Professional Documents
Culture Documents
CENNET BAHÇELERİ
( J (J C j Iv? j j )
Tercüme Eden :
İBRAHİM EKEN
3
da bundan 65 sene evvel türkçeye terceme edilerek
basılmıştı. Fakat Mahmud Esad efendi izah maka
mında bir takım kendi fikirlerini de metin içinde
zikrederek eseri asit gayeden uzaklaştırmıştır.
20/6/1963 Ankara
İbrahim EKEN
4
BİRGİVİ MUHAMMED BİN PİR ALİ
5
vilâyetinin Birgi nahiyesinde yaptırdığı medreseye
müderris olarak tayin etti. Bundan sonra bütün ha
yatı Birgide geçti. Bundan dolayı da Birgivi veya
Birgili diye şöhret buldu.
6
İ'tikad Temellerinde
CENNET BAHÇELERİ
7
ÂZÂM (Allah O'ndan Râzı olsun) Hazretlerinin
"Fıkh-ı Ekber" adlı eserini buldum. Ondan sonra
Tahavî'nin, Ömer Nesefî'nin, Sünûsî'nin ve Suyûtî'-
nin akâid kitapları gelmektedir. Bütün bu eserlerin
tertib ve tanzimi son derece güzel, ârî ve temizdir.
İçlerinde itikad esaslarının pek faydalı incilerini,
dinin eşsiz pırlantalarını ihtiva etmektedirler. Bu
eserler, bu halleriyle ay ve güneşin yüzüne yazılıp
ezberlense gerektir. Ancak, bu eserler akaidin esas
larını hazırlayacak delilleri hâiz olmadıklarından
taklitten kurtulmaya, kâfi gelmemektedirler.
sulullah (S . A. S .) : j ¿b J lî »
ı â* *
8
— İMÂN, ALLAH'a, meleklerine, kitaplarına,
Peygamberlerine, ahıret gününe, ölümden sonra di
rilmeye, Kadere, hayrın ve şerrin Allah'dan oldu
ğuna inanman'dır. Buyurmuşlardır.
İşte, iyman bu yedi esasdır. Ayrıca, bu yedi
esasın evveline de (iymanın hakikati) adı altında
bir fasıl da ilâve ettim. Böylece, kitap, sekiz fasıl
dan ibaret oldu. Kitaba da (İT İK A T ESASLARINDA
CENNET BAHÇELERİ : jj
9
BİRİNCİ BAHÇE
10
Hâsılı İMAN, bir kalb işidir. Bunun içindir kİ,
hiç bir vakit tasdikin düşmesi ihtimali yoktur. Hal
buki, ikrar böyle değildir. İkrarın ikrah hâlinde
düşmesi ihtimali vardır. Bundan dolayı da dil ile
ikrar etmenin imanın hakikatında dahli yoktur.
Ancak, Allah-u Teâlâ insanlara, kalblerinde bulunan
iman nimetini başkalarına göstermek ve böylece de
kendileri hakkında İslâmiyet hükümlerinin tatbiki
ni temin gayesiyle, imanın bir işareti ve âlâmeti ol
mak üzere, dil ile ikrarı da vâcib kılm ıştır. Çünkü,
tasdik batını bir iştir. Onun varlığını bilebilmek için
bir işaretin bulunması lâzımdır.
11
yurmaktadırlar. Bu hususda, İmâm-ı Âzam ve Ebû
Mansûrî Maturidî hazretlerine İmâm-ı Mâlik,
İmâm-ı Şafiî, Evzâî hazretleri ve bütün muhaddisini
kiram ve fukahai izâm muhalefet etmişlerdir. On
lar, (İm ân, kalb ile tasdik, dil ile ikrar ve erkân ile
amel etmektir) mezhebine kail olmuşlardır. Hattâ,
imâm-ı Şafiî hazretlerinden: "İmânda birinci kıs
mı ihlâl eden münafıktır. İkinci kısmı ihlâl eden kâ
fird ir ve üçüncü kısmı ihlâl eden kimse ise fâsık-
tır." diye bir rivayet de variddir.
