Professional Documents
Culture Documents
196
ANGELA (YVONNE) DAVlS
1944, Alabama, Birmingham doğumlu olan radikal siyah eylemci, yazar ve
akademisyen Angela Davis, l 965'te Brandeis Üniversitesi'nden mezun ol
duktan sonra Sartre üzerine çalıştı ve Fransızca öğrenimi görmek üzere
Fransa'ya gitti. 1963'te Klu Klux Klan'ın, doğduğu Birmingham'daki kilise
yi bombalamasından derinden etkilendi. l 964'te Kalifomiya Üniversite
si'nde, görüşlerinden çok etkilendiği Herbert Marcuse'den doktora dersleri
aldı, daha sonra da felsefeye ve sosyolojiye yönelip Adomo'nun derslerine
katıldı. 1968'de Komünist Parti'ye girince, diğer siyahlar gibi aynmcılıkla
karşılaştı. 1970 yılı yazında Kara Panterler'in faaliyetlerine katıldı. 7 Ağus
tos 1970'de meydana gelen, bu kitapta geniş olarak yer verilen Marin Co
unty olayıyla ilişkilendirilmek istenerek aranmaya başlandı, FBI'ın en çok
aranan on kişi listesinde yer aldı. Bunun üzerine yeraltına geçti, bir süre
sonra New York City'de yakalandı; aynı dönemde Kalifomiya Valisi Ronald
Reagan tarafından eyalette bir daha ders vermesi yasaklanmıştı. On sekiz ay
sonra, tamamı beyazlardan oluşan bir jüri tarafından aklandı. 1972'dejohn
lennon ve Yoko Ono ona ithafen "Angela" şarkısını yaparlarken, Rolling
Stones da "Sweet Black Angel" şarkısını çıkardı. Angela Davis daha sonra si
yahlar ve ezilenler adına mücadelesine hiç ara vermedi, konuşmalar yaptı,
kampanyalara katıldı, eylemlerde yer aldı ve kitaplar yayınladı: Angela Da
vis: An Autobiograplıy (1974), Women, Race & Class (1981-Kadınlar, Irk ve
Sınıf. Sosyalist Yayınlar, 1994), Women, Race and Politics (1989), Blues te
gacies & Black Feminism (1999) ve The Angela Y Davis Reader (1999).
Angela Davis
EGER ŞAFAKTA
GELİRLERSE
Türkçesi: Hamit Bozak
a
agorakitaplığı
Feminist Kitaplık 9
ISBN: 978-605-006-016-4
AGORA KlTAPUCI
Gümüşsuyu Mahallesi Osmanlı Yokuşu,
Muhtar Kamil Sokak No: 5/1 Taksim!lSTANBUL
Tel: (0212) 243 96 26-27 Fax: (0212) 243 96 28
www.agorakitapligi.com
e-posta: agora@agorakiıapligi.com
Ôzgürluk mılcadelesinde düşenler (jonathan ]ackson, William
Christmas, ]ames McLain, ]on Huggins, Bunchy Carter, lil' Dobby
Hutton, Fred Hampton, Mark Clark, Sam Napier) için...
İÇİNDEKİLER
1. BÖLÜM:
SlZlN BÜYÜK DEVRlMlNlZ, ZENCİLERİN BlLlNÇLENMESl
2. BÖLÜM:
SİYASİ MAHKÜMUN CESARETİ,
KURULU DÜZENLE SÜREKLİ MÜCADELE
3. BÖLÜM:
CEZAEVİ SlSTEMl
vii
4. BÖLÜM:
BASKININ GERÇEK DELlLLERt
5. BÖLÜM:
BOBBY SEALE VE ERICKA HUGGINS
6. BÖLÜM:
SOLEDAD KARDEŞLER
7. BÖLÜM:
RUCHELL MAGEE
8. BÖLÜM:
ANGELA DAVIS
10. BÖLÜM:
ANGELA DAVIS VE BÜTON SlYASAL
MAHKUMLAR lÇlN KAMPANYA
Oames Baldwin)
Ön söz
xiii
Devletin her türlü mu halefeti ezmek amacıyla seferber et
tiği güçleri (özellikle polis teşkilatını ve askeri güçleri) ve
bunların üzerindeki merkezi kontrol mekanizmasını küçüm
sememekle birlikte, bu yollara başvurulmasını toplumsal bir
kriz ve sistemin çözülmeye başlamasına bağlamak gerektiğine
inanıyoruz. Bizim bu kitabı hazırlarken vardığımız sonuç,
burjuva demokratik devletinin, adalet mekanizması ve ceza
evleriyle birlikte çözülmekte o lduğudur. Bu süreçte hepimiz,
adalet mekanizmasını ve cezaevlerini, sınırsız bir baskının
araçları, başarıyla direnebileceğimiz, ama artık reformlarla dü
zeltilemeyecek, ancak bir devrim sonucu şekil değiştirebile
cek kuruluşlar olarak görmemiz gerektiğini anladık.
Baskı, kendine güveni yitirmekte olan emperyalist devle
tin, halktan gelen ve gün geçtikçe gelişen, giderek devrim yo
luyla toplum yapısını temelden değiştirebilecek bir hoşnut
suzluğu başka yollarla kontrol altına alamadığı zaman başvu
racağı bir araçtır.
Bu dönemde, egemen çevreler demokratik yollardan ayrılıp
zora başvurduklarında, devrimci ve radikal-demokratik güçle
rin saldırıya geçmeleri ve kendilerini, büyümeleri geometrik
diziler şeklinde olan kitle hareketlerine uydurmaları özellikle
önemlidir. Siyasi mahkümları kurtarmak için girişilen müca
delelerin önemi, düzene açık bir saldın niteliği taşımasında
aranmalıdır. Bu mücadele, devletin meşruluğunu eleştiri konu
su yapmakta, aynı zamanda birçok kardeşimizin cezaevinden
çıkıp mücadeleye katılabilmesini sağlamaktadır. Cezaevlerinin
kapitalist devlet mekanizmasının sınıfsal, ırkçı ve şoven bir
baskı aracı, bu devlet mekanizmasının bir parçası olarak teşhi
ri ve cezaevlerinin ortadan kaldırılması için yapılan talepler,
hareketin saldın niteliğini açıkça ortaya koymaktadır.
Bu sebeplerden ötürü Angela'nın tutuklanmasını, doğru
dan doğruya onun Soledad Kardeşler'i savunmak adına yaptı-
xiv
ğı çalışmalara, cezaevlerinin kamuoyuna teşhir edilmeleri için
gösterdiği gayretlere ve zenci bir kadın, radikal bir aydın, bir
sosyalist olarak yönetici çevrelerin nefretini üzerine çekmesi
ne bağlayabiliriz.
llerici ve radikal çevrelerden birçok kişi, özellikle baskının
gözle görülür şekilde artuğı son aylarda, bu durumu devletin
faşist niteliğinin bir belirtisi olarak görme eğilimindeydi. Git
tikçe artan siyasal baskı ve alınan şiddet tedbirleri hiç şüphesiz
devletin bünyesindeki faşist unsurların belirtileridir. Bu konu
ya önem vermemiz gerektiği açıktır. Bununla birlikte, Mark
sistler olarak, faşizmin varlığını yalnızca alınan şiddet tedbirle
rine bakarak kabul edemeyiz, çünkü bu tedbirler faşizm yerleş
meden önce de var olabilirler. Faşizm, karşı devrimin zaferini
temsil eder; yani faşizm, toplumun sosyalizme geçişini önleyen
karşı-devrimdir. Faşizmin yerleşmesiyle işçi sınıfının sömürül
mesi artar ve terörist baskı tedbirleriyle desteklenir.
Bu yüzden, faşist eğilimleri, işçileri ne ölçüde karşılarına
aldıklarına bakarak değerlendirmemiz gerekmektedir. Ameri
ka Birleşik Devletleri'nin yöneticileri, işçi sınıfının en fazla sö
mürülen, aynı zamanda en radikal ve en bilinçli kesimini, zen
ci, Porto Rikolu ve Meksikalı grupları kesin olarak karşılarına
almaktadırlar. Burada açıklığa kavuşması gereken nokta, işçi
sınıfının vereceği mücadelenin, ırkçılığın bütün belirtilerine
karşı girişilecek, uzlaşma tanımayan bir savaşın çevresinde ge
lişmesi zorunluluğudur.
Ayrıca, baskının aldığı şekilleri incelerken, faşist unsurla
rın açık belirtileri olarak Nixon hükümetinin işçilerin toplu
sözleşme haklarına karşı çıkmasını (inşaat işçilerinin hakları
nı geniş ölçüde kısıtlayan Bacon-Davis kanununun yürürlüğe
girmesi gibi) , demiryolu işçilerinin başlattığı grevi durdurmak
için olağanüstü bir kanun çıkarmasını ya da posta işçilerinin
grev sözcülerinin karşısına (bu hareket içinde en önemli rolü
xv
zenci işçilerin oynadığı bilinmekteydi) Milli Muhafızlann çı
karılmasını gösterebiliriz. Tarihten alınan dersler, bize faşiz
min tek bir olay, bir hükümet darbesi olmadığını gösteriyor.
Faşist eğilimler her zaman devrimci hareketlerin geçirdiği ge
lişime paralel bir seyir göstermiş ve her iki eğilim de kaynağı
m toplumsal düzenin içinde bulunduğu çıkmazdan almıştır.
Faşizm yeni yeni ortaya çıktığı sıralarda, daha yerleşmeye fır
sat bulamadan geniş bir halk cephesi tarafından önlenebilir,
aynca, devrimci hareketin başarısı anti-faşist cephenin de
mokratik, radikal niteliğine bağlıdır. Bizler, Georgi Dimit
rov'un 1935'de, o sıralarda görülen faşist eğilimler için söyle
diklerinin günümüzde de geçerli olduğu kanısındayız.
xvi
necticut'h bir yüksek mahkeme yargıcı tarafından düşürülme
si, kanuni yollardan verilen mücadelenin sonuçlarından biri
dir. New York'ta 'Panter 2 1 ' davası sanıklarının beraati ve Ka
ra Panter Partisi savunma bakam P. Newton hakkında alman
kararın değiştirilmesi (Huey şimdi aynı suçtan ikinci defa yar
gılanmakta olduğundan bunu kesin bir zafer saymasak bile)
geniş çapta bir direnişin zaferidir. Bununla birlikte, bu zafer
leri New York Times'ın iddia ettiği gibi, mahkemelerin adaleti
ne borçlu olduğumuzu sanmıyoruz. Aksine bunlar, mahke
melerin tarafsız olmamalarından doğan güçlüklere rağmen
kazanılmış zaferlerdir. Sanıklara ve avukatlara yapılan maddi,
manevi işkenceleri de içine alan bu güçlükler, ırkçı, anti-ko
münist, şoven isterinin sonuçlarıdır. Bunun sorumluluğunu
da doğrudan doğruya Amerika Birleşik Devletleri başkanı, dı
şişleri bakam, başsavcı ve FBI Genel Müdürü taşımaktadır.
Mahkemelerde sağlanan bu başarı, en küçük bir taviz ver
meyi kabul etmeyen bir direnişin, jüri üyelerinin ve mahke
mede hazır bulunanların siyasal inançlarını büyük ölçüde de
ğiştirmeyi başaran, kanun çerçevesi içinde örgütlenmiş hare
ketler şeklinde hükümetten gelecek saldırıları karşılamaya ha
zır bekleyen bir direnişin sonuçlarıdır.
Son zamanlarda elde edilen bu başarılara rağmen baskılar
hala sürüp gitmektedir. Her gün devrimci liderler tutuklan
makta, sendikal çalışmalara karşı düzenlenen saldırılar sürdü
rülmekte, Vietnam Savaşı devam etmektedir. Eğitim sistemine
(özellikle yüksek okullarda) yapılan müdahaleler ve polisin
gettolarda uyguladığı şiddet tedbirleri azalmamıştır.
Her şeye rağmen bu baskı ortamında gerçekleşen beraatler
ve serbest bırakmalar, halk cephesinin hükümet çevrelerinde
sürüp giden isteri havasına karşı kazandığı gücün belirtileri
dir. Bu, özellikle Bobby Seale ve Ericka Huggins davalarında
açıkça kendini göstermiştir. Aynı şekilde bu belirtileri, beyaz
xvii
bir gardiyanı öldürmekle suçlanan Soledad mahpusları ]ames
Wagner, Roosevelt Williams ve ]esse Lee Philips'in davaların
da görebiliriz. Avukat iddianameyi, " . . . tutarsız bir iddia. Her
şey başından düzenlenmiş. Bütün bunlar cezaevi yetkililerinin
bir suçlu bulmak amacıyla giriştikleri çabanın sonuçlan ... " di
yerek açıklamıştır.
Siyasi mahkumların serbest bırakılması için girişilen mü
cadelenin önemi, bu mücadelenin tek tek bazı kişileri kurta
rabilmiş olmasında yatmaz. Bu hareketler bağımsızlık müca
delesiyle, devrimci ve demokratik mücadeleyle bağlar kur
dukları için birkaç kişiyi kurtarmaktan çok daha büyük önem
kazanmaktadırlar. Bu dinamik yapı l 930'larda Scottsboro
gençlerinin serbest bırakılması için girişilen mücadelede açık
ça kendini göstermiştir.
1931 Mart'ında Alabama'nın jackson havalisinde dokuz
zenci genç tutuklanmış ve iki beyaz kıza tecavüz etmek suçuy
la yargılanmak üzere mahkeme önüne çıkarılmışlardır. O genç
lerin suçsuz oldukları açıktı; dünyanın her tarafında hayatları
nın kurtarılması için mücadeleye girişildi (haklarında idam ce
zası isteniyordu) ve sonunda bu mücadele başarıya ulaştı.
Scottsboro gençlerinin kurtarılması için girişilen kitle hareket
leri, adalet mekanizmasında yirmi yıldır yürürlükte olan bazı
reformlar yapılmasına yol açtı. Bu konuda Norris (1938) ve Po
well davaları olarak tanınan davalar büyük önem ıaşır. Bu da
vaların ilkinde Amerika Birleşik Devletleri Yüksek Mahkeme
Kurulu, Alabama'daki jackson ve Morgan bölgelerinde yıllardır
zencilerin jüri üyesi olmalarının yasaklanmış olduğunu ve ka
rarın anayasanın 14. maddesine aykırılık içerdiğini öne sürerek
sanık Clarence Norrins'in davalarına yeniden bakılmasına ka
rar vermiştir. Scottsboro sanıklarından Ozie Powell'le ilgili olan
Powell davasındaysa, ölüm cezası istenen sanıklara mahkeme
tarafından avukat tutulması prensibi benimsenmiştir.
xviii
Bu olaylardan kırk yıl sonra, ABD'nin toplumsal yapısını
tehdit eden krizin ciddileşmeye başladığı, dünyanın her tara
fında bağımsızlık mücadelelerinin güçlendiği günümüzde, si
yasi mahkümlann serbest bırakılması için açılan kampanyala
rın da eskiye oranla daha büyük önem kazanmış oldukları
açıktır. Angela'nın savunmasını, özellikle bu açıdan, tek bir
kişinin kurtarılmasından çok daha önemli bir siyasal olay ola
rak değerlendirmeliyiz.
Bizce en önemli nokta, ulusal bağımsızlık hareketleriyle iş
çilerin öncülüğünde, bütün devrimci, radikal ve demokratik
unsurları içine alan bir birleşik cephenin kurulması ve gittik
çe daha faşist bir görünüm alan yönetici çevrelere karşı her
alanda mücadeleye girişilmesidir.
Bu tip bir cephenin de aslında kurulmakta olduğu kanısın
dayız. Zenci, Porto Rikolu ve Chicano* gruplar gittikçe artan
bir güçle hükümetin baskısına karşı koymaktadırlar. Barışçı
hareketler ve işçi hareketleri siyasi mahkumların serbest bıra
kılması için verilen mücadeleyi büyük ölçüde desteklemekte
dirler. San Francisco'da bir Siyasi Mahkumlar Dayanışma Ko
mitesi kurmak üzere çalışmalar yapılmaktadır. Diğer kuruluş
larla birlikte partimiz de bir Birleşik Cephe kurulması gerek
tiğini kabul etmiş ve bu konuda çalışmalara başlamıştır. Artık
baskı unsurları arasındaki ideolojik sınırlar ortadan kalkmış
tır. Direnişimizi sürdürebilmek için bizim de sınırları aşma
mız gerekiyor. Bağımsız kuruluşlar olarak kalsak da, aramız
daki bazı görüş ayrılıkları devam etse de, belirli bir hareket
birliği sağlamalıyız.
Bu kitapta çeşitli siyasal görüşleri yansıtan yazıları bir ara
ya getirdik; söz konusu yazıların hepsi şoven baskılara, Viet
nam savaşına ve cezaevlerinin günümüzdeki yapısına karşı ol-
xix
mak gibi belli başlı temel noktalarda birleşmektedirler. Aynca
kitapta, Angela'ya karşı ileri sürülen suçlamaları ve Angela'nın
kurtarılması için halktan gelen desteği kısaca özetledik.
Umudumuz, bu kitabın, cezaevlerinin genel yapısını ve
toplumsal düzen içindeki yerlerini belirterek ve yüzlerce insa
nın ölümüne sebep olan, binlerce insanı cezaevlerinde tutan
siyasal baskının ulaştığı boyutları açıklayarak, el birliğiyle bir
'birleşik cephe' kurulmasına katkıda bulunmasıdır.
Haziran 1971
Angela Y. Davis - Bettina Aptheker
xx
EGER ŞAFAKTA
GELİRLERSE
1
19 Kasım 1970
Sevgili kardeşim,
Günümüzde zencilerin kollarını bağlayan zincirlerin,
hatta yalnızca zincirlerin görüntüsü bile Amerikan halkı için
dayanılamayacak bir anı olmalıydı. Öyle ki, bir anda ayakla
nıp bu zincirleri kırmalıydılar. Ama öyle olmadı, zincirleriy
le pek mutlular şimdi. Dahası da var, güvenlerini zincirlere
ve cesetlere borçlu olduklarını düşünür gibiler. Newsweek,
savunulamayacak olan şeylerin uygar savunucusu, seni bir
kaşık suda boğmaya hazır (geriye yalnızca onun bir çeşit ki
şisel özgürlük kazanmış olması kalıyor); resmini kapagına
basıyor, zincirler içinde.
3
Çok yalnız görünüyorsun, hemen hemen Bachau'ya giden
bir arabanın içindeki Yahudi kadını kadar, ya da İsa adına zin
cire vurulup Hıristiyan ülkelere gönderilen kardeşlerimiz ka
dar yalnız.
Ne yapalım ... Susmanın yalnız cinayet değil, aynı zamanda
intihar demek olduğu bir çağda yaşadığımız için elimden gel
diğince gürültü ediyorum burada, Avrupa radyoları ve televiz
yonlarında. Almanya'dan yeni döndüm, oldukça yakın bir
geçmişte halkının suskunluğu yüzünden kötü şöhret yapmış
bir ülke olan Almanya'dan . . . Benden bayan Angela Davis üze
rine konuşmamı istediler; konuştum ben de. Belki de saçma
bir çabaydı, ama ne de olsa elimize geçen fırsatları kaçırma
mamız gerekiyor.
Senden yirmi yaş büyüğüm, George Jackson'ın, "içlerinde
bir tek sağlıklı kardeşimiz yok, bir tane bile ... " dediği nesilden
biriyim, yani. Şimdi kalkıp bunun tartışmasını yapacak deği
lim (hele şu sırada gereksiz olduğunu çok iyi bildiğim bazı ay
rıntılara hiç girmeden), zirar senin ne demek istediğini çok iyi
anlıyorum. Benim sağlığım da ortada zaten. Sizi, seni, Huey'i,
George'u ve özellikle Jonathan Jackson'ı düşünürken, kölelik
ten alınan derslerden faydalanılabileceğini söylerken, ne de
mek istediğinizi daha iyi anlıyorum şimdi. Bana öyle geliyor ki
bütün bir nesil, tarihini iyice özümlemiş ve kendini ondan
kurtarmış durumda, kurban rolü oynayamaz artık. Bunları sa
na, cezaevinde hayatı (hayatımız) uğruna mücadele eden bir
kardeşimize yazmam uygunsuz düşer belki. Ama ben senin
beni yanlış anlamayacağını umuyorum; üstelik unutma, yal
nızca sıradan bir gözlemci değilim.
Demek istediğim, senin, benim babamın oğlu olduğum ka
dar, kendi babanın kızı olmadığın. Babamla benim hayattan
beklediklerimiz birdi. Onun neslinin de benim neslimin de
4
umutları aynıydı. Ne yaşlarımız arasındaki fark, ne de güney
den kuzeye yapılan büyük göç, bu umutları değiştirip hayatı
mızı daha yaşanır bir hale getirebildi. Zira temelde, o zaman
lar kullanılan deyimle, o zamanların umutsuz diliyle, babam
bir 'nigger'dı, zenciydi, -bir nigger işçi- rahip, ben de öyleyim.
Bir aşama kaydettiğim doğru, ama fazla önemli bir aşama de
ğil bu; bazı yoksul lspanyollann varlıklı boğa güreşçileri ol
maları, bazı yoksul zenci çocukların zenginleşmeleri (boksör
ler gibi) kabilinden bir şey. Bütün bunlar insanın ruhen geliş
mesine yardımcı olmaz. (Bu konuda alçakgönüllü olduğumu
sanma sakın). Ama birisi Cassius Clay Muhammed Ali olup
da, o üniformayı giymeyi reddettiği zaman (üstelik onca para
yı feda ederek) bazı şeylerin değiştiği gerçekten anlaşıldı.
Amerika'nın zaferi (buna Amerika'nın trajedisi de diyebi
lirsin) , zencilerin kendi kendilerinden iğrenmelerini sağlamış
olmasıydı. Küçükken kendimden iğrenirdim, yapabileceğim
başka hiçbir şey yoktu. Bu aynı zamanda şuursuzca, kendime
rağmen bile olsa, babamdan da nefret ettiğimi gösteriyordu.
Annemden de. Erkek kardeşlerimden de. Kız kardeşlerimden
de. Büyümekte olduğum sıralarda, Lenox caddesinde, her cu
martesi akşamı zenciler birbirlerini öldürürlerdi. Kimse onla
ra bunun başkalarının çıkan için özel olarak hazırlanmış bir
senaryo olduğunu anlatamazdı ki; oraya kendilerini hayvanlar
gibi hissetsinler diye hayvanlar gibi kapatıldıklarını bilmezler
di. Her şey bir tek gerçeğe yönelmişti, buna karşı çıkan hiçbir
şey yoktu, çalışmaya başlayınca da hiç kimse kendisine köle
gibi davranılmasını yadırgamıyordu. Böylece insanların gaza
bına uğrayınca, beyaz bir tanrının önünde eğilip lsa'dan yar
dım istemeyi yadırgamaz olduk. O beyaz tanrı da, ev kiraları
nı ödeme ve hasta çocuklarımızı iyileştirme konusunda bize
yardımcı olmak adına kılını bile kıpırdatmıyordu.
5
Tabii hepsi bu değil gerçeklerin. Harcanan çabalar, dökü
len terler, sarf edilen olağanüstü güç de yardım etti bugüne
varmamıza. Ama asıl önemli olanı başarmış durumdayız şim-
di. Sır açıklandı: insanız biz!
Yine de bu sırrın açıklanması, bütün ulusu korkudan öldü
recekti neredeyse. Ulusu diriltti demek isterdim aslında bura
da, oysa insanlar trenlere doluşup, "lleri Hıristiyan Kardeşler"
diye marşlar söylemekten gocunmazken çok fazla şey istemek
olur bu. Ulusumuz, eğer Amerika bir ulussa, buna hiç hazır
değil daha. 'Kalkınma ve demokrasi'ye olan bağlılıklar ne den
li güçlü olursa olsun, Amerikalılar hiçbir zaman bu günün
gelmesini istemediler. 'Kalkınma ve demokrasi' lafları Ameri
kalıların ağızlarında müstehcen bir anlam kazanmaktadır. Zi
ra bu ulus, dünyadaki ulusların en mutsuzu, aritmetik aşığı
olmasına rağmen, kendi problemlerini çözmeyi hiçbir zaman
aklından geçirmemiştir.
Bir ulusun sağlığını ya da çıkarlarım korumayı ne derece
ye kadar bildiğini ya da onun özel çıkarların toplamı mı, yok
sa bir ulus mu olduğunu anlamanın en iyi yolu, kendisini ida
re etmeleri için seçtiği kişilere bakmaktır. Amerikan liderleri
ne bir göz atmak, ülkenin tam anlamıyla bir anarşinin eşiğin
de olduğunu anlamak ve Amerikan çıkarlarının zencilere ne
çeşit bir gelecek hazırlamak niyetinde olduklarını görmek açı
sından yeterlidir. (Zaten tarih de bunu kanıtlamış bulunu
yor). Sözde vatandaşlarımızın gözünde, hepimizin kolayca
harcanabilecek kişiler olduğumuz bir gerçek. Nixon, Agnew,
Mitehell, Hoover ve Ronnie Reagan gibilerinin de, halkın iste
diği şekli ve tanımladıkları şeyi yerine getirmekte bir an bile
duraksamayacakları ortada.
Ama Amerikan halkının isteği nedir acaba? Ve yukarıda
kiler nezdinde, halk kimlerden meydana gelmiştir? Halkın
6
yukarıda adlarını saydığımız beyler hakkında bildiği, Viet
nam'daki cinayetlerin sorumluları hakkında bildiklerimiz
den daha fazla değildir. Amerika'da halkın isteği, her zaman
halkın cehaletiyle, demokratik yollardan hem beyazların
hem zencilerin kanına giren vahşi bir ekonomik yapının çı
karlarına göre düzenlenmiş ve işlenmiş bir cehaletle sınırlı
dır. Ama beyazlar bunu açıklamaktan çekinirler ve bu yapı
zenciler adına bir tehlike, ulus adına da acıklı bir durum ola
rak sürüp gider.
Başka şekilde söylemek gerekirse, beyazlar beyaz oluşla
rına sığınarak içinde bulundukları bu tuzaktan kurtulmaya
çalışmadıkları sürece, kendi adlarına milyonlarca insanın öl
dürülmesine izin vermiş olacaklar ve kendilerinin bile ırkçı
bir savaş olarak görecekleri (ve tasvip edecekleri) bir orta
mın oluşmasına yol açacaklardır. Beyaz oluşlarının kendile
riyle olaylar arasına belli bir uzaklık koymasına izin verdik
leri sürece kendi hayatları, liderleri, ülkeleri, çocukları ve
geleceklerinin sorumluluğunu yüklenebilecek kadar insan
olamayacaklardır. Günahları, yani saplantıları içinde boğu
lup gideceklerdir. Ve bütün bunların belirtileri yavaş yavaş
görünmeye başlamıştır.
Bu koca ülkede yalnızca bir avuç insan senin için, George
jackson için ve toplama kamplarındaki (başka türlü adlandı
ramıyorum) milyonlarca mahpus için hazırlananların, kendi
leri için de hazırlanmakta olduğunun farkında. Ülkedeki ege
men güçler nezdinde beyazların hayatının da siyahlarınkin
den fazla bir değeri yoktur, öğrenciler bunu yavaş yavaş, Viet
nam'daki cesetlere bakarak anlamaya başladılar. Eğer Ameri
kan halkı kendi seçtiği liderlerden haysiyetleriyle çocukları
nın hayatlarının korunmasını istemiyorsa, biz zenciler, Ba
tı'nın en fazla tartaklanmış çocukları, hiçbir şey isteyemeyiz
7
onlardan, bu da yeni bir şey değil. Amerika'nın anlayamadığı
şu: Ayrı şehirlerde, ayrı topraklar üzerinde, kardeşler arasında
sürüp giden bir savaş, ırkçı bir savaş değil, bir iç savaştır. Ama
yanıldıkları nokta, yalnızca bütün kardeşlerin beyaz olmaları
gerektiği değil, aynı zamanlarda bütün beyazların da kardeş
olduğudur.
Öyle olsun. Uykudan uyandıramıyoruz onları. Tanrı bili
yor ya, gücümüz yettiğince gayret sarf ettik. Daha da elimiz
den geleni yapmamız ve kuvvetlenmemiz gerekiyor. Gırtlağı
mıza kadar aşağılık duygusuna batmış olduğumuzdan, kade
rimizi, çocuklarımızın kaderini ve dünyayı değiştirmek için
uzlaşılması imkansız güçlerle uzlaşmaya çalışıyoruz. Bildiği
miz tek şey, insanın onun bunun merhametine kalmış bir var
lık olmadığıdır. Havanın yalnız sanayicilere değil, bütün in
sanlara ait olduğudur. Çocukların dünyaya bazılarının kar et
melerine yardım etmek için gelmedikleridir. Demokrasinin
insanların kişilikten yoksun, basit yaratıklar haline getirilme
si değil, insanın değerlerini gerçekleştirebilmesi için gerekli
bir özgürlük ortamı olduğudur.
Biz zenciler, tek itici gücü hırs, tek tanrısıysa para olan bir
düzenin kurbanları yapıldığımızı ve bu noktada yalnız olma
dığımızı iyi biliyoruz. Bu düzenin, insanları cehalete, umut
suzluğa, ölüme götürdüğünü ve bu düzenin artık devam ede
meyeceğini, çünkü insanların artık buna katlanacak güçleri
kalmadığını da biliyoruz. Ve biliyoruz ki bu düzenin devam
edebilmesi için bizler merhametsizce kandırıldık. Bize kendi
miz, soydaşlarımız, geçmişimiz, sevgimiz, hayatımız ve ölü
mümüz üzerine yalanlar söylendiğini, sonsuz bir cehennem
azabına mahküm edildiğimizi artık anlamış durumdayız.
Sevgili .kardeşim, sizin neslinizin içinde yaşadığı büyük
devrim, zencilerin bilinçlenmesi, Amerika'nın başlangıcı ya da
8
sonu olacaktır; içimizden bazıları, beyaz ya da siyah, yeni bir
bilincin, yeni bir halkın, yeni bir ulusun dogması için yapıl
ması gereken fedakarlıkları biliyoruz. Bunu bilip de bir şey
yapmadan durmak, kiralık katillerin seviyesine inmek olur.
Bildiğimiz kadarıyla, senin hayatın için kendi hayatımız gi
bi mücadele etmemiz, gaz odasına giden yolu kendi bedenle
rimizle tıkamamız gerekir. Çünkü sabah seni almaya gelmele
ri, akşama sıranın bize geleceğini gösterir.
O halde: barış.
Kardeşi n ]ames
9
2
13
niz. Bütün aksaklıkların oy kullanarak düzeltilebileceğine
inanmaktadırlar çünkü.
İnsan haklarının elde edilmesi için verilen mücadelelerde
zencilerin sabırlı olmaları söylendi hep. Bizden, içinde yaşadı
ğımız demokratik ortama şükredip oturmamız, insandan sayı
lacağımız günlerin gelmesini beklememiz gerekiyordu.
Ama acı tecrübeler sonucu, demokrasi kavramıyla bütün
bozuklukların kaynağı olan kapitalist ekonomi arasında bü
yük bir uyuşmazlık olduğunu öğrendik. Tekrarlanıp duran
beylik lafların aksine, kurulu düzenin ve yürürlükteki yasala
rın insanlar için -zenciler ve diğer ezilen halkların yanı sıra
beyazların büyük kısmı için de- olmadığı anlaşıldı. İnsanların,
hayatları üzerinde önemli rol oynayan bazı kuruluşlar üzerin
de söz sahibi olmadığı ortaya çıktı.
Yasalara uygun olarak yapılan muhalefetin her zaman ka
bul edildiği fikri baskıyı örtbas etmek amacıyla uydurulmuş
kuru laflardan ibarettir. Anayasa tarafından kabul edilmiş
olan kölelik müessesesi insan haklarına aykırı olabilirdi,
ama kölelerin içinde yaşadıkları koşullar (özellikle küçük
bir azınlığın çıkarlarına uygun düştüğü için) hiç de o kadar
dayanılmaz değildi. Bu durumda kölelerin kaçmaya ve yasa
ların karşı çıktığı diğer direniş yollarına başvurmaya kalkış
maları doğru değildi. Kölelik hakkında yasaların getirdiği
öneri buydu işte.
Amerikan tarihinin adaletsiz yasalarla, zencilerin ezilme
lerine ön ayak olan yasalarla dolu olduğunu belirtmeye ge
rek yok sanıyorum. Toplumsal eşitsizliği yansıtan bu yasa
lar, toplumun sömürücü ve ırkçı niteliğini sürdürmesine
yardımcı olmuşlardır. Zenciler, Chicanolar ve diğer ezilenler
için adaletsiz yasalara ve bunların yansıttıkları toplumsal
düzene karşı çıkma gerekliliği, günlük hayatın bir parçası
14
durumundadır. Hayatımızı sürdürebilmemizi ustalıkla di
renmesini bilmemize borçluyuz. Bu direniş sırasında ezilme
mize, dolaylı ya da dolaysız, yardımcı olan yasaları çiğnedi
gimiz olmuştur. Zaten ırkçı bir adalet mekanizmasınca mah
kum edilmemiz için mutlaka suçlu olmamız gerekmez, yasa
lara karşı gelmedikleri halde hüküm giymiş olan zencilere
rastlamak çok kolaydır.
Kölelik devirlerinde yeraltı Demiryolu adlı bir örgüt, köle
lige karşı hem beyazların hem zencilerin katıldığı eylemlere
girişmişti. Bu eylemler yürürlükteki yasalara tamamen karşıy
dı ve yakalanan örgüt üyeleri şiddetle cezalandırılıyorlardı.
Girişilen sayısız eylemden en dikkate değer olanı, 1853'de
Boston'da yakalanan Virginialı bir kaçak köleyle, Anthony
Burns'le ilgilidir. Anthony Burns'ü destekleyen bir grup, dava
sırasında mahkeme salonunu basmışlardır ve bu arbede sonu
cunda silahlı bir çatışma çıkmıştır. Çatışma sırasında köleliğe
karşı önemli çalışmalar yapmış Thomas Wentworth Higgin
son yaralanmışur. Eylem başarısızlıkla sonuçlanmasına rağ
men köleliğe karşı olan atmosferin güçlenmesine yardımcı ol
muştur. Bu açıdan hemen hemen]ohn Brown'ın yakalanması
olayı kadar önemlidir. Bilindiği üzere,]ohn Brown'ın yakalan
ması için 22 bölük, 4 müfreze, bir topçu taburu ve şehir polis
teşkilatı seferber edilmiş, bu utanç verici hareket için yalnızca
federal hükümet 40 bin dolar harcamıştır.
Kölelik devrinde zenciler de, ilerici beyazlar da köleliğe
karşı girişilen bütün eylemlerin yasalara ka�rşı gelmek zorun
da olduğunu fark ettiler. Kölelik ortadan kalkıp yerini zenci
lerin daha ılımlı bir şekilde ezilmelerini sağlayan bir düzene
bıraktığı zaman da yasadışı eylemlere sık sık başvuruldu. İç
savaştan sonra kölelik devrindeki yasaların yerini alan zenci
lerle ilgili yasalar mahkumların çalıştırılmasını öngörmüş,
15
zencilerle beyazların evlenmelerini yasaklamış, beyaz patron
lara zenci işçiler üzerinde sınırsız haklar tanınmış, kısacası
ırkçı bir düzenin yerleşmesine yardım etmişlerdir. Doğal ola
rak bunlara karşı bireysel ya da örgütlü direniş hareketlerine
girişildi. Birçok kez zenciler silahlanarak, kendilerini hükü
met kuvvetlerince desteklenen beyaz teröristlere karşı savun
mak zorunda kaldılar.
l 940'lardan önce Marcus Garvey'in kurduğu bir örgüt, ya
yınladığı bildirilerde zencilerin ırk ayrımı gözeten yasaları çiğ
nemekte bir an bile duraklamamaları gerektiğini belirtmişti.
Bu bildirilerde bundan başka, zencilerin ellerindeki bütün im
kanları kullanarak hem hükümetten gelen baskıya hem de Ku
Klux Klan'ın saldırılarına karşı kendilerini savunmak üzere
örgütlenmeleri gerektiğini öne sürüyordu; insan haklarının
elde edilmesi için geniş çapta eylemlere girişilen bu devirler
de baskıya ön ayak olan yasalara karşı çıkılması, benimsenen
taktiklerin en önemlisiydi. Sık sık ırkçı yasaları protesto et
mek amacıyla grevler düzenlenirdi.
Geçmişteki bütün bu olayların ortak bir nokta etrafında
toplandığı açıktır. Bu nokta, halkın ortak çıkarlarının korun
ması ve hayatlarını sürdürebilmelerinin sağlanması meselesi
dir. Bir yasanın kişisel çıkarlar sağlamak amacıyla çiğnenme
siyle, o yasa aracılığıyla baskı altında tutulan bir sınıfın ya da
halkın çıkarlarını korumak amacıyla çiğnenmesi arasında bü
yük bir fark vardır. Bu tip olayların çoğunda suçlunun bir
kurban olmasına rağmen bunlardan ilkini suç olarak adlandı
rabiliriz, ama ikincisinin amacı uluslararası bir düzen değişik
liğidir. Bu yüzden, ikinci tip bir olay yüzünden tutuklanan
kimse siyasi bir mahkumdur.
* * *
16
Siyasi mahkumun sözleri ya da eylemleri, düzene yönelmiş
eleştirileri içermektedir ve onun yönetici güçlerle çatışmaya
girmesine yol açmıştır. Eylemin içerdiği siyasal öz yanında
'suç'un niteliği önemli değildir (bu suç gerçekten işlenmiş ya
da işlenmemiş olabilir). Ö te yandan, Amerika'da siyasi mah
kumlar, hiçbir ayrım gözetilmeden mahkeme karşısına belirli
bir suçla yargılanmak üzere çıkarılmaktadırlar. Genellikle it
ham edilen suç, hiçbir zaman işlenmemiştir. 1914'de IWW
kurucularından joe Hill'e karşı düzenlenen komplo, militan
ları mücadeleden uzaklaştırmak amacıyla düzenlenen oyun
lardan yalnızca bir tanesidir. Ama her zaman siyasi suçluların
işlediği belli bir suç vardır: ırkçı sömürü düzeninin huzurunu
kaçırarak yasalara karşı gelmek. Yazılı olmayan bu yasalara
karşı, ya açıkça kanunsuz davranışlar yoluyla ya da anayasa
çerçevesi içinde kitlelerin eğitilmesi ve bilinçlendirilmesiyle
sürekli karşı çıkılmaktadır.
Resmi makamların siyasi mahkt1mlara karşı tutumlarında
her zaman açık bir kötü niyete rastlamak mümkündür. Bu kö
tü niyeti yargıç Webster Thayer'in, Bartholomew Vanzetti'yi
banka soygununa teşebbüs suçundan 1 5 yıla mahkum eder
ken söylediği sözlerde açıkça görebiliriz: "Bu adam, sözü ge
çen suçu işlememiş bile olsa mahkum edilmesi gereken bir in
sandır. Zira kendisi, içinde yaşadığımız düzenin açık bir düş
manıdır." (Sonradan aynı yargıç Sacco ve Vanzetti'yi işleme
dikleri bir suçtan, soygun sırasında cinayet işlemekten ölüme
mahkum etmiştir.) Nazi Almanya'sımn ünlü avukatlarından
Carl Schmitt'in aynı fikri 'a priori', 'suçluluk' adıyla bilinen te
orisinde geliştirmiş olmasına şaşmamak gerekiyor. Bu teoriye
göre hırsız, hırsızlık suçunu işleyen değil, kişiliği bu suçu iş
lemeye yatkın olandır (wer nach seinem wesen ein Dieb ist). Ni-
17
xon ve Hoover'ın demeçleri, onlann da Scmitt'in faşist teorisi
ni kolayca benimseyebileceklerini göstermektedir. Baskının
sürdürülmesine yardımcı olan kuruluşlara karşı olan herkes,
suç işlemiş olsun olmasın, a priori bir suçludur ve Amerika
zindanlannda çürümesi gerekir.
Martin Luther'in defalarca tutuklanmasının sebebi de, çoğu
zaman huzur verici eylemlere karışmış olması değil, güney
toplumuna karşı çıkması, ırkçılığa düşman olmasıydı. Robert
Williams adam kaçırma suçundan yargılanacağı zaman hak
kında ileri sürülen iddialar, onun esas suçunun zencilerin ken
dilerini korumak amacıyla silah taşımaya haklan olduğuna
inandığını gizlemeyi başaramamasıydı.
Siyasi mahkumun suçu, cesareti, toplumdaki aksaklıklarla
durup dinlenmeden mücadele etmesidir. O, adaletsiz yasalara,
ırkçı sömürü düzenine, bu yasaları ve düzeni çoğunluğun çı
karlarına göre değiştirmek üzere karşı çıkar.
Nat Turner vejohn Brown siya
si mahkumlardı. Onları ipe gö
türen suç da köleliğin ortadan
kaldırılması için giriştikleri ey
lemlerden başka bir şey değildi.
Bu mahkumlar eylemlerinin so
rumluluğunu korkusuzca yük
lenmeye hazırdılar. ldamlannın
infazı ve bunu takip eden baskı
tedbirleri, işlenen suçlann fail
lerini cezalandırmak ve başka
larının bu tip eylemlere katıl
malarını önlemek için alınan
tedbirler değildi yalnızca;
John Brown idamlar ve kölelere yapılan
18
baskı, genel olarak köleliğe karşı girişilen hareketleri durdur
mak amacıyla, köleliğin ortadan kaldırılmasını önlemek ama
cıyla yapılmıştı. Her zamanki gibi yanlış tedbirlerdi bunlar.
Sonuç, bağımsızlık hareketlerinin daha da güçlenmesi oldu.
Nat Turner vejohn Brown resmi makamların 'suç' olarak
nitelendirdiği bazı eylemleri gerçekten gerçekleştirmiş olan
mahkümlardandır. Ama cinayet işlemişler miydi gerçekten?
Bu noktada a �lımıza, ister istemez bağımsızlık savaşları sıra
sında lngilizlerle çarpışan Amerikalı devrimcilerin cinayet
işlemiş olduklarını kabul edip edemeyeceğimiz sorusu geli
yor. Nat Turner ve arkadaşları 65 beyazı öldürmüşlerdi.
Ama isyandan önce yaptığı konuşmada Nat, başkaldıran
zencilere, "Verdiğimiz mücadelenin bir soygun olmadığını,
kişisel çıkarlarımız için yapılmadığını unutmayın. Bu bir öz
gürlük mücadelesidir ve bize gerekli olan laf değil eylem
dir," demişti.
Nat Turner'i mahküm eden ve onun özgürlük mücadelesi
ni adi bir suç olarak değerlendiren kuruluşlar, varlıklarını ya
rım asır kadar önce İngiliz baskısına karşı verilen silahlı mü
cadeleye borçluydular.
Kölelikten kurtulmak için verilen savaşların hükümetin
gözünde hiçbir değeri yoktu, bunun için özgürlük uğruna gi
rişilen eylemlerin niteliği dikkate alınmadı. Yetkililer için si
yasi mahkumlar yoktu, sadece suçlular vardı. Aynı şekilde, bu
eylemlere yön veren hareketler de birer suç teşkil ediyorlardı.
Günümüzde de bağımsızlık uğruna girişilen eylemlere
önem verilmemesi, resmi makamların kitlelerin baskıya kar
şı takındıkları tavrın kesinlik kazanmakta olduğunu fark et
memelerinden değildir; bu makamlar taktik olarak hareketin
taşıdığı anlamı saptırmayı benimsemişlerdir. 1970 ilkbaha
rında Panterler'in bir kısmı, bölgedeki polis.güçlerinin saldı-
19
rılarına karşı kendilerini korumak üzere silahlandılar ve bu
yüzden cinayet suçuyla yargılandılar. Resmi makamların
yaptığı propagandaya bakılırsa, bunlar polislere saldırmak
tan zevk alan haydutlardan başka bir şey değillerdi. Panter
ler'in kendilerini zenci gruplara kabul ettirebilmelerini sağ
layan (ilk başlarda zenciler polisin şiddet tedbirleri almasın
dan korktukları için onlara yaklaşmamışlardı) eğitim çalış
malarından, hastalara bedava bakmak, yoksullara yiyecek
dağıtmak gibi hizmetlerden hiç söz edilmiyordu. 600 polis
üzerlerine saldırdığı zaman (o sırada bir arada yalnızca 1 1
Panter bulunuyordu), kendilerini korurken yalnızca hayat
larını değil, zenciler arasında kazandıkları başarıyı, Zenci
Bağımsızlık Hareketi'nin geleceğini de savunuyorlardı. Ama
zencilerin kendilerini savunmaları, özellikle silahla savun
maları, daima saptırılıp, saldırgan eylemler şeklinde değer
lendirilmiştir; öte yandan, polis açıkça saldırgan eylemlere
giriştiğinde bu, 'görevini yapıp kendini saldırganlara karşı
korumak' şeklinde tanımlanmaktadır.
Görüldüğü gibi, resmi makamların siyasi mahkü.mların
varlığını yadsımak için yaptıkları ideolojik cambazlıklar, tek
insanın siyasal eyleminin o insanın suçuyla eşit kılınmasıyla
da kalmaz. Radikal ve devrimci hareketleri durdurmak için,
siyasal eylem suç olarak nitelendirilir. 'Panter 21' davasının
siyasal nitelikli olmadığı öne sürülmüştü, oysa savcı, suçla
malarında Kara Panterler Partisi'nin siyasal fikirlerinden de
SÖZ etti.
Adalet mekanizması zencilerin bağımsızlığı için çarpışan
militanları caniler olarak nitelendirerek Nixon, Agnew, Rea
gan gibilerinin, duygularını yitirmiş, eleştiri yetenekleri yok
olmuş milyonlarca Amerikalıyı daha kolay kandırmalarını
sağlamaktadır.
20
W.E..B. Dubois
21
savaşan dostlarımın destekleri benim kurtulmamı sağladı,
ama bugün aynı cehennemde yaşayan suçsuz insanlarla
meslektaşlarımın sayısını tanrı bilir. Duvarların ardındaki
ler umutsuz, acılı, sersemlemiş, yıkılmış bir durumdalar. Ve
bu haksızlığa uğramış insanların arasında zencilerin tuttuğu
yer gerçekten ürkütücü. Bazı zencilerin savunmalarını üze
rimize alıyoruz, ama tutuklananların çoğu savunmasız du
rumda. Yoksulların, yalnızların ve zencilerin zincire vurul
malarını önlemek amacıyla memleket çapında bir örgüt ku
rulması gerekiyor.
22
jik olarak 'penitentiary' terimi, cezaevi sisteminin gerisinde ya
tan kontrol araçlarını açıkça belirtmektedir. 'Penitentiary'ler,
topluma karşı işlenmiş bir suçtan nedamet getirilmesini, kural
lara karşı gelme eğiliminden bedenen ve ruhen sıyrılmasını
sağlamak üzere kurulmuşlardır. Sistem içinde tam bir eşitsizli
ğin hüküm sürdüğü (mahkümiyetin sınıfsal sınırları aştığı,
suçların kişilere göre değil, suçu meydana getiren eyleme göre
değerlendirildiği söylenir) gibi burjuva iddialarla ortaya çıkan
cezaevleri, bir sınıfın hakimiyetini sağlama, hiçbir şeye sahip
olmayanların, her şeye sahip olanları rahatsız etmelerini önle
me görevini yüklenen bir araç haline gelmişlerdir. Zenginlikle
rin eşit şekilde dağıtılmadığı toplumlarda suç işlenmesi gayet
doğal bir olgudur. Zaten suçların çoğu da mülkiyet ilişkileriy
le ilgilidir. Mülkiyet kavramı, yalnız başına, suçların baskı altı
na alınmış olmalarına rağmen topluma karşı yönelmiş eylem
ler şeklinde kendilerini gösteren toplumsal olaylar olduğunu
açıklamaya yeterlidir. Kapitalizmin doğurduğu suçlar hem
topluma karşı bir başkaldırıdır, hem de toplum içindeki sömü
rüye katılma arzusu niteliğini taşırlar. Fakat kapitalizmin sade
ce bazı belirtilerine karşıdırlar, özüne değil.
Son yıllarda bazı Marksistler, mahkümları ve lümpen pro
letaryayı devrimci hareketten tamamen uzaklaştırmak gerek
liğini savunmaya başladılar. Suçluyu üretim araçlarına bağla
yan bir köprü bulunmasından ayrı olarak bu tezin temelinde,
anti-toplumsal eylemlere girişmiş kimselerin devrimci müca
delenin gerektirdiği disiplin ve birlikte çalışma niteliğinden
yoksun oldukları inancı yatıyordu.
Marx, lümpen proletaryanın sınıf dışı niteliğini düşünerek,
onlardan en büyük kahramanlıklar ve fedakarlıkların yanında
en aşağılık işlerin ve derecesiz bir yozlaşmanın da beklenebi
leceğini söylemişti. Paris Komünü sırasında geçici hükümet
23
muhafız güçlerinin çoğunlukla on beş-yirmi yaşları arasında
ki lümpen proleterlerden kurulmuş olduğunu belirten gene
Marx'dır. Marksistlerin çoğu, tezin ikinci kısmına, lümpen
proleterlerden en aşağılık işlerin ve derecesiz bir yozlaşmanın
beklenebileceğine gerektiğinden fazla ağırlık verip, birinci
gözlemi, lümpen proleterlerin gösterebilecekleri kahraman
lıkları tamamen unutmuş görünüyorlar.
Özellikle bugün, kapitalist düzenin yapısına bağlı olarak
milyonlarca zenci, Chicano ve Porto Rikolu'nun iş bulama
dığı günlerde, lümpen proletaryanın devrimci hareket için
deki yeri daha büyük bir dikkatle incelenmelidir. Teknolojik
gelişmeler sonucu, özellikle ezilen ırklar arasında işsizlik
gittikçe artmaktadır. Zenci gençlerin yüzde otuzu işsizdir.
Sömürü ve ırkçı baskılar birçok kişinin, bilinçsiz olarak,
toplumda yaşamaları için gerekli imkanları en düşük sınırda
tuttuğundan, suç işlemelerine yol açmaktadır. Bu gözlemler
lümpen proletaryanın, Kara Panter Partisi'nin ve cezaevle
rindeki militanların başlattığı şekilde örgütlenmesi gerekti
ğini ortaya koymaktadır.
Zenci ve melez işsizlerin örgütlenmelerinin mümkün olup
olmadığı konusunda ABD'nin tarihsel gerçekleri, özellikle ırk
çılık ve şovenizm sorunları üzerinde durmak gerekiyor. Zen
ci ve melez gruplar (lümpen proleterler dahil) arasında şoven
baskılara karşı kitle halinde direnme geleneği uzun bir süredir
yaşanmaktadır.
Ayrıca, Amerika'daki devrimci niteliğe sahip mahkumlar
dan söz ederken, bunların bazılarının suçsuz oldukları halde
hüküm giymiş mahkumlar olduklarını da göz önünde tutma
lıyız. Dubois'nın belirttiği gibi, ırkçı bir kuruluş olan adalet
mekanizması binlerce suçsuz zenciyi ve diğer azınlıkları ceza
evlerinde tutmaktadır.
24
Zenci ve melez mahkumların cezaevlerinde olagan süreden
çok daha fazla kalmalarının etkisini de dikkate almamız ge
reklidir. Tipik suçlu, mahkumiyeti belirli bir suç için göze
alınması gereken risk olarak görür. Mahkumiyet süresi az çok
tatmin edilebilir. Adalet mekanizmasının ırkçı niteliği bütün
bu tahminleri alt üst etmektedir. 2-4 yıl hüküm giymeyi bek
leyen zenci soyguncunun cezası 10-15 yıla kadar çıkarılabilir,
öte yandan aynı suçtan hüküm giyen bir beyazın 2 yılda ceza
sını tamamladığı görülmüştür.
Mahküm, cezaevinde ırkçılıkla yalnızca kişisel önyargılar
dan doğan bir tavır olarak karşılaşmaz, ırkçılık belli kuruluş
lar aracılığıyla uygulanan toplumsal bir olgudur artık. Zenci
ve melez grupların eşitsiz temsil edilmeleri, zenci mahkumlar
la gardiyanlar arasındaki ilişkilerin akıl almaz vahşeti ve daha
birçok faktör, mahkumu her gün, her saat sistematik bir ırk
çılık uygulamasıyla karşı karşıya bırakmaktadır.
Suçsuz oldukları halde hüküm giymiş mahkumların bi
linçlenmeleri oldukça kolaydır, gerçekten suçlu olanlar için
se, sistemin ırkçı niteliği, ırkçı sömürü düzeninde yaşamak
için başvurdukları yolların yeniden değerlendirilmesine yol
açar. Bütün bunların birdenbire olmayacağını söylemeye ge
rek yok. Siyasi mahkumların sabırla sürdürdükleri eğitim
çalışmaları, diğer mahkümların bilinçlenmelerinde büyük
rol oynar.
Mahkumlar, özellikle azınlıklar, gün geçtikçe siyasi suçlu
olduklarının bilincine varmaktadırlar. S iyasal ve ekonomik
baskının kurbanları olduklarını anlamakta, bunun sebepleri
ni görmeye başlamaktadırlar. Folsom mahkumlarının yayın
ladığı manifesto, cezaevlerinin baskıya dayanan yapısını (ce
zaevlerinin varoluş sebepleriyle bile çelişen bu yapıyı) iyice
anlamaya başladıklarını gösteriyor: "Bize ıslah etme, düzelt-
25
me adı altında uygulanan program, boğulmakta olan bir in
sanın üzerine su dökmek gerektiği inancını hatırlatmakta
dır, idareciler bizdeki şiddete başvurma, zor kullanma eği
limlerini şiddete başvurarak ve zor kullanarak önlemeye ça
lışıyorlar." Manifesto, mahkümların toplumun bünyesindeki
çelişkilerin geniş kitleler tarafından anlaşılmaya başlamasın
dan doğan toplumsal bir krizin, cezaevlerinde uygulanan
şiddet tedbirlerinin su yüzüne çıkmasına yol açtığını anla
dıklarını da ortaya koymaktadır. Faşizmin ülkede yerleşmiş
olduğunu kabul etmek pratikte hatalı da olsa, mahkumların
cezaevlerini 'Amerika'nın modern toplama kampları' olarak
görmeleri, üzerinde önemle durulması gereken bir noktadır.
