You are on page 1of 136

T.C.

GAZİ ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
TARİH ANABİLİM DALI
ESKİÇAĞ TARİHİ BİLİM DALI

ESKİ MEZOPOTAMYA’DA TÖRENLER

DOKTORA TEZİ

Hazırlayan
Suzan AKKUŞ MUTLU

Tez Danışmanı
Prof. Dr. Sebahattin BAYRAM

Ankara–2012
T.C.
GAZİ ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
TARİH ANABİLİM DALI
ESKİÇAĞ TARİHİ BİLİM DALI

ESKİ MEZOPOTAMYA’DA TÖRENLER

DOKTORA TEZİ

Hazırlayan
Suzan AKKUŞ MUTLU

Tez Danışmanı
Prof. Dr. Sebahattin BAYRAM

Ankara–2012
ÖNSÖZ

Türkiye’de Eski Mezopotamya ile ilgili çalışmalar yeterli değildir.


Kültepe’den ele geçen Eski Asurca metinlerin yayımlanması faaliyetlerini
bir tarafa bırakırsak söz konusu alanda yoğun ve ciddi çalışma
yapıldığını söylemek mümkün değildir. Bu bağlamda Eski
Mezopotamya’nın bir takım konuları üzerinde yapılan araştırma ve
çalışmalar çok sınırlı kalmıştır. Nitekim, tezimizde “Eski Mezopotamya’da
Törenler” konusunu çalışmamızdaki en önemli nedenlerden biri, konu
hakkında Türkçe kaynak bulunmadığı gibi yabancı dildeki kaynakların da
araştırılmamış olmasıdır. Araştırmamız süresince en büyük sıkıntımız
kaynakların elde edilmesi konusunda olmuştur.

Çalışmamızda kullanılan materyaller arasında özellikle ana


kaynak vazifesi gören çivi yazılı kaynakların uzmanlarının tercümeleri ilk
sırayı almaktadır. Bununla birlikte yabancı dilde yazılmış olan kaynak
eserlere ulaşılmaya çalışılmıştır. Bir kısmı tez olarak hazırlanmış
kaynaklardan faydalanılmıştır. Şu ana kadar yayınlanmış olan eserlerde
bu konu dağınık ve kısmen ele alınmıştır. Bu sebeple çalışmamız konu
ile alakalı yayınlanmış olan eserlerin bir araya getirilmesi suretiyle hem
bütünü oluşturmak hem de yeniden yorumlamak esasına dayanmaktadır.
Öte yandan çalışmamızda zaman sınırlaması yapılmış olup kronolojik
sıra esas alınmıştır. Tezimiz Sumerliler, Akadlılar, Babilliler ve
Asurluların şenlik havasında yapmış oldukları, matem havasında
olmayan törenlerini içermektedir.

Doktora tezim süresince beni yönlendiren ve her zaman sevgisini


ve desteğini hissettiğim değerli hocam Prof. Dr. Sebahattin BAYRAM’a,
bu süreçte beni fikirleri ile aydınlatan değerli hocalarım Prof. Dr. İlhami
DURMUŞ’a ve Prof. Dr. Cahit GÜNBATTI’ya, çalışmam sırasında tüm
sıkıntılarıma katlanan sevgili eşim Ahmet MUTLU’ya teşekkürlerimi
sunmayı bir borç bilirim.
ii

İÇİNDEKİLER

ÖNSÖZ ............................................................................................................i
İÇİNDEKİLER .................................................................................................ii
SİMGELER VE KISALTMALAR....................................................................iii
GİRİŞ ..............................................................................................................1

BİRİNCİ BÖLÜM
SUMERLİLERİN YAPTIĞI TÖRENLER
1.1. GÜNLÜK TÖRENLER .......................................................................... 15
1.2. YILLIK TÖRENLER .............................................................................. 26

İKİNCİ BÖLÜM
SAMİ KAVİMLERİNİN YAPTIĞI TÖRENLER
2.1. AKADLILARIN YAPTIĞI TÖRENLER.................................................. 45
2.1.1.Günlük Törenler .............................................................................. 45
2.1.2. Yıllık Törenler................................................................................. 48
2.2.BABİLLİLERİN YAPTIĞI TÖRENLER .................................................. 50
2.2.1.Günlük Törenler .............................................................................. 50
2.2.2.Yıllık Törenler.................................................................................. 61
2.3. ASURLULARIN YAPTIĞI TÖRENLER ................................................ 82
2.3.1. Günlük Törenler ............................................................................. 82
2.3.2.Yıllık Törenler.................................................................................. 88

SONUÇ .........................................................................................................99
KAYNAKÇA ...............................................................................................103
EKLER........................................................................................................115
Ek–I: Tanrıça İnanna’nın Ölüler Diyarına İnişini İfade eden Tablet ...... 116
Ek–II: Nabukadnezar’ın İštar Kapısı. ...................................................... 117
Ek–III: Akītu Tapınağı’nın Planı–Asur ..................................................... 118
Ek–IV: Eskiçağda Yakındoğu’nun Haritası ............................................ 119
DİZİN ..........................................................................................................120
ÖZET ..........................................................................................................125
ABSTRACT ................................................................................................127
iii

SİMGELER VE KISALTMALAR

AfO ArchivfurOrientforschung
AHw AkkadischesHandworterbuch, Wiesbaden
AKM Atatürk Kültür Merkezi
AKT Ankara Kültepe Tabletleri
AO Louvre Müzesi, Paris. Antiquitesorientales (İzleyen sayı katolog
numarasıdır)
AÜDTCF Ankara Üniversitesi, Dilve Tarih Coğrafya Fakültesi
BC Milattan Önce
BIAA British Institute At Ankara
Bkz Bakınız
BM Tabletsfromthe British Museum
BRM BabylonianRecords in the Library of J. Pierpont Morgan, New
Haven
C. Cilt
CAD TheAssyrian Dictionary of theOrientalInstitute of theUniversity of
Chicago
CBS Pensilvanya Üniversitesi Müzesi Babil Bölümü Katoloğu
Çev Çeviren
DTCF Dilve Tarih Coğrafya Fakültesi
JAOS Journal of theAmericanOrientalSociety
JESHO Journal of theEconomicandSocialHistory of the Orient
K British Museum. Koyuncuk Koleksiyonu (İzleyen sayı katolog
numarasıdır)
KAR Ebeling, Erich. KeilschrifttexteausAssurreligiösenInhalts.
KAV OttoSchroeder. KeilschrifttexteausAssurverschiedenenInhalts.
WVDOG 35. Leipzig: Heinrichs, 1920.
Ni Asari-atika Müzeleri (Eski Şark Eserleri Müzesi), İstanbul Nippur
Koleksiyonu. (İzleyen sayı katolog numarasıdır)
NT Nippurkazı numaraları.
OTDÜ Orta Doğu Teknik Üniversitesi
iv

s Sayfa
S Sayı
SAA StateArchives of Assyria
SBH Resiner, George A. Sumerisch-babylonischeHymnennach
ThontafelngriechischerZeit (Berlin, 1896)
SBL Society of BiblicalLiterature
STT O. R. Gurneyand J. J. Finkelstein. TheSultantepeTablets.
TTK Türk Tarih Kurumu
TuL E. Ebeling, TodundLebennach den Vorstellungen der
Babylonier
USA The United States of America
VAT StaatlicheMuseen, Berlin. Tontafelsammlung, Vorder-asiatische
Abteilung. (İzleyen sayı katolog numarasıdır)
Vd Ve diğerleri
YOS Yale Oriental Series, BabylonianTexts
GİRİŞ

Fırat ve Dicle nehirleri arasında kalan bölgeye Helenistik dönemden


(M.Ö. 330-M.Ö. 30) itibaren Yunanlılar, mesos (orta) ve potamos (ırmak)
sözcüklerinden oluşan ve “iki nehir arası ülke” anlamına gelen Mezopotamya
adını vermişlerdir. Günümüz tarihçileri tarafından da bu bölge aynı isimle
anılmaktadır. Bölgeye Arap kaynaklarında aynı manada Nehreyn (Naharina)
denilirken, Mezopotamya’nın güney kesimi Sumerliler tarafından
Kengi/Kengir olarak adlandırılmıştır1. Sami kökenli Babillilerin kendi kentlerini
kurmalarından (M.Ö. yaklaşık 2000) sonra, Mezopotamya’nın güney kesimi
“Babil”, kuzeyi ise “Asur ülkesi” olarak anılmıştır. Daha sonraki dönemde
İslam tarihçileri bu bölgeye El-Cezire (Ada Memleketi) adını vermişlerdir.
Günümüzde ise Mezopotamya kuzeyde Toros Dağları, güneyde Basra
Körfezi, doğuda Zagros Dağları, batıda Suriye Çölü ile çevrili alana verilen
isimdir. Mezopotamya’nın doğal sınırlara sahip olmaması, bir başka ifade ile
bir taraftan Arabistan ve Suriye Çölü’ne, diğer taraftan Anadolu’ya açılması,
bölgedeki kültürün kısa zamanda Önasya’nın farklı bölgelerinde yayılıp etki
etmesini sağlamıştır2. Doğal sınırlarının olmaması nedeniyle değişik
kavimlerin egemenliği altına giren Mezopotamya tarihinin ana dönemlerini şu
şekilde sıralayabiliriz:

M.Ö. IV- III. Binyılda; Sumerliler


M.Ö. III. Binyılda; Akadlılar ve Sumerliler
M.Ö. II. Binyılda; Babilliler ( Batı Samiler) ve Asurlular
M.Ö. I. Binyılda; Asurlular, Aramiler, Babilliler3

M.Ö. IV. Binyılın başlarında Mezopotamya’ya geldikleri kabul edilen


Sumerlilerin nereden geldikleri kesin olarak tespit edilememiştir. Sumerliler,
Güney Mezopotamya’ya geldikten sonra birbirinden bağımsız ve her birinin
kendine has tanrı ve yöneticisi bulunan şehir devletlerinde yaşadılar. Bu

1
Bilgiç, 1982: 82.
2
Köroğlu, 2010: 12, Bilgiç, 1982: 82.
3
Yıldırım, 2000: 43. Bkz: Ek-IV.
2

krallıklar, toprak ve su meseleleri yüzünden birbirleriyle sürekli mücadele


etmişlerdir. Sumer şehirleri, aralarındaki büyük mücadeleler yüzünden bir
birlik sağlayamadıkları gibi şartlar son derece müsait olmasına rağmen
merkezi bir devlet kurmayı başaramamışlardır. M.Ö. 2500 yıllarına
gelindiğinde ise Arabistan yarımadasından Mezopotamya’ya büyük bir Sami
göçü gerçekleşmiştir. Bu göç ile birlikte Mezopotamya şehirlerine sızmaya
başlayan Sami kökenli Akadlılar M.Ö. 2350- 2150 yılları arasında merkez
Agade4 şehri olmak üzere bölgede büyük bir devlet kurmuşlardır. Sumerliler
ise Samilerin hâkimiyetini kabullenmek zorunda kalmışlardır. Akad Devleti’ni
kuran kral Sargon bütün Mezopotamya’yı Akad hâkimiyetine aldıktan sonra,
başta Anadolu olmak üzere, Mısır, Suriye, Elam memleketlerine seferler
düzenleyerek topraklarını genişletmiştir. Bu genişleme politikasını sürdürerek
Akad Devleti’ni, kısa zamanda bir imparatorluk haline getirmiştir. Sargon’un
torunu Naramsin’den sonra başa geçen hükümdarların yeteneksiz kişiler
olması nedeniyle devlet gücünü kaybetmiş ve Gutiler tarafından yıkılmıştır 5.
Akad hâkimiyetinin son bulmasından sonra M.Ö. 2100’lerde Sumerliler
yeniden Mezopotamya hâkimiyetini ele geçirmişlerdir. Sumer Devleti, III. Ur
sülalesinin son kralı İbbi-Sin döneminde batıdan Samilerin, doğudan da
Elamlıların saldırıya geçmesi sonucu Sumer kralının Elamlılar ile yaptığı
savaşta yenilip tutsak düşmesi ile tarihten silinmiştir. Mezopotamya’ya hakim
olan Elamlıların bu bölgedeki hakimiyetlerine kısa zaman sonra Babil şehri
son vermiştir.

Mezopotamya’da önemli bir konuma sahip olacak olan Babil Devleti


(M.Ö. 2000- 539) Sumu-abum isimli bir beyin liderliğinde kurulmuştur. Eski
Babil Devleti’nin ilk kralları hakkında fazla bilgi yoktur. Hammurabi’ye kadar
kralların Mezopotamya’da gelişen siyasal olaylarda fazla etkin olmadıkları
anlaşılmaktadır. Daha çok kenti korumak amacıyla surlar inşa etmişler,
ekonomik canlanmayı sağlamak için kanallar açtırmışlardı. Hammurabi kral

4
Agade şehri; Kiš veya Babil yakınlarında olduğu tahmin edilmekle birlikte, günümüze kadar
harabeleri bulunamamıştır. Yalnızca yazıtlarda adı geçen gizemli krali kentlerden biri olarak
bilinmektedir. Ayrıntılı bilgi için bkz: Köroğlu, 2010: 77, Posgate, 2004: 36.
5
Bahar, 2011: 46, Kuhrt, 1997: 48.
3

olduğunda Asur’un Babil üzerinde siyasal anlamda etkili olduğu


anlaşılmaktadır. Asur’un yavaş yavaş etkinliğini yitirmesinden yararlanarak
güçlenen Mari şehri Babil ile ittifak yapmıştı. Hammurabi krallığının otuzuncu
yılından itibaren askeri seferlere hız vermişti. İlk olarak Larsa şehrini daha
sonra Ešnunna ve Mari şehirleri üzerine seferler düzenleyerek kendisine
bağlamıştı. Hammurabi’nin ölümümden sonra devlet güç kaybederek
parçalanma sürecine girmişti. Hitit kralı I. Muršili M.Ö. 1595 yılında Kuzey
Suriye ve Fırat üzerinden ilerleyerek Babil’i ele geçirmişti. Mezopotamya ise
bir süre Kasit ve Mitanni gibi yeni toplumların egemenlikleriyle tanıştı. Kasit
ve Mitannilerin bölgedeki hâkimiyetine ise Asurlular son vermişti6. M.Ö. 626
yılında yeniden güç kazanan Babilliler M.Ö. 615 yılında Medlerin desteği ile
Asur’u ele geçirip yağmaladılar. II. Nabukadnezar (M.Ö.604–562) döneminde
Mısır, Suriye ve Filistin’e seferler düzenlendi. Onun ölümünden sonra iktidara
güçsüz krallar geçti. M.Ö. 539 yılında Persler Babil’i ele geçirdi7.

Suriye ve Filistin içlerinden güneye göç eden Asurlular Dicle Nehri’nin


kıyısında Asur8 adını taşıyan bir kent kurmuşlardı. Eski Asur Devleti’nin
siyasal anlamda söz sahibi olması I. Šamsi-Adad döneminde gerçekleşmiştir.
Bugünkü Lübnan ve Filistin’i egemenlikleri altına alan ve Akdeniz ticaretinin
bir kısmını ellerine geçiren Asurlular, bu dönemde Anadolu’nun orta
bölümünde ticaret merkezleri de kurmaya başlamışlardır.

I. Šamsi-Adad dönemimde artan ticari ilişkiler ve gelişen ekonomik


yapı sayesinde siyasal nüfuz alanını da genişleterek Asur’u kısa zamanda
bölgenin tek büyük gücü konumuna getirmiştir. Daha sonra Yukarı Habur ve
Mari’yi ele geçirmiş ve böylece batıda Fırat’ın kollarından Balih Irmağı,
doğuda Zagroslar, güneyde de Babilonya’ya kadar geniş bir alana hakim
olmuştur. Böylece bölgedeki ticaret bütünüyle Asur’un denetimi altına

6
Köroğlu, 2010: 107–112, Klengel, 2001: 69.
7
Bahar, 2011: 62,63.
8
Büyük ve Küçük Zap ırmaklarının Dicle ile birleştikleri kesimde, Dicle Nehri’nin batı kıyısında yer
alan Asur kenti, Eski Asur Krallığı döneminde önemli bir ticaret ve kült merkezi olmuştur. Adını
Asurluların baş tanrısı Asur’dan alan kent bu özelliğini VII. Yüzyıla kadar devam ettirmiştir.
4

girmiştir9. Asur ile Anadolu arasında M.Ö. 1970–1723 yılları arasında


gerçekleşen ticaret Erišum ile İšme-Dagan arasındaki yedi kralın egemenlik
dönemini kapsar. Asurlu tüccarlar Anadolu’da merkez Kültepe (Kaniš/Neša)
olmak üzere karum ve wabartum adı verilen pazar yerlerinde yerel beylerinin
iznini de alarak yerli halkla ticaret yapmışlardır. Anadolu halkına çeşitli türden
kumaşlar, kadın süs eşyaları ve muhtemelen kendilerinin de İran’dan ithal
etmiş oldukları kalayı satmışlardır. Bunun karşılığında Anadolu’nun değerli
madenlerini Asur’a götürmüşlerdir. Yaklaşık 250 yıl ticari faaliyetlerde
bulunan tüccarlar yapmış oldukları ticareti kendi dillerini kullanarak
tabletlerde kayıt altına almışlardır. Bilim dünyasında “Kültepe Tabletleri”10
olarak adlandırılan bu belgeler Anadolu’nun yazılı tarihini aydınlatan en eski
kaynakları oluşturmaktadır11. Asur Ticaret Kolonileri Çağı adı verilen bu
dönemin neden ve nasıl son bulduğu konusundaki veriler eksiktir.
Anadolu’daki pazar yerleri bu dönemin sonunda genellikle bir yangınla tahrip
olmuştur. Mezopotamya’da ise I. Šamsi-Adad sonrası Asur’un zayıfladığı,
buna karşılık Mari ve Babil’in yeni egemen güç olarak tarih sahnesine çıktığı
görüldü12.

M.Ö. XIV. Yüzyılın başlarında Hitit Devleti’nin Hurri-Mitanni Devleti’ne


son vermesi, doğuda Dicle kıyısında yer alan Asur kentinin güçlenmesine yol
açtı. Bu yükseliş XIII. Yüzyılın sonlarında başlayan “Egeli Kavimler Göçü”
neticesinde Hitit devletinin yıkılması, Mısır’ın ise büyük sarsıntılar geçirmesi
Asur’un işine yaradı. I. Tiglat-Pileser zamanında (M.Ö. 1114–1076)
imparatorluk haline gelen Asur, sınırlarını Doğu Anadolu’ya kadar genişletti13.
Ancak M.Ö. 1050’den itibaren meydana gelen Arami göçünün etkisiyle güç
kaybetti. M.Ö. IX. Yüzyılda II. Asur-dan (M.Ö. 934–912) ve oğlu Adad-nirari
(M.Ö. 911–891) zamanında yeniden büyük gücüne kavuşan Asur Devleti, II.
Asurnasirpal (M.Ö. 883–859) zamanında bir Önasya imparatorluğu haline

9
Bahar, 2011: 52.
10
Ayrıntlı bilgi için bkz: Bilgiç, 1947.
11
Köroğlu, 2010: 103, 104.
12
Köroğlu, 2010: 105.
13
Mieroop, 2004: 172.
5

geldi. III. Salmanassar (M.Ö. 858–824) döneminde Anadolu’nun iç


bölgelerine kadar kontrolü ele geçiren Asur Devleti kuzeyde yeni kurulan
Urartu Krallığı üzerine sefer düzenleyerek Urartuları yenilgiye uğrattı.
Devletin güneyindeki Kaldeli Beyler egemenlik altına alınarak sınırlar Basra
Körfezi’ne kadar ulaştı. II. Sargon (M.Ö. 722–705) döneminde Babil üzerine
seferler düzenlendi. Orta Anadolu’da Kimmer istilasının getirdiği tehlike
nedeniyle Frigler ve Tabal krallıklarıyla dostluk antlaşması imzaladı.
Asarhadon döneminde (M.Ö. 680–669) İskit ve Kimmerler’le mücadeleye
devam edildi14.

Asur Devleti M.Ö. 625–612 yıllarına gelindiğinde bir çöküş dönemine


girdi. Medler, M.Ö. 610 yılında Babil ile birleşerek Asur hâkimiyetine son
verdi. Asur Devleti’nin yıkılmasından sonra hâkimiyet yeniden Babillilerin
eline geçti. Medler ile iyi ilişkiler kuran Babil kralı II. Nabukadnezar
döneminde, Mısır bölgesi denetim altına alındıktan sonra İsrail bölgesine
seferler yapılarak Yahudiler göçe zorlandı15. Nabukadnezar’ın M.Ö. 562’de
ölümünden sonra tahta geçen krallar zamanında askerler ile din adamları
arasında çıkan kavgadan dolayı devlet iyice zayıflamış ve bunu fırsat bilen
Pers Devleti’nin kurucusu Kyros bölgeye yapmış olduğu seferle M.Ö. 539
yılında Babil Devleti’ne son vermiştir16.

İnsanoğlu eskiçağlarda tabiat olaylarını, tabiattan elde ettikleri ürün,


doğum ve ölüm gibi durumları kendilerine izah edemediklerinde, kendi
gücüyle baş edemedikleri bir durumla karşılaştıklarında, korktuklarında
kendilerinden daha güçlü gördükleri bir şeye inanma ihtiyacı duymuşlardır.
Zaten insanoğlu bu hissiyatla yaratılmıştır. Ancak tek Allah inancına
ulaşamayan veya çeşitli sebeplerle bu inancını kaybeden insanlar çok tanrılı
dinler oluşturmuşlardır. Birbirinden farklı yüzlerce tanrısı bulunan eskiçağ
Mezopotamya kavimleri bu tanrılarını derecelendirmişlerdir. M.Ö. IV. Binyılda

14
Bahar, 2011: 57–61, Matfiyef, 1989: 21.
15
Ayrıntılı bilgi için bkz: Salvini, 2006: 47–127, Oates, 2004: 136, Matfiyet, 1989: 21, 22, Ciziri,
1997: 141–143, Çilingiroğlu, 1997: 38.
16
İplikçioğlu, 1994: 56, Bottero, 2003b: 112.
6

Mezopotamya’ya geldikleri tespit edilen Sumerlilerden itibaren oluşturulan bu


tanrılar sistemi daha sonraki dönemlerde bu coğrafyaya gelen Sami kavimleri
tarafından da devam ettirilmiştir.

Eski Mezopotamya’da tanrıların gelecek ile ilgili verdikleri kararları


vahiy ya da çeşitli yollar ile insanlara ulaştırdıklarına inanılırdı. İnanışa göre
bu yazgı dua ve tören yoluyla değiştirilebiliyordu. İnsanoğlu tanrıların
hoşnutluğunu kazanmak, başlarına gelecek olan kötülüklere engel olmak bir
başka ifade ile kötü yazgılarını değiştirmek, tanrılar tarafından
cezalandırılmamak amacıyla tanrılara törenler düzenlemişler ve kurbanlar
sunmuşlardır17.

Mezopotamyalılar tanrıları için şehirlerin merkezinde tapınaklar inşa


ettiler. Bu tapınaklarda görev yapan din adamları ve din kadınları rütbe ve
görevlerine göre sınıflara ayrılmışlardı. Bu sınıf eskiçağ toplumları açısından
büyük önem taşıyordu. Çünkü tanrıların nasıl memnun edileceğini, dini
şarkıların nasıl söyleneceğini, kutsal törenlerin nasıl yapılacağını, kurbanın
nasıl sunulacağını sadece onlar biliyordu.

Babil Devleti’nde din görevlileri büyük öneme sahipti. Dönemin


Hammurabi yasalarında dahi din kadınları ile ilgili çeşitli konularda pek çok
madde bulunmaktadır. Yasaların din görevlilerine ait hükümler içermesi
onların Babil toplumundaki değerlerini de açıkça gözler önüne sermektedir.

Nadītum asil soydan gelen ve çeşitli tanrıların hizmetinde olan din


kadınları sınıfıydı. Hammurabi kanunlarından anlaşıldığı kadarıyla
Nadītumlar tımar sahibi olabilmekte ve bu tımarı başkasına
satabilmektedirler.

17
Bottero, 2003a: 148, 149, Landsberger, 1945: 139.
7

İlgili maddenin tercümesi şöyledir;

Madde 40;

“ Bir nadītum veya yabancı bir tımar sahibi, tarlasını bahçesini ve evini
gümüşe (para karşılığı) verecektir (verebilecektir). Satın alan, satın aldığı
tarlanın, bahçenin veya evin tımar sorumluluğunu yerine getirecektir” 18.

Babil döneminde din kadınlarının manastırda oturdukları sürece


meyhane işletmeleri ya da bira içmek için meyhaneye girmeleri kesinlikle
yasaktı.

İlgili maddenin tercümesi şöyledir;

Madde 110;

“ Eğer manastırda oturmayan bir nadītum, bir entum, bir bira evi
(meyhane) açar veya bira (içmek) için bir bira evine girerse, o kadını
yakalayacaklardır19.

Kanunlara göre özgür bir kişi, bir din kadınını veya bir başka kadını
herhangi bir suçla itham ederse, bu suçu ispat etmek zorundadır. Aksi
taktirde o adam yargılanacaktır.

İlgili maddenin tercümesi şöyledir;

Madde 127;

“Eğer bir adam, bir rahibeye veya bir adamın eşine parmak uzatmaya
(suçlamaya) sebep olursa ve bunu ispat edemezse o adamı mahkeme
huzuruna sürükleyecekler ve yarı başını traş edeceklerdir”20.

Hammurabi kanunlarının 137. maddesi din kadınlarının


boşanmalarıyla ilgilidir. Özgür bir adam çocuk sahibi olan din kadınları

18
Tosun, Yalvaç, 2002: 189.
19
Tosun, Yalvaç, 2002: 195.
20
Tosun, Yalvaç, 2002: 197.
8

sınıfından birini boşarken ona çeyizini ve malın yarısını vermek


mecburiyetindedir. Evlatlarını büyüttükten sonra çocuklarına verilen maldan
bir hisse alabiliyordu. Daha sonra isterse bir başkasıyla evlenebiliyordu.

İlgili maddenin tercümesi şöyledir;

Madde 137;

“ Eğer bir adam, ona çocuk doğuran bir šugitum’u veya ona çocuk
temin eden bir nadītum’u boşamaya karar verirse, o kadına çeyizi geri
verilecek ve tarlanın, bahçenin, mal ve mülkün yarısı ona verilecek (o da)
evlatlarını büyütecektir. Çocuklarını büyüttükten sonra, çocuklarına verilen
maldan varismiş gibi, bir hisse kendine verilip, gönlünün istediği bir kocaya
varacaktır”21.

Hammurabi kanunlarının 144. maddesinde özgür bir adamın rahibe


sınıfından bir nadītum ile evlenebileceği ifade edilmektedir. Ancak din
kadınları çocuk doğurmak mecburiyetinde değillerdi. Bu nedenle de ailenin
çocuksuz kalmaması için kocasına bir kadın köle alabiliyordu. Köle kadının
çocuk doğurması durumunda özgür adam bir diğer din kadını sınıfına
mensup olan šugitum ile evlenmek isterse buna izin verilmiyordu. Ancak
nadītum kocasına çocuk temin etmezse bu durumda evin beyi bir šugitum ile
evlenebiliyordu. Çocuğun olması halinde koca isterse šugitum’u
boşayabilmektedir. Bu durumda nadītum’a verdiği gibi bir boşanma parası
ödemesi gerekmektedir.

İlgili maddenin tercümesi şöyledir;

Madde 144;

“ Eğer bir adam bir nadītum ile evlenirse ve o nadītum kocasına bir
kadın köle verirse ve o kölenin doğurmasına sebep olursa (fakat) bu adam bir

21
Tosun, Yalvaç, 2002: 198.
9

šugitum ile evlenmeye karar verirse o adama müsade etmeyeceklerdir,


šugitum’u alamayacaktır”22.

Kanunun 146. ve 147. maddelerine göre bir nadītum kocasına çocuk


doğurmak için kocasına bir köle verebiliyordu. Ancak köle çocuk doğursa bile
evin hanımıyla aynı haklara sahip değildi ve eşitlik iddia edemezdi. Kölenin
eşitlik iddia etmesi halinde ise nadītum köleyi satamıyordu. Fakat ona kölelik
nişanı koyabiliyordu. Kölenin çocuğu olmaması durumunda ise nadītum
köleyi satabiliyordu.

İlgili maddelerin tercümesi şöyledir;

Madde 146;

“Eğer bir adam bir nadītum ile evlenirse ve bu (nadītum) kocasına bir
kadın köle verirse, köle çocuk doğurursa, sonra o köle çocuk doğurdu diye
hanımı ile eşitlik iddia ederse, hanımı (sahibesi) onu para karşılığı
vermeyecektir; fakat ona kölelik (nişanı) koyacaktır”.

Madde 147;

“ Eğer o çocuk doğurmazsa, sahibesi onu satacaktır”23.

Hammurabi kanunlarının 178 ve 179. maddeleri din kadınlarının miras


haklarıyla ilgilidir. Eskiçağ Mezopotamya toplumlarında kadın baba evinden
ayrılırken çeyiz götürüyordu. Baba öldüğünde mirasını belirtmediyse din
kadınlarının hisselerini kardeşleri alacak, ancak onlara mirastan hisse değeri
kadar ürün verilecektir. Kardeşleri hisselerini vermezse din kadınları
tarlalarını kiraya verebileceklerdir. Fakat mülkü kesinlikle satmaları yasaktır.
Çünkü onların mirası kardeşlerine aittir. Eğer baba kızına çeyiz vermeden
ölürse baba evinin malından hisse alabilmekte yalnız yaşadığı sürece
faydalanabilmektedir.

22
Tosun, Yalvaç, 2002: 199.
23
Tosun, Yalvaç, 2002: 199, 200.
10

İlgili maddelerin tercümesi şöyledir;

Madde 178;

Bir entum, bir nadītum, bir SAL.ZİKRUM olsun, ona babası çeyiz
verirken ve vesikasını yazarken, ona yazdığı vesikada terekesini kime isterse
vereceğini eğer yazmadıysa, gönlünün bütün istediğini ona belirtmediyse,
babası kaderine gittiğinde tarlasını, bahçesini kardeşleri alacaklardır. Ona
(mirastan alacağı) hisse değeri kadar arpa, yağ ve yün tayınını verecekler ve
onun gönlünü hoş edeceklerdir. Fakat kardeşleri hisse değeri kadar arpa, yağ
ve yün tayınını ona vermeyip, onu memnun etmezlerse tarlasını, bahçesini
istediği kişiye işletmek üzere verecek ve kiracısı ona bakacaktır. Tarla, bahçe
ve babasının ona verdiği her şeyin intifa hakkını yaşadığı sürece alacak, para
karşılığı vermeyecek, başkasına bir şey karşılığı ödemeyecektir (çünkü) onun
mirası kardeşlerine aittir”.

Madde 179;

Eğer bir entum, bir nadītum veya bir SAL.ZİKRUM’un babası kendisine
çeyiz verirken veya belgesini yazarken, ona yazdığı belgede terekesini kime
isterse vereceğini yazdıysa gönlünün bütün istediğini ona belirttiyse, babası
kaderine gittiğinde terekesini istediğine verecek, kardeşleri hiçbir iddiada
bulunmayacaktır”24.

Eskiçağ Mezopotamya toplumlarında tanrılara sunulan kurban, bir


hayvan olabildiği gibi çeşitli yiyecek ve içeceklerin de tanrılara takdim edildiği
bilinmektedir. Mezopotamya toplumları kurbanları tanrıların besini olarak
değerlendirirdi. Kanlı ve kansız olarak sunulurdu. Kansız kurbanla ilgili olarak
yapılan törenlerde ilahlara yiyecek ve içecek sunularak güzel kokular yayan
otlar ve ağaçlar yakılırdı. Kanlı olarak düzenlenenler de ise hayvanlar
kesilirdi. Hayvanların etleri ya ateşte kızartılır ya da tencerede pişirilirdi.

24
Tosun, Yalvaç, 2002: 203, 204.
11

Törene katılanlara da yemek ziyafeti düzenlenir ve halka da tanrılar için


kesilen kurbanlardan takdim edilirdi25.

Eskiçağda pek çok tören yapılırdı. Tanrıları insan şeklinde


düşündükleri için onların da insanlar gibi günlük beslenmeleri gerektiğine
inanırlardı. Bu sebeple tanrılara günde üç defa törenler eşliğinde yiyecek
sunulurdu. Etin dışında bira, şarap, süt, hurma gibi yiyecekler de düzenlenen
günlük kurban ritüellerinde tanrılara takdim edilirdi. Bu besinler tapınakta
görev yapan kişiler arasında paylaşılırdı. Krallar tanrılara sunulan kurbanlar
ile özel olarak ilgilenirdi. Eskiçağ insanı tanrılarla ya din adamları ya da
sundukları bu kurbanlar vasıtası ile iletişim kurduklarına inanırlardı26.

Öteki dünya inancı en eski devirlerden itibaren insanlar için çok büyük
öneme sahiptir. Mezopotamya kavimlerinin inancına göre ölen kişi nehri
geçerek Kur denilen yere giderdi. Burada rahat bir yaşam sürebilmesi için
yaşayan yakınlarının onlara her ay adaklar sunması gerekiyordu. Bu sebeple
insanlar ölen yakınlarının karanlık diyarda rahat edebilmeleri ve aç
kalmamaları için her ay törenler düzenleyerek kurbanlar keserlerdi. Böylece
ölen kişinin çöplüklerde kırıntı toplamaktan kurtulduğuna inanırlardı 27.

İnsanoğlu felaketler karşısında bilinmeyen dünyalarını izah edebilmek


için efsanelere ve törenlere başvurmuşlardır. Evrenin yaratılışını anlatmak,
bu dünyadaki yaşamı ve öteki dünya hayatını güzelleştirmek, ayin ve
törenlerin tanrılar tarafından onaylandığını göstermek için efsaneler kullanıldı.

Tarihsel açıdan kesin doğruluk taşımayan mitler tarihsel bir olayın


sonucunda olsun veya olmasın önemli dini değerlere sahip olabilirler. Pek
çok ritüel bazı tarihsel olayların sonucu olarak değil, toplumda zaman
içerisinde gelişerek oluşmuştur. Hook’a göre mit ve ilişkili olduğu ritüel
insanların zaman içinde yinelenen ihtiyaçlarını karşılayan bir şeydir. Ayrıca
bu ihtiyaçlar yaşamın kendisi ve refahı içindir. Mitler yalnızca kendilerine

25
Ökse, 2006: 52.
26
Bottero, 2003a: 238–251, Ökse, 2006: 52.
27
Kramer, 2002b: 194.
12

ilham ihsan edildiğine inanılan kişiler tarafından değiştirilebilir veya üzerine


bir şey eklenebilirdi. Dumuzi ile İnanna’nın evliliklerini anlatan mitosun ya da
yaratılış destanının toplumdan topluma farklılık göstermesinin nedenini bu
şekilde izah edebiliriz. Her toplum kendi ihtiyaçlarına ve inançlarına göre
mitosları düzenlemiştir. Ancak mitoslara eklemeler yapanlar bile söz konusu
değişiklikleri son derece sınırlı bir biçimde yapmışlardır28. Eskiçağda mit
önemli bir işleve sahiptir. Mit inancı dile getirir, güçlendirir ve düzenler.
Ahlakın koruyuculuğunu yaparak yürürlükte kalmasını sağlar. Ayrıca
insanların idaresi için pratik kurallar getirir. Mitler insanların tanrılarla olan
ilişkilerini tanımlar ve ritüelin kurallarına güç katarak, kavimlerin en önemli
ritüelleri sırasında mitsel olayların sembolik olarak kanunlaştırılmasını sağlar.
Bu da miti gerçekliğe bağlar. Modern ya da eski birçok mitin ritüellerle ilişkisi
olduğu gibi, ritüellerle ilişkili olmayan mitler de bulunmaktadır. Ancak bu
mitler daha önceden bir ritüelle ilişkili iken mit unutulduktan sonra ve ritüel
olarak uygulaması sona erdikten sonra bile hikaye biçiminde yaşamaya
devam etmiştir29.

M.Ö. IV. Binyılda Mezopotamya’ya gelen Sumerliler inançlarına bağlı


olarak pek çok tören düzenliyorlardı. Sumerlilerin “Šulgi Bayramı Ayı”
isminden de anlaşıldığı gibi aylık bayramlar yapmışlardır. Ancak maalesef bu
bayramın nasıl yapıldığı konusunda bir bilgiye sahip değiliz. Bununla beraber
her ayın doğduğu günle her ayın yedisinde, on beşinde ve son gününde
düzenli aylık bayramlar yaparlardı. Bu bayramlar içerisinde en önemlisi ise
Aşk Tanrıçası İnanna ile Çoban Tanrısı Dumuzi’nin evlenme törenidir. Bu
“kutsal evlilik töreni” Sumerlilerden sonra Mezopotamya bölgesine gelen
Sami kavimleri tarafından da benimsenmiştir. Daha sonraki dönemlerde
“Yeni Yıl” bayramı Türkler, İranlılar, Yunanlar, gibi pek çok millet tarafından
da benimsenerek günümüze kadar gelmiştir. Fars dilinde “Novruz” olarak
kabul edilen Yeni Yıl törenleri eski Türkler aracılığı ile Avrasya’ya yayılmış
olup günümüzde de eski doğu geleneklerinin devamı olarak kutlanmaktadır.

28
Ayrıntılı bilgi için bkz: Hook, 1995.
29
Ayrıntılı bilgi için bkz: Raglan, 2004: 187–194.
13

İslamiyet’in kabulünden sonra Türkler ateşi Hızır Aleyhisselam ile suyu da


İlyas Aleyhisselam ile özdeşleştirmişlerdir. Hızır Nebi’yi karşılama ritüeli bu
şekilde ortaya çıkmıştır. İlk olarak Sumerlilerde gördüğümüz bu Yeni Yıl
törenlerinin nasıl başladığını Aşk Tanrıçası İnanna ile Çoban Tanrısı
Dumuzi’nin evliliğini anlatan bir mitostan öğrenmekteyiz. İnanna ile Dumuzi
mitosunu bir “ritüel mitosu” olarak sınıflandırmak yanlış olmaz. Bu mitolojide
anlatılanlar, sonraları ekinlerin verimli bir şekilde büyümesini sağladığına
inanıldığı için kutsal evlilik ritüellerinin ortaya çıkmasına neden olmuştur.

Mezopotamya’daki en önemli destanlardan biri de Yaratılış


Destanı’dır. Samilerin yaratılış destanı olan Enuma Eliš’te Sumer
mitolojisindeki Enlil’in yerini Ea/Enki’nin aldığı görülmektedir. Babil yaratılış
mitosu, Babil Yeni Yıl şenliği olan “Akītu” ile ilişkilendirilmesinden dolayı,
önemlidir. Mitosun bu biçiminde başrolü, Babillilerin baş tanrısı olarak Marduk
oynamaktadır30.

Asurlular da Sumerlilerin dini geleneklerini ve tanrılarını benimseyerek


tapınmışlardır. Sumer tanrıçası İnanna (Asur’daki adı İštar) ile tanrı Dumuzi
(Asur’daki adı Tammuz) mitosu Asurlular tarafından da benimsenmiştir.
Sumer ve Babillilerde olduğu gibi bu mitolojik öykü dönemin Asur kralı ve din
kadınlarının başı tarafından her yıl törenlerle canlandırılmıştır. Eski Babil’de
Yeni Yılın başlangıcı olarak kutlanan Akītu bayramı Asurlular döneminde de
kutlanmaya devam edilmiştir.

Mezopotamya’da meydana gelen siyasi ve sosyal gelişmelerin


gelecek yüzyıllara büyük katkıları olmuştur. Gelişmiş bir bürokraside yönetim
teknikleri, askerlik, hukuk anlayışı, ticaret ve din adamları gibi konular
toplumları büyük ölçüde etkilemiştir.

30
Kramer, 2002a: 186, 187.
14

Eski Mezopotamya’da Törenler isimli tezimizde eskiçağ Mezopotamya


toplumları tarafından gerçekleştirilen törenler içerisinde daha çok şenlik
havasında yapılanları incelemeye çalıştık. Ölü gömme merasimleri gibi yas
içerikli törenlere tezimizde değinmedik.

Eski Mezopotamya’da Törenler ile ilgili müstakil bir çalışma mevcut


değildir. Bununla birlikte bu çalışmaya yardımcı olabilecek çivi yazılı metinler
mevcut olduğu gibi günümüze kadar yayınlanmış olan eserler ve modern
çalışmalarda bulunmaktadır. Tezimizde yayınlanmış çivi yazılı metinlerin
transkripsiyon ve tercümeleri derlenmiş ve mümkün olduğu kadar basılmış
kaynak eserlere ulaşılmaya çalışılmıştır.

Tezimizin konusunun tam olarak anlaşılabilmesi için yazılı kaynaklar


doğrultusunda Sumerliler, Akadlılar, Babilliler ve Asurluların dini inançları,
törenlerin en önemli merkezleri olan tapınaklar ile sarayları ve merasimlerde
görevli olan kişiler hakkında bilgi vermenin gerekli olduğunu düşünerek bu
konulara kısaca temas ettik. Tezimiz iki bölümden oluşmaktadır. I. Bölümde
Sumerlilerin yaptığı törenler II. Bölümde Sami kavimlerinin yaptığı törenler
anlatılmaktadır.

