You are on page 1of 35

Nizâm-ı Kadîm’den Nizâm-ı Cedîd’e

III. SELİM ve DÖNEMİ

SELİM III and HIS ERA


from Ancien Régime to New Order

Edtör

SEYFİ KENAN
İslâm Araştırmaları Merkezi (İSAM)
İcadiye Bağlarbaşı caddesi 40
Üsküdar 34662 İstanbul
Tel. (0216) 474 08 50 Faks (0216) 474 08 74
www.isam.org.tr

Kapak: III. Selim odasında (Kostantin Kapıdağlı, 1803; TSM, nr. 17/30)

Bu kitap;
Türkiye Diyanet Vakfı Mütevelli Heyeti’nin
31.10.2008 tarih ve 2008 / 31 sayılı kararıyla basılmıştır.

Baskı: TDV Yayın Matbaacılık ve Ticaret İşletmesi, Ankara

© Her hakkı mahfuzdur.

İstanbul, Aralık 2010

Kenan, Seyfi (ed.)


Nizâm-ı Kadîm’den Nizâm-ı Cedîd’e III. Selim ve dönemi = Selim III and
his Era from Ancien Régime to New Order / Seyfi Kenan (ed.) – İstanbul :
Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Araştırmaları Merkezi (İSAM), 2010.
752 s. ; 24 cm. – (İSAM Yayınları ; 88. Akademik Araştırmalar Dizisi ; 7)
Dizin var.
ISBN 978-605-5586-27-0
Geldim şu âlemi ıslah edeyim
Özümü meydanda gördüm sonradan
Zaman mahlûkuna meylimi verdim
Sermayemden zarar gördüm sonradan
Anonim Türk Ezgisi
Kaynak kişi: Feyzullah Çınar
İçindekiler / Contents

ÖNSÖZ / PREFACE · 9
GİRİŞ / INTRODUCTION · 13

III. Selim ve Islahat / Selim III and Reforms ∙ 25


Kemal Beydilli, III. Selim: Aydınlanmış Hükümdar ∙ 27
Mehmet Öz, Kānûn-i Kadîm: Osmanlı Gelenekçi Söyleminin
Dayanağı mı, Islahat Girişimlerinin Meşrulaştırma Aracı mı? ∙ 59
Muzaffer Doğan, III. Selim Döneminde Devlet Teşkilâtına
Dair Bazı Düzenlemeler ∙ 79
İlhami Yurdakul, III. Selim’in İlmiye Islahatı
Programı ve Tatbikatı ∙ 105
Seyfi Kenan, III. Selim Dönemi Eğitim Anlayışında Arayışlar ∙ 129

İktisat ve Teknoloji / Economy and Technology ∙ 165


Suraiya Faroqhi, In Quest of their Daily Bread: Artisans
of Istanbul under Selim III ∙ 167
Cengiz Kırlı, Devlet ve İstatistik: Esnaf Kefalet Defterleri
Işığında III. Selim İktidarı ∙ 183
Tuncay Zorlu, III. Selim Dönemi Osmanlı Teknolojisi ∙ 213

Siyaset ve Diplomasi / Politics and Diplomacy ∙ 253


Kahraman Şakul, Osmanlılar Fransız İhtilâli’ne Karşı:
Adriyatik ve İtalya Sularında Osmanlı Donanması ∙ 255
Güneş Işıksel, II. Selim’den III. Selim’e Osmanlı
Diplomasisi: Birkaç Saptama ∙ 315
Enes Kabakcı, Napoléon Bonaparte’ın Mısır Seferi (1798-1801) ∙ 339
Yüksel Çelik, III. Selim Devrinde Mısır’da Osmanlı-İngiliz
Rekabeti (1798–1807) ∙ 351

7
III. SELİM VE DÖNEMİ

Mustafa Aydın, III. Selim Zamanında Kafkasya ∙ 367


Fatih Yeşil, İstanbul Önlerinde Bir İngiliz Filosu:
Uluslararası Bir Krizin Siyasî ve Askerî Anatomisi ∙ 391

Yeniçeriler ve Nizâm-ı Cedîd / Janisarries and Nizâm-ı Cedîd ∙ 495


Mehmet Mert Sunar, Ocak-ı Âmire’den Ocak-ı Mülgâ’ya Doğru:
Nizâm-ı Cedîd Reformları Karşısında Yeniçeriler ∙ 497
Aysel Yıldız, Şeyhülislam Şerifzâde Mehmet
Atâullah Efendi, III. Selim ve Vak‘a-yı Selîmiyye ∙ 529
Yüksel Çelik, Nizâm-ı Cedîd’in Niteliği ve III. Selim ile II. Mahmud
Devri Askeri Reformlarına Dair Tespitler (1789-1839) ∙ 565

Sultanın İlk Daimî Sefirleri / The Sultan’s First


Permanent Envoys ∙ 591
Alaaddin Yalçınkaya, III. Selim Döneminde
Dış Temsilciliklerin Kurulması ∙ 593
Abdullah Uçman, III. Selim’in Viyana Elçisi:
Ebûbekir Râtib Efendi’nin Nemçe Sefâretnâmesi ∙ 625

Sanat ve Müzik / Art and Music ∙ 639


Günsel Renda, Sultan III. Selim ve Resim Sanatı ∙ 641
Şehvar Beşiroğlu, Sultan III. Selim ve Besteleri ∙ 653

Sonuç Yerine: Dönemin Sonu ve Sened-i İttifak /


In Lieu of Conclusion: The End of Era and the Deed of Alliance ∙ 665
Ali Yaycıoğlu, Sened-i İttifak (1808): Osmanlı İmparatorluğu’nda
Bir Ortaklık ve Entegrasyon Denemesi ∙ 667

EK 1 / Appendix 1 ∙ 711
EK 2 / Appendix 2 ∙ 725
Dizin / Index ∙ 729

8
ÖNSÖZ / PREFACE

Viyana’ya orta elçi tayin edilen Ebûbekir Râtıb Efendi, heyetiyle birlikte
görev yerine giderken Macaristan’da yol üstünde bulunan Izsák köyüne
uğradığında tarih Ocak 1792’yi gösteriyordu. Kasabayı andıran büyük-
lükte olan bu köyden Mihal Nayed adında bir Macar beyzâdesi elindeki
IV. Mehmed’in tuğrasını taşıyan bir ferman ile ağa mektubu ve mübâyaa
tezkeresi gibi Osmanlı döneminden kalma bazı belgeleri gösterdiğinde,
Ebûbekir Râtıb Efendi, “Şimdiden sonra bunlar neye lâzımdır, bunları
ihrāk etmelidir!” demiş ve Macar beyzâdesi de “Elbette Âl-i Osman bir
ulu devlettir, ‘grand seigneur’dür; bir devletin bu ismi alması kolay bir
iş değildir. Yine geri gelecektir, dolayısıyla elimizde bu sened bulunsun;
zamanla lazım olur!” şeklinde cevap vermişti.
Bu konuşmadan yaklaşık bir ay önce ise devletin başlıca simalarından
oluşan bir heyet 27 Aralık 1791 günü şeyhülislamın evinde bir araya gele-
rek güncel siyasî meselelerin dışında yaşanan gelişmeler için imparatorlu-
ğun nasıl bir strateji izlemesi gerektiğini görüşmüş ve Yaş Antlaşması’na yol
açacak mükâlemelerin yapıldığı ve içlerinde Nizâm-ı Cedîd ıslâhatıyla ilgili
lâyiha verenlerin de yer aldığı bu toplantıda, Rus tarafının talepleri tartışı-
lırken heyettekilerden bazıları, “Bu antlaşma Osmanlı İmparatorluğu’na üç
beş yılı geçmeyen uzunlukta nefeslenecek bir vakit kazandırabilir; ancak
daha sonra Ruslar tekrar saldıracaklardır. Dolayısıyla bu zaman zarfında,
askerî teşkilât ve eğitim düzeninden iktisadî alana kadar ciddi bir yapılan-
ma ve yenilenme sürecine girilmediği takdirde ‘…nefeslenecek vakit’ dedi-
ğimiz vaktin Anadolu yakasına hicret ve intikal vaktimiz olacağı güneş gibi
zâhirdir” sonucuna varmışlardı.
Osmanlı İmparatorluğu’nun içeriden ve dışarıdan iki farklı görünümünü
dile getiren bu satırları okurken, 18. yüzyılın önde gelen entelektüellerinden

9
III. SELİM VE DÖNEMİ

Ragıp Paşa’nın, – bugünün diliyle – “uzaktan bakıldığında bu devlet hey-


betli bir aslan gibi gözükür; ama yanına yaklaştığınızda bu aslanın yelesinin
dökülmüş, dişlerinin sökülmüş ve pençelerinin tırnaksız olduğunu görür-
sünüz” şeklindeki sözlerini hatırlamamak mümkün değildir.
Osmanlılar’ın sosyal hayattan siyasî yapıya, askerî düzenden eğitim ve
düşünce dünyasına kadar değişen çeşitli alanlarda yaşadıkları açısından çok
önemli evrelerden birini oluşturan; birbirleriyle uyumlu veya uyumsuz iniş
çıkışların, tartışmaların, önemli gelişmelerin, hatta sıçramaların yanında
derin hayal kırıklıklarının da yaşandığı bir aşama olan ve III. Selim’in taht-
ta oturduğu bir zamanla buluşan bu dönem hakkında bir çalışma yapma
fikri, açıkçası 2006’da İSAM’da gerçekleştirdiğimiz “150. Yılında Islahat Fer-
manı” konulu konferanstan sonra aklımıza düşmüştü. Konferansı veren Ke-
mal Beydilli hocamızla bir sohbet esnasında, III. Selim’in katledilişinin 200.
yılına rastlayan 2008’de hem bu hükümdarı ve yaptıklarını anmak, hem de
askerî alandan okullaşmaya varıncaya kadar bu döneme damgasını vuran
çeşitli gelişmeleri veya olguları tartışmak düşüncesi doğdu ve bu düşünce
kısa zamanda olgunlaşarak İSAM’ın desteğiyle küçük bir projeye dönüştü.
Aralık 2008’de yurt içi ve yurt dışından gelen çeşitli araştırmacıların katı-
lımıyla “Nizâm-ı Kadîm’den Nizâm-ı Cedîd’e: Ölümünün 200. Yılında III.
Selim ve Dönemi” başlıklı iki gün süren bir sempozyum gerçekleşti.
Mütevazı bir bütçeyle yapılan bu sempozyuma davet edemediğimiz; fa-
kat sempozyum esnasında bu konu üzerinde çalışmakta olan ve doktora
tezlerini bitiren bazı arkadaşlarımız oldu. Sunulan bildirileri makaleye dö-
nüştürme aşamasına geçtiğimizde, birkaç kişi haricinde herkes makalesini
gönderdi; ancak sempozyum programında yer veremediğimiz Günsel Ren-
da hocamızdan ve tezlerini bitiren diğer arkadaşlarımızdan da kitap çalış-
masına katkıda bulunmalarını istedik. Onlar da bizi kırmadılar ve böylece
beş çalışmanın daha bu projeye dahil olma imkânı doğdu.
Bu kitap çalışmasında asıl hedef, ölümünün 200. yılında III.Selim’i ve
dönemini çeşitli açılardan değerlendirmek, “nizâm-ı kadîm”den “nizâm-ı
cedîd”e, başka bir ifadeyle klasik yönetim sisteminden yeni düzene geçiş
çabasını ve sonuçlarını özgün araştırmalarla ve disiplinlerarası bir çalışma
yöntemiyle tartışmaktır. Tabi ki herhangi bir çalışmanın, başkalarının des-
tek ve yardımı olmadan arzulanan yetkinliğe ulaşması mümkün değildir.