Manifesto'da belirtildiği gibi, gerçek şudur: Amerikan yöne
ticileri devrimci hareketlerin ve Vietnam savaşına karşı açı
lan kampanyalar türünden radikal-demokratik hareketlerin
kökünü kazımak istemektedirler. Hükümet, parlamento
üyelerinin telefon konuşmalarının dinlenmesi gibi faşist tak
tikler uygulamaktan çekinmemekte ve Marcuse'nin adlan
dırdığı gibi, içinde adalet mekanizması ve cezaevlerinin bü
yük rol oynadığı 'önleyici faşist' bir sistem kurmaya yönel
mektedir. Kitle hareketlerini hedef alan ve binlerce militanı
cezaevlerinde tutan siyasal baskının daha da sertleşerek du
varların ötesine taşması kaçınılmazdır.
Hayatı zaten yetkililerin kontrolü altında olan mahkumun
harcanması hiç de güç bir iş değildir. Bu özellikle birçok eya
lette uygulanan süresiz hapis cezası sistemiyle mümkün ol
maktadır. San Quentin cezaevi müdürü Louis S. Nelson'a gö
re, "Kaliforniya cezaevlerinin 'devrimci yetiştiren okullar' ol
duklarının söylenmesi, Vasiler Heyeti'nin mahkumların ge
rektiğinden fazla cezaevlerinde tutulmamaları konusundaki
görevleri yerine getirmemesindendir." Ayrıca, Vasiler Heyeti
26
cezaevlerinde şiddet tedbirleri alarak disiplinsiz davranışları
görülen mahkumları cezalandırmakta, bu da bazen cinayete
kadar varmaktadır. 1970 Şubat ayında, Fred Billinglea, San
Quentin'de göz yaşartıcı bombalarla öldürülmüştü. Ocak
1970'deyse W.L Nolan, Alvin Miller ve Cleveland Edwards,
Soledad cezaevinde beyaz bir gardiyan tarafından vurulmuş
lardır. Ü lkenin her tarafındaki cezaevlerinde sebebi açıklana
mayan, acayip intihar olayları görülmektedir.
Bu yapı içinde yetkililerce sevilmeyen mahkumlara karşı
düzenlenen tertiplerin, özellikle belli bir ödül karşılığı idare
ciler hesabına çalışıp arkadaşlarını ihbar eden mahkumlar sa
yesinde, cezaevlerinde sürdürülen baskının güçlü bir aracına
dönüşeceği açıktır. Soledad kardeşler ve Soledad 3, bu yapının
en önemli örnekleridir. lki olayda da Soledad gardiyanlarını
öldürmekle suçlanan militanlara rastlıyoruz. lki olayda da
mahkumlar Kaliforniya cezaevi sistemi içinde büyük destek
görmüşlerdir. Bu olaylar zencilerin çıkarlarının cezaevlerinde
ki faşist baskıya karşı girişilen savaşla özdeş olduğunu göster
miş ve cezaevi sistemine karşı gösterilen tepkilerin güçlenme
sine yol açmışlardır.
* * *
27
Eğer aynı şekilde beyaz gençlerin üçte biri işsiz olsaydı, bu ya
devrimin eşiğinde ya da faşizmin kucağında olduğumuzu gös
terirdi. Düşük bir eğitim seviyesi, ancak hayvanlara yapılabi
lecek tıbbi müdahaleler, pahalı ve kötü meskenler, bölücü bir
şekilde çalışan sosyal servis teşkilatı (yakında bunun da orta
dan kaldınlabileceğinden söz edilmektedir) , bütün bunlar
zencilerin dünyasını meydana getiren genel baskı çerçevesinin
temel unsurlarıdır.
Nerede yerleşmiş olurlarsa olsunlar, zencilere her zaman
dünyanın, yoksulluğu ve sefaleti içinde olduğu gibi kalması
gerektiğini hatırlatan bazı şeylere rastlanır. Birmingham'dan
Harlem'e, Harlem'den Whatts'a kadar zenci gettoları polisin
işgali altındadır ve sık sık polis baskınına uğrar. Zorbalığı
önlemekle görevli olması gereken polis, sömürücülerce bizi
baskı altında tutmak için görevlendirilmiştir. Polisin sözde
görevi olan halkı korumak ve halka hizmet etmek, onun asıl
görevini, bizi ezenlerin çıkarını koruyup bize adaletsiz dav
ranmayı maskeleyen bir örtü olarak kalmaktadır. Polis zen
cileri aşağılamak, bizi hayatımızı değiştirmek gücüne sahip
olmadığımıza inandırmak için görevlendirilmiştir. Tutukla
ma olayları genellikle kaprislerden doğar. Polis yıldırma gö
revini yerine getirirken , suçsuz insanları öldürmekten çekin
mez. Esrar kaçakçılarını, mafya tipi kuruluşlara üye olanla
rı, zenciler arasındaki en karşı devrimci unsurları (özellikle
polis istediklerini haykırıp duranları) korumak polisin başlı
ca görevleri arasındadır. Zenci topluluklarını bir şiddet ağıy
la çevirerek, bütün saldırgan tepkilerin grubun içine yönel
mesi sağlanmıştır. Fanon'un sömürge polisinin görevleri
üzerine söyledikleri, kolayca Amerikan gettolarında görevli
polisler için de söylenebilir.
28
Polisin, uyguladığı ırkçı taktikleri adalet mekanizması ta
rafından desteklenmeden kullanabileceğini düşünmek fazla
saflık olur. Mahkemeler yalnızca polisin işlediği cinayetleri
görmezlikten gelmekle kalmayıp, aynı zamanda polisin ver
diği ifadelere dayanarak sayısız zenciyi mahküm etmektedir
ler. Mahkemenin tayin ettiği avukatlar sanıkların yüzde
88'ini suçlu olduklarını itiraf etmeye ikna ederler. Suçsuz ol
dukları açıkça belli olanlara bile suçlu olduklarını söyleye
rek, uzun ve masraflı bir mahkeme safhasından kurtulmala
n öğütlenir. lşte, zencileri cezaevlerine gönderip duran me
kanizmanın yapısı budur. (New York Kadın Tutuklular
Evi'nde kaldığım sırada, suçlu olduklarını itiraf etmeleri
öğütlenen sayısız suçsuz zenci kadınla karşılaştım. Kardeşle
rimizden biri kirasını ödemek üzere beyaz ev sahibinin evi
ne gitmiş. Ev sahibi ona tecavüze yeltenmiş, boğuşma sıra
sında yanmakta olan bir mum devrilerek masa örtüsünü tu
tuşturmuş. Adam onu kundakçılıkla suçlayarak mahkemeye
vermiş. Mahkemenin tayin ettiği avukatın tavsiyesi üzerine
kardeşimiz suçlu olduğunu itiraf etmiş ve üç yıl hapis ceza
sına çarptırılmış.)
Yoksulluğu polise, mahkemelere ve cezaevlerine bağlayan
kısır döngü, getto hayatının bir parçasıdır. Beyazlardan farklı
olarak, cezaevlerine giden yol, zencilerin hayatlarında zorla
kabul ettirilmiş bazı koşullarca hazırlanır. Bu nedenle, içgü
düsel diye adlandırabileceğimiz bir yöneliş, zencileri siyasi
mahkürnlara yaklaştım. Zencilerin büyük kısmı polisten nef
ret etmekte ve mahkemelerin tarafsızlık iddialarına kanma
maktadırlar.
Zenci için, doğrudan doğruya ya da yakınları kanalıyla
cezaevi sistemiyle er geç karşılaşmak kaçınılmazdır; yalnızca
zenci olduğu için siyasi mahkumun ayrı sistemle karşılaşma-
30
sıysa, zencileri bir baskı ortamında yaşamaya zorlayan ko
şullara başkaldırması yüzündendir.
Tarihin gösterdiği gibi, zenciler diğer gruplara oranla çok
defa büyük bir direniş göstermişlerdir. Zenci topluluklarını
saran çelik ağ, resmi yollarla uygulanan soykırım ve ırkçılık,
hem siyasal hem de ekonomik açıdan etkili olmuştur. Kapi
talistler, terörist bir yapının yardımıyla yalnızca nüfusun çok
düşük ücretlerle çalışan yüzde 1 0- l S'inin sırtından büyük
karlar sağlamakla kalmamış, aynı zamanda bu terörist hare
ketleri ve ırkçılığı kullanarak direniş hareketlerini, giderek
işçi sınıfı arasında yayılabilecek bu hareketleri engellemiş
lerdir. Devrimin kapitalistler yararına önlenebilmesi için,
beyazların -işçiler de dahil olmak üzere- ırkçılığı ve şiddet
hareketlerini benimsemeleri sağlanmıştır. Bugün Nixon,
Mitchell ve Hoover bütün muhaliflerin -özellikle zenciler,
Chicanolar ve Porto Rikolulann- devrimci örgütlere üye ol
dukları, hükümeti devirme çabalarında bulundukları, so
kaklarda ve cezaevlerinde halkı kışkırttıkları için cezalandı
rılmaları gerektiği tezini umutsuzca savunmaktadırlar. Irk
ayrımının siyasal etkileri süratle su yüzüne çıkıyor. Bağım
sızlık hareketlerine sempati duyan ve ideolojik ilerlemeler
gösteren· beyazlar da, zencilere uygulanan baskının benzerle
riyle karşılaşmaktadırlar. Gittikçe daha çok anti-emperyalist
görünüm kazanan savaş aleyhtarı hareketler bile hükümetin
baskısına hedef olmaktadır.
Zenciler sınırsız bir baskıya ve siyasi mahkumların sayıca
çoğalıp durmalarına yol açan koşulların bilincine varmakta
dırlar. Bu bilinçlenme, ırkçılıkla doğrudan doğruya karşılaş
mış olmalarından doğmaktadır. Artık zenciler karşı karşıya
bulundukları sorunları çözümlemek için çalıştıkları, giderek
silahlı devrim yoluyla tam bağımsızlığı gerçekleştirme çabala-
31
rına giriştikleri için mahkO.m edilenleri korumanın kendi so
rumlulukları olduğunu anlamışlardır.
Zenci Bagımsızlık Hareketi bir dönüm noktasına gelmiştir.
Faşist baskılar hareketi parçalamak ve yok etmek için çahş
maktadıTlar. Daha üzeri örtülü fakat aynı derecede tehlikeli
ideolojik eğilimlerse, zenci hareketini tecrit etmek, onun dev
rimci gücünü zayıflatmak üzere çalışmaktadırlar. Varlığımızı
sürdürebilmemiz için her iki tehlikeyle de mücadele etmemiz
gerekiyor. Devrimci zenciler saldınya geçerek ülke çapındaki
anti-faşist hareketlere öncülük etmelidirler.
Faşizm bir süreçtir ve kanser hücreleri gibi, doğada her za
man mevcuttur. Bugün faşizm yalnızca baskı altında tutulan
azınlıkların devrimci kesimlerini mahkemeler ve cezaevleri
aracılığıyla tehdit altında bulunduruyor, ama yann, bütün iş
çi sınıfını, giderek ılımlı demokratları karşısına alabilir. Ceza
evlerini dolduran binlerce Üçüncü Dünya kurbanının yam sı
ra, beyaz siyasi mahkumların da (Harrisburg 8 gibi, savaşa
karşı çıkan militanlar, çeşitli devrimci hareketlere katılan be
yazlar gibi) sayısı gittikçe artmaktadır.
Faşizmin belirtilerinden biri de, örgütlenmiş işgücünün
etkisini azaltmak için girişilen hareketlerdir (inşaat işçileri
ne, kısılan sosyal yardımlara karşı ortaya çıkan tepkilere yö
neltilen baskılar gibi) . Aynca. polislere bütün özel mesken
lerde istedikleri zaman arama yapma yetkisi veren yasalar ve
Nixon'ın 'Suç Bildirisi' gibi polisi güçlendiren yönetmelikler,
bütün vatandaşlara karşı kullanılabilecek niteliktedir. Parla
mento, polise verilen bazı yetkilere karşı çıkmaktadır. Viet
nam'daki amansız baskının faşist niteligiyse açıkça gözler
önündedir.
Faşizmin gelişmesini önlemek amacıyla girişilen başarısız
hareketlerden almamız gereken ders, faşizme karşı verilecek
32
mücadelenin kararlı ve bölünemez bir mücadele olması gerek
liliğidir. Faşizm bir kere yerleştikten sonra, geometrik diziler
şeklinde çelişmeye başlayacaktır. Bugün faşizm, özellikle zen
ciler, Porto Rikolular, Chicanolular ve Kızılderililer üzerinde
ki ırkçı baskıyla kendisini gösteriyorsa da, tekelci sermaye ve
ülkeyi kontrol altında tutan çıkar çevrelerine karşı girişilen
mücadelelerin baş gösterd�ği her yerde de gözle görülür hale
gelmeye başlamıştır. Elinde orta halli Amerikan vatandaşının
hayatını güçleştirecek her türlü imkan vardır. Dolayısıyla, kit
lelerin kendi çıkarlarını korumak için, siyasi mahkumlan kur
tarmak için çalışmalan, bugünkü cezaevi sistemine karşı çık
malan ve ırkçılıkla savaşmaları gerekiyor.
Georgi Dimitrov'un uyarısını akıldan çıkarmamalıyız: "Fa
şizmin gelişmesini daha ilk safhalarda durdurmak için ellerin
den geleni yapmayanlar, onun mutlak zaferini önleyebilme
imkanını kaybettikleri gibi, bu zaferi kolaylaştırmış olurlar."
Faşizmin zaferine karşı alınabilecek en önemli tedbir, baskı
devam ettiği sürece iş hayatını felce uğratmayı amaçlayan bir
kitle hareketidir. Zencilerin ve diğer azınlıkların bu harekete
önderlik etmeleri doğaldır, çünkü azınlıklar faşizmin, ondan
en çok zarar gören, ilk kurbanlandır. Ama hareketin faşizm
den zarar gören bütün kurbanları, özellikle işçileri içine alma
sı gerekir. Bir ekonomik krizin eşiğinde, işçilerin aktif desteği
ya da ırkçılığa karşı pasif kalmaları sonucu faşizm, işçiler ara
sında ideolojik bir zafer kazanabilir. Beyaz işçiler yakın bir
geçmişte kapitalistlerin çıkarları için zencilere yapılan baskıya
ses çıkarmamakla, kendilerini saldınya açık bir durumda bı
raktıklarını anlamalıdırlar.
lşçi sınıfının mücadelesi içinde en çok ağırlık verilmesi ge
reken nokta, ırkçılığa karşı girişilecek hareketler olmalıdır.
Beyaz işçilerin kendilerini jamesjohnson'a, zenci otomobil ta-
33
mircilerine, U.A.W. üyelerine, iki ustabaşı ve bir işvereni öl
dürmekle yargılanan zenciye baglayan noktaların bilincine
varmaları gerekiyor artık. Tekelci sermayenin kazandıgı sınır
sız güç, onu çöküşe götüren yolun belirtilerinden biri olabilir.
Faşist terörün kurbanları, ırkçılığın ve faşizmin en büyük düş
manının birlik ve beraberlik olduğunu hiçbir zaman unutma
malıdırlar.
34
3
CEZAEVİ SİSTEMİ
Amerika Birleşik Devletleri'nde
Cezaevlerinin Toplumsal İşlevleri
Beuina Aptheker
37
tiğini araştırırsak, cezaevi sisteminin ideolojik ve siyasal işlev
lerini anlayabiliriz
Bugün Amerika'da sosyal bilimler dalında söz sahibi olan
kişilerin öne sürdüğü varsayım, ülkede adil ve dengeli bir
toplumsal düzenin işlemekte olduğudur. Bu varsayımı kabul
etmek de, mahkumun bir ahlaki çözüntü içinde olduğunu
kabul etmeyi gerektirir. Zira aksi halde, işlenen suçun açık
lamasını yapma imk�nı ortadan kalkar. Cezaların gerekliliği
ni de ancak bu ahlak çözüntüsüne dayanarak kabul edebili
riz. George jackson'ın belirttiği gibi: "Kriminoloji kitapları
mahkumların ruhen sakat oldukları fikrini benimsemeye ha
zırdır." Gerçekten de, San Quentin Cezaevi'nin asıl mesleği
klinik psikolojisi olan müdür yardımcısı, kendisiyle yaptığı
mız konuşmada, mahkumların ruhsal gelişimlerinin geri bir
düzeyde kaldığından söz etmişti. Aynı müdür yardımcısı
sözlerine şunları da ekliyordu: "Cezaevinin ilk amacı, top
lumda yeri olmayan kimselerin tecrit edilmesidir. Bunların
iyi muhafaza edilmeleri ilk gerekliliktir. lyi bakım ve insan
ca davranışlarsa ikinci planda kalan gerekliliklerdir." Yani,
mahkum iyice tecrit edilip, gözaltına alındıktan sonra, mah
kum olduğuna göre mutlaka sahip olması gereken ruhsal bo
zukluklar da tedavi edilebilir. Yürütülen mantık bizi bir kı
sır daireye, içinden kurtulmanın imkansız olduğu bir çarka
götürmektedir.
Yukarıdaki düşünüşe göre, mahkum suç unsurlarını bün
yesinde taşımaktadır, yani doğuştan suç işlemeye eğilimi var
dır. 19. yüzyılın ünlü teorisyenleri suçluların bazı fiziksel
özelliklere (çekik gözler, geniş alın gibi) sahip olduklarını ile
ri sürmüşlerdir. Yoksulların, yoksul oldukları için, suç işleme
ye de eğilimli oldukları, sınıflı toplumlarda oldukça üzerinde
durulmuş bir konudur; 'tehlikeli yoksullar' sözü ve kilise ha-
38
balarının 'varlıklılar, doğuştan soylular, yani yetenekli olanlar'
gibi sözleri sık sık tekrarlanmıştır. Günümüzün ceza uzman
larıysa daha dikkatli, daha bilimsel bir tonda konuşmaktadır
lar. Çoğu insancıl duygulara sahip olduklarını öne sürerler,
ama bu duygular hemen yok olup, yerlerini temeldeki ırkçı,
insanlık dışı unsurlara bırakıverir.
Artık suçlunun, dış görünüş açısından herkes gibi bir insan
olduğu kabul ediliyor. Şimdi ileri sürülen tez, suçluyu diğer
insanlardan ayıran bazı 'psikolojik' unsurların varlığıyla ilgili.
Bu unsurların yok edilmesi üzerine tanınmış bilimcilerden ja
mes U. McConnel aşağıdaki açıklamayı yapmaktadır: "İnsan
ları, fareleri ve solucanları eğitmenin iki yolu vardır, mükMat
landırmak ya da cezalandırmak. .. " McConnel'in mahkumun
beynini yıkama şeklinde tanımladığı yöntem, mükafatlandır
ma ve cezalandırma (şok tedavisi dahil) yoluyla bütün kişiliği
değiştirme ve mahkümu toplumun tanımına göre suç teşkil
etmeyen davranışları öğretme amaçlarını gütmektedir.
Yani, suç işlenmesinin sebebi toplumsal kökenli değil, psi
kolojiktir. O halde çözüm yolu bulmak hiç de güç değildir.
Hastalığa yakalanmış kişileri tecrit edip tedavi etmeye başlar
sınız, olur biter! Böylece karşımıza, cezaevleri yerine 'düzelt
me amacını güden sosyal hizmetler', mahkemeler yerine ce
zaevi sakinleri (akıl hastanesi sakinleri gibi) çıkmaktadır.
Herbert Marcuse'nin belirttiği gibi, "Günümüzde mahke
melerin ve polis teşkilatının resmiyet kazandırdığı Kanun ve
Düzen dili, baskının yalnız sesi değil, onun bir aracı haline
gelmiştir. Bu dil düşmanı yalnızca tanımlayıp suçlamakla kal
maz, onu yaratır da, yarattığı, düşmanın gerçek yüzü değil,
düzenin işine gelen yüzüdür."
Yukarıda sözü edilen düşman, suçlu ya da mahkumdur. Bu
noktada üzerinde dikkatle durulması gereken, suçlunun tanı-
39
mı yapılırken yasalara karşı gelmenin kriter sayılmadığıdır.
Bunu birkaç rakam vererek açıklayabiliriz.
llk olarak, yasalara karşı işlenen suçların çok azı fark edil
mektedir. Fark edilenler arasında da çok azı soruşturma ve tu
tuklamayla sonuçlanır.
!kincisi, Amerika Birleşik Devletleri'nde sanıkların yüzde
90'ı mahkemeden önce suçlarını itiraf ederler, çünkü avukat
tutacak paraları olmadığı gibi, jürinin tarafsızlığına güvenleri
de yoktur.
Üçüncüsü, cezaevlerindekilerin yüzde 52'si belli bir suçtan
hüküm giymiş değillerdir, kefalet ödeyecek paraları olmadı
ğından serbest bırakılmamaktadırlar. Bunlardan bazıları mah
keme önüne çıkmadan aylarca cezaevlerinde kalırlar.
Dördüncüsü, zenciler bütün nüfusun yüzde 1 5'ini meyda
na getirdikleri halde, cezaevlerindeki mahkumların yüzde 30-
SO'si zenci ya da melezdir. Kalifomiya Devlet Cezaevleri'nde
ki 28 bin mahkumun yüzde 45'i beyaz değildir.
Bu rakamların, cezaevlerindeki mahkılmların büyük kıs
mının hiçbir şekilde yasalara karşı gelmemiş olduklarını gös
termeye yeterli oldugu kanaatindeyiz.
Sonuç ortadadır. Kaliforniya Üniversitesi Kriminoloji Bölü
mü profesörlerinden Theodore Sarbin bunu şu şekilde açıklar:
"Yasalara karşı gelenlerden söz edilirken ekonomik ve sosyal sı
nıflar göz önünde tutulmamakta, ancak 'suçlular'dan söz edilir
ken ekonomik ve sosyal sınıf farkları dikkate alınmaktadır... "
40
Öte yandan, bakkaldan 1 dolar çalan zenci genç yalnızca
toplum karşısında suçlu olmakla kalmaz, aynı zamanda bu
durum polise şiddet kullanma hakkı da verir. Onu yolda yü
rürken vurabilirler ve olay kayıtlara 'polisin görevini yerine
getirirken adam öldürmesi' şeklinde geçer.
Peki, burjuva hukukçuları ve kriminologlarınca yaratılan
suçlu tipinin toplumsal gerekliliği neye dayanmaktadır?
Ceza sistemini, toplumsal düzenin korunması amacıyla uy
gulanan teori ve pratiğin bir parçası, düzeni yıkmaya çalışan
ya da, bir gün düzen için tehlikeli olabilecek kişilerin tecridi
ve 'tedavisi' olarak alabiliriz.
Sayıları gittikçe artan polisler ve cezaevi yetkilileri, yöne
ticilerin milyonlarca emekçi üzerindeki baskılarını sürdüre
bilmek için başvurdukları bir araç durumundadırlar. Ceza
evleri, burjuva psikologları ve kriminologları, Vasiler Heyeti
ve adaletsiz bir adalet mekanizması, çepeçevre toplumun et
rafını kuşatmışlardır.
Şimdi biraz Vasiler H eye t i n in çalışmalarını izleyelim. Ka
'
41
Heyeti üyeleri vali tarafından atanırlar. Hiç kimseye karşı so
rumlu değillerdir.
Vasiler Heyeti ve süresiz hapis cezası uygulanması, görev
lilere sınırsız yetkiler tanır.
lşte bu yapı, sayılan gittikçe artan emekçilerin -özellikle
zenci ve melezlerin- içinde yaşamak zorunda bırakıldıkları
baskı ortamını meydana getirir. Bir faşizme geçiş dönemidir
bu. Stanford Hukuk Fakültesi profesörü Herbert Packer haklı
olarak, "Psikolojide davranışçı görüşlerin yerleşmesi zorbalığa
yol açar. . . " demektedir. Suçluyu davranışçı açıdan ruh sağlı
ğından yoksun kişi olarak değerlendirirsek, bütün ruh saghğı
bozuk insanların suç işlemeye yatkın olduklarını, dolayısıyla
tecrit edilmeleri gerektiğini kabul etmemiz doğaldır. 1971 Ni
san ayında Nixon'ın yakınlarından ünlü bir bilimcinin, 6 ile 8
yaşları arasındaki çocukların suç işlemeye eğilimleri olup ol
madığını tespit etmek üzere testlerden geçirilmelerini teklif
etmesine yol açan görüş de, kaynağını yukarıda açıklanan tez
lerden almaktadır. Aynı bilimci suç işleyebilecek tipteki ço
cuklar için ıslahhaneler kurulmasını da önermiştir.
Siyasal bakımdan daha geniş etkiler yaratan öneriler ara
sında, Harward Şehircilik Profesörü ve Nixon'ın Örnek Şe
hirler Programı yürütme kurulu başkanı Edward ]. Barfi
eld'in görüşlerini sayabiliriz. Profesör Barfield'in bu yakın
larda Hiç de Cennete Benzemeyen Şehir: Şehi rcil i k Sorunlan
nın Niteliği ve Geleceği adlı bir kitabı yayınlanmıştır. Barfi
eld'e göre, en önemli şehircilik sorunu yoksul 'aşağı taba
ka'mn varlığıdır. Bu aşağı tabaka emekçilerden, özellikle
zenciler ve melezlerden oluşmuştur. Barfield bunların ahla
ken düşkün, moral açıdan hasta insanlar olduğunu öne sür
mektedir. Kitabın çeşitli bölümlerinde aşağı tabakadan ge
lenler şu sıfatlarla tanımlanır: zayıf, şüpheci, yıkıcı, saldır-
42
gan fakat bağnaz; toplumla, komşuları ve dostlarıyla sıkı iliş
kileri olmayan; gecekondularda yaşadığı halde halinden şi
kayetçi olmayan; yaşadığı yerin pisliğine aldırmayan; okul
lar, parklar, kütüphaneler gibi sosyal hizmetlerin yokluğuy
la ilgilenmeyen; gecekonduların bizi ilgilendiren yönlerin
den memnun; çalışmaktan hoşlanmayan; doğru olanı değil
başlarını derde sokmayacak olanı yapmalarına yol açan bir
ahlak anlayışını benimsemiş . . .
Barfield'in aşağı tabaka tanımı, bir bakıma suçlunun d a ta
nımıdır; işte bu noktada, aşağı tabaka insanının tanımıyla,
suçlu tanımının birleştiği yerde faşizmin ve soykırımın ideolo
jik temellerini buluyoruz. Barfield'in programı da bu temeller
üzerine kurulmuştur zaten.
Profesörün getirdiği önerileri özetlersek ortaya şunlar çı
kar: Hükümet gittikçe içinden çıkılmaz bir hal alan şehirci
lik sorunlarına çözüm bulmak için uğraşmamalıdır, işsizlik
ancak taban ücretlerini ve sendikalara 'tekelci yetkiler' veren
bütün yasalar (grev hakkı gibi) ortadan kaldırılarak önlene
bilir. HÜkümet çocukları çalıştırmayı önleyen bütün yasala
rı kaldırmalı ve mecburi eğitim süresini 1 2 yaştan 9 yaşa in
dirmelidir. Yoksulluk tanımı nispi yoksulluk kavramına gö
re değil, mutlak yoksulluk kavramına göre yapılmalı ve mut
lak yoksulları beli bir kuruluş içinde yaşamaya zorunlu tut
malıdır. Yoksullar için sıkı doğum kontrol tedbirleri uygu
lanmasını sağlamalı ve bunların çocuklarını kreşlere gönder
melidir. Polis kontrolü arttırılmalı, polise şüphelendiği kişi
leri tutuklama yetkisi verilmelidir. Mahkeme safhasının kı
saltılması için tedbirler alınmalı, suç işlemeye eğilimi olan
kişilerin özgürlüğü uygun bir şekilde kısıtlanmalıdır . . .
Bu programın faşizme ve soykırıma yol açan bir program
olduğu açıktır ve bu programın bazı yönlerini Nixon'ın, 1970
43
Ekim ayında yürürlüğe giren suçları önleme kanununda bul
mak mümkündür. Bu konuda özel bir suçlu tipinden, 'özellik
le tehlikeli suçlular'dan söz edilmektedir. Bu tip bir suçlu, beş
yıl içinde, ölüm cezası ya da uzun süre hapis cezası gerektiren
iki ya da daha çok suçtan hüküm giymiş olmakla diğer suçlu
lardan ayrılır. New Republic gazetesinde belirtildiği gibi, 'idam
ya da bir yıldan uzun süreli hapis cezası', kapsamı oldukça ge
niş tutulmuş bir tanımlamadır. 'Özellikle tehlikeli suçlu', yar
gıcın değerlendirmesine göre yargılandığı suçun gerektirdiği
cezadan 20 yıl fazlasına mahkum edilebilir.
Mahkumları kurtarmak ve cezaevlerini ortadan kaldırmak
için girişilen kitle hareketlerinin önemi işte bu noktada orta
ya çıkmaktadır. İstenilen reform değil, sistemin ve sistemin te
melini meydana getiren yapının temelden değişmesidir. Zira
kapitalist düzende ceza sistemi bir baskı unsuru, sömürü dü
zeninin sürdürülebilmesi adına kullanılan bir araç haline gel
miştir. Doğal olarak, yasalara uygun çalışmalar sonucu elde
edilen reformlar kısa süreli zaferler olarak görülebilir. Ama
esas nokta, büyük bir ahlak çöküntüsü içindeki ırkçı, çürüme
ye yüz tutmuş bir düzenin ortasında, suçluları sakat insanlar
olarak tanımlamaktan çekinmeyen ceza sisteminin temeline
saldırmaktır. Bunun için de faşist yöneticilere karşı birleşik
bir cephe kurulması gerekmektedir. Cezaevlerinin ortadan
kaldırılmasını öngören isteklerin faşizmin ideolojik temeline
yönelmiş olduklarını unutmamalıyız.
Bu gerçeklere dayanarak, bütün radikal ve devrimci görüş
ler siyasi mahkum kavramını geliştirmelidirler. Bu açıdan si
yasi mahkumları dört gruba ayırabiliriz. llk olarak, kendi
grupları içinde etkili siyasal önderler olmayı başarmış ve siya
sal odakların organı olan polisin eline düşmüş olanlar gelir.
Bunlar, yasalara karşı geldikleri için değil, inançlarına sadık
44
kaldıkları için cezaevinde bulunmaktadırlar. Robby Seale,
Ericka Huggins, Reies Tij erina ve Angela Davis bu gruptandır.
İkinci grupta, hemen hemen birinci gruptakilere benzer mah
kumlarla karşılaşırız, bunlar çeşitli eylemlere katılmış ya da
askere gitmeyi reddetmiş kimselerdir. Bazı yasalara karşı gel
mişlerdir, ama bu karşı ge�iş siyasal bir nitelik taşıdığından
kesinlikle siyasi mahkum sayılırlar. Bu grupta Berrigan Kar
deşler ve askere gitmeyi reddeden binlerce kişi yer alır.
Üçüncü sırada sınıfsal, ırkçı ve şoven baskının, başlangıçta
politikaya karşı tamamen ilgisiz olan kurbanları gelir. Uydur
ma suçlardan tutuklanan, her türlü hakları çiğnenerek suçsuz
oldukları halde yıllarca cezaevlerinde kalan kişilerdir bunlar.
·
Son olarak, çeşitli suçlar işleyip cezaevine girmiş ve ceza
evinde kaldıkları süre içinde bulundukları toplumsal koşulla
rın etkisiyle bilinçlenmeye başlayan mahkumlar gelir. Bunlar
siyasal görüşlerini açıklar açıklamaz cezaevi görevlilerinin sal
dırılarıyla karşılaşırlar. Bunların arasında Soledad 3, Soledad
7, Ruchell Magee ve Folsom grevcilerini sayabiliriz.
'Cezaevlerindeki baskının artması ve bağımsızlık hareketle
rinin yeni bir döneme girmesiyle çeşitli gruplar arasındaki bi
linç seviyesi de değişmiştir. Gün geçtikçe daha çok insan, ce
zaevi-polis-mahkeme üçlüsünün çalışmalarının sonuçlarını
daha iyi görmeye başlamıştır. Bu da, siyasi mahkumların ser
best bırakılması için girişilen hareketlere daha geniş kitlelerin
katılmasını sağlamıştır.
Ayrıca, baskının artışı ve kitle hareketlerinin gelişmesi
mahkumlar arasındaki bilinçliliği yükseltmiştir. Elde edilen
en önemli başarı, cezaevi sisteminin sınıfsal niteliğinin ortaya
konmuş olmasıdır. Bu şekilde zenci, melez ve beyaz mahkum
ları, Folsom mahkumlarının manifestosunda gördüğümüz gı
bi, tek bir amaç etrafında toplamak mümkün olmuştur.
45
Cezaevi, Hani Nerede Zaferin?
Huey P. Newton
46
Huey P. Newton çocuklarla birlikte, 1968.
47
28 Ekim 1 967'de bir polis, telsizle merkeze bir 'panter araba
sı'nı izlemekte olduğunu bildirdi. Bir süre sonra Huey midesine
dört kurşun yemişti. Polislerden de bir ölü, bir yaralı vardı. Hu
ey P. Newton'ı cinayet suçuyla yargılamaya başladılar.
Kara Panter Partisi derhal ülke çapında "Huey'i Serbest Bıra
kın" kampanyasına girişmişti, bu arada partinin gücü gittikçe
artmaktaydı. Bu kampanyalar ve Huey'in suçsuzluğunun apaçık
ortada oluşu, onun cinayet suçlamasından kurtulmasını sağladı,
fakat gene de birtakım politik oyunlar sonucu 2-15 yıl arası sü
resiz hapis cezasına çarptınldı. Vali Reagan, Kara Panterler
hakkında ne düşündüğünü saklamaya çalışmıyordu bile.
"Huey'i Serbest Bırakın" kampanyası gittikçe geliştiği için,
mahkeme adaletin ve halkın isteği karşısında daha fazla dura
madı. 1 9 70 yazında Huey'in davasına ikinci defa bakılmasına
harar verildi ve bu davanın sonunda Huey kefaletle serbest bı
rakıldı.
Üç yı l cezaevinde kaldıktan sonra serbest bırakıldığında Hu
ey'in ilk sözleri, kendisi ve partisi adına bütün siyasi mahhümla
nn hurtanlması için sonuna deh mücadele etmeye hararlı oldu
ğunu belirtiyordu.
Aşağıdaki yazı cezaevinde kaleme alınmıştır.
48
insanın sozu geçen insanın bütünü olduğu konusundaki
inançlandır. Gelgelelim, mahkom geometrik bir şekil değildir
ve matematik alanında geçerli olan görüşler insanlara uygu
landığı zaman tamamen başansızhğa uğramaktadırlar.
lnsanlarla ilgili durumlarda konu yalnızca bireyin kendi
si değildir, bireyin davranışlarına yön veren fikirlerin de göz
önüne alınması gerekir; bu fikirler insanlar cezaevindeyken
de etkilerini sürdürürler, insanlık bahsinde bütün, 'parçala
rından çok daha büyüktür', çünkü sayılabilen ve kontrol al
tına alınabilen bedenlerle birlikte, sayılamayan ve kontrol al
tına alınamayan fikirleri de içine alır. Fikirler, mahkOmun
kafasıyla sınırlı değildir. Onlar bütün insanların içinde yaşa
maktadırlar. lnsan özgürlüğü ve haysiyeti uğruna giriştiği
miz mücadelede bize destek olan fikirler baskı altına alına
maz, çünkü onlar insanların yaşadığı her yerde, insanlarla
birlikte yaşamaya devam ederler; özgürlük ve haysiyet kav
ramları yaşadıkça da, hiçbir cezaevi hareketimizi durdurma
yı başaramayacaktır. Asıl düşmanımızın, yoksulluğumuzdan
yararlanan sömürücüler karşımızda dururken kapitalizmin
bizi birbirimize düşman etmeye çalıştığının bilincine varan
kardeşlerimiz sayesinde fikirlerimiz yayılır. Böyle bir fikri
benimsediğimiz anda da düşman sandığımız kardeşlerimizi
sevmeye, dost bildiğimiz sömürücüleri gerçek yüzleriyle
görmeye başlarız. lnsan düşüncesi duvarlar, parmaklıklar,
tüfekler ve muhafızlarla sınırlandırılamaz. Ve insanlar daima
güzelliklerinin, haysiyetlerinin temeli olan fikirleri gerçek
leştirmek için savaşacaklardır.
Bütün, parçalarının toplamından büyük olamayacağına
göre, cezaevleri de kişiyi baskı altında tutmanın onun bütün
varlığını baskı altına almak anlamına geldiği fikrine göre ça
lışırlar, insan hücrede kapalıdır, o halde rahatız . . . Cezaevle-
49
rinin başarılı oldukları fikri, mahkumun kendisinden istendiği
gibi davranacagı, düşüneceği ve inanacağı inancından doğ
maktadır. Bu durumda savaş kazanılabilir ve mahkum ıslah
edilebilir. Oysa gerçek durum bundan çok farklıdır, çünkü ce
zaevi yetkilileri ne kendi inançları üzerinde uzun uzadıya dü
şünmüşler, ne de kontrol etmeyi amaçladıkları insanları yakın
dan tanımayı başarabilmişlerdir. Demek ki cezaevi zafer kazan
dığına inandığı zaman bile ortada kazanılmış bir zafer yoktur.
Bütün cezaevlerinde iki tip mahkuma rastlayabiliriz. Ço
ğunlukta olanlar, toplumun temelini teşkil eden varsayımların
geçerliliğini tartışmasız kabul edenlerdir. Amaçları herkesinki
gibidir: para, güçlülük, aşırı tüketim. Ama bu amaçlara ulaş
mak için toplumun yasadışı olarak tanımladığı yollara başvu
rurlar. Yakalandıklarında cezaevlerine gönderilirler. Bunlara
'yasa dışındaki kapitalistler' de diyebiliriz, çünkü amaçları ka
pitalist toplumun tamamen yasalara uygun saydığı şeyleri el
de etmektir, ikinci tip mahkum toplumun temel varsayımları
nın geçerliliğini kabul etmez. Ona göre, aşağıdakiler, yukarı
dakiler tarafından kendi çıkarları için sömürülmektedirler. Bu
düzen toplumu yüksek bir ekonomik düzeyde tutmayı başar
dığı halde adaletsiz bir düzendir, çünkü gücünü, acı çekme
yenler kadar değerli oldukları halde acı çekmeye mahkum
edilmiş insanlardan almaktadır. Böylece, ikinci tip mahkum
toplum düzeninin çürümüş olduğunu, değiştirilmesi gerekti
ğini savunur. Düzenin geçerliliğini kabul edip sömürüden pay
almayı reddeder. lkinci tip mahkum, siyasi mahkumdur.
Cezaevi ne yaparsa yapsın mahkumlar üzerinde başarı sağ
layamaz. 'Yasa dışı kapitalist' istenen şekilde davrandığı tak
dirde serbest bırakılacağını ve çalışmalarını eskisi gibi sürdü
rebileceğini bilir. Bu yüzden, uygulanan programa boyun eğ
mek ve yöneticilerin duymak istedikleri şeyleri söylemekte
50
Huey için kitap satışı, 1968.
51
caktır. Ama cezaevindeyken de kafası ve yüreği insanlıkla bir
liktedir onun, cezaevi sadece bedenini elinde tutabilir.
İnsanoğlunun güzelliği ve haysiyeti onu sadece fiziksel bir
varlık olmaktan kurtaran insanlık duygusundan, insanlığın
bir parçası olduğunun bilincine varmış olmasından ileri gelir.
Sömürü düzeni bu d'lyguyu baskı altında tutamaz. İnsanlar
bu duygunun güzelliğini fark edip baskıya ve sömürüye karşı
yürüdüklerinde çağımızın en değerli fikri gerçekleşmiş ola
caktır; insanlığın bütünü, bütünü meydana getiren parçalar
dan çok daha büyük olduğu için, fikirler daima insanlar ara
sında yaşamaya devam edecektir. Cezaevi amaçlarını gerçek
leştiremeyecektir, çünkü düşünceleri duvarlar, demir par
maklıklar, muhafızlarla baskı altına almak imkansızdır.
52
Başkaldıran Mahkumlar:
Folsom Mahkumlarının Manifestosu
53
lanmalarda mahkumlar, sorunun yalnızca aşırı derecede ka
labalık cezaevleri, kötü hayat şartları ve gardiyanların davra
nışlarının kabalığından ibaret olmadığı, asıl önemli olanın
adalet mekanizmasının temelinde yatan ırkçılık ve sınıfsal
eşitsizlik olduğunu belirtmişlerdir. Serbest bırakılma istekle
rinin yanında her zaman radikal bir bilinçlenmenin varlıgı
dikkati çekmektedir.
Mahkümların aylarca, hatta yıllarca hücreye kapatılmaları
kişisel direnişlere yol açar. Bunun yanında toplu olarak girişi
len hareketlere de rastlanmaktadır. 7 Ağustos 1970'de Marin
Eyalet Mahkemesi'nden üç zenci mahkumu kaçırmak üzere gi
rişilen hareket başarısızlıkla sonuçlandığı halde, mahkumlar
üzerinde büyük etki yapmıştır.
New York'ta Long lsland Cezaevi'nde çıkan isyan 1 Ekim
1970'den 6 Ekim 1970'e kadar süren şehir çapında bir direni
şe yol açmıştır. Bu direnişe isyan eden mahkumların gönder
dikleri temsilcilerle yaptığı anlaşmayı bozan Vali john Lind
say'ın emriyle hareket eden polis kuvvetlerinin bastırdıgı
2000'den fazla mahkum katılmıştı. Coplar, göz yaşartıcı bom
balar, tüfeklerle silahlanmış polisler Kew Gardens'daki Que
en's Cezaevi'ne ve Brooklyn Cezaevi'ne girdiler. Cezaevlerin
de kontrol sağlamayı başaran mahkumlar ele geçirildi ve ha
reket durduruldu.
Bir ay içinde Kalifomiya'daki Folsom, San Quentin, Sole
dad ve San Luis Obispo Cezaevi gibi çeşitli kuruluşlarda da
ayni tip ayaklanmalar görüldü. Kasım 1970'de Folsom'daki
2.400 mahkumun 2.lOO'ü çalışmayı bıraktı. Grevin ikinci gü
nü bütün mahkumlar hücreye kapatıldılar, arkasından yetki
liler mahkumların 'gece hareketi' dedikleri bir dizi şiddet ted
birine başvurdular. Mahkumlar merhametsizce dövüldükten
sonra bütün gece çıplak olarak açık havada bırakıldılar. Grev,
54
ikisi beyaz, biri zenci, biri de Chicano olan dört liderin başka
cezaevlerine sevk edilmeleriyle sona erdi. Yetkililer greve ön
ayak olduklan gerekçesiyle 52 mahkumu hücreye kapattılar.
Bu hücreler yerleri taş, küçük karanlık odalardır. Yerde tuva
let olarak kullanılan bir delik bulunur, kapı sadece dışardan
açılabilir. Hücrelerde yatak bulunmaz, hücredeki mahkuma
yalnızca ekmek ve su verilir.
Daha sonra, sözü geçen 52 mahkumu çalışmaya zorlamak
için her türlü çareye başvuruldu. Müdür çalışmayanların
tahliye edilmeyeceklerini ayrıca belirtti. Mahkumlar 3 1
maddelik bir istek listesi hazırlamışlardı. Bu istekler yetkili
ler tarafından dikkate alınmadı, fakat cezaevi dışında büyük
ilgi gördü. 6 Kasım'da San Francisco'da işçi, doktor, hukuk
çu ve mahkum temsilcilerin katıldığı bir basın toplantısı ya
pıldı ve temsilciler grevi desteklediklerini açıkladılar. Grevi
desteklediklerini bildiren kuruluşlar arasında San Francisco
barosu üyelerinin bir kısmı, devlet, eyalet ve belediye görev
lilerinden 1 . 695 kişi, lnsan Haklan Sağlık Komitesi, Sosyal
Hizmet Birliği'nin 535 ü yesi ve çok sayıda sendika temsilci
si bulunuyordu.
Basın mensupları bütün temsilcilerin greve katılanları des
teklediklerini fakat her birinin ayrı bir nokta özerinde durdu
ğunu bildirmişlerdir. Baro üyeleri, ye tkililerin grevi durdur
mak ve mahkumların örgütlenmelerini önlemek amacıyla ala
bilecekleri şiddet tedbirlerini engellemek için hukuki yollar
dan harekete geçilmesini öneriyordu. Birlik ayrıca, mahkum
ların isteklerini yerine getirmek üzere gerekli hukuki işlemle
re başlanmasını istiyordu.
"Eski mahkumların toplantıya katılmalarında kişisel du
rumlarının büyük etkisi vardır, çünkü onlar da ayrı sistem
içinde yaşamışlar, bunun zararlarını görmüşlerdir. "
55
"Saglık hizmetlerinde görevli olanlar mahkumlann içinde
yaşadıkları şartlara ve yetersiz sağlık tedbirlerine karşı çık
maktadırlar."
Folsom mahkumlarından birinin gönderdiği 4 Kasım ta
rihli mesajda, cezaevindeki genel havadan söz edilmekte ve
şöyle denmektedir: "Burada birkaç mahkum grevden söz et
tikleri ve bu konuda bazı bildiriler dağıttıkları için hücreye
kapatıldılar. Grev sürdükçe ve gerginlik arttıkça yetkililerin
baskıyı daha da artıracaklarını sanıyoruz. Amacımız soru
nun barışçı yollarla çözümlenmesidir. Cezaevinde bulunu
şumuzun bütün insanların haklarından yoksun bırakılma
mızı sagladıgını sanmıyoruz. Kanımızca, mahkumların için
de yaşadıkları şartlar uzun süredir ihmal edildi. Ülkedeki ce
zaevleri ve mahkumların karşılaştığı insanlık dışı davranış
larla ilgilenenleri bu konuda harekete geçmeye çağırıyoruz.
Hareketin dışarıdan idare edildiği şeklindeki suçlamalar gü
lünçtür, çünkü manifesto, içerdekiler tarafından dışardan
yardım sağlamak amacıyla hazırlanmıştır."
Aynı mesajda mahkum, müdürün, isteklerin kendisine
ulaştırılmadığı yolundaki iddialarını şüpheyle karşılamakta
dır. Söylediğine göre, bu istekler Ocak ayında müdüre ve ge
rekli Reformlar Servisi'ne gönderilmişti. Ayrıca cezaevi dışın
dan seçilen dört kişinin yetkililerle anlaşma� üzere seçildiği
belirtilmektedir. "Bu görev, onları saydığımız ve sevdiğimiz
için, dogru olanı yapacaklarından emin olduğumuz için, avu
kat Charles Garry, Kahverengi Bereliler'den Sal Candeleria,
Kara Panter Partisi'nden Huey P. Newton ve Cezaevi Reform
ları Konseyi'nden John lrving'e verilmişti."
Manifesto'nun tam metni aşağıya alınmıştır.
56
Folsom Mahkumlarının isteklerini
Bildiren Manifesto ve Baskıya Karşı
Birleşik Cephe Dokümanları
57
FOLSOM CEZAEVİ İNSANLAR ÜZERİNDE İNSANLIK DI
ŞI BASKILAR SAGLAMAKLA GÖREVLl BİR KURULUŞ OL
DUGU İÇİN, lSTEKLERİMlZl BELİRTEN BU MANlFESTOYU
YAYINLADIK:
1) Vasiler Heyeti'yle yaptığımız görüşmeler sırasında anaya
sal hukuki temsil haklanndan yararlanabilmeyi ve Vasiler He
yeti'nin, şahitler dinlenirken sanık avukatlannın dinlenmesini
reddetmesi gibi durumlara karşı korunmayı talep ediyoruz.
2) Sağlık görevlilerinin derhal değiştirilmesini istiyoruz.
Cezaevi revirleri personel ve araçlar bakımından tamamen
yetersizdir ve hastalar tam bir ilgisizlikle tedavi edilmekte
dirler. Sık sık yanlışlıklar yapılmakta, tecrübesiz personel ta
rafından hastalara hatalı tedavi metotları uygulanmaktadır.
Revirlerde bir ilk yardım bölümü bile yoktur, ayrıca pratis
yenler tarafından yapılan müdahalelerden sonra hastanın
iyileşene dek kalabileceği bir yer düşünülmemiştir. Ameli
yatlarda tamamen tecrübesiz mahkumların yardımına başvu
rulur. Ara sıra birkaç mahkumun birden yaralandığı olur. Bu
durumda hangisinin durumunun daha ciddi olduğuna rast
gele karar verilir. Bir keresinde, sırasını bekleyen mahkum
lardan biri müdahalenin gecikmesi sonucu ölmüştür. Bu, ha
yatı kurtarılabilecek bir insanın ölüme mahkum edilmesin
den başka bir şey değildir.
3) Ziyaret şartlarının düzenlenmesini ve mahkumların ai
lelerine bazı kolaylıklar sağlanmasını talep ediyoruz. Şartlar
bütün mahkumların aynı zamanda ziyaretçileriyle görüşmele
rine uygun değildir. Bu yüzden görüşme saatleri paylaşılmak
ta ve her mahkuma ayda iki saat düşmektedir. Görüşme oda
sına haftada beş gün nöbetçi konmasını ve bu şekilde herkese
hiç olmazsa ayda dört saatlik bir sürenin düşmesini istiyoruz.
Yöneticiler fazla nöbetçi bulunduramayacaklarını öne sürerek
58
bu isteği geri çevirmişlerdir. Bununla birlikte, son günlerde
çalışan mahkOmların başında bekleyen silahlı nöbetçilerin sa
yısı artırı lm ıştır. Bu gereksiz tedbir, vergi veren halkın parası
nı boşa harcamaktan başka bir şey değildir.
4) Hücrede tutulan mahkumlara, buraya gönderiliş sebep
lerini belirten ve cezaevi müdürünün imzasını taşıyan bir ve
sikanın gösterilmesini istiyoruz.
5) Süresiz hücrede tutulma olaylarına derhal son verilme
sini ve burada geçirilecek sürenin, mahkumun davranışlarının
düzelmesi ve koşulların değişmesine göre sınırlandırılmasını
istiyoruz.
6) Mahkumların siyasal inançlarına göre ayrılmalarına son
verilmesini istiyoruz. Hücrede tutulan mahkumların çoğu si
yasal sebeplerden ötürü burada bulunmaktadırlar ve diğer
mahkumlardan ay nlmalannın sebebi belirsizdir.
7) Mahkumları n siyasal dergiler, kitaplar ve diğer eğitici
dokümanlardan yararlanmalarının engellenmesine son veril
mesini istiyoruz.
8) Anayasal pasif direniş haklarından yararlanmak iste
yen mahkumların cezalandırılmalarına son verilmesini isti
yoruz. Kaliforniya eyaleti ceza kanununa göre, Folsom ve
San Quentin cezaevlerindeki mahkumlar çalışmaya zorlana
mazlar. Çünkü bu cezaevleri mahkumları barındırmak için
yapılmıştır ve kayıtlarda mahkumların cezaevinde yaşamak
üzere çalışmak zorunda olduklarını belirten hiçbir şey yok
tu r Mahkumların çoğu emeklerinin devletin kar sağlaması
.
59
sun bırakılırlar. Bu, cezaevinde çeşitli çatışmalara yol açan
sınıf ayrımının, sınıfsal düzenin sonucudur.
9) Mahkumlara göz yaşartıcı gazlar püskürtülmesine son
verilmesini istiyoruz. Bu tip davranışlar, 1968'de Soledad Ce
zaevi'nde Willie Powell'ın, 1970'de San Quentin'de Fred Bil
linglea'nın ölümlerine sebep olmuştur.
10) Süresiz hapis cezasının kaldırılmasını istiyoruz. Mah
kumlar suçları için uygun görülen asgari süreyi tamamladık
tan sonra Vasiler Heyeti'yle bir görüşme yapmak zorundadır
lar. Bu görüşme hakkı gerekli süreyi tamamlayan bütün mah
kumlara tanınmalı ve mahkumlar sebebini bilmeden ceza
evinde kalmaya devam etmekten kurtarılmalıdır. Müebbet ha
pis gereksiz ve merhametsiz bi_r cezadır. Müebbet hapis ceza
sı en fazla 10 yıl olarak sınırlandırılmalıdır. 10 yılda düzelme
yen bir mahkumun yeri cezaevi değil, akıl hastanesidir. Ceza
sürelerinin gelişigüzel ayarlanmasına yol açan 1 7 1 sayılı Vasi
ler Heyeti kararı da iptal edilmelidir.
1 1) Çeşitli sanayi kollarının mahkumlara iş vermelerine ve
mahkumların yürürlükteki işçi ücretleriyle günde sekiz saat
çalışmalarına izin verilmesini istiyoruz. Mahkumların çalış
ma koşulları ile diğer işçilerin çalışma koşulları aynı değildir.
Çalışma sırasında karşılaştıkları çelişkiler mahkumların dü
zelmelerini daha da güçleştirmektedir. Çalışma koşullarının
düzelmesi için cezaevlerine girmek isteyen sanayicilere gere
ken izin verilmelidir.
1 2) Mahkümların işçi sendikalarına üye olabilmelerini is
tiyoruz.
13) Mahkumlara ailelerini geçindirebilecek imkanlar sağ
lanmasını istiyoruz. Bugün mahkumların sosyal yardım fo
nundan aldıkları para, ailelerinin yiyecek ihtiyacını bile kar
şılamaktan uzaktır. Çalışan mahkumların kendilerini ve ai-
60
lelerini geçindirebilecek kadar kazanmaları gerektiğine ina
nıyoruz.
14) Mahkumlara ateş etmek gibi olağanüstü tedbirlere baş
vuran gardiyanlar hakkında hukuki işlem yapılması gerektiği
ne inanıyoruz.
15) Mahkum çalıştıran bütün sanayi dallarının, taban üc
retleri belirleyen kanunlara uymalarını istiyoruz.
1 6) Bütün devrimci mahkumlara ve savaş suçlularına Ce
zayir, Rusya, Küba, Latin Amerika, Kuzey Kore, Kuzey Viet
nam gibi Hür Dünya Devrimci Dayanışma Paktı'na dahil ülke
lere siyasi mülteci olarak sığınma hakkı verilmesini ve bu tür
mahkumlara Cenevre Kongresi kararlarına göre davranılması
nı, mülkiyet haklarına saygı gösterilmesini ve ellerine kelepçe
takılmamasını istiyoruz.
1 7) San Quentin ve diğer cezaevlerinde Amerika Birleşik
Devletleri anayasasına aykırı olarak yürütülen mahkemelerin
çalışmalarına son verilmesini istiyoruz.
