You are on page 1of 20

1

ŞİİRDE AHNEK
1
KAFİYE (UYAK)
Dize sonlarında anlam ve görev benzerliği olmadan aynı seslerin yinelenmesiyle oluşturulan ses uyumudur.

Not: Kafiye genellikle dize sonlarında bulunsa da dize başında ve ortasında da nadiren bulunabilir. Dize başlarında yer alan
kafiyelere ön kafiye, dize ortalarında yer alan kafiyelere iç kafiye adı verilir.
Not: Düzyazıda kullanılan ve seci adı verilen kafiyeler de iç kafiye olarak adlandırılmaktadır.

Değildim ben sana mail sen ettin aklımı zail


Bana ta’n eyleyen gafil seni görgeç utanmaz mı

A.KAFİYE TÜRLERİ
Uyağı oluşturan seslerin sayısına göre kafiye üçe ayrılır: Bunlar yarım, tam ve zengin kafiyedir. Bunların dışında iki kafiye türü
daha vardır: “Tunç Kafiye”, “Cinaslı Kafiye”.

1.Yarım Kafiye
Sadece bir ünsüzün tekrarına dayanan kafiyedir. Genellikle halk şiirinde kullanılmıştır.

Dadaloğlu der ki belim bü k ül dü


Gözümün cevheri yere dö k ül dü

Not: Bazı kaynaklarca tek bir ünlünün veya iki ünsüzün tekrarının da yarım kafiye olduğu kabul edilmektedir.

2.Tam Kafiye
Bir ünlü ve bir ünsüzle yapılan kafiyedir. Modern şiirimizde en sık kullanılan kafiye türüdür.

Bu afyon ruhu gibi baygın mahalleden


Hayalimde tek çizgi bir sen kalmışsın sen

Meyhane böyledir bir içen daimâ içer


Mahfice başlayan giderek bî-riyâ içer

Not: Uzun â, û, î ünlüleri iki ses kabul edilir. Dolayısıyla bu sesler tam kafiye oluştururlar.

Not: Bazı kaynaklarda kısa ünlüler de tam kafiye kabul edilmektedir, bazı kaynaklarda ise sadece “a” ve “u” ünlülerinin tam
kafiye kurabileceği yer almaktadır. Bu hususta da görüş birliği yoktur.

3.Zengin Kafiye
İkiden fazla sesin tekrarıyla yapılan kafiyedir.
Artık demir almak günü gelmişse za man dan
Meçhule giden bir gemi kalkar bu li man dan
Teselliden nasibim yok, hazan ağlar bah âr ım da
Bugün bir hânmânsız serseriyim öz diy âr ım da

Not: Bir uzun ünlü ve bir ünsüzle yapılan kafiyeler de zengin uyak oluşturur.

4.Tunç Kafiye
Kafiyeli sözcüklerden biri, olduğu gibi diğer sözcüğün içinde yer alıyorsa buna “Tunç Kafiye” denir.

Kimi solgun, sarışın; kimi ak, kimi kara


Kiminin arkasından görünüyor Ankara

Dolandım şöyle sefaleti kıyı kenar


Yüz bulup da edemedim insanlıktan ar

Not: Tunç kafiye, “tam kafiye” veya “zengin kafiye”nin yukarıdaki gibi biçimlenmesiyle oluşur. Dolayısıyla tunç kafiyenin
bulunduğu yerde ya tam ya zengin kafiye vardır.
1
5.Cinaslı Kafiye
Yazılışı ve söylenişi aynı, anlamları farklı sözcüklerin kafiyelenmesiyle oluşur.
Cinaslı kafiye bir zengin kafiye türüdür.

Alev alev yandığım doğru


Küllerimden doğar mıyım sana doğru

B.KAFİYE ÖRGÜSÜ (UYAK DÜZENİ)


Kafiyeler, dizelerde sıralanış özelliklerine göre altı sınıfa ayrılır.

1.Düz Kafiye
Dizelerin alt alta aynı biçimde kafiyelenmesiyle oluşur.

Kandilli yüzerken uykularda/a


Mehtabı sürükledik sularda/a
Bir yoldu parıldayan gümüşten/b
Gittik… bahs açmadık dönüşten/b

Not: Divan şiirinde “mesnevi” nazım biçimi de yukarıdaki gibi kafiyelenmektedir.

