You are on page 1of 10

Bankacõlõk krizlerinin kritiği: Uluslararasõ literatür

açõsõndan bir değerlendirme


AYŞE ÖZDEMİR
Bankalar Yeminli Murakõbõ
ERKAN ÖZDEMİR
Bankalar Yeminli Murakõbõ
A yşe Özd emir , 1973 yõlõnd a A yd õn’d a doğdu. 1995 y õlõnda Ank ara Ün iv ers ites i S iyas a l Bilgile r
Fakü ltesi İşletme Bö lümü ’nd en mezun o ldu. Ayn õ yõl Bank alar Yemin li Murak õp la r õ Kuru lu’nd a
gör eve baş la d õ. Halen Bank alar Yemin li Mu rakõb õ o lar ak gör ev in i sürdür me k ted ir.

Erkan Özd emir , 1967 yõlõnd a D iyarb ak õr’d a doğdu. 1989 yõlõnd a Or ta Doğu Tekn ik Ün iv er s ites i
İk tisad i ve İd ari Bilimler Fakü ltesi İk tis at Bö lümü ’nd en mezun o ldu. Bir sür e ö zel sek törde çalõş an
Ö zdemir , 1994 yõlõnd a Bank alar Y emin li Mu rakõp lar õ Kuru lu’nd a gör eve b aş lad õ. H a l en B an k a la r
Y e min l i Mur ak õb õ o larak gör ev in i sürdür me k ted ir.

1. Giriş

Yirminci yüzyõlõ terketmeye hazõrlandõğõmõz son günlerin finansal alandaki şüphesiz en güncel
konusu, son çeyrek yüzyõlda özellikle bankacõlõk kesiminde yaşanan finansal krizler, krizlerden
kaçõnmak için ortaya atõlan metodlar ile bunlarõn topluma maliyetleri olmuştur. Bütün dünyada
yaşanan deregülasyon sürecinde finansal sistemde ortaya çõkan sorunlar ve bankacõlõk sisteminde
yaşanan gelişmeler, sürekli ve etkin bir yasal düzenleme ve denetleme gereğini ortaya
çõkarmõştõr. Finansal sisteminde sorun olsun ya da olmasõn bütün ülkeler mevcut yasal
düzenlemelerinde bir modernizasyon ihtiyacõnõ dile getirmektedirler. Bu durum kanõmõzca yasal
düzenlemelerin bankacõlõktaki gelişmelerin gerisinde kalmasõndan kaynaklanmaktadõr.

Son yõllarda, özellikle az gelişmiş ülkelerde bankacõlõk krizlerinin arttõğõ gözlenmektedir. Lindgren
(1966), 1980-1996 döneminde IMF üyesi ülkelerin en az üçte ikisinin ciddi bir bankacõlõk krizi ile
karşõ karşõya kaldõklarõnõ belirtmektedir. Geçtiğimiz on beş yõlda yaşanan bankacõlõk krizleri,
gelişmekte olan ülkelerde çok daha derin yaşandõğõndan krizin maliyetleri de yüksek olmuştur.
Caprio ve Klingebiel (1996); gelişmiş ülkelerde yaşanan bankacõlõk kizlerinin maliyetinin sõrasõyla;
İspanya’da (1977-1985) Gayri Safi Milli Hasõlanõn (GSMH) %17’sine, Finlandiya’da (1991-1993)
%8’ine, İsveç’de (1991) %6’sõna, Norveç’te (1987-1989) %4’üne ve ABD’de (1984-1991) %3’üne
ulaştõğõnõ tespit etmişlerdir. Krizin halen devam ettiği Japonya’da ise sözkonusu oranõn çok daha
yüksek düzeylerde olmasõ beklenmektedir. Aynõ çalõşmada, gelişmekte olan ülkelerde yaşanan
bankacõlõk krizlerinin maliyetinin ve sorunlarõn çözümü için yapõlan harcamalarõn genelde
sözkonusu ülkelerin GSMH’larõnõn %10’unu aştõğõna işaret edilmektedir (Venezuella %18,
Bulgaristan %14, Meksika %12-15 vb)1.

Ekonomilerin can damarõ olarak nitelendirebileceğimiz bankacõlõk sisteminde yaşanan krizlerin


ülkelerin gelişmişlik düzeyine bağlõ olarak ulusal ve uluslararasõ piyasalarõ etkilediği
görülmektedir. Son dönemde yaşanan Asya Krizi bunun en bariz örneğini oluşturmaktadõr. Ayrõca,
geçmiş dönemlerde yaşanan krizler bölgesel bazda kalabilmekte iken, günümüzde yaşanan krizler
teknolojinin etkisiyle coğrafi uzaklõk tanõmadan pek çok ülkeye yayõlabilmektedir. Dolayõsõyla;
ortaya çõkan krizler, finansal deregülasyonun etkisiyle sadece ülke yatõrõmcõlarõnõ değil yabancõ
yatõrõmcõlarõ da risk altõna sokmaktadõr.

Krizlerin ortaya çõktõğõ dönemde ülkelere; IMF gibi uluslararasõ kuruluşlar ve/veya G-8 ülkeleri
tarafõndan mali yardõm adõ altõnda büyük tutarlõ parasal kaynaklar aktarõlmaktadõr. Meksika’da
ortaya çõkan finansal krizde adõgeçen ülkede yoğun yatõrõmlarõ bulunan ABD’nin bu ülkeye hemen
yardõm elini uzatmasõ ise; mali yardõmlarõn ülkelerin uluslararasõ piyasalardaki önemine ve
yabancõ yatõrõmlarõn bu ülkelerdeki yoğunluğuna göre belirlendiğine işaret etmektedir. Burada
Sayfa: 1/10 EKİM – KASIM 1999, ACTIVE
üzerinde durulmasõ gereken asõl sorun, kurtarõcõlarõn kurtarõlma ihtiyacõ ortaya çõktõğõ zaman ne
olacağõdõr.

Yukarõda kõsaca değinilen ve özellikle gelişmekte olan ülke ekonomilerini derinden etkileyen
bankacõlõk krizlerinin sebepleri pek çok çalõşmaya konu olmuştur. Yapõlan çalõşmalarda krizlerin
ülkelere has farklõlõklar göstermesi bir yana, ortak özelliklerinin evrensel olduğu; kõrõlgan bir yapõ
taşõyan makro ekonomik göstergelerde yaşanan hõzlõ değişimlerin ve bu ülkelerin yabancõ
sermayeye olan bağõmlõlõğõnõn krizlerin ortaya çõkmasõnda etken olduğu görülmektedir. Eğer bir
ülkeyi akvaryum olarak düşünürsek içinde yaşayan balõklar olan bankalarõn suda meydana
gelebilecek değişikliklerden etkilenmesi kaçõnõlmaz olacaktõr.

