You are on page 1of 7

UYGARLIK TARİHİ-I

2020-2021 EĞİTİM ÖĞRETİM YILI


GÜZ DÖNEMİ

ESKİ MISIR TARİHİ VE UYGARLIĞI


ANA HATLARIYLA
ESKİ MISIR TARİHİ VE DEVLET ÖRGÜTÜ

Coğrafi Koşullar
Mısır kültürü, Nil Vadisi’nde gelişmiştir. Dar ve birkaç km genişlikte olan vadi kuzeyde Delta
Bölgesi’nden güneyde Assuan’daki birinci çağlayana kadar uzanıyordu. Mısır, kuzeydeki
Aşağı Mısır (Nil Deltası) ve güneyde vadi boyunca uzanan Yukarı Mısır olmak üzere iki ayrı
bölümden oluşur. Batı ve doğuda çöllerle, doğuda kıyıya paralel uzanan sıradağlarla, güneyi
çağlayanlarla kuşatılmıştır. Bu bölgede bulunan kayalıklar geçişi zorlaştırmaktadır.
Çağlayanların güneyinde ise Nubya yer almaktaydı.
Ülkenin saldırıya en açık bölgesini kuzeyi oluşturmaktadır. Libya, Sina Yarımadası ve
Suriye’ye Delta Bölgesi’nden geçitler vardır. Ülkenin bu şekilde dış dünyadan soyutlanmış
olması homojen bir Mısır kültürünün oluşmasının ana nedenidir.
İklim hemen hemen yağışsız olduğu için, toprağın verimliliği, tümüyle Nil Nehri’nin
taşkınlarına bağlıydı. Dünyanın en uzun nehri olan Nil (6695 km), Viktorya Gölü civarından
ortaya çıkar ve kuzeye doğru akar. Uganda ve Sudan’ı geçtikten sonra Mısır’a ulaşır. Akdeniz
kıyılarında bir delta oluşturarak denize dökülür. Nehir üzerinde kuzeyden güneye doğru
numaralanmış 6 çağlayan vardır. Ekvatoral yağışlar sonucu Nil Nehri mayıs ayında
yükselmeye başlardı ve temmuzdan ekime kadar vadi üzerinden akardı. Bu mevsime eski
Mısırlılarca “Taşkın” (akhet) denirdi. Kasımın başında sular çekilmeye başlar, nehir yavaş
yavaş yatağına gerilerdi. Nehrin getirdiği miller, yatağının iki yanına birikir ve Mısır’ın en
verimli tarım topraklarını oluştururdu. Toprağın yeniden ortaya çıktığı bu mevsime “Ekim”
(Peret) denirdi ve ekim faaliyetleri yapılabilirdi. Bu topraktan normal yağmurla beslenmiş
toprağa göre üç dört katı fazla verimlidir. Marttan hazirana kadarki dönem ise “Hasat”
(shemu) mevsimiydi.
Herodotos, “Mısır Nil’in bir armağanıdır.” diyerek bu nehrin Mısır için taşıdığı hayati önemi
vurgulamıştır.

