Professional Documents
Culture Documents
ÖZGÜN ADI
A PIECE OF STEAK
THE MEXICAN
EDİTÖR
BARIŞZEREN
GÖRSEL YÖNETMEN
BİROL BAYRAM
DÜZELTİ
GAMZE KULAK
ISBN 978-625-405-364-1
Jack
Landon
Bir Dilim
Biftek
İngilzce aslından
çeviren: Levent Cinemre
TÜRKiYE $BANKASI
Kültür Yayınları
İçindekiler
2
Bir Dilim Biftek
3
Jack Landon
4
Bir Dilim Biftek
5
Jack Landon
6
Bir Dilim Biftek
7
Jack London
8
Bir Dilim Biftek
kuralı buydu. Birinin içinde tam yüz tane zorlu maç ola
bilir, ötekiyse sadece yirmi maç çıkarabilirdi; yapısına,
dokularının kalitesine göre herkesin sabit bir maç sayısı
vardı ve kişi o sayı kadar dövüşünce işi biterdi. Evet, Tom
King'in içindeki maç sayısı çoğundan fazlaydı ve üstelik
çekişmeli ve zorlu dövüşlerin, yani insanın kalbini ve ci
ğerlerini patlatan, atardamarlarının esnekliğini ortadan
kaldıran, kaslarından Gençliğin o pürüzsüz yumuşaklı
ğını çekip yerine kaskatı düğümler oluşturan, soğukkan
lılığını ve dayanıklılığını alıp beynini ve kemiklerini aşırı
gayretten, fazla yüklenmekten bitkin düşürecek şekilde
yoran karşılaşmaların kendi payına düşeninden çok daha
fazlasını yapmıştı. Evet, hepsinden daha iyisini yapmıştı.
Karşısında dövüştüğü hiç kimse bugünlere gelememişti.
Eski kuşağın son adamıydı. Onların hepsinin ringlerden
silindiğine tanık olmuş, hatta bazılarının silinmesine ken
disi de katkıda bulunmuştu.
Zamanında onu yaşlıların üstüne sürmüşler, o da tek
tek onların işini bitirmiş, üstelik bir de yaşlı Stowsher
Bili gibi soyunma odasında ağladıklarında yüzlerine
karşı kahkahalarla gülmüştü. Şimdiyse yaşlı olan oydu
ve gençleri onun üstüne sürüyorlardı. Sandel denen şu
herif mesela. Yeni Zelanda'dan rekorlarla gelmişti. Ama
Avustralya'da kimse onu tanımadığı için oğlanı yaşlı
Tom King'in karşısına çıkarıyorlardı. Eğer Sandel iyi bir
gösteri sunarsa daha iyi boksörlerle dövüştürüp daha
fazla para kazandıracaklardı. Yani bundan sonrası onun
bu akşam iyi bir maç çıkarmasına bağlıydı. Bu maçla bir
likte para, şan, kariyer, her şeyi elde edebilirdi ve bu ser
vete, bu şöhrete giden yolu kapatan bir ağaç kütüğü gibi
karşısına, hepi topu otuz pound kazanıp kirasını ve bak
kalın veresiyesini kapatmaktan başka elde edeceği bir şey
9
]ack Landon
10
Bir Dilim Biftek
11
Jack London
12
Bir Dilim Biftek
13
]ack Landon
14
Bir Dilim Biftek
15
]ack Landon
16
Bir Dilim Biftek
17
]ack Landon
18
Bir Dilim Biftek
19
Jack Landon
20
Bir Dilim Biftek
21
fack Landon
22
Bir Dilim Biftek
23
]ack Landon
24
Bir Dilim Biftek
25
]ack Landon
26
Halatların arasından geçerken köşe adamları ona ya
rım yamalak destek olmak istedi. Ellerinden kurtuldu,
eğilerek aradan yardımsız geçti, hantalca yere atladı ve
kendisine zorla yol açan yardımcılarının hemen arka
sından, insanlarla dolu orta koridordan aşağı yürüdü.
Soyunma odasından ayrılıp sokağa çıkmak için salonun
girişinden geçerken bir genç ona döndü.
"Herifin tam işini bitirmek üzereyken neden indirme
din?"
"Cehennem ol! " deyip yanından geçti, merdivenler
den sokağa indi.
Köşedeki mekanın ardına kadar açık olan kapısın
dan ışıkları ve gülümseyen kadın garsonları gördü, farklı
farklı seslerin maçı tartıştığını, paraların zenginliği çağ
rıştıran bir sesle bar tezgahının üstünde çıngırdadığını
duydu. İçeriden biri onu davet etti. Bir an duraksadı,
sonra daveti reddedip yoluna gitti.