2. Bankalarõn Önemi

Bilindiği üzere, finansal sistem içerisinde fon toplama ve bunlarõn ekonomiye aktarõlmasõ
sürecinde en önemli rolü oynayan ve halktan mevduat toplamaya yetkili kurumlar olan bankalar,
bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de bir “güven” müessesi olarak kabul edilmektedir. Tarihsel
süreç içerisinde bu özelliğini hep koruyan bankalarõn birincil fonksiyonu ekonomik işleyiş için
gerekli fon akõş ve ihtiyaçlarõnõ sağlanmalarõdõr. Bu çerçevede bankalar yaptõklarõ işlemlerle
piyasalarda pek çok konuda belirleyici olabilmekte, özellikle kredi kullandõrõmlarõ ile ekonomik
faaliyetlerin yürütülmesini sağlamaktadõrlar. Finansal piyasalardaki yenilikler ve sermaye
piyasalarõndaki gelişmelere rağmen, bankalar halen sözkonusu fonksiyonlarõ yerine getirmede
tartõşmasõz bir üstünlüğe sahiptir.

Bankalarõn diğer bir önemli görevi de ödemeler sisteminin işleyişini sağlamaktõr. Ekonomik işleyiş
içerisinde böylesine önemli bir fonksiyonu olan bankalarõn kuruluşu, faaliyetleri, denetlenmeleri ve
tasfiye süreçleri kamu otoritesi tarafõndan düzenlenmektedir. Zira, gerek sisteme giriş-çõkõşlarõ ve
gerekse faaliyetlerinin ekonomi üzerinde yaptõğõ önemli etkiler bankalarõn diğer şirketlerden ayrõ
bir konumda değerlendirilmelerini zorunlu kõlmaktadõr. Olasõ banka iflaslarõnõn, sistemde bir
“domino” etkisi yaratarak mali durumu bozuk bankalarõn yanõsõra sağlõklõ bankalarõ da iflasa
sürükleyerek ekonomik krize dönüşmesinden endişe edilmektedir. Diğer yandan, ortaya
çõkabilecek krizler sonucunda yaşanacak banka iflaslarõ piyasalara olan güveni sarsmanõn yanõsõra,
sermaye çõkõşõna ve yurtiçi tasarruflarõn azalmasõna da yol açmaktadõr. Ayrõca, bankacõlõk krizleri
para politikalarõnõn etkisini de azaltmakta ve ekonomik resesyonu derinleştirmektedir. Öte
yandan, banka iflaslarõnõn sosyal ve ekonomik maliyetlerinin kişisel iflas maliyetlerinin üzerinde
yeralmasõnõn yanõsõra; bu maliyetlere bireysel yatõrõmcõlarla birlikte vergi ödeyenlerin de
katlanmasõ sonucuna yol açabilmektedir.

Dünya’da yaşanan globalleşme süreci ve teknolojinin gelişimi ile finans sektöründe çok hõzlõ
değişimler yaşanmakta, yeni ürünler ve teknikler ortaya çõkmakta, bu gelişmelere hõzla uyum
sağlamak zorunda olan bankalar da yeniliklere adapte olmaya çalõşmaktadõrlar. Teknoloji, bilgiye
ulaşmanõn maliyetini azaltarak piyasalarõ biribirine yakõnlaştõrõrken, bankalar ve diğer finansal
kurumlar arasõndaki rekabeti de artõrmaktadõr. Özellikle elektronik para transferi, internet
bankacõlõğõ, akõllõ kartlar gibi enstrümanlar ve uygulamaya konan yeni ürünler klasik bankacõlõk
anlayõşõnõ tümüyle değiştirmekte ve bankacõlõk sistemi gittikçe daha karmaşõk ve belki bir o kadar
da kõrõlgan hale gelmektedir. Sözkonusu gelişmeler bir yandan sermayeye sadece ulusal değil
uluslararasõ piyasalarda da sõnõrsõz bir dolaşõm imkanõ sağlamakta, diğer yandan da ülkeleri ani
sermaye çõkõşlarõ ile ciddi ekonomik ve finansal krizler ile karşõ karşõya bõrakabilmektedir. Ayrõca,
bankacõlõkta yaşanan gelişmeler risklerin doğru, zamanõnda ve gerçekçi olarak tespit edilerek
değerlendirilmesini de zorlaştõrmaktadõr. Bu durum, finansal krizlerin hazõrlayõcõsõ ve hõzlandõrõcõsõ
olabilmektedir.

Burada üzerinde durulmasõ gereken sorunlardan birisi de; mali durumu bozulan bankalarõn kamu
tarafõndan kurtarõlmayõp, tasfiye edilerek sistem dõşõna çõkarõlmasõ odaklõ tartõşmalarõn yarattõğõ
paradokstur. Bilindiği gibi bankalarõn düşük özkaynaklarla çalõşmasõ, yükümlülüklerine oranla
düşük nakit imkanõ bulundurmasõ ve yükümlülüklerinin kõsa vadeli olmasõna karşõn aktiflerinin
daha uzun vadelerde plase edilmesi, mevcut yapõlarõnõ daha hassas ve kõrõlgan hale getirmektedir.

Sayfa: 2/10 EKİM – KASIM 1999, ACTIVE


Kaufman, kamu otoritesi tarafõndan alõnan kararlarõn banka iflaslarõnõ ve toplumsal maliyetlerini
artõrdõğõnõ ve yasal düzenlemelerin bireysel kalmasõ gereken iflas maliyetlerini topluma yüklediğini
ifade etmektedir. Aynõ yazar, sistematik riske yol açacak asõl tehlikenin banka iflaslarõ değil,
sistematik riskleri önlemek için alõnan, ancak aksi sonuçlar doğuran kamusal kararlar olduğu
görüşünü savunmakta ve yaşanan finansal krizlerin piyasalardaki olumsuz değişimlerden ziyade
denetleyici ve düzenleyici kurumlarõn yanlõşlõklarõndan kaynaklandõğõna dikkat çekmektedir2.

Diğer taraftan, Lindsley, finansal krizlerin ekonominin verimli varlõklarõna kimin sahip olacağõna
ilişkin bir tartõşma olarak düşünülmesi gerektiğini, varlõklarõn eski sahiplerinden yeni sahiplerine
geçmesi ile sona erebileceğini ifade etmektedir. Yazara göre, iflaslar finansal krizin ekonomik
krize dönüşmesini engelleyebildiği ölçüde toplumun yararõnadõr.

