Professional Documents
Culture Documents
900 000TL
/
Ahmet Güngören
(1954)______________
A.ix- Marsilya
Üniversitesinde,
psikoloji, sosyal
antropoloji ve sinema
öğrenimi gördü..
Reklamcı ve Şaman
Patikamdan;
Claude Levi-Strauss*
derleme de (Din ve
antropoloji
I kitabı için
g
y a z ıla r
u
d ı I a. r i A
b
a
t
ı
m
a
.t I t
f
1. Baı/\ : Nisan '88
2. BasıJ, Haziran 98
©Ahmet G ü n g ö r e n
Editör
Ahmet G ü n g ö r e n
Art direktör
Ayşegül Tol gay
Dizgi
Patika
Baskı - Cilt
Ö z g ün Ajans
ISBN 975-7569-00-3
Yol Yayınları
34410, C ag a lo gl u - İ s ta n bu l
Patika
CENOVALI D E N İZ C İ CH R lSTO PH D R U S
COLOMBUS'UN HÜZÜNLÜ TROPİKLERE
YOLCULUĞU (119)
5
ek: 'AKADEMİK CADILAR' IÇ lN M lN lK
ANSİKLOPEDİ (129)
etnografı ve etnoloji / sosyal ve kültürel antropolo
ji / insan nosyonunun evrimi / doğa ve kültür /
evrim ya da dağılım / kültür ve işlev / yapı ve
anlam / antropoloji ve tarih / iktisadi ve siyasi
antropoloji / öncülerin yeniden okunuşu
kaynakça (185)
b a ş l a m a
denemeleri
Bin masalla dokunulmaz sakalına dalmış
Sana bir ölüm düşünüyorum ^
1. d eneme
1.
En azından yazan hayatta olduğu sürece,
bir kitabın da yaşamaya ve değişmeye
hakkı oduğu kabul edilmelidir; her yeni
basımda değişip yeniden doğabileceği
umudu hiç değilse bir olasılık olarak var
dır. Cadıların Günbatımı, tam on yıl son
ra gelen bu ikinci basımıyla, değişim ve
yeniden yapılanma hakkını kullanmış
oluyor. Bu yeniden yapılanma ve değişi
me yönelik hassas ayar, eklenen yeni yazı
parçalarıyla birlikte ona, daha kolay sin
dirilmesini sağlayacak, bir bütünlük ka
zandırmayı amaçlıyor.
Birden
bu kış / bu gece
Çekilen tetik; deja v u !. 1
14
2 . d e n e m e
2.
Ünlü antropolog Margaret Mead, ilk alan
çalışmasını yapmak için Samoa Adasına
vardığında, görünümleri, davranış ve dil
leriyle kendisinden farklı bu insanlar kar
şısında paniğe kapılır. İki ay boyunca,
“Yapamayacağım” diye söylenir durur.
Günün birinde, aynı sözcüğün, dudakla
rından İngilizce değil de Samoa dilinde
dökülüverdiğini farkedecektir. Araştırma
güncesine, “işte o zaman başaracağıma
inandım” diye yazar. 2
15
^ ______ 2 . deneme
Ti
< Bir bakıma her ikisi de toplumların tarihi
z kadar eskidir. Kendi ”budunu”nu üstün
u gören, yabancı topluluklarıysa yabansı,
* hayvansı, hatta canavar olarak niteleyen
< anlayış en ilkel toplumdan günümüze dek
- sürer. Arkaik ya da antik, her toplumun
< gözünde, yabancı halklar maymun, şeytan
ya da yarı-insan bir ejderle özdeştir. Tari
hin ve etnografinin babası Heredotos,
Skythia’da yılan atadan türeyen ya da yı
lın belli günlerinde kurt-adama dönüşen
toplulukların yaşadığım yazarken, sıra
dan bir site yurttaşının imgelemine kuş
kusuz ters düşmüyordu. Bu anlamış mi-
tosçu dünya görüşünün uzantısıdır, onu
l bütünler, ilkel toplulukların çoğu da,
kendilerini “Insanoğulları” gibi adlarla
konumlarken, yabancı topluluklara, “yer
yüzü maymunları” Hüründen adlar takar-
% Iar. O kadar uzağa gitmeye gerek yok, da-
Sa birkaç yüzyıl öncesine, XVI. yy. başla
rına dek, tüm dünya haritalarında, uzak
bölgelerde yaşayan topluluklar at kafalı,
tek gözlü, tek ayaklı ya da başka tuhaflık
lar taşıyan figürler biçiminde görünürler.