18) Kaliforniya cezaevlerinde sürüp giden fiziksel baskıya
son verilmesini istiyoruz. Anayasaya göre, jüri üyeleri sanığın
vatandaşları ve eşitleri arasından seçilir. Buna göre jürinin di
ğer mahkumlardan kurulması gerekmektedir.
19) Reis Tijerina, Ahmed Evans, Bobby Seale, Chip Fitzge
rald, Los Siete, David Harris, Soledad Kardeşler gibi siyasi
mahkümlara diğer ülkelere iltica etme hakkı tanınmalıdır.
Çünkü bunların çevresinde oluşan kitle hareketleri tarafsız bir
şekilde yargılanmalarına engel olacak ve sanıklar hüküm giy
dikten sonra da gerici güçler tarafından cezaları süresince
ölüm tehdidi altında bulundurulacaklardır.
20) Temyiz mahkemesine başvurmak isteyen mahkümla
rı savunmak ve mahkümlarla yöneticiler arasmda bir bag
61
kurulmasını sağlamak üzere Kaliforniya Barosu'ndan üç avu
katın görevlendirilmesini istiyoruz.
21) Kaliforniya yasalarında belirtilen modern çalışma ko
şullarının mahkumlar için de geçerli olmasını istiyoruz.
22) Mahkumların iş kazalarına karşı sigorta edilmelerini
istiyoruz.
23) İsteyenlerin, Federal Cezaevleri türünden eğitim prog
ramlarına katılmalarını ve bu programların sonunda ilgili ör
gütün üyeliğine kabul edilmelerini istiyoruz.
24) Mahkumlara Yardım Fonu'nun yıllık hesapları gözden
geçirilirken mahkumlara da bu fonların ne şekilde kullanıldı
ğı yolunda bazı açıklamalar yapılmasını istiyoruz.
25) Vasiler Heyeti'nin vali tarafından atanmayıp halkoyuy
la seçilmesini istiyoruz. Bugünkü koşullar içinde, cezaların
çoğu süresizken heyet büyük bir gizlilikle ve açık bir eşitsiz
likle karar verirken, mahkumların kendilerini kapana kısılmış
hissetmeleri doğaldır.
26) Devlet ve cezaevi görevlilerinin Soledad Caucus rapo
runun birinci maddesine uymaları gerektiğinde ısrar ediyo
ruz. Şöyle ki:
"Devlet yürütme görevlilerinin bütün cezaevlerine bir grup
maaşlı görevli tayin etmesi gereklidir. Bu görevliler mahkum
lar, mahkumların aileleri, dostları ve avukatların görevliler
hakkındaki şikayetlerini inceleyecek ve değerlendirecektir. Bu
görevliler psikolog ve psikiyatrların katıldığı kuruluşlar, baro
lar ve ilgili diğer kuruluşlar tarafından seçilmelidir."
27) Cezaevi yetkililerinin manifestoda belirtilen istekler ve
ihtiyaçlara göre gerekli tedbirleri almalarını istiyoruz.
28) Kaliforniya Cezaevleri Sistemi tarafından Folsom'a zen
ci ve melez grupların ihtiyaçlarım gözden geçirmek üzere çe
şitli etnik gruplara mensup danışmanlar alınmasını istiyoruz.
62
29) Zenci ve melez gruplara mahkemelerde adaletsiz dav
ranılmasına son verilmesini istiyoruz.
63
Kaliforniya'da Uygulanan
Cezaların Niteliği
jessica Mitford
64
Dr. Kari Menninger Cezalandırma Suçu adlı kitabında sis
temi övmekte ve şunları söylemektedir: "Kaliforniya Cezae
vi Sistemi , mükemmel çalışma programları, eğitim çalışma
ları, sağlık teşkilatı, danışma kurulları ve diğer düzeltme yol- ·
65
gelmiş, işbölümü, fonksiyonel ayırım ve rol dağılımı esasları
na göre düzenlenen bir yapıya sahiptir."
Olayları yumuşatmaya yarayan yeni terimleri iyice öğren
dim: cezaevi - ıslah amacını güden sosyal hizmet, mahkum -
cezaevi sakini, gardiyan - düzeltme görevlisi, kilit altında bu
lundurma - alıştırma ve yol gösterme, hücre - uyum merkezi.
Cezaevi görevlileri mahkumların söylediklerine inanmamamı
öğütlediler, mahkumlarsa görevlilerin yalan söylediklerini
öne sürüyorlardı.
Bu kargaşalık içinde, ıslahhaneler, belediye, eyalet ve dev
let cezaevleri arasında insan yolunu nasıl bulabilirdi? Sorula
rımda ayrıntılara inmeye çalıştım, mahkumların modem ce
zaevlerinde, özellikle Kaliforniya'da erkek mahkumların bu
lunduğu devlet cezaevlerinde ne gibi haklara sahip oldukları
nı araştırdım.
Kalifomiya, suçlular için süresiz hapis cezası uygulamala
rının kabul edilmesinde önderlik etmişti. Bu uygulamaya gö
re, yasama organı tarafından, çeşitli suçlar için en kısa ve en
uzun mahkumiyet süreleri belirtilir (örneğin, dolandırıcılık,
ikinci dereceden bir suçtur ve cezası 1 yıl ile 1 O yıl arasında
değişir, h ırsızlığın cezası 5 yıldan müebbet hapse, uyuşturucu
madde satmanın cezası gene 5 yıldan müebbet hapse kadar
değişir) , yargıç suçluyu mahkum ederken kesin bir süre tayin
etmez, 'kanunda belirtilen süre için' demekle yetinir.
llk reform tasarıları hazırlanırken süresiz hapis cezası ıslah
anlayışının bir parçası olarak görülmüştü. Amaç, topluma ge
ri dönebilecek durumda olduklarını davranışlarıyla kanıtla
yan mahkumların kesin ceza süresinden daha kısa süre içinde
serbest bırakılmalarını sağlamaktı. Ceza süresinin saptanması
önyargılarla karar verebilecek bir duruşma yargıcından, insan
psikolojisi üzerinde uzmanlaşmış kişilere geçiyordu. Bu uz-
66
manlar suçtan çok suçluyla ilgilenecek, bütün koşulları dik
kate alacak ve 'çalışma, eğitim ve teknik öğrenim metotlar'ıy
la mahkumların ıslah olmalarına yardımcı olacaklardı.
Ama başka bir yönü daha vardı konunun; süresiz hapis ce
zası uygulaması, yöneticilerin elinde mahkumları kontrol al
tına almakta kullanılan bir silah haline gelmişti. Bir sosyolog
bana, "Yöneticiler ceza sisteminin kendilerine tanıdığı yetki
yi derhal fark etmişler ve buna dört elle sarılmışlardı," demiş
ti. Kırbaçtan çok daha güçlü bir silah bu. Mahkumlara hatır
latıp durduğu şey: "Uslu durursanız sizleri hemen serbest bı
rakırız. " Buna karşılık 'tehlikeli' suçluların, hayatlarının so
nuna kadar cezaevlerinde tutulmaları mümkündür. Ama
kimdir 'tehlikeli' suçluyu diğerlerinden ayıracak olan? Bu te
rim, radikal mahkumları, çeşitli etnik grupların liderlerini ve
cezaevinde huzursuzluk yaratanları içine almaktadır. Belli bir
mahkuma kişisel düşmanlığı olan gardiyandan Vasiler Heye
ti üyelerine kadar bütün görevliler, süresiz hapis cezası uygu
lamalarından yararlanarak mahkümlar üzerinde sınırsız bir
kontrol sağlamışlardır.
Süresiz hapis cezası, ıslah olduğuna inanılan mahkumun
cezasını erken tamamlamasına yol açtığı gibi, cezaevinde se
vilmeyen mahkumların yargıcın tayin edebileceği süreden çok
daha fazla cezaevinde kalmalarını da sağlayabilir; 19. yüzyıl
ceza uzmanlarının eserlerinde sık sık, yargıçların çok hafif ce
zalar verdiklerinden, suçlunun kısa bir süre sonra tekrar top
luma iade edildiğinden yakınılır. Süresiz hapis cezası sistemi
kamuoyunu her açıdan memnun edebilecek niteliktedir: Ceza
sisteminin mahkumlara olabileceği kadar iyi davrandığını, on
ların bir an önce topluma iadesini sağlamaya çalıştığını belir
tirken, bir yandan da, yalnızca 'güvenilebilir durumda olan
lar'ın topluma dönmelerine izin verileceğini eklemektedir.
67
Kaliforniya'da erkek suçluların mahkum edilmeleri ve res
mi bir görüşmeden sonra serbest bırakılmaları, dokuz üyeden
meydana gelen Vasiler Heyeti'ne bırakılmıştır; iddialara göre,
heyet her alanda yetenekli, başarılı ve liderlik vasıflarına sahip
kişilerden seçilir. Üyeleri vali, dört yıllık bir süre için seçer.
Bugün görevli olan heyetin yapısı iddialara pek uygun değil
dir. Emekli bir dişçinin dışında bütün üyeler ceza sistemi ve
adalet mekanizması içinden seçilmiş üyelerden meydana gel
miştir: eski polisler, savcılar, F.B.I. personeli ve cezaevi görev
lileri gibi. Bu heyet, Kaliforniya Devlet Cezaevleri'ndeki mah
kumların kaderi üzerinde, cezaevinde ve cezaevinden çıktık
tan sonra sınırsız yetkilere sahiptir.
Süresiz hapis cezası maskesi altında, Kaliforniya cezaev
lerinde serbest bırakılmadan önce geçirilen ortalama süre 36
aya çıkarılmıştır, bu süre ülkede ve büyük bir ihtimalle dün
yada karşılaştığımız en uzun süredir. lstisnasız olarak süre
siz mahkum edilen suçlular her zaman, ceza süreleri yargıç
tarafından saptanan suçlulardan daha uzun süre cezaevinde
kalmışlardır.
Karşılaştığım eski mahkumlara Kaliforniya cezaevlerindeki
mahkumların en büyük dertlerinin ne olduğunu sordum. He
men hemen hepsi bu konuda aynı şeyleri düşünüyordu. Ceza
evindeki kötü yaşama koşullarına fazla önem vermemeleri ol
dukça şaşırtıcıydı. Yemeklerin genellikle berbat olduğunu
söylediler. Sağlık tedbirlerinin yetersizlikleri bazen cinayet
olarak tanımlanabilecek hale gelmekteydi. 'Islah amacını gü
den sosyal hizmetler'in ortak özellikleri aşırı kalabalık oluşla
rıydı; bu durum homoseksüel saldırganlıklara, kavgalara ve
koşulların zorlaşmasına yol açıyordu. Eğitim programları üze
rine söylenenler tamamen gerçekdışıdır. San Quentin'de
3 . . 500 mahkum için, 350 kişilik programlar hazırlanmıştır.
68
Bunlara katılabilmek için 18 ay ya da daha uzun bir süre bek
lemek gerekm ekte dir Koşulların en elverişli olduğu yerlerde
.
69
çalıştıklarını söylüyorlar, gerçekteyse mahkumların kendileri
ne saygılarını yitirmeleri için gerekli bütün alçaltıcı davranış
larla karşılaştıklarını biliyoruz. "
B u birbirleriyle çelişen amaçların toplamından modern
cezaevi hayatı ortaya çıkmıştır. Sosyologların çoğuna göre,
Dr. Kari Menninger'in öve öve göklere çıkardığı 'teşhis, de
ğerlendirme, tedavi ve sınıflandırma bileşimi', modern ce
zaevi yaşantısının 'Catch-22'si, john lrwing'in Felon'da söz
ettiği gibi, "Cezaevi kuralları yönetimin gerektirdiği durum
ların ve cezalandırma işleminin toptan tedavi olarak gösteril
diği kocaman bir aldatmaca" dan başka bir şey değildir. Kali
forniya Yasama Kurulu tarafından hazırlanan raporlara göre,
mahkumların çoğu tedavi iddialarını 'düzmece' olarak nite
lemektedirler: Mahkumların yüzde 70'i, "Tedavinin bir oyun
olduğuna inanıyor musunuz?" sorusuna, "Evet," diye cevap
vermişlerdir.
Buna rağmen, oyuna katılmayı reddetmek çoğu zaman
tehlikeli bir durum olabilir. Boyun eğmeyen mahkumlar 'is
yankar', 'saldırgan' yada 'kötü niyetli' olarak tanımlanmakta
ve sınıflandırma komitesi tarafından, cezalandırmak amacıy
la değil de tedavinin akla uygun bir gerekliliği olarak, azami
ceza süresi boyunca cezaevinde kalmaya mahkum edilmek
tedirler. Eğer bu 'isyankarlık' devam ederse, yetkililer mah
kumun işlediği suçun gerektirdiği cezanın iki mislini çek
mesine karar verebilirler. Bu durumda yasama kurulunun
bildirdiği gibi, 'mahkumların çoğunun nasıl hareket etmele
ri gerektiğini ve yetkililere drıyurmak istediklerini söyleme
yi iyice bilmeleri' doğaldır.
Eski bir mahkum kendisine uygulanan programın 'gaddar
ca' olduğunu söylemişti. Bütün psikolojik tedbirlerin amacı
mahkumu 'hasta' olduğuna inandırmaktır, hasta oluşuysa ki-
70
şiliğinin bütünüyle yadsınmasına yol açar. Tanıdığım mah
kumlardan çoğu, kötü denilmeyi, deli denilmeye yeğ tutmak
tadırlar. Bunlar toplumun kendilerini cezalandırmaya hakkı
olabileceğini, ama onları kendi bozuk düzenine göre şekillen
dirmeye kalkışamayacağını öne sürüyorlardı.
Psikiyatri ile hukuk arasındaki ilişkiler konusunda uz
manlaşmış olan Thomas S. Szasz, "Psikiyatrinin hukuki ve
sosyal uygulamalarının çoğu, psikiyatrik liberalizm olarak
adlandırılmalarına rağmen, birer baskı aracından başka bir
şey değildir," demektedir. "Bugün önemli bir keşif olarak ka
bul edilen, suçlunun tedaviye muhtaç olan bir hasta olduğu
tezi tamamen yanlıştır. Bu tez, bugün önce mahkumun so
rumlulukları ve hakları olan bir birey olduğunun yadsınma
sında, sonra da tedavi adı verilen aşağılatıcı bir cezaya çarp
tırılmasında kullanılmaktadır. "
Kaliforniya Ü niversitesi'nde hukuk profesörü olan Caleb
Foote'un özetlediği gibi, "Amaç olarak tedavinin gösterilmesi,
sadece cezalandırmaktan dolayı vicdan azabı çekebilecek iyi
niyetlileri memnun etmekte ve idarecilerin mahkumları daha
kolay yönetmelerine yardım etmektedir."
Yukarıdakilere göre, mahkumlara verilen cezalar da iyi ni
yetle verilmektedir. Kaliforniya Cezaevi Sistemi'nin açıklama
larına göre amaç, bireylerin cezalandırılmasından öteye git
mek, düzeltme gayretiyle insanca yaşama şartları sağlamaktır.
Cezaevi müdürü Ray Procunier, bana bireylere insanca dav
ranmaya çalıştıklarını söyledi: Mahkumlar güç durumda olan
kişilerdir, onları kurtarmak için ne yapabiliriz? "Biz, insanla
rın seçme yapmayı öğrenebilecekleri, gelişebilecekleri bir or-
·
71
man zaman cezaevlerinde çalışan profesörler gibi) daha açık
bir şekilde ortaya konulmaktadır. Bunlar kendilerine verilen
talimatın vahşi hayvanların bulunduğu bir kafese girecek biri
ne verilebilecek talimatı andırdığını söylemişlerdir. "Emniyet
tedbirlerine dikkat etmeyi unutmayın", "Devamlı uyanık
olun," "Her zaman doğru davranışlarda bulunmalarını bekle
diğinizi belli edin!", "Ani bir saldırıya karşı tetikte bulunun,
silahlı olabilirler", "Kendinize güvendiğinizi hissettirin onla
ra; tam bir lider olmanız ve üstünlüğünüzü belli etmeniz ge
reklidir", "Mahkumlarla dostluk kurmayın. Bu lŞlNlZl KAY
BETMENlZE YOL AÇABlllR! " (Esas metinde altı çizilmiş).
Cezaevi yöneticilerinin disiplin konusundaki görüşmeleri
yönetmelikte 'mahkumlarda kendine güven, kendini kontrol
edebilme, kendine saygı ve disiplin duygularının geliştirilme
si' ve 'özgür bir toplumda kabul edilmiş kişisel ve toplu yaşa
ma kurallarına uyma yetenegi ve arzusunun aşılanması' şek
linde belirtilmiştir. Yönetmelik, disiplinin 'davranışlarda iste
nen değişikliği sağlayacak şekilde ve insan değerlerini sarsma
dan kurulacağı'ndan söz etmektedir.
Bu amaçların temini için müdür ve iki görevliden meyda
na gelen üç kişilik bir komite görevlendirilmiştir. Kurallara
karşı gelen mahkum bu komitenin karşısına çıkar. Mahku
mun dinlenmesi normal olarak iki dakikadan on dakikaya ka
dar sürebilir. Mahkuma kendisini suçlayanla yüzleştirilmek,
şahit çağırmak ya da avukatının dinlen'mesini istemek hakkı
tanınmamıştır.
Bu şartlar altında suçun sabit görülmesi kaçınılmazdır. Ka
liforniya Cezaevi Sistemi'nden yeni ayrılmış birine, "Disiplin
komitesinin kurallara karşı geldiği söylenen mahkumun, suç
suzluğuna karar verdiği durumlar olabilir mi?" diye sordum.
Cevabı, "Olamaz, çünkü bu bir mahkumun söylediklerine
72
inanıp, bir gardiyanı haksız bulmak demektir. Mahkumun
suçsuz olduğuna gerçekten inansalar bile suçlu olduğuna da
ir karar alıp bir ihtar verirler," oldu. Disiplin komitesinin ver
diği cezalar bazı hakların (mektuplaşmak, ziyaretçi kabul et
mek gibi) kısıtlanmasından 'Uyum Merkezi'nde' (önceleri bu
na hücre denirdi, San Francisco Examiner'ın muhabirlerinden
birine göre 'insanlar için yapılmış bir hayvanat bahçesi' gibi
dir) 29 gün kalmaya kadar değişebilir.
Ceza bununla da kalmaz. Suç mahkumun siciline geçer
ve bu onun cezaevinde suçunun gerektirdiğinden fazla kal
masına yol açabilir.
Disiplin Kurulu sadece kurallara karşı gelme durumuyla
değil hırsızlık, yaralama, cinayet gibi suçlarla da ilgilenir. Bu
suçların bölgesel mahkemelere bildirilmeleri gerektiği halde
çoğu zaman bu yapılamaz. Sanık halen cezaevinde bulunmak
tadır. Süresiz hapis cezası uygulandığı için Vasiler Heyeti ra
hatça mahkumun azami cezaya çarptırılmasına karar verebilir.
Peki, eğer mahkum suçsuz olduğunu öne sürer ve davaya,
şahitler dinlenerek, bölgesel mahkemelerde bakılmasını ister
se ne olur? Bu konuyu San Ouentin Cezaevi müdür yardımcı
sı james Park ve Ray Procunier'le tartıştık.
Mr. Park, "Mahkumun davaya bölgesel mahkemelerde ba
kılmasını istemek hakkı yoktur," dedi. "Yöneticiler onun suç
lu ya da suçsuz olduğuna karar verirler."
"Peki, şahit dinlenmediğine ve delil gösterilmediğine gö
re, yöneticiler mahkumun suçlu olduğundan nasıl emin ola
bilirler?"
Bunun üzerine Mr. Park, daha önce de bu tip sorularla kar
şılaşmış olduğunu gösteren yorgun bir tavırla, "Basit bu," de
di. "Meseleyi diğer mahkumlara sorarız. Eğer güvenilir mah
kumlar lehte şahitlik etmezlerse suç sabitleşir. Bu tip olayların
73
bölgesel mahkemelere götürülmesi işleri çok zorlaştırır. Sizin
anlayamayacağınız bazı idari işler söz konusudur burada."
Mr. Procunier ise, "Biz gruplar içindeki gruplarla uğraşırız.
Bir mahkumun cezalandırılması konusunda karar almak zo
runda kaldığımız olur. Birisi bıçaklanmıştır, ispatlamak im
kansız olsa bile biz biliriz kimin bıçakladığını. Böyle şeyler
küçük topluluklar içinde açıkça görülebilir, işleri uzatmak is
temediğimizden mahkemeye başvurmayız,'' dedi.
Mahkumun hayatındaki en önemli olay Vasiler Heyeti'nin
karşısına çıkışıdır. Vesayetle serbest bırakılmasına da, ceza
süresinin uzatılmasına da bu heyet karar verecektir. Eğer ce
zası beş yıldan müebbet hapse kadar değişiyorsa 20 ay, yani
minimum cezasının üçte biri kadar bir süre sonra vesayetle
serbest bırakılabilir. Vasiler Heyeti'nin karşısına ilk olarak 18
ay sonra çıkar, ondan sonra da her yıl, ceza süresi tam olarak
kararlaştırıp serbest bırakılma tarihi belli olana kadar her yıl
heyetle görüşür.
Vasiler Heyeti ceza süresini kesin olarak kararlaştırmak zo
runda değildir, çoğu zaman da mahkumun, serbest bırakılma
sına karar verilene kadar bu süre belirtilmez. Bu şekilde ceza
süresini bilmeyen mahkumu devamlı kontrol altında tutar.
Vasiler Heyeti cezaevi görevlilerinden mahkumun davra
nışları hakkında bilgi alarak karar verir. Görevlilerin taraf tut
malarını önlemek amacıyla heyete herhangi bir öneride bu
lunmalarına izin verilmez . Gene de mahkumun davranışları
görevliler tarafından bildirildiği için taraf tutmanın önlenme
si imkansızdır.
Heyetin kararlarını hangi kriterlere göre alacağını belirten
yazılı bir yönetmelik yoktur. Mahkum neden serbest bırakıl
madığını bilemez. Görüşme zapta geçirilmez ve mahkumun
ailesi, avukatı ve basın mensupları görüşmede bulunamazlar.
74
Disiplin Kurulu'na göre Vasiler Heyeti'nin mahkumları da
ha dikkatle dinlediği iddia edilmektedir. Ortalama olarak bir
mahkuma ayrılan zaman 1 7 dakikadan biraz azdır. Fakat he
yetin bütün üyelerinin belli bir mahkumun durumunu incele
diği söylenemez, üyelerin bir kısmı mahkumu dinlerken di
ğerleri başka bir mahkumun dosyasını incelerler.
Bir iki defa görüşmeye çağrılmış bir mahkumun bu konu
daki izlenimlerini öğrenmeğe çalıştım. Görüşmenin acımasız
ve anlayışsız bir hava içinde geçtiğini söyledi: " l 7 dakika ma
tematik ortalama olabilir, ama benimkiler 5 ya da 7 dakikadan
fazla sürmedi."
Karar büyük ölçüde yetkililerin mahkum hakkında bütün
bildiklerini, ya da bildiklerini sandıkları şeyleri kapsayan dos
yalara bakılarak verilir. Gardiyanlar dosyaları inceleyebilirler,
mahkumlar ve avukatlarsa dosyaları göremezler. Buna sebep
olarak, dosyaların 'gizli psikiyatrik dokümanlar' kapsadığı
gösterilmektedir.
Buysa hastanın yararına olması gereken ve ona bazı haklar
veren bir hasta-doktor ilişkisine benzemektedir. Gerçekte
hastaya ve avukatına en ufak bir hak bile verilmemektedir,
bütün haklar polisin ve F.B.l.'nındır.
Vasiler Heyeti üyeleri prensip olarak her yıl değişir, böyle
ce mahkum her yıl değişik yapıda bir grubun karşısına çıkmış
olur. Düzelip düzelmediği konusunda başvurulacak kriterler
de üyelere göre değişir. Üye A. dindar olabilir ve mahkuma
her yıl kiliseye gitmesini öğütleyebilir. Buna karşılık, bir yıl
sonra karşılaştığı üye Y. aklını alkolizme takmıştır ve mahku
ma içkiye karşı olan bir derneğe girmesini, serbest bırakılma
tarihinin bundan sonra görüşüleceğini söyler. Ve mahkum bu
şekilde cezasını çekmeye devam eder. Heyete bütün bunların
adaletsiz olduğunu söylediği takdirde serbest bırakılması da-
75
ha da uzayabilir. Tamamen karanlıktadır mahkum, kararın
neye göre verileceğini bilemez. Sonunda isyankar ve saldırgan
olması olağan degil mi bu durumda?
Yönetmelik, mahkumun işlediği suçun Vasiler Heyeti'nin
k(\raımı etkileyen unsurlardan sadece bir tanesi olduğunu be
lirtir. Diğer unsurları, mahkumun daha önce tutuklandığı fa
kat mahkemeye verilmediği ya da mahkemeye verilip de bera
at ettiği suçlar meydana getirir. Böylece Vasiler Heyeti polis
ten ve savcılardan aldığı bilgilere dayanarak sabit görülmemiş
bu suçlara göre mahkumun ceza süresini kararlaştırır.
Kaçınılmaz olarak, siyasal bir kuruluş olan Vasiler Heyeti
suçlara karşı zaman zaman değişen siyasal tavırlardan etkile
nir. Aynca heyet, gazetelerin belli bir suçla ne dereceye kadar
ilgilendiklerini, olayın basına ne şekilde yansıdığını da göz
önüne alır. Görüşmesi silahlı bir banka soygunuyla ilgili ha
berlerin gazetelerin birinci sayfalarını kapladığı günlere rast
lamış şanssız bir banka soyguncusunun yıldırımları üzerine
çekmesi kaçınılmazdır. Banka s oygu nu nun haftanın suçu ha
line gelmesi, mahkumun kendi suçuna göre değil de başlıkla
ra göre cezalandırılması ve serbest bırakı lmamasına karar ve
rilmesine yol açar.
Burada Kaliforniya Cezaevi Sistemi'nin mahkumların gün
lük hayatlarını etkileyen çalışma şeklini kısaca açıklamaya
gayret ettim. Bundan yetkililerin psikoloj ik baskısı ve Vasiler
Heyeti'nin çalışmalarının mahkumların karşılatığı tek baskı
aracı oldu ğu sonucu çıkarılmamalıdır. Arkaplanda fiziki bas
kı tehdidi her an hazırdır. Geçen yıl gazetelerde bunun birçok
örneğini gördük. San Quentin'de zenci bir mahkuma ölünce
ye kadar göz yaşartıcı gaz verildi, Vacacille'de psikiyatristler
tarafından isyankar mahkumlara boğucu bir gaz verildi, Sol e
dad'da beyaz bir gardiyan silahsız üç zenci mahkumu vurdu.
76
Bunlar sadece duyduklarımız. Avukatlar ve mahkumlar diğer
olayların duyulması için gayret etmektedirler, fakat bunların
büyük bir kısmı mahkumlar yetkililerden korktukları için
açıklanamamakta ve gizli kalmaktadır.
77
Kaliforniya eyalet yasama organının aldığı son kararlar,
Vasiler Heyeti'nin çalışmalarını kısıtlayıcı ve denetleyici bir
nitelik taşımaktadır.
Bütün bunlar mahkemelerin cezaevi yönetimiyle ilgili me
selelere karışmamak, yöneticileri kararlarında serbest bırak
mak gibi prensiplerinin değişmeye başladığını göstermektedir.
Önceleri mahkemeler genellikle cezaevlerinde yer alan olayla
ra karışmayı idari açıdan sakıncalı bulurlardı. Cezaevleri iyi ni
yetle kurulduklarına ve idarecilerin suçluyu topluma kazandır
ma konusunda uzmanlaşmış olduklarına göre, mahkemelerin
onların işlerine karışması uygun olmazdı. Bu şekilde, mah
kümla ilgili son karar görevli gardiyana kalmaktadır. Bu da
mahküma, 'kapılar ardından kapandıktan sora kanun filan kal
maz, hakların yoktur artık' demekten başka bir şey değildir.
Son yıllarda cezaevi görevlilerinin yetkilerini kısıtlayan ba
zı kanunlar yürürlüğe girdi, bu konuya yönelik yayınları çe
şitli yazılardan izlemek de mümkündür. Mahkemeler sürekli
olarak avukatların ve karşılaştıkları -davranışları yazan mah
kumların hücumuna uğramaktadır. Aslında mahkumların bu
tip yazıları yayınlamaları yetkililerin işine gelmektedir. llk
olarak, bu yazılar mahkumu bir süre için rahatlatmakta, sa
kinleştirmektedir; ikincisi, yetkililer bu yolla durumdan hoş
nut olmayanları öğrenmekte ve bunları yola getirmek için ted
bir almaktadırlar. Yayınlanan yazıların pek azı başarılı olmuş
tur. Bununla beraber, bunların sayısının günden güne artışı
mahkemeleri etkilemektedir.
Ayrıca mahkumlar için başka bir umut kapısı açılmaktadır.
Son zamanlarda Wall Street firmalarından gelen 15 bin dolar
lık çekici iş tekliflerini ve ileride kazanılabilecek milyonları
teperek mahkumların savunmalarını üzerlerine alan avukatla
rın sayısı fark edilir şekilde artmıştır.
78
Avukatın işi onu her gün suçlular, 'isyankarlar', kanuna
karşı gelenlerle bir araya getirmektedir. Yöneticilerin yetkile
rinin kısıtlanmasını ve mahkemelerin mahkumların haklarıy
la daha yakından ilgilenmelerini sağlamayı başaran hukukçu
lar, şimdi mahkümların ve idarecilerin despotça davranışlarıy
la ezilen bütün grupların çıkarlarını savunmaya hazırdırlar.
Bu avukatlardan biri bana, "Cezaevi sisteminin temelini
hukuk yönünden eleştirmeliyiz," dedi. "Esas mesele idarecile
rin yetkilerinin yeniden gözden geçirilmesidir. Vasiler Heye
ti'ni meydana getirenlerin yapısı o kadar önemli değildir; he
yetin iyi niyetli insanlardan meydana gelmiş olması, mahkü
mun daha iyi bir durumda olmasını garantilemez. Her şeyden
önce mahkümların sahip oldukları hakların cezaevi sınırlarıy
la kısıtlanması önlenmelidir. Bu elde edilinceye kadar yasama
organı bile bize yardımcı olamaz. Yarın mahkümlara her hak
kı tanıyan bir kanun çıksa bile, mahkemeler cezaevlerinin ida
ri işlerine karışmayı reddettikleri sürece mahkümun hiçbir
hakkı yok demektir, kanun yoluyla hakkını arayamaz."
Mahkemeler cezaevlerinde olup bitenleri öğrendikleri za
man şaşıp kalmaktadırlar. 1966'da bölgesel mahkemelerden
biri ilk defa devlet cezaevlerinden birini denetlemek üzere Ka
lifomiya'nın Soledad Cezaevi'ndeki hücreleri (yönetmeliğe
göre 'mesele çıkaran mahkümlar için kullanılan özel bir ted
bir') gezmiştir. Mahkeme yetkililerin 'insanı serseme çeviren
olaylara göz yumarak en basit insanlık kurallarını bile bir ke
nara ittikleri'ni belirtmiş ve onlardan 'en ilkel insan topluluk
larında bile geçerli olan bazı kurallara uymalan'nı istemişler
dir. Buna rağmen, 1970'de zenci milletvekillerinden meydana
gelmiş bir grup, aynı hücrelerde zenci mahkümların insanlık
dışı davranışlarla karşılaştıklarını tespit etti. Milletvekilleri,
"Eğer raporlarda gördüklerimizin binde biri bile doğruysa,
79
bütün yöneticilerin alçak, vicdansız ve tehlikeli insanlar olma
sı lazım," demişlerdir.
Gene 1970'de bazı mahkemeler cezaevlerinde olup biten
lerle ilgilenmeye başlayacaklarını gösteren bazı kararlar aldı
lar. Bu konuda aşağıdaki iki örneği gösterebiliriz:
Arkansas mahkumlarının giriştikleri toplu bir eylemle il
gili olarak bölgesel mahkeme, koşulların bu derece kötü ol
duğu bir kuruluşta bulunmanın verilebilecek bütün cezalara
bedel olduğunu belirtmiş, yetkililerden 'bu insanlık dışı ko
şulların düzeltilmesi için derhal tedbir almaları'nı istemiştir.
"insanların, haysiyetlerini bir tarafa bıraksak bile, hayatları
ve saglıkları tehlikededir. Alınacak tedbirler kesin, uygula
malar kararlı olmalıdır."
Cezaevi sisteminin Kalifomiya'dan sonra en insanca ve en
açık fikirli sistem oldugu söylenen New York'ta bölgesel bir
mahkeme, ülkedeki bütün cezaevlerinde uygulanan yöntem
leri sarsabilecek bazı sonuçlara varmıştır. "Cezaevine giren
mahkO.m bütün haklarını da birlikte götürür. Cezaya çarptırıl
ması onun haklarını kaybetmesi anlamına gelmez." Mahkum
ların cezaevlerinde karşılaştıkları insanlık dışı davranışları işa
ret eden mahkeme, davacı olan mahkumlara 13.020 dolarlık
bir tazminat verilmesine karar vermiştir.
Büyük ölçüde mahkumların kendi gayretlerinin sonucu,
cezaevleri sorunu kamuoyunu ilgilendiren bir numaralı konu
haline gelmiştir. Güneyden kuzeye bütün ülkeye yayılan zen
ci ayaklanmaları ve bunun bir uzantısı olarak cezaevlerinde
çıkan olaylar, kamuoyunu, yasama organını ve mahkemeleri
zenci sorununa, zencilerin yıllardır ihmal edilmiş dünyalarına
eğilmeye zorlamaktadır.
ilk olarak cezaevindeki zenci Müslümanlar bazı karışıklık
lara yol açtılar, idareciler tarafından baş belası olarak görül-
80
melerine rağmen, mahkeme onlann cezaevinde istedikleri gi
bi ıbadet edebileceklerine karar verdi. Şimdi yetkililer o gün
lere adeta özlemle bakmaktadırlar. Mr. Park bana Müslüman
lann, özellikle Panter gruplarıyla karşılaştırıldıklarında, tutar
lı bir etkileri olduğundan söz etti.
Hem mahkümlar hem de idareciler geleneksel mahküm şi
kayetlerinin nitelik değiştirmekte olduğu konusunda anlaş
maktadırlar. Sebep olarak şunlar gösterilebilir:
1) Radikal ve devrimci fikirler cezaevlerine sızmaktadır,
idarecilerin azami dikkatine rağmen mahkümlar Che Gueve
ra'nın, Frantz Fanon'un ve Mao Tse-tung'un eserlerini ele ge
çirmektedirler. (Aynı zamanda yayıncılar da mahkümlann
yazdıklarıyla ilgilenmektedirler. Soul on Ice, Soledad Brother,
An Eye for an Eye gibi eserlerin gördüğü ilgiden sonra, bütün
edebiyatçılar mahkümların edebiyat dalındaki başanlarından
söz eder olmuşlardır.)
2) Cezaevleri şimdi yeni tip bir suçluyu barındırmaktadır
lar: düzene başkaldıran, uyuşturucu maddeler kullanan zenci
ya da melez militan. Gardiyanlar tarafından birleşmeyi önle
mek amacıyla ustalıkla kullanılan ırk uyuşmazlıkları artık es
kisi kadar etkili değildir. 1970'de Soledad'da, San Quentin'de
ve Folsom'daki isyanlarda ilk defa renk ayrılığının tamamen
bir kenara atıldığını gördük: Zenciler, melezler ve beyazlar is
teklerini kabul ettirmek için bir arada direndiler. Bu mahküm
larla dışarıdaki devrimciler arasında gittikçe büyüyen bir ya
kınhk göze çarpmaktadır.
3) Eskiden mahkumlar başlarına gelenlerin alınyazıları ol
duğuna inanır, başka suçlu aramazlardı. Şimdi bunun doğru
luğuna eskisi gibi inanmıyorlar. Kayıtlar gözden geçirildiğin
de cezaevlerinin bir zamanlar yoksullar, lrlandalılar ve ltal-
81
yanlarla, günümüzdeyse yoksullar, zenciler ve melezlerle do
lu olduğu görülür.
4) Mahkümlar, gün geçtikçe bütün adalet mekanizmasını
ve cezaevleri sistemini sınıfsal ve ırkçı baskı araçları olarak
görmeye başlamışlardır. Olay polisle başlar: Araba çalan iyi ai
le çocugu sırtı sıvazlanarak ailesine iade edilir. Kenar mahal
leden gelen çocuk aynı suçu işlediği zaman kendini cezaevin
de bulur. Artık ya boğun eğecek, ya da hakkını aramaya kal
karak başına açacağı dertlere katlanacaktır. Baş kaldıran, razı
olmayan, adalet isteyen birey ömrü boyunca cezaevinde kala
bilir. "Ne zaman tedavi olmuş sayılır bir suçlu?" dedi mah
kumlardan biri. "Genel kanı, başını yeterince eğdiği, çalışkan
ve sessiz göründüğü, idarecilerin orta sınıf ahlakına karşı çık
madığı zaman serbest kalabileceğidir."
Cezaevi ve mahkeme yetkililerine gönderdiği bir yazıda
San Quentin müdür yardımcısı, 1968 San Quentin Cezaevi
ayaklanmalarında gördüğü 'yeni bir başkaldırma tarzı'ndan
söz etmektedir. "Mahkümların geleneksel sızlanmaları, her
zamanki yiyeceklerden şikayet etmelerinden çok değişik bir
şekilde, kanunlara ve yönetmeliklere, idarecilere, mahkümla
ra tanınan haklara, süresiz hapis cezasına ve buna benzer ku
ruluşlara yöneltilen iyi planlanmış ve düzenlenmiş protestolar
şekline dönüşmüştür. Genç rnahkürnların çogu devrimci fi
kirler taşımaktadır. Bu yüzden, idarecilerin bu tür devrimci
yayınları okumaları, ayaklanmaları yöneten liderleri daha ko
lay anlamalarını sağlayabilir."
Sonuç: Dışarıdaki cereyanların cezaevine sızması büyük
bir tehlike arz etmektedir. Bunların kontrolü ve mahkümları
etkilemelerinin önlenmesi büyük önem taşımaktadır.
Benim çıkardığım sonuçsa, cezaevleriyle dış dünya arasın
daki bağlantıların mümkün olduğu kadar çabuk sağlanması-
82
dır. Cezaevleri, geleneksel olarak, gizli yerlerdir; kamuoyun
dan ve mahkemelerden kesinlikle aynlmışlardır, ilgililerin is
tediklerini görmelerine hiçbir zaman izin verilmez. Vasiler
Heyeti'nin bir mahkumla yapugı görüşmeye katılmak istendi
ği zaman 'yabancı birinin varlığı mahkumu rahatsız edecektir'
gerekçesiyle buna izin verilmez. Soledad cezaevi müdürü bu
nun benim açımdan "pek akıllıca bir davranış olmayacagı"nı
söyledi. Bana, ziyaretlerimde bir sakınca görülmeyen diger va
tandaşlar gibi Soledad Cezaevi'ni dolaşma izni verildiği dogru
dur, fakat daha sonra yönetmeliği okuyunca bunun hiçbir şey
ifade etmediğini anladım. Yönetmelikte mahkumların ziyaret
çilerin dikkatini çekmelerinin ya da onlarla konuşmalarının
yasak olduğu yazılıydı. Yani mahkumlar, iyi çocuklar gibi, gö
rülebilen ama işitilmeyen varlıklardır.
Bence atacagımız ilk adım, bu kapalı kapıların ardını gör
mek olmalıdır. Açılacak kapılar mahkemelerin, kanun koyu
cuların, kamuoyunun, düzeni değiştirmek için uğraşan dev
rimcilerin ve en büyük sorumluluğu taşıyan gücün, halkın
geçebilecegi kadar geniş olmalıdır.
83
4
87
Sözü geçen davaların çoğu siyasal savunma kampanyaları
aracılığıyla halka duyurulmuştur. Aynı tip başka olaylar da bu
şekilde açıklanmış bulunuyor, gene de birçok siyasi mahku
mun davaları tamamen karanlıkta kalmış durumdadır.
Tipik durumları ayırmak için birtakım çabalarda bulunul
du. Seçtiğimiz davaların hepsi cezaevinde bulunan ya da tu
tuklu olan kişilerle ilgilidir. Soledad Kardeşler, Ruchell Mage
e, Ericka Huggins, Bobby Seale gibi, bu kitapta adı geçen siya
si mahkumları seçtiğimiz davaların dışında bıraktık.
Burada zencilerden, Chicanolardan, Porto Rikolulardan,
kadın, erkek, öğrenci, işçi ve işsizlerden örnekler vereceğiz.
Örneklerin çogu siyasi mahkumlardan söz etmektedir. Bunun
yanında savaşa karşı gösterilere ve silahlı direnişlere katılarak
kanuna karşı gelmiş olanlara da yer ayırdık. Ayrıca, örnekle
rimiz arasında siyasal olmayan suçlardan hüküm giyen, fakat
zamanla bilinçlendiklerinden idarecilerin siyasi mahkumlarla
bir tutmaya başladıkları kişiler de bulunmaktadır.
Son olarak, Üçüncü Dünya insanlarını ele aldık. Bunların
çoğu suçsuzdur; suçlu olanlar da işledikleri suçla kıyaslanma
yacak kadar ağır cezalara çarptırılmışlardır.
Küçük bir güney kasabasında idama mahkum edilen 1 5 ya
şındaki Marie Hill'in cezasının infazı, belki de örneklerimiz
arasında en çarpıcı olanıdır.
88
Kara Panter Partisi
89
tarafından uyurlarken öldürülmelerini sayabiliriz. Bu süre
içinde Avukat Charles Garry'nin tespit ettiği rakamlar şu şe
kildedir: 125'ten fazla bomba koymak, cinayet, hırsızlık,
adam kaçırma gibi suçlara teşebbüs davası, 152'den fazla, ço
ğu polislerin Panterler'e saldırmasının sonucu meydana ge
len cinayet ve adam kaçırma davası, silah taşımakla ilgili
150'den (azla dava, 1 29'dan fazla hırsızlık ve çalınmış mal
bulundurma davası, kanuna aykın davranışlarla ilgili 35 da
va, 39'dan fazla polise karşı gelmekle, 24'den fazla uyuşturu
cu maddelerle ilgilf dava ve diğer davalar.
90
Son zamanlarda Kara Panter Partisi Faşizmle Mücadele Ko
mitesi'nin beş üyesine karşı, anarşizm ve silahlı hükümet dar
besi hazırlamak suçlarından dava açılmıştır. Partinin savunma
bakanı Huey P. Newton, parti başkanı Bobby Seale ve Ericka
Hugging gibi liderler için açılan davalardan başka bölümlerde
söz edeceğiz. David Hilliard hakkında 'Başkanı öldürmeye te
şebbüs ettiği' gerekçesiyl_e açılan davalardan sor'ı günlerde vaz
geçilmiştir. Şimdi 6 Nisan 1968'de Oakland'da, Bobby Hut
ton'ın öldüğü polis saldırısıyla ilgili bazı suçlardan dolayı hak
kında dava açılmıştır.
Birçok Panter de Dr. Martin Luther King'in öldürülmesini
takip eden aynı polis saldırısıyla ilgili olarak tutuklanmışlar ve
Kalifomiya cezaevlerine dağıtılmışlardır. Oakland Polisi o gün
lerde bir parti toplantısı yapılacağını haber almış ve silahlarla
toplantıyı basmıştır: Bu durumda üyelerin kendilerini savun
mak zorunda kalmaları doğaldır. Sonunda teslim olmuşlardır;
bununla beraber, zenci bir polisin açıklamasına göre, Bobby
Hutton teslim olduktan sonra elleri havadayken öldürülmüştür.
Bu olay sonucu mahkum olan Charles Bursey, San Que
tin'de 2- 1 5 yıllık hapis cezasını çekmekteydi. Panterler'i di
ğer mahkumlardan ayırma kararı · olan cezaevi yetkilileri,
kendisini Kaliforniya'da Susanville'de bir çalışma kampına
göndermişlerdir.
Nisan 197l'de Bursey, bir Chicano mahkumlar derneği
olan La Raza Unida'nın bir toplantısında konuşmak üzere da
vet edildi. Konuşmasının temelini cezaevi sisteminin yeniden
düzenlenmesi için zenci-Chicano beraberliğinin sağlanması
gerektiği konusu teşkil ediyordu. Bilindiği gibi, cezaevi sistemi
ırk çalışmalarından azami faydayı sağlamaya çalışır. Yöneticiler
hoşnutsuzluğun kendilerine yönelmesini önlemek amacıyla
ırk çatışmalannı ellerinden geldiği kadar körüklerler.
91
Bu konuşmadan bir-iki gün sonra Bursey, 'ırkçı kışkırtma
lar'dan dava edildi ve her zaman aldığı haplara uyuşturucu
madde karıştırılarak direnmesi önlendi, sonra da zorla San
Quentin'e götürüldü. Orada kendini bilemeyecek halde, bir
battaniye bile verilmeden hücreye kapatıldı.
Charles Bursey ırkçı gardi
yanlar tarafından işkence
gören Kara Panter Partisi
üyelerinin sadece bir tanesi
dir. 1971 ilkbaharında San
Quentin mahpusları Kara
Panter Partisi'nin Chicano
devrimci gruplarıyla birlikte
çalışacak olan yeni bir kolu
nun kurulduğunu bildirdi
ler; iki grup uzun zamandır
aynı baskı ve işkencelere
hedef olmuşlardır.
Partiyi dağıtmak ve çalışmalarını engellemek amacını gü
den hareketlerin en tipik örneklerinden birisi, Panter 2 1 dava
sı sanıklarının mahküm edilişidir.
·Bu davayı üzerinde özellikle durmaya değer buluyoruz.
1 Nisan 1969'da Kara Panter Partisi New York bölgesinden
21 üye, bir polis karakolunu, New Haven demiryolunun bir
kısmını, Manhattan'da bazı dükkanları ve Bronx Botanik bah
çelerini bombalamaya teşebbüs etmekle suçlandılar. Panterler
aleyhinde tek bir ciddi delil bile yoktu. Rüşvet alan bazı polis
ler tamamen uydurma birtakım deliller ileri sürdüler.
Teslim olan ya da yakalanan sanıkların bir kısmı kefaletle
serbest bırakıldı. Saralı Lee Berry yapılan işkence sonucu sık
92
ve şiddetli krizler geçirmeye başladı, zatürreeye yakalandı ve
akciğeri iltihaplandı. New York'taki hücresinden hastaneye
ancak yedi ay sonra götürüldü. Sağlığının bozukluğu göz
önünde tutularak davası diğer sanıklardan ayrı görüldü.
joan Bird, Ocak ayında işlediği iddia edilen bir suçla aynı
davaya dahil edildi. lçinden karakola ateş açıldığı iddia edilen
bir arabayı kullanmakta olduğu için hakkında dava açıldı ve
tutukluluğu sırasında korkunç işkenceler gördü.
" . . . Bileklerime kelepçe takıp yüzüstü yere yatırdılar beni.
Ellerim arkamda bağlıydı. Sonra tekmelemeye başladılar.
McKenzie silahını şakağıma dayayıp küfretti, 'seni öldürmem
lazım' dedi. Sonra parmaklarımı bükerek, 'konuşmazsan par
maklarını kırarım' dedi. Hepsi birden beni ormana götürüp öl
dürebileceklerinden, bunu kimsenin duymayacağından söz
ediyorlardı. Bağırdım."
Bu şekilde ona bazı şeyler itiraf ettirip imzalattılar. Sanık
ların şikayetleri hakimin, onların mahkemenin çabuk sonuç
lanmasını isteme haklarını göz önünde bulundurmamasına
yol açtı. Sanıklar 'Amerika adalet mekanizmasına uygun bir
davaya katılmaya hazır oldukları'nı gösterinceye kadar dava
nın ertelenmesine karar verildi.
13 Mayıs 197l'de sanıklardan 1 3'ü savcının kendilerine
yönelttiği bütün suçlardan iki buçuk saat içinde hüküm giydi
ler. Zaten sanıkların çoğu iki yıldır mahküm olmadıkları hal
de hapiste tutuluyorlardı. Kefaletle serbest bırakılan dört sa
nıktan Michael Tabor ve Richard Moore'un Cezayir'de olduk
ları bildirildi. Bunlar mahkemelerin tarafsız olarak karar vere
meyeceğine inananlardandı.
Bütün ülke mahkemeye çıkmayı bekleyen Panterler'le do
ludur. Kara Panter Partisi Faşizmle Mücadele Komitesi, kuru-
93
culan karşı koymak zorunda kaldıkları polis baskınıyla ilgili
olarak mahkum edilmedikleri halde cezaevinde bulunmakta
dırlar. Philadelphia'da Parti binasını basan polislerle mücade
le ettikleri için birçok Panter tutuklanmıştır ve Detroit kolun
dan bazı üyeler bir polisi öldürmekle suçlanmaktadırlar.
En son polis saldırılarından biri de North Carolina'da
meydana gelmiştir. Çocuklar için bedava yemek dağıtma
programında çalışan ve bir okul kuruluşuna yardım eden
dört Panter, bir polisi öldürmeye teşebbüs etmekte suçlan
mışlardır. Panterlerin yaşları 16 ve 19 arasında değişmekte
dir ve Şubat 1 9 7 l'de parti binasına yapılan bir saldırıya kar
şı koyduklarım bildirmişlerdir. Polisin davranışlarından par
tiyi kapatmak için hazırlanan ülke çapındaki oyunları kolay
ca tahmin edebiliriz.
Ahmed Evans
94
zümlenmesi gereken bazı dertlerini inceliyor, bunları bir so
nuca bağlamaya çalışıyorlardı. Kendilerini herhangi bir saldı
rıya karşı koruyabilecek şekilde tedbir almışlardı ve ruhsatlı
silahları olduğu biliniyordu.
lsyan devam ettiği sürece kanun kuvvetleri Ahmed Evans
ve arkadaşlarıyla uğraşıp durdular. Polis şiddet kullanarak
grubu dağıtmaya çalıştı ve Evans üç kere kitapçı dükkanını
kapatmak zorunda kaldı.
23 Haziran'da Cleveland Polis Teşkilatı grubunun bütün
üyelerinin sıkı gözaltında bulundurulmalarına karar verince,
Evans zenci şehir meclisi başkanından buna son verilmesini
istedi. Meclis Başkanı Ahmed'in evinden çıktıktan beş dakika
sonra ev, kımıldayan her şeye ateş eden silahlı polisler tarafın
dan sarıldı. Bir saat sonra 7 kişi ölmüş, 1 5 kişi yaralanmıştı.
Beş gün boyunca zencileri yatıştırmak mümkün olmadı.
Ahmed Evans ve dört arkadaşı cinayetle suçlandılar; üç
polis ve bir kamyon şoförü ölüler arasındaydı. On ay sonra
Evans, 800 bin kişilik nüfusunun 300 bini zenci olan, buna
karşılık 2 bin 186 kişilik polis teşkilatında sadece 1 65 zenci
bulunan bir şehirde, sadece beyazlardan meydana gelmiş bir
jüri tarafından yargılandı. Suçluluğuna karar verilmesi için
eline tabanca aldığının bile ispatlanmasını gerektirmeyen bir
Ohio kanununa göre mahkum oldu; bütün delil para yediril
miş birkaç polisin verdiği ifadeden ibaretti. Ölüme mahkum
edilmeden önce suçsuz olduğunu söyledi, "Artık zencileri
elektrik sandalyesiyle tehdit ederek ve korkutarak durdura
mazsınız," dedi.
Ahmed Evans halen ölüme mahkum edilenlerin bulundu
ğu Ohio cezaevindedir. Hayatını kurtarmak için çeşitli kam
panyalar açılmış durumdadır.
95
Soledad 3
96
geçildi. Gene de yetkililer Phillips, Wagner ve W1lliams'ı
(Soledad 3) mahkum etmeye kararlı görünüyorlardı.
Monterey eyaleti başyargıcı Gordon Campbell mahkeme
tarafından suçlulara avukat tayin edilmesine karşı çıkmıştır,
zaten mahkemenin tayin ettiği avukatlar da davayı üzerlerine
almaya pek hevesli görünmemektedirler. Bu noktada Camp
bell'ın, Martin Luther King'in öldürülmesinden sonra Dr.
King'in layığını bulduğunu söyleyen yargıç olduğunu belirt
mek istiyoruz. Aynı yargıç Soledad Kardeşler'in bir duruşma
sını dinlemeye gelmiş olan zencilere doğru dürüst oturmaları
nı ve ahırlanndaymış gibi davranmamalarını söyleyerek ırkçı
lığını bir kere daha göstermiştir.
idareciler tarafından Soledad'a yapılan işkencelerden biri
de, avukatlarıyla görüşmeden tahlil için kart vermeyecekleri
ni söyleyen kardeşlerin hücrelerine göı; yaşartıcı bombalar
atılmasıdır. Kardeşler bayıldıktan sonra tahliller yapılmıştır.
Ertesi gün kardeşlerden Jackson, Cluchette ve Drumgo'nun
San Francisco cezaevinin avlusunda gardiyanların saldırısına
uğramaları da pek tesadüf gibi görünmemektedir.
(Mayıs 197 l'de Soledad 3'e yöneltilen bütün iddialardan,
şahitlerden birinin serbest bırakılacağı vaadiyle yalancı şahitlik
yapmak üzere kandırıldığını açıklamasıyla vazgeçilmiştir. Bu
olay siyasi mahkumların cezaevlerinde karşılaştıkları davranış
larla ilgili fikirlerimizin daha da güçlenmesine yol açmıştır.)
Hugo Pinel!
Nikaragualı yirmi altı yaşında bir zenci olan Hugo Pinell,
Soledad Cezaevi'nin O-kanadı bölümünde cezasını çekmek
tedir. Gardiyanların beyaz mahkumlara, zencileri öldürdük-
97
leri takdirde serbest bırakı
lacaklarını söyledikleri meş
hur O bölümü burasıdır.
O ki beyaz mahkum, duruş
maları sırasında bunu itiraf
etmişlerdir.)
1970 Kasım ayında, Kalifor
niya cezaevlerinde siyasal
eylemlerin zirveye ulaştığı
günlerde, Pinell O bölümün
deki açlık grevini organize
edenlerden biriydi. Mah
kumların istekleri günde üç
öğün yemek, her gün birer
buçuk saatlik havalandırma,
okumalarına izin verilmesi
ve disiplin komitesinde temsil edilmek hakkına sahip olmak
tan ibaretti. Grev sırasında on iki mahkum eşyalara zarar ver
dikleri gerekçesiyle disiplin kuruluna verildiler. Pinell, arala
rındaki tek zenciydi. Zenciler, Beyazlar ve Chicanolar arasın
daki birliği kırmak amacıyla komite Pinell'i suçsuz bulduğu
nu bildirdi, geri kalanlar suçlu görülmüşlerdi.