3. Bankacõlõk Krizlerinin Sebepleri3

Bankacõlõk krizlerinin sebepleri ülkelerin gelişmişlik düzeyi, ekonomik ve finansal yapõ ile içinde
bulunan coğrafyaya göre değişmekle beraber, yapõlan çalõşmalar, krizin sebeplerinin pek çok
noktada kesiştiği yönünde bilgiler sunmaktadõr. Bu çalõşmalardan bir kõsmõ da ekonometrik
çalõşmalardõr. Kaminsky ve Reinhart (1996), 20 ülkede yaşanan bankacõlõk krizlerinden önceki ve
sonraki dönemde makro ekonomik verilerde yaşanan değişimleri inceleyerek krizlerin önceden
tahminine yönelik “erken uyarõ sinyallerini” tahmin etmeye çalõşmõşlardõr. Yapõlan çalõşma
sonucunda; döviz rezervlerindeki azalma, yüksek reel faizler, düşük büyüme hõzõ ve mal
fiyatlarõndaki düşüş yaklaşan krizin sinyalleri olarak belirlenmiştir. Bir başka ekonometrik
çalõşmada (Aslõ Demirgüç-Kunt ve Enrica Detragiache), 1980-1994 döneminde gelişmiş ve
gelişmekte olan ülkelerde yaşanan krizler incelenmiş ve bankacõlõk sektöründeki krizlerin sebepleri
düşük büyüme hõzõ ve yüksek enflasyonun şekillendirdiği zayõf makroekonomik yapõ ile birlikte ani
sermaye çõkõşlarõ, bankacõlõk sektöründe var olan düşük likidite, özel sektör kredilerindeki hõzlõ
artõş, aşõrõ yüksek kapsamlõ mevduat sigortasõ ve mali bünyesi zayõf bankalar olarak belirtilmiştir.
Yakõn zamanda ortaya çõkan Asya krizi üzerine de pek çok çalõşma yapõlmõştõr. Söz konusu krizin
merkezinde, mali bünyesi zayõf finansal kurumlar, yetersiz banka düzenleme ve denetleme
mekanizmasõ ve şeffaflõktan uzak mali tablolar olduğu belirtilmektedir.

Öte yandan, içinde bulunulan makro ekonomik koşullarõn yanõsõra bankacõlõk sektörünün yapõsal
karakteristik bileşenleri de krizlerin ortaya çõkmasõnda önemli rol oynamaktadõr. Bunun yanõsõra,
yaşanan sermaye çõkõşlarõ ile özel sektöre verilen kredilerdeki hõzlõ artõş da bankacõlõk sektörünü
daha da kõrõlgan hale getirmektedir. Öte yandan, ülkelerin uyguladõğõ mevduat sigorta sistemi de
yol açtõğõ sorunlar açõsõndan bankacõlõk sektörünün riskini artõrabilmektedir.

3.1. Dõşsal ve İçsel Faktörler

Bankalar doğalarõ gereği olasõ makro ekonomik sapmalar ve bunun sonucunda ortaya çõkabilecek
güven eksikliğinden en çok etkilenen kurumlardõr. Bilindiği üzere bankalar kõsa vadeli fon
toplayarak bunlarõ uzun vadeli olarak ekonomiye aktarmakta ve doğal olarak bir vade ve faiz riski
taşõmaktadõrlar. Mudiler paralarõnõ her an ve/veya vadelerinde geri alabilmekte iken bankalarõn
aktiflerinde yer alan kõymetleri hangi süreç içerisinde ve hangi değerle geri alacağõ belirsizdir.

Bankacõlõk sistemini krizlere açõk hale getiren dõşsal faktörlerden bir tanesi dõş ticaret hacminde
meydana gelen dalgalanmalardõr. Dõş ticarette meydana gelen olumsuz gelişmeler bu sektörde
faaliyet gösteren firmalarõn bankalara olan taahhütlerini yerine getirmesini zorlaştõracağõ gibi,
döviz dengelerini de olumsuz etkilemektedir. Caprio ve Klingeibel (1996), gelişmekte olan
ülkelerin %75’inin kriz öncesinde dõş ticaret hacimlerinde en az %10’luk bir düşüş yaşadõklarõnõ
ortaya koymuşlardõr. Sözkonusu durum özellikle ihracata dayalõ ekonomilerde daha güçlü
hissedilmiş ve diğer değişkenler sabit kabul edildiğinde ihracat ürün çeşitliliği daha az olan
ülkelerin krizlere daha açõk olduğu gözlenmiştir.

Dõşsal faktörlerden bir diğeri ise, uluslararasõ faiz oranlarõnda meydana gelen dalgalanmalardõr.
Bu durum, gelişmekte olan ülkelerin sadece borçlanma maliyetini arttõrmakla kalmayõp bu
piyasalarõn cazibesini kaybetmesine de yol açabilmektedir. Ayrõca, yurt dõşõndan gelen fonlarõn

Sayfa: 3/10 EKİM – KASIM 1999, ACTIVE


ekonomide yol açacağõ rahatlõğa nisbetle sözkonusu fonlarõn herhangi bir güven eksikliği
durumunda ani bir şekilde ülkeyi terk etmesinin çok daha derin etkiler yaratabileceği de
unutulmamalõdõr. Reel kurlarda meydana gelen değişiklikler de diğer bir dõşssal faktör olarak
karşõmõza çõkmaktadõr. Reel kurlarda ortaya çõkan değişimler bankalarõ vade ve döviz kurlarõndaki
uyumsuzluk nedeniyle doğrudan etkileyebileceği gibi, kredi müşterilerinin zor duruma düşmeleri
sebebiyle dolaylõ olarak da etkileyebilmektedir. Hausmann ve Gabvin (1995), son 20 yõlda
değişken enflasyon oranlarõ yüzünden Latin Amerika’da 22 gelişmekte olan ülkedeki reel kurlarõn
volatilitesinin gelişmiş ülkelerden iki kat daha fazla olduğunu tespit etmişlerdir. Öte yandan,
Kaminsky ve Reinhart (1995) banka krizlerinden önce reel kurlarda değerlenmenin yaşandõğõnõ
gözlemlemiştir.

Öte yandan, içsel faktörler arasõnda büyüme hõzõ ve enflasyon oranõndaki dalgalanmalar etkili
olmaktadõr. Yüksek enflasyon ortamõnda bankalarõn kredi risklerini değerlendirmek
güçleşmektedir. Finansal krizlerin önceden tespitine yönelik erken uyarõ sistemlerine ilişkin
yapõlan ampirik çalõşmalar, ekomide yaşanan ani daralmalarõn bankacõlõk krizi ve ödemeler
dengesi riskini arttõrdõğõnõ göstermektedir.