Cebinde bir peni bile yoktu ve eve kadar olan üç kilo
metrelik mesafe gözünde büyüyordu. Gerçekten de yaş
lanıyordu. Domain Parkı'nın oradan geçerken aniden bir
banka oturdu; evde hanımın kendisini ve maçın sonucu
nu beklediği aklına gelince canı sıkılmıştı. Bütün nakavt
lardan bin beter, başa çıkması neredeyse olanaksız bir şey
gibi geldi bu ona.
Zayıftı, acı duyuyordu; ezilmiş parmak eklemlerinin
sızısı, amelelik işi bulsa bile kazmanın sapını tutabilecek
veya eline kürek alabilecek hale gelene kadar en az bir
hafta geçmesi gerektiğini söylüyordu. Midesinin derin
lerinden gelen açlığın çarpıntısı çok rahatsız ediciydi.
İçinde bulunduğu sefalet iyice üstüne çökünce gözleri hiç
alışık olmadığı şekilde nemlendi. Yüzünü elleriyle kapat
tı ve hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Stowsher Bill'i ve
27
Jack Landon
28
Meksikalı
* İktidarı ele geçirdiği 1 8 76 yılından itibaren otuz beş yıl boyunca Mek
sika'yı demir yumrukla yöneten diktatör, General Porfirio Diaz. (ç.n.)
ABD'ye kaçan Meksikalı devrimcilerden üçünün, Meksika hükümeti
nin isteği üzerine iade edilmesi olayından bahsediliyor. (ç.n.)
29
]ack London
30
Meksikalı
31
Jack Landon
32
Meksikalı
33
jack Landon
*
Meksika'nın batıda Pasifik Denizi'ne, kuzeyde ABD sınırına kadar
uzanan eyaleti. (ç.n.)
34
Meksikalı
35
]ack Landon
il
36
Meksikalı
37
]ack Landon
*
İçinde köylülerin yaşadığı, mülk sahibinin malikanesinin bulunduğu,
ortalama büyüklüğü onlarca hektar olan büyük Meksika çiftliği. (ç.n.)
38
Meksikalı
111
39
Jack Landon
40
Meksikalı
41
Jack London
42
Meksikalı
43
jack Landon
44
Meksikalı
45
]ack Landon
46
Meksikalı
"Ulan aldım gitti be! " dedi Danny ani bir inançla.
"Ringde seni geberteceğim lan. Benimle böyle dalga ge
çersin ha . . . Sözleşmeyi hazırla Kelly. Kazanan hepsini
alır. Bütün gazetelere haber ver. Bunun bir intikam maçı
olacağını da söyle onlara. Şu velede dersini bir verelim
bakalım."
Kelly'nin sekreteri yazmaya koyulduğu anda Danny
durdurdu.
"Durun bakalım! " deyip Rivera'ya döndü.
"Tartı?"
"Ringe çıkarken," diye cevabını aldı.
"O kadar da uzun boylu değil velet. Eğer kazanan
hepsini alırsa tartı da sabah saat onda olur."
"Kazanan hepsini alacak mı?"
Danny başıyla evet dedi. Anlaştılar. Böylece Danny
gücünün dorukta olduğu kiloda ringe çıkabilecekti.
"Tartı sabah onda," dedi Rivera.
Sekreterin kalemi kağıdın üstündeki hareketine de
vam etti.
Roberts, "Bu, iki küsur kilo demektir," diye Rivera'ya
dert yandı. "Bunu kabul etmeyecektin. Maçı işte burada
kaybetmiş oldun. Şimdi Danny kesin seni marizleyecek
tir. Boğa gibi güçlü olacak. Çok aptallık ettin. Cehenne
me düşmüş bir çiy damlası kadar bile şansın kalmadı."
Rivera'nın cevabı orantılı nefret içeren bir bakıştı. Bü
tün gringoların en zararsızı olarak gördüğü bu gringoyu
bile adam yerine koymuyordu.