Sonradan Pinell, avukatına izlenimlerini şu şekilde anlat
mıştı: "Evet, bu beni hem kurtarmak hem de mahkum etmek
ti. Mahkum etmek? Eğer geri dönüp zencilere idarecilerin bi
ze karşı olmadıklarını, hatta bizi koruduklarını, öteki gruplar
la birlik olmamız gerektiğini, çünkü zaten istediğimizi elde et
miş olduğumuzu söyleseydim ne olurdu sizce? Yeniden çatış
malar ve eskiye dönüş 'mahkumlar mahkumlara karşı'." Bu
durumda Mart 1971'de Hugo Pinell'in neden bir gardiyanı öl-
98
dürmekle suçlandığını anlamak hiç zor değildir. O da Soledad
Kardeşler ve Soledad 3 gibi bilinçli olduğu için tehlikeli görü
len siyasi mahkumlardan biridir.
H. Rap Brown
SNCC (Student Non-Violent Coordinating Committee) Baş
kanı olan Rap Brown, bütün şehirlerde zenci ayaklanmalarının
baş gösterdiği günlerde çeşitli zenci toplulukları arasında sayı
sız konuşmalar yapmıştı. Sonraları Kemer Komisyonu raporun
da bu ayaklanmalara beyaz ırkçılığın yol açtığı belirtildiyse de
Rap, zencileri isyana kışkırtmakla suçlandı. Onu susturmaya
çalışan resmi makamlar tarafından sürekli tedirgin edildi.
1968'de Cambridge Maryland'de zenci bölgesinde yaptığı
ateşli konuşmadan sonra Rap anarşizmle suçlandı. Suçlamaya
gösterilen neden Rap'm konuşmasından sonra civardaki bir
okulun yanmasıydı, olay çıktığı zaman Rap, Cambridge'i çok
tan terk etmiş bulunuyordu. Şerif olayla ilgili, en ufak bir delil
olmadığını ısrarla belirtti, bütün olay F.B.l.'ı işe karıştırmak
için hazırlanmıştı.
1968 Agustos'unda Rap, New York-New Orleans, New Or
leans-Atlanta ve Atlanta-New York arasında yaptığı uçak yol
culuklarında yanında 30 M- 1 bir tüfek taşıdı. Her seferinde
yanında bir tüfek olduğunu kaptan pilota bildirmişti. Yolcu
luktan sonra başka bir suçtan yargılanmaktayken, kanuna
karşı gelerek, bir bölgeden diğer bir bölgeye silah taşıdığı için
tutuklandı. Kimse daha önce böyle bir suçun varlığını duyma
mıştı. Bunun Rap'ın sesini kesmek amacıyla epey kanun kita
bı karıştırılarak bulunduğu ortadaydı.
Kefaletle serbest bırakılan Rap, l 968'de, avukatıyla görüş
mek üzere batıya gitti. Orada, bir zamanlar Kara Panter Parti-
99
si savunma bakanı olan Huey P. Newton'un doğum gününde
misafir konuşmacı olarak birkaç söz söyledi. llgililer bunu
Rap'i tekrar tutuklamak için fırsat bildiler.
50 bin dolarlık yeni bir kefalet ödemesine karar verildi ve
hakkında, konuşmayı ilgili makamlara bildiren zenci F.B.l.
ajanını tehdit etmekten dava açıldı. Ödenecek kefalet eskiler
le birlikte 100 bin doları buluyordu. Rap cezaevini terk etme
yi reddetti ve eski kefalet olan 1 5 bin dolar yeniden geçerli
olana değin 46 gün süren bir açlık grevine başladı.
tık önce silahı New York'tan New Orleans'a götürmekle
suçlandığı halde, daha sonra onu tekrar New York'a getirmek
le mahkum edildi. Ve 5 yıl hapis cezasına ve 2.000 dolar taz
minat ödemeye mahkum edildi . Dava halen temyizdedir.
Maryland davasıysa hala devam etmektedir. SNCC üyesi
olan iki arkadaşı, Ralph Featherstone ve Che Payne, Rap'in da
vasına bakılan Maryland yakınlarındaki Bel Air'de 9 Mart
1970'de arabaları bombalanarak öldürüldüğünden beri Rap'ten
haber alınamamıştır. Hayatta olup olmadığını bilmiyoruz.
1 00
hapse ınahkCim ettikten sonra başsavcı, "Lee Otis johnson'un
hak ettiğinden daha hafif bir cezaya çarptırıldığını rahatlıkla
öne sürebiliriz," diyordu .
Aslında Houston'daki yetkililerin zenciler arasında baş
gösteren siyasal bilinçlenmeyi ortadan kaldırmaya kararlı ol
dukları açıkça bilinen bir gerçekti. johnson'un duruşmasında
mahkemelerin nasıl düzenin baskı aracı olarak çalıştığını
açıkça gördük. johnson ise şu açıklamayı yapmaktadır: "Ben
bir siyasi mahkümum. Suçum da düzenin bozukluğunu dü
zeltmek için insan haklarının etkili şekilde kullanılmasını sağ
lamaya çalışmaktır."
101
Robertson'a karşı açılan dava düştü, ama bu, onu kanuna ay
kın yollarla, New York'a gönderip başka bir suçla yargılamak
içindi. Alabama Zenci Kurtuluş Cephesi sürekli polis baskısı al
tındadır. Bryant ve Williams, Birmingham gazetelerinde Kara
Panter Partisi kurucuları olarak anılmaktadırlar. Yargılama so
nucu 20 yıla kadar hapis cezası yiyebilirler. Tek suçlan da, yok
sulluk ve ırkçılık kurbanları arasında devrimci bir hareket baş
latmak için gösterdikleri yorulmak bilmeyen çabalarıdır.
Walter Collins
102
me onlann isteklerini, üçünün de avukat olmadıklan için sun
duklan dilekçenin bir hukukçu tarafından hazırlanmadığını
ileri sürerek reddetti. Bunun üzerine üçü de yargıçlara özel bir
mektup gönderdiler. Mektuplarda özetle şunlar yazılıyordu:
"Keyfi askere alma işleminin zencilere uygulanan baskı örnek
lerinden biri olduğu açıktır. Baskıya karşı çıkan zenci liderle
rin birbiri ardına askere alınarak susturulmalannı başka türlü
açıklayamıyoruz. Eğer zencilerin karşılaşuğı baskıya göz yu
marsak kazandığımız zaferlerin hiçbir anlamı kalmaz."
10 Aralık 1970'de insan haklan gününde, çeşitli kuruluşla
nn zenci ve beyaz temsilcileri Adalet Bakanlığı'na, Beyaz Sa
ray'a ve Askerlik Şubesi'ne Collins'in ve aynı durumda olan di
ğer arkadaşlannın affı için 1 2 bin imzalı dilekçeler sundular.
Nixon hükümeti susmayı tercih ediyordu. Collins ceza
evinde kaldı. Bu arada, benzeri durumlarla ilgilenmek üzere
bir kuruluşun temelleri atılmaktaydı.
Connie Tucker
Siyasal önderleri susturmak
ve toplum dışı ilan etmek
üzere genellikle uyuşturucu
madde kullandıklan hakkın
da suçlamalar öne sürülür.
Martin Sostre ve Lee Otis
Johnson bu şekilde hüküm
giymiş siyasal önderlerdir.
Florida zenci gruplan kuru
cusu olan Connie Tucker,
marihuana bulundurmaktan
5 yıl hapis cezasına mahkum
103
edilmişti. O sırada aynı suçtan yargılanmakta olan iki beyazın
cezalarıysa tecil edilmiştir. 1 969'da Florida'da çalışmaya baş
ladığından beri Connie Tucker, sürekli olarak resmi makam
ların saldırılarına uğramıştır. Suçlamadan bir süre önce ko
nuyla ilgilenen memurun, Tucker'ı bir an önce o cezaevine
göndermek üzere elinden geleni yapacağım söyleyerek övün
düğü bilinmektedir.
Connie'nin üzerinde marihuana bulunmamıştı, mahkeme
de delil olarak yalnızca marihuana içildiğini gösterdikleri öne
sürülen iki mektup vardı. Gene de Connie cezaya çarptırıldı.
Connie'nin üyesi bulunduğu kuruluş, JOMO, yönetmeliğinde
uyuşturucu madde kullanılmasına şiddetle karşı olduğunu be
lirtir. Şimdi ilgililer, Connie'yi kurtarmak için ülke çapında
bir kampanya açmışlardır ve Connie'nin hayatından endişe
edilmektedir. Florida Cezaevi'nin Ku Klux Klan'ın etkili oldu
gu merkezlerden biri oldugu herkesçe bilinmektedir; üç yıl
önce zenci kadın mahkumlardan biri oradan kaçmaya çalıştı
ğı öne sürülerek öldürülmüştür.
Norma Gist
Kuzeybatı bölgesinin güneyinde binlerce zenci ile Chicano
ve Porto Riko grup liderinin resmi makamlarca takip edildiği
ve çeşitli cezalara çarptırıldığı bilinir. Bu davalar elden geldi
ğince gizli tutulur.
Bu davalardan bir tanesi, Oklahoma'daki kadın liderlerden
biriyle ilgilidir. Norma Gist'in gittikçe artan etkisinden kor
kan yetkililer kendisine karşı savaş açmışlardır.
1970 yılı sonbaharında Norma Gist'in yedi yaşındaki çocu
ğunun okul müdürü tarafından sürekli olarak dövülmesi,
Gist'i kışkırtmak amacıyla tasarlanmış bir hareketti. Çocuğu-
1 04
nun sağlıgı bozuk oldugu için bu dayak vakaları Gist'i haklı
olarak endişelendirmekteydi. Müdüre birçok defa başvurduğu
halde olumlu bir sonuç alamadı.
Öncekilerden daha sert bir dayak olayından sonra müdür
le konuşmaya giden Gist, bu defa açıkça şahsına yöneltilmiş
hakaretlerle karşılaştı. Kendini kaybeden Gist sonunda taban
casını çekmiş ve müdürü hafif yaralamış, olaydan kısa süre
sonra da kendini karakolda bulmuştu .
Gist mahkemeye çıkmadan otuz gün cezaevinde kaldı ve
avukatıyla görüştürülmedi. Müdürün yarası çok hafif oldu
gu halde cinayet suçuyla yargılandı ve 10 yıl hapis cezasına
çarptırıldı.
Olaydan sonra Gist'i ve aynı durumdaki diğer mahkumları
kurtarmak için Oklahoma'da geniş bir kampanya açılmıştır.
]ames ]ohnnson
Amerika'da hüküm süren ırkçılık zenci işçilerin sömürül
mesinde de kendini gösterir. Kapitalistler yalnızca karşılığı
ödenmeyen zenci işgücü kullanarak kar etmekle kalmazlar,
aynı zamanda ırkçılığı, işçi sınıfı arasında ikilik çıkararak dev
rimci atılımları önlemek amacıyla da kullanırlar.
Detroit'deki Chrysler firması çalıştırdığı 6 bin zenci işçi
yi acımasız sömürmesiyle tanınır. Her gün karşılaşılan iş ka
zaları ve kötü çalışma koşulları yüzünden fabrikada sürekli
gergin bir hava hüküm sürer. Bu koşullar sonucu Otomobil
İşçileri Sendikası üyelerinden james johnson iki ustabaşı ve
bir iş dağıtıcısını öldürdü. Yaptığı iş Johnson'u insanüstü bir
hızla çalışmaya zorluyordu. En küçük bir gecikme aksama
lara yol açıyordu. Bu koşullar o güne kadar birkaç greve yol
açmıştı.
105
Bir araba kazası sonucu, doktorlar johnson'un bir süre işi
bırakması gerektiğine karar verdiler. Fabrikanın doktoruysa
işinin başına dönmesini söy.ledi. Bunun üzerine johnson iki
hafta izin aldı, işinin başına döndüğündeyse işten çıkanldığı
nı öğrendi. Sendikanın zorlamasıyla tekrar işe alınan johnson
ücreti kesilerek ortalama sıcaklığın 1 20°F olduğu fırınlarda
çalışmaya gönderild:.
İtirazları onun kesin olarak işten atılmasına ve silahlı bek
çiler tarafından fabrikadan uzaklaştırılmasına yol açtı. Çok
geçmeden johnson elinde bir tüfekle geri döndü; yöneticiyi
aradığını söylüyordu. Bir süre sonra da kendisini fabrikadan
çıkarmaya çalışan üç kişiyi öldürmüştü.
james johnson kuru, ırkçı bir düzenin, bütün suçu insan
ca yaşamak istemesi olan bir kurbanıdır. O tam anlamıyla bir
siyasi mahkumdur ve avukatının dediği gibi: "Baskıya ve in
sanlık dışı yaşama koşullarına karşı baş kaldıran bir işçiyi bu
noktaya getiren bir düzende bu siyasi bir davadır. Yargılanma
sı gereken james johnson değil, işçiyi bu koşullar altında ya
şamaya zorlayan düzendir."
Martin Sostre
1 06
lenmişti. Bu da, polisin Sostre'yi tam olarak yok edilmesi gere
ken bir düşman olarak görmeye başlamasına yol açtı.
14 Temmuz 1967'de polis dükkanı basarak, Sostre'yi ve ya
nında çalışan Geraldine Robinson'u tutukladı. Sostre isyan,
kundakçılık ve uyuşturucu madde bulundurmaktan yargılandı.
Serbest bırakılması için ödemesi gereken kefalet çok fazla oldu
gundan mahkemeye çıkmadan sekiz ay cezaevinde bekledi. Bü
_
tün bu süre boyunca yetkililer bütün bölgede Sostre'nin suçlu
olduğunu yayıp durdular ve ırkçı cereyanları körüklediler. Du
ruşma üç gün sürdü. Suçsuzluğu açık olduğu halde uyuşturucu
madde bulundurup satmaktan hüküm giydi ve 30-41 yıl hapis
cezasına mahkum oldu. Jüri beyazlardan oluşturulmuştu.
Bu, Sostre'nin cezaevine ilk girişi degildi; daha önce
l 952'den 1 964'e kadar cezaevinde kalmıştı. Daha o sıralarda
siyasal baskıyla karşılaşmıştı. 1 95 7'de serbest bırakılması
için başvurmuştu, fakat isteği Vasiler Heyeti tarafından geri
çevrilecekti.
Sostre cezaevinde mahkumlar arasında eğitim çalışmaları
yapmaya devam etti. Bu faaliyeti 3 73 gün hücrede kalmasına
yol açtı. N ew York eyaleti yetkililerine bu gereksiz ve sert ce
zadan ötürü karşı çıkması sonucu hücreden çıkarıldı ve ken
disine 13 bin dolarlık bir tazm inat ödenmesine karar verildi.
Ayrıca yargıç, cezaevi yetkililerinin onu yargılanmadan hücre
ye kapatamayacaklarına karar verdi .
Bugünlerde Sostre'nin cezaevinden çıkması beklenebilir,
iddia makamının şahidi Arto (Toby) Williams, eski ifadesin
den vazgeçerek yeni bir ifade vermiştir. Sostre'nin avukatları
da bu ifadeye dayanarak 1 9 Nisan 197 l'de yapılacak duruşma
için yeni bir savunma hazırlamışlardır. Şimdiki halde Sostre,
cezalarına ve avukatlarıyla görüşmesine engel olamayacak şe
kilde cezaevinde beşinci yılını tamamlamaktadır.
107
Luis Talamantez.
1 08
iki sivil polis tarafından soygun yapmaya hazırlandıkları ge
rekçesiyle durduruldular. Gettoda yaşayan herkes polise bo
yun eğmek zorunda olduğunu bilir. Buna rağmen bir çatışma
oldu. Olayın sonunda polislerden biri ölmüş, diğeri de yara
lanmıştı. Kurşunların hepsi yaralı polisin tabancasındandı.
Beş zenci kardeşimiz olay yerinden uzaklaştılar.
Bir müddet sonra zenci kardeşlerimiz, olay mahallinde bu
lunmayan Nelson Rodriquez ve Tony Martinez'le birlikte, ci
nayet ve soygunculuk suçlarıyla itham edildiler. Şimdi Kü
ba'da bulunan Gio Lopez'den başka hepsi teslim oldular.
Martinez kardeşler ve Rodriguez, San Mateo Üniversitesi
hazırlık programına kayıtlıydılar ve önde gelen öğrenci lider
lerindendiler. 1 968'de üniversitede çıkan olaylara karışmışlar
dı. Rodriguez San Francisco Eyalet Üniversitesi'nde Üçüncü
Dünya Kurtuluş Cephesi boykotu sırasında çıkan olaylardan
sonra SMC liderliginden uzaklaştırılmıştı.
Hazırladıkları sokak gösterilerinde eğitime karşı ilgi uyan
dırmaya çalışmışlardı. O günlerde, ölen polisin or.lara, "Sizin
hükümeti devirmeye çalıştığınızı biliyoruz, ama biz buraday
ken bunu başaramayacaksınız," dediği de bilinmektedir.
Tutuklanmalarından sonra onları kurtarmak için çeşitli
gösteriler düzenlendi. Her tarafta görülen "Los Siete'yi ser
best bırakın" dövizleri halkın duygularını yansıtıyordu .
19 70'de Haziran'dan Kasım'a kadar süren duruşmada tetiği
çekenin yaralı polis olduğu ispatlandı. Beraatleri büyük öl
çüde davayla ilgili olarak yapılan kitle hareketlerine bağlana
bilir. Tony Martinez ve Rodriguez bütün suçlardan beraat et
tiler, ama jüri diğer dört kişi hakkındaki soygun iddiaları
konusı,ında karar almadı. Bu yenilgiyi hazmedemeyen savcı,
silahlı soygun ve araba hırsızlığı suçundan yeniden dava aç
tı. Öne sürülen suçlar sanıkların bölgeden uzaklaştıkları gün
109
(mahkemenin adaletine hiçbir zaman inanmamışlardı) çıkan
bir olayla ilgiliydi.
Lescallett ile Menedez 1 9 7 1 Nisan ayında yeni bir silahlı
soygun davasıyla yargılanmaya başladılar. Geriye kalan dört
kişinin nerede oldukları bilinmemektedir.
Los Siete de la Raza olarak bilinen kuruluş, cezaevindeki
iki kardeşimizi kurtarmak için çalışmalarına sürdürmektedir.
Aynı kuruluş polisle çıkan günlük çatışmalarda yaralananlara
bakan küçük bir klinik kurmuştur ve cezaevlerindeki mah
kumların sorunlarına çözüm bulmaya çalışmaktadır.
Reiles Tijerina
1 10
va edildiler, Bunun üzerine Alianzalılar misillemeye girişerek
mahkeme binasını işgal ettiler. Olaylar sırasında polislerden
biri silah çekmeye kalkıştı ve şerifle birlikte yaralandı. Şerif
yardımcısı ve bir muhabir olay yerinden uzaklaştırıldılar, fa
kat bir süre sonra serbest bırakıldılar. Olayların sorumlusu
olarak on Alianzalı gösterildi.
1968'de Tijerina adam kaçırma suçundan yargılandı. Ken
di hazırladığı savunması ve onu kurtarmak için girişilen kitle
hareketleri sonucu beraat etti. Bu sonuç sadece Alianza adına
değil, hareketin bütünü adına da büyük bir zaferdir. Bununla
birlikte New Meksika resmi makamları, Tijerina'yı susturmak
için yeni yollar denemeye giriştiler. 1966 Haziran ayında Car
son Ulusal Parkı olaylarıyla ilgili olarak tutuklandı. lki orman
bekçisine saldırmak ve karısı Patsy'yle birlikte yangın çıkar
mak suçlarından beş yıla mahküm edildi. Karısı mahkemeye
çıkarılmadı.
Cezaevinde yeniden Tierra Amarrillo duruşmasında çıkan
olaylarla ilgili çeşitli suçlardan dava edildi. Çok geçmeden yeni
bir hüküm giydi ve cezası uzatıldı. Şimdi hılla cezasını çekmek
tedir. Sağlığı gittikçe bozulmakta ve boğazındaki ur için gördü
ğü yetersiz tedavi durumunu iyice kötüleştirmektedir. Cezaevi
nin dışında tedavi edilmesi için girişilen çabalar sonuçsuz kal
mıştır. Topluma zararlı olduğu gerekçesiyle kefaletle serbest bı
rakılmasını önleyen ilgililer, şimdi de onu büsbütün ortadan
kaldırma yoluna gitmek niyetindedirler.
Lolita Lebron
ııı
lizminin en önemli güçlerinden sayılan Amerikan Eyaletleri
Kuruluşu'nun Karakas'ta yaptığı bir toplantı sırasında dört
Porto Rikolu partizan, Washington'daki Temsilciler Meclisi'ni
basmışlardır. Amaçlan dünyanın dikkatini Porto Rikoluların
karşılaştıkları baskıya yöneltmektir.
New York'ta yaşayan bir Porto Rikolu olan Lolita Lebron
bu eylemde etrafındakilere liderlik etmiştir. Meksika göçmen
lerine oy hakkı tanınmasıyla ilgili kanun görüşülürken Lolita
ve arkadaşları parlamentoya ateş açmışlardır. Bu anı seçmele
rinin sebebi, bütün ezilen ırklarla birlikte olduklarını göster
mek istemeleriydi. Bundan sonra 'Yaşasın Porto Riko' sesleri
arasında Porto Riko bayrağı çekilmiş ve bu olayda beş parla
menter yaralanmıştır.
Lolita Lebron aceleyle tamamlanan bir yargılama sonucun
da 25-65 yıl hapis cezasına çarptınlmıştır. Halen Virginia'da
federal cezaevindedir. Beraberindeki üç arkadaşı da Leavens
worth'de bulunmaktadır. Bu olay üç buçuk yıl önce, Kasım
195 l'de, iki Porto Rikolu milliyetçinin Başkan Truman'ı öl
dürmeye teşebbüs etmelerini hatırlatmaktadır. O zaman da
Gurselio Torresola öldürülmüş, Oscar Collazo ölüme mah
küm edilmişti. Daha sonra Truman'ın hayatını bağışladığı
Collazo halen cezaevindedir.
Devrimci bir Porto Riko kuruluşu olan Genç Lordlar Par
tisi, Lebron, Oscar Collazo ve diğer partizanları kurtarmak
amacıyla çalışmalanm sürdürmektedir.
Puyallup 59
112
kan balıkçılık ve avcılık konularıyla ilgili yetkililer, ticari ga
yelerle Kızılderililerin Puyallup ve Nisqually nehirlerinde av
lanmalarını yasak etmişlerdi. Temmuz l 970'de Kızılderilileri
Koruma Kuruluşu Puyallup, çevresindeki yasak bölgede bir
balıkçılar kampı kurdu. 9 Eylül'de bölge ve eyalet polisi kam
pı basarak balıkçıların ve kadınların üzerine ateş açtı, ayrıca
göz yaşartıcı bombalar kullandı, içlerinde Kızılderilileri des
tekleyen birkaç beyazın da bulunduğu 59 kişi tutuklandı ve
tutuklanan insanlar kanunsuz olarak toplanmak, ruhsatsız si
lah taşımak ve isyan hazırlamak gibi suçlardan yargılandılar.
Sanıklar götürülürken onar kişilik gruplar halinde zincire
vurulmuşlardı. Bu da yerlilerin yıllardır karşılaştıkları ve on
ları ortadan kaldırma amacını güden davranışların açık bir ör
neğidir. Davaya bakan savcı, bölgedeki bir balıkçılık kulübü
nün sahiplerindendi ve hiçbir tarafsızlık iddiası yoktu. Şimdi
ye kadar sanıkların sadece sekizi yargılanmıştır ve duruşma
nın 1971 sonbaharına kadar sürmesi beklenmektedir.
Kızılderililer bölgedeki balıkçılar tarafından sürekli aşağı
lanmışlar ve rahatsız edilmişlerdir. 1 971 Ocak ayında, 59 sa
nıktan biri olan Kızılderilileri Koruma Kuruluşu'nun başkanı
Hank Adams, ağlarını atmış olduğu nehrin kıyısında, araba
sında otururken karnından vurularak öldürüldü.
Savunmasını kendi yapan Johnvigel Orlando Chiquiti, ilk
duruşmada Kızılderililerin toprakla olan ilişkilerinin mahke
mede saptanamayacağını söylemiştir. Chiquiti'nin savunması
şöyledir: "Eğer toprağı kullanmama izin verilmiyorsa, yaşa
mama da izin verilmiyor demektir. Toprak anamdır benim.
Öldüğümde ona döneceğim. Siz bizim kutsal nehrimize pis
liklerinizi döktünüz, gökyüzünü dumanlarınızla kirlettiniz.
Mahkemede yanlış insanlar var. Bazıları bizim toprağımıza
göz koymuşlar, balıklarımıza göz koymuşlar.".
113
Harrisburg 8
]. Edgar Hoover'ın demeçleri bizi sarsmıyor artık. Onun
fanatik sağcılığını biliyoruz. Bir süre komünistler ve zenci li
derlerle (bir zamanlar Kara Panter Partisi'nin huzuru tehdit
eden en önemli unsur olduğunu söyleyip duruyordu) uğraş
tıktan sonra şimdi de savaş aleyhtarı hareketlere yöneldi. Ka
sım 1 9 70'de Senatör Hoover, anarşist bir grubun yeraltı ısıt
ma sistemini havaya uçurmaya hazırlandıklarını bildirdi.
Aynı grubun devlet büyüklerinden birini kaçırıp, karşılığın
da Vietnam savaşının durdurulmasını ve siyasi mahkumların
serbest bırakılmasını isteyeceğini de öne sürüyordu. Söyledi
ğine göre, grupta rahipler, rahibeler, öğretmenler ve öğren
ciler vardı. Philip ve Daniel Berrigan adlı iki rahip harekete
öncülük edenlerdendi.
Sözü geçen rahipler halihazırda Conneticut'da savaşa karşı
giriştikleri eylemlerden ötürü cezaevinde bulunmaktaydılar.
l 967'de Philip ve diğerleri, Baltimore Askerlik Şubesi'ndeki
dosyalarının üzerine kanlarıyla, "Biz bütün bu kayıtların bin
lerce suçsuz Amerikalı ve Vietnamlının kanlarına mal olduğu
nu belirtmek amacıyla kanımızı döküyoruz," diye yazmışlar
dır. Philip, kardeşi ve diğer arkadaşlarıyla birlikte 1 968'de Ca
tonsville'deki askerlik şubesinde bulunan dosyaları yakmıştır.
Philip altı, Daniel üç yıl hapis cezasına çarptırılmıştır.
Hoover'in suçlamaları büyük tepkilere yol açtı. Milletve
kili William R. Anderson, Hoover'i Mc Carthyci taktikleri
uygulayarak dramatik gazete başlıklarıyla ortalığı karıştır
makla suçladı. Nixon, doğal olarak Hoover'in yanındaydı.
su Ç lamalarını geri alması ya da konuya açıklık getirmesi yo
lunda karşılaştığı baskılar sonucu Hoover, oturup gelmiş id
dianamelerin en bulanık, en anlaşılmaz olanını kaleme aldı.
1 14
Ocak'ta altı kişi Hemy Kissinger'i kaçırmaya ve yeraltı ısıtma
merkezini havaya uçurmaya kalkışmakla suçlandılar. Bunlar
Dr. Egbal Ahmad, Rahip Philip Berrigan, Elizabeth McAlis
ter, Rahip Neil M cLoughlin, Anthony Scoblick ve Rahip jo
seph Wenderoth'du. Daniel Berrigan'ın da içlerinde bulun
duğu yedi kişinin, haklarında dava açılmadığı halde sanıkla
ra yardımcı olduğu bildirildi.
Davanın temelsizliği iddianameden üç kişinin adının çıka
rılması ve istenen müebbet hapis cezasının 5 yıla indirilmesiy
le iyice anlaşıldı. Buna rağmen, savaş aleyhtarı hareketlere
mümkün olduğu kadar çok zarar vermek amacıyla suçlamala
ra bazı askerlik şubesi kayıtlarım ortadan kaldırmaya teşebbüs
de eklendi ve iki kişi hakkında (Mrs. Mary Cain Scoblick ve
john Theodore Click) dava açıldı.
'Harrisburg 8' davasının önemi, mahkemelerin hükümete
karşı gelen bütün akımların durdurulması için birer araç ola
rak kullanıldıklarını açıkça göstermesinde aranmalıdır. Orta
da suç teşkil eden en ufak bir olay bulunmadan suç işlemeye
teşebbüs iddiasıyla açılan davaların gittikçe artması, adalet
mekanizmasının çürüyüşünü, faşist düzenin bir silahı duru
muna gelişini belirtmektedir. Egbal Ahmad'ın dediği gibi: "Bu
duruşma bizi bütün gücümüzle adaletsizliğe ve demokrasinin
çöküşüne karşı direnmeye zorlamaktadır."
115
biri kör oldu. Bu olay Halk Bahçesi Savaşı olarak bilinir. Polis
geceyarısı öğrenci yurtlarına ve pasif direniş hareketlerine ka
tılan silahsız öğrenci gruplarına hiç duraksamadan ateş açmış
tı. Bu olaylar özellikle öğrencilerin çoğunun zenci olduğu
Ohio Eyalet Üniversitesi, Texas Üniversitesi ya da Orangeburg
gibi bölgelerde yer almıştır. Mayıs 1 980'de iki zenci öğrenci
Mississippi'deki jackson Eyalet Üniversitesi'nde polis tarafın
dan öldürüldü. Bütün bu olaylarda polisler en ufak bir suçla
mayla bile karşılaşmadılar.
4 Mayıs 197 l'de ABD'nin Kamboçya'yı istila etmesiyle bü
tün ülkede girişilen öğrenci hareketleri sırasında, Kent Eyalet
Üniversitesi'nde dört öğrenci silahsız bir topluluğa gelişigüzel
ateş eden muhafız alaylannca öldürülmüş, birçok öğrenci de
yaralanmıştır. Beş ay sonra yapılan duruşmada jüri muhafız
alaylarını, olayın 'açık bir isyan' niteliği taşıdığı, 'muhafızların
116
görevlerini yaptıkları; aksi halde kendi hayatlarının tehlikeye
girebileceği' gerekçesiyle suçsuz buldu.
Ohio Yüksek Mahkemesi ise siyasal eğilimleri herkesçe bi
linen yirmi beş öğrenciyi anarşizm, kundakçılık, silahlı teca
vüz suçlarından yargılamaya başladı ve kefaletleri 1 .000 ile
7.000 dolar arasında tespit etti.
tık tutuklananlar arasında, öğrenci birliği başkanı Craig
Morton, sosyoloji profesörü Dr. Thomas S. Lough, Demokra
tik Öğrenci Kuruluşu eski başkam, şimdi Kent Kurtuluş Cep
hesi üyelerinden olan Kenneth Hammond ve olayda yaralanan
öğrencilerden Alan Corfora ve jose Lewis bulunuyordu.
Bunun yanı sıra Kent Üniversitesi başka baskılarla da kar
şı karşıya kalmıştır; iki mahkeme kararı sonucu Yüksek
Mahkeme raporunun eleştirilmesi ve rapora karşı çıkılması
yasaklanmış, okul içinde karışıklık çıkaranların derhal ceza
landırılmasına ve direniş hakkının büyük ölçüde kısıtlanma
sına karar verilmiştir. Aynı günlerde okulun zenci öğrencile
rin işlerine bakan ofislerinin bulunduğu bölümü bombalan
mıştır. 1 9 Ekim 1 9 70'de Nixon konuyla ilgili görüşlerini be
lirterek şöyle demiştir: "Bugün bütün ülkede terörizmin ve
anarşinin yayıldığını görmekteyiz. Üniversitelerimizde ses
siz sedasız ilim yapanlar yerine saldırganlığa özenenler bu
lunmaktadır."
Kent öğrencilerinin davaları devam etmektedir.
]ohn Sinclair
John Sinclair Detroit'deki Beyaz Panter Partisi kurucuların
dandır. Radikal eylemleri sonucu, polis tarafından kendisine
karşı uydurma bir uyuşturucu madde bulundurma suçlaması
hazırlanmıştır.
117
Temmuz 1969'da evine gelen bir sivil polise marihuana
verdiği iddiasıyla hüküm giyen Sinclair bugün yirmi dokuz
yaşındadır ve Michigan cezaevlerinden birinde 9,5 yıllık hapis
cezasını çekmektedir. Dava, önce marihuana satışı iddiasıyla
başlamıştı. Yargıç, sivil polisin Sinclair'i kanunsuz yollarla
kandırdığı gerekçesiyle bu suçlamayı reddetmişti. Gene de
Sinclair, aynı kanuni değeri olmayan delillerle uyuşturucu
madde bulundurmaktan mahkum edildi.
Sinclair'in kefaletle serbest bırakılma isteği yargıç tara
fından şu şekilde reddedilmiştir. "john Sinclair yasaların
kendisine ve kendi gibilere hiçbir şey ifade etmediğini dav
ranışlarıyla ispat etmiş bulunuyor, istediği gibi yasaya karşı
gelebileceğini düşünüyordu. Eh, gün geldi artık. Şimdi gü
lebilirsiniz, bol bol vaktiniz olacak gülmeye . . .
"
l 18
sa Mahkemesi ilk davanın kararını bozmazsa bu davadan vaz
geçilecektir.
Michigan cezaevi yetkilileri Sinclair'i eyaletin en tenha böl
gesinde bir cezaevine göndermişler ve diğer mahkumlardan
ayırmaya çalışmışlardır. Ama o hala kararlıdır. Bir yandan ser
best bırakılması için kanuni yollara başvurmakta, diğer yan
dan Michigan cezaevlerindeki koşulları kamuoyuna duyur
maya çalışmaktadır.
Marie Hill
1 19
}anmasına izin verilmeden tekrar sorguya çekildi; bu sırada iş
kence gördüğü bilinmektedir.
Hill'in bir hafta avukatı ve ailesiyle görüşmesi engellendi.
1 7 Aralık 1968'de mahkemeye çıktı, işkence altında imzaladı
ğı ifadesinden başka hiçbir delil yoktu ortada. Cinayet yerin
de olup olmadığı bile ispatlanamadı, ifadesinde orada bulun
duğunu ve bazı eşyalara dokunduğunu söylediği halde bir tek
parmak izi elde edilememişti. lki gün sonra on beş yaşındaki
Marie Hill suçlu bulunarak ölüme mahkum edildi.
Avukatları Anayasa Mahkemesi'ne başvurdukları sırada,
"Bu ceza kanun değil, dehşet verici bir şey, totaliter bir devle
tin kullanabileceği bir baskı aracından başka bir şey değildir.
Bu merhametsizce alınmış olağanüstü kararın derhal bozul
ması gerekir," demişlerdir.
Emett Till kanunsuz olarak linç edilmişti, Marie Hill ise
kanun tarafından linç edilmektedir.
1 20
5
BOBBY SEALE VE
ERICKA HUGGINS
Bobby Seale ve Ericka Huggins
1 23
dı. Bobby, bir avukat seçmesinin ya da kendi savunmasını ha
zırlamasının anayasal hakkı olduğunu ısrarla savundu. Bu
onun daha kötü davranışlara maruz kalmasına, hatta duruş
manın yapıldığı salonda dövülmesine yol açtı. Dosyası diğer
yedi sanığın dosyasından ayrıldı ve mahkemeye hakaretten
dört yıl hapsi istendi. Sonunda, cinayete teşebbüs davasından
delil yetersizliği dolayısıyla vazgeçildi, ancak mahkemeye ha
karet davasına devam edildi. Panter Partisi üyelerinden Alex
Rackley'in ölümüyle ilgili olarak hakkında yeniden dava açıl
dı ve iki yıl hüküm giymeden cezaevinde kaldı. Sonunda, yet
kililerin karşı koymalanna rağmen kefaletle serbest bırakıldı.
1 24
Ericka Huggins 1 969'dan beri tutuklu bulunmaktadır. Ko
cası john Huggins, 1 7 Ocak 1969'da Los Angeles'de polislerce
öldürülmüştür. Mai adında iki buçuk yaşında bir kızı vardı.
Bu güzel kardeşimiz, Los Angeles ve Connecticut'da Kara Pan
ter Partisi'ni kuranlar arasındadır.
Uzun süren duruşmalan boyunca Bobby ve Ericka kardeş
lerimizin suçlu oldukları ispat edilememiştir. Deliller, Rack
ley'in George Sams adında bir polis memuru tarafından öldü
rüldüğünü göstermektedir. lkisl de polisin ve FBI'ın ortaklaşa
hazırladığı oyunlann ve Kara Panter Partisi'ne uygulanan ırk
çı baskının kurbanlandır.
Ericka Huggins'in cezaevinde yazdığı şiirler onun insanlık
sevgisini, yürekliliğini ve davaya bağlılığını yansıtmaktadır.
125
Hapishaneden Şiirler
Ericka Huggins
uzun boylu
sıska
gösterişsiz
uzun boylu
sıska
gösterişsizim ben
Yirmi iki yaşındaki Ericka
saçlar kıvırcık
gözler mahzun
kocaman ayaklar
insanları severim
doğayı severim
severim sevmeyi
126
devrimciyim
başkaca bir özelliğim yok
bir yürek
bir can
hazırım vermeye
ölmeye hazırım . . .
gürültüler
sesler
söylenmemiş cümleler
duygular baskı altında
çünkü hapishane duvarları
yüreğimizin duvarlarıdır aynı zamanda
engelleridir
eğer kaldırabilseydik engelleri
ve konuşup/gülüp/türkü çağırabilseydik
olabilseydik
...
127
21 Aralık 1 970
gece 1 9'dan sonra
1 28
29 Aralık 1 970
gece 2 1 .00'den sonra
1 29
13 Aralık Pazar günü, New Haven Kadınlann Kurtuluşu, Or
kestrası Niantic Eyalet Cezaevi'nde bir konser verdi.
1 7 Aralık 1970
Saat 1 8.00
Niantic Cezaevi
pazarı hatırlarken:
hep aynıdır yürekten gelen sesler
özgür
ve açık sesler
veren
ulaşan ve dokunan sesler
buydu kardeşlerimizin yaptığı/sıfır
sonsuza değinceye dek/baskıyı
ve onun yok edilmesine özlemi
duymak bu sesleri
başkalarının da duydugunu görmek
gülen gözlere bakmak
aylardır ilk olarak gülen -
yükselen dogal yeteneği i nsanın
-
direnmek/gülümsemek/gülmek/türkü çağırmak
haykırmak/sevmek/vermek
burada bile! ! !
çılgın saçlar, çılgın gitar
uzun saçlar, çılgın bir ses (birisi
Bessie Smith'i hatırlattığını söylemişti)
saçlar -her biçimde- kollar, bacaklar, gülüşler, müzik
KARDEŞLER ve biz ...-
130
eski püskü önlükler, pamuklu giysiler, sallanan
kendinden geçmiş
haykıran
eğlendik -
ağladık da - ama çoğumuz tuttuk
gözyaşlanmızı
... biz-zenci/melez/beyaz/yoksul KIZ KARDEŞLER
-
131
seks furyasına, kadınlığımızın canına okuyan
ve kilitler, anahtarlar, pencereler, duvarlar, kapılar
tehditler
uyarmalar
yüreğimizi katılaştıran rüşvetler
ruhlarımızı zincire vuran . . .
zamana
hakim olmak
gerek
bir an önce!
büyülüyor beni
yeniliklerin e�kiliği,
sevgiyi duymak, insanları duymak
karı, yoiları geceyarısı parlayan,
konuşmayı,
gülüşü duymak gibi...
Şu eski özgürlük tutkusu
yenilenip duran - ve bana
insanlığı anlatan
özgür olmak istemiş yüzyıllar boyu
bütünden
koptuğundan beri
bu tutku yüzünden
özlemeye başlayacağız belki
insanlığın ilk günlerini/
toprak, hava, ateş ve suyla
ölü değil
ve özgürlüğünü aramayan -
özgür -
132
yersiz yurtsuzlardan Connie için:
evrenin güzelliği varsa
yüzünde bu senin
insanca bir anlaşma imkanı varsa
yüreğin başarabilir bunu
akıl bir an düşlediyse
seninki yanına vardı özgürlüğün
ve geri döndü
bedenine söz etmek için gördüğünden
ona tutkundun sen
gözlerinden biliyorum
sevgi-kardeş
görebiliyorum . . . sen
biliyorsun
bir gün
ÖZGÜR
olacağımızı tümüyle
ileri atılmak, daireler çizmek, dönmek
kaymak erimek uçmak
yüzmek
kanşmak
oluşmak
olmak. .. ama
insanlar özgür olana kadar değil
vaktimiz olana kadar değil
eğer bir anlamı varsa
özgür olmaya vaktimiz olana kadar
133
gücümüzü paylaşmak
anlaşmak
yaratmak
unutmamam gerekir, bugün
herkesi sevemem ben, bu
aldatmak olur kendimi ve
karıştırmak kelimeleri gerçek olanla
beklemeliyim içimden gelmesini gülüşümün
içimdeki bu salak sevinci bastırmalıyım
yersiz bugün-yersiz gelişmemiş
tamamlanmadan Hitler'i yetiştiren ortam kurumadan yersiz
ırkçılık ve yürekleri zincirleyen baskı
ortadan kalkmadan - bundan sonra ancak
ileri atılabiliriz birlikte, daireler çizip, dönüp
kayarak, eriyerek, uçarak
yüzerek
karışarak
oluşarak
olarak. ..
134
halkın dostu, kardeş Sam için:
135
(yıldız, çünkü vahşi, özgür, başkaldıran bir çiçektir o)
(insanlar gibi-yoksul insanlar/ezilen insanlar)
. . . çok söylenmiş bir söz ama yürekten geliyor
-... unutulmayacaksın, seni seviyoruz güzel kardeş
seni seviyoruz/
...ericka
136
Cezaevinden Bir Mesaj
Bobby Seale ve Ericka Huggins
Bobby:
Ericka kardeşimizin ve benim ırkçı amaçlar güden duruş
malarımız etrafında, halkı eğitmek amacıyla sürekli propagan
da çalışmaları yapılmalıdır. Aynca, halkın devrimci ideolojisi
ni ve siyasi mahkümlann yaptıkları işlerin anlatılması için eği
tim çalışmaları düzenlenmelidir.
137
Ericka ve ben, duruşmamızın sonunda yapılacak gösterile
rin, bütün siyasi mahkumları kurtarmak için ülke çapında bir
mücadeleye ön ayak olacağına inanıyoruz.
Yığınlara devrimci halk hareketini ve savaşa, ırkçılığa ve
baskıya son vermek için girişilecek halk savaşım daha iyi an
latmalıyız. Muhakkak ki savaşa, ırkçılığa, baskıya karşı olan
biz devrimciler, barışçı bir toplum ve dünya kurmak için ne
yapılması gerektiğini genel hatlarıyla biliyoruz. Ancak 'bütün
iktidar halka' diyen o güzel sloganımızın ötesinde, inançları
mızı kitlelere mal etmeliyiz.
Bizim için gerçek Amerika, barışsever, sömürünün, baskı
nın, savaşın ve ırkçılığın sona ermesi için duydukları özlemle
riyle Amerikan gençliğidir, öteki Amerika dediğimizdir. . .
'Amerikan rüyası' değil, bir karabasan olsa olsa.
Amerikan rüyası sömürü ve baskının sona erişidir ve bu
nüfusun yüzde 60'ını meydana getiren, yaşları otuzun altında
ki Amerikalıların rüyasıdır. (Otuz dört yaşında olduğumu
unutuyordum, az kalsın. Şimdi ölüm cezasına çarptırılmış bu
lunuyorum ve hareketin içinde geçirdiğim on yıla bakınca,
kendimi insanlık sevgisiyle tutuşan bir delikanlı gibi hissedi
yorum.)
Gece 11 haberlerinde, Angela'nın iyi avukatların yardımıy
la savunmasını yaptığını duydum. Sevindirici bu. Angela, ne
kadar güzel ! Ve sonuna kadar devrimci yüreği ve kafasıyla.
Ericka ve benimle görüşmenizin yararlı olacağı kanısındayım.
Halkı, siyasi mahkumların davası etrafında örgütlemek ve ha
rekete geçirmek için söyleyecek önemli şeylerimiz var.
Ericka :
Bobby önemli olanı belirtti: halkı, baskıya karşı giriştiğimiz
savaşta, siyasi mahkumların davası açısından eğitmek. Kahra-
138
manlara, sloganlara değil, savaş tutuklularının durumunun,
hepimizin her an karşılaşabileceği bir olgu olduğunu, halka
anlatmaya ihtiyacımız var.
Ve bütün bunları sevgi ve anlayışla yapmamız gerekiyor.
Bütün insanlara, herkese ihtiyacımız var. Genç, yaşlı, zenci,
melez, kızıl, sarı, hepsine. Erkek kadın, neşeli neşesiz herke
se. Çünkü hepimiz Amerikan baskısı altındayız ve geleceğin
Amerika'sını kuracak olan bizleriz. Bunun için de dikkatimizi
bireyler üzerinde degil, yığınlar üzerinde toplamamız ve yı
ğınlar içinde çalışmamız gerek.
139
Ericka'ya Mektup
Angela Davis
140
rnez bir öfkeye dönüştü. Ama en büyük kaygımız sendin,
Ericka. Kocan, en yakın kavga arkadaşın, sevgilin ve kızın Ma
i'nin babası, düşmanlarımızın kurşunlarıyla vurulmuştu. Ar
kasından, saçma sapan bir iddianame hazırlayarak seni tutuk
ladılar. Acını paylaşıyorduk.
Cezaevinden çıkışını seyrederken, suskunluğumuz sonsuz
bir acıyla karışmıştı. Sana bir şeyler söylemek, yanında oldu
ğumuzu anlatmak istedik, ama sessizliği sen bozdun. Neden
böyle yıkılmış olduğumuzu sordun bize. lçinde bulunduğu
muz kavganın ne kadar güçlü olmamız gerektirdiğini unut
muş muyduk yoksa? Yumruğunu kaldırdığın ve 'bütün iktidar
halka' dediğin sıradaki kararlılığın, beni, Amerika'nın en güç
lü ve en cesur kadını olmalı, diye düşünmeye zorladı.
Ama aynı zamanda, bu ırkçı düzenin koruyucularının, seni
zayıf düşürünceye, halkımızdan ayırıncaya kadar rahat etme
yeceklerini de anladım. Birkaç ay sonra New Haven'de tutuk
landığını haber aldığım zaman çok fazla şaşırmamış olmam da
bu yüzdendir. Newsletter'da duruşman hakkında okudukların
dan, FBI'ın olaydaki rolünün gizli tutulmaya çalışıldığı anlaşı
lıyor. Gene de iplerin kimin elinde olduğu gün gibi ortada.
Sen ve Bobby gibi kardeşlerimiz, baskıya karşı çıkmakta ve
devrime giden yola ışık tutmaya devam ettikçe, düşmanları
mız da 'huzur, güvenlik, düzen' diye bağrışmakta devam ede
ceklerdir. Olması gereken de bu zaten. . .
Demek istediğim şu: Senin neden iki yıldır Niantic Eyalet
Çiftliği'nde bulunduğunu ve neden Bobby'nin, Chicago'dan
San Francisco'ya, New Haven'a kadar zindandan zindana atıl
dığını çok iyi biliyoruz. Zenciler- yalnızca zenciler değil, bü
tün ırklardan, bütün milletlerden gelen insanlar- aobby'yi ve
seni bir an önce kurtarmanın ne kadar önemli olduğunun bi
lincine varmaktadırlar.
141
Duruşmalarınızdaki gelişmeleri ve Niantic Eyalet Çiftli
ği'ndeki yaşayışınızı yakından izlemeye çalışıyorum. Kara
Panter Partisi'nin çıkardığı gazetenin son sayısında, cezaevin
den yeni çıkmış iki kız kardeşimizle yapılan çok ilginç bir ko
nuşma vardı. Sana ve senin temsilcisi olduğun fikirlere saygı
ları, onlar için ne denli iyi bir lider olduğunu açıkça gösteri
yordu. Los Angeles'ta birlikte çalıştığımız günler geldi aklıma.
Kurduğun düzenin etkili olacağı şüphesiz: Mahkümların, ha
pishane yetkililerinin baskılarına karşı direnmek üzere örgüt
lenmesi fikri de çok doğru.
New York'tan San Rafael'e getirildiğimden beri kimseyle gö
rüştürülmediğimi biliyorsun, sanıyorum New York'taki kar
deşlerimizi, tartışmaları, kurdukları düzeni, bana karşı sıcak
davranışlarını, bozuk düzenin gerçeklerini derhal kavrayışları
nı çok arıyorum. Devrimci liderlerin gazetelerden kesip, sabır
la duvarlara yapıştırdığınız resimlerini de çok özledim. Ceza
evleri açısından yapacağımız çok iş var. Bugünkü görünümle
riyle, cezaevlerinin derhal ortadan kaldınlmalan gereken ku
ruluşlar olduğunu iyice anlatmalıyız. Aynca, erkeklerin yönet
tiği bir toplumun içinden gelen ve büyük ölçüde erkeklerin yö
nettiği bir hareket söz konusu olduğu için cezaevindeki kadın
lar konusunun yeterince ele alınmadığını sanıyorum.
Kulağıma sık sık, erkek mahkümların bulunduğu cezaev
leriyle karşılaştırıldığında, kadınların kaldığı cezaevlerinin
daha insanca yönetildiği yolunda söylentiler çalınıyor. Bun
ların derhal önü alınmalı. Orta sınıftan gelen beyaz kadın
mahkümlara iyi davranıldığı doğru olabilir, fakat çoğunluğu
meydana getiren zenci ve melezler için bu hiçbir şekilde söz
konusu değildir.
New York'ta kaldığım cezaevinde, mahkumların en az yüz
de 95'i zenci ya da Porto Riko'luydu. Bulunduğum katta elli
1 42
kişi bir arada yemek yiyorduk. Bu grubun içindeki beyaz
mahkumların sayısı hiçbir zaman altıyı geçmemiştir. Bunların
da dördü siyasi mahkumdu. Ara sıra bazı iyi zenci gardiyanla
ra rastlansa da (bunlar bize çok aranan bazı kitapları bulup
getiriyorlardı) .
Genellikle karşılaştığımız davranışlar, yumuşak olmaktan
çok uzakti.
Benim tutuklu bulunduğum sırada her tarafta gösteriler ya
pılıyor ve ortalıkta direniş söylentileri dolaşıyordu. Buna karşı
yetkililer, mahkumları iki kişilik hücrelere kapatarak tedbir al
dılar. Mahkumların yanındaki, sigaradan diş fırçası ve giyecek
lere kadar bütün kişisel eşyalarına el kondu. Mahkumlar içle
rinde sadece plastik şilteler bulunan soğuk hücrelerde, sırtla
rında gecelikleriyle, farelerle baş başa bırakıldılar. Burada di
siplin bölümünde işkence görenlerden ve erkek gardiyanlar ta
rafından dövülüp, iki üç hafta Bellvue Hastanesi'nde kalan kız
kardeşimizden söz etmedik. Bunlar mı karşılaştığımız yumu
şak davranışlar? Bu saçmalığa derhal son verilmeli.
Ve bir de suçsuzlar -yalnızca birtakım oyunların kurbanla
rı olanlar değil- renkleri ve bu ırkçı dünya da doğmuş o lmala
rından başka suçları olmayanlar da var, tabii. Benimkinden iki
hücre ötede kalan bir kardeşimiz (adı Helen'di) , ilgisi olma
yan bir cinayetle suçlanarak on sekiz ay göz altında tutulmuş
tu. On sekiz ay sonra, delil yetersizliğinden ve katilin suçunu
itiraf etmesi üzerine Helen hakkındaki suçlamalar geri alındı.
Bir hafta sonra yapılacak duruşmasının ardından serbest kala
caktı. Bütün koğuş bu haberi kutladı. Duruşma günü, sevinç
gözyaşları arasında, yakında gelip cezaevinin karşısındaki kal
dırımdan bize el sallayacağını söyleyerek aramızdan ayrıldı.
Ama sevincimiz kısa sürdü. O akşam duruşmaya giden di
ğer mahkumlarla birlikte, yeni bir suçla dava edilmiş olarak
143
geri döndü. Ondan hafif bir suçu, 'cinayete teşebbüs'ü itiraf
etmesi istenmişti. Gözaltında geçirdiği on sekiz ay, verilecek
cezaya sayılacaktı. Galiba hayatından çalınan on sekiz ayın
hesabını soracağından, suçsuz olduğu halde uzun bir süre
tutuklu kaldığı için dava açacağından korkuyorlardı. lki ay
sonra. ben cezaevinden çıktığım sırada Helen hala aynı hüc
redeydi ve işlemediği bir suçu itiraf etmeye yanaşmıyordu.
Şimdi cinayet suçuyla yargılanacak ve şüphesiz tekrar beraat
edecek. Ama cezaevinde kaybettiği boş, sıkıntılı ayların geri
gelmeyeceği açık.
Kadın mahkumların bulunduğu cezaevlerinin çevresinde
yapılacak bir sürü iş var. Bildiğin gibi, kadın mahkumların
desteklenmeye ve cesaret verilmeye ihtiyaçları var. New
York'taki kuruluşlar tarafından desteklenen Kadın Mahkum
ların Kefaletleri Fonu çevresinde geniş siyasal çalışmalar ya
pılmıştır. Ben ayrıldığımda bütün cezaevi örgütleniyor ve
mahkumların serbest bırakılması için ödenecek kefaletin or
taklaşa ödenmesi gerektiği konusunda kararlar alınıyordu.
Serbest kalanlar derhal Fon için çalışmaya başlayacaklardı.
Bu tip başka çalışmalar da gerekli: Cezaevlerindeki yaşama
şartlarını açıklamak, siyasal bilinçlenmeyi önlemek amacıyla
faşist uygulamalarla yaratılan insanlık dışı havayı anlatmak
için kampanyalar açılmalı.
Sonunda hepimizin kurtulması gerekli ve senin de belirt
tiğin gibi, ancak halkın gücü kurtarabilir bizi. Senin kurtul
man gerek, Ericka. Zencilerin haklarını yılmadan savunduğu
için Florida'da tutuklu bulunan Connie Tucker serbest bıra
kılmalı. On beş yaşındayken faşist bir Güney şehrinde ölü
me mahkum edilen Marie Hill kurtarılmalı. Bütün güçlü kar
deşlerimiz önümüzdeki işleri başarmak üzere cezaevlerin
den çıkmalılar.
