doğru ilerleyen bu Venedikli asilzadenin ve sırtında
sikke ve değerli metaller dolu bir heybe taşıyan hizmetkarının peşine
düşerler. Sant'Aponal Kilisesi yakınlarında pusu kurarlar: Dörtlü
bankeri suya atar, hizmetkarını adamakıllı döver, değerli metallerle
dolu heybeye el koyup ortadan kaybolur.• Başlarına ödül konulması
yakalanmamış olduklarını göstermektedir ancak onları ele veren,
yukarıda da anlatıldığı üzere, onları aynı işi tekrarlamaya iten açgöz-

3 The Venetian Muney Market, s. 76.


4 Agy.
SOYG U N C U LAR VE KALPAZANLAR 113

lülükleridir. Gerçekten de ikinci soyguna katılmayan çetenin dör­


düncü üyesi gözütokluğunun keyfini çıkarır.
Rialto'da tünel kazma tekniğine başvuranlar, yani bankaların
kapalı olduğu saatlerde sikke ve değerli metallerin saklandığı yerlere
sızmaya çalışanlar da vardır. Normalde halka açık gişelerin gerisinde
örme duvarla ayrılmış bir oda ve bunun da üzerinde kasanın bulun­
duğu bir bölme yer alır. 1410 yılında Katanyalı Antonello, Coc­
co-Miorati Bankası'nın kasa dairesine sızmayı başarır. Öncesinde
binaya sikke dolu iki heybe taşıyan kambur bir hizmetkarın hareket­
lerini büyük bir dikkatle gözlemlemiştir. Nereye gittiğini anlamak
için hizmetkarı takip eder ve sonrasında birtakım aletler almak üzere
kendi evine, San Samuele'ye döner. Bankanın bulunduğu binaya gi­
rer, kasa dairesinin çatısında bir delik açıp Venedik sikkeleriyle dolu
iki ve Avusturyalı tüccar tarafından ithal edilen gümüş sikkelerle
dolu bir heybeyi çıkarmayı başarır. Bu vakada da hırsızın nasıl yaka­
landığını veya soygundan sonra neler yaşandığını bilmiyoruz. Açık
olan, ibretlik bir cezaya çarptırılmasıdır: Rialto balık pazarının yani
Nicolü Cocco ve Antonio Miorati'nın bankasının bulunduğu (ve bu­
gün bile balık pazarının kurulmaya devam ettiği) yerin karşısında,
Büyük Kanal boyunca kurulan bir darağacında sallandırılır.5 Eli­
mizde ayrıntıları bulunmasa da 1 3 3 3 yılına tarihlenen ve Orvieto'lu
Menico adlı bir şahsın Rialto'daki Marino Vendelino Bankosu'na
girmeye çalıştığına dair haberler var.
Yasanın taviz vermez koruyucuları bile kimi zaman son derece
beceriksiz ve talihsiz hırsızlık girişimleri karşısında acıma duygusuna
kapılabilir. Rialto'lu tacirlerin koruyucusu, adaşı olan azize adanmış
kilisenin duvarında bir delik açmak için demir bir levye kullanan ber­
duş Alman Jacob'un vakası buna örnektir. 25 Mart 1416 gecesi açtığı
bu geçidi kullanarak Razon Nuova sulh ceza yargıçlarının dairesine
girer. Buranın zemininde Giustinian Bankası'na ulaşmasını sağlaya­
cak bir delik açar. Doğruca kasa dairesine inmiştir ama burada bul­
mayı ümit ettiği dillere destan hazineler şöyle dursun bir tek yüzük ve

5 The Venetian Money Market, s. 78.


114 PARA N I N İ CA O I

toplam değeri yalnızca yarım duka eden birkaç gümüş sikkeyle karşı­
laşır. Rialto'da devriye gezen bekçiler onu yakaladıklarında halen
bankanın içindedir (her biri on ikişer adamdan oluşan iki takım ha­
linde başlarında bir komutan bulunan bu devriyeler gece gündüz Ve­
nedik'in ticari kalbini gözetim altında tutmaktadır). "Quarantia cri­
minal" adı verilen ve davaya bakan kamu teşkilatı, kararını açıklama­
dan önce en az 20 kez oylama yapar. Böylesi önemsiz bir sonuca ulaş­
mak için verilen çabanın büyüklüğü ve sonuçta ellerinin boş kalması­
nın talihsizliği karşısında yumuşayan yargıçlar hırsızı o dönem için
son derece hafif bir cezaya çarptırır: San Marco Meydanı'ndaki iki
sütun arasında sol gözü oyulur, Giustinian Bankası önünde kesilen
sağ eli Rialto'daki ibret taşına asılır. Son olarak hırsızın Venedik'e
girişi yasaklanır ve tekrar ortalıkta görünmek gibi delice bir fikre ka­
pılırsa bu kez idam sehpasına gönderilmekle tehdit edilir. 6
Serenissima özellikle büyük yankı yaratan ve suçlulara bir tür
hayranlık duyulmasına yol açan kimi suçlara verdiği cezalarda ürkü­
tücü bir ironiye sahip olmuştur. Stamati Crassioti vakası bunlar ara­
sında belki de en bilinenidir. Giritli Crassioti 1449 yılında San Mar­
co hazinesini, yani Venedik devlet hazinesini soymaya yeltenir. Bu
girişimin cüretkarlığına bir saygı nişanesi olarak altından bir urgan­
la asılır.
Buna karşın 16 Kasım 1497 gecesi Agostini Bankası'na giren
hırsızlar bankerlerin değerli eşyayı artık Camerlenghi' binasındaki
kasa dairesine taşıma alışkanlığı edindiğinin farkında değildir ve
banka kasasını açtıklarında onu yarı yarıya boş bulurlar. 1 5 19 yılında
Alvise Pisani Bankası'na giren meslektaşları için işler daha iyi gider:
600 dukaya eşdeğer küçük sikkeler bulurlar, lakin bu ganimet hayli
ağır ve taşıma güç olsa gerektir. Bu iki vakayı, hiç açılmamış davalar
aracılığıyla değil ancak Venedik Cumhuriyeti döneminden bugüne
kalan en önemli ve eksiksiz vaka kayıt defteri, Marin Sanudo'nun
tuttuğu Diarii sayesinde biliyoruz.

6 The Venetian Money Market, s. 78.


7 Carnerlenghi de Comiın veya kısaca Carnerlenghi olarak anılan kişiler, Venedik Cum­
huriyeti'nde devlet hazinesinden sorumlu defterdarlardır. (Ç.N.)
SOYG U N C U LAR VE KALPAZANLAR 115

Pisani Bankası soygunu bir hayli yankı uyandırır. Sanudo "bü­


yük bir olay"dan ve "gözü kara bir cüretkar"lıktan söz eder. Her ha­
lükarda hırsızların başına konan ödül, çalınan para miktarını aşar ve
suçluların adli makamlara kendiliğinden teslim olması halinde affe­
dileceği ve çalınan paraya denk bir meblağla ödüllendirileceği gerçe­
ği hırsızları yakalama ümitlerinin ne denli cılız olduğunu gösterir.•
Rialto, saklayacak önemli miktarda değerli metalleri olan kişiler
için oldukça güvenli bir yerdir. Parayı hizmetkarların sırtında taşı­
nan ağzı kapalı heybelerde eve götürmekse tehlikeli bir işlemdir.
Öyle ki 15. yüzyılın başından itibaren yetkili merciler bankerlere si­
lahlı dolaşma yetkisi tanır (Venediklilerin silah taşıması yasaktır).
İ şler, yukarıda anlatılan 1410 tarihindeki Cocco-Miorati Ban­
kası soygunundan itibaren, yani bankerlere akşamları değerli metal­
lerini Camerlenghi de Comiın binasındaki kasa dairesinde kendileri­
ne ayrılan kasalara taşıma izni verilmesiyle düzelmeye yüz tutar.
Burası mütesellimlerin topladıkları vergileri getirdikleri ve bu yüz­
den en sıkı gözetim altında tutulan mekandır. Bugün gördüğümüz
saray 1 525 ile 1530 yılları arasında Tüccar Loncası'nın yerine inşa
edilmiştir ve altıgen bir plana sahip olup Venedik'te Büyük Ka­
nal'dan her açıdan görülebilen yegane binadır. Buradaki kasaların
bankerlerin kullanımına açılması büyük bir başarı sağlayınca kasa
dairesinin genişletilmesi ihtiyacı doğar, zira "şehrimizin bilcümle
katılım bankalarının bütün parası'"' buraya getirilmektedir. Binanın
dışına sabit bir gözcü noktası bile kurulur ve bütün bir 16. yüzyıl
boyunca bankerler devletin onların kullanımına sunduğu bu mekan­
dan faydalanmaya devam eder.
Büyük darbeler büyük havale bankolarının hanesine yazılırken,
sarraflara ait bankoların hesabınaysa bir avuç parayı cebe indirip
hızla kaçmaya çalışanların ümitsiz hırsızlık girişimleri düşer. Rial­
to'da da bulunmakla beraber esasen San Marco'da saat kulesinin al­
tında yoğunlaşan sarraflar, gerçek bankerlerin küçük ve biraz da ezik

8 The Venetian Money Market, s. 79.


9 Agy., s. 72.
116 PARA N I N İ C A D I

kardeşlerini andırır. Sarraf bankoları şarap ve sucuk satıcılarınınki­


nin arasında yer alır ve önemli bankalarda bulunan gişenin gerisin­
deki sağlam bir bölmeden yoksundur, bu nedenle de her akşam kapa­
nıştan sonra para ve değerli eşyalarını evlerine götürmek zorunda­
dırlar. Lakin daha gösterişli meslektaşlarının aksine ne silah taşıma
yetkileri ne de sırtlarına ağır para keselerini taşıyacak hizmetkarları
vardır. İ şte bu koşullar altında, taşıdığı soyadına karşın bir soylu ol­
mayan Marco Sagredo 12 Kasım 1440 akşamı San Marco'daki ban­
kosunun muhasebe defterlerini, 300 duka ederindeki sikkelerini top­
layıp bir heybeye koyar ve evinin yolunu tutar. "Töton" lakaplı Hans
ve Ljubljana'lı Heinrich onu bir süredir göz hapsinde tutmaktadır ve
şimdi işini bitirmeye karar verirler. Daha önce de üç kez denemiş ve
başarısız olmuşlardır, bu defa evine dönüş yolunda Sagredo'ya saldı­
rırlar, adamı yaralayıp ganimeti yüklenirler. Lakin sarraf kolay pes
etmez; çığlıkları oradan geçmekte olan bir gruba erişir erişmez
adamlar hırsızların peşine düşer. Bu ikili Sant'Angelo'ya doğru kaçar
ancak çılgın koşuları bir evin kapalı giriş kapısına çıkan bir köprüde
sonlanır. Yakalanıp yargılanırlar, suç mahallinde teşhir edildikten
sonra da asılarak idam edilirler, kafaları kesilir ve parçalara ayrılırlar.
Adalet hızlı işler: Tutuklanmalarının üzerinden yalnızca altı saat
sonra, dörde bölünmüş vücutları, benzer niyetleri olanlara teşhir
edilmek üzere "bildik alanlar"da sergilenir. 10
Yine de kendine engel olamayan Bergamo'lu Zanino adlı biri
1 352 yılında Francesco Teldi'ye ait, Rialto'daki Tüccar Loncası'nın
hemen karşısında yer alan bankoda sikkelerini sayan bir keşiş görür.
Yaklaşır ve dört duka değerindeki madeni parayı cebe indirir. Elde
ettiği tek sonuç kısa ve beyhude bir kaçışın ardından gözlerinin kör
edilmesi olur. Dört yıl sonra Verona'lı Bartolomeo bütün parasını
kumar masasında kaybettikten sonra hangi yüzle eve döneceğini bi­
lemez. Umutsuz bir halde Matteo Spiati'ya ait bankoda yapılan kur
değişimi işlemlerini gözlemek üzere San Marco Meydanı'nda bekler;
uygun bir anı kollayıp içinde 36 duka ve çeşitli başka madeni paralar
bulunan bir para kesesini aşırır. Anında yakalanır ve asılarak idama

1O The Venetian Money Market, s. 77.


SOYG U N C U LAR VE KALPAZA N LAR 1 17

mahkum edilir. 11 Aynı yıllarda Salzburg'lu Otto bir dukayı bozdur­


mak istermiş gibi davranarak Francesco Contarini'nin bir anlık dal­
gınlığından faydalanıp üç duka çalar; işin sonunda sol gözünü kaybe­
decektir.12
El çabukluğuna dayalı bu hırsızlık girişimleri, özellikle de çalı­
nan miktarların küçüklüğü düşünülürse doğaçlama gelişir ve biraz da
tavuk hırsızlığını anıştırır. Buna karşın işsiz kalmış bir banker olan
Alman Cristoph 1409 yılında Rialto'da büyük bir vurgun girişiminde
bulunur. Pietro Venier'e ait bankonun üzerinde duka altını dolu bir
kase (kayıtlarda tam olarak böyle geçmektedir: scudelotum) görür, yer­
den bir avuç toprak ve çerçöp (o dönemde eksik olduğu söylenemez)
alıp bunu bankerin yüzüne fırlatır. İçinde 340 duka bulunan kaseyi
ele geçirir ancak Venier hırsızın peşine düşer ve onu parayı bırakma­
ya zorlar. Yakınlardaki balık pazarı yani Pescheria'da yakalanan Cris­
toph örnek bir cezaya çarptırılır: Tekne güvertesine dikilmiş bir ka­
zığa bağlı halde Büyük Kanal boyunca dolaştırılır, soyduğu bankanın
önüne geldiğinde sağ eli kesilip boynuna asılır, ardından balık pazarı­
nın karşısında kurulan darağacında asılarak idam edilir ve iki gün
boyunca burada asılı bırakılır. 1478 yılında Antonio Fantini adlı sar­
rafa ait 2 1 dukaya el koymaya çalışan bir Giritlinin başına da benzer
bir son gelir. Tek farklılık darağacının değişen yeridir, Rialto Köprü­
sü ile Tüccar Loncası arasına kurulmuştur. ı ı
Ancak bütün bankerler ve sarraflar kurban rolünü oynamaz.
Ö rneğin kötü sonlanan bir tartışma, her ikisi de aristokrasi mensubu
olan Zanino Soranzo ve Semelino da Mosto adındaki iki bankeri
1 355'te karşı karşıya getiren bir olayı tetikler. Bir iş anlaşmazlığı ne­
deniyle bankerlerden biri, diğerini öldürmesi için kiralık katil tutar.
Tetikçi, kendisine 100 duka artı sular yatışana kadar kalacağı Trevi­
so'da iki yıllık konaklama vaat edilen Blasio adlı bir marangozdur.
Lakin Blasio teşhis edilir, yakalanır ve yargılanır, buna karşın aris­
tokrat Zanino elinden geldiğince çabuk bir şekilde ortadan kaybolur.

11 The Venetian Money Market, s. 73.


12 Agy., s . 74.
13 Agy.
118 PARAN I N İ CA D I

Hükümet onun başına 400 duka ödül koyar ve marangozla aynı ce­
zayı çekeceğini ilan eder. Kaçak asilzadenin yakalanıp yakalanmadı­
ğını bilmiyoruz. 14
Yüksek miktarda parayla haşır neşir olmanın, bilindiği üzere
baştan çıkarıcı bir yanı bulunur; çok ve çeşitli türde madeni paranın
ortasında yolunu bulmayı başaran yegane kişiler olmaları bankerlere
muhtemel dokunulmazlık hissi vermektedir. Onlar açısından normal
sikkeler arasına sahtelerini karıştırmaktan, çalıntı değerli metalleri
satın almaktan ve hatta açgözlülükten kalpazanlığa bulaşmak daha
kolay ne olabilir! Bütün bir meslek grubunun adının çıkmasına yol
açtıklarından bu kişilerin maskesini düşüren veya onları ihbar eden­
ler hemen her zaman meslektaşları olmuştur.
Ö rneğin kantarın topuzunu kaçıranlardan biri de sarraf Fran­
cesco Contarini'dir: Kanunlarla arası iyi değildir ama her seferinde
ucuz atlatmayı başarır. Belki de tam da bu nedenle, dokuz yaşında bir
oğlan çocuğu elinde gümüş bir kemerle kapısında belirdiğinde -14.
yüzyılın ortalarındayız- kendini dizginlemeyi bir an bile düşünmez.
O çağlarda insanların günümüze kıyasla daha erken olgunlaştıkları­
nı kabul etsek dahi, küçük bir çocuğu elinde gümüş bir kemerle gör­
mek o dönem için bile oldukça kafa karıştırıcı olsa gerek. Küçük hır­
sız kemeri yanında çalıştığı Marco de Carta adlı kumaş tacirinden
çalmıştır, bunu üç duka karşılığında (kemerin gerçek bedeli 10 duka
civarındadır) sarrafa satmaya çalışır. Contarini kemeri inceler ve kar­
şı teklifte bulunur: 12 grosso (yarım duka). Oğlan bu teklifi reddeder
ama Contarini çocuğun eline 18 grosso sıkıştırıp onu Allah'a emanet
eder ve bir yandan da kemeri mantosunun altına saklar. Ancak mese­
le bununla kapanmaz, zira kısa süre sonra kemeri çalınan tacir Con­
tarini'nin bankosuna gelip çalıntı malı iade etmesini talep eder. Sar­
raf falso vermek şöyle dursun bir de alınganlık gösterir: İnkar eder,
reddeder ve de Carta'ya çıkışır. Sabrını yitiren adam sarraftan şika­
yetçi olur. Contarini paçayı ucuz kurtarır. Davaya bakan hakime
göre değişebilmekle birlikte ceza merci ve Quarantia adlı kamu teş-

14 Guido Ruggiero, Paırizi e malfatt<m. La violenza a Venezia ne/ prinw Rinascimento, il


Mulino, Bologna, 1 982, s. 162.
SOYG U N C U LAR VE KALPAZAN LAR 119

kilatı her türlü sarraflık faaliyetini ebediyen yasaklar ve onu ömrü


boyunca San Marco veya Rialto'ya girmekten men eder; başka bir
mahkemede yargılanmış olsaydı bir zamanlar dendiği üzere kendini
Marco ile Todaro arasında bulabilirdi (ölüm cezalarının infaz edildi­
ği meydanda bulunan ve daha önce bahsi geçen bu iki sütundan biri
San Marco'ya diğeri Aziz Teodoro'ya adanmıştır). Adam dik kafalı­
dır ve bu olanlardan sonra bile uslanmaz: Bir yıl sonra yeniden yargı
önündedir çünkü dojun memurlarından birini gözlerini oymakla
tehdit etmiş ve "dojun kendisinden bir dışkı parçasından en dişelen­
diği kadar endişelenmediğini eklemiştir." Ancak bu kez de ucuz kur­
tulur, 50 lira gibi hafif sayılabilecek bir cezaya çarptırılır.'5
Paranın üretilmesi ve dolaşıma sokulması "yasaların katılığına,
denetimlere, yetkili kişilerin tanınmış isimler olmasına ve özenle se­
çilmesine karşın yaygın bir suç oranının görüldüğü bir sektördür." 1 6
1 326 yılında Venedik Darphanesi'nde bir gümüş açığı olduğu ortaya
çıkar: Üç yetkili hakkında dava açılır, biri aklanırken diğer ikisi, üç
sarrafın satın aldığı sikkeler üzerinde bilinçli olarak oynama yapma
suçundan cezaya çarptırılır. Mevzu bahis üç sarraf daha ağır cezalara
çarptırılır: Biri sekiz gün boyunca halka açık bir yerde kızağa bağla­
nır, diğer ikisiyse uzun sayılabilecek bir süre boyunca hapse atılır.
Paranın değerini bozanlar ve sikke sahteciliği yapanlar büyük
riske girer. Sikke yontucular'7 ("azaltmak" anlamına gelen eski Vene­
dik lehçesindeki stronzar fiilinden türemiştir) ilk grupta yer alırken
gerçek kalpazanlar ikinci grupta yer alır. 1360 Şubat'ında onaylanan
bir yasayla bu türden suç işleyenler için ağır cezalar getirilir: Her iki
gözün kör edilmesi ve sağ elin kesilmesi, suçun kamu önünde ilanı,
Venedik kentinden ve ilçelerinden ebediyen men ve doğal olarak sik­
kelere el konması. Bunun yanı sıra yargı merci olan Quarantia, Pado­
va'lı noter Paolo'nun 1364 yılında diri diri yakılmadan önce başında
bastırmış olduğu sahte dukalardan yapılma tuhaf bir taçla kentte do-

15 Stefano Piasentini, «Alla luce de/la /una». Ifarti a Venezia 1270-1403, i l Cardo, Venedik,
1 992, s. 7 1-72.
16 Agy., s. 66.
17 İtalyancada sıronzatori. (Y.N.)
120 PARA N I N İ CA D I

laştırılması örneğinde olduğu gibi kalpazanları kazığa bağlayıp yak­


maktan da çekinmezdi. Yine bir kalpazan olan ve "Mazorana" takma
adıyla tanınan Piacenza'lı Zanino'nun hikayesi de 1 395 yılında kazık­
ta yakılmasıyla son bulur. Ancak tüm kalpazanların hayatı böyle tra­
jik sonlanmaz: Yukarıda bahsedilen "Mazorana"nın suç ortağı, darp­
hane işçisi Antonio Balbi bir gözünün kör edilmesi ve bir elinin kesil­
mesi cezasına çarptırılır.'" Soylu Bertuccio Pesaro 1 375 yılı civarında,
"eksik" dukaları (yani aşınmış veya kırpılmış) kabul edip ardından
bunları sanki tammışçasına tedavüle sokmaktan 50 lira cezaya çarp­
tırılır ve iki yıl boyunca Venedik'teki konseylere, devlet dairelerine ve
hayır kurumlarına katılmaktan men edilir. Velhasıl aynı adam darp­
hanede 30 tam dukalık bir keseyi mühürlettikten sonra buna 80 "ek­
sik" ve bir adet sahte dukayı eklemeye bile cesaret eder. 1 •
Onlar Konseyi kalpazanlara yönelik ilk olarak 1473'te yürürlü­
ğe koyduğu acımasız cezayı 1525'te yeniden yürürlüğe sokar: "Hiç­
bir indirime gidilmeksizin bu suçu işleyenlerin boynu vurulacak­
tır.'"0 3 1 Ağustos 1675 tarihinde Venedikli sağlık memurları, yaklaşık
elli yaşındaki Giovanni Maria Zampa'nın ölümünü rapor eder: Mali
suçlardan hüküm giymiş, önce kafası kesilmiş, ardından kazığa bağ­
lanıp yakılmış. Vaka epeyce gürültü koparmış olmalı, zira alışılma­
dık biçimde ölüm kayıtlarını tutmakla görevli olan sekreter, meyda­
na gelen ölümün yazılı kaydının yanına cezanın acımasızca infazına
dair ayrıntıları kesin bir biçimde anlatan notlar düşer. 2 1
Sikkeleri kırpan veya kalpazanlık yapanlar için Floransa'da ön­
görülen cezalar daha hafiftir. Bu kentte üyeleri söz konusu olduğu
denetim görevini yürüten kurum Arte del cambio loncasıdır. Sikke
kırpmaktan veya maden} paranın değerini herhangi bir şekilde dü­
şürmekten suçlu banker ağır bir para cezasına çarptırılır, Arte lonca­
sından atılır ve kalpazan ilan edilir. Sahte veya kırpılmış paraları pi­
yasaya süren veya yeniden tedavüle sokanlar para cezasına çarptırılır.

18 «Alla luce de/la /una», s. 67.


19 Agy., s. 68.
20 ASV, Onlar Konseyi, basın ilanı, dosya 1.
21 ASV, Hıfzıssıhha, ölüm ilanları, kayıt 886.
SOYG U N C U LAR VE KALPAZANLAR 121

Bankerlerin yalnızca ağırlığı "düşük'', ikiye bölünmüş paraları satın


almalarına, bunları tedavülden çekip yalnızca değerli metal olarak
satmalarına izin verilir. "Değeri düşürülmüş florinleri mühürlü ke­
seler içinde tedavüle sokanlar için de birebir aynı cezalar öngörül­
müştür."22 Kilise de kendi hesabına başını başka tarafa çevirmeyi
tercih eder: Hiç kimse paranın değerini değiştirdiği için aforoz edil­
meyecektir, buna karşın Vatikan'a borcunu ödemeyenlerin başına
gelen budur. 23
Ancak şimdi daha yakınlarda cereyan eden bilindik başka bir va­
kaya dönelim: Naziler İ kinci Dünya Savaşı sırasında Büyük Britan­
ya'yı sahte sterlinlerle doldurarak istikrarsızlaştırmayı düşünmüştür.
Bunun öncesinde politik değil ama spekülatif bir amaç güden başka
bir operasyondan söz edilebilir. Her durumda sonuç şu olmuştur:
Carlo M. Cipolla'nın bir kitabında büyük bir maharetle anlattığı Av­
rupa iktisadi tarihinin en büyük mali dolandırıcılık vakası olan Louis
parası ve 17. yüzyılın ikinci yarısında Osmanlı İ mparatorluğu'nun
finansal açıdan istikrarsızlaştırılmasının hikayesidir. 24
Fransız kralı XIV. Louis'nin darphanesi, içlerinde Louis parası
olarak da bilinen ve iki buçuk gram ağırlığında, 967 milyem ayarın­
daki, bir eskudonun on ikide birine karşılık gelen bir sikkenin de
bulunduğu bir dizi gümüş para darp eder. Bizim hiç bilmediğimiz
nedenlerden Osmanlı kadınları 1656 yılından itibaren bu gümüş sik­
keleri -ve başka sikkeleri değil yalnızca bunları- bir süs eşyası olarak
kullanmaya başlar. Modayı takip eden Osmanlı kadını gösteriş yap­
mak için Louis sikkelerinden yapılmış küpeler, kolyeler ve bilezikler
takar. Elbette bu durum insanların Louis sikkelerine hücum etme­
siyle sonuçlanır: Şayet Fransa'da bir eskudo altınıyla 12 Louis gümüş
sikkesi alınıyorsa, Türk kadınları neredeyse yarım Louis sikkesi elde
etmek için bir tam eskudo altını vermeye hazırdır. Fransız Louis sik­
kelerinin İstanbul'un yolunu tutmaya başladığı açıktır. Ancak kazan­
ca duyulan açlık dizginsizdir ve kar marjları Osmanlı kadınlarının

22 11 banco Medici, s. 24-2 5.


23 LJı fortıma dei Medici, s . 3 3 .
24 Tre storie extra vaganti, s. 59-72.
1 22 PARA N J N İCAOI

alıklığından faydalanmak suretiyle kolayca artırılabilir. Böylece tek


amaçları kalitesi sürekli düşen Louis sikkeleri basmak olan yeni
darphaneler açılır. Fransa'da Dombes prensesi ve Oranje prensi eski
imtiyazlarını yeniden kullanıma sokup iki darphane açarak başta
orijinallerinden çok da kötü olmayan taklit Louis sikkeleri üretirler.
Ancak Cenevizlilerin sahneye çıkmasıyla işler tam anlamıyla hakiki
bir uluslararası dolandırıcılık boyutuna ulaşır. Ligurya Cumhuriye­
ti'ndeki kimi derebeyleri yüzyıllardır işletmedikleri para basma im­
tiyazlarına sahiptir. Bu imtiyazları yeniden kullanmak için bundan
daha iyi bir fırsat bulunabilir mi? Böylece 1661 yılında Monaco'da
Grimaldi ailesine ait olandan başlamak üzere birer birer yeniden açı­
lan darphaneler her defasında daha fazla tağşiş edilmiş Louis sikke­
leri basmaya koyulur. Elbette her biri kafasına göre işler ve bu ne­
denle her biri gümüş içeriği açısından bir diğerinden farklı olan
Louis sikkeleri karmaşasının doğmasına neden olurlar. "Dolandırı­
cılığın profesörü" lakaplı Moretti adlı bir Venedikli de geri kalmaz
ve kendi memleketi Girit Adası'nın hakimiyeti için Türklere karşı 16
yılı aşkın bir süre savaşmakta olduğu gerçeğini göz ardı ederek bu
darphanelerden birini kiralar. Onun para kazanma hırsı Venedik'in
yenilgisine ve Kandiye'nin (Heraklion) 1669'da Osmanlıların eline
geçmesine su taşır. Gerçekten de Serenissima'nın elindeki son Girit
kalesini kuşatma altına alan Türk birlikleri kendilerine yalnızca
Louis sikkeleriyle ödeme yapılmasını isteyecektir.
Kutsal kitaplardaki çekirge sürüsü misali, tağşiş edilmiş sikkeler
yığını Osmanlı İ mparatorluğu'nu işgal eder. İnsanın aklına, Le­
nin'in aktardığı kadarıyla, kapitalist sistemi yok etmenin en iyi yolu
paranın değerini düşürmektir diyen John Maynard Keynes gelir.
Türklere mazeret bulunacak olursa, madeni paranın efektif maden
değerini bilmenin tek yolunun onu eritmekten geçtiği söylenebilir.
Ancak bir şeylerin yolunda gitmediği açıktır. 1665 Haziran'ında Flo­
ransa'ya zamanın Toskana Grandükalığı'nın başlıca liman kenti olan
Livorno'dan bir mesaj ulaşır: "Bu mübarek Louis altınları konusunda
büyük bir kafa karışıklığı yaşanıyor." Ayrıca sikkelerin ülke dışına
çıkışını engellemek amacıyla Fransız Kraliyet Darphanesi'nden bir
müfettişin geldiği haberini de verir. Ancak iki yıl sonra asıl bombayı
SOYG U N C U LAR VE KALPAZANLAR 123

patlatacak olanlar İ ngilizlerdir. Osmanlılarla çıkarlarına uygun bir


ticaret anlaşması imzalamayı başaran tek millet olan İ ngilizler, Tür­
kiye'ye gönderdikleri malların karşılığını nakit olarak almaktadır.
Dolayısıyla tedavüldeki Louis altınlarının düzmece olduğunu anla­
yan Londra hükümeti İstanbul hükümetine protesto notası çeker ve
ikincisi de Paris hükümetiyle bozuşur. Fransa kralı 1666 yılında
Louis altınlarının darp edilmesini durdurur. Osmanlı sultanı değeri
düşük bütün Louis sikkelerinin ortadan kaldırılmasını emreder ve
buyruğunu etkin kılmak adına sahte para trafiğine karışmış bir çift
Türk ile kalabalık bir grup Yahudi ile Ermeni'nin el ve ayaklarını
kestirir. 16 Temmuz 1667 tarihinde Cenova hükümeti sahte Louis
sikkelerini basmaya devam edenlere karşı zehir zemberek bir yasa
çıkarır. Ancak bir istisna vardır: Ortaçağ'dan kalma alışılageldik im­
tiyazları sayesinde hızla ve coşkuyla sahte para basan darphaneler
açma zincirine katılan derebeyleri başkentin çıkardığı bu yasaya tabi
değildir. Dolayısıyla bu sert yasalar fiilen etkisizdir. Fransa, Ceno­
va'yı ikili oynamakla suçlar, bu arada Venedik ve Floransa, yüzyıllık
rakiplerinin zararına Paris hükümetiyle aralarını sıkılaştırmak için
bu durumdan faydalanır. Louis sikkeleri sanki hiçbir şey olmamışça­
sına darp edilmeye devam eder, hatta yeni yeni darphaneler açılması
planlanır. Türkiye'ye ne kadar sahte para girdiği bilinmiyor; kayda
değer tek veri Loano Darphanesi'nin 800.000'i aşkın sikke darp etti­
ğidir. 1669 yılında Osmanlılar bu Louis sikkelerinin beş para etme­
diğini anlar ve bunları bir ödeme yöntemi olarak kabul etmemeye
başlar, İ stanbul'da bir halk ayaklanması dahi patlak verir. "Kronik
bir gümüş para eksikliğinden mustarip Türk ekonomisi kendini ne­
redeyse tamamı sahte bir gümüş sikke bolluğunun ortasında bulur.'"'
Türklerin cebi kimsenin almak istemediği sikkelerle doludur ve te­
mel ihtiyaç maddelerinin fiyatları artmaya başlar. Sultan tağşiş edil­
miş Louis sikkelerinin eritilip içindeki gümüşün meşru sahiplerine
iade edilmesini emredir. Bu kez verilen buyruk etkisini gösterir ve
Louis sikkeleri balonu kesin olarak söner.

25 Tre storie ext:ra vaganti, s . 7 2 .


5

SİGORTALAR VE POLİÇELER

Bir sigorta poliçesinin belirli prim maliyetine katlanmak mı


yoksa bütün riski göze alıp geminin sağ salim limana ulaşması
halinde arzulanan yüksek kazancın gerçekleşmesini beklemek mi
yeğdir? Bu, yüzyıllardır tacirlerin kendilerine sordukları bir soru.
O dönemde Akdeniz'i boydan boya geçmek adeta Rus ruleti oyna­
maya benzer: Bir şeylerin ters gitme riski her an mevcuttur. Orada
denizin orta yerinde yok yoktur: korsanlar, düşmanlar, isyancılar;
hava durumunun da bu listede yer aldığını söylemeye gerek bile
yok, kusursuz bir fırtına ve hop mallar da dahil olmak üzere her­
kes ve her şey denizin dibini boylar (ki tüccarı ilgilendiren de bu
mallardır, zavallı denizcilerin hayatı büyük bir kayıp olarak gö­
rülmez).
Yıllar boyunca Dalmaçya Deniz Cumhuriyeti'nin Napoli Kral­
lığı nezdinde diplomatik temsilcisi olarak görevi yapmış Ragusa'lı bir
tacir olan Benedetto Cotrugli'nin bu konularda derin bir bilgi biriki­
mi olduğuna şüphe yoktur, kendisi aynı zamanda tarihte ticaret üze­
rine yazılan ilk kitabın da yazarıdır. 1458'de kaleme alınan De/la mer-
1 26 PARAN i N İ CA D I

catura et del mercante peifetto' [Ticaret ve Kusursuz Tüccar Üzerine]


adlı eser ilkin 1573 yılında Venedik'te basıldığında Cotrugli'nin ölü­
münün üzerinden yüz yılı aşkın bir süre geçmiştir. "Tacirin sigorta
yaptırması ve rizikoya girmemesi gerekir zira sigorta parasını öde­
yen hiç pişman olmamıştır lakin riske giren niceleri pişman kalmış­
tır.'" Uzun lafın kısası sigorta yaptırmak tacirin lehinedir: Poliçe
primini ödemek için gereken para için kesenin ağzını açmak, hayatı­
nın malını taşıyan geminin sular altında kaldığını görüp iflas etme
riskiyle karşılaştırılamaz.
Benedetto Cotrugli (imzasını bu adla atardı; şimdiki Dubrov­
nik, dönemin Ragusa kentinin bulunduğu Hırvatistan'daysa onu
Benko Kotruljic adıyla çağırmayı tercih ederlerdi) eserini 15. yüzyı­
lın ortasında yazmaktadır. Şayet sigorta konusuna eğilmişse bu söz
konusu pratiğin oldukça yaygınlaştığını ancak muhtemelen yeterin­
ce geçerlilik kazanmadığını gösterir, zira bir geminin denizin dibini
boylaması için ufacık bir sebebin yettiğini tüccara hatırlatma zahme­
tine girişir. Sigortanın bir sonraki yüzyılda da yaygın biçimde kulla­
nılmaya devam ettiğine hiç şüphe yok: Eserin baskıya girmesinden
önce, anonim ellerin, Dalmaçyalı tacirin eskimiş elyazması metni
üzerinde güncellemeler yaptığını biliyoruz. Poliçelerle haşır neşir
olmak, bunları parçalara bölmek ve riski yeniden satmak, kotasyon
alım satımı gerçekleştirmek giderek yaygınlaşır ve bu durum Vene­
dik kentini dünyanın sigorta merkezi haline getirir, öyle ki bir grup
papazı bile bu işe girmeye teşvik eder. 1 587 yılında Giudecca Ada­
sı'ndaki Le Convertite Kilisesi'nin papazları dini coşkularını finan­
sal spekülasyonla birleştirmeyi akıl eder ve cüretkar bir takas girişi­
mini ortaya atarlar: Her bir dukalık altını için yüzde 0,08 gibi düşük
bir prim bedeliyle bir geliri sigortalayacak olsalar bunun karşılığında
ticarete konu malın, geminin ve denizcilerin (armatörlerin gözünde­
ki öncelik sıralaması da tamı tamına bu olsa gerek) sağ salim yerine
ulaşması için dua edeceklerdir. Ticaretin beş bilgesi, dahası konuyla

Michele Luzzati, "Benedetto Cotrugli", Dizionario biografoo degli italiani, IEI, Roma,
1 984, Cilt 30, s. 448.
2 Benedetto Cotrugli, De/la mercatura et del mercante peifetto, all'Elefanta, Venedik, 1 573,
s . 39.
S İ G O RTALAR VE P O L İ Ç ELER 1 27

ilgilenen kamu idari teşkilatı bir dizi hesap yapar ve teklifi aşırı ölçü­
de spekülatif olduğu gerekçesiyle açıkça reddeder (düşünün ki tacir­
ler din adamlarını aşırı spekülasyonu ifrata kaçırmakla suçluyor). Bu
din sosuna batırılmış, yaratıcılık dolu ilginç finansal operasyonun
yıllık geliri, hakimlerin hesaplarına göre 3 .000 dukanın ötesine ge­
çebilecektir.
Bu noktada, 15. yüzyılın son çeyreğinde 3,6 milyon duka değe­
rinde sigorta poliçesi oluşturulduğunu rahatlıkla çıkarsayabiliriz;
ortalama sigorta primlerinin yaklaşık yüzde 6 ile 8 arasında değiştiği
varsayıldığında toplanan prim gelirleri de 2 1 5 ile 290.000 duka ara­
lığındadır. Yine aynı yıl, yani 1587'de Venedik Cumhuriyeti'nin tuz
tekeline giriş imtiyazı 250.000 duka değerindedir. Kısacası "sigorta­
cılığı ayrıcalıklı bir yatırım haline getiren"' yüklüce bir meblağdır.
Ancak şu an için geriye, İtalyan tacirlerin 20 metrelik dayanıksız
teknelerle Akdeniz'de ve hatta daha da açık denizlerde, örneğin Afrika
kıyılarına veya Britanya adalarına ulaşmak için Atlantik'te ticaret ya­
parken sahip oldukları her şeyi riske ettikleri Ortaçağ'a dönelim.
William Shakespeare Venedik Taciri'nin ilk perdesinde Salerio
adlı karaktere şunları söyletir: "Aklın okyanusta dolaşıyor senin /
İ şte orda, teknelerinin yanında / Gemilerinin, dalgalar diyarının
soylu beyleri / Varlıklı efendileri gibi dolaştığı / Ya da denizlerin gös­
teri arabaları gibi / Rüzgarla dolan heybetli yelkenleriyle / Kanatlan­
mış uçarken.'"'
Kadere meydan okumak bir yere kadar anlaşılır ancak kadere,
korsanlara ve fırtınalara hep birlikte göğüs germek gerçekten zor­
dur, böylelikle Ortaçağ'ın yaratıcı İtalyan tacirlerinin aklına klasik
Antikçağ'da bilinen bir formülü, içinde sigortacılığın nüvelerini ba­
rındıran bir tür deniz kredisini canlandırmak gelir. "Takas kredisi"
adı verilen bu borç verme yöntemi şileple taşınan yükleri alıp satma-

Ugo Tucci, Mercanti, navi, munete ne/ Cinquecento veneziano, il Mulino, Bologna, 1 98 1 ,
s . 148.
4 Çeviri için başvurulan baskı: Wılliam Shakespeare, Venedik Taciri, çev. Bülent Bozkurt,
Remzi Kitabevi, İstanbul, 2 0 1 3 , s. 1 5 . (ÇN.)
128 PARA N I N İ CA D I

ya yarardı ama her şeyden önemlisi yüksek faiz oranlarına sahipti,


çünkü borç para veren kişinin aldığı risk de bir o kadar yüksekti.5
Gemi battığı takdirde herkes her şeyini kaybediyordu. Ancak
gemi limana geri dönerse, borç para alan tacir anapara artı krediye
uygulanan faizle birlikte aldığı yüksek riske karşılık gelen miktarı
borç aldığı kişiye (genelde bir başka tacirdir) iade ederdi. Yapılan
sözleşmede borçlunun geri ödemesi gereken miktar belirlenirdi,
böylelikle o da durumu nasıl karşılayacağını (belki de kendi hesabına
aldığı riski dağıtmaya çalışmak suretiyle) bilirdi. 6
Yolu açanlar para başlığında hep çok dikkatli olan Cenevizliler­
dir: "Güvenceye alma" terimine, ilk kez biri 1 191, diğeri bir sonraki
yıla tarihlenen iki belgede rastlanır. Ancak küçük bir sorun var: Bu
kelimenin tam olarak ne anlama geldiğini bilmiyoruz. Gerçekten de
bir sigortalama işleminden bahsedildiğini ancak mantıken çıkarsa­
yabiliyoruz. Her durumda maskelenmiş sigortacılık sözleşmelerini
geliştirenlerin Liguryalı keskin zekalar olduğundan eminiz. Bunlar
bilindik deniz kredilerini veya sıradan alım satım sözleşmelerini an­
dırmaktadır, buna karşın riskten korunma kavramını barındırırlar.'
1 2 . yüzyıla ait diğer sözleşmeler biraz daha ileri gitmekte, "deniz ve
insan kaynaklı" tehlikelere karşı yani fırtınalar veyahut deniz hay­
dutları ve korsanların saldırıları nedeniyle yaşanabilecek kayıplar
(sonuçta ister deniz haydutları ister korsanlar tarafından soyulmuş
olsun sonuç aynıdır ancak ilk gruptakiler başına buyruk iş görürken,
ikinciler korsanlık yapma iznini taşıdıkları devlet hesabına iş görür­
ler') için koruma sağlamaktadır. Ancak bir kez daha belirtmek gere­
kir ki söz konusu anlaşma maddeleri yalnızca ve yalnızca geminin
hedef limana iyi kötü ulaşabildiği durumda uygulanır.
Haliyle herkes mevcut durumdan memnundur, lakin mahalle-

L 'assicurazione a Venezia Da/le origini allafine de/la Serenissima, s. 54.


6 Karin Nelılsen-von Stryk, L 'assicurazione marittima a Venezia ne/ XV secolo, il Veltro,
Roma, 1 988, s. 16.
7 Agy., s. 19.
8 Dilimizde daha sonra bu ikisi aynı anlama gelecek şekilde anlam kaynamasına uğrasa da
Türklerde korsan devlet bahriyesinin bir sınıfı olagelmiştir. (Ç.N.)
S İ G O RTALAR VE P O L İ Ç ELER 1 29

nin abisini, adlı adınca kiliseyi hesaba katmazsak. Dini tutuculuğun


bin bir gözlü bekçileri, tefeciliğin çeşitli biçimlerini açığa çıkarıp
baskılamak için pür dikkat kesilmiştir. Sonuçta deniz kredisi de tıpkı
diğer bütün borçlanma enstrümanları gibi hazretlerinin okkası altı­
na gider. 1 227'den 1 24l'e kadar papalık yapmış ve tarihe Kutsal Roma
İ mparatoru II. Friedrich'i tam iki kez aforoz etmesiyle geçen bağnaz
IX. Gregorius'un deniz kredisinin faiziyle özel bir alıp veremediği
vardır. Bu nedenle en iyisi işleri kutsal Katolik Kilisesi'nin istediği ve
ısrarla belirttiği şekilde hale yola koymaktır.
Ticari girişimi finanse etmek ve bununla sınırlı kalmak artık
söz konusu olamaz; Papalık buna açıkça karşıdır. Öyleyse bir adım
ileri gidilir ve denizcilik teşebbüsüne içkin doğrudan tehlikeleri kap­
sayacak şekilde riskin finansmanına geçilir. Venedik Cumhuriyeti,
Papalık devletinden bağımsızlığını sonuna dek savunmaya kararlı­
dır: 1 5 1 7 'de kilise hukukçuları halen sigorta poliçelerine gömülmüş
tefecilik emareleri aramakla meşgulken, dini yargı adamlarının se­
küler vakalara dahil olmalarını engelleyen bir yasa çıkarılır.9 Her
halükarda kilise hukuku -ki tam burada dönemin sigortacılarının
sızdığı bir boşluk vardır- faiz üzerinden kar elde etmeyi yasaklarken,
bir riskin sigortalanmasıyla gelir elde edilmesine dair bir hükme var­
maz. Böylelikle bu iki kavram birbirinden ayrılır ve oyun kuralına
göre oynanır.
İ şte bu noktada Ortaçağ taciri gemisini üç aşağı beş yukarı bu­
gün bizim otomobilimizi sigortalattığımız koşullarla sigortalatabile­
cek konumdadır. Ancak bizim bildiğimiz haliyle prim esaslı sigorta
poliçesi kavramına ulaşmak için halen bir halka eksiktir: Sigortacı,
dahası sözleşmeye taraf olmayan ve söz konusu işlemin riskini üstle­
nen bir üçüncü şahıs. Lakin bu durumda da sigortacının ortaya çıkı­
şının eli kulağındadır. Sigortacılığın öncüllerinin hangi yıllarda ta­
rihte baş gösterdikleri sorusuna şimdilik bir yanıt veremiyoruz. An­
cak ortaya çıkmaya başladıkları gerçeği su götürmez: Deniz sigorta­
sı sözleşmesi 1 2 . yüzyıl sonu ile 1 3 . yüzyıl başı arasında İtalyan tica-

9 L 'assicurazione a Venezia Dalk origini alla fine de/la Serenissima, s. 84.


130 PARA N I N İ C A D I

ret merkezlerinden birinde gün yüzüne çıkar. Kesin yeri ve tarihini


bilmesek de (günümüzde keşfedilmiş en eski poliçelerin Cenevizlile­
re ait olduğu gerçeği doğumun mutlak suretle Cenova kentinde ger­
çekleştiği anlamına gelmez) iki nedenden yaygınlık kazandıklarını
söyleyebiliriz: Ticaret Akdeniz havzasında gelişmektedir ve bunu
sigorta poliçelerine borçludur; öte yandan aynı merkezlerde aynı ta­
rihlerde tüccar ve noterler elbette Latincedeki hali resicum'u kullana­
rak "risk" sözcüğünü dillendirmeye başlarlar. 10
Arşiv rafları her zaman ilginç keşifler barındırır. Giorgio Lec­
cavello, 23 Ekim 1 347'de Cenova'dan Mallorca'ya giden Santa Clara
adlı gemideki hatırı sayılır miktardaki Ceneviz altınlarını temin et­
tirir, elbette hazırladığı mukavelenin sekiz asır sonra bir dönem için
neredeyse kutsal emanet mertebesi kazanacağını bilemezdi. Tarihin
bilinen ilk prim esaslı sigorta sözleşmesi. 11 Hiç değilse beş yıl öncesi­
ne tarihlenen bir başkası keşfedilene kadar bu unvanı taşıdı.
Cenova kentinde sigortacılık faaliyeti, 1393 yılında tek bir note­
rin 26 gün içerisinde tamı tamına 80 sözleşme kaleme aldığı düşünü­
lürse, çok iyi gitmiş olmalı. 1 2 Elbette bunlar, hemen her yerde deniz
sigortacılığı açısından iyi geçen yıllardı, zira bunlara ek olarak
1 350'de Palermo'da hazırlanan dört sözleşmeye, 1 384'te Toskana'da
hazırlanan, Prato markisinin Savona'ya gitmek üzere Pisa'dan yelken
açan bir gemideki dört top kumaşını sigortalattığı bir diğerine daha
rastlıyoruz.
Lakin dönemin denizlerdeki süper gücü Venedik'tir ve Serenis­
sima'nın ticaret filosu sigortayı normal bir iş aracı haline getirir. Bu
tip sözleşmenin, Ligurya sularında doğup Tiren Denizi'nde serpilip
geliştikten sonra biraz rötarla Adriyatik kıyılarına ulaşması müm­
kündür. Nitekim geçmişin sisleri arasından beliren ilk Venedikli si­
gorta poliçesi 22 Ekim 1 395 tarihini taşır. Ancak görece yakın za­
manlarda ortaya çıkarılmış olmasının nedeni kimsenin onu aramayı

10 Lo stereo del ditnJolo, s . 90-91 .


11 Agy., s . 56.
12 Benjamin Z . Kedar, Mercanti in ı:risi a Genova e Venezia neJ '300,Jouvence, Roma, 1981,
s. 1 8 1 .
S İ G O RTALAR VE POLİÇ ELER 131

akıl edemeyeceği bir yerde, Floransa kentinin devlet arşivlerinde


bulunmasıdır. Burada olması da tesadüf eseri değildir. Gerek yargı
kararları gerekse de Venedik'te kaleme alınmış poliçelerde hep Flo­
ransalıların isimleri geçer, bu nedenle deniz sigortası kavramının
Venedik Cumhuriyeti'ne burada ikamet eden Toskanalı tüccar vası­
tasıyla geldiğini düşünmek basit bir varsayımda bulunmaktan fazla­
sıdır. " İ htimal odur ki burada da deniz sigortası ile erken İtalyan ka­
pitalizminin getirdiği diğer yenilikler arasında bir bağ kurulabilir.""
Velhasıl Floransalılar gerek bankacılık gerek sigortacılık sektöründe
modern kapitalizmin itici gücü rolünü üstlenmiş olabilir. Bankacılık
sektörünün üstünlüğü sarsılmaz liderleri olarak kalırken, sigortacı­
lıkta podyumun zirvesine Venedik yerleşir. O dönemde İtalyan tacir­
lere yalnızca İtalya'da rastlanmaz. Hemen her yerde ticari koloniler
kurmuşlardır ve bu yeni alışkanlık hızla, bir salgın gibi İ spanya, Hol­
landa, İ ngiltere, Fransa ve nihayet Almanya'ya da sirayet eder. Kısa
süre içinde deniz sigortasının peşi sıra -karayolu taşımacılığı ve ha­
yat sigortası gibi- diğer sigorta türleri de eklense de bunlara sigorta­
cılığın gayrimeşru türevleri gözüyle bakılır: Yalnızca deniz sigortası
"asırlar boyunca iktisadi açıdan bakıldığında geçerli saydığım tek
sigorta türü olarak kalır, öyle ki yerinde bir tabirle hiç kuşkusuz mo­
dern sigortacılığın atası olarak tanımlanır."14
Bu dönemin hayat sigortaları bugün bizim bildiğimiz poliçeler­
den ziyade bahis kuponlarına benzer, yine de Floransalı tacir Ber­
nardo Cambi'nin muhasebe kayıtlarında papanın (V. Nicolaus), Ve­
nedik dojunun (Francesco Foscari) ve Aragon kralının (V. Alfonso)
hayat sigortalarından söz edilir. 1 5
Venedikli tüccarlar sigortacılık faaliyetini Doğu'ya da ihraç
ederler, öyle ki bu sektöre yatırım yapan Giocamo Badoer'in muha­
sebe defterinde "Konstantinopolis'te neşrettiğim emniyet akçesi se­
netleri" başlığı altında ayrılmış ve 12 Ekim 1436'dan 18 Aralık 1439'a
kadar kayda alınmış tam 26 sigortanın toplandığı bir bölüm bulu-

13 L'oscusi razione marittima a Venezia nelXVsecolo, s. 34.


14 Agy., s. i l .
15 Ascesa e declino del denarv, s. 1 4! .
1 32 PARA N I N İ C A D I

nur. 1• Osmanlılar kendi hesabına, Venedik Cumhuriyeti'nin gavurla­


rınca sigortalanmayı uygunsuz bulmamaktadır: 7 Ekim 1 5 7 1 'deki
İ nebahtı Deniz Muharebesi'nin hemen arifesinde Türk amirallerin­
den biri olan Piyale Paşa, "nakliye gemilerinin sahibi sıfatıyla, Anco­
na'lı Yahudiler aracılığıyla menkullerini Venedik'e sigortalatır, an­
cak bu gemilerden biri gerçekten battığında sigortacıları ödemeye
zorlamanın hiç de kolay bir iş olmadığını keşfeder."'7
Bir gemi dolusu mal çok para eder, onu sigortalatmak yüksek bir
risk barındırır ve daha işin başından itibaren bu riskin dağıtılması
düşünülür. Ö rneğin, tek bir Cenevizli noterin 1 393 yılının Ağustos
ile Eylül aylarında 26 günlük zaman zarfında kaleme aldığı tam 80
sözleşmenin büyük kısmı koasüranstan" oluşur. Nasıl ilk sigorta
sözleşmeleri ipotek sözleşmelerine gizlenmişse, reasürans sözleşme­
leri de diğer başka sözleşme türlerinin maskesi altına gizlenmiştir:
1 3 70 tarihli bir alım satım sözleşmesi tarihin ilk reasürans sözleşme­
si olarak bilinir, ilk açık reasürans sözleşmesiyse 1409'da Floransa'da
kaleme alınır.
Görüldüğü üzere, oyunun kurallarını belirleyen bir kez daha
Cenova-Floransa aksıdır. Reasürans sözleşmelerinin nasıl ve ne za­
man ışık saçmaya başladığı halen bilinmese de 15. yüzyılda Barselo­
na'da Noter Villanova'nın protokolleri sayesinde iyiden iyiye belgele­
nir, öte yandan günümüze ulaşan Venedik menşeli sözleşmeler (ilki
1484 yılına ait) daha geç bir döneme ait olsalar da sayıca öylesine
çoktur ki bunun epeydir yaygınlaşmış ve kabul görmüş bir faaliyet
olduğunu düşündürür.
Hazır herkes mallarını sigortalatmak için sıraya girmişken, bu
insanların haklarını koruyacak yasaları da çıkarmak gerekir: Sigorta
hukuku 1 369'da Cenova'da çıkarılan bir yasayla doğar, diğer yandan
142 1 yılında Venedik'te yabancı uyruklu gemi ve malları sigortala­
mak yasaklanır (nadiren daha sık ihlal edilen bir yasadır). Hatta Ka-

16 Claudio Schwarzenberg, Ricerche su/l'assicurazione marittima a Venezia. Dal dogado di


Pasquale Cicogna al dogado di Paolo Renier, Giuffre, Milano, 1969, s. 6.
17 Lepanto. La battaglia dei tre imperi, s. 4 1 .
18 Müşterek sigorta. (Ç.N.)
S İ G O RTALAR VE POLİÇELER 1 33

talonya'da konuya ilişkin bir külliyat oluşur, Barselona Kararnamele­


ri adıyla bilinen bu dönem 1435 tarihli bir yasayla açılır, 1484 tarihli
bir diğeriyle sonlanır.
Venedik'te sigortacılık faaliyeti bugün bizim bildiğimiz halini
alana dek kusursuzlaşır. Ö rneğin Cenova, Napoli veya Barselona şe­
hirlerinde sözleşmeler noterlerce kaleme alınırken Floransa'da ve
Venedik'te bu konuya mahsus bir meslek gelişir, Arno Nehri'nin kı­
yılarından Büyük Kanal'ınkilere taşınan sigorta simsarlığı. Bu kişiler
aynı zamanda hem aracı hem garantör rolünü üstlenir, her iki tarafın
muhasebe defterlerini tutar, prim ödemelerini garantiler ve ihtiyaç
olduğu müddetçe kendileri de sigortacılık yapar. Poliçeyi kaleme
alan odur, ki bu giderek standartlaşan bir prosedür halini alır, öyle ki
doldurulacak alanların boş bırakıldığı bir şablon hazırlanır. Simsar
prim miktarını bile önerir ve genel olarak sigortalanan taraf onun bu
telkinlerini dinler.
Tüm bunlar çılgın bir koşuşturmaya yol açar. Gerçekten de ara­
cı, kendisini sigortalatmak isteyen tacirden imzalı sigorta poliçesini
alır almaz sigortacı aramaya koyulur. Bunu tek bir poliçeyle gerçek­
leştirebileceği gibi genellikle bir grup poliçeyi bir araya getirerek
yapar. Sigortacılar üç aşağı beş yukarı hep aynı isimlerdir: Paralarını
böylesi bir yatırımda değerlendirmek için yanıp tutuşan bir grup
zengin aristokrat; dolayısıyla başarılı simsar tanıdık bir müşteri ağı­
na başvurabilir. Lakin mevzu bahis rutin ufak tefek sözleşmelerse,
simsar sigortacılara çırağı olan delikanlıyı yollar, o da kısa süre sonra
elinde imzalı poliçelerle çıkagelir. "Anlaşıldığı kadarıyla simsar ge­
nellikle imzaların atılmasının hemen ardından sigortacıya prim öde­
mesinde bulunurdu. Sigortacıların imzaladığı tekil sözleşmelerin
toplamı diğer tarafın talep ettiği yekuna ulaşınca poliçe tamamlan­
mış olurdu" ve sigorta yaptıran tarafa teslim edilirdi. 19
Şimdi bir an için, Calle de la Sicurta'dan20 [Sigorta Sokağı] çok
da uzaklaşmadan, tüccar, banker, sigortacı ve her türden insandan

19 Lepanto. La battaglia dei tre imperi, s . 84.


20 İlk sigortacılık şirketlerinin açıldığı sokağın adı. (Y.N.)
1 34 PARAN I N İ C A D I

oluşan o bilindik kalabalığın ortasında Rialto'da olduğunuzu hayal


edin. Aniden bir geminin battığı söylentisi yayılır: Ansızın aristok­
ratların bulunduğu gruptan biri ayrılır ve yatırımını kaybetmemek
adına imzasını sildirmek için bin bir türlü bahane bulmaya çalışarak
simsarların bankosuna doğru koşar. Kanıt bulma sorumluluğunu ta­
şıyan kişi tam da simsardır, söz konusu geminin gerçekten de denizin
dibini mi boyladığını yoksa bu haberin bir spekülasyona yol açması
için kasıtlı olarak mı yayıldığını bilmesi gereken odur. 21 Son gelişme­
ler hakkında günü gününe bilgi sahibi olması gerektiği açık. Ama bu
yetmez. Sigortaya konu meblağın uygun olup olmadığını kontrol
edecek ve prim miktarını belirleyecek kişi o olduğundan, yükünü
sigortalatmak isteyen tacirin kim olduğu ve güvenilirliği hakkında,
malı taşıyacak gemi hakkında, hatta geminin kaptanın adı sanı hak­
kında bilgi sahibi olması gerekir. Kısacası eli kolu her yere uzanmalı
ve kulağı her konuda delik olmalıdır.
Cotrugli'nin neden sigortacılar için "deryadan gelen haberlere
gözünü dört açmak, devamlı surette korsanlar, haydutlar, harpler,
mütarekeler, mukabeleler ve deryayı çalkalandırabilecek envaiçeşit
şey hakkında soru sormak ve hafiyelik etmek" vazgeçilmezdir diye
yazdığı şimdi anlaşılıyor. "Yazı masalarının çekmecesinde seyir gü­
zergahını gösteren harita bulunmalı, limanları, sahilleri, mesafeleri
bilmeli ve sigortaladıkları aristokratların ve tüccarın koşullarını göz
önünde bulundurmalılar.mı
Yine Shakespeare'in yukarıda alıntıladığımız Venedik Taciri'nde
Solanio'ya niçin "Rialto'dan ne haberler var?" diye sordurduğu da
açıklığa kavuşur. Dünyadaki ilk süreli yayının Venedik'ten çıkması
ve ekonomi içerikli olması da tesadüf değildir. Panfilo Brancacci
adında Umbria kökenli bir sarrafın tasarısıdır. Brancacci "günlük ya­
zışmalara kolayca iliştirilebilecek ince bir kağıt şerit üzerine"" malla­
rın fiyatlarını ve kambiyo oranlarını basmaya başlar. Bilinen ilk nüs-

21 Lepanto. La battaglia dei ıre imperi, s . 87.


22 Cotrugli, Della mercatura et del mercante perfetto, s. 3 9.
23 Mario Infelise, Prima dei giornali. Aile origini de/la pubblica informazione, Laterza, Ro­
ma-Bari, 2002 , s. 80.
S İ G O RTALAR VE P O L İ Ç ELER 135

hası 14 Mart 1 585 tarihini taşısa da bir süredir dolaşımda olması


kuvvetle muhtemeldir.
"Deniz taşımacılığının yanı sıra neredeyse eşzamanlı olarak
kara taşımacılığı sigortası da filizlenir, ancak özellikle ortaya çıkışını
takip eden ilk yüzyıllarda deniz sigortacılığının sahip olduğu nüfuza
erişmeyi başaramaz.m• Mal taşımacılığı büyük ölçüde deniz yoluyla
gerçekleşmektedir, korsan faaliyetleri ve deniz kazaları tüccarı sigor­
tacılara iten kuvvetli bir yay işlevi görmektedir. Buna karşın karayo­
lu söz konusuyken kervanın geçtiği güzergah üzerindeki ülkelerin
soylularının hizmetindeki jandarma kuvvetlerinin korumasına sığı­
nılabilir veya işler ters gittiğinde yine aynı soylulardan tazminat ta­
lep edilebilirdi. Gerçekten de karayolu sigortacılığının prim miktar­
ları hissedilir oranda düşüktür: Deniz sigortacılığındakilerin yarısı.
1405 yılına ait bu türden ilk sözleşme Floransa'da yapılır. Deniz ve
kara taşımacılığı poliçelerini kapsayan kümülatif bir kontrat."
Venedik Cumhuriyeti, tıpkı Cenova'nın yaptığı gibi ilgili mev­
zuat konusundaki yetkileri genel ticaret hukukuna bakan Tüccar
Konseyi'nden alıp, hususi bir mahkemeye yani "Curia di Petizion"
adıyla bilinen bir tür şikayet mahkemesine devreder. Kuşkusuz bu
mahkemenin yargıçları el el üstünde oturup beklemez. Birbiri ardı­
na hüküm vermektedirler, bunların sayısı öyle bir noktaya ulaşır ki,
"Venedik İtalyan ticaret merkezleri arasındaki tartışmasız lider ko­
numuna erişir."26 Bu mahkemenin 15. yüzyılda 285 karar verdiğini
biliyoruz. Ne İtalya'da ne de Avrupa'nın başka bir köşesinde sigorta­
cılık faaliyetine ilişkin bu denli çok dava ortaya çıkarılmıştır; bunun
tek istisnası Brugge kentindeki sulh yargıçlarının vermiş olduğu yedi
karardır ki bu davalara da her durumda Venedikli sigortacılar müda­
hildir. Yalnızca Venedik'te, daha önce söylediğimiz gibi, sarrafların
ve bankerlerin bankolarından birkaç adım ötede sigortacıların ban­
kolarına ayrılmış fiziki bir mekan, yani Calle de la Sicurta bulunur.
16. yüzyılın sonlarında Serenissima'nın büyük tacirleri halen sigor-

24 L 'assicurazirme a Venezia Dalk M"igini allaftne de/la Serenissima, s . 59


25 Agy.
26 L'assicuraziune marittima a Venezia ne/XVsecolo, s. 34.
136 PARA N I N İ C A D I

tacılık sektörüne yatırım yaparlar. Dolaylı yollardan öğreniyoruz ki


sivil hayatta talihli bir işadamı ve 1 570'te Venedik'in kaptanıderyası
Girolamo Zane, Gian Andrea Doria'nın kendi gemilerini Türklere
karşı savaşa sokma konusundaki çekinceleri yüzünden sabrını kaybe­
dip Cenevizli komutana "savaşta kaybetmekten korktuğu gemileri­
nin her birini 'yüzer eskudoluk poliçelerle' sigortalamak üzere kü­
çümseyici bir teklifte bulundu."" Gerçekten de bir sonraki sene,
İ nebahtı Deniz Muharebesi'nin arifesinde Doria "Cenova'daki ban­
kerlerine yazıp ekim ayının sonuna kadar geçerli olacak bir sigorta
sözleşmesi hazırlamalarını emretti: Savaşa büyük umutlarla girilse
de tedbiri elden bırakmamak gerekir."''
Nihayetinde deniz sigortacılığının gelişimi, simsarın güvenilir­
liğini kanıtlaması ve tacirin kurnazlık etme ve paçayı sıyırma giri­
şimleri ile özetlenebilir.
Aracının da değeri sözünün güvenilirliğine bağlıdır, olanca ser­
mayesi verdiği sözün güvenirliğince temsil edilir: Sigorta sözleşme­
leri sözlü de olsa tıpkı kağıda dökülmüşçesine hukuki değer taşır.
Dava kayıtlarından biri sözlü olarak düzenlenmiş bir sözleşmenin
iptal gerekçesini anlatır: Taraflardan biri sözleşme hazırlandığı ta­
rihte gemisinin halihazırda batmış olduğunu bilmesine rağmen ger­
çeği saklar ve sözleşme yazılı olmamasına karşın hakimler de karşı
taraf da tacirin beyanından en ufak bir kuşku duymayı bile akılların­
dan geçirmez.29 Simsarın sözleşmeyi önceden imzalaması normal
karşılanır ve evrakın geçerliliği tartışma konusu edilmezdi, ayrıca
aracının tarafların güvenini suiistimal ettiğine yönelik saklanmış
mahkeme kayıtlarına rastlanmaz. Ö te yandan tekil simsarların faali­
yetleri, on yıllar hatta kuşaklar boyunca kayıt altına alınır, bunlar
arasında Trevisan ailesinin adına o kadar sık rastlanır ki "dalle Se­
gurtade"30 lakabını almaya hak kazanırlar.11

