You are on page 1of 2

Yabancı dil edinimi ve ana dil ilişkisi

Ana dili; “insanın yaşamı boyunca içinde yaşadığı topluma göre biçimlenen, başta beyindeki dil
merkezinin olgunlaşmasıyla koşut olarak, sosyokültürel etkileşimlerle gelişen, değişken bir
göstergeler dizgesi” şeklinde tanımlanmaktadır (Çelebi, 2006: 287). “Başlangıçta anneden ve yakın
aile çevresinden daha sonra da ilişkili bulunulan çevreden öğrenilen, insanın bilinçaltına inen ve
bireylerin toplumla en güçlü bağlarını oluşturan dildir” (Aksan, 2003: 81).

Bireyler, henüz doğumlarından itibaren çevresiyle olan iletişim ihtiyaçlarını karşılayabilmek adına bir
dilin söz varlığı ile çevrelenmiştir ve bu dil aracılığıyla öz benlik algıları, düşünme biçimleri ve zihinsel
yetilerini şekillendirirken aynı zamanda kendi varlıklarının ifadesini de sunma şansına sahip olurlar.
Ana dili; bireylerin içinde yaşadığı toplumla bağını güçlendiren bir köprü görevi kurarken aynı
zamanda onları belirli kültürlerin de öznesi veya nesnesi kılarak çeşitli olgu, değer ve inançlarının
aktarımında başat bir önem arz eder. Bireylerin sahip oldukları dil yapıları ve söz varlıkları onların
dünyaya bakış açıları, yaşam algıları ve düşünüş biçimleri ile karşılıklı bir etkileşim halindedir; dil
bireyin görümünü temsil eden bir simgedir ancak bireylerin yeni zihinsel üretimleri dili her geçen gün
geliştirir, eklemler, seyreltir ve- veya yok eder. Bu noktada farklı dillerin bireylerin birtakım uslamsal
ve uzamsal yetileri ile bilişsel becerilerinin gelişiminde etkili olduğuna dair araştırmalar mevcuttur.
Caroll (2008: 411) “Dil Psikolojisi” adlı kitabında Asya dillerinin sayıları İngilizceden farklı bir şekilde
temsil etmesinden dolayı, Japonca veya Çince öğrenen çocukların İngilizce konuşanlara oranla 11 ila
99 arası sayı saymada daha iyi olduklarını, Asya dillerinin sayı sayma ve erken matematiksel düşünme
konularında bir avantaja sahip olduğunu göstermiştir. Benzer şekilde Gökmen (2005), 3-6 yaş
arasındaki çocukların konuşmalarında “ad hamlesi” olup olmadığını araştırdığı çalışmasında; ana dili
Korece, Çince veya Türkçe gibi Doğu dillerinden biri olan çocukların Batı dilleri konuşan çocuklara
kıyasla daha çok eylem kullanmayı tercih ederek daha az ad kullandıklarını ortaya koymuştur. Bunun
nedeni, dillerin sesletim dizgeleri, dil bilgisi kuralım, söz dizimleri ve konuşma yapıları açısından da
büyük farklılıklar göstermesidir (Türkoğlu, 2004). Dillerdeki bu farklılık, bireylerin yabancı bir dil
ediniminde de olumlu veya olumsuz etkilere yol açabilmektedir. “Nitekim, ana dil ile erek dil
arasındaki benzerlik veya farklılıklar dil edinim sürecini hızlandırmakta veya yavaşlatmaktadır”
(Türkoğlu, 2004).

Kişinin ana dili ile erek dil arasında söz-dizimi, semantik, ses bilgisi veya şekil bilgisi gibi özellikler
bakımından kaçınılmaz bir çatışma mevcuttur ve bu çatışmanın derecesi kişinin erek dili ediniminde
önemli bir rol oynar (Başkan, 2006). Kişiler yabancı bir dil öğrenmeye çalıştıklarında genellikle ana
dillerindeki gibi düşünerek paralel kurallar oluşturmaya çalışırlar (Tiryaki, 2014). Nation (2001) bu
stratejiyi “aktarım” kavramıyla açıklamaktadır. Dil aktarımı;  kişinin ilk dilinin, ikinci dilini öğrenme
sürecine etkisi olarak tanımlanmaktadır (Caroll, 2008: 315).  Olumlu dil aktarımı; ana dilin yapı ve
kurallarının erek dile yansıtılması ile dil ediniminin kolaylaştırılmasını ifade eder. Örneğin Batı
dillerinin söz diziminin benzer olması İngilizce öğrenen bir bireyin Almanca öğrenmesini
kolaylaştırabilir. Olumsuz aktarım ise; ana dilin farklı yapısal özelliklerinin erek dili öğrenmeye
müdahale ederek yabancı dil öğrenme sürecini sekteye uğratmasıdır. Kişilerin erek dili öğrenmede
yaşadığı problemleri çözmek adına ana dillerine başvurması olumsuz aktarımların kaynağını oluşturur.
Özellikle yabancı dil öğrenmeye yeni başlayan bireylerin ana dillerinin etkisinde çok fazla kalarak
sürekli olumsuz aktarımlar gerçekleştirdikleri görülmüştür (Öksüz, 2014). Arapça anadil
konuşurlarının alfabelerinde /y/ ve /v/  seslerinin ayrımının olmamasından dolayı
İngilizcedeki very  sözcüğünü  fery  şeklinde telaffuz etmeleri aktarım için verilebilecek en güzel
örneklerden biridir (Harmer, 2001:99). Benzer şekilde İspanyolcadaki “baño” sözcüğünün Türkçedeki
banyo sözcüğü ile benzer biçim ve anlamda olması bu diller arasında olumlu aktarıma örnek teşkil
etmektedir. Odlin (1989:69), aktarım kavramının önemine vurgu yaparak bu stratejinin erek dil
edinimi sürecinde zaman konusunda ekonomiklik sağlamasının yanı sıra kişilerin dil üretkenliklerini de
teşvik ederek öğrenmede destekleyici bir role sahip olduğunu belirtir.