3.2. Kredi Hacminde Genişleme, Yabancõ Sermaye Artõşõ ve Varlõk Fiyatlarõndaki Düşüş

Kimi iktisatçõlar bankacõlõk krizine ekonominin genişleme döneminde kredi hacmindeki aşõrõ
genişlemenin yol açtõğõnõ savunmaktadõrlar. Bu durum, özellikle kredi değerliliği az olan firmalara
kredi verilmesi sonucunu doğurmakta ve kriz, ortaya çõkan bu balonun patlamasõyla hõz
kazanmaktadõr. Geçmişte yaşanan bazõ örnekler de bu tezi doğrulamaktadõr. Aşõrõ iyimser
yaklaşõmlarõn etkisiyle banka kredilerindeki genişleme ve ardõndan ortaya çõkan daralma ile
yaşanan varlõk fiyatlarõndaki düşüş bankacõlõk krizlerinin öncüsü olmaktadõr. Ayrõca, yabancõ
sermaye girişi olan gelişmekte olan ülkelerde bankacõlõk sektörünün çok hõzlõ büyüdüğü tespit
edilmiştir. Teknolojideki gelişmelerin etkisiyle artõk elektronik ortamda dolaşan ve çok hõzlõ
hareket etme kabiliyetine sahip fonlar, en küçük bir güven kaybõnda bile hõzla yatõrõm yaptõklarõ
ülkeleri terketmekte ve sağladõklarõ katkõdan çok daha fazla bir yõkõma sebebiyet vermektedirler.
Bu arada uluslararasõ piyasalarda günlük döviz ticaretinin 1 trilyon dolar civarõnda seyretmesi,
uluslararasõ sermayenin ne kadar büyük boyutlarda olduğuna işaret etmektedir. 1993 yõlõnda Asya
ülkelerine net sermaye girişi 50 milyar USD iken sözkonusu rakamõn 1996 yõlõnda 110 milyar
USD’a yükseldiği gözönüne alõndõğõnda bu ülkelere akan sermayenin büyüklüğü ve ekonomi
üzerindeki etkileri daha iyi anlaşõlmaktadõr.

Kredi hacmindeki gelişleme üzerindeki tartõşmalar, özellikle yabancõ sermaye girişi ile ortaya çõkan
kredi kullandõrõmlarõndaki esneklikten kaynaklanan kötü kredilerin artmasõ konusundaki endişeler
çevresinde toplanmõş, bununla birlikte kriz ile kredi hacmi arasõndaki ilişki bazõ Latin Amerika
ülkelerinde tam olarak ortaya konulamamõştõr. Kaminsky ve Reinhart, böyle bir ilişki yerine mal
fiyatlarõnda ortaya çõkan hõzlõ düşüşlerin bankacõlõk krizlerinin en iyi öncü göstergesi olacağõ fikrini
savunmaktadõrlar.

3.3. Bankalarõn Yükümlülükleri İle Varlõklarõ Arasõnda Ortaya Çõkan Vade Uyumsuzluğu
ve Kur Riski

Finansal derinliğin önemli göstergelerinden biri de ekonomik gelişme sürecinde parasal


büyüklüklerin gayrisafi mili hasõlaya oranõdõr. Bankalarõn pasifinde ekonomideki büyüme hõzõ ile
döviz rezervlerinin üzerinde meydana gelen nisbi artõşlar, banka aktifleri ile pasifleri arasõnda
ortaya çõkan vade, kur riski ve likiditeye ilişkin uyumsuzluklar, banka sermayelerinin ve kredi
değerliliğini yitirmiş krediler için ayrõlan karşõlõklarõn banka aktifinde ortaya çõkabilecek değer
azalmalarõnõ karşõlayacak düzeyde bulunmamasõ ve sisteme duyulan güvenin zedelenmesi,
bankacõlõk sistemini krizlere daha duyarlõ hale getirmektedir. Pek çok yazar da son yirmi yõldaki
krizlerin sebeplerini bu şekilde açõklamaktadõrlar.

Honohan (1996), 1980-1993 döneminde hõzlõ teknolojik gelişim ve deregülasyon sürecindeki elli
dokuz gelişmekte olan ülkede M2/GSMH oranõnõn banka sermayelerinde meydana gelen artõşlarõn
çok üzerinde arttõğõnõ belirtmektedir. Meksika’da yaşanan krizde 1989-1994 döneminde

Sayfa: 4/10 EKİM – KASIM 1999, ACTIVE


sözkonusu rasyonun hõzla arttõğõ ve devalüasyondan önce M2’nin dolar cinsinden değerinin
ülkenin döviz rezervlerinin en yüksek olduğu dönemlerdeki miktarõnõn nerdeyse 5 katõna ulaştõğõ
tespit edilmiştir. Calvo ve Goldstein (1996), teknolojideki gelişmeler, bilginin dolaşõmõ ve bunlara
bağlõ olarak finansal liberalizasyon neticesinde ülke vatandaşlarõnõn ellerinde bulundurduklarõ
döviz kompozisyonunu kolaylõkla ayarlayabildiklerini belirtmektedirler. Nitekim, IMF (1995),
Meksika’nõn 1994 yõlõndaki kriz döneminde devalüasyondan hemen önce döviz rezervleri
üzerindeki en güçlü baskõnõn yabancõ yatõrõmcõlardan ziyade sahip olduklarõ fonlarõ yurtdõşõna
gönderen ülkenin kendi vatandaşlarõndan kaynaklandõğõnõ ifade etmiştir.

Diğer yandan, yüksek faiz ve düşük kur politikasõ bankalarõ ve ekonominin diğer aktörlerini
yabancõ para cinsinden borçlanmaya yöneltmektedir. Böylesi bir durum, piyasalarda rahatlõğa yol
açmakla birlikte, devalüasyon olmasõ durumunda yükümlülükleri de önemli ölçüde
artõrabilmektedir. Gerek Meksika deneyimi gerekse ülkemizde yaşanan 1994 krizi, yaşanan
devalüasyonun açõk pozisyonda bulunan bankalar ve kurumlar üzerindeki olumsuz etkisinin ne
kadar ağõr olabileceğini göstermiştir.

Tüm bunlara ilave olarak, bankalarõn aktif-pasif arasõndaki vade uyumsuzluğu, gelişmekte olan
ülkelerde kendini daha çok hissettirmektedir. Zira, pasifte uzun vadeli kaynak bulma sõkõntõsõ
varken aktifteki kõymetleri likidite edecek ve riski dağõtacak mekanizmalarõn derinlik kazanmadõğõ
görülmektedir. Gelişmiş bir ülke olan Almanya’da mevduat kabul eden kurumlarõn
yükümlülüklerinin yaklaşõk % 45’i orta ve uzun vadeli tahvillerden oluşurken, Japonya’da finansal
sistemin yükümlülüklerinin yaklaşõk 1/3’ü sigorta ve emeklilik fonlarõ ile uzun vadeli tahvillerden
oluşmaktadõr. Ancak, gelişmekte olan ülkelerde karşõlaşõlmasõ muhtemel risklere karşõn bu
ülkelere önemli ölçüde fon akmaktadõr. Ancak, BIS rakamlarõ 1995 yõlsonu itibariyle gelişmekte
olan ülkelere verilen banka kredilerinin 2/3’ünün kõsa vadeli krediler olduğunu göstermektedir.