47
]ack London
IV
48
Meksikalı
49
]ack Landon
50
Meksikalı
51
Jack Landon
52
Meksikalı
53
jack Landon
54
Meksikalı
55
jack Landon
56
Meksikalı
57
fack Landon
58
Meksikalı
59
Jack Landon
60
Meksikalı
61
fack Landon
62
Meksikalı
63
]ack Landon
64
Meksikalı
65
Çevirmenden Meraklısına Notlar
(Attila İlhan'a saygıyla . . . )
NOTLAR
67
4 ABD'li efsane siyahi boksör (35'i nakavt olmak üzere 56 galibiyet, 6'sı na
kavt olmak üzere 1 1 mağlubiyet, 8 beraberlik). Ülkede ırk ayrımının en
fazla olduğu bir dönemde, 1 908 yılında, Kanadalı Tommy Bums'u (39'u
nakavtla olmak üzere 48 galibiyet, 5 mağlubiyet, 8 beraberlik) yenerek
dünyanın ilk zenci ağırsıklet boks şampiyonu oldu. İkilinin Sidney'deki
maçını Jack London da izleyerek gazeteye bir dizi yazı yazdı. Johnson ra
kiplerini peş peşe yenerek unvanını korumayı başarınca ABD'deki boks
camiası onu yenebilecek beyaz bir boksör arayışına girdi. Bu süreçte or
taya bir de ayrımcı slogan atıldı: " Büyük beyaz umut", yani zenciyi yenip
beyazların gücünü gösterecek boksör. Sonunda boksu bırakmış olan bir
önceki şampiyon Jeffries'i ( 1 6'sı nakavt olmak üzere 19 galibiyet, 1 na
kavtla mağlubiyet, 2 beraberlik) ikna edip " asrın maçı" adıyla tanıtılan
bir karşılaşmada, 1 9 1 0 yılında Johnson'la dövüştürdüler. Halbuki Jeffries,
şampiyon olduğu günlerde Johnson'la karşılaşmaktan kaçınmıştı. Sonuç
itibariyle Johnson, Jeffries'i nakavt edince bu ayrımcı heves sona erdi.
Gerçi konu hemen kapandı sayılmaz çünkü Johnson'a bu zaferinin tadını
çıkarttırmadılar. Maçın sonucuna çok sevinen ve ülkenin dört bir yanında
sevinç gösterileri yapan zencilere, beyazların saldırıları sonucu on kişi ha
yatını kaybetti. Hakkında hukuki temelleri zayıf olan bir dava açılarak bir
yıl hapse mahkum edilen Johnson, Kanada'ya kaçtı. Yurtdışında yaşadığı
yıllarda Küba'da yaptığı bir maçta unvanını kaptırdı. (Ülkesine dönüp ce
zasını yatarak kaçaklıktan kurtulmak istediği için unvanından kurtulmak
istediği, dolayısıyla bu maçı bilerek verdiği iddia edilir.) Sonuçta Johnson
ABD'ye gelip cezasını çektikten sonra hayatını yeniden kurdu ve 1 946'da
bir trafik kazasında ölene kadar gayet renkli bir hayat yaşaydı.
20 1 8 yılında ABD Başkanı Donald Trump, ABD boks camiasının, özel
likle de siyahi boksörlerin isteği üzerine, kendisine yapılan ayrımcılık
nedeniyle Jack Johnson'dan devlet adına resmen özür diledi.
5 Yunan mitoloj isinde cezalandırıcı tanrıça. Başta kibir olmak üzere her
türlü ölçüsüzlüğü ve had bilmezliği cezalandırırdı. Nemesis'in uygula
dığı ceza, ilahi adalet kavramına hayli yakındı. Örneğin sahip olduğu
servet nedeniyle ölçüsüzce sevinen zenginin ya da konumu nedeniyle
kendini beğenmişliğe kapılan kralın cezasını Nemesis verirdi. Tanrıça,
cezalandırılmadan geçilen suçun kalmamasına ve müstahak olanın la
yığını bulmasına dikkat eder, kendini kibre kaptıranları da ince ince
cezalandırırdı. Şöyle bir olayı anlatılır: Narkissos isimli bir çoban var
mış. Öylesine yakışıklıymış ki görenler anında hayran olur, gözlerini
ondan ayıramazmış. Ancak çok da kibirliymiş bu çoban; kendisine aşık
olanları hor görür, dalga geçermiş . Bir gün Ekho adlı orman perisi onu
görüp aşık olmuş ancak Narkissos onu küçümsemiş. Ekho da bu kara
sevdayla eriyip gitmiş. Bunun üzerine Nemesis çobanı bir göle götürüp
suyun aynasında kendi görüntüsünü görmesini sağlamış. Delikanlı gö
rüntüye hayran olmuş ve bir daha gözlerini ayıramamış. Kendi görün
tüsüne baka baka o suyun başında can vermiş.
Nemesis'e ilişkin şöyle de bir şey var: Persler, Antik Yunanistan'a saldı
rırken kendilerinden o kadar ölçüsüzce eminlermiş ki Atina'yı ele geçir
dikten sonra bu zaferlerine bir anıt dikmek için kaliteli mermeriyle ünlü
68
Paros adasından büyük bir mermer parçası getirmişler. Ancak Atina'yı
alamadıkları gibi Maraton Savaşı ile hiç beklemedikleri bir hezimete
uğrayıp mermeri falan unutarak memleketlerine dönmüşler. Dönemin
ünlü heykeltıraşı Phidias da o mermerden bir Nemesis heykeli yontarak
Perslerin ölçüsüz saldırganlığına inceden cevap vermiş.
