Professional Documents
Culture Documents
Kuzey Amerikanın en önemli kurak bölgesi Büyük Havzadır (Great Basen, Grosses
Becken). Burası Rocky dağları ile Sierra nevada dağları arasında yeralan bir kapalı havzadır
(endoreik) . Merkezi kısmında Büyük Tuz Gölü (Great Salt Lake) yeralır. Nevada, Arizona
gibi eyaletler büyük havza içinde yeralırlar. Ölüm vadisi adı verilen (Death Valley ve Mojave
çölü gibi çöller de büyük havzada yeralırlar. Büyük havzanın kuraklık şartları hakkında
Nevada da buluna Ely şehrinin rasat sonuçları bir fikir verir.
Tablo 3 : Ely ( 1909 m, 39° 17’N, 114° 51’ W) aylık ortalama yağıĢ ve sıcaklık değerleri
Aylar 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 yıllık
yağış (mm) 18 16 24 27 27 26 18 21 28 22 19 19 265
sıcaklık (C°) -4.0 -1.4 1.6 5.2 10.2 15.2 19.7 18.6 13.4 8.0 1.4 -3.2 6.8
Tablonun incelenmesinden iklimin çöl şartlarına çok yakın bir iklim olduğu anlaşılmaktadır.
Büyük havzadaki çöl şartlarına rağmen burada bir çok büyük şehir kurulmuştur. Bunlardan
bazıları Las Vegas, Phonix ve Salt Lake City şehirleridir. Bunlar Amerikanın keşfinden
sonra buraya yerleşen Avrupalılarca kurulmuştur. Las Vegas nüfusu 2 milyonu bulan bir
şehirdir. Phonixin nüfus 1.5 milyonudr. Salt Lake Citynin ise 2.3 milyon nüfusu vardır.
Phoenixin kullanma, içme ve sulama suyu ihtiyaçlarını Colorado nehrinin doğudan gelen
büyük bir kolu olan Salt River’dan karşılamaktadır. Ancak bunun için bu nehir üzerine başta
Roosovelt barajı (1911) olmak üzere bir çok baraj inşa edilmiştir (Apache, Canyon Lake,
Saguaro). Çöl ikliminin hakim olduğu Arizona eyaletinin su ihtiyacını karşılamak üzere ise
(CAP, Central Arizona Projekt) adı altında yeni bir proje başlatılmıştır. Bu proje ile
Colorado nehrinin suları büyük bir kanal ile Tucson kentine kadar sevkedilecektir.
Türkiye su varlığı bakımından orta durumda olan bir ülkedir. Yıllık yağış miktarı ortalama
625 mm civarındadır. Bunun anlamı Türkiye yüzeyine 1 senede 500 milyar m³ (ton) su
düşüyor demektir. Bu suyun % 54 ü (270 milyar m³) evapotranspirasyon yoluyla tekrar
atmosfere iade edilmektedir. Yüzde 32 si akışa geçmektedir (160 milyar m³). Yüzde 14
sızarak yer altı sularını beslemektedir (70 milyar m³). Bu bilançoya göre Türkiyenin yüzeysel
ve yeraltı suları varlığı 230 milyar m³ tür. Fakat bunların hepsinden faydalanmak mümkün
değildir. Teknik imkanlar kullanılarak bunların ancak 112 milyar m³ ünden istifade
edilebileceği hesaplanmıştır. Türkiyede yıllık su tüketimi 50 milyar m³ kadardır (2010 yılı ) .
Kişi başına düşen günlük tüketim ise 315 lt dir (içme, kullanma, sulama ve sanayi suyu
olarak). Türkiyenin nüfus hızla arttığından su tüketimi de hızla artmaktadır. Gelecekte
ülkenin su sıkıntısıyla karşılaşabileceği anlaşılmaktadır. Bu nedenle su kaynaklarının
geliştirilmesi gerekmektedir. Yani buharlaşmayı ve akışı azaltmak. Buharlaşma bitki
örtüsünden mahrum arazilerde çok şiddetlenmektedir. Akış da aynı şekilde bitki örtüsü
zayıfladıkça artmakatdır. Türkiyede ormanlar ve bitki örtüsü geliştirilerek buharlaşma ve akış
azaltılabilir sızma ise arttırılabilir. Bu takdirde yer altı suları zenginleşir. Akış oranı azalır.