MISIR TARİHİ
Mısır’da Paleolitik (Eski Taş Çağı) Çağ’dan beri insanlar yaşamaktaydı. Paleolitik kültürlerin
izleri günümüzden 500.000 yıl önceye kadar gitmektedir. Yaşam koşulları günümüzdekinden
farklıydı, iklim daha nemli, günümüz ekvatoral iklimine daha yakın bir iklimdi. Bugün vadinin
yarısından fazlasını kaplayan Nil Nehri, o dönemde tüm vadiyi kaplıyordu. Nil, daha sonraları
çöl hâline gelecek olan yerlerde insanlara özgü yerleşim alanlarını çevresinde topluyordu.
Günümüzden 12000 yıl önce Sahra kuraklaşmış ve çölleşmiştir.
Bunun sonucunda bu bölgede avcılık ve toplayıcılıkla geçinen halklar Delta Bölgesi’ne ve Nil
Vadisi’ne göç ettiler.
Cilalı Taş Çağı da denilen Neolitik Çağ’da insanlar ilk köyleri kurmuşlar, hayvanları
evcilleştirmişler, tarım yapmaya başlamışlar ve çanak çömlek üretmişlerdir. Neolitik Çağ’da
ve Sülaleler Öncesi Dönemde Aşağı Mısır’da Merimde (M.Ö. 5. binyıl) ve El-Meadi (M.Ö. 4.
binyıl), Yukarı Mısır’da ise Badari Kültürü (M.Ö. 4400-3800), ve Nagada (I, II, III) Kültürü (M.Ö.
4000-3000) önemli kültürlerdir. Köylerin birleşmesiyle kabile niteliğindeki yönetim birimleri
olan nomeler oluşmuştur.
Nome: Eski Yunancada eyalet anlamına gelen “nomos”tan türemiştir. Kabile niteliğindeki
yönetim birimleridir. Her nomenin bir yerel tanrı ya da tanrıçası vardı.
M.Ö. 3400’den sonraki yıllarda nomeler, aralarında birleşerek Aşağı Mısır Krallığı ve Yukarı
Mısır Krallığı olmak üzere iki krallık oluşturdular. Bu krallıkların başlangıçtaki başkentleri
Aşağı Mısır’da Buto, Yukarı Mısır’da Hierakonpolis’ti. Daha sonra kuzeyde Sais ve güneyde
Tinis ya da Abidos başkent oldu. Bu krallıkların koruyucu tanrıları Yukarı Mısır’da Kötülük
Tanrısı Seth (Set), Aşağı Mısır’da Güneş Tanrısı Horus’tu. Aşağı Mısır kralları kırmızı, Yukarı
Mısır kralları beyaz bir taç takıyorlardı.
Yeni Krallık Dönemi’nin başında yerleşmiş bir geleneğe göre M.Ö. 3000 yıllarında Menes
(=Aha) adlı efsanevi bir kral, o zamana kadar ayrı krallıklar olduğu düşünülen Aşağı ve Yukarı
Mısır’ı birleştirmeyi başarmıştır. Menes’in gerçekten yaşadığına ilişkin izler kesinlik
kazanmamıştır. Ülkenin birleşmesinden önceki döneme ait belgeler vardır. O dönemde
Güney Mısırlıların başkenti olduğu sanılan Hierakonpolis’te Kuzey Mısırlılarla savaşırken
betimlenmiş “Akrep” adlı bir kralı gösteren anıtlar bulunmuştur. Ülkenin gerçek
birleştiricisinin de onun halefi Narmer olduğu sanılmaktadır. Tapınağa adak olarak sunulmuş
Narmer Levhası adı verilen bir levha Hierokonpolis’te bulunmuştur. Levhadaki
kabartmalarda, Yukarı Mısır’ın tacını giyen Kral Narmer Delta Bölgesi’ni ele geçirip, bir reisi
esir alırken betimlenmiştir. Kral, levhanın diğer tarafında da Aşağı Mısır’ın tacını giymiş
şekilde resmedilmiştir.

Erken Devir (M.Ö. 3000-2650) (1-2. Sülaleler)