1 — Aklî deliller :
B ir şey. ancak rükünlerinin varlığı ile müm
kündür. İnsan, bütün zamanlarda mü'mindir. Dil
ile ikrar ise, her zaman mevcut değildir. Aynı şe
kilde, amel de her an mevcut değildir.
İMAN, hudutlandırılmış ve bir tarif içine so
kulmuştur. T ârif ise, bu hudut dahilindeki bütün
cüzleri hâiz olmalıdır. Bu cüzlerden birisi yok ola
cak olursa, geri kalan kısımlara imân demek doğru
olmaz. Eğer hal böyle olsaydı, bir günah-ı kebîri,
hattâ sagîri işleyen kimsenin, amelin ortadan kalk
ması dolayısiyle kâfir olması lâzım gelirdi. Zirâ,
12
imânda bir tek kısmın yok olması, bütün imânın
yok olmasını icab ettirmektedir. Aynı şekilde, öm
ründe bir kerre olsun kelime-i şehadeti getirmeyen
bir dilsizin de mü'min olmaması lâzım gelirdi. Hal-
bu ki, hakikat böyle değildir.
2 — Naklî deliller :
13
olduğu meydana çıkar. Kaderiye'den Cehm ve Ebu
Hüseyn'in : "İm ân, tanımak (m arifet)ten ibâret-
tir." sözünün bâtıl oluşu ise ap açıktır. Çünkü; ta
nımak tasdik değildir. Nitekim, yahudi ve hristiyan-
lardan bir kısmı Resulullah (S. A. S .)'in nübüvve
tini tanıdıkları halde, tasdik etmemişlerdi. Allah-u
Teâlâ; ^a î lûI ¿) j î UT”¿jy» .n
(O'nu, çocuklarını tanıdıkları gibi tanıyorlardı.
Halbuki, mümin değildirler.) buyurmuştur.
Görülüyor ki, imamımızın ve O'na tâbi olanla
rın gittikleri yol her türlü itirazdan ârî HAK yoldur.
Hâsılı, imân, birdir. İmân sahipleri de asılda mü
savidirler. Aralarındaki fazlalık, ancak, takvâ bakı
mındandır. İmânın hakikati fazlalaşmaz ve noksan
laşmaz. Zirâ, imân, cezm ve iz'an derecesine varan
bir tasdiktir. Böyle bir tasdikte ise, fazlalık veya
noksanlık tasavvur olunamaz.
Kur'an-ı Kerim'de Allah-u Teâlâ'nın : ( İyman-
larını a rtırır....) ve buna benzer beyanları vahyin
nüzulü zamanlarında imânın taallûk ettiği esaslar
itibariyle veya imânın meyvası ve sıfatları, kuvvet
ve za'fı hasebiyledir.
Şeriatta, imân ve İslâm bir mânâdadır. Çün
kü İslâm hudû duymak ve bağlanmaktır. Bu da tas
dikin hakikatından ibârettir. öyle ise iman ve İslâm
14
(O beldede Mü'minlerden kim varsa çıkardık. Fa
kat orada Müslüman olarak bir ev halkından baş
kasını bulamadık) Ayeti Çelilesi teyit etmektedir.
Lâkin ll*JL«l I j I J S ««j I j p V IC IJI î
15
İKİNCİ BAHÇE
ALLAH'A İMÂN HAKKINDADIR :
16
dilerse yapmaz.' Yahudda bizatihi onu yapmakla
mükelleftir. Bu ise, kendisinden, istesin istemesin,
eserin çıkması vacib olan şeydir; Güneşten ışığın
çıkışı gibi..: Daha evvel bir maddesi olmadan ve
bir âlet bulunmadan bir şey yapmaya (ibda) tâbir
olunur; ilk mahlûkun yaratılması gibi... Madde ve
âlet var iken yapmaya da (ic a t) denir; bazan ibda
yerine icat tabiri de kullanılabilir. Şu halde, bir li-
zatihî vâcib-üi vücuda inanmak lâzımdır. Bu da
Allah-u Teâlâdır. Mümkünattan olan, yâni, sonradan
yaratılmış bulunan şu âlemin varlığı bize gösteri
yor ki, ALLAH VARDIR. Bu âlemin hudûsu ise, son
radan var olan bir çok arazlar ile bir arada bulun
masından anlaşılır. Hâdis olan bir şeyle bir arada
bulunan şey de hâdis olur. Arazların hudusu aşikâr
dır. Zira, bu arazlar her an varlıktan yokluğa, yok
luktan varlığa değişip durmaktadır. Hâdis olan bir
şey ise mutlak bir yapıcıya muhtaçtır. Eğer, o'nun
hudûsu kendiliğinden olsaydı tercih b ili müreccİh
olması lâzım gelirdi. Esasen bir sanat eserinin var
lığı, bir sanatın varlığını, o da bir san'atkârın var
lığını icab ettirir.