1 44
Ericka, sen, yapılması gerekeni herkesten daha iyi özetle
din. Aşağıdaki paragrafı gizli çıkarılan gazetelerden birinde
okudum: "Yeni bir dünya kurmamız gerek. Bu sorumluluk
kuşaktan kuşağa geçti ve artık zamanı durdurmanın günü gel
di. Değiştir, yık ve yeniden kur. Bencilliğin, ırkçılığın, şove
nizmin ve bütün haklan ellerinde tutan küçük grupların bu
lunmadığı bir dünya yaratmak bizim görevimiz. Dünya irısan
larındır, bir arada yaşamaları, sevmeleri ve yaratmaları içın."
Bu fikri gerçekleştirme zorunluluğu bize kaybettiklerimiz -
]on, Bunchy, Lil Bobby, jonathan, William Christmas, james
Mc Lain, Sam Napier- tarafından aşılandı. Onları içimizde ve
kavgamızda yaşatmak görevimizdir. Doğacak çocuklarımızda
zaferi yaşamalıyız, onların gerçekleşmesi için sınırsız katkılar
da bulundukları zaferi..
Sana, Bobby'ye ve Niantic'deki bütün kız kardeşlere sevgiler.
Durdurun Zamanı!
Angela
145
6
SOLEDAD KARDEŞLER
Fleeta Drumgo
John Clutchette
George Jackson
Fleeta'nın Mektubu
Sevgili kardeşlerim,
Düzeltme Sistemi diye bir şey yok. Bu amacı güttüğünü
öne süren bütün kuruluşlar barbar, ırkçı ve sömürücü bir ya
pıya sahiptir. Devlet, bu kuruluşları Anglo-Sakson burjuva yö
neticiler dışında kalan herkesi sömürmek, ezmek ve yıldırmak
amacıyla kullanmaktadır. Sistemin özündeki kin ve nefret in
sanları, özellikle zencileri ezmekte olan ırkçı baskıya özdeştir.
Bunu gördükten sonra Amerika'nın da başlı başına bir cezae
vi olduğunu görmek hiç zor değil. Huey P. Newton kardeşi
mizin dediği gibi, aradaki tek fark birinde koğuşta, ötekinde
hücrede olmamız.
1 49
Hücrede gördüğümüz baskı daha güçlü görünebilir, ama
çağımızda aradaki farkın büyük olmadığını kolayca görebili
yoruz. Sürekli olarak işsizliği, yoksulluğu, kötü beslenmeyi
düşünüyorum, yaşantımızın bir parçası olmuşlar artık; insan
ların bu toplama kamplarında olmaları da bu zaten, suç denen
şeyin ortaya çıkışına yol açan da bu.
Duvarların ötesinde insanların bilinçlenmeye başladıkları
nı belirtmek istiyorum; düzenin getirdiklerini, kapitalizmin
çılgınlığını, sınıfsal çıkarları, artık değeri, emperyalizm soru
nunu görüyoruz. Burada ve diğer ülkelerde halkların karşılaş
tığı insanlık dışı davranışları görebilmek için anlamaya çalış
mamız gereken bunlar. Malcolm X'in dediği gibi, "Biz insan
lar, halklar olarak, bizi yiyip bitiren koşullan değiştirme hak
kına sahibiz" .
Günümüz toplumunun çürümüşlüğü ve toplama kampla
rındaki yozlaşmayı ancak halk ortadan kaldırabilir ve onu or
tadan kaldırmanın tek yolu birleşmemiz, bir tek insan gibi ha
reket etmemizdir. Zira, baskı altında ezilenler hep aynıdır. De
mek istediğimiz, gerçekte hepimiz faşist baskıların boyundu
ruğunda bulunan mahkumlarız. Bu gerçeği yadsıyanların ba
ğımsızlık hareketiyle hiçbir ilgileri olamaz; bunlar kendilerini
özgür sayarlar ve bu varsayım onları doğrudan doğruya küçük
burjuvaların aras.ına yerleştirir.
Sonuç olarak, birbirimizi unutmamamız gerektiğini söyle
mek istiyorum, eğer birbirimizden vazgeçersek canavar aza
cak ve bize daha kötü davranmaya başlayacaktır. Sizdeniz biz,
sizi seviyoruz, birlikte mücadele edeceğiz.
150
Cezaevi Kurbanlar.
Eve Pell
151
kırıcılar yetiştirmişlerdir.
Bölgede John Steinbeck'in
gördüğü buydu. Güneydeyse
daha da çirkin bir gerçekle
karşılaşırız. Soledad kriz yıl
larının karışıklığı sırasında
cezaevinde görülen gaddar
lıklar, son günlerde zenci
mahkumlardan üçünün öl
dürülmesiyle yeniden su yü
züne çıkmıştır.
1946'da ilk kurulduğu gün
lerde Soledad ilerici bir ku
ruluş olarak görülüyordu.
Belki gerçekten öyleydi, ama bir müddet sonra mahkumlar
Soledad'a 'gladyatör okulu' ya da 'cephe' demeye başladılar.
Bunun sebebi , gardiyanlarla mahkumlar arasında çıkan ırkçı
çatışmalardı. Cezaevindeki günlük hayatın korkunçluğu
hakkında yazılan mektuplar mahkumların ailelerine ve avu
katlarına ulaştı, sonra da ilgililerin dikkatini çekti. Nihayet,
Haziran 1 980'de senatör Mervyn Dymally, iki görevli ve sav
cı Fey Stender'le birlikte cezaevindeki hücreleri teftiş etti.
Teftiş heyeti mahkumların cevaplandırıp hemen geri vere
cekleri bir anket dağıtmayı ve bu şekilde şikayetçi oldukları
için cezalandırılmalarını önlemeyi düşünmüştü.
Cezaevi müdürü Ray Procunier bu plana karşı çıktı.
"Eğer hoşnutsuzluk yaratan bir durum varsa bunu önce be
nim bilmem gerekir," diyordu. Dymally boyun eğmek zo
runda kaldı ve mahkumlarla yapılan kısa konuşmalarla yeti
nildi. Zenci mahkumların en çok şikayet ettikleri nokta, ye-
152
meklerinden sürekli idrar, vb. mide bulandırıcı maddelerin
bulunmasıydı.
Procunier, "Bana kalırsa kimsenin yiyeceklere dokunduğu
yok," dedi. "Biz yöneticiler istemiyoruz bunu, ama bir sürü
kötü niyetli insan var etrafta." Dymally, mahkumların bu ko
nuda yazdıklan mektuplardan söz ettiğinde, görevlilere döne
rek, "Doğru söyleyin, siz hiç kahvelere işendiğini gördünüz
mü?" diye sordu. Görevliler görmediklerini söyleyince tatmin
olmuş bir şekilde konuyu kapattı.
Birkaç soru daha sorup Procunier'den ilgisiz cevaplar al
dıktan sonra Dymally'ın teftiş heyeti, zenci mahkumların öl
dürülmelerine yol açan ırkçılık gibi temel sorunlara inemeden
Soledad'ı terk etmişlerdi.
Soledad mahkumlarından biri cezaevindeki ırkçı havayı
anlatırken, "Başka bir mahkumla birlikte cezaevine ilk geti
rildiğimiz gün diğer mahkiimların 'pis zenci, köpek herif!'
şeklinde bağrışmalarıyla karşılaştık. Önce kulaklarıma ina
namadım, çünkü bunları yanımızdaki görevlilerin de duy
muş olmaları gerekirdi; halbuki hiçbir şey olmamış gibi dav
ranıyordu görevliler. Başgardiyana bakınca mahkumların
neden görevlilerden çekinmediklerini anlamaya başladım.
Başgardiyanın zenciler hakkında peşin hükümleri vardı, ha
la da vardır. Hücrelere yerleştiğimden beri rahat yüzü gör
medim. Beyaz mahkumlar günün yirmi dört saatinde zenci
lere hakaret etmeyi iş edinmişler, gardiyanlar da durup din
lenmeden rahatsız ediyorlar bizi. "
Cezaevinin 'Max Row' denen bölümünde mahkumlar yir
mi üç buçuk saatini demir kutulan andıran hücrelerde geçirir
ler. Hücreler yalnızca parmaklıklarla değil, tahta perdelerle
ayrılmıştır; yiyecekler kapıların üzerindeki deliklerden verilir.
153
Başka bir mahkum, "Görevliler yiyeceklerimizi kendileri
dağıtmayıp diğer mahkumlara dağıttırmaya başladılar. Yiye
ceklere her türlü pisliğin karıştırılmasını gülerek seyrediyor
lardı," diyor.
Ocak l 970'ten önce birkaç ay mahkumların grup halinde
idman yapmalarına izin verilmedi. Yetkililerden biri cezaevi
nin 'O' bölümünü cezaevi içinde cezaevi olarak tanımlayıp,
grup halinde idman yapıldığı zaman mahkumlar arasında kav
ga çıktığını ve ciddi olaylar meydana geldiğini öne sürüyordu.
Aralık 1 969'da bu mahkumlar için özel bir idman yeri yapıldı.
Alan inşaat tamamlanmadığı için zamanında açılmamıştı.
Zenci mahkumlardan biri bu konuda, "O günlerde beyaz
mahkumlar ve görevliler anlayamadığım bir sebepten ötürü
pek neşeliydiler, ikide bir bize alanın yakında açılacağını söy
leyip duruyorlardı," diyor.
Ocak ayının ikinci haftasında 13 mahkum çırılçıplak soyu
lup üzerlerinde silah arandıktan sonra alana gönderildiler. lyi
nişancı olarak tanınan gardiyan O.G. Miller, eline tüfeğini ala
rak alana bakan bir kuleye yerleşti.
Tahmin edilebileceği gibi, alanda beyaz mahkumlarla
zenciler kavga etmeye başladılar. Kuledeki gardiyan hiçbir
uyarma yapmadan dört el ateş etti. Üç zenci Alvin Miller,
Cleveland Edwards ve W. L. Nolen ağır yaralanmış, bir be
yaz da kalçasından vurulmuştu. Zencilerden biri hareket
edebiliyordu, arkadaşları onu derhal hastaneye götürmek
istediler.
Sonralan içlerinden biri, "Kuledeki gardiyana bakıyor
dum," diye açıkladı. "Silahını bana çevirmişti, beni de öldür
mek istediğini sandım. Duvara sürünerek gidip mahkum X'in
başucunda durdum, hep gardiyana bakıyordum. Silahını tek-
1 54
rar üzerime çevirdi, donmuş gibi durup ateş etmesini bekle
dim, etmedi. Ateş etmediğini görünce X'in başında iki zenci -
mahkumla yattığı yeri işaret ettim. Birlikte top oynadığımız
mahkum X'i hastahaneye götürmemi söyledi, ben de onu sır
tıma alıp kapıya doğru yürüdüm. Kuledeki gardiyan silahını
doğrultmuş başını sallıyordu. Ona on dakika yalvardım, kar
şılık vermeden başını sallamaya devam etti. Her dakika üzeri
me ateş etmeye başlamasını bekliyordum. Sonunda başka bir
gardiyan bana X'i alandan çıkarmamı ve yere yatırıp hücreme
götürmemi söyledi."
Oyuna son verildiğinde yaralı ölmüştü.
Neden vurulmuştu bu üç zenci? W.L. Nalan taviz verme
yen, gururlu bir adam olarak tanınırdı. Cleveland Edwards
bir polis şefini yaralamak suçundan cezaevinde bulunan si
yasi bir mahkumdu ve önemli zenci liderlerindendi. Alvin
Miller ne militanlardan ne de liderlerdendi, fakat o sırada
alanda bulunan Kara Panter Earl Satcher'a şaşılacak derece
de benziyordu. Nalan öldürüleceğini anlamıştı. Son ziyare
tinde bunu babasına da söyledi. Babası oğlunun korunması
için yetkililerden biriyle görüşmek istedi ama yetkililer 'çok
meşguldüler'.
Federal mahkemenin cezaevi yetkililerine karşı hazırladığı
raporda 0.G. Miller, W.L. Nalan, Alwin Miller ve Cleveland
Edwards kara ırktan gelenlere karşı beslediği kin ve Nolan'a
olan öfkesi yüzünden öldürdüğü belirtilmektedir.
Raporda ayrıca, "Miller mahkumların yumruklaşmaları
nın ciddi bir sonuç vermeyeceğini, buna karşılık ateş ederek
mahkumları öldürebileceğini ya da ağır yaralayabileceğini
bildiği halde duraklamadan ateş etmiştir," denmektedir. Ra
por cezaevindeki ırkçı kavgayı körükledikleri, O.G. Miller'in
155
tutumunu bildikleri halde onu engellemeye çalışmadıkları
ve yaralı mahkumların derhal tedavi edilmeleri için gerekli
tedbirleri almadıkları gerekçesiyle bütün yetkilileri suçla
maktadır.
Bu olaydan sonra cezaevindeki gergin hava daha da arttı.
Monterey Yüksek Mahkeme Heyeti O.G. Miller hakkında so
ruşturma açtığı zaman zencilerin davada tanıklık etmelerine
izin verilmedi, tanıklar yalnız beyaz mahkumlardan seçilmiş
ti. Tanıklar mahkeme önüne çıkmadan önce gardiyanlar tara
fından uyarıldılar: "Unutmayın, uyarmak için havaya ateş
edilmişti önceden! "
Kısa süre sonra beyaz gardiyanlardan biri John V . Milis
ölü bulundu. Dövüldükten sonra üçüncü kattan aşağı atıl
mıştı.
Şerif William Black, "Mills'in ölümünün üç zenci mah
kumun öldürülmesine karşı bir misilleme olduğunu sanıyo
ruz," dedi. Cezaevi yetkilileri altta kalmamak için derhal üç
suçlu buldular. Suçlananlar yirmi üç yaşındaki Fleeta
Drumgo, yirmi dört yaşındaki John W. Clutchette ve yirmi
sekiz yaşındaki George L. jackson'dı. jackson soygun su
çundan hüküm giymişti. Suçun cezası normal olarak 2,5 yıl
olduğu halde, Vasiler Heyeti on yıldır jakson'ın serbest bıra
kılması için görüşmelere başlamamıştır. Ocak ayında öldü
rülenler gibi o da hiçbir zaman boyun eğmemiş, gururunu
her zaman korumuştur. Hüküm giydiği zaman siyasal yön
den bilinçlenmiş değildi, ama cezaevinde geçirdiği on yıl ba
zı gerçekleri açık seçik görmeye başlamasına yol açmıştır.
jackson yazardır.
Babası bütün hayatı boyunca ailesini geçindirebilmek için
çalışmış ve çocuklarına Amerikan tarzında, iyi insanlar olma
larını öğütlemişti.
156
Jackson'ın Soledad'a gelişi diğer zenci mahkumlannkinden
farksızdı. Gettolardan gelen zenci gençler, kanunla ilk sürtüş
melerinde orta sınıftan gelenlerin ya da beyazların dosyalarına
hiçbir zaman işlenmeyecek bazı suçlardan ötürü derhal fişle
nirler. Artık şüpheliler arasına girmişlerdir; kısa bir müddet
sonra daha ağır bir suçtan tutuklanırlar. Suçsuz olduklarını is
patlayamadıkları ve fişlenmiş olduklarından kolayca hüküm
giyerler; çarptırıldıkları ceza her zaman beklediklerinden daha
ağırdır. Sonuçta uzun süre cezaevinde kalırlar.
Cezaevi çoğu zaman toplumun bütününü büyük bir açık
lıkla yansıtır. Malcolm X, Eldridge Cleaver gibi ünlü lider
lerden çoğu cezaevinde yetişmişlerdir. Bunun sebebi, ceza
evinin mahkumları kesin karar almaya zorlaması olabilir;
cezaevindeki zenci yerini saptamak zorundadır. Jackson, So
ledad'a ilk geldiğinde, televizyon seyrederken arka sırada
zencilere ayrılmış yerlerden birine oturmak zorunda bırakı
lınca ne yapacağını şaşırmıştı. Sonunda kavga çıkmış ve yet
kililer onu iki yıl hücrede yaşadığı San Queni.in Cezaevi'ne
göndermişlerdi.
Jackson, Drumgo ve Clutchette cinayet sırasında John
Mills'in bulunduğu yerden uzakta ve suçsuz olduklarını söy
lediler. Soygun suçundan hüküm giymiş olan Clutchette için
Vasiler Heyeti'yle görüşme günü tespit � dilmişti ve Nisan
ayında serbest bırakılması bekleniyordu. Drumgo'da Nisan'da
Vasiler Heyeti'nin karşısına çıkacaktı, kesin olarak serbest bı
rakılması bekleniyordu.
Adı geçen üç mahkumdan en tehlikeli olan )ackson'dır ve
bir yıldan müebbet hapse kadar değişebilecek bir cezaya çarp
tırılmıştır. Müebbet hapis mahkumu olarak bilinmektedir.
Kaliforniya kanunlarına göre, müebbet hapis mahkumların-
157
dan biri cezaevi görevlilerinden birini yaralar ve görevli bir yıl
içinde ölürse, mahküm ölüm cezasına çarptırılır. Bu durum
da, hüküm giydiği takdirde jackson doğrudan doğruya gaz
odasına gidecektir.
Gardiyanın ölümünden sonra bölümdeki bütün mah
kumlar gardiyanlar, cezaevi yetkilileri ve savcılık tarafından
sürekli sorguya çekilmişlerdi. Olayın başından itibaren suç
lanan üç mahkuma karşı büyük bir oyun hazırlandı. Sorgu
da avukatlar hazır bulunmadı. Görevliler mahkumların aile
lerine oğullarının durumunu bildirmemişlerdi. Annesi olayı
öğrendiğinde jackson iki kere mahkemeye çıkmış bulunu
yordu. John Clutchette'nin annesine oğlunun avukata ihti
yacı olmadığı bildirilmişti. Görevlilerden Leflores ona, "Oğ
lunuz size durumu mektupla bildirir," demişti. Buna rağ
men, Bayan Clutchette oğluna yardım edecek bir avukat ;ıra
dı ve sonunda Salinas'lı Floyd Silliman'la anlaştı. Clutchette,
sorgulardan ve günlerce hücrede kalmaktan sersemlemiş bir
halde, suçsuz olduğuna tanıklık edebilecek şahısların bir lis
tesini hazırladı. Mahkumların dışarıya ancak avukatları ara
cılığıyla bir şeyler gönderebilecekleri hakkındaki cezaevi yö
netmeliğine karşı gelerek listeyi annesine göndermek istedi.
Zaten o sıralarda avukatı yoktu. Liste görevlilerin eline geç
ti ve adı geçen mahkumlar başka cezaevlerine gönderildiler.
Fleeta Drumgo'nun annesi Bayan lnez Williams, gardiyanın
ölümünü radyodan dinleyip oğlunun nasıl olduğunu öğren
mek için cezaevine telefon etti. Görevliler soruşturmaların
devam ettiğini, endişe etmemesini söylediler. Bayan Willi
ams ,"Cezaevi mahkumların dişi çekilirken bile ailelerine
haber verir," diyordu, ama oğlunun cinayetle suçlandığın
dan haberi yoktu.
1 59
Konuyla ilgili eyalet görevlileri soruşturmayı gizli tutmak
için ellerinden geleni yaptılar. Vasiler Heyeti, George jack
son'ın avukatlarına onun hakkındaki kararın ne şekilde alın
dığını açıklamıyordu. Cezaevi görevlileri de avukatların jack
son'ın dosyalarını görmelerine ve öldürülen üç zenci hakkın
da bilgi toplamalarına izin vermediler. Bütün deliller ve şahit
ler Kalifo rniya eyaletinin kontrolü altındadır. Yargıç Gordon
Compbell'in kişiliğinde davaya yargıçlık e�en gene Kaliforni
ya eyaletidir. Dazlak kafalı, küçük bir adam olan Campbell, is
kemlesinde yüzünde meşgul bir ifadeyle oturup herkese tepe
den bakar, ilk duruşmalardan itibaren yargıç julius Hoff
man'ın Monterey'li kopyası gibi davranmıştır. Sanıkların dost
larına açıkça cephe almıştı, "Ahırdaymış gibi davranmakta de
vam ederseniz hepinizi dışarı atarım," deyip duruyordu.
Campbell'in bazen savcının görevini üzerine aldığı da olu
yordu. Savunmanın hemen hemen bütün müdahalelerini geri
çevirdi. Savunma cezaevi yönetmeliğini görmek istediği za
man Campbell savcıya dönüp, "ltiraz ediyorsunuz, değil mi?"
diye sordu. Savcı başıyla onaylayınca Campbell, "Reddedildi,"
dedi ve savcının yerine karar vermiş oldu.
Şubat ayında bölgedeki bütün ünlü avukatlar davayla ilgi
lenmeye başlamışlardı. Campbell onların konuyu basına yan
sıtmasını da engelledi. Avukatların dosyaları incelemeye, şa
hitleri dinlemeye hakları yoktu, iddia makamı şahitleri mah
keme gününe kadar avukatlara bildirmiyordu.
Sanıkların hiçbiri adam yaralamak ya da öldürmekten hü
küm giymiş değildi. Buna rağmen duruşmaya zincire vurul
muş olarak getirildiler, avukatlarıyla konuşurken de zincirliy
diler. Mahkeme salonunda dostları onları yumruklarını kaldı
rarak selamlıyorlardı. Onlarsa yumruklarım ancak bellerine
kadar getirebilmişlerdi.
160
Şubat 1970'deki ilk duruşmalarda mahkumların aileleri ve
dostları bulunamadı. Mahkumlar zincire vurulmuş olarak ce
zaevinden duruşmaya getirildiler, yoldan gelip geçenler onla
rı yuhalıyorlardı. Sonralan olay kamuoyunca duyuldu ve
mahkllmlara karşı sempati uyanmaya başladı. O zaman üç sa
nık, duruşmaya her tarafı kapalı bir kamyonetle getirilmeye
başlandı. Bu şekilde, hayat�an hücrede geçen bu insanların
kendilerine yakınlık gösterenleri görmeleri önlenmişti.
Halk, Soledad kardeşlerin kim olduğunu öğrenmeye, Kali
forniya cezaevleri hakkında az çok fikir edinmeye başlamıştır.
Ama Monterey'deki baskı sürüp gitmekte ve bu üç insan daha
uzun süre hücrelerinde kalacağa benzemektedir.
161
Soledad Kardeşler
Angela Davis
1 62
baskının araçları olan adalet ve ceza mekanizmalarına karşı
girişilecek bir halk hareketiyle bu sloganı hayata geçirmemiz
gerekiyor. Toplumun faşist yönlerine, Vietnam halkının bar
barca öldürülmesine, zencilerin ezilmesine, devrimcilere yapı
lan baskıya karşı olanlar, devletin Soledad Kardeşler'i kanun
yoluyla öldürmesine karşı çıkmak zorunda olduklarını unut
mamalıdırlar. Şimdi kardeşlerimiz serbest bırakılıncaya kadar
giriştiğimiz mücadeleye devam etmemiz ·gerekiyor.
Zenci Kurtuluş Hareketi için Ericka Huggins ve Bobby Sea
le'in savunmaları gibi Soledad Kardeşler'in davası da büyük
önem taşımaktadır. Davanın önemini kavramadan, devletin
siyasal eylemcileri cezalandırma gücüne sahip olduğunu gös
termek amacıyla bu idamların üzerinde durduğunu anlamak
imkansızdır. Zenciler bilinçlenmeye ve radikal çözüm yollan
aramaya başladıkça Soledad Kardeşler davasında açık bir ör
neğini gördüğümüz ırkçı baskılar da artacaktır.
Toplumun kapitalist yapısında bulunan ırkçılığın sonucu,
zenciler cezaevlerini diğer gruplardan çok daha iyi tanımışlar
dır. Hayatın herhangi bir devresinde bu kurumla karşılaşma
yanlara ender rastlanır. Ceza sisteminin, yönetici sınıfların
egemenliklerini sürdürebilmelerine yarayan kurumlardan ol
duğunun fa rkındayız artık. Engels geçen yüzyılda, cezaevleri,
ordu ve polisin devletin gücünü koruyan temel unsurlar oldu
ğunu görmüştü. Uzun hapis cezalan düzenin korunmasına
yardım eder, bu ceza.lar kutsal mülkiyet hakkına karşı çıkan
ları ya da bilinçli olarak ırkçılığa ve baskıya başkaldıranları
sürekli tehdit ederler.
Tarihsel açıdan da cezaevi, hayatımızın uzun bir parçası
durumundadır. Zenciler kölelikten kurtulur kurtulmaz ken
dilerini başka tip bir sömürünün, mahkumların çalıştırılması
sisteminin içinde bulmuşlardır. Önemsiz suçlardan kolayca
1 63
hüküm giyen zenciler cezaları süresince, politikacıların, bü
yük çiftçi ve madencilerin, Kuzeydeki sendikaların hizmetine
verilirler. Örneğin, Arkansas'ta Cummin Cezaevi çiftliğinde
mahkumlar haftanın beş buçuk günü para almadan pamuk
tarlalarında çalışırlar. Cezaevlerinde hala bu tip köle çalıştır
ma olayları sürüp giderken, bir yandan da sosyo-ekonomik
düzeni koruma görevini yerine getirirler.
Kalifomiya cezaevlerindeki mahkümların 28 binden fazla
sının zenci ve melez olduğu düşünülürse, George jackson,
john Clutchette ve Fleeta Drumgo'nun kurbanlarından oldu
ğu mahkemelerin, Vasiler Heyeti'nin ve bütün ceza sisteminin
ırkçı yapısı daha açık biçimde görülebilir. Adı geçen mahkum
ların üçü de mülkiyet hakkına tecavüz suçundan hüküm giy
mişlerdir; Fleeta ve John hırsızlık, George soygundan cezaya
çarptırıldılar. Süresiz hapis cezasına mahküm edildikleri hal
de (George l yıldan müebbet hapse kadar, Fleeta 6 aydan 15
yıla kadar, john 6 aydan 1 5 yıla kadar) serbest bırakılmaları
nı sağlamak için yetkililerin anladığı anlamda iyi hal göster
meyi ve başları önünde dolaşmayı reddettiler. Vasiler Heyeti
ve cezaevi yetkilileri ancak hayatlarını devletin koyduğu ku
rallara göre düzenledikleri takdirde 'ıslah oldukları'na kanaat
getirecek ve serbest bırakılmaları için gerekli işlemlere giriş
meye razı olacaktı. Kardeşlerimizden çoğu gibi onlar da bo
yun eğmeden, bu tuhaf ıslah olma fikrine ve onun altında ya
tan önyargılara karşı çıkmaya devam ettiler.
George, John ve Fleeta cezaevi içinde, yılmadan direniş ha
reketleri düzenlediler. En tehlikeli savaş alanında sürdürdüler
kavgalarını. Akılsız ve sadist gardiyanların ellerindeki, tüfek
leri her an üzerlerine boşaltabilecekleri fikri durdurmadı on
ları. Dinlemeye hazır mahkumlara doğru bildikleri düşünce
leri anlatmaya devam ettiler.
1 64
George'un kitabı Soledad Kardeşler, Amerikan ceza siste
minin büyük ustalıkla ayrıntılara inen bir tahlilini yapmakta
·
dır. Efendiler ile köleler arasındaki ilişkiler ve sürüp giden
çatışma bütün açıklığıyla gösterilmiştir. Bu, mahkumun ha
yatını ve gururunu koruyabilmek uğruna verdiği savaştır.
George, kapitalist toplum içinde cezaevlerinin rolünü ve
'suçlular'ın ileride, devrimci mücadele içinde alacakları yeri
incelemektedir. Ho Chi Minh gibi George da, cezaevi kapıla
rı açıldığında gerçek bir ejderhanın; görevi eşitliğin hüküm
sürdüğü sosyalist düzeni kurmak olan bir ejderhanın ortaya
çıkacağına inanmaktadır. Onun kitabı, insanüstü bir müca
dele içinde durmadan gelişen ve kendini aşan bir devrimcinin
anılarıdır bir bakıma.
Dolayısıyla, cezaevi yetkililerinin bu olağanüstü zenciye is
teri krizleri içinde saldırmaları hiç de şaşılacak bir durum de
ğildir. Sömürücülerin niteliğini açıkça görebilen ve diğer mah
kumlara kurtuluş yolunu göstermek için çaba harcayan bir in
sanı öldürmeye çalışmalarını da tuhaf karşılamamak gerekir.
Bu üç kardeşimiz, 450 yıllık baskı ve zulmün direniş güç
leriyle cesaretlerini yok edemediği büvük zenci kahramanla
rın mirasçılarıdır. Artık onların ektiği tohumların meyveleri
ni, Kaliforniya cezaevleri çerçevesi içinde başlayan kurtuluş
hareketimizde toplayabiliriz. George 70 dolarlık bir hırsızlık
olayı için cezaevinde geçirdiği on bir yıl boyunca, hemen he
men bütün Kaliforniya cezaevlerinde, San Quentin'de, Sole
dad'da ve Folsom'da bulundu. Hayatının yarısı cezaevlerinde
geçmiş olan Fleeta, üç buçuk yıl eyalet cezaevlerinde kaldı.
john ise 1966'dan beri San Quentin'de, Tehachipi'de ve Sole
dad'da yattı.
Bu insanlar kendi çıkarlarını unutup, bir an önce cezaevin
den çıkmak için yetkililere yaranmaya çalışacaklarına, diğer
165
mahkumları aydınlattıkları, onlara kurtuluş yolunu göster
dikleri için yetkilileri n faşist saldırılarına hedef olmuşlardır.
Sözünü ettiğimiz olaydan önce de birçok kere ölüm tehlike
siyle karşılaşmışlardır. Duvara astığı siyasal afişleri indirmedi
ği için Fleeta'nın başının dertten kurtulmadığını biliyoruz.
George, "Hala hayatta oluşumun sebebi herşeyi abartmam,
onların da bunu bilmeleridir," demişti. "Her zaman, herkesten
bir kol boyu uzakta dururum ve daima ellerini görmek iste
rim. Artık hiçbir şey şaşırtmıyor beni."
Buna rağmen G e orge sürekli olarak, özellikle cezaevi için
deki ırk ayrımını reddettiği için çeşitli 'suçlar'la itham edilmiş
tir. Ölüm cezası gerektirmeyen suçların yargılamaları dışında,
bütün yargıl amalar cezaevinde yapılır. San Quentin müdür
yardımcısı Park, jessica Mitford'la yaptığı bir görüşmede,
"Herhangi bir suçla itham edilen mahkumun mahkeme önü
ne çıkma hakkı yo ktu r. Suçlu olmadığına idareciler karar ve
rir," demiştir. Kendisine tanık dinlenip dinlenmediği soruldu
ğunda da, "Biz ne olup bittiğini diğer mahkumlardan öğreni
riz; meseleyi mahkemelerdeki gibi uzatmak tehlikeli sonuçlar
verebilir," şeklinde konuşmuştur.
Bu yargılama şeklinin, devrimci olarak tanınan mahkumla
rın cezalarının istendiği kadar uzatılmasına yardım edebileceği
açıktır. Doğal olarak, devrim uğruna çalışan kişi, yürürlükteki
sisteme -cezaevine ya da toplumun tümüne- karşı başkaldır
maktadır. Buna karşı yö neticiler de, karşılaştıkları şiddet hare
ketlerini, "Anarşinin gemi azıya aldığı günlerde yaşıyoruz ve
burada anarşistler bulunuyor. Cezaevi onlarla dolu," demek su
retiyle kolayca geçiştirmeyi ve istedikleri cezalarla kapatmayı
başarmaktadırlar. Bu tür iddialar, cezaevlerindeki baskıyı hoş
göstermek için öne sürülen bahanelerden biridir. Ve Soledad
Kardeşler'in karşılaştıkları zulüm, bu baskının bir parçasıdır.
166
George idarecilerce suçlu bulunmuştu. Vasiler Heyeti'nin
serbest bırakmasını ertelemesine neden olarak suçluluğu gös
teriliyordu. Onu fikirlerinden vazgeçirebileceklerini sanıyor
lardı, ama o her yıl sözleri ve hareketleriyle şunu söylemeye
devam etti: "Kışın soğuğunu çekmeden baharın sıcaklığı gel
mez. Kötülükler sertleştirdi beni, kafam çelikten artık" (Ho
Chi Minh).
13 Ocak l 970'te, beyaz bir gardiyan üç zenciyi sebepsiz ye
re öldürdü. Katil cezalandırılmadan elini kolunu sallayarak
dolaşmaya devam ederken, Yüksek Mahkeme de kendisinin
baskının aracı bir kurum olduğunu bir kere daha kanıtlamış
oluyordu. Karar günü bir gardiyan öldürüldü. George, John
ve Fleeta, Soledad yetkililerince gardiyanın hayatını hayatla
nyla ödemek üzere seçildiler. Bu misilleme anlayışı bile olayı
tam olarak açıklamaya yetmiyor. Söz konusu gardiyanın ölü
müyle, Kaliforniya cezaevlerindeki bilinç seviyesini gözle gö
rülür şekilde yükseltmiş olan bu mahkumları ortadan kaldır
mak için yeterli bir neden ortaya çıkmıştı. Gerçekten de mah
kemede yalancı şahitlik edenler yaptıkları işin yalancı şahitli
ğin ötesinde, çok daha büyük bir şey olduğunun farkındaydı
lar. Cinayet suçlamasının altında çok daha önemli suçlar; dev
rimcilik, düzene uymayı reddetmek, sürtüşmelere yol açmak,
mahkumlarda kurtuluş fikrinin uyanmasını sağlamak gibi 'cü
rümler' yatıyordu.
Üç zenci devrimci daha önce sorgusuz sualsiz vurulmuştu.
Dışardaki demokrat kafaları karıştırmadan aynı şeyi tekrarla
mak biraz zor olacaktı. Bu defa adalet mekanizması seferber
edildi. George, john ve Fleeta kanun yoluyla öldürülecekler
di. Cinayet demokratik yoldan işlenecek ve kamuoyu bunu
hoş karşılayacaktı. Ayrıca bu, bir kurban, kırılmış bir birey ro
lünü reddetmeyi düşünenlere de iyi bir ders olacaktı. Hesap-
1 67
lar doğru çıkarsa George, john ve Fleeta'nın ortadan kaldırıl
ması devrimci hareketlere son verebilirdi. Karşılığını hayatla
rıyla ödeyeceklerini anlayan mahkumlar arasında pek azı kur
tuluştan söz edebilecek cesareti bulabilirlerdi. Terörizm bu şe
kilde mantık yürütür işte. Ve sadece Soledad Kardeşler değil,
sayısız mahkum terörizmin kurbanları durumundadır.
7 Ağustos 1 9 70'te, George'un küçük kardeşi jonahtan'm
da karıştığı olay, bu duruma son vermek ve cezaevlerindeki
insanlık dışı yaşama şartlarına oldugu kadar, sınırsız baskı
ya da karşı çıkan bir hareket olarak görülebilir. Olaya karı
şan üç mahküm James Mc Clain, William Christmas ve olay
dan sağ çıkan mahkum, Ruchell Magee, bu koşullar altında
yaşamış ve acı çekmişlerdi. Aynı muamelelere jonathan da
maruz kalmıştı. George'u susturmak için girişilen çabaların
farkındaydı.
7 Ağustos olayı, kamuoyunun ülkedeki cezaevlerinde hü
küm süren terör havasını açıkça görmesine yardım etti. Bası
nın konuyla ilgilenmeye başlaması da olayın sonuçlarından
dır. San Francisco Chronicle'da üç haftadır Kaliforniya cezaev
leriyle ilgili bir yazı dizisi yayınlanmaktadır.
Yönetici çevreler olaya büyük tepki gösterdiler, bunun on
ları temelden sarstığını fark etmişlerdi. Politikacılar ve hükü
met görevlileri vatandaşları yatıştırmak için anlamsız reform
lar yapmaya başladılar. Yaptıkları büyük hata, yüzyıllarca sür
müş baskının ve terörün cezaevlerinde birikmiş tortusunu
birkaç reformla ortadan kaldırabileceklerini sanmalarıydı.
Daha uzun ziyaret saatleri gibi, 'iyi çocuklar' için yapılacak
'reformlar' dikkati esas noktalardan uzaklaştırmak amacıyla
planlanmıştır. Bunlardan çoğu da, hapis cezalarını kısaltmak
amacıyla bir reform tasarısı olarak hazırlanmıştır, fakat sonra
dan mahkumların aleyhinde işlemeye başlamış olan süresiz
1 68
hapis cezası gibi, baskıyı artıracakları şüphesizdir. Bizim bu
sözde reformlara göstereceğimiz tepki, onları bir kenara itmek
ve cezaevi sisteminin temel sorunlarını öne çıkarmak, bütün
siyasi mahkumların serbest bırakılmasını teklif etmek olmalı
dır. Öldürülen kardeşlerimiz jonathan, Christmas ve McClain
ve birlikte mahkeme önüne çıktığım Ruchell, görevimizin ne
kadar büyük olduğunu bize açıkça göstermektedirler.
1 69
Soledad Kardeşler sadece cezaevleri çerçevesinde değil, bü
tün Zenci Kurtuluş Hareketi içinde de büyük önem taşımak
tadır. Ö lüme karşı verilen bu mücadelede hem bütün zenci
devrimcilerin, Chicanoların, Porto Rikoluların, Asyalıların,
Amerika yerlilerinin ve kapitalizme karşı savaşan beyazların
mücadelesidir. Bobby ve Ericka aynı gücün kurbanlarıdır ve
bizim faşizmin han.kc..timizi dört bir yandan sarmasını önle
mek için Ericka ve Bobby'i kurtarmamız gerektiği kadar, dev
rimci mücadelemizi sürdürebilmek için de Soledad Kardeş
ler'in serbest bırakılmasını sağlamamız gerekiyor.
George, günümüzdeki faşizmin geniş bir tahlilini yaptı. Var
dığı sonuç, Amerika'da faşizmin tam anlamıyla yerleşmiş oldu
ğuydu. Temel meselelerde onunla beraberim, ama ben karşı
devrimin başarıya ulaşmış olduğunu zannetmiyorum. Faşizme
doğru gittiğimiz doğru olsa bile, faşizm Amerika'da yerleşmedi
henüz ve demokrasi işlediği müddetçe, halkın gücü Soledad
KardeŞler'i, Bobby'yi, Ericka'yı, beni, Ruchell'i, Huey'le Los Sie
ta'yı kurtarabilmelidir. Huey'le Los Sieta'nın serbest bırakılmış
olmaları da kitle hareketlerinin gücünü göstermektedir.
Aralık ne kadar ufak olursa olsun bütün kapanmamış ka
pıları zorlamalıyız. Ülkenin ve dünyanın her tarafındaki in
sanları faşizme karşı olduklarını ispat etmeye çağırmalıyız.
Hareketimiz halkı çeşitli kampanyalara ve gösterilere çekme
li. Süresiz hapis cezasına ve görevlilerden birini yaralayan ya
da öldüren müebbet hapis mahkumlarının idam cezasına
çarptırılacaklarını belirten 4500 sayılı kanuna karşı çıkmak
tan korkmamalıyız (George'un 1 yıldan müebbet hapse kadar
değişebilen bir cezaya çarptırılması, bir yılda serbest bırakıl
masını sağlayabileceği için insanca görülebilir. Ama aynı ceza,
cinayetten beraat edip yaralamadan hüküm giydiği takdirde
bile George'un gaz odasına gönderilmesine yol açacaktır).
1 70
Bu tip çalışmaları 'refonnist' ya da 'liberal' olarak görmek,
tecrübesiz devrimcilere özgü bir davranıştır. Bu davranış dev
rimcilerin kişisel çıkarlarıyla kitlelerin eyleme geçmeye zor
lanmasının hala birbirine karıştırıldığını gösterir. Bu tip ko
runma hareketleriyle kitleleri mücadelenin içine sürüklemeli
yiz. Yüksek ruhluluk ididal::ı.rıyla bunu yapmamakla düşman
larımızın eline güçlü bir silah vermiş olabiliriz.
Hareketimiz küçük bir tekelci kapitalist grubunu koruma
ya çalışan yönetici çevreler tarafından engellenmeye devam
ettikçe sosyalist devrimi ve ırkçı baskılara son vermeyi hiçbir
zaman başaramayız.
Devrimi hazırlayan öncü güçleri, zencileri, Chicanoları,
Porto Rikoluları, Asyalıları ve Amerika yerlilerini koruyacak
bir kitle hareketi yaratamadığımız sürece devrimi gerçekleş
tiremeyiz.
Bu koruyucu kitle hareketinin meydana gelmesi için her
şeyden önce sekterliğe son vermemiz gerek. Gerçek bir hare
ket için ideolojik çatışmalara yer yoktur; ideolojik çatışmala
rın yeri başkadır. Şahıslar etrafında klikler kurma eğiliminden
vazgeçmeliyiz; bu bütün kardeşlerimizi, özellikle adı duyul
mamış olanları korumamızı, hepsini kurtarmaya çalışmamızı
engeller.
Bugün elimizde kalan yollarla direnmeye devam edelim ve
bütün gücümüzle halkın tanınmış siyasi mahkumların kurta
rılması için harekete geçmesini sağlamaya çalışalım. Eğer Sole
dad Kardeşler'i kurtaramazsak, eğer Bobby ve Ericka ve diğer
kardeşlerimiz verdikleri özgürlük mücadelesi adına hapiste
kalmaya devam ederlerse, bizim, halkın, kendimizi bu terörizm
ve resmi barbarlık furyasından sorumlu tutmamız gerekecek.
Serbest bırakın siyasi mahkumları!
171
Cezaevi Reformu Üzerine
Qohn Clutchette'in bir mektubundan)
1 72
rektiğidir. Şimdiki halde reform sözünü çirkin bulabiliriz, ko
nuyu aydınlatmak ve bir şeyler başarabilmek için reform söz
cügünü iyice tahlil etmemiz ve amaçlarını saptamamız gere
kir. Reform her şeyden önce bir ters çevirme anlamını taşıyor.
Ama duvardaki çerçeveyi ters çevirmek gibi bir şey bu, resmi
değil. Bir bakıma reform yeni kurallar, yeni kontrol imkanları
getirecektir; yeni bir pasifize etme programı uygulanacak ve
bu programın getirdiği sinemalar, radyo, parmaklıklarına ka
dar yeni boyanmış, yepyeni hücrelerle mahkumların gözü bo
_
yanacaktır. Ama erken serbest bırakma konusu ele alınmaya
caktır, kısacası mahkumlar hayatlarından memnun olacaklar,
çark da rahat rahat dönmeye devam edecektir. Bu arada gardi
yanlar silah taşımaya devam edecekler, gaz bombaları, coplar,
hücreler ve otomatik tüfekler yerlerinde kalacaktır.
Bu insanlık dışı hayat tarzı, psikolojik baskı, sadist gardi
yanların mahkumları herkesin içinde dövmeleri gibi olgular
biraz olsun yumuşayacak ve ABD toplama kamplarına karşı
çıkan mahkumlar siyasal görüşlerinden dolayı toplumsal teh
like olarak sınıflandırılacak, duvarların gerisinde yaşamaya
devam edeceklerdir. Siyasi mahkumlar cezaevi koşullarına
karşı çıktıkları için hücrelerinde unutulmuş halde, her türlü
haklarından yoksun yaşamaya zorlanmaktadırlar. Bu noktada
reform, ABD toplama kamplarını ortadan kaldırılması için gi
rişilen çabaları amacından saptıran ve yok etmeye çalışan bir
gücün görünümünü kazanmaktadır.
Bununla birlikte, cezaevlerindeki yaşama şartlarının düzel
tilmesi konusunun bir kenara bırakılması gerektiğini söyle
mek istemiyorum. Aksine, şartların düzeltilmesi için çalış
mak, aynı zamanda Kaliforniya Vasiler Heyeti'nin cezalandır
dığı mahkümların serbest bırakılmaları ve karşılaştıkları in
sanlık dışı davranışların bütün dünyaya duyurulması için eli-
1 73
mizden geleni yapmalıyız. ABD cezaevleri hakkında yanlış fi
kirlere sahip bir sürü insan var; kendi hesabıma sık sık, "Ne
den cezaevlerine toplama kampları diyorlar?" , "Neden orta
dan kaldırılmalı cezaevleri? " tipinde sorularla karşılaştığımı
hatırlıyorum. Bu sorular bir bakıma, insanların konuyla ilgi
lenmeye başladığını gösterir. Ama yeterli değildir bu. llgililer
eskiden beri kamuoyunu aldatmak için ellerinden geleni yap
mışlar ve halkın kurbanların değil, düzenin yanında yer alma
sını sağlamışlardır.
Günümüzde cezaevleri toplama kampları niteliği taşırlar.
Çünkü neo-faşistlerin savunucuları tarafından idare edilirler.
Cezaevlerinde geçerli olan fikirler aynı zamanda cezaevi dışın
da da geçerlidir. Aynı görüş, insan haklanna ve insan hayatı
na saygı gösterilmeksizin insanları zorla baskı altında tutmak
yolunu gütmektedir. Zora başvurmak, insanların iradesine
karşı çıkmak demektir. Cezaevinde bu durum en son sınırla
rına ulaşmıştır. Ama genel olarak, biz de dışardakiler gibi zor
balığa karşı direnmek zorunda bırakılıyoruz!
Cezaevlerinin ortadan kaldırılmaları gerekmektedir. Çün
kü cezaevi sistemi, aşağı tabakalardan gelenlerin fazla düşü
nüp taşınmalarını önlemek ve toplumdan koparılmaları için
çalışmaktadır. Yaşadığımız düzende kadınlar ve erkekler, pa
rasız çalıştırılmak ve devletin daha çok kazanmasını sağlamak
amacıyla cezevlerine gönderilmektedirler. Doğru ya, başka
nerede saati 2 sentten 1 6 sente kadar işgücü bulabilirsiniz? Bu
20. yüzyıl Amerika'sındaki köle emeğidir. Tekrarlayalım. İn
sanlar cezaevine düzeltilmek için değil, bedava işgücünü sağ
lamak amacıyla gönderilirler. Toplama kamplarındaki insan
ların yüzde 98'i baskı altında yaşayan, aşağı tabakadan kimse
lerdir. Üretici sokaklarda iş bulamayanlar, sıhhi meskenlerde
oturamayanlar, sağlık sigortasına sahip olmayanlar, eğitim
1 74
görmeyenlerdir bunlar; inanın, acıklı şeylerden söz etmeye
değil, gerçekleri göstermeye çalışıyorum size. Gerçekleri bil
memiz gerek. .. Biz düzenin öldürücü baskısıyla karşı karşıya
bırakılmış insanlarız. Ölüp gitmek ile yaşamaya devam etmek
arasında bir seçim yapmamız bekleniyor bizlerden. Yaşamayı
sevmemiz lazım ilk önce, insan yaşadığı toplumun ürünüdür
ve insan bilincinin gelişmesi bir ırkın, bir milletin ve dünya
nın varlığı insanın kendi emeğinin hakimi olması açısından
içinde yaşadığı toplumu kontrol edebilmesine bağlıdır; insa
nın toplumsal, ekonomik ve siyasal gücünün özü budur. Tek
rarlayalım. Toplama kamplarındaki insanların yüzde 98'i ezi
len insanlardır. Yönetici sınıftan gelenlere bu tip yerlerde rast
lanmaz. Sadece onların kurbanlarıyla karşılaşabiliriz.
Ben ve benimle birlikte burada bulunanlardan çoğu, San
Quentin, Soledad, Folsom gibi cezaevlerinin durumunu dışa
nya yansıtmaya çalışan iyi niyetli insanların bulunduğunu bi
liyoruz. Onlar halka, ailelerimize, dostlarımıza, sevdiklerimi
ze içinde yaşadığımız şartları duyurmak için çalışıyorlar; bi
zim de bunlardan habersiz yaşayanlara gerçekleri duyurmak
için çalışmamız gerek.
Halkı adaletsizlikle· mücadeleye çağırırken olayları bütü
nüyle çoğunluk açısından ele almalı ve kitlelerle birlikte ol
malıyız. Yapıcı fikirleri olan samimi insanlar, bu fikirleri bi
reyler ve gruplar için değil, kitleler için kullanmalıdırlar. Bir
grubun isteklerini toplumun bütününün istekleriyle özdeşleş
tirmeliyiz. Olayları bütünüyle ele almak bunu gerektirir. Tek
ümidimiz, halkın bizi dinlemesi ve çağrımıza cevap vermesi
dir. Daha çok sayıda daha iyi cezaevleri kurmak çözüm yolu
değildir; binlercesini yapın isterseniz ve binlerce insanı kapa
tın cezaevlerine. Sonuç hep aynı kalacaktır. Bu, yoksulluğu,
baskıyı ve adaletsiz bir düzenin adaletsizliğini ortadan kaldır-
1 75
maz; bunlar yalnızca halk tarafından asıl kaynağı ortadan kal
dırmak yoluyla yok edilebilir. Halkın ayağa kalkıp doğruyla
yanlış, adaletle adaletsizlik, mücadele etmekle etmemek ko
nusunda söz alması gerekir. Halktan bizi desteklemesini isti
yorum; ben kendi hesabıma barış ve adalet yoluna canımı ver
meye hazırım.
Susmam imkansız artık, bunun için gerektiğinden fazla
karşılaştım adaletsizlikle. Adaletsizliğe karşı verilen mücadele
cezaevi duvarlarıyla kısıtlanamaz. Senin ne kadar meşgul bir
kadın olduğunu biliyorum, ama beni anlaman için bunları bil
men gerektiğini düşündüm. Aslında bir aşk mektubu olacaktı
bu, ama sonradan daha geniş bir açıklama yapmam gerektiği
ne karar verdim, bu da çok zor oldu. lki sebepten; birincisi,
çok az vaktim var; sonuç ne olursa olsun böyle bu, ölmeyi ce
zaevinde yaşamaya tercih ederim zaten. !kincisi, nasıl anlata
cağımı bilmiyorum ama, eger amacıma (sana) ulaşmak için
kelimelerle oynamam gerekirse, yaparım bunu. Kendime ha
valar vermeye çalıştığımı zannetme, olduğum gibiyim ve
memnunum bundan. Eğer bütün çabalarımı engelleyip dur
masaydım sen de sevecektin beni, eminim.
Son mektubumu okuduktan sonra oturup ne demek istedi
ğimi, yalnızca yazdıklarımı değil, beni de anlamaya çalışacağı
nı umuyorum; buradan sağ çıkamam belki ve sana parmaklık
ların ötesinden, bir kadının bir erkekte aradıklarım veremem,
ama yüreğim hep yanında, bu da delirmemek için benim de
nediğim yol. Bazen hayattan beklediğim basit şeylerin hiç ger
çekleşemeyeceğine inanıyorum; bir kadın, deli gibi istediğim
bir ogul - bir kızım var, bu ay beş yaşına basacak. . .
176
Birleşik Cepheye Dogru
George jackson
1 77
leri. Amerika Birleşik Devletleri'nde dünyanın bütün ülkele
rindeki cezaevlerinin toplamından daha fazla cezaevi bulun
maktadır. Mahkumların sayısı hiçbir zaman 700 binin altına
düşmez. Bunların yüzlercesi kanuni yollardan mahkum edilir
ken, binlercesinin mahkumiyetine tamamen kanunsuz yollar
la karar verilir. 250 milyon nüfusu olan bir ülkede 750 bin ki
şi, ilk bakışta çok önemli bir sayı gibi görünmeyebilir. Bunun
la birlikte, bütün sorumlulukları taşıyan 1 milyon yöneticiyle
karşılaşurıldığında durumun ilk bakışta fark edildiğinden çok
daha önemli olduğu ortaya çıkar. Şimdi burada, birleşik cep
henin kurulmasını engelleyebilecek gözden kaçmış birkaç un
surdan söz etmek istiyorum.
Cezaevlerinin bu kadar geniş bir şekilde, halkın arzusu
üzerine kurulmamış olduklarım bir kere daha belirtmek isti
yorum. Genel olarak bütün suçlar, karşı tezin kendini ortaya
koyuşu olarak görülebilir; bazı suçlarsa gerçekten halkın çı
karlarına ters düşebilmektedir. Bununla birlikte suçlar, ço-
1 78
ğunlukla adaletsiz bir gelir bölüşümünün ve mülkiyet hakkı
nın sonucu olarak ortaya çıkarlar, ölüme mahkum edilmiş bir
zengine rastlayamazsınız, zaten cezaevindeki varlıklı kişilerin
sayısı yok denebilecek kadar azdır. Cezaevi, sınıf çatışmasının
bir yönü olarak görülür. Cezaevi, ikiyüzlü birtakım kurallara
sağlıklı bir tavırla karşı çıkanları hareketsiz hale getirmek ve
kitle hareketleri düzenlemelerini önlemek amacıyla kurulmuş
kapalı bir toplumdur. Amerika tarihinde bu tip direniş hare
ketlerine katılanların ve bu amaçla kurulan örgütlerin yüzler
cesine rastlanabilir. Kara Panter Partisi bunlardan biridir.
Amerikan faşizminin uyguladığı sinsi taktikler, insanları
siyasal görüşlerinden dolayı mahküm etmesine izin vermedi
ğinden karışık kombinezonlar bulunmuş ve suikastla ilgili bir
dizi kanun çıkarılmıştır. Ama neden bu kadar cezaevi olduğu,
suç işlenmesinin temel sebepleri ve suçların ya da kurbanların
hangi yollardan şu anda bulundukları noktaya gelmiş olduk
ları yolundaki sorular her zaman cevapsız kalmıştır. Kanuni
terim olan 'suçlu', kanunun insanı yanıltabileceğini açıkça
göstermektedir. Çünkü totaliter bir devlete kaişlenen suçun
toplumun bütünü açısından değil, sadece ayrıcalıklara sahip
bir azınlık adına zararlı olduğu açıktır.
Dünya da hiçbir şey 'halkın iradesi Bobby Seale ve Ericka
Huggins'e karşı' ya da 'halkın iradesi Angela Davis ve Ruc
hell Magee'ye karşı' şeklindeki resmi ilanlardan daha komik
olamaz. Hangi halktır sözü edilen? Besbelli ki silahlanmış
bir azınlık . . .
Öyleyse ilk önce, hırsızlıktan baskıya karşı silahlı direnişe
kadar bütün suçların sebeplerini incelememiz gerekiyor. Bü
tün suçlar ekonomik baskı ya da daha yüz yıl önce çürümüş
olan sosyo-ekonomik yapının getirdiği psiko-sosyal bozuk
luklar sonucu ortaya çıkarlar. Bütün olayların sebebi, ekono-
1 79
mik düzende ve bu düzenin ilerici güçlere karşı kendini koru
mak için aldığı tedbirlerde aranabilir. Sağlığı bozuk bireyin iş
lediği suçların kökeni de sağlığı bozuk bir toplumun bünye
sinde yatmaktadır.