Çalışmamızın amacı çivi yazılı metinlerde bize aktarılan törenleri ele


alarak Mezopotamya toplumlarının sosyal ve dinsel yaşamı hakkında daha
kapsamlı bilgi sunmaktır.
BİRİNCİ BÖLÜM

SUMERLİLERİN YAPTIĞI TÖRENLER

1.1. GÜNLÜK TÖRENLER

Tam anlamıyla bir felsefe sistemi geliştiremeyen Sumerliler, bilim ve


hakikatin esas temeli ile ilgili hiçbir soruyu ortaya atmamışlar ve doğayı
özellikle evrenin başlangıcını ve işleyişini düşünerek yorumlamışlardır. Bu
evren hakkındaki düşünceleri ve dinsel araştırmaları asla felsefi bir anlatımla
izah etmemişlerdir31. Sumerlilerin M.Ö. 3200 yıllarına gelindiğinde tamamen
ekonomik ihtiyaçların karşılanması kaygısıyla yazıyı icat etmesi, daha sonraki
zamanlarda toplumdaki mitolojik hikâyelerin kayda geçirilmesini sağlamıştır.
Biz Sumerlilerin felsefesini, din, evren ve evrenin oluşumuna ait konulardaki
düşüncelerini edebiyatlarından, mitoloji, destan ve ilahilerinden
öğrenebiliyoruz.
Sumerlilerin bırakmış olduğu yazılı belgelerden öğrendiğimiz kadarı
ile, Sumerliler her hangi bir kanıta gerek duymadan, iyi yapılmış planlara ve
çok önceden hazırlanmış kanunlara göre evreni yöneten, insana benzeyen,
fakat ölümsüz olan bir grup canlıdan oluşan bir tanrılar âleminin olduğunu,
Eskiçağda yaşamış olan diğer toplumlar gibi, kabul etmişlerdir. Yine bu yazılı
belgelerden Sumer dininin çok tanrılı bir din olduğu anlaşılmaktadır 32.
Sumerliler gibi diğer Mezopotamya kavimleri de tabiat olaylarını, tabiattan
elde ettikleri ürün, doğum ve ölüm gibi durumları kendilerine izah
edemediklerinde, ayrıca dileklerinin gerçekleşmesini istedikleri zamanlarda
ve buna benzer hallerde, çaresiz kaldıkları zamanlarda insanüstü güçlere
inanmaya ihtiyaç duymuşlardır. Böylece “politeizm” yani çok tanrıcılık ortaya
çıkmıştır33. İslam inancına göre aslında insanoğlunun yaratılışından itibaren
peygamberler gönderilerek tek Allah inancı yer yer hâkim olmuştur. Fakat

31
Kramer, 2002b: 104.
32
Kramer, 2002b: 106.
33
Kılıç, Duymuş, 2009: 160.
16

insanoğlu kâinatın tek bir ilah tarafından idare edilebileceğini idrak edemediği
ya da daha sonra bu inancını kaybettiği için çok tanrıcılığa meyletmiştir.

Birbirinden farklı kutsiyete sahip yüzlerce tanrısı bulunan Sumerliler,


bu tanrıları nizam fikrine göre bir düzene koydukları gibi, fonksiyonları,
mevkileri, temsil ettikleri yerler ve şahıslar itibariyle de bir mertebeye tabi
tutmuşlardır. Sumer yazılı belgelerinde önemli tanrı ve tanrıçalar üst sıralarda
yer alırken eşleri, çocukları veya hizmetkârları alt sıralarda yazılmaktaydı.
Ancak bu tanrıların pek çoğunun sadece ismi bilinirken, görev ve
fonksiyonları tespit edilememiştir34. Sumer tanrılarının başında bir kral
bulunmaktaydı. Bu tanrılar topluluğunun en başını “kaderleri tayin eden” yedi
tanrı (Gök Tanrısı An (Akadca’da Anu), Hava Tanrısı Enlil, Eridu şehrinin,
denizlerin ve yer altı sularının hâkimi Enki (Akadca’da Ea)35, Ninhursag,
Nanna-Sin36, Utu ve İnanna) ve “büyük tanrılar” olarak nitelendirilen elli tanrı
oluşturmaktaydı. Ancak elli “büyük tanrı”nın isimleri hiçbir zaman
verilmemiştir37. Mezopotamya inanç sistemi incelendiğinde tanrıların bir
kısmının Sumer diğer kısmının ise Sami kökenli oldukları görülmektedir.

Tanrılarının en belirgin özelliği ise insan biçiminde tasavvur ve tasvir


edilmeleridir. E. Bilgiç bu durumun Mezopotamya’yı Mısır’dan ve Batı
memleketlerinden ayıran en önemli özellik olduğunu belirterek,
Mezopotamya’da ne hayvanlara ne de yarı insan, yarı hayvan şeklindeki

34
Tosun, 1960: 263, Bilgiç, 1982: 115.
35
Nanše adak listeleri tanrı Enki’nin soyu hakkında bilgiler vermektedir. İkinci derecede belirtilen
Enki, Nanše’nin babası olarak geçmektedir. Enki’den sonra Nanše’nin erkek kardeşi Ningirsu gelir.
Onu Nanše’nin kocası Nindara, ardından Nanše ve kızı Nin-MAR-KI ve onun kocası Nin-MUŠ-bar
takip etmektedir. Nin-MAR-KI festivalinin adak listesi ise Lagaš’ın panteonundaki bu tanrıların yakın
ilişkileri hakkında bilgiler vermektedir. Ayrıntılı bilgi için bkz: Peeter, 2006.
36
Nanna: Ay Tanrısı Nanna, akşam ve sabahyıldızının tanrıçası olan İnanna ve Güneş tanrısı Utu’nun
babasıdır.
37
Tanrılar sahip veya sahibe, eril ve dişil olarak telakki edilmişlerdir. Bu tür ünvanları almayan dört
kudretli tanrı bulunmaktadır. Bunlar temsil ettikleri tabiat varlığı ve hadisenin adını taşıyan Gök
Tanrısı “An”, Güneş Tanrısı “Utu”, Ay Tanrısı “Enzu” ve Fırtına Tanrısı “İm” idi. Pek çok tanrısı
olan Sumerlilerin Gök Tanrısı olan “An” başlangıçta panteondaki en yüce hükümdar olarak kabul
ediliyordu. Ancak zamanla panteonun önderi olarak onun yerini hava tanrısı Enlil aldı. Sumerlilerde
An’a tapılmaya devam edilmiş, lakin giderek üstünlüğünü kaybetmiştir 37. An, Enlil’in babası
rolündeydi. Enki ise emirler veren ve emirleri yerine getiren önemli bir danışmandı. Daha sonra yerini
17

varlıklara tapılmadığını ifade etmektedir38. B. Landsberger ise E. Bilgiç’ten


farklı olarak Sumerlilerin tanrılarını nadiren de olsa bitki veya aslan, yılan,
39
boğa gibi hayvan şeklinde tasvir ettiklerini belirtmektedir .
Tanrılar tıpkı insanlar gibi planlar yapıyorlar, bu planları uyguluyorlar,
yiyip içiyorlar, evlenip çocuk sahibi oluyorlar, ailelerini geçindiriyorlar, insani
zaaflara yakalanıyorlardı. Metinlerden anlaşıldığı kadarı ile tanrılar yıkanıp
süsleniyorlar, güzel kokular sürüyorlardı. Zaman zaman kendi aralarında
tartışıyorlar, birbirlerini ziyaret ediyorlardı. Yapılan törenlerde halk tanrıları
araba veya gemiyle bir yerden bir yere dolaştırılıyordu40. Ancak Sumerliler
tanrılarını kendilerinden farklı bir biçimde giydiriyorlardı. Tanrılar yün entariler
giyerken, Sumerliler bez elbiseler giyiyorlardı. Toplumda sadece şehir beyleri
ve ruhaniler gibi özel şahsiyetler tanrılara benzeyen kıyafetler giyebiliyordu.
Doğruluğu ve adaleti zulme tercih eden tanrılar insanlardan her anlamda
üstün ve güçlü kabul edilmişti. İnsanlar tanrılara hizmet eder, tanrılar da
onların hizmetlerine karşılık muhtaç oldukları adaleti sağlar, kötülüklere karşı
onları korur ve tüm ihtiyaçlarını karşılarlardı. Sumer toplumunda her şahsın
ve ailenin kendine has bir tanrısı vardı. Bu tanrı, büyük tanrılardan onları
kötülüklerden korumalarını istiyordu41.
Mezopotamyalılar tanrıların yeryüzünde ve gökyüzünde oturduklarını
düşünmelerine rağmen, her Mezopotamya şehrine onların evi olarak
nitelendirdikleri yapılar, tapınaklar inşa ettiler. Sumerliler de Mezopotamya
bölgesine geldikten sonra her kentin bir baş tanrı adına inşa edildiğini
düşündüklerinden mabetlerini kentlerin merkezindeki suni tepelerin üzerine
tanrıları adına inşa etmişlerdir. Bu mabetlere “Ziggurat” denilmektedir42.
Sumer memleketinde ilk tapınak inşaatı Eridu şehrinde tanrı Enki için yapıldı.
Tapınak inşaatının tamamlanmasından sonra törenler düzenlenirdi. Açılış
töreninde davetlilere içki ve yiyecek ikramı yapılır, tanrılar için koyun kurban

hava tanrısı “Enlil” e bırakmıştır. Ayrıntılı bilgi için bkz: Espak, 2010, Kramer, 2002b: 107, Bottero,
2003a: 238.
38
Bilgiç, 1982: 115.
39
Landsberger, 1945: 139.
40
Bottero, 2003a: 238–251, Kramer, 2002a: 158.
41
Bilgiç, 1982: 93.
42
Nıssen, 2004: 116, Crawford, 2010: 87, 91.
18

edilirdi. Tanrının tezahürü olarak düşünülen heykeller kurban aktivitelerinde


de odak noktasını oluşturuyordu. Tapınak ve içerisindeki tanrı tasvirleri din
adamları sınıfının gözetimindeydi. Tapınaklar halk tarafından yapılıyor ve
bazı zenginler tarafından da maddi olarak destekleniyordu. E. D. van Buren
daha sonra yapılan tapınakların Eridu’nun ritüel ve ayinleri ile benzer şekilde
bulunduğunu Sumer kaynaklarından alıntılar ile birlikte belirtmektedir43.
Mabetlerde görev yapan din adamları rütbe ve görevlerine göre
sınıflara ayrılmıştı. Tapınaklarda din adamlarının dışında tanrılara hizmet
ettikleri düşünülen din kadınları sınıfı da mevcuttu. Ayrıca törenlerde ve
büyük dini şenliklerde din adamlarının başına yardımcı olan otuz farklı
rütbede birbirinden farklı görevleri ve gelirleri bulunan din adamları ve din
kadınları vardı. Kentlerde büyük saygınlığı olan ve son derece imtiyazlı olan
din adamları okuma yazma bildikleri gibi diğer bilimlere de vakıf bir sınıftı.
Onlar tanrılara ve yeryüzündeki temsilcileri olan krallara hizmet ederlerdi.
Sumer toplumunda din görevlileri tanrıları nasıl memnun edeceklerini
bildikleri için oldukça önemli bir yere sahipti. Dini şarkıların nasıl
söyleneceğini, kutsal törenlerin nasıl yapılacağını sadece onlar biliyordu 44.
İlkçağ toplumlarında kralın ya da din adamının doğaüstü güçlerle donatılmış
olduğuna inanılırdı. Bunun neticesi olarak da halk doğada gerçekleşen
kuraklık, kıtlık ya da salgın hastalık gibi felaketlerin krallarının görevlerini
savsaklamalarından ve günahlarından kaynaklandığını düşünürlerdi. Bununla
birlikte doğanın işleyişinin onun isteğinden bağımsız olduğu da varsayılırdı 45.
Tüm bunları dikkate aldığımızda Sumer kralları ile din adamlarının uyum
içerisinde olmak zorunda olduğu sonucunu rahatlıkla çıkarabiliriz. Çünkü
krallar nasıl hareket edeceklerini tanrıların desteğini nasıl sağlayacaklarını
din adamlarından öğreniyorlardı. Bununla birlikte önemli ritüellerde kralın
olması gerekiyordu. O, tanrının yeryüzündeki temsilcisi, gücün ve iktidarın
sahibiydi. Kehanetler ise Sumer toplumunda dini açıdan olduğu gibi siyasi

43
Jacobsen, 1987: 455.
44
İplikçioğlu, 1994: 66.
45
Frazer, 1991: 111.
19

açıdan da oldukça önemliydi ve Sumer tapınaklarında farklı kehanet


türlerinde uzmanlaşmış ayrı din adamları grubu vardı46.
Eski Mezopotamya’da insan tanrılara ve iktidara boyun eğmek
zorundaydı. Tanrıya itaat her şeyden önce geliyordu. Tanrılar insanların
yazgılarına karar verirler ve bu kararlarını vahiy yoluyla ya da fal yoluyla
iletirlerdi. Tanrılara kurban edilen hayvanların karaciğerlerindeki sadece
medyumların çözdüğü bir takım işaretler ile tanrıların istekleri ruhban sınıfı
tarafından insanlara aktarılırdı. Hatta krallar savaşa çıkacakları zaman bile
seferin uygun olup olmadığını ciğer falıyla tespit ederlerdi 47. Sumerliler de
kurban edilen hayvanın ciğerleri kurbanı kabul eden tanrının fikir ve amacını
da gösterdiğine inanırdı. Karaciğerine bakılarak kehanette bulunulacak
hayvanın sağlıklı ve lekesiz olması gerekiyordu. Tanrıların en çok koyun
sevdiğini düşünen Sumerliler karaciğer falı için de özellikle koyun tercih
ediyorlardı. Din adamları, tanrı heykelinin önüne bir mangal koyarak hayvanı
törenle kurban ettikten sonra ciğerini çıkarırdı. Bu organda bazı belirtiler ve
işaretler arayarak bunları değerlendirirdi. Bu yazgılar kişinin başına o an için
gelecek şeyi belirtirdi. Halklarının görevini ve yazgılarını düzenleyip yöneten
tanrıların kararları, tıpkı yöneticilerinki gibi koşullara bağlı olup değişebilirdi.
Daha önceden tanrılar tarafından uyarılan kişi dua ve tören yoluyla tanrıların
verdiği kararları değiştirebilirdi48.

Müslüman toplumlarda da bu inanç devam etmektedir. “Sadaka belayı


defeder” hadisi şerifi, Müslümanların da muhtaç insanlara yardım ederek
kendi başlarına gelebilecek olan belalardan kurtulabileceklerine
inandıklarının kanıtıdır.

Paleolitik çağdan bu yana insanoğlu, tanrılara hoş görünmek,


başlarına gelecek kötülükleri engellemek, tanrılar tarafından
cezalandırılmamak için ve tanrıların insanların bir dileğini yerine getirmelerini

46
Crawford, 2010: 32.
47
Kramer, 2002b: 119.
48
Bottero, 2003a: 148, 149, Somervill, 2009: 75.
20

sağlamak amacıyla tanrılara kurbanlar49 sunmuşlardır. Dini mevzu ve


meselelere hayat meseleleri kadar önem veren Sumerliler tanrıları tatmin
etmeyi başta gelen vazife ve zevklerinden saymışlardır. Tanrılar da insanları
kendi bayramlarına davet ediyorlar, onların hak ve paylarını almalarını
sağlıyorlardı. İnsanların bu törenlerde sundukları kurbanlara karşılık da
hoşnutluk gösteriyorlardı50. Arkeolojik açıdan büyük öneme sahip olan Uruk
Vazosu’nda tanrılara sunulan adaklar tasvir edilmiştir. Bu tip eserlerde
görülen betimlemeler Sumer dininde adak ve sunumların ne kadar büyük bir
değere sahip olduğunu göstermektedir.

Kurban bir hayvan olabildiği gibi çeşitli yiyeceklerin de kurban olarak


tanrılara takdim edildiği bilinmektedir. Kurbanları tanrıların besini olarak
değerlendiren Sumerliler kurban edilen hayvanların etlerini ya ateşte kızartır
ya da tencerede pişirirlerdi. Bununla birlikte tanrıya ikram edilecek bir sığır
kurban edilir, sağ ayağı ve böbrekleri kızartılıp törene katılanlara
paylaştırılırdı. Bu törenlerde hayvanların insanlar için yaratıldığına inanmaları
nedeniyle herkesin kendi hayatı için bir koyun vermesi gerektiği belirtilirdi.
Etin dışında bira, şarap, süt, ekmek, hurma gibi yiyecekler de tanrılar için
düzenlenen günlük kurban ritüellerinde kullanılır ve tapınak sakinleri arasında
paylaşılırdı. Kurban takdimi özel bir törenle yapılırdı. Kanlı ve kansız olarak
düzenlenen kurban törenlerinde kansız kurbanlarda ilahlara yiyecek ve
içecek sunularak güzel kokular yayan otlar ve ağaçlar yakılırdı. Krallar
kurbanlar ile özel olarak ilgilenirlerdi. Kurbanlar tanrının gelirine göre de
değişirdi. Yani çok tanrılı bir inanca sahip olan Mezopotamya toplumları bu
tanrılarını derecelendirdikleri için her tanrıya aynı miktarda kurban
sunulmuyordu. Büyük tanrılar için sunulan kurbanlar daha fazlaydı. Lagaš
kralı Lugalušumgal ve daha sonra krallık yapan Gudea’nın da yılbaşı

49
Kurban kelimesinin Akadca karşılığı “qerēbu” (qarābu) dur. “Yakın olmak” asli karşılığındaki
kelime hayvan keserek Allah’a daha yakın olmayı ifade eder. Ayrıca Babilce telaffuzu ile qerbu,
Asurca telaffuzu ile qurbu “yakın” anlamındadır ve bugün kullandığımız kelimenin kökenidir.
Ayrıntılı bilgi için bkz: CAD Q: 228 vd., CAD Q: 214 vd.
50
Bilgiç, 1982: 93.
21

bayramlarında şehir adına tapınaklara kurban olarak verilecek olan


hayvanların sayısını tespit ettirmeleri bu durumun izahı açısından önemlidir51.
Semavi olmayan dinlerde insanlar çeşitli nedenlerle hayranlık
duydukları bazı şeylere (şimşek, gök gürültüsü, ay tutulması gibi) bu hislerini
dile getirmek için, tanrılara verdikleri nimetlerden dolayı şükretmek, öfkeli
tanrıları yatıştırmak için de kurbanlar sunmuşlardır52.
Günümüzde de insanlar Allah’a kurban kesmektedirler. Ancak semavi
dinlere mensup insanlar eskiçağ toplumlarından farklı olarak, Allah’a sadece
kanlı kurban sunmaktadırlar. Eskiçağ toplumlarında ise kansız kurbanlar da
bulunmaktadır. Müslümanların kurban kesmesinin ana nedeni ise kurbanın
dini bir emir olmasıdır. Eskiçağda toplumları tanrıları insanlar gibi
düşündüklerinden onların da beslenme ihtiyacı olduğuna inanıyorlardı. Bu
sebeple daha önce de ifade ettiğimiz gibi günlük törenler düzenleyerek onlara
yiyecekler sunuyorlardı. Semavi dinlerde ise Allah tüm yaratılmışlardan
farklıdır ve beslenmek, uyumak gibi insanî ihtiyaçları yoktur. Bu nedenle Allah
için kesilen kurbanlar sadece onun rızasını kazanmak içindir. Kurbanın etinin
büyük bir kısmı ve derisi gibi kullanılabilecek yerleri, maddi durumu iyi
olmayan muhtaç kimselere verilmektedir. Eskiçağda ise insanlar tanrılara
sundukları kurbanları onların beslenme ihtiyacını karşılamak için tapınağa
veriyorlardı.
İnsanoğlu dünyanın nasıl yaratıldığı üzerinde durduktan sonra adalet
ve ahlaki inançlar, hayat ve ölüm gibi meseleleri de açıklamaya çalışmıştır.
Bu sebeple ölümsüzlüğün yolunu aramıştır. Dolayısıyla tarihin her
döneminde ebedi hayatı arayan mitolojik kahramanlar ile karşılaşmaktayız.
Bu durumun ilk örneklerini oluşturan Sumer destanları kendisinden sonra
gelen kavimlerin mitolojilerini de etkilemiştir.
Öteki dünya inancı Sumerlilerin dini anlayışında çok önemli bir yer
tutmuştur. Onlar etraflarındaki dağlık alanlarda daimi olarak kendilerini tehdit
eden düşmanları olduğu için “yabancı memleket” anlamına gelen Kur
kelimesini öbür dünya için de kullanmışlardır. Kur, yeryüzüyle asla

51
Ökse, 2006: 52.
52
Bekki, 1996: 25.
22

kıyaslanamayacak kadar kötü bir yerdi. Burada en önemli kralların ve iyi


insanların bile rahat etmeyeceğine inanılır, hatta tanrılar bile kendilerinden
birinin Kur’da bulunmasını istemezlerdi. Kur yeryüzü ile en eski deniz
arasındaki boşluktur ve buraya ölülerin gölgesi gider. Ölülerin buraya
gidebilmesi için bir kayıkçının sandalıyla geçtiklerine inanırlardı53. Burada
bulunanların hepsinin durumu aynı değildi. Bazıları burada hoşnut bir yaşam
sürerken, bazıları ise ölmeden önce kötü bir insan oldukları için çöplüklerde
toza toprağa bulanmış vaziyette idi. Bir de yaşayan yakınlarının onların
ruhlarına her ay adaklar sunması gerekiyordu. Böylece çöplüklerde kırıntı
toplamaktan kurtulmuş oluyorlardı54.

Bugün tek Allah inancına sahip toplumlarda da ahiret yani bir başka
ifade ile ölümden sonra hayatın olduğu inancı devam etmektedir. Ölmeden
önce nasıl bir hayat sürdüyse ölümden sonraki hayatında Cennet ya da
Cehennem’e gidileceğine inanılmaktadır. Yaşayan yakınların ölmüş kişiler
için sadaka vermek amaçlı bir hayvan kesip etini yoksul insanlara dağıtması
veya onun hayrına bir şeyler vermesi, bunlar sayesinde o kişinin mezarında
rahat edeceği inancı Müslüman toplumlarda da devam etmektedir. Buna ek
olarak Müslümanlar ölmüş yakınlarının rahat edebilmeleri için kutsal
kitaplarını okuyarak onların ruhlarına armağan ederler.

Dini inançta “rit” tören demektir. Tapınma ile ilgili davranışlara ve


törenlerde kullanılan nesnelere de “ritüel” adı verilmektedir. Bu davranışlar
insanda heyecan yaratır ve uğur getirileceğine inanılmaktadır 55. Ritüel adını
verdiğimiz etkinlikler gerçekleştiği sırada izlenmesi gereken yollar, bu konuda
bilgi sahibi olan din adamları sınıfı tarafından yürütülürdü56. Sumerliler yazılış
tarzı ve yapısı bakımından birbirinden oldukça büyük farklarla ayrılan lirik bir
tarzda yazılmış dua, yakarış ve terennümlerde bulunurlardı. Bunların en
önemlisini ise yuğlar oluşturuyordu. Sumer tabletlerinde yüzlerce örneği

53
Kramer, 2002a: 180.
54
Bottero, 2003a: 311.
55
Koca, 2004: 29.
56
Hooke, 1995: 10.
23

bulunan yuğlar, genellikle şehrin insanlarına kızıp buraları terk eden tanrıların
geri dönmelerini temin, pişmanlıklarını görmeleri ve tanrıların sevgisini
kazanmak amacıyla okunurdu. Fakat yuğların okunduğu en önemli yerler
tapınaklarda ve şehirde yapılan ayin ve törenlerdi. Ayrıca dini açıdan önemli
görülen bayramlarda da bu şiirler terennüm edilirdi57.

İnsanın yaratılışından bu yana dua etmek, çok tanrılı dinlerde olduğu


gibi semavi dinlerde de büyük bir öneme sahiptir. Dua insanın Allah’a
yönelmesi ve ondan yardım istemesidir. İslam dininde duanın mahiyeti ve
önemi Kur'an'da ve hadislerde de belirtilmiştir. Dolayısıyla insanoğlu
yaratılışından bu yana dua etmek ihtiyacı duymuştur.

Sumerliler inançlarına bağlı olarak birçok tören düzenlerlerdi. Bu


törenler tarihi hadiseleri yâd etme, adetleri yaşama gibi amaçlar taşıyordu.
Bayram günlerinde tüm kent insanlarla dolar, çeşitli müzik aletleri eşliğinde
şarkılar söylenirdi. Eskiçağ Mezopotamya toplumlarında yüzyıllar önce bu tür
şenliklerin yapıldığı bilinmektedir. Bayramlara lezzetli yemekler yemek, çeşitli
içecekler içmek için tanrıların da katıldığına inanıyorlardı58.

Tanrılar için yeryüzünde konut olarak inşa ettikleri tapınaklarda,


kraliyet sarayında düzenlenenlerden daha gösterişli ayinler yaparlardı.
Tapınakların yüce sakinlerini her gün düzenli olarak beslemek gerekiyordu.
Bu nedenle yıl boyunca her gün üç defa törenlerle tanrılara yiyecek
sunarlardı59. Bu sunumlar büyük ihtimalle tapınak personelinin yemek
yiyeceği zamanlarda gerçekleşiyordu. Ayrıca tanrıların ritüel yemeklerine
katılmalarını sağlamak amacıyla da çeşitli tütsüler yakılırdı60. Gösterişli bir
şekilde beslenen tanrılar yıkanır ve pek çok takıyla süslenirdi. Daha sonra ise
tanrılara güzel kokular sürülürdü. Tanrılarını şehirde ve kırda bir yerden

57
Landsberger, 1945: 144.
58
Elibeyzade, 1996: 146.
59
Bottero, 2003a: 251.
60
Ökse, 2006: 47.
24

diğerine araba ya da gemiyle törenler eşliğinde gezdirirlerdi. Bu tür


eğlenceler yılın belli ay ve günlerinde düzenli olarak yapılırdı61.
Mezopotamya toplumları başlarına gelecek bir felaketi önlemek ya da
var olan kötü bir durumdan kurtulmak amacıyla din adamları eşliğinde ağıtlar
yakmışlardır. Mezopotamya ağıtları “gala”62 din adamları tarafından bir düzen
eşliğinde gerçekleşirdi. Ağıtlar “kirugu” adı verilen bir işaret düzeninin yanı
sıra gala din adamlarına özgü bir lehçeye sahipti. Bu üslup tapınak ritüelleri
ile yakından ilişkiliydi. Bu ağıtlar herhangi bir saldırıya maruz kalmamak için
gücenmiş bir tanrıyı yatıştırmak amacıyla yapılıyordu. Bu sayede tapınağı
inşa eden görevlilerde yabancı bir işgal neticesinde tapınağın daha fazla
zarar görmesinden dolayı sorumlu tutulmaktan kurtuluyordu. Ayrıca
tapınakların restorasyonunun tamamlanmasını kutlamak amacıyla yeşil bir
alan oluşturuluyordu. Tapınağın kuruluş töreninden sonra ise bir saldırıya
maruz kalmamak için ağıtlar yapılıyordu. Ağıtların ayinlerde kullanımı, çok
kısa bir süre için (M.Ö. 1800–1709) gerçekleşmiştir. Diğer Sumer
metinlerinin aksine şehir ağıtları Eski Babil dönemi boyunca kopyalanmadığı
için uzun bir metin tarihine sahip değildir63. Şehir ağıtlarının tersine pek çok
“eršemma” kaydedildi. Eršemma Sumerce “tefin ağıtı” anlamındadır64. Bu
ağıtların övgü ilahileri, felaketler üzerine feryatlar ve mitolojik motiflerdeki
feryatlar olmak üzere üç ana konusu vardı. Felaketler sonucunda o tanrının
tapınağını terk ettiği düşünülür. İnanna ve Dumuzi mitolojisinde tanrıların yer
altında tutsak edilmesi sonucunda şehir halkı yas tutuyordu. Bu olaylar
karşısında gala din adamları tarafından yazılan eršemma ağıtları kalû 65
şarkıcıları tarafından söylenirdi. Eršemma şehir ağıtlarının amacının tersine

61
Bottero, 2003a: 251.
62
Eski Babil metinlerine göre; Enki tanrıça İnanna’yı sakinleştirmek için ağıtlar söylemesi amacıyla
gala din adamlarını yarattı. Bunların statüleri birbirinden farklılık göstermekteydi. Pek çoğu alt
mevkide bulunan gala din adamlarının başı şehrin en yüksek yetkililerine eşit bir maaşa sahip olmakla
birlikte bir ofisi vardı. Aynı zamanda tapınaktaki bazı kadınları (tapınak fahişeleri) denetleyici bir role
sahipti. Bkz: Roscoe, 1996: 213–216.
63
Petter, 2009: 12, 13.
64
Bkz: Beaulieu, 2007: 473–486.
65
Sumerce gala kelimesinin Akadca karşılığı kalû’dur. Kelime şarkı söyleyen din adamı
anlamındadır. Bkz: CAD K: 92 vd.
25

bir tahrip olayını değil, daha genel bir matem içeriyordu66. Eršemma ve
balag’ların ritüel kullanımlarında pek çok benzerlikleri vardı. Sumerce’nin
lehçelerinden biri olan “emesal” sıkıntıları ifade etmede kullanılırdı. Gala din
adamları ezberden okudukları ağıtlar ile uygun bir duyguyu
oluşturabiliyorlardı. Eršemma ve balag ağıtları67 sadece kutsal yapıların
yıkılmasında değil, aynı zamanda törenlerde de kullanıldı. Balag’lar kötülüğü
önlemek için yapılan “namburbi” ritüellerinde de kullanıldı68. Genel ritüellerde
eršemma ve balag’ların kullanılması ağıtların önemini de yansıtmaktadır.
Gala din adamları yapılan törenlerde hem tanrıyı över hem de ona
yalvarırlardı. Ağıtlar aslında öfkeli tanrıları yatıştırmak ve tüm toplumu
kötülüklerden korumak amacıyla yakılırdı69.

Her büyük kentin tapınağında her gün törenler yapan Sumerlilerin,


özel bayramlarda yaptığı törenler elbette çok daha gösterişli ve etkileyici
oluyordu. “Šulgi Bayramı Ayı” gibi ay ismine baktığımızda her yıl aylık
bayram yapıldığını görürüz. Ancak maalesef biz çalışmamız boyunca
ulaştığımız belgelerden bu törenin isminin dışında nasıl yapıldığına dair
herhangi bir bilgi bulamadık. Bununla beraber her ayın doğduğu günle her
ayın yedisinde, on beşinde ve son gününde düzenli aylık törenler
yaparlardı70. Sumerliler, din adamlarına özel olan uygulama ve törenlerin
haricindeki bütün ritüellere katılabilirdi. Fakat yapılan törenin önemine göre
bu katılım oranı da değişmekteydi. Kutsal evlilik töreninde olduğu gibi, Yeni
Ay Bayramı’nın ilk günündeki kurban törenine ve on beşindeki Dolunay
Töreni’ne katılım fazla olurdu. Böyle önemli törenlerde, diğerlerine nazaran
kurban sayısı arttırılırdı. Halk coşkuyla bu törenlere iştirak ederdi. Bu
törenlerin en önemli ayrıntılarından birisi din adamlarının başının, şehrin ve
insanların geleceği ile ilgili kehanetlerini sunmasıydı. Dikkatle dinlenilen bu
kehanetler, dini törenlerin vazgeçilmez unsurlarından birisiydi. Bu törenlerin

66
Petter, 2009: 14.
67
Balag ağıtları için bkz: CAD B: 38.
68
Petter, 2009: 16.
69
Bouzard, 1997: 67, 68.
70
Kramer, 2002a: 186, 187.
26

sonunda ise belli bir süreliğine de olsa şehri bir festival havası alır, insanlar
arasındaki sınıf farkı ortadan kalkar, bütün vazifeler durur, çeşitli hayvan
kostümlerine bürünen müzisyenler halkı eğlendirirdi71.

1.2. YILLIK TÖRENLER

Bütün kutlamalar içerisinde en önemlisi Aşk Tanrıçası İnanna72 ile


Çoban Tanrısı Dumuzi’nin evlenme törenidir. Bu “kutsal evlilik âyini” ilk olarak
M.Ö. III. Binyılda Sumerlilerin önemli bir yerleşim yeri olan Uruk şehrinde
gerçekleştirildi73.
M.Ö. III. Binyılın başlarında Sumer’deki önemli kentlerden Uruk
şehrinin hükümdarı olan Dumuzi, hem yaşadığı dönemde hem de sonraki
kuşaklar üzerinde derin izler bırakmıştır74. Uruk’un koruyucu tanrıçası İnanna
ise Sumer tarihi boyunca aşk ve üretkenlikten sorumlu olarak görülüyordu 75.
M.Ö. III. Binyılın ortalarına doğru ilgi çekici bir fikir ortaya çıktı. Tabletlerden
öğrendiğimiz kadarıyla Sumer din adamları ve bilginleri Uruk şehrinin baş
tanrıçası İnanna ile krallarını evlendirirlerse ülkelerine bolluk ve bereketin
geleceğine inanmışlardı. Bu nedenle Uruk’un IV. kralı Dumuzi’yi
tanrılaştırarak İnanna’ya eş olarak seçmişlerdi. Sonraki dönemlerde Sumer
şair ve ozanları bu evliliği şiirler ve şarkılarla anlatarak dinlerinin önemli bir
kültü haline getirmişlerdi76.

71
Schmökel, 1976: 372.
72
Ay Tanrısı Nanna’nın kızı, Akadlılarda İštar, Museviler ’de Astarte, Yunan’da Afrodit, Roma’da
Venüs adını taşıyarak çeşitli toplumların efsanelerinde yaşayan Sumerlilerin neşesi ve aşk tanrıçasıdır.
İnanna adının anlamı ise “Göklerin Sahibesi”dir. Pek çok kültürde farklı isimlerle karşımıza çıkan
tanrıça İnanna, Venüs yıldızı ile özdeşleştirilir. M.Ö. III. Binyılda Uruk’ta, İnanna çeşitli sembollerle
simgeleştirilmiştir. Sonraki dönemlerde tipik bir işaret, tanrıyı belirleyici olarak görüldü ve ismin
önüne yazıldı. Modern bir yıldıza benzeyen belirleyici, arkaik Uruk dönemi boyunca bir gök cismi ile
İnanna’nın belirlenmesine yol açtı. Bir küçük kabartma tanrıçayı bir aslanın arkasında dururken
göstermektedir. Aslanın güç ve şiddet özelliğinden dolayı M.Ö. III. Binyıldan itibaren tanrıça ile
özdeşleştirilip onun kutsal hayvanı olduğu düşünüldü. Ayrıntılı bilgi için bkz: Adair, 2008: 30, 58.
73
Kramer, 2002b: 366, Schmökel, 1976: 372.
74
Kramer, 2002a: 187.
75
Kramer, 2002a: 187, Bottero, 2001: 154, 155.
76
Wolkstein, Kramer, 1817: 107–110.
27

Bu şiirlerden birine göre tanrıça İnanna bir eş seçmek üzeredir. Çiftçi,


çoban, balıkçı ve kuş avcısı tanrıça ile evlenmek istemektedir. İnanna’nın
erkek kardeşi ve insanlarla yakın ilişki içerisinde olan ve onları kötülüklerden
koruyan güneş tanrısı Utu, çoban tanrısı ile evlenmesini istemektedir. Ancak
İnanna’nın kendisi Enkimdu ile evlenmek istemektedir. Dumuzi tanrıçanın
neden Enkimdu’yu seçtiğini öğrenmek istese de İnanna’dan yanıt alamaz.
İnanna kendisiyle evlenmek isteyenleri çağırır. Adayların her biri gelirken
İnanna’ya hediyeler sunarlar. Mitosta İnanna seçimini, çoban tanrısı Dumuzi
ile çiftçi tanrısı Enkimdu arasında yapacaktır. Dumuzi, koca olarak kendisini
seçmesini önerir ve Enkimdu’nun sunabileceği her şeye sahip olduğu gibi,
daha fazlasına da sahip olduğunu ileri sürer. Enkimdu, Dumuzi’yi bu
sevdadan vazgeçirmeye çalışır ve kendisine türlü armağanlar vermeyi önerir.
Ama Dumuzi, İnanna’yı alma kararlılığını devam ettirir. Neticede tanrıça eş
olarak çoban tanrısı Dumuzi’yi seçer. Dumuzi sevgilisinin kapısında
beklerken İnanna giyinip süslenerek kapıyı açar. Bundan sonra ise düğün
hazırlıkları başlar77.
Bu evlilik İnanna’nın, kız kardeşi yeraltı tanrıçası Ereškigal’i görmek
için yeraltı dünyasına inmesiyle acı bir şekle dönüşür. Bilinmeyen nedenlerle,
göğün kraliçesi İnanna, kız kardeşi tanrıça Ereškigal’in egemenlik sürdüğü
“dönüşü olmayan ülke”ye inmeye karar verir 78. Ölüler dünyasında
uğrayabileceği herhangi bir kazaya karşı hazırlıklı olmak için İnanna, veziri
Ninšubur’a, üç gün içinde dönmezse kendisi için yas törenleri yapması ve
daha sonra, üç büyük tanrıya, Nippur kentinin tanrısı Enlil’e 79, Enlil

77
Kramer, 2001: 178, Pritchard, 1955: 41, 42. Kutsal evlilik töreni Roma toplumunda da karşımıza
çıkmaktadır. Romalılar ana tanrıça Kybele ile bereket tanrısını törenler düzenleyerek
evlendirmişlerdir. Magna Meter tapınağında tanrıça heykelinin yıkanması için kurulan düzenek
arınma töreninin Roma’daki önemini de göstermektedir. Roller, 2004: 268
78
Mitolojik seyahatte İnanna aslında yatay hareket etmektedir. Metinlerde yer altı dünyasına inerken
yeryüzünde yatay yolculuk yaptığı belirtilen tanrıçanın Sumer şehirlerinde çeşitli tapınakları terk ettiği
ifade edilmektedir. Seyahatte izlenecek yol, bir el yazması Nİ 368 ve CBS 9800’ a göre Uruk,
Badtibira, Zabalam, Adab, Nippur, Kiš ve Akad’dır. Buccellati,İnanna’nın varış yerinin Nergal’in
şehri Kutû olabileceğini İnanna’nın seyahati eğer Akad’ın ötesinde devam ediyorsa, Akad’ın son şehir
olmadığını ve Kutû’nun yönünde yolculuğun devam ettiğini ileri sürmektedir. Penglase, 1997: 20,21.
79
Nippur: Eski Mezopotamya’da Nippur şehri en önemli kült merkezlerinden biriydi. Sumerliler
döneminde şehrin ana tanrısı Enlil idi. Bu şehirde onun için bir tapınak vardı. Diğer tanrıların da
burada toplanıp insanlar ile ilgili kararlar aldıklarına inanılırdı. Bu şehri ele geçiren her kral Enlil için
28

reddederse Ur kentinin Ay Tanrısı Nanna’ya, Nanna da reddederse Eridu


kentindeki bilgelik tanrısı Enki’ye gitmesi ve onun huzurunda ağlayıp
yakarması buyruğunu verir80.