İlk iki sülalenin yönetime geldiği bu devirde Yukarı Mısır’daki Abidos, Aşğı Mısır’daki Memfis
ve Orta Mısır’daki Tinis kentleri sülalelerin oturduğu kentlerdir. Erken Devir sonlarında
Mısır’ın sınırları güneyde Birinci Çağlayan’a kadar uzanmıştır. Bu dönemde Mısır merkezî
devlet yönetimi oluşturulmuş ve yüzyıllarca kullanılacak olan krallık modeli geliştirilmiştir.
Daha önemli bir gelişme, hiyeroglif yazının geliştirilmiş olmasıdır. Ayrıca Mısır sanatı da
klasik biçimlerine kavuşmuştur.
Eski Krallık (M.Ö. 2650-2134) (3-8. Sülaleler)
3. Sülale’nin ikinci kralı Coser (M.Ö. 2630-2611)’in veziri İmhotep tarafından Sakkara’da
yapılan basamaklı piramit firavun mezarlarının ilk görkemli örneğidir. İmhotep’in birçok
unvanı yanında baş heykeltıraş unvanı da vardır. Büyük saygı gören İmhotep Yunan-Roma
Dönemi’nde de şifa dağıtan bir tanrı olarak tanınmıştır. 4. Sülale büyük piramitlerin
dönemidir. Bu sülalenin ilk kralı Snefru (M.Ö. 2575-2551) Dahşur’da iki, Meidum’da bir
piramit yaptırmıştır. Eski Krallık Dönemi’nde inşa edilen ünlü piramitler o çağa Piramitler Çağı
adının verilmesine neden olmutur.
4. Sülale firavunları Keops (M.Ö. 2551-2528), Kefren (M.Ö. 2520-2494) ve Mikerinos (M.Ö.
2490-2472)’un Gize’de yaptırdıkları piramitler, Mısır’ın en görkemli anıtları olarak karşımıza
çıkarlar. Bu sülalenin diğer firavunlarından Ra’cedef (M.Ö. 2528-2520) de kendisine piramit
mezar yaptırmıştır. Anıtsal mimariye sahip olan piramitler güç ve zenginliğin simgesiydiler ve
bugün dünyanın yedi harikasından birini oluştururlar. Bu sülale zamanında heykeltıraşlık,
kabartma, yazıt ve mezar hediyelerinde de parlak, üstün bir sanat anlayışı görülür.
4. ve 5. Sülale tarihinin en önemli gelişmelerinden birini, güneş dininin ortaya çıkması
oluşturur. Mısır firavunları, “Ra’nın Oğlu (Güneş Tanrısı’nın Oğlu=Horus)”, unvanını
kullanmaya başlamışlardır. 5. Sülale zamanında piramitlerin boyutları küçülmüştür. Bu
sülaleden Userkaf (M.Ö. 2465-2458) Sakkara’daki basamaklı piramidinin karşısında Güneş
Tanrısı Ra için anıtsal bir tapınak yaptırmıştır. Ondan sonra gelen beş kral da bu tür
tapınakları piramit mezarlarının yanına yaptırmaya devam etmişlerdir. Bu hanedanın son
kralları zamanında güneş dininin öneminde bir azalma olmuş ve güneş tapınaklarının yapımı
sona ermiştir.
Eski Krallık zamanında Mısır toprakları güneyde Aşağı Nubya, Kuzeyde Sina Yarımadası’na
kadar uzanıyordu. Ancak 6. Sülale’nin son firavunu II. Pepi Dönemi’nde (M.Ö. 2246-2152) bir
gerileme dönemi yaşanmıştır. 7 ve 8. Sülaleler zamanında (M.Ö. 2150-2134) başa geçen
firavunlar genelde otoriteyi kaybetmişlerdir. Nubya üzerindeki kontrol zayıflamıştır.
Eyaletleri yönetmek için merkezden atanan valiler, atandıkları bölgeyi kendi mülkleri gibi
görmeye başlamışlar. Çıkarları için komşularıyla çatışmışlar ve valilik babadan oğula geçer
hâle gelmiştir. Bundan sonra M.Ö. 2134-2040 yılları arasında 9., 10. ve 11. Sülaleler
zamanında Birinci Ara Dönem yaşanmıştır. Bu dönemdeki sülaleleri, kendilerini kral ilan
eden valiler kurmuşlar ve bunlar komşularına da krallıklarını kabul ettirmişlerdir.

Orta Krallık (M.Ö. 2040-1640) (11.-14. Sülaleler)