27 Lepanto. La battaglia dei tre imperi, s . 2 8 1


28 Agy., s . 48 1 .
29 L 'asricurazione marittima a Venezia ne/ XVsecolo, s. 8 1 .
30 Sigortacı. (ÇN.)
31 L 'assicurazione marittima a Venezia ne/ XV secolo, s. 98.
S İ G O RTALAR VE P O L İ Ç E LER 1 37

Buna karşın tüccar, armatör ve gemi kaptanları her türlü dala­


vereye başvurmaya devam eder, onların bu kurnazlıklarına ve yasal
olmayan yollardan kar elde etme çabasına set çekmek amacıyla si­
gorta poliçelerinde tıpkı kış sonunda açan kardelenler misali sürekli
yeni yasalar çıkarılır. Ö rneğin gemi kaptanları, malları güverteye
yaymak suretiyle gemilerini aşırı yükler (bu durum kesinlikle ya­
saktır: Venedik'teki kontroller çok sıkı olmasına karşın sahtekarlar
gemi daha limana girmeden önce yükün fazlasını boşaltarak paçayı
sıyırmayı başarıyorlardı), ancak bir fırtınaya yakalanıldığında veya
korsan saldırısı gerçekleştiğinde bu fazla yükü denize atarak gemiyi
hafifletmeye mecbur kalırlardı. "Atılan hariç" kavramı tam da bu
yüzden sigorta poliçelerine girer: Gemiyi aşırı yükleyen ve tehlike
anında hızlıca uzaklaşmak için malları denize atan sonucuna katla­
nır, bu durumda tazminat talep etme hakkı yoktur. Toskanalıların
hazırladıkları sözleşmelerin kapsamı genellikle daha geniş tutulur
ve "patron dalaveresi" riskini de kapsar, bundan kastedilen geminin
kaptanı tarafından gerçekleştirilebilecek olan düzenbazlıklardır.
Söz konusu nedenden Akdeniz havzasından, İtalya'dan çok uzaktaki
ticaret limanlarında dahi Floransa usulü sigortacılık çözümleri kök
salar.
Korsanların saldırısına uğradınız ve zararın tazmin edilmesini
mi talep ediyorsunuz? Eh, önce bir sakinleşin, oturup konuşalım.
Her şeyden önce, bir korsan kadırgası ufukta belirir belirmez beyaz
bayrak sallayamazsınız: Hiç değilse kendinizi savunmuş olmanız ge­
rekir. Ö rneğin Venedikli Pietro Balbi 1427 yılında tek bir karşılık
göstermeksizin teslim bayrağını çektiği için davalık olur. Gayet tabii
gemisini 18.000 dukalık altını gibi dudak uçuklatıcı bir bedele sigor­
talatmıştır ve yük gemisinin limana sağ salim girişini görmektense
tazminat bedelini cebe indirmek daha çok işine gelmektedir.32 Bu
noktada meşru teslim olma koşullarını (dolayısıyla da tazminat elde
etme hakkına sahiplik) açıkça belirtmekte fayda vardır: Güvertedeki
yaralıların sayısı savunmayı imkansız kıldığında, gemi orantısız sa­
yıda düşman kuvvetince çevrelendiğinde, gemideki savaşçılar daha

32 L 'assicurazione marittima a Venezia ne/XV secokı, s. 2 1 1 .


138 PARA N I N İ CA D I

fazla direniş gösteremeyecekleri noktada teslim olduklarını bağıra­


rak açıkça belirttiklerinde.
Yıllar geçtikçe poliçelerin kapsamı da genişler. 1430'da bir Ve­
nedik gemisi, Kalabriya'da bulunan Roccella Ionica'da durdurulur,
zira geminin kaptanı sodomiyle suçlanmaktadır. Sigortacı taraf rota­
nın sekteye uğraması gibi risklere de göz önüne alması gerektiği
prensibine haliyle itiraz etmez ancak bu durumda geminin durdu­
rulmasında suçun kaptana ait olduğunu ileri sürer. 33 Venedik Senato­
su'nun 1468'de belirttiği üzere sigortacılar kendi hesaplarına -tıpkı
günümüzdeki gibi- ertelemeler ve alengirli yorumlamalarla ödeme
yapmaktan kaçınır. '4
Lakin deniz sigortası pazarında yaşanan evrimin, para çantala­
rına yapılan her türlü saldırıyı bertaraf etmeye çalışan sigortacı ve
mahir simsarlar ile onları dolandırmak için türlü oyunlar tezgahla­
yan düzenbaz tacirler arasındaki çekişmelerin meyvesinden ibaret
olduğu sanılmasın. Gerçekte bu komedyadaki en önemli rol seyir
teknikleri ve deniz savaşlarınca oynanır. 250 kişilik mürettebata sa­
hip bir geminin, güvertesinde 30 veya 40 adam taşıyan bir diğerine
göre daha iyi korunacağını, dolayısıyla da sigorta poliçelerine daha
az ihtiyaç duyacağını anlamak için dahi olmak gerekmez. 1 5. ile 16.
yüzyıllar arasında seyrüsefer tam da bu yönde evrilir: Akdeniz'deki
ticaret filoları giderek daha az kadırga ve daha çok yuvarlak gövdeli
(diğer bir ifadeyle yelkenli) gemiler kullanır. Bu ikinci tür gemiler
çok yük alır, daha az ekipmana ihtiyaç duyar ve tek başlarına seyre­
debilirler; buna karşın kadırgalar konvoy halinde ilerler ve güverte­
lerinde daha fazla mürettebat taşıdıkları için daha az yük alırlar. Bir
deniz taşıtı türünden bir diğerine geçişle korsanların saldırısına uğ­
ramaktan duyulan korku katlanarak artar.
Ortaçağ'ın Adriyatik Denizi yağmacı kaynar, bu haliyle günü­
müzün Somali kıyılarını andırır. Daha 9. yüzyılda bile günümüzde
Hırvatistan sınırlarındaki Cetina Nehri ağzında, günümüzde Ploce

33 L'assicurazione marittima a Venezia ne/XVsecolo, s . 2 12 .


34 L 'asrsicu azione a Ven ezia Da/k origini alla fine de/la Serenissima, s . 83.
S İ G O RTALAR VE P O L İ Ç ELER 139

kenti yakınlarında bulunan ve Bosna-Hersek'e ait ticari bir liman


olan Neretva'da korsan yerleşimlerinin varlığı belgelenir. 1 3 . yüzyıl­
da Omis kenti bir korsan yuvası halini alır, öyle ki bu durum Vene­
dik'i 1 2 80'de kenti ele geçirmeye iter. Yağmacılar oralı bile olmaz.
Çok sayıda silah ve az miktarda yükle, saklanmak isteyenler için bir
rüya, onları kovalayanlar için bir kabus olan girintili çıkıntılı Dal­
maçya kıyılarının bir başka köşesine çekilirler. 1250 ile 1269 yılları
arasında Serenissima, Körfez ekibini kurar (Adriyatik denizi 16. yüz­
yılının sonuna kadar Venedik Körfezi adıyla anılırdı). Bu, söz konusu
sularda devriye gezmekle görevli bir grup kadırgadan oluşan bir ta­
kımdır. 1337'de herkesin dizlerinin bağı çözülür, korsan saldırısına
uğrama riski öyle büyüktür ki kimse bunu göze alamaz, kimi tacirler
masrafları ceplerinden ödeyerek yedi kadırgalık bir takım silahlan­
dırır: Adriyatik'te korsanlara karşı görev yapan ordu birliklerine des­
tek olması amacıyla kurulan bir çeşit özel deniz devriyesi. Ö te taraf­
tan Ege Denizi de sakin değildir: Buradaki yağmacılar Yunanlar ve
Frenklerdir, kendi kıyılarında baş gösterdiklerinde Türkler de kor­
sanlık yapmaya koyulurlar.
1 3 . ile 16. yüzyıllar arasında hızlı ve küçük korsan gemilerine
rast gelme ihtimali büyük olasılıkla bir fırtınaya yakalanıp batmak­
tan daha yüksek olmalıdır. Ö zellikle büyük yankı uyandıran ve ağız­
dan ağza dolaşmış olan kimi söylenceler bize kadar ulaşır. Biri Pisa'lı
diğeri Cenovalı iki latrones" 1 192 'de (tesadüfe bakın ki securare36 sözü­
nün ortaya çıktığı yıllarda) Mısır'ın İ skenderiye kentinden Konstan­
tinopolis'e gitmekte olan bir Venedik konvoyuna saldırarak cesaret
edilemez olanı göze alırlar. Konvoyda Mısır'daki Memlük Sarayı
nezdinde görevli Bizans diplomatik temsilcilerinin yanı sıra Selah­
haddin Eyyübi'nin Bizans İmparatoru İsaakios'a hediyeler ulaştır­
makla görevli elçileri de seyahat etmektedir. Gemilere tam teşekkül­
lü bir hayvanat bahçesi yüklenmiştir: değerli binek atları, katırlar,
Mısır ve Libya'dan getirilen, altın ve değerli taşlarla süslenmiş gerek
evcil gerek yabani egzotik hayvanlar. Ayrıca ambarlarda ipekler, ko-

35 (Lat.) Hırsız, haydut ve/veya bozguncu anlamındaki latro sözcüğünün çoğulu. (Ç.N.)
36 (İt.) Güvenceye almak, sigortalamak. (Ç.N.)
140 PARA N I N İ C A O I

kulu ahşaplar, mürrüsafı ve günlük bulunur. Çeşitli Yunan ve Suri­


yeli tacirin yanı sıra konvoyda İ mparator il. İsaakios ile erkek karde­
şi III. Aleksios'un davetlisi olarak hükümdarları adına değerli taşlar
satın almış olan kişiler de yer alır. Onca önemli ismin, zenginliğin ve
tuhaflığın böylesi yoğun bir şekilde bir araya gelişiyle muhtemelen
şaşkına dönen korsanlar akıllarını kaybedip açıklanamaz bir şekilde
hareket eder: Acımasızca bütün elçileri ve tacirleri katledip (yalnızca
Batılıları hayatta bırakarak) koparabildiklerini koparırlar.
Benzer bir durum, güvertesinde seyahat eden Kıbrıslı piskopo­
sun rehin alındığı Lombardiya kökenli bir geminin de başına gelir.
Böylesi olaylar tacirler arasında paniğe yol açar ve sigorta poliçeleri­
ne hücum edilmesine belirleyici ölçüde katkı sağlar. "Korsan faali­
yetlerine karşı alınan bütün önlemler, silahlandırılmış gemilerden
kervanlar düzmek de dahil olmak üzere boşa çıkıyordu, ki bu tedbir
diğerleri bir yana tüccarı en azından silahlı çatışma tehlikesine açık
hale getiriyordu,"" dolayısıyla "deniz sigortaları seyir risklerine karşı
alınabilecek yegane savunma tedbirini teşkil etmektedir."38
Kadırga, daha önce değindiğimiz üzere yuvarlak gövdeli gemi­
lere kıyasla çok daha iyi korunan bir deniz taşıtıdır, çünkü daha fazla
mürettebat taşır: 1333 tarihli bir kararnameye göre bir kadırganın
güvertesinde 180'i kürekçi, 1 2 'si arbaletçi, 8'i subay ve çeşitli perso­
nel olarak kayıtlı en az 200 adam bulunması zorunludur.39 Buna kar­
şın bir yelkenliyi sevk ve idare etmek için 30-40 denizci yetmektedir,
bu sayı savunma gereklilikleri ile (maliyetlerin artması demektir) 50-
60'ı bulabilir. Neden bahsettiğimiz hakkında bir fikir vermesi açısın­
dan 1414 ile 1423 yılları arasında Venedik doju olan Tomaso Moce­
nigo'nun öldüğü yıl içerisinde Venedik donanması (ki yıllık 10 mil­
yon dukalık altını olan cirosunun 4 milyonu net kardır) 1 1 .000 mü­
rettebatı bulunan büyük ve küçük toplam 45 kadırgadan, 5.000 de-

37 L 'asis curazione a Venezia Da/le arigini allafine de/la Serenissima, s. 65.


38 Alberto Tenenıi, Naufrages, Corsaires et Assurances mariti'rlw iı Venise 1 592-1 609, SEV­
PEN, Paris, 1 959, s. 59.
39 Carlo Antonio Marin, Storia dvile e politica del commercio de' Viniziani, Coleıi, Venedik,
1 798- 1 800, s. 201.
S İ G O RTALAR VE POLİÇELER 141

nizcinin çalıştığı 300 yuvarlak gövdeli gemiden ve 17.000 kişinin is­


tihdam edildiği 3 .000 küçük deniz taşıtından oluşmaktadır.4-0 Küçük
kabotaj ve iç seyrüseferi ilgilendiren (nehirler ticari arterler sıfatıyla
düzenli olarak kullanılır) bu sonuncu grubu göz ardı edersek, kadır­
gaların aldığı mürettebat (gemi başına ortalama 250 adam) ile yel­
kenli gemilerin aldığı mürettebat (Adriyatik sınırlarından çıkmayan
küçük gemilerin ortalamayı düşürmesiyle gemi başına altı gemici­
den az) arasındaki bariz orantısızlık göze çarpar.
Bunun yanı sıra Venedik devletinin farklı istikametlere giden
kalyonlardan oluşan (yerel lehçeyle 'muda ' olarak anılan) ticaret ker­
vanları oluşturması ve bunlara katılacak gemiler için ihaleye çıkması
da alışılmış bir faaliyettir. Binlerce adamın savunduğu bir kadırga
filosuna saldırmanın güvertesinde bir düzine gemiciyle yol alan bir
yelkenliyi hedef almaktan çok daha zor olduğu su götürmez. Güven­
liği esas alan yapıları gereği değerli malların taşınmasında tercih edi­
len kadırgalardan oluşan konvoyları kullanma geleneği sürdükçe si­
gorta poliçeleri yalnızca taşınan değerli mallarla sınırlı kalır.
Her yıl, her biri farklı bir istikamete doğru denize açılan kadır­
galardan müteşekkil yedi konvoy hazırlandı. Romanya kervanı adıy­
la da bilenen en önemlisi Konstantinopolis'e gitmektedir ve sayısı
sekiz ile on arasında değişen ticari kadırgadan oluşur. Altı-sekiz ka­
dırgalık diğer iki kervan Karadeniz'e doğru uzanır, biri Trabzon'a
diğeri Don Nehri'nin Azak Denizi'ne döküldüğü Tanais şehrine git­
mektedir (Günümüz Rusya'sında Rostov-na-Donu kentinden çok da
uzakta bulunmayan bu antik kentten geriye yalnızca kalıntıları kal­
mıştır; Marco Polo'nun ailesinin banka işletmeciliğiyle zenginlikle­
rine zenginlik kattıkları yer burası olsa gerek).
Eşit sayıda kadırgadan oluşan diğer konvoylar önce Kıbrıs'a,
oradan Kilikya ve Yafa'ya yönelmekteydi, bu konvoylardan biri son­
rasında İskenderiye'ye giderken diğeri rotasını Trablus'a çevirirdi.
Flandra kervanıysa İ spanya'ya uğradıktan sonra, Lizbon, Brugge ve
Southampton rotasını izlemek üzere Akdeniz'den çıkıp Atlantik Ok-

40 L 'asrsicu azione a Venezia Dalk origini afla fine deUa Serenissima, s. 74.
142 PARA N I N İ CA D I

yanusu'na açılırdı. Elçiler, konsoloslar veya Venedik'in yabancı ülke­


lerdeki ajanlarının verdiği bilgiler doğrultusunda tehlike arz eden
durumlarda kervanların yolculuğu askıya alınır veya silahlı eskortu
beklemek üzere (genellikle Korfu Adası'ndaki) bir askeri üsse yön­
lendirilebilirdi; körfez komutanı konvoylara Mora Yarımadası'ndaki
Koroni veya Girit'e kadar eşlik eder, burada sorumluluğu Büyük De­
niz (Karadeniz) komutanı devralırdı.41 Eskortluk yapan askeri kadır­
galarda bulunan personel sayısı çok daha yüksekti: 186 kürekçi ve
bahriyelinin yanı sıra gemi kaptanı ile mahiyetindekiler dışında bir
de 70-80 adamdan oluşan deniz piyadesi birliği bulunurdu. Askeri
filo bünyesindeki dar gövdeli kadırgalara nazaran ticari kadırgalar
daha büyüktür, bu boyutlarıyla İ nebahtı'da Osmanlı donanmasına
ciddi zarar veren mavnalara yaklaşırlar. 18. yüzyılın başlarında Ve­
nedik tersanesinde yaklaşık iki asır öncesine ait bir çift ticari kadır­
ganın halen muhafaza edilmesi ve bir tarihçinin bunları tarif etmeye
soyunması sayesinde gerçek boyutlarını biliyoruz: Uzunluğu 47
metre, genişliği 1 1 metre, her biri dört adam tarafından çekilen 35
kürekçi oturağı ve onların yanında tüccar ve mallarına ayrılmış ge­
niş bir alan42 (buna karşın dar gövdeli kadırga veya savaş kadırgası 40
metre uzunluğunda ve azami beş metre genişliğindedir).
Ticari kadırga konvoylarının yüklerine dair bulunan tek kayıt
(arşivlenip saklanma gereği duyulmayan idari belgeler oldukların­
dan) 1 504 yılının Flandra kervanına aittir; söz konusu dönemde bu
tür gemiler halihazırda gözden düşmeye başlamış ve yarım asırlık bir
zaman zarfında tamamen kullanımdan kalkmıştır. Her bir konvoy
devlet ve sonuç itibarıyla "büyük bir şirketin yönetim kurulunu teş­
kil eden"43, tüccarların temsil ettiği Venedik Senatosu tarafından
sübvanse edilirdi; kısaca bir tür kendi kendini finanse etme yöntemi
de denebilir. Ö te yandan kervanların denize açılmasında kesin bir
askeri çıkar da bulunurdu: Oldukça yüksek sayıdaki bahriyeli ve kü­
rekçiyi aktif görevde tutmak, savaş zamanının gerekliliklerini karşı-

41 Storia civile e politica del rommercio de' Viniziani, Cilt 5, s. 195-196.


42 Agy., s. 207.
43 Mercanti, navi, 11W11ete ne/ Cinquecento veneziano, s. 1 68.
S İ G O RTALAR VE POLİÇELER 143

lamak için iyi eğitimli bir asker kaynağının her daim el altında bu­
lunması açısından vazgeçilmez bir önkoşuldur. İ nebahtı sularında
yaşanan manevra ve çarpışmalara bakılacak olursa Venedikli deniz­
cilerin, burnu büyük İspanyollar da dahil olmak üzere hiç kimseden
aşağı kalır yanı yoktur.
1 504 yılında Marcantonio Contarini komutasındaki konvoy İ n­
giltere'ye ipekli, pamuklu, deve yünlü kumaşlar, pamuklu kadife,
kuru üzüm, safran, şap (renkli kumaşlarda boyanın tutmasında kul­
lanılırdı), çivit otu (lacivert veya çivit mavisinin elde edildiği bitki),
meşe mazısı (mürekkep üretiminde kullanılırdı), sabun (Venedik sa­
bunları öyle meşhurdu ki İngilizler üzerinde dojun profilini basarak
sahtelerini üretmeye başlamışlardı) taşımaktadır. Contarina isimli
baştardanın yükü arasında on iki kasa kitap da bulunur, zira Venedik
söz konusu dönemde bütün Avrupa'nın yayıncılık alanındaki tartış­
masız başkentidir. Mürettebat her biri yanlarında bir kasa ticari mal
taşıma hakkı bulunan 1 37'si kürekçi toplam 189 adamdan oluşur.
Ağırlıkı olarak Dalmaçyalı olan bu adamların Kotor Körfezi'nden
(günümüzde Boka Kotorska, Karadağ) gelenleri en seçme denizciler
olarak değerlendirilir.
Ticari gemilerden oluşan bu grup ağustos başlarında Vene­
dik'ten demir alır. Kervan 13 Eylül'de önceki yıl yola çıkan kadırga­
larla karşılaştığı Messina'ya yanaşır. Balear Adaları'ndan Mallorka'ya
varışı bu vesileyle tutulmuş borazanlar ve davullar eşliğinde selamla­
nır (mürettebat arasında da birkaç müzisyen yer almaktadır). San
Marco'nun sancağını taşıyan gemiler 7 Kasım'da Southampton'a va­
rır: Üç ay söz konusu rota için istisnai ölçüde kısa bir süredir. Bura­
dan iki ayı aşkın bir süre boyunca tadilat işleri için konaklayacakları
Anvers'e (halihazırda Kuzey Avrupa'da Brugge'ün yerini alan bir li­
man olmuştur) uzanırlar. Nisan başlarında onları yeniden Manş De­
nizi kıyısındaki İ ngiliz liman kentinde buluruz. 9.000 parça yünlü
kumaş haricinde dönüş yolunda taşıdıkları yüklerinden emin olma­
sak da tam yükle seyahat ettiklerini biliyoruz. 26 Temmuz'da Cadiz'e
ulaşır ve ekim sonunda Venedik'e dönerler. Seyahat iyiden öte bir
sürede, 14 ayda tamamlanır (1533'te armatörlerin zararına olacak şe­
kilde iki kat uzun sürer). Baştardanın masrafları, büyük kısmı kürek-
1 44 PARA N I N İ C A D I

çilerin ödemeleri ve kiler masrafları olmak üzere 9.255 dukalık altı­


nını bulur. Venedik devletinin katkısı 5.500 dukalık altınıdır ve bu
sübvansiyon olmasa sefer tam bir kayıp olacaktır. Devletin benzer
seferleri sübvanse etmeye niçin devam ettiği sorusuna verilecek ya­
nıt, tacirlerin söz konusu rotanın açık tutulmasında fayda görmesi­
nin yanı sıra kürekçi ve denizcileri doğrudan askeri birimler yerine
ticari gemilerde faal tutmanın büyük bir ekonomik tasarruf sağla­
ması ve daha etkin olmasıdır.
Tüm bunlara karşın, Flandra kervanının seferleri bu tarihten
sonra en fazla birkaç on yıl daha devam eder. "Venedik ticari kadır­
gası, hiç değilse sağlam ve toplarla silahlandırılmış yelkenlilerle
dolu bu sularda daha şimdiden kaybetmeye başlamıştır, bu yelkenli­
ler diğer her türden gemiye nazaran üstündür, üstünlüklerinin
önemli iktisadi çıktıları olacaktır, zira tüccar mallarını sigortalat­
maya gerek duymaksızın bu gemilere teslim edebildiğinden kira
bedelleri daha yüksektir.""" Afrika'yı dolaşan Ümit Burnu rotasının
yaygınlık kazanmasından önce dahi kadırgaların Flandra suların­
dan çıkışı kaçınılmazdı: İ ngiliz ticaret gemileri giderek daha sık Ak­
deniz'e açıldığından Kuzey Avrupa'ya mal taşımacılığını onlar üst­
lenir. "Manevra kabiliyetindeki üstünlüğün yanı sıra ticari kadırga­
lar güvenlik garantisindeki üstünlüklerini de kaybetmektedir. Top­
ların gemi güvertelerine uyarlanmasıyla yeni tür yelkenliler çektir­
meli tip gemilerle aralarındaki mesafeyi kapatıp sahip oldukları ateş
gücüyle kısa sürede deniz muharebelerinin belirleyici unsuru halini
aldılar.""5
Ticari kadırgalar yavaş yavaş yelkenli gemiler tarafından yerin­
den edilirken deniz sigortacılığının da önemi, bu kez güvenlik ne­
denlerinden ötürü olmamakla birlikte, artar. Hiçbir tacir, devlet ga­
rantisi altında olduğundan kadırga ve teçhizatını sigortalatmayı ha­
yal bile etmezken, yuvarlak gövdeli gemilerin kullanıma girmesiyle
ve buna bağlı olarak yükleme sırasında oluşacak hasarlar nedeniyle
mal kayıplarının yaşanmasıyla o dönemde "gövde" olarak adlandırı-

44 Mercanti, navi, mmıete ne/ Cinquecento veneziano, s. 17 6.


45 Agy., s. 224.
S İ G O RTALAR VE P O L İ Ç ELER 145

lan gemi karinasının da sigortalanması adet oldu. Gemi gövdesine


dair bilinen ilk poliçe 1 350'de Palermo'da hazırlanır. Venedik'e ait
bütün belgelerde (en eskisi 1497 tarihlidir), sigortalanan deniz taşıtı
tonajı 120 ile 800 (kimi durumlarda 1 .000) arasında değişen, dökme
ve değerli olmayan ticari malları (yağ, şarap, tahıl, tuz, pamuk) taşı­
makta kullanılan bir yelkenlidir.
Ticaret kadırgasından yuvarlak gövdeli kogge'ye -Baltık Deni­
zi'nde kullanılan adıyla- geçiş, devlet ile tüccarın çıkarlarının örtüş­
mesi sonucunu da doğurur: Tacirler, öncesinde konvoy halinde sey­
rüsefer etmekten doğan sınırlı kar marjını nihayet artırabilmekten
hoşnuttur. Bir Venedik kervanının güvertesinde binlerce adamla
gelişi, ilgili limandaki fiyatları tamamen allak bullak ederdi. Tedarik
mallarının (mürettebatın gündelik ihtiyaçları ve gemi ekipmanları)
fiyatları yükselirken, taşınan ticari ürünlerinkiyse, yakın zamanda
pazarda bolca bulunacağı bilindiğinden, düşüşe geçerdi.
Devletin endişesiyse ilk etapta güvenliğe yöneliktir ve böylece
devlet otoritesi yelkenli gemileri de konvoy halinde seyrüsefer etme­
ye mecbur kılmanın yolunu aramaya devam eder. "Gemiler Korfu'da
toplanırdı, buranın limanı, ters rüzgarlar nedeniyle sıkça kapalı ol­
duğundan korsanlara karşı bir sığınak işlevi görürdü. Gemiler şubat
ve temmuzda olmak üzere yılda iki kez, savaş gemileri eşliğinde önce
İ zmir ardından İskenderiye'ye gitmek üzere demir alırdı, dolayısıyla
dönüş rotası da Suriye ve Kıbrıs limanları üzerinden gerçekleşirdi.
Bu takvim, Adriyatik'teki seyrüseferi belirleyen mevsimsel değişik­
lere ayak uyduracak şekilde tasarlanmıştı.''46
Avaria de coredi adı verilen teçhizata verilen zararlara karşı si­
gortalama bitmek bilmeyen bir dizi anlaşmazlığa kapı aralar, zira
gemi kumandanları eskimiş ve kullanılamayacak hale gelmiş yel­
kenleri, halat ve palamarları sigortacıların cebinden değiştirmek
yönünde bir eğilim gösterir. 141 3 senesinde sigortacı Francesco
Balbi'nin belirttiği üzere gemi kaptanları açık ki şanslarını biraz

46 Jean-Claude Hocquet, Denaro, navi e mercanti a Venezia 1200-1 600, Il Veltro, Roma,
1 999, s. 1 99.
1 46 PA RAN I N İ C A D I

fazla zorlar: Sigortacı belki abartmaktadır lakin suiistimalin varlığı


yadsınamaz. 47
Ö te yandan yelkenden yelkene de fark var: Pamuk, pazen, ke­
ten, keçi veya deve yünü farklı elyaflar kullanılarak dokunan ve bu
sayede farklı rüzgarlara dayanabilen kimileri bir servet ederinde­
dir. 48 Sigortacılar bu başlıkta da gözlerini dört açar: Venedik'te ha­
zırlanmış bilinen en eski poliçelerde dahi, gemiyi sağ salim limana
getirmek için kullanılan ekipmanın geri ödenmesinin mümkün ol­
madığı fıkrası bulunur. Kısacası, şayet gemi öngörülemeyen bir fır­
tınaya yakalandıysa ve batmaktan kurtulmak için yelkenlerden veya
yelken direklerinden feragat etmek gerektiyse, bu zararlar daha bü­
yük bir kaybı, yani geminin bütün yüküyle elden çıkmasını engelle­
meye yardımcı olduklarından tazmin edilemez. Buna karşın İtal­
ya'nın diğer önemli ticaret merkezlerinde bu tür zararlar da sigorta
kapsamına alınır.
Her halükarda olağan sigortacılık işlemi, taşınan mala ilişkin­
dir. Daha önce de bahsettiğimiz gibi, kadırgalarla yapılan taşımacı­
lıkta poliçeler yalnızca değerli malları kapsamaktadır: Değerli me­
taller, mücevherat, ödemeleri yapmakta kullanılan para sandıkları.
Yuvarlak gövdeli gemilerin sigortalanmasında sıklıkla şarap, yağ,
yün ve pamuk gibi yüklere gönderme yapılır. Bunun nedeni, söz ko­
nusu malların değerinden ziyade, yağ ve şarap taşımacılığında kulla­
nılan kapların -pişmiş kilden yapılmış çanak çömlek- kolayca kırıla­
bilir olması ve yün ile pamuğun ıslanmaları halinde önemli ölçüde
zarar görmelerinde yatmaktadır muhtemelen.
Prim miktarları "Ortaçağ deniz sigortacılığında, gidilecek me­
safenin uzunluğuna ve alınan risklere bağlı olarak yüzde 5 ila 19 gibi
yüksek bir değişkenlik gösterir. (...) Poliçenin kendisi, daha 14. yüz­
yılın sonlarından itibaren sonraki asırlarınkinden ve bugün kullanı­
lan halinden çok da farklı değildir.'"0 Zamanla denizlerin sakinleşti-

47 L'assicuraz.iıme marittima a Venezia nelXV secolo, s. 2 1 9.


48 Denaro, navi e mercanti a Venezia 1 200-1 600, s. 200.
49 L 'assicuraz.iıme a Venezia Dalle origini alla fine de/la Serenissima, s. 5 7.
S İ G O RTALAR VE POLİÇELER 1 47

ğini rahatça söyleyebiliriz, zira 16. yüzyıl sonu ve 17. yüzyıl başında
kaleme alınan 50 kadar poliçe çok daha az değişkenlik gösterir ve
prim oranları esasen yüzde 3,5 ile 4 arasında gidip gelir.50 "Sigortalar
yalnızca net tanımlanmış bir denizcilik riskine karşı hazırlanmakla
kalmaz, genel olarak seyrüseferle bağlantılı diğer kazaları da kap­
sar."51 Geminin kimliği tartışmaya yer bırakmayacak ölçüde açık ol­
mak zorundadır. Gemilere isim verme geleneğine her zaman rast­
lanmayan bir dönemde poliçeler gemi kaptanının veya "gemi üzerin­
deki hak sahipleri"nin52 adı verilerek düzenlenirdi.
Ö zel bir tür sigorta gerektiren diğer bir yük türü de köle taşı­
macılığını ilgilendirir. Köle ticareti söz konusu olduğunda kaynaklar
sessiz kalır (kağıt üzerinde yasak olan ama karlılığı nedeniyle büyük
oranda varlığını sürdüren insan ticaretini kabul etmek kimsenin ho­
şuna gitmez), lakin belgeler arasında kimi ipuçlarına rastlanır. 15.
yüzyılda faaliyet gösteren tacir Giacomo Badoer'in muhasebe defter­
lerinde dört "kafa"nın yani kölenin bahsi geçer. Tıpkı Cenova ve
Toskana'da olduğu gibi "Venedik'te de, deniz yolculuğunun riskleri­
ne açık diğer mallardan biri sıfatıyla kölelerin ticari değerini sigorta­
lama gerekliliği düşünülür."" 1401 yılına ait, Adriyatik kıyısındaki
Porto Misano liman kentinden Barselona'ya götürülen Margherita
adında bir Tatar köleyi sigortalayan bir poliçenin varlığını ve bu tür­
den bir mal için belirlenen prim değerinin güzergaha bağlı olarak
yüzde 4 ile 10 arasında değiştiğini, en uzun ve en riskli Konstantino­
polis-Mallorca rotasında ise yüzde 19'a kadar çıktığını biliyoruz.
Venedik, zarar bir kez ödendikten sonra batan geminin malları­
nın sigortacıya ait olduğu ilkesinin benimsendiği yerdir de aynı za­
manda. 1418'de Losinj Adası'nda yer alan Ö kat koyunda suyun 30
metre altında yatan bir kadırgayı su yüzüne çıkarılması denenir. İ l­
kin Cenevizli mühendislerin başarısızlıkla sonuçlanan girişimlerin­
den sonra Venedikli Nico!O da le Taglie, beş oğlu ve Cres'li mühen-

50 Naufrages, Corraires et Assurances maritimes iı Venise 1 )92-1609, s. 60.


51 L 'assicurazione a Venezia Da/le origini allafin e de/la Serenissima, s. 74
52 Agy., s. 58.
53 Agy., s. 75
148 PARAN I N İ C A D I

dis İoannis'in de yardımlarıyla başarıya ulaşır. Kış mevsimine rağ­


men, kullandığı araçlarla kadırgayı üç ay içerisinde su yüzüne çıka­
rır, geminin yükünü, halatları, yelkenleri, çapa ve diğer ekipmanı
kurtarıp gemiyi limana götürerek sonucunda yüklü bir ödüle konar.
"Ermeni" lakaplı Antonio Surian -ileride altı adet Venedik mavnası­
nı (mahon) toplarla donatıp birer yüzen kaleye dönüştürmek suretiy­
le Hıristiyanların İnebahtı Muharebesi'ni kazanmasında belirleyici
rol oynayacaktır- doğum yeri olan Suriye'den (soyadı buradan gel­
mektedir) gemi enkazı kurtarma uzmanı vasfıyla Venedik'e gelir.
1 559'da henüz 29 yaşındayken San Marco Körfezi'nde batan bir tica­
ri kadırgayı tüm yüküyle birlikte yüzdürür, bir başka sefer soylu Gi­
rolamo Contarini'ye ait mavnadan değerli üç adet bronz topu karaya
çıkarır. 1698'de Venedik senatosunun Francesco Martinelli adlı bir
şahsa 20 yıllığına "her türden batık geminin tüm yüküyle su yüzüne
çıkarılması"54 için bir imtiyaz tanımış olması söz konusu faaliyetin
hiç kuşkusuz devam ettiğini gösterir.
Ancak tam da bu yıllarda Akdeniz, küresel ticaretin merkezi ol­
maktan çıkmaktadır ve Büyük Britanya dünyanın en büyük deniz
gücüne dönüşür. İ ngiliz sigortacılar genellikle "deniz trafiğine iliş­
kin tehlikeler, gemilerin durumu ve kaptanların dürüstlüğü hakkın­
da karşılıklı bilgi alışverişinde bulunmak, hatta kimi zaman sah­
tekarların foyasını ortaya çıkarmak üzere birleşmek, suçluları adli
mercilere şikayet etmek, kaybolan gemileri kurtarmak için borsa
veya kahvehane gibi ortak mekanlarda buluşma alışkanlığına sahip­
tir. İ şte böylelikle, 1600'lü yılların sonlarında, Londra'nın göbeğin­
de Great Tower Street'te (sonradan Lombard Street) yer alan Edward
Lloyd'un mütevazı kahvehanesinde sonraları İngilizlerin en güçlü
sigortacılık şirketi halini alacak bir ortaklık kurulur: Lloyd's".55

54 L 'assicurazione a Venezia dalk arigini allafine de/la Serenissima.


55 Ricerche sull'assicurazione marittima a Venezia, s. 8.
6

REH İ N VE YÜKÜMLÜLÜK

Lombardlar adıyla tanınırlardı ve sıradan insanların üç kuruş


elde etmek için kapısını çaldıkları kişilerdi. Elbette büyük uluslara­
rası bankerlerin sahip olduğu şöhrete de saygınlığa da sahip değiller­
di: Nasıl müşterilerinin kimler olduğunu bilmiyorsak bu küçük çap­
lı kredi işletmecilerinin de çoğunun adını dahi bilmiyoruz. Prensle­
re, papalara ve krallara borç para veren Bonsignori ve Medici ailele­
rine kıyasla büyük bir fark bu. Lombardlar adıyla bilinen bu kişiler
Avrupa'nın yarısına dağılmış rehin bankolarını işletmekteydi ve
küçük miktarda borç almak için onların kapısını çalanlar bile esa­
sen nereden geldiklerini bilmezlerdi. İtalyan oldukları kesin ama
Lombardiya kökenli oldukları söylenemez, daha ziyade Piyemonteli
(özellikle de Asti, Chieri ve Alba) ve Emilia'lıydılar (Piacenza). Sıkça
Cahorsin'ler olarak da bilinirlerdi, zira İtalyanlar Fransızların yerini
almazdan evvel bu tefecilerin büyük kısmı Toulouse ve Bordeaux
arasında bulunan Cahors kökenliydi. Sözcüğün bu denli uzun ömür­
lü oluşunda bugün Piacenza kenti yakınlarındaki Caorso adlı yerle­
şim yerinin etkisi olup olmadığını kimse bilmiyor. Lombardlar o
nahoş fakat bir o kadar elzem tefeci rolünü üstlenmişlerdi; öyle uğur-
150 PARA N I N İ C A O I

suz bir yaftadır ki İtalyan tefecilerin sahneden çekilmesinin ardın­


dan yalnızca Yahudilerin üzerinde kalacaktır.
Coğrafi kökenlerin karmaşasına bir de üstlenilen işlevlerinki
eklenir: Tüccar-uluslararası banker, sarraf ve tefeci rolleri arasındaki
ayrım, kilisenin bir dizi kaçamak yasal yola başvurup krallara ve
daha önemlisi papalara borç sağlayanları özgür bırakırken sıradan
insanlara açıktan borç para verenlerin üzerine gitmesine olanak sağ­
lamıştır. 1 Fakat şurası gerçek ki söz konusu bu roller birbiriyle örtü­
şebilen bir finansal faaliyetler karmaşasında kimi zaman birbirine
karışabiliyordu. Tüccarlara veya şirketlere hatırı sayılı miktarda
avans veren kişiler küçük bir faiz işletebiliyor, benzer şekilde tefecilik
yapanlar da orta veya büyük ölçekte avans verebiliyordu. "Sık sık gö­
rüldüğü üzere kambiyo işlemleri yapanlar mevduat hesabı açıp kapa­
tıyor, bu hesaplar üzerine borç ve alacak işliyor ve rehin karşılığı
borç para veriyordu."2
Hıristiyan ve Yahudi mukrizlerin birbirinin alternatifi olduğu
da söylenemez, zira tıpkı Güney Hollanda'daki (Flandra ve Brabant)
gibi, rol paylaşımına giderek birlikte çalışmaktaydılar. Lombardlar
işlerini şehirlerde yürütürken, Yahudiler 1 348'deki veba salgınını ta­
kip eden pogromlar yüzünden meydanı tamamen Lombardlara bıra­
kıncaya değin taşrada faaliyet göstermekteydi.3
İ ster Hıristiyan ister Yahudi olsun, resmi mukrizlerin yanı sıra
bir dizi yasadışı mukriz de, belki yan zamanlı olarak, ilk bakışta afal­
latıcı görünen bir finansal hareketlilik çılgınlığının ortasında kredi
faaliyeti gösterir. "Bir miktar parası olan hemen herkes bunu dolaşı-

Myriam Greilsaınmer, "ll credito al consumo in Europa: dai lombardi ai Monti di


pieta", Franco Franceschi, Richard A Goldthwaite, Reinhold C. Mueller (yay. haz.),
il Rinascimento italiano e l'Europa: Crmımercio e cultura mercantile, Fondazione Cassamar­
ca-Angelo Colla, Treviso-Costabissara, 2007, Cilt 4, s. 603 .
2 Maria Giuseppina Muzzarelli, "Il credito al consumo in Europa: dai lombardi ai Monti
di pieta", Franco Franceschi, Richard A Goldthwaite, Reinhold C. Mueller (yay. haz.),
it Rinascimento italiano e l'Europa: Commercio e cultura mercantile, Fondazione Cassamar­
ca-Angelo Colla, Treviso-Costabissara, 2007, Cilt 4, s. 572.
"Il credito al consumo in Europa: dai lombardi ai Monti di pieta", s. 600.
R E H İ N VE Y Ü K Ü M LÜ L Ü K 151

ma sokuyor ve aralıksız borç veriyordu, tıpkı birkaç saatliğine bile


olsa giysilerini ve mücevherlerini borç verdikleri gibi.'" Nakit kıtlı­
ğıyla geçen yüzyılların ardından 1 3 . yüzyıl bir çeşit mali esrikliğe,
kolektif bir altın ve gümüş sarhoşluğuna tanıklık eder. " İster ruhban
sınıfından ister laik toplumdan olsun, en büyük senyörlerden ve pis­
koposlardan tutun da köylülere kadar kimse borç vermekten, parası­
nı son demine kadar harcamaktan, sahip olduğu imkanları aşan bir
hayat sürmekten imtina etmemektedir.''5
Ticarete yönelik büyük ölçekli kredi ile tüketime yönelik olan
arasındaki temel fark ilkinin kazanç elde etmeyi amaçlaması, ikin­
cisininse hayatı idame ettirmeye yaramasıdır. Elbette bu, tüketici
kredilerinin verimsiz olduğu anlamına gelmez. Bilakis, verilen pek
çok ufak borç, tıpkı günümüzdeki taksitli satışlar ve tüketici kre­
dileri gibi dolaşımdaki parayı artırarak bir kentin ekonomisinin
gelişiminde belirleyici olur.6 Dönemin tanıklarının, tıpkı 1 2 . yüz­
yıl Fransa'sında Yahudi mukrizlere karşı alınacak önlemlerin tar­
tışıldığı bir ortamda7 Kral IX. Louis'nin danışmanlarının altını
çizdiği gibi "halk kredisiz yaşayamaz" demeleri veya iki buçuk asır
sonra Venedikli vakanüvis Marin Sanudo'nun yazdığı gibi Yahudi
bankerlerin ekmek fırınlarından daha gerekli olduklarını belirt­
meleri ("bir memlekette Yahudiler fırıncılardan elzemdir") tesa­
düf değildir.•
Bahsi geçen "Lombardlar", paranın Ortaçağ Avrupa'sının fi­
nansal sisteminin en uzak kılcal damarlarında bile dolaşıma sokul­
masında belirleyici katkıya sahiptir. Yine de birine Lombard demek
iltifattan sayılmaz, evet İtalyancadır fakat yüzyıllar sonra Amerikalı-

4 Il credito al consumo in Europa: dai lombardi ai Monti di pietiı", s. 574.


"

5 Robert-Henri Bautier, "1 lombardi e i problemi del credito ne! regno di Francia nei
secoli XIII e XIV'', Renato Bordone (yay. haz.), L'wmw del banco deipegni. «Lrnnbardi» e
mercato del denaro nefl'Europa medievale, Scriptorium, Torino, 1 994, s. 30.
6 Il credito al consıuno in Europa: dai lombardi ai Monti di pietiı", s. 569.
"

7 Paolo Prodi, Settimo non rubare. Furto e mercato ne/la storia dell'Occidente, il Mulino, Bo­
logna, 2009, s. 99.
8 Femand Braudel, Civiltiı materiale, economia e capitalisnw (secoli XV-XVIJI): Le strutture
del quotidiano, Einaudi, Torino, 2006, Cilt ! , s. 569.
152 PARA N I N İ C A D I

ların dago9 veya Almanların Welsch'° sözcüğüne yüklediği anlam gibi


küçümseyici bir tını taşır. Kısaca Lombardlar herkesin keyfini kaçır­
maktadır: Bir avuç tefeci olarak görülür, vazgeçilmez sayılsalar da
küçümsenirler ve kendilerine mesafeli davranılır. Boccaccio, Deca­
meron 'u oluşturan ilk romansta Burgonyalıların Lombardları nasıl
gördüğünü hatırlatır: "Bu köpek Lombardlar kiliseye dahi kabul
edilmezler, kimse onlara tahammül edemez." Lakin bir avantaja sa­
hiptirler: Müşterileriyle aynı dini paylaşmak. "Olumsuz tefeci imajı­
nı Yahudilerle paylaşsalar da Lombardlar uyandırdıkları husumetin
fiiliyata dökülmesine hiçbir zaman maruz kalmadılar, bunda sahip
oldukları kötü şöhretin herhangi dini veya tarihi bir temele yaslan­
mamasının payı var."11
Lombard sözcüğünün anlamı bölgeden bölgeye değişir; Orta­
çağ'da Lombardiya dendiğinde genel itibariyle Kuzey İtalya kaste­
dilse de Fransa'da bu kavram bütün yarımadayı kapsayacak şekilde
genişler. Kuzey Avrupa'da iş yapmak amacıyla para değiştokuş eden
bütün İtalyanları kapsar hale gelir. Biri borç para alacağı zaman
büyük bankerler, sarraflar veya rehinle borç verenler arasında ay­
rım yapabileceğini düşünmek güçtür. 12 Diğer taraftan, daha önce
görüldüğü üzere, söz konusu kavramı tersine çevirmek kolaydır:
İtalyanlar, konuşulan dilden bağımsız olarak "Alman" tanımını
Orta Avrupa'daki Slavları -özellikle Bohemyalılar, Lehler- ve kimi
zaman Macarları da kapsayacak şekilde genişletir. Ö rneğin Ren ve
Flandra gibi diğer yörelerde "Lombard" sözcüğü ulusal bir kimliği
değil bir meslek grubunu tanımlar ve "Cahorsin" sıfatıyla dönü­
şümlü olarak kullanılır. ıı Tanım durağan kalmaz, Toskanalılar ya­
vaş yavaş faaliyetlerini genişletip tam anlamıyla bankacılıkta uz-

9 Özellikle ABD ve Kanada' da İspanyol, Portekiz ve İtalyan asıllı göçmenleri aşağılamak


için kullanılan bir tabir, etimolojik kökeni belirsizdir. (Ç.N.)
10 Kökeni itibariyle Cermen kavimlerinin Roma İmparatorluğu halklarını tanımlamakta
kullandığı bir sözcük, daha yakın geçmişte İtalyanlar ve Fransızlar için kullanılmıştır.
(Ç.N.)
11 Lo stereo del diavolo, s. 1 06.
12 Merchant Families, Banking and Money in Medieval Lucca, s . 5 36.
13 L 'wmıo del banco dei pegni. «Lombardi» e mercato del denaro ne//'Europa medieva/e, s. 7.
R E H İ N VE Y Ü K Ü M LÜ L Ü K 1 53

manlaştıkça bu utanç verici Lombard yakıştırmasından da kurtu­


lurlar. 14
Avrupa boyunca gezip Lombardlık yapmak genellikle kişinin
kendi memleketindeki, kimi zaman da yerleşilen ülkedeki siyasi ka­
riyerini finanse etmesine yarar: Piyemonte bölgesindeki Asti köken­
li Giovanni di Mirabello'ya, bankacısı ve danışmanı olduğu Brabant
dükü tarafından asilzadelik unvanı verilir. Gand kentinde van Hae­
len adıyla tanınan oğlu Simone ise kont adına iltizam ve defterdarlık
görevlerini üstlenir.
Böylece Asti ve Piacenza gibi gelişen kentlerin göz önündeki
ailelerinin fertleri kendi ülkelerinde destek kazanmak adına kullanı­
lacak kaynaklara erişmek için yurtdışında hor görülen işleri kabul
eder. Burada ve Alba ve Chieri gibi daha küçük kentlerde Alpler'in
öte yakasında gösterilen faizle borç para verme faaliyeti üzerinden
şekillenen bir yönetici sınıfı oluşur. 1 5 Bu ailelerin diğer fertleriyse fa­
aliyet gösterdikleri bölgelere yerleşmeyi tercih eder. Evet, tıpkı Ya­
hudiler gibi hor görülürler ama onlara kıyasla elleri daha yüksektir:
Ö zerk İtalyan devletlerin tebaası olduklarından medeni ve siyasi
haklardan faydalanır, vatandaşlıklarını ve sahip oldukları imtiyazları
yerleştikleri ülkenin burjuvazisinin bir parçası olduklarında dahi
muhafaza ederler."
Bu bankoların önde gelenleri yapısal olarak uluslararası ban­
kaları taklit eder; Roero, Pelletta veya Asinari örneklerinde görül­
düğü gibi Asti kökenli aile şirketleridir. " Ancak Toskanalı hane­
danlıklara kıyasla temel bir farkla: Lombardlar kişisel sermayeye
yaslanmaktadır, zira genel itibarıyla üçüncü kişilerden alınan mev­
duatı işletmezler." Bundan ötürüdür ki farklı aileler bir araya gele-

14 Renato Bordone, " I 'lombardi' i n Europa. Primi risultati e prospettive d i ricerca", So­
cietıl e storia, 1994, Cilt 63, s. 8-9.
15 L 'uomo del banco dei pegni. «Lombardi» e mercato del denaro nelt'Europa medievale, s.
6.
16 Agy., s. 10.
17 Agy., s. 14.
18 " 1 'lombardi' in Europa. Primi risultati e prospettive di ricerca", s . 1 5 .
1 54 PARAN I N İCADI

rek şirket kurar ve ihtiyaç duyulan likiditeyi sağlayacak şekilde


güçlerini birleştirirler.
Avrupa'yı dolaşan Lombardlara ilişkin ilk haberler 1 3 . yüzyılın
ortasına dayanır, ancak kısa sürede varlıkları Fransa'da, Renanya'da,
Belçika-Hollanda'da hissedilir hale gelir ve daha da ileriye uzanır:
Hükümdarlar nezdinde önemli görevler üstlendikleri İ ngiltere, Po­
lonya ve Bohemya üzerinden geçerek güneyde Karpatlar'a kadar
inerler. 1 3 . yüzyıl sonlarına doğru bir vakanüvis şöyle yazar: "Efen­
dimizin 1226'ncı yılında Asti şehri sakinleri Fransa'da ve çokça para
kazandıkları dağ aşırı yörelerde faizle borç vermeye başladılar."19
1 240'a yaklaşırken İtalyanlar Paris ve Dijon'a yerleşmeye başlar.'0
Lombardların meşhur Fransa istilası böyle başlar ve kısa sürede
hemen here yere yayılır, ta ki Kral Yakışıklı Philippe'in aklına onları
uzaklaştırma fikri yerleşene dek. Bu, Lombardların komşu Burgon­
ya Düklüğü ve Flandra Kontluğu'ndaki konumlarını pekiştirmesiyle
sonlandığından pek de iyi bir fikir sayılmaz, zira söz konusu dere­
beyleri Paris'ten bağımsızdır ve kralın kararlarını uygulama yüküm­
lülüğünü taşımazlar.
1303 - 1 304 yıllarında gerçekleştirilen (Kral Yakışıklı Philippe'in
muhtemelen daha iyi yağmalamak amacıyla kimlerle iş tuttuğunu
kesinkes bilme isteğiyle yaptırdığı) nüfus sayımı bize Fransa'daki
İtalyan ticaret aristokrasisi olarak tanımlanabilecek kesim hakkında
bir kesit sunar: 25'i Cenevizli, lO'u Lucca'lı, lO'u Piacenza'lı, 8'i Flo­
ransalı, 4'ü Siena'lı, 3 'ü Venedikli, 2 'si Pistoia'lı, biri Asti'li ve biri
Alba'lı olmak üzere toplam 64 şirket." Görüldüğü üzere Asti'liler ve
Alba'lıların ticaret aristokrasisinden sayılmadıklarından ötürü gözle
görülür ölçüde azımsanmıştır.
Casana" olarak da bilinen rehin bankoları tıpkı bir elektrik yü­
künün boşalması gibi Avrupa'nın yarısında halkları hareketlendire-

19 "I lombardi e i problemi del credito ne! regno di Francia nei secoli XIII e XIV'', s. 26.
20 Agy., s. 27.
21 Agy., s. 45.
22 Okunuşu "kazana" olan bu terim Türkçede de kullanılan Arapça "hazine" sözcüğünden
türetilerek İtalyancaya geçmiştir. (Ç.N.)
R E H İ N VE Y Ü K Ü M LÜ L Ü K 1 55

rek hızla çoğalır. Ö zellikle 1 2 80'den sonra rehin bankolarının he­


men her yerde sistematik olarak açıldığı görülür. Lombardlar halk
tarafından hor görülse de güvenilir bir finansman kaynağı olmala­
rından ötürü egemenler nezdinde gördükleri itibarın tek nedeni fa­
aliyet göstermek için ödenen imtiyaz vergisinden ibaret değildir.
Daha da önemlisi kamu otoritesinin -ister kral, dük, kont, başpisko­
pos veya belediye olsun- ihtiyaç duyduğu anda iyisiyle kötüsüyle
Lombardların zengin kaynaklarına başvurmaktan çekinmiyor olu­
şudur.
Her banko şubesinin temelinde iş hacminin büyüklüğüne ve
yörenin önemine göre değişen faiz oranlarıyla geri ödenecek şekilde
borç verilmesine yönelik geçici -başta birkaç aylıktır lakin devamın­
da on beş veya yirmi yıla uzar- bir resmi izin yatar.23 Lombardların
Avrupa'daki coğrafi konumları prenslerin onlara dair tavırlarınca
şekillenir: Bir ülkeden kovulduklarında bir başkasına yerleşirler.
Şube açacakları yeri belirleyen bir diğer faktör Toskanalı büyük ban­
kaların varlığıdır. Lombardlar, Siena'lılara ve Floransalılara alterna­
tif kanallar oluşturma eğilimi gösterir.24 Bir banko merkezi bulunan
kentten 30 kilometre mesafeye kadar bağlı şubeler açılabilirdi; genel
itibarıyla faaliyet alanı, farklı bir kentteki bir diğer bankonun etki
alanına girilmesiyle kesilirdi.2' Potansiyel müşteri arayışında yorul­
mak bilmeden kasaba kasaba dolaşan temsilcilerin varlığı çok daha
yaygındır. Müşteriler kendi aralarında büyük farklılık gösterir: Re­
hin bankoları çok sayıda kişiye az miktarda borç verir.2•
Lombardlar, Champagne fuarına gitmek üzere Alpler'i aşar ve
Kral Philippe onları kovmazdan önce Fransa'da konaklarlar. Açgözlü
hükümdarın Siena'lı Bonsignori'lerin iflasında belirleyici olduğunu,
zenginliklerine konmak için Tapınak Şövalyeleri'ne rahat vermediği­
ni daha önce görmüştük. Lombardlara da üç aşağı beş yukarı benzer
şekilde muamele eder. Talihin cilvesine bakın ki kendisi de Piacen-

23 L'wmıo del banco dei pegni. «Lrmthardi» e mercato del denaro nell'Eurvpa medievak, s . 1 3 .
24 "I 'lombardi' in Europa. Primi risultati e prospettive di ricerca", s. 1 5 .
25 " 1 lombardi e i problemi del credito ne! regno d i Francia nei secoli XIII e XIV", s . 47.
26 Agy., s. 46.
156 PARA N I N İ C A D I

za'lı olan, Kral Philippe'in görevlendirdiği bir memurun, mülkiyeti


Tapınakçılar'a ait olan evine el koyup zengin bir Lombard'ı tutukla­
mak istemesiyle işler ciddileşir. Giovanni Roero (Fransızlar onu Jean
Rogier olarak tanır) evinden alınıp götürüldüğünde Champagne­
Ardenne bölgesindeki Troyes'da yaşamaktadır. Tapınakçılar bir tuta­
nak tutulmasını talep eder ve olaya karışan herkesin ismini verirler:
Toplam 98 kişi arasında 18 Piacenza'lı, 1 1 Alba'lı, dört Asti'li tacir
bulunur (diğer kaynaklardan tamamının mukriz olduğunu biliyo­
ruz).27 Fransız otoritesinin bitmek bilmez baskıları gerek İtalyan ge­
rek Yahudi kökenli olsun faizcilik sorununu bir kuşak zarfında çözer.
14. yüzyılın başında Paris'in kontrolünde Fransa'dan sürülen
bankolar Dauphine'ye doluşmaya başlar. Elbette başarı Lombardla­
rın yüzüne güler, çünkü birbiri ardına yeni konumlar kazanmakta­
dırlar. Yavaş yavaş Fransız Alpler'inin gelir, yol ve feodal vergilerin­
den elde edilen gelirin büyük kısmı rehin mukabili olarak onlara
devredilir. 28 Yüzyıl bitiminden önce Lombardlara Savoia Kontlu­
ğu'nun topraklarında şube açma izni verilir ve Maas Nehri'nden Ren
Nehri'ne geçiş yapmalarının ardından nehir boyunca kuzeye doğru
çıkarlar.
Ren Vadisi'ne birkaç yüzyıldan beri İsviçre üzerinden de ulaşıl­
maktadır. 1 3 . yüzyılın başında Walser'ler Schöllenen Boğazı'nda bir
köprü inşa edip böylelikle Gotthard Geçidi'ni (geçidin zirvesinde
yer alan ve yakınlarda restore edilen barınak 1237'de açılmıştır) kul­
lanarak Alpler'i aşmayı mümkün kılar. Bu yoldan İtalyan tefeciler de
giderek artan ölçüde faydalanır. Elbette bu durum dikkatlerden kaç­
maz: öyle ki 1 245'te Lorraine'e yerleşen ilk Lombard'ın adı bilin­
mektedir: Enrico Curialis.29 Alman toprakları olan Trier'e 1 262 'deki
ayak basışları aynı sektörde çalışan kesimde gerçek manada bir pani­
ğe yol açar, dört yıl sonra Köln Başpiskopozu Engelbert Yahudilere,

27 " 1 lombardi e i problemi del credito ne! regno d i Francia nei secoli XIII e XIV'', s . 35.
28 Agy., s. 38.
29 Wınfried Reichert, "Lombardi tra il Reno e la Mosa: tentativo di un bilancio provvi­
sorio", Bordone (yay. haz.), L'wmw del banca dei pegni. «Lrmıbardi» e mercato del denaro
nell'Europa medievale, s. 6 1 .
R E H İ N VE Y Ü KÜ M LÜ L Ü K 1 57

Cahorsin'lerin kendi görev bölgesine yerleşmelerine müsamaha gös­


termeyeceği sözünü verir.30 14. yüzyılda bir "Lombardlar Yolu",
Francigena Yolu'nun31 yanı sıra Ortaçağ'ın diğer önemli arterlerine
rakip olarak belirir: Bastogne ve Trier'den geçerek Strasbourg'u
Lüksemburg'a bağlayan Lampartische Strasse [Flandrisch-Lampar­
tische Strasse; Flandra-Lombard Caddesi]. Sarraflar ağırlıkla Köln
ve Nürnberg'e, özellikle de iki yüzyıl boyunca ciro edilebilir İtalyan
kambiyo senetlerinin ticaretinin yapılabildiği bir Alman kenti olan
Mainz'a yerleşir. Kentin başpiskopozu Gerlach faizi ve kamuya açık
alanlarda banko kurulmasını yasaklayınca kredi faaliyeti meydanlar­
dan evlere kayar. Meuse ve Ren nehirleri arasındaki Lombardların
hemen hepsi Asti ve Chieri kökenli Piyemontelilerdir ve imtiyazların
keyfini sürerler: Vatandaşlıktan kaynaklanan vergi ve ödevlerin yanı
sıra derebeyinin talep ettiği katkı paylarından da muaftırlar (lakin
bu katkı payı talep edilebildiği Flandra'da durum farklıdır).32
Toskanalılardan ziyade Lombardlarla iş yapmanın, Alpler'in
ötesindeki soylular açısından, örneğin gelir kalemlerini süresiz ola­
rak devretme zorunluluğunun olmaması gibi çeşitli avantajları bulu­
nur. Evet, bir Lombard rehin karşılığı bazı kamu mallarından, örne­
ğin bir değirmenden elde edilen gelirler üzerinde hak sahipliği ka­
zandığı durumlarla karşılaşabilir, fakat bu mülk sahipliğinin el de­
ğiştirmesi ve işletmesini doğrudan üzerine almasıyla sonuçlanmaz,
lakin bir Toskanalının ilk işi bu olurdu; buna karşın söz konusu işlet­
me geçici olarak, borcun itfası koşuluyla mukrize devrolur.33
14. yüzyılın ortasında Freiburg'daki mukrizlerin müşterilerin
büyük çoğunluğu hali vakti yerinde burjuvalar, şövalyeler ve soylu­
lardır fakat yüksek aristokrasi mensuplarının isimlerine rastlanmaz,
onlar kendi hesaplarına Toskanalılarla iş yapmayı tercih eder. "Lom­
bardlar dönemin büyük bankerlerinin sahip olduğu sosyal ve ekono-

30 "Lombardi ıra il Reno e la Mosa: tentativo di un bilancio provvisorio", s. 64.