Önlemlerini alan İnanna ölüler diyarına iner ve Ereškigal’in tapınağına


yaklaştığı sırada baş kapıcı ile karşılaşır. Kapıcı onu Ereškigal’in talimatıyla
ölüler diyarının yedi kapısından geçirir. Geçtiği her kapıda giysi ve
takılarından birisi itirazlarına rağmen alınır. Son kapıyı da geçtiğinde üzerinde
hiçbir takısı ve giysisi kalmayan İnanna dönüşü olmayan ülkenin yedi yargıcı
huzurunda diz çöktürülür. İnanna bu yedi yargıcın ona “ölüm bakışları”nı
dikmeleriyle, cesede dönüşür ve bir kazığa asılır. Üç gün üç gece sonunda
İnanna’nın dönmemesi üzerine Ninšuburtanrıları sırasıyla dolaşmaya başlar.
Enlil ve Nanna yardım etmeyi reddederler81. Buna karşın tanrıça, bilgelik
tanrısı Enki tarafından yeniden canlandırılır. Ancak İnanna’nın ölüler
dünyasından çıkması için yerine bir başkasını bırakması gerekmektedir.
Bundan sonra ise mitosta tanrıçanın iki cinle birlikte yerine birini bulması için
diriler dünyasına gidişi anlatılmaktadır82. Cin fikri ilk defa Sumer toplumunda
ortaya çıkmış gibi görünmektedir. Cinler, tanrılara özellikle, sevimsiz işlerinde
yardımcı olan, insan dışı yaratıklardır. Yeryüzüne yerine birini bulmak için
gelen İnanna, tanrıların üzüldüğünü görünce onları kendi yerine ölüler
diyarına göndermeye kıyamaz. Uruk şehrine geldiğinde ise kocasını en iyi
giysiler içinde gören İnanna çok sinirlenerek kocasını yeraltına gönderir 83.
Dumuzi yeraltından kaçmayı başarsa da daha sonra tekrar yakalanarak

kutsal törenler düzenlerdi. Yeni Babil döneminde ise Nippur şehrinde Babillilerin ana tanrısı Marduk
hüküm sürdü. Marduk’un ana tapınağı Ekur idi. Ayrıntılı bilgi için bkz: Bottero, 2001.
80
Kramer, 2001: 158, Penglase, 1997: 14, 15, Pritchard, 1955: 52-57.
81
Kramer, 2001: 158, 159.
82
Hooke, 1995: 22.
83
BM 100046 numaralı tablette Dumuzi’nin ölümü açıklanmaktadır. Çoban tanrısının yer altı
dünyasına inişi dört bölümden oluşur. Birinci bölümde ünlem içeren sorular yer almaktadır. Aslında
burada Dumuzi’nin ölümü sırasında meydana gelen acı olaylar dile getirilmektedir. Köpeğinin acı
çığlıklar atması, eşi İnanna’nın ağlaması, kardeşinin kendini parçalaması ve saçlarını yolmasının
nedenleri sorgulanmaktadır. İkinci bölümde Dumuzi’nin yalnızlığı ve mezarın içine konuluşu
anlatılmaktadır. Üçüncü bölüm ise iki parçadan oluşmaktadır. Birinci kısımda Dumuzi’nin Galla
cinleri tarafından ele geçirilmesi tanımlanmaktadır. Bölümün ikinci parçası, Çoban kralının ölümünün
sebebini anlatır. Dumuzi gišbur tuzağı tarafından hızlıca yakalanır. Buradaki yiyecekler yenilmez, su
içilmez. Dördüncü bölümde ise büyü ve defin ayinleri anlatılmaktadır. Ayrıntılı bilgi için bkz:
Kramer, 1980: 5, 6.
29

hapsedilir. Ancak kardeşi Geštinanna tanrılar meclisinden kardeşi yerine


yarım yıl yeraltında kalmayı isteyerek bu zaman içerisinde Dumuzi’nin
yeryüzüne çıkmasını sağlar84. Bu mitosta anlatılan İnanna’nın yeryüzüne
çıkma çabası son derece dikkat çekici bir olaydır. Çünkü Sumer inancına
göre Kur’a yani bir başka ifade ile ölüler diyarına inen bir kişi asla oradan
çıkamaz. Ancak bu kuralın tek bir şekilde aşılabildiği görülmektedir. Sumer
mitlerine göre bir kişi ancak kendi yerine geçecek birini bulursa Kur’dan
çıkabilmektedir. Mitosta tanrıça İnanna’nın yeryüzünde kendi yerine geçecek
birini ararken tanrılara gitmesi, o kişinin kendine denk biri olması gerektiğini
düşündürmektedir. Tanrı Dumuzi’yi onun rızasını almadan yeraltına
göndermesi tanrılara özgü bir durum da olabilir. Bir başka ifade ile yer altı
dünyasına giden bir insan oradan hiçbir şekilde geri dönemiyor olabilir.
İnanna ile Dumuzi mitosunu bir “ritüel mitosu” olarak sınıflandırmak
yanlış olmaz. Bu mitolojide anlatılanlar, sonraları Sumerliler tarafından insan
neslinin çoğalması, ekinlerin bol ve bereketli olması için kutsal evlilik
ritüellerinin ortaya çıkmasına neden olmuştur85. Sumerliler, Dumuzi’nin yer
altı dünyasına inişini büyük üzüntü ile karşılamışlardı. Çünkü Sumer inancına
göre onun yeraltına inişi ile birlikte tabiat ölmekteydi. Dumuzi’nin yeraltından
çıkıp İnanna ile birleşmesi ise büyük bir sevinçle karşılanmaktaydı. Tanrı ve
tanrıçanın evliliği ile birlikte doğa yeniden hayat buluyordu. Sumerliler bu
günü yeni yılın başlangıcı olarak kabul etmişlerdi. Bu kutsal evlilik daha
sonraki zamanlarda da başa geçen kral ve din kadınlarının başı tarafından
her yıl canlandırılmaya devam edildi86.

84
Kramer, 2002b: 388, 389, Adair, 2008: 42.
85
Littleton, 2005: 449, Adair, 2008: 41, Ökse, 2006: 47.
86
Kramer, 2002b: 389. Dini geleneklere bağlı olarak Sumerliler tarafından oluşturulan kutsal evlilik
töreninin Türk düğün geleneklerinde yansımalarını görmek mümkündür. Anadolu Türk halkı için
evlilik kutsaldır. Evlilik töreni, Eski Anadolu’daki toplumların her dini törenden önce yaptıkları gibi,
İslamiyet’in de bir gereği olarak yıkanarak arınma işlemiyle başlar. Daha sonra gelin ve damat
süslenir. Kurban-sunu ve geçit töreninin ardından, kutsal birleşimin bir tiyatro oyunu gibi
canlandırılması ile devam eder ve bu birleşimin doğuracağı bereketin kutlandığı, toplu yenilen bir
yemeği de içeren, müzik eşliğinde eğlenilen bir törenle sona erer. Düğünde gelini ağlatma geleneği
vardır. Gelinin gözyaşlarının bereketi getireceğine inanılmaktadır. Gelinin gözyaşlarının bereketle
olan ilişkisi, ölüp yeniden dirilmeleriyle mevsimsel döngüyü simgeleyen Dumuzi, Tammuz, Adonis,
Attis ve Dionysos için dökülen gözyaşlarını hatırlatır. Bu tanrılar için tutulan yas ve dökülen
gözyaşından sonra tanrılar dirilir ve bereket tanrıçalarıyla evlendirilirlerdi. Böylece kıtlık sona erer,
30

Sumerliler Yeni Yıl Bayramı’na á-ki-ti adını veriyorlardı. Bu kutlamalar


Sumer-Akad sentezi içinde de yer aldı. Sumer medeniyetinin temel
kavramlarını alarak sahiplenen Sami kavimlerinin ardından bölgeye gelen
kavimler Mezopotamya’da kutlanan bu Yeni Yıl Bayramı’nı benimseyip
kutladılar87. Bununla birlikte Mezopotamya’da Sumerlilerden önce yaşayan
toplumlar vardı ve bu toplumlar da baharın gelişini kutlamışlardı. Zira
arkeolojik bulgular insanoğlunun tarih öncesi dönemlerde de törenler
düzenlediklerini kanıtlamaktadır. Bolluk ve bereketi getirdiğine inanılan bu
kutsal evlilik töreni, ilk kez Sumerlilerde M.Ö. 3000’lerden daha önce
gerçekleştirilmiş ve Sumerlilerden sonra Mezopotamya’da varlığını
gördüğümüz kavimler tarafından yaklaşık 2000 yıl boyunca her yıl
tapınaklarda sembolik olarak yeniden canlandırılmıştır. Sumer şair ve
müzisyenleri bu törenlerde çiftlerin birbirlerine söyleyecekleri sevgi ve aşk
dolu sözleri yazıp, müzik eşliğinde çalıp söylemişlerdir88.

Tapınağın içerisinde yapılan törenlerde tanrıların heykelleri gibi;


tapınaktaki din görevlileri ve krallar da yıkanır, yağlanır, giyinir, süslenirdi.
Kral tacını takar ve tören tanrının huzurunda başlardı. Dahası Yeni Yıl töreni
boyunca metinler okunurdu. Tapınaklar, sosyal düzen, şehirler, kozmosun
kuruluşu89 ve yaratılış bir baş tanrı tarafından yönetilen dünyevi bir savaş
dramatik bir şekilde tasvir edilirdi. Kutsal evlilik töreni de bu zamanda

bereket dolu ilkbahar yeniden geri gelir, bu durum büyük bir coşkuyla kutlanırdı. Bu nedenle
bereketin, özellikle gelinin gözyaşlarından beklenmesi, tarihin derinliklerinde gizli olan kutsal evlilik
törenlerinden izler taşımaktadır. Ayrıntılı bilgi için bkz: Çetin, 2008.
87
Güngör, 2004: 43, 44.
88
Lerner, 1986: 239. Mabetlerde mihrap kısmı, kutsal yemek yenilen ve dini resim bulunan en kutsal
bölüm "Zella" denilen küçük oda ve ekseriya sembolik İlah Düğünü Törenleri'nin temsil edildiği
sahne kısmı, geniş bölümde dikdörtgen veya T biçimindeki avlunun baş kısmında bulunur. Bunun
sağını ve solunu ise, din adamlarının ikametgâhları, depolar ve idare odaları çevreler. Bkz: Schmökel,
1976.
89
Kozmos: Sözcük olarak bezeme, süsleme donatma anlamına gelen kelimenin kökü dikkate
alındığında “dirlik ve düzen içinde bir evren” anlamına gelen Yunanca bir kelimedir. Evren ya da
kâinat, uzayda bulunan tüm madde ve enerji biçimlerini içeren bütünün adıdır. Kozmos, kaosun yani
düzensizliğin, kargaşanın tam tersidir.
31

yapılırdı. Tanrıçanın giyimi Enki tarafından Nisaba’nın kutsanmasında tasvir


edilirdi90.

III. Ur sülalesi döneminde (M.Ö 2112- 2004) Šulgi’nin uzun krallığının


ilk zamanlarında, yeniden inşa edilen İnanna tapınağının kült takviminde
altıncı ay özel bir yer tutmaktadır. Daha sonraki dönemlerde bu bir
Mezopotamya geleneğine dönüştürülmüş ve yılın altıncı ayı ile İnanna
özdeşleştirilmiştir. III. Ur döneminde inşa edilen tapınağın arşiv belgelerinden
altıncı ay ile ilgili bir festival ve ayın ilk günlerinde İnanna’nın, Enlil ile Sin’i91
ziyaretlerinden bahsedilmektedir. Nippur’da yılın altıncı ayı Erken Hanedanlık
Döneminde “ Kin-İnanna” olarak adlandırılır. W. Sallaberger altıncı ayda
Çile Nehri Ilurugu’da arıtma ile festivali ilişkilendirerek daha sonraki
gelenekler ile birleştiğini belirtti. İnanna, PDT 1645’de Çile Nehri Tanrısı
Ilurugu ile özdeşleştirilir. Bu sebeple Nippur’da İnanna’nın festivalinde,
Ilurugu “İnanna’nın Kehanet Festivali’nin ismi için bir anlam oluşturdu 92. Bu
kutsal törenle ilgili ilk betimlemeleri M.Ö. III. Binyılın sonunda Ur kralı
Šulgi’den itibaren bir araya getirilen bir ilahiden öğrenmekteyiz. Kral Šulgi’nin
babası Ur-Nammu’dan itibaren Sumer ve Akad’ın her kralı tanrıçanın eşi
olmakla övünmüşlerdir. Tanrıçaya söylenmiş bir ilahiden Šulgi’den yüzyıl
sonra krallık yapan İddin-Dagan’ın da Dumuzi’yi temsil ederek kutsal evlilik
âyinini kutladığını öğrenmekteyiz93.

90
Lundquist, 1994: 91, 92. İnanna ve Dumuzi’nin ilişkisi bazı Grek mitlerinde de görülmektedir.
Tanrıçanın çeşitli şehirlerin kralları ile evliliğini içeren pek çok metin bulunmaktadır. Sumer
metinlerinde ifade edildiği gibi Grek metinlerinde de tanrıça evlilik öncesinde yıkanmakta, kendini
yağlamakta ve gücün giysilerini giyerek ayrıntılı bir şekilde evliliğe hazırlanmaktadır. Greklerin
tanrılar arasındaki romantik ilişkiye odaklı pek çok şiiri bulunmaktadır. Bir şiirde SRT 31’de İnanna
ve Dumuzi örneğini temel alan 26. ve 30. satırlarda tanrıçanın aşkının bir sonucu olarak Dumuzi’nin
ölümü tasvir edilmektedir. Tanrıçanın yıkanmasının ve giyinmesinin motifi başka bir Grek
kaynağında da bulunmuştur. Athena’nın heykeli, görünüşte çıplak bir durumdadır. Heykel tören alayı
tarafından deniz suyuna daldırılıp yıkanmaktadır. Daha sonra tanrıça tören alayı ile birlikte tapınağa
dönmekte ve tanrıçaya yeni elbiseler giydirilmektedir. Penglase, 1997: 40, 79.
91
Sin: Geleneksel olarak İnanna’nın babasıydı. Ay tanrısı olan Sin, III. Ur Hanedanlığı altında seçkin
bir politik konumdaydı.
92
Zettler, Sallaberger, 2011: 1, 2.
93
Kramer, 2002b: 374, 376.
32

III. Ur dönemine ait İnanna tapınağının inşaatında yapılan çalışmalar


neticesinde IV. seviyede tapınağın gelirleri ve erzak kayıtları bulundu. Bu
kayıtlar İnanna’nın, Enlil’in ve Sin’in tapınaklarını ziyaret tarihlerini ve tapınak
için yapılan harcamaların miktarını vermektedir. 4NT 197 numaralı metin
İnanna festivali için sunumları ve öküz, koyun, keçi, kokulu yağ, susam yağı,
peynir, kuru üzüm, unun harcamalarını; 6 NT 854 numaralı metin tanrıların
tapınağa gitmelerini içeren çeşitli aktiviteler ile tapınağa teslim edilen keçileri
ve tanrıların Sin’e gitmelerini; 6 NT 887 numaralı metin tapınağın baş
yöneticisi Lugal-engardu’nun oğlu Lu-balasaga tarafından öğütülmemiş tahıl
ve tahıla ödenen miktar ile İnanna’nın tapınağı ve Tanrı Sin’i ziyaretini
kaydeder94. Metinlerin iki farklı grubu, yılın altıncı ayında yapılan kurban
sunumları hakkında bilgi vermektedir. Akad dönemine ait arkaik belgeler ayın
tek günleri için verilen kurbanları belgelemektedir. Bununla birlikte k i - a n ( -
n a ) “ yüksek yer ” yazı başlığı altında kurbanları kaydeden idari belgeler de
bulunmaktadır.

Arkaik dönem metinleri aşağıdaki gibi gruplandırılabilir:

1-Bahçede verilen kurban ile ilgili metinler

2-İnanna’nın festivali için verilen kurban ile ilgili metinler

3-İnanna için hediye edilen kurban ile ilgili metinler

4-Bütün tanrılar için verilen kurban ile ilgili metinler

Yirmi metin bahçede verilen kurbanlar hakkında bilgi edinmemizi


sağlamaktadır. 6 NT 80 ve 6 NT 147 numaralı metinler tüm harcamaların
amacını içermektedir. Ancak bu iki metinde bütün kurbanlar tanımlanmaz.
Sekiz maddelik bir listeden oluşan birinci metin bir koyun, hurma, balık, kuş
türleri, un çeşitlerinden bahsetmektedir. Burada İnanna için verilen kurbanlar
özetlenmektedir. Her iki bölüm 6 NT 88+789’da sunulur. Bu kurbanları takip
eden bahçede verilen kurbanlar ve tanrıların isimleri sıralanmaktadır. Sin,

94
Zettler, Sallaberger, 2011: 3.
33

Dingirmah, Ninurta, Nin-Nibru, Enki, tanrıların listesi 6 NT 133 ve 6 NT 940+


1071 numaralı metinlerde verilmektedir. Metinler kaydedilen bazı gıda
maddelerinin Enlil’e gönderildiğini gösterir. İnanna’ya ikram edilenler ile
birlikte diğer tanrılara bir çuval balık verildiği kaydedilmektedir. Listelenen
kurbanlar muhtemelen Šulgi’nin krallığının sonunda belirlendi.6 NT 89 ve 6
NT 150 numaralı metinler İnanna’nın festivalinin ilk sunusunun indeksine
sahiptir. 6 NT 175 numaralı metin kırık olmasına rağmen muhtemelen aynı
listeyi içermektedir. Listelenen kurbanlar üç bölümden oluşur. Enlil için çeşitli
tahıllar ve kuşları içeren unsurlar; İnanna için bir koyun, un; Ninurta ve Šulgi
için kuşlar ve un kurban olarak sunulmuştur. Enlil için kurbanların listesi 6 NT
150’de kısmen belirtilmiştir. 6 NT 87 ve 6 NT 618 numaralı metinler İnanna
için sunulan hediyelerin listesini verir. 6 NT 106, 6 NT 791, 6 NT 794’te
muhtemelen aynı listeye sahiptir. 6 NT 651 numaralı metin ise tüm tanrılar
için verilen kurbanların indeksini içermektedir ve belge, tapınak için sunulan
kurbanlar, İnanna için belirlenen öğeler ve on dokuz tanrı için bir koyun olmak
üzere üç büyük bölümden oluşur. III Ur Hanedanlığı döneminde kurbanlar
kraliyet tarafından belgelere dayandırılmıştır. Bu durum bazen anıtsal
yazıtlarda da görülmektedir. Šulgi’nin 28–30, Amar Suena’nın 8, Šu-Suen’in
7–8. yıllarında oluşturulan pek çok arkaik metin İnanna’nın festivalinin bu
dönemlerde yeniden düzenlendiğini ve kraliyet bağışlarının yeniden
belirlendiğini göstermektedir. 6 NT 887 numaralı metinde ayın 5. günü
tanrıların Enlil’in tapınağına gittiğini, 6 NT 406 numaralı metin 7. günü
tanrıların Sin’in tapınağına gittiğini, 6 NT 826 numaralı metin 8. gün Sin’in bir
tapınağında bir yemekten, 6 NT 598 ve 6 NT 254, 12. gün verilen
kurbanlardan bahsetmektedir95.

Kutsal evlilik âyini her ne kadar yukarıda izah ettiğimiz şekilde


gerçekleşse de III. Ur Kralı Šulgi döneminde ve kutsal evliliği konu alan bir
şiirin başlangıcında küçük bir farklılık göstermektedir. Şiirde Dumuzi’yi temsil
eden Šulgi’nin nehir yoluyla Uruk’a geldiği ifade edilmektedir. Bunun sebebi
ebetteki kralın Ur şehrinde ikamet etmesinden kaynaklanmaktadır. Şiirde Ur

95
Ayrıntılı bilgi için bkz: Zettler, Sallaberger, 2011.
34

şehrinden bir tekne ile Uruk’a gelip Kullab iskelesinde demir atan Šulgi’nin
düğün hediyesi olarak getirdiği yabani boğalar, çeşitli cinsten keçiler ile
birlikte Eanna Tapınağı’na geldiği ve güzel kıyafetler giyip, kokular sürerek
İnanna’nın karşısına çıktığı ifade edilmektedir 96. Bu ifadeden de anlaşıldığı
üzere yeryüzündeki bütün dinlerde olduğu gibi Sumerlilerde de ibadetleri
yerine getirebilmek için bir takım şartlar bulunmaktaydı. Bunlar muayyen
takdisler, dini temizlik, yıkanma, yağ sürme, günahlar için kurban kesme,
oruç tutma ve kutsal elbiseleri giyme gibi bir takım kurallardan
oluşmaktaydı97.
Günümüzde Müslümanlar da her yıl Hicri Ramazan ayında oruç
tutmaktadır. İslam inancına göre Oruç vücuda şifa verir, güç ve kudret
kazandırır. Nefsin ıslah edilmesinde çok büyük bir rolü vardır. Orucun manevi
yararlarının yanı sıra, tıbbı faylarının olduğu da kanıtlanmıştır. “Oruç tutun ki
sağlam ve sıhhatli olasınız” hadisi şerifi bu durumu en iyi şekilde
açıklamaktadır. İnancımıza göre, Oruç aynı zamanda takva ve sakınma
ruhunun oluşmasında ve güçlenmesinde önemli rol oynar. Müslümanlara
göre, Takva insanoğlunun Allah’tan korkarak günahtan sakınmasını sağlar.
Bunun doğal bir sonucu olarak da oruç tutan insan kötülüklerden de uzak
durur. Yani aslında oruç toplumda huzurun sağlanmasında da büyük oranda
etkilidir. Bu ibadet İslamiyet’ten önce gelmiş olan semavi dinlerde de
mevcuttur. Oruç aynı zamanda Allah’a şükürdür. Eskiçağ toplumlarında da
insanlar tanrılara şükretmek için oruç tutmuşlardır.
Kutsal evliliğin yılın hangi ayında gerçekleştiği konusuna gelince ritüel
metinlerinden Mezopotamya’nın yakıcı sıcağı altında sararan yeşilliklerle
birlikte Temmuz ayında öldüğü ve altı ay yeraltında kaldığı farzedilen
Dumuzi’nin bugünkü takvimde 15 Aralık- 15 Ocak tarihlerine tekabül eden
Ṭebētu ayında dirilmesi gerekmektedir98. Yazılı belgelerden öğrendiğimiz
kadarı ile altıncı ayın dördüncü günü çeşitli takılar İnanna’nın heykeline
konulması için bir kuyumcuya verilirdi. Ayın üçüncü, beşinci ve yedinci

96
Çağırgan, 1990: 1.
97
Schmökel, 1976: 372.
98
Çağırgan, 1990: 4.
35

gününde İnanna, Sin ve Enlil’i ziyaret etmektedir. Bu yolculuk büyük ihtimal


ile Nippur’da yedinci günde düzenlenen aylık festivalin töreniyle bağlantılıdır.
Muhtemelen İnanna’nın festivali döneminde, İnanna bu aylık törende yer
alıyordu. Puzriš-Dagan ve Nippur’da bilinen kaynaklar İnanna’nın festivalinin
ana töreninin dolunayda yapıldığını doğrular. Kayıtlara göre Nippur’da
İnanna’nın tapınağında festival altıncı ayın on ikisinden yirmi yedisine 15 gün
sürüyordu. Ayın yedinci gününde, İnanna, Enlil ve babası Sin’i ziyaretinden
sonra tapınağına geri gelirdi. Bahçede bir dizi ritüel yapıldıktan sonra tanrıça
yılın geri kalanını geçirdiği küçük odaya konulurdu. İnanna’nın festivali
sadece dini bir tören değildir. Aynı zamanda büyük bir sosyal ve ekonomik
etkinliktir99.
Çin kaynaklarından Hun Türklerinin 21 Martta bahar şenlikleri
yaptıklarını öğrenmekteyiz. Bu kutlamalar Hunlar’dan sonra Uygur ve
Göktürklerde de görülmektedir100. Kaynaklardaki bilgilerden, Eski Türklerde
mevsimlik âyinlerin, hem dinî hem de resmî bir özelliğe sahip olduğu
anlaşılmaktadır. Kaynaklar bu âyinlerin nasıl yapıldığı konusunda ayrıntı
vermese de kurban sunmayı törenlerin en belirgin özelliği olarak her zaman
zikretmektedir. Tüm toplumlarda olduğu gibi eski Türk boylarında da belirli
koşul, yer ve zamanlarda doğaüstü güçlere kanlı ve kansız olmak üzere
kurbanlar sunulmuştur. Deve, koyun, keçi cinsinden hayvanlar kesen Türkler
için kurbanların en önemlisi at idi ve kurban sunulmadan törenlere
başlanmazdı. Kansız kurbanlar ise, kımız, bulgur, süt, yağ, rakı, şarap vb.
çeşitli yiyecek ve içecek maddelerinin belirli bir yere bırakılması veya
saçılması ile gerçekleştirilirdi101. Türkler bayramların ruhuna ve havasına

99
Zettler, Sallaberger, 2011: 23–25.
100
Unat, 2004: 22. Dünyanın Kuzey yarımküresinde bahar Mart ayı ile birlikte gelmektedir. Ancak
baharın gelişini yeryüzü şekilleri etkilemektedir. Bu sebeple Kuzey yarımkürede yaşayan toplumlar 21
Mart olarak bilinen bahar bayramını birkaç gün ara ile kutlamaktadırlar. Çünkü güney kesimde olan
yerlere göre kuzey daha soğuktur ve bahar biraz daha geç etkisini göstermektedir. Toplumların
kullanmış oldukları Ay takvimi ile Güneş takvimi arasındaki farklılıklar da bu tarihlerin değişmesine
neden olmaktadır.
101
Bu tür uygulamalar günümüzde de düğün âdetleri içerisinde, gelinin oğlan evine geldiği sırada başı
üzerinden atılan bozuk para, leblebi, üzüm gibi nesnelerin saçılması şeklinde devam etmektedir.
Kurbanların temelinde tanrıların gazabından kurtulmak ve lütfunu kazanmak yatmaktadır. Bununla
birlikte kaza ve belalardan kurtulmak, bir dileğin gerçekleşmesi ve ölüler için de kurban
sunulmaktadır. Bekki, 2004: 12, 13.
36

göre giyinmekteydiler. Özellikle kıyafetlerinde kırmızı, yeşil ve sarı renkler


hâkimdi. Bayram yerleri ışıklar ve çiçeklerle süslenmekteydi. Bu çiçekler
karın altından çıkan ve baharın müjdecisi olan Kardelen çiçekleriydi 102.
Türk dünyasında hemen her yerinde kutlanan bahar bayramının esas
anlamı Türk mitolojisinde ölüp dirilen doğanın simgesi olmasıdır. Nevruz
Türklerde toplumu denetleme ve koruma inancıyla da doğrudan doğruya
bağlantılıdır. Tabiatın yeniden canlanması, otların yeşermesi, doğanın
uyanışı olarak nitelendirildiği için hayvan besleyen bir toplum olan Türkler için
baharın gelişi çok önemlidir. Türklerin yerleşik hayata geçmeleriyle birlikte
Yeni Gün Bayramı103 tarla işlerinin başlamasına göre düzenlenmiştir104.
Yeni Yıl Bayramı daha sonraki dönemde İran’a da geçmiştir. Ancak
Nevruz’dan bahseden İran kaynakları oldukça geç dönemlere aittir. Bu
nedenle Nevruz’un İran kökenli bir bayram olduğu söylenemez. Fars dilinde
“Novruz” olarak kabul edilen “Yeni Yıl Bayramı” günümüzde de
kutlanmaktadır105. Türkler tarafından Yeni Gün Bayramı için Nevruz
kelimesinin kullanılması çok daha geç dönemlerde tahminen ortaçağdan
itibaren kullanılmaya başlanmıştır. Bu sürecin oluşumunda gerek İslami
gerekse İslam öncesi dönemde İran kültürünün çeşitli Türk boyları ile
etkileşim içerisinde olması önemli rol oynamış olmalıdır106.
Antik dönemde Hieropolis’te verimlilik tanrıçası ( Tar’ata ya da İštar-
Venüs) adına genellikle Nisan ayında çeşitli hayvanlar yakılarak (özellikle
koyun ya da keçi) törenler düzenlenirdi. Diğer yandan Eski Roma’da Nisan
ayı tanrıça Venüs’ün kutsal ayı olup bu ayda çeşitli kurbanlar eşliğinde
törenler yapılırdı. Pek çok Ortadoğu toplumunda olduğu gibi İbraniler de bu
tür törenler yapmaktaydı. Günümüz Yahudileri için Nisan yılın ilk ayı olarak

102
Koca, 2004: 31.
103
Türk dünyasında bahar bayramının bugüne kadar farklı isimlerle kutlandığı bilinmektedir.
“Nevruz, Navruz, Novruz, Sultan-ı Nevruz, Sultan-ı Nawrız, Navrez, Nevris, Naorus, Novroz, Nawrıs
Oyıx, Nevruz Norus, Arap Küni, Ulusun Ulu Günü, Ulu Kün, Ulustın Ulu, Ergenekon, Bozkurt,
Çağan, Altay Ködürgeni, Yeni Gün, Mart Dokuzu, Bahar Bayramı, Yörük Bayramı, Babu Marta,
Kürklü Marta, İlkyaz Yortusu, Mereke, Meyram, Mevris Yengi Kün, Nartukan, Nartavan gibi…” bu
isimlerden bazılarıdır. Onarlı, 2003: 69.
104
Bayat, 2008: 140–143, Çay, 1990: 5, Karaköse, 2008: 175.
105
Elibeyzade, 1996: 149, Alım, 2009: 233.
106
Gündüz, 2000: 10.
37

kabul edilmekte, Yeni Yıl Bayramı ise yedinci ayın ilk günü kutlanmaktadır.
İsrail oğullarının Mısır’ın esaretinden kurtulmalarından sonra kutladıkları
Mayasız Ekmek Bayramı olarak da adlandırılan Pesah Bayramı’nın daha
önce Filistin’deki Kenanilerce kutlanan tarımsal bir bayram olduğu
bilinmektedir. Bu bayram arpa hasadı zamanında yapılırdı ve yedi gün
sürerdi. Çiftçiler bu bayramda tapınağa giderek mayasız ekmek yerlerdi.
Çeşitli törenler eşliğinde kurbanlar da sunulurdu. Hristiyanların Easter
(Paskalya) bayramı yine baharın gelişi ile ilgilidir107.
Hristiyanlar tarafından İsa’nın yeryüzüne indiği düşüncesiyle her yıl
kutlanan gün, halkımız arasında da Hızır ile İlyas Peygamberin bir araya
geldiği gün olarak düşünülmektedir. Bu sebeple kutlanan Hıdırellez şenlikleri
kutsal evlenme töreninin bir uzantısı olarak da yorumlanmaktadır108.
Bayramların ortaya çıkma nedenleri farklı olsa da zamanla dini bir
mahiyet kazanmıştır. Nevruz Bayramı da İslamiyet’ten sonra bir takım dini
motiflerle ilişkilendirilmiştir. Dünyanın ve evrenin Nevruz’da yaratıldığı
yıldızların burçlarına bu gün dağıtıldığı, Türklerin Ergenekon’dan109
Nevruz’da çıktığı ve Nuh Peygamberin tufandan sonra o gün karaya ayak
bastığına inanılmaktadır110.

107
Ay yılı ile güneş yılı uyumlaştırılarak oluşturulan Yahudi takviminde Nisan ayı Gregoryan
takvimine göre Mart-Nisan aylarına tekabül etmektedir. Ay takvimine göre ilk ay olan Nisan ayı her
yıl farklılık göstereceği için her üç ya da iki yılda bir 12 aydan oluşan takvime 13. bir ay daha
eklenmiştir. Böylece Nisan ayının güneş takvimine göre Mart-Nisan aylarına tekabül etmesi
sağlanmıştır. Gündüz, 2000: 4.
108
Çay, 1990: 16. Hıdırellez: Türklerin kış mevsiminin sona erip baharın başlangıcı olarak tabiatın
önemli bir geçiş dönemini bir dizi törenle kutladıkları güne İslâmî inançlarla birleştirdikten sonra
verdikleri isimdir.
109
“Ergenekon destanına göre; Türkler düşman saldırılarına maruz kalmış ve hepsi kılıçtan
geçirilmiştir. Göktürk Hanı İl-Han’ın oğlu Kıyan ile yeğeni Tukus bu düşman istilâsından aileleri ile
birlikte kurtulmayı başararak kaçmışlardır. Bereketli bir bölgeye gelip yerleşmişler ve burada
çoğalmışlardır. Bu verimli yere Ergenekon adını vermişlerdir. Ergenekon’da 400 yıl kaldıktan sonra
bu bölge kendilerine artık yetmez olmuş ve buradan dışarı çıkmak, yeni yerler aramak ihtiyacını
duymuşlardır. Demir madeni yüklü olan dağın demir cevherini eriterek Ergenekon’dan çıkmayı
başarmışlardır. O günden beri bu günü Türkler bayram sayarlar. Bir parça demiri ateşe salıp
kızdırırlar. Önce kağan bir kıskaçla tutup örse koyar, çekiçle döver. Ondan sonra beyler de aynı şeyi
tekrarlarlar. Bunu mukaddes bilirler ve böylece şükretmiş olurlar. Bu bakımdan 21 Mart, nasıl tabiatın
kıştan kurtulduğu günün başlangıcı ise, Türklerin istiklâllerini ilân ettikleri gün olarak da kabul
edilmiştir ve bayram olarak kutlanmaktadır. Türk tarihinde bu iki gelişmenin tarihi 21 Mart gününe
tekabül ettiği için bu çifte bayram Nevruz Bayramı olarak kutlanmaktadır”. Ayrıntılı bilgi için bkz:
Onarlı, 2003.
110
Alım, 2009: 232.
38

Yeni Gün Bayramı ile ilgili ilk bilgiler genellikle XI. Yüzyıl metinlerinde
görülmektedir. Firdevsi’nin “Şahname” isimli eseri ve önceki dönemlere ait
İran metinlerinde Yeni Gün Bayram’ı ile ilgili bilgi bulunmaması bu bayramın
İran’dan Türklere geçtiği tezini de çürütmektedir. XI. Yüzyılda yaşamış olan
Kaşgarlı Mahmut’un “Divan-ı Lügat-it Türk” isimli eserinde ve yine aynı
yüzyılın Fars asıllı devlet adamlarından Nizamülmülk’ün “Siyasetname”sinde
Nevroz’dan bir Türk bayramı olarak bahsetmesi de oldukça anlamlı olmakla
birlikte bu bayramın İran asıllı olmadığını da kanıtlar niteliktedir.
Türk boylarının hemen hemen tamamında Nevruz için her şeyden
önce geniş çaplı bir ev temizliği yapılmaktadır. Bayram günü güzel kıyafetler
giyilmektedir. Daha sonra yaşlılar, hastalar ve mezarlıklar ziyaret edilip kırlara
gezmeye çıkılmakta ve birlikte yenilip içilmektedir. Nevruz’da kurbanlar
kesilmekte ve Nevruz’dan birkaç gün önce bir kaba buğday ekilerek
yeşermesi sağlanmaktadır. Zira çillenmiş buğdaydan uğut denilen tatlı yapılıp
dağıtılacaktır111.

Nevruz inanışında su ve ateşin büyük önemi vardır. Türk milleti için su


ve ateş arınmayı, kötülüklerden kurtulmayı, yenilenmeyi, simgelemektedir.
Ateşe sığınış ve kurbanlar verme eskiçağlardan bu güne tüm Türklerde
görülen bir özelliktir. Ateş yakılıp üstünden atlama geleneğinin Zerdüştlüğe
mal edilmesi tamamen yanlış olup kültürümüzü İran’a bağlama çabasından
başka bir şey değildir112. Türklerin Ergenekon’dan çıkış günü olan 21 Mart
kurtuluş bayramı olarak kutlanmaktadır. On iki hayvanlı Eski Türk
takviminde113 gece ile gündüzün eşit olduğu 21 Mart günü yılbaşı olarak
kabul edilip şenlikler yapılmaktaydı. Yine kışın sona erip baharın geldiği bu
gün bahar bayramı olarak kutlanmaktaydı114. Selçuklular döneminde Vezir
Nizamülmülk tarafından hazırlanıp Sultan Melikşah’a sunulan Takvim-i Celali
veya Takvim-i Sultani diye bilinen takvimde 21 Mart’ın yılbaşı olması da yine

111
Boyraz, 2002: 291.
112
Bayat, 2008: 145.
113
Ayrıntılı bilgi için bkz: Durmuş, 2004: 1–13.
114
Unat, 2004: 22.
39

bu geleneğin devamını göstermektedir115. İslamiyet’in kabulünden sonra


Türkler ateşi Hızır Aleyhisselam ile suyu da İlyas Aleyhisselam ile
özdeşleştirmişlerdir. Hızır Nebi’yi karşılama ritüeli bu şekilde ortaya çıkmıştır.
Hıdırellez bayramında bugün gördüğümüz dileklerin bir kâğıda yazılıp suya
atılması halinde gerçekleşeceğine inanılması, bugünün muhakkak su
kenarına gidilerek kutlanması su kültü ile alakalıdır. Milattan önceki
dönemlerde Türk düşüncesinde ortaya çıkan ilkbahar bayramı Nevruz,
komşu halkların kültürüne de etki etmiştir116. Hızır ve İlyas ismi Yunanca
Eliyas, İbranice Eliyah, İlya ve Elisha, Süryanice İlya ile özdeştir. Bu bayram
Hristiyan dünyasında “Hagia Yorgi” günü olarak kutlanmaktadır. Hristiyan
âleminde ilk dolunaydan sonraki Pazar günü kutlanan Paskalya Bayramı ile
Yezidilerin İsa Bayramı da baharın yeniden canlanmasını simgelemektedir.
Kitab-ı Mukaddes’te Nuh Tufanı’nın sonlarına doğru yapılan aşurenin
yenmesinden sonra geminin karaya oturması anlatılmaktadır. Bu kapsamda
aşure ölümden sonra yeniden dirilişi ifade etmektedir. Tüm bunlar Eski Ön
Asya geleneğinin günümüze yansımalarıdır117.
İnsanoğlu eskiçağlardan bugüne gelecekte olacak olayları merak
etmiştir. Bu nedenle pek çok kehanet ve fal türü ortaya çıkmıştır. Astrologlar,
günlerin insana neler getireceği konusunda kehanetlerde bulunmaya
çalışmışlardır. Kehaneti Rumî, Hicrî ve Miladî takvimlere göre ayrı ayrı
yapmışlardır. Astrologlar Nevruzu yılbaşı olarak kabul eden Türkler için de bir
yılın nasıl geçeceğine dair kehanetlerde bulunmuşlardır. Böylece bir yıl
içerisinde meydana gelecek bolluk, kıtlık, hastalık, sağlık, yöneticilerin
davranışları, savaş ve barış gibi olaylar hakkında insanlara baktıkları falların
sonuçlarını bildirmişlerdir. Ayrıca Nevruz günü her sene farklı bir güne denk
geldiği ve her gün ayrı bir gezegeni temsil ettiği için gelecek yılla ilgili
söylenen kehanetler de değişmektedir118.