21
3 . de n e m e
3.
Kurt ve kurt köpeği arasındaki fark doğal or
tamdan 'özgürleşmenin' simgesi olan tasmadır.
A. Leroi-Gourhan.
22
j . d e n c m e n
25
} . d v n e m e
26
4 . J e n c m e
4.
Bu kitabın, Düş ve Oyun başlığını taşıyan
ilk bölümü, Cadıların Sabbat töreni üstü
ne kurmaca sayılabileek bir ön-metinden
ve bunu açımlayan üst-metinlerden olu
şuyor.
28
not l ar
O
O
z
O
o
z
M üge’ye
Günbatımıdır. Cadılar son hazırlıklarını
tamamlamak üzere. Birçoğu hazırlanıp
çoktan yola çıkmış. Daha telaşsız olanlar,
özel ve çok gizli bir reçeteye göre kardık
ları sıvıyla bedenlerini hala ovup durma-
dalar; uçmaya bedel tatlı bir hafiflik duy
gusu veren bir masaj olmalı. Bir de sü
pürgeye binip uçacak değillerdi ya!
33
- i-------------- d ü j
35
d ü j
40
ca d t l a
o
"Gecenin Kızları"
43
"Çıplak ve yabansı bir tepenin
yamacında ateşler yakılmıştır . "
45
_ ___ d ii y
35
< düzenleyerek (yakılan ateşler, maskeler,
z yenilen yemekler, çeşitli simgesel gereçler,
o vd.), simgesel-ritüel düzlemde onu Koz-
f mos’a dönüştürüyorlar. Yani, yaradılışı -
< Kozmogoni’yi- yinelemiş, yenilenmiş olu-
- yorlar. Böylece, Yaradılış öncesi karmaşa,
<
ıj
yokluk ve boşluk, simgesel ölçekte bir
'dünya modeli' -imago mundi- biçiminde,
yeniden var olmaya başlıyor. Her Sab-
bat’tan sonra, cadılar da onunla birlikte
bir kez daha yeniden doğuyorlar.
46
1büyük-üstat-baş-iblis
53
d ü $
"Dağbaşında sempozyum"
>
o
bilinen heykelciklerdir. Bu bebeğe uygu
lanan büyücül işlemlerin, onun kopyası- »
benzeri- olduğu düşünülen kişiyi etkile- z
yeceği varsayılır. Borneo adasında yaşa- ”
yan Dyak şamanlannın ağır hastaları iyi- *
leştirmek için başvurdukları ölme-dirilme *
ritüel büyüsü de bir homeopati uygula- 2
61
_ d ii $
64
"imgelemin gerçekdışı evrenine uçuş"
û
<
U
c
c-
ÖN-SÖZ (LER)
72
oyun n
74
vur. Komplekslerimizle yüzleşmemek
için, onların kökenlerini efsaneleştirerek
lıilinçaltına attığımız bir takım şahsi hika
yeler...
76
oyun
İlk bakışta, oldukça yalına indirgenmiş, °
ııpik bir iktidarsızlık -erkek bağlama- bü- >
yüsiinden söz ediliyor gibidir. Bir başka -
açıdan bakılırsa, başparmak açık bir eğre- a
ıileme (metafor) yoluyla erkeklik organı- °
nı, dolaylı bir düzdeğişmece (metonimi) "
yoluyla da Macbeth'i imliyor. 1
77
Ama kimi günlük davranışlarımız bile,
ayinsi, ayinsel ya da ritüel özellikler taşır.
H ayatım ızın ritm i kendi kendim ize
yaptığımız bu küçük ayinsellerden oluşur.
DİZİN
Cadı (tiyatro-antropoloji)./ Shakespeare /
Macbeth / MG (Müge Gürman) değişke
si / cadı kazanı / engizisyon / kurmaca /
gerçek / bilgelik / Levi-Strauss / diyalek-
tik-çözümleyici-mantık / zamanın-attığı-
tohumlar / iktidarsızlık büyüleri / eğ
retileme / düzdeğişmece / sabbat /orji /
82
oyun n
>
o
dıamenon/ ritüel / diyonizyak-kutsal- “
ıİçlilik / anti-ritüel / drama / iktidar / îs- »
İMK,ya / Brezilya / Daemon / Bosch / z
Itmıdelaire / Nietzsche / Deleuze / Mar- °
C>
83
d ü ş ü n c e
ve e y l e m
n
cadı kazanı
z
o
o
z
89
n
cadılık ve evlilik
z
o
o
z
1.