11. Sülale’nin son iki kralı ve 12. Sülale zamanında ülkede yeniden birlik oluşturulmuş ve Teb
kenti Mısır’ın merkezi hâline gelmiştir. 11. Sülale firavunlarından Tebli II. Mentuhotep (M.Ö.
2061-2010) yöresel beylerle anlaşmış, onların desteği ile ülkenin birliğini yeniden sağlamıştır.
Göçebe saldırılarına karşı ülke sınırlarını güvenlik altına almış, Mısır’ın etkisini Nubya’ya kadar
uzatmıştır. M.Ö. 1985 civarında I. Amenemhet (M.Ö. 1991-1962)’in tahta el koyması ile 12.
Sülale başlar. Amenemhet, Orta Mısır’daki Lişt kentinde yeni bir başkent kurmuştur. Teb
kenti de Yukarı Mısır’ın yönetim merkezi olarak kalmıştır. Amenemhet, firavunun
ölümünden yani kendi ölümünden sonra tahtın el değiştirmesini kolaylaştırmak için, oğlunu
tahta ortak ederek yeni bir gelenek başlatmıştır. Amenemhet, Mısır tarihinin en başarılı
firavunları arasında gösterilir. Bu sülale zamanında merkezî devletin gücü daha da artmış ve
yöresel beyler tamamen etkisiz hâle getirilmiştir.
Firavun III. Senusret (M.Ö. 1878-1841) Dönemi’nde Mısır o zamana kadarki en geniş
sınırlarına ulaşmıştır. Bugünkü Sudan’ın kuzeyindeki Nubya ele geçirilmiş, Libyalılarla yapılan
savaş kazanılmıştır. Ayrıca Girit ve Suriye ile de ticaret ilişkileri içine girilmiştir. Mentuhoteb
ve 12. Sülale firavunları, güçlerini göstermek için Nil’in Birinci ve İkinci Çağlayanları arasına
bir dizi kale inşa etmişlerdir.
13. Sülale döneminde başa geçen 70 kadar kral kısa sürelerle tahtta kalabilmişlerdir. Bu
firavunlar Mısır’ın sınırlarındaki hâkimiyetlerini yavaş yavaş kaybetmeye başladılar. M.Ö.
1700’lerden sonra Suriye üzerinden Mısır’a giren bazı göçebe kavimler Doğu Delta Bölgesi’ni
işgal ettiler. Mısırlılar, bu göçebeleri “yabancı diyarların şefleri” anlamına gelen Hiksoslar
olarak adlandırdılar. Hurri kökenli Hiksoslar Delta Bölgesi’ne egemen olmuşlar ve 15.
Sülale’yi kurmuşlardır. Memfis’i ele geçirerek, Doğu Deltası’nda Avaris’te kendi
başkentlerini kurmuşlardır. Ö.M. 17. yüzyılda Hiksoslar, Nubyalılarla ittifak yapmışlar. Nubya
sınırındaki kaleler Mısırlılarca birdenbire terkedilmiş, Orta Krallığın başkenti Lişt de istila
edilmiştir.
15. ve 17. Sülaleler arası (M.Ö. 1640-1550) İkinci Ara Dönem olarak adlandırılır. Hiksoslar,
Mısır kültürünü hemen benimsediler. Mısır tanrısı Seth’i de tapındıkları diğer tanrıların
arasına kattılar. Bunun yanında Mısır’a gelirken beraberlerinde koşumlu atlar ve yeni zırh
çeşitleri getirdiler ve bunlar sayesinde Mısırlıları kolayca mağlup ettiler. Ayrıca lir ve lavta
gibi müzik aletlerini de Mısırlılara onlar tanıtmışlardır. Hiksoslar Dönemi’nde Mısır bir
kültürel zenginlik yaşamıştır. Ancak izole bir bölgede yaşayan Mısırlılar, dışarıdan gelen bu
istilaya alışamamışlar ve Hiksosları hiç benimseyememişlerdi. 1550’lerde Teb kentinden bir
bey olan I. Ahmose (M.Ö. 1550-1525), Hiksoslarla mücadeleye girişti. Önce Nubyalılarla
Hiksosların bağlantısını kesti, daha sonra Memfis ve Avaris kentlerini ele geçirdi. Hiksoslara
karşı, onlardan öğrendikleri atlı savaş arabalarını kullanarak savaştı ve sonunda onları
yenerek Filistin’e sürdü. Nubya üzerinde de Mısır egemenliğini tekrar kurdu.

Yeni Krallık (M.Ö. 1550-1070) (18.-20. Sülaleler)