Mahkümlara ulaşılmalı ve onlara sosyal adaletsizliğin kur
banları oldukları anlatılmalıdır. Ben içeride bunun için çalı
şıyorum (kanımca Lu tip çalışmalar burjuvazinin egemen ol
duğu her yerde sürüp gidecektir) . Mahkümların sayıca çok
luğu ve hayat şartları onları önemli bir devrimci güç haline
getirmektedir. Yalnız başına ve demir parmaklıklarla çevrili
bir toplumda bu gücün harekete geçmesi için fazla bir şey ya
pamıyorum. 'Halkın iradesi j ohn Doe'ye Karşı' demek, çevri
len diğer dolaplar kadar mantıksız ve saçmadır. 'Halkın irade
si halkın iradesine karşı' demeye benzer bu. 'lnsan insana
karşı' demeye ...
'Cezaevi hareketi' başka bir amaca da hizmet eder. Bu ha
reket, yönetici sınıflara emeğimizin ürünlerine sahip olma
hakkımızı ölene kadar koruyacağımızı anlatır. Cezalarla ha
reketimizi durduramazlar. Ayrıca cezaevi hareketi, özellikle
üretim sahasında olmak üzere bütün kademelerde devrimci
bilinçlenmenin amaçlarım ortaya koyar. Amaç her zaman
aynıdır: bir halk ordusu meydana getirecek altyapının hazır
lanması.
Artık aramızda devrimin şiddete başvurmadan başarılaca- ·
1 80
Şiddeti mümkün olduğu kadar azaltmak amacıyla sosyo
ekonomik hayatın her katından daha çok sayıda partizanın
harekete katılmasını sağlamalıyız, ama ülkenin her çeşit şid
det hareketiyle dolu tarihine baktığımızda, karışıklıklar çık
masının, giderek bir iç savaş patlak vermesinin kaçınılmaz ol
duğunu görebiliriz. Ben bunda üzülecek bir taraf da görmüyo
rum; tekelci kapitalizmin hiçbir iyi yönü olmadığından, bazı
yönlerinin devrimden sonra korunmasından da hiç bir fayda
sağlanamaz. ABD'de, tekelci kapitalizmin karşısında devrimin
tanımının yapılması gerektiğine de inanmıyorum. Tekelci ka
pitalizm bizi gölgede kalmaya zorlayan ve köleleri haline geti
ren bir engelden başka bir şey değildir. Tamamen yok etme
miz gerekiyor onu, değiştirilmesi ya da yadsınması yeterli de
ğildir artık; onu tamamen, acımaksızın ve mümkün olduğu
kadar çabuk yıkmalıyız.
181
Amacı onaya koyduktan sonra, düzene karşı olan bütün
partilerin birleşmesi ve kitlenin çıkarlarına uygun taktikleri
uygulamaya başlamaları zor olmayacaktır.
Bununla birlikte, cezaevi hareketi sol cephedeki ideolojik,
kültürel ve ırkçı ayırımları büyük ölçüde yumuşatmasına rağ
men olaylar başka türlü cereyan etmiş, tam bir birlik sağlana
mamıştır: Bu şekilde, siyasi mahkumlar etrafındaki hareketle
rin başka bir yönüyle karşılaşmış oluyoruz. Belki kendi çevre
mizde birleşik bir cephe kurarak bütün solculara örnek olabi
liriz. Ele aldığımız konular ve baskının doğal sonucu, bizi git
tikçe gelişen sosyalist bilinçlenmenin eşiğine getiriyor. Mah
kumların kurtarılması yolunda gelişecek eylemlerde, bütün
sol cephenin birlikte hareket etmesini önleyen engellerin or
tadan kaldırılması için bütün partizanların aynı kapsamda dü
şünmeleri ve aynı çizgiyi benimsemeleri gerekmektedir. Her
partizan günlük yaşantısını sürdürdüğü çevrede propaganda
çalışmaları yapmalıdır. Propaganda çalışmaları sırasında kitle
leri düzenli bir şekilde planlanmış eylemlere yöneltmek, bu
eylemlerde görev almalarını sağlamak gerekir.
Solun, mahkumlar etrafında gelişen hareket içindeki birli
ği özellikle önemlidir. Verdiğimiz örnekle kapitalizmin yarat
tığı belirli davranış biçimlerini yıkabiliriz. Birçok partizanın
eyleme katılmasını sağlayabilir ve en önemlisi, özel sektör
içindeki iktisadi insanın yarattığı en karmaşık psiko-sosyal
yan ürünü -ırkçılığı- temelden sarsabiliriz.
Birleşmemizin karşısındaki en önemli engeli en sona bı
raktım. Irkçılık, toplumu meydana getiren kurumların doğal
bir sonucu olarak ortaya çıkar. Irkçılığın ve sınıfsal toplu
mun yarattığı bölücü etkiler uzun zaman hareketsiz kalma
mızın, yaptığımız her ilerici atılımın başarısızlığa ugraması
na yol açmıştır.
182
Bu ülkede birleşik bir sol cephe kurma yolunda mücadele
edilmesi gereken ilk düşman ırkçılık olmalıdır. Konuyu biraz
basitleştirerek ırkçılığı üç bölüme ayırabiliriz: antipatisini sak
lama gereğini duymayan, kendinden aşırı derecede memnun
ırkçılar; kendilerine rağmen ırkçılıklarını gizleyemeyen ırkçı
lar; ve tarih boyunca süregelmiş bazı önyargıların sonucu or
taya çıkan tamamen bilinçsiz bazı ırkçılar.
Zenciler arasındaki ırkçılığı kabul etmiyorum. Bir zencinin
bu üç tip ırkçıyı ilk bakışta birbirinden ayırması gerektiği ka
dar çok fazla zenci kanı aktı bu ülkede. Zenciler arasındaki
ırkçılığı, zenci partizanların zamanla edindikleri doğal bir ko
runma içgüdüsü ve devletin ırkçı yapısıyla ilgili sorunları çöz
mek için takınılan bir tavır olarak görebiliriz.
Bütün zenci partizanlar bu tip ırkçılığın varlığını kabul et
melidirler, ama gene de, konuyu sistemin bütünü içinde ele
almal ıyız . Bu, gün geçtikçe yeni ve daha derin sınıf ve ırk ay
nmlan yaratan, derhal yok edilmesi gereken bir sistemdir. Or
tadan kalktıktan sonra etkilerini daha yakından inceleyebili
riz, ırkçılıkla da onu ortadan kaldırırken mücadele etmeliyiz.
Yüzyıllarca süren ırkçı, sınıfsal ayrımın etkileri, genel olarak
bugünkü hiyerarşik yapı ortadan kaldırılmalıdır.
Kendine rağmen ırkçılıktan kurtulamayanların belli bir ha
reket içinde yer almaları çok zordur. Bunların devrime etkile
ri çok az olacaktır; gerçi bu noktada, insan karakterinin olay
lar karşısında değişip değişmeyeceği sorunu ortaya atılabilir.
Ancak bu da hareket içinde kendiliğinden belli olacaktır.
Birleşik Cephe'nin kurulması, Angela'nın, Bobby, Ericka,
Magee, Les Siete, Tijerina'nın beyaz harp aleyhtarlarının veja
mes Carr'ın kurtarılmalarından çok daha derin sebeplerden
dolayı önemlidir. Temel stratejinin doğrulanması gerekiyor.
Bizim gözümüzde çalışanların korunmaları ve kurtarılmaları,
183
ancak konu ilerici hareketlerin genel çerçevesi içinde önem
taşıdığı oranda önemlidir. Fabrikalarda çalışanların ve öğren
ci liderlerinin, lumpen-proletarya aydınlarının* ve şimdiden
toplumun dışında yaşayanların belli bir yöne çevrilmeleri ge
rekmektedir. Zenci, Melez, Beyaz kurbanlar, savaşın! Bu bü
yük savaşın sonunda yeni insanı ortaya çıkaracağız; geleceğin
ürünü olan bu insan, devrimden sonra girişilecek ve yeni in
san ilişkileri kurmak için verilecek mücadelenin yürütülmesi
sürecinde bizden daha iyi silahlanmış olacaktır.
*) Burada sözü edilenler, George jackson gibi sınıfsal ve ırkçı baskılara alet
olan bir eğilim sistemini yadsıyarak, kendi kendilerini yetiştirmiş olan aydın
lardır. (ç.n.)
184
Jonathan'a Mektuplar
George jackson
Çocuk erkeğe,
7 Ağustos 1 970'te bir elinde yiğitliği, bir elinde tüfeğiyle
ölen uzun boylu, yakışıklı, gözleri pırıl pırıl zenci çocuk-er
kek, jonathan Peter Jackson� kardeşim, yoldaşım, dostum,
gerçek devrimci, bilinçli bir gerilla, elinde tüfek, haksızlıklara
karşı, halk için savaşırken öldü.
25 Eylül, 1 969
* * *
185
Sevgili jon,
Robert okula yeni arabayla
gittiğini söyledi. Doğruysa,
epeyce ilerlemişsin demek
tir. Aynca, eğer okulda da
aynı başarıyı göstermemiş
olsaydın çok kırılacağını
söyledi.
Seni çok sevdiğini sanıyo
rum, gerçekten. Yalnızca se
ninle nasıl ilişki kuracağını
bilemiyor. Eskiden beni gez
meye götürmediği, oturup
benimle konuşmadığı için
Robert'm beni sevmediğini
sanırdım. Annem, sokakta
arkadaşlarımla top oynadı
ğım için beni Robert'a döv
dürürdü. Hem de ne dayak!
Kayışlı., sopayla, yumrukla ...
Ama sonradan, başım her derde girişinde, bana yardım etmek
için elinden geleni yaptı. Her zaman yaptığım şey ne olursa ol
sun ve ona ne kadar yabancı gelirse gelsin. . .
Hayat Robert açısından hayal kınklıklanyla dolu hep. Seni
biraz daha başarılı görmek istemesini çok görme. Biraz gayret
gösterebilirsin bunun için. Kendini topla ve Başkan Mao'nun
ileri atılımını unutma.
Umanın derslerini seviyorsun. Yalnız bu memleketteki eği
timin seni düzgün bir çalışmaya yöneltebileceğini sanmıyo
rum. Eğitimciler hangi bilim dalının senin kişiliğine uyduğu
nu bulmana yardım edemezler. Onun için kendin yapmaya
186
çalış bunu. Devrimcilerin bazı şeylere fena halde ihtiyacı var:
dişçiler, doktorlar, elektrik mühendisleri gibi... Bir mesleği
seç ve onu iyi öğren. Robert'a da söyle . Geriye, biraz gayret
gösterip iyi notlar almak kalıyor. Bunun da büyük bir dert ola
cağını sanmıyorum. En önemlisi mesleğini seçmen. Bunun
faydalı bir şey olmasına gayret et.
George
* * *
Sevgili jon,
Batılıların Tanrı üzerine uydurdukları zırvalara boşver. İnsa
nüstü bir gücün varlığıyla ilgili fikirler, hastalıklı kafalann uy
durduklan birtakım saçmalıklardan başka bir şey değil. İnsan
ları uyutmak için uydurulmuş beceriksiz bir yalan bu. İnsanüs
tü, merhametli bir gücün yönettiği dünya buysa! Tanrı olsaydı
herhalde iyi değil kötü olurdu. Etrafına bir göz at, kötülük her
şeye egemen olmuş durumda. Tanrı olsa düşmanım olurdu be
nim. İyi, adil bir tanrı fikri tepeden tırnağa anlamsız, ancak ge
ri zekalılarla ihtiyar kadınlar inanırlar buna, bir de tabii zenci
ler. İnsanlar deniz canavarlarını, büyüyü, dünyanın düz oldu
ğunu uydurdukları gibi bunu da uyduruvermişler işte.
Güç bilgiden gelir, nerede olduğunu, nereye gittiğini, ne
istediğini bilmekten. Bu dünyada yapayalnız mücadele ettiği
ni bilmekten ve bunu kabul etmekten gelir. Kimse yardım
edemez sana. Ben senin kardeşinim ve seninle birlikteyim,
düşmanlarına ve karşı olduğun her şeye karşıyım, ama gene
de yalnızsın; acınla, rahatsızlığın, hastalığın, cesaretin, guru
run ve ölümünle yalnız. Kafanın içinde başka birinin dolaş
masını istemezdin, değil mi? Eğer tanrı ya da başka biri ka
famdan geçenleri okuyor olsaydı ben bundan son derece ra
hatsız olurdum.
187
Güç, kendini ve çevreni kontrol edebilmektir, önce kendi
ni gene de ...
Kendine iyi bak.
George
9 Ağustos 1970
***
Sevgili Jon,
Artık senin ölüm gününe göre ayarlayacağız takvimi.
Erkek-çocuk, Kara erkek-çocuk, elinde makineli tüfeği, bir
müddet için özgürdü o. Bunun epeyce önemli bir şey olduğu
kanısındayım.
İnsanların bu gücü, bir insan yaratanın ne olduğunu araş
tırmalarım isterdim; bir elinde tüfek bir elinde yiğitlik, haksız
lıklara karşı, 'halkın önüne koşulmuş bir öküz'."
Sana gönderdiğim mektupları* Devrim için yeniden gözden
geçir, Georgia'mn devrimci bir ana olmadığına dair bir cümle
bile kalmamalı. Hemen yap bunu ! Başkalarının onu, benim gi
bi yanlış anlamalarım istemiyorum. Ağlamadı, gururluydu be
nim gibi. Devrimin öfkesi, sevgisi ve sadakatına bağlıydı.
Devam edemeyeceğim, yoksa ortaya dünyanın karşılaştığı
kardeşlerin en kötüsü için yazılmış bir aşk hikayesi çıkacak.
Üstelik artık onu sevmek tehlikeli de . . .
Soğukkanlıyım gene de.
"Tamam beyler, sıra bende." **
Devrim uğruna.
George
188
7
RUCHELL MAGEE
Ruchell Magee
Robert Kaufman
191
Gerçekteyse Angela Davis'le Ruchell Magee arasındaki tek
fark, Magee'nin on üç yaşından önce cezaevine girmiş olması,
Angela Davis'inse yirmi altı yaşında yakalanmasıydı.
On üçüncü yaş. Aslında 1952 yılında Lousiana'da cezaev
lerinden sağlanan köle emeğinin, ülke ekonomisinin belli baş
lı güçlerinden biri olduğu bilinirken, bu olay pek o kadar şa
şırtıcı değildi. Ruchell on altı yaşında tekrar tutuklandı. Suçu
beyaz bir kadına tecavüze yeltenmekti. Beyaz bir kadına göz
ucuyla bakmaya cesaret eden zenci bir çocuk adına kolay bir
suçlamaydı bu. Birkaç yıl sonra Mississippi'de, Magee'den da
ha küçük bir zenci çocuk, Emmett Till, beyaz bir kadına bak
tığı için öldürüldü. Görevliler bu olayı da tecavüz olarak ad
landırıyorlardı.
Magee Angela'ya, Lousiana Eyalet Cezaevi'ne gönderildi. Bu
cezaevinin kötü şöhreti bütün Amerika'ya yayılmıştı. l 963'e
kadar cezaevinde kaldı. Serbest bırakıldığında yirmi üç yaşın
daydı, okuma yazması ve mesleği yoktu. Ama yılgın değildi.
Tekrar tutuklanmadan önce, yedi ay araba yıkayarak ve ba
danacılık yaparak yaşadı. Bu defa suçlama 1 0 dolarlık bir ma
rihuana satışıyla ilgiliydi, o günlerde bile çok rastlanan olay
lardandı bu. O sıralarda Los Angeles'ta polis zenci gruplara
çok kötü davranıyordu, sonunda bu olaylar 1960'ların ilk get
to ayaklanmasına, 1965 Watts lsyanı'na yol açtı:
Magee müebbet hapse mahkum edilmişti ! Bunun nasıl ol
duğunu anlamak için Amerika Birleşik Devletleri mahkemele
rinde gettodan gelenlerin davalarına ne şekilde bakıldığını bil
mek gerekir. Magee'nin anlattığına göre olay şu şekilde cere
yan etmişti: 23 Mart l 963'te Ben Brown adında birinden ma
rihuanayı satın almıştı; sonra Brown arabayla kuzeni Stewart'ı,
Magee'yi ve genç bir kadını arabayla bir yere götürmüştü. Yol
da bir tartışma sonucu Magee ve Brown kavga etmişler, Brown
192
arabayı bırakıp kaçmış ve yanında şerifle dönmüştü. Magee
tutuklanmış ve adam kaçırmakla suçlanmıştı. Şerife kendisin
de arabanın anahtarlarının bulunmadığını söyleyince onu öy
le dövmüşlerdi ki, kan tükürerek hücresinden alınmış ve Los
Angeles Hastanesi'nde beş gün kalmıştı.
Magee, Stewart'ın da adam kaçırma konusunda tanıklık et
mesi için polis tarafından dövüldüğünü söylemektedir. Du
ruşmada Magee'nin ifadesi göz önüne alınmamış, savcı Ste
wart'ın banda alınan ifadesini dinlettikten sonra, Stewart
(mahkemenin tayin ettiği avukatın tavsiyesi üzerine) suçunu
itiraf ettiği için Magee'nin de suçluluğuna karar verilmesi ge
rektiğini öne sürmüştür.
Sonunda Magee'nin suçluluğuna karar verildi. Bir yıldan
müebbet hapse kadar süresiz hapis cezasına çarptırıldı. Ma
gee, zenci doğmuş olmaktan başka suçu olmadığını biliyor
du. Angela'ya dayandı ve kendini Kaliforniya cezaevlerinden
kurtarmaya karar verdi. Los Angeles Eyalet Cezaevi'nde tanı
dığı bir arkadaşının yardımıyla okuma yazma öğrendi, bunun
için bir hukuk terimleri sözlüğü ve bir Amerika Birleşik Dev
letleri anayasası kullanıyordu. Sonraları arkadaşı şunları an
latacaktı: "Hukuki terimleri iyice öğrenip duruşmalarda ne
olup bittiğini anlamak istiyorduk. Suçsuz olduğumuza göre
kendimizi savunup davayı kazanabileceğimize iyice inandır
mıştık kendimizi. Sonra anayasayı öğrenmeye başladık; bu
konuda da iyice ilerledik."
Ruchell Magee anayasayı öyle iyi öğrenmişti ki, avukat yar
dımı olmaksızın kendi kendini savunarak hakkındaki kararı
bozdurdu: 1964 Aralık ayında yeni bir duruşma yapılmasına
karar verildi. lkinci duruşmada mahkeme tarafından tayin
edilmiş ve henüz Magee'yle konuşmamış olan avukat, müvek
kilinin akli dengesinin bozuk olduğunu öne sürerek beraatini
193
istedi! Magee itiraz etmek üzere ayaga kalkınca yargıç Herbert
V. Walker onun dışarı atılmasını emretti; Magee'yi sürükleye
rek mahkemeden çıkardılar. Bu arbede sırasında önemli yara
lar aldığı için bir süre cezaevi revirinde kaldı.
Uyuşturucu madde satıcısının ilk duruşmada alınmayan
ifadesinin ikinci duruşmada dinlenmesi ve yargıç Walker'ın
jüriden Magee'yi ya deli ya suçlu bulmasını istemesi üzerine
Magee yeniden hüküm giydi. Bu defa doğrudan dogruya mü
ebbet hapse çarptırılmıştı!
Magee'nin davasını kendi gayretiyle kazanmayı aklına
koymuş oldugunu ve bunu bir saplantı haline getirdiğini
söylemek yanlış olmaz. Cezaevinde dostları için durmadan
dilekçe yazmasıyla tanınırdı. Bu tip insanlara bütün cezaev
lerinde rastlanabilir; bunlar, yaşama şartlarının güçlüğüne
ve yetkililerin kötü davranışlarına rağmen kendi kendilerine
hukuk öğrenip, başka mahkümların ırkça belli bir sınıfa hiz
met eden polisler, mahkemeler ve cezaevi sistemini örten bir
maske niteliğindeki hukuki düzenle mücadele etmelerine
yardım ederler.
San Quentin'de Ruchell Magee'yle karşılaşmış olanlar,
onu çok hareketli, elinde hukuk kitapları ve çeşitli evraklar
la dolaşan, ufak tefek bir adam olarak hatırlamaktadırlar.
Cezaevindeki zenci örgütlerinin gerçekleştirmeye çalıştıkla
rı eğitim çalışmalarını benimser, başkalarını da bunlara ka
tılmaya teşvik ederdi. Arkadaşlarından biri bize Magee'nin
bıkıp usanmadan mahkümlar arasında dolaştığını, onları ku
mar oynamayı bırakıp eğitim çalışmalarına gelmeye ikna et
mek için uğraştığını anlattı. Magee vaktinin büyük kısmını
cezaevi kütüphanesinde diğer mahkumlar için dilekçeler ya
zarak geçiriyordu. Arkadaşları onun bu işi para almadan
yaptığını söylüyorlardı.
194
Magee arkadaşlarına yardım etmeye çalışırken, mahkumla
rın ailelerini örgütleyerek cezaevinden takip edilemeyecek ba
zı işleri onların aracılığıyla halletmek gerektiğini fark etti. Ce
zaevinden çıkan mahkumlar bu tasarıyı gerçekleştirmek için
çalıştılar ve kısa zamanda Kaliforniya'da bu tip bir örgüt mey
dana getirildi. Örgüt üyelerinin çoğu, 7 Ağustos olaylarından
tek sağ çıkan mahkumun kuruculardan olduğunu bilmezler.
Ruchell Magee sessiz bir adamdı, mahkumlarla herhangi
bir tartışmaya girmesi ender rastlanan olaylardandı. Ama
gardiyanlarla durum başkaydı. Hukuk merakı yüzünden ba
şı durmadan derde giriyordu. Gardiyanlar ikide birde yazı
makinesini izinsiz aldığı için hücreye kapatırlardı onu. Diğer
mahkumlara ait evrakları üzerinde bulundurduğu için ceza
landırıldığı da olmuştur. Tabii bütün bunlar hala direnen bir
zenciyi susturmak için uydurulan bahanelerden başka bir
şey değildir.
Magee'nin birçok insana yardımı dokunmuştu, ama kendi
si çaresizlik içindeydi. Cezaevi yetkilileri tarafından bir köşe
ye atılıveren, mahkemelerin geri çevirdiği sayısız dilekçe yaz
mıştı. Dışarıyla haberleşmesi bile engelleniyordu. Tarafsız bir
mahkemeye sesini duyurabildiği takdirde kurtulacağına olan
inancı gittikçe zayıflıyordu. Diğer mahkumların, özellikle
zencilerin geçtiği yollardan geçerek bilinçlenmeye başladı.
Derken, dönüm noktası gelip çattı. 26 Şubat 1970'te bir
mahkum, Fred Billingslea, San Quentin cezaevi gardiyanların
dan biri tarafından öldürüldü. Yetkililer onun şiltesini yaktı
ğını ve dumandan boğularak öldüğünü öne sürdüler. Ama bü
tün cezaevi sakinleri gerçeği biliyordu. Ruh sağlığının bozuk
olduğunu bildiren Billingslae, hücreye kapatılmış ve orada şil
tesini yakmıştı. Gardiyanlar gelince de dışarı çıkmayı reddet
mişti. Bunun üzerine hücreye gözyaşartıcı bombalar atılarak
195
kapı kilitlenmişti. Daha sonra gardiyanlar kendini kaybetmiş
olan mahkumu hücreden çıkarmışlar ve sürükleyerek merdi
venlerden indirmişlerdi. Olayı gören mahkumlar, Billingsle
a'nın kendisini sürükleyen gardiyanlar tarafından dövüldüğü
ne yemin ediyorlardı. Ertesi sabah zenci mahkum ölmüştü.
Ruchell Magee olayın dışarda duyulmasını ve sorumluların
cezalandırılmalannı sağlamak amacıyla çalışan mahkumlar
arasındaydı. Mahkumların çoğu olayla ilgili deliller topladık
ları, dışarıya konuyla ilgili mektuplar yazdıklan ve resmi ma
kamlara dilekçeler gönderdikleri için dövülmüşler ve hücreye
kapatılmışlardı.
Ruchell Magee'nin dilekçeleri ve mektupları birer birer yok
edildi. Artık yetkililerin, olayın duyulmasını önlemek için bü
tün mahkumları öldürmeyi göze alabileceklerine inanmaya
başlamıştı.
7 Ağustos l 970'te Magee, bir gardiyanı bıçaklamaktan sa
nık olarak yargılanan james McClain'in duruşmasında tanık
olarak dinlenmek üzere Marin Eyalet Mahkemesi'ne getirildi.
james McClain'ın ilk duruşmasında yaptığı savunma o kadar
etkiliydi ki, beş beyaz gardiyan aleyhinde şahitlik ettikleri hal
de tamamen beyazlardan meydana gelmiş olan jüri belli bir
karara varamamıştı.
7 Agustos'ta McClain aynı yargıcın ve büyük bir tesadüf
eseri, yargıcın akrabası olan bir savcının karşısına çıktı. Du
ruşma sırasında jonathan jackson, McClain, Magee ve başka
bir tanık William Christmas, yargıcı, savcıyı ve üç jüri üyesi
ni rehine alarak serbest bırakılmayı istediler.
İstekleri tabii ki geri çevrildi. San Quentin cezaevi yetkili
leri rehinlerin korunmayacagıyla ilgili kararlarına uymuşlardı.
Cezaevi muhafızları ve şerifin adamları mahkumların ve rehi
nelerin üzerine tereddüt etmeden ateş açtılar. Christmas,
196
McClain ve jackson öldü. Magee ağır yaralandı, yargıç öldü;
savcı felç oldu, jüri üyeleri kurtulmuşlardı.
Yetkililer derhal Ruchell Magee'yi olaya Angela Davis'in de
kanşmış olduğunu itiraf etmeye zorladılar. Hayatını kurtarmak
için bu pazarlığa razı olacağım sanıyorlardı. Yanılmışlardı.
tık duruşmadan itibaren Magee, Eyalet Mahkemesi'nin
kendisini yargılamaya yetkili olmadığını, çünkü kendisinin
1963'ten beri kanuni haklardan yararlanmadığını öne sürdü.
Davaya federal mahkemelerde bakılmasını istiyordu. Şimdiye
kadar istekleri geri çevrildi. Magee ayrıca kendi savunmasını
yapması na izin verilmesi için mücadele etmektedir.
Magee her duruşmaya zincire vurulmuş olarak getirilmek
tedir. Bilekleri kelepçelenmiş ve belindeki bir zincire bağlan
mış bir adamın kendini savunmaya, önündeki kağıtlara, not
larına bakmaya çalıştığını düşünün. Onu küçük düşürmeye,
'Maron Magee' damgasını kabullenmeye zorladılar. Ama Ma
gee çözülmedi. Yargıçtan tarafsız olmadığı için davaya baka
mayacağını itiraf ederek çekilmesini istedi; mahkemenin tayin
ettiği avukatın savunmasını yapmasını önledi ve Angela Da
vis'e olan bağlılığına sadık kaldı.
1 97
Angela'ya Mektuplar
Ruchell Magee
1 6 Aralık 1 970
Saygıdeğer kardeşim,
Mektubunu aldım ve endişe içinde okudum. Bana güven
diğini öğrenmek rahatlattı beni. Bununla birlikte, suçsuz ol
duğunu yalnız ben değil, Reagan, Rockefeller, Nixon, Kalifor
niya yargıçları, Federal Yargıç ve Marin Eyalet Savcısı Bruce
Bales de bildiği halde, geçici bir süre için bile olsa cezaevinde
bulunman çok canımı sıkıyor.
Seninle haberleşmek uğruna elimden geleni yaptım, ama
bu domuzlar dışarıyla haberleşmemi önlemek için ellerinden
geleni yapıyorlar.
1 98
Sana söylemek istediklerimden en önemlisi, bizim, seninle
benim, bütün bir kurumu tehdit ediyor oluşumuz (suçlu ol
duğumuz için değil, aksine suçsuz olduğumuz için). Bunu bi
le bile baskı altına almaya çalıştılar ya bizi. Bu domuzlarla uğ
raşmanın sonu ölüme bile gidebilir, ama emin ol senin serbest
bırakılmanı sağlayacağım.
Avukatların, hakkındaki bütün suçlamaların uydurma ol
duğunu dünyaya duyursunlar. Kalifomiya eyaletinin iddiana
meyi mahkeme dışına çıkarmayışı da bu yüzden zaten.
lşin aslı şöyle: Senin sınır dışına çıktığını sanıyorlardı; bu
nun için domuz politikacılar hakkında tutuklama karan çı
kardılar. Halbuki seni suçlayabilecekleri hiçbir şey yoktu or
tada. Hatalarını anlayınca seni bana açılan davaya dahil etmek
istediler. Kanuni yollardan bunu yapamazlar, çünkü ben Fe
deral Mahkeme'ye başvurarak davanın naklini istedim. Bu du
rumda Kaliforniya eyaleti durumu etkileyecek hiçbir şey yapa
maz, kanun böyle.
199
Kölelik
Yedi yıldır bu ırkçı düzene kölelik ediyorum; domuz herif
ler serbest bırakılmamam ve çevirdikleri klan tipi işlerin orta
ya çıkmaması için her türlü düzene başvurdular.
Hüküm giyişimde polisin yaptığı işkencelerin mahkemede
kullanılan sahte delillerin ve yalancı tanıkların her türlüsüne
rastlanabilir.
Bu şekilde hüküm giyip cezaevine gönderildiğim yedi yıl
boyunca sayısız dilekçe yazdım ve resmi birtakım evraklarla
uğraştım. Sonuç hep aynı oldu.
Mahkemeye başvurup adalet istediğim zaman hakkımda
alınan karar bozuldu. (O sırada serbest kalabilirdim.) Ama
sonra ikinci duruşmada, yargıcın gözü önünde kendimi sa
vunmak istediğim için dövüldüm ve yeniden sahte delillerle
yalancı tanıklara dayanarak mahkum ettiler beni.
Marin Eyalet Mahkemesi'nde de aynı durum tekrarlana
bilirdi, fakat salon çok kalabalık olduğu için böyle bir şeye
girişmediler.
Beni bir köle haline getiren cezaevi (klan) yetkilileri bu du
rumdan kurtulmamı önlemek için ellerinden geleni yapıyor
lar. Haberleşmem engelleniyor ve kurtulmamı sağlayabilecek
resmi dokümanlar görevliler eliyle ortadan kaldırılıyor.
200
olduğunu delilleriyle açıkladım. Ona beni öldürmeye kalkış
tıklarını bile anlattığım halde bütün öne sürdüğüm şeyleri
reddetmekle yetindi.
Akrabalarım var, ama cehaletleri ve korkuları domuzların
işlerini kolaylaştırmaktan başka bir işe yaramıyor.
Yedi yıldır bütün zenci milletvekillerine yazıyorum. Mek
tupları cezaevinden çıkarmayı başardığım halde hiçbir yardım
görmedim. Bu cezaevi köleliği 7 Ağustos'a, jonathan'ın yardı
ma gelişine kadar sürdü.
Burada anlatmaya çalıştıklarımdan Reagan'ın çetesinin şu
sorulara cevap vermekten dikkatle kaçındıklarını görebilirsiniz.
1) Bu tip bir kanunsuzluk karşısında Magee'nin ırkçı köle
liğe başkaldırmaya hakkı var mıydı?
2) Polis bütün bu insanları öldürdüğü sırada Magee'nin ve
diğerlerinin adam öldürmeye niyetleri var mıydı yok muydu?
3) Basının ve radyonun, Magee'yle McClain on iki rehiney
le salondan çıktığı güne kadar Magee'nin yedi yıl, haksız yere
cezaevinde köleler gibi yaşadığını halka duyurmamalarının
sebebi nedir? Kardeşim, bu Kaliforniya domuzlarının bir yan
dan kanuni belgeleri yok edip delilleri ortadan kaldırırken, bir
yandan da bizi kanuni yollardan mahkum etmeye çalışmala-
rı komik degil mi? .
Senin halka anlatmak istediğin kanun, uğruna Vietnam'da
binlerce kişinin öldüğü kanun hep aynı değil mi? Halk bu ül
keyi yıkan şeyin ne olduğunu anlar anlamaz harekete geçe
cektir; bu ırkçı, köle ticareti ve cinayet davasına Nixon ve
Hoover tipinde adamlardan başka birisinin bakması da bazıla
rının işine gelmiyor tabii.
Kazanacağız, çünkü halkın -zenci halkın- açacağı bir so
ruşturmaya karşı duramazlar, çünkü suçlu olan onlar, biz
değiliz.
201
Beni susturmaya çalışırken bana satılmış bir avukat tayin
etmeye uğraşıp durdular (bu tip avukatlar en çok başvurulan
yollardandır). Savunmamı yapmama izin vermek istemediler,
çünkü sana karşı oynanan oyunu ve suçsuz insanların öldürü
lüşünü ortaya çıkaracağımı biliyorlardı. Milleti kandırarak
kendilerine suç or�klığı etmeyeceğimin de farkındaydılar.
Yargıçlardan bir kısmı davaya bakmayı reddetti, ama
Lynch'in kaybedecek bir şeyi yoktu. O ve Reagan bugüne ka
dar bir sürü suçsuz insanı gaz odasına göndermişlerdi ve bu
herkesçe biliniyordu.
Kardeşim, şimdi bize gerekli olan güvenebileceğimiz birisi.
Dediklerimizi yapacak ve olayları halka yansıtacak birini bu
lursak Reagan'ın ve onun klan çetesinin canına okuyabiliriz.
Sana tavsiyem daima tedbirli olmandır. Domuzlar korku
yorlar şimdi ve korktukları zaman çok tehlikeli olurlar. Bunu
seni korkutmak için değil, birkaç kuruş kazanmak için senin
hayatınla oynayabilecek insanlar bulunduğunu haber vermek
için yazıyorum.
Arkadaşların selamı var.
Kurtulacaksın!
Ruchell Magee
* * *
23 Nisan, 1 971
Kız kardeşim,
.......... . Angela, başıma avukatlar musallat edip durmaları
nın sebebi, davamda tanıklık etmiş olan Fred Billingslea'nın
öldürülmesi hakkında bazı şeyler bilişim. Davamdaki diğer ta-
202
nıkların bir kısmı öldürüldü, bir kısmı da susturuldu, bu şe
kilde görevliler yaptıklarının gizli kalmasını sağlamış oldular.
Hiçbir avukat gerçeklerden söz etmeye cesaret edemeye
cektir; bazı şeyleri belirtmek isteyen biri çıksa bile öyle do
lambaçlı yollara sapacaktır ki herkes söylenenlerin yalan ol
duguna inanacaktır.
Angela, sen işin içine karışmadan önce de Reagan ve diğer
leri beni ortadan kaldırmak istiyorlardı ve bu arada senin duy
madığın bir sürü cinayet işlendi.
1970 Temmuz'unda Reagan, gardiyan Louis 5. Nelson'a be
ni hücreye kapatmasını söyledi; gerekçe olarak kendisini teh
dit etmiş olduğumu gösteriyordu. Hücreye kapatıldıktan sonra
beyaz bir mahküm içeri girip bana bir yumruk attı ve gardiyan
lardan biri bana ateş etmeye hazırlanırken de ortadan kaybol
du. Zenci mahkumlar olaya karışarak, "Bu kardeşimizi, yaptık
larınızın gizli kalması için öldürmek istiyorsunuz. Ne olup bit
tiğini hepimiz biliyoruz," diye bağırmaya başladılar.
O gün aynı kardeşlerimiz bahçede bazı mahkümlan döv
düler.
7 Ağustos 1 970'de hala hücrede bulunduğum ve kimseyle
görüştürülmediğim günlerde james McClain benden davasın
da tanıklık etmemi istedi.
Angela seni ne olduğunu bilmediğim bir işe karıştırmak is
tiyorlar, yapmak istenen seni cezaevinde tutmak, halka da me
seleyi olduğundan (cinayet ve ırkçı bir köle ticareti) başka
türlü göstermekten başka bir şey değil.
........... Senin suçsuz olduğunu kanıtlayabilir ve bu oyuna
son verebilirim. Yapacağım da bunu. Herkese kimsenin kaç
maya kalkışmadığını, istenenin birkaç mahkumun serbest
bırakılması olmadığını an:atabilirim. lstenen serbestçe ko
nuşup bazı şeyleri anlatabilmekti. Evet,jonathan neden elin-
203
de silahlarla mahkemeye geldiğini anlatacaktı, ama radyo
evine ulaşamadan vuruldu. McClain, Christmas ve ben, on
iki rehineye söylediklerimizi, adalet mekanizmasının ırkçılı
ğa alet olduğunu, suçsuz insanları öldürmek için kullanıldı
ğını dünyaya duyurmak, bazı şeylerin daha iyi anlaşılmasını
sağlamak istiyorduk.
Şimdi, yedi yıldır bir köle gibi yaşayıp aşağılandıktan son
ra, köleliğe başkaldırmaya hakkım olduğunu kanıtlayabilirim
ve kanıtlayacağım. Bu olayda Anayasa Mahkemesi'nden, Ni
xon'dan gardiyanlara kadar bütün görevlilerin işbirliği yapmış
olduklannı da açığa çıkaracağım. Halka yalan söyleyerek on
lan bizim suçlu olduğumuza inandıran Nixon'dan başkası de
ğildi zaten.
Evet, bölge savcısı Garry Thomas ve diğer domuzlar halka
benim Yargıç Haley'i öldürmüş olduğumu söylediler. Oysa
Garry Thomas yalan söylüyor ve Los Angeles'taki domuzlarla
beni ortadan kaldırarak kirli işlerini örtbas etmek için işbirli
ği yapıyordu. Yaptıkları pisliği örtmek için daha büyük pislik
lere bulaşıyorlardı. Bana neden konuşma hakkı verilmiyor sa
nıyorsun? Klan yargıçları görmek istediğim gazetecileri gör
memem için ellerinden geleni yapıyorlar. .
Bütün iktidar halka!
Ruchell Magee
204
8
ANGELA DAVIS
Cezaevi Röportajları
Angela Davis
207
Adaletin gerçekleşeceğine i nanıyor musun?
208
yasi mahkumların serbest bırakılmasını sağlayabilecek boyut
lara ulaşmasıdır.
210
Amerikan emperyalizmine, onun Vietnam'daki saldırganlığı
na, Batı Almanya'daki Amerikan uşaklarına karşı girişilen gös
terileri, alt tabakalara inmek ve işçileri örgütlemek çabalarını
da kapsıyordu. Bir süre Sosyalist Öğrenciler Birliği'nde çalış
tıktan sonra görevimin ülkeme dönüp kendi halkım için, zen
ciler için çalışmak olduğunu anladım.
Burada edindiğim tecrübeler her bakımdan aydınlatıcıy
dı, ilk defa sosyalist bir ülkeyi kendi gözlerimle görüyor, ta
nıyordum. (Bedenimle de diyebilirim, çünkü bir süre şeker
kamışı tarlalarında çalıştım.) Kübalılarla (işçiler, öğrenciler,
parti liderleri) yaptığım tartışmalar sonucu devrimi gerçek
leştirebilmek için nasıl bir fedakftrlığın, emeğin ve bilginin
gerekli olduğunu anladım. Sorunlardan sonra kazanılanları
da gördüm ve Cezayirli bir kardeşimin söylediklerini hatır
ladım: Devrimi başlatmak ve temel güçleri ele geçirmek çok
zor. Ama asıl zorluklarla, başarıya ulaştıktan sonra, toplumu
kurarken karşılaşacağız.
En fazla ilgilendiğim konu, devrimden sonra zencilerde
meydana gelen değişikliklerdir. Durum genel olarak düzeltil
mişti; fakat devrimin başarısının devam etmesi için mücadele
edilmesi gereken bazı ırkçılık örneklerine hala rastlanabiliyor
du. Zenci ve Beyaz Kübalılar, bu konudaki eleştirilerimizi din
lediler. Kesin olarak Amerika Birleşik Devletleri'ndeki ırkçı
lıktan daha zayıf, daha az etkili olan devrim öncesi ırkçılık
üzerine anlatılanlarla her zaman, her yerde ırkçılıkla mücade
le etmemiz gerektiğini daha iyi anladık. Küba örneği her açı
dan çok etkiliydi. Başarılar ve mücadele edilmesi gereken en
geller emperyalizmle mücadele eden halklara, özellikle Ame
rika'da yaşayan Afrika asıllı militanlara birçok şey öğretebile
cek nitelikteydi. Bütün bunlar ülkeye dönüp mücadeleye de
vam etme kararımın kesinleşmesine yol açtı.
211
Angela, bize, burada, Amerika'da Komünist Partisi'ne ginne
nin sebeplerini aç ı ll lar mısınız?
Komünist Partisi'ne girişimin sebepleri, zencilerin kurtulu
şunun, ülkedeki kapitalist düzenin yığınları somürerek ve
zenci köleliğini sürdürmek için meydana gelmiş bütün ku
rumlarla birlikte yıkılmasına bağlı olduğuna inanmamdır.
Kurtuluş mücadelesinde Marksist-Leninist öğretiden faydala
nılması gerektiğine inanıyorum. Önce Los Angeles'ta Komü
nist Partisi'nin sadece zencilerden meydana gelmiş bir kolu
olan ve Marksizm-Leninizm davasını uygulamaya çalışan
Che-Lumumba kliklerine üye oldum. Ama zencilerin kapita
list sistemi yalnız başlarına devirmeye çalışmalarının intihar
anlamına geleceğinin farkındayım. Güç birliği sorunu büyük
önem taşıyordu. Öğrencilerden başka üreticiler arasında da
destekler bulmak zorundayız. Bütün beyaz işçilerin tutucula
rın yanında yer aldıklarını sanmıyorum, işçi sınıfının bilinç
lenmesi için işçiler arasında verilecek mücadelede zencilerin
liderliği şarttır.
Che-Lumumba kulübünün amacı, hareketin milliyetçi yö
nünü ve bizi toplumun en alt tabakasında kalmaya zorlayan
baskın unsurlarına karşı girişilecek mücadeleyi ön planda tu
tarak, zencilerin kapitalizme karşı savaşta kitlelere önderlik
etmelerini ve sosyalist bir toplum kurarak yalnız kendilerini
değil, ülkedeki bütün ezilen insanları kurtarmalarını sağlaya
cak çalışmaları yürütmekti. Bu arada hareketin uluslararası
yönü, özellikle Amerikan kapitalizminin Vietnam'da, Afri
ka'da ve Lati n Amerika'da karşılaştığı direnişin sürüp gittiği
bugünlerde unutulmuyordu. Komünist Partisi'ne girmeye ka
rar verişimin sebeplerini Parti'yi dünyadaki dev ri mci hareket
lere bağlayan noktalarda aramak doğru olur.
212
Ül1mle verilecek mücadele içinde zencilerle beyazlar arasın
dakiler nasıl olacak sence? Zencilerle beyazlar arasında birleşik
bir cephe kurulabi lir m i ?
213
kedeki beyazlann çoğu sadece ilgisiz kalmamışlar, aynı za
manda aktif olarak bu ırkçı baskılara katılmışlardır; öyle ki
ırkçılık ülkenin toplumsal yapısında bir parça halini almıştır
artık. Bu yüzden, zenci-beyaz birligi çok dikkatle çözümlen
mesi gereken bir sorun olarak kalmaktadır ve bu birligin sağ
lanması için zencilerin mücadeleye liderlik etmesi gerektiği
nin kabul edilmesi şarttır.
Zenci-beyaz birligi kurulacak ve başı zenciler çekecektir,
çünkü kapitalist düzendeki sınırsız sömürü yalnızca zencileri
en fazla ezilen toplumsal grup haline getirmemiş, aynı zaman
da beyazların ilerici bir mücadele içinde yer alabilme yetene
ğini körletmiştir. Sendikaların çoğunda görülen gerici tutum,
benimsedikleri ırkçı görüşlerden kurtulmalannın ne kadar
güç oldugunu gösterir. Buna karşılık zenciler, karşılaştıkları
baskılar sonucu bilinçlenmişler ve devrimci pratik açısından
ilerlemişlerdir. Zenci-beyaz birliğinin gerçekleştirilmesi için
beyazlar her kademede ırkçılığa karşı mücadele etmek gerek
tiğini iyice anlamalıdırlar. Zencilerin liderliğini kabul etmek
beyazlar için kaçınılmazdır.
214
yerleşmiş olduğunu kabul ettiğimiz takdirde uygulayacağımız
taktikleri bütünüyle değiştirmemiz gerekir, çünkü faşist bir
toplumda verilecek mücadele, hareket imkanı yok denecek
kadar azaldığından, yalnızca bir savunma niteliği taşır. Biz he
nüz bu durumda değiliz. Hala belli bir elastikiyete sahibiz. Bu
yüzden, bütün mücadeleyi kanuni yollardan yürütmeye kal
kışmadan; hala açık olan yollardan sonuna kadar faydalanma
lıyız. Bu noktada, yeraltı faaliyetlerine de önem verilmelidir.
Önemli olan yalnız baskıya karşı mücadele etmeyi değil, aynı
zamanda sosyalist bir toplumu kurmayı da amaç olarak be
nimseyen bir kitle hareketi meydana getirmek için bütün güç
leri seferber etmektir. Bu da bizim savunmadan çok saldın du
rumunda olmamız gerektiğini gösterir.
215
unsurlardan biri olacaktır. Yani, halka yalnızca Soledad Kar
deşler'in haksız yere suçlandıklarını değil, George'un komü
nist olduğu için diğerlerinden ayrıldığını, normal olarak 2 yıl
hapis cezası gerektiren bir suç yüzünden 10 yıl cezaevinde
kaldığını da anlatmamız gerekiyor.
Siyasi mahkumlar çevresinde oluşan hareketin zencilerin
karşılaştıkları baskılara ve zenci devrimcilerin ortaya çıkışları
nı hazırlayan sebeplere bağlamak ve bu şekilde zenci sorunla
rıyla ilgilenilmesini sağlamak da mümkündür.
Amerika'da, gettodan gelen bir zenci ailesinin çürümüş
adalet mekanizmasıyla ve bir baskı aracı niteliği taşıyan cezae
vi sistemiyle karşılaşmaması ender rastlanan olaylardandır.
Zenci bir devrimciye mahkemelerce adil davranıldığını göre
mezsiniz, genel olarak zenciler mahkemelerce korunmazlar;
daha çok, mahkemelerin kurbanı durumundadırlar.
Bu yüzden, siyasi mahkumlar etrafında gelişen hareketin
korunma değil, saldırı niteliği taşıması ve çürümüş adalet me
kanizmasını, cezaevleriyle birlikte, yargılaması gerekiyor. Dü
zenin bütün aksaklıklarını göz önüne sermeli ve siyasi mah
kumları cezaevlerinde filizlenen devrimci güçlerle birlikte
gün ışıgına çıkarmalıyız.
2 16
Bu görüşü paylaşan sol
cular, düşmanın hazırladığı
tuzağa kendi ayaklarıyla
girmiş oldular. David Poin
dexter'in takdir edilecek şe
kilde davrandığını, kaçma
ma yardım etmek için kendi
hayatını tehlikeye attığını
daha önce de söylemiştim.
Onu eleştirenlerin kaç tane
si böyle bir şeyi göze alabi
lirdi acaba?·
217
le zenci kurtuluş hareketi içinde önemli yer tutar. Bugünkü
toplumda, en çok ezilenlerin zenci kadınlar olduğu herkes
çe bilinmektedir.
Tarih boyunca yalnızca ekonomik açıdan köle olarak yaşa
madık, aynı zamanda seksolojik bakımdan beyaz köle sahibi
nin arzularını tatmin eden bir araç olarak bakıldı bize. Düş
manlarımız zenci kadınlar için uydurdukları hikayelerle zen
cileri küçük düşürmeye çalıştılar. Ne yazık ki, zenci kadınlar
dan bazıları bu hikayeleri, ortaya atılış sebeplerini araştırma
dan olduğu gibi kabul ettiler. Bunlar, harekette rol almayı ve
mücadele etmeyi reddederek olayların dışında kalmayı tercih
etmektedirler.
Zenci kadınlar olarak, mücadeleye girmemiz erkeklerimi
zin yanında çarpışmamız gerekiyor.
Bu konuda daha iyi fikir edinebilmek isteniyorsa, George
jackson'ın zenci kadınlar için yazdıklarına başvurulabilir.
Soledad Kardeşler'e bu açıdan bakmak faydalı olacaktır sanı
yorum.
218
9
22 1
şu şekilde tanımlamaktadır: "Bu, profesörlerin etraflarındaki
gerçekler tarafından rahatsız edilmemek, toplumun gerçek so
runlarından kaçmak için buldukları bir çözüm yoludur." An
gela 1969 yılı sonbaharında Vali Reagan'ın Parti üyesi olduğu
gerekçesiyle istifa etmesi için yaptığı baskılara karşı sonuna
kadar direnmiş ve "Sosyalist olduğum doğrudur, ama bunun
bir suç olduğunu kabul etmiyorum. Eğer ortada suçlu olanlar
varsa, bunlar Nixon, Agnew ve Reagan gibilerd ir," demiştir.
Angela'nın verdiği dersleri 1 500 öğrenci izlemektedir, üni
versite yetkililerinin çoğu Angela'ya karşı yapılan suçlamala
rın bilimsel özgürlük kavramının özüne aykırı olduğunu öne
sürerek onu savunmuşlardır. Frederick Douglass üzerine ver
diği ilk derste Angela, köle halklar üzerine şunları söylemiştir:
"Özgürlüğün ilk şartı, açık bir direniş içinde olmaktır. Fizik
sel bir direniş, yıkıcı bir direniş ... "
Kaliforniya Üniversitesi idarecileri onun konuşmalarından
rahatsız olmaya başlamışlardı. 1970'de iki yıllık kontratına
rağmen işine son verildi. Gerekçe olarak, Angela'nın, ülkede
ki baskıyı açığa çıkarma zamanının geldiğini, artık yalnızca
eleştiriler yapmakla yetinmeyip gerçek çözüm yolları getiril
mesi gerektiğini, aksi halde bilimsel özgürlüğün lafta kalaca
ğını belirttiği konuşması gösteriliyordu.
Bunlar hareketsiz bir dinleyici grubu tarafından kabul edil
meleri için söylenmiş sözler degildi; bir süre sonra Angela, So
ledad Kardeşler'i kurtarmak için girişilen hareket içinde yer
alacaktı. Angela harekete yeni bir yön vermişti; bir süre sonra
"Soledad Kardeşler'in Kanuni Yollardan Linç Edilmelerine
Engel Olun", bütün zencilerin, Meksikalıların ve yoksulların
benimsediği bir slogan haline gelmişti. Artık Angela, Kalifor
niya cezaevlerinde baskıya karşı direnen akıllı, yaratıcı, sağ
lam güçlerin bir simgesiydi. Yalnızca bu nitelikler siyasal bas-
222
kı unsurlarının Angela'ya yönelmelerine yol açmazdı belki,
ama çok tehlikeli bir özelliği vardı onun. Söylediklerinden ha
yatını kendi insanlarının, zencilerin davasına adamış, 'özgür
lük ve adalet için savaşan milyonlarca insanla kader birliği et
miş' olduğu rahatlıkla anlaşılıyordu.
7 Ağustos 1970'de Marin Eyalet Mahkemesi'nde San Qu
entin mahkumlarından James McClain'in duruşması yapıla
caktı. McClain daha önce Haziran 1970'de cezaevinde Bil
linglea'nın öldürülmesinden sonra çıkan olaylar sırasında
beyaz bir gardiyanı yaraladığı iddiasıyla yargılanmıştı. San
Quentin mahkumlarından Ruchell Magee tanık olarak du
ruşmada bulunuyordu. Duruşma sırasında George Jack
.
son'ın on yedi yaşındaki kardeşi jonathan jackson, elinde si
lahlarla mahkeme salonuna girdi ve silahların bir kısmını
McClain'le Magee'ye verdi, içlerinden biri salonun yanında
ki hücreye giderek William Christmas'ı hücreden çıkardı.
Sonra dört zenci jüri üyeleriyle tartışmaya başladılar. Kadın
rehinelerden biri San Francisco Chronicle g.azetesine verdiği
demeçte olayları şu şekilde anlatmaktadır:
"Alınan ilk rehine yargıçtı. Onu bağlamadılar. Sonra mu
habirlerden birini almak istediler, ama sonra vazgeçip Eyalet
Savcısı'nı aldılar. Bizi bir telle boyunlanmızdan bağlayacaklar
dı. Sonra vazgeçip bellerimizden bağladılar. Rehine olarak al
dıkları jüri üyelerinden yaşlı bir kadını serbest bıraktılar. Re
hine olarak aldıkları başka bir kadın, hasta olduğunu soyledi
ği için onu da serbest bıraktılar. Beni ve jüri üyelerinden iki
kadını aldılar. Küçük bir çocuğu da almak istediler ama anne
si 'çocuğumu almayın' diye bağırınca bundan vazgeçtiler. Sa
londan çıkmadan önce yargıca şerifi aşağıya çağırmasını söy
lediler. Yargıcın ne dediğini duymadım ama ondan adamları
na ateş etmemelerini söylemesini istediklerini biliyorum."
223
Birkaç dakika sonra dört zenci, yanlarında yargıç Haley,
Eyalet Savcısı Garry Thomas ve üç jüri üyesi kadın olduğu
halde bir arabaya bindiler ve jüri üyelerini bağlayan ipleri çöz
düler. Olay yerinden uzaklaşmaya çalışırken San Quentin gar
diyanları ve diğer görevliler tarafından üzerlerine ateş açıldı.
Bir süre sonra McClain Christmas, Jonathan ve yargıç Haley
ölmüş, Magee ve Gary Thomas ağır yaralanmış, jüri üyelerin
den biri de hafif bazı yaralar almıştı.
Vali Reagan derhal 'bu korkunç saldırı' hakkında gerekli iş
lemlerin yapılmaya başlanmasını emretti. Kalifomiya Yüksek
Mahkeme Başkanı Donald R. Wright, duruşmalar sırasında
uyulması gereken kurallarda bazı değişiklikler yapılması için
çalışmaya koyuldu ve bu konuda eyaletteki bütün yargıçlarla
görüştü. Reagan'ın çabaları sadece 7 Ağustos Olayı'yla ilgili
değildi; aynı zamanda 'mahkemelerin karar almalarını başka
şekilde etkileyen durumların da' göz önünde tutulmasını isti
yordu. Kısacası, Reagan'm niyeti mahkemelerdeki beyaz haki
miyetine karşı girişilen her türlü direnişi yok etmekti.