Aynı zamanda, O, vacib-ül Vücud'un T EK ol
duğunu ve ortağı bulunmadığına da inanmak vacib-
tir. Faraza vacib-ül vücud iki olsa idi, şayet bunlar
dan birisi diğerinin muhalefetini bertaraf etmeye
muktedir değilse âciz olması lâzım gelirdi. Eğer
muktedir ise diğerinin âciz olması gerekirdi. Nite
kim : Uju ü J ¿ll Mi ifJ \ [- fi ü l S " " E ğ e r yer ve
17
gökte Al!ah-u Teâlâdan başka ilâhlar olsa idi yer
ve gök fesada uğrardı Ayeti Çelilesi bu hakikate
1«
Keza Allah-u Teâlânın bizatihi kâim olduğuna,
ne bir yere ve ne de kendini tahdid ve tahsis edici
bir şey'e muhtaç olmadığına inanmakda vaciptir.
Eğer bir mekâna muhtaç olsa idi bu mekân O'nun
için bir sıfat olurdu. Halbuki; bu şekilde hadis olan
bir vasıfla sıfatlanmaması icabeder. Eğer bir mu-
hassısa muhtaç olsa idi muhdes olması lâzım gelir
di. Bu haller ise Cenabı Hak hakkında batıldır. Ni
19
1 — Hayat : hiç bir şey ile ilgisi ve hiç bir
şeye taalluku yoktur.
3 — İrade;
6 — S em î: ( İşitme)
20
Allah Musa ile konuştu" buyurmaktadır. Zira Alla-
h-u Teâlâ bu sıfatlar ile muttasıf olmasa idi bunla
rın zıdları ile muttasıf olması lâzım gelirdi. Bu zıd-
lar ise bir takım tenakuzları icap ettirirdi. Bu ise
Cenabı Hak hakkında muhaldir.
22
Allah-u Teâlâya hiç bir şey vacip değildir. İster
O şey'i yapmakla salah mevzuu bahis olsun isterse
olmasın. Zira her hangi bir şeyin vucubu hakkında
Allah-u Teâlâya hükmedecek bir kimse yoktur. Zira
Allah-u Teâlâya her hangi bir şeyi yapmak vacip ol
sa idi, bu vacip olan şeyi yapmamak zemmi icap
ettirirdi. Bu. ise bir nevi noksanlık olurdu.
23
âmeller hakkında ezelde sebk eden İlmî İlâhî iktiza
sı nca mülkî İlâhide ki tasarrufu İlâhilerdir.
24
Allah-u Teâlâ dualara icabet eder, hacetleri gö-
rür.. Zira Allah-u Teâlâ öU o löi £İ-tll S 1 ■*
"Dûa eden kimsenin bana dûa ettiği vakit duasına
25
ÜÇÜNCÜ BAHÇE
M ELEKLERE İNANMAK HAKKINDADIR
26
2 — MİKAİL AYEYHİSSELÂM, Yağmur île
müvekkelcfir. Bütün nebatatın hayatı onunla müm
kündür.