Oturmuş ak gelin taşın üstüne/a 


Taramış zülfünü kaşın üstüne/a
Bir selam geldi başım üstüne/a
Alırım kız seni komam illere/a
∞∞∞∞∞
Ayaklar, çeşit çeşit kunduralar içinde/a
Ayaklar, yarı çıplak, paçavralar içinde/a
Ayaklar, odalarda, bir çift yavru güvercin/b
Tutup avuca almak, okşayıp öpmek için/b
∞∞∞∞∞
Ak kuğular sökün etti yurdundan/a
Koç yiğitler yatamıyor derdinden/a
Sabah namazında Belen ardından/a 
Saydım altı güzel indi pınara/b

Not: a-a-a-b kafiyelenişinin “düz kafiye” olarak adlandırılması konusunda kaynaklarda görüş birliği yoktur.

2.Sarma Kafiye
Dört dizeli bentlerde birinci dizenin, dördüncü dizeyle; ikinci dizenin, üçüncü dizeyle kafiyelenmesiyle oluşur.

Bir sonbahar akşamı… Sahillerdeyim/a


Gamlı bir heykel gibi kayalarda ben/b
Dağınık saçlarımdan pervasız esen/b
Rüzgârların elinde bir kırık neyim/a

Not: Sarma kafiye modern şiirimizde görülen bir kafiye şemasıdır.

3.Çapraz Kafiye
Dört dizeli bentlerde birinci dizeyle üçüncü dizenin, ikinci dizeyle de dördüncü dizenin kafiyelenmesiyle oluşur.
Bu kafiye şeması koşmaların ilk dörtlüklerinde ve modern şiirimizde görülür.

Başka sanat bilmeyiz, karşımızda dururken/a


Söylenmemiş bir masal gibi Anadolu’muz/b
Arkadaş, biz bu yolda türküler tuttururken/a
Sana uğurlar olsun… ayrılıyor yolumuz/b

4.Mani Tipi Kafiye


Dörtlüğün birinci, ikinci ve dördüncü dizesi kafiyeli; üçüncü dizesi ise serbesttir.

Her yalana kanmışım/a

2
Her söze inanmışım/a
Ben artık sevgiden de/x
Bıkmışım usanmışım/a

Not: Dört dizelik tek bentten oluşan “mani”, “rubai” ve “tuyuğ” nazım biçimlerinde görülür. Çağdaş şiirimizde birden çok
dörtlükten oluşan şiirlerimizde de kullanılmıştır.

5.Örüşük kafiye
Üç dizeli bentlerde yer alan kafiye şemasıdır.
Her üçlüğün birinci ve üçüncü dizesi kafiyeldir.
aba/bcb/cdc/d şeklinde uyaklanır.
İlk kez Servetifünuncularca “terza rima” nazım biçiminde kullanılmıştır. (T. Fikret: Şehrâyîn)

Anıyordum baharı çırpınarak 


Düştü bir gölge şey avuçlarıma 
Baktım: Ölmüş zavallı bir yaprak… 

Ey hazan artık intikam alma 


Şimdi zulmetleriyle haykıracak 
Sana hüsran bakışlı mavi sema!.. 

Bu hazan belli, çok fidan kıracak 


Örtecek dallarıyla yollarımı… 
Sen fakat söyle ey güzel yaprak 

Söyle çehren kadar ölüm sarı mı?

(A.Cânip Yöntem)

6.Gazel Tipi Kafiye


Divan şiirinde “gazel”, “kaside” gibi nazım biçimlerinde görülen kafiye şemasıdır.

İlk dizede beyitler kendi içinde kafiyeli olup sonraki beyitlerde ilk dize serbest, ikinci dize birinci beyitle kafiyelidir.

aa/xa/xa

Ne tende cân ile sensiz ümîd-i sıhhat olur a


Ne cân bedende gâm-ı firkatûnle rahat olur a

Ne çâre var ki firâkunla eglenem bir an x


Ne tâli’üm meded eyler visâle fırsat olur a

Ne şeb ki kûyuna yüz sürmesem o şeb ölürüm x


Ne gün ki kâmetüni görmesem kıyâmet olur a

2.REDİF
Dize sonlarında, aynı anlamda kullanılan sözcükler veya aynı işlevde/görevde kullanılan seslerle oluşan uyuma redif denir.

1.Ek Redif
Dize sonlarında aynı görev/işlevde kullanılan ses veya eklerdir.

Redifin bulunduğu dizelerde kafiye de yer almışsa önce kafiye, sonra redif gelir.