10
ÖNSÖZ

Bu çalışmanın hazırlık sürecinde fikirlerinden istifade ettiğim ve daima


teklifsiz yardımlarını gördüğüm, araştırmalarında genellikle III. Selim ve
dönemi üzerinde yoğunlaşan Kemal Beydilli hocamıza özel bir teşekkür
borçluyum. III. Selim deyince hemen akla bu dönem hakkında kapsayıcı
ilk ciddî çalışmayı yapan Stanford Shaw ismi de geliyor doğal olarak ve içi-
mizden, keşke o da hayatta olsaydı da uzun yıllar bu döneme emek vermiş
birisi olarak ondan da son bir yazı alabilseydik; ancak programımız ona
yetişemedi. Ama yine de Shaw’un III. Selim üzerine yapmış olduğu, bence
Edward Said’in oryantalizm tanımlamasının epey uzağına düşen çalışma-
larını burada bir kez daha anmak isterim.
Bu çalışmanın farklı aşamalarında yardımlarını esirgemeyen Suraiya
Faroqhi, İdris Bostan, Feridun Emecen, Ali Akyıldız’a ve kitabın son şeklini
almasında yaptığı son dakika katkısından dolayı –son dakikada kurulmuş
veya yazılmış bir makale değil kesinlikle, zira doktora tezinden çıkardı– Ali
Yaycıoğlu’na teşekkürü bir borç bilirim. Sempozyumun gerçekleşmesin-
den kitaba dönüşmesine kadar ihtiyaç duyulan desteği ve imkânı sağlayan
İSAM çalışanlarına, özellikle kitaplaşma sürecinde özverili ilgi ve yardım-
larını gördüğüm tashih, dizgi ve tasarım bölümündeki arkadaşlara ayrı ayrı
teşekkür ederim. Altı yıldır İSAM Yayınları başkanlığını yürütürken her
kitapta olduğu gibi bu çalışmada da yardımlarını gördüğüm ve yayınların
hummalı trafiğini yetkinlikle takip eden Sema Doğan’a, bu sürede çıkan her
kitap yazarı gibi ben de teşekkürlerimi ifade etmeliyim.
Niyazi Berkes’in Türk çağdaşlaşma tarihinin “ikinci aşaması” olarak ad-
landırdığı III. Selim dönemindeki askerî yapıdan dış siyasete, sanattan eğiti-
me kadar yayılan çeşitli alanlarda yaşanmış gelişmelerde, yenileşme çabaları
konusunda “ne olduğunu” ortaya koymaktan veya olanın göz alıcı bir şekil-
de “fotoğrafını çekmek”ten ziyade, “niçin olduğunu” inceleyen araştırma-
lardan oluşan bu çalışmanın Türk siyaset, kültür ve çağdaşlaşma düşüncesi
tarihine mütevazı bir katkı sağlamasını ümit ederim.
Seyfi Kenan
Kadıköy, Ekim 2010

11
Nizâm-ı Cedîd’in Niteliği ve III. Selim ile II. Mahmud Devri
Askerî Reformlarına Dair Tespitler (1789-1839)

YÜK SEL ÇEL İK*

Klasik Osmanlı düzeninde XVI. yüzyıl sonlarından itibaren görülmeye


başlayan aksaklıklar, XVII ve XVIII. yüzyıllarda artarak sürdü. Çözüm
arayışlarına paralel olarak zamanla vücuda gelen ıslahat ve gerileme
edebiyatıyla,1 devletin neden güç kaybettiği konusunda değişik görüş
ve çözüm önerileri ortaya kondu.2 Farklı kurtuluş reçeteleri sunan ve

 Dr., Marmara Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi.


1 Burada edebiyat kelimesi istihfaf mânasında kullanılmamış, bilakis Lutfi
Paşa’nın Âsafnâme, Gelibolulu Mustafa Âlî’nin Nushatü’s-selâtîn, anonim;
Hırzü’l-mülûk, Kitâb-ı Müstetâb, Kitâbü Mesâlihi’l-müslimîn ve menâfii’l-
mü’minîn, Hasan Kâfî’nin, Usûlü’l-hikem fî nizâmi’l-âlem, Mustafa Koçi
Bey’in Risâle, Kâtib Çelebi’nin Düstûrü’l-amel li-ıslâhi’l-halel, Defterdar Sarı
Mehmed Paşa’nın Nesâyihü’l-vüzerâ ve’l-ümerâ, İbrahim Müteferrika’nın
Usûlü’l-hikem fî nizâmi’l-ümem vb. eserlerden oluşan geleneksel nasihat/siyaset
literatürü kastedilmiştir (söz konusu eserlerin muhtevasına dair bkz. Mehmet
Öz, Osmanlı’da Çözülme ve Gelenekçi Yorumcuları, İstanbul 1997).
2 Douglas A. Howard, “Ottoman Historiography and the Literature of ‘Decline’
of Sixteenth and Seventeenth Centuries”, Journal of Asian History, XXII/1 (1988),
s. 52-77; Rıfa’at Ali Abou al-Hadj, “The Ottoman Nasihatnâme as a Discourse
over Morality”, Melanges Robert Mantran, Revue d’Histoire Maghrebine, 47-
48 (1987), s. 17-30; Cornell Fleischer, “From Sehzade Korkud to Mustafa Âlî:
Cultural Origin of the Ottoman Nasihatnâme, III’rd Congress on the Social
and Economic History of Turkey, ed. H. Lowry-S. Hotto, İstanbul 1990, s. 67-77;
Kemal Beydilli, “Küçük Kaynarca’dan Tanzimat’a Kadar Islahat Düşünceleri”,
İlmî Araştırmalar, VIII (1999), s. 25-64; Ahmet Uğur, Osmanlı Siyasetnâmeleri,
Kayseri 2002; Mübahat S. Kütükoğlu, “Lütfi Paşa Âsafnâmesi (Yeni Bir Metin

565
III. SELİM VE DÖNEMİ

reform programlarının çerçevesini belirleyen bu külliyat içinde en fazla


yeri askerî konular tutar. II. Mehmed (Fâtih), I. Selim (Yavuz) ve ekseri-
yetle I. Süleyman (Kanûnî) devrini model alan “altın çağ” (grand siécle)
odaklı tenkit ve çözüm önerileri, daha sonra, genelde mevcut konumla-
rından memnun olmayan devlet adamları, bürokratlar, vak‘anüvisler ve
şairlerin eserleriyle idealize edilerek temel referans kaynağına dönüştü-
rüldü. Söz konusu ıslahat ve nasihat külliyatının sübjektif unsurlar içere-
bileceğinin göz ardı edilmesi bir yana, son dönem tarih yazıcılığında, se-
yahatnâmelerle hâtıratlardan devşirilen ve genelde müşahedeye dayanan
bilgilerle bu gerileme fenomeni ve Kanûnî devrinin (1520-1566) “altın
çağ” olma vasfı tahkim edilerek klişeleştirilmiştir.3 Oldukça tartışmalı
bu tür apriori kabuller ve gerçekçi olmayan dönemselleştirme şablonları
bir kenara bırakılmadan, “altın çağ” sonrasını ve özellikle de sivil-askerî
reform sürecini sağlıklı değerlendirmek mümkün değildir.4
Denemesi)”, Prof. Dr. Bekir Kütükoğlu’na Armağan, İstanbul 1991, s. 49-120;
Agah Sırrı Levend, “Siyasetnâmeler”, Türk Dili Araştırmaları Yıllığı-Belleten,
(Ankara 1962), s. 167-194; Ali İbrahim Savaş, “Layiha Geleneği İçinde XVIII.
Yüzyıl Osmanlı Islahat Projelerindeki Tespit ve Teklifler”, Bilig, IX (1999), s. 87-
113; Coşkun Yılmaz, “Osmanlı Siyaset Düşüncesi ile İlgili Yeni Bir Kavramsal-
laştırma: Islahatnâmeler”, Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi, I/2 (İstanbul
2003), s. 299-338. Hayli yekün tutan ıslahat, nasihat ve siyasetname külliyatına
dair bkz. Orhan Çolak, “İstanbul Kütüphanelerinde Bulunan Siyasetnameler
Bibliyografyası”, Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi, I/2 (İstanbul 2003), s.
339-378; Erol Özvar, “Osmanlı Tarihini Dönemlendirme Meselesi ve Osmanlı
Nasihat Literatürü”, Dîvân: İlmî Araştırmalar, 1999/II, s. 135-151.
3 Andre Clot, Muhteşem Süleyman: Osmanlı’nın Altın Çağı, çev. Turhan Ilgaz,
İstanbul 2005; Albert Howe Lybyer, Kanuni Sultan Süleyman Devrinde Osmanlı
İmparatorluğu’nun Yönetimi, çev. Seçkin Cılızoğlu, İstanbul 1987; R. B. Merri-
man, Suleiman the Magnificent, Cambridge, Mass 1994; Harold Lamb, Muhte-
şem Süleyman, çev. Ayten Dinçer, İstanbul 1967; Renzo Sertoli Salis, Muhteşem
Süleyman, çev. Şerafettin Turan, Ankara 1963; Yaşar Yücel, Muhteşem Türk
Kanuni ile 46 Yıl, Ankara 1991; M. Mehdi İlhan-Yaşar Yücel, Sultan Süleyman
The Grand Turk, Ankara 1991; Ali Yılmaz, Kanuni Sultan Süleyman’a Yazılan
Kasideler, Ankara 1996; Muhittin Kapanşahin, Kanuni’nin Batı Politikası,
İstanbul 2008. Sayılarını çoğaltabileceğimiz bu tür eserlerde müellifler, isim
veya önsözden başlayarak Kanûnî devrini, Osmanlı medeniyetinin her alanda
zirvesi, diğer bir deyişle “altın çağı” olarak nitelendirmektedirler.
4 bu yaklaşımın eleştirisine dair bkz. Cemal Kafadar, “The Myth of Golden
Age: Ottoman Historical Consciousness in the Suleymanic Era”, Süleyman
The Second and His Time”, ed. Halil İnalcık-Cemal Kafadar, İstanbul 1996, s.

566
YÜKSEL ÇELİK

XVII ve XVIII. yüzyıllarda savaşlarda alınan yenilgilerin artmasının


yarattığı olumsuz sonuçlar, askerî sahada reform bahsinin sürekli gün-
demde kalmasını sağladı.5 Köprülüler, Amcazâde Hüseyin Paşa, Koca
Râgıb Paşa ve Halil Hamîd Paşa örneklerinde olduğu gibi, savaşlardan
kaçınarak bir istikrar ortamı yaratma ve bu suretle sosyal ve iktisadî
alanda da ıslahat yapma çabaları; siyasî çekişmeler, engellenemeyen yeni
savaşlar, mağlûbiyetlerin yarattığı endişe, yakın tehdit algılaması ve pra-
tik öncelikler nedeniyle ikinci planda kalmış ve reform çabaları askerî
alanda yoğunlaşmıştı.6
Müteselsil mağlûbiyetlerin zamanla devletin bekasını tehdit eder hale
gelmesi, askerî alanda reform ihtiyacının daha yüksek sesle dile getirilme-
sine ve Avrupa’dan teknik yardım alınmasını da içeren somut projelere
zemin hazırladı. Nizâm-ı Cedîd, Sekbân-ı Cedîd, Eşkinci denemeleri ve
nihayet Vak‘a-yı Hayriyye ile Asâkir-i Mansûre-i Muhammediyye bu ze-
minin üzerine bina edilecektir. Osmanlılar açısından bu süreç, paradoksal
olarak siyasî emelleri itibariyle bir yandan Avrupa’yı devletin bekasına
yönelmiş bir tehdit kılarken, diğer yandan kurtuluşunu sağlayacak askerî
reformlar konusunda onu hem model hem de reform programını tatbik
edecek uzman personelin kaynağı haline getirdi. Bu dikotominin algıla-
mada yarattığı farklılık, geç XVIII ve erken XIX. yüzyıl ıslahat sürecinde,
reformcular ile karşıtlarının söylemlerini belirleyen temel etken olmuştur.

37-48; a.mlf, “The Question of Ottoman Decline”, Harvard Middle Eastern


and Islamic Review, IV/1-2 (1997-1998), s. 30-75; Feridun Emecen, “Kanuni’nin
Kanunnameleri ve Bir Mitin Doğuşu”, Târih ve Medeniyet, XIV (1985), s. 42-45.
Osmanlı tarihinin dönemselleştirilmesinden kaynaklanan sorunlara dair bir
dizi makale için bkz. Osmanlı Geriledi mi?, ed. M. Armağan, İstanbul 2006;
Rıfa’at Ali Abou el-Haj, Modern Devletin Doğası -16. Yüzyıldan 18. Yüzyıla Os-
manlı İmparatorluğu-, çev. O. Özel, C. Şahin, İstanbul 2000.
5 Kemal Beydilli, “Küçük Kaynarca’dan Tanzimat’a Islahat Düşünceleri”, s.
25-64; a.mlf., “Islahat”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi (DİA), XIX,
174-185.
6 İsmail Hakkı Uzunçarşılı, “Sadrazam Halil Hamit Paşa”, Türkiyat Mecmuası, V
(1936), s. 223-234; Kemal Beydilli, “Halil Hamid Paşa”, DİA, XV, 316-318; Münir
Aktepe, “Amcazade Hüseyin Paşa”, DİA, III, 8-9; Stanford J. Shaw, Between old
and New, The Ottoman Empire under Sultan Selim III. (1789-1807), Cambridge
1971, s. 11-15, 34-35, 112-137; Mesut Aydıner, Koca Ragıp Paşa: Hayatı ve Dönemi,
Mimar Sinan GSÜ, SBE, doktora tezi, İstanbul 2005.