27
ve amelî fazilet ve kemalâtı, bir takım enğeller kar
şısında elde eder. B ir takım enğeller ve mâniler
karşısında ibâdet yapmak elbette ki daha güç ve
ihlas da dahi i ve tesiri daha fazladır. Bu bakımdan
insan faziletçe meleklerden üstündür. Melekler in
sanlar gibi isyanda bulunmazlar. Gerçi Harut ve
Marut- sahih olan kavle göre iki melektir. Onlardan
küfür, günahı kebâİr sadır olmamıştır. İnsanlara
va'z ve nasihatta bulunurlardı. Biz fitneyiz, sakın
küfranı nimette bulunmayınız derler ve sihir öğre
tirlerdi. Sihrin öğrenilmesinde bir küfür yoktur.
Küfür ancak sihrin yapılmasının caiz olduğuna iti
kat etmekte ve sihir yapmaktadır. Bu iki meleğin
azaplandırılması ise Peygamberlerin kendilerinden
sadır olan bazı zellelerden dolayı itab görmesi gibi
bir itab görmedir. İblis ise meleklerden değildir. An
cak onlar arasında hüviyeti gizlenmiş bir cinnî idi.
Rabbı'nın emrinden dışarı çıktı. Bunun içindir ki
onlardan istisna edilme keyfiyeti tağlip tarikiyle sa
hih olmuştur. Sonra Allah-u Teâlâ onu ve sülâlesini
bir iptilâ olarak insanlara musallat etmiştir. Şey
tanların insanlar üzerinde zâhirî tesirleri vardır. Ni
28
(S. A. S .) de {'Û\l£ jg . ^
29
DÖRDÜNCÜ BAHÇE
ALLAH-U TEÂLÂNIN KİTABLARINA İNANMAK
HAKKINDADIR
30
dinlenÜen bir kitabı mübindir. İçinde Musa (A . S .)
Fir'avun ve diğer kimseler hakkında anlatılan kıs
salar hep Kelâmullahtır, onların hallerinden haber
vermektedir. Sâdece Kur'anı Kerimi telâffuz edişi
miz, onu okuyuşumuz, yazışımız, Musa'nın ve diğer
kimselerin kendilerine ait sözleri ise mahluktur.
31
\
BEŞİNCİ BAHÇE
ALLAH'IN RESULLERİNE İNANMAK
HAKKINDADIR
32
etmek farzdır. Sâdece zikri geçenlerin adedi ile ik-
33
MÛCİZE : kendisini tasdik ettirmeyi temin
maksadiyle karşı gelinemiyen bir meydan okumayı
hâiz Hârıkul'âde bir iştir.
34
Hattâ bir Peygamber, bütün Velilerden efdaldır de
nilir. Zira Allah-u Teâlâ, Peygamberler hakkında
¿^İU)I jJ p UJLvÜ j "Her birini biz bütün
35
ise kadınlarda yoktur. Peygamberin tasdik edilmesi
de Vacip olduğundan yalancıdan peygamber ola
maz. Zira yalancı asla tasdik edilmez. Bazı pey
gamberler hakkında yalan ve isyan vaki olmuştur,
zannını veren rivayetler : eğer tarîki ahâd ile geli
yorsa makbul değildir, reddolunur. Şayet tevatüren
rivayet olunuyor ise mümkün olduğu takdirde za
hirinden ayrılınarak mecaza hamlolunur. Bu da
mümkün değilse bu gibi haller evlayı terk sadedin
de peygamberlikten evvel olduğu cihetine gidilir.
36
(B iz seni bütün insanlara gönderdik) âyeti
Resulü Ekrem (S . A. S .) de t V
37
olacak, otuz sene sürecektir. Hilafetten sonra da
padişahlık devri olacaktır.) Buyurmuşlardır.