31 Ortaçağ Hıristiyanlanrun hac yolu. Genellikle İngiltere' den başlayıp Fransa, İsviçre ve
İtalya üzerinden geçerek Vatikan veya kutsal topraklarda sonlanır. (Ç.N.)
32 "Lombardi ıra il Reno e la Mosa: tentativo di un bilancio provvisorio'', s. 84.
33 Agy., s. 88.
1 58 PARA N I N İ CA D I

mik statüye erişemez."34 Bir de söyledikleriyle yaptıkları birbirini


tutmayanlar var: Liege Prensi-Piskoposu Heinsberg'li Johann 1454
yılında piskopos sıfatıyla rehin bankolarının sahiplerine karşı ön­
lemler alır ancak prens sıfatıyla borç verme tekeli konusunda Lom­
bardlardan Buscheti kardeşlerle anlaşır."
Lombardlar hemen her yere el atsalar da halihazırda banka şu­
beleri bulunan ve mukrizlerin yerel halktan veya Yahudilerden oluş­
tuğu İtalyan kentlerine girmezler: Ne Venedik'te ne Floransa'da
Lombardlara rastlanır. Arno Nehri kıyısında rehin bankolarının iş­
letmecileri ister Hıristiyan ister Yahudi olsun, açıktan tefeci olarak
mimlenir ve bunun sonucunda "her türlü zanaattan, özellikle de sar­
raflıktan katiyen uzak tutulur."36
Floransalılar kentlerinde faaliyet gösteren mukrizler için ne şiş
yansın ne de kebap diyerek " İtalyan işi" bir çözüm için kafa patlatır.
Kilise hukuku tefecilik yapanları mahkum etmektedir, dolayısıyla
Toskana kentinin idarecileri "iğrenç tefecilik günahı"nı işledikleri
için mukrizlere yüklüce bir para cezası keser. Herkes yılda bir defaya
mahsus 2 .000 florinlik bir ceza ödemek zorundadır ki o kadar da
abartılı bir meblağ değildir. Ceza ödenir ve herkes dilediğini yap­
makta özgürdür: Belediye, kiliseyle arasını iyi tutar, mukrizler vic­
danlarını temizledikten sonra mesleklerini kaldıkları yerden icra
edebilirler. "Esasen kesilen para cezası kelimenin tam anlamıyla bir
işletme lisansıydı ve gerçek amacı da açıktan faiz işletmenin yasak­
lanmasındansa onun meşru kılınmasıydı."" Bu da 15. yüzyılda Flo­
ransalı mukrizlerin büyük kısmının Hıristiyan olması sonucunu
doğurur, ta ki kent yönetiminin fikir değiştirip onlara da faiz işlet­
meyi yasakladığı 1 394 yılına kadar.
Floransalı Hıristiyan mukrizlerin yerini Yahudilerin almasın­
dan söz etmeye başlansa da gelişmelerin gerçekten bu yönde seyret-

34 Lo stereo del ditrvolo, s. 1 26.


35 " Il credito al consurno in Europa: dai lombardi ai Monti di pietii " , s . 606.
36 11 banco Medici, s. 20.
37 Agy., s. 19.
R E H İ N VE Y Ü KÜ M LÜ L Ü K 1 59

mesi için epey zaman geçmesi gerekir.38 Yahudilerin banko açıp işlet­
mesi için verilen ilk izinler 1430 yılına tarihlenir ama muhtemelen
Yahudiler bu tarihten önce de kentte faaliyet göstermektedir. "Yahu­
di mukrizlerin faaliyetleri 1437 yılında San Miniato'lu Abramo di
Dattilo ve ortaklarına üç banko açılması için izin verilmesiyle resmi­
yet kazanır."39 Aradan iki yıl geçer ve kent merkezinde Yahudilere ait
bankoların sayısı dörde çıkar.
Ancak şimdi bir adım geri gidelim. Açık ki faizciliği hedef alan
Eski Ahit'teki yasaklar yalnızca Hıristiyanlara değil Yahudilere de
yöneliktir. Lakin Hıristiyanlar için kesilen gömlek giderek daha da
daralırken ikinci gruptakiler için, nasıl denir, daha esnek bir yorum
mevcuttur. Para ticareti, "Tıpkı başhahamın bir Talmud tefsircisi
Troyes'lu Rashi'ye yerdiği yanıtta açıkça belirttiği gibi gerçek bir
hayatta kalma sorununa dönüşür: '(Ticaret üzerindeki) bu yasaklar
ilan edildiğinde bütün Yahudi kavmi birlikte yaşıyordu ve birbirle­
riyle ticaret yapabiliyordu, lakin bugün bir azınlıktan ibaretken Ya­
hudi olmayanlarla ticaret yapmadan hayatta kalamayız çünkü Yahu­
di olmayanların arasında yaşıyoruz ve korku duyuyoruz.' (...) Para
ticaretinin zaruretten kaynaklanan bir tercih olduğunu 1 2 . yüzyılda
yaşamış bir Talmud tefsircisi Rabbenu Tam da şöyle ifade eder: 'Bu­
gün insanlar Yahudi olmayanlara faizsiz borç verme alışkanlığına
sahip... zira krala ve senyörlere vergi ödemekle mükellefiz ve tüm
bunlar hayatımızı idame ettirmemiz için gerekli. Yahudi olmayan
kavimlerin arasında yaşıyoruz ve onlarla ticaret yapmadan hayatımı­
zı kazanamayız. Şu halde faizle borç vermek artık yasak değildir.""'°
Bu açılımlar Eski Ahit'e daha sıkı bağlı olan Yahudiler arasında
karın ağrılarına yol açar ve bu sıkıntılar sonucunda 17. yüzyılda Ve­
nedik Yahudilerinin belki de en önemli hahamı Modena'lı Leone
Historia de' riti ebraici [Yahudi Törelerinin Tarihi] kitabında (Muse-

38 Michele Cassandro, " Il problema dell'usura e gli ebrei nella Firenze del Rinascimento",
Ludovica Sebregondi, Tim Parks (yay. haz.), Denaro e Be/lezz.a. I bancbieri, BotticeDi e il
rogo delk vanitii:, Giunti, Floransa, 201 1 , s. 5 1 .
39 Agy., s . 5 1 .
40 Riccardo Calimani, Storia delghetto di Venezia, Rusconi, Milano, 1 985, s. 3 3 .
1 60 PA RAN I N İ C A D I

vilik hakkında insanların yararlanabileceği bir çeşit elkitapçığı ola­


rak değerlendirilebilir) Yahudilere ve faizle borç verilmesine ilişkin
şunları yazar: "Dağınık halde yaşamanın onları düşürdüğü bu içler
acısı durumda, neredeyse hemen her yerde toprak sahibi olmaları ya­
saklanmışken, ticaret yapamaz ve zenginleşemezken, (Yahudilerin)
ruhları yozlaşmış ve antik İsrail'e özgü o saflığı yitirmiş olabilirler
(...) aynı nedenden kendilerini tefeciliğe vermişlerdir.'"'
Hıristiyan tarafında da Yahudilerin çoktan kayıp vaka oldukları
prensibine dayanan, bu nedenle ruhlarını daha da yozlaştıramayacak­
larından faiz işletebileceklerine yönelik olasılıkçı tezler ortaya atılır.
"Aziz Augustinus'un sözcükleriyle ifade edecek olursak Yahudilerin
törelerine müsamaha göstermek gerekir zira bunlar Hıristiyan inan­
cının hakikiliğini kanıtlamaktadır.'"' Hıristiyan teolog Francesco
Sforzachiosa şöyle yazar: "Kilise ve Hıristiyanlar onaylamadıkları fa­
kat yalnızca müsamaha gösterdikleri sürece Yahudilerin kendi törele­
rini sürdürmelerine izin vermekle günah işlemiş sayılmazlar, zira in­
sanların kötü niyetlerini kökten temizlemek mümkün değildir.'"3 Ve­
nedik'teki Giovanni ve Paolo Azizleri Manastırı'nın Domeniken rahi­
bi Sisto Medici neredeyse affedicidir: "Kamu yararına aykırı olmadığı
müddetçe onların tefeciliğine neden müsamaha göstermeyelim?''44
Yahudi mukrizler giderek daha fazla önem kazanır, öyle ki kimi
kentlerde vazgeçilmez konuma yerleşirler. Floransa'da, yukarıda
bahsedilen 13 94 tarihli önlemlerin ardından Yahudiler epey uzun bir
zaman dilimine yayılsa da yavaş yavaş Hıristiyanların tamamını ika­
me ederler.
1 5 16 yılında Venedik'te tarihin bilinen ilk Yahudi gettosu (bir
metal dökümhanesinin, Orta Avrupa Eşkinazilerinin dilinde ghetto '
ya dönüşecek olan bir "getto'"5 bulunduğu yere) kurulur. Bu duvarla-

41 Storia del ghetto di Venezia, s. 34.


42 Agy., s. 37.
43 Agy., s. 36.
44 Agy., s. 37.
45 İtalyancada ghetto sözcüğünün türediği mastar hali gettare'nin yan anlamlarından biri de
dökmek, temel atmaknr. (Ç.N.)
R E H İ N VE Y Ü K Ü MLÜLÜK 161

rın (mecazi duvarlar, zira gerçekte söz konusu olan bir adadır) ardın­
da Yahudiler göreli bir özgürlüğün tadını çıkarır ve faizle borç verme
faaliyetini sürdürür. "Bankoları kırmızı, yeşil ve siyah renklerle be­
lirlenmişti. Kapanış günleri de bir düzene tabiydi. Yahudilere kendi
bayramlarında bankolarını kapatma izni verilmişti. Hıristiyanların
bayram günleri tartışmalara yol açıyordu: Rahipler bir saygı göster­
gesi olarak bankoların kapalı tutulmasını talep ederken Yahudiler iş
yapmak isteyenlerin sayısındaki artıştan faydalanmak istiyordu. Ge­
nellikle sorun verilen karşılıklı bir tavizle çözülürdü: Görece daha az
önemli bayramlarda Yahudilerin bankoları yalnızca sabahları açık­
ken, Paskalya ve kentin koruyucu azizine ait bayramda tüm gün ka­
palı kalırdı. Toplumsal gerilimin yükseldiği durumlarda da bankolar
kapalı tutulurdu.''46 "Batı edebiyatının en ünlü tefecisinin işlerini
Venedik'te yürütmesi bir tesadüf değildir.'"" Shakespeare tefeci Shy­
lock'u Rialto'yla ilişkilendirmiştir, zaten başka türlüsü de inandırıcı
olmazdı.
17. yüzyılın başında Scherzi di Purim [Purim Bayramı Şakaları]
adında, tamamı faizle borç veren ve alanlara adanmış bir de kitapçık
yayımlanır. Getto sakinlerinden biri işlerin nasıl yürüdüğünü anlat­
ma zahmetine katlanmış olmalı: "Banka müdürü ister bizzat serma­
yedar olsun ister sermaye iş ortaklarından birine veya tamamen
üçüncü bir şahsa ait olsun, alçakgönüllü ve namuslu biri olmalıdır."
Aynı eserin ilerleyen bölümlerinde şöyle der: "Rehine bırakılan mal­
ların konulduğu oda taştan yapılmış olmalıdır, öyle ki ne ışık sızabil­
sin ve toz girebilsin ne de üzerine çıkan hırsızlar içini görebilsin."48
Yazar tavsiyelerinde bununla da kalmıyor; girişi düzenleyici bir mavi
perde yerleştirilmesini (bazı kentlerde Hıristiyanlara ait bankoların
kırmızı, Yahudilere ait olanlarınsa mavi bir perdeyle diğerlerinden
ayrıldığı anlaşılıyor), farelere karşı ilaçlama yapılmasını, değerli eş­
yanın fakirlerin aklını çelmemesi için gözden ırak tutulmasını ve
bankanın açılacağı yerin seçiminde aristokratların çekinmeden gire-

46 Storia del ghetto di Venezin, s. 3 9.


47 Ascesa e declino del denaro, s. 2 7.
48 Storia del ghetto di Venezin, s . 3 9.
1 62 PARA N I N İ C A D I

bilmeleri için işlek ve göz önünde olmayan bir sokak seçilmesini öne­
riyor. 49 Mukriz bu açıdan hayat kadınına benzer, gizli gizli gidilir
ama neticede gidilir.'0
Son derece nazik bir başlık olan Yahudi mukrizler ile hükümet
arasındaki bir o kadar hassas ilişkiler idare tarafından özenle resmi­
yete dökülür, bunun nedeni Yahudilerin kent yöneticileri tarafından
kent sınırları içerisinde yaşamaya çağırılması, yönlendirilmesidir.51
Bu esasen, bankoların açılış yer ve saatlerinin belirlendiği, ortakların
isimlerinin yer aldığı, her şeyden önemlisi Yahudilerin borç verme
faaliyetini serbestçe yürütmeleri için ödemeleri gereken bedelin be­
lirlendiği iki taraflı sözleşmelerle gerçekleştirilir. Dini öneme sahip
nesnelerin rehine verilmesinin, askerlerin silahlarını, öğrencilerin
kitaplarını rehin bırakmalarının yasak olduğunu, öğrenciler için in­
dirimli faiz oranlarının uygulandığını, mukrizlerin rehine bırakılan
eşyanın değeri (verilecek borcun en az üçte birine karşılık gelecek
şekilde) yeterli olduğu sürece asgari miktarda borç isteyen kimseyi
geri çevirme haklarının olmadığını, çalıntı bir malın rehine bırakıl­
ması halinde mukrizin hakkının korunduğunu biliyoruz. Her türden
eşya rehine bırakılabilir, bunlar arasında bankolara düşenler arasında
en yaygınları, kimi durumda çok değerli de olabilen giyim eşyaları ve
kumaşlardır. Yahudilere ayrıca ikinci el giysi satma izni de verilmiş­
tir, bu durum Venedik'te kimin borç para verme faaliyetini yürüttü­
ğü ve kimin tuhafiyecilik yaptığı konusunda bir kafa karışıklığına yol
açar. Kimi zaman bu elden düşme giysiler gerçekten de kullanılmış
olmaz, daha ziyade kasten lekelenmiş yeni ve değerli giysilerdir ve
özellikle soylu kadınlar tarafından uygun fiyatları nedeniyle tercih
edilir. Her halükarda rehine bırakılan nesnelerin tabiatı epeyce fark­
lılık gösterebilir, tıpkı Zara'da 7 Ağustos 1 355'te 32 baş koyun ve keçi,
iki öküz, iki inek ve iki dana, bir yük atı, iki domuz ve bir domuz
yavrusunun 60 liret karşılığında bir aylığına rehine bırakılması" ör­
neğinde görüldüğü gibi, saklanmasında sorunlara yol açar.

49 Storia del ghetto di Venezia, s. 40.


50 Le strutture del quotidiano, s. 569.
51 Stınia econumica d'ltalia, s . 294.
52 Aspetti de/la vita econumica di Zıra dal 1289 al 1409, s. 43 .
R E H İ N VE Y Ü K Ü M LÜ L Ü K 163

Mukriz bir çeşit iş ahlakına sahiptir. Ö rneğin rehine bırakılan


eşya kutsal addedilir. "Tacir için en onur kırıcı şey, kendisine emanet
edilen paraya el sürmek ve bunu kullanmaktır, aynısı rehine bırakı­
lan eşya için de geçerlidir,"" diye buyurur daha önce de alıntıladığı­
mız Ragusa'lı tacir Benedetto Cotrugli ve elkitabının bütün bir bö­
lümünü mevduat ve rehine ayırır. Gerek kreditör ("mevduat kabul
eden kişi güvenilir olmalıdır, lakin pek çok sefer kamuya açık bir
kontrat yapılmadan para emanet edilir")", gerek banker ("mukabele­
de bulunma, mevduatı olduğu gibi iade et ve sonra sorunu sor, çünkü
bu adam dürüst ve sadık tacir ister, özgürce parasını sana tevdi etti­
ğinde parasını zararsız geri alırsa sana güvenir")55 için söyleyecekleri
vardır.
"Genellikle asgari borç süresi bir ay iken azami süre bir buçuk
yıldır. Faizler aylık olarak hesaplanır ve elde edilen faiz üzerinden
faiz işletilmesi öngörülmemiştir."'• Kısacası günümüzde bile (yasa­
larla sınırlandırılan) borç alanın kabusu, borç verenin hülyası bileşik
faiz söz konusu edilmez. Faiz oranı borcun süresiyle ters orantılı ola­
rak değişir ve kambiyo oranıyla oynamak suretiyle kar miktarına
küçük bir katkı yapılmasına da izin verilir.57 Tıpkı başka yerlerdeki
gibi Floransa'da da ortalama faiz oranı yüzde 20'dir, kimi durumlar­
da tavan puan olan yüzde 30'un'8 da aşıldığı görülür. " İşletme imti­
yazı için ödenen vergi başlarda 600 florin iken 1480'lere gelindiğinde
banko izni yenileme işlemleri için 1 . 200 florine ulaşacaktır."59 Bunlar
hayli yüksek meblağlardır. Ve gerektiğinde Yahudi bankolarının açı­
lışının Hıristiyan tefecilerin yerini almaya yaradığını fakat söz ko­
nusu durumun Toskana'daki komüne hatırı sayılır bir gelir kapısı
sağladığını da gösterir. •0

53 De/la mercatura et del mercante perfetto, s. 36.


54 Agy., s. 35.
55 Agy., s. 36.
56 Sturia del ghetto di Venezia, s. 4-0.
57 Agy., s. 42 .
58 "Il problema dell'usura e gli ebı-ei nella Firenze del Rinascimento", s. 53.
59 Agy.
60 Agy.
1 64 PARA N I N İ C A D I

Elbette tartışmalar eksik olmaz: Yahudiler sık sık borçluya İ bra­


nice hazırlanmış anlaşılmaz makbuzlar keser (biraz kurnazlıktan
biraz da çoğu Alman olan Yahudi mukrizlerin gerçekten de İtalyanca
bilmemesinden kaynaklanır). Bütün rehinler bir ana muhasebe def­
terine ya İ branice ya da İ branice harflerle İtalyanca olarak kaydedi­
lir. Kamu görevlilerinin kontrolleri çok sıkı olmasına karşın suiisti­
mal vakalarını ve tartışmaları tümüyle engelleyemez. 61
Gerek Floransa da gerekse de Venedik'te Yahudiler, baskılarla
karşılaştıkları diğer İtalyan ve Avrupa kentlerine kıyasla mutlak öl­
çüde iyi bir durumdan faydalanır. Floransa'da yürüttükleri bankacı­
lık faaliyeti bir yüzyıl sürer ve sarı halka62 taşıma zorunlulukları sıkça
göz ardı edilir (tıpkı Yahudilerin sarı renkli bir giyim eşyası taşıma
zorunluluğunun yeniden uygulanmaya başladığı Venedik'in Rialto
Meydanı'nda Hıristiyanlara ait siyah şapkalardan ziyade Yahudilere
ait sarı olanların daha çok görülebileceği gibi). Medici ailesi temelde
Yahudi yanlısı bir siyaset izler, Floransalı Musevi cemaatinin kimi
üyeleri grandük ailesiyle dostane ilişkiler içerisine girer. Venedik bir­
kaç yıllık süre içerisinde İ branice kitapların (genel olarak yayıncılık
sektörü için de geçerlidir) başkentine dönüşür, öyle ki Flaman yayın­
cı Daniel Bomberg, 1 524-1525 yıllarında tarihin bilinen ilk matbu
Talmud'unu yayınlar. 63
Elbette bu durum, ciddi de olabilen karşıtlıkların ortaya çıkışını
engellemez. Bir dizi örnekte zoraki suçlamalarla Floransalı Yahudi
bankerler büyük meblağlar ödemeye zorlanır. Salomone di Bonaven­
tura, başka bir Yahudi aile olan Ricci'lerin rehin bankosunu yasadışı
şekilde işletmekle suçlanır ve 20.000 florin gibi akıl almaz yüksek bir
cezaya çarptırılır: Bankosu bir daha toparlanamayacaktır ve sonunda
iflas edecektir. Montalcino'lu Vitale di Dattilo ise imtiyaz süresi dol-

61 Storia del ghetto di Venezia, s. 40.


62 1 2 1 S'te Papa m. Innocentius, Hıristiyan inancına göre İsa'yı tutuklamak için gelmiş
Romalı askerlere para karşılığı onun yerini söyleyen havarisi Yahuda'nın aldığı dinarla­
ra göndermeyle Yahudilerin giysilerine san bir yuvarlak kumaş iliştirmesini şan koşar.
(Ç.N.)
63 Alessandro Marzo Magno, L 'alba dei libri. QuandlJ Venezia hafatto kggere il mmıdo, Gar­
zanti, Milano, 2012, s. 53.
R E H İ N VE Y Ü K Ü M L Ü L Ü K 165

masına karşın kredi faaliyetine izinsiz olarak devam etmekle suçlanır


ve 22 .000 florin ödeme cezasına çarptırılır.64 Venedik'te faaliyet im­
tiyazı için ödenen bedeller giderek yükselir.
Fakat deyim yerindeyse kırılma noktası, Feltre'li Bernardino
vaazı ve onu takip eden Monte di Pieta adlı sadaka kurumunun orta­
ya çıkışıdır ki bunlar gerek Lombardlar gerek Yahudiler olsun özel
mukrizlerin tamamen ortadan kalkmasına yol açacaktır. Bunun tek
istisnası Serenissima'nın düşüşüne dek tek bir Monte di Pieta'nın bu­
lunmadığı Venedik'tir, öte yandan Gerolamo Savonarola'nın ateşli
vaazlarını takiben Floransa'da ilk Monte'nin kuruluşu 1496'yı, yani
Medici ailesinin kentten sürülüşünden iki yıl sonrasını bulur. Medi­
ci'lerin 1 5 1 2 'deki dönüşü Yahudi bankolarının yeniden işlemeye baş­
lamasını sağlasa da bir daha o eski günlerdeki seviyesine erişemeye­
cektir.65
Faize karşı asıl ölümcül darbe 1 5. yüzyılın ortalarında Fransis­
ken rahiplerinin ellerindeki bütün dinsel gücü kullanarak sahaya in­
mesiyle gelir. Beyin takımı Siena'lı Bernardino'dan, kol gücü bu kez
Feltre'li Bernardino'dan oluşmaktadır. İ lki azizlik mertebesine eri­
şirken ikincisine kutsanmışlık payesi verilir, her ikisi de soylu aileler­
den gelmektedir, her ikisi de faiz karşıtlığını varoluş amacına dönüş­
türmüştür. Gerçek adı Bernardino degli Albizzeschi olan ilki Massa
Marittima'da doğmuş bir Toskanalı (ölümü 1444), gerçek adı Marti­
no Tomitano olan ikincisi Feltre'li bir Venediklidir ve bayrağı devra­
lıp 50 yıl boyunca taşımayı sürdürür.
Bu ikili "zamanın adetlerinde yaşanan gevşemeye karşı büyük
bir ahlaki haçlı seferinin, bugünün deyimiyle köktenci bir yolun"••
taşlarını döşer. Yalnızca faizin kendisiyle mücadele etmekle kalmaz,
aynı zamanda kendi bölgelerinde faize izin veren prensleri ve yerel
yönetimleri de karşılarına alıp onları aforoz etmekle tehdit ederler.
Şayet faiz büyük bir günah olarak görülüyorsa, aforoz da hafife alı-

64 "il problema dell'usura e gli ebrei nella Firenze del Rinascimento", s. 54.
65 Agy.
66 Storia del ghetto di Venezia, s. 44.
166 PARA N I N İ C A D I

nacak bir şey değildir. Aforoz edilmiş (devletler söz konusu olunca
doğru terim "enterdi edilmiş" olacaktır, aforoz edilmiş kişiler söz
konusu olduğunda kullanılır) bir hükümdarın tebaası onun emirleri­
ne itaat etmez; yani bu kilisenin tam desteğini alan herhangi birinin
gelip Tanrı'nın gazabına uğramış hükümdarı bir kenara koyup onun
yerini alabileceği anlamına gelir. Kısacası yerinden edilip ülkesini
kaybetme riski elle tutulur haldedir ve kimse ama hiç kimse bu riski
almayı aklından bile geçirmez. Üstelik Fransisken tarikatına ait kili­
selerin nerede ve nasıl olduğunu görmek için Ortaçağ İtalya'sındaki
herhangi bir şehre gitmek yeterlidir: Genellikle çok büyük ve şehir
merkezinin orta yerindedirler. Bu kiliseleri inşa edenlerle kavgaya
tutuşmanın akıl karı olmadığı bugünden bakıldığında bile anlaşıla­
bilir.
Siena'lı Bernardino'yu bir kenara bırakıp bütün İtalya'yı, mut­
lak yoksul sayılmayanların dilenci değil tüketici olarak değerlendi­
rilmeleri nedeniyle günümüzün mikro kredi dağıtan kuruluşlarıyla
kıyaslanabilecek Monte di Pieta kurumuyla dolduran Feltre'liye yo­
ğunlaşalım. 67 Bu keşişçiğin (zira boyu bir buçuk metreyi ancak bulu­
yordu) faiz karşıtı ateşli vaazları daha kapsamlı Yahudi karşıtı bir
kampanyanın parçasını oluşturur. Feltre'li Bernardino'nun antise­
mit olup olmadığı sonu gelmez bir tartışmadır ve yeri de burası de­
ğildir. Onu savunanlar, Yahudilerle değil faizle alıp veremediği oldu­
ğunu ve faizcilik yapmaları nedeniyle Yahudilerin vaazlarının hede­
fine giren bir tür yan hasar olduğunu öne sürer. Ne yazık ki adım
attığı her kentte pogromlar yaşanmıştır. Trento'da 1475 Paskal­
ya'sında Simonino adlı bir çocuğun Yahudilerce kurban edildiği id­
diası ortaya atılır, elbette asla vuku bulmamış bu olay Papa V. Six­
tus'un bu çocuğu kutsanmış ilan etmesinin (söz konusu kült statüsü
ancak 1965'te kaldırılır) yanı sıra Yahudilerin alışılageldiği üzere öl­
dürülmesi (15 kişi kelimelerle ifade edilemeyecek işkencelerin ardın­
dan öldürülür) ve ardından Trento prens-piskoposunun kontrol etti­
ği topraklardan sürülmesiyle sonuçlanır. Yahudiler (1 509'a kadar

67 "Il credito al consurno in Europa: dai lombardi ai Monti di pietiı", s. 570.


R E H İ N VE Y Ü K Ü M LÜ L Ü K 1 67

Venedik Cumhuriyeti sınırlarındaki) Rovereto'ya sığınır ve buradan


Trento'ya berem•• cezası yollarlar.69
Venedik Cumhuriyeti'nin bin yıllık tarihinde meydana gelen
tek pogrom da Bernardino'nun vaazıyla ilişkilidir. Treviso ve Porde­
none arasında bulunan ve bugün bile ayakta duran enfes Portobuf­
fole Ortaçağ kasabası, döneminde Livenza Nehri üzerinde yer alan
önemli bir limandı (Dante'nin de "Araf"ta baba Gherardo'dan bah­
settiği "Bilmiyorum başka sanı olup olmadığını, / tek ekleyebilece­
ğim, Gaia, kızının adımo mısralarıyla ölümsüzleştirdiği Gaia da Ca­
mino bu kasabada yaşıyordu). Kent, surların içinde, genellikle büyük
kilisenin bulunduğu alan olan şehir merkezinde bir sinagog inşa et­
tirecek kadar gelişkin bir Musevi cemaatine yaslanıyordu. Ancak
kanla temizlenebilecek bir cüretkarlık! Lakin kent sakini üç Yahudi,
o alışılagelmiş çocuk katli suçlamasıyla yaftalanır ve 6 Temmuz
1480'de Venedik'in San Marco Meydanı'nda bulunun sütunlar ara­
sında diri diri yakılarak öldürülür. Sinagog da Katolik kilisesine çev­
rilir ve yapılan bağışlarla bir Monte di Pieta kurulur. Kısacası, Ber­
nardino -belki de- istemsizce bir cellat olacaktır, istemsiz de olsa
cellatlığı bakidir lakin. Elbette, "Ah bu Yahudiler de ne ateşlidir!
Gavurluğun soğukluğunu ve açgözlülüğün şevkini taşırlar"11 türün­
den demeçleri Tomitano'nun gerçekten Yahudi karşıtı olmadığını
kanıtlamaya çalışanların işini çetinleştirir.
"Fransisken ideolojisinin temel taşlarından Yahudilerle faizi ve
Lombardları aynı kefeye koyma yaklaşımı"" Feltre'li keşişi hayatının
son beş yılında İtalya'yı karış karış gezerek 6.000 kilometre yol yap­
maya iter.73 Kitleler nezdinde bir çeşit idoldür: Yarı Latince yarı halk
dilinde verdiği vaazlarını dinlemeye akın eden insanların sayısı gide-

68 Musevilikte bireyin cemaatle bütün ilişkisinin kesilmesi cezası. Bunun yanı sıra söz ko­
nusu olayda göriildüğü üzere İsrailoğullannın toplumsal hayatına zarar verenler için de
kullanılan bir tür lanet okuma. (Ç.N.)
69 Sturia del gbetto di Venezia, s. 48.
70 İlahi &medya, "Araf', XVI. Kanto, s. 407. (Ç.N.)
71 Strlf"İa del gbetto di Venezia, s. 46.
72 "Il credito al consumo in Europa: dai lombarcli ai Monti eli pietiı", s. 620.
73 "Il credito al consumo in Europa: dai lombarcli ai Monti di pietiı'', s. 570.
168 PARAN I N İ C A O I

rek artar. Onları yorulmak nedir bilmez bir şeytanla mukayese ede­
rek tefecilere yüklenir: "Iste indiavolato mainon dorme, semper lavora,
non custodit festum (. .) sempre el suo dinar lavora, similis diablo qui
.

nunquam dormit."7475 Halkın Yahudilerce yenilip yutulmasının önün­


deki tek engel bir Monte di Pieta kurulmasıdır: "Et volendo subvenire
ne pauperes devorentur a Judeis, dicit dominus: Faciamus unam cong'f"ega­
tionem denariorum, ubi fideliter sia servito a ehi ha bisogno de dinar. wm
Fransisken ahlakçılığıyla kolları bağlanan Hıristiyan Lombardlar
nispeten kolayca başka bir mesleğe geçiş yapabilirken, mesele bizzat
hükümdarlar tarafından tefecilik yapmaya mecbur bırakılan Yahudi­
ler için amansızca zor hale gelmektedir.
Feltre'li Bernardino'nun, 1462 yılında Perugia'da Milanolu Fran­
sisken Michele Carcano tarafından kurulan tarihteki ilk Monte'yle bir
ilgisi yoktur.78 Arkadan gelmesine karşın diğeri bütün rahiplerin önüne
geçecektir: Vaazları sayesinde rekor kırar: Toplamda 18 Monte di Pieta
kurulmasına önayak olur, onu 1 1 taneyle Perugia'lı Fortunato Coppoli
takip eder.79 Böylelikle 1462 ile 1 562 yılları arasındaki yüz yıl içerisinde
İtalya çapında toplam 2 14 Monte di Pieta kurulur. Başı her bir bölgede
23'er tane olmak üzere Veneto ve Lombardiya çeker, listenin sonunda
sıfır çeken Kalabriya ve Sardenya bulunur.
Bernardino'nun yolu tamamen dolambaçsız değildir. Ö ncelikle
kilise içerisindeki bir düşmanla yüzleşmesi gerekir: Dominikenler.
Bağış toplayan diğer büyük bir tarikat olan Dominikenler, Fransis­
kenlerin projesine karşı çıkar. Dominikenlere (ve bu başlıkta onlara
destek çıkan Augustinus'çulara) göre asgari düzeyde de olsa faizle

74 (Lat.) Bu içine şeytan kaçnuşlar uyku uyumaz, bayram seyran demez hep çalışır (...) tıpkı
asla uyumayan İblis misali, her an parasını düşünür. (Ç.N.)
75 Carlo Varisclıi (yay. haz.), Sermmıi del beato Bernardino Tomitmuı da Feltre, Edizione
Cassa eli risparmio delle province lombarde e Banca del Monte, Milano, l 964, Cilt l, s.
426.
76 (Lat.) Yoksulların Yahudilerce yenilip yutulmasını önlemek istiyorsak der efendimiz:
Kendi aramızda mümince para toplayalım ve bunu inancıııuz gereği ihtiyaç sahiplerine
verelim. (Ç.N.)
77 Sernwni del beato Bernardimı Tomitano da Feltre, Cilt 2, s. 1 86.
78 Lo sterco deldiavolo, s. 165.
79 "Il credito al consumo in Europa: dai lombardi ai Monti eli pietiı", s. 578.
R E H İ N VE Y Ü K Ü M LÜ L Ü K 169

borç verdikleri için Monte di Pieta kurumları meşrulaştırılamazdı.


1484 yılında Mantova kentinde Bernardino ilk Monte'nin kurulması
için vaaz verdiğinde beyaz tuniği içinde öfkeli bir keşiş ayağa fırlayıp
kavramsal temellerin teologlar değil hukukçular tarafından belirlen­
diğini ve anaparaya yapılan her eklemenin faiz sayılması gerektiğini
belirtip mevzu bahsin "çürümüş faiz" olduğunu öne sürer. 80 Bugün,
Dominikenler ve Fransiskenler arasındaki ezeli mücadelenin ikinci­
ler tarafından kazanıldığını biliyoruz. Verona gibi kimi kentlerde
etki (Fransiskenlerin vaazı) ve tepki (Monte kurulması) arasındaki
ilişki neredeyse doğrudandır: Başlangıç sermayesi için gerekli 2 .000
dukanın toplanması bir gün alır. Floransa'daysa işler daha yavaş iler­
ler, ilk Monte'nin kurulması 23 yıl alacaktır.8 1
Kimi Monte di Pieta şubesi tamamen faizsiz borç verse de bü­
yük kısmı çalışanların maaşları, şube kirası, muhasebe defterleri tü­
ründen işletme giderleri kapsamında verilen borç üzerinden yıllık
yüzde 5 faiz işletmektedir. 82 Bernardino'nun tarafından kurulan bü­
tün Monte di Pieta kurumları bizzat onun teorik çerçevesini oluştu­
rup belirlediği kurallar kapsamında faiz uygulamaktadır: "Oportet
habere domum securam pro conseroandis pignoribus. Oportet etiam habere
librum, et facere buletam et mu/tas scripturas. 8"'84 "Onun vizyonu uya­
rınca verilen hizmet sürekli, verimli ve akılcı olmalıdır" ve banko­
nun arkasında sahip oldukları donanım için maaş ödenen profesyo­
neller bulunmalıdır. 85
Bernardino büyük bir ajitatördür, onun topraklarından geçişi
hükümetler için güçlükle yatıştırılabilen bir çalkantı dalgası bıraktı­
ğından otoritelerce hoş karşılanmaması doğaldır: Milano'dan da Flo­
ransa'dan da kovulur, Serenissima Cumhuriyeti onu sürgüne mahkum

80 Vıttorino Meneghin, Bernardino da Feltre e i Mımti di pietil, LIEF Edizioni, Vıcenza,


1 974, s. 63.
81 "Il credito al consuıno in Europa: dai lombardi ai Monti di piera", s. 585.
82 Agy., s. 586.
83 (Lat.) Rehinleri muhafaza etmek için güvenli bir yer, aynca faturaların ve diğer kayıtla­
rın yazılacağı bir de defter gerekir. (Ç.N.)
84 Sernwni del beato Bernardino Tomitmuı da Feltre, Cilt 2, s. 1 86.
85 "Il credito al consuıno in Europa: dai lombardi ai Monti di piera", s. 586.
170 PARA N I N İ C A D I

eder. Türünün tek örneği olarak Venedik, Monte di Pieta salgınına


karşı bağışık kalacaktır ve bir devlet olarak bağımsızlığını koruduğu
sürece kentte tek bir Monte kurulmasına izin vermeyecektir, yönetim
getto Yahudileriyle temelde pozitif ilişkiler içinde kalır ve rehin kar­
şılığı borç verme tekelini Yahudi bankolarına bırakır. Bugün hala
getto sınırları içindeki 2912 kapı numaralı binanın arşitravı üzerinde
mükemmelen okunabilen "Banco Rosso"•• yazısı Venedik Cumhuri­
yeti ile "onun" Yahudileri arasındaki antik pakta tanıklık eder.
Monte di Pieta kurulmasına yönelik baskı ideoloji (tefecilikle
mücadele) ile pratik amaçların (krediye erişimi ucuzlaştırma) karışı­
mının bir sonucudur. Tam da bu nedenle, daha önce de değinildiği
üzere, Monte'ler sık sık günümüzdeki mikro kredi olgusuyla karşı­
laştırılır. Ancak dikkat! Rehin bırakacak hiçbir şeyi olmadığından
mutlak fakirler bunun dışında bırakılmıştır, zira onlar için "Hıristi­
yanlıktaki hayırseverlik prensibi geçerlidir, daha az fakirler için re­
hin karşılığı borç verilirdi.""7
Küçük borçların büyük sosyal bir değeri vardır. "Geç Orta­
çağ'da yapıldığı gibi Yahudilerle işbirliği içerisinde borç kurumunu
tasarlamak ve Ortaçağ ile modern çağ arasında olduğu gibi Monte di
Pieta kurumunu icat etmek, paraya erişimin yüksek maliyeti nede­
niyle zarar görme riski bulunan güçleri harekete geçirmeyi ve önem­
li toplumsal olguların ortaya çıkmasını sağlamıştır.""" İşin özünde
parayı hareketlendirmiş, zenginlik yaratmış, halkın bir kesiminin
hayat koşullarını iyileştirmiş ve kentleri daha yaşanabilir kılmıştır.
En kaba hatlarıyla tüm bu yaşananları şu şekilde özetlemek
mümkün: 1 3 . yüzyılın ortasına kadarki ilk mukrizler Hıristiyanlar­
dır, sonra peyderpey bunlara Lombardların deneyimlerini ve tek­
niklerini takip eden Yahudiler eklenir.89 Bir buçuk yüzyıl sonra Ya­
hudi mukrizlerin bulunmadığı tek bir İtalyan kenti bile kalmaz.
Monte di Pieta kurumları ortaya çıkmaya başladığında Yahudi ban-

86 (İt.) Kırmızı banko. (Ç.N.)


87 "il credito al consumo in Europa: dai lombardi ai Monti di piet:a", s. 570.
88 Agy., s. 5 7 1 .
89 Agy., s . 577.
R E H İ N VE Y Ü K Ü M L Ü L Ü K 171

kederin deneyimlerinden ve kimi zaman da sermayelerinden fayda­


lanır. Ö rneğin Perugia'da Yahudiler, Monte'nin kuruluşu için gerek­
li sermayenin bir araya getirilmesine katkıda bulunmaya zorlanmış­
tır: Yahudilerden arınmak için açılan bir kurumun onların parası
olmaksızın kurulamayacak olması bir çelişkidir.90
Doğal olarak önce Hıristiyan ve Yahudi mukrizlerin sonra da
Yahudi bankolarıyla Monte di Pieta kurumlarının birlikte var olma­
yı sürdürdükleri uzun dönemler vardır. 16. yüzyılın sonundan itiba­
ren İ srailoğulları pek çok ülkeden sürülür. 1 593'te Papalık kontro­
lündeki topraklardan uzaklaştırılmalarıyla başlayan süreç diğer yö­
netimlere de yayılır. O andan itibaren krediye ulaşmanın tek yolu
Monte di Pieta kurumunun kapısını veya hükümetlerce denetlenme­
yen kayıtdışı mukrizlerin kapısını çalmaktır.9 1
Yahudi bankoları fakir duldan kumarda parasını kaybeden ihti­
yatsız gence dek uzanan çok geniş bir müşteri portföyüne sahiptir.
1 503 yılında, ailesinin bir buçuk yüzyıldır ikamet etmekte olduğu
Bologna'da vefat eden Abrama di Rubino Sforno'nun bankosuna gö­
zatma imkanına sahibiz. Envanterinde mücevherat, battaniyeler,
çarşaflar, şamdanlar, 170 kitap, altmış parça giyim eşyası, 40 kadar
kasa, sandık ve kutu bulunur.92 Mobilyalar (dolaplar, sandalyeler, ma­
salar, yataklar) da eksik kalmaz, yiyecek rezervleri o denli geniştir ki
insan bunların (kısmen de olsa) rehine verildiğini düşünmeden ede­
mez: 6.200 litreyi aşkın şarap, 470 kilogram buğday unu, 79 litre
zeytinyağı. Borçluların sayısı 143'tür ve Bologna Belediyesi'nden tu­
tun da küçük miktarlarda borç almış özel kişilere dek uzanır. En
büyük verecekli, 494 duka borçlanmış (fikir vermesi açısından: söz
konusu dönemde Venedik Cumhuriyeti'nin hizmetinde çalışan bir
hidrolik mühendisi ayda üç duka kazanmaktadır) bir diğer Musevi
olan Mantova'lı Salomone Finzi'dir. Alacakların üçte ikisinden fazla­
sı (106) 10 liretten aşağı yani küçüktür borçlardır. Müşteriler arasın­
da Rimini'li asilzade hanımefendi Isabella'nın da bulunduğu yedi

90 "Il credito al consumo in Europa: dai lombardi ai Monti di pieriı", s. 589.


91 Agy., s. 580.
92 Agy., s. 582.
172 PARA N I N İ C A O I

kadının yanı sıra tacirler, zanaatkarlar, maaşlı çalışanlar ve farklı


toplumsal katmanlara ait Yahudiler de yer alır.93
Monte di Pieta'lar ve Yahudilere ait bankolar uzun zaman aynı
kent içerisinde yan yana faaliyet gösterir hatta sıklıkla işbirliği yapar.
Farklı kurallara sahiptirler; birlikte varlıklarını sürdürebilmelerinin
ardında yatan neden de bu olsa gerek. Ö rneğin Monte di Pieta ku­
rumları aynı yerellikte rehine bırakılıp geri alınmayan nesneleri sa­
tarken Yahudiler söz konusu eşyayı farklı bir yerellikte satışa çıkarır­
ken bu sayede hem malını geri almayan kişi hoş tutulur hem de satı­
lan malın fiyatı yükseltilirdi.94Monte di Pieta'ların kuralları oldukça
katıyken Yahudiler daha esnek davranmayı becerirdi: "Soru sormaz­
lardı, yoksulluk beyanı talep etmezler, rehine bırakılanlara bol kese­
den değer biçerlerdi.'"'1 Kimi zaman somut bir rehin olmaksızın yazı­
lı teminat veya taşrada gelecek yılın hasadı karşılığında borç verdik­
leri bile olurdu.••
Monte di Pieta modeli başarıyla yurtdışına da ihraç edilir. Sıkça
büyük bir horgörüyle karşılanan Lombardlardan kurtulmak için yer
arayan Hollanda ve Belçika'da bu manevra ancak Habsburg'ların
merkezi hükümeti kurulduğunda başarıya ulaşır. Akdeniz havzası
dışında ilk Monte di Pieta 1 534 yılında Ypres'te kurulur, bunu 1573'te
Brugge izler (büyük ölçekli bu girişim 1795 yılına kadar iki yüzyılı
aşkın süre ayakta kalmayı başarır).97 Flandra'daki Lombard varlığı­
nın sonu 9 Ocak 1618'de "borç veren tüm özel bankoların kapatılma­
sını emreden, tefecileri yasadışı ilan eden ve rehin karşılığı borç faa­
liyetine dair verilen tüm izinleri iptal eden" yasanın çıkmasıyla res­
miyet kazanır, "söz konusu borç verme tekeli Monte di Pieta sistemi­
ne devredilir.'"'" Bu tedbir Fransisken vaazlarının zaferini olduğu
kadar, Kuzey Avrupa'daki bir yüzyıl süren Lombard destanın da so­
nunu simgeler.

93 "ll creelito al consuıno in Europa: dai lombareli ai Monti eli pieriı".


94 Agy., s. 583.
95 Sturia del ghetto di Venezia, s. 5 l .
96 Agy., s . 52.
97 "ll creelito al consuıno in Europa: dai lombareli ai Monti eli pieriı ", s. 6 1 3 .
98 Agy., s. 617.
7

FAİZ VE KAMBİYO

Tefecilik: Ö yle az buz değil. Ortaçağ'da korkunç bir günahtı te­


fecilik. Bize sıradan, ufak tefek bir şey, ne var ki canım dediğimiz bir
şey olarak görünüyor şimdi. Ama hayır, tefeciler insanların yüz kara­
sıydı, ürkütücü hikayelerin başkahramanlanydılar, tıpkı bir tefecinin
aile kabristanına daha yeni defnedilmişken, halk tarafından mezarı­
nın temellerinden sökülüp, içinde cesediyle birlikte nehre atılma öy­
küsünde olduğu gibi.' Ya da 1478 yılında Piacenza kentinde bir tefeci­
nin cenaze töreni sırasında kopan korkunç fırtınanın Tann'nın gaza­
bı olduğuna inanan cemaatin ölüyü alıp kent içinde sergileyip astık­
tan sonra Po Nehri'ne attığı hikayede yaşandığı gibi.2
"Dönemin zenginleri ölüm döşeğine yaklaştıkça tefecilik sanki
işledikleri birkaç günahtan biri değil de işledikleri yegane günahmış
gibi telaşlanırdı. Gayrimeşru çocuklar, Kuzey Afrikalı veya Slav

iris Origo, 11 mercante di Prato. Francesco di Marco Datini, Bompiani, Milano, 19 5 8, s.


1 19.
2 La fortuna dei Medici, s. 12.
1 74 PARA N I N İ C A D I

genç kölelerle girilen cinsel ilişkiler, hırs, açgözlülük ve en genel an­


lamıyla aşırılıklar onları çok daha az endişelendirirdi."'
Bilindiği üzere para şeytanın dışkısıdır. Bundan daha fena bir
yakıştırma olur mu? Elbette olur: Tefecilik doğaya aykırıdır. Aristo­
teles'tes alıntı yapan Aquino'lu Tomas, "Para parayı doğurmaz" diye
buyursa da•, tefecilik parayı çiftleştirir ve ortaya çıkan iğrenç meyve­
ye faiz adı verilir. Kilise hukukunun kurucusu 1 2 . yüzyılda yaşamış
Graziano, Decreto [Kararname] adlı eserinde şöyle yazar: "Sermaye­
nin üzerinde elde edilen her gelir faizdir."' 1049'da gerçekleşen Re­
ims Konseyi'nde Papa IX. Leo müminlerin tefecilik yapamayacağına
karar verir (bu da geçmişte rahat bir biçimde yapabildikleri yönünde
bir işarettir). 1 179'daki üçüncü Laterano Konseyi Hıristiyan kentle­
rinde tefecilerin yabancı unsurlar olduklarını ve bu nedenle dini tö­
renle gömülmeyeceklerini ilan eder. 1 274'te toplanan Lyon Konseyi
bu kararı onaylar: Bedenleri ya çukurlara ya da nehirlere atılacaktır. 6
Boccaccio da Decameron 'un ilk gününde şöyle yazar: " İtiraf etmeden
ölürse hiçbir kilise onu kabul etmez, bir köpek gibi çukura atarlar."
Monte di Pieta'ların açılması için çok uğraş verdiğini gördüğümüz
Fransisken Feltre'li Bernardino o muhteşem üslubuyla kendi fikrini
şöyle ifade eder: "Usurarius est mortus infraciditus, quia secum trahit:
furtum, omicidum, infernum. "''
Dante Alighieri'nin de hiç şüphesi yoktur: Tefecilik doğaya öy­
lesine aykırıdır ki "Cehennem"in XVII. kantosunda tefeciler ve ku­
lamparalar birlikte cezalandırılır. Yalazlar ve kavurucu küller, alevli
kumlardan müteşekkil soluk bir arazinin üzerine durmaksızın yağar.
Kulamparalar bitmek bilmez tuhaf bir devinim içerisinde başıboş
dolaşmaya mahkumdur. Tefeciler hayattayken bankolarının gerisin­
de oturdukları pozisyonda hareketsiz kalmak zorundadır. Yalnızca

La fortuna dei Medici, s. 1 1 .


4 Lo stereo del diavolo, s. 79.
5 Agy., s. 78.
6 La fortuna dei Medici, s. 1 1 .
7 (Lat.) Tefecilik çürümüş bir ölüdür, şunları beraberinde getirir: hırsızlık, cinayet, ce­
hennem. (Ç.N.)
8 Senmmi del beato Bernardino Tomitano da Feltre, s. 424.
FA İ Z VE KAM B İYO 175

ivedi ve kasıltılı devinimler yapan elleri, tıpkı bir zamanlar para sayar
veya artık öte dünyada hiçbir işe yaramayan hesap defterleri tutarken
yaptıkları gibi hareket eder. Yüzlerinin biçimi bozulmuştur. Sürekli
muhasebe defterlerine bakmaktan bozulan gözlerinden çektikleri acı
okunur bu lanetlenmiş ruhların. 9
Bu günahtan arınmak için hayırseverlik yetmez: Tefecilikle le­
kelenmişler, ister ölü ister diri, bağışlanmak istiyorsa haksız kazanç­
larını son kuruşuna kadar iade etmelidir. Zengin bir tefeci olarak
bilinen ve 14. yüzyılda Floransa'da yaşamış Bartolomeo Cocchi vasi­
yetinde (mirasçılarına saygıda kusur etmeden elbette), diğer her tür
talebinden önce haksızca kazandığı paranın zarar verdiği kişilere
iade edilmesini şart koşar. Bu türden vasiyetlere o dönemde sıkça
rastlanır. 10
Lakin haksız elde edilmiş kazancın iade edilmesi öyle kolay ve
engebesiz bir süreç değildi. Dikkatli ve özenli olduğunu varsaydığı­
mız banker, tıpkı Siena'lıJacopo Angiolieri örneğindeki gibi elindeki
muhasebe kayıtlarına başvurup kime ne kadar verileceğini belirleye­
bilirdi. Ancak, mevtanın gelirlerinin ne kadarının faizden kaynak­
landığını, dolayısıyla iade edilmesi gerektiğini belirleme işi genellik­
le mirasçılarının üzerine düşen bir yüktür ve önemsiz bir iş olduğu
da söylenemez, zira bu iş yapılmadan mirastan kendilerine düşen
payı alamayacaklardır. Tüm bu uzun ve yorucu iş, fırsatını buldu­
ğunda her türlü zenginliğe el koyan kilise de dahil olmak üzere pek
çoklarına ustalıkla koparabildiğini koparma fırsatı sunardı.''
Varını yoğunu haksızca yitirenlere kaybettiklerini iade etmek
için ilkin bu kişileri bulmak gerekirdi. Dolayısıyla da mevtaya yük­
sek faizle ödeme yapmış olduğunu düşünen kişileri bilgilendirmek
için yerel yönetime danışılır ve bir tellal gönderilmesi talep edilirdi.
Ardından din adamlarından oluşan bir komisyon hangi gelirlerin fa­
izden kaynaklandığını belirlemeliydi. Süreç engebesiz sayılmaktan

9 La fortuna dei Medici, s. 14- 1 5 .


10 il mercante di Proto, s . 1 20.
11 Il mercante italimw ne/ Medioevo, s. 25.
176 PARA N I N İ C A D I

uzaktı zira söz konusu soruşturmaları yürüten kutsal din adamları,


çıkacak kararları yumuşatmakta yardımcı olabilecek hediyeler gön­
deren mirasçıların eli açıklığına karşı her zaman bağışıklık sahibi
olmazdı. "Devasa meblağlardan bahsedildiğinde mevtanın muhase­
be defterlerine el koymak suretiyle devreye piskopos da girebilirdi.
Ardından, kendi çıkarını da gözeterek, mevtanın ruhunu cehennem
alevlerinin yalayıp yutmasından kurtaracak miktara karar verirdi.
Şayet ganimet istisnai ölçüde büyükse, "kafirce sapkınlığın soruş­
turmacıları, de cuius'un" şeytani deneyimlerce elde edildiğini kanıt­
lamak üzere bir kavuşturma açmaya tereddüt etmezdi."13 Zengin mi
zengin Floransalı Scaglia Tifı'nin mirasçılarının başına gelen tam da
budur. Tifı, tıpkı San Francesco gibi bir kilisenin zeminine çırılçıp­
lak uzanmış vaziyette ölmek arzusunda olduğunu söylese de kilise
için bu yeterli değildir: Kafir ilan edilir ve mallarına el konur. 1•
Kamuoyundaki tefecilik algısı, Batı dünyasında ilk kez günah
ve suç arasında bir ayrımın belirmesiyle bir yol ayrımına gelir: "Te­
fecilik korkunç bir günah olarak kalır (hatta vaizlerin elinde yaygın­
lığı ölçüsünde kötülüğü katmerlenir) ancak faiz karşılığı borç verme
faaliyeti toplumun hayatını idame ettirmesi için gerekli olduğundan
siyasi otorite ve medeni kanun tarafından güvence altına alınmalı­
dır."15 Fuhuş başlığında da benzer bir süreç ilerliyordu.
Tefeci için kurtuluş söz konusu değildir, lakin bütün tefeciler
aynı kefeye konmaz. Kendi şehir-devletlerinin taçsız kralları, hü­
kümdarların kreditörleri, papalarla akrabalık ilişkileri kuran varlıklı
ticari girişimciler ve sanayiciler kilisenin uyguladığı sansürün cere­
mesini çekmez. 1• Ortaçağ'ın bankerleri ne açıktan tefeci olduklarını
kabul ederdi, ne de "kamuoyu tarafından böyle değerlendirilirlerdi.'m

12 (Lat.) De cu ius hereditate agitur (miras kapsamına girenler) kavramının kısalonası. Ölen
kişinin miras bıraktıklarının geneline atfen kullanılır. (Ç.N.)
13 // mercante italiano ne/ Medioevo, s. 2 5.
14 Agy.
15 Settino mm rubare, s . 100.
16 "Le origini della banca medievale" s . 14.
17 il banca Medici s . 12.
FA İ Z VE KAMBİYO 177

Daha önce gördüğümüz üzere büyük banker, özellikle de Pa­


palık kurumunun finans işleriyle ilişkiliyse faaliyet gösterdiği alan­
da desteklenir. Bir günahkar değildir, saygıdeğer bir tacirdir, para­
nın ticaretini yapsa da hep bir işadamıdır. Gerçekten de 1 199'da ilk
defa bir tacir, Cremona'lı Aziz Omobono, kilise için görülmemiş bir
hızla, ölümünün üzerinden henüz iki yıl geçmişken takdis edilir.
Türünün en iyi örneği "fukaracık" Assisi'li San Francesco da bir
tacirin oğludur. Her ikisi de zenginliklerini bir kenara itmiş olsa da
ticaret adamı kimlikleri bir şekilde kabul görür. Elbette, tamamı
olmasa da varlıklarının bir bölümünden, belki de ölümlerinin ar­
dından, feragat etmeleri istenir, böylece o zamana dek aldıklarının
bir kısmı iade edilmiş olur. Kısacası tefecinin iyi bir Hıristiyan ola­
rak görülme arzusu ile kilisenin en arsız günahkarları bile kurtarma
çabası birleşir."
Belki de en yankı uyandırıcı vaka 1 3 . yüzyılda kendilerini kanıt­
lamış Padova'lı banker ailesi Scrovegni'lerdir. Bir çağdaşı ailenin ata­
sı Rainaldo'ya "domuz amcığı'"9 (aile armasındaki dişi domuza gön­
dermeyle) lakabını yakıştırır, Dante onu cehennemin "Malebolge"
olarak tanımladığı sekizinci halkasına tıkarken tefeciyi şu hayvani
terimlerle betimler: "Sonra ağzını büzdü, dilini çıkardı / burnunu
yalayan bir öküz gibi."'0 Gerçekte Scrovegni düzenli olarak belediye
yönetimine borç veren bir banker olarak kendi döneminde Padova
kentinin en tanınmış isimlerinden biriydi; tefeci yaftası siyasi neden­
lerle üzerine yapıştırılmıştır, ancak bir kez bu uğursuz suçlamaya
maruz kalan için bundan kurtulmak güçtür. Lakin oğul Enrico ça­
ğın ruhuna uyum sağlar: Babasının işlerini büyütürken, aile konutu­
nun hemen yanı başında bulunan Kutsal Bakire'ye adanmış bir şape­
lin dekorasyon işlerini, çağdaşları ressamlar içinde en önemli ve en
ünlüsü olan Giotto'ya sipariş eder (söz konusu aile konutu, mülkün
akılsız yeni sahipleri Venedikli soylu Gradenigo ailesi tarafından
yapı malzemesi elde etmek için yıkılır, şapel kıl payı kurtarılır). 1 303

18 Lo sterco rkl diavolo, s . 85.


19 Chiara Frugoni, L'affare migliore di Enrico. Giotto e la cappella rkgli Scrovegni, Einaudi,
Torino, 2008, s. 14.
20 İlahi Kmnedya, "Cehennem", XVII . Kanto, s. 1 52. (Y.N.)
178 PARA N I N İ C A D I

ile 1 3 05 yılları arasında yapımı tamamlanan Scrovegni Şapeli bugün


de İtalya'nın en önemli harikalarından birisidir, ancak inşa edildiği
dönemde büyük yankı uyandıran ve büyük başarıya ulaşan bir pazar­
lama operasyonu temsil eder. "Enrico Venedik'te tamamen siyasi
nedenle bulunduğu sürgünde ölür, arkasında büyük bir hayırsever
imgesi bırakır: Tefeci için cennetin kapıları aralanır.ıııı Kudretli bi­
riydi, Padova'nın en göz önündeki ailelerinden birine mensuptu, bel­
ki de siyasette kariyer yapma arzusundaydı: O fresklerle biriktirdiği
sermayenin küçük bir kısmını yeniden dolaşıma soktu, Padova'lıla­
rın ulvi hediyelerden faydalanmasını sağlayarak hayırseverce bir işe
imza attı. Lafı uzatmadan söylersek, o resimler "finansçının kotardı­
ğı en büyük işti.'"'
Bu hamilik uygulaması elbette bir kenara bırakılmaz: Cosimo
de' Medici yaklaşık bir buçuk yüzyıl sonra haksızca elde edilen zen­
ginlik nedeniyle evhama kapılır ve Floransa'daki San Marco Manas­
tırı'na yaptığı gösterişli bağış karşılığında bütün günahlarının affe­
dildiğini gösteren bir papalık mührü temin eder. 2 3
Papalık devletinin öfkesine hedef olmadan borç para vermeye
devam etmek için verilen borcu başka biçimler altında gizleyecek
mekanizmalar bulmak gerekiyordu. Bilindiği gibi İtalyanlar yaratı­
cılık konusunda sıkıntı çekmez. 14. yüzyılda Zara'da faiz, evlerin
veya toprağın intifa hakkının devredilmesi suretiyle ödeniyordu. Ki­
lisenin emrettiği gibi kesinlikle ücretsiz olan borç sözleşmesine bir
ikinci kira sözleşmesi ekleniyordu: Borcun muhatabı kendisine ait
bir ev veya toprak parçasını aldığı borcun ödeme süresine eş bir za­
man dilimi boyunca lehtara kiralıyordu. 24
İşler aşağı yukarı şöyle yürüyordu: Borç veya kredi bedelsiz veril­
meliydi, bedelsiz değilse otomatik olarak faizcilik yapılmış oluyordu.
Veya Feltre'li Bernardino'yla birlikte söylersek: "Omnis ex crescientia

21 Lo stereo del diavolo, s. 9 3.


22 L 'ajfare migliffrt di Enrico, s. 33.
23 il banco Medid, s. 16.
24 Aspetti de/la vita economica di Zira dal 1289 al 1409, s. 47.
FA İ Z VE KAM B İYO 1 79

(...) est usura. 2 1"2• Bugünkünün aksine tefecilik yapılıp yapılmadığını


belirleyecek kesin bir faiz oranı bulunmuyordu. Bize ulaşan tanıklık­
lardan hareketle oranların ciddi değişikliklere maruz kaldığını söyle­
yebiliriz: Örneğin 1 2 . yüzyılın sonlarında Cenova kentinde "deniz
kredisi sözleşmelerince belirlenen faiz oranı yüzde 20 ile 25 arasında
gider gelirdi'"'; bu oran yıllık bazda değildi, yapılan her sefer için ayrı
ayrı belirlenir, eğer bilinen bir risk varsa "yüzde 33'e, 40'a ve hatta
yüzde 50'ye kadar"'" çıkabilirdi. Daha önce gördüğümüz üzere Flo­
ransa'da faiz oranları yüzde 20 ile 30 arasında oynar. 1 356 yılında Ve­
nedik'te oranlar yüzde 25, 30 ve hatta yüzde 40 seviyesindeyken, kredi
talebinin çok ama çok daha düşük olduğu yakındaki anakarada yüzde
10 veya 12 'lik faiz oranıyla kredi elde etmek mümkündü.29
Her halükarda, sermayenin geri ödenmeme riski gibi zararlara
karşı kişinin kendini güvenceye alması göz önünde bulundurulmuş­
tur. Sadece bu da değil: Spekülatif bir faaliyet (örneğin değerli metal­
lerin alınıp satılması) sonucu elde edilen kardan meşru olarak pay
alınabilirdi. Kısacası işin sırrı faizi bir çeşit teberru, bir bağış gibi (ve
gerçekten de bu adla kayddedilirdi) veya temettü olarak sunmakta
yatıyordu.30 Bunun yanı sıra, söz konusu tüm bu işlemleri tek bir isim
altında şıkça paketleyip onları maskeleyecek bir enstrüman bulmak
gerekiyordu.
Sözü edilen enstrüman, uluslararası para transferlerini gerçek­
leştirmek için geliştirilen ama kısa zamanda bambaşka bir şeye dö­
nüşen kambiyo senetlerinde cisimleşir. Kesin doğum tarihleri bilin­
mese de günümüze ulaşan en eski kambiyo senedi Cenevizli noter
Guglielmo Cassinese tarafından 8 Mart 1 191'de düzenlenmiştir.ıı
Floransa'daysa ilk kez 1 3 . yüzyılın sonlarında kayıtlarda görülmüş-

25 (Lat.) Faizin her çeşidi tefeciliktir. (Ç.N.)


26 Sernwni del beato Bernardino Tomitmıo da Feltre, s. 425.
27 Storia economica d'Italia, s. 299.
28 Agy.
29 The Venetian Money Market, s. 142 .
30 11 banco Medid, s. 1 3 .
31 Giuseppe Felloni, Guido Laura, Genova e la storia deUa foumza: una serie di Jtrimati?,
Brigati, Cenova, 2004, s. 8 1 .
180 PARA N I N İ C A O I

tür.32 Fakat esasen ne işe yaradıkları kimsenin gözünden kaçmamış­


tır. Bernardo Davanzati 16. yüzyılın sonunda şunları yazar: "Kirli
kambiyo parası, parayı başka ihtiyaç duyulan yere taşımaya değil,
para üzerinden kar elde etmeye yarar."ıı
Kambiyo senetleri -günümüzdeki adıyla emre yazılı senet- baş­
ka bir borsada ve farklı bir para birimiyle ödenebilir olma niteliğine
sahiptir. Faiz ise, "kredi yoksa tefecilik de olmaz"34 düsturu uyarınca
güzelce masraflar kısmına yedirilmiştir, kambiyo işlemi kredi verili­
şini maskelemek amacıyla kullanılır. Doğrudan sonucu bankaları
kambiyo işlemiyle ilişkilendirmek olmuştur. Floransalı bankerlerin
bağlı bulunduğu loncanın Arte del cambio adını taşıması ve kambi­
yonun biraz da mutfak sanatlarına özgü bir anlam yüklenerek "tica­
rete konu her şeyin bir unsuru ve baharatı"35 olarak tanımlanması
kesinlikle tesadüfi değildir. Buna karşın kentin tacirleri Arte di Cali­
mala (Tüccar Loncası) altında örgütlenir.
"Kilisenin faiz hakkındaki yasal mevzuatının ekonomik geliş­
meyi ertelediği düşünülebilir,"36 diğer taraftan aynı yasakların ticaret
hukuku üzerindeki olumlu etkileri bugün bile hissedilir, zira kambi­
yo senetlerinin yaygınlaşması ticarette teamül halini alır ve ciro edi­
lebilirlik prensibinin kabul görmesiyle zirveye ulaşan yasa normları­
na ilham verir.
Kambiyo senetleri baş döndürücü bir başarı kazanır, banknotla
hiçbir ilgisi olmasa da kelimenin tam anlamıyla gerçek bir "kağıt pa­
ra"ya37 dönüşür. Her şeyden önemlisi halkın büyük bankerlere karşı
beslediği nefretin hızlıca dağıtılması görevini üstlenirken tefecilere
duyulan horgörü rehin karşılığı borç veren mukriz ve sarraflara yö­
nelir (üstelik bir de Yahudilerse nefret tam anlamıyla muhatabını

32 Francesco Guieli Bruscoli, "La banca, la lettera di cambio e il conunercio intemaziona­


le", Ludovica Sebregoneli, Tim Parks (yay. haz.), Denaro e Belkzza. I banchieri, Bottice/li
e il rogo delk vanitiı, Giunti, Floransa, 201 l , s. 6 1 .
33 Agy., s . 64.
34 // banaı Medici, s. l 4.
35 "La banca, la lettera eli cambio e il conunercio intemazionale", s. 59.
36 // banaı Medici, s. l 7.
37 "La banca, la lettera eli cambio e il conunercio intemazionale", s. 59.
FA İ Z VE KAM B İ YO 181

bulur). Tüccar-bankerler "onları bankacılık sektöründe faaliyet gös­


teren diğer bütün işletmecilerin çok üzerine çıkaran bir saygınlık
halesi"nin38 ve sosyal statünün keyfini sürer. Gerçekten de Francesco
di Marco Datini, 1 3 89 yılında küçük bir yerel banka açtığında za­
man kaybetmeksizin uyarılır: "Sarraf olmak adına Floransa'nın en
büyük tüccarı sıfatını kaybetmek istiyor, öyle ki tefecilik sözleşmesi
yapmayan hiç kimse kalmadı."39 Kamuoyu nezdinde tüketici kredisi
ile ticari krediler arasındaki fark çok açıktır. Dahası biri ortaya çıkıp
da gereksiz yere tartışma yaratmaya başladığında hemen müdahale
edilir: Cenova hükümeti, borçlunun yükümlülüklerinden kaçmak
adına kilise hukukuna başvurmak istemesi halinde ağır bir ceza ve­
rilmesi yönünde karar alır."°
14. yüzyılın ikinci yarısında yaşamış olan Prato kökenli Fran­
cesco Datini sıkça "emre yazılı senetlerin mucidi" sıfatıyla anılır.
Doğduğu kentte adına dikilen heykelin üzerinde böyle yazıyor. Ger­
çekte Datini, merkezi Prato'nun yanı sıra Avignon, Barselona, Va­
lencia, Mallorka, Pisa, Floransa ve Cenova kentlerinde şubeleri bulu­
nan gerçek anlamıyla çokuluslu ticari faaliyetinin para transferi ihti­
yaçları gereği kambiyo senetlerini çok yaygın kullanan biriydi. An­
cak döneminin belki de en önemli taciri olsa da neticede bir tacirdi,
banker kimliği ikinci plandaydı. Bununla birlikte devasa arşivi hiç
kuşkusuz üzerinde en çok araştırma yapılandır, zira neredeyse eksik­
siz günümüze dek ulaşabilen biricik örnektir (1 50.000 mektup, 500'ü
aşkın muhasebe kaydı ve defteri, binlerce poliçe, yüzlerce kontrat) ve
doğal olarak büyük miktarda emre yazılı senet barındırır.
Kambiyo senetleri, oldukça sofistike bir kredi sisteminin yapı­
landırılmasında belirleyici bir rol oynar. Emre yazılı senetleri borsa­
da kırdırmak, yurtdışında yabancı kurla paraya çevrilebilen kambiyo
senetleriyle işlem yapmaktan daha güvenlidir. İ kinci durumda alınan
risk iki mislidir, çünkü kreditörün borcunu ödeyemez hale gelme
riskine para transferinin gerçekleşeceği tarafın iflas etme riski ekle-

38 "La banca, la lettera di cambio e il coınmercio intemazionale".


39 Agy.
40 "Le origini della banca medievale", s. 32.
182 PARA N I N İ CA D I

nir. Tam da bu nedenle büyük bankerler mülkiyeti kendilerine ait bir


şubeler ağı kurmayı tercih eder, böylelikle bütün bir sistemi aynı te­
darik zinciri içinde tutmak mümkün olur. Pratikte Floransa'da Bardi
veya Medici'ler tarafından tedavüle sokulan bir kambiyo senedi on­
ların Londra veya Paris şubesince ödenir. Ne var ki bu türden işlem­
lerin gerçekleşmesi aylar alabilir. Kısa zamanda kambiyo senetleri­
nin paraya çevrilmesine bile gerek duyulmaz, buna karşın bir tür
kambiyo ve karşı kambiyo düzeni kurulur: Aynı banker aldığı kam­
biyo senedine karşılık ilkinin düzenlendiği borsada ciro edilmek
üzere tedavüle soktuğu bir başka senetle cevap verir. Sonuç itibarıyla
bu prosedür kusursuzlaştığında söz konusu senet fıktifleşir, ne yazı­
ya dökülür ne gönderilir, yalnızca işleme taraf operatörlerin muhase­
be defterlerine düşülen bir kayıttan ibaret hale gelir. 41 Kambiyo sene­
di pek çok avantajlı özellik barındırır: Vade bitiminde paraya çevri­
lebilir, yenilenebilir ve ödemesi belirsiz olmakla birlikte oldukça
öngörülebilirdir. •2 Hacılar tarafından da düzenli biçimde kullanılan
bir enstrümandır: Evinize en yakın bankaya gidip bir kambiyo sene­
di hazırlatmak ve onu Roma'da paraya çevirmek yeter. Evet, bir mik­
tar kambiyo oranı bir miktar banka komisyonu düşülür ama eliniz­
deki her şeyi kaybetmenize yol açacak bir soygun riskini almazsınız
(elbette papanın Roma'ya yüklü miktarda para getiren birini cehen­
neme gönderemeyeceği açık). 43
Tüccar açısından emre yazılı senetler dört fırsat sunmaktadır:
Ticari bir işlem için ödeme sistemi, farklı para birimlerine sahip yer­
ler arasında para transferi yöntemi, kredi enstrümanı, ülkeler arasın­
daki kambiyo farklılıklarını kullanarak spekülasyon yapma fırsatı.44
Her bir senet için bir "teamül", diğer bir deyişle senedin gerçekliğini
doğrulaması ve gerekiyorsa para temin etmesi için bankere gereken
zaman dilimi belirlenmiştir. 45 Her halükarda bu sistemin de tek bir
temel unsura dayandığı unutulmamalıdır: Güven unsuru. Karşılıklı

41 "La banca, la lettera eli carnbio e il commercio intemazionale", s. 63.