Cadılık ve evlilik arasındaki ilişki; yalnız
müzmin evli erkek ideolojisinin ve yenik
'fallokrat'ların, karılarım arasıra 'cadaloz'
olarak nitelemesiyle sınırlı değil; cadılar
her zaman statüko karşısında en büyük
tehdit, dağılmanın, çözülmenin, kaosun
en uç temsilcisi olarak görüldü, evlililik
kuruntuysa, bilinen tüm kültürlerde, top
lumsal örgütlenmenin, yani 'kozmos'un
en kritik çekirdeği olan ailenin güvencesi
sayıldı.
2
“ da, mekan ve zaman içinde değişen çö-
» zümler getirir. Bunun ilk akla gelen örne-
o ği, bizim toplumumuzdaki gibi, evlilik
u öncesi cinsel ilişkinin tümüyle yadsınma-
- sı, baskı altına alınmasıdır. Oysa ilkel de-
* nen bir çok topluluk konuyu göreceli bir
ö hoş görüyle karşılar ama kurallara bağla-
u maktan da geri durmaz. Kimi topluluklar
(Nambikwara’lar, Murialar...) ergenlere
mutlağa yakın bir cinsel özgürlük tanıyor
gibidir. Kimileri de, akrabalık kuralına
göre zaten birbiri ile evlilik ilişkisi içinde
olan çiftlere, ergenlikten başlayarak cinsel
tanışma olanağı sağlar (Trobriand adala
rı). Ergenlerde eşcinsel ilişkiyi doğal kar
şılayan toplumlar da yok değil: İsparta'da
evlilik öncesi eşcinselliğin belirli ölçüde
teşvik edildiğini biliyoruz, kimi ilkel top-
lumlarda, çapraz kuzenler arasında er
genlik çağında bu tür bir yakınlaşma top
lumsal yaşamın vazgeçilmez bir yönü ola
rak görülür; bazen, bu ilişkinin evlilik
sonrasında da, ona koşut olarak sürmesi
yadırganmaz.
96
aile
97
düşünce
2.
Buraya kadar yazılanların göstermiş oldu
ğunu umduğumuz gibi, aile, ne temel
toplumsal birim ya da hücre, ne de ev
rimcilerin düşlediği gibi, toplumsal evri
min ilk adımıdır. Kapsadığı tüm aileler
arasındaki ilişkileri düzenleyen toplumsal
grup olmadıkça, bir aile varlığını kuşaklar
boyu sürdüremez. Zaten insan bireyleri
bir toplum biçiminde örgütlenmemiş ol
salar, ailenin varlığına da gerek kalmazdı.
Ama bunun tersi, yani ailesiz bir toplum,
hiç değilse mantıksal olarak tasarlanabilir.
Böyle bir tasarımın insan toplumlarının
geçmiş gerçekliğine uyup uymayacağı so-
rusunaysa olumsuz bir yanıt olasılığı ağır
basıyor, insan türünün bir insan toplu-
muna dönüşümünde, aile yapısının belir
leyici, kaçınılmaz bir işlev gördüğü anla
şılıyor. Çağdaş toplumlar, sürekli biçim
değiştirmiş de olsa, bu toplumsal tarih
kadar eski kurumdan vazgeçemiyor. Yeni
98
olan, özelllikle ‘endüstri-sonrası’ toplum-
larında, gitgide daha çok bireyin evlilik
dışı, kısa ya da daha uzun birlikteliklere
yönelmesi ve ailenin işlevlerini daha yeni
kurumlara terk etmesiyle, ailesiz bir top
lum modelinin bir olasılık durumuna ge
lebilmesidir.
7. |
~ biraz daha karmaşık: örneğimize göre,
1 çocuk C grubundan sayılacaktır. Örneği
o tersine çevirir, babanın B, ananın A so-
J yundan geldiğini düşünürsek, onların ço-
- çuldan da dördüncü bir grubun (D) üye-
2 leri olurlar. C ve D soyundan kimseler ev-
â lendiğinde çocuklan ana baba’arının gru-
u buna göre, A ya da B soyur.a gelirler.