Çünkü akışa geçen suların pek çok kısmı denizlere karışmaktadır.
*Faust kuralına göre ideal olarak Atmosferden düşen yağış üçe taksim olur. Yani 1/ 3 ü akar,
1/3 ü sızar, 1/3 ü ise buharlaşma yoluyla tekrar atmosfere döner. Bu oranlar üzerinde iklim,
eğim, bitki örtüsü ve kayaların litolojik özellikleri rol oynar. Mesela sızma oranı teorik olarak
% 33 civarındadır. Türkiyede ise sızma oranı % 15 civarındadır. Bunun nedeni Türkiyede
iklim olarak sıcak-kurak şartların hakim olmasıdır. Ayrıca eğim değerlerinin yüksekliği ve
bitki örtüsünün zayıflığı bu sonucu ortaya çıkarmıştır.
Türkiye yüzeysel sular bakımından zengin sayılabilecek bir ülkedir. Daimi akışlı nehirler,
ırmaklar, çaylar ve dereler ile suları tatlı olan büyüklükleri farklı bir çok göllere sahiptir.
Türkiyede su problemi
Türkiye akarsularının önemli bir kısmı Karadenize dökülür. Bunlara Karadeniz Havzasına
Ait Olan Akarsular denir.
**Bu kanunun çıkmasını takiben 1954-1960 yılları arasında Gediz nehri üzerinde Türkiyenin
ilk hidroelektrik santrali olan Demirköprü barajı kurulmuştur.
Günümüzde Türkiyede çeşitli amaçlara hizmet eden 673 adet baraj mevcuttur. Türkiye bu
barajlardan yılda 47871 GWh (gigawattsaat) enerji üretmektedir (toplam enerji üretimi 151
000 GWh). 1950 li yıllarda Türkiyenin toplam enerji üretimi 800 GWh idi
Türkiyede 26 akarsu havzası vardır. DSİ taşra teşkilatı da XXVI Bölge müdürlüğü şeklinde
yapılanmıştır. Mesela Balıkesir XXV.Bölge müdürlüğüdür. Müdürlüğün bünyesinde halen
çalışmakta olan 11 adet baraj mevcuttur. Bunlardan 1992 de tamamlanıp hizmete giren
İkizcetepeler barajı içme ve kullanma suyu temini için inşa edilmiş bir barajdır. Balıkesir
kentinin içme ve kullanma suyunu temin ettiği gibi Balıkesir ovasının tarımsal alanlarına da
sulama suyu sağlamaktadır. 1997 de açılan Gönen barajı ise içme suyu, sulama suyu, enerji
ve taşkın önleme olmak üzere dört amaca hizmet etmektedir. Ürettiği yıllık enerji ise 45.7
GWh dir.
Not (1 gigawatt 1 milyar watt, saat 3600 joule)
Türkiyede tarım arazisi 28 milyon hektardır (280 000 km², % 35.8). Sulanan tarım arazileri
ise 5 280 000 hektardır (52 800 km², tarım arazilerinin % 18.8 i, Türkiye yüzölçümünün 6.7
si). Türkiyede 9.5.1960 tarihinde 7778 sayılı “Köy Ġçme Suları Hakkında Kanun”
yürürlüğe girmiştir. Bu kanunun 1. maddesi “Köylerin içme ve kullanma suyu ihtiyacı, DSĠ
Umum Müdürlüğü tarafından temin ve tedarik olunur” şeklinde idi. Çünkü o tarihlerde
Türkiyedeki köylerin yarısından fazlasında içme ve kullanma suyu problemi vardı.
Daha sonraki yıllarda 4951 sayılı ve 23.12. 1963 tarihli bir kanunla Köyişleri Bakanlığı
kurulmuş, Köylerin içme ve kullanma sularının temini bu bakanlığa devredilmiş, bakanlığın
bünyesinde kurulan YSE (Yol Su Elektrik) Genel Müdürlüğü bu işle vazifelendirilmiştir.
Böylece 10-15 senelik bir süre zarfında Türkiye köylerinin hemen hemen tamamının içme ve
kullanma suyu problemleri halledilmiştir.