42 Agy., s. 66.
43 La fortuna dei Medici, s. 2 l .
44 Lo stereo del diauokı, s. 1 2 3 .
45 Agy.
FA İ Z VE KAMBİYO 183

yardımda bulunmak öyle kötü bir fikir değildir, her şeyin elle yazıla­
rak hazırlandığı düşünülürse yalnızca imzaların değil geri kalanların
da eşleştiğinden emin olunmalıdır. "Medici Bankası'nın bütün şube­
leri ve onlar adına çalışan muhabir banka şubelerinin tamamı ödeme
onayı vermeye yetkili yöneticilerin elyazılarının birer örneğine sa­
hiptir."46
Kambiyo senedi hiç kuşkusuz faiz üzerindeki yasakların etra­
fından dolaşmaya yarıyordu ama tek amacı bu değildi (örneğin de­
ğerli metallerin ihracının yasak olduğu durumlarda uluslararası öde­
melerin yapılmasını sağlıyordu) ve kilisenin sessiz kalmasını sağla­
yan tek yolu teşkil etmiyordu. Başka yerlerin yanı sıra özellikle Ce­
nova'da geri ödeme tarihi önceden belirlenmiş krediler veriliyordu;
kredinin verildiği anda bu tarihe uyulmayacağı bilindiğinden bor­
cun faiziyle geri ödeneceği miktara denk gelen bir ceza maddesi ek­
lenmek suretiyle kilisenin çizdiği sınırla içinde kalmanın yolu bulu­
nuyordu. 47
Bütün mekanizma üzerinde düşünüp tasarlanmış da olsa kam­
biyoya içkin risk ortadan kalkmaz. Kambiyo piyasasındaki kimi dal­
galanmalar tamamen öngörülebilir olsa da güvenilir ve yaygın muh­
birlerden oluşan bir şebekeye sahip olmak vazgeçilmez bir ihtiyaç
halini alır. Tam da bu nedenle Venedik borsası kambiyo piyasasında
giderek daha da önem kazanır: Kadırga konvoyları düzenli aralıklar­
la demir alır (ve onların limandan ayrılışı dönüş yolunda alacakları
malları ödemek için beraberlerinde para götürdükleri için likidite
sıkıntısına yol açar), Orta ve Doğu Avrupa'dan değerli metal akışı da
bir o kadar düzenlidir.48
Emre yazılı senet, kilisenin oklarına hedef olmamak ve kazanç
elde etmek açısından etkin bir enstrüman olduğunu gösterir. "Lond­
ra, Brugge ve Venedik'ten gelen haberlere göre yapılan toplam altmış
yedi işlem içinde yalnızca biri bankerin kaybıyla sonuçlanmış, geri

46 Uı fortuna dei Medici, s. 40.


47 "Le tecniche bancarie", s. 559.
48 "La banca, la lettera di cambio e il coınınercio internazionale", s. 64.
1 84 PARA N I N İ C A D I

kalan altmış altısı yüzde 7,7 ile 28,8 arasında değişen kar marjlarıyla
kapanmıştır."•9
Dolayısıyla emre yazılı senet, hemen herkese fayda sağlama­
nın -başka bir işlev üstlenir görünerek borç para vermeye yarar­
yanı sıra harikulade bir finansal enstrüman olsa da son tahlilde o
kadar da elverişli değildir: Senedin düzenlendiği borsayla birlikte
ciro edileceği borsayı da kapsayacak bir örgütlenmeye sahip olmak
gerekir. Tek bir borsa üzerinde işlem yapmak çok daha kolay olur­
du. Bu durumda da çözüm hızla bulunur: Kambiyo senetlerinin
değiştokuş edilmesi. Çok basite indirerek açıklarsak: Floransalı
bir banker Londra'da ödenmek üzere karşılığı 10 florin olan emre
yazılı senet düzenler, Londralı bir banker Floransa'da ödenmek
üzere aynı miktarda karşılığı olan bir başka senet düzenler, bu iki­
si ellerindeki senetleri değiştokuş eder ve kendi borsalarında ciro
edebilir.
Bu değiştokuş işlemlerinin yapıldığı yerler fuarlardır. 1 2 . yüz­
yıldan itibaren, iki yüzyıl boyunca Fransa'nın Champagne bölgesi
Avrupa'nın kalbine dönüşür. Tartışmasız en önemlileri olan Troyes,
Provins, Bar-sur-Aube ve Lagny kasabalarında yoğunlaşan Cham­
pagne fuarları Baltıklar'dan gelen tacirlerle Akdenizli tüccarları bu­
luşturan -fiziken aşağı yukarı orta yolda yer alır- bir noktadır. Daha
önce de gördüğümüz gibi hiç kuşkusuz İtalyanlar önemli bir rol oy­
nar; dahası onlar olmasa yerel bir değiştokuş fırsatının ötesine geçe­
meyecek fuarlar onlar sayesinde kalite konusunda bir sıçrama ger­
çekleştirir.
Siena'lıların 1 3 . yüzyıl boyunca fuarları yönettiklerini ve Bon­
signori'lerin yarım bin yıl boyunca kambiyo piyasası olarak bilenen­
lerin temelini attıkları söylendi.5° Fuarlardaki değiştokuş işlemlerini
kolaylaştırmak için ortak bir fiktif hesap parası kullanılır: Eskudo
veya mark. Bir yanda "prenslerin parası" -diğer bir ifadeyle yerel
yönetimlerin kullandıkları yerel para birimi-, diğer yanda "fuar pa-

49 Uıfortuna dei Medici, s. 42.


50 "Notiz.ie sulla sede di Genova della Tavola eli Orlando Bonsignori (1251-1 262)", s. l 12.
FA İ Z VE KAM B İYO 185

rası" -diğer bir ifadeyle uluslararası Avrupa para birimi-ve bu ikisini


birbirine bağlayan hesap para birimi gibi değerlendirmeler yapanlar
çıkar."
"Cenevizli noter Guglielmo Cassinese'nin kayıtları, 1 190 Ara­
lık'ı ile 1 192 Nisan'ı arasında Cenevizlilerin ve Asti'lilerin hiç sektir­
meden, (...) bavulları, malları, hizmetçileri, hayvanları ile birlikte
düzenli olarak birinden diğerine yer değiştirerek fuarlara katıldıkla­
rını, kambiyo ve sıklıkla tefecilik örnekleri barındıran ters kambiyo
işlemleri yaptıklarını gösterir."'2 Yalnızca 1 191 yılında bile Asti'li
tüccarlar "Cenova kentinde altısı Champagne fuarıyla ilişkili 20'yi
aşkın kontrat hazırlar, öte yandan 1 3 . yüzyılın ortasında sadece Pia­
cenza'lı 30 tüccar aynı anda Lagny fuarına katılır."53
Champagne bölgesi fuarları basit bir buluşma ve değiştokuş yeri
olmanın ötesinde özellik taşır. Kimileri bu fuarları olimpiyatlarla
karşılaştırır: Bu oyunlar Yunanistan'a birlik duygusu aşıladı; Avru­
palılık hissini güçlendiren bu fuarlar "iktisadi kurumları yaygınlaş­
tırıp sağlamlaştıran ve siyasi gelişmeleri hazırlayan enstrümanlar"54
halini alır. "Tam da fuarların üstlendiği işlev sayesinde Ortaçağ Av­
rupa'sının tacirleri birbirleriyle bağlantı kurarlar ve yine fuarlar sa­
yesinde kıyıda köşede kalmış fakat insan kaynağı ve tarımsal ürün
veya topraktan elde edilen mallar açısından zengin bölgeler yaşanan
tüccar akını sayesinde paraya erişir."55
Champagne bölgesi fuarları başta gelenleri olsa da Ortaçağ Av­
rupa'sının biricik fuarları değildir (Flaman ve Paris fuarları da ünlü­
dür) ve 14. yüzyılın başında giderek önem kaybederler; yerlerini An­
vers, Cenevre, Lyon alır. Son olarak saydığımız Fransız kenti, son
derece özgün niteliklere sahip hesap para birimi üzerine kurulmuş

51 Massimo Amato, Le radici di uruı fede. Per uruı str:tria del rapporto fra 11UJ'Tleta e credito in
Occidente, Bruno Mondadori, Milano, 2009, s. 88.
52 Alberto Grohrnann , Fiere e mercati nell'Europa occidentak, Bruno Mondadori, Milano,
201 1 , s. 46.
53 L 'uomo del banco dei pegni. «Lombardi» e mercato del deruıro nell'Europa medievak, s. 9.
54 il mercante italiaruı ne/ Medioevo, s. 68.
55 Fiere e mercati nell'Europa occidentak, s . 36.
186 PARA N I N İ CA O I

bir finansal sistemin merkezi halini alır: Herhangi bir değerli metale
bağlı bir değeri olmadığından maddi değildir; tacirler tarafından çı­
karıldığı için herhangi bir devlete ait değildir; son olarak herkesçe
kabul gördüğü için evrenseldir.56
Cenevizliler Lyon'dan dışlandıklarında, Besançon kentinde
1535 yılından 1763'e kadar sürecek yeni bir kambiyo fuarı kurarlar.57
Aynı dönemde Piacenza fuarı da faaliyet göstermeye başlar. Navage­
ro Bankosu'nun çıkardığı Giornale dei giri bülteninden alınmış Ağus­
tos 1603 tarihli bir Venedik belgesinde " İtalya'dan ve İtalya dışından
gelen sarrafların" yılda dört defa Piacenza kentinde bir araya geldik­
leri, "kendi aralarında borç ve alacak defterlerini karşılaştırıp öde­
meleri para kullanmaksızın gerçekleştirdikleri"5' açıklanır. Muhte­
melen kendisi de bir bankacı olan yazar, ortalıkta görülen birkaç
avuç altın dışında nasıl olup da bu kadar yüksek miktarda paranın el
değiştirdiğine hayret eder. Her bir fuarda işleme sokulan miktar üç
ila dört milyon eskudoyu bulur "ve pek çok kez nakit olarak bu mik­
tarın çeyreği bile yoktur."59 Sonuçta fuarlar her üç ayda bir tüm Av­
rupa'dan gelen senetleri toplayıp bir tür pompa vazifesi görür, bunla­
rı başka borsalara tedavül eder ve madeni para kullanımını asgariye
indiren bir sistemle tüm bunları likiditeye çevirir.''6°
Ortaçağ'da kullanılan emre yazılı senetlerde, ilerleyen dönem­
de yani 15. ile 16. yüzyıl arasında ortaya çıkan bir özellik, adlı adın­
ca "ciro edilebilirlik" eksiktir; yani bu senetler yalnızca belirli bir
kişiye veya onun atadığı bir vekile ödenebilirdi. Bilinen ilk devir iş­
leminin başkahramanı bir Lucca'lı olan Gherardo Cattani, Barselo­
na'da ödenmek üzere Montpellier'de düzenlenen bir kambiyo sene­
dini 1410 yılında bir hemşerisine ciro eder. Bu prosedürün görül­
memiş veya yeni olduğunu düşündürtecek hiçbir bulgu bulunmaz,

56 Massimo Amato, Luca Fantacci, Fine de/la finanza. Da dove viene la crisi e crmıe si puO
pensare di uscirne, Donzelli, Roma, 2009, s. 241 .
57 Genova e la storia de/lafinanza: una serie di primati?, s. 78.
58 BMC, Dona delle Rose ailesi elyazmalan, 1 8 1 , II-ill , folyo 106 (62).
59 Agy.
60 Genova e la storia de/la finanza: una serie di primati?, s. 79.
FA İ Z VE KAM BİYO 1 87

aksine geniş ölçüde kullanılan bir pratik izlenimi uyandırır.61 16.


yüzyıldaki fuarlardan -Lyon, Besançon ve Piacenza- başlayarak
kambiyo senetlerinin ticaretine ve bu senetler üzerinden spekülas­
yon yapıldığına•2 tanık oluruz ve bu asrı ortalayan 50 yıllık zaman
dilimi söz konusu faaliyetin en yoğun yaşandığı dönemdir. Bu fuar­
ların bir yerden bir başkasına taşınması gerçek bir "ekonomik mu­
tasyona karşılık gelir: ekonominin ana yönlendiricilerinin değişme­
si, kapitalist grupların liderliğinin değişmesi, kapitalizm ve devletler
arasındaki ilişkinin değişmesi.'"'' Zamanın akışı bir rol aktarımını
da beraberinde getirir: Mal alışverişi para alışverişine kıyasla öne­
mini yitirdikçe, tüccar figürü bulanıklaşırken banker figürü her
geçen gün daha da parlar.64 En somut örneği Toskanalı tacirlerin
egemen olduğu Lyon'dan, Cenevizli bankerlerin hüküm sürdüğü
Besançon fuarına geçiştir. Floransalı Bernardo Davanzati'nin kale­
minden: "Oraya mal almaya halk gitmiyor, lakin Avrupa çapında
yapılmış kambiyo işlemlerini teslim edip işlerine gelen faizlerle ye­
niden düzenlemek üzere ellerinde defteriyle yalnızca 50-60 elçi bu­
lunuyor.'"'' Olgunluklarının zirvesinde bu fuarlar yüksek oranda
uzmanlaşmış bir faaliyet alanı olan bankacılık sektörü için araç de­
ğil amaç halini almıştı.
Kuruldukları yerler değişse de faaliyet biçimleri hemen hemen
aynı kalır: Başlıca fuarlar Epifani (ocak), Paskalya (nisan), Meryem'in
Göğe Çıkışı (ağustos) ve Azizler Günü'nü (kasım) takip ederek yılda
dört kez toplanır; fiziken bir araya gelinen yer bir soylunun evi veya
bir hükümet sarayı olabilir. Champagne bölgesi fuarlarına Brie fuar­
ları da eklenirse, her birinin altı hafta sürdüğü göz önüne alındığın­
da, fiilen bütün yılı kapsayan tek bir fuardan söz edilebilir, bu durum
"fuarların iktisadi işletmecilerine ancak sergilerini söküp bir diğer

61 L 'aro e le spezie, s. 2 54.


62 Aldo De Maddalena, "Breve indugio su banca e fınanza: coefficienti di civiltiı ne!
tempo", Gabriella Airaldi, Giuseppe Marcenaro (yay. haz.), Credito e banca dall'ltalia
all'Europa. Seco/i XII-XVIII, Banca Carige, Cenova, 1992, s. 5.
63 Testa e croce , s. 69.
64 Agy., s. 70.
65 Agy.
188 PARA N I N İ C A D I

fuara gitmek üzere yola koyulacak kadar zaman bırakır.'766 Tacirler


yalıtık olarak değil, uyruklarına göre ayrılmış olarak seyahat eder ve
her bir grup onları tabi oldukları ülkenin yasaları uyarınca yargıla­
yan bir konsolosun yetki alanı altındadır. Bu ticari buluşmalar deyim
yerindeyse edebi bir ağırlığa sahiptir, Genç Michelangelo Buonar­
rotti (çok daha ünlü Michelangelo'nun yeğeni), ilk kez 1619 yılında
Floransa'da sahnelenen La Fiera [Fuar] başlıklı komedyasında, "Ta­
cirlik ederim, ben olmasam halk köpekler gibi çıplak gezerdi,""7 diye
yazar.
Fuar protokolü kesin kurallara bağlıdır: Toplu ayinle başlar ve
fuar konsolosunun bilançoları onaylayıp onlara resmi değerlerini ka­
zandırması ve toplantıyı bitirmesiyle kapanır. Bir çağdaşlarının ak­
tardığına göre hemen ardından toplantı salonu birkaç dakika içinde
boşalır ve tüccarlar ister gece ister kötü havada olsun, evlerine dön­
mek üzere hemencecik yola koyulur. 68
Fuarın başlangıcı ticari alışverişlere ayrılmıştır ama arkasından,
en azından kağıt paranın gölgesinde kalmış madeni para fuarlardan
tamamen silinene kadar, ortalık sarraflara kalmıştır, bunlar "genel­
likle İtalyan'dır ve oyunun gerçek kural koyucularıdır. Sergileri keçe
kaplı bir masa üzerinde bulunan bir çift teraziden ibarettir, ancak
bunların yanı başında madeni para ve altın külçeleriyle dolu keseler
bulunur. Alım satım işlemleri arasındaki mahsuplaşmalar, bir fuar­
dan diğerine taşınanlar, derebeyi ve prenslere verilen krediler, fuarda
ödemesi yapılmak suretiyle tedavülden çıkarılan ve yenileri düzenle­
nen kambiyo senetleri, bütün bunlar sarrafların elinden geçer.'"'9
"Bu uluslararası ödeme sistemi, son savaşın ardından Avrupa'da
temeli atılan ve euro'nun gelişini hızlandıran yıllar boyunca mutlu
mesut kullanılan sistemle (ödemelerin Avrupa Birliği) ve dahası John
Maynard Keynes'in Breton Woods Konferansı'nda önerdiği ancak

66 Fiere e mercati nell'Europa occidentak, s. 46.


67 Agy., s. 1 67.
68 Genrrva e la stlfria de/la finanza: una serie di primati?, s. 79.
69 Femand Braudel, Civiltiı materiale, economia e capitalismo (secoli XV-XVIII}: 1 tempi del
mmukı, Einaudi, Torino, 1982, Cilt 3 , s. 96.
FA İ Z VE KAM B İYO 189

'dolar standardı'nın benimsenmesiyle ne yazık ki reddedilen sistemle


önemli benzerlikler gösterir."'0
Faize karşı çıkan antik kurallar günümüzde Müslüman dünya­
sında ayakta; gerçekten İslami finans çevrelerinde neredeyse hiç de­
ğişikliğe uğramaksızın uygulandığı görülür. Her üç büyük tektanrı­
lı din faizle borç verilmesini yasaklarken Musevilik ve Hıristiyanlık
bu darboğazdan çıkmanın bir yolunu bulur, İslam eski buyruklara
demirlenmiş olarak kalır. Yine de Müslümanlar parayı, Hıristiyan­
lıkta olduğu gibi şeytanın pisliği olarak görmez: Hz. Muhammed bir
tüccar ailesine mensuptur ve dolayısıyla kar kavramının yabancısı
değildir; para Hıristiyanların baktığı önyargılardan oluşan gözlük­
ten bakarak yargılanmaz. Fakat İslam dininde yatırımdan elde edilen
kar, parasal değil reel bir faaliyetten elde ediliyorsa yasaldır, öte yan­
dan elde edilen kazanç girişimcinin risk almış olmasıyla meşrulaşır. 71
Osmanlı İ mparatorluğu (sultanın aynı zamanda müminlerin halifesi
yani İ slamın başı olduğu unutulmasın) yüzyıllar boyunca finans iş­
lerini gayrimüslimlere bırakır: Ortodoks Rumlar, Yahudiler ve genel
olarak Hıristiyanlar. Bu başlıkla doğrudan ilgilenmemek, İslami
kredi sistemini bugün bile etkileyen önemli bir seçimdir. Tıpkı Hı­
ristiyanların faiz yasaklarının etrafından dolanmak için kambiyoyu
kullanması gibi Müslümanlar da günümüzde faizi başka biçimler al­
tında maskelemek için kimi zaman leasing'i andıran bir dizi sözleşme
türü kullanır. Bunlar içinde en yaygını murabaha sözleşmesidir: Ban­
ka, müşterisi adına bir mülk satın alır ve ardından bunu aldığı fiyatın
üzerinde bir bedelle müşterisine bırakır. Veyahut banka bir ev satın
alır, kira süresi önceden belirlenmiştir, böylece müşteri bu sürenin
sonunda kira ödeyerek ev sahibi olur. Belirlenen kira miktarının ger­
çekte sermaye artı faiz bedelinin taksitlendirilmiş hali olduğunu an­
lamak güç değildir. İ slami finansın enine boyuna inceleneceği yer
elbette burası olamaz, ancak Rönesans dönemi Hıristiyan finans sis­
temi ile arasındaki benzerlikler açıktır ve bir sistemin açıktan faizle

70 Testa e croce, s. 66-67.


71 Rony Hamaui, Marco Mauri, Econumia e finanza islamica. Quando i mercati incontrano il
mondo del Profeta, il Mulino, Bologna, 2009, s. 79.
190 PARA N I N İ C A D I

borç verilmesini tasarlamadan da gayet güzel işleyebileceğini anla­


mamızı sağlar. Son olarak, İslamcılar açısından faiz yasağından sa­
panlar Batılılardır, bunun sonucunda da kendilerini önce Kutsal Ki­
tap'taki sonra Kuranı Kerim'deki tutuculuğun tek ve gerçek emanet­
çisi sayarlar.
8

Ç İ FT TARAFLI KAYIT VE ABAKÜS

Ortaçağ muhasebeciler açısından zor zamanlardı. Bugün çanta­


da keklik görünen her şeyin o çağlarda esamesi okunmuyordu. Buna
sayılar da dahil. İ lkin hesapları Romen mi yoksa Arap rakamlarıyla
mı yapılacağına karar vermek gerekirdi. Günümüzde sıfır olmadan
yaşamak gözümüze imkansız görünüyor. Fakat o dönemde gayet gü­
zel beceriliyordu: Romalılar sıfır kavramından habersizdi ve Orta­
çağ tüccarı hesaplarını Caesar ve Augustus döneminde atalarının
kullandığı sistemin aynını kullanarak yapıyordu. Her şeyin apaçık
ortada olduğu söylenemez: Bugün hala antik Romalıların çarpma ve
bölme işlemlerini nasıl gerçekleştirdiklerini anlamış değiliz. Lakin
toplama ve çıkarma işlemleri için sistem kusursuzca işlemektedir.
Kartları yeniden karan -tesadüf olmasa gerek- bir tacirin evla­
dıdır. Guglielmo Bonacci'nin oğlu olduğu için "Fibonacci" lakabıyla
tanınan Leonardo Pisano Bigollo 1202 yılında, bütün Batı dünyasına
sıfır veya kendi adlandırdığı şekliyle zefir harikasını tanıttığı eseri
Liber Abaci'yi [Abaküs Kitabı] yazmayı tamamlar (daha sonra Vene­
dik lehçesinde zevero'ya oradan da İtalyancaki zero'ya dönüşür). Ta-
192 PARAN I N İCADI

cirler için sayılar mesleki bir araçtır ama Leonardo rakamları emtia
toplarına yeğlediğini kanıtlar. Babası Pisa Cumhuriyeti adına Ceza­
yir kentinin 250 kilometre doğusunda yerleşik bir kabile şehri olan
Bejaia Limanı'nda gümrük memurluğu yapar (yeri gelmişken: Bu
kentte büyük miktarda balmumu üretimi yapılmaktadır ve bu ne­
denle Fransızlar buraya bougie, İtalyanlar bugia yani kandil adını ve­
rir). Leonardo Arap hocalardan ona Hindistan'dan ithal edilmiş sa­
yıların evrenini tanıtan aritmetiği öğrenir: Dokuz rakam ve sıfır.
Pisa'lı akıllı bir delikanlıdır ve kendisine öğretilenleri öğrenmekle
yetinmez, bunlar üzerinde çalışır. Böylece "Fibonacci serileri" dedi­
ğimiz, yani ilk ikisi hariç serideki her sayının kendisini önceleyen iki
sayının toplamına eşit olduğu bir seri (O, 1, 1, 2, 3, 5, 8, 1 3 , 2 1 , 34, 55,
89 ... ) doğar. Hepsi bu kadarla da kalmaz: Bir Fibonacci sayısı ile onu
önceleyen arasındaki oran giderek daha çok 1 ,61803 değerine yani
altın kesite (o dönemde altın oran da denir, ileride yeniden döneceği­
miz bu kavramı aklınızda tutun) yaklaşır. Görünen o ki spiralin ve
daha pek çok şeyin -salyangoz kabuğunun gelişimi gibi- temelinde
Fibonacci sayıları yatıyor ve bu durum tüm çağlarda dünyanın dört
bir yanından mistiklerin, spiritüellerin, büyücülerin ve ufo takipçi­
lerinin fantezilerini tetiklemeye yetiyor. Fakat bu dünya dışı yaşamı
bir kenara bırakalım ve çok daha dünyevi şeylerle ilgilenelim: Tacir­
lerin muhasebe kayıtları.
Herkesin kollarını açmış sıfırın gelişini beklediğini düşünen
varsa yanılıyor. Pek çokları bu yeniliğe ve beraberinde gelen hesap
kolaylığına burun kıvırıyordu, Arap rakamlarıyla hesaplama yap­
manın kolaylığı bugün bize açık görünse de zamanın muhasebecile­
rinin gönlünde Romen rakamları yatıyordu (gelmiş geçmiş bütün
muhasebecilerin tek bir kalbi olduğunu ve göğüskafeslerinde hesap
makinesi taşımadıklarını varsayıyorum). Bir noktada kilise bile ara­
ya girme ihtiyacı duyar: Latinlerin o prestijli dünyasına ait oldukla­
rından Romen rakamları soyludur, buna karşın Arap rakamları ka­
firlere ait paçavralardır. Tacirler resmi: ağızlardan hileye daha az
elverişli olduğu için Romen rakamlarını tercih ettiklerini söylese de
kanıtların gösterdiği gibi mesele yalnızca bununla ilgili değildir. İ s­
tendiği takdirde Romen rakamları üzerinde de tıpkı Arap rakamları
Ç İ FT TARAFLI KAY I T VE ABAKÜS 193

üzerindeki gibi kolaylıkla oynama yapılabilir. O halde? Kimileri bu­


nun düpedüz tarafgirlikten kaynaklandığı varsayımında bulunuyor:
Romen rakamları soylu sayılırken Arap rakamları ayaktakımına ait
görülüyordu. Bugün bile sıralı sayılara ağırbaşlılık ve prestij kazan­
dırmak için Romen rakamlarının kullanılmasında kendini gösteren
bir anlayışın mirası: Krallar ve papaların tarihteki sıralaması Arap
rakamlarıyla değil Romen rakamlarıyla gösteriliyor. 1 Kısacası Orta­
çağ tüccarı hesaplarını büyük kolaylık sağlayan Arap rakamlarıyla
yapmış, bahane olarak da üzerinde oynamaya elverişsizliklerini öne
sürerken muhasebe kayıtlarını gösterişli Romen rakamlarıyla tut­
muş olmalı.
Zavallı Arap rakamları üstüne üstlük 1280 yılında Floransa'daki
Arte del cambio tarafından resmen yasaklanır, Medici Bankası 16.
yüzyıla kadar Romen rakamlarını kullanmayı sürdürür ve Romen
rakamlarıyla yazılan son aritmetik kitabı 1 514'te yayımlanır. Bu, İtal­
ya'daki durum. Başka yerlerde işler daha da vahimdir: 1 520 yılında
Freiburg Belediyesi Romen rakamlarıyla hazırlanmamış muhasebe
borç delillerini kabul etmeyi reddederken Arap rakamları 17. yüzyı­
lın sonlarına kadar İskoçya'dan uzak tutulur.2 Her halükarda Arap
rakamları intikamlarını almanın bir yolunu bulacaktır.
Romalıların numaralama sistemine eşlik eden tüm bu harflerin
-belki de- hesaplamalarda sahtecilik yapılmasını zorlaştıracak olabi­
lir, fakat hesap hatasını kolaylaştıracakları su götürmez. Gerçekten
de Rönesans dönemi tüccarlarının kayıtları yanlışlarla doludur. Me­
dici Bankası'nın şube müdürlerinden birinin, nerede hesap hatası
yapıldığını belirleyemediği için, "Tanrı bizi daha büyük hatalardan
esirgesin,'" temennisiyle merkeze gönderdiği çaresizlik dolu mek­
tuptan anlaşıldığı üzere bu durum uzun bir müddet daha devam ede­
cektir. Hatanın nereden kaynaklandığını bulabilmek adına dönüp

Carlo Antinori, "La contabilita pratica prima eli Luca Pacioli: origine della partita dop­
pia", De computis: Revista Erpanola de HistıJria de la Contabilidad, 2004, Cilt 1, s. 6.
2 Jane Gleeson-White, Doubk Entry. H(flJ) the merchants of Venice shaped the m-Odern world ­
and h(flJ) their invention make or break the planet, Allen & Unwin, Sydney, 201 1 , s. 26-27.
La fortuna dei Medici, s. 36.
1 94 PARA N I N İ C A O I

dönüp aynı hesabı yüzlerce kez yapmamak için Ortaçağ'ın muhase­


becileri, ne zaman ve nerede olduğu bilinmese de, alacakların ve
borçların her seferinde aynı sonucu verdiği ve hesapların uyuşmama­
sı halinde hatanın hemen göze çarpacağı bir sistem geliştirir.
Mevzubahis, bugün de kullanılan muhasebeciliğin temel taşı
olan çift taraflı kayıt sistemidir. Bu muhasebe sistemi, modern kapi­
talizmin en ünlü çözümleyicilerinden Alman Werner Sombart'ın
belirttiği gibi onun gelişimine imkan sağlar: "Çift taraflı kayıt siste­
minin iş ekonomisi açısından sahip olduğu önem Kopernik sistemi­
nin astronomi açısından sahip olduğu öneme eşdeğerdir.'"'
Muhasebeciliğin Kopernik devrimine öncülük etme payesi bü­
tün eski İtalyan ticaret kentlerini cezbettiğinden, çift taraflı kayıt
sisteminin liderliği için on yıllar boyunca yarışırlar. Cenevizlilere
göre Cenova'da doğmuştur, Floransalılara göre Floransa'da -ya da en
kötü ihtimalle Lucca veya Siena gibi başka bir Toskana kentinde-,
Venediklilere kalırsa, hesaplamaların çift kayıt sistemine göre yapıl­
masına "Venedik metodu" denmesinden hareketle, doğal olarak on­
lara ait bir şeydir. Gerçek şu ki, tıpkı banka kurumu gibi, modern
muhasebecilik Cenova, Floransa ve Venedik arasındaki finansın o
altın üçgeni içerisinde belirsiz bir momentte doğar ve burada geliş­
meye devam eder.
Konuyu bugün araştıran gözler açısından da bir Ortaçağ muha­
sebecisinin çift taraflı kayıt tutup tutmadığını belirleyebilmek çan­
tada keklik değildir, zira belki kayıtlarda eksik parçalar vardır veya
daha basitinden kayıtlardan hiçbir şey anlaşılmamaktadır. Çift taraf­
lı kayıt sistemini Arap harflerinin kullanılmasına bağlayanlar olsa da
Roma rakamlarıyla kaleme alınmış çok sayıda çift taraflı kayıt bu­
lunduğundan bu da kesin bir ipucu değildir.
1 340 yılına ait Cenova Belediyesi mali kayıtlarının -hem de

4 // mercante italiano net Medioevo, s. 28.


5 Geoffrey T. Milis, "Early Accounting in Northern Italy: the Role of Coınmercial De­
velopment and the Printing Press in the Expansion ofDouble-Entry from Genoa, Flo­
rence and Yenice", The Accmmting Historians Journal, 1994, Cilt 2 1 , Sayı 1 , s. 90.
Ç İ FT TARAFLI KAY IT VE ABAKÜS 195

Roma rakamlarıyla- çift taraflı kayıt sistemiyle tutulduğundan ve


ayrıca günümüze dek ulaşan, alacak ve vereceklerin ayrı ayrı göste­
rildiği en eski muhasebe belgesi olduğundan eminiz. Elbette bu daha
eski belgeler olmadığı anlamına gelmez. Söz konusu tarihten daha
eskiye uzanan Ceneviz arşivleri, 1 339 yılında gerçekleşen ve kaptan­
ların yönetimden uzaklaştırılıp Simon Boccanegra'nın (beş asır son­
ra Giuseppe Verdi'nin yazdığı aynı adlı opera ilk gösterimini tarihin
ironisine bakın ki Ceneviz'in baş düşmanı Venedik'te yapacaktır) doj
olarak seçilmesiyle sonuçlanan ayaklanmalar sırasında San Lorenzo
Meydanı'nda ateşe verilmiştir, bu nedenle geçmişte tutulmuş başka
kayıtlar olup olmadığını asla öğrenemeyeceğiz. Çift taraflı kaydın
izlerine 1 355 yılında Siena'da hükümet kayıtlarında• rastlıyoruz ki bu
da bize halihazırda kullanılmakta olduklarını gösterir. Günümüze
ulaşabilen 15. yüzyıl öncesine ait Venedik muhasebe kayıtları bulun­
madığından bunların nasıl tutulduğunu bilemesek de yalnızca varsa­
yımlarda bulunabiliriz: Adını lagünlerden oluşan kentten alan mu­
hasebe metodunu öğrenmek için buraya geliniyorsa, bu durum söz
konusu yöntemin yaygın olarak kullanıldığı ve hayli gelişmiş oldu­
ğunu kanıtlar.
Geçmişin şurasından burasından çift taraflı kaydı andıran alın­
tılar, muhasebe notları, hesap parçaları çıkar: 1 2 1 1 yılında Bolog­
na'da Floransalı bir bankerin muhasebe defteri,' Peruzzi'lere ait
1 292 'ye tarihlenen bir kağıt parçası, Toskanalı tüccar Ranieri Fi­
ni'nin 1297-1 303 yılları arasında Champagne fuarlarında tuttuğu
hesap defteri,8 Manni ve Burlamacchi ortaklığının 1 3 3 2 'de Lucca'da
tuttuğu (eksik) muhasebe defteri veya 14. yüzyıldan Pisa kentine ait
muhasebe kayıtları.9 Her halükarda çift kayıt sisteminin doğum yeri
ve tarihi belirsizliğini korumaktadır. Bu meselenin uzunca bir süre
daha çift kayıt sisteminin aslen nereli olduğu hakkındaki mahalli
tartışmaları besleyeceği rahatlıkla öngörülebilir.

6 Genova e la sturia de/la finanza: una serie diprimati?, s. 63.


7 Ugo Tucci, "Tra Venezia e Firenze: le scritture contabili", Studi veneziani, 1994, Cilt
27, s. 36.
8 "Le tecniche bancarie", s. 5 54.
9 Federigo Metis, Sturia de/la ragianeria, Zuffi, Bologna, 1950, s. 45 1 .
196 PARA N I N İ CA D I

Çift taraflı kayıt virüsünün muhasebeciliğe Ortaçağ'da bulaştı­


ğı bir kez belirlendikten sonra, sıra bu virüsü kimin önce İtalya'ya
ardından da Avrupa'ya yaydığını anlamaya gelir. Taşıyıcının Luca
Pacioli olduğunu söylemek işin kolayına kaçmaktır: O, 1494'te Vene­
dik'te yayımlanan Summa de arithmetica [Summa de arithmetica, geo­
metria, proportioni et proportionalita; Aritmetik, Geometri, Oranlar ve
Orantılar Üzerine Bir Ö zet] kitabıyla bu yöntemi açıklar. Evet, ta­
mam da ondan önce kim vardı? Eh, başlamadan küçük bir teknik
anımsatma: Çift taraflı kayıt sistemi muhasebeciliğin yayılmasıyla
gündeme gelir ve hiçbir şey kağıt arzından daha büyük ölçüde hesap
tutmayı kolaylaştırmaz. Parşömenden muhasebe kayıtlarının (aynı
zamanda defterikebir adıyla da bilinir) bedelleri el yakar ve uyanık
bir adam olan tacir hiç şüphesiz bu pahalı mı pahalı malzemeden
tasarruf etmeye bakar. Parşömenler kazınıp yeniden kullanılabilir,
dolayısıyla aynı defterikebirin temizlenmek şartıyla birkaç kez kulla­
nıldığını varsayabiliriz. Kağıt piyasaya çıktığında (İtalya'daki ilk ka­
ğıt atölyesi 1 3 . yüzyılda Marche bölgesindeki Fabriano'da açılır) her
şey çok daha kolaylaşır. Defterikebirlerin fiyatı gitgide düşer ve 15.
yüzyıldan başlayarak yaygınlaşır. 10
Önceki bölümlerde bir gemi dolusu yükü kaybetmenin maliye­
tine katlanmaktansa bir poliçenin bedelini ödemenin çok daha elve­
rişli olmasından hareketle tüccar meslektaşlarına her zaman malları­
nı sigortalatmalarını salık veren Benedetto Cotrugli'den bahsetmiş­
tik. Rugasa'lının çift taraflı kayıt için de edecek bir çift lafı vardır.
Tüccarın hesaplarını düzenli tutması gerektiğini, aksi takdirde tacir
sıfatını hak etmeyeceğini söyler. Dahası, "Birinci sayfanın üst köşesi
A harfiyle işaretlenmeli," 1 1 diye yazarken tipik Venedik metodu uya­
rınca alacakların ve vereceklerin karşılıklı sayfalara düşüldüğü hesap
tutma yöntemine işaret eder neredeyse. Hatta Cotrugli'nin Vene­
dik'teki Marciana Kütüphanesi'nde saklanan elkitabının bir örneği­
ni berbat eden elle düşülmüş bir not muzaffer bir edayla haykırır:
"Çift kayıta yapılan açık bir vurgu!" Muhasebeciliğin kökenlerini

10 "La contabilira pratica prima di Luca Pacioli: origine della partita doppia", s. 6.
11 De/la mercatura et del mercante perfetto , s. 3 7.
Ç İ FT TARAFLI KAY IT VE ABAKÜS 1 97

bulmak için atıldığı araştırma sırasında yaptığı keşifle kendini kay­


beden heyecanlı -fakat yayıncılık tarihinin kanıtlarının bütünlüğü­
nü korumak konusunda pek dikkatsiz- bir muhasebe tarihçisi tara­
fından yazılmış olsa gerek. Ancak her şey ilk bakışta göründüğü ka­
dar basit değildir. Cotrugli'nin eseri, Pacioli'nin kitabının yayımlan­
masından 70'i aşkın yıl sonra basılmış olsa da aslen 36 yıl önce kale­
me alınmıştır, elyazması versiyonu 1458'den beri dolaşımdadır. Buna
karşın matbu hali 1484'te kaleme alınan, bir örneği Floransa'da bulu­
nan elyazmasından ciddi manada farklıdır. Cherso Adası (günümüz­
de Hırvatistan'ın Cres Adası: Çift kayıt sistemi Adriyatik'in doğusu­
na çok şey borçludur) kökenli yayıncı Franceso Patrizi fiilen Cotrug­
li'nin elkitabını baştan aşağı yeniden yazar. Üstelik elyazmasında
geçen "saban öküzü"nü basılı kitapta "iyi hatip"e 1 2 dönüştürmesinden
görüleceği gibi sıkça baltayı taşa vurur. ıı Çift taraflı kayıt anıştırma­
larını kitaba onun yerleştirmesinden şüphe duymak için her türlü
haklı gerekçeye sahibiz, üstelik tam da sözü edilen yıllarda muhase­
becilik özerk bir meslek halini almaya başlamıştır. Ne var ki Cotrug­
li'nin bizzat kendi de bu kutlu muhasebe tekniğinden haberdar olabi­
lir. Gerek elyazmasında gerek başka yerlerde bu tekniğe aşina oldu­
ğunu düşündürten izler bulunur, 1• öte yandan Ragusa'da NicolO ve
Luca Caboga (1417) adlı tacirlerin ve kent darphanesinin (1442) def­
terikebirleri çift kayıtla tutulmuştur.
Cotrugli'nin hakkını teslim etmekle birlikte şurası açık ki Dal­
maçyalı tüccar söz konusu yöntemin ne mucidi ne de teorisyenidir.
Ancak Luca Pacioli'nin Summa eseri olmasaydı yeni muhasebe anla­
yışına geçiş çok daha geç gerçekleşecekti.
Luca Pacioli bir Rönensans dahisidir. Ne var ki bir ressam veya
heykeltıraş değil de bir matematikçi olduğundan ve matematik İtal­
yanlara kurdeşen döktürdüğünden hep ikinci lig takımı muamelesi

12 İtalyanca metindeki buve aratore (saban öküzü) ile buun oratore (iyi hatip) arasındaki ya­
zım benzerliğinden kaynaklanan bir hata. (Ç.N.)
13 Benedetto Cotrugli, // librrı dell'arte di mercatura, Ugo Tucci'nin Sunuş yazısı ve notla­
nyla, Arsenale editrice, Venedik, 1990, s. 1 O.
14 Agy., s. 1 3 .
198 PARA N I N İ C A D I

görmüştür. Ne yazık. Fransisken keşişi Pacioli kendi devrinde herke­


se nasip olmayan bir saygının göstergesi olarak portresi çizilecek
denli ün kazanır. Tabloda bir yandan Öklid'in çalışmaları üzerine
eğilmişken, etrafı üç boyutlu nesnelerle çevrilmiş halde resmedilir.
1495 yılında yapılan bu portre, beş yıl sonra Venedik'i geçmiş yüz­
yıllar içinde perspektiften gösteren en güzel ve en ünlü haritayı çizen
Jacopo de' Barbari'ye -tartışmalı biçimde- atfedilir. Günümüzde
Napoli'deki Capodimonte Müzesi'nde saklanmaktadır (haritanın
orijinal kalıbı ise Venedik'teki Correr Müzesi'nde yer alır).
Pascioli, kendisiyle hemen aynı yıllarda dünyaya gelen bir başka
ünlü Rönesans dönemi sanatçısı Piero della Francesca'nın da doğum
yeri olan Arezzo kentine yakın Borgo Sansepolcro'da doğar. Birbir­
lerini tanırlar ve birlikte vakit geçirirler. Giorgio Vasari 50 yıl sonra
Vite [Le vite de/le piu eccelenti pittori, scultori ed architettori; En Mükem­
mel Ressamların, Heykeltıraşların ve Mimarların Yaşamları] adlı
eserinde matematikçiyi, ressama karşı vefasızlık yapmanın ve intiha­
lin -özellikle Leonardo da Vinci'nin üç boyutlu nesnelerini örnek­
lerle açıkladığı, perspektif tekniğinden bahseden De divina proportio­
ne [Altın Oran Üzerine] kitabında- yanı sıra "sanki ressamın müte­
şekkir ve sadık bir çömezi değil de kaba ve kötücül bir düşman gibi"'5
davranmakla suçlar. Piero bir ressam olarak ünlense de amatörce
matematikle de ilgilenir, öyle ki Luca'nın dikkatinden kaçmayan üç
çalışma kaleme alır. Ancak Rönesans'ın ruhunun Sansepolco kasaba­
sını İ kinci Dünya Savaşı esnasında topyekun bir yıkımdan koruduğu
tarihi kesin olarak biliyoruz. İ ngilizlerin Sekizinci Kolordu'suna
bağlı topçu birliklerinden birinin başında bulunan sanat meraklısı
Yüzbaşı Anthony Clarke emrindeki topların Piero della Frances­
ca'nın Ressurezione [Diriliş] fresklerine ev sahipliği yapan kenti döv­
düğünü fark ettiğinde ateşin kesilmesini emreder. 16 İ şler iyi ki bu
şekilde gitmiştir.
Pacioli 19 yaşına geldiğinde, bir vakitler sayıların tanrısı olan
ve Rialto Yüksek Lisesi'nde (bir tür Rönensans MBA'yi olarak düşü-

15 "Tra Venezia e Firenze: le scritture contabili", s . 2 3 .


16 DO'Uble Entry, s . 32.
Ç İ FT TARAFLI KAY IT VE ABAKÜS 199

nülebilir) öğretmenlik yapan Domenico Bragadin'den muhasebe


dersleri alması için Venedik'e gönderilir. Fakat genç Toskanalı, mi­
rasyedi olamayacağı için Giudecca Adası'nda'7 (bir zamanlar Vene­
dik'in bahçesi olarak görülen ve seçkinlerin yaşadığı adanın rolü
değişmiştir: 19. yüzyılda fabrika bacaları ve işçi evleriyle dolup ta­
şar) yaşayan zengin mi zengin kürk tüccarı Antonio de' Rompia­
si'nin evinde çocuklarına eğitmenlik yaparak geçimini kazanır. Bu­
rada, sonralan "Venedik metodu" olarak adlandıracağı yönteme
yani alacak ve vereceklerin karşılıklı sayfalara kaydedilmesi usulüy­
le haşır neşir olur.
1470 yılında yani Venedik'e gelişinden altı yıl sonra Fransisken
papazı unvanı kazanır. Matematiği kavrayışı bilim ile mistisizm ara­
sında bir yerdedir, onu "herkesin ruhani ve dünyevi yaşamı için" fay­
dalı olarak addeder.'" Belki de Venedikli Giovan Antonio Moschet­
ti'nin 17. yüzyılın başında çift taraflı kayıt sistemini gökkubbenin
ahengiyle "göklere, kürelere, elementlere ve yaratılan her şeye ege­
men olan ve onları yaratan Tanrı'da bulunan müzikle"19 mukayese
eden sözleri tesadüf değildir.
Daha önce belirttiğimiz gibi 1494'te yayımlanan Summa de
arithmetica'nın yayıncısı Paganino Paganini, Garda Gölü'nün Bres­
cia kıyılarından gelen Venedikli çok yönlü bir matbaacıdır, oğlu
Alessandro dünyada ilk defaya mahsus olmak üzere Kuranı Kerim'i
Arapça basmaya çalışırken işleri batırır. Papaz ve yayıncısı aylar bo­
yunca gece gündüz birlikte çalışarak günde iki sayfa hazırladıkları
bir tempoyla 615 sayfa tutan kitabı yaklaşık bir yılda tamamlar.'" Pa­
cioli özgün olmadığı gibi böyle bir iddia da taşımaz, lakin -dönemin
diğer bütün yazarları gibi- alıntı yaptığı kaynaklan iyi tanır, öyle ki
kimi muhasebe tarihçileri onu abaküs hesabı uzmanı Venedikli Tro­
ilo de Cancellariis'ten intihal yapmakla suçlarken kullandığı dilin bir
Toskanalı için gereğinden fazla Venedik lehçesi barındırdığına dik-

17 il libro deO'arte di mercatura, s . 1 O.


18 Agy., s. 1 3 .
19 "Tra Venezia e Firenze: le scritture contabili", s. 33.
20 Double Entry, s. 72.
200 PARA N I N İ C A O I

kat çeker." Hayq�nlarının safları kalabalıktır ve aralarında onu "bü­


yük bir zekanın ve imanın timsalimı olarak gören Leon Battista Al­
berti kalibresinde şahsiyetler vardır. Eseri -ismiyle müsemmaıı Rö­ _

nesans dönemi matematik bilgisine ayrılmış bir çeşit ansiklopedi


vazifesi görür. Avrupa çapında konuşma dilinde yazılıp24 da cebirden
bahseden ilk basılı kitap olması nedeniyle abaküs cebri25 (ileride ele
alacağımız, tüccarların kullanımına uyarlanmış matematik olan aba­
küs, dönemin finans matematiği olarak görülebilir) ile arasında fark­
lılıklar gösterir. Bir asır boyunca İtalya'da en yaygın kullanılan me­
tin halini alır ve kuşaklar boyunca matematikçiler ve muhasebecile­
rin temel eğitimini teşkil eder.2•
Rahatlıkla "Muhasebe Kayıtları Üzerine" şeklinde çevrilebile­
cek "De Computis et scripturis" başlıklı 9. bölüm, Batılı ülkelerin tica­
retinin kaderini değiştirecek şekilde hesap tutma yöntemlerini ör­
neklerle açıklar. Muhasebe defterlerini düzenli tutmanın ne kadar
önemli olduğu konusunda bir fikir vermesi açısından Pacioli o dö­
nemde çok revaçta olan bir atasözünü alıntılar: "Kim ki ticaret yapar
ve yaptığı işten anlamazsa, parası sinek olur,'m yani uçar gider, kay­
bolur, havaya karışır.
Kilise adamı sürüsündeki koyunların benimsediği yaşam tarzı­
nı da düşünmelidir, alın size birkaç tavsiye: Tüccar horoz gibi, yaz
kış demeden, gece boyu yorulmak nedir bilmeden nöbet tutmalı,
hayvanlar içinde en uyanığı olmalıdır8; sayfaları karıştırmamaya ve­
ya değiştirmemeye, halihazırda yazılı olanları silmemeye ve üzerin­
de oynama yapmamaya dikkat etmelidir;" bunun dışında defterike­
birlerine kar arayışının meşruluğunu göstermesi için Hıristiyan

21 "Tra Venezia e Firenı.e : le scritture contabili", s. 2 3 .


22 Agy.
23 Latince summa sözcüğü özet, döküm anl amı taşır. (Ç.N.)
24 Dönemin bütün önde gelen bilim, araşnrma kitapları yazı dili oıa:ı Latince kaleme alı-
nırdı. Pacioli eserini konuşma dilinde yazmışnr. (Ç.N.)
25 Double Enıry, s. 76.
26 Agy., s. 78.
27 "Tra Venezia e Firenze: le scrimıre contabili", s. 3 1 .
28 Double Enıry, s. 95.
29 "La contabilitiı pratica prima di Luca Pacioli: origine della partita doppia", s. 8.
Ç İ FT TARAFLI KAY I T VE ABAKÜS 201

sembollerini işlemelidir (Tanrı'nın gazabından korunmak için açık


ki bu kadarı yeterli sayılmaktadır).30
Yazar konuşma dilini ve Arap rakamlarını kullanır, kitabının
kitle piyasasına hitap eden ürün olduğunu ve yalnızca eğitimli kişile­
re ayrılmış Latince bir eser olmadığının altını çizelim. Bu amacına
da ulaşır, adeta çok satan bir bilim kitabı halini alan Summa, 16. yüz­
yılın muhasebe literatürünü büyük ölçüde etkileyecektir.
Çift taraflı kayıt sistemi nerede doğmuş olursa olsun, Pacioli
sayesinde İtalya'da "Venedik metodu" olarak ve Alpler'i aştıktan
sonra da " İtalyan metodu" adıyla bilinir. Bu da kısa süre içinde
gerçekleşir: Toskanalı papazın eseri "bir çeşit taklit hastalığı"na
sebebiyet verir, bunun sonucu olarak da bir dizi elkitapçığı yayım­
lanır: İtalya'da Cesare Manzoni'nin Quaderno Doppio'su [Çift Ta­
raflı Defter] (1 540), Flandra'da Jan Ympyn'in Nieuwe instructie'si
[Yeni Kılavuz] (1 543) ve aynı yıl içerisinde Hugh Oldcastle'ın A
profıtable treatyce'si [Karlı Anlaşma] .3' Flaman Ympyn'in kitabı -
Venedik'te geçirdiği 1 2 yıl boyunca muhasebe alanındaki bilgisini
derinleştirmiştir- 1 543'te Fransızcaya ve beş yıl sonra İ ngilizceye
çevrilir.32 Tam da bu dönemde yani 16. yüzyılda İ ngilizler İtalyan
muhasebeciliğinden, bugün hala sterlinin simgesi olan � işaretini
ödünç alırlar.33
Çift taraflı kayıt sistemi, büyük bir hızla ve başarıyla yayılması­
na imkan sağlayan yeri doldurulamaz bir müttefik bulur: Matbu ki­
tap. Venedik söz konusu dönemde Avrupa yayıncılığının tartışmasız
başkentidir; 16. yüzyılın ilk yarısında -başka bir deyişle yeni hesap
tutma tekniğinin rüştünü ispatladığı aynı zaman dilimi içerisinde­
bütün Avrupa'da çıkan kitapların yarısı Venedik'te basılır. Matbu
yayıncılığının gelişimi ile karşılıklı sayfalarda hesap tutma yöntemi-

30 Doubk Entry, s. 96.


31 "Le tecniche bancarie", s. 555.
32 Doubk Entry, s. 1 19.
33 Giuseppe Catturi, "Gestazione, 'nascita' e diffusione in Europa del metoda italiano di
contabilitiı. Scuole e libri d'abaco dal XIV al XVII secolo", VI. Historia de la Contabi­
lidad di Valladolid kurultayına sunulan bildiri, 5-7 Kasım 2008, s. 8.
202 PARAN I N İ C A D I

nin gelişimi arasındaki ilişki açık ve nettir. Venedik metodunun ya­


yılması ilk muhasebecilik elkitaplarının yazarlarının Venedikli ol­
ması sonucunu doğurur ve Venedik, matbaacılığın ilk yüzyılında bu
türden kitapların yayın tekelini elinde bulundurur.34
Muhasebe kaydı tutma biçimi açısından Toskana ile Venedik
arasındaki fark, Moğol ile Çin alfabeleri arasındaki farkla benzer
yana sahiptir: İ lki boylamasına ikincisi enlemesine yazılır. Toskana
bölgesindeki muhasebe yazıları birbirinin altına dizilen sütunlara
ayrılmışken, Venedik'tekiler sağda alacaklar solda verecekler olmak
üzere karşılıklı sayfalar halinde hazırlanır: Her iki sistem de kendin­
ce avantajlara sahiptir: Üst üste sütunlarla tutulan hesaplar daha az
yer tutar, dolayısıyla halen pahalı olan kağıttan tasarruf sağlar; buna
karşın karşılıklı sayfalarda hesap tutmak daha kolaydır. Böylelikle
hesaplı olan ile kolay olan arasındaki kavgayı nihayetinde kolay olan
kazanır. Venedikliler, çok gerekli olduğu sonradan anlaşılacak kimi
başka yenilikler de getirir. Bu yenilikler arasında aslında çok sıradan
görünen, her bir işlemin yanına işlem tarihini yazmak vardır; kısa
zamanda yasal bir gereklilik halini alacaktır. Bir diğeri (muhasebe
işlemlerinin yapıldığı) defterikebirin yanı sıra bir de yevmiye defteri
tutmaktır.35
Tıpkı Arap rakamlarının Roma rakamlarına üstünlük kurması­
nın epeyce zaman alması gibi çift kayıt sistemininki de bir yıldırım
taarruzundan ziyade kanlı ve uzun bir savaş şeklinde cereyan eder ve
kimi hallerde zafere ulaşması yüzyıllar sürer, öyle ki en uç örnekte
İ ngiliz bankaları 1918'in şafağına kadar muhasebe kayıtlarını tek ta­
raflı olarak tutmayı sürdürür.36 Bu da çift taraflı kayıt sisteminin fay­
dalı hatta çok faydalı olduğunu ama vazgeçilmez olmadığını göste­
rir: Hollandalıların Vereenigde Oost-Indische Compagnie şirketi
onsuz da yapar,37 Hansa Birliği üyeleri genel itibariyle bu sistemi gö­
zardı etmeyi sürdürür, Barselona'da ise kullananlar olduğu gibi kul-

34 "Tra Venezia e Firenze: le scritture contabili", s. 35.


35 "La contabilita pratica prirna di Luca Pacioli: origine della partita doppia", s . 18.
36 Agy., s. 3 1 .
37 Agy.
Ç İ FT TARAFLI KAY IT VE ABAKÜS 203

lanmayanlar da vardır.38 Kuzey Avrupa'da ancak 18. yüzyıldan itiba­


ren yaygınlık kazanır ve ekonominin anahtarlarının Kuzey Avrupalı
ülkelere tesliminde nihai adımı oluşturur.
"Asla tarafsız bir teknik değildir, onu kullananın hegemonyasını
ortaya çıkarır, tersi de geçerlidir, onu kullanmayanı reddeder,"19 kısa­
cası çift taraflı kayıt Akdenizli tüccara özgüdür -İtalyanlara ve kıs­
men İ spanyollara-, Kuzey Avrupalı meslektaşları onlarla aralarında
bir güvenlik mesafesi bırakır ta ki Akdenizli tacirleri kesin olarak
geri de bırakana dek. Yeni muhasebe tekniği İtalya'nın ticari üstün­
lüğünü kaybetmeye başladığı uğrakta bir ihraç malı halini aldığın­
dan daha az korku uyandırır. 16. yüzyılın başlarında İtalyanlar halen
muhasebe defteri tutma sanatının uzmanı olarak görülürdü, ama bu
denli uzmanlaşmış olmak, üstün konumlarından feragat etme riskini
almamak adına bildiklerini paylaşmama eğilimi onları aynı zamanda
kurumlu kılıyordu. 40
Günümüz Kuzey Avrupa finans dünyasında hesapları düzensiz
ülkeleri sınıflandırmak için "Club Med" ifadesi kullanılması tarihin
bir dilvesidir, zira Club Med olmasaydı kimse hesap tutmayı becere­
meyecekti. Her halükarda muhasebe sistemi Sombart'a şunları söy­
letecek kadar önem kazanır: "Çift taraflı kayıt sistemi olmaksızın
kapitalizm tahayyül edilemez. Aralarındaki ilişki biçim ve içerik iliş­
kisidir.'"" Pacioli'nin metinleri temel alınarak hazırlanan çift taraflı
kayıt elkitapları İsveç (1646), Danimarka (1673), Portekiz (1758),
Norveç (1775) ve Rusya'da (1783) da görülür.42
Pek çok uğraşı olan çağdaşları gibi (örneğin Leonardo da Vinci,
degli Sforzi ailesinin sarayında müzisyen olarak çalışmak üzere Mi­
lano'ya gelir: Dan Brown'u milyoner yapan İsa'nın Son Akşam Yemeği
tablosunun ressamının kendi döneminde daha ziyade bir lir virtüözü
olarak tanındığını kim tahmin edebilirdi?) Pacioli de çok yönlü bi-

38 "Le tecniche bancarie", s. 556.


39 Agy., s. 555.
40 Agy., s. 543 .
41 "Tra Venezia e Firenze: le scritture contabili", s. 28.
42 Doııble Enıry, s. 1 1 7.
204 PARA N I N İ CADI

riydi: Matematiğin, geometrinin ve perspektifin her alanıyla uğraş­


tığı gibi satrançla da ilgiliydi. Elyazması kitabı De ludo scachorum
[Satranç Oyunu], Pacioli'nin eserlerini inceleyen ve Borgo Sanse­
polcro Kütüphanesi'nde çalışması sayesinde Fransisken papazın elya­
zısını yakından tanıyabilen Duilio Contin tarafından 2006 yılında
Gorizia'daki Coronini Cronberg Kütüphanesi'nde keşfedilir. Kitap­
çık 27'si yeni a la rabiosa yani günümüzde de kullanılan ve vezirin her
istikamete hareket edebildiği kural sistemine göre oynanan 1 14 kar­
şılaşmaya yer verir. Mantova dükünün satranç tutkunu eşi Isabella
d'Este'ye ithafen 1 500 yılında yazılır. Söz konusu yıl gerek Luca Pa­
cioli gerekse Leonardo da Vinci, Mantova Sarayı'nın konuklarıdır.
Yazıbilim uzmanlarının yürüttüğü çalışmalar kitaptaki satranç tah­
tası zeminindeki desenlerin metinleri kaleme alan yazarınkinden
farklı bir elden çıktığını belirlemiştir, bu nedenle kimileri bu elin
Leonardo'nunki olabileceğini öne sürer.43
1 508'de Luca Pacioli yeniden Venedik'tedir, 1 1 Ağustos'ta Rial­
to Köprüsü'nün ayaklarının dibindeki San Bartolomeo Bazilikası'
nda Ö klid'in Elementler eserinin beşinci kitabını yorumladığı unu­
tulmayacak bir konferans verir. Aralarında büyükelçiler, devlet
adamları, teologlar, Venedikli soylular ve filozofların44 da bulunduğu
500 kişi akın eder ve üzerindeki papaz kıyafeti dışında Hıristiyan
mütevazılığından hiçbir iz taşımayan Pacioli 94 ünlü dinleyiciden
oluşan bir liste açıklar. Listede dönemin ünlü yayıncısı Aldo Manu­
zio bulunur, ancak belki de henüz yeterince ünlü olmadıklarından ne
dostu Rotterdamlı Erasmus ne de (o günlerde Venedik'te olduğu bi­
linen) Albrecht Dürer yer alır. Her nasılsa, üç boyutlu geometrik
şekiller üzerine çalışmalarıyla ünlü Fransisken rahibinin, Eras­
mus'un Deliliğe Öv� eserindeki matematikçi tasvirinde merkezi bir
rol oynaması kuvvetle muhtemeldir. " Üçgenleri, daireleri, kareleri
ve girift surette birbirine karışmış birçok başka matematik şeklini
üst üste yığdıkları yahut bu şekillere savaş düzeninde dizilmiş harfler

43 G/i scacchi di Luca Pacioli. Evoluzione rinascimentale di un gioco matematico, Aboca Museum
Edizioni, Sansepolcro, 2007, s. 67.
44 il libro deD'arte di mn-catura, s. 14.
Ç İ FT TARAFLI KAY I T VE ABAKÜS 205

ekleyip bunları bin bir türlü birleştirip, gene birleştirerek en açık


şeyler üstüne karanlık perdesini gerdikleri, dinleyen cahillere bu
açık şeyleri anlaşılmaz bir hale soktukları vakit, sıradan halka ne bü­
yük bir hor görüyle bakarlar! '"''
Bir tüccara çift taraflı kaydın yeteceği sanılmasın. Onun seyyar
ve vesveseli hayatını dolduracak abaküs gibi finansal matematik ve
hatta ticari teknikler gibi başka şeyler vardır. Kısacası oturup çalış­
malıdır. Bunun iş için, kurlar arasındaki değişim oranlarını, (şehir­
den şehre değişen) ağırlık ve ölçü birimlerinin dönüşümlerini, seya­
hat ve gönderim yapmak için katlanılacak masrafların listesinin yanı
sıra hem gelişte hem de gidişte ödenecek vergileri içeren gerçek birer
elkitabı olan ticaret teamülleri çok faydalıdır. Bardi'lerin bankasında
önemli bir mevkide çalışan ve hatta Londra şubesini yöneten Floran­
salı Balduccio Pegolotti'nin 1 335 ile 1345 yılları arasında yazmış ol­
duğu kitap bu ticaret teamüllerinin atasıdır. Söz konusu tür, Ziba/do­
ne da Canal [Kanal'dan Eskizler] (bugün Yale Üniversitesi'nde muha­
faza edilen 14. yüzyıla ait elyazması) gibi örneklerle Venedik'te de
gelişir. Burada bile matematik problemlerini ("1 2 .62 1 libre demire
karşılık ne kadar karabiber elde edeceğiz?")46gerek ticari ("Ermeni
Krallığı ile Venedik'te, Laiaça'da•1 peynir, tuzlu et, sabun ve buna
benzer diğer şeyler satılır")•• gerek başka amaçlara ("biberiye yaprak­
larını kopar ve onları yatağına koy, böylece uykusuzluk çekmezsin")49
hizmet eden pratik çözüm önerileri takip eder. Sonrasında araya
gemi ve deniz araçlarının, binaların çizimleri girer.
Matbaanın icadıyla ticaret teamüllerinin yaygınlaşmasında, tıp­
kı tacir olmak isteyen gençleri hedefleyen abaküs kitaplarında oldu­
ğu gibi bir patlama yaşanır. Ö rneğin 1 503 yılında Bartholomeo
Paxi'nin Tariffa [Tariffa de pexi e mesure; Ağırlık ve Uzunluk Ö lçüleri

45 FJogio deUa pazzia, s. 89.


46 Zibaldmıe da Canal. Manoscritto mercantile del sec. XlV, (yay. haz.) Alfredo Stussi, Venedik
tarihine ilişkin kaynakların yayımlanmasından sorumlu komite, Venedik, 1967, s. 2 3 .
47 Eski adıyla Ayaş, günümüzde Adana'nın Ywnurtalık ilçesi. 1 2 . yüzyılın sonralarına ka­
dar Kilikya Ermeni Krallığı egemenliğindeki önemli bir ticaret limanıydı. (Ç.N.)
48 Ziba/dune da Canal. Marwscritto mercantile del sec. XIV., s. 6 1 .
49 Agy., s . 95.
206 PARA N I N İ C A D I

Çizelgesi] kitabı yayımlanır. Kitap alınacak mallar (Napoli'de fındık,


Recanati'de ceviz, Alessandria'da incir, Dalmaçya'da bal)50 hakkında
tavsiyeler ve kur değişim oranlarının yer aldığı tablolar içerir.
"Kabaca abaküs sanatı olarak da adlandırılan ticaret sanatını"5'
icra etmek isteyenlere yönelik abaküs kitapları dizisinin ilk kitabı
1478'de Treviso'da gün yüzüne çıkar. Venedik ve Floransa bu başlık­
ta yakınlaşırlar çünkü abaküs hocaları sıklıkla Floransalıdır (14. yüz­
yılın ortasına gelindiğinde Floransa kentindeki abaküs okullarının
sayısı altıyı bulmuştur) ancak kitapların büyük kısmı Büyük Kanal
kıyısında basılır. Söz konusu türün yazarları abaküs hocaları ile ka­
lem erbaplarıdır, kısaca aralarında hiç tüccar bulunmaz:52 Tacirlerin
yapacak bir sürü iş arasında oturup kalem oynatacak halleri yoktur,
onlar para kazanmalıdır.
NicolO Tartaglia yazdığı elkitabında 15 Mart 1 544 tarihinde Al­
man bir tiiccarın gündeme getirdiği bir vakayı aktarır: Augsburg
kentine 1 .900 altın eskudo göndermesi gerekmektedir, kurye bedeli­
ni ödeyip söz konusu meblağı nakit olarak mı göndermelidir, yoksa
komisyon ücretine katlanıp bir kambiyo senedi mi hazırlatmalıdır?
Yaklaşık 30 satır tutan oldukça basit işlemlerin ardından yazar kam­
biyo senedi seçeneğinin daha uygun olduğunu kanıtlar.sı Bunun dı­
şında, daha hızlı sahibi tarafından takip edilen sadakatsiz hizmetçi
örneği (sahibinin onu yakalaması ne kadar sürecektir?) gibi daha pek
çok pratik duruma yer verir. Bir diğeri kız ve erkek çocuklar arasında
paylaştırılacak bir miras davasıdır, işleri karmaşıklaştıran hermafro­
dit bir çocuğun varlığıdır,54 lakin bu sonuncusuna gerçek yaşamda ne
sıklıkla rastlandığını Tanrı bilir.
Girolamo Tagliente tarafından 1 554'te Venedik'te yayımlanan
Libro de abacho il quale inseg;na afare ogni ragione mercantile [Her Tür-

50 Bartholomeo Paxi, Tariffa de pexi e mesure, per Albertin da Lisbona, Venedik, 1 503, s.
45-46.
51 "Tra Venezia e Firenze: le scritture contabili", s . 1 7 .
52 Agy., s. 19.
53 Agy., s. 20.
54 Agy., s. 2 1 .
Ç İ FT TARAFLI KAY I T VE ABAKÜS 207

lü Ticari Hesabı Yapmayı Ö ğreten Abaküs Kitabı] adlı kitap hemen


her konuya dokunur: Daha açılışta karşılıklı yerleştirilmiş iki sayfa
ellerle sayıları işaret etme yöntemini gösterir. Böylelikle Rönesans
tacirinin ellerini kullanarak 9.000'e kadar sayabildiğini ve sayıların
bugün bizim yaptığımızın aksine parmakları kaldırmak suretiyle de­
ğil parmak bükülerek işaret edildiğini öğreniriz. Ö rneğin liraların,
paraların ve (hesap parası olan) piccolo'ların yanı sıra dukalık altınla­
rının, grosso ve (gerçek madeni para olan) piccolo'ların toplanması gibi
çeşitli işlemler öğretilir. Çok sayıda pratik probleme de yer verilir
("40 kürekli bir fusta Venedik'ten Kandiye'ye 18 günde gidiyor. Fus­
tanın 36 küreği olsaydı aynı yolu kaç günde alırdı? " - bu işlemleri
yapamayanlar için sonucu söyleyelim, 20 gün),55 kitabın belirli bir
kısmı geometriye, para birimlerine, ağırlık ölçülerine ve diğer dev­
letlerin ölçü birimlerine ayrılmıştır.
Abaküs işlemleri her zaman altın kazanmaya yardım etmez,
kimi zaman getiri demir cinsinden de olabilir. Tarihe (İtalyanlar
için) Pippo Spano veya (Macarlar için) Ozorai Pip6 adıyla geçen Flo­
ransalı Filippo Buondelmonti degli Scolari'nin başına gelenler bu­
nun bir örneğidir. Konuya girmeden önce, gerek Venedik'te gerek
Floransa'da ticaret okullarından sonra bir şirkette, tercihen yurtdı­
şındaki bir şirkette staj yapma zorunluluğu bulunduğundan bahse­
delim. Dolayısıyla Toskanalı genç muhasebeci, Macaristan'ın Ester­
gon kentinde ikamet eden bir hemşerinin şirketinde staj yapmaya
gönderilir. Delikanlı oldukça uyanık ve akıllı olmalı ki geçirdiği bir­
kaç yıldan sonra kentin piskoposunun hazinedarlığını yapmaya baş­
lar. Ancak papaz cübbeleri zerre kadar ilgisini çekmezken zırhlar
başını döndürür. Macaristan'ın savaş kahramanı olmayı başarır
(Bosna ve Sırbistan'ı fetheder, 141 1-141 2 'de Türklere karşı kazanır ve
ardından Venediklileri de yenilgiye uğratır) ve İ mparator [Lüksem­
burglu] Sigismund'un hayatını kurtarır.56
Elbette muhasebecilerin ışık saçan savaş kahramanlarına dö-

55 Girolarno Tagliente, Lihro de abacho il quak insegna a fare ogni ragione mercantik, Gio­
vanni Padovano, Venedik, 1 5 54, s. 5 3 .
56 "Tra Venezia e Firenze: le scritture contabili", s. 15.
208 PARAN I N İ C A D I

nüşmesine pek sık rastlanmaz (yine de düşünülürse tersi daha da ola­


naksızdır) ve 16. yüzyılda bir muhasebe kılavuzu yazarı olan Giovan­
ni Maria Memmo şu satırları yazarken büyük ihtimalle aklında Pip­
po Spano yoktur: "Tüccarlar evlatlarını daha küçük yaşlardan itiba­
ren ticaretin silahları olan harflere ve aritmetik sayılara alıştırmalı­
dır."57 Kimileri sayılarla uğraşırken kimileri kılıç sallamaktadır, so­
nuçta hepsi birer silahtır.