3.4. Finansal Liberalizasyona Erken Geçiş

İçinde yaşanõlan yüzyõl ve globalleşme süreci içerisinde ülkelerin finansal liberalizasyona gitmesi
kaçõnõlmaz bir durum olarak karşõmõza çõkmaktadõr. Ancak, gerekli önlemlerin alõnmamasõ
durumunda; sözkonusu serbestliğin bankalarõ yeni ve bilinmeyen risklerle karşõ karşõya getireceği,
bunun doğal bir sonucu olarak tüm sistemin krizden etkileneceği açõktõr. Özellikle yasal
düzenleme ve denetleme yapõsõ güçlendirilmeden finansal piyasalarda gerçekleştirilecek
liberalizasyon sürecinde; gözetim ve denetim görevleri gerçek anlamda yerine getirilemeyeceği
gibi yeni finansal tekniklerin gözlenmesi ve değerlendirilmesi mümkün görülmemektedir.

Gelişmiş ve gelişmekte olan pek çok ülke finansal liberalizasyona hazõrlõksõz geçmelerinden dolayõ
bankacõlõk krizlerine maruz kalmõşlardõr. Kaminsky ve Reinhart (1995), yaptõklarõ araştõrmada
örnek seçilen yirmi beş bankacõlõk krizinden on sekizinde; söz konusu ülkelerde krizden önceki
beş yõl içinde finansal sektörde liberalizasyon yapõldõğõnõ belirtmektedirler.

3.5. Bankacõlõk Sisteminde Kamu Kesiminin Ağõrlõğõ ve Risklerin Banka Sahipleri


Üzerinde Yoğunlaşmasõ

Her ne kadar gelişmekte olan ülkelerde özelleştirme uygulamalarõ devam etse de kamunun
ağõrlõğõ pek çok ülkede (ülkemizde de) yoğun olarak hissedilmektedir. Bassle Committee
tarafõndan 129 ülke üzerinde yapõlan araştõrmada (Padoa-Schioppa 1996), çoğu gelişmekte olan
ülkeler olmak üzere bu ülkelerin yaklaşõk yarõsõnda banka sermayelerinde kamunun önemli bir
payõ olduğunu ortaya koymuştur. Diğer taraftan, bilanço büyüklüğü açõsõndan bakõldõğõnda da
Latin Amerika ve Güneydoğu Asya’da yer alan gelişmekte olan ülkelerin pek çoğunda kamunun
payõ (1994) %8 ve % 80’ler arasõnda bir yelpazede değişmektedir.

Bilindiği gibi; kamu bankalarõ, özel bankalardan farklõ olarak dolaylõ ve/veya dolaysõz olarak
hükümetlerin müdahelesine açõktõr. Kamu bankalarõ genelde ekonominin belli sektörlerine kredi
sağlamak için kurulmuşlardõr. Ancak, bu bankalar tarafõndan görev alanlarõ kapsamõnda
kullandõrõlan kredilerin değerliliklerinin gerçek anlamõyla tespit edilememesi, bu bankalarõ zor
durumdaki sektörlere finansal destek sağlama aracõ haline getirebilmektedir.

Sayfa: 5/10 EKİM – KASIM 1999, ACTIVE


Ayrõca, kamu bankalarõnõn içinde bulunduklarõ konum itibariyle iflaslarõnõn mümkün olmamasõ,
zararlarõnõn devlet tarafõndan karşõlanmasõ, rekabete açõk olmamalarõ gibi hususlar bu bankalarõn
gelişmesini önlemekte; ortaya çõkan sorunlar ile sorunlu kredilerin erken tespiti ve müdahalesinde
yetersiz kalmalarõna yol açmaktadõr. Kamu bankalarõ, özellikle sorunlu krediler ve bunlar için
karşõlõk ayrõlmasõ gibi konularda özel bankalarõn çok gerisinde kalmaktadõrlar. Örneğin; 1994 yõlõ
sonunda Arjantin Kamu bankalarõnõn toplam kredilerinin 1/3’ü sorunlu hale dönüşmüşken bu oran
özel bankalarda %10 düzeyinde kalmõştõr. Çin, Hindistan ve Endonezya gibi ülkelerde de aynõ
şekilde kamu sektörünün sorunlu kredileri önemli boyutlardadõr. Konuya ilişkin yapõlan
çalõşmalarda kamu bankalarõnda sorunlu kredilerin payõnõn yanõsõra operasyon maliyetlerinin de
özel sektöre oranla çok daha yüksek olduğu tespit edilmiştir.

Diğer yandan, kamunun bankacõlõk sektörüne müdahalesi bazen daha da ileri boyutlarda
olmaktadõr. Bankalar özel sektöre ait olsa bile kamu otoritesi tarafõndan belli sektörlere kredi
aktarõlmasõ, bazõ kredi borçlularõnõnõn borçlarõnõn azaltõlmasõ ve/veya silinmesi, karlõ bankacõlõk
işlemleri yapmalarõnõn yasaklanmasõ, piyasa faiz oranlarõnõn altõnda getiri ile bono portfoyü
oluşturmalarõ, sektöre daha yüksek yasal zorunluluklar veya vergisel yükümlülükler getirilmesi
gibi politikalara maruz kalabilmektedilerr. Folkerts-Landau (1995), yaptõklarõ çalõşmanõn
bulgularõna göre APEC’de yeralan gelişmekte olan ülke bankalarõnõn (Endonezya, Kore, Tayland,
Malezya, Filipinler), geçmiş yirmi yõllõk dönemde kamu otoritesi tarafõndan kredi portföylerinin
belirli bir kõsmõnõ belirlenen sektörlere ayõrmalarõ zorunlu kõlõnmõştõr. 1980’lerde sağlõklõ bankalarõn
yasal zorunluluk oranlarõ yükseltilerek sağlanan fonlar sorunlu bankalara destek amacõyla
kullanõlmõş, benzer bir uygulamaya Meksika’da bütçe açõklarõnõn kapatõlmasõ için gidilmiştir.
Böylece bankalar kamunun “quasi-fiscal” kurumlarõ haline gelmiştir.