Günlük güneşlik bir kaldırımdan


Aşktı değip geçen yanımızdan
∞∞∞∞∞
Kapadı geçtiğim yolları sisler
Tutuştu içimde birikmiş hisler
∞∞∞∞∞
Bu ıslıkla uzayan dönen kıvrılan yol lar
3
Uykuya varmış gibi görünen yılan yol lar
∞∞∞∞∞
Yüksek yüksek tepelere ev kurmasınlar
Aşrı aşrı memlekete kız vermesinler
Annesinin bir tanesini hor görmesinler

Not: Aynı işlevde kullanılan eklerde ünlü veya ünsüzler farklılık gösterse bile bunlar redif kabul edilir.

2.Sözcük Redif
Aynı anlamdaki sözcüklerin dize sonlarında tekrarlanmasıyla oluşur.

Koyun verdi kuzu verdi süt verdi a


Yemek verdi ekmek verdi et verdi a
Kazma ile döğmeyince kıt verdi a
Benim sadık yârim kara topraktır b

3.TEKRARLAR

1.SES TEKRARLARI
A.Aliterasyon
Dizelerde aynı ünsüzün tekrarıyla oluşan ahenge aliterasyon denir.
Dest busı arzusuyla ger ölürsem dostlar
Kuze eylen toprağım sunun anınla yâre su

B.Asonans
 Dizelerde aynı ünlünün tekrarıyla oluşan ahenge asonans denir.

Eylülde melûl oldu gönül soldu da lâle


Bir kâküle meyletti gönül geldi bu hâle

2.SÖZCÜK TEKRARLARI
Dizelerde ahengi sağlamanın yollarından biri de sözcüklerin kafiye oluşturma zorunluluğu olmadan aynı dizede veya farklı
dizelerde tekrarlanmasıdır.

Aynı siyah güneş, aynı siyah, 


Aynı susayış, aynı koşu, aynı... 
Of... hep aynı şey, aynı şey, aynı şey, 
Aynı, aynı, aynı, aynı, aynı... 
∞∞∞∞∞
Memleketim, memleketim, memleketim,
Ne kasketim kaldı senin ora işi
∞∞∞∞∞
Bir adam bu nihayet karanlık caddede üşür
Üşür kıskacında yalnızlığın
∞∞∞∞∞
Sen merhamet sen rüzgar sen tiril tiril kadın
Sen bir mahşer içinde en aziz yalnızlığı yaşadın
Sen başını çeviren cellatbaşının günü
Sen öyle ki sen diye diye seni anlayamayız
Şehrazat ah Şehrazat Şehrazat
Sen sevgili sen can sen yârsın

3.DİZE TEKRARLARI
Bent sonlarında düzenli olarak tekrarlanan dizeler (nakarat-kavuştak) olduğu gibi bunun dışında dize tekrarlarıyla ahnek
sağlanabilir.

Sevdiğim canım yolunda hâke yeksan olduğum


Iyddir çık nâz ile seyrâna kurbân olduğum
Ey benim aşkında bülbül gibi nâlan olduğum
Iyddir çık nâz ile seyrâna kurbân olduğum

4
Cümle yârân sana uşşak olduğun bilmez misin
Cümlenin takatleri tâk olduğun bilmez misin
Şimdi âlem sana müştak olduğun bilmez misin
Iyddir çık nâz ile seyrâna kurbân olduğum
∞∞∞∞∞
Kamyonlar kavun taşır ve ben
Boyuna onu düşünürdüm,
Kamyonlar kavun taşır ve ben
Boyuna onu düşünürdüm,
Niksar'da evimizdeyken
Küçük bir serçe kadar hürdüm.

4.SES YANSIMALARI
Şiirde ahenk, varlıkların sesleri taklit edilerek de sağlanabilir.
 temayı daha etkili hale getirmek için mısraların, kelimelerin; hatta hecelerin dizilişinde yaratıcı düzenlemeler yapılabilir.

Makinalaşmak istiyorum
trrrrum,
trrrrum,
trrrrum!
trak tiki tak!
makinalaşmak
istiyorum!
∞∞∞∞∞
Kara koyun kuzular kuzulamaz
Me deme
Kara koyunun kuzusu, kınalı kuzum
Görür görmez yüzünü, bekle azıcık
Me me deme
∞∞∞∞∞

5.ÖLÇÜ (VEZİN)
 Ölçü, şiirde ahengi, ritmi sağlayan en önemli biçimsel öğelerden biridir. Ölçülü şiirler her dizede düzenli olarak tekrarlanan
metrik birimlere bölünür.

Böylece ölçü, şiirin ritmik akışını düzenleyen bir araç olur.

 Klasik şiir anlayışlarında ölçüye kafiyeyle birlikte büyük önem verilmiş; bu iki öge şiirin temel taşlarından sayılmıştır.