Yeni Krallık Dönemi, 18. Sülale’den I. Ahmose’nin Hiksosları yenip Mısır’da siyasal birliği
tekrar kurmasıyla başlar. Hiksos istilası ile sarsılan Mısır’ın, Yeni Krallık Dönemi firavunları
savaşçıydılar, pek çok ülkeyi fethederek büyük bir imparatorluk kurdular. I. Tutmosis (M.Ö.
1504-1492), M.Ö. 1500’lerde kuzeye doğru sefer yapıp Filistin şehirlerini ele geçirdi.Hiksos
savaş taktiklerini kullanmaya devam eden Mısırlılar Suriye’ye kadar dayanmışlardır.
Suriye’deki Mitanni Devleti’ni mağlup ederek ülkesinin sınırlarını kuzeyde Fırat Nehri’ne,
güneyde ise Dördüncü şelale’ye kadar genişletti.
I. Tutmosis’in kızı, firavun II. Tutmosis’in (M.Ö. 1492-1479) kraliçesi olan Hatşepsut’un oğlu
yoktu. Üvey oğlu III. Tutmosis (M.Ö. 1479-1425) tahta çıktığında çok küçüktü. Bunun için
Hatşepsut, M.Ö. 1473’te I. Tutmosis’in gerçek vârisi olduğunu iddia ederek tahtı ele geçirdi.
Bir kadın firavun Mısır’ın başına geçiyordu (M.Ö.1473-1458). Onun zamanında Mısır başarılı
ve istikrarlı bir dönem yaşadı ve çok güçlendi. Orta Mısır’ı etkili bir şekilde kontrol etmiş ve
orada pek çok tapınak inşa ettirmiştir. Deir el- Bahri’de Hatşepsut’un yaptırdığı mezar
tapınağı dönemin en önemli mimari yapılarından biridir.
Hatşepsut’un üvey oğlu olan güçlü firavun III. Tutmosis yeniden tahta geçtiğinde (M.Ö. 1458-
1425), üvey annesinin anıtlar ve dikili taşlar üzerine hiyeroglifle yazılmış olan adını
sildirtmiştir. Daha önce I. Tutmosis tarafından mağlup edilen Suriye’deki Mitanni Krallığı
Mısır’a meydan okuyor ve Mısır egemenliğinden kurtulmak istiyordu.
III. Tutmosis Filistin ve Suriye üzerine en az 17 sefer düzenledi. Fırat’a kadar Suriye ve
Filistin’i ele geçirdi. Firavun kazandığı zaferi Karnak’taki Amon Tapınağı’nın duvarlarına
yazdırdı. Nubya üzerinde de egemenliğini kabul ettirdi. II. Amenofis Dönemi’nde (M.Ö. 1427-
1401) Mitanni egemenliği kaybedildi. IV. Tutmosis Dönemi’nde (M.Ö. 1401-1391) Mitanni
Krallığı Anadolu’da Hititlerin güçlenmesinden çekindiği için Mısır ile barış yaptı. Filistin
Mısırlılarda kaldı, Suriye’de Mitanniler egemen oldu.
III. Amenofis (M.Ö. 1390-1353) Dönemi Yeni Krallığın en parlak dönemidir. III. Amenofis, Kas
ve Mitanni prensesleriyle evlenmiş ve barış güçlendirilmiştir. Babil Akkadçası diplomasi dili
olarak kullanılmaya başlanır. III. Amenofis’in oğlu IV. Amenofis (M.Ö. 1352-1335), M.Ö.
1350’lerde Mısır’ın geleneksel tanrıları yerine Güneş (Aton) monoteizmini (tektanrıcılık)
yerleştirerek dinde reform yapmak istemiştir. Bu bir güneşe tapma kültüydü.
IV. Amenofis olan ismini “Aton’un hizmetkârı” anlamına gelen Eknaton olarak değiştirmiştir.
Aton için Teb kentinde ilk tapınak yapıldı. Başkent Orta Mısır’da yeni kurulan Akhetaton
(bugünkü Tell el-Amarna) kentine taşındı. Burada yapılan Aton Tapınağı’nın üzeri, diğer Mısır
tapınaklarının aksine gökyüzüne doğru açık bırakılmıştır. Eknaton’la ilgili resimler ve
kabartmalarda firavun genellikle doğrudan doğruya Işınlarını saçan güneşin altında
gösterilmiştir. IV. Amenofis’in güneşi tek tanrı olarak kabul ettirmek istemesi rahiplerin
tepkisini çekmiştir. Bu nedenle ülke karışıklığa sürüklenmiştir. Birçok tapınak kapatılmış,
toprakların bütün kullanım hakları doğrudan firavuna devredilmiş, ekonomik yapı
bozulmuştur. Kısacası yeni din benimsenmemiştir.
M. Ö. 1335’te Eknaton’un ölümüyle başa geçen Tutankaton (M.Ö. 1333-1323) küçük
yaştaydı. Birkaç ay sonra adı Tutankamon olarak değiştirildi. Eknaton şehri tamamen
terkedildi ve başkent Teb şehrine taşındı. Tutankamon, eski Mısır dini olan Amon dinini ve
