You are on page 1of 3

4 Ağustos 2006 Cuma günü Samanyolu televizyonunda bir dizi!

Hani şu
artık alıştığımız Beşinci Boyut, Kalp Gözü, Sırlar Kapısı, Teksoy’la Sırlara
Yolculuk türünden bir dizi işte. Dizinin bu bölümün ismi; “Şehit”.
Dizide TC topraklarının Güneydoğusu’nda gece operasyonunda olan bir TC
ordusu timi görülüyor önce. Timin komutası bir üsteğmende. Üsteğmen nasıl
olursa oluyor, karşı taraftaki gerillaların pususuna düşüyor. Bir kayanın arkasına
siniyor üsteğmen. Tepenin ardından doğu şivesi ile Türkçe konuşan ve puşu
bağlamış üç beş kişi yaklaşıyorlar, ellerinde derme çatma tüfeklerle. Besbelli ki
bu adamları çirkinleştirmek için elinden geleni yapmış dizimizin yönetmeni.
“Kimi görürseniz öldürün; acımayın lo!” diyor adamlardan biri. Üsteğmen korku
içerisinde; “Allah’ım şimdi ne olucak.” diye endişeli! En sonunda karar veriyor
üsteğmen ve silahının kasaturasını sıyırıyor: “Madem öleceğim; bir iki teröristi
de gebertim!” diyerek dişlerini sıkıyor; “Allah’ım bu teröristlere karşı bana
yardım et!” diye dua etmeyi de ihmal etmiyor. Öte yanda ise üsteğmenin
askerleri ve bir uzman çavuş çaresiz endişe içerisinde bekliyorlar.
“Bir iki teröristi gebertmek” niyetiyle ayağa fırlıyor üsteğmenimiz. Ama o
da ne! “Teröristler”in gözüne birden bir perde iniyor. Önünde dolanıp
görmüyorlar üsteğmeni gerillalar: “Burada gimse yok lo!” diye sesleniyor
diğerlerine. Üsteğmen elinde “gebertmeye” hazır kasatura, şaşkın kalakalıyor,
sayıklıyor: “Allah’ım nasıl beni görmezler! Önümde durdular ama beni
görmediler!”
Birliğine dönüyor üsteğmen ve askerler “birkaç terörist geberttikten” sonra!
Üsteğmen makamına gidiyor; karmakarışık kafası ile olanları düşünürken
uyuyakalıyor. Rüyasında ak sakallı, pos bıyıklı bir ihtiyar çıkıyor karşısına. Piri
faninin başının üstünde bir ışık; elinde bir asa; dumanlar çıkartarak geliyor!
Arkasında da photoshop destekli bir çiçekli bahçe; cennetimsi bir yer; bülbüller
ötüşüyor. Bu aksakallı dede dizinin cin senaristlerine göre melek mi yoksa daha
ulvi bir varlık mı bilemiyoruz artık! Bizim üsteğmen TC askeri üniforması ile
duruyor ayakta. Tam karşısında ise kınalı bir koç kurbanlık duruyor! Konuşuyor
ak saçlı meleğimsi varlık: “Ey askerim! Sana Yüceler Yücesi’nden selam
getirdim! Hani sen geçen gün bir yetimi korumuştun. Hayır dua almıştın! Allah
da seni o teröristlerin elinden kurtardı; sana yardım etti! Kutlu olsun sana!”
Evet; aynen böyle bitiyor bizim dizi! Kalp gözümüz açılmış; hayata
bakışımızda beşinci boyutu keşfetmiş; ne kadar sırlı kapı varsa aralamış olarak
Samanyolu TV’nin reklamlarını izlemeye koyuluyoruz. Bol bol Koç ve Sabancı
Holding reklamı var izlediklerimizin arasında! Hiç de şaşırtıcı değil.
Reklamlarda sonra bir de haber tanıtımı ekrana geliyor: Türkçe
Olimpiyadları. Zenci, sarı derili, çekik gözlü gencecik çocuklar kimi kendi dili
döndüğünce ancak “Türkçe” konuşuyorlar! Çocuklardan biri şöyle diyor:
“Hepimiz Türkçe konuşuyoruz! Yani hepimiz kardeşiz!” Kardeşliği, ihvanlığı,
huzuru; Türklükte, “Türk gibi” olmakta ve Türkçe konuşmakta bulmuş bu kuzey
Asyalı olduğunu tahmin ettiğimiz arkadaş besbelli!
Neresinden tutsak ki? Şehitlik gibi İslami bir kavramı ifsat etmelerini mi
hoş görelim; “Türk ulusu”nu temsil eden laik bir ordunun üsteğmenine bir
meleğimsi varlığın –Cebrail mi acaba!- Allah’ın selamını getirmesini mi;
meleğin rüyada sümme haşa üsteğmene vahiy indirmesini mi? TC üniformalı bir
üsteğmenin keramet göstermesine mi şaşalım; yoksa tümüyle küresel güçlerin
1
bir psikolojik harekat terimi olan “terörist” kavramını melek midir nedir belli
olmayan bir varlığın, haşa Rabbimiz Allah’ın dilinden anlatmasına mı! Bu kadar
olmaz dedirtiyor artık! Neresinden tutsak dökülüyor!