6 Sidney'in doğusunda bulunan ve gerek şehir sakinlerince gerekse yerli ve
yabancı turistlerce çok sevilen bir kilometre uzunluğundaki plaj . Plajın
güney kısmı büyük dalgalara açık olduğu için sörfçüler arasında çok po
pülerdir. İnsanların gösterdiği her türlü yaratıcı toplumsal etkiye açık bir
kişi olan Jack London'ın bu plajdan bahsetmesi çok normal çünkü onun
Avustralya'da olduğu tarihin bir süre öncesinde, 1 907 yılında, plajda il
ginç bir olay yaşanmıştı. Şehir meclisinin aldığı bir karara göre erkekler
plaja "edepli mayo" ile gelecekler, yani kadınlar gibi bacaklarını dizleri
ne kadar, kollarını da dirseklerine kadar örten plaj kıyafeti giyeceklerdi.
Ahali buna çok bozulmuştu. Belirlenen günde yüzlerce erkek fırfırlı etek
lerle, dönemin kadın giysileriyle, hatta kimisi iyice abartıp anneanneleri
nin yatak bereleri ve gecelikleriyle plaja gelerek bu yasağa topluca tepki
göstermişti. Üstelik kadınlar da bu protestoya destek vermişti. Saçmalığı
anlaşılınca karar geri çekilmişti. Bu esprili protesto Jack London'ın çok
hoşuna gitmiş olmalı ki plajın adını öyküsünde geçirmiş.
Meksikalı
NOTLAR
69
Magon ile arkadaşlarını (Magonistalar) desteklediğini çok az kişi biliyor
du . Jack London da devrimci arkadaşlarından öğrenmiş olmalı . Bilindiği
gibi Sosyalist Parti üyesi olan London, aynı zamanda dünyaca ünlü anar
şist düşünür Emma Goldman'ın da arkadaşıydı. ABD' deki sosyalistler ve
Emma Goldman ise Meksika'dan ABD'ye kaçan Magon'u ve ABD'deki
Meksikalılar arasında teşkilatlanarak ülkesindeki taraftarlarına silahla
eleman temin eden örgütünü destekliyorlardı. Sosyalistlere ve anarşistlere
yakın olan, Meksika'nın asıl sahibi olarak Kızılderilileri gören, işçi hak
larına duyarlı, ABD'nin ülkesi üzerindeki ekonomik ve siyasi ağırlığına
karşı çıkan Magon, Meksika makamlarının isteği üzerine ABD'de hapse
dilmişti. Buna karşın örgüt çalışmalarına devam etti ve 1 9 1 0'da Diaz'ın
diktatörlüğüne karşı başlayan devrime katıldı .
İşte " Meksikalı " Joe Rivers, 1 9 1 0'da başladığı profesyonel bokstan ka
zandığı paralarla bu örgütü destekliyordu. 1 923'te boks hayatına son
veren Rivers, iki kez hafifsıklet şampiyonluğu unvan maçına çıktı ancak
şampiyon olamadı . Boksu bıraktıktan sonra Meksika sınırındaki ABD
şehri El Paso'da buz dağıtıcısı olarak çalışan Rivers 1 95 7 yılında, 65
yaşında, yalnızlık ve yoksulluk içinde hayata veda etti .
2 ABD enflasyon hesabına göre elinizdeki öykünün yazıldığı 1 9 1 1 yılının
1 doları, 201 9'un yaklaşık 27 dolarına eşit. Bu durumda bu para, gü
nümüzün 1 .600 dolarına denk geliyor.
3 Bilgisayar öncesi dönemde matbaacılıkta kurşun harfler ( " hurufat" )
tek tek alınıp bir çerçevenin içine dizilir, sayfa öyle basılırdı . Gazete
sayfasının, satır ve sütunlarının tam boyutlu ahşap bir maketi yapılır,
o küçücük kurşun harfler, ufak bir maşayla tek tek alınıp çerçevenin
içindeki yerlerine oturtulurdu . Bu durumda parmakları kırıldığında,
özellikle de maşayı tutan başparmağı hareketsiz kaldığında Rivers'ın
hurufat dizememesi gayet normal .