Genç jackson'm yanındaki silahların dört tanesinin iki yıl
önce Angela Davis tarafından satın alındığı öğrenilince, Rea
gan Angela'nın işine son verilmesini, Parti üyesi olduğu için
istediğini açıkladı (San Francisco Chronicle, 13 Ağustos 1 970).
Komünizme karşı düşmanlığını saklayamamıştı. Angela'nın
olayla ilişkisini Partiye karşı kullanmak için elinden geleni
yaptı. Reagan'a göre, bu Parti diğer partiler gibi siyasal bir par
ti değil, yıkıcı faaliyetlerde bulunan bir örgüttür. Üyelerinin
yabancı ülkelerle ilişkileri açıkça ortadadır.
Silahların kaçma olayı için Angela tarafından jonathan'a
verilmiş olduğu ispatlanmamıştı, ama istenilen hava yaratıl
mıştı. 13 Ağustos 1970'de Savcı Albert Haris, Angela'ya karşı
hiçbir suçlama yapılmadığını bildirdi. Angela'nın ne olacağı
224
hakkında yöneltilen sorulara da, "Silahlan olaya katılanlardan
birine verdiği ispatlanmadıkça hiçbir şey . . . " diye cevap verdi
(San Diego Union, 13 Ağustos 1 970, s. 2). Buna rağmen, 6
Ağustos 1970'te Kalifomiya Eyalet Mahkemeleri makamları
nın haberi bile olmadan FBI, Angela Davis'in arandığını bildi
ren afişler basıp dağıtmıştı; üzerinde Angela'nm iki fotoğrafı
ve işlediği suçlar bulunan afişlerde onun silahlı olabileceği ,
225
olsalar, suçun niteliği ne olursa olsun suçlu sayılırlar" (Ceza
Kanunu, 3 1 . Bölüm) .
B u kanunun adalet mekanizmasının bütünüyle çelişkiye
düştüğü açıktır. Çünkü suçtan önceki davranışlarla, işlenen
suç arasında ayrım yapmamaktadır. Sanık olay yerinde bu
lunmadığı zaman iddia makamının onun suçun işlenmesine
yardım ettiğini ya da gerçek suçluyu suça teşvik ettiğini is
pat etmelidir.
Angela'nın suça katıldığına dair en ufak bir delil buluna
madı. lddianamede Angela'nın Soledad Kardeşler'i kurtarmak
için açılan kampanyalara katıldığı ve Jonathan'la birlikte Ge
orge jackson'ı cezaevinde ziyaret etmek istediğini belirtiyordu
yetkililer. Kapıldıkları isteri krizleri içinde Angela'nın jonat
han'la olan ilişkisi ve kanuni yollardan George jackson'ı kur
tarmak için giriştiği çabaları, adam kaçırma ve cinayet suçla
rıyla bağdaştırmaya çalışıyordu. Magee, 7 Ağustos'ta girişilen
hareketin amacının Soledad Kardeşler'in serbest bırakılması
olmadığını açıkça belirtmişti. Angela'ya yazılan ve San Fran
cisco E.xaminer gazetesinde yayınlanan bir mektupta Magee,
hareketini, "Kaliforniya mahkemeleri ve cezaevlerinin ırkçılı
ğa alet olarak suçsuz insanları öldürmeleri ya da cezaevlerin
de çürümeleri için işbirliği yaptıklarını kamuoyuna duyurmak
amacıyla düzenlendiği"nden söz ediyordu. Angela'ya karşı ha
zırlanan iddianamede dört kere, tamamen kanuna uygun ola
rak, silah satın almış olması da yer alıyordu. Savcı, Angela'nın
silahları 7 Ağustos hareketinden önce jonathan'a vermiş oldu
ğunu öne sürüyordu. Sonradan silahlardan birinin silahlı bir
soygun sırasında Los Angeles polisi tarafından ele geçirildiği
ve tahkikat sonucunda Angela'dan başka birine verilmiş oldu
ğu anlaşıldı. lddianamede 6 Ağustos günü jonathan'la Ange
la'nın san bir Ford içinde görüldükleri de belirtilmişti. Aynca,
226
Angela'nın Pacific Southwest Hava Yolları'ndan 7 Ağustos gü
nü saat 2'de San Francisco'dan New York'a kalkacak uçakta
yer ayırtmış olduğu ve bir daha ortalarda görülmediği öne sü
rüldü. Eyalet yetkililerine göre bütün bunlar açıkça olayların
Angela tarafından hazırlanmış olduğunu gösteriyordu.
Savcı delil yetersizliğinin farkındaydı ama, gene de Ange
la'nın olaylarla ilgisini ispat edebilecek her şeyden yararlan
mak niyetindeydi. Acaba bu durumda Angela'nın suçlu bu
lunması ve kefaletle serbest bırakılmasının engellenmesi ka
nuna uygun mudur? Acaba yetkililer tanık satın almaya kal
kışmayacaklar mı? Daha şimdiden Magee'ye, Angela'ya karşı
ifade vermesi için bazı tekliflerde bulunulmuştur. San Quen
tin mahkumlarından Leo Robles, yargıç E. Warren, Mc Gui
re'e yazdığı bir mektupta kendisinden Magee'yi Angela'ya kar
şı konuşmaya ikna etmesini istediklerinden söz etmiştir. Yar
gıç, olayı incelemeden Robles'in mektubunu bir kenara atmış
ve bu tip suçlamaların Magee tarafından da yapıldığını ve ta
mamen asılsız olduklarım bildirmiştir. Asılsızdırlar, çünkü
ben böyle diyorum ...
Angela'ya karşı yapılan suçlamalar hazırlanan oyunun bir
bölümünden başka bir şey değildir. Angela yalnızca 7 Ağustos
olayının hazırlanmasına yardım etmekle değil, aynı zamanda
diğer suçlularla işbirliği yaparak suç işlemeye teşebbüs etmek
le suçlanmaktadır. Kalifomiya Ceza Kanunu'nun 182. madde
sinde suç işlemek üzere işbirliği yapmak şu şekilde tanımlan
mıştır: Eğer iki ya da daha fazla şahıs herhangi bir suç işlemek
üzere... kamu ahlak ve düzenine, adalet mekanizmasına karşı
yalan ve kanunların işlemesini önleyen bir davranışta bulun
mak üzere... anlaşırlarsa ...
Eğer işbirliği, cinayet işleme ya da adam kaçırmak üzere
yapılmışsa, cezası cinayet ve adam kaçırma suçlarına verile-
227
:ek cezanın aynısıdır -gaz odası ya da müebbet hapis. Bu du
rumda, işbirliği suçlaması sanık hakkında hüküm vermeyi
büyük ölçüde kolaylaştırmaktadır. Örneğin iddia makamı,
McClain'ın mahkeme binasında, "Soledad Kardeşleri 1 2.30'a
kadar serbest bırakmazsanız bütün rehineler ölecektir," şek
linde bağırmasını delil olarak gösterebiliyor ve bundan hare
ketin amacının Soledad Kardeşler'i kurtarmak olduğunu, or
tada suç işlemek üzere yapılmış bir işbirliğinin bulunduğu
nu çıkarabiliyordu.
lşbirliği suçlaması Angela'yı çok tehlikeli bir duruma
sokmakta ve mahküm edilmesini kolaylaştırmaktadır; jüri,
onu zenci ve sosyalist olduğu için, düşündükleri için ya da
daha kötüsü düşünebilecekleri için mahküm edebilecek du
rumdadır.
Angela'ya karşı yapılan suçlamalara hem hukuki hem siya
sal yönden karşı durulmalıdır. Onlara yalnızca bir yönden
karşı çıkmak yeterli değildir. Bu yetersiz bir korunma olur. id
dia makamının istediği, Angela'yı yalnızca linç etmek değil,
onu direnişin simgesi olarak linç etmektir. Yakında ölüm ce
zasıyla yargılanacak olan siyasi mahküm Angela, gerici ve ırk
çı yönetici sınıfın elinde bir oyuncak durumundadır. Angela,
beyazların ellerine geçirdikleri zencilere neler yapabilecekleri
ni gösteren bir örnektir. Amaç yalnızca Angela'yı kanunları
alet ederek öldürmek (Vietnam'da banş getirmek bahanesiyle
kahraman Vietnam halkını öldürdükleri gibi) değil, devrimci
zencilere iyi bir gözdağı vermektir. Angela'nın bir sembol ni
teliği kazanmasında ilerici zenci güçler ile gerici beyazlar ara
sında yıllardır sürüp giden mücadelenin bir örneğine daha
rastlamış oluyoruz. Angela onu yok etmek isteyen güçler adı
na bir sembol olduğu kadar, zenciler ve Amerika Birleşik Dev
letleri'ndeki bütün ezilen halklar adına da bir semboldür.
228
Angela, halkın zorbalığa ve baskıya karşı direnişinin bir
sembolüdür. Şüphesiz her zaman halk olacakur. Çünkü halk,
direnişinin yalnızca bir sembolü değil, bir insan hayatını, yiğit
bir insanı kurtarmak için olduğunu bilmektedir. Onlar hayat
için mücadele ediyorlar, ölüm için değil. İnsanca olan insan
lık dışı olanı yenecektir. ANGELA'Yl VE BÜ TÜN SlYASl
MAHKÜMLARI SERBEST BIRAKIN !
229
Angela Davis'in New York'tan
Kaliforniya'ya Nakli
john Abt
230
Angela'nın avukatlarının
itirazlarına rağmen serbest
bırakılması için gerekli kefa
let 250 bin dolar olarak tespit
edilmiş ve iddianamenin ha
zırlanmasına başlanmıştır.
Aynı akşam Angela'nın kefa
letle serbest bırakılamayaca
ğına karar verilmiş ve iki po
lise teslim edilerek Kaliforni
ya'ya gönderilinceye kadar
bir karakolda kalması gerek
tiği bildirilmiştir.
Mahkemeden çıkarken
iki polis memuru, avukat Miss Bumham'la bana Angela'nın
Yedinci Bölge Karakolu'na gönderileceğini söylemeye tenez
zül ettiler. Karakola gittiğimiz zaman görevli komiser bize,
Angela'nın nerede olduğu hakkında en ufak bir bilgisi bu
lunmadığını söyledi ve bizi 4 kilometre uzaklıktaki başka bir
karakola gönderdi. Birkaç saat boyunca görevlilerden hiçbi
ri bize Angela'nın nerede olduğunu bildirmedi. Nihayet
onun mahkemede tutulduğunu öğrenebildik. Ceza Mahke
meleri binası 200 kadar polis tarafından korunuyordu. Avu
katlar ve basın mensuplarından başka hiç kimse binaya gire
mezdi, o gece onlar da dışarı atılmışlardı ve binayı koruyan
polislerin sayısı arttırılmıştı.
içeride kalmakta direndiğim zaman görevlilerden biri, "Bu
gecenin New York belediyesine kaça patladığından haberiniz
var mı?" diye bağırdı.
Gece yarısından sonra gerekli formaliteler tamamlandı ve
Angela tekrar cezaevine gönderildi. Orada akli dengesi bozuk
23 1
mahkCimlar için hazırlanmış bir hücreye kapatıldı; her sabah
saat dörtte, bütün zencilere avazı çıktıgı kadar bagırarak küf
reden beyaz bir kadının çıglıklarıyla uyanıyordu. İtirazlarımız
sonucu bir hafta sonra Angela normal bir koğuşa gönderildi,
ama yirmi dört saat sonra yine hücreye kapatıldı. Yeniden iti
raz ettik; gelen cevapta New York Kadınlar Cezaevi'nde hücre
olmadığı bildiriliyordu. Peki, hücre sözü ne anlama geliyordu
acaba? Angela günün yirmi üç saatinde hücresinde kilitliydi,
diğer mahkumlarla görüşmesine izin verilmiyordu. Yirmi dör
düncü saatteyse gardiyanların nezaretinde yalnız başına açık
havaya çıkarılıyordu.
İtirazlarımıza birbirleriyle çelişkiye düşen anlamsız cevap
lar geldi. Bunlardan birinde, diğer mahkumlarla görüşmesine
izin verildiği takdirde Angela'nın cezaevinde karışıklık çıkara
cağından söz edilirken, bir diğerinde kimseyle görüştürülme
mesinin onun hayatını korumak açısından gerekli olduğu söy
leniyordu. lki haftalık açlık grevi, Miss Burnham'ın dilekçele
ri ve zenci avukatların düzenlediği bir konferans sonucu An
gela hücreden çıkarıldı.
Bu arada Kaliforniya'ya gönderilmesi için gerekli işlemler
devam ediyordu. 19 Ekim'de Vali Reagan, Angela'nın geri
gönderilmesini istiyor, bir gün sonra da Vali Rockefeller bu is
teği kabul ediyordu. New York kanunlarına göre valiye bu tip
bir isteği incelemek için otuz gün verilir. Angela'nın davasın
da Rockefeller yirmi dört saat içinde Reagan'ın isteğini kabul
ettiğini bildiriyordu. Bu yirmi dört saati de isteğin kanunlara
uygun olup olmadığını araştırarak değil, New York sokakla
rında oy toplayarak geçirdiğini unutmamalıyız.
Eğer Rockefeller konuyu biraz daha dikkatli inceleseydi,
Angela'nın iddia edilen suçları işlemiş olmasının pek ihtimal
dahilinde bulunmadığını görecekti.
232
lddianamede, Angela cinayet işlemek ve adam kaçırmakla
suçlanıyordu. Ama ne iddianameyi hazırlayan Bales, ne de di
ğer ilgililer, onun 7 Ağustos günü, yargıç Haley, jonathan
jackson, james McClain ve William Christmas'ın ölümleriyle
sonuçlanan olaylar sırasında Marin Eyalet Mahkemesi'nde ol
duğunu ileri sürebiliyorlardı. iddianamenin temelinde, Ange
la'nın yargıç Haley'in öldürülmesine yardım ettiği düşüncesi
yatmaktaydı. Birçok eyalette olduğu gibi Kaliforniya'da da, bir
suçun işlenmesine yardım eden şahıs o suçun işleneceğini bi
len ve asıl suçluya bu konuda yardım eden şahıstır. Ve Kali
fomiya'da, suç işlenmesine yardım eden şahıs, söz konusu su
çun gerektirdiği cezaya çarptmlır. Bu da Angela'nın ya ölüme
ya da müebbet hapse mahküm edileceğini göstermektedir.
Bales'in iddianamesi, yargıç Haley'in ölümü konusunda da
yanlış ve eksik hükümler vermektedir. Haley'in olaya karışan
mahkO.mlardan biri tarafından öldürüldüğü belirtilmiştir, ama
ne katilin kim olduğundan ne de olayın tanıklanndan (eğer
bir tanık varsa) söz edilmektedir. Aynca, yetkililerin bilirkişi
raporlarına başvurarak tahkikatı genişletmeleri gerekirken
yalnızca susmayı tercih etmeleri de, Haley'in mahkümlarca
değil, duruşmadaki polis memurlarınca öldürülmüş olabilece
ği ihtimalini kuvvetlendirmektedir.
İddianamenin Angela'nın olayla ilgili olduğunu öne sürer
ken dayandığı tek delil, jonathan'ın elindeki silahların Angela
tarafından satın alınmış olmaları ve onun üzerine kayıtlı bu
lunmalandır. lddianame, Angela'nın olaylardan haberi olduğu
bir yana, silahları jonathan'a verenin o olduğunu bile açıkça
ortaya koyamamaktadır. Suçlarıyla ilgili temel noktaların ih
mal edilmiş oldugu açıktır. Bu durumda Angela'nın silahları
satın alıp kendi adına kaydettirmiş olması suç değil, suçsuz
luk delili olabilir ancak.
233
5 Kasım 1970'de Miss Bumham'la birlikte New York Yük
sek Mahkemesi'ne bir dilekçe yazarak, Rockefeller'in Ange
la'nın Kaliforniya'ya gönderilmesi için aldığı kararın usulsüz
olduğunu, zira Bales'in iddianamesinde anayasanın 4. madde
sine uygun olarak Angela'nın suçlu olabileceğini gösteren en
ufak bir delil bulurnıadığını öne sürdük. Dilekçeyle ilgili da
vaya 20 Kasım'da bakılmasına karar verildi.
Dilekçemiz iddia makamının, Bales'in iddianamesinin ta
mamen yanlış yolda olduğunu görmesine yardım etti. Beş gün
sonra Marin eyaletinde toplanan jüri, Angela'yı cinayet, adam
kaçırma ve bu suçları işleyenlerle işbirliği yapmakla suçluyor
du. Yeni stratejinin amacı açıkça ortadaydı.
Kanuna göre hiçbir önyargıya sahip olmamaları gereken
on iki kişiden kurulacak olan jüri, kesin deliller olmadan her
hangi bir sanığın suçlu olup olmadığı konusunda oylamaya
gidemez. Bu yüzden, jüri kararında jürinin karar almasına yol
açan delillerin belirtilmesi gerekli değildir. Angela hakkında
alınan kararda da hiçbir delil gösterilmeden Angela'nın 7
Ağustos 1 970 günü yargıç Harold joseph Haley'ı öldürmekten
suçlu olduğu açıklanmaktadır.
Jüri üyelerinin hiçbir önyargıya sahip olmadıkları üzerine
söylenenler bir masaldan ibarettir. Bütün avukatların bildiği
gibi, mahalli savcı jürinin istediği karan almasını kolayca sağ
layabilir. Gene de jürinin delillere dayanarak karar aldığı
inancı devam edip gider.
Bununla birlikte, Kalifomiya eyaleti bu durumun yol açtı
ğı aksaklıkları önlemek amacıyla değişik bir yönetmelik uygu
lamaktadır. Bu yönetmeliğe göre, bütün sanıklara karardan
sonra on gün içinde jürinin aldığı kararın bir kopyası gönde
rilir. Bu şekilde, sanık delillerin yetersiz olduğunu öne süre
rek karara karşı çıkabilir. Aynı yönetmeliğin Angela'nın Kali-
234
forniya'ya gönderilmesiyle ilgili karar konusunda da uygulan
ması gerekliydi.
Angela'nın karara karşı çıkabilmesi için Kaliforniya'ya gön
derilmesiyle ilgili kararın bir kopyasını almak üzere başvurdu
ğumuzda, bize bizzat Marin Eyalet Mahkemesi karşısına çık
madıkça Angela'ya kararın gönderilemeyeceği cevabı verildi.
Yeni karara karşı çıkabilmesi için karara uyup Kaliforniya'ya
dönmesi gerekiyordu.
New York Mahkemesi'ne başvurarak, takınılan tavrı iki ay
n yönden eleştirmeye başladık. Her şeyden önce, Angela'ya
kararın kopyası gönderilmiyor ve onun kanunun bütün va
tandaşlara tanıdığı haklardan yararlanması engelleniyordu.
!kincisi, jüri iyi niyetine güvenmemizi önleyecek şekilde dav
ranmıyor ve karan, Bales'in iddianamesi gibi, yeterli deliller
den yoksun oldugu için saklamaya çalışıyordu. Dilekçeyi, Ka
liforniya kararın kopyasını Angela'ya gönderip kararın yeterli
delillere dayandığı anlaşılıncaya kadar geri gönderilme işlemi
nin durdurulmasını isteyerek bitirmiştik.
3 Aralık'ta, zenci yargıç Thomas Dickens usulle ilgili nok
taları elinden geldiği kadar geçiştirmeye çalıştı. lddialarımızı
sabırsız bir tavırla dinledi ve aniden aleyhimizde karar aldı.
Yalnız işlemi beş gün için durdurmayı kabul ediyordu, bu sü
re içinde Angela temyiz mahkemesine başvurabilirdi. Temyiz
mahkemesi de duruşmayı 16 Aralık tarihine attı.
Bu arada temyiz mahkemesi çabuk karar alma rekorları
kırmakla meşguldü. Genel olarak, sanıkların kararın bir an
önce çıkmasını istedikleri durumlarda bu bir aydan fazla uza
yabilir. Angela'nın davasıyla ilgili kararsa beş günde beş mah
kemeden geçip derhal hazır olmuştu.
16 Aralık'ta temyiz mahkemesi davayı dinledi ve bize er
tesi gün saat 6'ya kadar en yüksek temyiz mahkemesine baş-
235
vurma hakkını tanıdı. Ertesi gün sabah 9'da yargıç Fuld'ın
karşısına çıktım; saat l l'e kadar benimle görüşemeyeceğini
bildirdi. Öğleyin Amerika Birleşik Devletleri Mahalli Mahke
mesi'ne bir dilekçe yazdık. Yargıç Frankel dilekçeyi geri çe
virdi, fakat Temyiz Mahkemesi'nin yeniden toplanmasını
önererek işlemi karara kadar durdurdu. Ü ç yargıç bir saat
içinde toplanarak Frankel'in kararını onayladılar. Günlerden
cumaydı, mahkeme kararı erteleyerek pazartesi günü saat
dörde kadar Washington'daki Yüksek Mahkeme'ye başvura
bileceğimizi bildirdi.
Pazartesi günü sabah lO'da Yüksek Mahkeme'ye başvur
dum, öğleden sonra isteğimiz geri çevrilmişti. New York'a
döndüğümde vakit çok geçti, Angela'yı ziyaret etmeme izin
vermediler. Bununla birlikte, salı günü öğleden sonra uçakla
Kalifomiya'ya gönderileceğini öğrenebildim.
Sah sabahı, saat 3.30'da bir muhabir beni uyandırarak An
gela'nın cezaevinden çıkarıldığım ve havaalanına götürüldü
ğünü haber verdi. Ertesi gün Miss Burnham'la birlikte Marin .
Eyalet Cezaevi'nde Angela'yı buluncaya kadar ne olup bittiği
ni öğrenemedik.
Angela, salı sabahı saat 3'te bir gardiyan tarafından uyandı
rılmış ve ona avukatının kendisini beklediğini, kararla ilgili
bazı şeyler söyleyeceği bildirilmişti. Aşağı indiği zaman, avu
katı yerine iki kadın, iki erkek polis memuruyla karşılaşmıştı.
Polislerle birlikte gitmeyi reddettiği için tartaklanmış, zorla
bir arabaya bindirilmiş ve bir müddet sonra Kaliforniya yetki
lilerine teslim edilmişti. Sonra yirmi tane polis arabasının ne
zaretinde bu tehlikeli kadının geçeceği saatte diğer araçlara
kapatılmış bulunan Holland tünelinden geçirilerek, New jer
sey askeri havaalanına götürülmüş ve askeri bir uçakla San
Francisco'ya nakledilmişti.
236
Burada, çarşamba günü Marin Eyalet Mahkemesi önüne
çıktığımızda bize kararın bir kopyasının verildiğini, bu karar
da da Bales'in iddianamesinde gösterilen delillerden fazla bir
delil gösterilmediğini, kararın aynı derecede temelsiz olduğu
nu belirtmek istiyorum.
Angela'nın tamamen suçsuz olduğu konuları bir tarafa bıra
karak, suçlu olduğu konulardan söz edelim biraz da. Çünkü
Nixon, Reagan ve Rockefeller gibileri için Angela'nın asıl suçu,
ona karşı ileri sürdükleri suçlamalardan çok daha önemlidir.
Bu suç da, zenci bir kadının, beyazların Amerika'sında başarılı
olabileceğini kanıtlamış olmasıdır. Peki, buna karşılık şükran
duygularıyla dolu olarak bütün Reagan'ların ve büyük serma
yedarların önünde eğilmiş ve kendisine tanınan fırsatların kıy
metini bildiğini göstermiş midir? Müteşebbislerin edindiği
meslekten sonuna kadar yararlanmalarına izin vermiş midir?
Ne gezer. Başka bir yol seçmiş ve W.E.B. DuBois ve Paul
Robeson'un izinden yürümüştür. Beyaz Amerika'nın sahte de
ğerlerini yadsımış, kendi insanlarının, yoksulların, ezilenle
rin, sömürülenlerin yanında yer almıştır. Komünist Partisi'ne
girerek, Amerika'ya yeni değerler kazandırma, insanların yete
nekletj.ni değerlendirebil'ecekleri barış ve özgürlük içinde ya
şayacakları, insanın insanı sömürmediği bir Amerika yaratrt}a
mücadelesine katılmıştır.
Reagan'ın Angela'yı gaz odasına göndermek istemesinin
tek sebebi, bu yolu seçmiş olması ve insanları aynı yolu izle
meye çağırmasıdır. Bu yüzden Angela'nın kurtarılması insan
lık için ileri atılmış bir adım olacaktır, onun özgürlüğü uğru
na verilen mücadele hepimizin özgürlüğü için verilen müca
delenin bir parçasıdır. Bu yüzden ülkenin her tarafında mil
yonlarca insan hareketimize katılarak ANGELA DAVIS'l SER
BEST BIRAKIN sloganı etrafında birleşmişlerdir.
237
Mahkemeye Açıklama
Angela Davis
238
Bu siyasal sorunlann örtbas edilmelerini önlemek amacıyla,
bir zenci kadın ve bir sosyalist olarak savunmamı kendim yap
mak istiyorum. Bütün ilgililere ve genel olarak Amerikan halkı
na olayın gerçek niteliğini anlatmayı görevim sayıyorum. Olay
benim siyasal inançlanm ve Kara Amerika'yı gittikçe daralan bir
çember içine almış olan ekonomik ve siyasal olgularla ilgilidir.
lnançlanmı ve eylemleri kimse benim kadar iyi açıklayamaz.
Artık zencilerin adalet mekanizmasının yapısındaki çeliş
kilerle mücadele etmeye başlamaları gereklidir; sistemin te
melindeki dengesizliği iyice görebilecek kadar çok tecrübeden
geçtik bugüne kadar.
Pek ümitli değilsem de tarafsız olarak yargılanmamın, an
cak kendimi savunmama izin verildiği takdirde mümkün ola-
239
bileceğine inanıyorum. İsteğimin yasalara tamamen uygun ol
duğunu da belirtmek isterim.
Eğer isteğim geri çevrilirse mahkemenin ülkeyi faşizme
sürüklemeye çalışan ırkçı ve gerici güçlerin yanında yer al
dığı anlaşılacak ve adalet mekanizmasının bozukluğundan
şüphe etmeye başlayanlar artık Amerika'da tarafsız bir mah
keme tarafından yargılanmanın imkansız olduğunu iyice an
layacaklardır.
Marin Eyalet Mahkemesi
5 Ocak 1 971
240
Kendimi Savunma Hakkı
Margaret Bumham
24 1
Siyasal suçlardan yargılanan zenciler de avukatları geri çevir
me eğilimini göstermektedirler. Bunların da kendilerini ve ha
reketlerini korumak için başvurdukları yollardan biri mahke
mede kendilerini savunmaktır.
Mahkemenin kendini savunma hakkı aleyhine kararı siya
sal bir tutumu yansıtmaktadır ve çürümekte olan ama gene de
yıkılmamakta direnen burjuvazinin çıkarlarına hizmet eder.
Maksat, suçlamalara devam etmek ve mahkum etmektir. Sa
nıklardan biri avukat tutmadığı zaman yargıç onun kendini
savunmasına izin verir, çünkü bu durumda kendini savunma
sı sanığın mahkum olmasını kolaylaştırmaktan başka işe yara
mayacaktır. Sanığın kendini herhangi bir avukattan daha iyi
savunabileceği durumlardaysa yargıç buna izin vermez, çün
kü kendini savunması sanığın hüküm giymesini geciktirebilir
ya da sömürü düzenine zarar verebilir. Bu makalede benim in
celemek istediğim, kendini savunma hakkının ortaya çıkışı ve
neye dayanarak yasak edildiği olacaktır.
Kendini savunma hakkı yeni ortaya çıkmış bir olgu değil
dir. Bunu Anglo-Amerikan hukukunda yıllardır görüyoruz;
hatta, sanıkların avukatlar tarafından savunulmaya başlanma
larından önce mahkeme önünde kendilerini savundukları bi
liniyor. lngiltere'de 1836'da sanıkların avukat tarafından tem
sil edilebileceklerini kabul eden kanunun çıkışına kadar sa
nıkların avukatlarca savunulmaları yasaktı. Kısacası, kendini
savunma olgusu başlangıçta herkes tarafından kabul edilir
ken, zamanla sanıkların avukatlar tarafından temsil edilmele
ri kabul edilmiş ve bu uygulama yerleşmiştir.
Amerika Birleşik Devletleri'nde kanun koyucular 1836'dan
önce lngiltere'de uygulanan ve hukuk bilgileri olmayan sanık
ları mahkeme karşısında savunmasız bırakan sistemin kötü
lüklerinden korunmaya çalışmışlardır. Bu yüzden, anayasanın
242
6. maddesiyle her sanığa mahkeme tarafından bir avukat tayin
edilmesi garanti altına alınmıştır. Bununla birlikte, 6. madde
hiçbir şekilde sanığın kendini savunma hakkını kısıtlamaz.
Amaç sanıkların kendilerini savunmalarını önlemek değil, on
ların hukuk öğretisine yabancı oldukları için hüküm giymele
rini engellemektir.
Anayasanın diğer maddeleri gibi 6. maddenin de sanıklara
yardımcı olmak için konmuş olduğu gerçeği, nedense zencile
rin ve yoksul sanıkların davalarında tamamen unutulmakta
dır. Irk ayrımı ve sınıfsal farklılaşmalar bütün anayasal 'hak
lar'da olduğu gibi 6. maddede de kendini göstermekte ve onu
anlamsız bir tedbir haline getirmektedir. l 963'e kadar avukat
tutamayacak kadar yoksul olan sanıklar, müebbet hapis ceza
sı gerektiren bir suçla yargılanıyor bile olsalar mahkeme kar
şısına avukatsız çıkmak zorundaydılar. Avukat tutabilecek ka
dar parası olanlar 6. maddenin tanıdığı haklardan yararlanır
ken, yoksullar ve özellikle zenciler satın alamadıkları bu hak
tan faydalanamıyorlardı. Sık sık yoksulluk yüzünden suç işle
yenler mahkeme önüne çıkıyor ve paralan olmadığı için avu
kat tutamıyorlardı. Bu durumda, yoksul olduğu için suç işle
yen ve yoksul olduğu için kendini savunacak bir avukat bula
mayan sanıklar kendilerini kısır döngünün içinde buluyorlar
ve 6. madde onlara hiçbir yardımda bulunamıyordu.
Zencilerin avukat tutma hakkından faydalanmamaktan
başka dertleri de vardır. Irkçılığın sonucu olarak zenciler sık
sık işlemedikleri suçlar yüzünden tutuklanır ve mahkemeye
verilirler. Derilerinin rengi yüzünden işlenen suç ne olursa ol
sun şüphe çekerler. Polis sık sık 'suçlu bir hali olduğu için' bi
rini tutuklar, tutuklanan da genel olarak zencilerdir. 6. mad
deyse renginin ve yoksulluğunun kurbanı suçsuz sanıkları be
yaz güçlerin saldırısına karşı korumakta da pek etkili olamaz.
243
1 963'te çıkan bir mahkeme kararıyla 'ciddi suçlar'la yar
gılanan yoksul sanıklara mahkemece avukat tayin edilmesi
ne karar verildi. Mahkemenin tayin ettiği avukat tipinin sah
neye çıkışı bugünlere rastlar. Ne yazık ki karar bütün yoksul
sanıklara avukat tayin edileceğini belirtirken, avukatın ve
yapacağı savunmanıl' niteliğinden söz etmiyordu. Tayin edi
len avukatlar genel olarak çok az ücret alan, bilgisiz ve baş
larında bir sürü dava bulunan kimselerdi. Sanıkların durum
larında hiçbir değişiklik olmamıştı, gene eskisi gibi sert ce
zalara çarptırılıyorlardı. Üstelik şikayet etmeye hakları da
yoktu: Öyle ya, 6. maddenin tanıdığı haklardan da faydala
nıyorlardı artık.
Mahkemenin tayin ettiği avukat kendini mekanizmanın
çarkına kaptırmış ve fazla çalışmaktan serseme dönmüş bir in
sandır. Genel olarak, ilgisiz ve duygusuz tavırlı, içinde bulun
duğu düzeni olduğu gibi kabul eden ve düzene uyan küçük
memurlardır bunlar. Takındığı ilgisiz tavır birçok olayda ke
sin bir ırkçılığın yol açacağı durumlara meydan vermiş, aynı
sonuçlara varmıştır. Mahkemenin tayin ettiği avukat için bü
tün zenciler birbirinin aynıdır ve hepsi aynı şekilde suçludur.
Onun nezdinde yargıç ve jüri üyeleriyle iyi geçinmek, müvek
kilinin çıkarlarını korumaktan çok daha önemlidir.
Sosyal hizmetlerde çalışanlar, devlet hastanesinde çalışan
doktor, devlet okullarında ders veren öğretmen gibi mahke
menin tayin ettiği avukat da, yardımseverlik maskesi takmış
beyaz hakimiyetinden başka bir şey değildir. Görevini yerine
getirirken işini iyi yürekliliginden, merhametten yapıyormuş
gibi tavırlar takınır. 6. maddede haklardan söz edilmektedir,
ama burada da kapitalist düzenin genel kanunları geçerlidir.
Parası olan kendine iyi bir avukat tutar, olmayanlara mahke
me ilgisiz bir avukat tayin eder.
244
Mahkeme, tayin ettiği avukatların yetersiz savunmalar
yapmalarım önlemeye çalışmaz. Aksine, yoksul zenci sanık
ların mahkemede kötü temsil edilmelerini destekleyen bir
tavır takınır. Tayin edilen avukat davaya gereken ilgiyi gös
termedigi için sanıgın çıkarları korunmaz. Mahkeme de
onun hakkında işine geldigi gibi karar alır. Bu yapı içinde ta
yin edilen avukat, duruşmanın bir an önce sonuçlanıp sanık
ların hüküm giymesine yardım eden bir araç durumundadır.
Sık sık avukatın savcı ve yargıçla anlaşma yoluna giderek
müvekkilinin serbest bırakılmasını istemekten vazgeçtigi
görülür. Geçenlerde Newsweeh dergisinde yayınlanan bir
makalede, mahkemenin tayin ettiği bir avukatın yargıç ve
savcıyla kendi arasındaki ilişkiyi ne şekilde değerlendirdi
ğinden söz edilmektedir. Avukat şöyle demektedir:
"Burası bizim mahkememiz. Burada bir ailenin fertleri gi
biyiz. Ben, savcılar, yargıçlar, hepimiz arkadaşız. Ben savcılar
la birlikte içmeye giderim. Yargıca Noel hediyesi veririm, o da
bana her Noel'de bir hediye verir."
Mahkemenin tayin ettiği bazı avukatlar bilgili ve iyi niyet
li kimseler olabilirler, ama kurumun genel düzeni onların ça
lışmalarını engelleyecek yapıdadır. Mahkemenin tayin ettiği
avukat, yargıç ve savcıyı kesin olarak karşısına almasının ge
lecekte savunacağı sanıkları tehlikeye atacağını düşünerek,
elinden geldiği kadar ılımlı davranmaya çalışır.
Mahkemeler avukat tayin etme sisteminden istedikleri gibi
faydalanabileceklerini fark etmekte gecikmediler. Avukat ken
di taraflarını tuttuğu sürece sanıklara istediklerini yapabilir
lerdi, kimse de insan haklarına saygı gösterilmediğinden söz
edemezdi. Haklarında görülmemiş bir süratle hüküm verilen
ve sert cezalara çarptırılan zenciler alınan kararlara itiraz et
meyi denemişler, fakat temyiz mahkemesinden hiçbir destek
245
görmemişlerdir, yapılan haksızlıklar sanıkların hukuken tem
sil edildikleri öne sürülerek görmezlikten gelinmiştir.
Zamanla zenci sanıklar, haklı olarak, mahkemenin tayin
ettiği avukatlan düşman gibi görmeye başlamışlardır. Hem de
savcıdan daha tehlikeli bir düşman. Avukatlar gün geçtikçe,
savcı ve yargıçla işbirliği yaparak sanıkların cezaya çarptırıl
malarını kolaylaştıran ve yapılan haksızlıkları örtbas etmek
için çalışan kimseler olarak tanınmaya başlamıştır. Güvensiz
lik arttıkça zenciler avukatları geri çevirerek kendi savunma
larını yapmaya koyulmuşlardır.
Genel olarak sanıkların bu isteği, avukatların yardımlarım
takdir etmesini bilen mahkemelerce geri çevrilmektedir.
Sanıkların kendilerini savunmalarını önlemek amacıyla
bir sürü güçlük yaratılmış ve sanıklar bundan vazgeçmeye
zorlanmışlardır. Bu güçlüklerin en önemlisi, sanığın kendini
savunmak ile avukat tarafından temsil edilmek arasında ke
sin bir seçim yapmaya zorlanmasıdır, yani kendini savunma
ya karar veren sanık hukuki bazı konularda kendisini aydın
latabilecek birisiyle görüşemez . Her işini kendi başına hallet
mek zorundadır. Yargıç bile sanığın hukuki konularda sor
duğu sorulara cevap vermez. Mahkemeler bu tarz bir seçim
yapma durumunda bırakılan sanıkların hukuki bilgilerine
güvenmeyip, kendilerine bir avukat tayi n edilmesini isteye
ceklerini düşünüyorlardı. Bu güçlüklerin kendini savunma
hakkını kullanmak isteyen sanıklara iyi bir gözdağı vermek
ten başka hiçbir amacı yoktu.
Bu güçlüklere rağmen, zencilerin çoğu savunmalarını ken
dileri yapmakta direndiler. Kardeşlerimizden çoğu savunma
larını şaşılacak bir ustalıkla yapmayı başararak, kendilerini
mahkemenin tayin ettiği avukatlarken daha iyi savunabilecek
lerine inanmakta haklı olduklarını göstermişlerdir.
246
Bununla birlikte, kanunlara ve hukuk sorunlarına yabancı
olan bazı sanıklar savunmalarını gerektiği gibi yapamamakta
ve haklarında kolayca hüküm verilmesine yardımcı olmakta
dırlar. Yargıçlar kendilerini savunan sanıklara son derece hoş
görüsüz davranmakta ve sanığın haklarını tam olarak bilmedi
ği için kendini gerektiği gibi savunamayacağını sezdikleri za
man kendini savunmasına kolayca izin vermektedirler. Yar
gıçların ve savcıların çok iyi bildiği gibi, bazı durumlarda ken
dini savunan sanık mahkemenin tayin ettiği avukat tarafından
temsil edilen sanıktan daha kolay cezaya çarptırılabilir. Bu gi
bi durumlarda yargıç, sanıgın kendini savunmasını önlemeye
çalışmaz, aksine onu kendini savunmaya zorlar.
james McClain'in davası bu türde durumlardandı. l 960'ta
McClain birisiyle dövüştüğü için mahkeme önüne çıktı. Tayin
edilen avukatın yaptığı yetersiz savunma sonucu 7 yıl hapis
cezasına çarptırılarak San Quentin Cezaevi'ne gönderildi. Ma
yıs 1968'de silahlı soyguna teşebbüsten tekrar tutuklanıp
mahkeme önüne çıkarıldığında kendi savunmasını yapmak is
tedi. Hakkındaki deliller yetersiz olduğu- için suçsuz olduğu
nu kanıtlamakta fazla zorluk çekmeyeceğini sanıyordu. Eğer
olaylar normal seyrini izlemiş olsaydı çekmeyecekti de. Fakat
eyalet McClain'i mahkum etmeye kararlıydı. lddianamede en
ufak bir suç delili bile gösterilmiyordu ve tecrübeli bir avukat
kolayca bütün suçlamaları cevaplandırabilirdi. Ama McClain'i
hukuki konularda aydınlatabilecek biri yoktu, üstelik duruş
ma sırasında sağlığı da bozuktu. Böylece, sonuna kadar red
dettiği bir suçtan hüküm giyerek hapse mahkum oldu.
1 968 Ağustos ayında McClain bir polis memuruna saldır
dığı için tutuklanmış ve yeniden mahkemeye getirilmiştir. Bu
defa da deliller kesin olarak suçsuz olduğunu gösteriyordu. Ve
yine avukatı olmadığı için öne sürülen sahte delilleri geri çe-
247
virememiş ve hüküm giymişti. Bu defa McClain yargıçtan sa
dece hukuki yönden kendisine yardımcı olacak bir avukat ta
yin edilmesini istedi. Yargıç isteğini, "Bu imkansız bir talep.
Bu, mahkemenin tayin edeceği avukatı güç durumda bıraka
caktır. Seçmek zorundasınız, avukat ya sizi her yönden temsil
eder ya da hiç etmez," diyerek geri çevirdi. McClain de yeni
den hüküm giyerek San Quentin'e gönderildi.
Bu olaylar McClain'in büyük bir hukuki tecrübe kazanma
sına yardım etti. San Quentin'de bir gardiyana saldırmakla suç
lanmıştı. Olay 2 Mart 1970'de, başka bir mahkumun, Fred Bil
lingslea'nın hücresinde göz yaşartıcı bombalarla öldürülmesin
den birkaç gün sonra çıkmıştı. Billingslea'nın öldürülmesini
protesto eden mahkumlar McClain'in suçsuz olduğu ve suçla
manın Billingslea direniş hareketine katıldığı için kendisine
gözdağı vermek amacıyla düzenlendiği konusunda birleşiyor
lardı. Sonuç olarak Haziran 1970'de, McClain Marin eyaletin
de, beyazlardan meydana gelmiş bir jüri önünde kendini sa
vundu ve jüri belirli bir karara varamadı. Bu, McClain'in ken
dini savunmayı iyice öğrenmiş olduğunu gösteren oldukça
önemli bir olaydır. McClain yaşayabilmek için hukuki konula
n bilmek zorundaydı; direnme ve yanılma yoluyla mahkeme
leri ve kanunları bütün yönleriyle tanımış, yaşama hakkını ko
ruyabilmek için mükemmel bir avukat olup çıkmıştı.
5 Ağustos l 970'de McClain gene bir saldın suçlamasıyla
mahkemeye getirildi ve dördüncü defa kendini savundu. Fa
kat dava sonuçlanamadan 7 Ağustos olaylarıyla kapandı.
248
ne yöneltilen suçlamaların siyasal nitelik taşıdığını ve bunlara
ancak kendini savunarak karşı durulabileceğini anlamıştı. Bu
suçlamalara ancak taşıdıkları siyasal anlam göz önünde tutu
larak cevap verilebilirdi.
McClain kendini siyasal nitelik taşıyan suçlamalarla karşı
karşıya bulan ilk zenci sanık değildir. Bu tip suçlamalar karşı
sında kendilerini savunan sanıkların davaları Marcus Garvey
davasına kadar uzanır. Daha yakın zamanlarda siyasal nitelik
te suçlamalarla karşılaşan zenciler (ve beyazlar) avukat bula
madıkları için savunmalarını kendileri yapmak zorunda kal
mışlardır. Özellikle baskının en yüksek noktasına eriştiği Mc
Carthy zamanında avukat bulmak imkansız gibiydi. O günler
de bir avukat bulmak için uğraşan Black Smith Act kurbanla
rından james E. jackson, FBI'ın kendisini adım adım izleyerek
davasını almayı kabul eden avukatları tehdit ettiğini ve onları
davayı almaktan vazgeçirdiğini anlatmıştır. Avukatların çoğu
derhal yıldıkları için james E. jackson ve olayla ilgili sanıkla
rın çoğu, savunmalarını avukat yardımı olmadan yapmak zo
runda kalmışlardır.
Sonraları, Güney'de, 60'lardaki insan hakları davasına ka
tılan zencilerden çoğu aynı sorunla karşılaşmışlar ve avukat
bulmakta güçlük çekmişlerdir. Beyaz avukatlar bir zencinin
savunmasını yaptıkları için müşterilerini kaybetmekten ve
olaylara karışmış olmakla suçlanmaktan korktukları için da
vayı üzerlerine almaktan çekinmişlerdir. Sayıları çok az olan
zenci avukatlardan çoğu, birçok sanığın savunmasını para al
madan yapmışlar, mümkün olduğu kadar çok zenciyi kurtar
maya çalışmışlardır. Fakat kitle halinde tutuklamaların yapıl
dığı, özgürlüklerin durmadan kısıtlandığı bugünlerde birkaç
avukatın her tarafa yetişmesi imkansızdı. Bu yüzden, sanıkla
rın çoğu kendi savunmalarını yapmak zorunda kaldılar
249
Bugün, siyasal suçluların çogu kendi istekleriyle, savunma
larını avukat yardımı olmaksızın yapma yoluna gitmektedir
ler. Siyasal sanıklar çeşit çeşit oldugu gibi siyasal suçlamalar
da çeşitlidir; bu yüzden sanıkların kendi savunmalarını yap
mak istemelerinin sebepleri de değişmektedir. Bununla birlik
te, temel sebeplerden biri, mahkemenin tayin ettiği avukata ve
onun yapacagı savunmanın siyasal niteliğine güvenilmemesi
dir. Çünkü suçlama, çoğu zaman doğrudan doğruya sanığın
siyasal inançlarına yöneltilmektedir, bu durumda suçlamayı
hazırlayan sebepleri en iyi sanığın kendisi kavramakta ve
inançlarını herhangi bir avukattan daha iyi savunmaktadır.
Çoğunlukla sanıkların kendilerini savundukları davalar,
savunmayı avukatın yaptığı davalardan daha başarılı olmakta
dır. Bunun en iyi örneğini, sanık Afeni Shakur'un kendi sa
vunmasını yaptığı New York Panter 1 3 davasında görüyoruz.
Afeni, jüri üyelerine yönelttiği sorulara beklenmedik karşılık
lar almış, çeşitli önyargıları ve kötü niyet örneklerini başarıy
la ortaya çıkarmıştır. Genç bir zenci kadın olarak geçirdiği
tecrübelerin kazandırdığı duyarlılık herhangi bir avukattan
çok daha başarılı olmasına yardım etmişti, iddia makamının
mahkemeye getirdiği yalancı tanığı sorguya çekişi özellikle il
ginç birtakım sahnelere yol açmıştır.
Davanın başlangıcında Afeni, jüri üyelerine, iddia maka
mının olaya karşı takındığı tavrı şu şekilde açıklamıştır:
250
lddia makamı sanıkları Paskalya sırasında dükkanları ve
halkın toplu olarak bulunduğu yerleri bombalamakla suçlu
yordu. İnanmış devrimciler olan sanıkların hepsi iddiaların
saçmalığının farkındaydılar; Afeni konuşmasında iddia edi
lenlerin neden gerçek olamayacağını şu sözlerle anlatır:
251
Neden buradayız biz? i çimizden herhangi birini ele ala
lım, ne işi var onun burada? Bilmiyorum. Ama artık bu ka
busa son verirseniz çok memnun olacağım, çünkü sıkıldım
artık, ne olup bittiğini anlayamaz oldum iki yıldır. Bir casu
sun varlığının gerekli olduğunu kanıtlamak için uydurduğu
bazı şeylere dayanılarak tutuklu bulunduğumuzun ve bize
bu şekilde davranılışının akla yakın bir sebebi bulunmadığı
nı biliyorum. Ama lütfen, duruşma sırasında öğrendikleri
nizi unutmayın. Hiçbirini. . . Zaten bütün bunlar Oskar pe
şinde koşanlar tarafından epeyce rağbet gördü. Bırakın da
tarihe, baskıya karşı durarak karar vermesini başarabilmiş
bir jüri olarak geçin. Size olan güvenimizi boşa çıkarma
yın ... Adaletle yargılanacağımıza olan inancımızda yanılmış
olmadığımızı gösterin bize. Ve sizden bundan başka bir şey
istemediğimizi unutmayın. Adaletten başka bir şey istemi
yoruz. Lütfen yargılamak istediğiniz gibi yargılayın bizi.
Başka söyleyecek bir şeyim yok .
252
nudaki yetersizliğini fark eder etmez kendi savunmasını yap
mak istedi. Yargıç teklif edilen iki avukattan birini seçmesi ge
rektiğinde direniyordu. Bobby, "Bu avukatları istemiyorum,
çünkü kendimi savunabilirim ve avukatım Charles Garry'dir,"
diyerek teklif edilen avukatları geri çevirdi.
Bobby Chicago gibi faşistlerin hakim olduğu bir mahkeme
de çok güç başarılabilecek bir işi başarmaya, savunmasını baş
tan sona kadar en ufak bir açık vermeden yürütmeye çalıştı.
Yargıcı Bobby'yi bu kadar sert davranmaya zorlayan baskının
ne olduğunu merak etmemek imkansızdı. Herhalde Daly
Hoffman-Mitchell üçlüsünün aldığı baskı tedbirlerinin en
ufak bir açık vermeye tahammül edemeyecek kadar hassas bir
dengesi bulunuyordu.
Bobby hiçbir zaman kendini savunma şansını kullanama
dı. Daha mahkeme devam ederken dosyası diğer sanıkların
kinden ayrılmıştı. Bununla birlikte, bu olay zenci sanıkların
kendilerini savunmak istemelerinin bazı çevrelerde yarattığı
korkuyu göstermesi bakımından ilginçtir. Bobby'yi diğer sa
nıklardan ayırarak yargılamak ve onu mahkemede, herkesin
gözü önünde dövmek yeterli görünmemişti. Onun, mahke
meye hakaretten 4 yıl hapis cezasına çarptırılışının kendile
rini savunmak isteyen zenci sanıklara iyi bir ders olacağına
inanıyorlardı.
Devrimci çevrelerde, Alianza'dan Reies Tijerina da kendi
savunmasını yapan önemli siyasal suçlulardan biri olarak ta
nınır. 1968'de, Alianza toprak işgalleri davasının hareketlen
diği günlerde, Tij erina Tierra Amarille mahkeme salonunun
işgali sırasında meydana gelen olaylara katıldığı iddiasıyla ara
larında adam kaçırma da bulunan çeşitli suçlarla yargılanmış
tı. Mahkemesi başladığı zaman Tijerina'yı destekleyen pek çok
avukat vardı, ama bunlardan hiçbiri Chicano değildi ve hiçbi-
253
rinde Tijerina'nın atılganlığı ve önderlik vasıfları yoktu. Sanık
kendini savunmak istedi ve yargıç buna razı oldu: "Peki, ken
dini savunabilirsin. Savunmanı hazırlamak için yarım saatin
var. . . " Daha sonraları Tijerina, "Bu hayatımda geçirdiğim en
büyük sınavdı," demişti. "Cesaretim büyük denemeden geçti.
Yalnızca bir avukatın adaleti temsil edebileceği fikrine karşı
çıkmak istiyordum. Kaybetsem bile insanlara bir cesaret örne
ği vermiş olacağımı düşünerek başladım."
Kendisine verilen yarım saat içinde Tijerina karar vermişti;
avukatlarını geri gönderdi ve savunmasını hazırladı. jüriyi
seçti, açış konuşmasını yaptı, iddia makamının getirdiği tanık
ların söylediklerini gözden geçirdi ve savunmasını verdi. Bu
arada iyi bir avukat olduğunu kanıtlayarak iyi hazırlanmış ve
iyi takdim edilmiş bir savunma yaptı. Ayrıca, Alianza hareke
tini öven birkaç söz söyledi. Gene de Chicanolar, beyazlar ve
bir zenciden meydana gelmiş olan jüri onu iddianamede öne
sürülen bütün suçlardan mahkum etti...
Tijerina iyi bir avukat olduğunu o kadar güzel kanıtlamış
tı ki, iki defa mahkeme önüne çıkışında mahkeme heyeti bir
takım sebepler uydurarak kendi savı,.ınmasmı yapmasını önle
di. Bu tavrın hiçbir kanuni açıklaması yoktu. Bu şekilde orta
ya yeni bir kural çıkmış oluyordu: Kendini savunabileceğini
göstermiş olan siyasal liderlerin kendi savunmalarım yapma
larına izin verilmemelidir.
254
ve bunda direnmiştir. Son duruşmalardan birinde Ruchell,
bütün dinleyicilerin dikkatini çekmeyi başarmış ve herkes
büyük bir dikkatle kendisini dinlerken, neden mahkemenin
tayin ettiği avukatları ısrarla geri çevirdiğini büyük bir usta
lıkla açıklamıştır.
Bu konuda öne sürdüğü sebepler, McClain'm gösterdiği
gerekçelerin hemen hemen aynıdır: llk sebep, mahkemenin
tayin ettiği avukatların yaptıkları savunmaların yetersizliği;
ikincisi, bu avukatların savunmayı siyasal temellerine oturt
mayı başaramayacakları inancı; nihayet, olayları bir başkası
nın kendisi kadar iyi anlatamayacağına inanması, sanığın sö
zü geçen olayları herkesten iyi bilmesi doğaldır.
Ruchell'in karşı çıkılacak yanı olmayan açıklamasına karşı
lık, savcı kanalıyla bir insanın idamını isteyen devlet yetkilile
ri iki noktayı işaret etmişlerdir. Her şeyden önce sanığın ken
dini savunması adalet kavramına aykırı düşmektedir, çünkü
"Mr. Magee kendini savunmaya muktedir değildir." lkincisi,
"Bugüne kadar takındığı tavır Mr. Magee'nin kendini savun
masının mahkemenin düzenli bir şekilde cereyan etmesine
engel olacağına inanmaya zorluyor".
Bu görüşe bakılırsa, mahkemenin huzuru, doğrudan doğ
ruya Ruchell'in zeka seviyesine ve kendini savunmaya mukte
dir olup olmamasına bağlıdır. Jüri üyeleri ve yargıç gibi ko
nuşmayan bir zenci, kendi hayatını savunmaya yetkili görün
memektedir; beyaz ırkçılık ve kapitalist baskıya karşı hayatını
korumak için giriştiği kahramanca mücadele de 'saldırgan bir
tavır olarak' nitelenmektedir.
Ruchell'in hukuk sorunlarım ve davayla ilgili konuları her
hangi bir hukukçu kadar iyi bildiğini görmek için, davanın
dosyalarına bir göz atmak yeterlidir. Yargıç McMurray ve yar
gıç Lindsay'in ileri sürdükleri sebepler bütün olaylarla çelişki-
255
ye düşmektedir. Bu yargıçların ve diğerlerinin söylemek iste
dikleri, bir şahsın kendi avukatı olarak davayı yürütebilmesi
için bir avukat gibi konuşması ve avukatların davranışlarını
taklit etmesi gerektiğinden başka bir şey değildir. Kanun tara
fından mahkum edilmiş ve ırkçı baskılar yüzünden eğitim
görmemiş bir insanın, kendi hayatının söz konusu olduğu
yerde söz sahibi olmaması çok tuhaf bir durumdur. Kanun be
yazların kanunudur tabii, onu istedikleri gibi yorumlamak da
onların hakkıdır ve zenciler, beyazlar gibi konuşamadıkları
için kanun önünde kendilerini savunmaya muktedir değiller
dir. Kendini savunmaya muktedir olup olmadığı beyazların
ölçülerine göre tayin edildiği sürece, Ruchell hiçbir zaman
kendini savunmaya muktedir olmayacaktır.