Böylece, soy zinciri döngüsel biçimde
ilerler.
103
ilüğüne e
s
h nun A ve D ’yle benzer bir ilişkisi vardır.
1 Her iki seçenekte de tüm gruplar, kız alıp
a verebilecekleri bir diğer grupla evlilik ba-
° ğı kurarak kendi sürekliliğini garantiye
- almış olurlar.
■<
_ı
104
akrabalık n
>
o
o
o
z
3.
Bu karmaşık ilişkiler sistemi, iç-evliltk (in-
sest) yasağı ve onun ‘pozitif kopyası’ de
nebilecek dış-evlilik (exogamy) kuralının
yaptırım gücüyle, birer dış-evlilik grubu
olan, toplumsal bölümler arasında karşı
lıklı bağımlılığı zorunlu kılar. Toplum,
dağılma, ‘kaosa dönme’ korkusuna karşı,
üyelerini iş bölümü içinde bütünleşmeye
zorlayacak bir mekanizma kurma çabası
içindedir. Gücünü mitostan alan sıkı ku
rallar bütünü, insan topluluklarını -üre
mesi yalnızca biyolojik yasalara bağlı- do
ğal türlerden ayırmayı amaçlayan bir top
lum projesi ortaya koyar., Aile, biyolojik
üreme sürecinin toplumsal kabuğudur ve
ancak onu tanımlayan akrabalık sistemi
içinde bir anlam kazanır.
110
akrabalık
ııı
d ü ş ü n c e
2
c
<
u
4.
Güçlü bir devlet aygıtının oluştuğu mo
dem toplumlarda, aile ve akrabalık ilişki
leri toplumsal işlevlerini ve üyeleri üstün
deki etki gücünü diğer kurum ve gruplar
la paylaşmak zorunda kalır.
113
d ii f i » c' e
yadsınamaz.
s
“ terörünün aile içindaki uzantısı olarak
1 karşılaşır. Sartre’ın deyişiyle, "aşılmaz ön-
% yargılan koşullayan, terbiye edilmenin şid-
° detı ve terbiye edilmiş hayvanın şaşkın-
- lığıyla, ortama ait olmayı tekil bir durum
* biçiminde duyumsatan çocukluktur. (...)
o Çocuk, ailesi dolaytmıyla evrensel olgulan
Z (sınıf, şiddet, v.b. ) özel bir durum
biçiminde yaşayarak şu ya da bu kişiliğe
sahip bir yetişkin olur. ” .
116
aile n
v
'C adı' imgesiyse, artık gerçek ya da “
ılüşsel bir üveyanne kılığına t
bürünmüştür. z
a
o
z
117
n
>
o
cenovalı denizci
christophorus colombus'un
'hüzünlü tropikler'e yolculuğu o
o
z
121
dii^ünc e
1. Herodotos Tarihi, s. 21
2. M arko P o lo ’nun G eziler K itabı'nın sunuş
yazısında, Ömer Güngören’in aktardığı bilgilere
dayanarak... s. 5, 6
3. Bu günlük parçası, Gezgin’in yaşamını anlatan
TV. dizisi için IBM. tarafından yayınlanan kitap
çıktan alınmıştır. Christopher Colombus, IBM,
1985
4. Lale Müldür, Uzak Fırtına, s.108
126
ek
n
>
o
ETNOLOJİ VE ETNOGRAFI
iitnoloji terimi ilk kez XVIII. yy. sonla
rında, etnografı ise XIX. yy. başlarında
kullanılmaya başlandı, ilk kullanımlarının
(ersine, günümüzde etnografi terimi, da-
lıa çok, bir etnik topluluğu, kültürü, töre
leri, aile yapısı, siyasal ilişkileri vd. yönle
riyle, ayrıntılı biçimde betimlemeyi amaç
layan bir yaklaşımı belirtir. Bir toplumun
yaşam biçimini gözlemleyerek edinilen
ıiim izlenimleri aktarmak biçiminde özet
lenebilecek betimleyici monografi, etnog
rafi yazının en yaygın türüdür.