Bilindiği üzere, birkaç büyük kredinin batmasõ veya belli bir sektörün zora girmesi, bankalarõn
zaten sõnõrlõ olan sermayelerini tüketmektedir. Bu meyanda, banka sahipleri üzerindeki risk
yoğunlaşmasõ bir yandan bu krediler için gereken tedbirlerin alõnmasõnõ geciktirirken; diğer
yandan da bankalarõn aktif yapõsõnõ ve gelir gider dengesini tahrip etmektedir. Lindgren (1996) ve
Sheng (1996), banka sahipleri üzerinde risk yoğunlaşmasõnõn Arjantin, Bangladeş, Brezilya,
İspanya, Endenozya, Malezya, Şili ve Tayland’da yaşanan bankacõlõk krizinin en önemli
sebeplerinden biri olduğunu işaret etmektedirler. Her ülkede, bir kişiye, gruba ya da banka
ortaklarõna verilen kredi sõnõrlarõna ilişkin yasal yaptõrõmlar bulunmasõna rağmen bunlara
uygunluğun sağlanamadõğõ görülmektedir. Özellikle farklõ isimler altõnda kurulan şirketler,
yurtdõşõnda yapõlan işlemler ve en önemlisi fiktif şirketler üzerinden yapõlan işlemler sözkonusu
risklerin tespitini güçleştirmektedir.

3.6. Yasal Düzenlemeler, Muhasabe Sistemi ve Şeffaflõk

Pek çok ülkede bankalarõn uyguladõklarõ muhasebe standartlarõ birbirleriyle farklõlõklar


göstermektedir. Yine de hepsinde temel amaç bankalarõn yayõmladõklarõ mali tablolarõn gerçek
durumlarõnõ yansõtacak ve diğer birim ve kurumlarõn analiz yapmasõna elverecek şekilde
düzenlenmesinin sağlanmasõdõr. Bu açõdan bakõldõğõnda bilançolarõn şeffaflõğõ ve doğruluğu önem
kazanmaktadõr. Bu konuda uluslararasõ standartlar oluşturma yönündeki çabalar devam
etmektedir. Diğer önemli bir husus ise bankalarõn bağlõ olduklarõ diğer finansal kurumlar ile
birlikte faaliyet sonuçlarõnõn bir bütün olarak görülmesinin sağlanmasõ amacõyla mali tablolarõn
“konsolidasyonu”dur. Ancak Bassle Committee’nin son araştõrmalarõ halen ülkelerin %20’sinin
konsolidasyona geçmediğini göstermektedir.

Pek çok ülkede banka varlõklarõnõn kalitesinin denetlenmesi, özellikle sorunlu kredilerin tespiti ve
karşõlõk ayrõlmasõ konusundaki düzenlemeler sorunlu firma risklerinin artmasõnõ engellemekte
yetersiz kalmaktadõr. Genel olarak bankalarõn sorunlu kredilerinin tespiti tam olarak
yapõlamadõğõndan söz konusu durum; bankalarõn sorunlu krediler için ayõrmalarõ gereken
karşõlõklarõn yetersiz kalmasõna ve banka gelirleri ile özkaynaklarõnõn olduğundan fazla
görünmesine yol açmaktadõr. Rojas-Suares ve Weisbrod (1996), bankacõlõk krizinin ortaya
çõkmasõna yakõn zamanlarda bile pek çok gelişmekte olan Latin Amerika ülkesi bankalarõnõn
sorunlu kredi rasyolarõnõn ABD ve Finlandiya’dan daha düşük düzeylerde kamuya açõklandõğõ
gözlenmiştir. Yine aynõ yazarlar, Latin Amerika ülkelerinin kriz döneminde bile pozitif kar
rakamlarõ açõkladõklarõnõ tespit etmişlerdir. Bankalarõn sorunlu kredilerinin doğru belirlenmesi ve
Sayfa: 6/10 EKİM – KASIM 1999, ACTIVE
mali tablolara yansõtõlmasõnõn banka krizlerinin tahminin de önemli bir gösterge olacağõ
düşünülmektedir.

3.7. Mevduat Sigortasõ

Günümüzde mevduat sigortasõ hemen hemen dünyanõn bütün ülkelerinde ekonomik gelişmişlik
düzeyine bağlõ olarak farklõ esaslara dayalõ olarak uygulanmaktadõrlar. Temel amacõ finansal
piyasalar hakkõnda bilgi sahibi olmayan küçük tasarrufçularõ korumak olan mevduat sigortasõnõn,
bu işlevinin genişlemekte olduğu görülmektedir. Özellikle mevduata getirilen aşõrõ yüksek koruma
ve/veya tam korunmanõn yol açtõğõ en büyük tehlike hem mudilerde hem de banka sahiplerinde
ortaya çõkan ve sistemi daha riskli hale getiren “ahlaki risk” problemidir.

Yapõlan çalõşmalar, mevduata getirilen yüksek sigorta tutarõnõn bankacõlõk sistemini negatif
etkilediğini göstermektedir. Zira, mevduat sigortasõ bir yandan piyasada bankalara oluşacak
hücumu önlemeyi ve sisteme olan güveni tesis etmekte iken, “ahlaki risk” sonucu ortaya çõkan
olumsuzluklar kontrol altõna alõnamadõğõndan sağladõğõ yarardan ziyade sistemin tümüne yayõlan
olumsuzluklara yol açabilecektir. Bu durum, özellikle tam sigorta uygulamasõna uzun süre devam
edildiği durumlarda (ülkemizde olduğu gibi) daha da belirgin olmaktadõr.

Böylesi bir durumda mudiler bütün mevduatlarõnõn devlet garantisinde olduğunu bilmenin
rahatlõğõyla mevduatlarõnõ yüksek faiz veren bankalara yatõrõrken banka sahipleri topladõklarõ
fonlarõ yüksek getiri elde edeceklerine inandõklarõ riskli yatõrõmlara plase etmekte tereddü t
duymamaktadõrlar. Zira, eğer kâr elde ederlerse kendileri kazanacak, zarar ederlerse kaybeden
fon olacaktõr. Kârõn bireysel, zararõn toplumsal olduğu tam güvence ortamõnda mevduat
sahiplerinin asõl inandõklarõ; bir banka batarsa paralarõnõn devlet tarafõndan ödeneceğine olan
inançtan çok (zira bu ödemeler bazen uzun zamana yayõlabilmektedir) kamunun bankalarõn
batmasõna izin vermeyeceği yönündeki düşüncedir.

Mevduat sigortasõ ve benzeri koruma sistemlerine ilişkin olarak Amerika’da yapõlan çalõşmalar,
mevduat sigortasõ uygulamasõndan önceki dönemde gerek banka iflaslarõnõn ve gerekse bu
iflaslarõn maliyetinin daha düşük olduğu ve söz konusu dönemdeki özkaynak seviyesinin çok daha
yüksek düzeylerde olduğunu göstermiştir. Düşünülenin aksine sistemi korumak için getirilen bu
uygulama, mali yapõyõ daha kõrõlgan hale getirmesinin yanõsõra iflas oranlarõnõ arttõrmõştõr. Bir
başka tespit ise, sigortanõn uygulamasõ ile beraber bankalardaki özkaynaklarõn azalmasõdõr ki bu
durum özkaynaklarõn mevduat sigortasõ ile ikame edildiğini göstermektedir.