Yargıçların Ruchell'in kendini savunmaya hakkı olup ol
madığı konusunda girdikleri tartışmalar korkunç bir ırkçılığı
yansıtmaktadır. Ruchell'in -bu tatlı sesli ufak tefek zencinin
sesinin onu öldürmeye kararlı görünenlerin kurduğu mahke
melerin düzenini bozabilecegine inanmak biraz güçtür. Eğer
Ruchell'in sesini bir parça yükselttiği olmuşsa bu yalnızca
kendisine söz verilmesini sağlamak amacıyla yapılmış bir ha
rekettir. Eğer bir yargıcın ya da savcının sözünü kesmişse, bu,
dikkatlerini Amerika Birleşik Devletleri anayasasına çekmek
içindir. Gerçekte mahkemeyi rahatsız eden, onun bağırıp ça
ğırarak huzuru bozması değil, mahkeme karşısında haklarını
savunan bir zenci oluşudur. Kanun zincire vurulmuş olması
na rağmen haklarını savunmaya devam edenlerden pek hoş
lanmıyor anlaşılan.
Mahkemenin huzuru konusunda ileri sürülen fikirler,
mahkemenin sanığın hayatını savunma hakkına ne kadar de
ğer verdiğini açıkça ortaya koymuştur; bu hak duruşmanın
gürültülü geçmesinin önlenmesi gerekliliginin yanında ikinci
256
derecede kalmaktadır. Mahkemenin düzenin ıaşıdığı önem
yanında, Ruchell Magee'nin haklan ve hayatı bütün önemini
yitirmektedir. Anayasanın bir değeri varsa, bu değer, insan öz
gürlüğüne verdiği öneme bağlıdır; insan özgürlüğünün temel
unsurlarından biri de, kişilerin fikirleri ve hayatlarını istedik
leri gibi savunma hakkına sahip olmalarıdır! Fakat anayasa,
mahkemenin sesini kesmeyi tercih ettiği Ruchell Magee gibi
sanıkları korumakta başarısız kalmaktadır.
Savcı Albert Harris, "Sanığın normalin altındaki zekası,
gördüğü eğitimin yetersizliği ve mahkemeye karşı takındığı
tavır yeteneklerinin, hayatını kurtarmaya yeterli olmadığını
göstermektedir," demiştir. Görüldüğü gibi, devlet öldürmek
istediği insanlardan bile belli bir tarzda davranmalarını iste
mekte, onlara hayatlarını nasıl korumaları gerektiğini öğret
mektedir. Yukarıdaki cümlesiyle Albert Harris, Ruchell'a dev
letin kölesi olduğunu hatırlatmaktadır. Devlet tarafından tu
tuklanmış ve mahkum edilmiş, on dolar ceza gerektiren bir
suç için 7 yıl hapiste kalmıştır, şimdi de devlet hayatını ne şe
kilde koruması gerektiğini öğretiyor ona. Bu da devletin insan
hayatını her yönde kontrol altına aldığı, insanın hayatını ne
şekilde savunacağına bile devletin karar verdiği bir düzenin,
kısacası faşizmin yaklaştığının habercisidir.
Angela da Ruchell gibi, davanın bazı noktalarını aydınlat
mak için kendini savunma hakkına sahip olmak istemektedir.
llk duruşmalardan birinde Angela, kendini temsil etme hakkı
na sahip oluncaya kadar mücadele edeceğini belirtmiş ve şöy
le konuşmuştur: "Zenci bir kadın ve bir sosyalist olarak, bü
tün Amerika halkına olduğu gibi davayla ilgili herkese, ko
nuyla ilgili her şeyi açıklamak benim görevimdir."
Angela, avukatlarıyla birlikte çalışarak savunmasını yap
makta ve olayla ilgili bütün ayrıntıları ortaya çıkarmak için
257
gayret göstermektedir. Avukatların yardımını reddetmekte ve
gerçekleri göz önüne sermek için onlarla işbirliği yapma yolu
na gitmektedir. Bu açıdan, Angela'nın teklif ettiği savunma
şekli, Tijerina, Shakur ve McClain'in davalarında görülenden
farklıdır. McClain, davalarından birinde, kendine hukuki ko
nularda yardım edecek bir avukat tayin edilmesini istediği
halde bu isteği geri çevrilmişti.
Angela'nın karşı karşıya kaldığı durum, yalnız başına
içinden çıkamayacağı kadar karışıktır, iddianamenin hazır
lanması için savcının bazı oyunlara başvurması ve yasaları
işine geldiği gibi değiştirmesi gerekmiştir. Bazı kavramlarla
oynanarak suç teşkil etmeyen bazı davranışlar suç olarak
gösterilmiştir. Bu yüzden, düzenlenen oyunun ve yaratılan
kavram kargaşasının içinden çıkabilmek için Angela'nın iyi
bir avukata ihtiyacı vardır.
Gene de davanın niteliği, yalnızca hukuk bilgisi kuvvetli
birinin hazırlayacağı savunmayı yetersiz kılmaktadır. Suçla
manın siyasal yönüne ancak sanığın kendisi cevap verebilir.
Avukatı suçlamanın yasalara ters düşen yönlerini ortaya çıka
rırken, Angela onu siyasal yönden cevaplandıracaktır. Savun
manın iki yönü de aynı derecede önemlidir; devletin düzenle
diği suçlamalara ancak her iki açıdan da büyük bir dikkatle
hazırlanmış bir savunmayla karşı durulabilir.
Başka bir şekilde açıklamak gerekirse, Angela kendini sa
vunma hakkını elde etmek için avukat tutma hakkından vaz
geçmeyecektir. Mahkemeden her iki hakkına da saygı gös
termesini istemektedir. Avukatların yapacağı savunmanın
yanında o da konuşacaktır. Jüri üyelerini onaylayacak, ta
nıkların ifadelerini kontrol edecek ve jüri üyelerine hitaben
bir açış konuşması yapacaktır. Bu arada avukatları ona yar
dım edeceklerdir.
258
Mahkeme Angela'nın teklifini endişeyle karşıladı. Gerçek
ten de anayasanın sanıgın mahkemede kendini hem yalnız
hem de avukatların yardımıyla savunmaya hakkı olduğunu
açıkça belirttiği halde, Kaliforniya mahkemeleri daima çift
yönlü savunmalara karşı çıkmışlardır. Onlara göre, sanık ke
sin bir seçim yapmak zorundadır. Mahkemelerin takındığı bu
tavnn amacı sanıkların kenc;li savunmalarını üzerlerine alma
larını önlemekten başka bir anlama gelmemektedir.
lkili savunmalara karşı çıkan mahkemelerin öne sürdükle
ri sebeplerden biri, bu tip savunmaların mahkemenin düzeni
ni bozmalarıdır. Yani, kendini avukat yardımıyla savunan sa
nıkların mahkemenin huzurunu bozdukları öne sürülmekte
dir. Bu düşünce tarzının açıkhga kavuşturulması gerektiği
açıktır. Şimdilik kendini avukat yardımıyla savunan sanıkla
rın, nedert kendi savunmalarını avukat yardımı olmadan ya
pan sanıklardan daha çok gürültü ettikleri ve huzuru bozduk
ları anlaşılamamaktadır.
Kalifomiya Yüksek Mahkemesi'nin tayin ettiği avukatlar ta
rafından temsil edilmeyi reddeden sanıkların mahkemeye gere
ken saygıyı göstermediklerinden söz etmektedir. Bu durumda,
yürütülen mantığın avukat yardımı olmadan kendilerini savu
nan sanıklar için de geçerli olması gerekir. Halbuki buna izin
verilmektedir, izin verilmeyen yalnızca ikili savunmalardır.
Açıkça görülebileceği gibi, bütün öne sürülenler kendini savun
ma hakkına karşı yapılmış saldırılardan başka bir şey değildir.
Mahkemelerin öne sürdüğü başka bir nokta da, ikili savun
maların avukatların önemlerini kaybetmelerine yol açtığıdır.
Savunmayı müvekkiliyle yürüten avukat, sanığın görüşlerin
den etkilenmek ve savunmaya sanığın takındığı tavırlara göre
yön vermek zorundadır. Genel olarak hukuk bilgisinin kendi
sine tanıdığı imkanların dışına çıkmayan avukat, insan sorun-
259
!arıyla ilgilenmeye başlayınca durumu tehlikeye girecek ve bu
hem kendisi için hem mahkeme için sakıncalı olacaktır.
Yani, sorun (statükoyu) koruma sorunudur. Amaç yargıcı
ve mahkeme salonunu saygısız sanıklardan korumak, hukuk
çerçevesi dışına çıkmamaktır. Kendini savunma hakkından,
düzeni sarsma eğilimi gösterdiği anda kolayca vazgeçilebilir;
önemli olan, avukatların ve yargıçların çıkarlarının korunma
sı, düzenin aksaksız işlemesidir, bunun yanında sanığın hak
ları ikinci derecede kalır.
ldeal olan, duruşmanın sanığın kendini en iyi şekilde sa
vunmasına imkan verecek şekilde yapılmasının sağlanması
dır. Gerçekteyse alınan tedbirlerin hepsi, sanığı korumaktan
çok düzeni ve yargıçları korumaya yönelmektedir. Sanığın ha
yatının söz konusu olduğu durumlarda bile onun çıkarları de
ğil, onu yargılayanların çıkarları göz önünde tutulur.
260
Ruchell Magee gibi siyasal suçluların savunmalarını yapma
yolundaki istekleri sürekli geri çevrilmektedir. Çünkü bu tip
sanıklann kendilerini başarıyla savundukları bilinmektedir.
Afeni Shakur ve Ries Tijerina'nın savunmaları bunu ortaya
koymuş bulunuyor.
Gene de ben, bütün engellere rağmen halk hareketlerinin
başarıya ulaşacağına inanıyorum. Mahkeme Ruchell'in konuş
masına izin vermese de, o er geç sesini duyuracaktır. Ange
la'nın kendini savunması engellenebilir, ama o, davasını kitle
lere anlatmayı başaracaktır. Mahkemeler ve savcılar yasalarla
büyük bir ustalıkla oynayabilirler, ama vakit geldiğinde, dev
rimin önüne geçmeyi başaramayacakları açıktır.
26 1
Kendini Sawnma Hakkı Üzerine
Bir Açıklama
Ruchell Magee
262
ğildir. .. Avukatım aracılığıyla Los Angeles duruşmalarının tu
tanaklarını istettim. Bu tutanaklardan nasıl haksız yere hü
küm giymiş olduğum anlaşılabilir...
... Bu tutanaklar size avukatların da içinde olduklan haksız
lıklan, avukatımın karşı çıkmasına rağmen suçlu olduğumu
öne sürerek hüküm giymeme sebep olduğunu gösterecektir.
Temyiz Mahkemesi'nin kararı bozması için uğraşırken ge
ne mahkemenin tayin ettiği bir avukatın ihmali yüzünden ba
zı gerçekler ortaya çıkarılamamıştı. Sonunda avukatım, öne
sürülen sahte delilleri ortaya çıkaracağına, akli dengemin bo
zukluğunu öne sürerek cezamın hafifletilmesini istedi.
Gazetelerdeki 'geri zekalı mahkum' yazıları gözüme çarptı,
bütün bunlar Mr. Harris'in acayip zeka testlerinden ve San
Quentin'deki sorgulardan çıkarılıyor.
Şimdi dönüp dolaşıp tekrar avukatlar konusuna geldik, ba
na ille bir avukatım olması gerektiğini söylüyorsunuz. Şimdi
ye kadar Marin Eyalet Mahkemesi'nin tayin ettiği avukatların
aldığı sonuçlar hep aynı olmuştur; bir alay laf edilir, en önem
li noktalar dikkatle es geçilir ve savunma için gerekli olan ko
nuların dışında her şeyden söz edilir.
Davaya bakan mahkemenin buna yetkisi olmadığını belirt
tiğim dilekçe de aynı şekilde örtbas edildi. Mahkemenin tayin
ettiği avukat bu konunun üzerinde gerektiği gibi durmadı.
Olaya kişisel olarak karışmış bulunan yargıç Conti, beni
halkın gözünde küçük düşürmek ve herkesi geri zekalı ol
duğuma inandırmak için elinden geleni yapmış ve yazdığım
anlamsız dilekçelerle bütün görevlileri rahatsız ettiğimi,
mahkemenin görevini yapmasına engel olduğumu öne sür
müştür. Anlamsız dediği dilekçelerde savunmam için gerek
li konulara değinilmekte ve davayla ilgili bazı gerçekler
açıklanmaktaydı.
263
Savcı Harris ve yargıç Conti el birliğiyle haklarımı kullan
mamı engellemek ve anayasayı tahrif etmek için çalışmakta
dırlar. Elimde kendimi savunmam için gerekli bütün deliller
var, bunlan açıklamak istiyorum. Fakat bu açıklamayı yapma
nın bir tek yolu var. Bunun için de Mr. Harris'in (savcı Har
ris'in casuslannın demek istiyorum) ortadan kaldırdığı bazı
kayıtların bulunup mahkemeye getirilmesi gereklidir.
Mr. Harris bana Kaliforniya Ceza Kanunu'nun 4500 sayılı
maddesinin uygulanmasını istiyor. 4500. maddeden hüküm
giyen bir müebbet hapis mahkuma ölüm cezasına çarptırılır.
Fakat Mr. Harris 681 sayılı kanunu unutmaktadır. 681 sayılı
kanuna göre, bir şahsın suçlanabilmesi için iddia makamının
elinde kesin deliller olması gerekir. lddia makamıysa bana
karşı hiçbir kesin delil öne sürmemiştir. Mr. Harris de. Evel
le J. Younger da bunun farkındadır.
Bu yüzden, istedikleri sonucu elde edebilmek için bana ken
di çıkarlarına hizmet edecek bir avukat tayin etmeye çalışıyor
lar. Bunu yapabilmek için halkı bir avukata ihtiyacım olduğuna
inandırmaları gerektiğini biliyor ve ona göre davranıyorlar.
Mahkemeye kayıtlarının sahte olduğunu gösteren birtakım
dökümanlan gönderdiğim zaman yargıç Conti bana bunların
işe yaramaz belgeler olduğunu söyledi.
Yargıç Conti'nin yasaklara karşı geldiğini öne sürdüğüm
zaman bana mahkemenin görevini yapmasına engel olduğum
söylendi. Bu arada mahkemenin davaya usulsüz olarak baktı
ğım kimsenin gördüğü yoktu. 1466 sayılı kanuna göre davay
la ilgili bütün işlemlerin durdurulması ve yazdığım dilekçenin
dikkate alınması gerekirdi.
Peki, neydi topladığım belgeler? Açıklamak istediğim ger
çekler neydi? Neden oturup bütün bu belgeleri toplamıştım?
Çünkü başıma bir avukat musallat etmeye çalışılıyordu. Ana-
264
yasal haklardan yararlanmama engel olunuyordu. Bu yüzden
davaya eyalet mahkemesinde değil, federal mahkemede bakıl
masını istedim. Bu benim hakkımdı, ama bu hakkı kullanmak
istediğim için küçük düşürüldüm ve geri zekalı olarak tanıtıl
dım. Ayrıca, bana verilen zeka testinin yetersiz olduğunu, eğer
zeka seviyemi anlamak istiyorlarsa bana başka tip bir test ver
meleri gerektiğini de defalarca tekrarladım. Bu isteğim de ge
ri çevrildi. Duruşmaya devam edilirken davanın federal mah
kemeye gönderilmesi için tekrar başvurdum. Çeşitli dilekçeler
yazarak yargıçların davaya bakmaya yetkili olmadıklarını,
çünkü durmadan kanunlara karşı geldiklerini belirttim.
Tekrar konuya dönelim. 6. maddenin bana avukat tarafın
dan temsil edilme hakkım verdiğini söylüyorsunuz, ama bu
nun bir zorunluluk olmadığı da açıkça ortadadır. Ayrıca, ya
saların bana davaya başka bir mahkemede bakılmasını isteme
hakkı verdiği de açıktır.
Yasalara göre, dilekçeyi verdiğim andan itibaren duruşma
ların durdurulması gerekiyordu. Halbuki bana bir avukat ta
yin etmeye ve davanın eyalet mahkemesinde sonuçlanmasına
çalışılıyor...
.. . Şu günlerde ne eyalet mahkemesi ne de federal mahkeme
tarafından tayin edilecek bir avukatı kabul edebilirim. Çünkü
Nixon'dan cezaevi gardiyanlarına kadar bütün yetkililerin olay
la ilgili delilleri, Kalifomiya eyaletinin Amerikan adalet meka
nizmasının ve cezaevlerinin köle tüccarlarına yakışır bir zihni
yetle, yasalara karşı gelerek idare edildiğini gösteren delilleri,
saklı tutmak için işbirliği yapmış olduklarını biliyorum. Mahke
menin kendi çıkarlarına ters düşen bir savunma yapacak avu
katlar tayin edebileceğine inanmak için insan çok saf olmalı.
Avukatları geri çevirmem bu yüzden, bunu defalarca açıkladım..
5 Mayıs 1 971
265
10
ANGELA DAVIS VE
BÜTÜN SİYASAL MAHKUMLAR
İÇİN KAMPANYA
Siyasal Kampanya
Fania Davis jordan-Kendra Alexander-Franklin Alexander
269
Angela Davis'i ve Bütün Siyasi Mahkumları Kurtarma Ko
mitesi'nin konuyla. ilgili olarak yaptığı açıklama aşağıdadır:
270
yapmışlardır. Franklin Alexander, düzenlediği bir basın top
lantısında Angela ona sığınırsa ne diyecegini soran muhabir
lere, "Seni seviyoruz," diyeceğini söylemişti. Bir iki gün son
ra bütün balkonlarda, üzerlerinde "Angela, seni seviyoruz"
yazılı dövizler asılıydı.
Tutuklandığı gün, birbirinden farklı siyasal görüşlere sa
hip, zenci-beyaz binlerce insan cezaevinin önünde toplanarak
Angela'nın serbest bırakılması için gösteriler düzenlemişlerdi.
Tekrarladıkları slogan "Angela'yı ve Bütün Siyasi Mahkumları
Serbest Bırakın", kısa zamanda ülkedeki kitle hareketlerinin
simgesi haline geldi.
Halkın siyasi mahkumların serbest bırakılması için girişti
ği hareketlere bir yön verilmesi ve bu çabaların örgütlenmesi
gerektiğini biliyorduk. Bu amaçla, 1970 Kasım ayında Los An
geles'taki küçük bir kilisede yapılan 400 kişilik bir toplantıda
Angela Davis'i ve Bütün Siyasi Mahkumları Kurtarma Komite
si kuruldu. Che-Lumumba Kulüp Başkanı Franklin Alexander
ve Angela'nın kardeşi Fania Davis Jordan kurucular arasın
daydı. Komite, gücünü, Angela'nın tutuklanmasına karşı çı
kan kitlelerden alıyordu.
1970 Aralık ayına kadar elli büyük şehirde bu tip komite
ler kurmayı başardık. Bununla birlikte, halk hareketinin yal
nızca büyük şehirlerde yönetilmeyeceğini biliyorduk. Ange
la'nın kurtarılması için her şeylerini vermeye hazır insanların,
ırkçılığın ve baskının kurbanları olan Zenciler, Porto Rikolu
lar, Kızılderililer ve beyaz işçilerin yardımlarıyla 1 50 komite
daha kurmayı başardık. Bu şekilde öncü zencilerden oluşan
bir direniş hareketi örgütlenmiş oldu.
Yerel komiteler merkezin yardımıyla halk arasında fikirle
rimizi yaymayı ve halkın harekete katılmasını sağlamaya ça
lışmaktadırlar. Çalışmaların önde gelen amaçları halkın bi-
271
linçlenmesi ve hareketin gördüğü desteğin artmasıdır. Her
yerel komite kurulduğu bölgenin kendine özgü şartlarına gö
re genel programı uygular. Komiteler kiliselerde, kahvelerde,
sendikalarda toplantılar düzenler; evlere, fabrikalara bildiri
ler dağıtır ve gösteriler hazırlarlar. Bu şekilde halkın toplan
ması, son haberleri öğrenmesi ve tartışmalara katılması sağ
lanmış olur. Maddi destek bölge halkının yaptığı birkaç do
larlık yardımlardan gelir.
Komite, öğrenciler arasında da çalışmalarını sürdürür.
Franklin Alexander'ın ve Angela'nın annesi Mrs. Sallye Da
vis'in Atlanta Üniversitesi civarındaki bir kilisede düzenledik
leri toplantıya 1 500 kişilik öğrenci katılmıştır, içeriye gireme
yen öğrenciler kapıların önünde bekleyerek Angela'yı yürek
ten desteklediklerini göstermişlerdir. Bu toplantıdan sonra At
lanta Üniversitesi'nde "Zenciler Angela Davis'in Yanında" adı
verilen bir öğrenci örgütü kurulmuştur.
Ülkenin her tarafındaki üniversitelerde bu tip örgütler ku
rulmaktadır. Komitenin özellikle yüksek okul öğrencileri ara
sında gördüğü ilgi sınırsızdır. Chicago'da, Zenci Yüksek Okul
öğrencileri üç haftalık bir boykot ilan ederek Angela'yı destek
lediklerini göstermişlerdir.
Komite çeşitli zenci kuruluşlarından da büyük maddi
destek görmektedir. Zenci Avukatlar Barosu komiteye yal
nızca para yardımı yapmakla kalmamış, bazı mahkumların
savunmalarını ücretsiz olarak üzerlerine almıştır. Zenci hu
kuk profesörleri de Angela'nın avukatlarına her konuda yar
dımcı olmuşlardır. Zenci Avukatlar Konferansı'na başkanlık
eden Haywood Burns, bütün ülkede Angela'yı savunan ko
nuşmalar yapmıştır. Mrs. Coretta Scott King ve rahip Ralph
Abernathy de Angela'nın serbest bırakılması için çalışan bin
lerce Amerikalının arasına katılmışlardır. Komitenin en
272
önemli görevi, çeşitli kaynaklardan gelen bu büyük ilgiye
yön vermektir.
Okudugunuz kitaptaki yazılar da Komite'nin çalışmaları
sonucu derlenmiş ve bir araya getirilmiştir. Mücadele Ange
la'yı ve diger siyasi mahkumları kurtarmak amacıyla başladı,
ama artık bu sınırlar içinde kalmayacaktır. Sorun, on yedi ya
şındaki bir çocugun elindeki silahlarla mahkeme salonuna
girmesine ve bunu izleyen olaylara yol açan sebeplerin ortaya
çıkarılması ve açıklanması sorunudur. Topladıgımız yazılar da
bu sebepler ve bunların kişiler üzerindeki etkileriyle ilgilidir.
Bu, bir bakıma, devamlı direnmek, direnişi hayatın bir parça
sı olarak kabul etmek zorunda bırakılmış bir halkın tarihidir.
Direnişe geçmek gerektigine inananları bu kitap çevresinde
toplayabileceğimizi ümit ediyoruz.
Kanımızca Angela'nm serbest bırakılması için girişilen di
reniş, ülkedeki bütün ilerici güçleri içine alacak ve faşizmin
tam olarak yerleşmesini önleyecek bir hareketin başlangıcıdır.
273
Bildiri ve Çagnıar
Bettina Aptheker
274
insanlık örneğini takdir ediyoruz. Şimdiye kadar olduğu gi
bi bundan sonra da, kardeşimizin duruşmasını büyük bir
dikkatle izleyecek ve ona herhangi bir kötülük gelmemesi
için elimizden geleni yapacağız . . . " Aretha Franklin, Ange
la'nın kefaleti için 250 bin dolar vermeyi teklif etmiş, "Be
nim param var ve bu para zencilerden geliyor. Zengin olma
ma onlar yardım ettiler; ben de paramı halkımıza yararlı ola
cak şekilde harcamak istiyorum," demiştir.
Angela'nın New York'tan Kaliforniya'ya gönderilmesinden
sonra Marin Eyalet Cezaevi'ne dünyanın her tarafından mek
tuplar ve dilekçeler yağmaya başlamıştır.
Mektuplar o kadar artmıştı ki, sonunda cezaevi yetkilileri,
mektupları teker teker okuyup sansürden geçirmekten vaz
geçtiler. Mektuplar çuvallara doldurulup şerifin odasına geti
riliyor ve Angela'nın avukatlarına teslim ediliyordu. Ocak
197l'den beri, Angela'nın 500 bin kadar mektup aldığı hesap
lanmış bulunuyor.
Aydınlar, sendikacılar, öğretmenler, yazarlar, sanatçılar,
çeşitli kadın kolları, öğrenci grupları ve ihtilalciler, dünyanın
her yerinde -Afrika, Asya, Latin Amerika ve Avrupa'da- Ange
la'yı desteklediklerini bildiren demeçler verdiler. Sovyetler
Birliği, Doğu Almanya, Küba, Kore Halk Cumhuriyeti ve özel
likle Kuzey Vietnam'da olaya gösterilen ilgi sınırsızdı. Ulusla
rarası Demokratik Kadınlar Federasyonu, Angela'nın serbest
bırakılması için bir kampanyaya girişti ve kısa zamanda 600
bin imza topladı. 8 Mart'ta Uluslarası Kadınlar Günü'nde bü
tün kuruluşlar, Angela'nın serbest bırakılması için gösteriler
düzenlediler. ispanya lç Savaşı kahramanlarından Dolores
lbarruri, bütün Avrupalı ve Amerikalı kadınları Angela Da
vis'in yardımına çağırdı. Angela'ya gelen mektuplar arasında
en dokunaklı olanlar çocukların yazdığı mektuplardı.
275
Meksika'nın ünlü Lecumbardi Cezaevi'ndeki siyasi mah
kumlar Angela'yı desteklediklerini bildirdiler. Yunanistan'ın
Aegina Cezaevi'ndeki mahkumlar da, Angela'nın doğum gü
nünde yazdıkları kutlama mesajını dışarı çıkarmayı başarabil
mişlerdi. Mesaj şu şekilde sona eriyordu; "Zaferin bizim ola
cağına her zaman iı.anıyoruz. Bu, bütün ezilenlerin nefrete,
adaletsizliğe, yalana ve savaşa karşı direnen bütün ilericilerin,
zaferi olacaktır."
Almanya'da Angela'nın derhal serbest bırakılmasını önge
ren bir bildiri hazırlanmıştır. Bu bildiriyi şimdiden, aralarında
Heinrich Albertz (eski Batı Berlin Valisi), K.H. Walkoff (Bun
destag üyelerinden), Profesör Ernst Bloch, Martin Niemöller
ve Jacob Moneta'nın da bulunduğu 10 bin kişi imzalamıştır.
Aynı şekilde Fransa'da 400 aydın, Angela'nın serbest bırakıl
masını öneren bir bildiriyi imzalamışlardır.
Amerika Birleşik Devletleri'ndeki birçok kuruluş da Ange
la'nın tarafsız bir mahkemede yargılanması yolundaki istekle
rini bildirmişlerdir. Louisville'deki Güney Eğitim Fonu Başka
nı Ann Braden, özellikle beyazların harekete geçmek üzere ör
gütlenmeleri gerektiğini öne sürerek, "Biz, beyazlar olarak, di
ğer beyazların dikkatini bir noktaya çekmek istiyoruz. Bizi öz
gürlük yolunda yürümeye zorlayan, on beş yıldır zencilerin
ülkenin her tarafında giriştikleri eylemler olmuştur. Eğer bu
eylemlerin bastırılmasına ve ortadan kaldırılmasına, sesimizi
çıkarmadan seyirci kalırsak, iki şeyden birini kabulleniyoruz
demektir: ya yok edileceğiz , ya da insanlık dışı birtakım hare
ketlere katılmaya razı olacagız," demiştir.
Amerika Birleşik Devletleri'nde hazırlanan ve 1 milyon im
za toplama amacım güden bir bildirideyse şöyle denmektedir:
2 76
ve Melezler, Beyazlar ve Kızılderililer var; erkek ve kadın iş
çiler var; ev kadınlan ve işsizler var; öğrenciler, sanatçılar ve
çeşitli meslek sahipleri var. Bütün dinlere bağlıyız ve hiçbir
dine bağlı değiliz; siyasal inançlarımız değişik, belirli bir ide
olojiye bağlı değiliz. Ama Angela Davis konusunda aynı şeye
inanıyoruz: Angela'nın derhal serbest bırakılması gerekir!
277
Amerika'daki En Tehlikeli Suçlu
Herbert Aptheker
278
arasına yerleştiren bugünkü hakim sınıf ve onların, hemen he
men sahipleri kadar pis olan köpekleri için de söylenebilir.
Eğer Nixon ve Agnew iyi yöneticilerse, Eastland ve Thurmond
iyi senatörlerse ve ] . Edgar Hoover adil bir yargıçsa, Ange
la'nın, güzel kardeşimizin de tehlikeli bir suçlu olmasını pek
tuhaf karşılamamak gerekir.
Bu kişiler tarafından tehlikeli bir suçlu olarak adlandırıl
mak, bütün Amerikalılar tarafıı:ıdan bir şeref olarak kabul
edilmelidir.
Amerika Meksika'yı istila ettiği sırada, Thoreau şunları ya
zıyordu: " . . . eğer, özgürlüğün koruyucusu geçinen bir ülkenin
halkının altıda birini köleler meydana getiriyorsa ve eğer, bir
ülke haksız olarak istilaya uğramışsa, dürüst insanlara, baş
kaldırmaktan başka yapacak şey kalmaz. Bir an önce başkal
dırmamızı gerektiren en önemli nokta da, istilaya uğrayan ül
kenin bizim vatanımız olmaması, aksine, bizim istila eden
milletten oluşumuzdur."
Amerika'da zencilere hiçbir zaman adil davranılmamıştır
ve bu hala böyledir; eğer Yale Ü niversitesi rektörü, geçenlerde
yaptığı cinsten bir konuşma yaparak, bir zencinin, Amerika
mahkemelerinde tarafsız olarak yargılanmasının imkansızlığı
nı belirtebiliyorsa, söylediklerinin gerçekliğinden şüphe ede
meyiz. Amerika'da, her devirde zencilere bilinçli ve örgütlü
bir baskının uygulanmış olduğu bir gerçektir.
Genç zencilerin kardeşlerini kurtarmak için giriştikleri ha
reketler, her zaman adaletsizlik, zulüm ve polis baskısıyla kar
şılaşmıştır; Angela'nın, sözü geçen olayla ilgisinin olup olma
dığı kesin değildir; kesin olan, burjuva basınının verdiği ha
berlerin gerçekle hiçbir ilgisinin olmadığıdır.
Harekete katılan bütün zenciler ve zenci bir kadın, bir öğ
retim üyesi ve bir sosyalist olarak Angela, Amerika Birleşik
279
Devletleri'ni yöneten sınıf ve bu sınıfın ırkçılığı hakkında her
şeyi biliyorlardı. Baskı, isyana yol açar; Bağımsızlık Bildiri
si'nde baskı altında yaşayan halkların isyan etmeye hakları ol
duğu, hatta isyanın onlar için bir görev olduğu belirtilmiştir.
Marin Eyalet Mahkemesi'nde meydana gelen olayları da bu
açıdan değerlendirmemiz gerekiyor.
Bu noktada tarihten birkaç örnek göstermenin yerinde
olacağı kanısındayım. 1851 Eylül ayında, Pennsylvania'da,
William Parker adında bir zenci, Edward Gorsuch tarafından
kaçak bir köle olduğu iddiasıyla ihbar edildi. Gorsuch, köle
avcıları ve devlet görevlileri, silahlarını alarak Parker'ın evi
r.i kuş..uılar. Parker, komşularının da yardımıyla kendini sa
vundu; ona yardım edenlerin arasında beyazlar da bulunu
yordu. Çatışma sırasında Gorsuch ve bir diğer köle avcısı öl
dü, bir devlet görevlisi de yaralandı. Parker kaçtı ve Frede
rick Douglass'ın yardımıyla Kanada'ya geçmeyi başardı. Ona
yardım edenlerin bir kısmı tutuklanarak mahkemeye verildi
ler. Savunmalarını Thaddeus Stevens'in yaptığı sanıkların
hepsi hüküm giydiler.
1 858'de Ohio'da silahlı üç devlet görevlisi,John Price adın
da kaçak bir köleyi yakalayarak kaçtığı yere geri götürmek is
tediler. Lorain Bölgesi'nden 40 zenci ve beyaz, görevlilere sal
dırarak Price'ı kurtardılar. Olaya liderlik eden iki kişi, Simeon
M. Bushnell adlı bir beyaz ve zenci avukat Charles H. Lang
ston, cezaevine gönderildiler. Hüküm giymeden önce Charles
Longston mahkemede şunları söylüyordu:
280
Haklı olan Langston muydu, yoksa yargıçlar mı? Langston
mahkum edilmişti, bu yüzden onu bir suçlu olarak mı kabul
edeceğiz?
1800'lerde, bir zamanların büyük devrimcilerinden James
Monroe, Virginia valisiydi ve isyan hazırlamak suçundan hü
küm giyen kölelerin çarptırılacakları cezalan saptamakla gö
revlendirilmişti. Yeni seçilen başkana, Bağımsızlık Bildirisi'ni
hazırlayan Jefferson'a ne yapması gerektiğini sordu. Jefferson
ona, görevinin izin verdiğinden daha fazla merhametli dav
ranmamasını öğüt verdi. Bu durumda M,anroe'nun gösterebi
leceği merhamet epeyce kısıtlanmış oluyordu. Monroe'nun,
"Dünya kimin haklı, kimin haksız olduğunu pekala biliyor,"
dediği bilinir.
Marin eyaleti olayları için de doğrudur bu. FBI 'en tehlike
li suçlu'nun peşinde koşadursun, dünya Angela Davis'in mi,
yoksa Edgar Hoover'ın mı haklı olduğunu pekala biliyor.
Eylül 1 970
281
Angela Davis: Zenci Militan
Zenci Öğretim Üyesi
282
sini istediler. Üniversitenin bu isteği geri çevirmesine rağmen,
tarihte görülmemiş bir yola başvuruldu ve 1970 Haziran ayın
da, eyalet görevlilerince Angela'nın işine son verildi.
Bu olay Angela'nın, Kaliforniya Mahkemeleri'nde ne tarz
da yargılanacağını açıkça göstermeye yeterlidir. Yargıç Ta
ney'in ırkçı açıklamasının belirttiği gibi, "Zencilere, beyazla
rın saygı göstermek zorunda oldukları hiçbir hak verilme
miştir." Bu anlayış devam ettiği sürece, yukarıda yapılan
açıklamanın karşıtının da geçerli olacağı şüphesizdir: "Zen
ciler, beyazların koydukları yasalara saygı göstermek zorun
da değillerdir."
New York mahkemeleri de, Angela'nın tahliye edilmesi
için ödenmesi gerekli kefalet miktarını akıl almayacak kadar
yüksek tutmak ve onun Kalifoniya'ya naklini çabuklaştırmak
suretiyle bu adaletsizliğe katılmışlardır.
Peki, Angela'ya karşı gösterilen deliller nelerdir? Hangi
suçlardan hüküm giymişti, Angela? En tehlikeli on suçlu ara
sına girmek için neler yapmıştı, bu yirmi altı yaşındaki öğre
tim üyesi? Hiç. Ortada delil yok. Marin Eyalet Mahkemesi
olaylarında kullanılan silahları satın almakla suçlanıyor. Ama,
suçlamalar arasında adam kaçırma ve cinayet de var ve Ange
la için ölüm cezası istenecek.
Adalet bu mu? Belki de buna toplu histeri, yetersiz deliller,
ırkçı yargıçlar yardımıyla hazırlanan, yasalara uygun bir linç
olayı demek daha doğru olacak. Cevap ortadadır: Angela, kö
leliği değil, özgürlüğü seçmiştir.
Angela Davis her şeyiyle zenci bir militandır.
Angela Davis'in hayatı tehlikede. Bütün zenciler ve adalete
inanan herkes, onun yardımına koşmalıdır. Baskı güçleri, zen
ci kurtuluş hareketini yok etmek için ellerinden geleni yapı-
283
yorlar; alınan tedbirler Jackson Eyaleti'nde öğrencilerin öldü
rülmesinden, Kara Panterler'in üzerine gönderilen silahlı po
lislere kadar uzanıyor. Angela, bütün direniş hareketlerinin
bir simgesidir. Onu desteklemekle kendimizi kurtarmış olaca
gız. Onun mücadelesi bizim mücadelemizdir, zaferi de bizim
zaferimiz olacaktır.
Kasım 1 970
284
Herbert Marcuse'den Açık Mektup
285
kede ilericilere duyulan nefreti körüklemek için gerektiği gi
bi kullanıldı.
Bu şartlar altında Angela Davis'in tarafsız bir mahkemede
yargılanacağı düşünülebilir mi? O, hayatını, baskıya ve adalet
sizliğe karşı, zenciler ve dünyanın bütün ezilen insanları için
mücadele ederek geçirmişti; şimdi ülkenin en korkunç ceza
evinde bulunuyor.
Angela'nın duruşması yıllarca sürebilir. Ama, sonuç ne
olursa olsun asıl yargılanan, Angela'nın bugün içinde bulun
duğu durumun gerçek sorumlusu olan toplum, en güçlü düş
manlarından birini yok etmeye hazırlanan bu düzen olacaktır.
Angela Davis hayatını kurtarmak için mücadele ediyor.
Ancak bütün ülkelerden ve bütün insanlardan gelecek güçlü
bir protesto, onun kurtulmasına yardımcı olabilir.
flerbert lvlarcuse
286
Kara Panter Partisi
287
Bununla birlikte Kara Panter Partisi, maddi ve manevi bü
tün baskılara göğüs germiş ve halkımızın yanında olduğunu,
devrimi gerçekleştirmek için fedak�rlıktan kaçınmayacağını
bir kere daha kanıtlamıştır.
Halkımızın çıkarlarını savunduğumuz için Amerikan lm
paratorluğu'nun hücumuna uğradık.
Bu hücumlara karşı koyabilmemiz de, halkın çıkarlarını
savunmamıza bağlıydı. Amacımız halka hizmet etmek olduğu
için, hiçbir zaman yenilmeyeceğimizi biliyoruz artık.
Kara Panter Partisi, tek başına önemli değildir. Önemli
olan, inançlar, gerçekleştirmeye çalıştığımız fikirlerdir. Birli
ğimizi gerçekleştirmemizi ve hep birlikte yeni bir toplum ya
ratmamızı sağlayacak yöntemlerdir.
Önemli olan, kimsenin bizi yolumuzdan çeviremeyeceğidir.
Zaman ve tarih bizimledir. Fakat şu sırada, kısa sürede bi
zi bölmeyi, birbirimize düşürmeyi başarırlarsa yarı yolda ka
lır, amacımıza hiçbir zaman ulaşamayız.
Bizimle birlikte savaştıkları için imparatorluğun gazabına
uğrayanları sonuna kadar savunmalı, onları gözümüzün
önünde ortadan kaldırmalarına engel olmalıyız.
288
Angela Davis olayı gerçekten büyük ilgi topladı. Biz de Ka
ra Panter Partisi olarak, onun yanında olduğumuzu her zaman
belirttik. Tutuklanmasının mücadelemiz için büyük bir kayıp
olduğunu biliyoruz.
Angela bizdendi. Halkımızın insanlığın mücadelesine
önemli katkıları olmuştu.
Artık partimizin üyelerinden olmadığı halde bize her za
man yardımcı olmuş, özellikle siyasi mahkumlar konusunda
desteğini hiçbir zaman esirgememişti.
Her konuşmasında ve verdiği derslerde başkan Bobby Sea
le'den ve Ericka Huggins'ten söz eder, halka onların davaları
nı anlatmaya çalışırdı. Fred Hampton'ın dediği gibi, Bobby'yi
cezaevinde görmeye gelmişti.
Onun Los Angeles'ta Bobby'yi kurtarmak için girişilen ha
reketlere liderlik ettiğini söylemek doğru olur. Kitleler onun
liderliğinde, defalarca "Bobby'yi Serbest Bırakın, Ericka'yı Ser
best Bırakın" diye bağırmışlardı.
Angela, partilerin mücadeleyi bölmemesi gerektiğini, hepi
mizin aynı amaç için savaştığımızı bilirdi.
Bölünüp birbirimize düşmemizin, sömürücüleri memnun
edeceğinin de farkınd::ıydı. "Bobby'yi Serbest Bırakın" diye ba
ğırdığı zaman, bunun bütün siyasi mahkumların serbest bıra
kılmasını istemekle bir olduğunu, kişilerin önemli olmadığım
biliyordu.
Bununla birlikte, Kara Panter Partisi olarak Angela'nın,
zencilerin ve bütün ezilen halkların ırkçılığa, faşizme ve em
peryalizme karşı verdiği savaşta birleştirici bir unsur olduğu
nu ve güçbirliğini sağlamak için çabalarını özellikle takdir et
tiğimizi belirtmek istiyoruz.
Halkımızın Kara Panter Partisi'nin Angela'nın yanında ol
duğunu bilmesini istiyoruz.
289
Eğer Angela'yı destekleyen herkes onu desteklediğini açık
larsa, düşmanın gayretleri boşa gitmiş olacaktır.
Angela güzel bir örnek vermişti bize; onu kurtarmak, Ruc
hell'ı, Bobby'yi, Ericka'yı, George'u, bütün siyasi mahktimlan
kurtarmak, halkı kurtarmak demek olacak.
BÜTÜN lKTlDAR HALKA!
13 Mart 1 971
290
Rahip Ralph Abernath'nin Konuşması
291
!anmasına yol açtı, şimdi de bu yüzden hayatı tehlikede. Bu
noktanın üzerinde durmak istiyorum. Irkçı, sömürücü, hasta
bir toplum, militan bir zenci kadını, siyasal görüşleri ve inanç
larına olan bağlılığı yüzünden öldürmek istiyor. Eğer buna
izin verirsek, içinde yaşadığımız ırkçı topluma suç ortaklığı
etmiş olacağız.
Sizi uyarmak istiyorum: Bugün sıra Angela'da, ama eğer
susup oturursak yarın sıra bize gelecek. . .
292
Amerika Birleşik Devletleri İşçileri
293
bugün Angela Davis'in başına gelenlerin yarın benim başıma
geleceğini biliyorum."
Otomobil lşçileri Sendikası yönetim kurulu üyelerinden
Paul Schrade de, Angela'nın tutuklanması üzerine konuşmuş
ve şunları söylemiştir: "Bugün, Angela Davis konusunda gizli
tutulmak istenen her şey anlaşılmış bulunuyor. Yoksulların,
zencilerin ve işçilerin ihtiyaçlarıyla birlikte, Angela'nın iyi bir
eğitimci ve büyük bir lider olduğu da ortaya çıktı . . . Dava, bir
kadına, genel olarak zencilere ve kişilerin akademik haklarına
yapılan saldırıları içermektedir. Angela'nın Kalifo rniya Üni
versitesi'nden uzaklaştırılmasına karşı direnmiş ve onu Vali
Reagan'a karşı savunmuştum; şimdi de ona yardım etmek için
elimden geleni yapmaya hazırım."
Honolulu'da toplanan Uluslararası Dok İşçileri Sendikası da
Angela Davis'i koruma kararı almıştır. Sendikanın kararlarında
şöyle denmektedir: "Angela Davis'i öldürmek için durup din
lenmeden uğraşıyorlar. Zenci militanları ezmek için şimdi de,
önyargılar ve önceden düzenlenmiş suçlamalar kullanılıyor.
Aynı yöntemler, büyük iş çevreleri tarafından işçilerin daha iyi
bir hayat için mücadelelerinde 'aşırı gitme'ye başladıklarına ka
rar verdiklerinde, işçilere karşı her zaman kullanılmıştır. Ni
xon, Reagan ve burjuva basının, Angela Davis'i yasalara uygun
bir şekilde linç etmek üzere işbirliği yapmaları, dikkatli dav
ranmamız gerektiğini gösterir. Angela'nın düşmanları bizim de
düşmanımızdır, onun yerinde biz de olabilirdik. .. Angela aynı
zamanda, suç işlemek üzere işbirliği yapmakla suçlanıyor. Bu
nun sendika hareketlerini ezmek için kullanılan belli başlı tak
tiklerden biri olduğu herkesçe bilinir. Angela Davis'i korumak
la kendimizi korumuş olacağız... Bu yüzden, Angela'nın taraf
sız bir mahkemede yargılanması ve kefaletle serbest bırakılma
sı için elimizden geleni yapmaya kararlıyız."
294
Aynı şekilde Kaliforniya Öğretmenler Federasyonu da
19 70 Aralık ayında toplanarak, Angela'nın tarafsız bir mahke
me tarafından yargılanması konusundaki endişelerini belirt
miş ve Angela'nın Kaliforniya Üniversitesi'nde ders verdiği sı
rada federasyonun üyelerinden olduğunu açıklamıştır. Ülke
deki diğer yerel öğretmen sendikaları da, davanın sonucuyla
ilgilendiklerini ve Angela'ya yardım etmek için ellerinden ge
leni yapacaklarını bildirmişlerdir.
New York'taki konfeksiyon işçileri de, Angela'nın Kalifor
niya'ya gönderilmesinden sonra Vali Reagan ve Başkan Ni
xon'a yolladıkları bir telgrafta şöyle demektedirler:
295
Dinleri ve Siyasal Görüşleri
Ne Olursa Olsun, Bütün
Zenci Kadınlara Çağr1
"Yanlış bir şey var ortada ... Belki toplumun gerçek suç
lulan şu anda cezaevlerini dolduranlar değil... yeryü.zü
nün zenginliklerini halkın elinden çekip, almış olanlar...
ve bu yüzden, her ölen zenci çocuk için, mahlmm etmemiz
gerek on lan, çünkü, o zenci çocuğun katilleri onlardır. "
(Angela Davis)
296
rürler; bu eğitim onlara aşağılık duygusu, utanç ve umutsuz
luktan başka bir şey vermez.
297
maya, onların gözüne girmeye çalışırken, diğerleri insanı in
sana düşman eden, insanlara yalan söyleyen bu çıkarcı kitle
yi açıkça suçlamaktan, yalanlarını yüzlerine vurmaktan çe
kinmiyorlar. ANGELA DAVIS ikinci gruptandı. Angela yüz
yıllardır bizim için kendilerini feda etmiş olan binlerce zen
cinin simgesidir. Zenci kadınlar artık polis baskısı ve cezaev
lerindeki insanlık dışı yaşama şartları karşısında sessiz kala
mazlar. Başımızı kuma gömüp sakladığımızı sanmak da yer
sizdir. Suçsuz insanların ülkede ve savaş alanlarında öldür
melerine seyirci kalamayız. Sojourner Truth ve Harriet Tub
man'ı, sağ olsalardı cezaevlerinde olacakları kesin olan bu
iki zenci kadını, hatırlamalı ve erkeklerimizin yanında yeri
mizi alarak mücadeleye katılmalıyız. Analık bir çocuğu dün
yaya getirmekten, kardeşlik rastlantı sonucu meydana gelen
akrabalık bağlarından öte şeylerdir. Kader birliği içindeyiz
ve artık emeğimizin yok edilmesine, ailemizin parçalanması
na izin vermeyeceğiz. Birleşelim ve hep birlikte, yüksek ses
le tekrarlayalım:
"Angela Davis Serbest Bırakılmalı ! "
298
Coretta Scott King'in Bildirisi
299
alınan güvenlik tedbirleri, Nazi savaş suçlularına alınan ted
birleri hatırlatacak niteliktedir. Bu davranışların üç ayrı sebe
bi vardır. Angela Davis'in bir zenci kadın militan ve bir sosya
list oluşu. Yani, söz konusu olan önyargılardır, yasaların ta
mamen dışında kalmaları gereken önyargılar.
Herhangi bir sanığın haklarına saygı göstermek kolaydır.
Ama söz konusu olan kişi sevilmeyen, kamuoyuna ters düşen
bir sanıksa, bu hem zorlaşmakta, hem de tehlikeli olmaktadır.
Gene de herkesin haklarının korunması gerekir; aksi halde,
yasaların tamamen etkisiz kaldıkları rahatça öne sürülebilir.
Angela'nın hocası ve arkadaşı olan Dr. Herbert Marcu
se'nin son olaylarla ilgili açıklaması beni çok şaşırttı. Dr. Mar
cuse, Angela'nın tanıdığı insanların en sakini ve şiddetten
hoşlanmayanı olduğunu söylüyordu.
Dr. Marcuse, bildiğim kadarıyla, siyasal değişimler konu
sunda şiddet hareketlerine karşı bir insan değildir. Her neyse,
bunu tartışacak değilim. Yalnız siyasal açıdan Angela Davis'le
aynı şekilde düşünmediğimi belirtmek istiyorum. Ama eğer
suçlama belli bir suçla değil de, onun zenci olması, kadınlığı
ve siyasal fikirleri içinse, birçok Amerikalı onunla birlikte öz
gürlüklerinin büyük kısmını kaybediyor demektir.
Bu yüzden, 1 950 yıllarını hatırlatan bu olaylara bir son ve
rilmesini ve Angela'nın tarafsız bir mahkemede yargılanması
nın sağlanmasını istiyorum.
4 Haziran 1 971
300
Mrs. Shirley Graham
Bubois'nin Çagrısı
301
Hücreye kapanlmışu, Angela'mn bulunduğu hücreye ulaş
mak için çelik kapılardan geçmek gerekiyordu. Ama bu kapıla
nn arkasında hayatla, güzellikle karşılaşıyordunuz. Cesaretini
kaybetmemişti; özgürlükten, mücadelesinden başka bir şey dü
şünmüyordu. Bizden size yazmamızı ve onun Amerika'daki sa
yısız siyasi mahkümdan yalnızca bir tanesi olduğunu hatırlat
mamızı istedi. Soledad Kardeşler'i, Ruchell Magee'yi, Ericka
Huggins'i, Bobby Seale'i ve Vietnam savaşına karşı çıknklan için
cezaevlerinde bulunan mahkümlan unutmamamızı istiyordu.
Milyonlarca Amerikalı Angela Davis'in serbest bırakılma
sı uğruna mücadele etmektedir. Bu mücadeleye beyazlar,
zenciler, melezler, kızılderililer, erkek-kadın, genç-ihtiyar
her çeşit insan katılmıştır. Onlar gibi biz de, Angela Davis'in
ırkçı bir düzenin kurbanı olduğuna ve bu düzenin yalnızca
ezilen halklann verdiği devrimci mücadelelerin liderlerinden
birine karşı değil, hepimize karşı hazırlanmış olduğuna, he
pimizi ezeceğine inanıyoruz. Angela bizim için yaşamalı! An
gela tutuklu olduğu sürece hiçbir kadın özgür olamaz.
isteğimiz, Angela Davis'in serbest bırakılmasıdır..
302
Afrika Milli Kongresi, Güney Afrika
Kadınlar Kolu Sekretaryası
Sevgili Angela,
303
Sana ve ülkendeki bütün barış için savaşanlara, özgürlük
olmadan barış olmayacağını bildiğimiz için davanızı sonuna
kadar destekleyeceğimizi söylemek istiyoruz.
Tutuklanmandan sorumlu olanlardan senin ve senin gibi
düşünenlerin derhal serbest bırakılmalarını istiyoruz.
Zafer senindir.
5 Aralık 1 971
304
Mme. Nguyen Thi Binh
Angela Davis'e,
8 Mart Milletlerarası Kadınlar Günü dolayısıyla,
305
Lukacs'ın Açıklaması
306
dagı vermek amacını güden ırkçılıktır, ikincisiyse sol kanat
militanlarına karşı beslenen önyargılardır. Angela Davis'in
mücadelesine saygı göstermek ve onun özgürlüğünü kısıtla
yan güçlerin neye yöneldiklerini görmek için Angela Davis gi
bi düşünmemiz şart degildir.
Çagrı, kanun yoluyla bir cinayet işlenmeye hazırlanıldıgını
görenlerin endişelerini yansıtmakta ve milyonlarca suçsuz in
sanı kurtarma amacını gütmektedir.
Bunun için değişik fikirlere inanan, fakat bunlara verdikle
ri anlam ne olursa olsun, demokrasi ve adalet kavramlarına
belli bir saygı besleyen herkese sesleniyor ve onların direnişiy
le adaletsizlige karşı gelebileceğimizi ve Angela Davis'in öz
gürlüge kavuşacagını umuyoruz.
307
Valentina Nikolayeva -
Tereshkova'nın Bildirisi
308
Angela,
Sen yalnız değilsin. Barış için, özgürlük ve eşitlik için ırk
çılığa, sosyal baskılara karşı savaşanlar senin yanında. Tutuk
lanışın, dünyanın her tarafındaki insanların, halkının müca
delesini desteklediklerini göstermelerine yol açtı.
Ülkemizde, Sovyetler Birliği nd e, serbest bırakılman için
'
309
Bir Kadın Gardiyandan
26 Aralık 1 9 70
Sevgili Angela,
O korkunç geceden beri kafam ve yüreğimle yanınday
dıın hep.
Seni özlüyoruz; ışığımız, ilham kaynağımız gittiğinden be
ri cezaevinin üzerine hüzün çöktü.
Bizi güzel bulman, bizi güzelleştirdiğin için olacak. Birçok
yönden sana ve verdiğin mücadeleye bağlıyız.
Seni biraz olsun teselli edebilmek için yapabileceğimiz şey
ler, senin bizim adımıza yaptıklarının yanında çok önemsiz
kalacak.
310
Seni özlüyorum, ufak tefek şeyler için başını ağntuğım
günleri özlüyorum.
Senin üzerine ve verdiğin mücadele üzerine yazılan her şe
yi okuyorum. Seni tanımış olmak gurur veriyor bana. Güzel
sin sen. Yüreklerimizi ve hayatlarımızı etkiledin.
Kardeşlerime kızdığım, sabırlı ve iyi olamadığım zamanlar
bana öğrettiklerini hatırlıyorum ve senin verdiğin mücadeleyi
düşündükçe gözlerim doluyor.
Başını dik tut ve hep seni düşündüğümü unutma. Zafer se
nin olsun Angela.
Sevgiler.
311