567
III. SELİM VE DÖNEMİ

Modern savaş teknikleri ile askerî tâlime, dinî olmaktan çok iktisa-
dî nedenler ve müesses nizam karşısında elde edilen kazanımları koru-
ma endişesiyle yanaşmayan Yeniçeri Ocağı, XVII. yüzyıl itibariyle eski
gücünden hayli uzaklaşmıştı.7 I. Mahmud devrinde (1730-1754) teknik
sınıflarda yapılan dar kapsamlı ıslahata karşılık,8 piyade olan yeniçeri-
ler gösterdikleri direnç nedeniyle olduğu gibi kalmışlardı. III. Mustafa
döneminde (1757-1774) Avrupalı uzmanların katkısıyla gerçekleştirilen
reformlar da askerî sistemdeki aksaklıkları gidermeye yetmedi.9 Baba-
sından tevarüs ettiği ıslahatçı zihniyet ve birikimi iyi değerlendiren III.
Selim’in (1789-1807) girişimleriyle bu alanda çok daha ciddi adımlar atıl-
dı ve ocağa alternatif olarak tâlimli Nizâm-ı Cedîd ordusu teşkil edildi.
Ancak askerî reformların kaçınılmazlığı ile mahiyeti konusunda umumi
bir mutabakatın sağlanamamış olması, daha da önemlisi statükocu-mu-
hafazakâr çevrelere karşı gereken kararlılığın sergilenememesi, Kabakçı
İsyanı ile padişahın katline ve bu girişimin de fiyaskoyla neticelenmesine
yol açtı (Mayıs 1807).10

7 Mehmet Mert Sunar, Cauldron of Dissent: A Study of the Janissary Corps (1807-
1826), doktora tezi, Binghamton University, New York 2006; Ahmed Cevad,
Târîh-i Askerî-i Osmânî, I, İstanbul 1299; Sahaflar Şeyhizâde Esad Efendi, Üss-i
Zafer, İstanbul 1293, 8 vd.; Lütfi, Târih, İstanbul 1290, I, 125 vd.; Kâmil Paşa, Târîh-i
Siyâsî-i Devlet-i Aliyye-i Osmâniye, İstanbul 1327, III, 96 vd.; Uzunçarşılı, Kapıkulu
Ocakları, I, 477 vd.; Godfrey Goodvin, Yeniçeriler, çev. D. Türkömer, İstanbul 2001;
Mustafa Akdağ, “Yeniçeri Ocak Nizamının Bozulması”, AÜDTCF. Dergisi, V/3
(1947), s. 295-300; Irina Petrosyan, “Osmanlı İmparatorluğu’nda Askeri Reformlar
Konusunda İlk Girişim: XVI. yy. Sonu ile XVII. yy. Başında Yeniçeri Ocağı”, Os-
manlı, ed. Güler Eren vd. Ankara 1999, VI, 673-683; Mücteba İlgürel, “Yeniçeriler”,
İslâm Ansiklopedisi (İA), XIII, 385-395; Abdülkadir Özcan, “Osmanlı Askeri Teşki-
latı”, Osmanlı Devleti Tarihi, ed. E. İhsanoğlu, İstanbul 1994, I, 356-359.
8 Mustafa Nuri Paşa, Netâyicü’l-Vukûât, İstanbul 1327, IV, 107; Özcan, “Osmanlı
Askeri Teşkilatı”, s. 357-358; Uzunçarşılı, Kapıkulu Ocakları, II, Ankara 1998;
Muzaffer Erendil, Topçuluk Tarihi, Ankara 1988; Cevdet Duman, “Askeri Târih
İçinde Türk Topçusu”, Birinci Askeri Târih Semineri, Bildiriler, II (Ankara 1983),
s. 127-133.
9 Alaaddin Avcı, 1700’den 1807’ye Kadar Osmanlı Askeri Teşkilatında Islahat
Hareketleri, İstanbul Üniversitesi Ed. Fak., doktora tezi, İstanbul 1979; E. Ziya
Karal, “Tanzimat’tan Evvel Garplılaşma Hareketleri” Tanzimat I, İstanbul 1940,
s. 20 vd.; Netâyicu’l-Vukûât, IV, 107; Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, IV, 480.
10 Aysel Yıldız, Vak’â-yı Selimiyye or the Selimiyye Incident: a Study of the May 1807
Rebellion, Sabancı Üniversitesi, doktora tezi, İstanbul 2008.

568
YÜKSEL ÇELİK

Babası III. Mustafa’nın ilm-i nücûma merakı sebebiyle ana rahmine


düştüğü andan itibaren zâyiçesi tutulan Şehzade Selim’in bahtının ya-
ver gitmeyeceğini ve dördüncü halife Hz. Ali gibi devrinin kargaşa için-
de geçeceğini müneccim-i sânî Yâkub Efendi istihraç etmişti. Ancak III.
Mustafa’nın gazabına uğramamak için bu hususu dile getirmekten ka-
çındı. Şehzadenin doğumu yaklaştığında kapıda bekleyen müneccimbaşı
ise yine aynı endişe ile saatle oynayarak doğumun uğurlu saate (vakt-i
muhtâr) denk geldiğini ve şehzadenin cihangir olacağını müjdeledi.11 Bu
sebeple atası I. Selim (Yavuz) gibi harb ü darb ehli olacağı ümidiyle ismi
Selim konan şehzade, âdeta dirilişin sembolü oldu. Daha sonra, babası ta-
rafından devlet işlerini öğrenmesi konusunda hususi bir itinayla yetişti-
rilen Selim, veliahtlığında sergilediği dirayetli ve cesur çıkışlar nedeniyle
devleti ihya edecek müceddit (ashâb-ı mie) olarak görüldü. 12
III. Selim’in sanata ve mûsikiye olan ilgisi13 ve halim selim karakte-
ri, Nizâm-ı Cedîd14 olarak adlandırılan ve askerî niteliği ağır basan re-
form programının başarısızlık nedenleri arasında en sık tekrarlanan
11 Ayıntabî Ahmed Âsım, Târih, Dersaadet, ts., I, 347-349; Ahmed Cevdet Paşa,
Târih-i Cevdet, Dersaadet 1309, VIII, 148-149.
12 Dihkānîzâde Ubeydullah Kuşmânî, Zebîre-i Kuşmânî fî Ta‘rîf-i Nizâm-ı İl-
hâmî, haz. Ömer İşbilir, Ankara 2006, s. 1-2, 4; Ahmet Cevat Eren, Selim III’ün
Biyografisi, İstanbul 1964, s. 8-10; Ahmed Rasim, Resimli ve Haritalı Osmanlı
Tarihi, İstanbul 1329, III, 1161-1162; Cevdet, Târih, VIII, 149. III. Selim’in de buna
inandırıldığı, şehzadeliğinde Fransa Kralı XVI. Louis’ye gönderdiği mektupta
yer alan şu satırlardan anlaşılmaktadır: “…Bana Hak Teâlâ bir gûne inâyet
etmişdir ki sülâle-i Osmâniyye’den nesl-i saltanatta bu abd-i âciz misillü birisi
dahî gelmemiştir” (Enver Ziya Karal, Selim III’ün Hatt-ı Hümayunları-Nizam-ı
Cedit-1789-1807, Ankara 1988, s. 18, 21).
13 George W. Gawrych, “Şeyh Galib and Selim III: Mevlevism and the Nizam-ı
Cedid”, International Journal of Turkish Studies, IV/1 (1987), s. 91-114; Ferdi Koç,
Sultan III. Selim Han’ın Musiki Eserlerinin Müzikal Analizi, İstanbul 2003; M.
Fatih Salgar, III. Selim’in Hayatı, Sanatı, Eserleri, İstanbul 2001; Ahmet Cevat
Eren, Selim III’ün Biyografisi, İstanbul 1964; Kâşif Yılmaz, “III. Selim’in Şair
Kişiliğinin Yaşadığı Hayata, Devlet İşlerine ve Osmanlı’nın Batılılaşma Politi-
kasına Etkileri”, Türkler, ed. H. C. Güzel vd., Ankara 2002, XII, 684-696.
14 Nizâm-ı cedîd kavramının ilk ne zaman kullanıldığı, delâlet ettiği mâna ve bu
dönemde Avrupa’da da benzer kavramların kullanıldığına dair bkz. Beydilli,
“Nizâm-ı Cedîd”, DİA, XXXIII, 175-178; Karal, a.g.e., s. 30; Karal, Osmanlı Ta-
rihi, Ankara 1988, V, 61-62; Sipahi Çataltepe, “III. Selim Devri Askeri Islahatı
Nizam-ı Cedid Ordusu”, Osmanlı, VII, 241.

569
III. SELİM VE DÖNEMİ

unsurlardandır. Bu tespitin nispeten haklılık payı olmakla birlikte;15


iktisadî nedenler, ilmiye sınıfının nemalandığı malî kaynaklardan olan
arpalıklar ve vakıflarla ilgili düzenlemelerin yarattığı huzursuzluk, ıs-
lahat programının finansmanı için konan vergilerle oluşturulan Îrâd-ı
Cedîd’in getirdiği ek malî külfetin yarattığı tepkiler16 ve nihayet muhafa-
zakâr endişeler, kanaatimizce sonuç açısından daha belirleyici olmuştur.
Öte yandan sanatkâr kişiliğinden kaynaklanan tutkulu ve heyecanlı yapı-
sı, “atabekân-ı saltanat” olarak da adlandırılan reformcu çekirdek kadro-
nun sözcüsü konumundaki İbrâhim İsmet Bey’in, ıslahat teşebbüsünün
yaratacağı tehlikeleri hatırlatmasına rağmen17 geri adım atmayışının ve
reformların tatbiki konusunda sergilediği hassas tavrın kaynağı olarak
da görülebilir. Osmanlı tarihinde bir ilk olarak III. Selim’in henüz veli-
aht iken mektuplaştığı Fransa Kralı XVI. Louis’nin nasihatleri karşısın-
daki keskin çıkışlarını18 naif, pasif ve teslimiyetçi bir karakterle yan yana
koymak oldukça güç görünüyor. Kaldı ki Selim’in, henüz şehzadeliğinde
topçuluk üzerine bir risâle kaleme aldığı,19 ok, kılıç ve cirit gibi silâhları
kullanmakta mahir olmakla övündüğü,20 reformlar konusunda tâviz-
siz bir tutum sergilediği, devlet adamlarını sürekli teşvik ve gerektiğin-
de tehdit ettiği21 ve sıkça yaptığı teftişlerde ihmali görülenleri şiddetle

15 Boğaz yamaklarının isyanı şiddetlendiğinde III. Selim sadâret kaymakamına,


“Bu işlere sebep benim hilmiyetimdir, vâkıa benim hilmiyetimden iktizâ ediyor”
demek suretiyle, yeteri kadar sert tedbirler alamadığını itiraf etmişti (Fahri Ç.
Derin, “Tüfengçibaşı Arif Efendi Tarihçesi”, Belleten, 38/151 [1974], s. 389).
16 Derin, “Tüfengçibaşı Arif Efendi Tarihçesi”, s. 381-382.
17 Fahri Ç. Derin, “Yayla İmamı Risalesi”, Târih Enstitüsü Dergisi, III (1973), s.
215-216, 222; Eren, a.g.e., s. 30.
18 İsmail Hakkı Uzunçarşılıoğlu, “Selim III’ün Veliaht İken Fransa Kralı Lüi XVI
İle Muhabereleri”, Belleten, II/5-6 (1938), s. 214-216.
19 Mehmed Esad, Mir’ât-ı Mühendishâne-i Berrî-i Hümayûn, İstanbul 1312, 30-31.
Müellif III. Selim’in topçuluğa diğer alanlardan çok daha fazla önem verdiğini
öne sürmektedir.
20 “Ben esliha-i harbiyye-i kadîmenin ekserîsini lehü’l-hamd çok kimesneden
ziyâde isti‘mâl ederim. Ok tüfeng, kılınç ve seyf ve rükûb u nüzûl elimden
gelür” (Karal, Selim III’ün Hatt-ı Hümayunları, s. 58).
21 “Cenâb-ı Hak derûnumu bilir. İstediklerim nefsim içün değildir. Her kim dîn
ü devlete hıyânet ederse başını keserim ve yerine âdem bulurum, evlâdım olsa
sahâbet etmem.” Askerî kadroların peşkeş çekilmesi konusunda ise, “Tıraş
için huzuruma gelen berberlerden ikisi topçu esâmîmiz var deyû naklettiler…

570
YÜKSEL ÇELİK

cezalandırdığı, Tersane Emini Selim Ağa ve oğlu Nazif Efendi örneğin-


de olduğu gibi kusurlu bulduklarını katlettirdiği de bilinmektedir.22 III.
Selim’in, ilk fermanında, “Düşmandan intikam alınmadıkça kılınç kınına
girmeyecektir” şeklindeki ifadesi,23 Dîvân’ında, devleti ihya, cihat, gazâ,
düşmandan öç alma temalarının sıklığı ve bunların “satırla parçalama”
vb. şiddetli ve hiddetli hissiyatla dile getirilmiş olması24 da salt sanatkâr
bir kişilikle pek bağdaşacak ve onu bu açıdan şiddetle eleştirmeyi mâkul
kılacak gibi görünmüyor.
Nizâm-ı Cedîd olarak adlandırılan bu yeni reform programının
ismi de dikkat çekicidir. Bu terkip, “yeniden yapılanma” yanında; “gazi
devlet”in “nizâm-ı âlem” gibi evrensel bir iddiadan geri adım atması,
rasyonel bir hedef küçültme, içe dönme hali ve askerî sahada makasın
açıldığı gerçeğini kabullenme olarak da okunabilir. Bu bağlamda, XVIII.
yüzyıl sonlarında Osmanlı dış politikasına elçi ve reîsülküttab sıfatıy-
la yön veren isimlerden Ahmed Resmî Efendi’nin, “Kızılelma semtinin
Boğdan’dan gelen al yanak elma gibi yenir şey” zannedilmemesi şeklin-
deki ikazı da oldukça düşündürücü ve anlamlıdır.25
Nizâm-ı cedîd tabiri aynı zamanda, “nizâm-ı kadîm” / “kānûn-ı ka-
dîm” ve “de’b-i dîrîn” / “resm-i dîrîn” olarak ifade edilen teamüller ve
yerleşik zihniyet açısından da yeni bir yönelime ve arayışa delâlet eder.
Bunun tezahürleri olarak 1792’de Ebûbekir Râtib Efendi26 Viyana’ya, bir
yıl sonra da Yûsuf Agâh Efendi Londra’ya gönderildi.27 Elçilerin gerek

Hakka razı olup muîn olmayanı Allah kahreylesün, işte böyle böyle memleket
elden çıkıyor” (Karal, Selim III’ün Hatt-ı Hümayunları, s. 22, 24; benzer ifadeler
için bkz. a.g.e., s. 26-27, 54-55, 62-63).
22 Derin,“Yayla İmamı Risalesi”, s. 222, 226; a.mlf., “Tüfengçibaşı Arif Efendi Ta-
rihçesi”, s. 385. Cevat Eren, a.g.e., s. 15-16.
23 Eren, a.g.e., s. 14.
24 Necib Asım, “Vatanperverliğin Temâsîl-i Şâhânesi”, Târih-i Osmânî Encümeni
Mecmuası, nr. 28 (1 Teşrînievvel 1330), s. 193-199; Kaşif Yılmaz, a.g.m., s. 686,
690.
25 Beydilli, “Islahat Düşünceleri”, s. 29.
26 Fatih Yeşil, III. Selim Döneminde Bir Osmanlı Bürokratı: Ebubekir Râtib Efendi,
Hacettepe Üniversitesi SBE, yayımlanmamış yüksek lisans tezi, Ankara 2002.
27 Alaaddin Yalçınkaya, The First Permanent Ottoman-Turkish Embassy in Euro-
pe: The Embassy of Yusuf Agâh Efendi to London (1793-1797), İstanbul 2002.