38
anlaşmazlıklar ve harpler de bir takım te'vil ve ih
timallere hamlolunur. Haklarında verilecek en son
hüküm olsa olsa içtihadda hataya düşülmüştür de
nilebilir. B ir müçtehit içtihadın da bazan isabet
eder, bazan da hataya düşebilir. Her iki halde de
Müçtehid sevaba nail olur. Haklarında kat'i delil
ler bulunduğu halde bu kat'i delillere muhalefet
ederek bu zatlara seb etmek, kötü söz söylemek,
aleyhlerinde bulunmak küfürdür. Böyle bir delil
mevzuu bahis değilse bu takdirde haklarında kötü
söz söylmek fışıktır, bid'attır. Sonra bütün müslü-
manlara, Kendilerine bir İmam, reis tâyin etmeleri
39
ması da şarttır. Çünkü Ayeti kerimede -tül
40
lerimizi yürüten idarecilere ve hükümdarlara karşı
gelmek caiz değildir. Keza onlara itaatsizlik etmek
de câiz değildir. Çünkü onlara itaat, Allah'a karşı
isyanı emretmedikleri müddetçe farzdır ve Allah'a
41
Hazreti Peygamber (S. A. S .) <j* J<=- S^Uait
42
ALTINCI BAHÇE
ÂHİRET GÜNÜNE İNANMAK HAKKINDADIR
* li u
43
cak ve yıldızlar saçılacak, bunları o ı .ı^ jı ısı
jJ S j
.C j İÜ j
44,
araya toplanmak suretiyle veyahut yok edildiktden
sonra yeniden yaratmak suretiyle vâki olur. Sonra
Allah-u Teâlâ bir yağmur gönderir, cesetler yerden
biter gibi fışk ırır. Bu husus Allah-u Teâlânın
AS
Bu alametlerden biri de: İsa Aleyh isiselâmm
inmesidir. Peygamberlerimiz Hazreti Muhammed
(S. A. S .) in şeriatı üzerine hükmedecektir. Deccali
öldürecek, yer yüzünde Allah-u Teâlânın dilediği
müddet kaldıktan sonra vefat edecektir. A^slüman-
lar namazını kılacaklar defnedeceklerdir.
46
selâmın asası ve Süleyman Âleyhisselâmın mühürü
vardır. Âsa ile mü'min kişinin alnına beyaz benek
kor. Bu benek yüzünden mü'minin bütün yüzü be
yazlanır. Mühür ile de kâfirin burnuna siyah bir
damğa basar, bütün yüzü simsiyah olur. Güneşin
batıdan doğması hadisesiyle, dabbetülarzın meyda
na çıkması hadisesinden biri zuhur eder etmez o
biri de onu takip edecektir. Ondan sonra insanlar
bir müddet bolluk içinde yaşayacaklar, insanlar bu
halde iken Allah-u Teâlâ hoş bir rüzgâr gönderecek
ve bu rüzgârla bütün müminlerin ruhlarını kabze-
clecektir. Geride insanların şerlileri, kötüleri kala
caktır. işte kıyamet bunların üzerine kopacaktır.
Artık bundan sonra âhiret âlemine sıra gelmiştir.
Berzah âlemi (kabir âlemini) ve bu âleme taalluk
eden bir takım ahkâm, Mesela : ölümden sonra
kabir suali ve kabirde iken cennet ehli olan kimse
lerin Cennet nimetlerinden bir türlü faidelenmele-
ri, keza Cehennem ehlinden olan kimselerin ise ce
hennemin âzabından bir kısmı nasiblerini tatması
gibi kabir âlemine taalluk eden ahkâm, âhiret âle
minin başlangıçlarındandır. Şu hâli Resulü Ekrem
47
olsun ister olmasın, ister asılsın, ister suda boğul
sun, ister bir vahşi hayvan tarafından yenilsin, is
ter yangında yansın,
Dar (Âlem ) üçtür.
48
YEDİNCİ BAHÇE
ÖLÜMD'EN SONRA DİRİLMEK HAKKINDADIR
ö j] ® j* t al i ul (_£wül (J® ç* J
( O ^a I ^IÂ-1
„Çürümüş ve toz haline gelmiş şu kemikleri kim di
riltecek diyene de ki : onu ilk def’a meydana geti
ren diriltecektir.) (B izi kim ilk halimize iade ede
cek diyecekler de ki: sizi ilk def'a yaratan) (O
Allah ki halkı ilk def'a vücuda getirdi, tekrar o hal
kı ilk şekline iade edecektir" "Elbetteki yeniden di-
•riltmek ilk yaratmaktan daha kolaydır." Âyeti ke
rimeleri ve emsali ile diriltme keyfiyetini beyan bu
yurmaktadır. Âhiret, dünyada yapılan amellerin
karşılığını görme mahallidir. Zira dünya imtihan
yeri, âhiret ise karşılık görme yeridir. Bu ise ya
49
Cennete girmek suretiyle mükâfat, veyahut cehen
neme atılmak suretiyle azap şeklinde tecelli eder.