Böyle sapkın, İslam’ın ifade ettiği tüm değerlerden uzak bir “din yorumu”
olabilir mi? Evet olur! Eğer dininizi bir oyun ve eğlence etmişseniz; dininizi
korunmuş kitabınız değil de efendilerin sözleri belirliyorsa; o meşhur tabir ile
inancınızı “milli ve ulusal birliğimizin bütünleştirici harcı” haline getirmişseniz
bal gibide oluyor işte!
Şimdi gel de Ayhan Bilgen’in geçtiğimiz aylarda şu çok tartışılan:
“İslam'ın, kimlikleri, farklılıkları, dilleri reddeden bir algılama gibi servis
edilmesi tam bir dayatmacı, 'faşizan' din anlayışını getirir.” sözlerini hatırlama.
“Devlet ve İslam'ı entegre eden bu kimlik, sadece milliyetçi Müslümanların
değil, Türkiye'deki Müslümanların büyük çoğunluğunun hoşuna gidiyor.
Türkiye'de, devletin İslam'la barışıp, entegre olup, diğer kimlikleri bastırmasını
hoş karşılayan tehlikeli bir Müslüman kimliği var.” demişti Ayhan Bilgen. İşte
Türk milli kimliğini bırakınız, ulus devlet üniforması ile melekleri uzlaştırmaya
çalışan tam bir çorba din anlayışı ile yüz yüzeyiz işte…
Bu zihniyet; Kavmi kimliğinden ötürü tehcire tabi tutulmuş Diyarbakır’ın
varoşlarında yaşayan bir Kürt ailesinin sekiz çocuğundan en yeteneklisini alıp
okutuyor; sonra Nijerya’daki zenci çocuklara İstiklal marşını öğretsin, Türkçe
konuştursun, Türk kültür emperyalizminin aracı olsun diye gönderiyor. Hem de
bunu “hizmet” dedikleri İslam adına yapıyorlar! Allah adına insanlara vaatlerde
bulunuyor, sırlar kapısı programlarında cennete gönderiyorlar!
Millici bir din anlayışını laik ve seküler değerlerin hercümerç olduğu
ulusçuluk ile birleştiren bir ahlaksız çizgi, üstüne ne kadar hurafe ve İsrailiyat
artığı varsa boca ediyor ve tüm bunları insanlara “İslam adına”, “hizmet”
dedikleri ne idüğü belirsiz kavrama gizlenerek Allah adına sunuyor. Geriye
Ayhan Bilgen’in de söylediği gibi aslında egemen zulümden yana kitleler
üretmeye çalışan, faşizan, tutarsız bir din algısı kalıyor. 12 Eylül cuntasının
başını cennete gönderen de bu zatların piri değilmiydi? Üsteğmenlerinin
keramet gösterdiğinin halka anlatıldığını gören generallere de Diyanet
teşkilatının beceremediği, dinin “milli birliğin harcı olma” fonksiyonunu
bihakkın yerine getirdikleri için bu adamlara teşekkür etmek kalıyor.
Mazlum-Der Genel Başkanı’nın sözleri o ilk sıcaklık içerisinde; biraz
bağlamından uzak tartışıldı. Kavmi kimlikleri inkar etmeyen, devletçi-millici din
anlayışını şirkin bir başka çeşidi gören müslümanlar açısından; insanların Kürt,
Türk, Arap, Rus vb. kavmi kimlikleri, tümüyle “bir yaradılış ayeti”dir ve
rabbimizin “birbirimizle tanışalım diye” verdiği nimetlerdir. Bizim İslami
kimlik anlayışımız hiçbir ulusçuluğa “harç olmayı” hedeflemediği gibi Kur’an
ve ümmet temelli bir mücadelede, İslam üst kimliğinde tevhidi bir mücadeleyi
kuşatır. Ne insanların fıtri farklılıklarını din adına inkar ederiz, ne de fıtri
farklılıkları müstekbirleşecek bir şekilde süistimal ederiz!
Öte yandan dindar kitlelere din adına Türkçülüğün, Arapçılığın,
Kürtçülüğün mayasını sunan işte bu ve bunun gibilerin iman ettikleri şey ise;
tam bir “dine karşı din” ve yaptıkları tümüyle bir Dırar mescidi! Her türlü
geleneksel hurafeye ve bidate iman etmeyi; her türlü ulusalcı kirliliği şeref bilip
edinmeyi düstur edinen bu dine karşı dinin; çirkin yüzünü ifşa etmemiz
gerekiyor!
2
Ayhan Bilgen’in sözleri bir de bu yönden, şu anlattığım tablo ile okumak
önemli değil mi? Bir Kürt gencini Türk olduğuna iman ettirip Afrika’nın
bilmem neresindeki sübyanlara İstiklal Marşı öğretmeye göndermek; hem de
bunu Allah adına yaptırmak; sonra insanlara din adına “Türk devletinin
oralardaki kültür elçisi olmayı dayatmak” da bir faşizanlık ve zulümlerden bir
zulüm değil mi?

You might also like