571
III. SELİM VE DÖNEMİ

görev yerlerinde gerekse döndüklerinde sunduğu raporlar, reform prog-


ramının yönü ve kapsamının belirlenmesinde etkili oldu.28 Bu noktada
şehzadeliğinden itibaren Fransız makamları ile yakın temasta olan III.
Selim’in, niçin Paris’e elçi göndermediği sorusu akla gelebilir. Bunun ne-
deni, ihtilâl-i kebîr sonrasındaki kaotik ortam ve koalisyon savaşları ne-
deniyle Avrupa’nın Fransa’ya cephe almasından kaynaklanan diplomatik
çekincelerdi.29
Nizâm-ı Cedîd’in alt yapısı aslında III. Selim’in veliahtlık yıllarında
teşkil edildi. Şehzade Selim’in Fransa Kralı XVI. Louis ve Dışişleri Bakanı
Monmoren ile mektuplaşması önemli bir başlangıçtı. Fransa sefiri Choi-
seul Gouffier’nin yardımıyla Avrupa’daki askerî-teknik gelişmeleri tespit
ve tahsil etmek üzere “şehzade elçisi” unvanıyla Safiye Sultanzâde İshak
Bey’in Paris’e gönderilmesi ise Osmanlı tarihinde yine benzeri bulun-
mayan cesur bir girişimdi.30 Kendisinden yetmiş yıl kadar önce benzer
faaliyetlerde bulunan Veliaht Alexi Petrovich, babası Çar I. Petro tarafın-
dan işkence edilerek katledilmişti.31 Ancak Prusya Kralı II. Friedrich’in,
babası III. Mustafa’ya verdiği gerçekçi ve ironik cevaplara benzer şekilde,
XVI. Louis’nin askerî konulara ilişkin tavsiyeleri ve üslûbu Veliaht Selim’i
oldukça rahatsız etmişti.32
Nizâm-ı Cedîd girişiminin zamanlaması da oldukça isabetliydi. XVIII.
yüzyıl, genel mânada Rusya, Avrupa ve hatta Amerika’yı da içine alan bir
reform ve değişim yüzyılıdır. Avrupa bu esnada, Fransız İhtilâli ve koa-
lisyon savaşlarıyla altüst olan statükoyu iade etme telâşındaydı. İhtilâlin

28 Enver Ziya Karal, “Ebubekir Râtib Efendi’nin Nizâm-ı Cedîd Islahatında Rolü”,
V. Türk Târih Kongresi, Ankara 1960, s. 347-355; Sema Arıkan, Nizam-ı Cedid’in
Kaynaklarından Ebubekir Ratib Efendi’nin Büyük Layihası, İstanbul Üniversite-
si, SBE, doktora tezi, İstanbul 1997.
29 Ercüment Kuran, Türkiye’nin Batılılaşması ve Milli Meseleler, derleyen: M.
Türköne, Ankara 1994, s. 52; a.mlf., Avrupa’da Osmanlı İkamet Elçiliklerinin
Kuruluşu ve İlk Elçilerin Siyasi Faaliyetleri, Ankara 1988, s. 13-14.
30 Uzunçarşılı, “Selim III’ün Veliaht İken Fransa Kralı Lüi XVI ile Muhabereleri”,
s. 199 vd. İshak Bey’in maiyetine İsmail Kapudan namında fenn-i deryâya ve
lisana aşina bir zat terfik edilmişti (BOA, HAT, nr. 716/34171).
31 Matthew Smith Anderson, Peter The Great, London, New York 1995, s. 174-183.
32 Uzunçarşılı, “Selim III’ün Veliaht İken Fransa Kralı Lüi XVI ile Muhabereleri”,
s. 214-216.

572
YÜKSEL ÇELİK

yarattığı melankoli ve kaos atmosferi, edebiyatçılarla başlayan, zamanla


siyaset bilimciler ve filozofları da içine alan ve ismi sonradan konacak
olan romantik bir dünya görüşü (romantizm) yarattı.33 Aydınlanma’nın
akla iman derecesinde kuralcı ve geleneksel zihniyetini; değişim, değer-
lere saygı ve özgürlük ekseninde yeniden üreten aydınlar, XVIII. yüzyıl
sonlarında Avrupa’da değişim sürecini hızlandırdıkları gibi devlet, iktidar,
millet ve fert mefhumlarını yeniden tanımladılar.34 Bu dönemde Fransız
elçisi Gouffier ve doktoru Lorenzo aracılığıyla Avrupa’daki değişim ve
dönüşüm sancılarını takip etmeye çalışan III. Selim’in,35 reform prog-
ramını kuvveden fiile çıkarmak istemesi de gayet mâkul ve zamanlama
bakımından da oldukça isabetliydi.
Avrupa’da taşların yerinden oynamasıyla Osmanlılar lehine değişen
dengeler, Ziştovi (1791) ve Yaş (1792) antlaşmalarıyla yaklaşık yirmi dört
yıllık fâsılalı savaş dönemine son verilmesine imkân tanıdı.36 Bu durum
reformların tatbiki için şart olan barış ve istikrar ortamını hazırladı. Öte
yandan III. Selim’in, ileri gelen devlet adamları ve ulemâdan kurtuluş re-
çeteleri istemesinin mâkul ve daha da önemlisi meşru bir gerekçesi vardı.
11 Ağustos 1791’de ordu Şumnu’da iken, padişahın savaşa devam yönün-
deki kati tâlimatına rağmen, devlet adamları ve komutanların oy birli-
ği ile aldıkları boykot kararı, padişahın ıslahat lâyihaları talebini meş-
ru kılan ve asker-sivil çevrelerin muhalefetine meydan vermeyen hayli
sağlam bir gerekçe teşkil etti.37 Bu esnada padişahın, mevcut ordu ile
kıyamete kadar zafer kazanılamayacağını ilân etmesi, elini güçlendirme
ve muhalefeti sindirme amacıyla yapılan bir diğer önemli çıkıştı.38 III.
33 Kâmıran Birand, Aydınlanma Devri Devlet Felsefesinin Tanzimat’ta Tesirleri,
Ankara 1955, s. 6-10.
34 Ulrich Im Hof, Avrupa’da Aydınlanma, çev. Şebnem Sunar, İstanbul 2004; Nor-
man Hampson, Aydınlanma Çağı, çev. Jale Parla, İstanbul 1991; Pierre Chaunu,
Aydınlanma Çağı Avrupa Uygarlığı, çev. M. Ali Kılıçbay, İstanbul 2000; Gamze
G. Kona, Batıda Aydınlanma Doğuda Batılılaşma, İstanbul 2005.
35 Uzunçarşılı, “Selim III’ün Veliahd İken Fransa Kralı Lui XVI ile Muhabereleri”,
s. 196-197, 201.
36 Bu sürecin ayrıntıları için bkz. Mustafa Kesbî, İbretnümâ-yı Devlet –Tahlil ve
Tenkitli Metin, haz. Ahmet Öğreten, Ankara 2002.
37 Beydilli, “Nizâm-ı Cedîd”, DİA, XXXIII, 175-178.
38 “Biz bu defa yüz yirmi binden ziyade ocaklu askeri iken sekiz bin Moskov as-
keri Tuna’yı geçti ve üzerimize gelüb izhâr-ı salâbet eyledi. Düşmanın böyle

573
III. SELİM VE DÖNEMİ

Selim, bu müsait şartlardan istifadeyle, gerçekleştirmek istediği reform


programının esaslarını belirlemek belki de sorumluluğu paylaştırmak
amacıyla, devlet adamları ve ulemâdan görüşlerini bildirmelerini istedi.
Bunun üzerine Fransız İhtilâli’nin raporlarına (cahier) benzer şekilde39
yerli ve yabancılar40 tarafından kaleme alınan yirmiden fazla ıslahat lâ-
yihasındaki41 esaslar çerçevesinde yetmiş iki maddelik yeni bir reform
programı hazırlandı.42
III. Selim beklendiği gibi cihangir bir padişah olamamakla birlikte,
bu dönemde hazırlanan raporlarla çerçevesi belirlenen Nizâm-ı Cedîd
programıyla, askerî alanda önemli adımlar atıldı. Bu çalışma askerî re-
formları sadece değerlendirmeyi hedeflediğinden, bu alanda atılan adım-
lara ayrıntılı olarak değinilmeyecektir. Bununla birlikte bir fikir vermesi
ve II. Mahmud devrinde gerçekleştirilen askerî reform sürecine inti-
kal eden mirasın belirlenebilmesi açısından önemli adımları şu şekilde
sıralayabiliriz:
• Batı’daki gibi kışlalarda kalan ve düzenli tâlim yapan yeni bir askerî
sınıf olarak “muallem bostâniyân tüfengçileri”/”asker-i şâhâne” teş-
kil edildi (Nisan 1792).43
nizâmiye askerine bizim askerimiz hîle-i harbiyye-i cedîdeyi bilmeyince mu-
kabele olamayub bu hal ile kıyamete kadar nusret görülemez” (Karal, Selim
III’ün Hatt-ı Hümayunları, s. 27).
39 Yusuf Akçura, Osmanlı Devleti’nin Dağılma Devri, -XVIII. ve XIX. Asırlarda-,
Ankara 1988, s. 40.
40 Lâyiha takdim eden yabancılar; Ermeni asıllı İsveçli Mouradgea d’Ohsson/Mu-
radcan Tosunyan ve Alman Georg Joseph Friedrich Baron von Brentano’dur
(Kemal Beydilli, “Ignatius Muradgea d’Ohsson [Muradcan Tosunyan]”, Târih
Dergisi-Şehabeddin Tekindağ Hatıra Sayısı-, XXXIV [1983-84], s. 247-314).
41 Enver Ziya Karal, “Nizâm-ı Cedîd’e Dair Layihalar”, Târih Vesikaları, I/6 (1942),
s. 411-425; I/8 (1942), s. 104-111; II/11 (1943), s. 324-351; Ahmet Öğreten, Nizam-ı
Cedid’e Dair Islahat Layihaları, İÜ. SBE, yayımlanmamış yüksek lisan tezi, İs-
tanbul 1989; Engin Çağman, III. Selim’e Takdim Edilen Layihalara Göre Osmanlı
Devleti’nde İktisadi Değişme, Marmara Üniversitesi SBE, yayımlanmamış yük-
sek lisans tezi, İstanbul 1995; Adil Şen, Osmanlı’da Dönüm Noktası: III. Selim,
Hayatı ve Islahatları, Ankara 2003.
42 Derin, “Yayla İmamı Risalesi”, s. 215.
43 Yayla İmamı Risâlesi’nde birkaç yerde yeni kurulan askerî birliğin “asker-i
şâhâne” olarak isimlendirildiği nakledilmektedir (Derin, “Yayla İmamı Risa-
lesi”, s. 215, 217).