57 "Tra Venezia e Firenze: le scritture contabili", s. 1 6.


9

TASARRUFLAR VE YAT I R I M LAR

Birisi lütfen İsviçrelilere İsviçre bankalarını onların icat etme­


diğini söylesin. Bu türden kurumlar 14. yüzyılda Venedik'te bulunu­
yor ve İtalyan derebeyleri tarafından varlıklarını güvenceli bir yerde
saklamak amacıyla kullanılıyordu. Camera Del Frumento [Buğday
Odası] adı verilen bu kurum ilkin söz konusu tahılın alım satım iş­
lemlerine nezaret etmek amacıyla kurulmuştur. Coğrafi koşulların
üretimine el vermediği buğday stratejik bir öneme sahiptir ve bu ne­
denle ihracına ancak uzun diplomatik temaslardan sonra izin verilir. 1
Venedik'in başka yerlerde sıkça yaşananın aksine asla kıtlık çekmedi­
ği düşünüldüğünde söz konusu kurumun başarısı takdire değer. Ama
kurum öylesine etkin çalışır ki kısa sürede arıların bala üşüşmesi gibi
tasarrufları kendine çeken, devlete ait bir tür güvenli kasa -dahası
kamu maliyesi aracı-2 hüviyeti kazanır. 14. yüzyılın başından itiba­
ren Camera fiilen mevduat kabul eden bir bankaya dönüşür, bunları

Gino Luzzatto, Sturia ecrmomica di Venezia daO'XI al XVI secolo, Centro intemazionale
delle ani e del costume, Venedik, 1 96 1 , s. 54.
2 The Venetian Momy Market, s. 364.
210 PARA N I N İ C A D I

saklar ve faiz öder. Günümüzün vadeli mevduat hesaplarına benzer


şekilde bir tür tasarruf sandığı işlevi görmesi sayesinde daha yüksek
faiz oranları garanti eder: Paranın çekilmek istendiği tarihten altı ay
önce bildirimde bulunmak gerekir.3 Ö te yandan Venedik devleti
yurttaşlarına borçlanır ve bunları piyasa koşullarında geri ödemeyi
taahhüt eder. Camera böylelikle bir nevi kamu bankasına dönüşür ve
risk almak istemeyen ve paralarını yurtdışına taşıyan kimi yabancı
derebeylerinin bile güvenini kazanır: İ ktidardan indirilip indirilme­
yeceklerini kim bilebilir.
Trento yöneticisi Guglielmo da Castelbarco 1 3 16 yılında Sere­
nissima'nın Trento kenti yurttaşlarına karşı olası yaptırımlarından
hariç tutulması şartıyla Venedik'e mevduat yatırma talebinde bulu­
narak kapıyı açar.• Bu talep, tıpkı yakın zamana kadar İ sviçre'nin
yapmakta olduğu gibi yatırılan mevduatların yasal eylemlerden bağı­
şık tutulacağı yönünde bir karar alan Venedik yönetimini rahatsız
etmez. Tıpkı yüzyıllar sonra İ sviçre bankalarının deneyimlediği gibi
Venedik devletinin kasalarına yüklü miktarda yabancı sermaye gir­
meye başlar. İ stediği garantiyi alır almaz Guglielmo'nun yatırdığı
miktar hayli göz alıcıdır: Elçisi Venedik dojunun temcilsilerinden
biriyle Verona'da buluşur ve tanıklık etmeleri için çağrılan genişçe
bir grup Domeniken rahibinin huzurunda 24 ay vadeyle 20.000 flo­
rini teslim eder.5
Birkaç yıl sonra (1323) sıra Padova derebeyi Marsilio da Carra­
ra'dadır. Onursal vatandaşı olduğu yakındaki lagün kentine hatırı
sayılır meblağda para yatırır.• Ama aynı yüzyılın sonlarına doğru,
Venedik yönetiminin aklından intikam alma fikrini çıkarmayı ga­
rantilemek için tahttan uzaklaştırıp hapse tıktığı akrabası Fancesco
Novello da Carrara'yı iki oğlu Jacopo ve III. Giacomo'yla birlikte
boğdurmaktan çekinmez.
Camera'ya Verona Derebeyi II. Cangrande della Scala'dan da

The Venetimı Money Market, s. 366.


4 Agy., s. 367.
Agy., s. 368.
6 Agy., s. 369.
TASARRU FLAR VE YAT I R I M LAR 211

para gelir: Onun yatırdığı mevduat, erkek kardeşi Cansignorio tara­


fından öldürülüşüne dek (1359) artmaya devam ederek diğerleri için­
de en önemlisi olur. Milano Derebeyi Ludovico Visconti, Urbino
Derebeyi Pandolfo Malatesta, Mantova Derebeyi Ludovico Gonza­
ga da likit varlıklarını Venedik'te güvence altına alır - hayatta ne
olacağı bilinmez.
Elbette Ortaçağ'ın bu İsviçre bankası türünden kurumu yalnız­
ca hükümdarları değil aynı zamanda diğer her türden insanı kendine
çeker: Örneğin önceki bölümlerde anılan Rainaldo degli Scroveg­
ni'nin banker oğlu Enrico veya ünlü bir koleksiyoncu ve açık ki çok
zengin bir adam olan -1374'te öldüğünde Verona Derebeyi Cang­
rande'den sonra en büyük ikinci mevduat hesabına sahiptir- Trevi­
so'lu noter Oliviero Forzetta.' Veya Vicenza'lı Pietro "Nana"' da
Marano - böyle adlandırılmasının nedeni gerçekten de cücelikten
mustarip oluşudur, ancak aynı zamanda degli Scaligeri'lerin danış­
manıdır, I. Mastino tarafından soyluluk payesi verilmiştir, bir muk­
rizdir, sanat eserleri sipariş eder (Vicenza kentinde bulunan San Lo­
renzo Bazilikası'nın ana giriş kapısı üzerindeki yarım ay şeklindeki
açıklıkta, olanca kısalığıyla resmedilmiştir) ve kendisine 1 329'da Ve­
nedik vatandaşlığı verilmesini sağlayacak kadar zengindir.
Venedik'in Dalmaçya'daki Zara kenti ve civarını kontrol etmek
için Camera'nın nasıl kullanıldığı düşünüldüğünde bankaların poli­
tik bir enstrüman olarak kullanılması da günümüze ait bir yenilik
değildir.
1 341 yılında günümüz Hırvatistan sınırları içinde kalan iki soy­
lu kıyasıya bir mücadeleye tutuşurlar. Biri on yıl kadar önce Venedik
vatandaşı olmuştur, diğeriyse San Marco Cumhuriyeti'nin eski bir
müttefikidir. Krbava kontu olan ilkinin adı Gregorio Curiacovich,
Dalmaçya hinterlandının kontrolü için kilit önem taşıyan Knin Ka­
lesi'nin kontu olan ikincisinin soyadı Nelipich'tir (ön adını bilmiyo­
ruz). Dalmaçya hinterlandının bu dağlık bölgesinin Ağustos 1995'te

7 The Venetian Money Market, s. 382.


8 (İt.) Cüce. (Ç.N.)
212 PARA N I N İ C A D I

Hırvatistan'ın ayrılıkçı Sırp Krajina Cumhuriyeti'ni yeniden ilhak


ettiği Oluja (Fırtına) operasyonunun da merkezinde yer aldığı göz
önüne alınacak olursa Knin'in stratejik önemi hiç azalmaz. Nelipich
yenilir ama barış şartları gerçekten de ağır sayılmaz: Camera'ya her
zamanki faiz üzerinden (yüzde 5) ve her zamanki şartlarla para yatı­
racaktır. Bunun karşılığında Venedik ona ve mirasçılarına vatandaş­
lık vermeyi garantiler. 1 357'de Macaristan'la yapılan savaşın ve Dal­
maçya'nın kaybedilmesinin ardından geriye bu aileden kimse kal­
maz; yatırılan mevduat hak talebinde bulunan bir mirasçının çıktığı
1 394 yılına dek dondurulur. Venedik yönetimi talebin haklılığını
tartışmaya açmaz ancak mirasçının meşru hak sahibi olup olmadığı­
nı belirlemek için araştırma yapılmasını emreder.•
Venediklilerin 1409 yılında Zara kentini Macarlardan geri al­
masından iki yıl sonra hayli huzursuz bir adam olan Bosna voyvoda­
sı ve Hum grandükü Sandalj Hranic KosaC:ı, Venedik Cumhuriye­
ti'ne Dalmaçya hinterlandında yer alan Ostrovica ve Skradin toprak­
larını satar ve satış bedeli olarak ödenecek paranın bir kısmının Ca­
mera'ya yatırılmasını ister. Daha ziyade bir sihirbazlık gösterisini
andıran bir para aktarımı sahnelenir: Sandalj'ın Venedik'teki elçile­
rinin mevduat hesabı açmak için nakit paraya ihtiyacı vardır lakin
paranın tamamı halen Zara'dadır. Böylece Venedik yönetimi adlarını
bilmediğimiz (ama kesinlikle böyle bir talebe hayır demeyecek olan)
bankerlerden söz konusu diplomatik temsilcilere görevlerini tamam­
layıp evlerine geri dönebilmeleri için gereken paranın borç verilme­
sini talep eder. İlgili meblağ fiilen yatırılır, ama hükümet söz konusu
meblağı Camera'dan kamu borçlanması olarak talep eder ve bu para­
yı bankerlerin vermiş olduğu krediyi geri ödemek için kullanır. '0
Koltukları sallantıda olan derebeylerinin yanı sıra, kalpleri he­
yecanla çarpan genç kızlar da odaya başvurur: Çeyizler, yatırılan
mevduatın önemli bir bölümünü teşkil eder. Dönemin babaları için
kız evlendirmek ciddi ölçüde baş ağrıtıcıdır. Doğru kocayı seçme
derdi bir yana (kızcağızın kendi kısmetini kendi seçmesini elbette

9 The Venetian Money Market, s. 390.


10 Agy., s. 393.
TASARRU FLAR VE YAT I R I M LAR 21 3

konu bile etmiyoruz) evlilik son derece pahalıya patlar. Bu nedenle


Venedikli genç kızların önüne bir yol ayrımı konur: Maritar veya
monacar yani kocaya varmak veya manastıra kapanmak. Genellikle
bir tek kızın evlenmesini sağlayacak üç-beş kuruş bulunur, diğerleri
manastıra yollanır (ikinci ve sonrasındaki kız çocukları rahibe olma­
yı diledikleri her şeyi yapma şartıyla kabul eder, bu nedenle Vene­
dik'in rahibe manastırları göz açıp kapayıncaya kadar özellikle de
şehevi günahlardan arınılan değil bizzat işlendiği yerler halini alır).
Çeyiz kadının mülkiyetindedir ve kocası ancak değerince bir
garanti vermesi halinde bu parayı yatırım amaçlı kullanabilir, söz
konusu garantinin en yaygın şekli bir gayrimenkul göstermektir, an­
cak bu satılmışsa çeyize eş miktarda nakit bulmak gerekir. Sonuçta,
çeyizlik olarak yatırılan paranın getirisinin yüzde 5, yani Venedik
vatandaşları ve yabancılar için uygulanan (sırasıyla yüzde 4 ve 3, an­
cak önemli şahsiyetlerin daha yüksek faiz oranları elde edebildiğini
yukarıda görmüştük) oranların üstünde olduğu düşünüldüğünde hiç
de fena bir fikir değildir. 1 1
Kızlarının çeyizlerini güvenceye almak yalnızca Venedikli de­
ğil yanı zamanda Floransalı babaların da derdidir ve yaklaşık bir asır
sonra (1425) Toskana'nın bu kentinde Monte Delle Doti [Çeyiz San­
dığı] veya Monte Delle Fanciulle [Genç Kız Sandığı] isimleriyle anı­
lan sandık kurulur. Esasen hükümetin aklını genç kızların evlilikle­
rinden bambaşka bir şey kurcalamaktadır: Milano'ya karşı girişilen
savaşı finanse etmek için acilen kaynak bulmak. Çeyiz mevduatları
bulabildikleri en iyi çözüm olur. Gerçekten de başlarda yaşanan du­
raksamaya karşın 15. yüzyılın ortasında Monte kentin en önemli
kamu finansman enstrümanlarından biri halini alır (1545'te kapatı­
lacaktır).12 Ancak 1433 'te getirilen değişikliklerin ardından sistem
kusursuzca işlemeye başlar. Temelde en yüksek getiri oranını garan­
tilemek amacıyla beş, yedi buçuk, on bir veya on beş yıllık vadelerle
mevduat yatırılması söz konusudur. Örneğin yedi buçuk yıl vade ka-

11 The Venetian Money Market, s. 395.


12 Julius Kirshner, Anthony Molho, "The Dowry Fund and the Marriage Market in Early
Quattrocento Florence", Joımıai ofModern Hiswry, 1978, Cilt 50, s. 403-404.
214 PARA N I N İCADI

lan bir mevduatın getiri oranı yüzde 20,96'ya ulaşır. Vade sonu değe­
ri çeyiz olarak kullanılmak üzere çekilir, Monte'ye 100 florin yatıran
bir genç kız, evliliğin gerçekleşmesi şartıyla 15 yıl sonunda 500 flo­
rine sahip olabilecektir. Bu süre içinde genç kız ölürse vadeye yatılan
para babasına iade edilir, eğer manastıra kapanırsa çeyiz manastırın
mülkiyetine geçer (babası da hayatını kaybetmişse mülkiyet hakkı
erkek kardeşlere, yaşayan ne baba ne de erkek kardeş kaldıysa beledi­
yeye geçer; sanki anneler ve kız kardeşler hiç var olmamışlar gibi
kadının hiçbir yerde adının geçmediğine dikkatinizi çekerim). Geti­
ren bu değişiklikler sayesinde Monte olağanüstü bir başarı kazanır:
Yalnızca iki ayda -1433 Mayıs ve Haziran'ı- toplam değeri 70.000
florini bulan 879 mevduat yatırılır. ıı
Söz konusu kuruma ait kayıtlar neredeyse kayıpsız elimize ulaş­
tığı için 120 yıllık tarihinde toplam 32 .000 mevduat hesabı açıldığını
biliyoruz. Monte, kızlarının çeyizlerini korumak isteyen Floransalı­
ların başvurduğu başlıça araç halini alır. Pek çok genç kız bundan

yararlansa da herkesin �rişebildiği bir araç değildir: Mevduatların
üçte ikisi Capponi, Medici, Pazzi, Strozzi gibi önde gelen ailelere
aittir. 14 Yönetici sınıfların başvurduğu bir enstrüman oluşunu -Ce­
nova'daki Monte di Piera'nın kurucusu- Fransisken rahip Chivas­
so'lu Angelo Carletti de, çeyiz sandığını faiz suçlamalarından koru­
mak için 1495'te sarf ettiği şu sözlerle dolaylı yoldan doğrular: Kade­
rin talihsizliğine uğramış tüccarların zavallı kızları niçin hiç evlene­
meyip günah batağına düşsünler. 15 Buradan da anlaşılacağı gibi
Monte'den gelecek çeyiz gelirlerini bekleyen genç kızların büyük
bölümü tüccar ailelerin mensubudur.
Sandığın ilk 20 yılında yatırılan miktarın ortalaması 71 florin­
dir ve asgari 2 azami 583 florinlik mevduatlardan oluşur; mevduat
sahibi genç kızların yüzde 77,7'si evlenirken (ortalama 18,3 yaşında)
yüzde 19,5'i hayatını kaybeder, yüzde 2 ,6'sı manastıra kapanır. Tek
bir talihsiz vaka kayıtlara düşülmüştür: Genç kız evlenir ama "fizik-

13 "The Dowry Fund and tlıe Marriage Market in Early Quattrocento Florence'', s . 408.
14 Agy., s. 414.
15 Agy., s. 434.
TASAR R U FLAR VE YAT I R I M LAR 215

sel bozukluk" nedeniyle gerdeğe girilemez ve dolayısıyla çeyiz bede­


li belediyeye aktarılır. 1• Aile kurumu kendi başına bir zenginliği ifade
eder ve Floransalı genç kızların çeyizlerinin toplandığı bu sandık,
mali açıdan bakıldığında da ailevi bağların güçlendirilmesi kavra­
mıyla kusursuzca örtüşür.
Gerek Venedik'in Camera Del Frumento'su, gerekse Floran­
sa'nın Monte Delle Doti'si kısa sürede kamu finansmanı araçlarına
dönüşen tasarruf mevduatlarını teşkil eder. Söz konusu dönemde ta­
sarrufların güvenli şekilde saklanması için banka hesabı açma alış­
kanlığı yoktur. Genel itibarıyla bankalara para yatıranlar karşılığın­
da bir şey beklememektedir, ancak bu ciddi istisnalar olmadığı anla­
mına gelmez.
Gerçekten de 1 3 . yüzyılın sonlarına doğru "takdir yetkisine bi­
naen" 1 7 mevduat hesapları belirmeye başlar, adından da anlaşılacağı
gibi bağnazlığın faiz karşısındaki katı tutumunun dikkatini çekme­
mek üzere üzeri örtülü olarak faiz geliri vermenin akıllıca bir yoludur.
Uygulamada faiz ödemesi bir hediyeymiş gibi gösterilir: "Hesap sahi­
binin alacağı faiz geliri bankerin takdirine kalmıştır ve bu nedenle de
üzerinde anlaşılmış bir ödeme değil bir hediyedir." 18 Faiz oranı sabit­
lenmediğinden biriken faiz yıldan yıla farklılık gösterir ve dahası he­
saplanır hesaplanmaz anaparaya eklenir: Sermayenin büyülü şekilde
arttığını görmek hakiki bir zevktir, zira söz konusu finansal işlem
"yılbaşı kutlaması" 1• adıyla bilinir. Pek karşılaşılan bir durum olmasa
da banka zarar ederse yıl sonu ikramiyesi de verilmez. Teologlar -açık
konuşmakta fayda var, yalnızca bazıları- sessizliklerini korur: Karın
nasıl elde edildiği açık olmadığından faizden bahsedilemez.
İtalyanların niçin Rönesans'ın en büyük bankerleri sayıldığı
şimdi açık olsa gerek: Papayı bile aldatabildikten sonra, gerisi hikaye­
dir. Buna karşın Kuzey Avrupa'nın faizi özgürce kullanabilmesi için

16 "The Dowry Fund and the Marriage Market in Early Quattrocento Florence" s. 4 1 2 -
414.
17 " Le tecniche bancarie", s . 549.
18 La fortıma dei Medici, s . 2 3 .
19 11 mercante italiano ne! Medioevo, s. 2 8 .
216 PARA N I N İ C A D I

çok zorlu ve karmaşık bir süreçten geçmesi, Reform'u gerçekleştir­


mesi gerekecektir.
Sözleşmeler, içinde yol almayı ve gerçekte neden bahsedildiğini
anlamayı zorlaştıran örtülü ve karmaşık bir dil kullanılarak hazırla­
nır. Fransa kralının danışmanı ve mabeyincisi, Bouchage Beyi Ym­
bert de Batarnay 1478'de Medici'lerle bir sözleşme imzalar: İ lk bakış­
ta kar ortaklığına dayalı sıradan bir iş ortaklığı anlaşmasıdır. Ancak
gerçekte Lyon'da veya Medici'lerin şubesinin bulunduğu herhangi
bir İtalyan kentinde ödenebilir "faiz gelirli bir mevduat sertifıkası­
dır.'"0 Ö nde gelen şahsiyetler, ruhban sınıfının büyükleri, kraliyet
yüksek memurları bir taraftan kendilerine yüksek bir getiri garanti­
leyen diğer taraftan kendi ülkelerinde işler ters giderse varlıklarına el
konması riskinden uzak şekilde yurtdışında paraya çevrilebilirlik im­
kanı tanıyan uluslararası bankerler nezdindeki gizli hesaplarına para
yatırırlar.
Rönesans adamının (ve de kadınının) tasarruf eğiliminin ne ol­
duğunu bilmiyoruz. Kişinin varlıklarını sağlama alması yönündeki
en yaygın sistemin yastık altı (bildiğimiz türden yataklar henüz kul­
lanımda olmadığından ve saban yatakları kullanıldığından kelime­
nin mecaz anlamıyla elbette) birikimleri olması kuvvetle muhtemel­
dir. Ticaret kentlerinde banka hesabı bulunması yaygındır ve hesap
sahiplerinin günümüze ulaşan kayıtları bizlere gösteriyor ki banka­
lara zanaatkarlar, dullar ve halktan kimseler de gitmektedir. Sermaye
üzerinden elde edilen getiriler saklı tutulsa da bilinen şeylerdir. Bu­
nunla birlikte banka hesabında para bulundurmak yatırımdan ziyade
tasarrufu amaçlamaktadır. Teoride mevduatlar kazanç getirmez ve
banka bu mevduatları aktif işlemlerinde kullanamaz, lakin sıkça tam
tersi gerçekleşir. Faiz yine de standart bir uygulama değildir, kuralı
bozmayan bir istisna olarak 1498'de iflas eden Venedik bankası Gar­
zoni'nin "bankoya para çekmek için" mevduat üzerinden yüzde 3 faiz
vermesini gösterebiliriz.21 Ancak iflaslara ayırdığımız bölümde gör­
düğümüz gibi bu da bir çözüm olmamıştır.

20 J/ ba11CO Medici, s. 1 5 ! .
21 " Il banco pubblico a Venezia", s . 3 1 5 .
TASARRU FLAR VE YATI R I M LAR 217

Mali tasarruflar ağırlıkla, daha ileride bahsedeceğimiz kamu


borçlanma senetlerinin satın alınması biçiminde gerçekleşir. Her ha­
lükarda güvenli bir yere sağlam bir kasa dolusu altın emanet etmek
oldukça yaygın bir deneyimdir. Ö rneğin Venedik'in en zengin aile­
leri likit varlıklarının bir kısmını darphanenin güvenli kasalarında
saklardı. Napoleon 1797'de Venedik Darphanesi'ni yağmaladığında
kamu fonlarının yanı sıra Venedikli özel kişilerin mevduatlarına da
geri vermeksizin el koyar. 1 100 yıllık tarihi boyunca bu lagün kenti­
ne eli silahlı ayak basan ilk yabancı asker olarak şu tehdidi savurur:
"Venedik devleti için bir Atilla olacağım." Sözünü de tutacaktır.
10

ÖFKELİLER İTALYAN LARA KARŞ I

İtalyan dendiğinde akla gelenler: pizza, mandolin, spaghetti,


mafya. Bunun bir yenilik olduğu düşünülmesin. Ortaçağ'da da du­
rum aynıydı. Pek tabii birebir bu kelimeler kullanılmasa da temel
kavram aynıydı: Lombardlar, paragöz tefeciler, o aşağılık meslekle­
rini icra ettikleri yerlerde yaşanan her türlü sefilliğin kaynağıydılar.
Yeri geldi yürütülen savaşları finanse etmek amacıyla para keselerine
el koyan kralların gazabına uğradılar, yeri geldi dükkanlarını ve ev­
lerini yağmalayanlar doğrudan doğruya halk oldu. Hemen belirt­
mekte fayda var ki tıpkı Yahudiler gibi Lombardlar söz konusu oldu­
ğunda da tefeci kimlikleriyle önce el ele yürüyen daha sonra bunun
da önüne geçen bir günah keçisi rolünden söz edilir. Her ikisi de -
Lombardlar ve Yahudiler- "vazgeçilmez ve ebedi düşman'" olarak
tasvir edilir, ağır yaptırımlarla ezilir ancak asla tümden yok edilmez
çünkü kilisenin kamuoyu önünde parmakla gösterilecek günahkar­
lar olarak açıktan tefecilik yapanlara ihtiyacı vardır. Faaliyet göster-

"Il credito al consumo in Europa: dai lornbardi ai Monti di pietiı", s. 6 1 2 .


220 PARA N I N İ C A O I

meye devam ettikleri sürece Lombardlar yalnızca Hıristiyan toplu­


munu lekelemekle kalmayıp, parçası oldukları bu toplumu içeriden
de çökerttikleri için Yahudilerden de beter günahkarlar olarak adde­
dilir. 2 Ancak temel bir fark vardır: İtalyanlar için toplumsal olarak
kabul edilebilir sınıflara geri dönmek kolayken -meslek değiştirmek
ve herkes gibi Hıristiyan olmak yeterlidir- Yahudiler doğal olarak
Yahudi olarak kalacaktır - bu hikayenin nasıl sonlandığını maalesef
iyi biliyoruz.
Ortaçağ Avrupa'sında İtalyanlara çizilen imaj, 19. ve 20. yüzyıl­
ların Amerika'sında sanki iki ayrı ülkeden geliyorlarmışçasına bir
yanda non-whitei' olarak damgalanan ve zor işlerde çalışmak zorun­
da olan göçmenlerle, diğer yanda her türlü taltifle karşılanan opera
sanatçıları ve orkestra şeflerinin durumuna yakından benzemekte­
dir. Rehinle borç veren küçük mukrizler sinsi sömürücüler olarak
aşağılanırken -Bonsignori'lerden tutun da Medici'lere kadar- bü­
yük bankerler saygı ve kendilerinden duyulan korkunun tadını çı­
karmaktadır.
İtalyanlara beslenen horgörü hemen yere eşit dağılmıştır: Gü­
nümüze ulaşan belgelerde de bunların izleri fazlasıyla bulunmakta­
dır. İşlerin sarpa sardığını anlar anlamaz hızla pılıyı pırtıyı toplayan
Lombardların duyduğu hakiki korkunun tanıklıkları da vardır. Ö r­
neğin Almanya'nın Duisburg kentinde 1349 Ekim'inde Yahudilerin
su kuyularını zehirlediği söylentisi yayıldığında İtalyan kökenli Bar­
tolomeo Abelloneo en kısa zamanda ortadan kaybolabilmek adına
kenti de yurttaşlarını da mahkemeye vermekten kaçınarak geri
ödenmemiş bir borç senedini kaybetmeyi tercih eder. 4 (Sonrasında
İtalyanlar Duisburg'da kendilerinden epeyce söz ettireceklerdir: 1 5
Ağustos 2007'de Kalabriya menşeili "'ndrangheta" mafya grubu­
nun hesaplaşmasında bir İtalyan restoranındaki akşam yemeği çı­
kışı -hepsi Kalabriyalı- altı kişi öldürülür.)

2 "Il credito al consumo in Europa: dai lombardi ai Monti di pieta'', s. 62 1 .


3 (İng.) Beyaz olmayanlar. (Y.N.)
4 "Lombardi tra il Reno e la Mosa: tentativo eli un bilancio provvisorio", s. 96
ÖFKELİLER İTA LYA N LARA KARŞI 221

İtalyanlar Barselona'da da iyi bir şöhrete sahip değildir: Aragon­


lu Jaime 1265'te tüm Lombardlar, Floransalılar, Lucca'lı ve Siena'lı­
ların ülkeden sürülmesini emrederken 1 326 yılında bütün "Toska­
nalı İtalyanlar"' ülkeden ayrılmak zorunda kalır. 142 l 'de başkahra­
man bir kez daha Katalan kentidir, belediye başkanı kendini ticaret
zanaatına övgüler düzmeye vermişken durup İtalyanların hayali
kambiyo ve ters kambiyo senetleri icat ederek bu sanatı bozup kirlet­
tiğini sözlerine ekler.• Birkaç on yıl önce Kral Aragonlu Martin tara­
fından benzer düşünceler dile getirilir: "O büyük finansal güçleri ve
o ince hile ve hurdaları ve o uğursuz senetleriyle İtalyanlar ticaret
yaptıkları bütün toprakları yiyip yutarak fakirleştiriyor.'" İtalyan
karşıtı yaptırımları sistematik bir düzene oturtan her halükarda
Fransızlardır.
Kısa bir giriş: İtalyanlar kendilerini ancak 14. ve 15. yüzyıllarda
bu şekilde tanımlamaya başlar, sonuçta kendilerini yabancıların an­
titezi olarak sunarlar.' Tam da bu dönemde Giovanni Boccaccio, De­
cameron'da kutsal topraklardaki Akka kentine giden Liguryalı tücca­
rı betimlerken, "Oraya Sicilyalı, Venedikli, Cenevizli ve İtalyan tüc­
carları gelmişlerdi. Onlarla dostluk kurdu," diye yazar.
Fransa'da halihazırda Kral Saint Louis konuya çoktan eğilmiş­
tir: Tebaasının tefecilik nedeniyle yoksul düştüğünü fark edip Lom­
bard mukrizlerin tamamının sürülmesini emrettiğinde 1269 yılının
Ocak ayındayızdır. Kral yalnızca meşru olmak kaydıyla• (yasal ve
yasal olmayan arasındaki sınırın geçirgenliği geniş bir gri alanda ha­
reket imkanı tanır) gösterilen ticari faaliyete müsamaha gösterir. El­
bette mesele bununla kalmaz: Kral III. Philippe [Cesur Philippe]

5 Luca Mola, "Traffici, mercanti, viaggiatori sullo scorcio del Meclioevo", ltaliani e stra­
nieri ne/la tradizione letteraria, Montepulciano Kongresi Tutanaklan, 8-1 O Ekim 2007,
Salemo eclitrice, Roma, 2009, s. 45 .
6 "La banca, la lettera eli cambio e il commercio intemazionale", s. 64.
7 "Traffici, mercanti, viaggiatori sullo scorcio del Meclioevo", s. 45.
8 Alessandro Barbero, "Italiani e stranieri: la noviti'ı di un'antitesi", ltaliani e stranieri ne/la
tradizione letteraria, Montepulciano Kongresi Tutanaklan, 8- 10 Ekim 2007, Salemo
editrice, Roma, 2009, s. 30
9 "1 lombarcli e i problemi del credito ne! regno di Francia nei secoli XIII e XIV", s. 3 1 .
222 PARA N I N İ CA D I

1277'de ansızın ulvi bir kalp çarpıntısına kapılır ve Papa IX. Grego­
rius'un faiz karşıtı yasakları yenilemesinin akabinde bütün İtalyanla­
rı hapse atar. Elbette Kral ili. Philippe bu tutkusunu imandan geli­
yormuş gibi gösterse de işin ucu cüzdanına (dahası kronolojik bir
hatadan kaçınmak istersek kesesine dememiz gerekir zi_ra banknotla­
rın zamanı daha gelmemiştir) dokunur ve Lombardlar uygun bir
kefalet ödemesi karşılığında özgürlüklerine kavuşur. Floransalı va­
kanüvis Giovanni Villani şöyle yazar: "Kralın bu hamleyi dürüstlü­
ğünden ziyade açgözlülüğünden yaptığı açıktır."'° Kefalet ödendik­
ten sonra "tüccarların büyük kısmı önceki gibi ticaret yapmak için
ülkede kalır."11
Ancak kelimenin tam anlamıyla kar amacı güden bir etkinlik
olarak Lombardları cezalandırmaya girişen Kral Yakışıklı Philippe'
tir. Onun devrinde Paris kentinde kalıcı olarak ikamet edenlerin
sayısı yaklaşık 200'dür ve pek çoğu aslen Toskana kökenli (Siena,
Lucca ve Floransa) 1 2 olduğundan sadece ismen Lombarddırlar.
1 299'da onları yığınlar halinde tutuklatır ve mallarına el koyar,
ardından işin tadına varınca 1 3 1 2 yılına dek bu muameleyi üç kez
daha tekrarlar. X. Louis [İnatçı Louis] 1 3 1 5 'te tahta yeni oturmuş­
tur ki kafayı Lombardlara takar: Yalnızca dört Fransız kentinde
ikamet etmelerine izin verir ve onları vergiye boğar. Her iki ardılı
da aynını yapar ve canları istedikçe mal ihraç etmelerini de yasak­
lar. Üstelik Kral iV. Charles [Güzel Charles] bir adım öteye geçe­
rek İtalyanları üç kategoriye ayıran bir yasa çıkarır: Champagne
fuarlarına katılan şirketlere ortak olanlar hoş karşılanır; tefecilik
yapmamak kaydıyla Fransız kadınlarla evli tüccar ve hancılara mü­
samaha gösterilir; rehin karşılığı borç verenlere ise üç ay içinde
ülkeden ayrılmaları buyrulur. 13 İtalyanlara sıkılacak limon gözüyle
bakılmaktadır.
Valois Hanedanı'ndan Kral VI. Philippe gelir, limonun suyunu

10 11 mercante italiano nel Medioevo, s. 16.


11 Agy.
12 s. 48.
13 "1 lombardi e i problemi del credito ne! regno di Francia nei secoli XIII e XIV" , s . 3 3 .
ÖFKELİLER İTALYAN LARA KARŞI 223

içmeyi bırakın kabuğunu da yemeye niyetlidir. 1 329 Kasım'ında


İtalyanları zindana atar ve bu zavallılar (elbette kelimenin mecazi
anlamıyla) hapiste yaralarını sararken, Philippe ülkenin dört bir ya­
nına ulaklar salıp İtalyanlara karşı husumeti olan akla gelebilecek
herkesin tanıklığına başvurulmasını ister. Bu zavallılar özgürlükle­
rine kavuşmak ve yeniden iş yapabilmek için son on yılda haksızca
elde edilmiş -yani kredi faaliyetinden gelen- karlarını iade etmek ve
miktarı kralın takdirine kalmış bir ceza ödemek zorunda kalır; bu­
nun yanı sıra kralın tartışma götürmez emriyle 1 33 0 Ocak'ından
geçerli olmak kaydıyla alacaklı oldukları borçların ödemeleri yüzde
25 oranında azaltılır ve dört ay ertelenir. Aşağıdaki satırların yazarı
Pistoia'lı tacirin ne denli perişan olduğu anlaşılır: "Burada paramız
kalmadı ve başımıza örülenlere karşı kendimizi savunabilmemiz
için kimsenin bize bir ödeme yaptığı yok." 14 Bir noktada, rehin kar­
şılığı borç veren bankoların kamuya açık yerlerde bulunmasını ya­
saklayan 1 323 tarihli Cambrai Rahipler Meclisi'nin kararından an­
laşılacağı üzere kilise de işe müdahil olur. 1 5
Şurası açık ki herkes birkaç yıl rahat bırakılmak adına zar zor
kazanılmış parasını çıkarıp teslim etmeye niyetli olmadığından çev­
re krallıklara gidenlerin sayısı giderek artar. Daha elverişli koşullarla
karşılaşsalar da her şeyin sütliman olduğu düşünülmesin: Brabant
Dükü ili. Henri 1261'de Yahudi Lombard ayrımı gözetmeksizin bü­
tün tefecileri topraklarından sürer. 1• Ardıllarından biri olan II. J ean
ikili oynar: 1 306'da Lombardların Brabant topraklarındaki faaliyet­
lerini meşru ilan eder ama ardından sözünden cayar ve altı ay sonra
Papa VI. Clemens'e bahsi geçen faaliyetin durdurulması talebinde
bulunur. Bu hareketiyle çift taraflı bir avantaj elde etmeyi amaçla­
maktadır: Papa üzerinden Lombardlara olan borçlarından kurtul­
mak ve yeniden çalışma imtiyazları için ödenecek bedelleri cebe in­
dirmek. 11 Prensler bu yöntemi bir yandan mümkün olan her fırsattan

14 il mercante italiano ne/ Medioevo, s. 17.


15 L 'wmuı del banco dei pegni. «l.ombardi» e merca to del denaro nell'Europa medievale, s. 17.
16 " 1 lombareli e i problemi del creelito ne! regno eli Francia nei secoli XIII e XIV", s . 34,
17 " ll creelito al consumo in Europa: dai lombareli ai Monti eli pierii " , s . 608.
224 PARAN I N İ CA D I

sonuna dek yararlanmak ve aynı zamanda görüntüyü kurtarmak,


kısaca "hem nalına hem mıhına"'" vurmak için kullanır.
Burgonya Dükü Kral II. Philippe le Hardi, bir asır önce hüküm
süren selefiyle isminin yanı sıra İtalyan karşıtı öfkesini de paylaşır.
1 3 7 1 'deki ilk dalganın ardından, 1 5 yıl sonra Lombardları aldıkları
rehinleri iadeye zorlar ve söz konusu borçları iptal ederken kararın
gerekçesini İtalyanların kendilerine tanınan imtiyazları kötüye kul­
lanmasına dayandırır. Djon, Bellevesvre ve Seurre kentlerinde yaşa­
yan Lombardlar ilk uzlaşma girişiminin ardından 1 390-1391 yılla­
rında Burgonya topraklarını terk etmek zorunda kalır ve onları ka­
bule devam eden Flandra dükünün topraklarına yerleşirler. 19 Ancak
burada da durum sallantıdadır: 1473 'te Cesur Charles [Charles le
Temeraire], Brabant ve Flandra bölgelerinde Lombardlara tanınmış
olan bütün imtiyazları geri alır ve bankolarına el koyar, ancak hemen
frdından o bildik oyunu oynamak kaydıyla: Aradan birkaç ay geçer
ve eski imtiyazlar iade edilmekle kalmaz on yıl daha uzatılır, karşılı­
ğında tuzlu mu tuzlu bir ceza kesilir ve kral geri ödemeyeceğini her­
kesin bildiği bir "borç" alır.
Avrupa'nın iktisadi kalbinin attığı yer olarak Toskana'yı çoktan
geride bırakmış olan Hollanda ve Belçika'nın kuzey kısımlarında
yerlerini Monte di Pieta kurumlarına bırakıncaya değin -17. yüzyıl­
da- Lombardların elde ettiği başarı, süresi ve yaygınlığı ölçüsünde
olağanüstüdür.Ve bayrak devrinin altını çizmek istercesine Brüksel,
Namur veya Lille gibi pek çok kentte Monte di Pieta'lar "Lombard­
lar Sokağı" olarak bilinen mahallelerde açılır. 2° Ancak yine de Habs­
burg Hanedanı'ndan I. Maximillian 1 5 1 l 'de o bilindik manevraya
tenezzül eder: İmtiyazları kaldırır ve hayli yüksek bir ödeme karşılı­
ğı bir yıl sonra geri getirir. 21
Manş Denizi'nin öte yakasındaki durum da çok parlak sayılmaz.
Burada İtalyanlarla alıp veremeyenler kral değil halk kitleleridir. La-

18 "Il credito al conswno in Europa: d ai lombardi ai Monti di pietiı".


19 L 'wmıo del banco dei pegni. «I.mnhardi» e mercato del denaro nell'Europa medievale, s. 1 3 .
20 "Il credito al conswno in Europa: d ai lombardi ai Monti di pietiı", s . 592 .
21 Agy.
ÖFKELİLER İTALYA N LARA KARŞI 225

kin hani şu yoluna çıkmayı pek istemeyeceğiniz türden krallardan


biri olan ili. Henry örneğinde görüldüğü gibi kralların zenginlikle­
rini artıran cezalandırmaları eksik kalmaz: Yahudilere tahammül
sınırlarının ötesinde vergiler koyar (öyle ki vergi gelirleri düşer), çok
sayıda kente girişlerini yasaklar ve acımasızca katliama uğramalarına
göz yumar. İtalyanlara karşı bu kadar sert bir tavır takınmasa da sırt­
larını da sıvazlamaz: 1251 yılında toplu tutuklamalar gerçekleşir,
hapsi boylamayanlar ise rahat yüzü görmek için ödeme yapmak zo­
runda kalır. Rahatlık, elbette ki, geri kazanılabileceği gibi satın da
alınabilir: Yüklüce bir ödeme yapmak yeterlidir.
Dönemin İngiltere'si her halükarda yabancı düşmanlığının
yüksek olduğu bir ülkedir. 14. yüzyılın başlarında Floransalı banker
Giovanni Frescobaldi'nin yurttaşlarına fazla göze batmamalarını
önerdiğini daha önce görmüştük: Öne çıkmamak ve fazla dikkat
çekmemek en iyisidir. "Leh tesisatçı sendromu" -yani yerli çalışanla­
rın işini elinden alacak şekilde düşük maliyetlerle yurtdışından işgü­
cü ithalinden duyulan korku- 2 1 . yüzyılda Seine Nehri kıyılarına
ulaşmadan yüzyıllar önce Thames kıyılarını ele geçirir. İtalyanlar
piyasayı düşük fiyatlı ürünlerle doldurup İngilizlere ait işleri çal­
makla suçlanır. Bununla da kalmaz: Lombardların iş hayatındaki
teknik üstünlüğü, kim bilir kimin başının altından çıkmış bir komp­
lodan şüphelenen adalılar tarafından bir tehdit olarak görülür. 1436
yılında çıkan Libelle ofEnglyshe Policye [İngiliz Politikasına İftira] adlı
bir broşürde İtalyanlar, tıpkı egzotik kuşlar ve maymunlar gibi tama­
men gereksiz lüks mallar satmak suretiyle Britanya ulusunu aşağıla­
makla suçlanır.
The grete galees of Venese and Florence
Be wel ladene wyth thynges ofcomplacence
Ali spycerye and other grocers ware
Ujıth swete wynes, ali manere ofchajfare
Apes andjapes and marmusette taylede
Nifles, trifles, that little have availed
And thynges wyth whiche they fetely blere oure eye
With thynges not endurynge that we bye.
226 PARAN I N İ C A D I

Venedik ve Floransa'nın büyük kadırgaları


Ağzına kadar zevk veren şeylerle dolu
Envaiçeşit baharat ve mamülle
Tatlı şaraplarla ve her türden malla
Maymunlar ve tuhaf mahlukatlar ve kuyruklu hayvanlar
Ivır zıvırlar, üç kuruşluk adi şeyler
Bunlarla gözlerimizi boyuyorlar
Gelip geçici şeylerle ve biz de satın alıyoruz. 22

Hiç de hoş olmayan bir hava esmeye başlar. Gerçekten de üç


yıla kalmadan parlamentoya İtalyan tüccarları açıktan karşıya alan
iki önerge sunulur. İlki, günümüzde Batı Avrupalı nakliyecilerin
açık ara düşük tarifeler uygulamakla suçladıkları Doğu Avrupalı
nakliye firmalarına karşı yürüttüğü protestoları çok yakından andı­
rır. Benzer şekilde İtalyanlar da İngiliz gemileri yerine kendi gemi­
lerini kullanarak İngiltere'ye İspanyol, Portekiz ve Breton malları
ithal etmektedir. Dolayısıyla söz konusu önerge, Lombardların Ce­
belitarık Boğazı ötesindeki yerlerden doğrudan mal tedarik etmesi­
nin yasaklanmasını talep eder. İkincisi, saflığı düşürülmüş ve karış­
tırılmış baharatlar satan güneyli tacirlerin "büyük dalavere"sini pro­
testo eder. 2 3 Önergelerin arkası kesilse de İngiliz parlamentosu önce­
sinden beri takındığı tutumu sürdürerek yabancılara yönelik vergile­
ri ağırlaştırmaya devam eder.
Kaptan Jack Cade'in önderliğindeki halk ayaklanmasının ger­
çekleştiği KralVI. Henry'nin hükümdarlığı döneminde 1450 yılın­
da yaşananlar çok ama çok anlamlıdır. Ayaklanmanın önderi 20.000
öfkeli kentlinin başında, çok renkli ordusunu kenti yağmalayan ateş­
li Londralıların da katılımıyla tam iki katına çıkardığı başkent kapı­
larına dayanır. Ancak harekete geçmeden önce silahlanmaları gerek­
mektedir. İnandırıcı bir savaş kapasitesi kazandırmak için gerekli si­
lah, ekipman ve parayı onlara kim temin edebilir? Lombardlar pek

22 "Traffıci, mercanti, viaggiatori sullo scorcio del Medioevo", s. 46.


23 Ralph Flenley, "London and Foreign Merchants in the Reign of Henry IV" , The Eng­
lish HistlYrical Review, 1910, Cilt 2 5 , Sayı 1 00, s. 646.
ÖFKELİLER İ TA LYAN LARA KARŞI 227

tabii: Borç zengini soyluların aksine Lombardların gerçekten de pa­


raları vardır. Jack Cade ordusuna silah, savaş baltası, kılıç, at ve nakit
para verilmesini emreden bir mektubu İtalyanlara ve diğer yabancı­
lara iletir, kabul edilmemesi halinde "kesebildiğimiz bütün kafalar­
dan yapılacak" bir yığının parçası olmak gibi sempatik bir seçenek
sunar. 24 İşin aslı kafası kesilecek olan Cade'in kendisidir, lakin öne
sürdüğü talebin Londralılar arasındaki popülerliğini azaltmadığı
gibi artırdığı kesin.
Böylece Londra'da tam anlamıyla İtalyan karşıtı hareketlerin
zincirlerinden boşandığı 1456 yılına geliyoruz. Son derece gergin bir
ortamda parlamentoya iki yeni önerge sunulur. İlki, ipek elyafı ve
ipekli kumaşlar ithal eden ve bu nedenle kurdele, şerit, kemer ve ge­
nel itibariyle narrow wares olarak bilinen ince kumaş üretiminde faa­
liyet gösteren firmalarda çalışan yüzlerce işçinin ağzındaki lokmayı
çalan "farklı Lombardlar ve diğer tuhaf yabancılardanmı -Lenard,
Bartholomew ve Thomas Conteryn (Contarini) gibi Venedik soylu
sınıfı mensupları- şikayetçi kadın temsilcilerce hazırlanmıştır. 26
İkincisi, ülkeyi dolaşarak ödemeleri nakit yapan (İngilizlerin
bunu karşılayabilecek likit kaynakları olmadığı açıktır) İtalyan yün
tüccarını hedef alır. Kral IV. Henry'den Lombardların yalnızca
Londra, Southampton, Sandwich ve Westminster kentlerinde yün
almasına izin vermesi talep edilir. Cevap zaman kazanmaya yönelik­
tir: "Kral salık verecektir"; ancak konu fiilen burada kapanır. 2'
Parlamentodaki bu türden çekişmeler şüphesiz halkı hararet­
lendirir ve gerçekten de birkaç ay sonra açık eylemlere geçilecektir.
1456 Mayıs'ının başında bir İngiliz kumaş tüccarının Cheapside ta­
rafında dolaşmaya çıkan uşağı, bir İtalyan tüccarın kemerinde han­
çer taşıyan uşağına rastlar. Daha önce İtalya'da bulunduğu için İngi­
lizİerin bu ülkede silah taşımasına izin verilmediğini iyi bilmektedir,
bu nedenle meslektaşını durdurup tazminat talep eder. İtalyan ya

24 "London and Foreign Merchants in the Reign ofHenry IV", s. 647.


25 "Traffıci, mercanti, viaggiatori sullo scorcio del Medioevo", s . 47.
26 Agy.
27 "London and Foreign Merchants in the Reign of Henry iV'', s . 648.
228 PARA N I N İ C A D I

söylenir ya verecek uygun bir cevap bulamaz, sonuçta İngiliz silaha


el koyup İtalyan'ın kafasında paralar.
Uşağın işvereni Lombard tüccar vakit kaybetmeksizin Belediye
Başkanı Thomas Canyng nezdinde şikayetçi olur. Bu ikisi silahla ya­
ralama suçunu işleyen uşağı, Guildhall'da İngiliz aristokrasisinin en
iyi isimlerinden -Exeter ve Buckingham dükleri, Salisbury, Pembro­
ke ve Stafford kontları- oluşan bir mahkeme heyetinin karşısına çı­
karır ve hapse attırır. Ama bütün Londra olup bitenden haberdardır
ve Guildhall'un dışında İngiliz delikanlıya destek olmak için nüma­
yiş düzenleyen bir kalabalık toplanır.
İki polis amirinin eşlik ettiği belediye başkanı mahkeme salo­
nundan çıkmak istediğinde sokağı bir insan seliyle kaplanmış halde
bulur. Kalabalıkta kendine yol açamaz ve hükmün gerekçesini açık­
lamaya çalışırken protesto çığlıklarıyla susturulur. Bu noktada pani­
ğe kapılan Canyng hayatından endişe eder ve mahkumun salıveril­
mesini emreder. 2 '
Belediye başkanı bu hamlesiyle kalabalığı yatıştıracağını sansa
da kısa sürede ciddi şekilde yanıldığını anlar. Uşağın salıverildiği
haberi ağızdan ağıza dolaşır ve yetkili makamların kitlelerin davra­
nışlarını onayladığı yönünde bir algı oluşur. Vakit kaybetmeksizin
İtalyan avına çıkılır: Floransalı, Lucca'lı ve Venedikli kimi tüccarlar
kaçırılır ve Londralılar Bread Street'te yabancıların yaşadığı dört
evi yağmalar. Bu türden eylemlere taviz verilemez ve belediye baş­
kanı olayın elebaşlarını yakalatır. İtalyanlar da boş durmayıp kendi­
lerini savunmuş olsa gerek zira aralarından bazıları da hapsi boylar.
4 Mayıs Salı günü Guildhall'da yeni bir duruşma düzenlenir (Salis­
bury kontu katılmaz). Bir kez daha duruşma salonunun dışında tu­
tukluların salıverilmesini isteyen tehditkar bir kalabalık toplanmış­
tır ancak bu kez olaysız dağılırlar. Ertesi gün Belediye Başkanı Can­
yng şirket yöneticilerini çağırır ve işyerlerinde sükunetin korunma­
sını emreder.
8 Mayıs Cumartesi günü hüküm verilecektir. Londra'ya fırtına

28 "London and Foreign Merchants in the Reign of Henry iV", s. 650.


ÖFKELİLER İTALYAN LARA KARŞI 229

öncesi sessizlik hakimdir, yabancılar burunlarının ucunu bile evle­


rinden dışarı çıkarmazlar. Üç adam idama mahkum edilir: İlk ikisi
pazartesi, diğeri ertesi gün infaz edilecektir. '9
Darağacında sallanan birini görmek kitleleri biraz olsun yatıştı­
rır: Belediye başkanı kentin tamamında okunan ve başka şiddet olay­
larına müsamaha gösterilmeyeceğini, Lombardların işlerine her za­
manki gibi devam edeceğini duyuran bir açıklama hazırlatır. Öte
yandan Serenessima Senatosu "Londra sakinleri tarafından edilen
bu olağandışı hakareti"'" kınayan bir kararnameyi oylar ve kentteki
Venedik varlığını yeniden düzenler.
Ağustos ortasında İngiliz kralı Coventry'ye tatile gider ama ge­
nel durum normal olmaktan uzaktır çünkü eylülde belediye başka­
nına hitaben Londralıların "küstahlığı"na ilişkin bir mektup yazar."
Bu arada kış gelir geçer, 1457 yılının baharı gelir ve her yıl oldu­
ğu gibi Venedik'in ticaret kadırgalarından oluşan ve Kuzey Avrupa
limanları rotasını tutturan Flandra konvoyunun mayıs ayında Lond­
ra'ya ulaşması beklenmektedir. Bazı İtalyan tüccarlar önceden hare­
kete geçmiş ve her zamanki gibi gümrük bedellerini ödeyerek Fla­
man gemilerinin güvertelerinde Londra'ya ham yün ve yünlü kumaş
getirtmiş ve bunları San Marco armalı gemilere aktarmayı bekle­
mektedir.
Ancak bir gece Thames Nehri'nde bekledikleri sırada Flaman
gemilerine Calais ve Sandwich'ten gelen bir grup İngiliz tarafından
saldırı düzenlenir. Bu eylem büyük yankı uyandırır ve kral belediye
başkanına yazıp gemilerin serbest bırakılmasını ve malların yasal sa­
hiplerine iade edilmesini emreder.
Büyük ihtimalle bu saldırıyı örgütleyenler çoktan sırra kadem
bastığından, belediye başkanı kendisinden istendiği gibi adaletin
yerine getirilmesini sağlayamaz. Birkaç ay olaysız geçse de sorun
yeniden baş gösterir. Temmuz sonuna doğru kent dışında yer alan

29 "London and Foreign Merchants in the Reign of Henry IV'', s. 65 1 .


30 Agy., s . 652.
31 Agy.
230 PARAN I N İ C A D I

Bishopswood'da toplanan kalabalık bir grup Londralı adaleti kendi­


leri sağlamak ister: Lombardlar için ufukta pek nahoş saatler vardır. 32
Fakat bu kez belediye başkanını etkin ve hızlı tepki gösterir:
Göstericileri dağıtmak için silahlı birlik gönderir ve Lombardlara
evlerini barikatla örmelerini emreder. Olayın cereyan ettiği saatler­
de tam olarak nelerin yaşandığı bilinmiyor: Elimize konuyla ilgili
ulaşan belgeler yok. Sayısız tutuklunun bulunduğu kesin ama bunla­
rın ayaklanmacılar ile belediye başkanının gönderdiği birlik arasın­
daki çatışmalardan sonra mı yoksa İtalyanlara ait evlerin (kuvvetle
muhtemel) yağmalanmasından sonra mı gerçekleştiği hakkında bil­
gimiz bulunmuyor. ıı
Sonuç itibarıyla korkuya kapılan Cenevizliler, Venedikliler, Flo­
ransalılar ve Lucca'lılar bir araya gelir, önemli ölçüde İtalyan kökenli
tüccar bulunan diğer bir kent olan Southampton'a taşınmak üzere
pılıyı pırtıyı toplayıp Londra'yı terk etmeye karar verir. Daha önce de
altı çizildiği gibi bu zıtlaşmadan kaynaklanan bir ulusal kimliğe tu­
tunma vakasıdır, aksi durumda pek karşılaşılan bir durum değildir.34
Fakat Londra'nın İtalyan tüccar ve bankerlere ihtiyacı vardır,
onlarsız yaşayamaz. Dolayısıyla sabırlı bir yara sarma evresi başlar.
Serenissima senatosu Venedikli tüccarların on yıl boyunca İngiliz
başkentine girişini yasaklayan bir kararnameyi oylar. Gerçekten de
1458'de ve bir sonraki yıl San Marco aslanının sancağını taşıyan ka­
dırgalar Thames Nehri'ne demirlemez ancak İtalyan tacirlerden ba­
zıları her halükarda Londra'dadır. Venedik Cumhuriyeti'nin 1 Ka­
sım 1457 'de yeni Londra elçisini atadığı düşünülürse siyasi ilişkiler
neredeyse hemen düzelir. 1460 yılında Flandra konvoyu Thames
Nehri üzerindeki limana yanaşır ve o zamandan itibaren business as
usual'dır'5• İtalyanlara düşmanlık vakalarına rastlanmaz. 36
Bu, İngilizlerin bir sabah uyanıp yabancı dostu olduğu anlamı-

32 "London and Foreign Merchanıs in the Reign of Henry IV'', s. 653.


33 Agy., s . 654.
34 Mola, age., s. 47.
35 (İng.) İşler nkınnda. (Ç.N.)
36 "London and Foreign Merchants in the Reign of Henry IV'', s. 655 .
ÖFKELİ LER İTALYA N LARA KARŞI 231

na gelmez elbette: 1494'te kafayı bu kez de Hansa Birliği üyesi tüc­


carlara takarlar. 1 5 17 tarihli mektubunda Milanolu bir tacir İngiliz­
lerin yabancıları nasıl -hep olumsuzca- yargıladığını, İtalyanlar
içinse özel olarak küçümseyici Lombard sıfatını eklediklerini göste­
rir. İngilizler "diğer uluslara karşı düşmanca tavır takınır ve herkes
hakkında kötü konuşurlar, bütün İtalyanlara Lombard olup olma­
dıklarını sorarlar ve bir Lombarda kabalık yapmak istediklerinde
'Ors lombard' derler ki bu 'Orospu çocuğu Lombard' anlamına ge­
lir."" Diğer uluslar da bundan nasibini alır: Köpek Fransızlar, eşek
Flamanlar, zenci İspanyollar, bitli İskoçlar. Onların da cevabı hazır­
dır: "Kuyruklu İngilizler."38

37 "Traffici, mercanti, viaggiatori sullo scorcio del Medioevo", s . 48.


38 Agy.
11

TAHVİLLER VE KAMU BANKASI

Ortaçağ İtalya'sının devletleri liberal ekolden gelen iktisatçıla­


rın pek hoşuna giderdi: Bu devletler "hantal" değildir, dahası kuş
kadar hafiftir, neredeyse hiç vergi toplamaz, -son derece pahalı bir iş
olan- savaşların finansmanı içinse "ödünç" olarak bilinen gönüllülük
esasına dayalı borçlanmaya başvururlardı. Lakin bugün ödünç alı­
nan bir miktar, yarın bir diğeri derken geri ödenecekler birikir ve
sonunda borcu konsolide etmekten başka çare kalmaz. Böylelikle
bankalar, günümüzün Japonya örneğindeki' gibi yavaş yavaş özel ta­
sarrufları kamu borcuna kanalize eden birer araç halini alır. Ortaçağ
devletleri, azar azar Milton Friedman ve Chicago Okulu'nun istem­
siz takipçileri olmaktan John Maynard Keynes ve kamu müdahalesi
yorumculuğuna geçiş yapar. Bizim devlet tahvilleri olarak adlandır­
dığımız borçlanma senetleri doğar (buna karşın hisse senetleri 17.
yüzyıl Hollanda'sında gün yüzüne çıkacaktır), kamu bankaları özel

Milano'daki Bocconi Üniversitesi'nde finansal kurumlar ve piyasalar üzerine ders veren


iktisatçı Paolo Mottura ile 2 Temmuz 2 0 1 2 tarihinde yapılan röportaj.
234 PARAN 1 N İ CAD 1

bankaların yerini alır ve tıpkı Cenova'da yaşandığı gibi devlet ile


banka arasındaki ayrım ortadan kalkar.
San Marco ve San Giorgo cumhuriyetleri yüzyıllar boyunca bir­
birleriyle savaşmaya devam eder. Venedikliler ile Cenevizliler arasın­
daki sayısız deniz savaşından birinin hiç beklenmedik ama insanlık
tarihi açısından büyük önem taşıyan bir sonucu vardır: Marco Po­
lo'nun Çin'i Batı dünyasına tanıtan ilk kitabı, Seyahatmane 'si. Ta­
cir-seyyah 8 Eylül 1298 tarihinde Venedik'in kaybettiği çatışmalar­
dan birinde (günümüzde Hırvatistan sınırlarındaki KorCııl a Adası,
tam da bu nedenle Hırvatlar adayı Marco Polo'nun doğum yeri olarak
tasdik ettirmeye çalışır) esir alınır ve sonuçta Cenova'daki zindanlara
götürülür. Hücrede geçirilen uzun aylar boyunca (büyük ihtimalle
ailesinin kefalet ödemesini beklerken) Venedikli Marco hatıralarını
011 dilinde -modern Fransızcanın atası- dikte ettirir. Muhatabı, Ce­
nevizlilerin Pisa'yı bir deniz gücü olmaktan çıkardığı Meloria Sava­
şı'nda esir alınan ve 14 yılını savaş esiri olarak hapiste geçiren Rustic­
hello adında bir Pisa'lıdır. Marco Polo'nun 1299'da serbest bırakılma­
sının ardından Dünyanın Tasviri alt başlıklı eseri 11 Milione [Milyon]
adıyla üne kavuşur, bunda -Karun kadar zengin- Polo ailesine takı­
lan bu lakabın da payı vardır büyük ihtimalle.
İlk İtalyan (ve 140l'de kurulmuş olan Barselona'daki Taula de
Cambis'ten sonra Avrupa'nın ikinci) kamu bankasının kuruluşuyla
sonuçlanacak olan kamu borcu reformunun temelinde Venediklile­
rin vermiş oldukları bir diğer savaş yatar: 1407'de Cenova'da kurulan
Casa di San Giorgio. Bu Ligurya kentinin kamu borçlanma senetle­
rine eski bir aşinalığı vardır, zira söz konusu senetler arasında bilinen
en eskisi yine bu şehirde 22 Ocak 12 14'te ihraç edilmiştir.' Ceneviz­
lilerin devlet tahvillerine verdiği adla luoghi' yalnızca muhasebe kay­
dı oluşturulan, fıziken var olmayan senetlerdir ancak günümüz
kamu borçlanma senetlerinin sahip olduğu pek çok özelliği taşırlar:

2 Genova e la stllria de/la firıanza: una serie di ffrimati?, s. 29.


(İt.) Birebir kelime karşılığı "yerler". Söz konusu borç senedi pazarlıklarının yapıldığı
mekanlara atfen bu ismin verildiği öne süriilmektedir, 1 800'lere gelindiğinde bunlar
hisse senedine, alınıp satıldığı yer ise borsaya dönüşür. (Ç.N.)
TA HVİ LLER VE KAM U BANKASI 235

Ada yazılıdır, devredilebilir ve senet sahibinin isteğine bağlı olarak


vadelendirilebilir; bunun yanı sıra yüzyıllar boyunca zenginleşen bir
ticaret hayatına kaynak sağlarlar.
Venedik'in Chioggia Savaşı'nda (1381) Cenova'ya indirdiği dar­
benin ağır sonuçları olur: Kaybeden taraf önce Fransız egemenliğine
boyun eğer (1396) ve ardından kendini birer paçavraya dönüşme ris­
ki taşıyan bir dolu borçlanma senedinin ortasında bulur. Askeri ye­
nilgi ve kaybedilen bağımsızlığın üzerine bir de ekonomik çöküşün
eklenecek olması korkunç bir gerçek gibi görünmektedir. Bunu en­
gellemek için bütün eski borçların yeniden düzenlenmesi ve tek bir
borç haline getirilmesine karar verilirken senet sahipleri de kendi
aralarında bir konsorsiyum kurar. İşte Casa di San Giorgio böyle
doğar. Bu yeni finans kurumu olağan ölçülerin üzerinde bir borcun
sahibi konumundadır ve bunu geri ödeyebilmek için bir dizi vergi
toplama görevini üzerine alır, böylelikle senet sahiplerine yönelik
ödeme akışı başlatılabilecektir. Bu noktada tahkim edilen yeni kamu
borcu -geçmişte olduğu gibi compera adıyla anılır- üzerine inşa edil­
diği borçlar bütünün yükümlülüklerini yasal olarak devralır.4
Şimdi Casa, borçlanma senedi formu altında da olsa büyük mik­
tarda paranın yönetimini üstlenir ve dolayısıyla -kuruluşundan bir
yıl sonra 1408'de- bir banko kurmaya karar verir. Yerinde bir düşün­
cedir: Cenevizliler gönüllü olarak paralarını bu yeni kuruma tevdi
eder, öyle ki 1440 yılında iki yeni şubesi açılır. İşlemlerin doğası,
sermaye hacmi ve belgelenen materyalin zenginliği açısından Casa
di San Giorgio ilk modern mevduat, iş ve kredi bankası olarak görü­
lebilir ve ilk modern merkez bankasının nüvelerini taşır. Ancak beş
yıl sonra kış uykusuna çekilir: Kent hükümetinin zorunlu kılmak
istediği üzere altın/gümüş oranını sabitlemektense işlemlerini don­
durmayı tercih eder.5 1 5 30'da yeniden faaliyete geçer, ancak bu kez
kesintisiz olarak Napoleon devrine kadar ulaşır: Gerçekten de Casa
di San Giorgio'nun kalıcı olarak faaliyetlerini noktaladığı tarih
1805'tir.