Cennet ve cehennem, Cenabı Hakkın şu anda
mevcut iki yaratığıdır. Buna Hazreti Âdem ve Hav
va kıssası delâlet etmektedir. Nitekim Cenabı Hak
50
den hiç bir şey asla gizli kalmayacaktır.) Âyeti ke
rimesi de aynı hususu teyit etmektedir. Ayrıca her
Teâlâ : j (B iz kıyamet
51
Peygamberlerin ve iyi kimselerin, başkaları
52
Büyük günahlar insanı, inkâr ve yalanlama
alameti olmadıkça imândan çıkarmaz ve küfre sok
53
SEKİZİNCİ BAHÇE
KADERE İMÂN HAKKINDADIR
54
d iri, Allah'ın dileği üzere kat'i olarak tahakkuk
eder. Zira bu hususda Cenabı Hak : ^ J Ş 'Ü İ
Cj I 01 J J (Allah-u Teâlâ
55
Levh'i- Mahfuz'un varlığına inanmak ta, kaçta-
re inanmak faslındandır. Ayrıca Levh'i Mahfuzda
her şeyin kader olduğuna inanmak da bu fasıldan
dır.
56
Allah
Vl L iî ¿l«Jd£»V
Allah-u Teâlâ : "Allah hiç bir nefse gücünden aşırı
hiç bir teklif te bulunmaz) buyurmaktadır. Batınî
güç yeterliğine gelince Allah-u Teâlâ, bu güç yeterli
ğini fiile makrun olarak vücuda getirir. Fiil ile be
raber olur. Lâkin bu batınî güç yeterliğine, ahkâm
taâlluk etmez. Zira bu güç kulun vüsati dahilinde
değildir. Bu batınî güç yeterliğine itaatlarda olursa
(te v fik ), maasiyetlerde olursa (H îzlan) tabir edi
lir. Ecel birdir. Ölüm ölenle kâimdir. Allah-u Teâlâ-
nın mahlûkudur. Bu hususda Allah-u Teâlâ : J})>-
buyurmaktadır.
57
Öldürülen kimse, eceli ile ölen kimsedir. Öl
dürme ciheti kesib cihetiyle öldürenin bir fiilid ir.
Yoksa halk etme cihetiyle de Hâlik'in bir fiilid ir. Bir
kimseye vurma neticesinde duyulan elem bir şey'i
kırma neticesinde hâsıl olan kırılm a, bir öldürme
neticesinde vûku bulan ölüm ve bunlara benzer bü
tün şeyler hep Allah-u Teâlânm yarattığı şeylerdir.
RIZIK : Allah-u Teâlânm canlı olan bir yaratı
ğa sevkettiği bir şeydir. O canlı, bu rızkı yer. Zira
58
Eserin sona ermesinden ve tamamlanmasından
dolayı Allah-u Teâlâyâ hamidler olsun. Ümmete yol
gösteren, keder ve gammı kaldıran Resulü Ekremi
Muhammed (S. A. S .) Hazretlerine, büyük himmet
sahibi Ümmetin hayırlıları Âli ve Ashabına da salat
ve selâmlar olsun.
59
F İ H R İ S T
Ö N S Ö Z ................................................................... 3 — 4
60
Meleklerin resullerinin avamı nâsdan efdal olduğu;
vâcip olduğu).
dadır ................................................................................ 43 — 48
61
tîn âlâmetleri; Deccalin çıkacağı; İsa aleyhisselâ-
mın geleceği; Ye'cuc ve Me'cucun çık ışı; Güneşin
62