Türkiyede sularla ilgili olara çıkan önemli bir kanun da 16.12.1960 tarih ve 167 sayılı
“Yeraltı Suları Kanunu”dur. Bu kanun ile yer altı suları devletin hüküm ve tasarrufuna
verilmiştir. 22 maddelik bu kanun yer altı sularını tanımlıyor, arama ve işletme işlemlerini
izne bağlıyor ve bu konudaki hukuki yetkileri DSİ ne veriyordu.
Türkiyede bir doğal kaynak olarak tatlı suların kullanılış alanı içme ve kullanma sularıdır. Bu
nedenle köy biriminden başlamak üzere en büyük şehirlere varıncaya dek, yerleşme
sakinlerinin su ihtiyaçlarının karşılanması yapılması çok gerekli büyük bir iş olarak ön plana
çıkmaktadır. Belirtilmiş olduğu gibi köy içme ve kullanma sularının temini işleri , Köyişleri
Bakanlığının bir alt birimi olan YSE (Yol-Su-Elektrik) kurumuna verilmiş ve böylece ,
Türkiyenin tüm köylerinin (36 000) içme ve kullanma suyu ihtiyacı sağlanmıştır. Bu iş
yapılırken yakın çevredeki yerüstü ve yer altı suları devreye sokulmuştur.
Beldelerin su temini işi ise 831 sayılı kanunla Belediyelere verilmişti. Türkiyede şehirsel
yerleşmeler büyüyüp geliştikçe su temini işlerinin hacmi ve kapasitesi de buna paralel olarak
büyüdü. İstanbul-Ankara ve İzmir gibi şehirlerin su ihtiyaçlarında sıkıntı ve problemler
başladı. Bu nedenle ilk kez İstanbul İlinin Su İşleriyle ilgilenmek üzere 2560 sayı ve 20
kasım 1981 tarihli kanunla “Ġstanbul Su ve Kanalizasyon ĠĢleri Genel Müdürlüğü”
(ĠSKĠ) kuruldu. Bu kuruluş arama, tesis kurma ve işletme olmak üzere İstanbulun her türlü su
işlerini yürütmekte yetkili kılınmıştı.
Günümüzde 15 milyon nüfuslu İstanbulun İçme ve kullanma suyu ihtiyacı Başta Terkos gölü
olmak üzere 15 ayrı barajdan sağlanmaktadır. 7 12 2004 tarihli ve 5272 sayılı “Belediyeler
Kanunu” da beldelerin su işlerinin yürütülmesi yetki ve sorumluluğunu tamamen
belediyelere devretmiştir.
9.08.1983 tarihinde yürürlüğe giren 2872 sayılı Çevre Kanunu suları doğal bir kaynak olarak
kabul etmiştir. Göl ve akarsular üzerinde bir ekosistem olarak durmuş ve atıklarla bu doğal
kaynakların kirlenmesini önleyici yaptırım maddeleri koymuştur (vazetmiştir).
Barajlar, akarsu vadileri üzerine inşa edilen ve yüzeysel akış sularını depolayan yapılardır.
Daha önce de belirtildiği gibi bu yapıların amacı, içme, kullanma, sulama suyu temin etmek,
hidroelektrik enerji üretmektir ve taşkınları önlemektedir.
ġekil 3 Bir baraj ve hidroelektrik santrali
Barajlarda rezerve edilen suyun potansiyel enerjisi türbinler vasıtasıyla kinetik enerjiye
dönüştürülerek elektrik enerjisi elde edilir. Bu enerji enterkonnekte sistem adı verilen
elektrik enerjisi iletişim hatları vasıtasıyla kullanım yörelerine gönderilir. Enterkonnekte
sistemde her bir HES ten üretilen enerjileri sevkeden hatlar birbirleri ile irtibatlandırılmıştır.
Bu sebeple Türkiyenin en doğusundan en batısına enerji nakletmek mümkün olabilmektedir.
Sulama suyu barajlardan açık veya kapalı kanallar, kanaletler içinde ziraat arazilerine
sevkedilir. Baraj gölünün yüzey kodu (yüksekliği) tarım arazilerinin kodundan daima daha
yüksektir. Yüzey kodu 200 m olan bir baraj gölünden 150 m rakımındaki tarım arazilerine
kanallarla su sevkedilebilir. Balıkesir İkizceteler barajının kurulduğu yerde talveg 120 m
rakımındadır. Barajın yüksekliği ise 50 m civarında olup buna göre su yüzeyi yaklaşık 170 m
dedir. Balıkesir ovası ise ortalama 100 m seviyesindedir. Ovadaki tüm köyler sulama suyunu
bu barajdan temin ettikleri halde 250 m kodunda bulunan Çağış ve 300 m kodunda bulunan
Esenli köyleri bu sulamadan istifade edememektedir.