Çağdaş şiirde ise ölçü ve kafiye, şairin özgürlüğünü sınırlayan ufkunu daraltan öğeler olarak görüldüğünden eski önemini
kaybetmiştir.

Türk Edebiyatında 3 Çeşit Ölçü Kullanılmıştır:

1.Hece Ölçüsü

Hece ölçüsü, Türk dilinin yapısına uygun olarak, Türk edebiyatında doğmuş ölçüdür. Dizelerdeki hece sayısının denkliğine
dayanır.

Türkçenin yabancı etkilerden uzak olduğu dönemlerde şiirimizde yalnızca hece ölçüsü kullanılmıştır.

İslamiyet’in kabulünden sonra aydın sanatçıların aruz ölçüsünü benimsemelerine karşılık halk ozanları parmak hesabı da denen
hece ölçüsünü kullanmayı sürdürmüştür.

Tanzimat Dönemi‘nde Ziya Paşa‘nın, “Şiir ve İnşâ” makalesinde, hecenin bizim ulusal ölçümüz
olduğunu vurgulamasından sonra aydınlar arasında da hece ölçüsünü kullananlar çoğalmıştır.

Millî Edebiyat Dönemi‘nde ise heceyle yazmak neredeyse bir moda olmuş; aruz ölçüsü, tahtından indirilmiştir.

5
Cumhuriyet Dönemi’nde 1940’lara kadar birçok şair heceyi başarıyla kullanmış, ancak serbest şiirin yaygınlaşmasıyla hece
ölçüsünü kullananlar giderek azalmıştır.

Hece Kalıpları
 Hece ölçüsünde dizelerdeki hece sayısına göre farklı kalıplar vardır. Örneğin, bir şiirin dizeleri 7 heceli ise o şiirin hece kalıbı
“yedili” olarak adlandırılır.

Halk şiirinde en çok yedili, sekizli, on birli kalıplar kullanılmıştır.

Hece kalıbında dize sayısından sonra ikinci önemli öge ise “durak”tır.


-Duraklı kalıplarda dizeler iki ya da daha çok parçaya bölünür; dizelerin bu bölüm yerlerine durak denir.
-Sözcük bölünerek durak yapılmaz.
-Şiirin duraklı sayılması için durakların dizeden dizeye değişmemesi gerekir.

Türk edebiyatında on birli, hece kalıbı genellikle 6+5, 5+6 ya da 4+3+3; sekizli hece kalıbı 4+4; yedili hece kalıbı ise 4+3 olarak
duraklanmıştır.

7’li kalıp (4 + 3)
Bahçelerde / saz olur.
Gül açılır / yaz olur.
Ben yârime / gül demem
Gülün ömrü / az olur.

Sekizli kalıp (4 + 4)
Orda bir köy / var uzakta
O köy bizim / köyümüzdür.
Gezmesek de / tozmasak da
O köy bizim / köyümüzdür.
(A. Kutsi Tecer)

11’li kalıp (6 + 5)
Ala gözlerini / sevdiğim dilber
Şu gelip geçtiğin /yollar öğünsün
Kadir Mevla’m seni / övmüş yaratmış
Kısmeti olduğun / kullar öğünsün
(Karacaoğlan)

2.Aruz Ölçüsü

Fâ – i – lâ – tün/ Fâ – i – lâ – tün / Fâ – i – lâ – tün / Fâ-i-lün


_ . _ _ / _ . _ _ /_ . _ _ / _ . _

Kar-nı-maç-tır /Kar – nı – maç -tır/ Kar-nı-maç-tır / Kar-nı-maç


_ . _ _/ _ . _ _/ _ . _ _ / _ . _

Aruz, hecelerin uzunluk ve kısalık değerlerini esas alan nazım ölçüsüdür.

Arap edebiyatında doğmuş, daha sonra İran ve Türk edebiyatlarında da kullanılmıştır.

Bu ölçüyü ilkin VIII. yüzyılda İmam Halil adlı bir Arap bilgini sistemleştirmiştir.

Türk edebiyatında aruzla yazılan ilk eser Yusuf Has Hacip’in “Kutadgu Bilig”idir.
a. Aruz Kalıpları

 Aruz ölçüsünde kapalı (uzun) ve açık (kısa) hece olmak üzere iki tür hece vardır:

Kapalı Hece: Ünsüzle ya da uzun ünlüyle biten hecedir. Çizgi (-) ile gösterilir. 
kar (-)
lâ (-)

6
♦Dize sonundaki yer alan hece her durumda kapalı kabul edilir.

Açık Hece: Ünlüyle biten hecedir. Nokta (.) ile gösterilir. 


su (.)
0 (.)