politeizmi (çok tanrıcılığı) geri getirmiştir. Firavun, daha 19 yaşında iken hastalanarak
ölmüştür. Krallar Vadisi’ndeki mezarı 1922 yılında bulunana kadar bozulmadan kalmıştır ve
çok zengin mezar armağanları içermektedir. Tutankamon öldüğünde Mısır kötü bir
durumdaydı. Bir komutan olan Horemheb tahtı ele geçirdi. Mısır’ın idari yapısın düzeltti.
Eknaton’un Aton Tapınağı’nı yıktırdı. Karnak Tapınağı’nı onarttı. Kendisini 18. Sülale’nin son
kralı olarak tanıttı. Oğlu olmadığı için krallık, arkadaşı ve kendisi gibi bir komutan olan I.
Ramses’e geçti.
I. Ramses (M.Ö. 1307-1306) 19. Sülale’nin kurucusudur. Onun ardıllarından 19. Sülale
firavunlarının en güçlüsü olan II. Ramses’tir (M.Ö. 1290-1224). II. Ramses, Mısır ülkesinin
kuzey sınırı kabul edilen Suriye egemenliği için Hititlerle mücadele etmiştir. M.Ö. 1285 yılında
Suriye’de Kadeş şehrinde Hitit Kralı Muvatalli ile savaşmıştır. Tarihe Kadeş Savaşı olarak
geçen bu savaş sonucunda II. Ramses büyük bir zafer kazandığını iddia etmiştir. Ancak, Hitit
kaynaklarına göre II. Ramses yenilgiden şans eseri kurtulmuş ve savaşta başarı
sağlayamamıştır. M.Ö. 1270 yılında II. Ramses ve Hitit Kralı III. Hattuşili arasında yapılan
Kadeş Barış Antlaşması, tarihte iki devlet arasında yapılan ilk yazılı antlaşmadır. Antlaşmaya
göre Kuzey Suriye Hititlerde kalmıştır. II. Ramses aynı zamanda III. Hattuşili’nin iki kızıyla
evlenmiş, akrabalık ilişkileri kurulmuştur. II. Ramses ayrıca saltanatı sırasında yaptığı
bayındırlık faaliyetleri ile de hatırlanır. Delta Bölgesi’nde Per Ramessu’da görkemli bir
başkent kurmuştur. Başkentte sarayı ile başlıca tanrılar olan Amon, Ra ve Set tapınakları
vardı. Ayrıca Teb kentinde Nil Nehri’nin batı kıyısında etkileyici bir tapınak mezar olan
Ramasseum’u, Yukarı Mısır’da ünlü Abu Sümbel Tapınağı’nı da yaptırmıştır. M.Ö. 1200’lerde
Merneptah (M.Ö. 1224-1214), Libyalılarla birleşerek Delta Bölgesi’ne saldıran Deniz
Kavimleri’ni geri püskürtmüştür. 20. Sülale’nin güçlü firavunlarından olan III. Ramses
zamanında (M.Ö. 1194-1163) İkinci Deniz Kavimleri Göçü, Mısır’ı zorlamıştır. Ancak III.
Ramses karadan ve denizden saldıran Deniz Kavimleri’ni püskürtmeyi başarmıştır. III.
Ramses Teb şehri yakınlarındaki Medinet Habu Tapınağı’nın duvarlarına yazdırdığı yazıtlarda,
Deniz Kavimleri’ne karşı kazandığı zaferi anlatmıştır. Bu başarıya rağmen ülke karışıklık içine
girmiştir. Suriye ve Filistin elden çıkmıştır. Bu kral zamanında tarihte bilinen ilk grev
yaşanmıştır. Ülkenin içinde bulunduğu karışıklık ortamında, devlet bürokrasisinde bir
aksaklık yaşanmıştır. Bunun sonucunda kral mezarlarının inşasında çalışan ustalara paylarına
düşen tahıl ulaşmayınca, ustalar greve gitmişlerdir. 20. Sülale’nin son krallarının hepsi
Ramses adını almışlar ve ülkenin kötü gidişini durdurmaya çalışmışlarsa da başarılı
olamamışlardır. IV. Ramses (M.Ö. 1163-1156) zamanında Filistin, Suriye ve Nubya egemenliği
kaybedildi. Libyalıların saldırıları durdurulamadı. Kral mezarları ve tapınak depoları halk
tarafından soyulmaya başladı. Nubya’dan getirilen askerî birliklerle bu yağmanın önüne
geçilmeye çalışıldı. Daha önceki firavunların mezarlarındaki mumyaları 20. Sülale firavunları
tarafından alınarak Deir el-Bahri’nin arkasındaki tepelerdeki gizli mezarlara taşınmıştır. M.Ö.
1070’de XI. Ramses’in ölümünden sonra Teb rahipleri merkezî otorite karşısında güçlerini
artırmışlar ve ayrılıkçı hareketlere girişmişlerdir. M.Ö. 1070-712 yılları arasında “3. Ara
Dönem” yaşanmış ve Mısır küçük yönetim alanlarına parçalanmıştır.