Şehirlerin içme suları ise çelik borular vasıtasıyla sevkedilir. Bunlara isale hatları adı verilir.
Fakat öncelikle baraj suyunun arıtılmadan geçirilmesi ve daha sonra da özellikli borular
vasıtasıyla tercihan yeraltından yerleşim alanlarına sevkedilmesi gerekir. Arıtma tesislerinde
içme suları fiziki, kimyasal ve biyolojik arıtma işlemlerine tabi tutulur.
ġekil 4 Bir barajın kesiti.
Barajlar bir akarsu vadisinin darlaşan kesimine yani boğazlar üzerine kurulur. Balıkesir
şehrini ilgilendiren ikizcetepeler barajı kille çayı üzerinde ikizcetepeler mevkiindeki bir
boğazda inşa edilmiştir. Bir barajın ana yapısı suyun akış istikametiyle dik açı durumunda
bulunan sağlam bir duvardır. Bu ana yapıya sedde veya baraj denir. Bu seddeler betonarme
olduğu gibi toprak dolgu da olabilmektedir. Duvarın, boğazı dik keser konumdaki uzanış
istikametine aks yeri yani baraj ekseni denir. Su bu sağlam ve yüksek duvarın arkasında
birikir. Bu su kitlesine ise baraj gölü adı verilir. Burası aynı zamanda maksimum miktarda
suyun birikebileceği bir rezervuar alanıdır. Bu nedenle baraj rezervuarı da denir. Balıkesir
İkizcetepeler barajının göl alanı 9.60 km²kadardır.
Barajlar zamanla dolar. Bu olaya siltasyon denir. Siltasyonun sebebi barajları besleyen
yüzeysel suların bol miktarda alüvyal maddeler getirmesidir. Bu alüvyal maddeler barajı
besleyen havzanın her tarafından baraj gölü içine taşınarak burada biriktirilir. Bu nedenle
havzanın jeolojik yapısını oluşturan kayaçların litolojik özellikleri önem taşır. Kumtaşı, granit
ve andezit gibi kolaylıkla ayrışan ve erozyona maruz kalan kayaçlardan oluşan havzalardan
bol yük sağlanır ve bunlar baraj göletini kısa zamanda doldururlar. Mesela Cumhuriyetin ilk
yıllarında Ankaranın su ihtiyacını sağlamak üzere inşa edilmiş olan Çubuk I barajı 60 senelik
bir süre zarfında dolarak ekonomik ömrünü tamamlamıştır.
Barajların kısa sürede dolmasını önlemek için havza ıslahı çalışmaları yapılması
gerekmektedir. Erozyon kontrolü bu konuyla ilgili ilk iştir. Havzalarda erozyonun olduğu
veya erozyon tehlikesinin bulunduğu alanların ağaçlandırılması veya bitkilendirilmesi
gerekmektedir (fitobonifikasyon). Ancak bu ağaçlandırmalar yapılırken yöre şartlarına uygun
ağaç türlerinin seçilmesi bilhassa önemlidir. Aksi takdirde başarılı bir sonuç elde edilemez.
Çevre ve Orman Bakanlığına bağlı Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolü Genel Müdürlüğü
havzaları ağaçlandırma işleri ile uğraşıyorsa da, ayrılan kısıtlı bütçe bedeniyle ancak küçük
sahalar ağaçlandırılabilmektedir. Bu nedenle sivil toplum kuruluşlarının da katkıları
beklenmektedir. TEMA (Türkiye Erozyonla Mücadele ve Ağaçlandırma Vakfı) bu
kuruluşlardan biridir.
Ağaçlandırma erozyonu önleme Türkiyenin milli meselerinden biri olduğu için bu konula
ilgili olarak TBMM 4122 sayılı ve 23 7 1995 tarihli “Milli Ağaçlandırma ve Erozyon
Kontrolü Seferberlik Kanunu” adıyla bir kanun çıkarmıştır.
Türkiyede erozyon kadar tehlikeli bir sorun da ormanların hatalı ve yanlış işletilmesidir.