♦ Aruz ölçüsünde dizeler “tef’ile” denen parçalara bölünür.

Fe û lün (. – -), fâ i lün (- . -), fâ i lâ tün (- . – -), mef û lü (- – .), mefâ î lü (. – – .) en çok kullanılan tef’ilelerden bazılarıdır.

♦ Aruz kalıpları tef’ile denen parçaların farklı biçimlerde bir araya gelmesiyle oluşur.

♦ Her tef’ilenin bittiği yer bir duraktır ve duraklar sözcükleri bölebilir.

Korkma sönmez / bu şafaklar / da yüzen al / sancak


Fâ i lâ tün/ Fe i lâ tün/ Fe i lâ tün/ Fa’ lün

Bu memleket / te de bir gün / sabah olur / sa Haluk


Me fâ i lün / Fe i lâ tün / Me fâ i lün /Fe i lün

b. Bazı Aruz Terimleri

Takti: Aruz ölçüsünde dizelerin durak yerlerini belirtecek biçimde kesik kesik okunmasıdır.

Ulama (vasl): Bir sözcüğün sonundaki ünsüzün kendisinden sonra gelen ve ünlüyle başlayan sözcüğün ilk hecesine
bağlanmasıdır.
Sönmeden yur / dumun üstün / de tüten en / son ocak
Fâ i lâ tün / Fe i lâ tün / Fe i lâ tün / Fe i lün

Yukarıdaki dizede “yurdumun” sözcüğünün sonundaki “n” ünsüzü, “üstünde” sözcüğün ilk hecesine bağlanarak ulama yapılmış,
aruz kalıbı bozulmamıştır.

İmâle (uzatma): Kısa heceyi aruz kalıbına uydurmak için uzatmaktır. Aruz kusuru sayılır.

Kamçı vurdu Hâlit ol dem atına


Fâ i lâ tün Fâ i lâ tün Fâ i lün

Bu dizede “vurdu” sözcüğü “vurduu” biçiminde, “atına” sözcüğü “aatınaa” biçiminde okunduğunda ölçü bozulmayacaktır.

Zihaf (kısma): Uzun heceyi aruz kalıbına uydurmak için kısa okumaktır. Aruz kusurlarındandır.

Bir mi sâ fir / gi bi yiz dün /yâ da biz


- . - -/ . . - - / . . –
fâ i lâ tün/ fe i lâ tün fe i lün

Bu dizede “dünyâ” sözcüğündeki “â” ünlüsünün uzun okunması gerektiği halde kısa okunması bir zihaf örneğidir.

Med: Uzun hecenin ölçü gereği bir buçuk hece değerinde okunmasıdır.
İki uzun hece arasında bir kısa hece bulunması gerektiğinde medde başvurulur.
İmale ve zihafın aruz kusuru sayılmasına karşılık med, bir sanat olarak kabul edilir.

Pâyin sedası gelse de sen hiç gelmesen

Bu dizede bir hece değerindeki “hiç” sözcüğü uzun okunarak bir buçuk hece değeri kazanır.

3.Serbest Ölçü

 Aruz ya da hece ölçüsü, herhangi bir ölçüye bağlı kalınmadan yazılan şiirler, serbest ölçülü demektir.

Serbest ölçü, gerçekte ölçünün olmadığını, ölçüsüzlüğü ifade eder.

Serbest şiirin hazırlayıcısı “serbest müstezat” olmuştur. “Serbest müstezat”, divan şiirinde bir uzun bir kısa dize şeklinde yazılan
“müstezat” nazım biçiminin kalıplarının ve kurallarının Servetifünuncular tarafından bozulmasıyla oluşturulmuştur. Burada ölçü
konusunda başlayan kuralsızlık daha sonra “serbest ölçü”ye dönüşmüştür.
7
Çağdaş edebiyatta özgür nazımla birlikte ortaya çıkan serbest ölçü, Türk edebiyatında Garipçilerle yaygınlık kazanmıştır.

Serbest ölçüde ahenk, sözcüklerin seçimi ve düzeniyle sağlanan iç ahenge, ses akışına, vurgu ve tonlamaya dayanır.

2
ŞİİR DİLİ
1.İMGE
İmge, edebî metinlerde yansıtılmak isteneni daha canlı, daha etkili ve görünür kılmak amacıyla zihinde canlandırılmaya çalışılan
görüntüdür.