115
Karaköse, 2008: 172, Durmuş, 2004: 6.
116
Bayat, 2008: 146,147.
117
Ökse, 2006: 55.
118
Boyraz, 2002: 292.
40

Mezopotamya’da kutlamalar yeni yılın başlangıcında yani Mart ayında


başlardı. Kralın ve tüm halkın katıldığı ilk on ya da on iki günde zirveye
ulaşırdı. Diğer bayramlar farklı oranlardaki kutlamalarla sonraki aylarda
gerçekleştirilirdi119. Sumerliler yeni yılın başındaki ay ve günü çok dakik
olarak hesaplarlardı. Yeni yılın ilk günü 1 Mayıs gece ve günün eşit olduğu
yaz günü idi. Bu ideal takvim elbette daimi olarak değişirdi. Sumerliler
tarafından kutlanan bütün bayramların bir yapılış tarihi ve sebebi vardı. Şimdi
bizim kutladığımız Nevruz Bayramı, “Yeni Yıl”, “Yeni Gün”, “Yazın İlk Günü”,
“Bahar Bayramı” şeklinde icra edilirdi. Gilgameš destanında bu bayramın
kutlandığı belirtilmektedir. Destandan öğrendiğimiz kadarıyla yeni yılda öküz,
koyun kesilir, halka bol miktarda içki, meyve şırası, şerbet vb. verilirdi120.
Kurban bayramının ortaya çıkışı ise Nuh tufanı ile bağlantılıdır. Ubar
Tutun’un oğlu Dede âlemi tufandan kurtaran tanrılara kurban sunarak
şükretmiştir. Bu dönemden itibaren tanrılara kurban verme âdeti daha sonraki
dönemlerde yaşayan toplumlarda da görülmektedir. Bugün bile şark
halklarının kutsal bayramı olarak kutlanmaya devam edilmektedir121.
Sumer mitolojisi doğaüstü olaylarla ve kahramanlarıyla toplumu
yansıtır. Olaylar ve kahramanlara giydirilen giysi gerçek hayattan izler
taşımaktadır. İlk kez Sumerlilerde kahramanlık öyküleri şiirsel bir biçimde
müzik eşliğinde anlatılmış ve yeni kuşak ise bunları müzikle birlikte
öğrenmiştir. Öyküler Sumerlilerden sonra Mezopotamya’da hüküm sürmüş
olan Sami kavimlerinde de tekrarlanmıştır. Güney Mezopotamya bölgesine
gelen Sami kökenli topluluklar, Sumer kültürünü özümsemişler ve kendi
kültür unsurlarını da ilave ederek bu kültürün sonraki toplumlara aktarılmasını
sağlamışlardır. Resmi devlet işlerinde ve dini âyinlerinde Sumerce’yi kullanan
Akadlılar da geleneksel kültürün devamlılığına katkıda bulunmuşlardır 122.
Sumer panteonunun, Babilliler ve Asurlular tarafından benimsenen
tanrılarının birçoğu, Sami adlar altında görünürler. Bununla birlikte, tapınak
adlarının ve ritüel terimlerinin birçoğu Sumerce’dir. Sumerce’nin tamamen
119
Bottero, 2003a: 252.
120
Elibeyzade, 1996: 149.
121
Elibeyzade, 1996: 151, 152.
122
Köroğlu, 2010: 75.
41

kullanılmadığı ve sonraki tarihlerde dini eylemlerin dili olarak kalan Sumer


mitoslarının Akadca biçimleri, hem Sami egemenliğinin siyasal koşullarda
yarattığı değişiklikleri, hem de Samilerin farklı düşünüş biçimlerini
yansıtmaktadır123.
Sumerlilerin kutsal evlenme törenlerinde okunan şiirleri çözüldükçe
bunların Tevrat’taki şiirlere çok benzediği tespit edilmiştir. Bu izler daha
sonraki dönemlerde Ugarit, Kenan, Fenike, Yunan efsanelerinde de
görülmektedir. Tevrat üzerinde çalışan bilginler Tevrat’ta “Süleyman’ın
Şarkılar Şarkısı” bölümünde yer alan din ve tarih ile ilgisi olmayan şiirlere bir
türlü açıklık getirememişlerdir. Bir efsaneye göre, tanrı ve tanrıçanın
Süleyman’ın mabedinde birleşmesi sonucunda ülkeye huzur ve refahın
geleceği ifade edilmektedir. Bu geleneğin Sumer’de görülen kutsal evlenme
töreninin bir devamı olduğu düşünülmektedir. Süleyman’ın mabedi
yıkılıncaya kadar da kutsal evlenme törenleri yapılmıştır. XIX. yüzyılda ise
törenlerde söylenen şiirlerin Filistin halkı tarafından düğünlerinde şarkı olarak
söylendiği ileri sürülmüştür124. Bu töreni, ilk göçebe Yahudiler komşuları
Kenanlardan, Kenanlar ise Sumerlilerin Dumuzi-İnanna kültünün bir
uyarlaması olan Sami Akadlıların Tammuz-İštar kültünden almışlardır125.
Sumer inancına göre yeryüzündeki yaşamın, halkın huzurunun ve
refahının kaynağı tanrılar arasındaki sevgiydi. Yeryüzündeki yaşamın
devamı, bitkilerin yeşermesi onların birbirlerine duydukları sevginin
ürünleriydi. Burada dikkate değer bir başka nokta ise, kutsal evlilik töreninde
tanrıçayı temsil eden din kadınlarının tapınakta çalışan özel bir sınıf olması
ve diğer din kadınlarından farklı bir konumda bulunmalarıdır 126. Entum127 ve
Nadītum din kadınlarında olduğu gibi belli tanrıların hizmetine adanmış olan
Qadištum128 adı verilen bu sınıfın din kadınları, Sumer edebi metinlerinde

123
Hooke, 1995: 47.
124
Dursun, 1996: 57.
125
Kramer, 2002b: 380.
126
Kılıç, Duymuş 2009: 162, Kramer, 2002b: 364, Adair, 2008: 38, 39, Vacin, 2011: 44.
127
Entum din kadınları Ur şehrinde Nanna’nın gelini gibi bahsedilirdi. Yeni Yıl festivalinin parçasını
oluşturan kutsal evlilik töreninde Entum kralın eşini temsil ederdi. Onun ikamet ettiği yerlerdeki
tapınaklarda bir yatak odası “giparu”, muhtemelen bu kutlama için tasarlanırdı. Mcintosh, 2005: 221.
128
Tosun, Yalvaç, 2002: 275.
42

ifade edildiği gibi bolluk ve bereketi temsil eden tanrıçanın adına doğumlara
da iştirak ediyorlardı129. Kutsal evlilik töreninde tanrıça İnanna’yı temsil eden
bu din kadını sınıfı için NU.GİG (Sumerogramı) terimi de kullanılmaktadır. Bu
terim aynı zamanda tanrıçalar; İnanna, Aruru/Ninmah, Nanaja ve Ninisina’nın
ünvanı olarak da kullanılmıştır130.
Bu kültten sorumlu olan din adamları sınıfına gelince; tapınağın
yöneticisi, binalarını ve maliyesini düzenleyen, tapınak görevlilerinin
sorumluluklarını iyi bir şekilde yerine getirmesini sağlamakla görevli olan
“Sanga” idi. Tapınağın tinsel başkanı olan En, “Gipar” adı verilen bölümde
yaşardı. Sumerlilerde âyinlerin adandığı ilahın cinsine göre din kadınları da
En olabilirdi. Bununla birlikte baş tanrıça İnanna’nın Uruk’taki Eanna
Tapınağı’ndaki131 En erkekti. En’in altında “Guda”, “İšib”, “Mah”, “Nindingir”
denilen ve görevleri hakkında çok az bilgi sahibi olduğumuz din adamları
sınıfları yer alıyordu. Bu din adamlarından İšib kutsal saçılardan132ve
arındırma törenlerinden sorumlu iken Guda bir tür tapınak şarkıcısı ve şairi
idi. Tapınakta yapılan işlerden bazıları sadece o vazife ile görevli olan din
adamlarının katılımıyla gerçekleştirilirdi. Bu vazifeler halka gösterilmeden
uygulanırdı. Yalnızca din adamları ve yardımcıları tecrübe kazanmaları,
merasimlerin düzenini, muhtevasını ve nasıl uygulandığını öğrenmeleri için
vazifelerin yapıldığı yerlerde bulunabilirdi133. Din görevlileri ibadet ve âyin
esnasında ellerini birbirine kenetleyerek saygılarını gösterirlerdi. Özellikle
Lagaš kralı Gudea zamanında tapınaklar için yapılan din adamları heykelleri
bu durumu büyük bir ustalıkla göstermiştir134. Bunlara ek olarak şarkıcılar,
müzisyenler ve özellikle de İnanna’ya adanmış tapınaklarda çok sayıda
hadım ile tapınak cariyelerinden oluşan bir grup vardı. Tapınak belgelerinden
öğrendiğimiz kadarıyla tapınak personeli arasında din dışı görevliler, işçiler

129
Westenholz, 1989: 260.
130
Westenholz, 1989: 253.
131
Eanna Tapınağı: Sumerliler’in Aşk Tanrıçası İnanna’nın mabedidir. Tapınağın ismi "Gök Evi"
anlamına gelmektedir.
132
Kazılar sonucunda ortaya çıkarılan tabletlerden tanrılara kutsanmak amacıyla bir takım sıvılar
saçıldığını öğrenmekteyiz. Bu saçılar ile tapınağın arındırıldığına inanılmaktaydı.
133
Kramer, 2002a: 188, 189.
134
Köroğlu, 2010: 67.
43

ve tapınağın çeşitli tarımsal ve ekonomik işlerini yürütülmesine yardımcı olan


köleler de yer alıyordu135.

Tapınakta düzenlenen törenler içerisinde önemli olan ritüellerden biri


“ağız yıkama” diğeri ise “ağız açma” idi. Ağız açma töreninde tütsü yakılır,
güzel kokular saçılırdı. Bu ritüel tanrıyı neşelendirmek amacıyla lezzetli ve
güzel kokulu maddelerin heykelin ağzına verilmesi ile yapılırdı. Ağız yıkama
töreni ise özel bir kap içerisinde toplanmış sayısız temizleyici maddeler ile
zenginleştirilmiş su ile yapılırdı. Ritüelin tanrının statüsünün diğer tanrıların
meclisinde kabul edilmesini sağladığına inanılırdı. Ağız açma ritüelinin ayrıca
yapıldığı ender olarak görülmektedir. Bu tören daha çok ağız yıkama ritüeli ile
birlikte uygulanırdı. Bir nevi diğer ritüelin tamamlayıcısıydı136.
Mezopotamya toplumlarının inancında tanrı heykelleri büyük bir
öneme sahipti. Eski Mezopotamya toplumlarının heykeli nasıl düşündüğünü
ve onu nasıl şekillendirdiğini bilmek onların dinini anlamak açısından
önemlidir. Daha önce ifade ettiğimiz gibi Mezopotamyalılar tanrılarını hassas
kişilikli insani karakterlere sahip olarak düşünmüşler ve tanrı heykellerini bu
özelliklere göre şekillendirmişlerdi. Heykeller metal ile kaplı, odundan bir iç öz
ile yapıldı. Muhtemelen kıymetli taşlar ile döşendi. Mīs pî veya ağız yıkama
ritüeli tanrının ruhunun heykeli doldurması için yapılırdı. Heykel, tanrının ruhu
ile doldurulduğu zaman tam anlamıyla oluşmuş oluyordu. Bu, bir tür tanrının
somutlaştırılmasıydı. Aslında hiçbir heykel şu anda var olmamasına rağmen,
silindir mühürlerdeki tasvirler ve kabartmalar onların neye benzediği hakkında
bize ipuçları vermektedir. Tanrıların çeşitli sembolleri vardı ve bu semboller
kabartmalarda tanrıları temsil etmek için kullanılırdı. Eski Yakındoğu’da
zaman zaman tanrı heykelinin yapılan savaşlar ile birlikte ganimet olarak
götürüldüğü görülmektedir. Bu hareket, heykel uzakta iken festivallerin

135
Kramer, 2002a: 189.
136
Biri Ninive’de, diğeri ondan iki yüz yıl sonra Babil’de yazılmış olan iki ritüel metni birbirine çok
benzemektedir. Ancak metinlerde, törenler sırasında arındırıcı su için “egubbû” kabı hazırlandığında
farklılıklar görülmektedir. Hurowitz, 2003: 149.
44

yapılmaması gibi dini uygulamaları da etkilemiştir. Tanrılar kaçırılarak çeşitli


şehirlere boyun eğdirmek amacı ile politik bir araç olarak kullanıldı137.
Yayınlanmış metinlerden öğrendiğimiz kadarıyla ağız yıkama ritüeli
nehirde törenler eşliğinde yapılıyordu. Büyü yapan din adamı “āšipu”kült
heykeline eşlik ederek onun tapınaktaki küçük odasına yerleştirilmesini
sağlardı. Ağız yıkama ritüeli pek çok tartışmaya sebep olmuştur. Heykelin
ağzının yıkanması onun canlanması olarak düşünülmüştür. T. Jacobsen bir
doğum süreci ile eşlik edilen insanın yaratılışından heykeli ayırmak
gerektiğini belirtmiştir. A. Berlejung ise bunun tersine ritüelin doğum yönünü
yalanlar. Tanrının biyolojik olarak doğduğu düşüncesi ritüelin meydana
gelmesinin nedenidir. Bu durum doğurmak anlamındaki “walādu” kelimesi ile
kraliyet yazıtlarında bahsedilmektedir. CAD A/II 292 walādu kelimesini
tercüme etmektedir. Asarhadon’un bir yazıtında büyük tanrıların meydana
getirilmesinden bahsedilmektedir. B. Porter bu fiili tercüme ederken
“gerçekten doğdu” ifadesini kullanmıştır. Hem Sargon’un hem de
Asarhadon’un yazıtlarında tanrıların tasarlandığı, doğduğu ve Asur’un
tapınağında ailelerinin huzurunda büyüdüğü belirtilmektedir. STT 199’da
tanrının bir bebek gibi olduğu, gökyüzünde ve yeryüzünde kendiliğinden
doğduğu ifade edilmektedir. Tanrının bal ve yağ ile ağzının açılması eski bir
çocuk yetiştirme uygulamasıdır. Tanrı iyi ve kötü arasındaki farkı
algıladığında bal ve yağ yiyecektir. Bal tatlıdır, yağ ise mayhoştur. Bir
çocuğun öğrendiği ilk şeylerden biri onlar arasındaki ayrımdır 138.
Sumerlilerden sonra, Babillilerin yaratılış destanı Enuma Eliš’te de ilk
tanrıların, Apsû ile Ti’âmat arasındaki ilişkiden doğduğu anlatılmaktadır.
Burada gerçekleşen olay Mīs pî ritüeline benzemektedir. Destanda Marduk,
tanrıçalar tarafından yükseltilmektedir139.

137
Johnson, 2008: 2–6.
138
Hurowitz, 2003: 149–152.
139
Kramer, 2002a: 186.
İKİNCİ BÖLÜM

SAMİ KAVİMLERİNİN YAPTIĞI TÖRENLER

2.1. AKADLILARIN YAPTIĞI TÖRENLER

2.1.1.Günlük Törenler

Çok tanrılı bir inanca sahip olan Akadlılar, Mezopotamya’ya geldikten


sonra Sumerlilerin tanrılarını benimseyip, onlara Sami adlar vererek
tapmışlardır140. Elbette bu dönemde de tek Allah inancı ve bu inancı anlatan
peygamberler gelmişti. Fakat insanoğlu tek yaratıcı düşüncesini
algılayamamış veya kabul edenler olsa da bunlar azınlık olarak kalmışlardır
diyebiliriz.
Mezopotamya’da ilk kez Sumerliler tarafından inşa edilen tapınaklar
daha sonraya bölgeye gelen Sami kavimleri tarafından da yapılmıştır.
Tanrıların yeryüzündeki temsilcileri krallardı ve Ziggurat’ların yapılmasından
sorumluydular. Büyük tanrılar kendileri için inşa edilen tapınaklarda
yaşarlardı. Tapınaklarda dini eylemleri yerine getirmekten sorumlu
personeller mevcuttu. Tanrılar için bir tapınak inşa edileceği zaman bir
arındırma töreni düzenlenirdi. Tanrılara kurbanlar sunulur ve daha sonra
tapınağın temeli atılırdı. Tapınağın tamamlanmasından sonra da aynı şekilde
bir arındırmatöreni düzenlenir, tanrılara kurban sunularak açılış
gerçekleştirilirdi. Törene katılanlara da bol miktarda yiyecek ve içecek ikramı
yapılırdı. Tapınakların dışında insanların kendilerine ait evlerinde bulunan
küçük tanrıları da vardı. Bu tanrıların insanların dileklerini büyük tanrılara
ilettiklerine inanıyorlardı141.

140
Tanilli, 2005: 72.
141
Linssen, 2004: 13.
46

Tıpkı insanlar gibi yaşadıkları düşünülen tanrıların kendileri gibi


ihtiyaçları olduklarına da inanıyorlardı. Bu inancın gereği olarak tapınaklarda
tanrılar için günlük törenler düzenleyerek onlara yiyecek ikramı yapılıyordu 142.
Eski Mezopotamya’da insanlar tanrıların insanların yazgılarına karar
verdiklerine ve bu kararlarını vahiy ya da fal yoluyla ilettiklerine inanılıyordu.
İnsanlar başlarına gelecek olayları kehanetlerle anlamaya çalışıyordu.
Kehanetler Eski Mezopotamyalılar için tanrıların iradesinin en önemli
göstergesiydi. Tanrılara kurban edilen bir hayvanın karaciğerine bakılarak
tanrıların arzuları belirlenebildiği gibi, insanlar belli işaretlerle kehanette
bulunuyordu. İşaretlerin tanımı ve onların önemi tabletlere kaydedildi. Bir
felaket olmadan önce tanrıların bunu bildirdiğine inanılıyordu. Örneğin birinin
evinin duvarındaki kertenkelenin şekli, bir gezegenin hareketi, kuş, yılan,
karınca, köpek gibi hayvanların davranışlarıyla birleşen kötü alametler
vardı143. Bir evdeki hastalık, ay tutulması, şimşeğin görünüşü, kazalar ve
herhangi bir hayvanın davranışlarıyla birleşen kötü kehanetlere karşı ritüeller
yapılıyordu.
Zaman zaman kötü kehanetlerden etkilenen insanlar olabiliyordu. Bu
kişilerin kötü etkiden kurtulmaları amacıyla namburbi ritüeli yapılırdı. Bu tören
sık sık kral, kötü kehanetten etkilenen kişi ve cin kovucu din adamı tarafından
gerçekleştirilirdi. Yapılan ritüellerin pek çok felaketi önlediğine inanılırdı.
Tören sonunda kötü kehanetten etkilenen kişi normal yaşamına dönerdi 144.
Namburbi ritüeli birkaç günden fazla sürebildiği gibi hayli kısa da sürebilirdi.
Bazı ritüeller kullanılan malzemelerden dolayı çok pahalı oluyordu ve
hazırlanmak günlerce sürüyordu. Her ritüelde namburbi duası
okunmayabiliyordu, ancak bir başka dua namburbi ritüeli boyunca okunması
gerekiyordu145.
Dualar “ellerin yukarı kaldırılması” anlamına gelen šu.íl.lá içerirdi.
Ellerin dua veya selamlamak için yukarı kaldırılması eylemi duaların
ezberden okunduğu fikrini uyandırmaktadır. Bu eylem tüm Mezopotamya
142
Oates, 2004: 185.
143
Ayrıntılı bilgi için bkz: Bottero, 2003a: 125–137.
144
Lenzi, 2011: 37.
145
Lenzi, 2011: 38.
47

toplumlarının biçimsel sanatında ortaktır. Šu.íl.lá’nın üç büyük sınıfı duaların


yazıldığı dile göre farklılık göstermektedir. Bütün šu.íl.lá duaları iki ritüel
görevlisi kalû “kült şarkıcısı”, āšipu “cin kovucu” ile özdeşleştirilir. Bu
görevlilerden kalû ağlama, sızlama, ağıt yakma suretiyle öfkeli tanrıların
yatıştırılmasından sorumluydu. Āšipu ise hem fiziksel hem ruhsal
hastalıkların iyileştirilmesi ve önlenmesi için yapılan ritüellerden
146
sorumluydu .
Kült şarkıcılarının sanatına ait bütün šu.íl.lá’lar Sumercenin Emesal
lehçesindedir. Muhtemelen halk kökenli olan bu dualar festivalin sonunda
yapıldı. Bu dualar ilk etapta tanrıyı selamlamak için okundu. Cin kovucuların
okuduğu šu.íl.lá’ların Akadca ve Sumerce olarak iki büyük sınıfı vardı.
Sumerce yazılı beş šu.íl.lá’dan oluşan bir grup Mīs pî “ağız yıkama ritüeli”nde
okundu. Dualar iki gün süren ritüelin en yüksek zirvesinde ezbere okundu147.
Šu.íl.lá’ların en iyi bilineni Akadca yazılıdır ve cin kovucu personele
aittir. Bunlar šu.íl.lá duasını içermeyen cin kovucunun diğer Akad ritüel
duaları yakarış, dilek ve şükretme olarak sınıflandırılır 148.
Mezopotamya metinlerinde tören ile ilgili terimlerin çoğu genel bir
anlama sahiptir. Açık bir tanım verilmediği gibi diğer dönemlerden ayırt etmek
de oldukça güçtür. Metinlerde Akadca kült ve tören anlamında “parṣu”
kelimesi geçmektedir149. Eski Akad döneminde nadir olarak “tören faaliyetleri”
anlamına gelen “alaktu”, sakkû gibi ruhları kovan kişi, ağıt papazları,
şarkıcılar ve ustaların ritüel aktivitelerinden bahseden TU 38’de
geçmektedir150.

146
Beaulieu, 2007: 479.
147
Davis, 2010: 35, 36.
148
Lenzi, 2011: 27.
149
Linssen, 2004: 19, 20.
150
Linssen, 2004: 19, 22.
48

2.1.2. Yıllık Törenler

Sumerliler ilk kez kahramanlık öykülerini şiir ve müzik ile


anlatmışlardır. Bu öyküler daha sonra Mezopotamya’ya gelen Sami
kavimlerinde de devam ettirilmiştir. Güney Mezopotamya bölgesine gelerek
Sumerliler ile ilişki kuran Sami kavimleri kendi kültürleriyle Sumer kültürünü
bütünleştirerek sonraki toplumlara aktarılmasını sağlamışlardır. Akadlılar
Sumer kültürünü özümsemekle birlikte resmi işlerinde ve dini ayinlerinde de
Sumerceyi kullanmışlardır151.

Sumerliler tabiat olaylarındaki değişimleri ve siyasi olayları mitolojik


öyküler ile anlatmışlardır. Dumizi ve İnanna mitosunda tanrı Dumizi’nin ölüler
diyarına inişi üzüntü ile karşılanırken yeryüzüne çıkması ve İnanna ile
birleşmesi sevinçle karşılanmıştır. Bu evlilik Sumerliler tarafından baharın
gelişi olarak değerlendirilmiş ve daha sonra Mezopotamya’ya gelen Sami
kavimleri tarafından da benimsenerek kutlanmaya devam edilmiştir 152.
Tanrıça İnanna Sami toplumlarında İštar, tanrı Dumizi ise Tammuz adını
almıştır. Bu tören her yıl dönemin kralı ve din kadınların yöneticisinin temsili
olarak katılmasıyla kutlanılmıştır. Sumer kralı Ur-Nammu’dan itibaren Sumer
ve Akad’ın her kralı tanrıçanın eşi olmakla övünmüşlerdir153.

İlk olarak Sumerlilerde gördüğümüz Yeni Yıl törenleri daha sonra


Mezopotamya’ya gelen Sami kavimleri tarafından da ufak tefek farklılıklarla
kutlanılmaya devam edildi. Yeni Yıl Bayramı’nda; anma, büyüsel ve simgesel
ritüel, kurban sunuları olmak üzere üç önemli unsur göze çarpmaktadır.
Sumer medeniyetinin temel kavramlarını Akadca’ya çevirerek sahiplenen
Akadlılar bu bayrama Zakmuku adını vermişlerdi154.

Mezopotamya’da yeni yılın başlangıcı Mart ayına tekabül etmektedir.


Yeni yıl kutlamaları bu ayın başlangıcından itibaren 12 gün sürerdi. Baharın

151
Köroğlu, 2010: 75.
152
Ayrıntılı bilgi için bkz: Diane, Kramer, 1817, Köroğlu, 2001: 156, 157.
153
Kramer, 2002b: 374,376.
154
Cohen, 1993: 201.
49

gelişini kutlamak amacıyla yapılan bu bayram Mezopotamya toplumları için


çok önemliydi. Dolayısıyla Yeni Yıl törenlerine diğer törenlere göre daha çok
katılım olurdu. Yeni yıl çok görkemli bir şekilde kutlanırken diğer bayramlar
farklı oranlardaki kutlamalarla sonraki aylarda gerçekleştirilirdi155.
Yazılı belgelere dayanarak M.Ö. III. Binyıldan itibaren Mezopotamya
toplumları tarafından kutlandığı tespit edilen Yeni Yıl Bayramı elbette
Sumerlilerden önce bölgede yaşayan insanlar tarafından da kutlanıyordu 156.
Arkeolojik bulgular bu düşüncemizi kanıtlamaktadır.

Tören sırasında tanrılara kurbanlar sunulurdu. Ancak kurban en az


anlaşılan ve bütün dini eylemlerden daha çok tartışılan bir konudur.
Suriye’nin kuzeyinde Tell Chuera’da yapılan son kazılarda eski zamanlarda
bir kurban uygulamasının çok önemli arkeolojik delillerinden biri açığa
çıkarıldı. Akad dönemi kuzey tapınağında kurbanların kanının alındığı bitişik
bir tekne ve bir kurban tablosu ve doğu girişinde tapınakta toplanan para
merdiveni kalıntısı açığa çıkarıldı. Bu bölgede kazı çalışması yapanlar I.
Asurnasirpal’ın bir tapınağın önünde kurban sunumunun ayrıntılı bir kült
tesisatını gösteren Beyaz Obelisk’in iyi bilinen bir sahnesi ile bu tesisatın
kalıntılarını karşılaştırırlar157.

İnanna için yapılan pek çok ilahi kutlama Akad kralı Sargon
döneminde de gerçekleştirildi. Akad kralı Sargon’un bir kızı olan Enheduanna
tarafından oluşturulan ilahi nin-me-sar-ra genellikle tanrıçanın yüceltilmesi
olarak bilinir. Bir savaşçı gibi İnanna’nın gücü Sumer metinlerinde yinelenen
bir noktadır. İlahi in-nin me-hus-a, genellikle İnanna ve Ebih ile ilgilidir.
Enheduanna tarafından oluşturulan in-nin sa-gur-ra ilahisinde İnanna korkunç
bir savaşçı gibi ifade edilir. Aynı ilahinin bir başka bölümünde gökyüzünde
tanrıları tehdit eden bir tanrıça tanımlanmaktadır 158.

155
Bottero, 2003a: 252.
156
Elibeyzade, 1996: 149.
157
Lundquist, 1994: 97.
158
Cochrane, 2011: 102, 103.
50

Sumerlilerin Dumizi ile İnanna kültünün bir uyarlaması olan Sami


Akadlıların Tammuz ile İštar kültü Kenanlara, Kenanlardan da Yahudilere
geçmiştir159.

2.2.BABİLLİLERİN YAPTIĞI TÖRENLER

2.2.1.Günlük Törenler

Sumerlileri yenerek bölgeyi ele geçiren Sami asıllı kavimler Sumer


tanrılarının birçoğunu benimseyerek onlara Sami adlar vermişlerdi. Kökleri
tarih öncesine dayanan Babil dininde ilk zamanlar karmaşık ve çelişkili olan
bir Sumer ve Sami dinsel gelenek karışımı bulunmaktaydı. Daha sonraki
dönemlerde ise iki tanrısal figürün birbirleriyle özdeşleştirildiği ve sıkça her iki
adı taşıdığı görülmektedir160.

Çok tanrılı bir inanca sahip olan Mezopotamya toplumlarında en başta


Gökyüzü Tanrısı Anu vardı. Daha sonraları ise bu sırayı önce Enlil, sonra
Marduk devralmıştı. Anu’nun insanlara krallık kurumu ve nişanlarını verdiğine
inanıyorlardı. Anu’nun eşi Antum daha sonra yerini aşk ve savaş tanrıçası
İštar (İnanna)’a bırakmıştı. Babil’in ikinci tanrı topluluğu ise göksel tanrılardı.
Bunlar Güneş Tanrısı Šamaš, Ay Tanrısı Sin, hava tanrısı Adad idi 161. Babil
şehrinin en büyük tanrısı, daha geç bir dönemde, Sumer asıllı tanrılar
grubunun en önemli tanrılarının kişiliklerini kendisinde topladıktan sonra en
yüce tanrı olan Marduk idi162. İlkbahar geldiği zaman onun şerefine yeni yıl
bayramı kutlanırdı. Bu bayramlarda, tanrının zaferi, tahta çıkışı, dünyanın ve
insanların yaratılışı ile Babil şehrinin kuruluşu canlandırılırdı.

Mezopotamya toplumlarının inancına göre; toplumu doğa olaylarını


yöneten tanrıların yanında, ölümü ve hastalığı getiren insanlara günlük

159
Kramer, 2002b: 380.
160
Tanilli, 2005: 71, 72, Oates, 2004: 18, Bottero, 2003b: 112.
161
Oates, 2004: 182, 183, Adair, 2008: 27.
162
Salvini, 2006: 101, Tanilli, 2005: 72.
51

işlerinde yardım eden pek çok iyi ve kötü tanrılar da mevcuttu. İnsanlar ise
kötülüklerden kurtulmak için büyü yaparlardı163. Her Babillinin ayrı bir tanrı ve
tanrıçası vardı. Kişilerin tanrıları onunla diğer tanrıların arasını iyileştirerek
onları kötülüklere karşı korurlardı164. Mezopotamyalılar tanrıları insan
biçiminde tasvir ederlerdi. Onların ölüler ülkesinde ve gökyüzünde
oturduğunu düşünmelerine rağmen her Mezopotamya şehrinde pek çok tanrı
kendi tapınaklarında yaşadı. Çok tanrılı bir inanca sahip olan Eskiçağ
toplumlarında her şehir kendi ana tanrısına sahipti. Büyük tapınakta oturan
ve insana benzetilen heykellerle tezahür edilen, tıpkı insanlar gibi yaşadıkları
düşünülen bir tanrı ve tanrıça vardı. Kurban aktivitelerinde tanrı heykelleri
odak noktasını oluşturuyordu165. Babilliler de tanrının heykelde vücut
bulduğuna inanırlardı. Bu sebeple heykel savaş sırasında savaş alanına
götürülürdü. Geri dönene kadar da tanrının yerinde olmadığı düşünülürdü.
Tanrı imgesi bireysel tapınmada çok önemliydi. Heykel babadan oğula miras
bırakılabiliyordu. Elbette ki tapınaklardakilerle insanların evlerindeki tanrı
heykelleri arasında bazı farklılıklar da mevcuttu. Tapınak heykelleri değerli
ahşaptan yapılırken, evdeki heykeller ise ucuz kilden yapılıyordu.

Mezopotamya inancına göre insanlar tanrılara hizmet etmek amacıyla


yaratılmıştı. İnsanın varlığı, ülkenin huzur ve istikrarı, askeri alanda üstünlük,
hasatın verimi, tamamen tanrıları memnun etmeye bağlıydı. Aksi bir durum
yeryüzünde felakete, insanların yok olmasına sebep olurdu. Bu sebeple
ruhban sınıfı Babil toplumunun temel taşı idi. Halk ve devlet görevlileri
kendileriyle ilgili önemli konularda bu kişilere danışırlardı166.

163
Eskiçağ toplumlarında din adamları büyü yaparken büyü kâsesi kullanırlardı. Büyü kâsesi her
nesilin felaketlerden kurtulmak için kullandıkları ortak bir nesne idi. İlk büyü kasesi metinleri 1853
yılında Austin Layard’ın “Babil ve Ninive’nin Harabelerinde Keşifler” isimli kitabında yayınlandı.
Babil’de Amran Tepesi’nde yapılan kazılar neticesinde çeşitli eşyalar ile birlikte kaseler bulundu. Bu
kaseler pek çok evde ağıt söylenirken kullanılıyordu. Kaseler aile bireylerinin ve toplumların
isimlerini taşıyordu. Büyü kaseleri çeşitli şekillerde bulundu. En ortak olanı benzer boyutta ve
ortalama bir kase tahıl alacak büyüklükte ve yuvarlaktı. Ancak bir salata tabağı büyüklüğünde olanlar
ile az sayıda olsa da bir testiye benzer ve üzerinde olağan dışı şekiller bulunanlar da vardı. Ayrıntılı
bilgi için bkz: Levene, 2002: 8–11.
164
Oates, 2004: 185.
165
Linssen, 2004: 12.
166
Oates, 2004: 185.
52

Babil toplumu ölen kişinin ölüler diyarına gittiğine inanırdı. “ Dönüşü


olmayan ülke” olarak adlandırılan ölüler diyarının başında korkunç tanrıça
Ereškigal vardı. Daha sonra salgın hastalık tanrısı Nergal’de ona katılmıştı.
Babil mitolojisinde Ereškigal’in yeri bilinmeyen yedi kapılı bir sarayı olduğu
söylenmekteydi. İnançlarına göre ölüler gittikleri bu dönüşü olmayan ülkede
yargılanmaktaydı. Ölüme karamsar bir açıdan bakan Babilliler, en iyimser
yaklaşımla, ölümü bu dünyadaki yaşamın kasvetli bir yansıması olarak
düşünüyorlardı.

Mezopotamya bölgesinde ilk olarak Sumerliler tarafından tanrılar için


inşa edilen tapınakların, daha sonraki dönemde bölgeye gelen Sami asıllı
Babillilerin şehir devletleri kurmalarından sonra da yapıldığı görülmektedir.
Sarayda ailesi ve hizmetçileri ile birlikte yaşayan bir kral gibi şehrin ana
tanrısı da ailesi ve hizmetçileri gibi hareket eden diğer tanrılar ile birlikte
tapınakta yaşardı. Tapınak sadece bir dini merkez değildi. Tanrının evi olarak
düşünülmesine rağmen aynı zamanda bir ekonomik merkezdi 167.
Mezopotamya’da ekonomik yönden sıkıntıda olanların durumlarını
düzeltmekle ilgilenen tapınaklar, tartı ve ölçü aletlerinin standardizasyonu,
faiz oranlarının düzenlenmesi gibi pratik işlerle de ilgilenmekteydi. Tapınak
toprakları kiralanarak önemli ölçüde gelir elde edilmekteydi. Tapınak saray ile
birlikte toprak ve ekonomik aktivitelerin masrafında önemli ölçüde
sorumluydu. İlk zamanlar bazı ekonomik sorumluluklar yüklenen tapınakların
bu rolü, Eski Babil döneminden sonra sarayın ekonomik işlevinin artması ve
adaletin din etkisinden çıkmasıyla azalmaya başladı168. Babil’de pek çok
sokak sunağı bulunuyordu. Bu yerler tanrı Marduk’un kutsal mekânından
çıkarılıp şehri belli güzergâhlar izleyerek dolaştırıldığı, özellikle Yeni Yıl gibi
törenler esnasında duaların okunduğu kutsal yerler olarak kullanılıyordu.
Önemli tanrıların birden çok tapınağı vardı. Özellikle büyük tanrıça İštar’a
farklı şehirlerde, kendisinin değişik özelliklerine adanmış beş ayrı tapınakta

167
Linssen, 2004: 13. Tapınak inşası Eskiçağ Mezopotamya toplumları için büyük önem taşıyordu.
Tapınağın yapımı için halkın büyük bir kesimi hizmet ederdi. Toprağın ilk sepetini taşımak, ilk tuğla
dökümü ritüeller düzenlenerek gerçekleştirilirdi. Mcintosh, 2005: 206, Sallaberger, 2007: 265.
168
Oates, 2004: 183, 184.
53

tapılıyordu. İštar’a Marduk’un tapınağının bulunduğu kentte tanrıçalığıyla


ilişkili olarak tapılırdı169. Ziggurat’lar arşiv ve kütüphane işlevi de görmekteydi.
Kentin kültürel varlığını yansıtan metinler biriktirilerek tapınaklarda toplanırdı.
Tapınaklara bağlı okullar da vardı. Buralarda yetiştirilen kişilerin kopya ettiği
bu eski eserler her geçen gün daha da zenginleşmekteydi170.

Mezopotamya’da kral tanrının temsilcisiydi. Tanrıların evi olarak


düşünülen tapınakların inşa edilmesinden kral sorumluydu. Tapınak inşası
ritüeller düzenlenerek başlardı. Aynı şekilde tapınağın tamamlanmasından
sonra arındırma ritüelleri yapılarak ve tanrıya kurban sunularak tapınağın
açılışı gerçekleştirilirdi. Tapınakların inşaat ritüellerinin büyük dini önemi
vardı. Arınma ritüelleri de aynı derecede önemliydi. Bir Babil tapınağı dini bir
kurumdan daha fazlasıydı171.

Babil’de tanrılara günlük âyinler düzenleniyordu. Bu törenlerde tanrı


heykeli yeniden giydirilip süslenerek ona yemek sunuluyordu. Tüm bu
işlemler tapınakta bulunan görevliler tarafından gerçekleştiriliyordu. Babil
ülkesinde her tapınağa belirli bir takvime göre hediyeler sunuluyordu. II.
Nabukadnezar tarafından hekimlik tanrıçası Gula’ya ait bir tapınağa
yerleştirilen kuruluş yazıtından âyinlerden sonra dünyanın meydana
getirilmesi ve başlangıç noktası olarak ilk tuğlanın yapılışını benimsemiş bir
teoriyi açıklayan gök bilimi metninin ezbere okutulduğunu öğrenmekteyiz172.

Babil’de kült günü:

Dīk bīti: Tapınağın uyanma töreni,

Pīt bābi: Kapının açılma töreni,

169
Salvini, 2006: 98, 99.
170
Yıldırım, 1996: 52. Eski Mezopotamya’da tapınağa bağlı okullarda çocuklar çivi yazısını yazmayı
öğrenmenin yanında, enstürümental müzik çalmak, şarkı söylemek, şiir yazmak için tapınaklardaki
ruhban sınıfı tarafından eğitilirdi. Tapınaklar bir ağıt yakan din adamı tarafından yönetilen bir koro ve
davullar, cenk ve harpların bir orkestrasına sahipti. Tapınaklarda kullanılan müzik aletleri Eskiçağ
insanı için oldukça önemliydi. Bu aletlerin nasıl yapıldığının kayıt altına alınması verilen önemi de
kanıtlar niteliktedir. Ayrıntılı bilgi için bkz: Mcintosh, 2005: 206.
171
Sallaberger, 2007: 269.
172
Salvini, 2006:100, 101.
54

İki yemeğin (naptanu/tardennu) sabah temizlenmesi ve servis


edilmesi,

Akşam iki yemeğin temizlenmesi ve servis edilmesi,

Kapının kapanması ile sona ererdi173.

Babil’de günlük kült güneşin doğuşu ile tapınağın kapısı açılmadan


önce “dīk bīti” töreniyle başlardı. Günün ilk töreni olan tapınağın uyanma
töreni Yeni Asur ve Helenistik dönem metinlerinde bahsedilmektedir.
Tapınağın uyanması ifadesi ile din adamlarının tapınak sakinleri ve tanrıları
uyandırmak zorunda olması kastedilmektedir. Bu tören her kült gününün
başlangıcında yapılırdı. Yani özel durumlar için yapılan bir tören değildi.
Akşam yemeğinin temizlenmesi ve servis edilmesinden sonra sona ererdi.
Gece ibadetini içeren kült günü ise farklı bir uygulamaya sahipti. Burada diğer
günlere ek olarak kapının kapanma töreninden önce ibadet töreni
yapılmaktadır. Gece ibadeti akşamın iki yemeğinin temizlenip servis
edilmesinden sonra başlar ancak gecenin sonunda kapının kapanma
töreniyle sona ermez. Ertesi gün dīk bīti ve pīt bābi törenleri yapıldıktan sonra
sona ererdi174.

Babil ve Asur tapınaklarında tanrı heykellerine yiyecek sunulması


günlük olarak yapılıyordu. AO 6451 numaralı metine göre Uruk’un tanrılarına
günde dört öğün yemek veriliyordu. Yiyecek sunumları muhtemelen tapınak
personelinin yemek yediği anlardı. Bu dört öğün yemek “naptanu” olarak
adlandırılmaktadır. Naptanu kelimesi yalnızca kült metinlerinde geçmez. Orta
Asur kralı Ninurta-tukul-Aššur’un arşiv belgelerinde “koyun” anlamında
kullanılmaktadır. K 8669 numaralı metnin editörü K. F. Müller, naptanu
kelimesini saray ile kralın veya tanrıların yalnızca öğünleri için kullanıldığını
belirtmektedir. KAR 146 numaralı metin bir naptanu ritüelinden

173
Kült:Tapınım, özellikle doğaüstü olduğu düşünülen kişiler, ya da onların sembolik temsilcileriyle
ilişki kurmayı içeren geleneksel ritüeller topluluğudur.
174
Linssen, 2004: 26, 27.
55

bahsetmektedir. Burada kral için yapılan naptanu ritüeli kısa bir bölümden
oluşur175.

Mezopotamya insanı tanrılara yemek sunulması gerektiğine


inanıyordu. Bu onun için zorunlu bir görevdi. Tapınaklarda belirli bir düzene
göre törenler düzenleyerek yemek sunulmasından din adamları sınıfı
sorumluydu. Aslında sunulan bu yemekleri tanrı heykelleri yemiyordu.
İnsanlar tapınaklara tanrının rızasını kazanmak için kurbanlar sunuyordu.
Verilen bu kurbanlar tapınak personeli tarafından tüketiliyordu. Bu inanç
Müslümanlarda da görülür. İslam inancına göre Allah yemez, içmez.
Beslenmeye ihtiyacı yoktur. Ancak Müslümanlar da Allah’ın rızasını
kazanmak için çeşitli yiyecek ve içecekler dağıtırlar.

Bununla birlikte din tapınakla sınırlı değildi. Ülkenin politik merkezi


olan saray aynı zamanda dini bir merkezdi. Babil’de kral, Yeni Yıl törenlerine
ve tapınakta düzenlenen devlet festivallerine katılmak zorundaydı176.

Pek çok önemli kraliyet ritüellerinden biri de Bīt rimki veya “temizliğin
evi” olarak bilinir. Şehrin dışında yapılan ve birkaç gün süren bu törenlerde
dualar okunurdu ve kral için arındırma ritüelleri yapılırdı. Ruh kovucu din
adamı duasını ezberden okur, kral tanrı Šamaš için büyülü sözlerini
söyledikten sonra ağzını su ve bira ile yıkardı. Daha sonra ağzına aldığı suyu
kötü lanetin heykeli olarak düşündükleri nesnenin üzerine çıkarırdı. Bu
işlemden sonra heykel gömülürdü. Buna benzer arınma ritüelleri Bīt sala mȇ
“Su Serpme Gösterisi” veya Bīt mēseri “Hapis Evi” düzenleniyordu. Bu
törenler kirli madde ile temas edildiği zaman veya karşı gelinen yasaklardan
dolayı, insan kontrolünün dışındaki güneş tutulması, depremler gibi durumlar
veya tanrı öfkesinin diğer belirtilerinden ötürü düzenleniyordu177.

Tanrının yeryüzündeki temsilcisi olduğuna inanılan hükümdarlar


kraliyeti ve dini eylemleri etkileyen hayati kararlarda önemli rol oynamışlardır.

175
Driel, 1969: 159, 160.
176
Sallaberger, 2007: 269.
177
Farber, 1995: 1902, 1903.
56

Kral otoritesini güçlendirmek için dini kullanmıştır. Babil’de saray bahçesinde


krallığın törenleri yapılmıştır. Erken Babil kaynakları sarayın inşaatı
tamamlandıktan sonra bir halk açılış töreni yapıldığını göstermektedir. Ancak
burada yurttaşlara bir yemek ziyafeti verilip verilmediği, daha uzaktan seçkin
bireylerin olup olmadığı bilinmemektedir. Kral tanrıdan sarayın içerisinde
yaşlanmasına izin vermesini, sonsuza kadar inşaatının devamını sağlamasını
istiyordu. Nabukadnezar’ın inşaat kayıtlarında da Marduk’a hemen hemen
aynı dua ile seslenilmiştir. Kral için pek çok oğul sahibi olmak, uluslardan
haraç almak başarılı olmak çok önemlidir. Bu kraliyet duasının,
imparatorluğun ruhani lideri ve komşu hükümdarlar, resmi olarak davet edilen
tanrıların bulunduğu bir açılış töreninde ezbere okunmuş olması ihtimali
oldukça yüksektir. Ebetteki törene katılanlar törenden önce yıkanır, yeni
giysiler giyer, iyi yağlar ve güzel kokular sürünürdü178. Eskiçağ insanının
törenden önce yıkanması eylemi semavi dinlerde de görülmektedir.
Müslümanların belli ibadetleri yapabilmeleri için bir düzen içerisinde
yıkanmaları (gusül abdesti) gerekmektedir. Yine aynı şekilde abdest aldıktan
sonra da temiz giysiler giyerler. Hristiyan toplumlar da Müslümanlar gibi
ibadet için her Pazar günü kiliseye gitmeden önce yıkanarak temiz
kıyafetlerini giymektedirler.