“TraĢlama kesim” adı altında icra edilen ve bir havzanın ormanlarını veya çalılıklarını toptan
ortadan kaldıran işlemler, ekolojik dengeyi bozan ve erozyona davetiye çıkaran en yanlış
uygulamalardan biridir. Ekosistemi tamamen ortadan kaldıran, akışı ve buharlaşmayı artıran,
sızmayı ise azaltan bu eylemden sonra, ikinci bir yanlış olarak hatalı tür seçimi ile yapılan
monoton ağaçlandırmalardır. Traşlama havzasına, ekolojik şartlara dikkat etmeden sıralı
olarak dikilen genellikle çam fidanlarından oluşan orman, sağlıklı bir orman olmayıp
ekosistemi bozuk, yangın tehlikesine ve fitopatolojik bir felakete (çamkeseböcekleri)
uğramaya her zaman açık bir orman olarak ön plana çıkmaktadır. Bir ağaçlandırma ormanı
büyük ölçüde ölü bir orman sayılır. Çünkü ne alt florası ve ne de faunası vardır. Zaman
geçtikçe bu orman kendi kendine değişerek sahanın ekolojik şartlarına uygun bir orman haline
dönüşse de bu geç olmaktadır. Ağaçlandırma çalışmalarında yapraklı türleri ile çam türlerinin
karışık olarak dikilmesi ormanın sağlıklı olması bakımından gereklidir. Aslında en doğru iş,
traşlama kesim alanlarını çitlerle çevirerek kendi doğal akışına bırakmaktır. Bu takdirde doğal
vejetasyonu gelişerek sahayı tamamen kaplayacaktır. Bu olaya ormancılık terminolojisinde
“doğal gençleĢtirme” adı verilir. Türkiyede şimdiye kadar meşe ormanları traşlamalara tabi
tutulmuş ve yerlerine kızılçam karaçam ve fıstık çamı gibi türler dikilmiştir. Bu
uygulamaların sağlıksız olduğu yıllar geçtikten sonra anlaşılmıştır.
Bu tablonun tetkiki bize ilk bakışta Fırtına deresinin bol su taşıyan bir akarsu olduğun
gösterir. Fırtına deresinin akım değerlerinde dikkat çeken önemli husus akım değerlerinin kış
aylarında düşük yaz aylarında yüksek olmasıdır. Tabloda şubat 8.85 m³/sn ile en düşük değere
sahipken, Haziran maksimum akımın (99.3 m³/sn ) görüldüğü bir aydır. Böylece Fırtına
deresinin kış aylarında çekik, yaz aylarında ise taşkın gösterdiği anlaşılmaktadır. Bu durumun
sebebi yaz aylarında eriyen kar örtüsünün ve buzulların sağladığı sulardır.* Doğu Karadeniz
kıyı akarsularının debisi günlük ortalama sıcaklıklar arttıkça çoğalır ve bu sebeple Haziran
ayında maksimuma yükselir. Daha sonraki Temmuz ayında debi azalmasının sebebi ise
yüksek dağlardaki kar örtüsünün pek çoğunun erimiş olması ve akarsuyun sadece buzullarla
besleniyor olmasıdır. Bu açıklamalardan anlaşılacağı üzere doğu Karadeniz kıyı
akarsularının beslenmesinde kar örtüsü ve buzul erimelerinin etkili olduğu bir rejim yani
“Nivo-glasiyal (karlı-buzullu) rejim” hakimdir. Doğu Karadeniz akarsularının hem suları
bol ve hem de yatak eğimleri çok fazladır (%6.5). Bu nedenle hidroelektrik potansiyeli
yüksek akarsulardır. Ancak buralarda baraj inşaatları sırasında çevrenin nadir bitki ve
hayvanları ile görsel manzaralar bakımından çok zengin olan doğasının zarar görme riski
çok yüksek olduğundan, şimdilik bu işler askıya alınmış durumdadır.