İnsan zihninin hayal yaratma yetisi (düş gücü, imgelem, muhayyile) sınırsızdır, insan her şeyi hayal edebilir, zihninde her şeyi
canlandırabilir, her görüntüyü oluşturabilir. Şair de sınırsız hayal dünyasında yarattıklarını gerçek dünyada yeniden yaratmak
ister. Fakat insanın zihninde yarattığı her görüntüyü konuşma dilinin sınırları içinde anlatması neredeyse olanaksızdır. Bu durum,
şairleri günlük dilin olanaklarından yararlanarak yeni bir dil, bir şiir dili yaratmaya zorlar.
Bu noktada şair günlük dilde bir arada duymaya alışık olmadığımız, ayrı anlam kategorilerine bağlı iki sözcüğü şaşırtıcı biçimde
yan yana kullanarak imgeyi oluşturur.

8
Bir masal şebboyu çarmıhtaki yaz
Deniz en ince hayvanı belleğin
Bir kuşluk vakti tanrının sevdiği
Görünür zamanı yaratan
Melih Cevdet Anday
Zakkum dallarında uyumuş
Vişne renkli akşamüstleri
Bir şey sorma, titreyen kalbim
Bizi örten gölgenin rahvan atı.
Melih Cevdet Anday

Yeşil pencerenden bir gül at bana


Işıklarla dolsun kalbimin içi
Geldim işte mevsim gibi kapına
Gözlerimde bulut saçlarımda çiy
Ahmet Muhip Dıranas

Biliyorsun ben hangi şehirdeysem


Yalnızlığın başkenti orası
Cemal Süreya

Kadirsin Allah’ım sen de kadirsin


Üstümüze dört direkli çadırsın
Çağırdığımız yerde hâzır nazırsın
Cümlemiz üstüne yürüyüp gider
Pir Sultan Abdal

Ölüm gelecek, gözlerin olacak gözleri


sabahtan akşama dek bize eşlik eden
bu ölüm, uykusuz, sağır, eski bir pişmalık gibi
saçma bir kusur gibi ya da
boş bir sözcük olacak gözlerin,
suskun bir çığlık, bir sessizlik ya da
tek başına eğilip baktığında aynada
böyle görüyorsun onları her sabah
Cesare Pavese

Kuşlar ölür, sen uçuşu hatırla!

2.SÖZ SANATLARI
1. TEŞBİH
Aralarında ortak nitelik bulunan iki varlık ya da kavramdan, ortak nitelik yönünden güçlü olandan zayıf olana aktarma
yapılmasıdır.

a.Tam Benzetme
Dört öğesi de bulunan benzetmedir. BENZEYEN-BENZETİLEN-BENZETME YÖNÜ-BENZETME EDATI

Ah bu türküler, köy türküleri 


Ana sütü gibi candan
Ana sütü gibi temiz.
Bedri Rahmi

b.Güzel Benzetme (Teşbihibeliğ)


Benzeyen ve kendisine benzetilenle yapılan benzetmedir. BENZEYEN VE BENZETİLEN

Sonra, şu on yıldan bu yana


benim fakir milletime ikrâm edebildiğim

9
Bir tek elmam var elimde, doktor,
Bir kırmızı elma:
                   kalbim...
Ne arteryo skleroz, ne nikotin, ne hapis,
işte bu yüzden, doktorcuğum, bu yüzden
bende bu angina pektoris...
N. Hikmet

2.İSTİARE
Temel öğelerden (benzeyen, kendisine benzetilen) sadece biri söylenerek yapılan benzetmeye istiare denir.
BENZEYEN VEYA BENZETİLEN

a.Açık İstiare:
Teşbihin yalnızca "kendisine benzetilen" (güçlü) öğesi kullanılarak yapılan istiaredir.

Karadutum, çatal karam, çingenem


Nar tanem, nur tanem, bir tanem
Ağaç isem dalımsın salkım saçak
Petek isem balımsın, ağulum
Günahımsın, vebalimsin.

b.Kapalı İstiare:
Benzetmenin temel öğelerinden yalnızca benzeyenin (zayıf öğenin) kullanılmasıyla yapılır. Kapalı istiarede, benzetme anlamı
kaybolmasın diye "benzetme yönü" de söylenir.

Uzanmışım kumsala
Güneş damlar içime
Kurumuş dudaklarında
Unutulmuş bir beste
F. Kızılok

3. TEŞHİS
İnsan dışındaki varlıklara, insana özgü niteliklerle yüklemeye teşhis denir.
Teşhis sanatının olduğu her yerde kapalı istiare de vardır.