Her ne kadar ahlaki rizikonun getirdiği sakõncalarõn sõkõ ve etkin yasal düzenleme ve denetlemeler
neticesinde kontrol altõna alõnabileceği düşünülse de; finansal liberalizasyonun etkisiyle bankacõlõk
işlemlerinde ortaya çõkan çeşitlilik, risklerin tespitini ve değerlendirilmesini zorlaştõrmaktadõr.

4. Finansal Krizler ve IMF4

4.1. IMF Piyasalardaki Genel Risk Düzeyini Artõrmaktadõr

Bugüne kadar uyguladõğõ politikalarla pek çok eleştiriye de maruz kalan IMF’nin bizzat kendisinin
de; gelişmekte olan ülkelere yaptõğõ yardõmlarla bankacõlõk sektöründe risk alma güdüsünü
artõrararak piyasalardaki genel risk düzeyini yükselttiği; buna ilave olarak gerek kendisinden ve
gerekse diğer ülke yatõrõmcõlarõndan gelen yabancõ kaynaklar nedeniyle kur riskini artõrdõğõ ifade
edilmektedir. Özellikle son zamanlarda IMF kredileri likidite sõkõntõsõ çeken bankalarõ desteklemek
yerine taahhütlerini karşõlayamaz duruma gelen bankalarõ finanse ettiği gözlenmektedir. Böylece,
IMF, aşõrõ risk alan kuruluşlarõ kurtararak bir anlamda ödüllendirmektedir. Konuya ilişkin FED
Başkanõ Alan Greenspan şu görüşleri dile getirmektedir.

“Geçmişte yaşanan krizlerin temel sebebi “ahlaki riziko”dur..... faiz ve kur risklerinin artmasõ, aşõrõ
borçlanma, zayõf finansal yapõ ve bankalararasõ borçlanmalar, hep kamu otoritesi tarafõndan
sağlanan korumalardan (mevduat sigortasõ vb) kaynaklanmaktadõr. Ülkenin parasal otoritelerinin

Sayfa: 7/10 EKİM – KASIM 1999, ACTIVE


ve/veya uluslararasõ finansal kurumlarõn finansal sistemi ve zor durumdaki kurumlarõ
kurtaracağõna ilişkin beklentiler aşõrõ risk alõnmasõna neden olmaktadõr.”

Benzer şekilde, Bundesbank’õn başkanõ Titmayer de IMF’in yol açtõğõ “ahlaki risk” sorununa
değinerek şunlar söylemektedir.

“IMF, politikalarõnõ yeniden gözden geçirerek, uyguladõğõ politikalarõn “ahlaki risk”e etkisini
sorgulamak zorundadõr. IMF, sorunlarõ çözmek için büyük parasal tutarlara ulaşan kurtarmalar
yerine daha erken bir aşamada özel sektör kredilerini kullanma hususunu da dikkate almak
zorundadõr.”

Son dönemlerde yaşanan uluslararasõ finansal problemlerin temelinde kamunun aşõrõ korumacõ
politikalarõ, finansal sistemde riski arttõrõcõ yenilikler ve özkaynaklardaki azalma gibi hususlar yer
almaktadõr. IMF’in bu konudaki yaklaşõmõ aşağõda belirtilen noktalar üzerinde yoğunlaşmaktadõr.

• Kamunun aşõrõ korumacõ politikalarõ ile yetersiz özkaynaklarõn bulunduğu bir ortamda
yaşanan değişimler risk almayõ teşvik etmektedir.
• Bankacõlõk krizleri finansal sistemde yaşanacak diğer sorunlarõn bir göstergesi olarak
karşõmõza çõkmaktadõr. Gelişmekte olan ülkelerde yapõlan ampirik çalõşmalar, bankacõlõk
krizlerinin döviz ve ödemeler dengesi krizlerinin öncüsü olduğunu göstermektedir (Çoğu
zaman tersi düşünülmesine rağmen).
• Yapõlan çalõşmalar uluslararasõ sermayedeki hareketliliğin finansal krizlerin asõl sebebi
olmadõğõnõ göstermektedir. Sermaye hareketlerinde yaşanan ani değişiklikler, madalyonun
öteki yüzünü açõğa çõkarmaktadõr. Bu yüzden, finansal krizi önlemek için sermaye
hareketliliğini yavaşlatacak önlemler faydalõ olmamaktadõr.
• Benzer şekilde uluslararsõ spekülatörler de son dönemlerde yaşanan finansal krizlerin
sorumlusu değildirler. Zira, spekülatörler mevcut koşullarõ değerlendirerek bu durumdan
avantaj sağlamayõ hedeflemektedirler.
• Uygulanan döviz rejiminin de yaşanan krizlerde mutlak bir etkisi bulunmamaktadõr.
• Ekonomide liberalizasyon ve finans sektöründe yapõlmasõ gereken reformlar özellikle
gelişmekte olan ülkeler için büyük önem arzetmektedir. Bu yüzden, sermaye
hareketlerinde yaşanacak liberalizasyondan önce mutlaka finansal sistemin güçlendirilmesi
temin edilmelidir.

4.2. IMF’e Göre Bankacõlõk Krizlerinin Nedenleri

IMF tarafõndan özellikle gelişmekte olan ülkelerde yaşanan bankacõlõk sistemine ilişkin problemler
şöyle sõralanmaktadõr.

• Kötü ve yetersiz yönetimin bankalarõ makro ekonomik şoklara karşõ zayõf duruma
getirmesi
• Finansal serbestlik, rekabet ve yeni finansal teknikler, bankalarõn kontrol
edebileceklerinden daha yüksek risk almasõna sebep olmasõ
• Yeterli ve etkin yasal düzenlemeler ile denetleme mekanizmasõnõ oluşturmadan finansal
liberalizasyona geçilmesi
• Mali bünyesi zayõflamõş finansal kurumlarõn sistem dõşõna çõkarõlmamasõ sonucu sistemin
zaafiyete uğramasõ
• Sağlam finansal sistem ve makro ekonomik politikalar oluştulmadan sermaye serbestliğine
gidilmesi
• Genişleyici parasal ve mali politikalar sonucu kredi hacminin artmasõ, şirketlerin aşõrõ
borçlanmasõ ve gayrimenkullere yapõlan aşõrõ yatõrõmõn menkul ve gayrimenkul fiyatlarõnõ
sürdürülemez seviyelere yükseltmesi

Sayfa: 8/10 EKİM – KASIM 1999, ACTIVE


4.3. IMF’nin Çözüm önerileri

IMF, finansal sistemin güçlendirilmesi için yapõlmasõ gerekenleri şu başlõklar altõnda


sõralamaktadõr. Söz konusu saptamalar, BIS’in belirlediği esaslarla birlikte ülkeler için bankacõlõk
sistemi açõsõndan referans teşkil edecek bir çerçeve çizmektedir.