Doğu Anadoluda yeralan ve yüksekliği 5165 m ye erişen Ağrı volkan konisi üzerinde de
Türkiyenin önemli buzul kütlelerinden biri yeralmaktadır. Bu buzul kütlesi 4000 m
yükseltilerden itibaren başlayıp dağın zirve kısmını tamamen örten bir takke buzulu
niteliğindedir. Erinç, Blumenthala atfen glasyenin alanının 10-13 km² kadar olduğunu
yazmaktadır. (1971). Takke şeklindeki bu glasyeden çıkan bazı buzul dillerinin 3500 m lere
kadar indiği saptanmıştır. Ağrı buzulu çevredeki akarsuları besleyen önemli bir tatlı su
kaynağıdır. Ağrı dağının daimi kar ve buzullarından kaynaklanan akarsuların kuzeyde Aras
nehrine güneyde ise Sarısuya karıştıkları görülür. Sarısu Türkiye sınırlarından çıktıktan sonra
İrandaki Zengimar çayı ile birleşerek tekrar Arasa dökülür. Sarısuyun maksimum akımı mart
ayında ve 4.90 m³/sn kadardır. Minimum akımı ise Haziran ayında ve 0.39 m³/sn dir. Bu
verilerden anlaşılacağı üzere akarsuyun beslenmesinde kar erimelerinin büyük rolü vardır.
İstasyonun bulunduğu bölgede -en sıcak ay ağustos olmasına rağmen minimum akımın
haziranda görülmesi ve-temmuz ve ağustos akım değerlerinin 0.69 ve 0.73 m³/sn olması , bu
aylarda akarsuyun eriyen buzul sularıyla beslendiğini ve sıcaklık arttıkça buzul erimesinin de
bir miktar arttığını ortaya koymaktadır. Potansiyel bir temiz su kaynağı olan bu akarsuyun
üzerinde herhangi bir amaçla yapılmış olan bir baraj veya regülatör bulunmamaktadır.
Türkiyenin Akarsuları
Aksu
Aras
-sarısu
Asi
Bartın çayı
Bendimahi
Biga çayı (Kocaçay )
Bolaman suyu
Ceyhan
Çoruh suyu
Dalaman çayı
DİCLE NEHRİ : 1900 km
-Batman
-Garzan
-Botan
-Pervari
-Hezil
-Habur
-Zap
-Dağlıca (Oramar)
-Şemdinli
-Dicle üzerindeki barajlar
Kıralkızı
GAP Projesi
Eşen çayı
FIRAT NEHRİ : 2800 km
-Karasu
-Murat
-Fırat üzerindeki barajlar
-GAP Projesi
-Keban
-Karakaya
-Atatürk
-Birecik
Filyos çayı
Gönen çayı
Göksu : Akdenize dökülür.
Harşit çayı
Hoşap suyu
İkizdere
Karamenderes: Biga yarımadasında. Ege denizine dökülür.
Karasu
Kızılırmak
Kocaçay
Köprü suyu
Kura
Manavgat suyu
Melet suyu (Kızıldere)
Pazar deresi
SAKARYA IRMAĞI
Seyhan
Susurluk ırmağı
Tarsus çayı
YEġĠLIRMAK
Zilan
Akarsuların Dökülme Havzaları
1-Karadeniz Havzası
2-Marmara Havzası
3-Ege Havzası
4-Akdeniz Havzası
5-Basra Körfezi Havzası
6-Hazar Denizi Havzası
7- İç Havzalar (Kapalı Havzalar)
-Van Gölü Kapalı Havzası
-İç Anadolu Kapalı Havzası
*Akşehir-Eber kapalı havzası .Bu havza kuzeybatı-güneydoğu istikametinde uzanan bir
külminasyon bölgesidir. Sultan dağları ile Emir dağları arasında yeralmaktadır. Akarçay
buraya döküldüğü için Akarçay havzası adı da verilmektedir.
*Konya Kapalı Havzası
-Göller Yöresi Kapalı Havzası
Türkiyenin gölleri
Abant
Acıgöl
Akşehir
Amik gölü
Avlan gölü
Bafa
Balık gölü
Beyşehir
Burdur gölü
Büyük çekmece
Çavuşçu
Çıldır gölü
Eber
Eğridir ( Eğirdir) :Tatlı su gölüdür.
Erçek
Gölhisar gölü
Hazapin gölü
Hazar gölü : Elazığ ilinde
İznik 300 km²
Karagöl
Karamık
Ketsel gölü
Kovada
Köyceğiz
Manyas
Marmara
Nazik gölü
Nemrut gölü
Ova gölü
Salda gölü
Sapanca
Sife (Seyfe) gölü
Suğla gölü
Söğüt gölü
Terkos
Tuz gölü
Ulubat (Apolyont)
Van gölü
Yumurtalık lagünü
Toprak ÇeĢitleri
Bunlar Doğal özellikleri ağırbasan bitki ve hayvan kaynaklarını içerirler. Bunları ormanlar,
meralar , av hayvanları ve su ürünleri olmak üzere dört grup halinde ale alarak incelemek
mümkündür.