Mezopotamya metinlerinde tören ile ilgili terimlerin çoğu genel bir


anlama sahiptir. Açık bir tanım verilmediği gibi diğer dönemlerden ayırt etmek
de oldukça güçtür. Eski Babil döneminde kült ve tören anlamında “parṣu”
kelimesi kullanılmaktadır. Bu kelimenin Sumerogramı GARZA ve ME’dir. B.
Landsberger daha eski kült uygulaması, dini tören anlamına gelen ve Akadca
“parṣu” ya benzettiği “ME”nin “ilahi güç, ilahi emir” olarak iki farklı anlamı
olduğunu savunmaktadır. TU 38’den bir pasajda bu kelimenin tüm kült için
genel bir referans gibi kullanıldığı ispat edilir. Burada aynı zamanda ilahi
evlilik törenlerinden (GARZA. GARZA ha-šá-du) de bahsedilir. Parṣu terimi
aynı zamanda Babil ve Uruk’ta Yeni Yıl festivallerini anlatan metinlerde
kullanılır. J. H. Linssen bu dini törende parṣu kelimesinin “kidudû” ritüeli ile

178
Kuhrt, 2001: 83.
57

kombinasyon içinde kullanıldığını belirtmektedir179. Köken olarak zorluk


anlamına gelen “dullu” kelimesinin diğer bir anlamı kült hizmeti veya ritüeldir.
CAD, dullu kelimesini genel bir anlamda ritüel olarak açıklamaktadır 180. Eski
Babil döneminin sonunda Kiš şehrinde bulunan ekonomik içerikli belgeler
“Kezertu” kadınları hakkında bilgiler vermektedir. Bu sınıfın kadınları Babil’de
ritüel faaliyetlerinde hizmet etmektedirler181. Gilgameš’te tablet VI: 165,
İštar’ın diğer kötü kadınlar (šāmhatu ve harimātu) ile birlikte Kezertu
kadınlarını topladığı ifade edilmektedir. Ayrıca Uruk kötü kadınların şehri
olarak tanımlanır. Burada Kezertu kadınlarının belirgin kıvrık saçlara sahip
oldukları ve bunların kült eylemlerinde şarkılar söyleyip, dans ettikleri
belirtilmektedir. Yine metinlerde yukarıda bahsettiğimiz parṣu töreni veya
tımarının Kezertu kadınlarının idarecilerine tahsis edilmesi hakkında bilgiler
verilmektedir. Kezertu yöneticileri kendilerine tahsis edilen parṣu tımarının
karşılığında saraya vergi ödemekteydiler. Parṣu ritüeli (tımarın eklenmesi ile)
kötü kadınlar harimūtu ve rēdûtu’nun katılımıyla gerçekleşir. Sanatçılar,
kefiller ve kral vekilleri ritüelin diğer harcamaları, yiyecekler için, ağıt yakan
din adamına bir ilk ödeme yapmak zorundaydılar. Ritüel gerçekleştikten
sonra paranın geri kalanı bir vergi şeklinde ödenmek zorundaydı. Parṣu
tımarı kırsal bir kesimde bir su kenarında yer alırdı. Törenler ise yine su
kenarında gerçekleşirdi. Ritüelin yapılabilmesi için sarayın izninin olması
gerekiyordu. Bunun karşılığında saraya törenden önce belirli bir ücret
ödenirdi. Geri kalan kısmı ise “biltu” veya “muštābiltu” adı verilen bir vergi
olarak saraya ödenirdi. Bu sorumluluklar Kezertu kadınlarının yöneticilerine
aitti. Onların finansal getiriler sağlamak, âyinler için yiyecek toplamak, para
ödemek ve çeşitli vergilerin ödenmesini sağlamak gibi görevleri vardı.
Sarayın ayinlere izin vermesi bu törenleri yakından takip ettiğinin de
göstergesidir. İzin alındıktan sonra ödeme için bir senet hazırlanırdı. Bu borç

179
Linssen, 2004: 19, 20.
180
Driel, 1969: 158, Bkz: CAD D: 177A.
181
Kiš şehrinde bulunan Kezertu kadınlarından bahseden metinler E. Szlechter’in yayınlarından
bilinmektedir. Bu belgelerin temelinde ve çeşitli dönemlerdeki birkaç diğer metinden kezertu
kelimesinin “kezēru” fiilinden türediği ve “saçı kıvırmak” anlamına geldiği tespit edilmiştir. Kezertu
58

mukavelesi saray ile Kezertu kadını arasında kefiller ve şahitler huzurunda


yapılırdı. Kefil borcun ve vergilerin geri kalanının ödenmesini kabul ederdi182.
Kezertu kadınlarının kadın sanatçılarla ilişkisi YOS 13 111 numaralı
metinde görülür. Bu belgede sekiz Kezertu kadını yüksek mevkilerdeki
erkeklerin eşleri, kızları, gelinleri olan her bir kadın için tahsis edilmişlerdir.
Bu kadınların bazıları Kiš yakınlarındaki köyler ve kasabalardandır. Bir
Kezertu kadını üç kadına tahsis edilmiştir. Bu kadınlar kült performansında ve
avluda düşük seviyede olmalarından dolayı isimsizlerdir 183.
Daha önce ifade ettiğimiz gibi eskiçağ toplumları tanrının gazabından
korunmak için dualar eder, kurbanlar sunarlardı. Pişmanlık duaları ağıt ile
güçlü bir şekilde birleşirdi. Pişmanlık unsurlarını içeren metinler Akadca
šu.íl.lá ve Sumerce Ér-šà-hun-ga, DINGIR.ŠÀ.DIB.BA içerir. Sumerce ilk iki
metin türüne rağmen, onlar pek çok Sumerce ve Akadca olmak üzere iki dilli
metinleri içerir. Yapıtların bu üç türü dua, şükür ve övgü olmak üzere üç
bölümden oluşur. Ér-šà-hun-ga veya “kalp yatıştırmak için dua”nın tapınak
âyinleri ve kötülüğe karşı korunmak için yapılan ritüeller boyunca kullanıldığı
düşünülür ve DINGIR.ŠÀ.DIB.BA öfkeli bir tanrıyı yatıştırmak için özel
ritüeller ile birlikte bīt rimki ve šurpu184 ritüellerinde kullanıldı. W. Lambert, Ér-
šà-hun-ga ve DINGIR.ŠÀ.DIB.BA’nın eski yöntemlerinin büyük
benzerliklerinden dolayı içeriğinden daha çok kült işlevi ile yapıldığını ileri
sürmektedir. Šu.íl.lá veya “ellerin yukarı kaldırılması” dua edilirken yapılırdı.
W. Hallo, Ér-šà-hun-ga dualarının Sumerce duaların en eskisi olduğunu ifade
etmektedir185.
Yeni Asur dönemine ait belgelerde özellikle iyi bilinen “dini tören, tören
işlemi” anlamına gelen “Nēpešu” kelimesi yazılmakta ve Helenistik
ritüelmetinlerinde de geçmektedir. Bu kelime aynı zamanda ay tutulması,

bukle saçlı bir kadındır. Geç dönemlere ait sözlük listeleri “harimtu” ile Kezertu’yu birleştirir.
Sözlükler, Akadca “kötü kadın” anlamında Kezertu’yu tanımlar. Ayrıntılı bilgi için bkz: Yoffee, 1998:
318.
182
Bkz: Yoffee, 1998: 325–332.
183
Yoffee, 1998: 333.
184
Suçun bağışlanması anlamında olan ritüellerin bir serisi,Šurpu aynı zamanda DINGIR. ŠÀ.DIB.BA
büyülü sözlerinin kullanımını da içermektedir. Bkz: Davis, 2010: 48.
185
Davis, 2010: 35, 36.
59

inşaat ve büyük orkestra davulu ritüel metinlerinden de bilinir. Yeni Asur


dönemi metinlerinde çoğul olarak ifade edilen (epšētu) Epištu “dini tören”
aynı zamanda DÙ.DÙ ve NĺG.DĺM.DĺM.MA Sumerogramı ile yazılır.
Astronomik bir günlükte puppē kelimesi bir Grek festivali ile birlikte
bahsedilir186. Helenistik ritüel metinlerinde nadiren geçen ve aynı zamanda
M.Ö. I. Binyıldaki metinlerde bulunan terimlerden biri de eski Babil
döneminden bilinen “ritüel kuralları” anlamına gelen “sakkû” kelimesidir. Bu
kelime Helenistik ritüel metinlerinde krallığın tören kurallarından bahseden
birkaç âyin ile birlikte TU 38’de sadece bir kez beyan edilir. Bir başka nadir
kullanılan kelime ise eski Akad döneminde “tören faaliyetleri” anlamına gelen
“alaktu” sakkû gibi ruhları kovan kişi, ağıt papazları, şarkıcılar ve ustaların
ritüel aktivitelerinden bahseden TU 38’de geçmektedir187.
Babil tapınaklarında yapılan aylık ritüeller için en önemli kaynak “inbu
bēl arḫim” serisi olarak görülür. Seri Ašurbanipal’ın kütüphanesinde
bulunmasına rağmen Asur’dan daha çok Babil kökenlidir. Bu metinlerdeki
tanrılar ve kurban sunuları Babillilere aittir. Ancak bu metinler sadece bir
tapınağa ait değildi. İnbu serisinde ifade edilen aylık kutlamalar bir tapınağın
yıl boyunca tüm kutlamalarına sahip olunursa açıklanabilir. Böyle seriler
bulunmasına rağmen, bu metinler her detayı vermezler. Marduk için ayın
üçünde yapılan gece ibadeti “nubattu”, ayın dördünde Nabû için yapılan
“eššešu” Babil’de Nisan ayı boyunca yapılan festivaller ile ilgili metinlerde
bulunabilir. Ancak bu metinler her detayı ifade etmedikleri için “nubattu” ve
“eššešu” kutlamasının nasıl oluştuğu konusunda bir bilgimiz
bulunmamaktadır. İnbu serisinde “nubattu” ve “eššešu” ard arda Nabû ve
Marduk’a ithaf edilen iki sıralı güne bağlandığı görülür. Nubattu K 252 ve SST
88 numaralı metinde šertu kelimesi ile aynı anlamdadır. Yani “sabah yemeği”
ve “akşam yemeği”ni ifade etmektedir. Babillilerin tanrılar için törenler
eşliğinde günlük olarak sundukları yemeklerin dışında; “ayın kayboluşunun
günü” bubbulu188; “hesapların ayarı” epēš nikkassi; “ilk tuğlanın konulması”

186
Puppē, Akadca bir kelime olup daha sonra Grekçe’ye geçmiştir. Bkz. CAD P: 511.
187
Linssen, 2004: 19, 22.
188
Bkz: CAD B: 298–300.
60

nadȇ libitti; “temelin iyi olması” šalām manzalti; “eğlence” mēlultu; “tören
alayı” šadāḫu; bunlar İnbu serisinde bahsedilmesine rağmen Asur ritüel
metinlerinde geçmemektedir. İnbu šadāḫu olarak ifade edilen tören alayı tüm
Mezopotamya’da bilinen en ortak kült eylemidir. Ancak hiçbir kült metninde
bu kelimenin geçtiği görülmemektedir189.
Babil’de her tapınağın ayrı bir töreni vardı. Esagila tapınağı din tarihi
açısından oldukça önemliydi. A. R. George Babil’de Gula tapınağında
Kislev’in 2-15 gününü kapsayan bir tablet yayınladı. Eturkalamma törenleri
Esagil’den oldukça farklıydı.
BM 32206+32237+34723, Kislīmu ayında yapılan Babil şehir ayinleri
ile ilgilidir. Ortası kötü bir biçimde zarar görmüş tabletin işaret biçimleri,
tabletin Selefkos döneminde yazıldığı fikrini vermektedir. Uruk’tan tablet AO
64 59 ve AO 64 65gerçekleştirilen ritüellerin tamamının anlaşılması
açısından önemlidir190.
Gala din adamı, Esagil’in kızları ve tanrıça Šarrahitu’nun yanına törene
katılmak için gelir. Onlar Tašmetu çevresinde yerlerini alır. Gala din adamı
bir boğa ile birlikte gider ve onlar muhtemelen yüce kapıda bir şeyler
yaparlar. Kral, Bēl’in tahtına yürürken ona gala din adamı ve boğa tarafından
eşlik edilir. Tören daha sonra U.BUR sa-lam’da devam eder ve burada
“mullilu” temizleme kâsesi kullanılır. Benzer bir eylem Dumu.sag.umman din
adamına karşı šešgallu din adamı tarafından yöneltilir. Burada bir insana
hitap edilmektedir. Bu kişi düşmanları fethedebilecek biridir. Törenin bu kısmı
tamamlandıktan sonra gala din adamı ve boğa Bēltia ve Bēl’in odasına
hareket eder. Daha sonra šešgallu din adamı tarafından Bēl’in elleri yıkanır.
Ayrıca bu törene iki tanrı ellerinden su veren “Nādin-mê-qātē” ve yaşamın
suyunun sahibi “Mukîl-mê-balāṭi” katılmıştır. El yıkama töreni resmi bir
yemekle devam eder. Bir başka âyin için bazı kaplar kullanılır. Serpmek
amacıyla “billatu” karışımı hazırlanır. Bir müzisyenin yer aldığı ritüelde dua
edilir. Metinde en dikkat çekici olaylardan biri Babil Yaratılış Destanı’nın
ezbere okunmasıdır. Nisannu ve Kislīmu ayının dördüncü gününde Enuma

189
Driel, 1969: 156, 157.
190
Çağırgan, Lambert, 1993: 89.
61

Eliš’in okunması her ayın dördüncü günü destanın okunduğu fikrini verir.
Daha sonra Akītu evine hareket edilir. Akītu evinde DUMU.NİG 191 din adamı
tarafından bir dua ezberden okunur. Daha sonra törene diğer din adamlarının
ve Bēl’in katıldığı ifade edilmektedir. Babil’de benzer bir ritüelin Nisannu
ayında šešgallu din adamı tarafından gerçekleştirildiğini daha önce
belirtmiştik. Kīslimu ritüelinde Šešgallu din adamı “pete bābi” denilen bir
kapının açılması eylemini yapardı. Nisannu ritüelinde olduğu gibi kralın
tokatlanması eylemi burada da Šešgallu din adamı tarafından muhtemelen
Bēl’in odasında gerçekleştiriliyordu. Yine bu ritüel sırasında šešgallu,
Dumu.sag.umman din adamı için arındırma âyini yapmak amacıyla bir şeyleri
ve arındırma kasesini yerleştirmektedir. Tüm bunlar šešgallunun bu tür
törenlerde din adamlarının başı gibi bir pozisyonda olduğunu
192
göstermektedir .

2.2.2.Yıllık Törenler

Sumerlilerin İnanna ile Dumuzi mitosu Babillilerde de görülmektedir.


Mitosun Babil versiyonunda da İštar’ın (Sumerlilerde İnanna) yer altı
dünyasına hangi amaçla indiği belirtilmemektedir. Bununla birlikte
Tammuz’un (Sumerlilerde Dumuzi) onun erkek kardeşi ve aşığı olarak ifade
edildiğini görüyoruz. Tammuz’un yeraltı dünyasında tutuklandığını ve canlılar
dünyasında bulunmayışının yarattığı haraplığı, ancak Tammuz âyinlerinden
öğrenebiliyoruz. Mitosta Tammuz’un diriler dünyasına dönüşü sevinçle ifade
edilirken, İštar’ın ölüler dünyasına inişi büyük bir üzüntü ile dile
getirilmektedir193.

Tanrıçanın yeraltına inişi Sumer mitosuna benzerlik göstermekle


birlikte bazı farklılıklar da bulunmaktadır. İštar yer altı dünyasına alınmadığı

191
G. Çağırgan, DUMU.NİG.LA.LA din adamının Šalāla veya NİG.LA.LA olarak adlandırılan bir
sınıfın üyesi olduğunu ifade etmektedir. Bir tanrının heykelinin giydirilmesi onun sorumluluğundadır.
Šešgallu din adamı kadar olmasa da önemli bir din adamıdır.
192
Bkz: Çağırgan, Lambert, 1993.
193
Ökse, 2006: 50, Hooke, 1995: 40.
62

takdirde ölüleri serbest bırakacağını söyleyerek tehdit eder. Sumer


mitolojisinde anlatıldığından daha tehlikeli bir kişilik olan İštar’ın, Babil
mitosunda cesede dönüşmesini anlatan betimleme bulunmamaktadır.
Bundan sonra ise İštar büyük tanrılardan yardım istemektedir. Sumer
versiyonundaki adı Enki olan Ea, hadım (kısırlaştırılmış erkek) Ašušunamir’i
oluşturup, Ereškigal’i yaşam suyu tulumunu kendisine vermesine razı etmesi
için aşağıya yollar. Ašušunamir, büyü ile Ereškigal’i buna razı etmeyi başarır
ve Ereškigal, veziri Namtar’a, isteksizce, İštar’ın üzerine yaşam suyu
serpilmesini buyurur194.

Babil mitosunda İštar yeraltından ayrılırken geçtiği her kapıda daha


önce bıraktığı giysilerini ve takılarını da geri alır. Ancak burada Sumer
mitosundan farklı olarak Ereškigal’e bir fidye ödediği belirtilir. Bu fidyeyi yer
altı dünyasından yeryüzüne çıkabilmek için vermektedir195. Babillilerin
mitolojisine göre, tanrının tanrıça Ereškigal’in hükmettiği yer altı dünyasına
inişi ile bitkiler büyümez, hayvanlar çiftleşmez olmuştur. Tanrı Ea,
Tammuz’un yılın yarısında dünyaya dönmesini ve İštar ile birleşerek doğanın
yeniden canlanmasını sağlar. Bu öyküde tanrı ile tanrıçanın evlenmesi
tohumlanmayı, Ea da bu tohumların su ile birleşerek yeşermesini
sağlamaktadır196. Sumer kökenli olan mitos Mezopotamya’daki diğer
kavimlere, daha sonra Fenikelilere, onlar aracılığı ile de Yunanlılara
geçmiştir. Afrodit’in Fenikelilerdeki adı Astarte’dir197. Yunan mitolojisine ise
“Venüs (Aphrodite) ile Adonis” mitosu olarak geçtiği görülmektedir 198. Bu

194
Tanrının yer altına inişi için bkz: Ek I.
195
Hooke, 1995: 41, 42.
196
Ökse, 2006: 50.
197
Moscati, 2004: 70, 71.
198
Hooke, 1995: 42. Venüs güzel bir kadındı ve konuşarak, ellerini sallayarak harikalar
gerçekleştirirdi. Çeşitli diğer kültürler arasında Venüs sabahyıldızından ayırt edildi. Skidi, Mars
gezegeni ve mitolojik sabah yıldızı ile bir tutuldu. Mars ve Venüs için çeşitli kutsal törenler
gerçekleştirildi. Nadir durumlarda bir tehdit algılandığı zamanlarda, bir meteorun görünüşü, bir salgın
olduğunda ve Mars’ın bir sabah yıldızı olarak görüldüğü yıllarda sabah yıldızı için bir insan kurban
edilirdi. Bu uğursuz ayin için savaşçı bir grup oluşturulurdu. Savaşçılar tarafından kendilerine komşu
63

mitosta Tanrıça İštar’ın yerini Aphrodite, Tammuz’un yerini ise Adonis


almıştır199.

Eski Mezopotamya’da Samilerin yaratılış destanı olan Enuma Eliš200


önemli bir yere sahiptir. M.Ö. II. Binyıla tarihlenen ve daha önceki Sumer
tabletlerinin bir kopyası olan ve yedi tabletten oluşan bu Akad destanının ilk
parçaları 1848 ile 1876 yılları arasında Austen H. Layard, Hormuzd Rassam
ve George Smith tarafından Kral Asurbanipal’in Ninive’deki büyük
kütüphanesinin yıkıntıları arasında bulunmuştur. 1924–1925’te destanın Yeni
Babilce olan I. ve VI. Tabletleri Kiš’te, 1928-1929’da Almanlar tarafından VII.
tabletin oldukça büyük bir Yeni Babilce parçası Uruk’ta bulundu. Başka
parçaların da antikacılardan satın alınması sayesinde destan hemen hemen
oluşturulabildi. Destan ilk olarak George Smith tarafından yayımlanmıştır 201.

Mitosun ilk tabletinde yeryüzünde tatlı su okyanusu Apsû ile tuzlu su


okyanusu Ti’âmat’ın dışında hiçbir şey olmadığı ve bu ikisinin birleşmesinden
tanrıların var olduğu anlatılmaktadır202. Apsû ile Ti’âmat bir erkek ve kız
kardeş çifti olan Lahmu ile Lahamu’yu dünyaya getirdiler. Daha sonra Anšar
ve Kišar doğdu. Anšar’la Kišar’ın Anu adını verdikleri bir oğulları oldu. Gök
tanrısı Anu kendine benzeyen Nudimmud’u dünyaya getirdi. Enki ve Ea
adlarıyla da bilinen Nudimmud tanrıların en akıllısı ve bilgesi idi 203. Bu tanrılar
kavgacı ve hırçın tanrılardı. Apsû yanına vezirini de alarak bu tanrıları
ortadan kaldırmak gerektiğini Ti’âmat’a söyledi. Ancak Ea, Apsû’yu öldürdü.

olan bir yerden seçilen bir kadın kaçırılarak, sabah yıldızını temsil eden bir erkekle eşleştirilirdi. Yol
boyunca Mars savaşçısının kahramanlıkları anlatılır, şarkılar söylenirdi. Din adamları kurban için
hazırlanırken, birkaç ayın geçtiği Skidi köyünde savaş tekrar canlandırılırdı. Genç kadına akşam
yıldızını temsil eden ilginç bir yelpaze şeklindeki bir başlık takılır ve süslenirdi. Kurban bir ok ile
kalbinden vurulurdu. Din adamları kurbanın kanının alttaki bir çukura yönlenmesini sağlamak için
büyük özen gösterirlerdi. Akşam yıldızının bahçesi ile sembolize edilen bu çukur, kutsal tüylerle
kaplanır ve bahçede tanrıçanın temsili yapılırdı. Kurbanın başarı ile tamamlanmasından sonra
verimliliği artırmak için törensel evliliğe izin verilirdi. Ayrıntılı bilgi için bkz: Cochrane, 2011: 95,
98.
199
Moscati, 2004: 66.
200
Babil yaratılış destanı Enuma Eliš M.Ö. I. Binyılda, Babil’in en önemli festivali olan Akītu’nun bir
parçası haline gelmiştir. Yeni Yıl töreni aynı zamanda arpa hasat zamanı ile birleşti. Geç Babil’de
tanrıların başı olan Marduk festivalde ana rolü oynadı. Mcintosh, 2005: 221.
201
Heidel, 2000: 9,10.
202
Hooke, 1995: 43, 44, Adair, 2008: 54.
203
Heidel, 2000: 13.
64

Vezirini de esir aldı. Ea ve karısı Damkina, bu olayı kendilerine bir ev yaparak


kutladı. Babil’in tanrısı Marduk bu evde doğdu204. Etkileyici bir kişilik olan
Marduk iki yüze ve olağanın iki katı boyutlarda organlara sahipti. Şimşek gibi
çakan gözleri ve yüreklere korku salan bir haşmeti vardı205.

Babil mitolojisinde, Sumer mitolojisindeki Enlil’in yerini Ea/Enki’nin


aldığı görülmektedir206. Babil şehri bölgenin merkezi olduktan sonra ise Babil
yaratılış mitosu, Babil Yeni Yıl Şenliği olan “Akītu” ile ilişkilendirilmesinden
dolayı, önemlidir. Mitosun bu biçiminde başrolü, Samilerin baş tanrısı olarak
Marduk oynamaktadır.

Marduk kaba şakaları ile tanrıları kızdırıyordu. Bunun üzerine tanrılar


Tiamat’a giderek kocasının öcünü almasını istediler. Tiamat dehşet saçan on
bir canavar yarattı ve bunu Kingu’nun hizmetine verdi. Tiamat, sadece
Marduk’u değil tüm tanrıları öldürmek istiyordu207.

İkinci tablet, saldırı haberinin tanrılar topluluğunda nasıl karşılandığını


anlatır. Anšar sıkıntı ve üzüntüyle kalçalarını döver. Önce, Ea’nın Apsû’ya
karşı kazandığı zaferi anımsatır ve aynı biçimde Tiamat’a karşı çıkması
gerektiğini söyler. Ancak Ea, ya savaşa girmeyi kabul etmemiş ya da başarılı
olamamıştır. Bu bilgiyi öğrendiğimiz metnin devamı okunamadığı için Ea’ya
ne olduğu bilinmemektedir. Daha sonra Anu, tanrılar meclisinin yetkisiyle
donatılarak, söz konusu amacından vazgeçmesi için, Tiamat’a yollanır; ama
o da bunu başaramadan döner. Bunun üzerine Anšar, tanrılar meclisinde
ayağa kalkar ve görevin güçlü kahraman Marduk’a verilmesini önerir.
Marduk’un babası Ea, oğluna, bu görevi kabul etmesini öğütler. Marduk
tanrılara, kendisini tanrıların kralı yapmaları ve tüm yetkileri kendisine
vermeleri şartıyla Tiamat ile savaşacağını söyler. İkinci tablet burada sona
erer. Üçüncü tablet, tanrıların kararını özetle yeniden verdikten sonra, tanrılar
bir konsey toplayıp Marduk’un bu isteklerini kabul ederek onu baş tanrı ilan

204
Salvini, 2006: 102, Adair, 2008: 54.
205
Heidel, 2000: 15.
206
Hooke, 1995: 44.
207
Espak, 2010: 191, Bkz: Pritchard, 1955: 60-63.
65

ederler. Dördüncü tablet, Marduk’un kral olarak tahta geçirişiyle ve kendisine


krallık alametlerinin verilişiyle başlar. Bu tablette Tiamat ile mücadelesi
anlatılmaktadır. Beşinci tablet, Marduk’un evreni düzenlemek için yaptıklarını
anlatmaktadır. Marduk tablette, ayın evreleri ile ayların sırasını saptarken
gösterilir. Tanrı aynı zamanda göksel yolları belirlemektedir. Kuzey
göklerinde Enlil’in yolu, başucunda Anu’nun yolu ve güney göklerde Ea’nın
yolu olmak üzere, üç yolu yerleştirir. Altıncı tablette, insanın yaratılışının
betimlenmesiyle karşılaşırız208. Tiamat’ı destekleyen ve hapsedilmiş olan
tanrılar zaferi kazananların hizmetine verilerek onlara bakmakla
görevlendirilmişlerdi. Ancak bu görev bile onlara o kadar ağır geldi ki
Marduk’tan bu yükün kaldırılmasını istediler. Tanrı Marduk onların bu isteği
üzerine Tiamat’ı öldürdükten sonra tanrılara hizmet etmeleri için insanı
yaratacağını söyler209. Tanrı Ea, Marduk’tan tanrılara karşı gelenlerin
kemiklerinden ve kanlarından insanı yaratmasını ister. Bunun üzerine Marduk
tanrılara en büyük suçlunun kim olduğunu sorar. Çetenin başı Kingu’dur.
Kingu öldürülerek kan ve kemiklerinden insan yapılır. Tanrılar Marduk’u tebrik
ederek onun için Babil şehrini yaparlar. Marduk Babil’de tanrıların kendisi için
yaptırdığı tapınakta oturarak buradan dünyayı yönetir.

Mezopotamya’da yeni yılın başlangıcında sahnelenen bu hikâye


tabiatın yeniden canlanmasını, dünyanın yaratılışını, krallığın ve dünya
düzeninin başlangıcı olarak kabul edilmesini anlatıyordu 210. Babil’de yeni yıl
şenliği yaratılış mitosunun ilk sözcükleri “Bir zamanlar yukarılarda” anlamına
gelen “Enuma Eliš” adıyla ifade edilen şiirde ve şarkıda önemli bir tören
şekline dönüştü211.

Tanrıça İštar’a yapılan ibadet hususunda Yunan tarihçi Herodot


eserinde her kadının ömründe bir kez tanrıçanın tapınağında oturması ve
yabancı biriyle birlikte olması gerektiğini belirtmektedir. Bir yabancı gelip de

208
Hooke, 1995: 44, Bkz: Pritchard, 1955: 63-70.
209
Heidel, 2000: 21.
210
Heidel, 2000: 90–119.
211
Hooke, 1995: 42, 43.
66

onunla beraber olmadıkça evine dönemezdi. Bir yabancı ile birlikte olan
kadının tanrıçanın gönlünü yapmış olduğuna inanılırdı. Daha sonra evine
dönerdi ve artık bir daha baştan çıkarılamazdı. Herodot, bu âdetin Afrodit’in
doğmuş olduğu Kıbrıs Adası’nın bazı yerlerinde de var olduğunu
belirtmektedir212.

Sumerlilerde olduğu gibi Babil toplumunda da dönemin kralı tanrı


Tammuz’un, din kadınlarının başı ise tanrıça İštar’ı temsil ederek bu kutsal
evlilik törenini gerçekleştirmeye devam etmişti. Kutsal evlilik törenine katılan
Qadištumlar, Sami toplumları döneminde Mari şehrinde tanrıça Annunitu’nun,
Sippar ve Kiš’te Tanrı Adad’ın hizmetine adanmışlardı. Bu kadınlar Kiš’te
yapılan temizlenme âyinlerinde su serpmekle görevlendirilmişlerdir213.

M.Ö. I. Binyılda kutsal evlilik töreninin farklı bir uygulama ile


yapılmıştır. Daha sonra yazılan metinlerden kralın üstünlüğünü kaybetmiş
olduğu anlaşılmaktadır. Bu metinlerde bir tanrı ve tanrıça heykelinin gelecek
yılki kaderlerini belirlemek için bir araya getirilerek evlendirildiği ifade
edilmektedir214. Yeni Yıl festivali ile birleştirilen kutsal evlilik töreni en eski
yıllık törendir. Bu bayram ile ilgili en erken referans, Nippur’da tören veya bir
Akītu tapınağının inşasından bahseder ve Fara dönemine tarihlenir. M.Ö. I.
Binyılda Yeni Yıl festivali Nisan ve Eylül ayında olmak üzere senede iki kez
kutlanıyordu. Bunlardan ilki resmi yılın, ikincisi ise kült yılının başlangıcını
ifade ediyordu. Törenin asıl amacı ise huzurlu ve kazançlı bir başka yılı
garantileme isteği idi215.

Mitolojik hikâyelerde görüldüğü gibi, ilkel insanlar kışın bitkilerin


ölmesini tanrıların ölümü, baharın gelişi ile birlikte doğanın yeniden hayat
bulmasını, bitkilerin yeşermesini ise tanrıların yeniden dirilişi olarak
sembolleştirmişlerdir. Doğanın canlanmasını bahar ayında düzenlenen
bayramlarla kutlayan Eski Önasya kavimleri bu bayramlarda tanrılara çeşitli

212
Kılıç, Uncu, 2011: 189.
213
Kılıç, Duymuş, 2009: 172.
214
Kılıç, Duymuş, 2009: 161, Bottero, 2003a: 252.
215
Linssen, 2004: 70,71, Beadmead, 2004: 43, 44.
67

içecekler, yiyecekler ile kurban edilen hayvanların etlerini sunmuşlardır.


Törenlerde çeşitli ağaçların kabuklarını yakarak tütsüler elde etmişlerdir.
Babil mitosunda İštar’ın yeraltına inişini anlatan bölümünde Tammuz’un ve
ölülerin ruhlarını dönüşü olmayan ülkeden çağırmak için tütsü yakıldığı
anlatılmaktadır216.

Babil Yeni Yıl törenlerinde önemli olan merkezlerden biri de saraydı.


Burada kralın rolü çok büyüktü. Babil takviminin bu çok önemli festivali
benzer şekilde Babil’de çok itinalı hazırlıkları gerektiriyordu. Karel van der
Toorn’un belirttiği gibi; Asur saray festivali için ortaya koymuş olduğu fikirleri
destekleyici nitelikte, Babil saray açılışında olanlar ile ilgili ayrıntılı bir belge
bulunmamasına rağmen, Babil sarayında da Asur’da olduğu gibi katılımcılara
tören boyunca bol miktarda yiyecek ve içeceğin sunularak hizmet edildiğini
başka festivaller ile ilgili belgeleri de dikkate alarak rahatlıkla ifade
edebiliriz217.

Mezopotamya’daki metinlerde kültün açık bir tanımı asla sunulmaz.


Ancak TU 38 ritüel metni ilk olarak arınma törenlerinden sonra tanrı Anu’nun
ritüelinden bahsetmektedir. Daha sonra kült sırasında kralın Uruk ve Babil’de
Yeni Yıl törenlerine katıldığı, tanrılara kurban sunduğu, “Eršemšahungû”
duasını okuduğu ve Uruk’ta İštar için yapılan özel festivale katıldığı
belirtilmektedir218.

Babil devletinde birçok şenlik yapılıyordu. Hatta her kentin kendine


özel mevsimlik bayram takvimi bulunuyordu. En büyük bayram ise Geç Babil
döneminde bahar ekinoksuna rastlayan Nisan ayının ilk on bir gününde
yapılan Yeni Yıl Bayramı idi219. Mezopotamya’da Sumer hâkimiyetinin son
bulmasından sonra bölge önce Sami Akadlılar, daha sonra Asur ve Babilliler
tarafından istila edildi. Bu bayram Sami toplumlar tarafından Nisan ayında on
bir gün süre ile kutlanılan bir Yeni Yıl Bayramı oldu. Babil’in en muhteşem

216
Ökse, 2006: 53, Lerner, 1986: 239.
217
Kuhrt, 2001: 83, 84.
218
Linssen, 2004: 13, 18.
219
Oates, 2004: 185, 186, Gaertner, 2008: 60.
68

bayramı olan bu törene Akītu220 adı verildi. Ancak Akad Kralı Sargon
döneminden önce yazılan metinlerden bu bayramın çok daha eski bir kökene
sahip olduğu görülmektedir221.

Eski yakın doğuda kayıtlı en eski tören olan Akītu festivalinin kökeni
daha önce ifade ettiğimiz gibi Erken Sumer dönemine kadar uzanmaktadır.
Yapılan âyinler birkaç bin yıl devam etmiştir. Akītu özellikle Yeni Asur ve Yeni
Babil dönemlerinde politik bir önem kazandı ve devlet ideolojisini geliştirmek
için kullanılan bir propaganda aracı oldu. Kaderlerin belirlenmesi, kralın tanrı
huzurunda tüm rütbe ve nişanları bırakıp halktan biri olması, törenlerde din
adamlarının ve krallığın güçlenmesini sağlamak Akītu festivalinin önemli
hizmetiydi. Bu festival sözde kralların tanrı ile olan sözleşmelerinin bir tür
yenilenmesini içeriyordu. Bir başka ifade ile Mezopotamya krallarının
yasallaştırılmasıydı.

Babil’de seneler 12 aylık bir ay takvimine göre düzenlenmişti. Bu


takvime güneş devrini yakalamak için dönem dönem13. bir ay ekleniyordu.
Akītu’nun başlangıcı M.Ö. III. Binyıla dayanıyordu. Pek çok şehirde bu
bayrama adanmış bir tapınak bulunuyordu. Aynı zamanda ülkedeki her
tapınak hangi tanrıya aitse onun bayramını da kutluyordu. Başkentte
kutlanan Akītu bayramı tanrı Marduk’un bayramı idi. Bu bayram kış
mevsiminden sonra gelen baharla birlikte doğanın yeniden canlanmasını
işaret ediyordu222.

Festivalin ilk gününde ne olduğu çok az bilinir. Esagila’nın büyük


papazı šešgallu, şafakta kalkar, Esagila tapınağında Tanrı Marduk’un
avlusuna girdiği KÁ.MAH (Yüce Kapı)’a ilerlerdi. Festival boyunca tekrarlanan
su ritüelinin birkaç türünü gerçekleştirirdi. Šešgallu tanrının huzuruna

220
Akītu çok eski bir kelimedir. M.Ö. III. Binyılda Güney Mezopotamya’da yaşayan Sumerliler arpayı
ekim festivalini kutladılar. Babil takviminde bu festival yılın ilk ayı olan Nisannu’da kutlanırdı. Yeni
Yıl festivalini Babilliler rêš šattim “yılın başlangıcı” olarak adlandırırlardı. Tüm Babil’de kutlanan
törenlerin en gösterişli olanları Tanrı Marduk’un tapınağı Esagila’da ve şehrin kuzeyinde yer alan
Yeni Yıl Evi’nde yapılırdı. http://www.livius.org/aj-al/akitu/akitu.htm.
221
Güngör, 2004: 43.
222
Salvini, 2006: 112.
69

çıkmadan önce Fırat Nehri’nin suyu ile yıkanırdı. Daha sonra tanrının zaferini
vurgulayan bir dua okur, Babil’e merhamet etmesi ve şehirlerin özgürlüğü için
dilekte bulunurdu223. İkinci günde šešgallu önceki günden hemen hemen iki
saat daha erken kalkar, kendini temizlemek için birinci gün yapılan su
ritüeline benzer şekilde Fırat Nehri’nin suyunda yıkanırdı. Daha sonra
bölmeye girer, perdeyi geri çeker ve Marduk’a Esagila’nın sırrını ezberden
okurdu. Bu özel duayı tamamladıktan sonra tören personelinin geri kalanı için
kapıları açardı. Üçüncü gün bir önceki güne benzer şekilde başlardı. Fakat
Šešgallu ritüelini yapması için önceki günden daha erken kalkardı. Bu günde
šešgallu bir metal işçisi, bir kuyumcu ve bir marangoz çağırırdı. Bu ustalara
değerli taşlar, altın, ılgın, sedir vererek 7" (17,78 cm.) yüksekliğinde tanrıların
antropomorfik figürlü iki ahşap heykelini yapmalarını isterdi. Bu heykeller
üzerine pek çok yorum yapılmıştır. Ancak en mantıklısı bu heykellerin temsili
oldukları yorumudur224. Dördüncü gün festivalin gerçek başlangıcıdır.
Esagila’nın büyük papazı šešgallu, Yeni Yılın geldiğini söyleyerek festivali
başlatırdı. Halk için bunun anlamı bir haftalık bir tatilin başlangıcıydı. Aynı
günde kral büyük papazın ona kraliyet aşasını verdiği yer olan Tanrı
Nabû’nun225 tapınağına gelirdi. Kral geceyi burada geçirirdi. Šešgallu
tarafından dördüncü günün akşamında Enuma Eliš’in tamamı okunurdu 226.
Nisannu’nun beşinci günü festivalin zirvesidir. Šešgallu bu günde tekrar
arınma âyini yapar, dualar ederdi. Marduk’un küçük odası bir Mašmaššu
tarafından veya bir cin kovucu din adamları tarafından cinlerden arındırılırdı.
Šešgallu cinlerin kovuluşuna şahitlik yapmazdı. Çünkü büyük din adamları bu
olaya şahit olursa onun kirlendiğine inanılırdı. Cin kovucu din adamı Fırat ve
Dicle Nehri’nin sularından alarak tapınağa serperdi. Burada yeniden suyun
arındırıcı ve temizlik rolü oynadığı görülmektedir. Din adamı cinleri kaçırmak
için gürültülü bir şekilde davul çalar ve daha sonra tapınağı arındırmak için
ateşi kullanarak bir meşale ile tapınağın etrafında yürürdü. Bu uygulama tanrı

223
Orlin, 2007: 14.
224
Mcintosh, 2005: 222, Orlin, 2007: 15.
225
Nabû: Marduk'un oğlu, Ea'nın torunu ve Tašmetum’un eşidir. Babillilerin hikmet ve yazı tanrısıdır.
Aslen, Nabu Amoritler tarafından Mezopotamya'ya getirilmiş bir batı Semitiktanrıydı.
226
Enuma Eliš’in Akītu festival evinde okunduğu ve Esagila’da yapılan Babil Yeni Yıl festivalinin
70

Nabû’nun tapınağında tekrarlanırdı. Daha sonra bir koyun kurban edilir ve


kurban dua okunurken tapınağa taşınır, ardından Fırat Nehri’ne atılırdı. Cin
kovucu din adamı bundan sonra ne yaptığı hakkında bir bilgimiz
bulunmamakla birlikte, festival bitinceye kadar şehre dönmediği tahmin
edilmektedir227. Törenin 5. gününde Tanrı Nabû, Borsippa’dan228 hareket
ederek tören yerine gelirdi. Bu günde Tanrı Nabû’nun düşmanlarına karşı
intikamını alma çabasını gösteren savaşlar sahnelenirdi. Düşmanlar biri
sedirden, diğeri ılgından yapılma iki küçük heykel tarafından temsil edilirdi.
Bu heykeller ertesi gün başları kesilerek yakılırdı. Beşinci gün kral da törene
katılır, bütün nişan ve rütbeleri din adamlarının başı tarafından çıkarıldıktan
sonra içteki kült odasına giderdi. Daha sonra yanağı tokatlanıp kulağı
çekilerek aşağılanan kral, Tanrı Marduk önünde diz çöker ve tanrıya o yıl
günah işlemediğini, Esagila ve Babil’i savsaklamadığını söylerdi. Urugallu din
adamı tarafından yapılan bir konuşmadan sonra kralın nişanları geri verilir ve
tekrar yanağı tokatlanırdı. Bu davranış ne kadar acı verici olursa o kadar
iyiydi. Çünkü kralın gözyaşları Marduk’un hoşnutluğunun ifadesiydi. Kâhinler
hükümdarın davranışlarından yola çıkarak kehanetlerde bulunuyorlardı. O
akşam kral beyaz bir boğanın kurban edildiği törene katılırdı 229. Altıncı gün,
Tanrı Nabû’nun heykeli Ninurta’nın tapınağını ziyaret ettikten sonra
Esagila’ya devam ederek Marduk’a katılırdı. Bu gün şenliklere katılmak için
gemi ile Babil’e yüksek tanrılar gelirdi. Babil Mezopotamya’nın en önemli dini
merkeziydi. Çevre bölgelerden gelen tanrıların halkları da onların dini
öncülüklerini kabul ediyorlardı. Sedir ve ılgından yapılmış tanrı heykelleri
temizlendikten ve yeni elbiseler giydirildikten sonra ateşte törenle
230
arındırılırlardı . J. Bidmead, heykellerin sağlığı tehdit eden kötülüğü temsil

metni olduğu uzun süredir kabul edilmektedir. Gökyüzündeki savaşın dramatik bir yansıması olması,
Marduk’un zaferi, insanlığın yaratılışı, yeryüzünün düzenlenmesini içermesi bazıları tarafından kabul
edilirken pek çok kişi tarafından da şüphe ile karşılanmaktadır. Lundquist, 1994: 92.
227
Odisho, 2004: 7–9, http://www.livius.org/aj-al/akitu/akitu.htm.
228
Borsippa: Bir diğer adı Birs Nimrud’dur. Bu isim denizin kılıcı veya boynuz anlamına gelen
Sumerce bir isimdir. Şehir Babil’in 15 km. güneyinde yer alır. Eskiçağda büyük Babil tanrısı
Marduk’un oğlu Tanrı Nabû’nun ibadet şehri olduğu için dini bir öneme sahiptir. Ayrıntılı bilgi için
bkz: http://www.atlastours.net/iraq/borsippa.html.
229
Oates, 2004: 185,186, Roy, 2005: 6.
230
Roy, 2005: 6.
71

ettiği ve tanrı heykellerinin tahribinin kötülüğü önlediği yorumunu


231
yapmaktadır . Yeni Yıl festivalinin yedinci gününde neler olduğu hakkında
maalesef hiçbir bilgimiz yoktur. Sekizinci günde âyin alayı Akītu’nun evi
denilen tapınağa gelerek burada Marduk’un tanrıların düşmanı Tiamat’a karşı
kazandığı galibiyet ifadesi olan Babil Yaratılış Destanı Enuma Eliš okunarak
bu olay temsili olarak canlandırılıyordu. Tanrılar bugün kaderleri belirliyordu.
Bu ilk olarak Esagila’da Nabû’nun tapınağında yapılırdı. Marduk tanrıların bu
tapınağına getirilirdi. Diğer tanrılar tarafından baş tanrıya hediyeler
sunulurdu. Kaderlerin belirlenmesinden sonra tanrılar kentin içinden nehirde
bir geziye başlardı. Yolun sonunda tanrılar teker teker arabalara yerleştirilir
ve Akītu evine hareket edilirdi. Tapınağın bahçesinde tanrılar ve ataların
ruhları için kurbanlar kesilir ve topluca yemek yenirdi232. Festivalin dokuzuncu
gününde alay, tapınaktan çıkarak Marduk’un merasim yolu boyunca
yürüyordu. Önce Ziggurat’ın duvarının, sonra güney sarayının yanından 1
km. yürüdükten sonra İštar Kapısı233 ile şehrin kuzey tarafında bulunan
duvarların arasından geçtikten sonra nehre kadar yürüyorlar, buradan da
Yeni Yıl Tapınağı’na kadar gemilerle devam ediyorlardı 234. Dokuzuncu ve
onuncu günde Akītu evinde olanlar bilinmemektedir. Fakat kral tarafından
kurbanlar verildiği ve savaş ganimetlerinin tanrılara sunulduğu
bilinmektedir235. Festivalin on birinci gününde kaderlerin ikinci hükmünün
gerçekleştiğine inanılırdı. Komşu şehirler tarafından ziyaret edilen tanrılar
Esagila’da toplanır ve burada ilahi bir toplantı yaparlardı. Tanrılar krala daha
fazla yetki verirdi. Daha sonra kral gelecek yılda başarı sağlamak için tavsiye
alırdı236. Karısıyla kutsal evliliği kutladıktan sonra tanrı ve maiyeti 11. gün
Babil’e dönüyordu. Daha sonra Marduk evrenin kralı olarak kutsanıyordu.
Ertesi gün, tanrıların heykelleri kendi şehirlerine dönüyordu.