574
YÜKSEL ÇELİK

• Tâlimli Asker Nâzırlığı kurularak, nâzırlığa Mustafa Reşid Efendi


atandı.
• Îrâd-ı Cedîd Defterdarlığı ve Hazinesi teşkil edildi (1793).
• Merkezde, Levent Çiftliği, Taksim, Üsküdar, Selimiye ve Hasköy, taş-
rada ise Aydın, Akşehir, Niğde, Kayseri, Kastamonu, Beyşehir, Anka-
ra, Bolu, Viranşehir, Kütahya vb. yerlerde kışlalar inşa edildi.
• İngiltere ve Hollanda’daki gibi kaliteli barut üretebilmek amacıyla
mevcut baruthaneler ıslah edilirken, Küçükçekmece’de Âzatlı Barut-
hânesi adıyla modern bir tesis kuruldu. Bu müessesenin iyi işleyebil-
mesi için Baruthâne Nâzırlığı kuruldu (1794).
• Mühendishâne-i Berrî-i Hümâyun ismiyle askerî-teknik bir okul
açıldı (1795).
• Tersane nizamı ile donanma personel rejimi ve iç hizmet işleyişinde
yeni esaslar getirildi, atamalarda ehliyet ve liyakat esası benimsendi.
Tersane Hazinesi ve Defterdarlığı kuruldu (1805).
• Orduda istihdam edilecek cerrahları yetiştirmek üzere Tersane’de
bir tıp okulu açıldı (1807).
• Tersane’de büyük ebatlı havuzlar yapıldı ve gemi inşa teknolojisinin
modernizasyonu ile manevra kabiliyeti yüksek gemilerin inşası yö-
nünde önemli adımlar atıldı.
• Bu dönemde önemini koruyan silâhlardan top ve humbara teknolo-
jisine büyük önem verildi. Tophane’deki âtıl kadrolar tasfiye edilerek
İsveç, İngiltere ve Fransa’dan getirilen uzmanlar nezaretinde top ve
gülle teknolojisi modernize edildi.
• Mühendishane Matbaası ihya edilerek, askerî alanda çağdaş bilgi
birikiminin transferi amacıyla tercüme faaliyetlerine önem verildi.
• Avrupa’dan uzmanlar getirtilmesi konusunda hiçbir fedakârlıktan
kaçınılmadı. Avrupa’daki Osmanlı elçilerinin girişimleri ve Moura-
dgea d’Ohsson ile Brentano aracılığıyla çok sayıda Fransız, İngiliz ve
İsveçli mühendis, uzman ve eğitim subayı istihdam edildi. 44

44 III. Selim devrindeki askerî reformlar konusunda bkz. Stanford J. Shaw,


Between Old and New, The Ottoman Empire under Sultan Selim III (1789-1807),

575
III. SELİM VE DÖNEMİ

II. Mahmud devrine intikal eden Nizâm-ı Cedîd mirası ana hatlarıyla
buydu. Saltanatının hemen başında, sadrazamın artan nüfuzundan en-
dişelenen II. Mahmud’un hareketsiz kalmasından da cesaret alarak yine
isyan eden yeniçeriler, Alemdar Mustafa Paşa’nın himayesinde kurulan
ve bir anlamda Nizâm-ı Cedîd’in ihyası demek olan Sekbân-ı Cedîd or-
dusunu lağvettiler.45
Reformcu padişah III. Selim ile onun izinden giden Alemdar Mustafa
Paşa’nın katli, II. Mahmud açısından daha temkinli hareket etmek ve işi
zamana yaymak anlamına geliyordu. Öte yandan Alemdar Vakası’ndan
sonra “Rusçuk yâranı” olarak adlandırılan reformcu kadronun dağılması
ve tâlimli birliklerinin ilgası, II. Mahmud’un Nizâm-ı Cedîd tecrübesin-
den fiilen yararlanmasına imkân vermedi.46 Bu durum yeniden reformcu

Cambridge 1971, s. 112-167; a.mlf., “The Established Ottoman Army Corps un-
der Sultan Selim III (1789-1807), der Islam, 40 (Berlin 1965), s. 142-184; a.mlf.,
“The Nizam-ı Cedit Army under Sultan Selim III (1789-1807), Oriens, XVII-XIX
(Leiden 1967), s. 168-184; a.mlf., “The Origins of Ottoman Military Reform: The
Nizam-ı Cedid Army of Sultan Selim III”, Journal of Modern History, XXX-
VII (1965), s. 291-306; Sipahi Çataltepe, 19. Yüzyıl Başlarında Avrupa Dengesi
ve Nizam-ı Cedit Ordusu, İstanbul 1997; Alaaddin Avcı, 1700’den 1807’ye Ka-
dar Osmanlı Askeri Teşkilatında Islahat Hareketleri, İstanbul Üniversitesi, Ed.
Fak. doktora tezi, İstanbul 1979; Eren, Selim III’ün Biyografisi, s. 30-34; Musa
Çadırcı, “Osmanlı Ordusunda Yeni Düzenlemeler (1792-1869)”, Birinci Askeri
Târih Semineri Bildiriler, Ankara 1983, II, 85-92; Beydilli, “Nizâm-ı Cedîd”, DİA,
XXXIII, 175-178; M. Alaattin Yalçınkaya, “Nizam-ı Cedit Döneminde Osmanlı
Devletinin Modernleşmesinde İngilizlerin Rolü”, Osmanlı, VI, 684-695; Karal,
Selim III’ün Hatt-ı Hümayunları, s. 44-81; Yücel Özkaya, “III. Selim Dönemin-
de Kara Ordusunda Yapılan Yenilikler”, Yedinci Askeri Târih Semineri, Bildi-
riler, II (25-27 Ekim 1999 İstanbul), Ankara 2001, s. 1-10; Zafer Gölen, Osmanlı
Devleti’nde Baruthane-i Amire- XVIII. Yüzyıl), Ankara 2006, s. 220 vd.; Yavuz
Cezar, Osmanlı Maliyesinde Bunalım ve Değişim Dönemi, İstanbul 1986, s. 155-
208; Tuncay Zorlu, Innovation and Empire in Turkey, Sultan Selim III and the
Modernization of the Ottoman Navy, London, New York, 2008.
45 M. Tayyip Gökbilgin, “Sekbân”, İA, X, 327.
46 Merkezde manzara böyle iken, Nizâm-ı Cedîd olarak adlandırılan askerî reform
teşebbüsü, bir yol bularak taşraya sıçramış ve Mısır Valisi Kavalalı Mehmed
Ali Paşa’nın Avrupa tarzında teşkil etmeye çalıştığı tâlimli birliklerden oluşan
yeni ordusunun adı olmuştur (P. M. Holt, Egypt and Fertile Cressent 1516-1922,
London 1966, s. 182-183, 190; Gilbert Sinoué, Kavalalı Mehmed Ali Paşa –Son
Firavun-, çev. A. Cevat Akkoyunlu, İstanbul 1999, s. 145-146, 150, 167, 171, 174-175;

576
YÜKSEL ÇELİK

bir kadro tesisini kaçınılmaz kılarken, askerî reform sürecinde on dokuz


yıllık (1807-1826) bir kesintiye yol açmış ve Mansûre Ordusu’nun kurulu-
şu esnasında, özellikle subay kadrosunun teşkilinde yeni bir acemilik dev-
resinin yaşanmasına neden olmuştu. Bununla birlikte Nizâm-ı Cedîd’in
çerçevesini belirlemek amacıyla kaleme alınan ıslahat lâyihaları ile sair
risâlelerle ortaya konan hususlar, II. Mahmud devri askerî reformları için
önemli bir referans olmuştur. Çok daha yoğun bir reform süreci olması-
na rağmen, II. Mahmud devrinde ıslahat lâyihalarının yok denecek kadar
az olmasının nedenini de burada aramak lâzımdır.47
Tahta çıktığı günden itibaren Yeniçeri Ocağı’nı kaldırmak fikrin-
de olan II. Mahmud,48 bu ihtiyatlı bekleme sürecinde, saltanata mutlak
mânada sadık ve reformcu sivil-askerî kadroları göreve getirmiş, ocak
içinde de tasfiye harekâtı başlatmıştı.49 1804-1821 sürecinde Sırp ve Rum
isyanları ile Rusya savaşları, yeniçerilerin devletin temel askerî sınıfı ol-
maktan çıkıp disiplinsiz bir güruha dönüştüğünü gözler önüne sermiş-
ti.50 Bu nedenle II. Mahmud ocaklıdan ümidi kestiğinden, Mora İsyanı’nı
bastırmak üzere cepheye sevkedilecek ordunun sadece hassa birliklerin-
den teşkil edilmesini istemişti. Ancak sadrazamın, bunun yeni bir isyana

Afaf Lutfi al-Sayyid Marsot, Egypt in the Reign of Muhammad Ali, Cambridge
1984, s. 126-127, 132, 200, 206, 222).
47 İstisna teşkil edecek kadar sayıları az olan lâyihalar için bkz. Lütfi Doğan,
Keçecizâde İzzet Molla’nın Islâh-ı Nizâm-ı Devlete Dair Risale Adlı Eserinin
Transkripsiyonu ve Edisyon Kritiği, İÜ SBE, yayımlanmamış yüksek lisans tezi,
İstanbul 2000; Enver Ziya Karal, “Ragıp Efendi’nin Islahat Layihası”, Târih
Vesikaları, I/5 (1942), s. 356-368.
48 Daha geç tarihte II. Mahmud’a sunulan ve müellifi belli olmayan bir lâyihada bu
husus şöyle ifade edilmiştir:“Zât-ı şevket-simât-ı hazret-i mülûkânenin cülûs-ı
meymenet-menûs-ı cihândârîleri târîhinden berû maksûd ve muhassıl-ı efkâr-ı
padişâhâneleri olan yeniçeriliğin ilgası kaziyyesi…” [Başbakanlık Osmanlı Ar-
şivi (BOA), Hatt-ı Hümâyun (HAT) nr. 39799]; ayrıca bkz. Engelhardt, Türkiye
ve Tanzîmât, Devlet-i Osmâniyyenin Târîh-i Islâhâtı (1826-1882), çev. Ali Reşad,
İstanbul 1328, s. 11, 34.
49 Abdülkadir Özcan, “II. Mahmut ve Reformları Hakkında Bazı Gözlemler”, Ege
Üniversitesi Târih İncelemeleri Dergisi, X, (1995), s. 14; a.mlf., “Hüseyin Paşa,
Ağa”, DİA, XIX, 3-4; J. H. Mordtmann, “Ağa Hüseyin Paşa”, İA, I, 147; Lütfi,
Târih, I, 153-154; VIII, 178-179; Uzunçarşılı, Kapıkulu Ocakları, I, 523 vd.; Engel-
hardt, a.g.e., s. 13.
50 Netâyicü’l-Vukû‘ât, IV, 76.

577
III. SELİM VE DÖNEMİ

yol açabileceğini bildirmesi üzerine bundan vazgeçilmişti.51 Bu bağlam-


da Cevdet Paşa’nın yeniçerileri devletin kalbinde bir “seretan” (kanser)
olarak nitelendirmesi oldukça çarpıcıdır.52 Bu hüküm elbette ki sorgu-
lanabilir, ancak bu dönemde mevzii birkaç başarı hariç neredeyse bütün
savaşların mağlûbiyetle sonuçlanmış olması, söz konusu teşbihin abartılı
olmadığını düşündürmektedir. Bunun yanında III. Selim’in, yeniçerilerin
aldığı sürekli yenilgiler sebebiyle “dünyaya bakmaya hicap ettiğini” ifade
etmesi53 de Cevdet Paşa’nın tespitini teyit etmektedir.
II. Mahmud 1826 arefesinde, müteselsil mağlûbiyetler nedeniyle ye-
tersizlikleri muhafazakâr çevrelerce de tasdik edilmeye başlayan Yeniçeri
Ocağı’nı kaldırarak, yerine tâlimli modern bir ordu kurmak konusun-
da somut adımlar atmaya karar verdi.54 Bu dönemde Mısır Cihâdiye
Ordusu’nun âsilere karşı elde ettiği başarılar, tâlimli asker konusunda
önceki dönemlere nazaran çok daha geniş bir mutabakat zemini yarat-
mıştı.55 Ayrıca Kavalalı Mehmed Ali Paşa’nın Mısır’da gerçekleştirdiği
askerî reformlar ve elde ettiği parlak sonuçların, bu alanda daha radikal
adımlar atılması konusunda merkezi cesaretlendirdiğinde, hatta model
oluşturduğunda kuşku yoktur.56

51 BOA, HAT, nr. 5422. Vak‘anüvis Esad Efendi dalkılıç askerinin; biz asker değil
miyiz neden bizi istihdam eden yok diyerek söylenmeye başlayan yeniçerileri
susturmak ve başkentte kargaşa çıkarmalarına engel olmak üzere donanmaya
alındıklarını, yoksa eline kılıç ve tüfek almayı bilmeyen fırıncı ve ırgat takı-
mından bu adamlardan bir hayır gelmeyeceğini herkesin bildiğini kaydeder
(Esad, Târih, s. 297-299).
52 Cevdet Paşa, Tezâkir, 40 Tetimme, yay. Cavid Baysun, Ankara 1991, s. 219.
53 Karal, Selim III’ün Hatt-ı Hümayunları, s. 24.
54 Esad, Târih, s. 574; Iorga, II. Mahmud’un Mora İsyanı’nın bastırılması süre-
cinde Mısır ordusunun kazandığı zaferlere sevindiğini, ancak “kıskançlığının”
sevincini bastırdığını öne sürer (Iorga, N., Osmanlı Tarihi, çev. Bekir Sıtkı
Baykal, Ankara 1948, V, 316).
55 Ahmed Cevad, Târîh-i Askerî-i Osmânî, İstanbul Üniversitesi Târih Yazmaları,
nr. 4178, C. II/IV. Kitap, s. 102; Beydilli, a.g.m., s. 89; E. Ziya Karal, Osmanlı
Tarihi, Ankara 1988, V, 145-146.
56 Ercüment Kuran, “Sultan II. Mahmut ve Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın Ger-
çekleştirdikleri Reformların Karşılıklı Tesirleri”, Sultan II. Mahmut ve Reform-
ları Semineri, (28-30 Haziran 1989) Bildiriler, İstanbul 1990, s. 107-111; Beydilli,
a.g.m., s. 89; Robert Mantran, Osmanlı İmparatorluğu Tarihi, çev. Server Tanilli,
İstanbul 1995, II, 32.