6A) Ormanlar
6 B) Meralar
Doğal meralar hayvancılık faaliyetleri bakımından önemli olan doğal kaynaklardır. Mera
denilince sürekli veya mevsimlik olarak hayvan otlatılan doğal alanlar anlaşılır. Türkiyede alt
zonun step alanları, taban çayırları ve çalılık alanları ile üst zonun alpin çayırları doğal mera
alanlarıdır.
Türkiyede mera alanları sürekli olarak küçülmektedir. Bunun sebepleri mera alanlarının tarım
alanlarına, yerleşim alanlarına, sanayi alanlarına dönüştürülmesidir.
Aşağıdaki tablo mera alanlarının küçülmesi hakkında bir fikir verebilir.
yıl Türkiye
yüzölçümüne oranı
% olarak
1928 55
1960 35.5
1970 27.8
2001 18.7
Mera bitkileri (mera vejetasyonu)
otlar
çalılar
Mera amenajmanı
6C) Av hayvanları
6D)Su ürünleri
HAVA KAYNAKLARI:
Hava kirliliği
Hava: meteorolojik şartların günlük durumudur. Ayrıca atmosferin gaz halindeki durumu da
anlaşılır. Tüm canlılar yaşamak için havaya muhtaçtırlar. Hava, atmosferin en alt katmanı
olan troposferin gaz halindeki karışımı anlaşılır. 1 m³lük bir troposfer hacminde yüzde
olarak 79 oranında azot gazı vardır. %21 ise oksijendir. Her ikisi hava adı verilen gaz
karışımının % 99 unu oluşturur. Geri kalan % 1 ise diğer gazlardan ve bazı partikül
cisimlerden oluşur. İnsanlar ve hayvanlar oksijen gazını solunurlar. Bu gaz onlar için hayati
bir ihtiyaçtır. Oksijen bitki ve hayvanların bünyesinde yavaş yanmayı sağlayarak kimyasal
enerjinin ısı enerjisine dönüşmesini sağlar. Bu enerji de potansiyel ve kinetik enerjiye
dönüşür. Vücut ısısı (37°C) yavaş yanma ile sağlanan bir enerjidir. Bitkiler oksijenin yanı sıra
CO² de kullanırlar. Oksijen ile solunum yaparlar (geceleri), gündüzleri ise karbondioksiti
kullanarak fotosentez yaparlar ve madde üretirler. Böylece topraktan aldıkları suyu,
atmosferden aldıkları CO² yi, güneş ışığını (enerjisini) kullanarak kimyasal maddelere
(kimyasal enerjiye çevirirler). Güneş ışığı elementlerin birbiri ile kimyasal bileşim meydana
getirmesini sağlar. Madde parçalanınca ısı enerjisi açığa çıkar.
Normal durumda hava kirli değildir.
Hava kirliği, beşeri etkinlikler neticesinde atmosfere co2, so2, co gibi insan sağlığına zararlı
gazlar ve yine insan sağlığına zararlı olup atmosferde asılı olarak kalan partiküllerin
salınmasıdır.
Jeomorfolojik olarak çanak şeklinde olan alanlarda, doğal bir olay olan sıcaklık terselmesi
(inversiyon) sırasında havanın durgun olması dolayısıyla bu maddelerin lokal olarak
havanın birim hacmi içersindeki oranı artarak insan sağlığına zararlı hale gelir. Bu duruma
hava kirliliği denir. Atmosferde kuvvetli bir hava hareketi başlayınca (rüzgar oluşunca) bu
maddeler lokal olarak birikmiş oldukları alanlardan uzaklaşarak atmosferin içine dağılırlar ve
bu suretle hava kirliliği kendiliğinden ortadan kalkmış olur.
Bilhassa kış mevsiminde çanak şekilli alanlarda, atmosferin hareketlerinin durağanlaştığı
zamanlarda soğuma sisleriyle birlikte inversiyon olayları oluşurken lokal olarak hava kirliliği
hadiseleri meydana gelir.
*** Yrd. Doç. Dr. Süleyman SÖNMEZ