Kişinin ana dilini bilme ve aktif kullanabilme düzeyi de bir yabancı dilin öğrenilmesinde önemli bir
faktördür. Bu bağlamda Soral (2009), kişilerin ana dillerindeki söz evreninin genişliğinin hedef dili
öğrenmekte kolaylaştırıcı veya zorlaştırıcı bir etkisi olduğunu ifade ederken aynı zamanda kişilerin
hedef dildeki prodüktif yetilerinin, dilsel ve kültürel düzeyde ana dilinin yapısal özellikleri ve
anlamlandırma sisteminden etkilendiğini belirtir. Bireylerin yabancı bir dildeki kural ve simgeleri
anlamlandırabilmeleri, önce onları ana dillerinde anlamlandırabilmelerine bağlıdır. Bu bağlamda
bireyin ana diline hakimiyet düzeyi ve ana dilindeki söz dağarcığı, yabancı bir dil evreninde
ulaşabileceği en üst öğrenme seviyesine işaret etmektedir. Başka bir ifadeyle, kişinin ana dil yetkinliği
yabancı bir dilde erişebileceği yetkinlik ile doğru orantılıdır. Özer ve Korkmaz (2006)’ın yabancı dil
öğretiminde öğrenci başarısını etkileyen unsurlara yönelik İngilizce öğretmenleriyle gerçekleştirdikleri
çalışmada katılımcılar, öğrenci başarısını etkileyen olumlu etmenlerin en önemlisinin öğrencilerin
kendi ana dillerini iyi bilmeleri olduğunu ifade etmişlerdir. Benzer şekilde Çelebi (2006), ana dili iyi
öğrenmeden yabancı bir dil öğrenmeye çalışmanın yanlışlığını vurgulayarak bu tür bir girişimin
bireyleri ve dili yozlaştırdığını iddia etmektedir.

Yabancı dil öğretiminde ana dil & hedef dil tartışması

Yabancı dil öğretimi söz konusu olduğunda dil bilgisi ile beraber en çok tartışılagelen ve devamlı bir
çatışma kaynağı olan konulardan biri de yabancı dil öğretiminde ana dilin kullanımıdır. Yabancı dil
derslerinde ana dilin öğretmen tarafından kullanılması veya öğrencilerin kullanmasına izin verilmesi
neredeyse bir tabu haline gelerek, tartışmaya kapalı olarak yadsınmış (Korkut, 2016), bu konu hem
öğretmenler hem de öğretmenler adayları tarafından hakkında konuşulmaya çekinilen bir sorun
haline gelmiştir. “Yabancı dil sınıfında ana dilin yeri konusunu Prodromou, dolapta sakladığımız ve
sözünü etmekten kaçındığımız bir iskelete benzetirken (Prodromou’dan akt. Gabrielatos, 2001),
Gabrielatos (2001), bunun hep bir çekişme konusu olduğunu belirtmektedir”(Şimşek, 2010:1). Peki
dolapta saklanan bu iskelet neden zararlı görülmektedir? Bir dil öğrenirken öğrenicileri ana dilleri gibi
zengin bir kaynaktan alıkoymanın bilimsel olarak kanıtlanmış eğitsel bir zararı var mıdır?  Birçok
eğitim kurumunda yabancı dil derslerinde tamamen hedef dil konuşulması gerektiği (Örneğin İngilizce
dersinde yalnızca İngilizce konuşulması) savunulsa da bu iddianın kuramsal altyapısı ve pratikteki
eğitsel yararı tam olarak ortaya konulamamıştır. Aksine alandaki çalışmalar öğrencileri ana dillerini
kullanmaları konusunda serbest bırakmanın erek dil edinimi sürecinde olumlu bir etkisi olduğunu
göstermektedir (Bilgin, 2015; Dailey-O’Cain ve Liebscher, 2015; Yatağanbaba ve Yıldırım, 2015).
Bununla beraber yabancı dil derslerinde neden, ne ölçüde ve ne zaman ana dil kullanmak gerektiğine
dair yöntem bilimciler tarafından henüz bir fikir birliğine varılamamıştır. Ancak ne kadar yadsında da,
“ne söylersek söyleyelim ve ne yaparsak yapalım; görünse de görünmese de ana dili her zaman
buradadır ve yabancı dil eğitimi ve öğretiminde mevcuttur.”( Kalafat ve Şavlı, 2014:1369)

Ana dil kullanımı konusuna ilişkin yabancı dil öğretim yöntemlerinde farklı prensipler söz konusu
olmuştur. Bazı metotlar ana dil kullanımına şiddetle karşı çıkarken birkaçı ana dilin yabancı dil
derslerinde sınırlı ve mantıklı bir şekilde kullanılmasını tavsiye etmiş, biri ise (Dil bilgisi-Çeviri Metodu)
ana dilin yoğun olarak kullanılması gerektiğini öne sürmüştür. Yabancı dil öğretim metotları ve anadili
kullanımına dair ilkeleri Tablo 1. de gösterilmiştir.

You might also like