231
Ayrıntılı bilgi için bkz: Bidmead, 2004.
232
Ökse, 2006: 54, Roy, 2005: 6.
233
İštar Kapısı için bkz: EK II, Ek III.
234
Salvini, 2006: 113,114.
235
Güngör, 2004: 43, Odisho, 2004: 9, http://www.livius.org/aj-al/akitu/akitu.htm.
236
Odisho, 2004: 10.
72

Tanrı ve maiyetindekilerin durakladığı önemli ibadet yerlerinin her


birinde Tanrı Marduk’a farklı bir isim atfediliyordu. Bu yerlerden en önemlisi
Toplantı Avlusu’nda bulunuyordu. Marduk tören boyunca hem gidişte hem de
dönüşte burada ara veriyordu237.

Yeni Yıl festivali devleti yöneten kralın otoritesini meşrulaştırmak için


bir propaganda aracı gibi hizmet etti. Tören sırasında yapılan dualar, cin
kovma, arındırma âyinleri, kralı aşağılama gibi eylemler tapınağın iç
kısmındaki küçük odada gizlilik içinde yapılırdı. Halkın bu olaylara tanık
olmaması için bu olaylar sıkı bir şekilde kontrol edilirdi. Kral günah çıkarırken
Babil’in insanlarına bağlı kalacağına söz verirdi. Ancak bu sözü verirken
tanrının elini tutarak gerçekleştirirdi. Bu bir bakıma baş tanrı ve insanların
temsilcisi olan kral arasında yapılan yasal ve bağlayıcı bir sözleşme idi. Akītu
festivaline kralın ya da tanrının katılması törenin gerçekleşmesi için
gerekliydi. Tanrının ya da kralın törene katılamaması gibi durumlarda kült
gerçekleşmezdi. Bu durum Asur ve Babil kroniklerinde de belirtilmektedir. Her
ne zaman hangi sebeple olursa olsun törenler yapılamaz ise kroniklere
yazılırdı. Kral ya da tanrı olmadığı zaman festival de sona ererdi. Tanrı
Marduk’un heykeli M.Ö. 689 yılında Asur’a savaş ganimeti olarak
götürülmüştü. Marduk, Babil’de olmadığı için burada Yeni Yıl festivali
yapılmadı. Buna benzer olaylar Asur’da da yaşanmıştır. Sanherib’in238 krallığı
boyunca 8 yıl, Asarhadon’un krallığı boyunca 12 yıl, Asur’da 20 yıl Akītu
festivali tanrı olmadığı için kutlanamamıştır. Akītu’nun devlet ideolojisi ile
ilişkili olduğu düşünülürse, tanrının ya da kralın olmadığı zamanda festivalin
neden yapılmadığı da ortaya çıkmaktadır. Akītu’nun politik önemi M.Ö. I.
Binyıla gelindiğinde festivalin işlevi ve dini görünüşünü gölgede bırakmıştır.
Krallar ve din adamları politik ve mali nedenlerle festivali kullanmışlardır.
Toplumun dayanışma gücü ve Marduk’un üstünlüğü kullanılarak; tapınağı

237
Salvini, 2006: 113–116, Tanilli, 2000: 73, Roy, 2005: 7.
238
Asur kralı Sanherib (M.Ö. 704–681) II. Sargon’un oğlu ve halefidir. Kimmerler ve Babilliler ile
mücadele ederek Asur’u doğal sınırlarına ulaştırdı. Savaşçılığının yanı sıra Sanherib sanata da önem
vermişti. Savaş esirlerini çalıştırarak başkent Ninive'yi tapınaklar ve ihtişamlı eserlerle doldurmuştu.
73

yenilemek ve tamir ettirmek, kurban sunumları gibi sebepler sayesinde bir tür
ek gelir sağlamışlardır239.

Akītu festivali sırasında halk sadece tören alayını ve tapınakların dış


ihtişamını görürdü. Babil’de halktan kişilerin tanrının kutsal odasına girmesi
yasaktı. Çeşitli belgelerde halka açık olmayan yerlerde yapılan âyinlerden
söz edilmektedir240. Çok gösterişli şekilde dekore edilen alay yolu onu
görenler üzerinde büyük bir etki bırakırdı. Babil’in 15 km. güneyinde,
Borsippa’da bulunan Nabû’nun tapınağı, Babil’in şehir duvarlarının 200 m.
dışında olduğu tahmin edilen Akītu evi ve Esagila tapınağı da halk üzerinde
büyük etki bırakan yapılardı. Ritüel büyüdükçe mimarisi de buna uygun
olarak gelişti241.

Eski Mezopotamya’da kutsal evlilik töreni eski dünyada bilinen kral ile
tanrı arasındaki ilişkiyi canlandırmanın en dramatik yollarından biriydi.
Kozmolojik dönemlerde evlilik, insan ve ilahi dünya arasında bir aracıydı.
Eski Babil dönemine ait bir kraliyet ilahisi olan “İddin-Dagan A”tanrıça ile
kralın evliliğini içeren bir ilahidir. Bu ilahide iki gün süren bir festival
anlatılmaktadır. İlk olarak gökyüzündeki tanrıça bir yıldız gibi övüldükten
sonra ay ve güneş ile kıyaslanır. İnanna bu ilahide Venüs’ün bugünkü ışığı ile
bağdaştırılamayacak bir görüntü, gün ışığı gibi parlayan ve gökyüzünü
kaplayan dev bir meşaleye benzetilmektedir242. İlahide bir geçit töreni de
anlatılmaktadır. Törende müzikal enstrümanlar çalındığı; kral, halk ve pek
çok kült personelinin tanrıçanın kutsal bakışı altında gösteri yaptıkları
belirtilmektedir. Törene katılanlar tanrıçanın gökyüzünden merasimi izlediğini
düşünmektedir. Akşam olduğunda ise tüm hayvanların dinlenme yerlerine
bırakıldığı; tören alayı yiyip içtikten sonra, depoların doldurulduğu ve
merasime katılanların surlarda, binaların çatılarında uyumaya gittikleri
anlatılmaktadır. İlahide belirtildiği üzere, İnanna rüyalarında onlara görünür

239
Bidmead, 2004: 2,3, Sallaberger, 2007: 269.
240
Oates, 2004: 186.
241
Odisho, 2004: 11.
242
Behrens, 1998: 29.
74

ve kötü olanları yargılar, adalet için iyi bir kader belirlerdi. İnsanlar pek çok
gıda maddesini tanrıçaya sunmak için hazırlardı. Seher vaktinden önce ikinci
bir geçit töreni şehirden bozkıra doğru hareket ederdi. Bundan sonra ise
kutsal evlilik tamamlanırdı243.

Yeni ve Geç Babil dönemine ait olan tablet BM 54312’de festival


sırasında Marduk’un, tapınağı Esagila’da ilahi bir toplantıya ev sahipliği
yaptığı ve şehrin dışında bulunan Akītu tapınağına giren tören alayına eşlik
ettiği belirtilmektedir244. Yeni Yıl Bayramı’nın kutlandığı Akītu, kentteki bir
tapınağın ya da sarayın bir bölümünde yer alabileceği gibi steplerde de
bulunmaktaydı. Bu tapınaklar genellikle bir ırmak veya su kanalı yanında
kurulmuşlardı. M.Ö. I. Binyılda ise bu tapınaklar çok görkemli yapılara
dönüşmüşlerdi245. Daha önce belirttiğimiz gibi BM 54312 numaralı tablette
tanrıların Akītu evine geldiklerinde Tiamat’ın Marduk’a sembolik olarak
yenilişine şahit oldukları kayıtlıdır. Ancak bu tablet festivale katılanların
belirlenmesi açısından da önemlidir. Törene katılanlar içerisinde “ku-lu-u”
oldukça dikkat çekicidir. Aynı hece en azından bir başka yerde bir Geç Babil
mektubunda da bulunmaktadır. Bir sinonim listesinde Kulu’u, Kurgarrû ve
Assinnu246 açıklanmaktadır. Kurgarrû ve Assinnu’nun eğilimleri ve
fonksiyonları iyi bilinmektedir. Onlar kült sanatçılarıdır ve travestiler, eş
cinseller, çift cinsiyetliler gibi kademeleri bulunmaktadır. Akītu festivalinde
Marduk’un tören alayının ilerlemesi sırasında okunan ilahilerin bulunduğu bir
tablette geçit töreninde bulunanlar arasında Assinnu ve Kurgarrû’nun olduğu
belirtilmektedir. Açıklamalardan Marduk’un yaptığı bir şeylerden dolayı ritüel
boyunca Marduk’a katılmak zorunda oldukları anlaşılmaktadır. A.R. George,
Marduk’un yaptıklarıyla insanın bu sınıfının özel statüsünü belirlediğini ileri
sürmektedir. “İštar’ın İnişi” mitosunda Kulu’u’nun planlarını engellememesi

243
Jones, 2003: 291, 292, Cochrane, 2011: 105, 107.
244
George, 2006: 174.
245
Ökse, 2006: 54.
246
Bu insanlar Babil toplumunda özel bir konuma sahiptiler. Başka bir sözcük listesinde Kulu’u
kelimesi Assinnu gibi okunmasının dışında “lú.ur.SAL” logogramın alternatif bir okunuşu “kadın
erkek” olarak ortaya çıkar. Her iki kelime de Ea’nın Ereškigal’i eğlendirmek için yaptığı A.sûsu-
namir’in literatüründe farklıdır. A.sûsu-namir’in aksine ne erkek ne de kadın olması onu toplumdan
ayırır. Kulu’u olağan kurallar tarafından yönetilmez. George, 2006: 175.
75

için Ereškigal tarafından lanetlendiği ortaya çıkmıştır. Tören boyunca


Marduk’a eşlik etmek zorunda olan Kulu’u’nun gerçekleştirdiği birinci ritüel
hareketi kutsal su serpmektir. Muhtemelen tanrıça üzerine su serpmektedir.
Su serpme eylemi dünyanın temizlenmesi anlamına geldiği şeklinde
yorumlanmaktadır247.

Babil toplumunda ritüel kıyafetleri son derece önemlidir. Sadece


tanrıların değil aynı zamanda törene katılanların da ne giydiği önemlidir. Bu
konu BM 54312 numaralı metinde ifade edilmektedir. Tanrıçaların
teçhizatlarını giyen tören personelleri vardır. Uruk’tan bir ritüel metni, Akītu
tapınağına İštar eşlik ederken tanrıça Narudu’nun kemerini giyen bir Kurgarrû
ve bir Assinnu’yu betimler.

Uruk’ta Selefkos tabletinde tapınak personelinin giysileri 7 küçük


koruyucu tanrının sembolleri ile süslüdür. Bunlar nesneler ile tanrıları
aynileştirir. Sağda giyilen 7 iğne; Anu, Enlil, Ea büyük üçlünün isimleri Güneş,
Ay ve Venüs isimleri ile aynileştirilir. Soldakiler 7 Babil tanrısının Uraš,
Ninurta, Zababa, Nabû, Nergal, Madānu, Pabilsag’ın isimlerini taşır. Öndeki
ve arkadaki iğneler ana tanrıça ve tanrıça Gula’yı temsil eder. 7 kemer Ea ve
İštar’ı, diğerlerinin üzerindeki giysinin ikiz seti yer altı dünyası ikizleri Lugalirra
ve Meslamtaea’yı, iki kötülüğe karşı aslan-şeytan ve ejderhayı adlandırır.
Kayışlar vezir Pasukkal ve Anu’yu anlatır. Sağda 7 katlanmış renkli yünlü
Pleiades ile aynıdır. Soldaki 7 ketenden madde su yollarından bir yedili
gruptur. Onların hepsi aynileştirilmez. Başlık ise tacın efendisi Ay tanrısını
belirtmektedir. Nesneler ile tanrıların eşitlenmesi konusu A. Livingstone
tarafından çalışılmış, ancak konu aydınlatılamamıştır 248.

247
Bkz: George, 2006. M.Ö. 2000’de yazılmış Sumerce ayin metinlerinde görülen kur-gar-ra
(Akadca Kurgarrû) Mezopotamya toplumları tarafından gerçekleştirilen törenlerde büyük bir role
sahiptir. Kulu’u, Kurgarû ve Assinnu tipik bir şekilde İnanna/İštar’ın hizmetlisi olarak tespit
edilmiştir. Onların törenlerde maske taktıkları ve çapraz askılı elbise giyerek tanrıçayı temsil ettikleri
metinlerde açıktır. En büyük amaçları ise öfkeli ilahı yatıştırmaktır. Kurgarû ve Assinnu öfkeli
tanrıları yatıştırmak için yapılan törenlerde ve ay tutulması sebebiyle yapılan törenlerde kötülüklerin
ortadan kaldırılmasını sağladıkları inancıyla oldukça önemliydiler. Bkz: Roscoe, 1996: 213–216.
248
Bkz: George, 2006.
76

Babillilerde yeni yıl gündüz ile gecenin eşit olduğu gün başlamaktadır.
Bu bayram ilk zamanlar sonbaharda yapılırken daha sonraki dönemde
ilkbaharda kutlanmıştır. Sonbaharın başlangıcındaki ilk ay Tešri, son ay Ulul
(Ululu)249 olarak adlandırılmaktadır. İlkbaharın ilk ayı ise Nisan’dır. Tešri
ayından 10 ay sonra, Nisan’dan 4 ay sonra ise anlamı içinde ateş kavramı
yer alan Tammuz ayı gelmektedir.

Babilliler’de “Zakmu” veya “Zakmuku”250 adını taşıyan yeni yıl,


ilkbahardaki ilk ay olan Nisan ayında kutlanmaktadır. Kutlamalar gece ve
gündüzün eşit olduğu günden hemen sonra Hilal’in görülmesine veya
Nisan’ın son günlerine kadar devam etmektedir. Bu bayramın yaklaşık olarak
M.Ö. 2400’lerde krallık yapan Gudea döneminden itibaren kutlandığı
bilinmektedir. Gilgameš Destanı’nı anlatan tabletlerin on birincisinde de bu
kutlamaların yapıldığı zikredilmektedir. Tabletten öğrendiğimiz kadarıyla
törende büyük bir yemek verildiği ve yemekte halk tarafından zeytinyağı, su,
üzüm suyu, bira ve şıra içildiği belirtilmektedir. Babilliler Zakmuk’ta dünyanın
yaratıldığına inanmaktadır. Asurlularda Zakmuk kutlamalarını Babillilerden
almışlardır251.

Yeni Yıl bayramında; anma, büyüsel- simgesel ritüel, kurban sunuları


olmak üzere üç önemli unsur göze çarpmaktadır. Sumer medeniyetinin temel
kavramlarını Akadca’ya çevirerek sahiplenen Sami kavimlerinin ardından
bölgeye gelen göçebe kavimler, Mezopotamya’da Á-ki-ti, Á-ki-tu ve Zakmuk
adı ile kutlanan bu Yeni Yıl bayramını alıp Nevruz adı ile kutlamaya devam
etmişlerdir.

Sumerlilerden itibaren çevre bölgelere yayılarak farklı din ve kökene


sahip topluluklarca kutlanan Nevruz, yeniden doğuşu ifade etmektedir.
249
Ululu Ayı’nın mevsimsel yerinin tespiti konusunda ayrıntılı bilgi için bkz: Çağırgan, 1986: 175–
176.
250
Yılın başlangıcı veya başlangıç anlamına gelen Sumerce ZAG.MU Akadca Zagmukku, Zakmuku
veya Zammukku kelimesiyle ifade edilirdi. Reš šatti Zammukku, İssini Akiti ile sıkça kullanılmasına
rağmen Tüm Mezopotamya’da Yeni Yıl töreni için Akītu kelimesi kullanılmadı. Sumerliler
zamanında Akītu ve Zammukku iki ayrı festivaldi. Her ikisinden de Yeni Yıl festivali olarak
bahsedilirdi. Akītu kelimesi için bkz. Cohen, 1993: 201.
251
Gözaydın, 1996: 155, 156.
77

Bugünden bir gün önce bütün kötülükler, başarısızlıklar, felaketler, hastalıklar


terk edilmekte, kutlamalar sırasında krallar bir günlüğüne vatandaş ile eşit
duruma gelmektedir. Babil’de tanrılar kader tayini için toplantı yapmakta,
insanlar geleceklerini öğrenmek için fal baktırmakta, yedi çeşit tohum ekerek
onların durumlarından bir yıllık hasat tahmini yapmaktaydılar. Ölülerin bugün
yeniden dirileceği inancı da hâkimdi252.
Eski Babil döneminden daha da eskiye giden “İsinnu” kelimesi hem
dini hem de resmi bir bayram metninde ifade edilir. Yaygın olarak kullanılan
bu kelime daha çok bir ay, bir tapınak, bir tanrının ismi ile bir tutulan özel bir
bayramla ilişkilidir. Özel bir olay Yeni Yıl Bayramı “İsinnu Akītu”dur. Helenistik
dönemde İsinnu kelimesi geçmez. Ancak SBH VIII, II, 7 ritüel takviminde
muhtemelen Babil’de birinci ay olan Nisannu’dan Akītu festivali olarak
bahsedilmektedir253.
P. Beaulieu 1989 yılında kaleme aldığı, “M.Ö. 556–559 Babil’in Kralı
Nabonidus’un Krallığı” isimli kitabında antik kaynakların M.Ö. 539 yılında
Babil’in düşüşü ile ilişkilendirdikleri festivalin Ay Tanrısı Sin’in şerefine
yapılan bir Akītu festivali olduğunu ileri sürdü. Bu öneri iki ek delil ile
desteklenmektedir. Birincisi, festivalin hasat ayından sonra veya avcı ayından
sonra kutlanmasıydı. İkincisi, Amherst 63 papirüsünde muhafaza edilen
Aramice ayinin geri planında görülen Ay Tanrısına ithaf edilen ve Tašritu’da
kutlanılan bir Mezopotamya Akītu festivalidir. Babil’in son zamanında Sin için
de benzer bir Akītu festivalinin yapılması muhtemeldir. P. Beaulieu’nun
kitabının en büyük teması, Babil kralı Nabonidus tarafından Marduk yerine Ay
Tanrısı Sin’in Babil panteonunun baş tanrısı yapılma girişimi oluşturmaktadır.
Geleneksel olarak Ay Tanrısının ibadetine ayrılan bir şehir olan Harran’da
Tašritu’nun 17’sinde açık bir şekilde kutlanan Sin’in bir Akītu festivali vardı.
Daniel 5’e göre, yeni Babil kralı Belšazzar öldüğünde ve Babil
düştüğünde gece büyük bir festival kutluyordu. Pek çok din âlimi hikâyeye
inanmasa da Grek yazarlar Herodot ve Xenophon da Babil’in düştüğü
zamandaki bir festivalden söz etmektedirler. Diğer taraftan P. Garelli gibi

252
Güngör, 2004: 43,44, Elibeyzade, 1996: 147, 148.
253
Linssen, 2004: 19- 22.
78

Asurologlar ve D. Stronach gibi arkeologlar Belšazzar’ın festivalini kabul


etmektedirler. W. Shea ise bu hikâyeye tarihsel bir gerçeklik verme
girişiminde bulunmuştur. Festivalin Belšazzar’ın babasının ölümünden sonra
taç giyme töreni olabileceğini savunmaktadır. Ancak bu öneri çağdaş kayıtlar
tarafından desteklenmemektedir. P. Beaulieu festivalin tarihsel bir gerçeği
yansıttığını ifade etmektedir. Kroniklere göre Babil’in alındığı Tašritu’nun
17’sinde, kral Nabonidus’un desteği ile Harran’da Sin için yapılan festival
merkezde de kutlanmaya başlanılan ve P. Beaulieu, Herodot ve Daniel’in
kitabında bahsedilen bu Akītu festivali olabilir. L. M. Wills, P. Beaulieu’dan
farklı olarak Sin kültünün metninde bu festivali tercüme etmez254. Wills,
Belšazzar’ın festivalinin düzmece olduğunu düşünmesine rağmen,
Nabukadnezzar’ın Babil Akītu festivalinde yaptığı bir yazıta göre büyük
festivalin ilave edildiğini tartışır ve Nisannu’da dini Yeni Yıl’ın başlangıcında
kutlanan bu festivalin sadece Marduk’un Akītu festivaline benzer bir festival
olduğunu düşünmektedir. L. M. Wills, Tašritu’da kutlanan resmi Yeni Yıl’dan
bahsetmemektedir. A. Wolters ise bu konuda Tašritu ayında Harran’da Ay
Tanrısı Sin’in şerefine bir Akītu festivali yapıldığını belirtir ve bu festivalin
Belšazzar’ın festivali ile aynı tarihte yapıldığını ve özellikle Avcı Ayını 255 takip
eden günlerde Ay tanrısının bu Akītu festivalinin 4. bir örneği olabileceğini
belirtmektedir256.
Nabonidus, krallığının son 4 yılında Babil panteonunun başı olarak
Marduk’un yerini almasını istediği Ay Tanrısı Sin’e ibadeti teşvik etmiştir.
Hatta Babil’de Marduk’un büyük tapınağını Sin’e ibadet için dönüştürmeye
çalışmıştır. Son yıllarında Sin’in şerefine Tašritu’da kutlanan diğer Akītu
festivalini Babil’e tanıttı. Onun yokluğunda vekili olan oğlu Belšazzarda
babası Nabonidus gibi Ay Tanrısı Sin’in şerefine Akītu festivalini kutlamıştır.
P. Beaulieu kralın son yıllarında Sin’in şerefine dini törenler organize
edildiğini ileri sürmektedir.

254
Bkz: Wills, 1990.
255
Avcı Ayı olarak adlandırılan ay Ekim ayıdır.
256
Wolters, 1995:199–202.
79

Yeni Babil Devleti’nin son dönemlerinde Babil’de biri kült yılının


başlangıcı olan Nisannu ayında Tanrı Marduk’un şerefine, diğeri sivil yılın
başlangıcı olan Tašritu257 ayında Ay Tanrısı Sin’in şerefine düzenlenen Akītu
festivali senede 2 defa kutlanıyordu. Biz tüm bu delillerden Babil’in son
yıllarında krallık yapan Nabonidus’un Akītu festivalleri içerisinde Ay Tanrısı
Sin’in şerefine düzenlenen töreni tercih ettiği sonucunu çıkarabiliriz 258.
Eskiçağ toplumları karşılaştıkları sel, kıtlık ve savaş gibi felaketlerin
nedenlerini bulmaya ve anlamaya çalışmışlardı. Arınma ayinleri, değişim
ayinleri, dikkat çekici görüntü ve tüketim, değiş tokuş ve oruç âyinlerinin tümü
Akītu’da vardı. Kralın kraliyet nişanlarını bırakması ve günah çıkarması
değişim âyinlerine örnektir. Yani normal olayların tersine dönüşünü gösteren
âyinlerdir. Genellikle ilahi yaptırım yetkisiyle donatılan kral tanrı ve din
adamının merhameti için boyun eğer. Göz alıcı görüntüler ve tüketim de bu
Yeni Yıl törenlerinin içinde yer almaktadır259. Geçit törenlerinde tanrıların
heykellerinin taşınması halkın tanrıları görmesi açısından da büyük bir
fırsattı. Çünkü halk tapınaklarda yapılan törenlere katılamıyordu ve tanrıları
sadece Akītu festivali sırasında tapınaklardan Akītu evine taşınırken
görebiliyordu. Festival boyunca sokaklar çiçekler ve hurma dalları ile
donatılıyordu. Yakındoğu festivalleri boyunca çok çeşitli yemekler yapılması
da Yeni Yıl festivali içerisinde yer alan tüketim ritüeline örnek olarak
gösterilebilir. Bir başka ritüel kategorisi ise karşılıklı hediye alınıp verilmesi ile
ilgili olan değiş tokuş ritüeliydi. Halk tarafından tapınak için hediyeler ve
kurbanlar gönderilirdi. Bir komşu tanrının ziyareti sırasında da karşılıklı
hediyeler sunulurdu. Daha önce ifade ettiğimiz gibi eskiçağ toplumları
tanrıları kendileri gibi düşünüp, onları yaşamlarında olduğu gibi
sınıflandırmışlardı. Festivaller sırasında sembolik bir savaşın kaderin kürsüsü
“parak šīmāte”de ve tören alayının önünde anlatıldığını görürüz. Oruç ritüeli
genellikle bir perhiz gerektirir. Fakat bu çoğu zaman düzenli işten
uzaklaşmayı içeriyordu. Bu festival için yapılan bir eylemdi. Akītu festivali

257
Tašritu ayının Akadca’daki anlamı “başlangıç” tır.
258
Wolters, 1995: 205, 206.
259
Bell, 1997: 94.
80

boyunca Babilliler 4, 8 ve 11 Nisannu’da normal işlerden izinli oluyorlardı.


Hiçbir dava festival boyunca yönetilmezdi. Hatta hekimler bile bugünlerde
çalışmazlardı.
Daha önce ifade ettiğimiz gibi törenlerin açılışında ve kapanışında bir
takım arınma törenleri gerçekleştirilirdi. Akītu boyunca bu tür arıtma âyinleri
pek çok kez yapılıyordu. Festivalin açılış gününde šešgallunun nehirde
yıkanması, ruhları defeden din adamı tarafından tapınağın temizlenmesi
arınma ayinlerine verilebilecek örneklerdir. Görüldüğü gibi bir festivalin
içerisinde pek çok ayin yapılmaktaydı260.
Akītu festivalinin Pers festivali ile karşılaştırılması yapılmaktadır.
Efsaneye göre Pers kralı Kyrus düşmanı için geçtiği yerlere yiyecek ve şarap
bırakır, onları yiyip sarhoş olduktan sonra da düşmanlarını öldürürdü. Bu
şekilde İskitleri mağlup ettikten sonra başarısını kutlamak için bir festival
yapar. Bu zaferini İštar ile aynileştirilen bir nehir tanrıçası olan Anaitis’e
atfeder. Sacaea’nın Pers festivalinin Yeni Yıl festivalini anımsattığı ileri
sürülmektedir. Kyrus bahar ekinoksunda Sacaea’ya yerleşir. Sacaea
Saturnalia, Roma festivali ile karşılaştırılır. S. Langdon ve J. Frazer,
Sacaea’nın bir sahte kral uygulaması içerdiğini iddia etmişlerdir. Sacaea ismi
sakkû kelimesinden türemiştir. Sahte kral Zagonnes olarak adlandırılır.
Zagonnes tahta oturur, yer içer ve kralın eşi ile birlikte olurdu. Beş gün
boyunca şehri yöneten sahte kral daha sonra soyunur, cezalandırılır ve en
sonunda da asılırdı. S. Langdon’a göre kralın beşinci gün geri dönmesi ve
Marduk’un ortadan kaybolması Sacaea festivali ile özdeşti. Kral geri
dönünceye ve Marduk yer altı dünyasından çıkıncaya kadar, kargaşa hüküm
sürdü. Bidmead bu yorumun sahte kral kadar yanlış olduğunu ileri
sürmektedir. Çünkü Babil Yeni Yıl festivali boyunca kralın yerine geçen başka
birinden yani sahte kraldan hiç bahsedilmemektedir261.
Babil Akītu festivalinin daha sonraki dönemlerde gerçekleştirilen
festivallerle benzerlikleri kurulmaya çalışılmıştır. M.Ö. I. Binyılın sonlarına
tarihlenen metinlerden biri olan Papyrus Amherst 63 Aramice bir belgedir.

260
Bidmead, 2004: 14, 15.
261
Bidmead, 2004: 30, 31.
81

Metinlerde Batı Sami Ay Tanrısı Sachar için yapılan bir Akītu töreni
anlatılmaktadır. Bu ritüelde Akītu tapınağının kapısında duran kral önce bir
duayı ezberden okur ve sonra avluya girer. Uruk Akītu’suna benzer şekilde
ellerini yıkar ve tanrıların meclisine ilerler. Tanrılar kralı kutsar, tütsü yakılır,
koyun kurban edilir ve ilahiler söylenir. Yapılan eylemlere baktığımız zaman
gerçekten de Babilliler tarafından düzenlenen Yeni Yıl festivali ile birebir
örtüştüğü görülmektedir. Bu benzerliğin kurulduğu bir başka kanıt, Raš’tan
Yeni Yıl metinlerinin bir kutsal evlilik töreni ile sona ermesidir. Bu metinler
Babil Yeni Yıl festivalinin bir batı Sami kültürü tarafından benimsendiğini
gösterir.
Kuzey Mezopotamya’da Harran’dan M.Ö 363’e tarihlenen bir festival
listesi İštar’ın bir yerel versiyonu olarak, ay tanrısı ve Venüs için bir kutlama
içermektedir. Nabonidus’un krallığı boyunca kutlanan bu festival Sin’in
Akītu’suna güçlü bir benzerlik taşımaktadır262.
Marduk’un kültü hakkında bize bilgi veren metinlerin pek çoğu
Thureau-Dangin tarafından Rituels Accadiens’de yayınlandı. AO 6451,
Uruk’un tanrıları için günlük kurbanların bir listesini, AO 6467, aynı tanrılara
yapılan duaları, BRM IV 17, Anu’nun kültü ile ilgili Akītu evindeki tören
alayının Yaptığı duaları, AO 6461, Nisan ayının 10 ve 11. Günü yapılan
duaları listelemektedir. AO 6459 ve AO 6465 Tešrit ayında yapılan
törenlerden bahsetmektedir. AO 6460, tarihini bilmediğimiz bir gece töreni ile
Anu’nun kültünü açıklayan metinlerden oluşmaktadır. Uruk’tan hareket eden
tören alayının Akītu evine gidişi AO 7439’da da ele alınır. VAT 14524, Bēlet
ša Uruk için kült törenlerinin bir listesidir. VAT18728 belli din adamlarının
giysileri hakkında bilgiler içermesi açısından önemlidir. Babil’in kültleri
hakkında bilgi veren tüm metinler törende yapılan eylemler ve dualar
hakkında bilgi sahibi olmamızı sağlamaktadır. Ancak gerçek ritüellerin
tamamını içermemektedirler263.

262
Bkz: Geller, 1997: 55. Green, 1992: 145–157.
263
Driel, 1969: 154, 155.
82

Bütün festivaller aslında dini içerikliydi. Bir bakıma insanlar ile tanrılar
arasındaki ilişkilerin yeniden tanzimini içeriyordu. Törenlerde ikram edilecek
besin muhtemelen kral ve tapınaklar tarafından karşılanıyordu. Balık, koyun,
bira gibi özel yiyecekler ve içecekler sunuluyordu. Festivallerin hiç biri kralın
meşruiyetini yok etmedi. Savaş, isyan baş tanrının yokluğu veya kralın
kendisinin olmaması festivallerin yapılmama nedenleriydi 264.

2.3. ASURLULARIN YAPTIĞI TÖRENLER

2.3.1. Günlük Törenler

Asurlular, Sumerlilerin dini geleneklerini ve tanrılarını üstlenerek


tapınmayı gelenek haline getirmişlerdi. Hatta Sumerlilerin pek çok dini
bayramlarına da sahip çıkıp törenlerle kutlamışlardır. Sumerlilerdeki büyük
tanrılar, Sami toplumlarının yoğun bir şekilde Sumer kültürü ve özellikle
inancı etkisinde kalmasıyla birlikte genellikle Sami adlar almışlardır. An, Anu;
Enki, Ea; İnanna, İštar; Utu, Šamaš şeklinde telaffuz edilmeye başlanmıştır.
Ancak Enlil’in ve ölüler diyarının tanrısı Nergal ve tanrıçası Ereškigal’in adları
değişmemiştir. Sami toplumlarla beraber bu tanrıların sadece adları
değişmekle kalmayıp, birkaç tanrının özellikleri bir tanrıda toplanmak
suretiyle yeni tanrılar ortaya çıkmış, aynı zamanda tanrıların sayısında da bir
azalma meydana gelmiştir265. Tanrıların özelliklerinin bir tanrıda toplanması
tek tanrı inancına yöneliş olduğunu düşündürmektedir.

Sumerliler gibi Asurlular da kent merkezlerine manevi güç


kazandırmak için tapınaklar yaptırmışlardı. Asur şehrinde tüm büyük tanrılar
için tapınaklar inşa edilmişti. Ülkenin başkenti ve eyaletlerde baş tanrı
Asur’un yanı sıra savaş tanrısı Ninurta, aşk tanrıçası İštar, Güneş ve adalet
tanrısı Šamaš, Ay tanrısı Sin ve fırtına tanrısı Adad gibi önde gelen tanrılar
adına tapınaklar bulunmaktaydı. Asur kralı, şehir ve devlet tanrısı Asur’un en

264
Gaertner, 2008: 58, 59.
265
Kılıç, Uncu, 2011: 187.
83

yüksek din adamıydı. Tapınakların geçiminden, restorasyonundan,


tapınaklara atanan görevlilerden ve dini faaliyetlerin yerine getirilmesinden
sorumluydu. Bu tapınaklarda dini törenler yaparlar, tanrılardan güç elde
etmek için ilahiler eşliğinde dualar ederlerdi. Asurlular tapınaklarının
duvarlarını kalın ve yassı kireç taşından örer ve bu duvarlara savaşlardaki ya
da av hayatındaki başarılarını resimlerle işlerlerdi. Saray ve tapınak kapılarını
“insan başlı aslan” ya da boğa heykelleri ile süslerlerdi266.