131
- i------ ek
" Etnolojik incelemenin, alan araştırmasını
m izleyen ikinci önemli evresini, toplanan
o olguların çözümlenmesine ilişkin bir ma
sa başı çalışması oluşturur; verilerin sınıf-
- landırılmasma, olgular arasındaki ilişkile-
j rin ve yapıların ortaya çıkarılmasına yö-
Z nelik bu evrede etnologun kuramsal et-
2 kinliği en üst düzeye çıkar.
132
a n t r opol oj i —
133
c k
13 8
tl o £ d / k ü l t ü r
I X)ĞA ve KÜLTÜR
İnsan” tanımlamasında bu üç kıstas te
mel alınınca, en ilkel antropien lerden
kışlayarak, zoolojik belirlenmelere sosyo-
lnjik etkenlerin de eklemlendiğini varsay
mamak için hiç bir neden kalmıyor. Alet
leknolojisi, çift eklemli dil, etnik farklılaş
ma ve kolektif grup bilinciyle, kültürel
la ırallar giderek, doğa yasaları karşısında
İm-udi belirleyici mantıklarını oluşturmuş-
Iaulır. Bu noktadan sonra, evrimin doğa
yasalarına dayalı birincil faktörleri (doğal
ayıklanma, mütasyon, rastlantı faktörü,
demografik faktörler,vd.) dışında, toplu
lukları biçimlendiren ve birincil faktörle-
1 39
rin etkisini azaltarak ya da çoğaltarak fi
zik evrime etkide bulunan kültürel fak
törleri yok saymak olanaksızdır
I'.VRÎM ya da DAĞILIM
Antropolojinin doğuş evresine damgasını
vuran evrimci yaklaşım, biyolojik evrim
modeli üstüne temellenir. Batı uygarlığını
evrimin en üst düzeyi olarak ele alıp
laikli kültürlerde bu sürecin ara aşama
larını, en ilkel topluluklardaysa olguların
"kökenlerini” arar. Evrimci kuramın, bu
değişim içindeki sürekliliği açıklayabil
mek için başvurduğu anahtar kavram,
l iirkçeye “varlığını sürdüren kalıntı” ya
da kısaca “kalıntı” diye çevirebileceğimiz
uırvivance teriminde yatar. Bu kavram,
evrimci görüşe göre, örneğin eskiden
köklü inanç olan bir olgunun, onu izle-
veıı dönemde batıl inanç biçiminde varlı
ğını sürdürmesini açıklar. Evrim sürecini
feriye doğru izlersek de olgunun en ilkel
Inçimine, inanç, gelenek ya da kurumun
"kökcnler”ine ulaşırız.
149
" ü k
154
y ■< P 1
YAPI ve ANLAM f
Saussure ve özellikle de Prag Okulu’yla >
Roman Jakobson’un yapısal dilbilim yön- -
tem lerinden yararlanarak , Radcliff- n
Brown’un yapı tanımını dönüştüren Levi- ^
Strauss’ta yapı, olgulara değil, oluşturu- “
lan modele ilişkin bir nosyondur. Araştır- i!
maçının oluşturması gereken model dı- -
şında, antropologun incelediği topluluk
lar da, aile, toplumsal örgütlenme ve ben
zeri kültürel etkinlikleri kendi modelle
riyle açıklarlar. Bu model, gördüğü işleve
göre bilinç ya da bilinçdışı düzlemde yer
alabilir. Antropolog, bilinçdışının derin
liklerine gömülmüş bir yapıyı kavrayabil
mek için, topluluğun ortak bilincinde
onu gizleme işlevi gören, maskeleyen,
“resmi yorum” niteliğindeki bu modeli
aşmak, çözmek zorundadır. Onun konu
mu, güncel yaşamdaki kimi davranışları,
aynı düzeyde başka güncel olgularla açık
lamaya çalışan birey karşısında, bu davra
nışların bilinçdışı gizli içeriğini sorgula
yan psikanalistinkini andırır. Levi-Stra-
uss, Radcliff-Brown’un tersine, bu görü
nür yapının belirgin olduğu ölçüde, gizli
derin yapının kavranmasının güçleşece
ğini düşünür; Antropologun temel amacı
derin yapıları araştırmak olmalıdır. Levi-
Stıauss’un tüm yapıtının ana eksenini de
İm arayış oluşturacaktırI
155
m ___ e k
2
< riyle iletişimde bulunan bireyler ve grup-
z lardan oluşur. Her toplumda iletişim en
^ az üç düzeyde gerçekleşir: bildiri iletişimi
* (dil), mal iletişimi (ekonomik ilişkiler) ve
“ kadın iletişimi (akrabalık sistemleri). Le-
- vi-Strauss, akrabalık ilişkilerinin de, baş-
< ka bir gerçeklik düzeyinde, dile dayalı
iletişimin öğeleriyle türdeş olduğunu öne
sürer. Sesbirimler (fonemler) gibi, akraba
lık terimleri de anlam öğesidir; nasıl duy
duğumuz sesleri tümce içindeki konum
larına göre anlamlandırabiliyorsak, onlar
da bu anlamı ancak sistemler biçiminde
bütünleşerek kazanırlar. Temel alınması
gereken, tekil bir terim olarak aile değil,
aileler arasındaki bağıntılardır. Akrabalık
sistemlerini oluşturan da, aileler arasında
kadın alışverişine dayalı bu bağıntılar bü
tünüdür.