İstanbul deyince aklıma kuleler gelir


Ne zaman birinin resmini yapsam öteki kıskanır
Ama şu Kız Kulesi’nin aklı olsa
Galata Kulesi’ne varır
Bir sürü çocukları olur
B. Rahmi
4.İNTAK
İnsan dışındaki canlı ve cansız varlıkları konuşturma sanatıdır.

Çalar saat, üç bin altı yüz kere saatte


Fısıldıyor: Hatırla, hatırla!..
Charles Baudelaire

5.MECAZIMÜRSEL (AD AKTARMASI)


Aralarında benzerlik ilişkisi dışında, iç—dış parça-bütün, soyut-somut, neden-sonuç... gibi çeşitli anlam ilişkileri bulunan iki
sözden birinin diğerinin yerine kullanılmasına mürsel mecaz (mecaz-ı mürsel) denir.

Mecazımürsel Oluşumları
İç – Dış ilişkisi:
Mangal sönmeden sucukları getirin (kömür ateşi)
Parça – Bütün ilişkisi:
Bu takıma iyi bir sol ayak lazım. (futbolcu)
Soyut – Somut ilişkisi:
Bu kafayı değiştirmedikçe adam olamayız biz. (düşünce)
Neden – Sonuç ilişkisi:
F-16 lar gökten ölüm yağdırdı. (bomba)
Sanatçı – Yapıt İlişkisi: 
Cemal Süreya elinden düşmüyor bugünlerde. (kitabı)

10
Araç – Kullanıcı İlişkisi:
Sanatçımıza eşlik edecek değerli sazlarımızı sahneye davet ediyorum. (saz sanatçıları)
Yer-Toplum İlişkisi:
Alanya bu mevsimde bile denizin tadını çıkarıyor. (orada yaşayanlar)
Yer – Kişi/Kurum ilişkisi:
Çankaya kararnameyi imzalamadı. (Cumhurbaşkanı)
Nesne – Eklenti İlişkisi:
Telefonunuzu sekreterimize bırakın, biz sizi ararız. (telefon numarası)
Varlık – özellik ilişkisi
Seyirciler sahadaki on birimizi çılgınca alkışlıyor. (futbol takımımız)

6.KİNAYE: 
Metinde mecaz anlamıyla kullanılan bir sözün gerçek anlamıyla da doğru olmasına ve bir gerçeği yansıtmasına kinaye denir.

Kimse kimsenin kamburunu taşımaz.

Değirmeni döndürmek zor


tek başına
Behçet Necatigil

7. TARİZ (DOKUNDURMA)
Tariz sözcük anlamıyla dokundurma", "taşlama", "taş atma" demektir.
Terim olarak; bir sözün görünürdeki anlamının tam tersi amaçlanarak kullanılmasıyla gerçekleştirilen mecazlı anlatımdır.
Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin, 
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin! 
T. Fikret
8. MÜBALAĞA (ABARTMA)
Bir varlığın, olayın ya da durumun, olduğundan daha büyük veya küçük gösterilmesidir.
Gözyaşı tufanıyla taşıp gidiyor ovalar.
“Nereye bu göç?” diye sesleniyorum kuşlara
Ahmet Muhip Dıranas
9.TEZAT
Birbirinin karşıtı olan düşünce, duygu, hayal ve durumların bir arada gösterilmesine “tezat” denir.
Tezat sanatı, karşıt anlamlı sözcükleri birlikte kullanmaya değil; zihinde bir aykırılığı, çelişki ya da karşıtlığı düşündürmeye
dayanır. Bu nedenle, örneğin “Güneşin doğuşu da batışı kadar güzeldir.” cümlesinde “doğuş” ve “batış” karşıt anlamlı sözcükler
oldukları halde tezattan söz edilemez. Buna karşılık, “Ben de gördüm güneşin doğarken battığını.” cümlesi, zihinde bir aykırılık
oluşturduğundan tezatlı bir ifade sayılır.
Öyle bir devim ki, ben hakikatte pireyim
Bir delik gösterin de utancımdan gireyim
N. Fazıl Kısakürek
Karlar etrafı beyaz bir karanlığa gömdü
Kar değil gökyüzünden yağan, beyaz ölümdü
F. Nafiz Çamlıbel

10.HÜSNÜTALİL
Herhangi bir durumu, olayı gerçek nedeninin dışında daha güzel ve hayali bir nedene bağlayarak açıklama sanatıdır.

Bir an önce görülsün diye Akdeniz 


Toroslarda ağaçlar hep çocuk kalır
Sunay Akın
Yeni bir ülkede yem vermek için atlarına 
Nice bin atlı kapılmıştı fetih rüzgârına
Y. Kemal

11.İSTİFHAM (Soru Sorma)


Anlatımı etkili kılmak amacıyla duygu ve düşüncelerin soru biçiminde anlatılmasıdır. Ancak bu soru, cevap gerektirmediği,
cevabı zaten bilindiği için sözde sorudur.