4 O Yanki, Stanley Williams, talimatını aldı ve ABD-Meksika sınırının
Meksika tarafındaki şehir ve kasabaları fethetmeye girişti . Eski ABD
askeri Williams, yine eski bir deniz piyadesi olan John Mosby ile bir
likte "gringolara " , yani savaşı geçim kaynağı olarak gören eski ABD
askerlerinden, biraz hareket yaşamak isteyen çeşitli milletlerden ma
ceraperestlerden ve davalarına samimi olarak inanan enternasyonalist
devrimcilerden oluşan yabancılara komuta ediyordu . Williams, grin
golar ile melez ve Kızılderili Magonistaların dahil olduğu yaklaşık iki
yüz kişilik kuvvetiyle ABD-Meksika sınırındaki Mexicali kasabasını ele
geçirdi . Sonra sadece gringolarla birlikte sınırdaki başka bir köye hü
cum etti ancak çatışmada öldü . Magonistalar onun ölümünden sonra
sadece o köyü değil, sınırdaki Tij uana şehrini de ele geçirdiler. Ancak o
sıralarda ülkenin genelinde duruma egemen olan ve Diaz'ın iktidardan
çekilmesini sağlayan Madero'nun birlikleri, bu köy ve kasabaları onlar
dan aldı .
IWW (lndustrial Workers of ehe World) ise dünya çapında örgütlenme
amacı güden devrimci bir sendika. 1 905'te ABD'de kuruldu. O dönem
de nadir görülen bir tutumla işçiler arasında ırk ve cins ayrımı yapmadı .
70
Sosyalist ve anarşist fikirler taşıyanların sendikası olan kuruluş, " eşit işe
eşit ücret istemek yetmez, ücret sistemini olduğu gibi kaldırmak gerekir"
düşüncesindeydi. En önemli özelliği, diğer sendikaların aynı meslek için
de bile işçiler arasında ustalık ve kıdem ayrımı gözettiği bir dönemde,
bu tür ayrımları kaldırarak işkolu temelinde bütün işçileri örgütlemeyi
amaçlamasıydı. Bunda belli ölçülerde başarılı olan sendika, örgütlediği
grevlerdeki mücadeleci ve uzlaşmaz tutumluyla dikkat çekti. Sendika
Meksika Devrimi'nde Magonistaları destekledi, hatta bazı üyeleri aktif
olarak silahlı eyleme de katıldı. Ancak 1 9 1 0'larda yüz binin üzerinde
üyesi ve ABD, Kanada, Avustralya, Almanya'da şubeleri olan sendika
nın radikal siyasi eylemciliği, sonraki yıllarda hem içindeki bazı üyeleri
hem de işverenleri ve devleti huzursuz etti. İç çekişmeler ve dış baskılar
sonucunda giderek üyelerini ve etkisini yitirdi.
5 Devrime katılan paralı askerlere belki de en vurucu örnek olarak, Ma
gonistaların silahlı birliklerinin önderlerinden biri olan Caryl Rhys Pry
ce'ın ( 1 876- 1 95 5 ) hayatını kısaca özetleyelim. (Jack London bu insan
lar için, İngilizcenin en güzel tanımlarından birini kullanmış: " Soldier
of fortune '' , yani talihi kendisine nerede hangi serveti ve kısmeti getire
cekse, onun askeri . )
Aslen Galli olan v e İngiliz ordusunda görev yapan babasının bulunduğu
Hindistan'da doğan Pryce, yirmili yaşlarında Güney Afrika'daki İngiliz
birliklerinde görev alarak Boer isyanlarında gözünü budaktan ayırma
yan bir savaşçı olduğunu gösterir. Otuzlu yaşlarında kendisini Kana
da'daki bir askeri birlikte görürüz. Burada bir ilişki yaşayan Pryce, evli
lik gündeme gelince, her şeyi geride bırakıp gördüğü ilk gemiye atladığı
gibi soluğu Los Angeles'ta alır. O sıralar onun gibi adamlar, Meksika'da
devrim yapmaya çalışan Magonistaların etrafına toplanmaktadır. Pry
ce da Güney Afrika'dan asker arkadaşlarıyla birlikte bu girişime da
hil olur. Tabii bu kararında, yüz dolar ücret ile devrimden sonra Baja
California'da verileceği vadedilen çiftliğin de etkisi vardır. Gringoların
komutanı Stanley Williams'ın ölümünden sonra askerlik bilgisi ve gö
zükaralığı sayesinde yeni komutan seçilen Pryce, Tij uana şehrinin ele
geçirilmesinde yararlık gösterir ancak elinde şehri korumasına yetecek
adam, silah ve cephane olmadığını görerek örgütün liderleriyle görüş