Geç Dönem (M.Ö. 712-332) (25-31. Sülaleler)


Mısır’da firavunların egemenliğinin son bulması sonucunda, M.Ö. 8. yüzyılın ortalarında
Güney Mısır, Nubya kökenli Kuşiler Hanedanı tarafından kontrol edilmeye başlandı. Bu
hanedanın kralları kendilerini firavunların halefi olarak görmüşlerdir. M.Ö. 727 yılında en
hırslı kralları, Piankhi, kuzeye doğru ilerledi, Delta Bölgesi’ni ele geçirerek, 25. Mısır Sülalesini
kurarak egemenliğini ilan etti. Mısır, M.Ö. 671’de Assur Kralı Esarhaddon tarafından ele
geçirildi. M.Ö. 671’de Memfis, M.Ö. 664-663 yıllarında Teb şehri işgal edildi ve yağmalandı.
Kuşiler güneye çekilmek zorunda kaldılar. Assurluların ana vatanları uzaktaydı. Bu nedenle
Mısır’ın kontrolünü yerel bir yönetici ile sağlamak istemişlerdir. Kendilerine Sais kentine bağlı
küçük bir Delta krallığından Psammetikos adlı bir yönetici seçtiler.Psammetikos diplomasi ve
güç kullanarak tüm Mısır’da hâkimiyetini kabul ettirerek 26. Sülale’yi kurdu. Bu arada
kuzeyden gelen Kimmer tehlikesi ile karşı karşıya kalan Assur Mısır’la ilgilenememiştir.
Psammetikos (M.Ö. 664-610) Mısır’ın birliğini tekrar sağlamıştır. Soylular, görkemli mezarlara
gömülmüşler, büyük boyutlu tapınaklar inşa edilmiş ve ilk kez büyük bir donanma
oluşturulmuştur. Ayrıca Psammetikos, Yunanlı kolonistlerin M.Ö. 620 yılında Sais şehri
yakınlarında Naukratis ticaret kolonisini kurmalarına izin vermiştir.
Firavun Amasis (M.Ö. 570-526) döneminde ise Mısır son parlak dönemini yaşamıştır.
Amasis’in ölümünden hemen sonra Persler, M.Ö. 525’te Kral III. Psammetikos komutasındaki
Mısır ordusunu yenmiş ve Mısır’ı bir Pers eyaleti (satraplık) olarak kendilerine bağlamıştır.
Persler 27. - 31. Sülaleleri kurmuşlardır. M.Ö. 332 yılında Büyük İskender’in Mısır’ı ele
geçirmesiyle Pers egemenliği son bulmuştur.Ülke M.Ö. 332-323 tarihleri arasında Büyük
İskender İmparatorluğu’na bağlanmıştır.İskender’in ölümünden sonra komutanlarından I.
Ptolemaios tarafından kurulan Ptolemaioslar Devleti’ne bağlanmıştır.M.Ö. 30 yılında
Ptolemaioslar Devleti’nin Roma tarafından ortadan kaldırılmasından sonra bir Roma eyaleti
hâline (Aegyptus) gelmiştir. Bizans Dönemi’nden sonra, M.S. 640’larda Arapların eline
geçmiştir.

You might also like