4 Genuva e la sturia de/la ftnanz,a: una serie di primati?, s. 3 7.


5 ''Venetion Bankers, 1496- 1 5 3 3 ", s. 200.
236 PARA N I N İ CA D I

Casa iki ana finansal faaliyet yürüten bir şemsiye şirket gibi ha­
reket eder: Devlet hazinesi ve bankacılık faaliyetleri. 6 San Giorgio
bankaları toplamda sekize ulaşacaktır. Faaliyetleri karmaşık olsa da
kendi adlarına, luoghi di Monte da denilen borç senedi ihraç etmeleri­
ni ve bunları piyasada serbestçe dalgalanmaya bırakmalarını engelle­
mez.'
Yeni kurumun elindeki güç, devlet içinde devlet halini alana dek
ölçüsüzce büyür. Casa di San Giorgio her işleviyle İngilizlerin East
India Company şirketini önceler: Cenova Cumhuriyeti'nden çeşitli
toprak parçalarını -Sarzana, Ventimiglia ve Pieve di Teco bölgeleri,
Korsika Adası ile Kefe ve Gazimağusa kolonilerini- rehin olarak alır
ve bunları egemen kurum olarak idare eder. İdarecilik nihayetinde
vergi toplamaya kıyasla fazlasıyla karmaşık ve zorlu bir iş olduğun­
dan 1 562 yılında Casa bu topraklar üzerindeki egemenlik haklarını
Cenova Cumhuriyeti'ne iade etmeden önce yüklü bir miktarda vergi
gelirine karşılıksız olarak el koymayı ihmal etmez.
NiccolO Machiavelli gibi bir akıl önemli bir şey yaşanmakta ol­
duğunun farkındadır, banka ve devlet arasındaki bu rol değişimi el­
bette sıradan bir olay değildir, gerçekten de Istorie fıorentine [Floran­
sa Tarihi] adlı eserinin sekizinci kitabında bundan bahseder: "(Casa
di San Giorgio) Ceneviz İmparatorluğu'na ait toprakların ve şehirle­
rin büyük kısmını kendi idaresi altına aldı, bunları yönetip savunu­
yor ve her yıl, belediye yönetiminin kafasını yormasına bile gerek
kalmadan kamu seçimleri için kendi idarecilerini gönderiyor," ardın­
dan bir kahin gibi çıkarsamada bulunur: "Zaman içinde elinde tuttu­
ğu tüm o şehirlerle San Giorgio, unutulmaz Venedik Cumhuriye­
ti'ni aşan bir cumhuriyet olacak her halükarda."
16. yüzyılın sonlarından itibaren Casa di San Giorgio doğru­
dan bankacılık faaliyeti yürütmeye başlar ve bunu para birimlerine
göre ayrılmış birkaç farklı gişeye böler. 1 586 ile 1606 yılları arasında

6 Genova e la rtoria tklla finanza: una serie di primati?, s. 39.


7 Giulio Giacchero, La Casana tki genovesi. Storia tki cinquecenro anni tkl Monte di pietii di
Genova (1483-1983), SAGEP, Cenova, 1 988, s. 2 3 .
TA HVİ LLER VE KAMU BANKASI 237

bir nevi banknot paranın öncülü olarak görülebilecek ada yazılı iti­
bari kağıtlar ihraç etmeye başlar.• Bunlar karşılık olarak gösterilen
garantinin cinsine göre altın veya gümüş olarak ödenebilen yazılı
kağıtlardır (gerçek anlamda banknotlar Hollandalılar tarafından
bulunacaktır). 9
Elbette Floransa aldığı darbeler karşısında geri çekilmeye ni­
yetli değildir, lakin savaş tanrısı Mars talepkar bir tanrıdır: Demiri
finanse etme karşılığında çokça altın ister. Floransalılar da silah, as­
ker ve komutanların ödemelerini gerçekleştirmenin en iyi yolunun
kent sakinlerinden gönüllülük esasına göre borçlanmaya gitmek ol­
duğunu düşünür. Gönüllü çıkarsa ne ala ama çıkmadığı takdirde zor
kullanmak da gerekebilir. Ne yazık ki dalgalı seyreden borç yükü
belli bir aşamada konsolidasyonun tek çözüm olduğu bir seviyeye
yükselir. 29 Aralık 1343 yılında çıkarılan bir yasa ödenmeyen bütün
tahvillerin tahkim edileceğini ve kamu borcu defterikebirine kayıt
edileceğini ilan eder. Çok geçmeden çıkan bir diğer kararname def­
terikebire işlenmiş borçların devredilebilirliğini öngörür ve hak sa­
hibine yüzde 5 oranında faiz hakkı tanır. Böylece 1343 ile 1345 yılla­
rı arasında Monte Comune yani Floransa'nın kamu borcunu yöneten
kurum doğar (Cenevizli muhatabından farklı olarak bir kamu ban­
kası niteliği kazanmayacaktır). Bu gelişme hemen bir teolojik tartış­
manın konusu halini alır. İhtilafın nedeni Monte Comune'nin ihraç
ettiği senetlerin alınıp alınamayacağı veya satılıp satılamayacağıdır:
Fransiskenler bu soruya olumlu cevap verirken, Dominikenler ve
Agostiniyenler mümkün olmadığını iddia eder. Teologlar kendi ara­
larında tartışadursun, Floransa'nın akıllı burjuvaları başını Monte
Comune kurumunun ihraç ettiği luoghi'lerin çektiği verimli bir tah­
vil piyasasına hayat verir. İşler birkaç yıl boyunca iyi gider ancak
kamu borcunun artmasıyla birlikte paghe denilen faiz ödemelerini
düzenli yapılmasının giderek güçleştiği anlaşılır.
Likidite yetersizliği tahvil piyasasını yeniden hareketlendirir
ancak bu kez hareket aşağı yönlüdür ve 1458 yılında yüzde 20 gibi

8 Genova e la storia de/la finanza: una serie diprimati?, s. 41.


9 I giochi del/o scambio, s. 440.
238 PARAN I N İ C A D I

içler acısı bir orana varıncaya dek ümitsiz düşüşünü sürdürür. Fi­
nansal kayıplara karşın Floransalıların savaş merakı dinmez: Tos­
kanalılar, özellikle de Milanolularla savaşlara girmeyi sürdürür,
kahramanlık son tahlilde kamu harcamaları içinde bir damladır.
Acımasız gereksinimler Floransa yönetimini, ticaret oligarşisinin
sert muhalefetine karşın, 1427 yılında gelir vergisi ile emlak vergi­
sinin kimi özelliklerini harmanlayan kadastro kurumunu kurmaya
götürür.
Kadastroya kayıt olmak gerekir, bundan kaçış yoktur, ancak
vergilendirilecek mülklerin listesi mükelleflerin, tahsildarlara ve ka­
dastro memurlarına sunduğu, "sığa" adı verilen bireysel mal beyan­
larına dayanmaktadır. Bu beyanlara bir de sahip olunan şirketlerin
veya söz konusu mükellefin ortağı olduğu iş ortaklıklarının son bi­
lançosunu da eklemek gerekir. 10 Söz konusu girişimin yenilikçi yönü­
nü algılayan bir kez daha NiccolO Machiavelli'den başkası değildir:
Kadastro sistemi her bir mükellefin fiili katkı sunma kapasitesine
dayanır ve bu yönüyle (dar gelirlilerin daha fazla vergilendiren) aza­
lan oranlı eski vergi sisteminin zıddıdır. Ancak her durumda şurası
açıktır ki kadastro bir sosyal adalet enstrümanına dönüşmez: Mükel­
lefin ikamet ettiği mülk, söz konusu mükellef Medici'ler, Strozzi'ler
veya Floransa'nın önde gelen diğer ailelerinden birinin paha biçil­
mez sanat eserleriyle dolu sarayları da olsa, vergiden muaftır. Floran­
sa nüfusunun sefillerden oluşan üçte birlik kısmı hiçbir vergi öde­
mez: Gayrimenkul sahibi değillerdir, maaşla geçinirler ve büyük bir
aileye yaslanmazlar. 1 1
Her halükarda kadastro kurumu uzun süremeyecek kadar iyi
bir deneyimdir: Medici'lerin düşüşünden sonra 1494 yılında alınan
ilk tedbirlerden biri onu kaldırıp yerine ondalık vergisini getirmek
olur. Bütün bir 16. yüzyıl boyunca yürürlükte kalacaktır. Ticari ve
sınai yatırımların yanı sıra Monte Comune gelirlerini de dışarıda
bırakacak şekilde yalnızca sahip olunan gayrimenkul üzerinden he­
saplanır.

10 // banco Medici s. 3 5 .
11 Agy., s . 3 7 .
TA H V İ LLER VE KAM U BANKASI 239

Venedik'te işler Cenova veya Floransa'da olduğundan farklı ge­


lişir. Geleceğin dojları Sebastiano Ziani ve Orio Mastropiero'nun
1 164 yılında Venedik devletine yüklüce miktarda borç verdiklerini
ve karşılığında 1 1 yıllığına Rialto piyasasının vergi gelirlerini topla­
ma hakkını aldıklarını biliyoruz." Takip eden süreçte devlet bir yan­
dan yüzde 5 faiz üzerinden cebri olarak borçlanırken diğer yandan
olağandışı harcamaları finanse etmek veya uzun süredir alacaklarını
bekleyen kreditörleri tatmin etmek için yıllık yüzde 8- 10 faizle gö­
nüllü senetler ihraç eder.
Mağlup Cenevizlileri Casa di San Giorgio'yu kurmaya iten aynı
savaş galip Venedik'te kamu borcunun yıkıcı ölçüde genişlemesi so­
nucunu doğurur. San Marco'nun cumhuriyeti farklı bir yol izler ve
Büyük Kanal kıyısında finans yakasını vergi gelirlerini toplayan bü­
yük mukrizlerden kurtarır. Tercih edilen yol kamu borcunu görece
kalabalık bir mükellefler grubu arasında dağıtmak ve geri ödemeleri
doğrudan devletin kontrolüne ve idaresine vermektir. ıı Bu sayede Se­
renissima sahip olduğu gücü, Superba örneğinde gördüğümüz gibi,
kamu borcunu elinde bulunduran kişilere teslim etme riskinden ka­
çınır. Her durumda Venedik kamu maliyesi olağanüstü sağlıklı olma
halinin tadını çıkarmaya devam edecektir, hatta bu açıdan türünün
tek örneği olduğu söylenebilir: 16. yüzyılın başında cumhuriyetin
kasasına yıllık bir milyon dukalık altını girer ki bu rakam Floran­
sa'nın vergi gelirlerini üçe, Napoli ve Milano'nunkileriyse ikiye kat­
lamaktadır. Bir yüzyıl sonra vergi gelirleri dört katına çıkar ve Tho­
mas Croyat adlı bir İngiliz gezgin, Britanya kraliyet ailesinin bekle­
yebileceğinin iki katını aşan bu "baş döndürücü miktarda para" kar­
şısında afallar. '4
Üçüncü bölümden hatırlayacağımız üzere Venedik aynı zaman­
da sayısız banka iflasının da kahramanıdır, öyle ki bunlardan bazıla­
rı mevduat sahipleri arasında panik dalgası yaratma potansiyeline
sahiptir. Venedik yönetimi 1 569 yılında yeni özel banka açılmasını

12 "La finanza pubblica'', s . 397.


13 Agy., s . 40 ı .
14 " Il banco pubblico a Venezia", s . 72.
240 PARA N I N İ C A O I

yasaklar ve mevcut bankalardan da üç yıl içerisinde faaliyetlerini tas­


fiye etmelerini ister. Tutulan yolun engebeli olması nedeniyle ger­
çekte işler bu denli kısa sürede gerçekleşmese de sonuç şimdiden
bellidir: Mevduat sahiplerini kamu bankasına yönlendirmek. Vene­
dik Senatosu bir kamu bankası kurma fırsatını 15 yıl sonra, 1 584'te
iflas ettiğini gördüğümüz son özel kredi kurumu olan Pisani-Tiepo­
lo ortaklığının çöküşünün ardından tartışacaktır. 15 Bu iflas aynı za­
manda Venedik'teki özel bankalar devrinin sonu anlamına da gelir:
Senato özel sektörden kamuya geçişin açık bir ifadesi olarak o tarih­
ten itibaren para yatırmak isteyen herkesin darphanedeki kasaları
kullanabileceğine hükmeder. 16
Aynı yıl içinde Senatör Tomaso Contarini, biri kamu bankası
açılması lehinde diğeri aleyhinde iki rapor hazırlar ve kırmızı cüppe­
leri içindeki soylular meclisine sunar (buna karşın Büyük Konsey
üyelerinin cüppeleri siyahtır). Bu türden bir tutum yadırganmamalı­
dır: Venedikliler küçük yaştan itibaren çok sayıda farklı konu hak­
kında kamuya açık akademik münazaralar vasıtasıyla yönetici sınıfın
bir parçası olmak, diplomasinin inceliklerini öğrenmek, siyaset sana­
tını icra etmek üzere eğitilir, bu münazaralarda lehteki mi aleyhteki
mi tezi savunacağı öğrenciye son anda bildirilirdi.
Contarini kamu bankasına karşı olan söylevinde devletin yeter­
liliği olmadığı işlemleri yürütmeye tenezzül etmesinin uygunsuz
olacağının altını çizer: Devletin işi yönetmek ve savaşmaktır, öte
yandan para idaresi ve ticaret vatandaşlara bırakılmalıdır." Buna kar­
şın lehteki tezleri arasında 80 yıl önce yaşanan paniğin bir benzeri­
nin yayılmakta olduğu endişesini ifade eder: "Elimizi vicdanımıza
koyup bir bankanın ortadan kalkmasına hangi tatsız kazanın neden
olduğuna bakalım. Yeterince para olmadığına veya bankerin bir ka­
yıp yaşadığına dair uyanan bir şüphe, alınan bir duyumla kişi kendi­
ni nakit para çekerken bulur, bu hareket diğer herkesi tedirgin etme­
ye yeter, onlar da para çekmeye yönelir, öyle ki banko bununla baş

15 " Il banco pubblico a Venezia", s . 3 1 9


16 " Il banco pubblico a Venezia", s. 1 2 5 .
17 Agy.
TA H V İ LLER VE KAM U BANKASI 241

edemez ve amansızca iflasa sürüklenir. Alacaklı olduğu taraflardan


birkaçının iflası, birkaç mağazasındaki uğursuzluk, bir savaş endişesi
bu fabrikayı yok etmeye yeter; öyle ki paralarını kaybetmekten kor­
kan kreditörlerinin tamamı kendilerini garantiye almak için para
çekmeye koşar ve bankoyu tümden iflasa sürükler."18
Rialto Meydanı'ndaki banko, kentin bankasız kalması nedeniyle
yaşanan bir dizi "çalkantı, başıbozukluk ve kafa karışıklığı"na son
vererek 1 587 yılında kepenklerini açar. 19 Senato tarafından yönetici­
liğe en uygun adaylar arasından seçilen ve üç yıllığına göreve getiri­
len bir idareci tarafından yönetilir, kamuya aittir ve tekeldir. Böyle­
likle devletin finans sistemine müdahalesinden korkanlara bir temi­
nat vermek adına bir tür melez bir sistem kurulur. Bir kez daha Rial­
to Bankası'nda para transferi işlemleri sözlü emirle, borçlunun huzu­
runda gerçekleştirilir. Temelde kendisini önceleyenler gibi bir havale
bankasıdır. 20
1 5. yüzyılın ilk on yılında Venedik'in kamu bankası, biri özel
kişilerin mevduatların bulunduğu bir havale kurumu, diğeri devlete
yapılan ödemelerin yapıldığı devir kurumu olarak kendisini kopyalar.
Aynı zamanda önce buğday sonra da gümüş emtianın açığa satış iş­
lemlerini düzenleyen bir Banco Giro [Ciro Bankosu] açılır. Yavaş
yavaş kamu bankasının yürüttüğü tüm faaliyetler, kısa sürede Vene­
dik'in yegane bankasına dönüşen Banco Giro bünyesine alınır. Bu
kurumun Avrupa'da kazandığı büyük ün ve tanınırlık 1694'te kuru­
lan Bank of England'ın doğrudan atası olduğuna yönelik (Banco Gi­
ro'nun kuruluşu geleneksel olarak 1619 yılına tarihlenir) gerek Ame­
rika Birleşik Devletleri'nde gerekse de Büyük Britanya'da uzun süre
dolaşımda kalan bir efsaneyi besler. 2 1
Her halükarda Venedik devletine ait bu yeni banka, öncülleri-

18 "Di eriger un banco publico", Tomaso Contarini'nin Venedik senatosuna hitaben yap­
nğı konuşma, 28 Aralık 1 5 84, Elia Lattes, La libertii de/Je banche a Venezia dal serow XllI
al XVII içinde, Valentiner e Mues, Milano, 1 869, s. 1 24.
19 " Il banco pubblico a Venezia", s . 320.
20 Agy., s. 32 1 .
21 Charles F . Dunbar, "The B ank of Venice", The ()uarterly Jourrıal of &rmumics, 1 892,
Cilt 6, Sayı 3 , s. 308
242 PARAN I N İCADI

nin bütün işlevlerine sahip olmadığından biraz sakat kalır: Evet, bir
mevduat bankasıdır ve hatta devlete avans da verir ancak özel kişilere
kredi vermediği gibi emre yazılı senetleri de itfa etmez. Yine de uzun
ve onurlu bir tarihi olacaktır ve ömrü vefa edip Venedik Cumhuriye­
ti'nin düşüşünün (1797) sonrasını da görecektir. Napoleon Bonapar­
te 1806'da İtalyan Krallığı'nın sermayesini Milano'ya toplayıp Mon­
te Napoleone adında bir ulusal banka kurduğunda Venedikli Banco
Giro'yu da bu girişime dahil eder, yine de Banco Giro 1 8 1 1 'e kadar,
birkaç yıl daha varlığını sürdürecektir.
Elbette, tıpkı Maremma yöresinde hayvancılığa önayak olan,
bütün bir Toskana bölgesinde tarımı destekleyen daha önce bahset­
tiğimiz Siena'lı Monte dei Paschi veya büyük kamu yatırımlarını
destekleyen ve Papalık devletinin ekonomisinin temel direği olan
Roma'daki Santo Spirito Bankası örneklerindeki gibi İtalya'nın başka
bölgelerinde de çeşitli kamu bankaları doğar. 22
Ancak şimdi Cenova'ya dönelim: 1 2 . ile 1 3 . yüzyıllar arasında
finans alanında çamura saplandıktan sonra Superba lakaplı deniz
cumhuriyeti biraz yolunu kaybetmiş, finanstaki üstünlüğünü Flo­
ransalıların sigortacılıktaki üstünlüğünü ise Venediklilerin ellerine
bırakmıştır. Ancak 16. ile 17. yüzyıl arasında kaybettiklerini geri ka­
zanır: İ spanyol krallarının kasası halini alır, sahada askeri başarılar
kazanır; öyle ki Fransız Jacques Savary ticaret ve finans üzerine yaz­
dığı 1675'te Paris'te yayımlanan Le parfoit negociant [Kusursuz Müza­
kereci] başlıklı kitabında şöyle der: "Dünyanın neresinde en ufak bir
kar elde etme imkanı varsa, orada bir Cenevizli bulacağınızdan emin
olunuz.mı
İspanyol kralı il. Felipe, 1 556'dan 1 598'e kadar iktidarda kaldığı
kırk iki yıl boyunca tarihe cimri bir hükümdar olarak geçmeyecek­
tir. Amerika kıtasından hayal etmesi bile güç miktarda çok değerli
maden akar. Hükümranlığı boyunca Sevilla kentine yedi ton altın ve
70 ton gümüş ithal edilir. Ancak kral, Avrupa'nın dört bir yanında

22 Armando Sapori, Studi di storia ecommıica, Sansoni, Floransa, 1967, Cilt 3 , s . 2 70


23 Tre storie e.rtra vaganti, s . 59.
TAH V İ LLER VE KAM U BAN KASI 243

yürüttüğü, Tanrı'nın bu lütfunu bir silip süpüren savaşlarla "eline


geçtiğinden fazlasını harcamaktadır." Öyle ki altınlar daha hazinesi­
ne girmeden harcanır. Bir noktada kendini hiç de azımsanmayacak
çift yönlü bir sorunun karşısında bulur: Nasıl büyük meblağlarla
avans alınabilir ve bu para karada veya denizde savaşan orduların
ihtiyaçlarını karşılamak için ihtiyaç duyulan yere ve ihtiyaç duyulan
para biriminde nasıl aktarılabilir?
Kestaneleri ateşten alması için 1 5 3 0 ile 162 0 yılları arasında
-boş yere "Ceneviz yüzyılı" denmemiştir- uluslararası finans piyasa­
sına egemen olan Liguryalı bankerlere başvurulur. Cenevizliler her
halükarda sorunu Ceneviz usulü yani hizmetlerinin karşılığını mis­
liyle ödeterek çözer. İlkin dönemin koşulları gözetilirse çok da abar­
tılı sayılmayacak yüzde 14-15 faiz isterler. Ardından bir dizi ek masraf
çıkarırlar: Kur farkı için, istenilen para birimi komisyonu için, para­
nın bir yerden diğerine taşınması için, paranın toplanması sırasında
kaybedilen günler için, "nihayetinde yüzde 15 faiz üzerinden alınma­
sı varsayılan bir borç gerçekte yüzde 45 veya 50 ve hatta daha fazlası­
na mal olmuştur. 1 580 Şubat'ında hüsrana uğramış ve öfkeden deliye
dönmüş kral, danışmanı da olan bir arkadaşına umutsuz bir mektup
yazar: 'Esto de cambios y intereses nunca me ha podido entrar en la cabeza.'
(Bu kambiyo ve faiz meselesi bir türlü aklıma yatmıyor)."24
Kral Felipe finans piyasasının mekanizmalarını anlamıyor ola­
bilir ama elinin ayağının Cenevizlilerce bağlanmış olduğunun açık­
ça bilincindedir, öyle ki 1 580 yılı civarında yerlerini Floransalılarla
değiştirmeye çalışır. Ancak işler ters gider: Toskanalı bankaların
gözleri kamaştırdığı günlerin üzerinden neredeyse bir asır geçmiştir
ve Medici'ler ile Strozzi'lerin mirasçıları bu işi becermekten uzaktır,
"o yüzlerini şeytan göresice Cenevizlilerin yerini almaktan aciz"'5
oldukları ortaya çıkar. Liguryalılar altın sirkülasyonunun patronu
olur, Anvers Borsası'nda Katolik krala olan ödemelerini altın cinsin­
den (savaşa giden askerlerin ödemeleri genellikle altın sikke ile ger­
çekleştiği için) yapmayı başarırken, İspanya'dan aldıkları ödemeler

24 Carlo M. Cipolla, Piccole crrmache, il Mulino, Bologna, 2010, s. 4 1 .


25 Agy., s. 42.
244 PARAN I N İ CA O I

gümüş cinsindendir, 26 bu kambiyo işlemi üzerinden tatminkar (ken­


dileri açısından) bir kar elde ederler.
Prenslikler ve tüccarlar arasındaki anlaşmaların gerisindeki me­
kanizma, din bilgisi alanındaki donanımına iktisat bilgilerini de ek­
leyen dönemin Dominiken rahiplerinden biri tarafından olanca
açıklığıyla tasvir edilir. Hoş ama anlamlı bir tesadüf eseri adı Tomas
de Mercado 2 7 olan rahip şöyle yazar: Ö zellikle Alman ve Cenevizli
kimi tüccar, büyük işlere girişen derebeylere ve prenslere faiz karşı­
lığı borç para verir, bu arada diğer tacirlerden de prense vermek üze­
re borç alırlar. Tüccarlar arasında, prense verilen borca işletilenden
daha düşük faiz oranları uygulanır ve böylelikle aradaki fark üzerin­
den kar elde edilir. 28
Nasıl Grimaldi'ler, Centurione'ler, d'Oria'lar (sonradan Doria'
ya dönüşecektir), Spinola'lar, Balbi'ler hükümdarların finansmanın­
da Bardi'lerin, Peruzzi'lerin, Medici'lerin, Pazzi'lerin, Strozzi'lerin
yerini aldıysa, Cenevizliler de halkın öfkesinin yöneldiği isimler ola­
rak Lombardların yerini alır. İspanyollar Cenevizlilerden "son dere­
ce açgözlü" oldukları için nefret eder, onları "beyaz tenli Afrikalılar"
olarak küçümser ve "o güney ülkelerinde kumarda ve spekülasyonda
Almanlardan daha yetenekli, mahir ve sokulgan" diye tanımlar.2° Di­
ğer yandan Dante bile "Cehennem"inde sözünü sakınmaz: "Ey Ce­
nevizliler, yol yordam bilmez / kötülük yüklü kişiler, / hala ne işiniz
var yeryüzünde?'""
Liguryalı tüccarların yine de Toskanalı ve Venedikli rakiplerine
göre sezgileri daha güçlüdür, "ticaretteki hızlı yükselişlerin sonunun
geldiğine, piyasanın doygunluğa ulaşmaya başladığına, giderek sert­
leşen rekabete, karlılığın düşüşüne dair ilk işaretleri" kavrarlar.31 Ce­
nova aristokrasisi ticarete bulaşmaz, sermayesini likide çevirir ve

26 Le strutture del quotidiano, s. 396.


27 İspanyolcada pazar anlamına gelmektedir. (Ç.N.)
28 Testa e croce, s. 82.
29 Agy., s. 83.
30 İlahi Komedya, "Cehennem", XXXIII. Kanto, s. 276. (Y.N.)
31 Testa e croce, s. 83.
TAH V İ LLER VE KAM U BANKASI 245

bunu devlet kurmakta kullanır: Kaba kuvvetle fethedemediklerini


şimdi parayla egemenlikleri altına alırlar.32 Balbi ailesi örneğindeki
gibi özgün "müzakereci" hanedanlar kurulur.ıı
Cenevizli bankerin başarıları İmparator Şarlken'in seçilmesiyle
zirveye ulaşır. "Fugger'ler ceplerine bir milyon florin koymamış olsa
imparatorluk seçiminde oy kullanan prensler asla Şarlken'i seçmezdi.
Ancak bu operasyon da sahip oldukları kambiyo senetlerini harekete
geçirip Fugger'lerin hizmetine sunan Cenevizli bankerler olmasa
asla gerçekleşemezdi. Alman prenslerinin oylarını satın almak için
gereken para kısa sürede çok farklı yerlerden toplanır. Bu operasyo­
nun Cenevizliler açısından güzel kısmı paranın onların cebinden
çıkmamış olmasıdır. (...) Tarihsel perspektiften bakılınca, yapılan
harcamalar imparatorluk tarafından karşılanmış, karlar ise Ceneviz­
lilere kalmıştır."34
Liguryalılar, Şark'ta oldukça itibar gören ünlü İspanyol parası
real de a ocho'yu35 dünyanın dört bir yanına taşıyıp onun tanınmasını
sağlar (buna karşın İber Yarımadası'nda çok daha zayıf ve sürekli de­
ğer kaybeden başka bir para tedavüldedir). Böylelikle, paranın izledi­
ği rotayı tanımlayan aristokrat şair Francisco de Quevedo'nun Pode­
roso caballero es don Dinero [Müthiş Saygıdeğer Beyefendi Para] adlı
manzum eseri bir anlam kazanır:
Nace en /as lndias honorado,
Donde el mundo le acompaiia;
Viene a morir en Espaiia,
Y es en Ginova enterrado.

Hint ülkesinde [Amerika kıtası] onurlu bir şekilde doğar,


Bütün dünyayı gezer dolaşır;

32 Testa e croce, s. 84
.

33 Edoardo Grendi, 1 Balbi. Una ftmıiglia gerwvese fra Spagna e Impero, Einaudi, Torino,
1997, s. xı.
34 Testa e croce, s. 85.
35 (İsp.) İspanyol krallığı tarafından 1497'deki mali refornılann ardından basılmaya başla­
nan 8 real değerindeki gümüş sikke. (Ç.N.)
246 PARA N I N İ C A D I

Ö lmek için İspanya'ya gelir,


Cenova'da toprağa verilir.

Quevedo bu mısraları kaleme aldığında, büyük olasılıkla aklın­


da Güney Amerika'daki madenlerden çıkarılan altın ve gümüşün
Cenevizlilerin cebinde sonlanan uzun yolculuğu vardı ve rahatlıkla
söyleyebiliriz ki yerlerini kağıttan senetlere bırakan bu değerli me­
tallerin Cenova kentinde mecazen gömüldükleri gerçeğine bir gön­
derme yapmıyordu. Buna karşın Cenevizli tüccarlar madeni para
yerine kaydi para kullanımı üzerinden kar elde etme konusunda çok
beceriklidir. "Cenevizlilerle ticaret yapmanın mit Papier yani kağıtla
ticaret yapmak anlamına geldiği yönündeki replik Fugger'lere atfe­
dilir, lakin onlar pazarlıkları Bargeld yani nakit parayla yapmaktadır,
ancak geleneksel tüccarın sözüne dayanan bu yöntem yeni bir tekni­
ğin doğuşuyla geride kalır."36
Tüm bu mekanizma Amerika kıtasından gelen değerli maden
bolluğunun akreditif sistemini krize sürüklediği 1620'lere kadar mu­
cizevi şekilde tıkır tıkır işler. Bunu bir yönüyle Fugger'lerin intikamı
olarak görmek de mümkün: Nakit para kağıt paraya üstün çıkar. İs­
panyol finans dünyasındaki Liguryalı varlığı bu krizden küçülerek
çıkar, bir serbest düşüş yaşanmasa da yavaş ve derli toplu bir geri
çekilişle giderek sahip oldukları konumları kaybederler.37 "Ceneviz
kağıtlarından yapılma dağ çöker veya başka bir deyişle baskın örgüt­
sel gücünü yitirir."38Şimdi saygıdeğer beyefendi Para'nın macerası
Amsterdam'da yeniden başlamaya hazırdır ve oradan da Londra'ya
uzanacaktır.
Cenova yine de finans dünyasında bir rol oynamaya devam eder.
18. yüzyılda "Ceneviz usulü" kredi usulü varlığını sürdürür: Ceneviz
para birimi üzerinden hesaplanır, vadesi gelen faizler Cenova'da ve
yerel para birimi cinsinden ödenir. Çok yaygın bir yöntem olmasına
karşın hemen bütün diğer yöntemlerin kullanıldığı İspanyol ve İngi-

36 Le strutture del qU()tidiano, s. 396.


37 I balbi, 1 38.
38 Agy., s. 397.
TAH V İ LLER VE KAMU BANKASI 247

liz hanedanları bunun istisnasını oluşturur (ve Fransız Devrimi'nin


hemen ardından Orleans Hanedanı'nın çoktan döndürülemez hale
gelmiş borçları az sorun çıkarmayacaktır). Casa di San Giorgio da
yurtdışına düzenli olarak borç vermektedir, örneğin kurumun ka­
yırlarından yansıdığı kadarıyla 1780 yılında Paris'e 2-400.000 liralık
muazzam bir borç ve bundan iki yıl sonra Fransız kralının teyzeleri­
ne verilen, ilkine göre daha mütevazı olsa da dönemi için yüksek sa­
yılabilecek 40.000 liralık bir ikincisi. Üç kuruş için nemrut suratlı
Cenova'nın önünde eğilen mağrur Paris: Evet, gerçekten de geçmi­
şin dünyasından bir sahne.
12

F İ NANS I N BEŞ İ KLERİ

Cenova

1407'den 1805'e kadar süren dört yüzyıllık bir yaşam az buz sa­
yılmaz; Casa di San Giorgio ömrünün tamamını aynı yerde geçirir:
Yavaş yavaş genişleyerek nihayetinde yapının tamamına yerleştiği
eski gümrük binasında. Hangi bina olduğu konusunda kuşkuya yer
yoktur: Limanın hemen dışındaki baştan aşağı fresklerle kaplı saray.
Liman yönetimine ait bu bina halka açık değildir ama Kolomb yılı
ilan edilen ve Cenova'nın Expo'ya ev sahipliği yaptığı 1992 yılında
gerçekleştirilen titiz restorasyon bu antik freskleri eski görkemine
kavuşturmuş ve Napoleon'un bankayı lağvedip bir kışlaya dönüştür­
mesiyle başlayan asırlık gerileme sürecine kalıcı olarak son vermiştir.
Casa di San Giorgio'nun tahrip edilmeden önceki iç dekorasyo­
nundan geriye pek az şey kalmıştır. Fransız askerlerinin aklından,
kaldıkları kışlanın yüzlerce yıllık tarihini korumaktan başka şeyler
geçmektedir. Ancak yaşanan bozulmaların 1944'teki hava bombar­
dımanı ve dahası 19. yüzyılın sonunda Alfredo d'Andrade yöneti­
minde gerçekleştirilen "restorasyon" çalışmaları gibi başka nedenle-
250 PARA N I N İ C A D I

ri de vardır. Portekiz asıllı bir Cenevizli olan Andrade, aile mesleği


tüccarlığı devam ettirmek yerine sanatı ve arkeolojiyi tercih eder.
1891 yılında Piyemonte ve Ligurya bölgelerinin anıtlar müdürü ola­
rak atanır ve -kendi usulünce- San Giorgio Sarayı üzerine eğilir. O
dönemin usulüne göre restore eder: Yerle bir ederek. Hiç olmayan
yerlere merdivenler inşa eder, kapıların yerlerini değiştirir, freskleri
söker, kısacası bugün yapılsa kendisini mahkemeye çıkaracak lakin o
dönemde iyinin de iyisi olarak addedilen her şeyi yapar. Tüm bu kar­
maşaya karşın söz konusu yıkımdan kurtulmayı başaran alanlar bize
yapının refahını ve güzelliğini gösterir. İ mparator Şarlken'in prestij­
li bir imtiyaz karşılığında teşekkür amacıyla hediye ettiği harikulade
seramiklerle kaplı komutan salonu sarayın belki de en dikkate değer
salonudur. Yer döşemeleri tamamıyla, büyük bir ustalıkla restore
edilip sahip oldukları ihtişamı en iyi şekilde yansıtan çok renkli Por­
tekiz azulejo seramiklerinden oluşur. İ lk bakışta daha gösterişsiz du­
ran tavanın kendisi de paha biçilmezdir: Ahşap kiriş ve payandalar,
bugün bulunması neredeyse imkansızlaşan ve sıcak bir kızıl ton ve­
ren bir kereste türü olan Korsika kızıl çamındandır. Bu salonun gü­
zelliğini hayranlıkla izlerken Cenova deniz cumhuriyetine niçin, geç
de olsa, "Superba" lakabının verildiği açıkça anlaşılabilir.
Duvarda Ceneviz hazinesinin bağışçılarının heykelleri son de­
rece hesaplı bir hiyerarşiyle sıralanır: Büyük bağışçılar oturur vazi­
yette, daha az bonkör olanlar ayakta tasvir edilmiştir. Bu bağışların
amacı bazı vergileri kaldırmak amacıyla faiz biriktirmek veya kamu
yatırımlarını gerçekleştirmektir: Anapara vadeye yatırılır, faizler ise
Cenova Cumhuriyeti hükümetinin gerçekleştirmek istediği projeyi
tamamlamasına yetecek miktara ulaşana değin on yıllar boyunca bi­
rikmeye devam eder. Kelimenin gerçek anlamıyla kamu borcunun
amortisman fonu olarak iş görür, öyle ki bu Cenova'da 14. yüzyıldan
beri belgelenen bir faaliyettir ve bu haliyle ilkin Robert Walpole'un
1717 yılında Büyük Britanya'da bu iş için ayrılmış vergilerle hayat
verdiği, sonrasında 1786'da Genç William Pitt tarafından yeniden
yürürlüğe sokulan sinkingfunds1 kurumunu önceler.

(İng.) İtfa akçesi. (Ç.N.)


F İ N A N S I N B E Ş İ KLE R İ 251

Burada konudan biraz olsun sapmayı göze alalım: Belirli bir


şahsiyetin ne kadar vergi ödemesi gerektiğini belirlemek amacıyla
Ceneviz hükümeti söz konusu mükellefin hayat alışkanlıklarını göz­
lemekle görevli on sekiz kişilik bir komisyon tayin eder. Bu 18 üye­
den her biri bir rapor yazmakla yükümlüdür, lehte ve aleyhteki altı­
şar rapor gözardı edilir ve diğer altısının ortalaması alınır. Ceneviz­
lilerin zenginlikleriyle gösteriş yapma konusundaki isteksizliği, o
suratsız çekingenlikleri ve onlara pinti yaftası yapıştırılmasına neden
olan artık bir deyim halini almış tutumlulukları işte bu Ortaçağ sos­
lu vergi komisyonundan kaynaklanır. Bir banker hanedanlığın ferdi
olan Paolo Spinola 17. yüzyılda zengin Cenevizliler için bir tür dress
code2 kuralı koyar: Ne kıskançlığa yer verecek kadar aşırı şık ne de ait
olunan toplumsal sınıfı unutturacak denli sade olacak.
Komutan salonundaki heykeller içinde en önemlisi çift taraflı
kaydın (ama meselenin ne denli basite indirgenemeyeceğini görmüş­
tük) ve "çarpan"ın (bileşik faiz uygulamasındaki sermayelendirme
faktörü) mucidi olarak tanımlanan Francesco Vivaldi'ye aittir. Hey­
kel 1467 yılında yani Vivaldi'nin ölümünden epey sonra yapılmış
olsa da Vivaldi tarafından 1371'de bağışlanan 90 luoghi'nin (kamu
borçlanma senedi) aradan geçen zaman zarfında çarpan etkisiyle
9.000'e ulaştığı düşünülürse ebedi bir hatırayı hakkıyla kazandığını
söyleyebiliriz.
Bütün bu şahsiyetlerden yalnızca biri henüz hayattayken ölüm­
süzleştirilir: Ambrogio de' Nigro. Büyük olasılıkla tekerine çomak
sokmayı istemeyeceğiniz bir tiptir. Mesleği vergi tahsildarlığıdır ve
sadece bu bile onu sempatik biri kılmamak için yeter, ama bir nokta­
da Cenova yönetimi vergi toplaması için onu Korsika'ya gönderir.
Bilindiği üzere Korsikalılar, günümüzde dahi pek öyle yumuşak baş­
lı sayılmazlarken hiçbir yabancı otoriteyi tanımadıkları o devirleri
bir düşünün. Tahsildar bir bölük arbaletçi -berbat bir üne sahip
adamlardır- eşliğinde yola çıkar ve üzerinden çok geçmeden ada sa­
kinlerinden topladığı vergilerin bulunduğu keselerle geri döner. Ce-

2 (İng.) Kıyafet kuralı. (Y.N.)


252 PARA N I N İ CA D I

nova'da adına bir heykel dikilir, Korsika'da ne yapıldığını ise Tanrı


bilir.
Bugün liman idaresinin yönetim kurulunun toplandığı muha­
fızlar (yöneticiler) salonunda geçmiş yüzyıllarda Casa di San Giorgi­
o'nun yönetim kurulu olarak adlandırabileceğimiz idareciler bir ara­
ya gelmekteydi: Bir sonraki hizmet döneminde tekrar seçilme hakkı
olmayan, sürekliliği sağlamak için altı aylık periyotlarla dörder dör­
der seçilen ve bir yıllığına görevlendirilen toplam sekiz kişi. Salon 19.
yüzyılda ciddi bir restorasyondan geçer ve eski yapısından geriye pek
az şey kalır: Beyaz taştan yapılma bir şömine ile kaşlarını çatmış
dünyanın beyhude işlerinin gelip geçişini yukarıdan izleyen Ceneviz
aristokrasisine ait iki ismin Maria Spinola ve Giovanni Battista Zig­
nago'nun heykelleri. Cenova'nın modern limanının mucidi olarak
görülen Raffaele De Ferrari'nin büstü görece daha yakın dönemler­
de bunlara eklenmiştir.
Sarayın merkezinde yer alan kamu borcu salonunda, luoghi'lerin
(yani devlet tahvillerinin) sahibi olan 300-400 yüz kişi toplanırdı.
Diğerlerine kıyasla en genişi olan bu mekan ne yazık ki 1944'teki bir
bombardımanın yol açtığı yangında mahvolmuştur. Alevler (görü­
nüşe bakılırsa itfaiyenin gireceği ana giriş kapısının anahtarı bir tür­
lü bulunamadığı için) bütün gece söndürülememiştir ve her ne kadar
restorasyondan da geçse alevlerin duvardaki mermer büstlerde bı­
raktığı yıkıcı etki açıkça görülmektedir. Salonun sonundaki duvarda
Monaco'nun günümüzdeki prenslerinin atası, dönemin bankerlerin­
den Giovanni Battista Grimaldi'nin heykeli yer alır. Grimaldi aynı
zamanda günümüzde tamamen dağıtılmış olsa da dönemin en
önemli kütüphanelerinden birinin sahibidir. Casa di San Giorgi­
o'nun yöneticileri (yani muhafızları) karmaşık bir çekiliş ve onu izle­
yen seçim süreciyle göreve gelirdi. Muhafız salonundaki bir masanın
üzerinde dönemin adaylarının isminin çekilişle belirlendiği kaplara
birebir benzeyen cam ve pirinçten yapılma döner bir küre bulunur.
Cenevizliler bu çekilişler üzerine kıyasıya bahse tutuşurdu, bu ne­
denle piyango çekilişlerinin kökeninin buraya dayandığı da söylenir.
Karşı duvarda Kristof Kolomb'un Casa di San Giorgio yönetici­
lerine hitaben oğlu için kaleme aldığı tavsiye mektubunun replikası-
F İ NA N S I N B E Ş İ KLERİ 253

nı içeren bir plaket yer almaktadır. Mektup kaybolduğu ve alıcısına


hiç ulaşmadığı için söz konusu tavsiyenin hiçbir etkisi olmayacaktır.
Lakin mağrur amiral bundan habersizdir ve ömrünün sonuna dek
Ceneviz Cumhuriyeti'nin bu en önemli kurumuna karşı amansız bir
kin besleyecektir.
Sesleri yalıtması için duvarları kumaşlarla kaplı bu salonda Casa
di San Giorgio'nun günlük faaliyetleri gerçekleştirilir. Kapıdan gi­
rildiğinde hemen karşıda yer alan duvar boyunca bankolar (bugün
olsa gişe derdik ancak bunlar kelimenin tam anlamıyla kendi başına
birer bankadır) dizilidir. San Giorgio bünyesindeki çeşitli bankola­
rın her biri farklı bir işlevde uzmanlaşmıştır: Biri altın için, diğeri
gümüş için vesaire.
Hesap sahipleri, defterikebir tutan iki noterin oturduğu, ken­
dilerini ilgilendiren bankoya yönelir: Kayıt işlemleri gerçekleştik­
ten sonra noterlerden biri çıkışa yakın tahsilat bankosuna teslim
edilmek üzere hazırlanmış bir bilet keser. Bu tahsilat bankoları na­
kit parayla teması olmasına izin verilen yegane bankolardır: Bilet
üzerindeki meblağı tahsil eder veya öder, işlem bu şekilde kusursuz­
ca tamamlanır.
Sarayın en eski kısmı kütüphanenin yer aldığı zemin katıdır.
Sınırlarını siyah ve beyaz iki mermer sütunun belirlediği bu alan bir
zamanlar yükünü boşaltmaya gelen kadırgaların palamarla bağlan­
dığı bir doku andırır. Yürütülen kazı çalışmaları bu sütunların teme­
linin mevcut zemin seviyesinin çok daha altına indiğini göstermiştir.
Bina, belirtildiği gibi, Casa di San Giorgio kurumunu ağırlamadan
önce gümrük binası olarak hizmet vermekteydi; gemilerden indiri­
len malların istiflendiği alanlar, kırmızı böceklerin (kumaşları kır­
mızıya boyamakta kullanılan değerli böcekler) tutulduğu odalar ve
ipek için kullanılan demir taraklar için ayrılmış mekanlar halen ayırt
edilebilir. Kemeraltında Cenova kentinin 1637'de adandığı Meryem
Ana heykeli göze çarpar. O dönemde geçiş üstünlüğü büyük bir
önem teşkil etmektedir. Cumhuriyet gemileri önce kraliyet gemile­
rini selamlamak zorundadır ve Cenova'nın mağrur ve fevri bir kom­
şusu vardır: Fransa. Orleans zambakları önünde diz çökmekten yo­
rulan Cenevizliler Fransızların İ sa'nın annesinin üstünlüğünü tanı-
254 PARAN I N İ CA D I

yacaklarına duydukları inançla kentlerini Bakire Meryem'e adamayı


düşünür. Ancak Fransızlar aynı fikirde değildir ve bu tartışma krali­
yet donanmasının kenti denizden bombalayarak kimin kimi selam­
laması gerektiğini öğrettiği 1687'ye dek 50 yıl boyunca sürer.
San Giorgio Bankosu özel kişiler tarafından yürütülen kredi fa­
aliyetini tümden ikame etmez. 16. yüzyılda Cenevizli bankerler aile
saraylarının bulunduğu Ortaçağ kentinin dar sokaklarından çıkıp o
dönemde Strada Nuova'da, bugün Garibaldi Caddesi olarak bilinen
yol üzerinde yeni ve büyük binalar inşa ettirirler. Büyük kısmı günü­
müze dek ulaşan bu ihtişamlı binalar sahiplerinin zenginliğini gös­
termeli ve böylece kredi bulmak hevesiyle Avrupa'nın dört bir yanın­
dan Cenova'ya gelen prenslere ve hükümdarlara güven aşılamalıydı.
Napoleon döneminde bağımsızlığın tümden kaybedilmesinden
sonra 19. yüzyıl boyunca Cenevizli bankerler büyük ölçüde denizci­
lik sanayine ve armatörlüğe yöneldiler. Ama Cenova kentinin finans
dünyasındaki rolü 1906 yılında kadar belirleyici olmayı sürdürür:
Ancak söz konusu yıl, yıkıcı bir krizin peşi sıra Milano borsası Ceno­
va borsasını geride bırakır ve Cenevizli kredi kuruluşları Banca d'I­
talia içindeki ana hissedar konumunu kaybeder. Devasa Yeni Borsa
binası ve Banco d'ltalia'nın kentteki şubesi Cenova'nın finans ala­
nındaki geçmişte kalan büyüklüğüne bugün bile tanıklık etmeyi
sürdürür.
Yaşanan dekadans, ne yazık ki, geçmişin en önemli bankaların­
dan birinin 400 yıla yayılan tarihinin banliyödeki bir fabrika amba­
rına kapatılması ve haftanın bir günü erişime açık olması gerçeğiyle
bir kez daha vurgulanmaktadır. Casa di San Giorgio arşivi bütün
İtalya'nın bir yansımasıdır: 500 yıl öncesinin ihtişamından günümü­
zün kasvetine uzanan bir eğri. Dünyanın belki de en kayda değer
finans arşivi -toplamda 40.2 19 parça belge-, 1407'den 1805'e dek fa­
aliyet göstermiş bir bankanın tarihi, hemen hemen görülmeyecek
şekilde gömülü kalan eksiksiz bütün muhasebe defterlerinden oluşan
bir sergi sadece cuma günleri 8.45 ile 1 3 .00 saatleri arasında halkın
erişimine açıktır. Ne mutlu ki emekli bir üniversite öğretim görevli­
si olan Giuseppe Felloni bu arşivle bir baba şefkatiyle ilgilenmekte­
dir: Tek başına ve neredeyse unutulmuş bir vaziyette insanlık mira-
Fİ N A N S I N B E Ş İ KLE R İ 255

sının vazgeçilmez bir parçası olması gereken arşivi kataloglamış bir


tür kahraman. Arşivin envanterinin çıkarılması 30 yıllık bir çabanın
ardından yakın zamanda, Aralık 2012'de tamamlanmıştır.

Floransa

60 yaşında ve hayli kilolu bir adamdı; (aylardan temmuz olduğun­


dan) hava çok sıcaktı , üzerinde bacakları n ı açıkta bı rakan çoraplar,
eski usul paçalı don ve geniş konçları aşağı doğru kıvrı lmış çizmeler
vard ı , Mercato Nuovo Meydan ı'nda bir araya gelen beyefendiler ve
tüccarların oluşturd u ğ u bir grup kendi araları nda latıamaktaydı ve
bahse kon u Matteo da, tesadüf eseri bu grubun içi ndeyd i , derken
orada bulunan bankerlerin işleri n i gören delikanlı lardan meydana
gelen bir çete, içinde yakalad ı kları bir fare bulunan kapan ve ellerin­
de süpürgelerle meydanın ortasında durur, kapanı yere b ı rakı rlar
ve kapan ı n kapağ ı n ı açarlar, kapak açıl ı r açılmaz fare d ı şarı u ğ rar
ve meydanda koşuşmaya başlar: Delikanl ı lar ellerinde s ü p ü rge
sapları öldürmek amacıyla fareni n peşinden koşmaya koy u l u r, fare
kaçacak delik arar ve bulamazken Matteo di Cantino'n u n olduğu
grubun arasına dalar ve bacakları na yanaşır, ansızın çizmesine tır­
manıp paçal ı donu ndan içeri g irer. Bunu hisseden M atteo, başına
böyle bir iş gelen herkesi n yapacağ ı n ı yapar. Aklı başından g ider,
fareyi gözden yitiren delikan l ılar, " N e rde? Nerede?" diye sorar. Bi­
risi, " Fare adam ı n donu nda," der.

İ nsanlar toplanı r, herkesi bir kahkaha tufanı alır. Matteo ha­


fızası n ı kaybetmişçesine g i d i p bir masaya oturur; ellerinde süpür­
gelerle peşinden gelen delikanl ı lar, " Kovalasana donundaki fareyi,"
demektedi r.

Bankonun arkasında saklanan Matteo don u n u indiri r. Del i kan­


lılar ellerinde süpürgelerle içeri g i rmiş bağı rı rlar: " Kovala, kovala!"
Matteo'nun donu yere iner i nmez fare dışarı uğ rar. Delikanl ı lar çığ­
lık çığlığa: "İşte, işte: Vu run fareye, vurun fareye: Ada m ı n donuna
g i rd i Meryem aşkına! Ve donunu i n d i rd i ." Delikan l ı lar fareyi haklar,
Matteo ise ölü gibi kalakal ı r, g ü n lerce yeri nden kıpırdamaz, nere­
de olduğunun farkında değildir. Bu satırların yazarı olan benim g i bi
olanları görüp de kahkaha basmayan adam değildir.
256 PARA N I N İ CA D I

Franco Sacchetti'nin bu öyküyü (kesin konuşmak gerekirse 76


numaralı öyküsü) kaleme aldığı 14. yüzyılın son on yılında fotoğraf
makineleri olmasa da sözcükler gözümüzde daha canlı bir imge çiz­
meyi başarır. Sacchetti burada kendi dünyasını, meslektaşlarını anla­
tır: Kendisi de tüccarlığı devam ettiren Floransalı tacir bir babanın
oğlu olarak Venedik'in ardından Adriyatik havzasının en önemli ti­
cari merkezi Dalmaçya'nın Ragusa kentinde dünyaya gelir ve ömrü­
nün sonlarına doğru (1400 yılında ölür) Floransa ve Toskana'da siya­
si görevler üstlenir. Yazmakla amatörce ilgilenir. Büyük bir edebiyat­
çı değildir, tıpkı bu delikanlılar ve Mercato Nuovo Meydanı'ndaki
fare şakasındaki gibi hayattan sahneleri, gördüklerini yazar. Ancak
satırları arasında geç Ortaçağ döneminin Floransa'sının finansal kal­
bi çarpar, bunlar tam da Medici Bankosu'nun kurulduğu yıllardır:
Tüccarlar ve asilzadeler bir halka oluşturup kendi aralarında sohbet
eder, bankerlerin oğulları şakalar yaparak eğlenirken yaşlı tüccar,
modaya uygun olarak üzerine oturan uzun çoraplar giymek yerine
kendi gençliğinde olduğu gibi geniş paçalı don giymektedir, korkuya
kapılan fare saklanacak yer ararken kolaylıkla paçalarından içeri da­
lar. Bu şakayı yapanlar büyük ihtimalle, Mercato Vecchio ile Merca­
to Nuovo arasında mekik dokuyup hesaba aktarılacak miktarların
yazılı olduğu kağıtları elden ele taşıyan delikanlılardan başkası değil­
dir. Floransalılar bu kağıtlara poliçe ismini verse de biz çek demeyi
tercih ediyoruz. Evet, aynen öyle: Çekler -bilinen en eski çek 1 3 74
yılında Pisa'da keşide edilir-3 bankoların çok ve birbirinden uzak ol­
duğu, dolayısıyla yazılı ödeme emirlerinin birinden diğerine iletil­
mesinin gerektiği Floransa'da söz konusu dönemde yaygınlaşır (buna
karşın bankaların az sayıda olduğu ve tek bir mekanda toplandığı
Venedik'te ödeme emirleri genellikle sözlü iletilir: la detta veya la
detta di banco, buradan da ditta4 kelimesi türer). 1 5. yüzyıl dönümün­
den sonra çek öyle popülerlik kazanır ki Floransa yakınlarında bulu­
nan Lastra a Signa'daki San Martino a Gangalandi Kilisesi'nin inşa-

Federigo Melis, LJı banca pisana e le origini de/la banca modema, Le Monnier, Floransa,
1987, s. 1 1 5.
4 (İt.) Şirket. Bu sözcüğün kökeni için kullanılan detta kelimesinin karşılığı için söz senet­
tir denilebilir. (Ç.N.)
F İ N A N S I N BEŞİ KLERİ 257

sında çalışan duvarcılar ve taş ustalarının hak ediş ödemelerinde


kullanılır, lehdar sonrasında çeki bozdurmak için Rucellai Banko­
su'na gider.'
Floransa'nın finansal kalbi ticaretin hayat veren özsularını ken­
te taşıyan arterler boyunca atar ve burada serpilip gelişir. Bugün
halen ziyaret edilebilen Calimala Sokağı, yaşanan yüksek ticari faa­
liyet nedeniyle "Tacirler Sokağı" adıyla da bilinirdi. Birincil önem­
deki zanaat sayılan bankoların en önemlileri, en göz önündeki aile­
lerin faaliyetlerini yürüttükleri mekanların büyük kısmı halen fark
edilebilir durumdadır. Ancak hepsi için aynı şeyi söyleyemeyiz.
Beccherie Meydanı veya Mercato Vecchio -aşağı yukarı günümü­
zün Repubblica Meydanı'nın bulunduğu alan- 1800'lerde yıkılıp
yerle bir edilmiştir. Sacchetti'nin biri büyük zanaatlardan diğeri kü­
çük zanaatlardan sayılan ve dükkanları birbirine komşu yüncülerle
kasaplar arasındaki tartışmayı yansıtması nedeniyle anlam kazanan
öykülerinden biri (160 numaralı öyküsü) burada geçer. "Her ne ka­
dar yüncülük zanaatı ile kasaplık birbirinden çok farklı görünse de
aslında her ikisi de aynı kökene dayanır, çünkü koyun yetiştiriciliği­
nin her ikisinin de temelini oluşturduğu söylenebilir," diye yazar
öykücü.
Rönesans döneminin finans bölgesi kentin siyasi merkezi olacak
alandan, yani Signoria Meydanı'ndan hafifçe uzaklaşır ve o dönemde
de Arno Nehri geçişlerinde kullanılan Vecchio Köprüsü ile Santa
Trinita (Floransa'nın yabancısı olanlar için belirtelim, özellikle ak­
sansız yazılır) Köprüsü aksına yerleşir. Burada yer alan Orsanmiche­
le Kilisesi özellikle önemlidir: 1250'den itibaren buğday kapanı iken
1343 yılında kiliseye çevrilse de binanın üst katı ticari faaliyete hiz­
met etmeyi sürdürür, ilahi ve dünyevi faaliyetlerin tam anlamıyla iç
içe geçtiği bir mekandır. Bugün bile yapının tavanlarında buğday
çuvallarının tartıldığı kantarların asıldığı büyük demir halkaları
görmek mümkündür. Bizler kiliseyi ibadet etmeye veya hiç değilse
Tanrı'ya yakın olmak içing idilen kutsal bir yer görmeye alışığız. 16.

5 "Le tecniche bancarie", s. 5 50.


258 PARAN I N İCADI

yüzyıla kadar genel yaklaşım bu yönde değildir: Kilise aynı zamanda


bir toplanma ve çalışma yeridir, tapınağın kelimenin tam anlamıyla
medeni bir kullanım amacı da vardır ki bu özelliği yavaş yavaş kay­
bolur. Dini törenler sırasında günlük yakılması kilise binasında sür­
dürülen çeşitli ticari faaliyetler sonucu ortaya çıkan kötü kokuları
örtmek gibi pratik bir amaca da hizmet eder. Dolayısıyla artık Sacc­
hetti'nin bize Mercato Nuovo Meydanı'nda tartışmaya dalmışken
tasvir ettiği, yakınlardaki Orsanmichele Kilisesi'nde yürüttükleri
işleri sonuca bağlamaya çalışan tüccarları gözümüzde canlandırabi­
liriz. 1 59 numaralı öyküsüyle yazar bize yardımcı olur: "Pek çok kişi
Orto San Michele'ye çıkan dar sokağa yönelen sığırların peşinden
gidiyordu, hayvanlar buğday tacirleriyle hanın altında, kilisenin bu­
lunduğu yerde satılan buğdayların konduğu ahşap kovaların arasına
daldı ve pek çok tüccarı ezdi."
Bankaların Floransa'sını keşfetmek için yapılan bir gezinti
komşu Porta Rossa Sokağı boyunca devam etmezse olmaz, bu sokak
üzerinde Medici'lerin de bir bankası vardır ancak kesin yerini hatır­
latan hiçbir iz kalmamıştır. 14. yüzyıla ait tipik bir kale-ikametgah
özelliği taşıyan Davanzati Sarayı da bu sokağa bakar. Söz konusu
saray, Rönesans dönemine ait bir soylunun evini yeniden canlandıra­
rak yapının eski ticari ve mali işlevlerini günümüzde de görülebilir
kılan büyüleyici bir müzeye ev sahipliği yapar. Gözlerimizi büyük
giriş salonunun (bir dönem için yan yüzleri açık bir sundurmadır)
tavanına doğru kaldırdığımızda kantarların asıldığı demir halkaları
dahi görebiliriz. Giriş kapısının kısmen önüne dek uzanabilen ban­
koların sıralandığı bu salon finansal faaliyetlerin yürütüldüğü yer­
dir. Ardından gelen avluysa ev sahibinin kullanımına ayrılmıştır: Bu
avluya, dükkanların arka kapılarının yanı sıra gerek işlerine yakın
olmak gerek ileri yaşlarda merdiven çıkmamak için genellikle zemin
katta yaşayan evsahibinin daireleri açılır (ileri yaş kavramı bizimkine
kıyasla oldukça öncelenmiştir ve mensubu oldukları sınıfın gereği
çok et tüketen zenginlerin hastalığı olan gut nedeniyle sıklıkla ağır
geçer.)
Floransa'da ticaret aristokrasisinin toprak aristokrasisine dönü­
şümü Venedik'e nazaran daha ileriki dönemlerde gerçekleşir. Sere-
F İ NANS I N B E Ş İ KLE R İ 259

nissima'nın Toskana elçisi olan mağrur ve mesafeli Marco Foscari


1527 yılında ülkesine geri dönüşünde adet olduğu üzere senatoya
sunduğu raporunda Floransalıları hiç de okşayıcı olmayan sözcük­
lerle tanımlar. "Floransalılar öncelikle doğaları sonra da alışkanlık­
ları gereği zayıf insanlar; doğaları gereği diyorum zira oraların hava­
sı ve göğü doğal olarak ürkek adamlar yetiştirir; alışkanlıkları gereği
diyorum zira hepsi ticaretle, manuel ve mekanik zanaatlarla uğraşı­
yor yani en bayağı mesleklerde bizzat elleriyle çalışıp iş görüyorlar;
devleti yönetenler yün dokudukları tezgahlarına gidiyor ve mantola­
rının eteklerini omuzlarından aşırıp ayak bileklerini kıvırdıktan
sonra herkesin onları görebileceği şekilde çalışıyorlar; üstelik evlat­
ları Üzerlerinde işlik dükkanı bekliyor ve ustalarına yün dolu çuval ve
heybeleri taşıyıp dükkanın diğer işlerini görüyor. Ve tıpkı yüncülük
zanaatında olduğu gibi devleti yöneten yaşlılar da dağılıp alelade
adamların yapacağı diğer basit işlerini görüyorlar.'"'
Venedik ve Floransa soylularının horoz dövüşünü bu noktada
bir kenara bırakalım ve hayli şaşırtıcı bir başlıkta birinin hakkını
teslim edebilmek için konudan biraz olsun saparak tüccarlara geri
dönelim. Mercato Vecchio Meydanı'nda sohbet ettiğini gördüğü­
müz bu beyefendilerden biri (ya da soydaşlarından biri) büyük ola­
sılıkla, belirli bir ölçü birimini -anfora- kastetmek için beş yüzyıl
sonra büyük bir ün kazanacak bir sembol kullanmış olmalıdır: @
işareti veya internetin kuyruklu a'sı. Tıpkı Toskanalı tüccarlar gibi
Venedikli ve Cenevizli meslektaşları da bu sembolü kullanmaktay­
dı, hatta 18. yüzyılda Cenova kentinde bunu yalnızca ölçü birimi
olarak değil tarih kısaltması amacıyla da kullanıyorlardı.' Vene­
dik'te, daha önce bahsi geçen Bartholomeo Paxi'nin kaleme aldığı
ve 1 503 yılında basılan Tariffa adlı eserde görüldüğü üzere farklı bir
ölçüyü, onsu ifade ediyordu. İ lginç bir şekilde a'nın kuyruğu, bugün
kullandığımızın aksine saat yönünün tersine kıvrılı olacak şekilde
ters çevrilidir.

