Professional Documents
Culture Documents
Mevbek
Mevbek
Önceleri babası gibi dünyayı arkasına atmış bir Kübrevi olan Hz. Molla, Şems
ile ilk karşılaşmalarında yaşadığı deprem etkisi ile değer dünyası altından kayıverince
ölçülerin ve kaidelerin insanı bu sınırlara sığmaz olmuştur. Farkına varmıştır ki
yüzyıllarca alimlerin ve fakihlerin kurduğu bina kainatın mimarının binası yanında
toz hükmündedir, sonsuz merhameti ihata edebilecek hiçbir şey olamaz. İşte o vakit
altın ile tenekenin, efendi ile kölenin, hanımefendi ile fahişenin anlamı kalmayan
ayrımlar olduğunu gören marjinal taifenin içinde bulur kendini.
Bir başka beytinde de Tanrıyla olan ilişkisini bir dostuna anlatır gibi şöyle
seslenir:
"Bazen ona av derim, bazen bahar derim, bazen ona şarap adını
takarım, bazen de mahmurluğum derim."
Ne şiirleri bir vezine ne de ihtiva ettiği mana bir kalıba sığmayan “Şemsi
Mevlana” Mevleviliğin görünmez yüzü, tarikatın bedenine canlılık veren ruhu ve
özüdür. Bu öz Mevleviliğin arka bahçesindeki kimseyi geri çevirmeyen büyük
kapısıdır. Bu özün benzerini taşıyan Bektaşilik, Haydarilik ve Kalenderilik gibi dini
otoritelerin sapkın ilan ettiği, kalıpları reddeden sürgün ruhları Mevlana ve
Mevlevilikte bir cazibe, zaman zaman da sığınacak bir liman bulmuştur. Dini
otoritenin aleyhinde fetva verdiği tarikat ve zümreler temelde kendileri ile aynı özü
paylaşan Mevlevi dergâh ve şeyhlere sığınıp katledilmekten kurtulmuştur. Nedir bu
sapkın, heretik addedilen grupların Mevlevilikte bulduğu? Tabii ki din, ırk, mezhep
gibi kategorize edici hiçbir ayrıma ve kalıplara indirgenemeyen insanın ilahi özü.