Asur sarayına ya da tapınağına yapılan figürler bir anlamda bir ritüeli


anlatıyordu. Her sahne savaşları, avı, festivali ve halk işlerini oluşturuyordu.
Bu Asur duvar panelleri son derece önemliydi. Halk üzerindeki otoritesini ve
imajını güçlendirmek, onlara korku aşılamak için vahşi hayvanların veya
düşmanların üzerine krallığın zaferlerini temsil ettiler.
Ritüel eğlenceden bağımsız olarak düşünülemez. Dolayısıyla Asur
saraylarının ya da tapınaklarının duvarlarına yapılan figürler eğlencenin
ritüelin bir parçası olduğunu yansıtırlar267.
Tarih boyunca saraylar doğaüstü varlıklar tarafından korunmaya
ihtiyaç duymuşlardır. Nimrud’da yapılan kazılar neticesinde cephaneliğin
duvarlarında bulunan zift, koruyucu ritüellerde kullanıldı. Koruyucu ruhları
ifade eden simgeler duvarlara oyuldu veya boyandı. Böyle ruhlar zaman
zaman ritüellerde taklit edildi. M.Ö. 865-860’dan, Nimrud’da Asurnasirpal’ın
inşaatının duvarlarında kutsal ağacın sembolleri ile birlikte bereket içerisinde
görünen 2 çeşit ruh M.Ö. II. Binyıla kadar izlenebilir. Bunların hem sarayı
hem de kutsal ağacı koruduklarına inanılır ve planlı bir şekilde düzenlenir.
M.Ö. VII. Yüzyıldan itibaren duvar figürlerinde değişiklikler meydana geldi ve
kutsal ağaç gözden kayboldu268.
M.Ö. XIII. Yüzyıla ait bir sunakta daha önce ifade ettiğimiz törenler
sırasında kralların aşağılanması olayı tasvir edilmektedir. Bu sunakta ilk

266
Köroğlu, 2010: 189. Asur şehri halkın baş tanrısı Asur adına kurulmuş bir şehir idi. Asur şehri
Asur imparatorluğu ve Yeni Asur dönemi (M.Ö. 1050–935) boyunca birinci kült şehriydi. Asur kralı
Sanherib (M.Ö. 704–681) tarafından Ninive şehrinin inşa edilmesinden sonra bu şehir yeni kült
merkezi oldu.
267
Bkz: Reade, 2005a: 7, Parpola, 1993: 73, 74.
268
Reade, 2005a: 8, 9.
84

olarak kralın duruşu sonra bir sunağın önünde diz çöküşünü gösterir. Ancak
burada kralın sağ elini yukarıda tuttuğu ve parmakları bükülü halde tasvir
edilmiştir. Daha sonra Sanherib’in krallığında aynı ritüel metinlerinde
bahsedildiği gibi, kralın elinde tuttuğu bir objeden bahsedilmektedir. Bu nesne
Babil’in ilk kralları tarafından da tutulmuştur. Yani Babil’in Asur’un ritüel
özelliklerini benimsediğini söyleyebiliriz. Kraliyet dikili taşları üzerindeki krallar
tarafından tutulan bir çanak, yay, orak, kılıç veya asâ onların ritüellerdeki
rolünü yansıtmaktadır. Ancak onlar hakkında çok fazla bir şey söylenemez269.
Sanherib’in Ninive’de İštar tapınağına yakın bir bölümünde bulunan duvar
levhasında bir geçit töreni tasvir edilmektedir. Bu törende kral ve maiyeti
temsil edilir. Geçit töreninde askerler, üç sakallı davulcu, daha sonra davullar
ve zillerle beş kadın, ayrıntılı boncuklu bir kolye takan biri, her biri bir din
adamı olan iki harp çalgıcısı ve bir sakallı adam resmedilmiştir. Bu tasvirler
bize törenlere katılan kişiler hakkında bir fikir vermektedir270.
M.Ö. 1050 yılına tarihlenen Beyaz Obelisk271, Ninive’de İštar’ın bir
tapınağının yanında yapılan bir ritüeli temsil eder. Ritüelde İštar’ın tapınağına
kurbanların ve içkilerin kral tarafından sunulduğu belirtilmektedir. Ayrıca bir
yağ ocağından bahsedilmektedir. Ocak kokulu olabilir. Ancak bu tahmin
edilen yağ ocağının küçük tütsülü ocaklardan ayırt edilmesi gerekir.
Muhtemelen bu uzun ocak daha küçük bir sıcaklığı yakan tütsü gibi reçine
için kullanılmıştır. Böylece devamlı bir tatlı koku sağlanmıştır. Obelisk’te içki
sunuları için bir kazanı destekleyen bir kaptan söz edilir. Bu kap tabanı
altında dikey bir kol ile bir ağızlı kâsedir ve avda öldürülen hayvanlar üzerine
içki sunusunun serpilmesi için kullanıldığı görülen derin olmayan kâse
türünden farklıdır. Kralın arkasında olağandışı kabaran bir elbise giymiş
sakallı şapkasız duran muhtemelen bir din adamı, elinde büyük bir kâse veya

269
Reade, 2005a: 8–11.
270
Bkz: Barnett, Bleibtreu, Turner, 1998: 49–133.
271
Asur imparatorluğunun en önemli şehirlerinden biri olan Eski Nineve şehrinde Hormuzd
Rassam’ın başkanlığında yapılan kazılar neticesinde 1853 yılında bulundu. Yeni Asur döneminin ilk
etkileyici anıtlarından biri olan Beyaz Obelisk kalker taşından yapılmıştır. Sivrilen dikdörtgen ayağı
2,9 m. yüksekliğinde beyaz kireç taşından yapılmıştır. Bir zigguratın şeklini anımsatan basamaklı üst
yapısında bir çivi yazılı metin bulunmaktadır. Alt bölümü ise 30 cm.’dir. Ayrıntılı bilgi için bkz:
Pittman, 1996.
85

bir tepsi tutmaktadır. Başka bir sakallı adam bir boğayı keser ve arkasında
onu takip eden dört adam daha vardır. Tasvirlerde bir din kadınının olmaması
oldukça dikkat çekicidir272.
III. Salmanassar’ın bronz kapılarındaki yerli dizgiler dört ritüelin
temsilini içerir. Törende dört koç, bir çift boğa ile bir din adamının arkasında
duran bir asker tasvir edilmektedir. Üç sakalsız figür sunulur. Bunlardan ikisi
harp çalgıcısıdır. Bir din adamı, iki kova veya içme boynuzu tutarken; bir
başka din adamı, büyük bir kâse veya bir tepside üzüm salkımına benzeyen
bir şeyleri tutmaktadır. Kralın aşağıda tuttuğu sol elinde bir topuz vardı ve kral
sağ elinde bir kase tutarak yukarı kaldırmıştı. Önünde bir uzun yağ ocağı,
boş bir arz tablosu, sehpa üzerinde duran bir kap vardı. Bu kap büyük ihtimal
ile içki sunusu içindi273.
II. Asurnasirpal’ın bırakmış olduğu levhanın bir parçası seferberlikte bir
ordu kampındaki aktiviteleri göstermektedir. Metindeki olay bir zafer ve zafer
geçit alayının gösterilmesinden sonra gerçekleşmektedir. Bir masa üzerine
ölü bir koç konulur. Sanherib’in ordugâh sahnesinde masalara uzanan
hayvanların kanını toplayan ve akıtan adamlar gösterilmektedir. Burada
dikkat çeken unsur bu adamların din adamı olmaması ve kralın masasında
yemek bulunmamasıdır. Asurnasirpal’ın levhasında ise tam tersi yiyecek ve
içecekler tasvir edilmektedir. Kralın dönüşü için yiyecekler hazırlanmakta,
hayvanlar kesilmekte ve pişirilmektedir. Burada bir din adamı, kesim
yapmakta ve daha sonra kralın yiyeceği bir hayvanda kehanette
bulunmaktadır. III. Salmanassar’ın bronz kapısında ordugâhın içinde çalışan
pek çok uşak olduğu görülür. Fakat burada diğerlerinin aksine dini ritüeller
veya hiçbir kehanet yoktur274.
Beyaz Obelisk’te biri İštar tapınağında kurban ile birleşen diğeri arka
planda bir inşaat olmak üzere iki festival eylemi vardır. Korsabad’da biri av ile
diğeri bir sefer ile ilgili iki festival tasvir edilmektedir. Asurbanipal’ın bir duvar
levhası bahçede yapılan bir festivali içerir. Levhalardan festivalde yer alan

272
Reade, 2005a: 12,13.
273
Reade, 2005a: 12–14.
274
Reade, 2005a: 15.
86

kişiler, kurban edilen hayvanlar, müzisyenler, törene katılanların giysileri


hakkında bilgi sahibi olabiliyoruz275.
Eski Asur döneminde Asur’da yapılan törenler hakkında kesin ve
ayrıntılı bilgi bulunmamaktadır. Daha önceki bölümlerimizde ifade ettiğimiz
gibi mabetler ve saraylar törenlerin yapıldığı en önemli yerlerdi. Eski Asur
döneminde Anadolu halkı ile yapılan ticaretin belgeleri olan Kültepe
metinlerinde din adamı kelimesi Akadca “kumrum” anlamına gelmektedir. Bu
kelime Sumerce GUDU şeklinde okunmaktadır. Din kadınları için ise
“gubabtum” ve “waqqurtum” terimleri kullanılmaktadır. Bu kelimelerin
NIN.DINGIR.RA (Akadca Entum) ile aynı anlama geldiği ve hierodul oldukları
ifade edilmektedir276.

Asurlu tüccarlar Anadolu’da ticaret yapmak için bulundukları süre


zarfında kendi dini inançlarını burada da yaşama özgürlüğüne sahiptiler. Din
adamı sınıfları “epattum” adı verilen ve Talhat şehrinde dokunan giysileri dini
törenlerde giyiyorlardı. Asur’da din görevlilerinin yanında tapınakta yapılan
törenlerde şarkılar söyleyen ve çeşitli müzik aletleri çalan sanatçılar da
bulunuyordu. Akadca “nuarum” adı verilen şarkıcılar hakkında Kültepe
tabletlerinden bilgiler edinmekteyiz. Her tanrının ayrı bir şarkıcısı
bulunmaktaydı. Metinlerde MAŠ (Akadca āšipu) ideogramıyla yazılan
yalvarıcı din adamları şarkıcılar gibi tanrılara ilahiler söyleyerek
yakarmaktaydı277. Asur Ticaret Kolonileri Çağı’nda Mezopotamya ve Anadolu
arasında yapılan ticari ilişkiler aynı zamanda kültürel ve dini açıdan da bir
etkileşimi sağlamıştır. Asurlular da diğer Mezopotamya toplumları gibi günlük
olarak tanrılara törenler eşliğinde yiyecek sunuyorlardı. Tanrılara sunulan
yiyecekler metinlerde “naptanu” kelimesi ile ifade edilmektedir. Orta Asur kralı
Ninurta-tukul-Aššur’un arşiv belgelerinde bu kelime “koyun” anlamında
kullanılmaktadır278.

275
Reade, 2005a: 26, 27.
276
Şahin, 1999: 143–151.
277
Şahin, 1999: 151.
278
Driel, 1969: 159, 160.
87

Diğer Mezopotamya toplumlarında olduğu gibi Asur Devleti’nde de kral


tanrının yeryüzündeki temsilcisiydi. Babil’de olduğu gibi Asur saray
bahçesinde de kraliyet törenleri yapıldı. Ayrıca saray inşa edilmeden önce ve
inşaatın bitiminden sonra da törenler yapılırdı. Törene katılanlar törenden
önce yıkanır, güzel ve temiz giysilerini giyerlerdi. Asur idari belgeleri üzerinde
çalışan Karel van der Toorn saray personeli ve misafirleri için hediyeler ve
yiyeceklerin büyük miktarda sağlandığını, belki de resmi olarak festival
boyunca bu noktada kraliyet ailesinin üyeleri tarafından misafirlere hizmet
edildiğini, ikramların yapıldığını ileri sürdü279.

Mezopotamya halkı evreni yaratıp yöneten bir gücün veya güçlerin


olduğuna inanıyordu. Yeryüzündeki her şey tanrıların iradesinden doğuyor,
onların zihinlerinde genel bir plan içinde yer alıyordu. Geçmiş, şimdi ve
gelecek ile ilgili her şeyi biliyorlardı ve her şeye sadece onlar karar veriyordu.
Ancak bu kararlar kâhinler vasıtasıyla insanlara ulaştırılıyordu 280. Kâhinler
önemli zamanlarda tanrıların gelecek hakkında ne gibi kararlar verdiklerini
anlamak için kurban edilen hayvanların iç organlarına, gezegen ve yıldızların
hareketlerine bakarak yorumlar yaparlardı. Ayrıca kral da önemli bir karar
almadan önce kâhinlere danışırdı. Kehanete inanan Asur halkı, ak büyü (iyi)
ve kara büyü (kötü) olarak iki çeşit büyü olduğuna inanıyordu 281.

Eskiçağ toplumları lanet ve belalardan korunmak için tanrılara


yakarırlardı. Bu lanetler kudurru/narû yazıtlarında belirtilir. Orta Babil
dönemine tarihlenen, Yeni Asur geleneği tarafından takip edilen kudurru
yazıtları insanlar üzerindeki lanet hakkında bilgi verirler. İlk Sin laneti Kasit
hanedanının Orta Babil Kralı Meli-Siḫu’nun (M.Ö. 1186–1172) krallığı
dönemine tarihlenen kudurru/ narû yazıtında görülür. Buradaki lanet şehirden
uzaklaştırma, konuttan yoksunluktur. İkinci kudurru/ narû yazıtı İsin’in ikinci
hanedanının Marduk-nādin-aḫḫē’nin (M.Ö.1100–1083) krallığına tarihlendiği
düşünülmektedir. Lanetin etkisi hakkında ek bilgi Šurpu metinleri tarafından

279
Kuhrt, 2001: 83.
280
Bottero, 2003a: 130.
281
Köroğlu, 2010: 189.
88

sağlanır. Šurpu metinleri bir yeminin ihlali için cezanın doğasını içeren
anahtar bilgiyi sağlar. En iyi metinler Asurbanipal’ın Ninive’deki
kütüphanesinde bulundu. Yeni Asur dönemi olmasına rağmen ritüelin dini
eylemi Kasit döneminde hazırlandı. KAR 67 numaralı metin tanrı Sin’in diğer
büyük tanrılardan farklı olarak beddua, yemin (māmitu) ile özel bir ilişkiye
sahip olduğunu bildirir. Metinde Sin’in bir māmitu (pašaru) yani bir bedduayı
çözdüğü (saḫar.šub.ba/ saḫar.šub.bû) belirtilmektedir. Bu tür metinlerin
Sumerce ve Akadca olarak iki dilli yazılmış olanları da vardır. Metinlerdeki
bilgilere dayanarak insanlar üzerinde ilahi korumanın yoksunluğu bireyleri
kötülüklere karşı savunmasız bırakıyordu. Lanet zalimleri bularak onları
yakıyordu. Bu nedenle insanlar Šurpu ritüelleri düzenleyerek tanrılara
bağlılıklarını bildiriyor ve onları kötülüklerden korumaları için dua
282
ediyorlardı .

Mezopotamya’da Yeni Asur dönemi boyunca kötülüklerden korunmak


için ev veya tapınak döşemelerinin altına törenler yapılarak koruyucu
heykelcikler konuldu. Kil heykelcikleri içeren tuğlalar tek tek ya da gruplar
halinde özel bölgelerin altına (komşunun kapı girişine, köşelere, eşiklere ve
odanın ortasına) yerleştirilirdi. Asur, Kiš, Ninive, Ur ve Babil’de bulunan ritüel
metinlerinde kayıtlı olan bu uygulama ile hastalıklardan ve kötülüklerden
binaları ve bireyleri korumak, arındırmak için hizmet ettiği yazılıdır. Ritüeller
bir din adamı tarafından gerçekleştiriliyordu 283.

2.3.2.Yıllık Törenler

Sumerlilerin İnanna, Samilerin İštar diye adlandırdıkları tanrıça en


başta aşk tanrıçası iken bu niteliğini hiç yitirmeden daha sonra savaş
tanrıçasının özelliklerini kendisinde toplamış, sonrasında da diğer tanrıçaları

282
Kitz, 2004: 317–319.
283
Nakamura, 2004: 12–15.
89

tekeline almıştır284. Hatta Babil’in en büyük tanrıçası olarak kabul edilen


İštar’a büyük törenler yaparak tapınmışlardır. Tanrıça ile ilgili mitolojik bir
öykü de bulunmaktadır. Bu öykü tanrıça İnanna gibi yer altı dünyasına inişi
anlatmaktadır. Tanrıçanın ölüler diyarına inmesinden önce Tanrı Tammuz
(Sumerce Dumuzi) ile evlenmesi anlatılmaktadır. Tammuz’un İštar’ı elde
etmesi iki biçimde anlatılmıştır. Bunlardan birinde çiftçi tanrı Enkimdu
Tammuz’un rakibidir, diğerinde ise Tammuz tek taliptir. Öyküye göre,
Tammuz tanrıçanın evinin önüne gelir ve içeri girmek için yaygara koparır.
Tanrıça annesinin onayını aldıktan sonra banyo yapar, yağlar sürünür,
kraliçelik giysilerini giyer, değerli mücevherler takınır ve damat adayına kapıyı
açar. Tammuz, bu evliliğin kendisini yer altı dünyasına hapsedeceğini
bilmemektedir. Gökyüzünün hanımı olan İštar, cehennemde de hüküm
sürmek arzusundadır. Bundan dolayı ölüler diyarına inmeye karar verir 285.

Tabletlerde sadece Tammuz’un canlılar dünyasına geri dönüşünün


kutlamaları yer almaktadır. İštar yer altı dünyasına inmeden önce tanrıların
veziri olarak bilinen Papsukkal’a yeraltından dönememesi halinde diğer
tanrılara haber vermesini söylemektedir. İštar geri dönmeyince vezir tanrılara
durumu bildirmektedir. Tanrıça İštar İnanna öyküsünde olduğu gibi yer altı
dünyasındaki kapı bekçisi tarafından durdurulur. Sumer mitolojisindeki gibi
İštar yedi kapıdan geçerken her bir kapıda bir eşyasını bırakır. İštar’ın ölüye
dönüşmesinin ardından Sumer tanrısı Enki, Babil’deki adı ile Ea, İštar’ı yer
altı dünyasından kurtarır. Tanrıça her kapıda bıraktığı eşyalarını da alarak
canlı yaşama geri döner286.

Sumer ve Babillilerde olduğu gibi bu mitolojik öykü, dönemin Asur kralı


ve din kadınlarının yöneticisinin temsili olarak katılımıyla her yıl törenlerle
kutlanmıştır. Festival Mezopotamya’da pek çok şehirde yapıldı. Törenler

284
Asur’un en önemli kült merkezlerinden biri olan Ninive’nin tarihi M.Ö. III. Binyıla belki daha da
erken döneme gider. Nineve’de Asur’un gücü büyük İštar, giderek tanrı Asur ile özdeşleştirilen devlet
tanrıçası oldu. İštar şehirde temsil edilen tek tanrıça olmamasına rağmen Koyuncuk’ta pişmiş
buluntuların bazılarında tek temsil edilmektedir. Reade, 2005b: 347, 348.
285
Kramer, 2002b: 196, Pritchard, 1955: 112, 113.
286
Kramer, 2002b: 197, 198.
90

muhtemelen Akītu evine gelecek olan tanrıların tören alayının hazırlıkları ile
başlamaktadır287. BM 121206’nın V. satırı ve VAT I 1–15, hazırlıkların bu
kısmından bahsetmektedirler. KAV 49 muhtemelen bütün bu metinlerde aynı
tanrılardan bahsedilmemesine rağmen tören alayında gerçekten yer alan
tanrıların düzenini listelemektedir288. M.Ö. 1780’e tarihlenen Mari şehrinde
bulunan metinlerde festival ile ilişkili geçit törenine katılmak için beyaz atların
Asur’a gönderildiği kayıtlıdır. VAT 13596, Tanrı Asur’un Nisannu ayının ikinci
günü beyaz atlar tarafından çekilen bir araba ile tapınağından ayrıldığını
belirtmektedir. Metinler festivalin Asur kralı I. Šamsi- Adad (M.Ö. 1813–1781)
döneminde de kutlanıldığını desteklemektedir. Festivalin en önemli
merkezlerinden biri olan ve Asur’daki bilinen en eski Akītu evi Asur kralı II.
Sargon (M.Ö. 721–705) tarafından inşa edilmiştir. Ninive’de bulunan bu
Akītu evi daha sonra Asur kralı olan Asurbanipal (M.Ö. 668–627) tarafından
restore edilmiştir. Sanherib (M.Ö. 704–681) Yeni Yıl festivali için Asur’un
duvarlarının dışında bir Akītu evi inşa etmiştir. Bir başka Akītu evi ise Nergal
kapısının dışında inşa edilmiştir. Burada bulunan bir metinde kral “Ben yılın
başlangıcının, tanrı ve tanrıçaların, sevinç ve memnuniyetin evi
Ešahulesensagmukam’ı inşa ettim. Tanrı ve tanrıçalara saygı ve dualar ile
onu kutladım” demektedir289.

Nisan ayının dördüncü günü, Mezopotamya yılının ilk ayının yani


baharın başlangıcıdır. Bir Yeni Asur kralının yer altı dünyasına inişini konu
alan bir metinde anlatılan “akīt-ṣēri” bayramında libasyon (içki sunumu),
kurban ve tütsü yakma dışında ölülere sunular yapılmıştır. Asur’da kutlanan
Akītu bayramı sırasında Babillilerde olduğu gibi tanrıların heykelleri şehrin
duvarlarının dışına çıkan yol boyunca taşınırdı. Daha sonra bir kanal
yakınına ya da bir Akītu tapınağına getirilirdi. Kutsal evlilik töreni sırasında
Tammuz ile İštar’ın birleşmesi dönemin kralı ve din kadınlarının başının
temsili olarak katılımıylagerçekleştirilirdi. Tapınağın bahçesinde tanrılar ve

287
Akītu evi için bkz: Ek-III.
288
Driel, 1969: 163.
289
Odisho, 2004: 5, Driel, 1969: 163.
91

ataların ruhları için kurbanlar yapılır topluca yemekler yenirdi290. Bu törenler


krallar tarafından tanrıların güç ve desteğini kazanmak için yapılırdı. Yeni
yılda dünyanın yeniden yaratıldığına inanan insanoğlu kutsal evlilik âyininin
yapılmasının önemli sonuçlar oluşturduğuna inanmıştır. Bu törenle birlikte
tanrısal enerji yeryüzüne saçılmakta ve başlayan yeni yılda refah ve mutluluk
güvence altına alınmaktadır291.

Ph 4123 Asur’un bir Akītu festivali kutlamasını içeren bir rapordur.


Burada tanrının, ismi verilmeyen bir ayın 8. gününde Akītu evinde
olduğundan bahsedilmektedir. Metindeki önemli nokta ise Akītu evi ile
bağlantılı “šalām bīti” töreninden bahsedilmesidir. BM 121206 Akītu
törenleriyle ilgili tanrılara yiyecek sunulması, kurbanların kesilmesi gibi pek
çok buyruktan bahsetmektedir. Bu metinlerin hiç birinde Akītu festivali ile
tākultu ritüelinin açık bir bağlantısından bahsedilmez. G. van Driel bu iki
ritüelin aynı zamanda kutlanabilmesi için yılın ilk gününün ay takviminden
bağımsız olarak güneş takvimine göre hesaplanması ve kralın tahta çıkışının
ilk gününün yılın ilk günü ile aynı zamanda olması gerektiğini, aksi takdirde
bu iki ritüelin bağlantılı olarak kutlanması için güçlü bir nedene ihtiyaç
olduğunu belirtmektedir. VAT 8005, KAR 215 ve STT 88 tapınağa
yiyeceklerin tedarik edilmesini anlatmaktadır. BM 121206’ya göre Akītu evinin
tanrıları için sunulan yemekler olağan günlerde sağlananlardan çok farklı
değildir 292.

Babillilerin yaratılış destanı olan Enuma Eliš Asur toplumunda da


karşımıza çıkmaktadır. Asur kralı Sanherib’in inşaat kitabesinden Enuma Eliš
destanında Babillilerin baş tanrısı Marduk’un yerini Asurluların baş tanrısı
olan Asur’un aldığını293 ve Asur ile Tiamat arasındaki savaşı tasvir eden
merkez giriş yolunda, Asur şehrindeki Akītu festival evinin bronz demir

290
Ökse, 2006: 53.
291
Eliade, 2007: 82.
292
Driel, 1969: 164, 165.
293
Asurluların, tanrıları Asur adına inşa ettikleri tapınağın bulunduğu yerde Almanlar tarafından
yapılan kazılar neticesinde Babilliler’in yaratılış mitosu olan Enuma Eliš’in Asurca bir versiyonu
bulunmuştur. Bu metin Babil tanrısı Marduk’un yerini Asur’un baş tanrısı Asur’un aldığını ispat
etmektedir. Hooke, 1995: 52.
92

levhaları olduğunu öğrenmekteyiz. S. Pallis, bronz kapı levhalarının artistik


bir dekorasyon olduğunu vurgulamaktadır294. Değişimi tamamlamak için Kral
Sanherib, Asur’un duvarlarının ötesine bir tapınak inşa etti. Sanherib bu
inşaatla geçit töreni için bir ihtiyacı karşıladı. VAT 9656’ya göre Akītu evi inşa
edilmeden önce Asur şehrinin içinde bir bahçede bir tören düzenledi.
Sanherib Babil’i tahrip ederek ve dini bir boşluk oluşturarak tanrı Asur’u ve
şehrini yüceltmek için bir fırsat buldu295. Kitabede Sanherib kendini Asur için
bir vekil gibi tanımlamaktadır. S.Pallis savaş dramasında kralın, önde gelen
ilahın bir parçası gibi davrandığını doğrulamaktadır. Festival boyunca Akītu
evinde bir dini savaş dramasının yer aldığından şüphe etmiyoruz. Bununla
birlikte kutsal yemekler tapınak ritüeliyle bağlantılı bir şekilde yapılmaktadır.
Akītu festivali sırasında insanlar, tanrılar ve kralın katıldığı büyük bir kurban
yemeği yenir. Bu yemekten sonra Akītu festivali sona erer. Enuma Eliš, bir
tören yemeği sırasında, kaderlerin tayin edildiği kutsal odaya giren tanrıların
açıklamalarını içermektedir296.

Asur Kralı Sanherib dönemine ait bir başka tablet, 1992–93 yıllarında
yapılan kazı çalışmaları neticesinde Ninive’deki Nergal kapısında 297
bulunmuştur. Küçük beyaz bir kalker taşından oluşan tablet Akītu evinde
yapılan işleri ve bir Akītu evinin inşaatını anlatmaktadır. Nergal kapısından
bahsedilen tablette daha sonra Akītu evinde yapılan yıllık kutlamalar tasvir
edilir298.

Sanherib tablette güçlü kral, evrenin kralı, büyük kral, tanrıların


gözdesi gibi unvan ve lakaplarını sıraladıktan sonra baş tanrı Asur’un bütün
hükümdarlar içerisinde kendisini güçlü kıldığını, silahlarını üstün kıldığını ve
sınırları genişleyen bir kraliyet asâsı verdiğini anlatmaktadır. Daha sonra

294
Lundquist, 1994: 92, 93, Ayrıntılı bilgi için bkz: Pallis, 1927: 895–897.
295
Odisho, 2004: 21.
296
Lundquist, 1994: 92,93, 95.
297
Asur’un Kuzeybatı surunda "Nergal Kapısı" vardır. Nergal yeraltı dünyasının kralı ve "İnanna’nın
Yeraltı Dünyasına İnişi" mitolojisinde önemli rol oynayan tanrıça Ereškigal'ın kocasıdır. Nergal
önceleri çoban ve tarla ilahı idi. Sonra savaş, veba ve tahrip getirici oldu. En son olarak da Ölüler
Diyarının tanrıçasının eşi oldu.
298
Ahmad, Grayson, 1999: 187.
93

tablette Akītu evi ve Tanrı Nergal’in kapısı anlatılmaktadır. Ancak metin kırık
olduğu için bu kısımla ilgili bilgi maalesef sınırlıdır. Sanherib tablette “Yılın
başlangıcının festivali için sevinç ve memnuniyetin evini inşa ettim, yeni yıl
evinde festival zamanında dualar ile gelen yılı kutladım ve tanrı, tanrıçalar
önünde eğildim” demektedir. Sanherib’in, Akītu evinden bahsederken sevinç
ve mutluluğun evi şeklinde ifade etmesi oldukça dikkat çekicidir. Biz bu
ifadelerden Asur krallarının ve toplumunun yeni yıla bakış açılarını hem
Sumerliler hem de diğer Sami toplumları gibi gelen yılı sevinçle karşıladıkları
sonucunu çıkarabiliriz. Bir başka dikkat çekici unsur kralın yeni yıla girerken
tanrı ve tanrıçalara hürmet etmesi ve gelen yılı dualarla karşılamasıdır.
Sumerliler ve Babilliler de olduğu gibi Asur toplumu da yeni yılın bolluk ve
huzur içinde geçmesini sağlamak amacıyla tanrılara dua etmişlerdir299.

Eski Önasya’da yeraltı su kaynakları ve içlerinden su çıkan


mağaraların, tanrıların ve ruhların dünyaya çıktıkları yer olduğuna inanılırdı.
Diriliş törenlerinde tanrıların suyun bulunduğu alanlar, dağ, gök ve sunular
için kazılmış olan çukurlardan geleceği düşünülürdü. Bu sebeple Asur kralları
I. Asur-uballit ve Sanherib Akītu tapınaklarının bahçelerinde bulunan sulama
kanallarına su sağlamak amacıyla kuyular açtırmışlardır300.

Yeni Yıl festivali zamanla gelişerek daha karmaşık bir hal almıştır.
Onun bu gelişimine paralel olarak mimari de gelişmiştir. Bu değişim daha net
bir biçimde Yeni Asur döneminde görülmektedir. M.Ö. I. Binyıl boyunca Nabû
Tapınağı Nimrud’da şehir duvarlarının içine inşa edildi. II. Sargon döneminde
de bu gelenek devam ettirildi. Asur kralı Sanherib Akītu evini şehrin dışına
taşıdı. Nimrud’da Nabû tapınağı kentsel büyümenin ürünüydü. Korsabad’da
ise tapınak bakir bir arsanın üzerine inşa edildi ve festivalin mimari
ihtiyaçlarını en iyi şekilde açıklıyordu. Nimrud tapınağından farklı birleşik bir
yapıdaydı ve dini–dünyevi olarak ayrılmıyordu. Nimrud tapınağı mekânsal

299
Ahmad, Grayson, 1999: 187–189.
300
Ökse, 2006: 49.
94

sınırlamalardan dolayı eksenli bir yapıdaydı. Bu büyük farklılığa rağmen


odalar ve avlular genellikle benzer bir tarzda düzenlenmişti301.

İštar ve Tammuz’un dışında Nabû ve Tašmetu tanrılarının aşkı


Mezopotamya’da diğer aşk olaylarından daha iyi bilinir. Bu tanrıların aşk
hikayesi Eski Babil döneminin ilk zamanlarına kadar gidebilir. Yeni Asur
döneminde bu ilahlar bir çift olarak görülür. Bu dönemde Nabû ve Tašmetu
için yapılan ritüeller hakkında Asarhadon ve Asurbanipal’ın tapınak görevlileri
ve din adamlarının mektuplarından bilgi sahibi olmaktayız. Nabû tapınağının
din adamları tarafından yazılan mektuplara göre tanrıların evlilik ritüeli
yalnızca Asur şehrinde değil, Kalah şehrinde Iyyar ayının başlangıcında her
yıl yapılırdı. Bu ayda Asur şehrinde Nabû için “yaya yarışı” yapılırken,
Tašmetu için bir geçit töreninin olduğu Asurbanipal’ın bir ilahisinde
belirtilmektedir302.
Nabû ve Tašmetu’nun evlilik ritüelinin yöntemi mektuplarda tam olarak
verilmez. Ancak törenin çeşitli aşamaları hakkında fikirsahibi olmamızı sağlar.
Törende ilk olarak Nabû-šumu-iddina’nın mektubuna göre Iyyar ayının
üçüncü günü Nabû ve Tašmetu’nun buluşması için yatak odası hazırlanırdı.
Tanrılar odaya gelmeden önce saray tarafından kurbanlar sunulurdu.
Dördüncü gün düğün yapılırdı. Asurpanipal’ın ilahisinde ayın beşinci gününde
yapılan bir tören alayı olduğu belirtilmektedir. Beşinci gün bir ziyafet verilirdi.
Onuncu güne kadar tapınak yöneticisi tanrılarla birlikte yatak odasında
kalırdı. Ancak bu günlerde yapılan ritüel hakkında bir bilgi bulunmamaktadır.
On birinci gün Nabû yatak odasından çıkmaktadır303.
Tanrı Tammuz ile özdeşleştirilen Nabû, Babil şehrinde İštar ile
özdeşleştirilen tanrıça Nanaya ile evlendirilmişti.Babil’in son dönemlerinde
Nabû ve Nanaya’nın aşkı törenlerle kutlandı. Bir Geç Babil ritüel takvimi
onların aşkının Iyyar ayının ikinci günü başladığını belirtmektedir. Nabû ve
Nanaya’nın ritüeli Nabû ve Tašmetu’nun Asur ritüeli ile çok benzerdir304.

301
Odisho, 2004: 15.
302
Nissinen, 1999: 97–99.
303
Bottero, 2001: 157.
304
Nissinen, 1999: 99–101.
95

Yazılı kaynaklardan zaman zaman tanrı heykellerinin zarar gördüğünü


ve heykellerin onarıldığını öğrenmekteyiz. Tanrı insan gibi nasıl doğuyorsa
(insandan farklı olarak tanrı başka tanrılar tarafından veya kendi kendine
doğmaktadır), heykelin bozulması onun ölmesi, tamiri ise yeniden dirilmesi
olarak yorumlanmaktadır. Bu durum Asur’dan bir tablet tarafından
doğrulanmaktadır. TuL 27’de tanrı heykeli için yapılan ritüelde; kral, din
adamı ve toplumun heykel için yas tuttuğunu ifade eder. Heykel başarılı bir
şekilde yapılırsa ağız yıkama ritüeli yapılırdı. Heykelin bozulması tanrının
ölümü, tamiri ise yeniden dirilmesini ima ediyordu. İnanna’nın yer altı
dünyasına inişi onun ölümü, yer altı dünyasından yeryüzüne çıkması ise
tanrıçanın dirilmesi olarak yorumlanmaktadır. Bu nedenle Sumer mitiyle bir
paralellik bulunmaktadır. G. Buccellati bu törenin her yıl tekrarlanabileceğini
ileri sürmektedir. Tanrıçaya yeniden bakım yapılması veya bir heykelin
kazara, düşman müdahalesi ile kırılması sebebiyle bu ritüelin her yıl
tekrarlanabileceğini ifade etmektedir. Yani kutsal evlilik töreninde yıllık olarak
bu tanrı heykellerinin yeniden onarılma ritüelinin yapılması ihtimali gerçekten
de yüksektir. Çünkü İnanna’nın yeraltına inişi ölmesi, yeraltından çıkışı ise
yeniden dirilmesi olduğu için ağız yıkama ritüeli ile paralellik göstermektedir.
Ağız yıkama ritüelinde de daha önce ifade ettiğimiz gibi tanrı heykelinin
yenilenmesi gerçekleşiyordu. Bununla birlikte TuL 27’de ifade edildiği gibi
tanrı heykelinin tamir edilememesi gibi bir durumda ise heykel özel metaller
ve diğer ilahi mülk ile birlikte bir keten beze sarılarak nehre atılırdı. Zarar
görmüş heykellerin uzak bir yerde bir depoda muhafaza edildiği de
metinlerde ifade edilmektedir. I. Asurbanipal dönemine ait tanrıça İštar için bir
dua metninde tanrıların zarar gördüğü ve kutsallığının bozulduğundan
bahsedilmektedir. Kült heykellerinin kullanımdan uzak, zarar görmüş olduğu
için bir depoda depolandığı belirtilmektedir 305.
Ritüellerde görev yapan Qadištum din kadınlarından Orta Asur
dönemine ait dini metinlerde de söz edilmektedir. Tanrı Adad kültünde aktif
rol oynayan Qadištum’ların Sanga din adamları ile dini törenleri idare ettikleri

305
Hurowitz, 2003: 155, 156.
96

bilinmektedir. Din adamları ile beraber temizlenme ritüelini gerçekleştiren ve


monoton bir sesle ilahi okuyan bu kadınlar törenler boyunca özel
mücevherler takarlar ve kutsal sunuma iştirak ederlerdi. Bu uygulamalar diğer
tapınaklarda da gerçekleştirilirdi306. Ayrıca bu din kadınları tapınaktaki görev
süreleri sırasında “kutsal evlilik” törenlerine de iştirak ederlerdi307.

Yeni Asur döneminde din kadınlarının yalnızca üç sınıfından


bahsedilmektedir. Qadištum din kadınlarından başka Kezertu ve Entu din
kadınları da törenlerde görev alan din kadını sınıflarıydı. CAD (K) Kezertu’yu
“bukle saçlı bir kadın” olarak açıklamaktadır. Bu din kadını sınıfı Eski Babil
döneminde olduğu gibi çeşitli tanrıçaların kültünde görev yapmaktadır.

Eski Babil dönemine ait metinlerde de Qadištum’ların kutsal bir kadın


olduğu ve doğumlara da katıldıkları belirtilmektedir. Onlar zaman zaman
Mari’de Annunītu ve Sippar ile Kiš’te Adad’a kendilerini adamış olarak
görülmektedir. Babil döneminde olduğu gibi Asurlulara ait metinlerde isimleri
ebenin yanında geçmektedir. Yani bu dönemde de doğumlara katılmış
oldukları açıktır. Yeni Asur kaynaklarında Ritüel fonksiyonlarındaki
oluşumlarda iki kez bahsedilmektedir. SAA10 246’da kraliyet ailesinin bir
ritüelinde Qadištum’un bir âyin düzenlediği kayıtlıdır. Diğer metinde ise
Qadištum’un değişmez bir yemini bozmak için tuz kullandığı bir Asur
ritüelinden bahsetmektedir308.

Dönemin din adamları saçsız olup yüksek şapkalar takarlardı. Šangû,


Kalû, Alahhinu gibi din adamı sınıfları mevcuttu. Farklı sınıfların din
adamlarının şapkaları da farklıydı. Diğer statülerdeki erkeklerin şapkaları din
adamı sınıfından farklı biraz daha zariftiler309.
Törenlerde din adamı ve din kadınları dışında görevli pek çok kült
görevlisi vardı. Bu görevlilerden Nargallu, Yeni Asur dönemine ait A 125
numaralı metinde geçmektedir. G. van Driel’e göre metin Asur’da kral

306
Kılıç, Duymuş, 2009: 172.
307
Lerner, 1986: 242.
308
Teppo, 2005: 92–95.
309
Reade, 2005a: 8.
97

Asurbanipal tarafından tapınma eylemlerinin bir gününün açıklamasını


vermektedir. Metinden anlaşıldığı kadarıyla Nargallu bir kült şarkıcısıdır ve
törenlerde kralın önünde şarkı söylemekle görevlidir310.

Asurlular da Sumer ve diğer Sami kavimlerinde olduğu gibi çeşitli


nedenlerle tanrılarına kurbanlar sunuyorlardı. Bu kurbanların iç organlarına
bakarak kehanette bulunuyorlardı. Asurlular astrolojik gözlemler ve kehanete
büyük önem veriyordu. Asarhadon’un krallığı döneminde (M.Ö. 680–669) ilk
olarak astrolojik gözlemler ve kehanet raporları tutmak için birkaç Babil âlimi
hizmete alındı. Meydana gelecek kötü olayların uygun ritüellerin yapılmasıyla
önleneceğine inanılıyordu. Başka bir ifade ile kralın ve krallığın gücünü
sürdürmesi için bu alametler önemliydi311.
Mezopotamya inanç sisteminin diğer toplumları etkilediği açıktır. Bu
etkileşimde Fenikelilerin rolü büyüktür. Tanrıça İštar tüm özelliklerini
koruyarak Astarte adıyla Fenikelilere geçmiştir. Denizci bir millet olan
Fenikeliler gittikleri yerlerde sömürgeler kurmuşlardır. Bu sömürgelerine
büyük önem verdikleri Tanrıça Astarte’yi de beraberlerinde götürmüşlerdir.
Böylece İštar, Fenike dilindeki adıyla Astarte geniş bir yayılma ve tapınma
alanı bulmuştur312.

Asurlular, Akītu festivaline ek olarak yılda bir kez tanrıların sarayı


ziyareti nedeniyle tören yaparlardı. Bu konuda Orta Asur dönemine ait
belgeler bizi aydınlatmaktadır. I. Adad- nirāri kendi sarayındaki bir “parakku”
(kürsü) dan konuklara “Her yıl benim efendim Asur bu kürsüye oturmak için
gelir” şeklinde konuşma yaptığı belgelerde geçmektedir. Buradaki ifadede
açıkça bahsedildiği gibi Asur’un baş tanrısı yılda bir kez sarayı ziyaret
etmektedir. Elbette tanrının saraya geliş nedeniyle pek çok hazırlık
yapılmakta ve bu olay törenler düzenlenerek kutlanmaktadır. Bu törenler
daha sonra Asur tahtına geçen krallar tarafından da düzenlenmiştir. AfO

310
Teppo, 2005: 65.
311
Fincke, 2004: 117.
312
Kılıç, Uncu, 2011: 84.
98

18’de I. Tiglat-pileser bayram vesilesiyle yaptırmış olduğu sarayına tanrıların


girmesini engellemeye çalışacak olanlara beddualar etmektedir.

Asur krallarının inşaat kitabelerinden tanrıların Orta Asur dönemi


boyunca yılda bir kez sarayları ziyaret ettiği belirtilmekte, ancak ziyaretin ne
amaçlı olduğu açıklanmamaktadır. Yeni Asur döneminde ise tanrıların
sarayları ziyaret ettiklerine dair her hangi bir belge yoktur. Tanrılar için hem
tapınakların içinde hem de dışında tören alayları oluşturulurdu. VAT 16435,
Asur’da bir tören alayını ayrıntıları ile anlatmaktadır. Metinlerde baş tanrı ve
diğer tanrıların yeni bir saray inşaatı için sarayı ziyaret ettikleri
belirtilmektedir313.

313
Driel, 1969: 164–167.
SONUÇ

Çok tanrılı bir inanca sahip olan Sumerlilerin tanrıları daha sonraki
dönemlerde Mezopotamya’ya gelerek hakimiyeti ele geçiren Sami toplumları
tarafından da Sami adlar alarak benimsenmiştir. Sumerlilere ait mitolojik
hikayeler de küçük farklılıklar ile benimsenerek yaşatılmıştır. İlk olarak
Sumerliler döneminde ortaya konulan İnanna Dumuzi mitosu daha sonraki
zamanlarda Sami kavimler tarafından da benimsenerek yaşatılmıştır.
Kültürleri şekillendiren en önemli unsur olan mitolojik inançlar ritüellerle de
birleşerek bir davranış silsilesi oluşturmuştur. Bu davranış dizisinin bir
parçasını da törenler ve inançlar oluşturmaktadır. Bayramlar, bir milletin tüm
fertleri tarafından benimsenen ve zamanı gelince ortaklaşa kutlanan
âdetlerdir. Eskiçağdan bugüne kutlanan bütün bayramların dinî, millî bir
inanıştan oluştuğu bilinmektedir. Eskiçağ Mezopotamya toplumlarında
Sumerlilerden itibaren pek çok tören düzenlenmiştir. Bu törenler içerisinde
Yeni Yıl festivallerinin önemi büyüktür. İlk olarak M.Ö. III. Binyılda Sumerliler
tarafından gerçekleştirilen kutsal evlilik töreni daha sonra Mezopotamya’ya
gelen Sami kavimleri, daha sonraki zamanlarda ise Mezopotamya dışındaki
milletler tarafından da benimsenerek kutlanmıştır. Festivallerdeki tanrıların
isimleri, gelenekleri değişse de yılın dönüşünün tanınması ortak bir olaydır.
Bütün Yeni Yıl kutlamaları aynı temel konuya sahiptir. Eski, kötü, zararlı olanı
yok etmek, yeni, taze, güçlü, sağlıklı olanı sağlamak için bu tören insan
hayatında önemli bir yere sahip olmuştur.