6 Eugenio Alberi, Le relazirmi degli ambasciatori veneti al Senato, Tipografia e calcografia


all'insegna eli Clio, Floransa, 1 839, Cilt 1 , s. 20-2 1 .
7 Giuseppe Felloni'yle yapılan röportaj, Cenova, 18 Eylül 2012.
260 PARAN I N İ CA D I

in puia mete,alli f, .

ka.10.fano @ . ı.
in riapoli del Reame
metecalli. 5 . kara. zo.
fano © . t.

1971 yılının sonuna doğru -aşağı yukarı dinazorlar çağında- @


işaretini alıcının adını bilgisayarın adından (daha sonra yerini domain
adına bırakacaktır) ayırmak için kullanılmaya başlayan, elektronik
postanın mucidi Ray Tomlison'dur ve geleceğin interneti o dönemde
arpanet adını taşımaktadır.• Tomlison, bilgisayar klavyesinde kulla­
nılmadan duran bu sembolü tesadüf eseri seçtiğini birçok kez dile
getirmiştir. Mesele tam da budur: Nasıl olup da klavyede yer almak­
tadır? Sorunun yanıtı 2000 yılında Roma'daki La Sapienza Üniversi­
tesi'nden, bilim tarihi profesörü Giorgio Stabile'den gelir. O yıl yeni
teknolojilerin kökenleri üzerine araştırma yapmaktadır ve daha önce
değindiğimiz Prato'lu Francesco di Marco Datini'nin arşivinde mu­
hafaza edilmiş, 14. yüzyılın sonundaki belgelerde kullanılan sembol­
leri konu alan ticaret metinlerinin eski yazı bilimi notları arasında
aradığını bulur: "a (kuyruğu saat yönünün tersine) anfora". =

Gerçekten de 24 Mayıs 1 5 3 6 tarihinde Toskanalı tüccar Fran­


cesco Lapi tarafından Roma'daki Filippo di Filippo Strozzi'ye hita­
ben kaleme alınmış mektupta iyi kar getirecek gemilerden bahsedi­
lir. "Çünkü orada bir fıçının l/30'una tekabül eden bir anfora şarap
70 veya 80 duka eder," diye yazar. "Anfora" kelimesi, tıpkı günümüz­
de internette kullandığımız gibi @ işaretiyle gösterilmiştir.
Bu noktada Stabile araştırmalarını derinleştirmenin yerinde
olacağını düşünür ve böylece Antonio de Nebrija'nın 1492'de Sala-

8 Bruno Giussani, Stffria di @. L 'origine de/la «chiocciola» e altrepoco note vicende dell'lnternet,
Messaggi Brevi, Bellinrona, 2003, s. 2 3 .
F İ NAN S I N B E Ş İ KLE R İ 261

manca'da hazırladığı İ spanyolca-Latince sözlükte İspanyolca arroba


kelimesinin amphora olarak çevrildiğini bulur: Elbette aynı sembol
ve aynı ölçü biriminden bahsedilmektedir. Ve -bir tesadüf olabilir
mi?- çağdaş İspanyolcada @ işaretine arroba denmektedir (muhte­
melen Arapçadaki ar-roub kelimesinden türemiştir, sözcük bir kez
daha bir ölçü birimini kastetmek için kullanılır ve "bir çeyrek" anla­
mına gelir).9
Bu sembol anlam kaymasına uğrayarak Anglosakson ticaret
dünyasına girer: At a price of(fiyatında/ederinde) demek için kullanı­
lır. Burada da anlamlı ipuçları bulunur: George Washington'ın,
ABD başkentindeki Kongre Kütüphanesi'nde saklanan belgeleri ara­
sında dahi izlerine rastlanır. 20 Eylül 1779 tarihli bir faturada, kağıt
ve mürekkep gibi kırtasiye sarf malzemelerinin önüne @ işareti kon­
muştur. Söz konusu ticari sembole erken yazı makinelerinin tuş takı­
mında da (hepsinde değil) yer verilir ve oradan bugün kullandığımız
bilgisayar klavyesine geçer, daha önce belirttiğimiz gibi Ray Tomli­
son onu bulur ve yeniden kullanır: Rönesans döneminde doğrudan
siber uzaya geçiş yapar.
Yeniden Floransa'ya dönelim. Porta Rossa Sokağı'nda yer alan
Davanzati Sarayı'nın önündeydik. Bu sokak boyunca de' Tornabuoni
Sokağı'yla kesiştikleri yere kadar ilerlediğimizde kendimizi ev-dük­
kan konseptinin diğer açık örnekleri karşısında buluruz: Minerbetti
Sarayı ve Messer Geri degli Spini Sarayı'nın zemin katları bankolar
ve dükkanlar için geniş alanlara sahiptir, öyle ki bugün de çeşitli ma­
ğazalara (ilki Burberry's, ikincisi Ferragamo) ev sahipliği yapmakta­
dır. Porta Rossa Sokağı'nın yaklaşık ortalarında dei Sassetti Soka­
ğı'na çıkılır, ticari niteliği olan binaların diğer bir örneği olan 14.
yüzyılda meşhur banker-tüccar ailesi tarafından yaptırılan Sassetti
Sarayı'nı görmek için bu sokağa sapmaya değer. Yapının zemin katı
tıpkı beş yüzyıl önce olduğu gibi bugün de kredi faaliyetine ayrıl­
mıştır: 1868'den beri zengin Floransa burjuvasisinin tercihi olan,
198l'de yaşanan yıkıcı bir finans skandalının ardından hisseleri

9 Storia di @. s. 26.
262 PARAN I N İ C A D I

Monte dei Paschi di Siena grubuna satılan Steinhauslin Bankası yer


alır. 1 5. yüzyılın ikinci yarısında Floransa saraylarının yapısı değişi­
me uğrar, dükkanlar geriye çekilirken 16. yüzyılda zemin katındaki
avlulara açılan girişler kapatılır, tıpkı çok uzak olmayan bir tarihte
inşa edilen Strozzi Sarayı'nda görüleceği üzere son derece ünlü bir
banker ailesine ait olmasına karşın yürüttükleri bankacılık ve ticaret
faaliyetine dair açık izler taşımaz.
Halihazırda Rönesans dönemi Floransa'sında kredi dörtgeni sa­
yılabilecek yapının zirvelerinden birine ulaşmış bulunmaktayız, bu
noktada adımlarımızın izinden Porta Rossa Sokağı boyunca geri dö­
nüp Mercato Nuovo kapanına gitmekte fayda var. 16. yüzyılda Me­
dici'ler tarafından yaptırılan bu kapan günümüzde de pazar niteliği­
ni korumaktadır: Tezgahlarda satılan deri ürünlerinin ve hediyelik
eşyaların hitap kitlesi turistler buraya ne bir zamanlar bankalarla
dolup taştığı için ne de Rönesans Floransa'sının ipek ve kumaş tez­
gahları için gelmektedir; daha ziyade sütunlu kapanın hemen dışında
yer alan çeşmedeki "domuzcuk" (esasen sivri dişleriyle hayli tehdit­
kar bir yaban domuzu) heykelinin (17. yüzyıla ait -bugün Bardini
Müzesi'nde yer alan- bir dökümün 19. yüzyılda yapılan kopyası, söz
konusu dökümün kendisi de Roma'daki bir heykelden esinlenmiş
olsa da orijinali Yunan sanatında yer almaktadır) burnuna dokunmak
amacıyla sökün ederler. Hans Christian Andersen, bu heykeli konu
alan "Tunç Domuz" başlıklı bir masal dahi yazmıştır: "Floransa şeh­
rinde, Granduca Meydanı'na yakın, küçük bir yan sokak vardır. Ya­
nılmıyorsam adı da Porta Rossa'dır. Eskiden sebze satılan, meyve
hali olarak kullanılan bu sokakta tunçtan yapılmış, sanat bakımın­
dan çok güzel işlenmiş bir domuz heykeli vardır. Yaşının ilerlemesin­
den iyice nefti bir renk almıştır, ağzından da taze, duru bir su akar.
Yalnız cilalanmış gibi hortumu parıldar. Yüzlerce fukara, yüzlerce
çocuk ağızlarını hayvanın ağzına dayayıp su içmek için elleriyle tut­
tukları için hortum cilalanmıştır da."10
Bu yapının çatısı altında kent merkezine bakan yüzünde geç-

10 Çeviri için başvurulan baskı: Andersen, Seçme Masallar 1, çev. Selahattin Banı, Milli
Eğitim Basımevi, İstanbul, 1953. (Ç.N.)
F İ N A N S I N BEŞİ KLERİ 263

mişte üstlendiği ticari işlevi hatırlatan önemli bir iz -güçlükle de


olsa- halen görülebilir. Bulabilmek için zeminde aramak gerekir,
tezgahlar arasında yarı yarıya saklanmıştır: Siyah çizgiler de barın­
dıran, yaklaşık elli santimetre çapında, üzerinde "skandal taşı" yazılı
yuvarlak beyaz bir taş. Oğlancılık ve hileli iflastan suçlu bulunanlar
çıplak olarak bu taşın üzerine oturmaya zorlanır (veya kimi kaynak­
lara göre, yine çıplak olarak üç defa sertçe kıçüstü yere çarpılır). Her
halükarda oğlancılık ve hileli iflas birbiriyle eş tutulmaktadır: Her
ikisi de insan doğasına aykırı günahlardır. İkincisi şunu belirtmek
gerekir ki burada rencide edici olan cezanın kendisi değildir: İnsan­
ların kemik kırma, uzuv kesme, göz çıkarma gibi cezalara çarptırıl­
dığı bir çağda taş üzerine çıplak şekilde oturtulmak cüzi görülebilir.
Lakin gerçek ceza meslektaşları önünde suçlunun yalanının yüzüne
vurulmasında yatar, galeyana kapılmış kitle içinde suçlunun arkadaş­
ları, akrabaları, tanıdıkları ve iş yapmış olduğu hemen herkes vardır.
Bugün yuvarlak masa toplantısında diğer tüccarlarla iş konuşurken
yarın paçalı donu indirip, aşağılanmış ve küçük düşmüş halde yuvar­
lak taşa oturmak: İşte asıl ceza budur.
Medici'lerin yaptırdığı bu kapanın dışında, tam da domuz hey­
kelinin karşısında kentin bu bölgesinin geçmişte üstlendiği rolün
diğer bir tanığı olan Borsa Merci [Emtia Borsası] binası yükselir:
1944'te yıkılan (Almanlar geri çekilirken Vecchio Köprüsü'nü yık­
masa da geçişi engellemek için köprünün çevresindeki toplam 1 2 3
binayı yerle yeksan eder) ve 1953'te yeniden inşa edilen ismiyle mü­
semma saray yirmi yıl kadar öncesine kadar bu işlevini sürdürür. Bu­
gün giriş katında yakın zamanda açılmış bir H&M mağazasını ağır­
lamaktadır. Yapının kenarlarından birinin yakınlarında, Floransa'ya
özgü geleneksel başka bir etkinlik gözlemlenebilir: Lampredotto
tezgahları. Gerektiği gibi pişirildiğinde kent mutfağının en leziz ör­
neklerinden biri haline gelen dana sakatatından (hayvanın dört mi­
desinden biri olan işkembe) yapılır.
Bu noktada, geçen yüzyıllar içinde bu açıklıkta yaşanan olayla­
rın çokluğu konusunda bize fikir vermesi için gözlerimizi kaldırıp
meydanı çevreleyen sayısız plakete bakmakta fayda var: Bir tarafta
heykeltıraş Benvenuto Cellini'nin 1 500 yılının Kasım ayında doğdu-
264 PARA N I N İ CA D I

ğu evi gösterenden tutun da, yukarıda bahsi geçen Andersen masalı­


nı hatırlatana ve kesinlikle daha dar bir çevrenin bildiği, Birinci
Dünya Savaşı esnasında burada mülteci hayatı yaşayan Arturo Zar­
dini tarafından Friuli bölgesinin geleneksel müziklerini temel alarak
koro için yazılan bir şarkı olan "Stelutis alpinis"i açıklayan bir diğer
plakete.
Mercato Nuovo'dan ipekçiler yoncasının merkezi olan saraya
girilir ve söz konusu iş kolunun zenginliğine bugün bile şahit oluna­
bilir: Floransa'nın süreli yayın halk kütüphanesine ev sahipliği yaptı­
ğı için bina kamuya açıktır. Tavan boyunca uzanan çok hoş bir fresk,
kentin ve ekonomisinin zaferini temsil eder: Merkezinde Floransa
kentinin arması yer alır, etrafı mahallelerinin sancakları, yoncaların
sembolleriyle çevrilidir, bu armaların dış halkasında sanki hepsini
bir araya getirirmişçesine Anjou Hanedanı'na yani Guelfı'leri -gü­
nümüz ifadesiyle Papalık yanlıları- koruyan kraliyet ailesine mahsus
lacivert bir zemin üzerine serilmiş yaldızlı zambakla çevrelenmiştir.
Ancak şimdi Ortaçağ Floransa'sının finansal kalbi sayılan yerden
düşsel Santa Croce Bazilikası'na doğru uzanan o çok uzun sayılmaya­
cak yolda ilerleyelim. Bu mucizeler sandığında yer alan ve kentin fi­
nansal geçmişiyle, dahası Bardi ve Peruzzi aileleriyle yakından ilgili
iki şapeli hayranlıkla gözlemleyebiliriz. Kendi çağlarında dünyanın
en önemli bu iki banker ailesi bazilika bünyesinde kendilerine ayrıl­
mış ibadet alanlarını dekore etmesi için dünyanın en ünlü ressamına,
yani tefeciliğe ayırdığımız bölümde görmüş olduğumuz gibi fırçasıy­
la Padova'lı banker Scrovegni ailesini onurlandıran Giotto'ya sipariş
verirler. Padova'lılardan yaklaşık 1 5 yıl sonra, ilkin Peruzzi'ler Fran­
sisken bazilikası içinde kutsal eşyaların saklandığı odanın sağında
kendilerine ayrılan şapeli resimlemesi için Giotto'yu tutar. Bardi
bundan aşağı kalır mı? Tabii ki hayır, böylece 1325 yılına gelirken
Giotto fırçasını ve boyalarını alır ve Santa Croce'ye geri döner (bu­
nun dışında iki şapeli daha dekore eder, ancak bunlardan geriye bir iz
kalmamıştır). Bardi'ler son derece prestijli bir yere konmuştur: Res­
sam, ana mihrabın hemen sağındaki şapeli Aziz Francesco ve onun
dünya mallarından vazgeçişine ayırdığı bir dizi freskle süslemiştir ki
bu bir bankerin son derece hassasiyet gösterdiği bir temadır.
F İ N A N S I N B E Ş İ KLE R İ 265

Venedik

"Her sabah saat altıya doğru birbirini görmekten başka bir ama­
cı olmayan soyluların büyük kısmı sağ kanattaki revakların altında
toplanır (...). Karşı tarafta, duyuru taşının olduğu kısımdaki revakla­
rın altı Floransalı, Cenevizli, Milanolu, İspanyol, Türk ve dünyanın
çeşitli milletlerinden tüccarların toplanma yeridir, bunların oluştur­
duğu kalabalık bu meydanı evrenin en önemlileri arasına sokar.""
Rialto'nun 16. yüzyılda nasıl göründüğünü anlatan satırlar bunlar.
Bugün de durum değişmiş sayılmaz. Elbette zengin giyim kuşamlı
tüccarın yerini ayağı sandaletli ve bermudalı turistler almıştır ve si­
yah cüppeli soyluları görmek de artık mümkün değildir: Günümüz­
de iyice azalan Venedik sakinlerini, ellerinde tuttukları acı likörle
hazırlanmış spritz kokteyli bardakları sayesinde kolayca ayırt etmek
mümkündür. Şayet bu tüccarlardan biri sihirli bir şekilde zamanda
yolculuk etse kendi döneminin mekanlarını hiç sektirmeden tanıya­
caktır: Hiçbir şey eskisi gibi olmasa da her şey eski yerindedir.
Adı dışında bu aşağı yukarı 30 metre uzunluğundaki küçük so­
kakta modern sigortacılığın doğduğunu gösteren hiçbir şey kalma­
mış olsa da Calle de la Sicurta halen meydanın solunda yer alır.
Lloyd's, Generali ve bugün bildiğimiz haliyle bütün bir sigortacılık
sisteminin kökleri buradadır. Yakınlardaki mahkeme binasının çir­
kin elektrik kabinleri ve yangın merdivenlerinin işgali altında çehre­
sizleşen bu sokağın muzaffer geçmişini hatırlatan hiçbir şey yoktur.
Sokağın sağ kanadı boyunca uzanan ve altlarında sigorta bankoları­
nın sıralandığı geniş dokuz kemer, mahkeme salonlarına gidip ge­
lenlerin işine yarayan hukuk kitapları satan bir kitapçıya ev sahipliği
yapan hariç, ne yazık ki kapatılmıştır.
Çift sıra kemerden oluşan sokağın giriş kısmı Sansovino'nun
anlattığı üzere Venedikli ve yabancı, Hıristiyan ve Yahudi tüccarla­
rın akın ettiği yerdir; gerçekten yaşamış olsaydı William Shakes­
peare'in Shylock karakteri de muhtemelen işlerini burada yürütür-

11 Francesco Sansovino, Venetia citta nobilissima et singolare, Giacomo Sansovino, Venedik,


1 5 8 1 , s. 1 34.
266 PARAN I N İ CA D I

dü. Bütün bu muhit, sokağın San Giacomo Meydanı'na açılan duva­


rına asılı plakette belirtildiği üzere yakıcı bir yangının ardından,
Leonardo Loredan'ın dojluk döneminde 1 520 yılında yeniden inşa
edilmiştir. Plaketin hemen altında "Rialto kamburu" olarak da bili­
nen ve ulakların hükümetin aldığı kararları halka açıkladığı yer olan
duyuru taşının merdivenlerinin başında iki büklüm bir insan heyke­
li bulunur. Kemerlerin altında, loşlukta zor görünen, geçen zaman
nedeniyle kararmış bir başka plaket bizi kamu parasına el koymaya
çalışmanın bedelinin çok yüksek olabileceği konusunda uyarır: 29
Temmuz 1743 tarihinde Onlar Konseyi, Banca Giro'nun muhasebe­
cisi Zuan Antonio Rinaldi adlı kişinin "ağır dolandırıcılık ve zimme­
tine para geçirme" suçlarından Venedik'ten ömür boyu sürgün edil­
mesine karar verir.
Ö zel bankaların yerini aldığını gördüğümüz Venedik'in kamu
bankası Banca Giro'nun gişeleri bankanın adını aldığı revakın altın­
da açılırdı. Osteria del Banca Giro adlı lokantada altın ve gümüş
para keselerinin yerini prosecco kadehleri ve spritz bardakları almış
olsa da insan kimi zaman günümüz bankacılarının düzgün bir mali
yöntemden ziyade alkol peşinde koştuklarını düşünmeden edemiyor.
Kemerlerin Istria taşından kesilme ayaklarının üzerinde eski mafsal­
ların izlerini görmek mümkündür, bunlardan bazıları büyük ihti­
malle Rönesans dönemi bankerlerinin üzerine bir keçe serip muha­
sebe defterlerini ve meslekleri icabı taşıdıkları silindirik madeni para
haznelerini koydukları açılır kapanır ahşap bankoların bağlantı nok­
talarına aittir. Keçenin yerini alan Şark işi halılar kredi faaliyetinin
simgesi olacaktır: Halının olduğu yerde banka vardır. Bankoların
açıldığı bu yerlerin üzerinde güneşten ve yağmurdan korunmak
amacıyla ahşaptan açılır kapanır bir sundurma bulunur.
Meydanın bu kısmı (Venedik'te tek bir büyük meydan bulunur,
diğer tüm alanlar meydanlık, açıklık veya avlu olarak adlandırılır) 12,
1990'lara kadar meyve-sebze haline ev sahipliği yaptığından kapalı
ve görünmez kalmıştır, yalnızca hal çalışanlarının erişimi vardır.

12 İtalyancada meydan kelimesinin karşılığı olan piazza yerine Venedik'te campo ve bu söz­
cüğün türevleri kullanılmaktadır. (ÇN.)
Fİ NANSIN BEŞİKLERİ 267

Rialto'daki San Giacomo Meydanı, merkezinde yer alan görece


yeni bir çeşme hariç, 18. yüzyılda ressam Canaletto tarafından res­
medilen manzaralardaki halinin tıpatıp aynıdır. Söz konusu alan
1097 yılında Orio ailesi tarafından "Venedik yönetimine ve halkına"
bağışlanmıştır; yetkili kamu idari teşkilatı Rialto bürosu tarafından
kredi faaliyeti göstermek isteyen özel bankolara kiralanırdı. Her yıl
kapanış tarihi Aziz Mikail gününe, yani 29 Eylül'e denk gelecek şe­
kilde bir açıkartırma düzenlenirdi." Bu açıkartırmalann kusursuz
bir işleyişi olduğu sanılmasın: Ö rneğin 1 3 89 yılında bir sarrafın bir
meslektaşına "ayağına dokunup işaret verir vermez" kendisi adına
teklifte bulunmasını istediğini biliyoruz. 14
Meydanın sağında küçük boyutları nedeniyle Venedikliler tara­
fından San Giacometo olarak adlandırılan San Giacomo Kilisesi
yükselir. Venedik'in en eski (12. yüzyıl) ve en küçük kilisesi bir za­
manlar tüccarların uğrak yeri olan ibadethanedir. Yapının dışında
kamuya ait teraziler ve ölçüler yer alır ve bu nedenle apsisin arka
yüzünde beyaz bir taşın üzerine Latince bir yazıt işlenmiştir. Yine
beyaz taştan oyulma bir haçın altında bugün bile okunabilen bu ya­
zıtta ticaretin herkes için eşit olarak uygulanan yasalarla yapılmasını
temenni eder ve ölçülerde oynama yapılmamasını ve hileli sözleşme­
lerin pazarlığa konu edilmemesini salık verir.'5 ("Bu tapınağın etra­
fında tüccarın yasası eşit, ölçüsü sahih, mukavelesi adil olsun.")
Kentte sayılı örneği kalmış olan Roma usulü bir sundurmanın
altından geçerek girilen kilisenin içinde de ibadethanenin ticari geç­
mişine ait kimi kalıntılar görülebilir. Ö rneğin girişin sağında kalan
döşeme üzerinde 161 1 tarihli "tahıl elekçileri ve paketleme işçileri­
ne" ait plaket ile kuyumcuların koruyucusu Aziz Antonio heykelinin
gölgesinde girişin bu kez sağındaki döşeme üzerinde sarraf ve ku­
yumculara ait olan plaket bulunur (söz konusu dönemde altın gerek
külçe halinde gerek mücevher olarak saklandığı için kuyumculuk
mesleği bankerlikten öyle çok da farklı sayılmazdı).

13 The Venetian Money Market, s . 39.


14 Agy., s. 42 .
15 Agy., s. 36.
268 PARA N I N İ C A D I

Kilisenin gerisinde beşgen mimarisiyle Camerlenghi [Hazine­


darlar] Sarayı yükselir. Bugün gördüğümüz haliyle 1 525 yılında inşa
edilmiştir ve doğrudan ve dolaylı vergileri toplamakla yükümlü
kamu idari teşkilatına ev sahipliği yapmanın yanı sıra o dönemde
yeni inşa edilmiş olan Rialto Köprüsü'nün ağırlığının Büyük Ka­
nal'ın iki yakasının birbirinden uzaklaşmasını engellemek gibi bir
işlev üstlenir (günümüzde Santiago Calatrava tarafından hazırlanan
ve 2008 yılında trafiğe açılan köprü de benzer bir sorunla karşılaş­
mıştır, ancak Canalazzo'nun kıyılarını sağlamlaştırmak için geçmiş­
te olduğu gibi geride Camerlenghi Sarayı'yla mukayese edilebilir bir
eser bırakılmadığına dair bahse girerim). Söz konusu saray 1322'den
beri burada bulunan ve en varlıklı olduğu dönemde Rialto bankola­
rından iki veya üçünü kaplayan tüccarlar kapanının yerini almıştır
Oacopo de' Barbari'nin 1 500 yılında baskıya gönderdiği perspektif­
ten Venedik haritasında kusursuzca yeri tayin edilebilir).
Büyük Kanal'ın diğer yakasında Camerlenghi Sarayı'nın hemen
karşısında heybetli bir dağ misali Fondaco dei Tedeschi yükselir
(Arapça tüccarların konakladığı kervansaray anlamındaki funduk
sözcüğünden türeyen fondaco Venedik lehçesinde "ambar" anlamın­
da kullanılır). 1• Daha önceki bölümlerde, bu hanın nasıl Orta Avru­
pa'da çıkarılan altın ve gümüşün dağıtım merkezi haline geldiğini
görmüştük. Büyük Kanal'a bakan cephesi ressam Giorgione tarafın­
dan, iç ön cephesi Tiziano tarafından dekore edilen (ne yazık ki söz
konusu bu freskler Venedik'teki Gallerie dell'Accademia'da muhafa­
za edilen çok küçük bir kısmı hariç kaybolmuştur) han çağının bir
nevi Harvard Business School'u halini alır. Buraya yalnızca iş yap­
mak için değil, aynı zamanda iş öğrenmek için de gelinir. Ailenin
adını taşıyan banker hanedanlığının atası Jacob Fugger, ruhban sını­
fı içindeki kariyerini kesin olarak terk ettikten sonra kalıcı olarak
Augsburg'a yerleşmeden önce 1478'de bir yıl burada kalır.'7 Bunun
üzerinden 30 yıl bile geçmeden 1 5 14 ile 1 5 16 arasında genç Matthaus
Schwarz İtalya'ya gelip çift taraflı kayıt sisteminden bahsedildiğini

16 Testa e croı:e, s. 55.


17 L 'uro e le spezie, s . 1 79-1 80.
F İ NA N S I N B E Ş İ KLERİ 269

duyduğunda önce Milano ve Cenova'da bunu öğrenmeye çalışır ama


ancak Venedik'te Antonio Mirafior'un öğrencisi olduktan sonra işin
sırrına erer ve Almanya'ya döner dönmez Augsburg'da kendisini ko­
nunun büyük uzmanı olarak gören Fugger'ler tarafından işe alınır."
Bu noktadan itibaren Venedik'teki han Alman tüccar-bankerler açı­
sından yalnızca en önemli ticaret borsası olmakla kalmaz, muhase­
beciliğin öğrenildiği bir merkez halini de alır.
Venedik, Rönesans döneminin en prestijli muhasebecilik okulu
niteliğinin yanı sıra finans tarihinin en sıra dışı şahsiyetlerinden biri
olan kumarbaz, kanun kaçağı, düzenbaz, dahiyane finansal mekaniz­
maların mucidi, Fransız maliye bakanının ebedi istirahatgahıdır.
Kimilerine aslen iyi niyetli olduğunu, kasten düzenbazlık yapmadı­
ğını, bunların işlenmiş hatalardan ibaret olduğunu düşündürecek
kadar tartışmalı bir kişiliktir. Tarihin ilk finansal balonu olan Mis­
sissipi Şirketi vakasının yaratıcısı John Law'dan bahsediyoruz.
İktisatçılar arasında bile onun hakkında fikir ayrılıkları vardır:
Joseph Schumpeter ondan övgü dolu sözlerle bahseder ve Law'u "bü­
tün zamanların en parlak maliye teorisyeni" olarak niteler. Buna kar­
şın John Kenneth Galbraith'in yorumu hayli serttir: "Herhalde gel­
miş geçmiş en yaratıcı finansal sahtekardır." Montesquieu dahi İran
Mektupları 'nda, daha kesin konuşmak gerekirse 142 sayılı mektupta
ondan bahseder ve şu satırlarıyla onu ölümsüzleştirir: "Orkney Ada­
ları'na yakın bir adacıkta bir oğlan çocuğu doğmuştur (...) yalnızca
parmaklarını kullanarak sayı saymayı öğrendiği söylenir, henüz dört
yaşındayken madenleri öyle iyi tanımaktadır ki annesi altın bir yü­
zük karşılığında kendisine teneke bir yüzük vermek istediğinde yapı­
lan numarayı hemen anladığı ve yüzüğü geri aldığı anlatılır."
Bu beyefendinin maceraları öyle çeşitlidir ki hepsini anlatması
uzun sürer (gerçekten de gerek İngilizce gerek Fransızca sayısız bi­
yografisi yayımlanmış olmasına karşın hiçbiri İtalyancaya çevrilme­
miştir). John Law 1671'de Edinburgh'da doğar, ilk gençliğinde kendi­
sini matematiksel bir verimlilikle kağıt oyunlarına ve barbuta adaya-

18 "Le tecniche bancarie", s . 543 .


270 PARA N I N İ CA D I

cağı Londra'ya yerleşir çünkü olasılık hesaplarını kumara uygulaya­


bilme becerisine sahiptir. Ancak 1694'te bir düelloda rakibini öldü­
rünce idam cezasına çarptırılır, Avrupa'da kaçak olarak yaşar ve geçi­
mini kumarla sağlar. İskoçya'ya döndüğünde 1705 yılında Fransızcaya
da çevrilen ve büyük başarı kazanan bir iktisadi inceleme yayınlar.
Söz konusu kitabında Law ticaretin kaderinin dolaşımdaki paranın
miktarına bağlı olduğu tezini öne sürer, lakin bu faktör metal para
sisteminin değişmezliği ölçüsünde kısıtlanmıştır. Sirkülasyonu artır­
mak için, çok daha yüksek bir dolaşım hızına sahip banka senetlerinin
ihraç edilmesini ve dahası söz konusu bu banknotların ederinin de­
ğerli metallerinkine değil, menkul varlıklara bağlanması önerir.
Fransa'ya ayak bastığında teorilerine onlardan daha iyi alıcı bula­
mayacağını anlar. Ülke kral XIV Louis'nin ölümünün peşi sıra hü­
kümdarın çılgınca savurganlığının sonucu olarak mali bir felakete sü­
rüklenmiştir. Dolayısıyla tanınmış incelemelerin yazarı ve Galya ge­
misini yeniden yüzdürebilecek ünlü bir iktisatçı olarak hoş karşılanır.
Kral naibi Orleans Dükü 1. Philippe, kendisine ülkeyi parasal
dalgalanmaların boyunduruğundan kurtarma sözü veren Law'u hu­
zuruna kabul eder. Vakit kaybetmeksizin kendisine bir banka kurma
imtiyazı tanınır. Böylece 1716'da Banque Generale doğar ve ilk işi
kağıt para basmak olur. Ertesi yıl bir ticaret şirketi kurulur. Adı pek
çok defa değişse de tarihe Mississippi Şirketi olarak geçecektir. Fran­
sızlar çıldırmış gibidir: İhraç bedeli 500 Tours lirasından olan senet­
leri kapış kapış satın alırlar, öyle ki söz konusu senetlerin değeri gide­
rek artar ve 18.000 lirayı bulur. Üstelik Law'un madeni para darp
etme tekeli imtiyazı elde etmesi ona duyulan güveni artırır.
Sistemin işlediğini gören kral naibi daha fazla banknot basılma­
sını emreder. Law da kendi payına dörtnala basımına devam edilen
banknotlarla satın alınan yeni hisse senetleri ihraç etmeye devam
eder. Law'un ofisinin bulunduğu Rue de Quincampoix (ileride göre­
ceğimiz üzere Rue des Lombards'ı kesen sokaklardan biri), Paris'in
en işlek noktası haline gelir, öyle ki akşam olduğunda sokağı boşalt­
mak için asker kullanmak gerekir. Ocak 1720'de Law'un bankası
Mississippi Şirketi'yle birleştiğinde ortaya çıkan yeni şirketin hisse­
lerini almak için halk ayaklanması çıktığı kaydedilir.
F İ NA N S I N B E Ş İ KLERİ 271

Bu noktaya gelindiğinden balon patlamaya hazırdır ve gerçek­


ten patlar da. Emtia fiyatları yükselir, hisse senetlerininki düşmeye
başlar. Kimileri banknotları madeni paraya çevirmek ister, ancak
açık ki yeterince karşılığı yoktur. Şimdi bir satış çılgınlığı patlak ve­
rir ve Law altın ve gümüş para sirkülasyonunu engelleyip banknot
kullanılmasını zorlayarak buna bir çözüm üretmeyi dener: Hiçbir işe
yaramadığı açıktır ve kitlelerin çılgınlığının öfkeye dönüşmesi uzun
sürmez. İskoçyalı 1720 yılında önce Brüksel'e, ardından Venedik'e
kaçar. Söz konusu dönemde lagün şehri tartışmasız kumarın başken­
tidir, öyle ki San Moise muhitinde 1638 yılında devlet eliyle kumar
oynatılan Ridotto adlı kumarhane kurulur, söz konusu işletmenin
bankosu Venedikli soyluların idaresindedir. (Giacomo Casanova bu­
ranın müdavimlerindendir. 1774 tarihinde kapatıldığında tek çıktısı
yasadışı kumarın yaygınlaşması olur.) Fransa'da becerdikleri faraona
veya bassette oyunundakilerden (günümüzdeki black jack'i andıran,
dönemin revaçtaki kağıt oyunları) çok daha farklı olsa da İskoçyalı
kumara olan eski tutkusuna sarılarak Serenissima'da hayatta kalır.
1729'da yoksulluk içinde öldüğünde o dönem San Marco Mey­
danı sınırları içinde yer alan ve bazilikanın hemen karşısında yükse­
len San Geminiano Kilisesi'ne gömülür. Söz konusu tapınağın Jaco­
po Sansovino tarafından tasarlanmış olması, yerine kendisine yakışır
bir balo salonu (günümüzdeki Napoleon Kanadı olarak bilinir) yap­
tırmak için 1807'de kiliseyi yıktıran Napoleon'u hiç mi hiç etkile­
mez. Tesadüfe bakın ki söz konusu yıl Venedik valiliği görevini üst­
lenen kişi Napoleon'un Paris'teki askeri okul yıllarından sınıf arka­
daşı Jacques Alexandre Law de Lauriston adlı İskoç kökenli bir Fran­
sız generalidir ve John Law'ın ikinci kuşak yeğenidir. Napoleon'un
generali büyük büyük amcasının kemiklerini yakınlardaki San Mo­
ise Kilisesi'ne taşıtır. Ana kapıdan girildikten sonra az ileride zemin­
de bir plaket bulunur. Merkez bankası yöneticilerinin arada sırada
gidip bir dua okumaları, burada yatan zatın yaptıklarını, yanlışlıkla
bile olsa tekrarlamamak için yalvarmaları hiç fena olmaz.

HONORI ET MEMORIA
JOANNIS LA U7EDINBURGENSIS
272 PARA N I N İ C A O I

REGII GALLIARUM ERARII


PRAEFECTI CLARISSIMI
A. MDCCXXIX AET. LVIII DEFUNCTI
GENTILIS SU! CINERES
EXAEDE D. GEMINIANI DIRUTA
HUC TRANSFERRI CURA VIT
ALEXANDER LA W LA URISTON
NAPOLEONI MAXIMO
AUDIUTOR IN CASTRIS
GUBERNATOR VENETIARUM
A. MDCCCVIII

1729 YILINDA 58 YAŞINDA


HAYATINI KAYBEDEN
GALYA'NIN KRALİ YET HAZİNEDARI
ÜNLÜ YÜKSEK MEMUR
ALEXANDER LAW LAURISTON
ANISINA SAYGIYLA
1808 YILINDA VENEDİ K VALİ Sİ OLAN
NAPOLEON'UN ASKERİ ALANDAKİ
BÜYÜK YARDIMCISI
ALEXANDER LAW LAURISTON
SOYLU KÜ LLERİNİ N
VE SOYLU BEDENİ NİN
BURAYA TAŞINMASINI SAGLAMIŞTIR.

Paris

Rue des Lombards'ın Paris'in göbeğinde yer alan Ortaçağ'dan


kalma bir sokak olduğunu yalnızca dar oluşundan çıkarabiliriz
(1322'de değiştirilen sokağın eski adı Rue de la Buffetterie'dir).19 Ge­
niş ve havadar bulvarların, ışık dolu arterlerin şehrinde şehircilik ge-

19 Pierre Racine, "Paris, Rue des Lombards (1280- 1 340)", Giovanna Peni Balbi (yay.
haz.), Crmıurıitiı forestiere e "nationes" neU'Europa eki secoli XIII-XVI, GISEM-Liguori,
Napoli, 200 1 , s. 95.
F İ NA N S I N B E Ş İ KLE R İ 273

leneklerinin dışına çıkan böyle bir sokağın varlığı tuhaf gelir. Ama
altı-yedi yüzyıl önce böyle değildir. Dip dibe yerleşimler birçok açı­
dan koruma sağlamaktadır: Güneşten, yağmurdan, rüzgardan, da­
hası gruplaşamayan ve bu nedenle tek sıra halinde ilerlemesi gerekti­
ği için daha savunmasız kalan kötü niyetli kişilerin oluşturduğu çe­
telerden. Günümüzde Beauburg'a iki adım mesafedeki bu sokak
mağazalar ve Tayland mutfağından kentin en ünlü Afrika lokaline
kadar her damağa hitap eden restoranlarla doludur. Bu muhit bir za­
manlar Ortaçağ Paris'inin etrafında serpilip geliştiği Les Halles Pa­
zarı'nın yer aldığı üç alandan biridir (diğer ikisi kraliyet sarayının yer
aldığı [ Ile de la] Cite ve Seine Nehri üzerindeki liman bölgesidir.)
Sokağın İtalyan yerleşimcilere ait olduğu dönemden geriye kalan az
sayıda özelliğin güzelliklerini seyredebilmek için bir restorana gir­
mek gerekir: La Table des Gourmet adlı (Fransız mutfağına özgü
yemekler sunan) restoranın yemek salonu 1 2 . yüzyıldan kalma bir
gotik şapelin içinde yer alır. O dönemde ve sonraki yüzyıllarda bu
sokak "krallık başkentinin ticari ve endüstriyel faaliyetlerinin top­
landığı" bir alanda bulunmaktadır. 20
Bir ucu, farklı biçimler altında da olsa varlığını Ortaçağ'da da
koruyan Saint-Merri Kilisesi'nin bulunduğu Rue Saint-Martin'e açı­
lır. Kilisenin bugünkü yapısı 16. yüzyıla dayansa da apsisin arkasında
yer alan ve Boccaccio di Chellino'nun (Giovanni Boccacio'nun baba­
sı) övgüyle bahsettiği vitraylı büyük pencere erken 1 3 . yüzyıla aittir.
Saint-Merri Kilisesi, adını 1 3 . yüzyılda yaşamış başrahip Mederic'
ten alır. Buradan çok da uzakta sayılmayacak Rue de Rivoli'de bulu­
nan Saint-Jacques Kulesi, yıkılmış olan Saint-Jacques-de-la-Bouche­
rie Kilisesi'nden geriye kalan tek kısımdır ve Kral Yakışıklı Philip­
pe'in 1 3 1 3 yılında yaptırdığı nüfus sayımından bildiğimiz kadarıyla
burada "Sarraf Lombard Bocassino ile erkek kardeşi" yaşıyordu.
Yine başka bir Lombard olan Gandolfo degli Arcelli (Fransızların
bildiği adıyla Gandoulfe d'Arcelles) 1 292 yılında Paris'in en büyük
vergi mükellefiydi. 21

20 "Paris, Rue des Lombards (1 280- 1 340)".


21 Agy., s. 99.
274 PARA N I N İCADI

Burası hiç kuşkusuz bankalar bölgesidir ve gerçekten de Rue des


Lombards'ı dikine kesen dar ve uzun Rue de Quincampoix, hemen
önceki bölümde bahsi geçenJohn Law'un bankasının baktığı sokak­
tır (Rue de Quincampoix'dan doğan küçük bir sokak olan Rue de
Venise'in isminin kökeni belirsizse de gerçekte Venedik kökenli bir
"Lombardla" ilişkili olması muhtemeldir). Law'un bankası, bugün
artık yerinde olmayan Hôtel de Beaufort'daydı. Söz konusu bina so­
kak genişletme çalışmaları nedeniyle yıkılmıştır.
Paris'teki Lombard cemiyeti, kayıtlarda ilk kez belirdikleri 1 3 .
yüzyıl ortalarından, kenti kalıcı olarak terk ettikleri 14. yüzyıl orta­
sına kadar asgari 200 azami 300 kişiden oluşmaktadır, öyle ki ortala­
ma 200.000'lik nüfusun ancak yüzde 1 'ine karşılık gelmelerine rağ­
men toplanan vergilerin yüzde 1 2 'sini verirler." Ağırlıklı olarak
Lombardlar ve Toskanalılardan meydana gelen başkentteki İtalyan­
lar iyi bir konuma sahiptir. Yukarıda adı geçen Gandolfo degli Arcel­
li'nin müşterileri arasında kraliyet ailesinin bir mensubu ve birçok
yüksek aristokrat (aynı zamanda sayısız zanaatkar) vardır ve cemiyet
kendisine "kraliyetin ticari faaliyetlerinin kalbinde'"' yer edinmiş
görünür.
Kral Yakışıklı Philippe tarafından 1 3 09-1 3 1 1 yıllarında yürütü­
len cadı avının ardından İtalyanların kitleler halinde başkentten ay­
rıldığı kayıtlara geçer, ancak aralarından bazıları borç para verme
işinden vazgeçmeleri anlamına gelse de Paris vatandaşlığına geçmeyi
kabul eder. Lombardlar Paris'i 1 350 yılı civarında terk eder ve onla­
rın yerine kentteki İtalyanların bayrağını devralan Lucca'lılar ne iş
hacmi açısından ne de sayıca onların sahip olduğu öneme erişecektir.
"Fransız-İngiliz savaşına bağlı sorunlar o zaman değin Fransız baş­
kentinde üstlendikleri rolün önemini azaltır. Brugge'ün parlak gün­
lerinin vakti gelmiştir."24

22 "Paris, Rue des Lombards (1280- 1 3 40)", s. 100.


23 Agy., s. 101
24 Agy., s . 1 1 1 .
F İNANS I N BEŞİKLERİ 275

Brugge

"Düğün merasiminden sonra Margaret siyasi ve dini iktidar sa­


hiplerinin ve kent aristokrasinin peşi sıra Brugge'de yerleşik çeşitli
milletlerden tüccarın en zengin ipekli giysileriyle aşağıdaki sıraya
göre dizildiği alaya iştirak etti: En önde hizmetkarları eşliğinde at
sırtındaki Venedikliler, ardından Floransalılar, sonra Kastilyalılar,
peşi sıra (şehirlerinin koruyucusu olan Aziz Giorgio'nun prensesi ej ­
derhadan kurtarışını canlandırdıkları bir temsille) Cenevizliler,
Hansa Birliği üyeleri, Aragonlular, Katalanlar, Sicilyalılar, Lucca'lı­
lar ve Portekizliler."25 Bahsi geçen Margaret, 3 Temmuz 1468'de Kral
Cesur Charles'la evlenen York düşesi, İngiltere kralı IV. Edward'ın
kız kardeşi Margaret'tır. Brugge kentinin -Felemenkçede Brugge­
sunduğu saygı unutulmayacak cinstendir, öyle ki bir vakanüvis bunu
yazıya dökerek ölümsüzleştirir.

25 "Traffici, mercanti, viaggiatori sullo scorcio del Medioevo", s. 43 .


276 PARAN I N İ C A D I

Little ltaly'6 yeni bir olgu değildir: Zamanında Orta ve Kuzey


Avrupa'nın en önemli finans ve ticaret merkezi olan 1 300-1400'lerin
Brugge şehrinde dahi vardır. Ancak Al Capone'nin Chicago'sunun
aksine İtalyan göçmen nüfusu ipsiz sapsız fukaralardan değil, bilakis
arkalarına yaşadıkları çağın en güçlü devletlerinin desteğini almış
zengin banker ve tacirlerden oluşur. Kent, kesintisiz ve güçlü bağlan­
tılar vasıtasıyla adeta İtalya'nın Flaman coğrafyasındaki mali şubesi
halini alır (Venedik Cumhuriyeti'nin posta hizmetleri bir paketi Ve­
nedik'ten Brugge'e yedi günde ulaştırmaktadır)." Altın çağ 1 5 16 yı­
lında İtalyan tüccarların büyük kısmı Anvers kentine taşındığında
biter,'8 yine de tamamının kenti terk etmesi birkaç on yıl daha ala­
caktır.
Haydi o zaman Ortaçağ'ın bu Küçük İtalya'sına girelim: Her bir
cemaat (ama "millet demeyi tercih ediyoruz) yasal olarak tanınmış­
tır; cemaatler mensupları arasında adaleti tesis etmekle görevlendi­
rilmiş bir yasal temsilci -konsolos- seçer ve bir merkezleri bulunur.
Ana meydan olan Markt'ı arkamızda bırakıp bugün Vlamingstraat
adını taşıyan sokak boyunca bir açıklığa ulaşana kadar ilerleyelim.
Aradığımız yer burasıdır. Flandria illustrata [Resimli Flandra] baş­
lıklı 1641 tarihli bir kitabın rehberliğine başvuralım. Kitapta o za­
manlar Borsa Meydanı olarak adlandırılan (az sonra neden böyle
dendiğini göreceğiz) yerin bir çizimine yer verilmiştir, bugün ise üç
caddenin birleştiği bir açık alandan ibarettir. Sağda büyük beyaz ve
pek bir özelliği bulunmayan bir bina yükselir. Antonio Sanderus'un
-yazarın adı- kitabını yayınladığı tarihte bu binanın yerinde giriş
katında pek çok kapan bulunan, büyük pencereleri ve sahip olduğu
statü ve önemi göstermesi açısından iki çatı kulesi olan bir başkası
vardı. Floransalı tüccarların hanıdır. Bugün bu yerin antik işlevi De
Florantijnen adlı restoranın ambleminde ve kentteki Dante Aligheri
Derneği'nin binanın bir kanadına astığı ve üzerinde İlahi Komed­
ya'nın "Cehennem" kitabında XV kantodan alınmış olan kentten ve

26 (İng.) Küçük İtalya. (Ç.N.)


27 11 mercante italiano ne/ Medioevo, s. 50.
28 Lodovico Gııicciardini, Descrittione di tutti i Paesi Bassi, Guglielmo Silvio, Anvers, 1 567,
s. 227
F İ NAN S I N B E Ş İ KLERİ 277

kenti koruyan setlerden bahseden bir üçlüğün yer aldığı plakette ya­
şatılır: "Dalgalardan korkan Flamanların / Wissant ile Brugge ara­
sında / denizi durdurmak için yaptıkları setler gibi.m9 (Günümüzde
Fransa sınırlarındaki Wissant Ortaçağ'da İngiltere'ye giden gemile­
rin kalktığı önemli bir limandır.)
Sol tarafta gördüğümüz iki bina Sanderus'un 1641'de bize gös­
terdiği gibi kalmıştır. 1 300-1400'lere tarihlenen daha geride olanı
armasında üç heybe bulunan tüccar ailesi Van der Beurze'lerin
(Fransızcası de la Bourse) ikametgahıdır. Hanedanın kurucusu I.
Robert işlerini 1 2 85 ila 1 320 yılları arasında bu binada yürütmüştür.
İtalyanların onlara verdiği isimle Borsa'lar ticari faaliyetlerini otelci­
likle birleştirmeyi düşünmekle iyi eder: Oturdukları büyük evde
ağırlığı Venedikli pek çok İtalyan konaklamaya başlar. Floransalılar,
Cenevizliler, Venedikliler, Lucca'lılar ve diğerleri sabahları sarayın
önünde bir araya gelip finansal ve ticari işlerini ele alır. İçlerinden
pek çoğuna konaklama imkanı sunan aileye olan gönül borcu nede­
niyle dedikleri üzere "Borsa yaparlar." Bu "Borsa yapma" terimi ile­
ride ihraç edilecektir: "Ticaret yapmak üzere bir araya geldikleri
meydanlara ve yerlere Borsa ismi verme"'0 alışkanlığını diğer şehir­
lerde de sürdürürler. Bugün pek çok dilde finansal pazarlıkların ger­
çekleştiği yerlere adını veren sözcük buradan türer (modern anlamda
ilk borsa 1 5 3 l 'de Anvers kentinde açılacaktır).
Ön planda yer alan bina, gotik stildeki büyük pencereleri ve ku­
leciklerle süslü ana girişiyle meydanın tartışmasız en güzel binası
olan Cenevizliler Hanı'dır. Superba tebaasının göğsü, girişin sağ ta­
rafında dalgalanan Ceneviz sancağını ve ana girişin hemen üzerinde
ışıklandırma penceresini süsleyen, ejderhayı alt eden Aziz Giorgio
bas-rölyefini gördüğünde gururla kabarabilir. Baştan aşağı kesme
taştan yapılan bina 1 399 ile 1441 arasında inşa edilmiştir: Neredeyse
tamamı tuğladan yapılmış bir kentte Liguryalı bankerlerin ortaya
koyduğu, gözardı edilemeyecek bir zenginlik beyanıdır.

29 İlahi Kumedya, "Cehennem", XV. Kanto, s. 1 34. (Y.N.)


30 Descrittione di tutti i Paesi Bassi, s. 67.
278 PARAN I N İ C A D I

Bina günümüzde kızarmış patates müzesine ev sahipliği yap­


maktadır. Müzenin içerisine girip öğrendiğimiz kadarıyla söz konu­
su yiyecek tam da Belçika'da icat edilmiştir: 17. yüzyılda soğuk bir kış
günü Maas Nehri'nde avlanan balıkçılar donan nehirde avlanama­
dıklarından kızartacak balık bulamaz ve bunun yerine balığı andıra­
cak şekilde uzunlamasına kestikleri patatesleri kızgın yağda pişirir­
ler. Daha sonra Birinci Dünya Savaşı sırasında kendilerine kızarmış
patates ikram eden Belçikalı askerlerin Fransızca konuştuğunu gö­
ren Amerikalı askerler, onları Fransız sandıklarında bu çok hoşlarına
giden yiyeceğe french fries" adını takmıştır. Lakin şimdi Cenova ken­
tinin patatesle olan yakın ilişkisine gelelim. Bu yumrukök sebze At­
lantik Okyanusu'nu aşıp İspanya'ya ulaşır. Patatesi İ ber Yarımada­
sı'nın dışına çıkaran ilk kişi Çıplak Ayaklı Karmelit tarikatı üyesi bir
Cenevizli olan Nicola Doria, tarikatın şeyhi Avila'lı Azize Teresa'nın
daveti üzerine doğduğu kentte bir yenisini kurmak amacıyla Sevil­
la'daki manastırdan ayrılır. Cenova'da başladığı patates yetiştiriciliği
yavaş yavaş tüm yarımadaya yayılır. Flandra coğrafyasına ulaşması­
na ise bir başka İtalyan, Vercelli Piskoposu Giovanni Francesco Bo­
nomi önayak olacaktır. Piskopos halihazırda Habsburg'lar nezdinde­
ki Papalık elçisidir (Flandra toprakları o dönemde Habsburg Hane­
danı'na aittir) ve patatesi bir hastalığın tedavi için kullanmaktadır.
Patatesin tedavi amaçlı bu kullanımı da oldukça ilginçtir. 1586'da
Valon kenti Mons'a gitmesi gerekir ve ilacı yanında götürdüğü gibi
onu yetiştirmek için gereken teknikleri de öğretir.
Bu eski Ceneviz hanından geriye ön ve yan cephelerdeki büyük
pencerelerle aydınlanan, 15. yüzyıl tarzında oyma taştan on adet en­
fes sütunun süslediği büyük toplantı salonu kalmıştır; sütunların
üzerindeki heykeller sonradan eklenmiş izlenimi vermektedir. Mer­
diven boyunca Aziz Giorgio bas-rölyefinin özgün haliyle (dış cephe­
deki bir kopyadır) birlikte kısmen renklerini koruyan soylulara ait
armalar işlenmiştir; tam da bu aramalar sayesinde söz konusu hey­
kelleri 1 5. yüzyılın son çeyreğine tarihlemek mümkün olmuştur.

31 (İng.) Fransız kızartması. (Y.N.)


F İ N A N S I N B E Ş İ KLERİ 279

Bina en parlak günlerinde bir mağaza ve kambiyo işlemleri için


yukarıda belirtilen ilave bir salon içermektedir, ama Liguryalı banker
ve tüccarların sayısı öyle yüksektir ki, han konsolosun evinin arkasına
doğru genişletilmiştir; bu durumda konsolos kendisine yeni bir konut
bulmak zorunda kalmış olmalıdır. Cenevizliler Brugge'e duygusal
olarak bağlanır ve kenti ancak 1 55 1 yılında yani Anvers finansın yeni
merkezi olarak rüştünü ispatladıktan sonra kalıcı olarak terk eder.

Anvers

Buradaki İtalyan finans dünyasının varlığını tıpkı diğer Avrupa


kentlerinde olduğu gibi bir sokağın adından çıkarabiliriz: Lombard­
ların faaliyetlerini yürüttüğü sokaktan. Almanların 1944'te Vl ve
V2 roketleriyle gerçekleştirdikleri ağır yıkımın ardından bu antik
gelenekten geriye adı dışında pek az şey kalmıştır.
Günümüzde Lombardenvest, yeni binaların sıralandığı ve adı­
nın kökenleriyle hiçbir ilişkisi bulunmayan modern bir sokaktır, tek
istisnası Anvers kentinde modanın merkezi oluşunda yatar. Ancak 16.
yüzyılın bankerleri kendilerine Milano'nun fashion district'leri olan
sembolik öneme sahip Montenapoleone Sokağı'nı veya Della Spiga
Sokağı'nı referans alacak değillerdi. Flaman stilistlerin vitrinleri canlı
ve farklı renklerle ışıldarken modayı takip eden pek çok kadının neden
ağırlıkla siyah, en fazla biraz gri ve en kötü ihtimalle bir miktar mor
tonlarıyla giyinmekte ısrar ettiğini anlamak mümkün değil.
Aradığımız isme Milanoluların otomobile olan çılgınca tutku­
sunun bir yansıması olan Lombardiya otoparkında ve yeşil, sarı ve
pembe renklerin egemen olduğu organik ürünler sunan alternatif bir
mekan olan Lombardiya Cafe'de rastlıyoruz. 6 numaralı binanın
önündeki bir yazıt bize Abraham Verhoeven'in 1605 yılında dünya­
daki ilk gazeteyi çıkardığını hatırlatıyor (ancak gazzetta kelimesinin
kendisi Venedik lehçesinde gazete almak için gereken bozuk parayı
karşılayan bir sözcüktür, lakin Venedik'te edebiyat gazeteleri basılı­
yorken Anvers'te Abraham Verhoeven bunlara önce haberleri ardın­
dan görselleri eklemiştir). Gerçekten de burası aynı zamanda matba­
aların bulunduğu bir muhittir; Anvers'in finansın başkenti olarak
280 PARAN I N İ C A D I

Floransa'nın da yayıncılık başkenti olarak Venedik'in yerini nasıl al­


dığı ilgi çekici bir konudur. Kentin en ünlü yayıncısı Christophe
Plantin 1 569 yılına kadar tam da Lombardenvest'te çalışmış ve ar­
dından yakınlardaki bir başka sokakta kendi baskı evini açmıştır.
18 ve 20 numaralar sokağın yegane eski binaları olarak kalmış­
tır: Tuğladan yapılmışlardır, birinin aklına barok tarzı taş kapı alın­
lıkları ekleyerek bunları güzelleştirmek gelmiş olmalı. İki bina ara­
sında uzanan dar bir koridor bir ön avluya ve ardından bir restorana
ait masaların bulunduğu daha geniş bir ikincisine açılır. Bu birbirini
takip eden duvarlar ve açıklıklar, İtalyan bankerlerin yaşadığı dö­
nemde mekanın nasıl bir çehreye sahip olduğu hakkında bir fikir
verir: İtalyanlara özgü bir hastalık olan kendi aralarında tartışma hu­
yundan azade değillerdir ve bunu 16. yüzyılda elzem sayılan sebep­
lerden yaparlar: Yol verme önceliği. "Floransalılar yol hakkı vermek
istemedikleri Cenevizlilere bağırırdı.""
Lombardenvest, ortasında Lombardenstraat'a açılır, ancak bu­
rada da her şey modernitenin en katıksız örneğidir: Bir yanda bütün
sokak boyunca uzanan petek şeklinde betonarme bir okul binasının
karşı yakasında stilistlere ait butikler ve modaevleri uzanırken sokak
polis karakolu olarak hizmet veren )eyaz ve gri bir gökdelenle sonla­
nır, bu sonuncusu bir temizlense hiç de fena olmaz doğrusu.
Anvers'in bir finans merkezi olarak Brugge'ü tahtından indir­
mesi (bu iki kent birbirinden 100 kilometre mesafededir) Augsburg
merkezli Alman banker ailesi Fugger'lerin gelişimiyle el ele gitmiş­
tir. Ailenin atası Jacop'un Medici'lerin Floransa'dan sürüldükleri yıl
olan 1494'te kurduğu şirket (ve gerçekten de Medici'lere ait banka­
nın eski çalışanlarından birçoğunu işe alacaktır) en önemli şubele­
rinden birini Anvers kentinde açacaktır. Flaman kenti hızla yükselir,
yıldızı 60 yıl boyunca parlar, -Hollanda'nın isyanı �e Schelde Neh­
ri'nin kapatılmasının yol açtığı- batışı yükselişinden de hızlı olur ve
Amsterdam'ın çarpıcı yükselişine paralel gerçekleşir.ıı Hollanda-Bel-

32 Descrittiıme di tutti i Paesi Bassi, s. 86.


33 "lntemational Private Banking from the Late Middle Ages to the Mid-Nineteenth
Cennıry", s. 2 1 .
F İ N A N S I N B E Ş İ KLERİ 281

çika bu şekilde bankacılık sisteminin Rönesans İtalya'sında 18. yüz­


yıl İngiltere'sine geçişine aracılık etmiş olur.34
Kentteki Lombardlar sokağında geçmişin finans dünyasının iz­
lerini sürmeye çalışmak büyük bir hayal kırıklığıyla sonuçlansa da
şehrin Groenplaats [Yeşil Meydan] ve Grote Markt [Büyük Çarşı
Meydanı] gibi merkezi mekanlarına birkaç adım mesafede yer alıyor
olmasından sahip olduğu önemi kavrayabiliriz. İ lk meydanda hey­
betli Meryem Ana Katedrali yükselir ve mutlak bir şaheseri görmek
için bu katedrali ziyaret etmeye değer: Peter Paul Rubens'in İsa'nın
Çarmıhtan İndirilişi tablosu. Ünlü ressam uzun yıllar Anvers kentin­
de yaşamış ve burada hayatını kaybetmiştir. İ kincisi Avrupa'nın dört
bir yanından gelen tüccarların toplandığı yerdir, müzakereleri bö­
lünmesin diye söz konusu alan trafiğe dahi kapatılmıştır ("at ve at
arabası giremez")35 ve kendi çağında bile güzelliği dillere destandır:
"Yeni Borsa adı verilen tüccarların müdavimi olduğu yer aralarında
en güzelidir, öylesine güzeldir ki36 ( ) tüm Avrupa'da eşine rastlan­
•••

maz. Elbette bu durum Londra'nın sırası gelene kadar geçerlidir.

Londra

Lombard Street 1 numarada bugün bir restoran bulunuyor. Gi­


rişe asılmış bir plaket bize buranın eskiden London Banking House'a
ev sahipliğini hatırlatsa da son yıllarda bir hayli değişikliğe uğramış:
Civarında metrekareye düşen finans dünyası çalışanı oranı kesin ola­
rak azalmıştır. Restoranın zengin mönüsünde diğer yemeklerin yanı
sıra "kum midyeli makarna" göze çarpar. Bu da yaşanan dönemsel
değişikliğin bir işaretidir: Bir zamanlar finans dünyasına egemen
olan İtalyanlar şimdi mutfakları yönetmektedir.

34 Hennan van der Wee, "The Medieval and Early Modem Origins of European Ban­
king", Banchi pubblici, banchi privati e rmmti di pietlJ nell'Europa preindustriak. Amminist­
razione, tecniche operative e ruoli econumid, Cenova Kongresi Tutanakları, 1 -6 Ekim 1990,
Societa ligure di storia patria, Cenova, 1 99 1 , s. 1 1 59.
35 Descrittione di ıutti i Paesi Bassi, s. 67
36 Agy.
282 PARA N I N İ C A D I

Londra kentinin göbeğindeki bu sokağın adını Rönesans ekono­


misinin en parlak tarihçilerinden birinin yazdığı şu satırlar teyit eder:
İtalyan bankerlerin tekelinin "neredeyse mutlak olduğu söylenebilir
çünkü tek rakipleri Katalanlardır, onlar da hayli uzak bir rekabet un­
surudur."'7 Uluslararası bankacılık İtalyanlara özgü bir olgudur.
Bir zamanlar Great Tower Street adını taşıyan sokaktan geriye
kalan hiçbir şey yoktur: 1666 yılında yaşanan yıkıcı yangın Ortaçağ'a
ait bütün izleri yıkıp geçmiştir. Ancak Lombard Street, günümüz
Amerikan finans dünyasıyla aşık atabilen Britanya finans dünyasının
halen merkezinde yer alır. Londra'yı kasıp kavuran o üç altılı yılda
(satanizmden anlayanların iyi bildiği gibi şeytanın sayısı) yaşanan fe­
laketin bir benzerini tetikleyecek Çin rüzgarının eli kulağındadır.
Kari Marx söz konusu sokağın öneminin gayet farkındadır ve Kapi­
tafin birinci cildinde şunları yazar: "Lombard Street'in karmakarışık
fikirlerini mümkün olduğunca bilimsel göstermeyi görev edinmiş
olan İskoç Macleod, boş inançlı merkantilistler ile aydınlanmış ser­
best ticaret bezirganları arasındaki başarılı sentezi oluşturur."
Buradan iki adım ileride İ ngiltere Bankası vardır (ilgi çekici bir
müzede tarih içinde yolculuğa çıkabilirsiniz). Old Lady of Thread­
needle Sokağı'nda yer alan ve şefkatli bir tanımlamayla merkez ens­
titüsü olarak adlandırılmış İngiltere Bankası'nın gri taştan binasının
yanı başında Royal Exchange kudretli bir dağ misali yükselir. Burası
tüccarların işlerini görmek, mallarını değiş tokuş etmek için bir ara­
ya geldikleri yerdir. Yürütülen faaliyet öylesine yoğundur, elden ele
geçen paranın miktarı öylesine yüksektir ki Kraliçe I. Elizabeth
1571 yılının Kasım ayında (tesadüfe bakın ki İnebahtı Deniz Muha­
rebesi'nden altı ay sonra) bir ziyaret gerçekleştirmeye ve söz konusu
yeri "kraliyet" sıfatıyla onurlandırmaya karar verir. Bugün gördüğü­
müz haliyle bina daha yakın bir tarihe aittir (1837) ve 2001'de büyük
ana toplantı salonu bir kafeye ve sayısız butiğe dönüştürülmüştür:
Bir zamanlar ipekten baharata lüks mallar ticarete konu ediliyorken
şimdi Tiffany, De Beers, Bulgari gibi lüks markalar sergilenir. Salon

37 11 banco Medici, s. 1 .
F İ NANS I N B E Ş İ KLERİ 283

gerek uzunluğu gerek yüksekliği bakımından sütunların ve pencere­


lerin ardı ardına sıralandığı bir mimariye sahiptir: Buradaki her şey
kudreti ve ihtişamı gösterir. Bir zamanların Britanya İ mparatorlu­
ğu'nun boyun eğdiriciliğinin halen hissedildiği bir yer aranacaksa,
işte burasıdır. Dışarıda, bir çeşit ticaret tapınağı olan bu binanın
alınlık tablası üzerine ilahlarının kim olduğunu açıklığa kavuştur­
mak istercesine her türden tüccar figürü işlenmiştir.
İngiltere Bankası'nın arkasındaki sokakta, kesin konuşmak gere­
kirse Lothbury 7 numarada, Venedik'teki Ca' d'Oro Sarayı'ndan il­
ham aldığı açık flamboyan Gotik tarzda dekore edilmiş, kırmızı be­
yaz çift renkli ana girişi Toskana havası estiren ilginç bir bina yükse­
lir. 1868 yılında bir banka merkezi olarak inşa edilen bina süper lüks
apartmanlara çevrilmeden önce Londra'daki yabancı bankerler kulü­
bü olan Overseas Bankers Club'a uzun yıllar ev sahipliği yapmıştır.
Lombard Street -buraya ulaşmak için inmeniz gereken metro
durağının adının Bank olması manidar-, halen pek çok finans kuru­
luşunun yer aldığı bir sokak. Ö ğlen saat yarım ile bir arasında koyu
takım elbiseli yüzlerce kişinin bir şeyler yemek için işyerlerinden çı­
kışına tanık olunur. Aralarından pek azı kadındır (bu pek azın da ta­
mamı siyah çoraplıdır), pek azı Avrupa dışındandır (finansın biraz
ırkçı bir yanı olduğunu düşündürür: Beyaz adamın işi) ve terzi elin­
den çıkmaktan ziyade hazır giyim mağazalarından alınmış havası ve­
ren giysilerinden anlaşıldığı kadarıyla pek azının cebinde parası var­
dır. Belki de terziden giyinmeye gücü yetenler Sainsbury'de bir sand­
viç yemek için bulundukları yüksek katlardan sokağa inme zahmetini
katlanmaz. Söz bu marketten açılmışken: Asılı bir plaket, 17. ile 18.
yüzyıllar arasında ileride Lloyd's firmasını kuracak bir grup beyefen­
dinin demlenmek ve sigorta poliçelerinden laflamak üzere buluştuk­
ları Edward Lloyd'un kafesinin burada açıldığını hatırlatır bizlere.
Lombard Street'te yalnızca finansal faaliyetler değil inşaat faa­
liyetleri de hayli yoğundur. Ve kimi binaların ön cephelerinde taşın­
mış veya kapanmış bankaların isimlerinin gölgesi seçiliyorsa da ışıl­
tılı şubesiyle UBS (İsviçre Bankaları Birliği) veya mermerden yapıl­
ma zarif girişiyle Mitsubishi Trust House of London gibi kimi diğer
finans kuruluşu olanca ağırlığıyla varlığını sürdürür.
284 PARA N I N İ C A D I

St. Edmund King and Martyr Kilisesi Floransa'daki Orsan­


michele ya da Venedik'teki San Giocomo kiliselerininkine benzer bir
işlev yürütüyordu büyük olasılıkla: Yani banker ve tüccarların kilise­
siydi. Artık kilise dahi değildir, London Center for Spirituality adlı
derneğe evsahipliği yapar ve -çay içip sohbet etme yaşındaki üç se­
vimli hanımefendinin kontrolündeki- iç mekanı dini kitaplar satan
bir kitapçı olarak hizmet verir. Yekpare ahşap mihrabı, renkli vitray­
larla süslü pencereleri ve duvarlarına asılı sayısız plaketten anlaşılaca­
ğı gibi bir zamanlar önemli ve zengin bir kilise olduğu su götürmez.
Bu plaketlerden birinden İtalyanlara karşı ayaklanmaların ya­
şandığı yıl olan 1456'da John Willey adlı bir din görevlisinin kilise­
nin papazı olduğunu öğreniyoruz, hemşerilerini Lombardları öldü­
rüp evlerini yağmalamaktan vazgeçirmeye çalışıp çalışmadığı veya
kendisinin de akıntıya kapılıp kapılmadığını kim bilebilir? Kilise
cemaatine mensup sayısız ünlü isim ebedi istirahatini burada geçir­
mektedir: Ö rneğin altmış dokuz yaşında hayatını kaybeden, denizci­
lik kitapları alanında uzmanlaşmış bir yayınevinin kurucusu Tho­
mas Witherby gibi. Ö te yandan bronz bir plaket 15 Nisan 1912 'de
Titanic gemi kazasında ölen Grand Trunck Pacific Railway Compa­
nies of Canada şirketinin başkanı Charles Melville Hays'in trajik so­
nunu hatırlatmaktadır.
Doğal olarak İtalyan bankerler Lombard Street'le sınırlı kalma­
mış, bir zamanlar büyük ihtimalle sarraf bankolarının açıldığı, bugünse
civardaki banka çalışanlarının açık havada sigara tüttürebileceği bir
alan olma işlevi dışında hiçbir ilginç özelliği bulunmayan dar bir arka
sokaktan ibaret Change Alley'de olduğu gibi etraftaki sokaklara da ya­
yılmışlardır. Eski bir İran bankasının hava şartları nedeniyle soyulmaya
yüz tutmuş logosunun ve pislikten görünmez camlarının önünden ge­
çerek Clemens Lane' den Lombard Court adlı küçük bir sokağa ulaşı­
lır. Burada artık ne yazık ki kapanmış olan Red Lion adlı içkili mekan
bize her şeyin değiştiğini anımsatır: Ne o bar tezgahında servis edilen
bira ne de Londra'da İtalyan bankerler vardır artık, şimdilik bankalar
varlığını sürdürse de gelecek ne getirir bilinmez.
Hemen birkaç yüz metre ileride, Bank of England'ın solunda
Bank of China'nın logosu seçilmektedir: Dün, bugün, yarın.
KISALTMALAR VE KAYNAKÇA

ACRF Archivio Capponi alle Rovinate Firenze [Floransa Capponi alle Rovi­
nate Sarayı Arşivi]

ASMI Archivio di Stato Milano [Milano Devlet Arşivi]

ASV Archivio di Stato Venezia [Venedik Devlet Arşivi]

BMC Biblioteca Museo Correr [Correr Müzesi Kütüphanesi]

Airaldi, Gabriella, Marcenaro, Giuseppe (yay. haz.), Credito e banca dall'Italia


all'Europa. Secoli XII-XVIII, Banca Carige, Cenova, 1992 .