mek için gizlice ABD'ye geçer. Tam da 1 9 1 1 yılının Mayıs ayında, yani
Meksikalı Joe Rivers'ın maçının olduğu ve Jack London'ın elinizdeki
öyküyü kaleme aldığı sıralarda görüşmesini yapar. (Muhtemelen eliniz
deki öykünün esin kaynaklarından biri de budur. ) Ancak istediği kadar
silah ve cephane sağlanamayacağını görünce bu işin yürümeyeceğini
düşünüp örgütü bırakır. ABD'de bulunduğunu öğrenen Meksika hü
kümetinin isteğiyle tutuklanıp yargılanır ama ABD yasalarına aykırı bir
şey yapmadığı için serbest kalır. Bu arada mahkeme basının hayli ilgi
sini çekmiş ve Pryce, zavallı Meksikalıları zalim diktatörden kurtaran
bir tür Robin Hood olarak ün kazanmıştır. Holywood'dan teklif gelir
ve ·1 9 1 2 yılında Meksika'daki olayları konu alan The Gun Smugglers
(Silah Kaçakçıları ) adlı filmde başrollerden birini oynar. 1 9 1 4 yılında
71
I. Dünya Savaşı'nın patlak vermesiyle birlikte Kanada'ya gidip orduya
gönüllü yazılır. Topçu eğitimi alır ve batarya komutanı olarak Fransa
cephesinde görevlendirilir. Burada on yedi kişilik Alman müfrezesini
esir alan üç subaydan biri olarak Üstün Hizmet Madalyası'na layık gö
rülür. Savaşın bittiği yıl evlenir. Bu evlilik Pryce'ın durulmasına neden
olmuş olmalı ki 1 95 5 yılındaki ölümüne kadar başka bir macerası kay
dedilmemiş.
6 ABD'nin Idaho eyaletindeki Coeur d'Alene adlı yerleşim birimi sınırla
rı dahilindeki gümüş madenlerinde çalışan işçiler, çalışma koşullarının
düzelmesi ve ücretlerinin artması için, sonradan IWW çatısı altına dahil
olacak bir sendikada örgütlenip 1 8 92 yılında greve gittiler. İşveren ara
larına ajan sokup önderlerini öğrendikten sonra şiddet içeren tedbirlerle
grevi bastırdı. Bazı işçi önderlerinin ölümüne neden olan bu grev, iş
çilerin örgütlenme isteğini kıramadı. 1 8 94 yılında yine birkaç ölümle
sonuçlanan grev girişiminden sonra 1 8 99 yılında işçiler bir kez daha
greve gittiler. Bu kez çatışmalar daha şiddetli oldu. İşçilere en düşük üc
reti veren ve en ağır çalışma koşullarına sahip olan maden dinamitlendi.
Bunun üzerine çağrılan ordu birliği, yaklaşık bin işçiyi ve yakınlardaki
kasabalarda yaşayan destekçilerini tutukladı. Tutuklananlar maden ara
zisinde kendilerine inşa ettirilen küçücük ahşap hücrelere kondular ve
aylarca orada kaldılar. Burada çok sert muamele gördüler.
7 Meksika'nın Veracruz ilindeki Rio Blanco köyünün yakınlarında bu
lunan pamuklu dokuma fabrikası işçilerinin 1 907 yılının Ocak ayın
da başına gelenler, tarihe Rio Blanco Grevi olarak geçti. Rio Blanco
işçileri, 1 906 yılının Aralık ayında komşu Puebla ilinde grev yapan
tekstil işçilerini desteklemek amacıyla onlara para ve yiyecek maddeleri
gönderiyordu. Kendileri de Puebla'daki işverenle dayanışmak isteyen
Veracruz işverenleri, bu işçi dayanışmasını yok etmek için lokavt ilan
ettiler. Köyde bulunan şirket kantini lokavt süresince işçilere veresiye
vermedi. Ocak ayında bir gün kantinin önündeki alanda toplanan işçi
lere, içeriden ateş açıldı. Bunun sonucunda işçiler dükkana saldırdılar
ve yağmalayıp yaktılar. Kısa sürede benzer olaylar bütün çevrede gö
rülmeye başlandı. Devreye asker girdi. 7-9 Ocak arasındaki üç günlük
sürede en az yetmiş işçi öldürüldü.
8 Jack Landon, trenlerde parasız nasıl yolculuk edileceğini iyi bilir çünkü
kendisi de bu yolla ABD'de hayli gezmiştir. Bu tecrübelerini, özellikle
de 1 8 94 yılında, 18 yaşındayken yaptığı yolculukları Yol / The Road
( 1 907) adlı kitabında anlatır. Buna göre trende beleş yolculuk yapmak
isteyen avare gezginlerin başvurduğu yöntemlerden biri, o zamanki bu
harlı trenlerin su almak için altında durduğu su tanklarından trenin
üstüne atlamaktır.