Yeni Yıl festivalinde yıl boyunca işlenen günahların affı için tanrılara
kurban sunulurdu. Hastalıkların uzaklaştırılması amacı ile de perhiz yapılırdı.
Gece yarısı gürültü yaparak gelecek yıl için şeytanların kovulduğuna
inanılırdı. Ruh kovucu tapınağın temizlenmesi sırasında kutsal bir davul
çalarlardı. Tören alayı, kurbanlar, arındırma ritüelleri, dualar, törene katılanlar
için sunulan yemekler Yeni Yıl törenlerinin vazgeçilmez unsularıydı.
100

İnsanların her ilkbahar ve hasat mevsiminde tekrarladığı bu oyunlar


zamanla geleneklere yerleşti ve toplum içindeki her evlilik kutsal bir anlam
kazandı. Günlük yaşamdaki sıradan düğünler de kutsal evlilik ritüeli
formatında düzenlenmeye başlanınca, ritüele ilişkin kimi öğeler, düğün
adetleri içinde önemli ölçüde değişime uğramış olsa da kuşaktan kuşağa
aktarılarak günümüze kadar yaşatılmıştır.

Mezopotamya kralları halkın desteğini kazanmak ve egemenliklerini


güçlendirmek için Akītu festivalini kullandı. Bu törenler aynı zamanda toplum
ve tanrılar arasındaki ilişkiyi sürdürmek için devlet tarafından gerçekleştirilirdi.
Politik ideolojiyi destekleyen törenler toplumdaki sınıf farklılıklarının devam
etmesine de hizmet etti. Dualarda Kidinnu’ya vurgu ve kralların beyannamesi
bu ideolojinin bir örneğidir. Yeni Yıl festivalinde tüm şehirlerde tanrı ve
kralların bulunduğu önemli bir geçit töreni gerçekleştirilirdi. Bu festival olayları
tanrılara sunulan kurbanlar ve dualar ile devam eder, daha sonra halk tatilleri
ile sona ererdi. Bu törene vasal olan devletler de katılır, hediyeler sunarlardı.
Akītu Mezopotamya’da çok görkemli bir festivaldi. Kaynaklardan öğrendiğimiz
kadarıyla yiyecek ve içecek bol miktardaydı. Akītu aynı zamanda politik
ittifaklar ve anlaşmaların olduğu bir törendi. Komşu bölgelerin tanrıları da bu
festivale katılırlardı. Eski Mezopotamya’da tapınakların ve din adamlarının
rolü de önemliydi. Çünkü festivaller tapınak görevlileri tarafından
gerçekleştirilirdi. Tapınaklarda çok önemli âyinler yapılırdı. Her şeyden önce
tanrılar tapınaklarda bulunuyordu. Ayrıca tapınaklar şehrin dini, sosyal ve
ekonomik refahından sorumluydu. Törenlerde önemli olan bir başka yapı ise
Akītu eviydi. Şehrin dışında yer alan Akītu evi festivallerde önemli rol oynadı.

Başka toplumların hayatında olduğu gibi Türk toplumunun, Türk


boylarının hayatında da yeni yıl kutlamaları yer almıştır. Baharın gelişi
tabiatla iç içe yaşayan Türklerin hayatında önemli bir yere sahipti. Eski
Türklerin âyinleri nasıl yaptıklarını tam olarak bilmiyoruz. Ancak yapılan bu
tören ve âyinlerin, yılın belirli zamanlarında ve belli bir amaca yönelik olarak
yapıldığı Çin kaynaklarından anlaşılmaktadır. Hunlar hakkında bilgi veren Çin
101

kaynakları, Hunların her yılın belirli zamanlarında kurbanlar sunup çeşitli


kutlamalar yaptıklarını yazmaktadır. İlk olarak M.Ö. III. Binyıldan itibaren
kutlanan Yeni Yıl Bayramı daha sonraki dönemlerde farklı coğrafyalara
yayıldı. İranlılar tarafından da benimsenen bu bayram Farsça “Yeni Gün”
anlamına gelen Nevruz ismini aldı. Mart-Nisan ayında kutlanan Nevruz
İslamiyet’in kabulünden sonra da sürdürülmüştür. Çeşitli Türk boylarının
İranlılar ile kültürel etkileşimi sonucunda Yeni Gün festivallerine İran
unsurlarını da adapte etmek suretiyle kendi festivallerini Nevruz adı ile
kutlamaya başlamışlardır.

Ritüellerin en önemli eylemlerinden biri kurbanlardı. İnsanoğlu


Eskiçağdan bu yana, doğaüstü güçlere hoş görünmek, onlardan gelecek
kötülüklere engel olmalarını istemek, ölmüş yakınlarının ölüler diyarında aç
kalmalarını önlemek gibi pek çok sebeple tanrılara kurban sunmuştur.
Kurbanlar kanlı ve kansız olmak üzere iki şekilde yapılıyordu. Bazı bilim
adamları kurban sunumunun, insan şeklinde düşünülen tanrıların
beslenmeleri gerektiği düşüncesinden ortaya çıktığını ileri sürmektedirler.
Kurban edilen hayvanın karaciğerlerine bakılarak kehanette bulunulurdu.
Eskiçağ insanı Tanrıların farklı yollarla insanlarla iletişim kurduğuna inanırdı.
Bunlardan biri de kurbanın iç organları vasıtasıyla gerçekleştiği düşüncesiydi.

Saray erkânı törenlere katılarak tanrılara karşı sorumluluklarını yerine


getiriyorlar, böylece ülkenin refahını ve hanedanın devamını sağlıyorlardı.
Törene katılan halk ise tanrıların hoşgörüsünü kazanarak gelebilecek
felaketlerden korunacaklarına inanıyorlardı.

Tarihin her döneminde, insanlar için vazgeçilmez olan dini inancın en


önemli unsuru törenler olmuştur. Bu törenler dinin toplum içindeki
devamlılığını sağlayan en önemli etkenlerdir. Bunlar toplumdan topluma
farklılık göstermekle birlikte aynı toplumda dahi zaman içerisinde değişime
uğramıştır. Bununla birlikte farklı toplumların benzer kültürel değerlerinin
şekillenmesinde önemli rol oynamıştır. Toplumların kültürleri dini unsurlarını
önemli ölçüde etkilemektedir. Bu sayede aynı coğrafyaya gelen farklı
102

kavimler daha önceki toplumların kültür unsurlarını kendi bünyelerinde


birleştirerek yeni bir kültür oluşturmuşlardır. Böylece kültürel bir zenginlik
ortaya çıkmıştır.
103

KAYNAKÇA

ADAIR, Jennette; Certain Aspects Of The Goddness In The Ancient Near


East (10000–330 BCE), Master Of Arts With Specialisation In The
Ancient Languages and Cultures, Universty Of South Africa, 2008.

AHMAD, Y. Ali, GRAYSON, A. K; “Sennacherib In The Akitu House”, Iraq, C.


61, 1999, s. 187–189.

ALIM, Mete; “Bir Kültürel Coğrafya Çalışması: Iğdır’da Nevruz”, Doğu


Coğrafya Dergisi 22, 2009, s. 231–239.

BAHAR, Hasan; Eskiçağ Uygarlıkları, Konya, Kömen Yayınları, 2. Baskı,


2011.

BARNETT, Richard David; BLEIBTREU, Erika; TURNER, Geoffrey, Eric;


Sculptures from the Southwest Palace of Sennacherib at
Nineveh, London, British Museum Press, C.I, 1998.

BAYAT, Fuzuli; “Kültürel ve Sosyo- Ekonomik Bağlamda Yengi Kün (Nevruz):


Mitolojik Olgudan Mitolojik Kurguya”, Gaziantep Üniversitesi Sosyal
Bilimler Dergisi 7(1), Gaziantep, 2008, s. 139–148.

BEAULIEU, Paul-Alain; “Late Babylonian Intellectual Life,” In The Babylonian


World, Editör: Gwendolyn Leick; New York, Routledge, 2007, s. 473–
486.

BEHRENS, Hermann; “Die Ninegalla-Hymne Die Wohnungnahme Inannas In


Nippur In Altbabylonischer Zeit”, Freiburger Altorientalische
Studien 21, Franz Steiner Verlag, Stuttgart,1998.

BEKKİ, Selahaddin; “Nevruz-Kurban İlişkisi ve Kurbana Bağlı Olarak Yapılan


Ritler-Pratikler”, Gazi Üniversitesi Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli
Dergisi, S. 29, 2004, s. 11–18.
104

BEKKİ, Selahaddin; “Türk Mitolojisinde Kurban”, Akademik Aratırmalar, Yıl I,


S. 3, 1996, s. 16–28.

BELL, Catherine; Ritual: Perspectives and Dimensions, New York, Oxford


University Press, 1997.

BIDMEAD, Julye; The Akitu Festival, Religious Continuity and Royal


Legitimation in Mesopotamia, USA, Gorgias Press, 2004.

BİLGİÇ, Emin; “Atatürk, Fakültemiz ve Kürsümüz, Sumerlilerin Tarih, Kültür


ve Medeniyetleri”, DTCF Dergisi, Atatürk'ün 100. Doğum Yılına
Armağan, 1982.

BİLGİÇ, Emin; “Çivi Yazılı Hukukî-İktisadî Kaynaklar, Mahiyet ve


Muhtevaları”, Belleten, C. 11, S. 44, 1947, s. 571–602.

BOTTERO, Jean; Kültürümüzün Şafağı Babil, Çev. Ali Berktay, İstanbul,


Yapı Kredi Yayınları, 2003b.

BOTTERO, Jean; Mezopatamya: Yazı, Akıl ve Tanrılar, Çev. Emin Özcan,


Ayşen Er, Ankara, Dost Kitabevi, 2003a.

BOTTERO, Jean; Religion In Ancient Mesopotamia, Chicago: University of


Chicago Press, 2001.

BOUZARD, Walter; We Have Heard With Our Ears, O God: Sources of


the Communal Laments In The Psalms, SBL Dissertation Series
159, Atlanta, Scholars Press, 1997.

BOYRAZ, Şeref; “Nevruzla İlgili Yeni Yaklaşım Denemeleri ve


Nevruzla Kehanet Yapma”, Folklor /Edebiyat, S. 32, 2002, s. 287–
296.

CİZİRİ, Şerefhan; Anadolu’dan Mezopotamya’ya Tarih ve Uygarlık,


Ankara, Doruk Yayınları,1997.
105

COCHRANE, Ev; “The Many Faces of Venus”, Ames, 2001, s.25 -158.

COCHRANE, Ev; “The Sacred Marriage of Venus and Mars”, AEON, 2011,
s. 95–116.

COHEN, Mark E.;The Cultic Calendars of the Ancient Near East,


Bedhesta, Maryland, CDL Press, 1993.

CRAWFORD, Harriet; Sümer ve Sümerler, Çev: Nihal Uzan, Ankara,


Arkadaş Yayınları, 2010.

ÇAĞIRGAN, Galip, LAMBERT, Wilfred G.; “The Late Babylonian


Kislīmu Ritual for Esagil”, Journal of Cuneiform Studies, Vol. 43/45
(1991–1993), 1993, s. 89–106.

ÇAĞIRGAN, Galip; “Babil Takviminde Ululu Ayının Anlamı ve Bu Ayda


Yapılan Törenler”, IX. Türk Tarih Kongresi Bildirileri I, 1986,s. 175–
176.

ÇAĞIRGAN, Galip; “Mezopotamya’da Kutsal Evlilik”, X. Türk Tarih Kongresi


Bildirileri, IX/10a, 1990, s. 1–5.

ÇAY, Abdülhaluk M.; “Hıdırellez Kültür- Bahar Bayramı”, Kültür Bakanlığı


Halk Kültürünü Araştırma Dairesi Yayınları:138, 1990, s. 5-36.

ÇETİN, Cengiz; “Türk Düğün Gelenekleri ve Kutsal Evlilik Ritüeli”, Ankara


Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi, 48/2, 2008, s.
111–126.

ÇİLİNGİROĞLU, Altan; Urartu Krallığı Tarihi ve Sanatı, İzmir, Yaşar Eğitim


ve Kültür Vakfı Yayını,1997.

DAVIS, Ryan Conrad; Divine Inscrutablity in Wisdom Literature in


Ancient Israel and Mesopotamia,Thesis Master of Arts, The Faculty
of The Graduate School of Vanderbilt University, Nashville,
Tennessee, 2010.
106

DRIEL, G. van; The Cult of Aššur, Assen, Netherlands, Van Gorcum,1969.

DURMUŞ, İlhami; “Eski Türklerde Zaman ve Takvimler”, Türk Dünyası


Nevruz Ansiklopedisi”, AKM Başkanlığı Yayınları, 2004, s.1–13.

DURSUN, Turan; Kutsal Kitapların Kaynakları 3, İstanbul, Kaynak


Yayınları,1996.

ELIADE, Mircea; Dinsel İnançlar ve Düşünceler Tarihi, Çev. Ali Berktay,


İstanbul, Kabalcı Yayınları, 2. Baskı, 2007.

ELIBEYZADE, Elmettin; “Nevruz ve Kurban Bayramının Geçmişi 1200 Yıl”,


Çev: Mustafa Kalkan; Nevruz ve Renkler, Türk Dünyasında Nevruz
İkinci Bilgi Şöleni Bildirileri (19–21 Mart 1996), Ankara, Atatürk
Kültür Merkezi Yayını, 1996, s. 147–154.

ESPAK, Peeter; Ancient Near Eastern Gods Enki and Ea: Diachronical
Analysis of Texts and Images from the Earliest Sources to the
Neo-Sumerian Period, Tartu, Master’s Thesis, Tartu University
Faculty of Theology Chair for Ancient Near Eastern Studies, 2006.

ESPAK, Peeter; The God Enki in Sumerian Royal Ideology and


Mythology, Estonya, Tartu University Press, 2010.

FARBER, Walter; “Witchcraft, Magic and Divination in Ancient Mesopotamia”,


Civilizations of the Ancient Near East, Editör: Jack M. Sasson, New
York, C. III, Scribner, 1995.

FINCKE, Jeanette C.; “The Babylonian Texts of Nineveh Report on the


British Museum’s Ashurbanipal Library Project”, Archiv Für
Orientforschung, 50 (2003/2004), s. 111-149.

FRAZER, James G.;Altın Dal Dinin ve Folklorun Kökleri I,Çev: Mehmet H.


Doğan, İstanbul, Payel Yayınevi,1991.
107

GAERTNER, Lorrainc; The Motives for the Mēšarum Edict of King


Ammisaduqa of the Old Babylonian Period: Ethics, Ego or
Economics?,Thesis of Master, Stellenbosch University, 2008.

GELLER, Markham J.; “The Last Wedge”, Zeitschrift Für Assyriologie


87,1997, s. 43-95.

GEORGE, A.R.;“BabylonianTexts from the Folios of Sidney Smith, Part


Three: A Commentary on a Ritual of the Month Nisan”, if a Man
Builds a Joyful House: Assyriological Studies in Honor of Erle
Verdun Leichty, Editör: Ann Kessler Guinan, 2006, s. 173-185.

GÖZAYDIN, Nevzat; “Bahar Bayramına Tarihi Yönden Bir Bakış”, Nevruz ve


Renkler, Yayına Hazırlayanlar: Sadık Tural, Elmas Kılıç, 1996, s.155–
160.

GREEN, Tamara; The City of the Moon God, ReligiousTraditions of


Harran, Leiden: E. J. Brill,1992.

GÜNDÜZ, Şinasi; “Kadim Ortadoğu’dan Orta Asya’ya Nevruz”, Bilig, S.12,


2000, s. 1–13.

GÜNGÖR, Harun; “Dinler ve İnançlarda Nevruz”, Türk Dünyası Nevruz


Ansiklopedisi, Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı Yayınları, 2004, s.
43–48.

HEIDEL, Alexander; Enuma Eliš Babil Yaratılış Destanı, Çev: İsmet


Birkan, Ankara, Ayraç Yayınevi, 2000.

HOOKE, Samuel Henry; Ortadoğu Mitolojisi, Çev: Alaeddin Şenel, Ankara,


İmge Kitabevi,3. Baskı, 1995.

http://www.atlastours.net/iraq/borsippa.html.

http://www.livius.org/aj-al/akitu/akitu.htm.
108

HUROWITZ, Victor Avigdor; “The Mesopotamian God Image, from Womb to


Tomb”, JAOS, C. 123, S.1, 2003, s. 147- 157.

İPLİKÇİOĞLU, Bülent; Eskiçağ Tarihinin Ana Hatları I, İstanbul, Bilim


Teknik Yayın Evi, 1994.

JACOBSEN, Thorkild; “Mesopotamian Religions”,in the Encyclopedia of


Religion, Editor: Mircea Eliade, New York, Macmillan Yayıncılık,
1987, s. 447–466.

JOHNSON, Erika D.; “The Phenomenon of God-nap in Ancient


Mesopotamia: A ShortIntroduction”, Rosetta 5: 1-7, 2008.

JONES, Philip; “EmbracingInana: Legitimation and Mediationin The Ancient


Mesopotamian Sacred Marriage HymnIddin-Dagan A”, JAOS, 2003, s.
291–302.

KARAKÖSE, Saadet; “Eski Türk Edebiyatında Nevruz ve Nevruzla İlgili


Unsurlara Genel Bir Bakış”, Selçuk Üniversitesi Türkiyat
Araştırmaları Dergisi, S. 23, 2008, s. 171–18.

KILIÇ, Yusuf; DUYMUŞ, H. Hande; “Eski Mezopotamya’da Din Kadınları


(Rahibeler)”, Türkiye Sosyal Araştırmalar Dergisi, Yıl: 13, S:1,2009,
s. 159–178.

KILIÇ, Yusuf; UNCU, Ebru; “Eski Mezopotamya İnanç Sisteminin Yunanlılara


Etkisi (İstar- Aphrodite Örneği)”, History Sutudies, V:3/1, 2011, s.
183–201.

KINAL, Füruzan; Eski Mezopotamya Tarihi, Ankara, AÜDTCF Basımevi,


1983.

KITZ, Anne Marie; “An Oath, Its Curse and Anointing Ritual”, JAOS, C.
124/2, 2004, s. 315–321.
109

KLENGEL, Horst; Kral Hammurabi ve Babil Günlüğü, Çev: Nesrin Oral,


İstanbul, Telos Yayıncılık, 2001.

KOCA, Salim; “Eski Türklerde Bayram ve Festivaller”, Türk Dünyası Nevruz


Ansiklopedisi, Ankara, AKM Yayınları, 2004, s. 25–34.

KÖROĞLU, Kemalettin;Eski Mezopotamya Tarihi Başlangıcından


Perslere Kadar, İstanbul, İletişim Yayınları, 5. Baskı, 2010.

KRAMER, Samuel Noah; “The Death of Dumuzi: A New Sumerian Version”,


Anatolian Studies, Special Number in Honour of the Seventieth
Birthday of Professor O. R. Gurney, C. 30, 1980, s. 5–13.

KRAMER, Samuel Noah; Sumerler, Tarihleri, Kültürleri ve Karakterleri,


Çev: Özcan Buze, İstanbul, Kabalcı Yayınları, 2002a.

KRAMER, Samuel Noah; Sümer Mitolojisi, Çev: Hamide Koyukan, İstanbul,


Kabalcı Yayınları, 2. Baskı, 2001.

KRAMER, Samuel Noah; Tarih Sümer’de Başlar, Çev: Hamide Koyukan,


İstanbul, Kabalcı Yayınları, 2002b.

KUHRT, Amelie; “The Palace(s) of Babylon,” in the Royal Palace


Institution in the First Millennium B.C.: Regional Development
and Cultural Interchange Between East and West, Editör: Inge
Nielsen; Monographs of the Danish Institute at Athens: Athens, 2001,
s. 77-94.

KUHRT, Amelie; The Ancient Near East, London, Routledge Press, 1997.

LANDSBERGER, Benno; “Sümerlilerin Kültür Sahasındaki Başarıları”, DTCF


Dergisi, C. III, S. 2, 1945, s.137–149.

LENZI, Alan; Reading Akkadian Prayers and Hymns An Introduction,


Editörler: Ehud Ben Zvi, Roxana Flammini, Atlanta, Society of Biblical
Literature, 2011.
110

LERNER, Gerda; “The Origin of Prostitution in Ancient Mesopotamia, Signs:


Journal of Women in Culture and Society”, C.11, S.2,The University
of Chicago Press, 1986, s. 236–239.

LEVENE, Dan; Curse or Blessing: What’s In The Magical Bowl?,


England, Printed by The Print Centre Universty of Southampton,
2002.

LINSSEN, Marc J.H.;The Cults Of Uruk and Babylon the Temple Ritual
Texts As Evidence for Hellenistic Cult Practises, Brill, 2004.

LITTLETON, C. Scott; God, Goddesses and Mythology, New York,


Marshall Cavendish Corporation, C. IV, 2005.

LUNDQUİST, John M.;What Is a Temple? A Preliminary Typology,


Donald W. Parry and Stephen D. Rickseds., (Salt Lake City: Deseretn
Book and Farms) 1994, s. 83 –118.

MATFİYEF, K. P.;Asurlular ve Modern Çağda Asur Sorunu, İstanbul,


Kaynak Yayınları,1989.

MCINTOSH, Jane R.;Ancient Mesopotamia New Perspectives, USA,


ABC-CLIO Publisher, 2005.

MIEROOP, Van De Marc; A History of the Ancient Near East: ca. 3000–
323 BC, USA, Blackwell Publishing, C. 1, 2004.

MOSCATİ, Sabatino; Fenikeliler, Çev. Sinem Gül, Ankara, Dost Kitabevi


Yayınları, 2004.

NAKAMURA, Corolyn; “Neo-Assyrian Apotropaic Figurines and the


Protection of Assur, World Archaeology, C. 36, S.1, The Object of
Dedication, 2004, s. 11–25.
111

NISSEN, Hans J.;Ana Hatlarıyla Mezopotamya Yakındoğu Arkeolojisinin


İlk Dönemleri, Çev: Zühre İlkgelen, İstanbul, Arkeoloji ve Sanat
Yayınları, 2004.

NISSINEN, Martti; “Akkadian Rituals and Poetry of Divine Love”, Editör: R.


M. Whiting, Proceedings of the Second Annual Symposium of the
Assyrian and Babylonian Intellectual Heritage Project. Held in
Paris, (Helsinki: The Neo-Assyrian Text Corpus Project 2001),
1999, s. 93–136.

OATES, Joan; Babil, Çev: Fatma Çizmeli, Ankara, Arkadaş Yayınevi, 2004.

ODISHO, Anobel Youhana; The Akitu Festival in Mesopotamia The


Expression of Royal Ideology Through Religion, Ritual, and
Architecture, Thesis, The Department of Near Eastern Studies The
University of California, Berkeley, 2004.

ONARLI, İsmail; “Nevruz Bayramı”, Gazi Üniversitesi Türk Kültürü ve Hacı


Bektaş Veli Dergisi, S.25, 2003, s.41–74.

ORLIN, Louis L.; Life and Thought in the Ancient Near East, USA, The
University of Michigan Press, 2007.

ÖKSE, Tuba; “Eski Önasya’dan Günümüze Yeni Yıl Bayramları, Bereket ve


Yağmur Yağdırma Törenleri”, Ankara, Bilig, S.36, 2006, s.47–68.

PALLIS, Svend Aage; “The Babylonian Akitu Festival”,Cambridge


University Press, S.4, 1927, s. 895–897.

PARMAKSIZOĞLU, İsmet; ÇAĞLAYAN, Yaşar; Genel Tarih I Eski Çağlar


ve Türk Tarihinin İlk Dönemleri, Ankara, Funda Yayınları, 1976.

PARPOLA, Simo; Letters From Assyrian and Baylonian Scholars, Satte


Archives of Assyria 10, Helsinki: Helsinki University Press, 1993.
112

PENGLASE, Charles; Greek Myths and Mesopotamia Parallels and


Influence in the Homeric Hymns and Hesiod, New York, Routledge,
1997.

PETTER, Donna Lee; The Book Of Ezekiel: Patterned After A


Mesopotamian City Lament?, Doctor’s Thesis of Philosophy,
Department of Near and Middle Eastern Civilizations University of
Toronto, 2009.

PITTMAN, Holly; The White Obelisk and The Problem of Historical Narrative
in the Art of Assyria, The Art Bulletin, C. 78, S.2, 1996, s. 334–355.

POSTGATE, Nicholas; Early Mesopotamia Society and Economy at the


Dawn of History, Glasgow, Routledge, 2004.

PRITCHARD, James B., Ancient Near Eastern Texts Relating To The Old
Testament, Princeton, 2. Baskı, Princeton University Press, 1955.

RAGLAN, Lord; “Mit ve Ritüel”, Çev: Evrim Ölçer, Milli Folkor, S. 64, 2004,
s. 187–194.

READE, Julian; “Religious Ritual in Assyrian Sculpture”, Ritual and Politics


In Ancient Mesopotamia, Barbara Nevling Porter, American Oriental
Society New Haven, Connecticut USA, 2005a, s. 7–32.

READE, Julian; “The Ishtar Temple at Nineveh, Iraq, C. 67, S. 1, 2005b, s.


347–390.

ROLLER, L. E.; Ana Tanrıça’nın İzinde: Anadolu Kybele Kültü, Çev. Betül
Avunç, İstanbul, Homer Kitabevi, 2004.

ROSCOE, Will; “Priests of the Goddess: Gender Transgression in Ancient


Religion”, History of Religions, C.35, S.3, 1996, s. 195–230.

ROY, Christian; Traditional Festivals: A Multicultural Encyclopedia, USA,


C. I, 2005.
113

SALLABERGER, Walter; “The Place and the Temple in Babylonia”, The


Babylonian World, Editör: Gwendolyn Leick, New York, Routledge,
2007.

SALVINI, Beatrice, Andre; Babil, Çev: Ela Uluatam, Ankara, Dost Kitapevi,
2006.

SANDER, Oral; Siyasi Tarih İlkçağlardan 1918’e, Ankara, İmge Kitabevi


Yayınları,1999.

SCHMÖKEL, Hartmuth; “Sumer Dini II”, Çev. Mehmet Turhan Özdemir,


Ankara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Dergisi, C. XXI, 1976, s.367–
390.

SEVER, Erol; Asur Tarihi, İstanbul, Kaynak Yayınları, 3. Baskı, 1993.

SOMERVILL, Barbara A.;Great Empires of the Past: Empires of Ancient


Mesopotamia, New York, Chelsea House Publishers, 2009.

ŞAHİN, Hasan Ali; “Kültepe Metinlerinde Geçen Rahip ve Rahibeler”,


Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, S. 8, 1999, Kayseri, s.
143–153.

TANİLLİ, Server; Yüzyılların Gerçeği ve Mirası, İlkçağ: Doğu, Yunan,


Roma, İstanbul, C.I, Adam Yayınları, 2005.

The Assyrian Dictionary of the Oriental Institute of the University of


Chicago.

TOSUN, Mebrure; “Sumer, Babil Tanrı Sembollerinin Adları Üzerine Bir


Araştırma”, DTCF Dergisi, XVIII,1960, S. 3–4.

TOSUN, Mebrure; YALVAÇ, Kadriye; Sumer, Babil, Assur Kanunları ve


Ammi-Şaduqa Fermanı, Ankara, 3. Baskı, TTK, 2002.
114

UNAT, Yavuz; “İslamda ve Türklerde Zaman ve Takvim”, Türk Dünyası


Nevruz Ansiklopedisi, Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı Yayınları,
2004, s.15–24.

VACIN, Ludek; Šulgi of Ur: Life, Deeds, Ideology and Legacy of a


Mesopotamian Ruler as Reflected Primarily in Literary Texts,
Declaration for PhD Thesis, University of London, 2011.

WALTER, Andrae; Das Wiedererstandene Assur, Liepzig:Hinrichs, 1938.

WESTENHOLZ, Joan Goodnick; “Tamar, Qedeša, Qadištu and Sacred


Prostitution in Mesopotamia”, The Harvard Theological Review,
C.82, S.3, 1989, s.245–265.

WILLS, Lawrence M.;The Jew in the Court of the Foreign King: Ancient
Jewish Court Legends, Harvard Dissertations in Religion, No. 26,
Minneapolis: Fortress Press, 1990.

WOLKSTEIN, Diane; KRAMER, Samuel Noah; Inanna Queen of


Heavenand Earth Her Stories and Hymns from Sumer, New York,
Harper&Row,1817.

WOLTERS, Al; “Belshazzar’s Feastand the Cult of the Moon GodSîn,”


Bulletin for Biblical Research 5, 1995, s. 199–206.

YILDIRIM, Recep; Ön Asya Tarih ve Uygarlıkları, İzmir, Meram


Yayıncılık,1996.

YILDIRIM, Recep; Uygarlık Tarihine Giriş, İzmir, Tübitay Yayınları, 2000.

YOFFEE, Norman; "The Economics of Ritual at Late Old Babylonian Kish",


JESHO 41/3, Leiden, 1998, s. 312–343.

ZETTLER, Richard L.; SALLABERGER, Walther; “Inana’s Festival at Nippur


under the Third Dynasty of Ur”, Zeitschr. f. Assyriologie Bd. 101, 1–
71,2011.
EKLER

Ek–I: Tanrıça İnanna’nın Ölüler Diyarına İnişini İfade Eden Tablet


Ek–II: Nabukadnezar’ın İštar Kapısı
Ek–III: Akītu Tapınağının Planı–Asur
Ek–IV: Eskiçağda Yakındoğu’nun Haritası
116

Ek–I: Tanrıça İnanna’nın Ölüler Diyarına İnişini İfade eden Tablet314

314
Kramer, 2001: 155.
117

Ek–II: Nabukadnezar’ın İštar Kapısı315.

315
Oates, 2004: 163.
118

Ek–III: Akītu Tapınağı’nın Planı–Asur316

316
Walter, 1938: 44
119

Ek–IV: Eskiçağda Yakındoğu’nun Haritası317

317
Kramer, 2002a: 12.
120

DİZİN

TÖRENLERLE İLGİLİ TERİMLER

Á-ki-ti, 31,81.
Akīt-ṣēri, 96.
Balag, 26.
Billatu, 64.
Bīt rimki, 59,62.
Bīt sala mȇ, 59.
Bīt mēseri, 59.
Bubbulu, 63.
Dīk bīti, 57,58.
DÙ.DÙ, 62.
Dullu, 60.
Egubbû, 45.
Emesal, 26,50.
Epēš nikkassi, 63.
Epištu, 62.
Ér-šà-hun-ga, 62.
Eršemma, 26.,
Eršemšahungû, 71.
Eššešu, 63.
Galla, 30,108.
Gipar, 44.
Gišbur, 30.
Hıdırellez, 39,41,110.
Qerēbu, 21.
Ilurugu, 33.
İsinnu, 81.
KÁ.MAH, 73.
121

Kidudû, 60.
Kirugu, 25.
Mēlultu, 63.
Mīs pî, 46,47,50.
Mullilu, 64.
Nadȇ libitti, 63.
Namburbi, 26,49,50.
Naptanu, 57,58,92.
Nargallu, 102.
Nēpešu, 62.
Nevruz, 37,38,39,40,41,42,81,106,108,109,110,111,114,116.
NĺG.DĺM.DĺM.MA, 62.
Nin-me-sar-ra, 53.
Nubattu, 63.
Parak šīmāte, 84.
Parṣu, 51,60,61.
Pīt bābi, 57,58.
Sakkû, 51,63,85.
Šadāḫu, 63.
Šalām manzalti, 63.
Šu.íl.lá, 50,62.
U.BUR sa-lam, 64.
Uğut, 40.
Walādu, 46.
Yuğ, 24.
Zakmu= Zakmuku, 52,80,81.

TÖREN GÖREVLİLERİ

Assinnu, 79.
Āšipu, 46,50,91.
Entum, 7,10,11,44,91.
122

Gala, 25,26,64.
Guda, 44,108.
İšib, 44.
Kalû, 26,50,102.
Kezertu, 60,61,62,102.
Kulu’u, 79.
Kurgarrû, 78,79.
Mah, 44.
MAŠ, 91.
Nadītum, 7,8,9,10,11,44.
Nindingir, 44.
NU.GİG, 44.
Sanga, 44,101.
Šešgallu, 64,65,73,74,84.
Qadištum, 44,70,101,102.

YER ADLARI

Agade, 2.
Asur,1,3,4,5,57,58,63,71,72,76,77,87,88,89,91,92,93,94,95,96,98,99,100,
102,103,104.
Babil,1,2,3,4,5,6,713,14,26,53,54,55,56,57,58,62,63,64,65,66,68,69,70,71,
77,78,79,81,82,83,93,94,95,97,99,100,102.
Eridu, 17,19,29.
Kislev, 64.
Kiš, 2,29,60,61,67,70,94,102.
Lagaš, 17,22,45.
Nimrud, 74,88,99.
Ninive, 45,54,67,77,85,88,93,94,95,98.
Nippur, 29,33,36,70,108,117.
Talhat, 91.
Tell Chuera, 52.
123

Ur, 32,33,35,44,94.
Uruk, 21,27,28,29,30,35,44,58,60,61,64,97,71,79,85,86,113.

TANRI ADLARI

Adad, 3,4,5,54,70,87,95,101,102,103.
Adonis, 31,66,67.
An, 17.
Anaitis, 85.
Antum, 54.
Anu, 17,54,67.
Aphrodite, 66,67,112.
Apsû, 47,67,68.
Aruru, 44.
Asur, 46,97,98,103.
Damkina, 68.
Dingirmah, 34.
Ea, 13,66,67,68,87,95.
Enki, 13,17,19,25,28,30,32,34,66,67,68,87,95.
Enkimdu, 28,94.
Enlil, 13,17,29,30,33,34,35,36,54,68,69,80,87.
Enzu, 17.
Ereškigal, 29,55,66,87,79,98.
Geštinanna, 30.
Gula, 57,64,80.
İm, 17.
İnanna,12,13,14,17,26,27,28,29,30,31,32,33,34,35,36,43,44,45,51,53,54,65,
78,87,94,95,100,101,104.
Lugalirra, 80.
Madānu, 80.
Marduk, 14,47,54,56,59,63,68,69,73,74,75,76,77,78,79,82,83,85,93,97
Meslamtaea, 80.
124

Nabû, 63,73,74,75,77,80,99,100.
Nanaja, 44.
Nanna, 30.
Nanna-Sin, 17.
Nanše, 17.
Nergal, 29,55,80,87,95,98.
Nin-Nibru, 34.
Nindara, 17.
Ningirsu, 17.
Ninhursag, 17.
Ninisina, 44.
Ninmah, 44.
Nin-MAR-KI, 17.
Ninurta, 34,58,75,80,87,92.
Nudimmud, 67.
Pabilsag, 80.
Sachar, 85.
Šamaš, 54,59,87.
Ti’âmat, 47,67,68.
Uraš, 80.
Utu, 17,28,87.
Venüs, 27,38,66,78,80,86.
Zababa, 80.

TAPINAK ADLARI

Eanna, 35,44.
Esagila, 64,73,74,75,76,77,78.
Ekur, 29.
125

ÖZET

AKKUŞ MUTLU, Suzan. Eski Mezopotamya’da Törenler, Doktora Tezi,


Ankara–2012.

Tabiat olaylarını izah edemediğinde ya da korktuklarında


kendilerinden daha güçlü gördüğü şeylere inanan insanoğlu, aslında kâinatın
tek bir Allah tarafından idare edilebileceğini aklına sığdıramadığı için çok
tanrılı bir inanç sistemi oluşturmuştur. Birbirinden farklı tanrıları bulunan
eskiçağ Mezopotamya toplumları bu tanrıları insan biçiminde tasavvur ederek
derecelendirmişlerdir. Tabiattaki olayların tanrılar tarafından yönlendirildiğine
ve gelecekte olacak olaylara onların karar verdiklerine inanmışlardır. Bu
nedenle onları memnun etmek için tanrılara törenler düzenlemişler ve
kurbanlar sunmuşlardır. Bununla birlikte insanoğlunun yaratılışından bu yana
toplumlara peygamberler gönderildiği ve tek Allah inancının yer yer hâkim
olduğu kabul edilmelidir.

Mezopotamya kavimleri tanrıları insan gibi düşündüklerinden gün


içerisinde onlara törenler düzenleyerek yiyecekler sunmuşlardır. Sumerliler
“Šulgi Bayramı Ayı” gibi her yıl aylık bayram yaptıklarını biliyoruz. Ancak
tezimiz sırasında yapmış olduğumuz çalışmalar neticesinde bu bayramların
ayrıntıları hakkında bir bilgiye ulaşamadık. Mezopotamya kavimlerinin
düzenledikleri törenler içerisinde en önemlisi Yeni Yıl bayramı olmuştur.

Önemli bir işleve sahip olan mitler, inancı düzenler ve güçlendirir. Pek
çok mitin ritüelle bağlantısı bulunmaktadır. Eskiçağ toplumlarında önemli bir
yeri olan Yeni Yıl bayramının temeli bir Sumer mitine dayanmaktadır. Dumuzi
ile İnanna arasındaki kutsal evlilik töreni Sumerlilerden itibaren dönemin kralı
ve din kadınlarının başının temsili olarak katıldığı törenlerle kutlanmıştır.
Eskiçağ toplumları tanrının yeraltına inişini kuraklık ve kıtlık olarak
yorumladığı için üzüntü ile karşılarken, tanrının yeryüzüne çıkması bolluk ve
bereketi getirdiği inancı nedeniyle sevinçle karşılanmıştır. Baharın gelişinin
126

kutlanması olarak da ifade edilen bu olay günümüz toplumları tarafından


Nevruz bayramı olarak kutlanmaktadır.

Tapınaklarda düzenlenen törenler içerisinde en önemlilerinden biri de


ağız açma ve ağız yıkama ritüelidir. Tanrıyı neşelendirmek için yapılan ağız
açma töreninde lezzetli ve güzel kokulu maddeler tanrı heykelinin ağzına
verilirdi. Ağız yıkama ise özel bir kap içindeki temizleyiciler ile
zenginleştirilmiş suyun heykelin ağzına dökülmesiyle gerçekleştirilirdi. Mīspî
veya ağız yıkama ritüeli ile tanrının ruhunun heykelin ruhunu doldurduğuna
inanılırdı. Heykel uzakta iken festivaller yapılmazdı. Bu nedenle heykeller
zaman zaman kaçırılarak çeşitli bölgelere boyun eğdirmek amacı ile politik bir
araç olarak kullanıldı.

Anahtar Sözcükler:
1. Mezopotamya
2. Bayram
3. Kurban
4. Tanrı
5.Akītu
127

ABSTRACT

AKKUŞ MUTLU, Suzan. The Ceremonies in Ancient Mesopotamia,


Doctorate Thesis, Ankara–2012.

Human being who couldn’t explain natural events or when they’re


afraid, believed in something stonger than themselves, created a polytheist
system as they couldn’t think that whole universe could be managed by one
single Allah. These ancient Mesopotamia societies who had different kinds of
gods, graduated them by imagining them as human beings. They believed
that these gods regulated natural events and they could decide on what was
going to happen in future. As a result of that, people arrenged ceremonies
and gave sacrificies to satisfy them. Besides, since the creation of human
being prophets have sent to these societies and it should be admitted that a
monotheist system existed locally.

As Mesopotamia societies thought that their gods were alike human


being, they arranged ceremonies to give them food in a day. We know that
Sumerians had “Month of Sulgi festival”. But we couldn’t achieve a sufficient
knowledge about this festival’s details as a result of research we carried out.
of all festivals Mesopotamia societies arranged, the most important one is
New Year Festival.

Myths which have a crucial function, regulates and reinforces the


religion. Many kinds of myths have a relationship with rituals. New Year
Festival which had an important role in ancient socities is based on a
Sumerian myth. The holly marriage between Dumuzi and Inanna was
celebrated by ceremonies in which king and the religional leader of women
participated since Sumerians.

Ancient societies, felt despair for God’s going subterraneansince it


was interpreted as drought and famine. At the same time they were happy for
God’s going on earth as they belieaved that it brought wealth and
128

abundance. This event which is also explained as coming of spring is


celebrated by modern societies as Nauruz.

Among the ceremonies arrenged in temples, one of the most important


one is the ritual of opening and cleaning the mouth. In opening mouth
ceremony, delicious and good smelling foods were put in the mouth of the
icon of the god to satisfy him. Cleaning the mouth was carried out by pouring
a water which was enriched by special cleaning materials into the icon’s
mouth. It was believed that with the ritual of cleaning the mouth or Mīs pî,
god’s spirit filled the spirit of the icon. When the icon was away, festivals
weren’t arrenged. For this reeason, icons were abducted from time to time to
make other regions submit as a political tool.

Key Words:
1. Mesopotamia
2. Bairam
3. Sacrifice
4. God
5. Akītu

You might also like