ANTROPOLOJİ ve TARİH
I evy-Bruhl’un nitelemesiyle ‘mantık-ön-
■esi' sayılagelen ‘ilkel’ ya da ‘yaban’ dü
şüncenin, öncelik ya da sonralık ilişkisiyle
değil, bizim ‘evcil’ düşüncemizle eşdeğer-
161
li, ama kendi özgül mantığıyla ondan
farklı bir düşünce biçimi olarak tanımlan
ması, ‘ilkel’e bakış açısında köklü bir de
ğişim anlamını taşır. Buna bağlı olarak,
totemciliğin somut olguları kavramlaştır-
maya yönelik bir sınıflandırma yönelimi
biçiminde ele alınmasını, onda bir din-
öncesini arayan evrimcilikten de, ilkel in
sanın her edimini, biyolojik bir gereksini
min doyurulmasıyla açıklayan işlevselci-
likten de kesin bir kopuş olarak görmek
gerekir; ‘ilkel’ denen toplumun insanı,
mantıksız olmadığı gibi, karnını doyur
maktan başka birşey düşünmeyecek ki?-
dar aşırı mantıklı da değildir; çevresini
kavrama, kavradıklarını kavramlaştırma
çabasını da gösterir.
168
i k t i s a t
çeler.
174
kültür
175
_ ___ e k
35
177
i- Başlangıçta daha çok psikoloji kuram-
» lanndan etkilenen kültüralist antropoloji,
= Linton ve K ardiner’le birlikte sosyal
2 psikolojiyle iç içe geçmiş gibidir. Belirli
« bir duruma, bireylerin kendi toplum-
1 larına özgü, kültürel olarak öğrenilmiş
= tepkime biçimlerini tanımlayan “Kültürel
~ Model” (Pat t em)-, ve bir toplumun her
üyesinin ortak kültürel modeller sistemi
anlamındaki “Modal kişilik” kavramları,
toplumsal statü, rol gibi nosyonlar her iki
bilim dalı arasında ortak bir yaklaşımın
anahtarları olarak görülebilir. Kültüralist
şemaya göre, kültürel model bir yandan
modal kişilik aracılığıyla toplum sal
statüyü belirlerken, öte yandan da tipik
durumlar için öğrenilmiş davranış kalıp
larını oluşturur. Bu iki “güç”ün ‘açıor-
tayı’da bireyin toplum içindeki rolünü
biçimlendirir:
------ modal kişilik.......statü
Kültürel |
model ROL
182
kaynakça
kaynakça n
>
o
0 A L L A N D ÎE R , Georges, Anthropologie
Politique, PUF, Paris 1969
BENEDÎCT, Ruth, P atterns of C ulture,
Cambridge, 1934
186
kaynakça n
>
a
çev. Tahsin Yücel, Hürriyet Vakfı yay. Istan- ^
bul 1984 l
LEVÎ-STRAUSS, Claııde, İri.: ve Tarih, çev. ^
Işık Abel, Metis, İstanbul, 1985 c
LEVİ-STRAUSS, Claudc, "l.a lam ille", bkz. °
Claude Levi-Strauss, adlı derleme, 93-131 <=
LEVY, A n d re, P sychologic S o ıialc, iextes -i
fondam entaux, D unod, 1965 2
L İN T O N , T h e S tudy of M an, Ncw Ynık,
1936
187
kaynakl a
188