578
YÜKSEL ÇELİK

Bu dönemde ihtiyatlı bir hazırlık ve tasfiye sürecinin ardından düalist


Nizâm-ı Cedîd tarzını andıran bir uygulama olarak Eşkinci Ordusu kurul-
du (Mayıs 1826). Mısır gibi müslüman bir memleketin model alındığı ilân
edilerek, yeniçerilerin, tâlimin “kâfir işi” olduğu şeklindeki klasik gerekçe-
ye sığınmaları engellenmek istendi.57 Eşkinci Ocağı’nın kurulması, aslında
Nizâm-ı Cedîd ile Sekbân-ı Cedîd’in ihyası, bir başka deyişle tâlime yanaş-
mayan Yeniçeri Ocağı’nı tasfiye etmeden, alternatif yeni bir ordunun ku-
rulması şeklinde özetlenebilecek telifçi geleneğin sürdürülmesinden başka
bir şey değildi. Eşkinci denemesine sadece zaman kazanmak amacıyla zâ-
hiren rıza gösteren yeniçeriler yine kazan kaldırınca, sancak-ı şerifin de
çıkarıldığı kanlı bir iç savaş sonunda ocak ilga edildi ve yerine Asâkir-i
Mansûre-i Muhammediyye adıyla yeni bir ordu kuruldu (Haziran 1826).58
Büyük değişim ve dönüşüm süreçleri, bütün toplumlar için sancılı ve
genellikle de kanlı olmuştur. Osmanlı İmparatorluğu’nda de reform gi-
rişimleri farklı gerekçeler, endişeler ve beklentilerle ortak hareket eden
sivil-askerî güç odaklarının muhalefetiyle karşılaştı. Daha ziyade muha-
fazakâr endişelerin ve menfaat birlikteliğinin şekillendirdiği bu tür itti-
faklar, II. Osman (1618-1622) ve III. Selim (1789-1807) örneklerinde oldu-
ğu gibi bazan padişahları, genelde de reformcu kadroları tasfiye etmek/
katletmek suretiyle dönem dönem iktidar oldu.
XV ve XVI. yüzyıllarda dünyanın “süper gücü” olan Osmanlılar, güçlü
merkezî otoriteye, iyi işleyen malî, askerî ve bürokratik bir sisteme sahip-
ti. Ancak XVI. yüzyıl sonlarından itibaren savaşlarda alınan sık yenilgiler
nedeniyle, içte ve dışta dengeler değişmeye ve “Pax Ottomana” çözülme-
ye başladı. Avrupa eksenli gelişmişlik parametreleri ile kriz ve gerileme
odaklı oryantalist bakış açısı, Osmanlılar’ın Batı’daki askerî yenilikleri
takip etmekte isteksiz davrandıklarını, hatta bidat olduğu gerekçesiyle

57 Lütfi, Târih, I, 127-128. Levy, söz konusu süreçte ulemânın tutumunu ayrıntılı
olarak ele almıştır (Avigdor Levy, “The Ottoman Ulema and the Military Re-
forms of Sultan Mahmud II”, Asian and African Studies, VII [1971], s. 16 vd.);
ayrıca, Eşkinci Ocağı’nın tesisine ulemânın yaklaşımı ve sultanın stratejisi
hakkında bkz. Engelhardt, a.g.e., s. 12-13.
58 Üss-i Zafer, s. 67 vd.; Gülzâr-ı Fütûhât, s. 8 vd.; Mutlu, a.g.e., s. 16 vd.; A. Cevad,
a.g.e., I, 292 vd.; Esad, Târih, s. 607-615; 644-647; Cevdet, Târih, XII, 162 vd.;
Lütfi, Târih, I, 136 vd.; Kâmil Paşa, a.g.e., III, 103 vd.

579
III. SELİM VE DÖNEMİ

teknoloji transferine direndiklerini iddia eder. Umumu temsil etmeyen


aşırı muhafazakâr çevrelerde bu tür yaklaşımlar sergilendiği vâkıadır.
Ancak şurası da bir gerçektir ki Osmanlı idarî geleneğinde “şer‘-i şerîf ”
ile “örf-i münîf ”in çatışması halinde, umumiyetle örf lehine çözümler
üretilmiştir. Ulemâ-yi rüsûm bu tür Selefî/ püriten muhalefete karşı “alet
ilimlerinin kâfirlerden öğrenilmesinin cevazı”, “düşmanın silâhı ile silâh-
lanma”, “maslahat”, “hazır olma” ve özellikle “mukābele-i bi’l-misl” kav-
ramlarını her dönemde olduğu gibi III. Selim ve II. Mahmud devirlerin-
de de önemli meşruiyet unsurları olarak yeniden üretmiştir.59
Osmanlılar XV ve XVII. yüzyıllarda Batı’daki silâh, barut teknoloji-
si ve yeni savaş stratejilerini takip ve gerektiğinde transfer etmekte te-
reddüt etmedikleri gibi bunların, “düstûr-ı Rûmî” nâmıyla, Safevîler ve
Bâbürlüler’e aktarılmasında köprü vazifesi gördüler.60 Bu dönemde
Osmanlılar’ı sadece bir “barut imparatorluğu” olarak değerlendirmek ek-
sik bir tanımlamadır. Osmanlılar aynı zamanda Batı’daki yenilikleri ya-
kından takip ettikleri gibi oldukça gelişmiş bir askerî organizasyon ve
operasyon kabiliyetine de erişmişti.61

59 III. Selim’in Sırkâtibi Ahmed Efendi Tarafından Tutulan Rûznâme, yay. V. Sema
Arıkan, Ankara 1993, 71; Kuşmânî, Zebîre, s. 23, 26, 34, 55; Yâsincizâde Abdülveh-
hâb Efendi, Hülâsâtü’l-Burhân fî İtâati’s-Sultân, İstanbul 1247; Fazlıoğlu, “İbnu’l-
Annabi…”, s. 167-168, 172-173; Esad Efendi, Üss-i Zafer, s. 19, 24, 37-39, 41-42, 57,
70, 89, 131; Hızır İlyas Ağa, Letâif-i Vekâyi‘-i Enderûn, Dersaadet 1276, s. 364-365.
Bunlar arasında en yaygın olarak kullanılan meşruiyet unsurunun “mukābele-i
bi’l-misl” olduğu görülmektedir. Esad Efendi bu kavramı şöyle tanımlar: “A‘dâ-
yı dîn meydân-ı ma‘rekede ehl-i İslâm üzerine vesîle-i galebe ittihaz eyledikleri
hareket her ne ise cünûd-ı müslimîn dahî ol sûretle mukabele etmek demek-
dir” (Esad, a.g.e., s. 70). Anadolu ve Rumeli valilerine gönderilen hüküm ve
fermanlarda da bu unsurun öne çıkarıldığı görülmektedir:“İşbu muallem asker
tertibine teşebbüsten maksûd-ı aslî mücerred a‘dâ-yı dîn ile mukābele-i bi’l-misl
usulünü lâyıkıyla tahsil ve taallüm ile levâzım-ı fünûn-ı harbiyyeyi kemâ yenbagī
i‘dâd ve tekmil ederek lede’l-hâce dinimiz düşmanlarına galebe sûretiyle i‘lâ-yı
kelimetullahi’l-ulyâ olub…” (BOA, Cevdet Askeri [C. AS], nr. 45572; nr. 32181).
60 Gabor Agoston, “Avrupa’da Osmanlı Savaşları (1453-1826)”, Top, Tüfek ve Süngü
Yeniçağda Savaş Sanatı (1453-1815), ed. J. Black, çev. Y. Alogan, İstanbul 2003,
133-134; Gabor Agoston, Barut, Top ve Tüfek: Osmanlı İmparatorluğu’nun Askeri
Gücü ve Silah Sanayisi, çev. M. Tanju Akad, İstanbul 2006, s. 41, 87, 247.
61 Rhoads Murphey, Osmanlı’da Ordu ve Savaş (1500-1700), çev. M. Tanju Akad,
İstanbul 2007, 17-20, 36-38.

580
YÜKSEL ÇELİK

Osmanlılar’ın askerî ve sivil sahada yerli-yabancı gayri müslimler ile


mühtedileri istihdam etmekte çekimser davrandıkları iddiası da gerçekçi
değildir.62 Reform sürecinde Batılı uzmanlar ile “Efrenc tâifesi/Efrencî-
ler” olarak adlandırılan zanaatkâr ve ustaların çok erken dönemlerden
itibaren istihdam edildikleri bilinmektedir.63 XVIII. yüzyılda devlet hiz-
metine alınanlar bir yana, III. Selim devrinde yüzlerce Avrupalı uzman
ve teknik personelin istihdam edilmesi, bu tür iddiaların geçersizliğini
ortaya koymaktadır.64
Geç XVIII ve erken XIX. yüzyıl reform hareketleri, yukarıdan aşağı
ve aydın despotik karakterli değişim-dönüşüm süreçleridir. Kırılma ve
fâsılalara rağmen, her iki dönemin reform programları (Nizâm-ı Cedîd,
Usûl-i Nizâm-ı Müstahsene, Tanzîmât-ı Hayriyye) “nizam” kavramın-
dan türetilen ve farklı sıfatlarla zenginleştirilen bir devamlılık çizgisidir.
Mamafih kronolojik olmasa da zihniyet bakımından bu dönemin halef-

62 Gabor Agoston bu tür iddiaları ayrıntılı olarak değerlendirmiştir (Agoston,


Barut, Top ve Tüfek, s. 26-30, 69-76, 87-91; a.mlf., “Avrupa’da Osmanlı Savaşları
[1453-1826]”, s. 133-135).
63 Rhoads Murphey, “The Ottoman Attitude Towards the Adoption of Western
Technology: The Role of the Efrenci Technicians in Civil and Military Applica-
tions”, Contributions a l’histoire economique et sociale de l’Empire Ottoman, ed. J.
Louis Bacque Grammont- Paul Dumont, Paris 1983, s. 287-298; aynı makale için
bkz. Osmanlılar ve Batı Teknolojisi, ed. E. İhsanoğlu, İstanbul 1992, 7-19; Agos-
ton, Barut, Top ve Tüfek, s. 69-79; Mustafa Kaçar, “Osmanlı İmparatorluğu’nda
Askeri Sahada Yenileşme Döneminin Başlangıcı”, Osmanlı Bilimi Araştırmaları,
haz. F. Günergün, İstanbul 1995, s. 209-225.
64 “1794’ten sonra Baruthâne’deki teknik personelin tamamen gayri müslim-
lerin tekeline girdiği” ve yabancılar konusunda “en kapsamlı ve sistematik
istihdam politikasının III. Selim döneminde başlatıldığı” ve bunun da sadece
kara ordusuyla sınırlı kalmadığı ortaya konmuştur (Zafer Gölen, Osmanlı
Devleti’nde Baruthane-i Amire [XVIII. Yüzyıl], Ankara 2006, s. 240-241); Birol
Çetin, “Osmanlı İmparatorluğu’nda Askeri Teknolojilerin Takibi (1700-1900)”,
Türkler, XIII, 812-821; Tuncay Zorlu, Innovation and Empire in Turkey, Sultan
Selim III and the Modernization of the Ottoman Navy, London, New York,
2008; Alaaddin Yalçınkaya, “Nizam-ı Cedid Döneminde Osmanlı Devleti’nin
Modernleşmesinde İngilizlerin Rolü”, Osmanlı, VI, Ankara 1999, s. 684-694;
Shaw, Between Old and New, s. 181-184; İdris Bostan, “Osmanlı Bahriyesinin
Modernleşmesinde Yabancı Uzmanların Rolü (1785-1819)”, Târih Dergisi, XXXV
(1994), s. 177-192; a.mlf., Beylikten İmparatorluğa Osmanlı Denizciliği, İstanbul
2006, s. 207-213, 221-246.