9 Burada yirminci yüzyılın başlarında ABD'de hayli yaygınlaşan ve ko
numuzla da hayli ilgili olan bir sürpriz kutusuna gönderme var. Hınzır
arkadaşların birbirine hediye ettiği bu kutu açılınca içinden bir yayın
üzerine takılmış boks eldiveni fırlar ve eğer açısı ve mesafesi uygunsa,
kutuyu açana yumruğu yapıştırırdı.
72
10 Bu öyküde Felipe Rivera'nın hakemden gördüğü haksızlık, bu karakte
rin esin kaynağı olan gerçek boksör Joe Rivers'ın karşılaştığı şike kar
şısında az bile kalır. Nitekim Rivers'ın, bu öykünün yazıldığı tarihin
bir sene sonrasında, 1 9 1 2'de yaptığı ve aradan geçen onca yıla karşın
efsanevi şikesiyle hata hatırlanan bir maç, belki de bu nedenle 1 996'da
"tüm zamanların en önemli yüz boks karşılaşması " arasına sokulmuş.
On bir bin seyircinin izlediği unvan maçında Joe Rivers, hafifsıklet
şampiyonu Ad Wolgast'a meydan okuyordu. Karşılaşmanın on üçüncü
raunduydu. Faullü iki yumruk yiyen Joe Rivers yere düştü ama düşme
den önce de rakibinin çenesine sıkı bir sağ çıkardı. Sendeleyen rakibi,
yerdeki Joe Rivers'ın üstüne kapaklandı. İki boksör yerdeyken hakem
Jack Welsh, Joe Rivers için saymaya başladı. Sayarken de dünyada o
ana kadar görülmemiş, ondan sonra da görülmeyecek bir şey yaparak
bir eliyle Ad Wolgast'ı tutup yerden kaldırdı. Sayması bitince de Wol
gast'ı nakavtla galip ilan etti. Hem Joe Rivers ve ekibi hem de izleyiciler
hile yapıldığı yönünde yoğun protestolarda bulundu. Ayrıca süre ha
kemi, hakemin sayması bitmeden raundun bittiğini, dolayısıyla maçın
bitirilmeyip devam etmesi gerektiğini açıkladı. Ancak yoğun itirazlara,
ıslık ve yuhalamalara rağmen hakem sonucun resmen ilan edilmesini
sağladı. Wolgast ise galip ilan edilir edilmez bayıldı ve ringden köşe eki
bi tarafından çıkarıldı. Rivers ve ringi basan izleyiciler yarım saat kadar
bağırıp çağırdılarsa da sonunda polisin devreye girmesiyle oradan ayrıl
mak zorunda kaldılar. Bahis oynatanlar, sonucun geçerli olduğunu ilan
etti. Ertesi günkü gazetelerde bu olaya büyük yer verildi. Maçı ringin
hemen kenarından izleyen gazetecilerin neredeyse hepsi Rivers'ın maç
boyunca üstün dövüştüğünü ve on üçüncü raunttaki olayın o zamana
dek görülmemiş bir şey olduğunu yazdılar. (İnternette bu maçın ve ola
yın video özeti var. Spiker, olayı ve Wolgast'ın nasıl galip ilan edildiğini
anlatırken gülmesine hakim olamıyor. ) Sonuçta Joe Rivers şampiyon
olamadı ve yenilen boksöre verilen küçük ödüle razı olmak zorunda
kaldı.
Hakem Jack Welsh konusunda da söylenecek bir iki şey var: O tarihler
de boks henüz yeterince kurumsallaşmadığı için, güçlü taraf maçın ha
kemini belirleme konusunda çok etkili olurmuş. Bu maçta da şampiyon
unvanını iki yıldır elinde tutan Wolgast'ın, arkası sağlam olmayan genç
Rivers karşısında hakemi belirleyen taraf olduğu söyleniyor. Bu maçı
yönetene kadar on beş yıllık kariyeri olan, başta unvan maçları olmak
üzere yılda beş altı maç yöneten hakemse, bu müsabakanın ardından üç
yıl boyunca hiç maç yönetememiş, sonraki on yıl boyunca da sadece üç
maç yönetebilmiş, yani camia onu dışlamış. Çok da iyi olmuş.
11 Devrim gerçekten de devirdi. Otuz beş yıldır General Diaz'ın demir
yumruğu altında inim inim inleyen Meksikalılar, " toprak ve özgürlük"
sloganıyla 1 9 1 0 yılından itibaren ülkenin dört bir yanında ayaklandılar.