• Banka sahipleri, yönetim kurulu ve yöneticileri tarafõndan daha etkin bir iç yönetim ve
denetimin sağlanmasõ
• Mali tablolarõn gerçek durumu yansõtacak şekilde şeffaflõğõnõn ve piyasa etkinliğinin
artõrõlmasõ
• Kamu politikalarõnõn yol açtõğõ hasarlarõn sistem üzerindeki etkilerini sõnõrlandõrmak
• Risklerin düzenleyici ve denetleyici birimler tarafõndan kontrol edilmesi
• Mevcut yasal düzenlemeleri sektörde yaşanan gelişmeler de göz önüne alõnarak mümkün
olduğu kadar geniş bir çerçeve içerisinde düzenlemek
• Ulusal ve uluslararasõ gözetim ve denetim koordinasyonun sağlanmasõ

5. Sonuç

Bir yandan, bankacõlõk krizlerinin önceden tahminine yönelik çalõşmalar halen devam ederken
diğer yandan krizleri yaratan koşullarõn tespiti ve bunlarõn kontrol altõna alõnmasõ yönündeki
çabalar konunun merkezini oluştumaktadõr. Yukarõda yapõlan açõklamalardan görüleceği üzere,
finansal krizleri pek çok değişkenin etkisiyle ortaya çõkmakta ve yaratacağõ etkinin şiddetini
ülkelerin finansal sisteminin yapõsõ belirlemektedir.

Yaşadõğõmõz dönemde özellikle finansal liberalizasyonun etkisiyle finansal krizlerin yaşanmasõnõn


kaçõnõlmaz olduğu göz önüne alõndõğõnda, yapõlacak en doğru şey krizlere karşõ erken uyarõ
sistemleri geliştirerek önceden tedbir almak ve finansal sistemi mümkün olduğu kadar sağlõklõ bir
yapõya kavuşturmaktõr. Burada üzerinde durulmasõ gereken husus mali durumu bozuk olan
bankalarõn sistem dõşõna çõkarõlmasõdõr. Aksi takdirde mevcut hastalõklar sistemin tamamõna
yayõlacak ve çok daha ağõr problemlere yol açacaktõr. Ayrõca, bankalarõn sistem dõşõna
çõkarõlmasõna izin verilmesi ile piyasalarõn kendi dengesini sağlayacağõ, safralarõndan kurtulacağõ
unutulmamalõdõr. Aksi takdirde, Gresham Kanunu geçerliliğini burada da sürdürecek ve kötü
bankacõlõk iyi bankacõlõğõ kovacaktõr.5

Özellikle ülkemizde mevcut ekonomik yapõ çerçevcesinde, makro ekonomik değişkenler veri
olarak kabul edilerek bankacõlõk sistemini mümkün olduğu güçlü bir yapõya kavuşturmak
gerekmektedir. Ancak, kamunun ekoniminin genelinde ve özelde finansal sistem üzerinde yaptõğõ
olumsuz etkiler, uygulanan düşük kur-yüksek faiz politikasõ, sermaye yetersizliği, ekonomik
yapõya bakõldõğõnda sayõca çok ancak küçük çaptaki bankalar arasõnda yaşanan yõkõcõ rekabet,
bilançolarõn şeffaf olmamasõ, %100 mevduat sigortasõnõn yol açtõğõ aşõrõ risk alma güdüsü, noksan
yasal düzenlemeler ve/veya yaptõrõmlar, kamunun bankacõlõk sistemindeki ağõrlõğõ Türk Bankacõlõk
sistemini krizlere açõk hale getirmektedir.

Dipnotlar:

1. Goldstein Morris & Turner Philip, Banking Crises in Emerging Economies: Origins and
Policy Options, Bank For International Settlements, October 1996, s.5.
2. Kaufman George G., Banka Failures, Systematic Risk and Bank Regulation, Conference
Paper, November 1995, s.2.
3. Goldstein Morris & Turner Philip, a.g.e.,
Supervisory Lessons To Be Drawn From The Asian Crises, Basel Committee On Banking
Supervision Working Papers, No.2-June 1999.
Honohan Patrick, Banking System Failures In Developing and Transition Countries:
Diagnosis and Prediction, Working Papers No.39, January 1997.
Demirgüç Aslõ-Kunt and Detragiache Enrica, The Determinants of Banking Crises: Evidence
From Developed and Developing Countries,May 1997

Sayfa: 9/10 EKİM – KASIM 1999, ACTIVE


4. www.imf.org, Banking System Soundness, September 5, 1999.
Saxton Jim, Financil Crises in Emerging Markets: İncentives and the IMF, August 1998.
5. Karacan Ali İhsan, Bankacõlõk ve Kriz. 1997, Creative Yayõncõlõk

Kaynaklar:

• www.imf.org, Banking System Soundness, September 5, 1999.


• Camdessus Michel, Preventing and Resolving Financial Crises:The Role of the Private
Sector, 1999 Annual Meeting, Washington D.C., June 9, 1999.
• Demirgüç Aslõ-Kunt and Detragiache Enrica, The Determinants of Banking Crises: Evidence
From Developed and Developing Countries, May 1997.
• Goldstein Morris & Turner Philip, Banking Crises in Emerging Economies: Origins and
Policy Options, Bank For International Settlements, October 1996,
• Hoenig Thomas M., Asking The Right Questions, 1996 Federal Reserve/Deloitte Touche
Banking Symposium, November 1996.
• Hoenig Thomas M., Financial Modernization: Implications For The Safety Net, Conference
on Deposit Insurance, January 29, 1998.
• Honohan Patrick, Banking System Failures In Developing and Transition Countries:
Diagnosis and Prediction, Working Papers No.39, January 1997.
• Karacan Ali İhsan, Bankacõlõk ve Kriz. 1997, Creative Yayõncõlõk
• Kaufman George G., Banka Failures, Systematic Risk and Bank Regulation, Conference
Paper, November 1995.
• Saxton Jim, FinanciAl Crises in Emerging Markets: İncentives and the IMF, August 1998,
www.imf.org.
• Supervisory Lessons To Be Drawn From The Asian Crises, Basel Committee On Banking
Supervision Working Papers, No.2-June 1999.
• Schwartz Anna J., International Financial Crises Myths and Realities, The Cato Journal
Vol.17 No.3.

Sayfa: 10/10 EKİM – KASIM 1999, ACTIVE

You might also like