581
III. SELİM VE DÖNEMİ

selef iki padişahı III. Selim ve II. Mahmud’un gerçekleştirdikleri askerî


reformlarda, paralellikler kadar önemli farklılıklar da gözlenir.
Her iki dönemin de bâriz vasfı, telifçi-düalist olmasıdır. Bu sebeple söz
konusu dönemde yeninin yanında eski kurumlar da muhafaza edilmiştir.
Bu durum Nizâm-ı Cedîd’in temel vasfı iken, II. Mahmud devri askerî
reformları açısından Vak‘a-yı Hayriyye’ye kadar geçerlidir ve yalnızca
Sekbân-ı Cedîd ile eşkinci denemelerini tavsif eder.
Her iki dönemde gerçekleştirilen askerî reformlar, idarî ve özellikle
de malî sistemin yeniden organizasyonunu gerektirmiştir. III. Selim dev-
rinde, Îrâd-ı Cedîd Defterdarlığı’nın teşkili, bu yeni hazineye kaynak ya-
ratmak amacıyla yeni fonlar tahsisi ve vergilerde yapılan düzenlemeler
malî-idarî sistemin reorganizasyonunu kaçınılmaz kılmıştı. Yine her iki
dönemde siyasî ve pratik öncelikler, idarî yapıda askerî unsurların belir-
gin bir biçimde öne çıkmasına yol açmıştır. Şöyle ki, III. Selim devrinde
Tâlimli Asker Nâzırlığı’nın sistemdeki yeri ve önemi olabildiğince etkin
kılınmaya çalışılmıştı. II. Mahmud devrinde ise Îrâd-ı Cedîd’e benzer bir
uygulama olarak Mansûre Hazinesi kuruldu. Ordunun malî işlerini yü-
rütmek üzere Mansûre Nâzırlığı teşkil edilerek “resm-i cihâdiye”, “resm-i
ihtisâbiye”, “resm-i dellâliye” vb. isimler altında ek vergiler konuldu.65 Ciz-
ye miktarındaki artışlarla ek gelir kalemleri yaratılmaya çalışıldı. Bunun
yanında askerî silsilenin en üst makamı olarak seraskerlik teşkil edildi ve
Beyazıt’ta Bâb-ı Seraskerî ismiyle bir karargâh tahsis edildi. Seraskerliğin
idarî sistemdeki öneminin artmasına paralel olarak 1836’da yürürlüğe gi-
ren “rütbe-i mütesâviyye” kanunu ile seraskerlik, sadâret ve meşihat ile
protokolde denk kabul edildi.66

65 Yavuz Cezar, Osmanlı Maliyesinde Bunalım ve Değişim Dönemi, İstanbul 1986,


s. 155-280; Ziya Kazıcı, Osmanlılarda İhtisab Müessesesi, İstanbul 1987.
66 Vak‘anüvis Lutfi Efendi bu hususta, “Öteden berû makām-ı vekâlet-i uzmâ ile
mesned-i vâlâ-yı meşihât-ı İslâmiyye bir raddede olduğu misillü seraskerlik
rütbesi merâtib-i seyfiyyenin müntehâsı olmak hasebiyle ol vakit rütbe-i se-
raskerî dahî bu sırada i‘tibâr olunmuştur” demektedir (Lütfi, Târih, V, 26. Ali
Akyıldız söz konusu protokol düzenlemesinin tarihini 1836 (Osmanlı Merkez
Teşkilatında Reform [1836-1856], İstanbul 1993, 38, Musa Çadırcı ise Aralık 1835
olarak verir [Tanzimat Döneminde Anadolu Kentlerinin Sosyal ve Ekonomik
Yapıları, Ankara 1991, s. 184]).

582
YÜKSEL ÇELİK

III. Selim askerî reformlar konusunda somut adımlar atmaya ka-


rar verdiğinde bu süreci muhafazakâr çevreler nazarında meşru kıla-
cak en önemli unsur olan ulemâyı karşısına alacak tavırlar sergiledi.
Bu durum kısa süre sonra reform çabalarının çarpıcı dinî bir yaftay-
la “Nizâm-ı Yezîd”, tâlimli birliklerin de “Leşker-i Pelîd” şeklinde ha-
karetamiz sıfatlarla toptan mahkûm edilmesine yol açtı.67 III. Selim
tarafından yolsuzluklar ve israfı önlemek için birtakım sıkı kurallar
getirilmesi,68 Îrâd-ı Cedîd Hazinesi’ne kaynak yaratmak amacıyla ya-
pılan malî düzenlemeler ve bazı vergilerde yapılan artışların yarattığı
rahatsızlık, bir süre sonra Nizâm-ı Cedîd aleyhtarlığına dönüştü ve
halkın yeniçerilerle bir kısım ulemânın muhalefetine destek vermesi-
ne yol açtı. Şeyhülislâmdan alınan fetva doğrultusunda, “kuru ekmeğe
razı olacağını” ilân eden padişahın69 emriyle ricâl ve ulemânın, sefer
masrafları ve askerî reformların finansmanı için ellerindeki değerli
madenden yapılmış eşyayı para basılmak üzere Darphâne’ye gönder-
melerini istemesi ve vakıf ile arpalık gelirleri konusunda yeni düzenle-
melere girişmesi hoşnutsuzluk yarattı.70 Özellikle ulemânın, “Padişah
bizi kara çanaklı etti” sızlanması karşısında III. Selim’in, “Ulemâ efen-
diler şimdiye kadar beytülmâle kaç kuruş verdiler, cümlenin geçimi
bu devlet sayesinde değil midir?… İânelerinden geçtim dîn ü devlete
muzır olacak kelâm söylemeseler idi olmaz mı?… Fî-mâ-ba‘d umûr-ı
devletin ihtilâline dair bir kimesne tarafından bir harf işidirsem te’dîb
edeceğim tefhîm olunsun” şeklindeki tehditkâr cevabı, bu gerginliğin
tezahürlerinden sadece biridir.71

67 Kuşmânî, Zebîre, s. 24.


68 Mehmed Galib, “Vak‘anüvîs Teşrîfâtî Edîb Efendi-Selîm-i Sâlis’in Bazı Evâmîr-i
Mühimmesi”, Târîh-i Osmânî Encümeni Mecmuası, cüz: 8 (1 Haziran 1327), İs-
tanbul 1329, s. 501-504.
69 III. Selim’in sadâret kaymakamına gönderdiği hatt-ı hümâyundaki ifadeler
şöyledir: “… Eğer bana şimdilik kuru ekmeğe razı ol deseniz ben razıyım. Al-
lah aşkına devlet elden gidiyor, sonra fayda vermez ben bildiğimi size beyan
eyledim siz de devletten hissemendsiniz…” (Eren, a.g.e., s. 18).
70 İsmail Baykal, “Selim III Devrinde İmdâd-ı Sefer İçin Para Basılmak Üzere
Saraydan Verilen Altın ve Gümüş Avani Hakkında”, Târih Vesikaları, III/13
(Ağustos 1944), s. 36-50.
71 Karal, Selim III’ün Hatt-ı Hümayunları, s. 84-85; Eren, a.g.e., s. 20.

583
III. SELİM VE DÖNEMİ

Bu dönemde yine III. Selim’in karakterinden kaynaklanan bir husus


olarak ricâl ile padişah arasındaki mesafe azalmıştır. Tabir câizse biraz
yüz göz olma hali vâkidir. Padişahın resmî yazışmalarda devlet adamları
ve ulemâ hakkında “kızılbaş, eşek, ahmak, pek eşek herif ” gibi hakare-
tamiz ifadeler kullanması, zafer ve saltanatın devamı için dua eden ve
karşılığında para bekleyen ulemâyı, “Bilmem hulûs ile mi kıraat olun-
muyor, yoksa erbabına mı tesadüf olunmuyor ki bir semeresi müşahede
olunamıyor… Akçe ile olan dua böyle olur”72 şeklinde verdiği karşılık
söz konusu gerginliği daha da arttırmıştır.
III. Selim’in bu tavrına mukabil reform sürecinde ulemânın desteğini
almak isteyen II. Mahmud, Ekim 1825’te Şeyhülislâm Mekkîzâde Âsım
Efendi’yi azlederek yerine ılımlı görüşlere sahip Kadızâde Tâhir Efendi’yi
tayin etmiş, mevâlîden bazılarına pâyeler dağıtmış, meşhur dersiâmların
rütbe ve derecelerini yükseltmiş73 ve umuma açık dinî merasimlere katıl-
mayı ihmal etmemişti. Ayrıca mektep çocuklarının dinî eğitimi konusunda
sergilediği hassas tavır74 ve vakıflar konusunda verdiği birtakım imtiyaz-
lar75 sayesinde ulemânın da büyük ölçüde desteğini almayı başarmıştı.76
Bu itibarla II. Mahmud’un, popülist politikalar ve sembolik uygulamalar
açısından III. Selim’e göre daha başarılı olduğunu söylemek mümkündür.
III. Selim’in merkezî otoritenin zayıflamasına paralel olarak taşrada
yükselen yeni güç odakları olan âyan ve mütegallibe sınıfını kontrol al-
tına almakta gecikmesi ve bu dönemde sadece askerî reformlara odak-
lanılması bu tür çevreleri cesaretlendirmişti. Islahat lâyihası yazarla-
rından Çelebi Mustafa Reşid Efendi’nin âyan ve mütegallibe zümresini
kastederek, “Memâlik-i Mahrûsa’nın yeniden fethedilmesi” gerektiğini

72 Karal, a.g.e., s. 125.


73 Cevdet, Târih, XII, 143; Uzunçarşılı, Kapıkulu Ocakları, I, 531.
74 Esad, Târih, s. 361-364; Cevdet, Târih, XII, 107, 238-240.
75 Mehmet İpşirli, “II. Mahmut Döneminde Vakıfların İdaresi”, Sultan II. Mah-
mut ve Reformları Semineri, (28-30 Haziran 1989) Bildiriler, İstanbul 1990, s.
49-57.
76 Avigdor Levy, “The Ottoman Ulema and the Military Reforms of Sultan
Mahmud II”, Asian and African Studies, VII (1971), s. 15-16; Uriel Heyd, “The
Ottoman Ulema and Westernization in the Time of Selim III and Mahmut II”,
Studies in Islamic History and Civilization, ed. U. Heyd, Jerusalem 1961, s. 63-96;
Cevdet, Târih, XII, 169-170; Lütfi, Târih, I, 126-128.

584
YÜKSEL ÇELİK

dile getirmesi oldukça çarpıcı bir tespittir.77 1806’da Rumeli’de Nizâm-ı


Cedîd’in tesisine karşı bu güç odaklarının silâhlı direnişi (II. Edirne Va-
kası) ve sonuçta kazanan taraf olmaları, muhalif çevreleri daha da ce-
saretlendirmişti. Merkez-taşra ilişkileri açısından dengeleri değiştirecek
olan bu trend, Rusçuk Âyanı Alemdar Mustafa Paşa’nın iktidarını hazır-
larken, II. Mahmud’un saltanatının hemen başlarında sened-i ittifakla78
âyanların, padişahı da bağlayan bir sözleşmeyle siyasette belirleyici bir
unsur olarak resmen tanınmasıyla sonuçlanmıştır.
Askerî reformlar konusunda muhafazakâr çevrelerin endişelerini gi-
derme çabası, her iki dönem için de en bâriz unsurlardandı. III. Selim
devrinde pergel ile cetvel gibi basit aletlerin kullanılmasının tenkidi
(harb ü peygâr, cedvel ü pergâr ile olmaz) ve askerî tâlimlerde trampet
çalınmasının câiz olduğuna dair ulemâya risâle sipariş edilmesi (Münib
Efendi’nin Trampete Risâlesi), yine Ömer Fâik Efendi örneğinde olduğu
gibi “müessirü’l-enfâs” (nefesi tesirli / kuvvetli) dervişlere reform sürecinin
selâmeti ve ordunun muzafferiyeti için dua ettirilmesi önerisi,79 bu döne-
min muhafazakârlık / dindarlık anlayışını gösteren ilginç örneklerdendir.
Meşruiyet arayışı ve propagandasının tâlimli orduların kurulmasın-
dan sonra da devam etmesi bu tür endişelerin iktidar açısından ne kadar
önemsendiğini göstermesi bakımından kaydadeğerdir. III. Selim dev-
rinde kaleme alınan Vak‘anüvis Vâsıf ’ın Hulâsâtü’l-kelâm fî reddi’l-avâm
(Koca Sekbanbaşı Risâlesi),80 Dihkānîzâde Ubeydullah Kuşmânî’nin
Zebîre-i Kuşmânî fî Ta‘rîf-i Nizâm-ı İlhâmî,81 Seyyid Mustafa’nın

77 Beydilli, “Islahat Düşünceleri”, s. 32.


78 Ali Akyıldız, “Sened-i İttifak’ın İlk Tam Metni, İslâm Araştırmaları Dergisi, II
(1998), s. 209-222.
79 Beydilli, “Islahat Düşünceleri”, s. 35-36.
80 Koca Sekbanbaşı, Hulâsâtü’l-kelâm fî reddi’l-avâm, İstanbul 1328; Koca Sekban-
başı Risalesi, haz. Abdullah Uçman, İstanbul, ts.; Ali Birinci, “Koca Sekban-
başı Risalesi’nin Müellifi Tokatlı Mustafa Ağa (1131-1219)”, Prof. Dr. İsmail Aka
Armağanı, İzmir 1999, s. 105-120; Kemal Beydilli, “Evreka Evreka veya ‘Errera
Humanum Est”, İlmî Araştırmalar, IX (2000), s. 45-66; a.mlf., “Sekbanbaşı
Risalesi’nin Müellifi Hakkında”, Türk Kültürü İncelemeleri Dergisi, XII (2005),
s. 221-224.
81 Dihkānîzâde Ubeydullah Kuşmânî, Zebîre-i Kuşmânî fî Ta‘rîf-i Nizâm-ı İlhâmî,
haz. Ömer İşbilir, Ankara 2006. Kuşmânî’nin bir diğer eseri için bkz. Asiler ve

585
III. SELİM VE DÖNEMİ

Risâle’si82 ve Mahmud Râif ’in Numûne-i Menâzım-ı Cedîd-i Selîm Hânî83


isimli eserleri bu cümledendir. II. Mahmud devrinde ise Vak‘anüvis
Esad Efendi’nin Üss-i Zafer,84 Mehmed Dâniş’in Netîcetü’l-Vekāyi‘,85 Şir-
vânî Fâtih’in Gülzâr-ı Fütûhât,86 Yâsincizâde Abdülvehhâb Efendi’nin,
Hulâsatü’l-burhân fî itâati’s-sultân87 ve İbnü’l-Annâbî’nin es-Sa‘yü’l-Mah-
mûd fî nizâmi’l-cünûd88 adlı eserleriyle meşruiyet zemini oluşturulma-
ya çalışılmıştır. Âyet ve hadislerle desteklenen bu tür müdafaanâmeler
yanında kaleme alınan fermanlarda; yeniçerilerin Kur’ân-ı Kerîm’i pâre
pâre ettikleri ve “hurûc-ı ale’s sultân” suretiyle Allah’ın halifesine isyan
ettikleri şeklindeki dinî motifler öne çıkarılmıştır. Yine her iki dönem-
de imparatorluğun, peygamberin ismine izâfeten “Devlet-i Ahmediyye”
ve “Devlet-i Muhammediyye”89 olarak adlandırılması ve II. Mahmud
devrinde kurulan yeni orduya Asâkir-i Mansûre-i Muhammediyye de-
nilmesi bu hassasiyet ve endişenin tezahürlerindendi. Zira muhalefetin
zayıflamasından sonra devletin resmî evrakında yeni ordunun “Asâkir-i
Nizâmiyye, Asâkir-i Mansûre” olarak zikredilmeye başlanması bu tespiti
doğrular mahiyettedir.
III. Selim ve II. Mahmud devrindeki askerî reformlar değerlendiri-
lirken genellemeci yaklaşımlardan sakınılmalıdır. Özellikle, ulemânın
muhalefeti sebebiyle reformların başarıya ulaşamadığı veya çok geciktiği
şeklinde özetleyebileceğimiz yaygın görüş de sorgulanmalıdır.90 Her şey-

Gaziler:Kabakçı Mustafa Risalesi, Ubeydullah Kuşmânî-Ebubekir Efendi, haz.