Kuzeyde Panço Villa ve Villistalar ile Francisco Madero ve Maderis
talar, güneyde Emiliano Zapata ve Zapatistalar, kuzeybatıda Ricardo
Florence Magon ve Magonistalar silaha sarıldı. Diaz bunun üzerine
73
Madero ile bir anlaşma imzalayarak iktidardan çekildi ve Fransa'ya
kaçtı. Madero başkan seçildi. Ancak her zamanki gibi isyan edenler
birbirine düşünce, devrim devirmeye devam etti. Madero'nun komu
tanı General Huerta onu öldürüp başa geçti ve kendi diktatörlüğünü
kurdu. Böyle olunca Madero ile birlikte savaşanlar bu kez Huerta'ya
karşı döndü. Huerta'yı deviren, Villa ve Zapata desteğindeki Carranza
oldu. Carranza'nın başta olduğu 1 9 1 5-20 arasında anayasa ilan edildi.
Anayasa devrimin taleplerine cevap veriyor, köylünün toprak sorunu
nu, işçinin örgütlenme meselesini önemsiyor, basın özgürlüğünü tanı
yor, kilisenin siyaset ve eğitim üzerindeki etkisine kısıtlamalar getiriyor,
ülke sanayisinin ve petrolünün neredeyse hepsine, topraklarının da yak
laşık yarısına sahip olan yabancıların (en çok ABD'liler) varlıklarının
gerektiğinde kamulaştırılacağını bildiriyordu. Fakat anayasadan sonra
da iç savaş durmadı. Carranza'nın komutanı Obregon onu öldürüp
başa geçti. Devrimin silahlı bölümü ancak bundan sonra bitti. Gerçi
birkaç darbe girişimi daha oldu ama bastırıldı. Ülkenin istikrarlı bir
yönetime kavuşması 1 930'lu yılları buldu, o da tek parti yönetimiydi.
2000 yılına kadar ülkenin bütün başkanları, Kurumsal Devrimci Parti
isimli bu partiden çıktı.
Devrim sırasında çatışmalara katılan insan sayısının birkaç yüz bin,
ölen insan sayısınınsa bir buçuk milyon civarında olduğu tahmin edili
yor. Devrimde adı geçen Madero, Zapata, Carranza, Huerta, Orozca,
Blanquet, Suarez, Reyes gibi önderler de bu sondan kurtulamadı ve ra
kipleri tarafından öldürüldü . Ayrıca isyan edenlerin veya isyanı bastır
maya çalışanların yanında savaşmak amacıyla ülkeye gelen ABD'lilerin
de birkaç yüzünün öldüğü biliniyor.
Jack London, 1 9 1 1 yılında bu öyküyü yazdıktan sonra Meksika ile ilgi
lenmeye devam etti. 1 9 1 4 yılının Mayıs ve Haziran aylarında Collier's
dergisi için Meksika'ya giderek iç savaşı izledi ve yedi izlenim yazısı ka
leme aldı. Ancak artık Meksika Devrimi'ne bu öyküdeki kadar coşkulu
bakmıyordu. Örneğin şöyle yazmıştı " Baş Belaları " başlıklı yazısında:
" . . . tek gördüğüm, parçalanmış, harap olmuş bir Meksika. On iki mil
yon topraksız köylü ve yerli yabancı bunca işadamı, az sayıda melezin
aptalca ve bencilce yönetimi altında incinip yok oluyor. Muhteşem zen
gin bir ülkenin, . . . modern teknolojinin mümkün kıldığı trajik ölüm
gereçleriyle oyun oynayan bir avuç çocuk kafalı adam tarafından ezilip
kaosa sürüklendiğini görüyorum. " (James L. Haley, ]ack Landon, çevi
ren: Yiğit Yavuz, İş Bankası Kültür Yayınları, s. 2 8 5 . )
Jack London'ın sosyalist v e anarşist arkadaşlarında derin hayal kırıklığı
yaratan bu satırlar, Meksika Devrimi denince hemen akla gelen 1 952
yapımı Viva Zapata filminin John Steinbeck imzalı senaryosunun, bel
ki de en çarpıcı repliğinin habercisiydi: Devrimci ordulardan birinin
" kurtardığı" köydeki yoksul köylü, mealen şöyle diyordu: " Özgürlük
dediler, tavuklarımızı aldılar; toprak dediler, tavuklarımızı aldılar. Bizi
kurtarmak için geldiler, onlar da tavuklarımızı aldılar. " ( Filmde Zapa
ta'yı canlandıran gencecik Marlon Brando'ya saygıyla . . . ).
74