Alberi, Eugenio, Le relazioni degli ambasciatori veneti al Senato, Tipografia e


calcografia all'insegna di Clio, Floransa, 1839.

Amato, Massimo, Le radici di unafede. Per una storia del rapporto fra moneta e credito
in Occidente, Bruno Mondadori, Milano, 2009.

Amato, Massimo ve Luca Fantacci, Fine delta finanza. Da dove viene la crisi e come si
puo pensare di uscirne, Donzelli, Roma, 2009.

Antinori, Carlo, "La contabilita pratica prima di Luca Pacioli: origine della partita
doppia", De computis: Revista Espaiiola de Historia de la Contabilidad, 2004, Cilt 1, s.
4-23.

Bagehot, Walter, Lombard Street. A Description ofthe Money Market, (yay. haz.) E.
Johnstone, Cambridge University Press, Cambridge, 201 1 .

Banchi pubblici, banchi privati e monti di pieta nell'Europa preindustriale. Amministrazi­


one, tecniche operative e ruoli economici, 2 cilt, Cenova Kongresi Tutanakları, 1-6
Ekim 1990, Societiı ligure di storia patria, Cenova, 1991.

Barbero, Alessandro, Lepanto. La battaglia dei tre imperi, Laterza, Roma-Bari, 201 l .

Bautier, Robert-Henri, Commerce miditerranien et banquiers italiens a u Moyen Age,


Variorum, Aldershot, 1992 .

Bensa, Enrico, il contratto di assicurazione net Medio Evo, Tipografia marittima


editrice, Cenova, 1884.
286 PARAN I N İ C A D I

Bernstein, Peter L., Against the Gods. The Remarkable Story ofRisk, John Wiley &
Sons, New York, 1996.

Bernstein, William J., 11 lauto scambio. Come il commercio ha rivoluzionato il mondo,


Tropea, Milano,2010.

Blomquist, Thomas W., Merchant Families, Banking and Money in Medieval Lucca,
Ashgate, Aldershot, 2005.

Bordone, Renato, "1 'lombardi' in Europa. Primi risultati e prospettive di ricerca",


Societa e storia, 1994, Cilt 63, s. 1-17

Bordone, Renato (yay. haz.), L'uomo del banco dei pegni. «Lombardi» e mercato del
denaro nell'Europa medievale, Scriptorium, Torino, 1994.

Bordone, Renato ve Franco Spinelli, Lombardi in Europa ne/ Medioevo, FrancoAngeli,


Milano, 2005.

Botticini, Maristella, "A Tale of 'Benevolent"' Governments: Private Credit


Markets, Public Finance, and the Role of)ewish Lenders in Medieval and
Renaissance ltaly", The Journal ofEconomic History, 2000, Cilt 60, Sayı 1, s. 164-1 89.

Bowsky, William M., "The Medieval Commune and Internal Violence: Police
Power and Public Safety in Siena, 12 87-1 355", The American Historical Review, 1967,
Cilt 73, Sayı 1, s. 1-17.

Braudel, Fernand, Civilta materiale, economia e capitalismo (secoli XV-XVlll): Le


strutture del quotidiano, Einaudi, Torino, 2006, Cilt l .

Braudel, Fernand, Civilta materiale, economia e capitalismo (secoli XV-XVlll): l giochi


del/o scambio, Einaudi, Torino, 198 1 , Cilt 2 .

Braudel, Fernand, Civilta materiale, economia e capitalismo (secoli XV-XVI!l): l tempi


del mondo, Einaudi, Torino, 1982 , Cilt 3 .

Buenger Robbert, Louise, "The Venetian Money Market 1 1 50-1 229'', Studi
veneziani, 197 1 , Cilt 1 3 , s. 3 -73.

Bullard, Melissa Meriam, Filippo Strozzi and the Medici. Favor and Finance in
Sixteenth-Century Florence and Rome, CambridgeUniversity Press, Cambridge, 1980.

Bullard, Melissa Meriam, Lorenzo il Magnifico. lmage and Anxiety, Politics and
Finance, Olschki, Floransa, 1994.

Calabi, Donatella (yay. haz.), 11 mercante patrizio. Palazzi e botteghe nell'Europa del
Rinascimento, Bruno Mondadori, Milano, 2008.

Calimani, Riccardo, Storia del ghetto di Venezia, Rusconi, Milano, 1985.


K I SALTMALAR VE KAYNAKÇA 2 87

Casanova, Alvise, Specchio lucidissimo, ne/ quale si vedeno essere diffinito tutti i modi e
ordini de scrittura ehe si deve menare nelli negotiamenti de/la mercantia, Comin da Trino
di Monferrato, Venedik, 1558.

Catturi, Giuseppe, "Gestazione, 'nascita' e diffusione in Europa del metodo italiano


di contabilita. Scuole e libri d'abaco dal XIV al XVII secolo", VI. Historia de la
Contabilidad di Valladolid Kurultayı'na sunulan bildiri, 5-7 Kasım 2008, s. 1-25.

Chiaudano, Mario, "1 Rothschild del Duecento. La Gran Tavola di Orlando


Bonsignori", Bullettino senese di storia patria, 1935, Cilt 6, Sayı 2, s. 103-127.

Chiaudano, Mario, "Notizie sulla setle di Genova della Tavola di Orlando


Bonsignori (1251-1 262)", La Diana. Rassegna d'arte e di vita senese, 1933, Cilt 40, Sayı
2, s. 109-1 14.

Cipolla, Carlo M., ilfıorino e il quattrino. La politica monetaria a Firenze ne/ 1300, il
Mulino, Bologna 1982 .

Cipolla, Carlo M., Le avventure de/la lira, il Mulino, Bologna, 2001.

Cipolla, Carlo M., Piccole cronache, il Mulino, Bologna, 2010.

Cipolla, Carlo M., Storia economica dell'Europa pre-industriale, il Mulino, Bologna,


1974.

Cipolla, Carlo M., Tre storie extra vaganti, il Mulino, Bologna, 1994.

Cotrugli, Benedetto, De/la mercatura et del mercante perfetto, all'Elefanta, Venedik,


1573.

Cotrugli, Benedetto, il libro dell'arte di mercatura, U. Tucci, (yay. haz.) Arsenale


editrice, Venedik, 1990.

Credito e sviluppo economico in ltalia dal Medio Evo all'Eta Contemporanea, 1. Verona
Ulusal Konferansı'na sunulan bildiriler, 4-6 Haziran 1987, Societa italiana degli
storici dell'economia, Verona, 1988.

Crowley, Roger, City ofFortune. How Venice Won and Lost a Naval Empire, Faber and
Faber, Londra, 201 1 .

De Roover, Raymond, il banco Medici. Da/le origini al declino (1397-1494), L a Nuova


Italia, Floransa, 1970.

De Roover, Money, Banking and Credit in Mediaeval Brugge. ltalian Merchant-Bankers


Lombards and Money-Changers, The Mediaeval Academy of America, Cambridge,
1948.

De Roover, "The Medici Bank Organization and Management", The Journal of


Economic History, Cilt 6 (1946), Sayı 1 , s. 24-52.
288 PARA N I N İ CA D I

De Simone, Ennio, Storia de/la banca. Da/le origini ai giorni nostri, Arte Tipografica,
Napoli, 1987.

Desiderius Erasmus, Elogio de/la pazzia, Einaudi, Torino, 1964.

Dunbar, Charles F., "The Bank ofVenice", The Quarterly Journal ofEconomics, 1892 ,
Cilt 6, Sayı 3, s. 308-335.

Fantacci, Luca, La moneta. Storia di un 'istituzione mancata, Marsilio, Venedik, 2005.

Favier, Jean, L'oro e le spezie. L'uomo d'afferi dal Medioevo al Rinascimento, Garzanti,
Milano, 1990.

Felloni, Giuseppe, Gli investimentifınanziari genovesi in Europatra il Seicento e la


Restaurazione, Giuffre, Milano, 197 1.

Felloni, Giuseppe ve Giudo Laura, Genova e la storia de/la fınanza: una serie di
primati?, Brigati, Cenova, 2004.

Ferguson, Niall, Ascesa e declino del denaro. Una storia fınanziaria del mondo,
Mondadori, Milano,2009.

Flenley, Ralph, "London and Foreign Merchants in the Reign of Henry iV", The
English Historical Review, 1910, Cilt 25, Sayı 100, s. 644-655.

Franceschi, Franco, Goldthwaite, Richard A., Mueller, Reinhold C. (yay. haz.), 11


Rinascimento italiano e l'Europa, Commercio e cultura mercantile, Fondazione
Cassamarca - AngeloColla, Treviso-Costabissara, 2007, Cilt 4.

Frugoni, Chiara, L'affare migliore di Enrico. Giotto e la cappelladegli Scrovegni,


Einaudi, Torino, 2008.

Galeazzi, Daniela, 11 santo Monte di pieta di Palma. Nascita e attivita iniziale di una pia
istituzione, Circolo comunale di cultura "Nicolô Trevisan", Palmanova, 2008, Cilt 14.

Gauthier, Leon, Les lombards dans le Deux-Bourgognes, Librairie Honorc! Champion,


Paris, 1907.

Giacchero, Giulio, La Casana dei genovesi. Storia dei cinquecento anni del Monte di pieta
di Genova (1483-1983), SAGEP, Cenova, 1988.

Giacchero, Giulio, Storia de/le assicurazioni marittime. L'esperienza genovese dal


Medioevo all'eta contemporanea, SAGEP, Cenova, 1984.

Gigante, Fabio, Monete ita/iane dal '700 a oggi, Gigante, Varese, 2006.

Gioffre, Domenico, "il debito pubblico genovese. lnventario delle compere


anteriori a San Giorgio o non consolidate nel banco (sec. XIV-XIX)", Atti de/la
Societa ligure di storia patria, 1966, Cilt 6, Sayı 80.
K I SALTMALAR VE KAYNAKÇA 289

Giussani, Bruno, Storia di @. L'origine de/la «chiocciola» e altre poco note vicende
dell'Internet, Messaggi Brevi, Bellinzona, 2003.

Gleeson-White, Jane, Double Entry. How the merchants of Venice shaped the modern
world - and how their invention make or break the planet, Ailen & Unwin, Sydney,
201 1 .

Gli scacchi di Luca Pacioli. Evoluzione rinascimentale di u n giocomatematico, Aboca


Museum Edizioni, Sansepolcro, 2007.

Goldthwaite, Richard A., Banks, Palaces and Entrepreneurs in Renaissance Florence,


Variorum, Aldershot, 1995.

Goldthwaite, Richard A., The Economy ofRenaissance Florence, Johns Hopkins


University Press, Baltimore-Londra, 2009.

Goldthwaite, Richard A., "The Medici Bank and the World of Florentine
Capitalism", Past & Present, 1987, Cilt 1 14, s. 3 -3 1 .

Grendi, Edoardo, I Balbi. Una fomiglia genovese fra Spagna e Impero, Einaudi,
Torino, 1997.

Grierson, Philip, "La moneta veneziana nell'economia mediterranea del Trecento e


Quattrocento", Vittore Branca (yay. haz.), Storia de/la civilta veneziana, Sansoni,
Floransa, 1979, Cilt 2 .

Grohmann, Alberto, Fiere e mercati nell'Europa occidentale, Bruno Mondadori,


Milano,201 1 .

Guerello, Franco, " L a crisi bancaria del piacentino Guglielmo Leccacorvo (1259)",
Rivista storica italiana, 1959, Cilt 7 1 , s. 292-3 1 1 .

Guicciardini, Lodovico, Descrittione di tutti i Paesi Bassi, Guglielmo Silvio, Anvers,


1 567.

Hamaui, Rony ve Marco Mauri, Economia e finanza islamica. Quando i mercati


incontrano il mondo del Profeta, il Mulino, Bologna,2009.

Hocquet, Jean-Claude, Denaro, navi e mercanti a Venezia 1200-1600, il Veltro,


Roma, 1999.

Hunt, Edwin S., Medieval Super-companies. A Study ofthe Peruzzi Company of


Florence, Cambridge University Press, Cambridge, 1994.

Hunt, Edwin S. ve James M. Murray, A History ofBusiness in Medieval Europe


1200-1550, Cambridge University Press, Cambridge, 1999.

Infelise, Mario, Prima dei giornali. Aile origini de/la pubblica informazione, Laterza,
Roma- Bari,2002.
290 PARAN I N İ C A O I

ltaliani e stranieri ne/la tradizione letteraria, Montepulciano Konferansı'na sunulan


bildiriler, 8-10 Ekim 2007, Salerno editrice, Roma, 2009.

Kedar, Benjamin Z., Mercanti in crisi a Genova e Venezia ne/ '300, Jouvence, Roma,
198 1 .

Kettell, Brian, lntroduction to lslamic Banking and Finance, Wiley, Chichester, 201 1 .

Kirshner, Julius, ve Anthony Molho, "The Dowry Fund and the Marriage Market
in Early Quattrocento Florence", Journal ofModern History, 1978, Cilt 50, s.
403 -438.

Knapton, Michael, "La finanza pubblica", Giorgio Cracco, Gherardo Ortalli (yay.
haz.), Storia di Venezia: L'eta del Comune, IEI, Roma, 1995, Cilt 2 .

Landes, David S . , La ricchezza e la poverta de/le nazioni. Perche alcune sono coii ricche e
altre cosi povere, Garzanti, Milano,2000.

Lane, Frederic C., 1 mercanti di Venezia, Einaudi, Torino, 1996.

Lane, Frederic C., Studies in Venetian Social and Economic History, B.G. Koh! ve R.C.
Mueller (yay. haz.) Variorum Reprints, Londra, 1987.

Lane, Frederic C., Venice and History. The Collected Papers ofFrederic C. Lane, Edited
by a Committee ofColleagues and Former Students, Foreword by Fernand Braudel, Johns
Hopkins University Press, Baltimore, 1966.

Lane, Frederic C., "Venetian Bankers, 1496-1533: a Study in the Early Stages of
Deposit Banking", Journal ofPolitical Economy, 1937, Cilt 45, Sayı 2, s.187-206.

Lane, Frederic C., ve Reinhold C. Mueller, Money and Banking in Medieval and
Renaissance Venice, Johns Hopkins University Press, Baltimore-Londra, 1985.

Lattes, Elia, La liberta de/le banche a Venezia dal secolo Xlll al XVll, Valentiner e
Mues, Milano, 1869.

Le Goff, Jacques, Lo stereo del diavolo. il denaro ne/ Medioevo, Laterza, Roma-Bari, 2010.

Lopez, Roberto Sabatino (yay. haz.), L'alba de/la banca. Le origini del sistema bancario
tra medioevo ed etil moderna, Dedalo, Bari, 1982 .

Lopez, Roberto Sabatino, La prima crisi de/la banca di Genova (1250-1259),


Universita L. Bocconi, Milano, 1956.

Lopez, Roberto Sabatino, Benedetto Zaccaria. Ammiraglio e mercante, Principato,


Messina, 1933 .

Luzzati, Michele, "Firenze e le origini della banca moderna", Studi storici, 1987,
Sayi 28, s. 423 -434.
K I SALTMALAR VE KAY NAKÇA 291

Luzzatto, Gino, Storia economica d'ltalia. 11 Medioevo, Sansoni, Floransa, 1963 .

Luzzatto, Gino, Storia economica di Venezia dall'Xl al XVlsecolo, Centro intemazio­


nale delle arti e del costume, Venedik, 1961.

Malkiel, Burton G., A Random Walk Down Wall Street. The TimeTested Strategy far
Successful lnvesting, WW Norton, NewYork - Londra, 201 1 .

Marin, Cado Antonio, Storia civile e politica del commercio de' Viniziani, 8 cilt, Coleti,
Venedik, 1798-1800.

Martines, Lauro (yay. haz.), Violence and Civil Disorder in ltalianCities, 1 200-1500,
University of Califomia Press, Berkeley, 1972 .

Marzo Magno, Alessandro, Venezia degli amanti. L'epopea dell'amore in 11 celebri storie
veneziane, Tropea, Milano,2010.

Marzo Magno, L'alba dei libri. Quando Venezia hafatto leggere il mondo, Garzanti,
Milano, 2 0 1 2 .

Melis, Federigo, La banca pisana e le origini de/la banca moderna, L e Monnier,


Floransa, 1987.

Melis, Federigo, Storia de/la ragioneria, Zuffi, Bologna, 1950.

Meneghin, Vittorino, Bernardino da Feltre e i Monti di pieta, LIEF Edizioni,


Vicenza, 1974.

Milis, Geoffrey T., "Early Accounting in Northem Italy: The Role of Commercial
Development and the Printing Press in the Expansion of Double-Entry from
Genoa, Florence and Venice", The Accounting Historians Journal, 1994, Cilt 2 1 , Sayı
1, s. 8 1 -96.

Mueller, Reinhold C., "L'imperialismo monetario veneziano nel Quattrocento",


Societa e Storia, 1980, Cilt 8, s. 277-297.

Mueller, Reinhold C., The Procuratori di San Marco and the Venetian Credit Market,
Amo Press, New York, 1977.

Mueller, Reinhold C., The Venetian Money Market. Banks, Panics and the Public Debt
1200-1 500,Johns Hopkins University Press, Baltimore, Londra, 1997.

Muzzarelli, Maria Giuseppina, 11 denaro e la salvezza. L'invenzione del Monte di pieta,


il Mulino, Bologna, 2001.

Nehlsen-von Stryk, Karin, L'assicurazione marittima a Venezia ne/ XV secolo, Il


Veltro, Roma, 1988.

Origo, Iris, 11 mercante di Prato. Francesco di Marco Datini, Bompiani, Milano,1958.


292 PARAN I N İ C A D I

Pacioli, Luca, Trattato di partita doppia. Venezia 1494, Albrizzi, Venedik, 1994.

Parks, Tim, La fortuna dei Medici. Finanza, teologia e arte ne/la Firenze del Quattrocen­
to, Mondadori, Milano, 2006.

Paxi, Bartholomeo, Tariffa de pexi e mesure, per Albertin da Lisbona, Venedik, 1 503.

Peruzzi, Simone Luigi, Storia del commercio e dei banchieri di Firenze in tutto il mondo
conosciuto dal 1200 al 1345, Cellini, Floransa, 1868.

Petti Balbi, Giovanna (yay. haz.), Comunitii forestiere e «nationes» nell'Europa dei secoli
XIII-XVI, GISEM-Liguori, Napoli, 2001.

Pezzolo, Luciano, ilfisco dei veneziani. Finanza pubblica ed economia tra XV e XVll
secolo, Cierre, Sommacampagna, 2003.

Piasentini, Stefano, «Alla luce de/la /una». Ifurti a Venezia 1270-1403, il Cardo,
Venedik, 1992 .

Piola Caselli, Fausto, il buon governo. Storia de/la finanza pubblica nell'Europa
preindustriale, Giappichelli, Torino, 1997.

Prodi, Paolo, Settimo non rubare. Furto e mercato ne/la storia dell'Occidente, il Mulino,
Bologna, 2009.

Racine, Pierre, Les Lombards et le commerce de l'argent au Moyen Age, www.clio.fr/


Bibliotheque (2009).

Rajan, Raghuram G., Fault Lines. How Hidden Fractures Stili Threaten the World
Economy, Princeton University Press, Princeton-Oxford, 2010.

Ramusio, Giovan Battista, De/le navigationi et viaggi, Giunti, Venedik, 1613, Cilt 1.

Re, Emilio, "La compagnia dei Riccardi in Inghilterra e il suo fallimento alla fıne
del secolo XIll'', Archivio de/la Regia Societii Romana di Storia Patria, 1914, Cilt 37, s.
87- 1 3 8 .

Reinhart, Carmen M. v e Kenneth S. Rogoff, This Time is Different.Eight Centuries


ofFinancial Folly, Princeton University Press, Princeton-Oxford, 2009.

Ruffolo, Giorgio, Testa e croce. Una breve storia de/la moneta, Einaudi, Torino, 201 1 .

Ruggiero, Guido, Patrizi e malfottori. L a violenza a Venezia ne/ primo Rinascimento, il


Mulino, Bologna, 1982.

Sanderus, Antonius, Flandria illustrata, Cornelius Egmondt, Coloniae Agrippinae,


1641 , özgün metinden tıpkıbasım, Veys, 1978.

Sansovino, Francesco, Venetia cittii nobilissima et singolare, Giacomo Sansovino,


Venedik, 1 5 8 1 .
K I SALTMALAR VE KAYNAKÇA 293

Sapori, Armando, 11 mercante italiano ne/ Medioevo, Jaca Book, Milano, 1983.

Sapori, Armando, La crisi de/le compay;nie mercantili dei Bardi e dei Peruzzi, Olschki,
Floransa, 1926.

Sapori, Armando, Studi di storia economica, Sansoni, Floransa, 1955, Cilt 2 ; 1967, Cilt
3, Schwarzenberg, Claudio, Ricerche sull'assicurazione marittima a Venezia. Dal dogado
di Pasquale Cicoy;na al dogado di Paolo Renier, Giuffre, Milano, 1969.

Sebregondi, Ludovica, ve Tim Parks (yay. haz.), Denaro e Bellezza. lbanchieri,


Botticelli e il rogo de/le vanitii, Giunti, Floransa, 201 l .

Sombart, Werner, 11 capitalismo moderno, UTET, Torino, 1967.

Spinelli, Franco, Lezioni di storia delta fınanza. Prodotti, mercati, istituzioni, ana/isi,
Franco Angeli, Milano, 201 l .

Spufford, Peter, 11 mercante ne/ Medioevo. Potere e profıtto, lstituto Poligrafico e Zecca
dello Stato, Roma, 2005.

Spufford, Peter, Money and its Use in Medieval Europe, Cambridge University Press,
Cambridge, 1988.

Stahl, Alan M., Zecca. The Mint of Venice in the Middle Age, Johns Hopkins Univer­
sity Press, Baltimore-Londra, 2000.

Stefani, Giuseppe (yay. haz.), L'assicurazione a Venezia da/le origini allafıne delta
Serenissima, Assicurazioni Generali di Trieste e Venezia, Trieste, 1956.

Tagliente, Girolamo, Libro de abacho il quale insey;na a fare oy;ni ragione mercantile,
Giovanni Padovano, Venedik, 1 554.

Taylor, R. Emmet, No Royal Road. Luca Pacioli and His Times, University of North
Carolina Press, Chapel Hill, 1942 .

Teja, Antonio, Aspetti delta vita economica di Zara dal 1289 all409, Tip. Artale, Zara,
1936.

Tenenti, Alberto, "L'assicurazione marittima", Ugo Tucci (yay. haz.), Storia di


Venezia. Temi. 11 mare, IEI, Roma, 199 1 .

Tenenti, Alberto, Naufrages, Corsaires et Assurances maritimes ii Venise 1592-1609,


SEVPEN, Paris, 1959.

Terzi, Andrea, La moneta, il Mulino, Bologna, 2002 .

Todeschini, Giacomo, 1 mercanti e il tempio. La societii cristiana e il circolo virtuoso de/la


ricchezzafra Medioevo ed Etii Moderna, il Mulino, Bologna, 2002 .
294 PARA N I N İ C A D I

Tucci, Ugo, "Tariffe veneziane e libri toscani di mercatura", Studi veneziani, 1968,
Cilt 10, s. 65-108.

Tucci, Ugo, "Costi e ricavi di una galera veneziana ai primi del Cinquecento", Studi
veneziani, 1974, Cilt 16, s. 109-175.

Tucci, Ugo, "Tra Venezia e Firenze: le scritture contabili, Studi veneziani", 1994,
Cilt 27, s. 1 5 -39.

Tucci, Ugo, Mercanti, navi, monete net Cinquecento veneziano, il Mulino, Bologna,
198 1 .

Usher, Abbott Payson, The Early History ofDeposit Banking in Mediterranean Europe,
Harvard Universiry Press, Cambridge (Mass.), 1943 .

Varischi, Carlo (yay. haz.), Sermoni del beato Bernardino Tomitano da Feltre, 3 cilt,
Edizione Cassa di risparmio delle province lombarde e Banca del Monte, Mila­
no, 1964.

Veseth, Michael, Mountains ofDebts. Crisis and Change in Renaissance Florence,


Victorian Britain and Postwar America, Oxford Universiry Press, New York - Ox­
ford, 1990.

Ziba/done da Canal. Manoscritto mercantile del sec. XIV, Comitato per la pubblicazione
delle fonti relative alla storia di Venezia, Venedik, 1967.
Y E R VE K İ Ş İ ADLARI D İ Z İ N İ

A Asri 49, 1 49, 1 5 3 , 1 54, 1 56, 1 57, 1 85


Acciaiuoli ailesi 65, 68, 89 Athos Dağı 32
Adriyatik 2 5 , 4 1 , 1 30, 1 3 8, 1 39, 1 4 1 , Augsburg 206, 268, 269, 2 80
1 45 , 1 47, 1 97, 256 Augustinus, Aziz 1 60
Agnadello 102, 105 Augustus 1 9 1
Akdeniz 22, 26, 27, 3 1 , 34, 37, 42, 49, Avusturyalı Johanna 79
50, 58, 6 1 , 94, 1 2 5 , 1 27, 1 30, 1 37 , 1 3 8, Azak Denizi 94, 141
1 4 1 , 144, 1 48, 1 72
Alba 1 49, 1 53 , 1 54, 1 56 B
Alberti ailesi 68, 200 Badoer, Giaconıo 1 3 1 , 1 47
Alberti, Leon Battista 200 Balbi ailesi 244, 245
Alighieri, Dante 28, 60, 1 74 Balducci Pegolotti, Francesco 66, 205
Alnıanya 32, 40, 42, 1 3 1 , 220, 269 Balkanlar 41, 95
Anıalfi 22 Balnk Denizi 145
Anısterdanı 49, 246, 2 80 Barbari, Jacopo de' 1 98, 268
Anacleto, Il. (Pietro Pierleoni) 5 1 Bardi ailesi 68, 69, 7 1 , 72, 75, 83, 85,
Ancona 75, 1 3 2 87, 89, 9 1 , 95, 96, 205, 244, 264
Andersen, Hans Christian 262 Bari 1 8, 28, 38, 46, 56, 66, 67, 1 34
Andrade, Alfredo d' 250 Barselona 7 1 , 76, 1 3 2, 1 3 3 , 147, 1 8 1 ,
Angiolieri, Cecco 62 1 86, 202, 2 2 1 , 2 3 4
Anjou'lu Carlo 61 Beccherie Meydanı (Mercato Vecchio)
Anjou'lu Roberto 93 257
Antellesi ailesi 96 Benci, Giovanni d i Anıerigo 74
Anvers 49, 58, 143, 185, 243 , 276, 277, Benedictus, XII . (Jacques Fournier) 67
2 79, 280, 281, 289 Benevento Savaşı 6 1
Aquino'lu Tonıas 1 74 Besançon 1 86, 1 87
Aragon 6 1 , 1 3 1 Best, Pete 70
Aragonlu Jainıe 2 2 1 Boccaccio di Chellino 2 7 3
Aragonlu Martin 22 1 Boccaccio, Giovanni 22 1
Arcelles, Gandoulfe d' (Gandolfo degli Boccanegra, Sinıon 195
Arcelli) 2 7 3 Bohenıya 3 8, 4 1 , 1 54
Aristoteles 1 7 4 Bologna 5, 1 8, 19, 22, 30, 62, 69, 1 1 8,
Arno Nehri 3 5 , 7 3 , 1 3 3 , 1 58, 2 5 7 1 2 7 , 1 5 1 , 1 7 1 , 1 89, 195, 243, 287, 2 89,
Asinari ailesi 1 5 3 2 9 1 , 292, 293, 294
Aslan Yürekli Richard 9 1 Bonıberg, Daniel 1 64
Assisi'li Francesco, Aziz 2 64 Bonacci, Guglielnıo 1 9 1
296 PARA N I N İ C A O I

Bonaparte, Napoleon 19, 29, 3 3 , 62 , Carnino, Gherardo da 1 67


2 1 7, 2 3 5 , 242 , 249, 2 54, 2 7 1 Carnpidoglio 1 7
Bonaventura, Salornone eli 1 64 Canyng, Thornas 2 2 8
Bonifatius, VIII . (Papa) 87, 90 Capone, Al 2 7 6
Bonoıni, Giovanni Francesco 278 Cappello ailesi 7 9 , 80
Bonsignori ailesi 60, 61, 62, 63, 87, 88, Carcano, Michele 168
89, 90, 1 49, 1 5 5, 1 84, 220, 287 Carletti, Angelo 2 14
Bordeaux 1 49 Carpaccio, Vittore 43 , 48
Borgia, Rodrigo (Papa) 3 1 Carrara, Francesco Novello da 2 1 0
Borgo Sansepolcro 1 98, 204 Carrara, III . Giacorno d a 2 1 O
Borrornei ailesi 98 Carrara, Jacopo da 2 1 0
Bosna 4 1 , 207, 2 1 2 Carrara, Marsilio da 2 1 0
Bosna-Hersek 1 3 9 Casanova, Giacorno 2 7 1
Brabant 1 50, 1 5 3 , 2 2 3 , 224 Ca' Soranzo Sarayı 1 0 1
Bragadin, Dornenico 1 99 Cassinese, Guglielrno 1 79, 1 85
Bragadin, Marcantonio 3 8 Cenevre 75, 1 8 5
Brancacci, Panfilo 1 34 Cenova 1 3 , 22, 2 3 , 24, 27, 28, 4 1 , 46,
Brescia 62 , 102, 1 99 47, 49, 52, 5 3 , 54, 55, 56, 58, 59, 60, 6 1 ,
Brie fuarları 1 87 63, 66, 85, 86, 98, 1 05, 1 06, 1 1 0, 1 2 3 ,
Brugge 3 7 , 49, 58, 66, 7 1 , 7 3 , 75, 99, 1 30, 1 3 2 , 1 3 3 , 1 3 5 , 1 36, 147, 1 79, 1 8 1 ,
1 3 5 , 1 4 1 , 143, 1 72 , 1 8 3 , 2 74, 275, 276, 1 8 3 , 1 8 5 , 1 87, 194, 2 14, 2 34, 2 3 5 , 2 36,
277, 2 79, 280, 287 2 3 9, 242, 244, 246, 247, 249, 2 50, 2 5 1 ,
Markt 2 76 252, 2 5 3 , 2 54, 2 59, 269, 278, 2 8 1 , 285,
Vlaıningstraat 27 6 286, 288
Bıiiksel 22 4, 2 7 1 Centurione ailesi 244
Buonarrotti, Genç Michelangelo 1 88 Cesur Charles (Charles le Terneraire)
Buonaventuri, Giovan Battista, 78 275
Buonaventuri, Piero 78, 79 Cezayir 5 9 , 192
Burgonya 3 7 , 58, 1 54, 224 Charnpagne 58, 60, 6 1 , 62 , 88, 1 5 5 ,
Buscheti karde�ler 1 58 1 56, 1 84, 1 85, 1 87, 1 9 5 , 2 2 2
Charles, Burgonya D ükü 3 7
C- Ç Charles, İngiltere Prensi 6 5 , 2 7 5
Caboga, Luca 1 97 Chicago 2 3 3 , 276
Caboga, Nicolo 1 97 Chieri 1 49, 1 53 , 1 5 7
Cade, Jack 226, 2 2 7 Chioggia Savaşı 2 6 , 98, 99, 2 3 5
Caesar 1 9 1 Clernens, IV. (Papa) 6 1 , 62 , 90
Calicut (Kozhikode) 32, 3 3 , 94 Clernens, VII . (Papa) 76, 78
Cali mala Sokağı 2 5 7 Clernens, VI. (Papa) 2 2 3
Calixtus, il. (Papa) 50 Cocco, NicolO 1 1 3
Calle de la Si curta (Sigorta Sokağı) 1 3 3 , Collodi, Carlo 30
1 3 5 , 265 Contarini, Francesco 1 1 7, 1 1 8
Carnerlenghi Sarayı 1 0 1 , 268 Contarini, Girolarno 1 48
Caınino, Gaia da 1 67 Contarini, Marcantonio 1 43
YER VE K İ Ş İ AOLA R I D İ Z İ N İ 297

Contarini, Tomaso, 1 06, 240 F


Conteryn (Contarini), Thomas 227 Fas 4 1
Coronini Cronberg Kütüphanesi 204 Felipe, il (İspanya kralı) 242 , 243
Crassioti, Stamati l l 4 Feltre'li Bernardino (Martino
Cremona'lı Aziz Omobono l 77 Tomitano) 165, 1 66, 1 68, 1 74, 1 78
Cres Adası l 97 Fibonacci (Leonardo Pisano Bigollo
Curialis, Enrico l 5 6 Bonacci) l 9 l , l 92
Çek Cumhuriyeti l 9, 4 l Fieschi ailesi 59, 85, 86
Çekoslavakya 4 l Filistin 24, 91
Çin 20, 202, 2 34, 282 Flandra 3 7 , 49, 87, 1 4 1 , 142, 144, 1 50,
1 52, 1 54, 1 57, 1 72 , 2 0 1 , 224, 229, 2 3 0,
D 2 76, 278
Dalmaçya 2 5 , 26, 1 2 5 , 1 3 9, 206, 2 1 l , Floransa 13, 2 l , 22, 23, 27, 28, 29, 30,
2 1 2 , 256 3 1 , 34, 3 5 , 36, 42 , 45, 48, 49, 54, 57, 58,
Dandolo, Enrico 24, 2 5 59, 60, 63, 64, 65, 66, 67, 68, 69, 70, 7 1 ,
Danimarka 203 7 2 , 7 3 , 74, 7 5 , 7 7 , 78, 79, 80, 83, 87, 90,
Datini, Francesco di Marco 98, 1 8 1 , 9 1 , 92, 93, 94, 95, 96, 97, 98, 1 02 , 105,
260 l 10, 1 20, 122, 123, 13 l , 1 3 2 , 1 3 3 , 1 3 5,
Dattilo di San Miniato, Abramo di l 59 1 3 7, 1 58, 1 59, 1 60, 163, 1 64, 1 65, 1 69,
Davanzati, Bernardo 1 80, 1 87, 2 58, 2 6 1 l 75, l 78, l 79, 1 80, 1 8 1 , 1 82 , 1 84, 1 88,
Davanzati Sarayı 2 58, 261 193, 194, 197, 206, 207, 2 1 5, 222, 226,
De Ferrari, Raffaele 2 5 2 2 36, 2 3 7, 2 3 8, 2 3 9, 242 , 2 5 5 , 2 56, 257,
Desiderius, Erasmus 5 3 , 204 2 58, 2 59, 2 6 1 , 262, 263, 264, 280, 284,
Dijon 59, 1 54 2 85, 286, 287, 289, 2 9 1 , 292, 293
Din İşleri Enstitüsü, Vatikan Bankası Forteguerri ailesi 90
(IOR, lstituto per le opere religiose) 6 1 Foscari, Francesco 32, 13 l
Dombes prensi Darphanesi 1 2 2 Foscari, Marco 259
Doria ailesi 2 44 Francigena Yolu 56, 1 57
Duisburg 220 Fransa 19, 37, 46, 58, 60, 62 , 64, 7 5 ,
Dürer, Albrecht 204 76, 87, 88, 90, 93, 94, 96, 1 2 1 , 1 2 2 , 1 2 3 ,
1 3 1 , 1 5 1 , 1 52 , 1 54, 1 55, 1 56, 1 57, 1 84,
E
2 1 6, 2 2 1 , 2 5 3 , 2 70, 2 7 1 , 277
Edinburgh 269 Freiburg 1 57, 193
Edward, 1. 87, 91 Frescobaldi ailesi 65, 91, 101
Edward, III. 9 1 , 93 Friedman, Milton 2 3 3
Edward, iV . 37, 275 Friedrich Barbarossa 2 3
Ege Denizi 1 39 Friedrich, III . (IIabsburg
Hanedaru'ndan). 3 7
Elisabeth, 1. 2 82
Friedrich, il . (Sicilya kralı) 27, 1 2 9
Emilia 1 49
Fugger ailesi 40, 42 , 76, 1 04, 1 0 5 , 245,
Errnenistan 66, 67
246, 268, 269, 280
298 PARA N I N İ C A D I

G J
Gama, Vasco da 3 2 , 59, 94 J ean, iL (Brabante'li) 22 3
Garzoni ailesi 1 05, 2 1 6 Julius, il. (Papa) 105
Gazimağusa 3 8, 2 3 6
Genç Wılliam Pitt 2 5 0 K
Geri degli Spini Sarayı 261 Kalabriya 1 3 8, 1 68, 220
Giorgione (Giorgio da Castelfranco) Kandiye (Heraklion) 1 2 2 , 207
268 Karadeniz 94, 95, 98, 141, 1 42
Giotto 1 77, 264, 288 Kari, V. İmparator 76
Girit 26, 1 2 2 , 142 Keynes, John Maynard 122, 1 88, 2 3 3
Gradenigo ailesi 1 7 7 Kıbrıs 3 8, 80, 94, 1 4 1 , 145
Graziano 1 74 Kilikya 67, 1 4 1 , 205
Gregorius, IX. (Papa) 6 1 , 1 29, 222 Knin Kalesi 2 1 1
Gregorius, X. (Papa) 62 Kolomb, Kristof 249, 252
Grimaldi ailesi 8 5, 1 2 2 , 2 44 Konstantinopolis 24, 27, 28, 29, 66,
Guadagni ailesi 65 1 00, 1 3 1 , 1 3 9, 1 4 1 , 1 47
Güzel Charles (iV. Charles) 222 Kopernik sistemi 1 94
Korfu 142, 145
.H Korsika 2 3 6, 2 50, 2 5 1 , 2 5 2
Hansa Birliği 202, 2 3 1 , 275 Köln 1 9, 1 56, 1 57
Hays, Charles Melville 2 84 Kremnica alnn madeni 41
Henri, ill . (Brabant Dükü) 2 2 3 Kudüs 24, 66
Henry, ill . 42, 2 2 5 Kutna Hora madenleri 41
Henry, VI. 2 2 6 , 2 2 7 kutsal topraklar 24, 2 2 1
Hırvatistan 64, 1 26, 1 38, 1 97, 2 1 1 , 2 1 2 ,
234 L
Hollanda 3 1 , 40, 1 3 1 , 1 50, 1 54, 1 72 , Lagny 1 84, 1 85
224, 2 3 3 , 2 80 Lampartische Strasse 1 5 7
Lattuada, Cristoforo 102, 1 03
ı-i Law de Lauriston, J acques Alexandre
lnnocentius, m. (Papa) 24, 64 271
lnnocentius, IV. (Papa) 59, 85 Law,John 269, 270, 2 7 1 , 2 74
İngiltere 1 8, 2 5 , 3 7 , 42 , 60, 6 1 , 62, 64, Leccacorvo, Guglielmo 59, 63, 85, 86,
65, 76, 87, 9 1 , 92 , 93 , 94, 96, 1 3 1 , 143, 87, 289
1 54, 157, 2 2 5 , 226, 2 7 5 , 277, 281, 282, Leo IX. (Papa) 1 74
283 Leonardo da Vinci 1 98, 203, 204
İoannes, XXII . (Papa) 32 Leo, X. (Papa) 77
İskenderiye 1 39, 141, 145 Leo, X. (Papa), 76
İskoçya 87, 9 1 , 96, 193, 270 Libya 1 3 9
İspanya 39, 1 3 1 , 1 4 1 , 243, 246, 278 Ligurya 28, 49, 58, 1 2 2 , 1 30, 2 3 4, 250
İsviçre 1 56, 1 5 7, 209, 2 10, 2 1 1 , 283 Ligurya Denizi 58
Lippomano ailesi 1 03 , 1 04
Ljubljana'lı Heinrich 1 1 0, 1 1 6
YER VE K İ Ş İ A D L A R I D İ Z İ N İ 299

Lloyd, Edward 1 48, 265, 283 Maremma 60, 63, 242


Lombardenstraat 280 Maria Theresia (Avusturya Arşidüşesi) 30
Lombardenvest 2 79, 280 Marsilya 25
Lombardiya 30, 1 0 1 , 140, 149, 1 52 , Martelli, Giovan Francesco 77, 78
1 68, 279 Marx, Kari 282
Londra 40, 49, 62, 66, 71, 75, 91, 96, Medici ailesi 48, 70, 7 3 , 77, 79, 1 64,
99, 1 2 3 , 148, 1 82 , 1 8 3 , 1 84, 205, 227, 165, 1 82, 2 1 6, 220, 2 3 8, 243 , 244, 2 58,
2 2 8, 229, 2 30, 246, 2 70, 2 8 1 , 282, 283, 262, 263, 280
2 84, 287, 289, 290, 2 9 1 , 293 Medici, Caterina de' 76
Bread Street 228 Medici, Cosimo de' (Büyük Cosimo)
Change Alley 2 84 7 1 , 72, 7 3 , 74, 75, 76, 78, 79, 1 7 8
Cheapside 227 Medici, Cosimo de' (Genç Cosimo) 7 8
Clemens Lane 284 Medici, Ferdinando de' 80, 8 1
Great Tower Street 1 48, 282 Medici, Francesco de' 7 8 , 79, 80
Guildhall 228 Medici, Giovanni de' (bkz. X. Leo) 77
Lombard Court 284 Medici, Giovanni eli Bicci de' 70, 7 1 ,
Lombard Street 1 48, 2 8 1 , 282, 2 8 3 , 72, 74
2 84, 285 Medici, Giulio de' (bkz. VII. Clemens)
Lothbury 283 78
Royal Exchange 2 82 Medici, Lorenzo de' (Muhteşem
St. Edmund King and Martyr Kilisesi Lorenzo) 76
2 84 Medici, Maria de' 76
Threadneedle Sokağı 282 Medici, Sisto 1 60
Lorraine 15 6 Medici, Vieri di Cambio 70
Louis, IX 37, 84, 1 5 1 Mercato Nuovo Meydanı 2 5 5 , 2 56, 2 5 8
Louis, X. 222 Messina 9 8 , 1 4 3 , 290
Louis, XIV. 1 2 1 , 1 2 2 , 123, 270 Mısır 29, 1 39
Lucca 2 1 , 49, 56, 57, 58, 59, 60, 62 , 63, Mikhail, VIlI. (Palailog6s) 28
64, 87, 88, 92, 1 52 , 1 54, 1 86, 1 94, 195, Milano 5, 14, 1 9, 21, 2 3 , 24, 31, 34, 3 8,
2 2 1 , 222, 228, 2 30, 2 74, 275, 277, 2 86 39, 65, 75, 80, 84, 1 02, 1 3 2 , 1 59, 1 64,
Lucca Darphanesi 2 1 1 68, 1 69, 1 7 3 , 1 85, 203, 2 1 1 , 2 1 3 , 2 3 3 ,
Ludwig, IV. 90, 93 2 3 9, 241 , 242, 2 54, 269, 279, 285, 286,
Luther, Martin 77 287, 2 88, 289, 290, 2 9 1 , 292 , 293, 294
Lüksemburglu Sigismund 40, 207 Minerbetti Sarayı 2 6 1
Lyon 62, 75, 1 74, 1 85, 1 86, 1 87, 2 1 6 Miorati, Antonio 1 1 3 , 1 1 5
Montenapoleone Sokağı (Della Spiga
M Sokağı) 2 79
Maas Nehri 1 56, 278 Montesquieu, Charles de Secondat 269
Machiavelli, Niccolo 71, 1 05 , 2 3 6, 2 3 8 Moschetti, Giovan Antonio 1 99
Malipiero, Domenico 1 02 , 1 0 3 , 1 04
Mallorca 1 30, 147 N
Mantova 1 69, 1 7 1 , 204, 2 1 1 Napoli 6 1 , 65, 67, 74, 75, 93, 1 2 5 , 1 3 3 ,
Marco Polo 1 4 1 , 2 3 4 1 98, 206, 2 3 9, 272, 2 88, 292
300 PARA N I N İ C A D I

Nicolaus N . (Papa) 90 Philippe, N. (Yakışıklı Phillipe) 46, 87,


Nicolaus V. (Papa) 1 3 1 89, 1 54, 222, 273, 274
Philippe, Vl. (Fransa kralı) 94
0-Ö Philippe, Vl. (Valois Hanedanı'ndan)
Oria ailesi 2 44 222, 2 2 3
Orsanmichele Kilisesi 257, 2 5 8, 2 Piacenza 49, 5 9 , 62 , 63, 85, 1 2 0, 1 49,
84 1 5 3 , 1 54, 1 55, 1 56, 1 7 3 , 1 85, 1 86, 1 87
Otto (imparator) 20, 1 1 O, 1 1 7 Piccolomini ailesi 60, 6 1 , 90
Ovidius 5 1 Pierleoni ailesi 5 1
Öklid 1 98, 204 Piero della Francesca 198
Pisa 22, 6 1 , 62 , 63, 75, 8 1 , 1 30, 1 39,
p 1 8 1 , 192, 195, 2 34, 256
Padova 1 1 0, 1 1 1 , 1 1 2 , 1 1 9, 177, 1 78, Pisani ailesi l 04
2 1 0, 2 64 Pisani, Alvise 103, 1 04, 105, 1 14
Palermo 27, 66, 9 1 , 1 30, 145 Pisani Villası 106
Paris 58, 62 , 66, 1 2 3 , 140, 1 54, 1 56, Pius, II. (Papa) 60, 73
1 82, 1 85, 222, 242 , 247, 2 70, 2 7 1 , 272, Piyemonte 1 49, 1 5 3
2 7 3 , 2 74, 288, 293 Polonya 50, 1 54
Cite 2 7 3 Porta Rossa Sokağı 2 5 8, 2 6 1 , 262
Les Halles Pazan 2 7 3 Portekiz 1 52 , 203, 226, 250
Rue Beauburg 273 Portinari, Folco 73
Rue de Quincampoix 2 70, 2 74 Potosi 39
Rue de Rivoli 273 Prato'lu Francesco di Marco Datini 98,
Rue des Lombards 2 70, 272, 2 7 3 , 2 74 260
Rue de Venise 2 74 Priuli ailesi 1 06
Rue Saim-Martin 273 Pucci ailesi 65
Saint-Jacques-de-la-Boucherie Kilisesi
273 Q
Saint-Jacques Kulesi 273 Quevedo, Francisco de 245, 246
Paxi, Bartholomeo 205, 206, 2 59, 292 Quintavalle Bankası 94, 95
Pazzi ailesi 69, 2 14, 244 Quintavalle, Donato 94, 95
Pegolotti, Francesco di Balduccio 66,
205 R
Pelletta ailesi 1 5 3 Ragusa (Dubrovnik) 95
Perugia 1 68, 1 7 1 Rapondi, Dino 58, 59
Peruzzi ailesi 3 5 , 64, 65, 66, 68, 69, 7 1 , Reims Konseyi 17 4
75, 83, 85, 87, 9 1 , 95, 96, 195, 244, 264, Repubblica Meydanı 257
289, 292, 293 Ricci ailesi 1 64
Pesaro, Bertuccio 1 2 0 Ricciardi (Riccardi) ailesi 87, 1 64
Philippe, II . (Burgonya Dükü Phillipe Roero ailesi 1 5 3
Le Hardi) 224 Roma 14, 1 5 , 1 7 , 1 8, 1 9, 29, 30, 3 1 , 3 8,
Philippe, fil. (Cesur Phillipe) 2 2 1 , 222 39, 46, 50, 5 1 , 56, 6 1 , 64, 67, 70, 72, 74,
Philippe, I. (Orleans Dükü) 270 75, 76, 77, 78, 98, 1 26, 1 2 8, 1 29, 1 30,
Y E R VE K İ Ş İ ADLAR! D İ Z İ N İ 301

1 34, 145, 1 52, 1 82, 1 86, 1 94, 195, 202, Sicilya 27, 61, 90, 91
2 2 1 , 242 , 260, 262, 267, 285, 2 89, 290, Siena 45, 49, 57, 60, 6 1 , 62 , 63, 64, 87,
2 9 1 , 293 88, 89, 90, 1 1 0, 1 54, 1 5 5 , 165, 1 66, 1 75,
Rothschild ailesi 60 1 84, 1 94, 1 95, 2 2 1 , 222, 242, 2 62 , 2 86
Rusya 1 4 1 , 203 Siena'lı Bernardino (Bernardino degli
Albizzeschi) 165, 1 66
S -Ş Signoria Meydanı 2 5 7
Sacchetti, Franco 2 56, 257, 2 5 8 Sixtus, V . (Papa) 1 66
Sagredo, Marco 1 1 6 Sombart, Werner 47, 1 94, 203, 293
Saint-Merri Kilisesi 2 7 3 Soranzo ailesi 1 0 l
Salimbeni ailesi 60, 6 1 , 90 Southampton 1 4 1 , 143, 227, 2 3 0
Salzburg'lu Otto 1 1 O, 1 1 7 Spinola ailesi 244
Sanderus, Antonio 2 76, 277, 292 Squarcialupi ailesi 90
Sandwich 227, 229 Stabile, Giorgio 2 60
San Giorgio Sarayı 13, 2 50 Stornado, Giovanni 95
San Lorenzo Bazilikası 2 1 1 Strozzi ailesi 2 14, 2 3 8, 243, 244
San Lorenzo Meydanı 195 Strozzi Sarayı 262
San Marco 24, 2 5 , 29, 30, 4 1 , 86, 99, Suriye 32, 67, 145, 1 48
1 1 2 , 1 1 6, 1 1 9, 143, 1 48, 2 1 1 , 229, 2 3 0, Şarlken 245, 250
2 34, 2 3 9, 2 7 1
San Marco Manason 1 7 8 T
San Marco Meydanı 1 1 0, 1 1 2 , 1 14, 1 1 6, Thames Nehri 2 2 5 , 229, 2 3 0
167, 2 7 1 Tirol 1 9, 3 8, 40
S an Martino a Gangalandi Kilisesi 2 5 6 Tirol'lü Sigismund 40
San Martino Katedrali 5 6 Tiziano (Vecellio 268
San Pietro Bazilikası 5 0 Tolomei ailesi 60, 90
Sansovino, Francesco 40 , 265, 2 7 1 , 292 Tomlison, Ray 260, 2 6 1
Santa Croce Bazilikası 264 Tornabuoni Sokağı 2 6 1
Santa Fosca Sarayı l 06 Toskana 2 8 3
Santa Maria della Pace Kilisesi 77 Toulouse 1 49
Santa Trinita Köpıiisü 2 5 7 Trento 1 66, 1 67, 2 1 0
Sanudo, Marin 1 1 4, 1 1 5, 1 5 1 Trevisan ailesi 1 3 6
Sassetti, Francesco 7 6 Treviso 99, 1 1 7, 1 50, 167, 206, 2 1 1 ,
Sassetti Sarayı 2 6 1 2 88
Sassetti Sokağı 2 6 1 Trier 1 56, 1 57
Scrovegni ailesi 1 77, 264 Tron, Nico!O 3 8
Scrovegni Şapeli 1 78 Troyes 1 56, 1 59, 1 84
Seine Nehri 225, 2 7 3 Türkiye 67, 1 2 3
Sevilla 66, 242 , 278
Sforno, Abramo di Rubino 1 7 1 u
Sforza ailesi 203 Ugolini ailesi 88
Shakespeare, William 127, 1 34, 1 6 1 , Urbanus, iV. (Papa) 6 1
265 Usodimare ailesi 85
302 PARA N I N İ CA D I

v San Giacomo Meydanı 78, 1 1 2 , 266,


Van der Beurze (ailesi) 2 77 267
Vasari, Giorgio 1 98 San Marco 24, 2 5 , 29, 30, 3 1 , 4 1 , 86,
Vecchio Köprüsü 257, 263 99, ı ı o, 1 1 2 , 1 14, 1 1 5, 1 1 6,
Venedik 5 , 1 6, 22, 23, 24, 25, 26, 28, 1 1 9, 143, 1 48, 1 67, 1 78, 2 1 1 ,
29, 30, 3 1 , 3 2 , 33, 34, 3 5 , 38, 39, 40, 4 1 , 229, 2 30, 2 34, 2 3 9, 2 7 1 , 2 9 1
42 , 43 , 47, 49, 54, 58, 6 1 , 64, 66, 70, 7 1 , San Marco Bazilikası 1 1 2
7 3 , 74, 75, 78, 80, 84, 86, 94, 95, 98, 99, San Marco Meydanı 1 1 0, 1 1 2 , 1 1 4,
1 00, 1 0 1 , 102, 103, 1 04, 105, 1 06, 1 1 0, 1 1 6, 167, 2 7 1
1 1 1 , 1 1 2 , 1 1 3 , 1 14, 1 1 5, 1 1 9, 1 20, 122, San Moise 2 7 1
1 2 3 , 1 26, 1 2 7, 1 29, 1 30, 1 3 l , 1 32 , 1 3 3 , San Moise Kilisesi 2 7 1
1 34, 1 3 5, 1 3 6, 1 3 7, 1 3 8, 1 39, 140, 1 4 1 , San Samuele 1 1 3
1 4 2 , 143, 144, 1 4 5 , 146, 1 47, 1 48, 1 58, Sant'Angelo l l 6
1 59, 1 60, 1 6 1 , 162, 1 64, 165, 1 67, 1 70, Sant'Aponal 78, l l 1 , 1 1 2
1 7 1 , 1 78, 1 79, 1 8 3 , 1 86, 1 9 1 , 1 94, 195, Venier, Pietro l l 7
1 96, 1 97, 1 98, 1 99, 2 0 1 , 202 , 204, 205, Verdi, Giuseppe 195
206, 207, 209, 2 1 0, 2 1 1 , 2 1 2, 2 1 3 , 2 1 5 , Verhoeven, Abraham 2 79
2 1 6, 2 1 7, 226, 227, 229, 2 30, 2 34, 2 3 5 , Verona 2 1 , 2 3 , 1 1 6, 1 69, 2 1 0, 2 l l , 287
2 36, 2 3 9, 240, 241, 242, 2 56, 2 5 8, 2 59, Villani, Giovanni 3 5 , 36, 3 7 , 42 , 68, 95,
265, 266, 267, 268, 269, 2 7 1 , 2 74, 2 76, 96, 97, 222
2 79, 2 80, 2 8 3 , 284, 285, 287, 288, 2 9 1 , Visconti ailesi 1 00
292, 293, 295 Visconti, Ludovico 2 1 1
Büyük Kanal 35, 1 1 3 , 1 1 5, 1 1 7, 1 3 3 , Vivaldi, Francesco 2 5 1
206, 2 39, 268
Ca' Cappello Sarayı 80 w
Ca' d'Oro Sarayı 283 Washington 2 6 1
Ca' Pisani Sarayı 1 06 Kongre Kütüphanesi 2 6 1
Correr Müzesi 1 98, 285 Washington, George 2 6 1
Fondaco dei Tedeschi (Alınan Wılley,John 2 84
Kervansarayı) 39, 268 Wissant 277
Giudecca 1 26, 199
Lido 24 x
Pescheria 1 1 7 XIV. Louis Darphanesi 1 2 1
Rialto 39, 43 , 54, 76, 78, 80, 86, 99,
1 00, 103, 1 04, 105, ı ı 1 ,
1 02 , y
1 12, 1 14, l l 5, 1 1 6, ı ı 7,
1 13, York, Edward 45
l l9, 161, 1 64, 1 98, 204,
1 34,
2 3 9, 241,
265, 266, 267, 268
z
Rialto Köprüsü 39, 1 1 7, 204,
Zara (Zadar) 2 5 , 64, 70, 162, 1 78, 2 1 1
268
San Bartolomeo Bazilikası 204
San Geminiano Kilisesi 2 7 1
San Giacomo Kilisesi 105, 267
K R E D İ K U R U LUŞU, BAN KA, DARPHANE, M O NTE D İ P İ ETA VE BORSA
DİZİNİ
Acciaiuoli Bankosu 68 Frescobaldi Bankosu 65, 1 0 1 , 2 2 5
Agostini Bankosu 103 Garzo ni Bankosu l 04
Alberti Bankosu 68 Giustinian Bankası 1 1 3 , 1 14
Antellesi Bankası 96 Glasgow Bankası 84
Anvers Borsası 243 Grimaldi Ailesi Darphanesi 1 2 2
Arte del cambio (Bankerler Loncası, Guadagni Bankosu 6 5
Floransa) 54, 68, 7 1 , 1 20, 1 80 İngiltere Bankası (Bank of England) 76,
Asinari Bankosu 1 5 3 282, 283
Banca d'Italia 254 İsviçre Bankaları Birliği (UBS), 283
Banco Giro (Ciro Bankosu) 241 , 242, (Kamu Borçlanma Kurumu ve Kamu
2 66 Bankası) Casa di San Giorgio (Cenova)
Bank of China 2 84 1 3 , 76, 2 3 4, 2 3 5 , 2 3 6, 2 3 9, 247, 249,
Banque Generale 270 252, 2 5 3 , 2 54
Benedetto Bankası 99, 1 00 Kremnica Darphanesi 41
Bialto Bankosu (veya bankası) 76 Leccacorvo Bankosu 59, 86
Bonaventura Rehin Bankosu 1 64 Lehman Brothers Bank 84
Bonsignori'lerin Gran Tavola Bankası Lippomano Bankası 103, 1 04
61 Loano Darphanesi 1 2 3
Bonsignori ve Leccacorvo Darphanesi London Banking House 2 8 1
63 Medici Bankosu (veya bankası) 6 7 , 68,
Borromei Bankosu 98 74
Borsa Merci (Emtia Borsası) 263 Milano borsası 254
Camera del frumento (Buğday Odası, Milano Darphanesi 2 1 , 38
Venedik) 209 Mitsubishi Trust House of London 283
Carige Bankası 46 Monte Comune (Floransa) 74, 2 3 7 , 238
Cenevizliler Hanı (Brugge) 2 7 8 Monte dei Paschi di Siena 45, 2 62
Cocco-Miorati Bankası 1 1 3 , 1 1 5 Monte delle doti (o delle fanciulle) di
Consoli dei mercanti (Tüccar Loncası, Firenze (Floransa Çeyiz Sandığı/Genç
Venedik) 54 Kız Sandığı) 2 1 3 , 2 1 5
Contarini Bankosu 1 1 8 Monte di pieciı (Brüksel) 224
Emo Bankası 1 1 2 Monte di pieciı (Cenova) 2 14
Federal Rezerv Bankası 45 Monte di pieciı (Floransa) 48, 165
Floransa Darphanesi 42 Monte di pieciı (Lille) 224
Floransalılar Hanı (Brugge) 276 Monte di pieciı (Mantova) 1 69
Forteguerri Bankosu (veya bankası) 90 Monte di pieciı (Namur) 224
304 PARAN I N İCAOI

Monte di pieta (Perugia) 1 7 1 Cenova) 54


Monte di pieta (Venedik) 1 67, 1 70 Vendelino Bankosu 1 1 3
Monte di piet:a (Verona) 1 69 Venier Bankosu 1 1 7
Monte di pieta (Ypres) 1 72 Verona Darphanesi 2 1
Monte Napoleone (Milano) 242 Vl. Philippe Darphanesi 94
Monte Nuovo (Venedik) 1 04 Yeni Borsa (Cenova) 2 54
Moreni Darphanesi 1 2 2
Navagero Bankosu 1 86
Oranje prensi darphanesi 122
Pavia Darphanesi 21, 22, 23
Pazzi Bankosu 69
Pelletta Bankosu 1 5 3
Peruzzi Bankosu (veya bankası) 66
Piccolonıini Bankosu (veya bankası) 90
Pisani Bankosu (veya bankası) 103, 105
Pisani-Tiepolo Bankası 1 06
Polo Bankası 141
Pucci Bankosu 65
Ragusa Darphanesi 197
Ricciardi (Riccardi) Bankası 87, 88
Ricci Rehin Bankosu 1 64
Roero Bankosu 1 5 3
Rucellai Bankosu 2 5 7
Sagredo Bankosu 1 1 6
Salimbeni Bankosu (veya bankası) 60,
6 1 , 90
Salviati Bankosu 78, 80
San Marco (veya Venedik) Darphanesi
29, 30
Santo Spirito Bankası 242
Sforno Bankosu 1 7 1
Siena Ticaret Konsülleri 89
Soranw Bankosu 1 00
Spiati Bankosu 1 1 6
Squarcialupi Bankosu 90
Steinhauslin Bankası 262
Stornado Bankosu 95
Strozzi Bankosu 69
Taula de Cambis (Barselona) 76, 2 3 4
Teldi Bankosu 1 1 6
Tolomei Bankosu (veya bankası) 62 , 90
Ufficio di mercanzia (Tüccar Loncası,

You might also like