Aysel Danacı Yıldız, İstanbul 2007.
82 Kemal Beydilli, “İlk Mühendislerimizden Seyyid Mustafa ve Nizam-ı Cedid’e
Dair Risalesi”, Târih Enstitüsü Dergisi, XII (1987), s. 387-479.
83 İlhan Şahin-Kemal Beydilli, Mahmud Râif Efendi ve Nizâm-ı Cedid’e Dair Risa-
lesi, Ankara 2001.
84 Esad Efendi, Üss-i Zafer, İstanbul 1293.
85 Şamil Mutlu, Yeniçeri Ocağının Kaldırılışı ve II. Mahmut’un Edirne Seyahati:
Mehmet Dânîş Bey ve Eserleri, İstanbul 1994.
86 Şirvânî Fatih, Gülzâr-ı Fütûhât, yay. M. Ali Beyhan, İstanbul 2001.
87 Hulâsâtü’l-burhân fî itâati’s-sultân, İstanbul 1247.
88 İhsan Fazlıoğlu, “İbnu’l-Annâbî ve es-Sa‘yu’l-Mahmud fî Nizâmi’l-Cünûd Adlı
Eseri”, Divân, I (1996), s. 165-174.
89 Esad Efendi, Üss-i Zafer, s. 111, 117.
90 Uriel Heyd, “The Ottoman Ulema and Westernization in the Time of Selim
III and Mahmud II”, s. 63-96; Avigdor Levy, “The Ottoman Ulema and the

586
YÜKSEL ÇELİK

den önce “atabekân-ı saltanat” olarak da adlandırılan çekirdek reformcu


kadronun lideri konumundaki İbrâhim İsmet Bey nakîbüleşraflık ve Ru-
meli kazaskerliği gibi en üst mevkilere yükselmiş bir ilmiye mensubuy-
du.91 Yukarıda da temas edildiği üzere, en kapsamlı ıslahat lâyihaların-
dan birini sunan Tatarcık Abdullah Molla92 dahil, lâyihalardan beşinin
ilmiye mensuplarına ait olması bir yana, Ubeydullah Efendi’nin Zebîre-i
Kuşmânî, Vâsıf ’ın Koca Sekbanbaşı Risâlesi ve Münib Efendi’nin Trampete
Risâlesi gibi Nizâm-ı Cedîd’in en önemli müdafaanâmeleri yine ilmiye
mensuplarının kaleminden çıkmıştır.93 II. Mahmud devrinde ise Şey-
hülislâm Kadızâde Tâhir Efendi ile meşhur dersiâmlardan Balçıklı Ali
Efendi’nin reform sürecine katkıları ve sâbık şeyhülislâm Yâsincizâde ile
İbnü’l-Annâbî’nin âyet ve hadisler eşliğinde askerî reformları müdafaa
etmek için kaleme aldıkları eserler de bu cümledendir. Dolayısıyla askerî
reformlar karşısında mono blok- muhalif bir ulemâ zümresinden söz
edilemeyeceği açıktır.
Her iki dönemin ortak vasıflarından bir diğeri, askerî reformlara dair
kapsamlı programların ve özellikle de nitelikli subay kadrosunun bu-
lunmayışıydı. Nizâm-ı Cedîd programının esaslarını belirleyen lâyihalar
içinde çok azı askerî konulara âşina, savaş meydanı görmüş, bu alanda
Batı’daki gelişmelerden haberdar kimselere aitti. Meselâ Defterdar Şerif
Efendi’nin bu alandaki bilgisizliği nedeniyle yazlık ve kışlık ordular ile
toplara kalyonlar gibi isim verilip savaşta mürettebatıyla sevk ve ida-
re edilmesi şeklinde özetlenebilecek gerçekçi ve pratik olmayan teklif-

Military Reforms of Sultan Mahmud II”, Asian and African Studies, (1971),
VII, 13-39; Osman Özkul, III. Selim Döneminde Osmanlı Uleması ve Yenileşme
Konusundaki Tutumları (1789-1807), İstanbul Üniversitesi, SBE, doktora tezi, İs-
tanbul 1996; Ahmet Şamil Gürer, Osmanlı Ulemasının III. Selim ve II. Mahmud
Reformları Karşısındaki Tavrı, Hacettepe Üni. SBE, yayımlanmamış yüksek
lisans tezi, Ankara 1996; Ahmet Cihan, Reform Çağında Osmanlı İlmiye Sınıfı,
İstanbul 2004.
91 Rifat Efendi, Devhâtü’n-Nükebâ, İstanbul 1283, 46-47; Mehmed Süreyya, Sicill-i
Osmânî, İstanbul 1311, III, 472.
92 Besim Özcan, “Tatarcık Abdullah Efendi ve Islahatlarla İlgili Layihası”, Türk
Kültürü Araştırmaları-Prof. Dr. İbrahim Yarkın’a Armağan-, XXV/1 (Ankara
1988), s. 55-64.
93 Kuşmânî, Zebîre, s. 24-26; Cevdet, Târih, VIII, 159.

587
III. SELİM VE DÖNEMİ

leri, padişah ve yakın çevresi için istihza konusu olmuştu.94 III. Selim
devrinde Viyana ve Londra elçilerinin girişimleri ve d’Ohsson gibi daha
önce Osmanlı Devleti’ne hizmet etmiş yabancılar aracılığıyla hayli Avru-
palı uzman ve subay istihdam edilmişti. Bunların bir kısmı reform süre-
cine önemli katkılar sağladı. Ancak dönemin şartları gereği bu tür hiz-
metlerin geçim kapısı olması ve aracılık edenlerin askerlikle alakasının
bulunmaması, bu tür girişimlerden tam anlamıyla beklenen sonuçların
elde edilmesini engellemiştir.
Başlangıçta II. Mahmud devri için de durum pek farklı değildi. Bu
dönem için bir başka handikap, gayrimüslimlerin istihdamı konusun-
da sergilenen katı tutumdu. III. Selim devrinde yüzlerce Batılı uzmanın
Osmanlı hizmetine alındığına yukarıda işaret edilmişti. Mansure ordu-
su kurulduktan sonra en temel sorun, tâlim subayı tedarik etmekti. İlk
etapta Nizâm-ı Cedîd bakiyesi birkaç subayla yapılan “üçlü tâlim”le mo-
dern bir ordunun vücuda getirilemeyeceğinin anlaşılmasıyla, dikkatler
yine Avrupa’ya yöneldi. Ancak meşveret meclisinden çıkan karar; müh-
tedi olsa dahi Avrupalı uzmanların istihdamını yasaklamaktaydı. Bunu
gerçekçi ve pratik bulmayan, fakat şartlar gereği muhafazakâr çevrelere,
istismara müsait gerekçeler vermek istemeyen II. Mahmud Mısır Vali-
si Mehmed Ali Paşa’dan subay istemek zorunda kaldı. Kavalalı’nın, işin
malî boyutları konusunda merkezi uyarması ve birtakım mazeretler be-
yan ederek bu talebi karşılamaması, en pratik çözüm imkânını ortadan
kaldırırken merkezi de hayli sıkıntıya soktu. 95
Batılı uzmanların istihdamı konusundaki katı muhafazakâr tutumun
yumuşamasıyla, III. Selim devri tatbikatına benzer şekilde gezgin veya
maceracı diyebileceğimiz ikinci üçüncü sınıf Batılı eğitim subayları yeni
bir kazanç kapısı veya iltica mekânı olarak gördükleri İstanbul’a akın et-
tiler. Bu dönemde gayrimüslimlere Osmanlı ordusunda çavuşluktan daha
üst bir rütbe verilmesinin câiz görülmemesi ve önerilen düşük ücretler

94 Ergin Çağman, “III. Selim’e Sunulan Bir Islahat Raporu: Mehmet Şerif Efen-
di Layihası”, Divân-İlmî Araştırmalar, VII (1999), s. 217-233; Beydilli, “Islahat
Düşünceleri”, s. 31-32. Cevdet Paşa bu tür lâyihaların “bâdî-i hande ve istihza”
olduğunu ve bazıları tarafından “mel‘abe-i sıbyâna” dönüştürüldüğünü kayde-
der (Cevdet, Târih, VIII, 142-143).
95 BOA, HAT, nr. 23997.

588
YÜKSEL ÇELİK

bu durumu çözümsüz kılan en önemli uygulamalardı. Fransız Galliard


(Muallim Hurşid) ve İtalyan Calosso (Rüstem Bey) örneklerinde olduğu
gibi, askerin gayrimüslim eğitim çavuşlarına itaat etmelerini sağlamak
için ihtida etmedikleri halde müslüman isimleriyle adlandırıldılar.96 Bu
durum 1835’te Prusyalı yüzbaşı Helmut von Moltke’nin mevcut rütbesiy-
le istihdam edilmesine kadar sürecektir. Bu tür ön yargıların ve asırları
şekillendirdiği kategorik düşünce kalıplarının kırılması, ancak Tanzimat
devrinde gerçekleşebilecektir.
Her iki dönemin bir diğer ortak sorunu, kurumsallaşma alanında
yaşanan gecikmeydi. III. Selim devrinde Mühendishâne-i Berrî dışında
askerî teknik okulların ve özellikle de bir subay okulunun teşkil edileme-
mesi, bu alanda nitelikli kadroların yetiştirilmesine imkân vermemişti.
Bu durum II. Mahmud devri için de geçerlidir. Asâkir-i Mansûre’nin en
bâriz vasfı ve öncelikli hedefi tâlimli ordu iken ve Avrupalı eğitim su-
baylarının istihdamının önünde zikrettiğimiz bu kadar engel mevcutken,
subay yetiştirecek Mekteb-i Harbiyye’nin yeni ordunun kurulmasından
ancak sekiz yıl sonra açılması, güçlü-modern bir ordunun vücuda getiri-
lememesinin temel sebeplerindendir. Mekteb-i Harbiyye, ancak 1837’ler-
de, Selim Satı Paşa’nın nâzırlığı döneminde gerçek bir askerî okul hüvi-
yeti kazanacaktır. Dolayısıyla 1826-1839 sürecinde, oldukça geç bir tarihte
kurulan Mekteb-i Harbiyye’nin askerî reform ve modern tâlimli birlikle-
rin teşkili sürecine katkısı sınırlı olmuş, ordu daha ziyade alaylı subaylar
tarafından şekillendirilmiştir.97
Askerî reform süreci ve onun en önemli unsurlarından olan kurumsal-
laşma ve eğitim konularında, Tanzimat devrinde çok daha önemli adım-
lar atılacak ve Gülhane Hattı’nda (3 Kasım 1839) yer alan askerlikle ilgili
hükümler tedrîcen tatbikat sahasına konmaya başlanacaktır. Özellikle
1843, 1848, 1869, 1878 yıllarında yoğunlaşan ve 1882’de Alman askerî he-
yetlerinin gelişiyle ivme kazanarak çerçevesi genişleyen askerî reformlar

96 Şerafettin Turan, “II. Mahmut’un Reformlarında İtalyan Etki ve Katkısı”, Sul-


tan II. Mahmut ve Reformları Semineri (28-30 Haziran 1989), Bildiriler, İstanbul
1990, s. 113-125.
97 Yüksel Çelik, “Asâkir-i Mansûre Ordusu’nda Talim Sisteminin Değişmesi ve
Avrupalı Uzmanların Rolü (1826-1839)”, Türk Kültürü İncelemeler Dergisi, XIX
(2008), s. 87-118.

589
III. SELİM VE DÖNEMİ

yanında, yurt dışına tahsil için gönderilen öğrencilerin dönüşüyle bu


alanda muhteva ve zihniyet bakımından eskiye nispetle hayli aşama kay-
dedilecektir. Geçmişe nazaran daha nitelikli Batılı uzman ve danışmanla-
rın istihdam edildiği Tanzimat devrinde, Mekteb-i Harbiyye’den yetişen
mektepli subayların tedrîcen alaylıların yerini almasıyla, askerî teşkilât
ve eğitim alanlarında hedeflenen çağdaş çizgiye daha da yaklaşılacaktır.

590

You might also like