Benim de mi düşüncelerim olacaktı,


Ben de mi böyle uykusuz kalacaktım,

11
Sessiz sedasız mı olacaktım böyle?
Çok sevdiğim salatayı bile
Aramaz mı olacaktım?
Ben böyle mi olacaktım?
Orhan Veli

12.TECAHÜLÜARİF (Bilmezden Gelme)


Söyleyişte bir anlam inceliği yaratmak amacıyla herhangi bir şeyi bilmezlikten gelmeye “tecahülüarif” denir.

Tecahülüarif bazen sözde soru yoluyla yapıldığı için istifham sanatıyla karıştırılabilir. Ancak tecahülüarifte sözde sorunun
arkasında bir nükte (espri) bulunur. İstifham ise sadece sözde soruya dayanır.
Sahi senden mi doğdum anne
Yollar, nehirler, kuşluk vakitleri dururken
Bir insandan mı doğar bir çocuk?
Haydar Ergülen

13.TEKRİR
Sözün etkisi güçlendirmek için sözcük ya da söz grubunu yineleme sanatıdır.

Bu yağmur bu yağmur bu kıldan ince


Öpüşten yumuşak yağan bu yağmur
Bu yağmur bu yağmur bir gün dinince
Aynalar yüzümüzü tanımaz olur
N. Fazıl

Kimsesizim kimsem yoktur herkesin var kimsesi


Kimsesiz kaldım meded kıl kimsesizler kimsesi
Avni

14.TENASÜP
Anlamca birbiriyle ilgili sözcüklerin bir arada kullanılması sanatıdır.

Deli eder insanı bu dünya;


Bu gece, bu yıldızlar, bu koku,
Bu tepeden tırnağa çiçek açmış ağaç
O. Veli
Bir rüya vardı masamdaki güllerde
Tomurcuklanıyordu bahar dallarda

15.LEFFÜNEŞR (Toplama ve Yayma)


İki veya daha fazla sözcüğü kullandıktan sonra bunlarla ilgili başka sözcükleri sıralamaya “leffü-neşir” denir.
En çok şiirde görülen bu sanat, birbirini izleyen iki dize arasında kurulan koşutluğa dayanır. Bunu aşağıdaki şekil üzerinde daha
kolay görebiliriz.
————–A————— B————-
————–a—————-b————-
Şûh Şîrin’ler yüzünden dağ delen Ferhâd’lar
Aslıhan’lardan yanan Âşık Keremler görmüşüz
Yahya Kemal Beyatlı
Döküntülerin yattığı
Bir müze gibi kiler
Elbiseler, paketler, tahtalar artığı
Düğmeler, ipler, paslı çiviler
Behçet Necatigil
Bazen eser, ufuklara uzanırım
Yorgun, harap, cahil
Kocam, evim, anam
Utanırım
Behçet Necatigil

16.TEVRİYE
Birden fazla gerçek anlamı olan bir sözcüğü akla hemen gelen yakın anlamını değil de uzak anlamını kastederek kullanmaya
“tevriye” denir.

12
Bu sanatta sözcüğün uzak anlamı, yakın anlamıyla örtülmüş olur. Bu örtülülük bir nükteye dayandığında tevriye sanatında
amaca uygunluk sağlanmış olur.
Bana Tahir Efendi kelp demiş
iltifatı bu sözde zahirdir
Mâliki mezhebim benim
zira itikadımca kelp tahirdir.
Nef’i
Güzellerde vefa olmaz demek yanlıştır ey Baki
Olur vallahi billahi hemen yalvarı görsünler
Baki

17.TELMİH
Söz arasında tarihteki bir olaya ya da ünlü bir kişiye, bir inana, bir atasözüne, bir şiire işaret etmeye, onu anımsatmaya “telmih”
denir.
Telmih sanatında işaret edilen şeye bir iki sözcükle değinilir.
Bilgiye dayalı bir sanat olduğu için telmih sanatının anlaşılmasında ortak kültürün önemi büyüktür.

Kardeşini öldürüyor Kaabil,


İçimde bir yalnızlık duygusu,
Ölüm kadar uzun yaz uykusu,
Sıkıntı ile geçilen sahil. 
Orhan Veli
Mesele falan değildi öyle,
To be or not to be kendisi için;
Bir akşam uyudu; Uyanmay iverdi.
Orhan Veli

18.NİDA (Seslenme)
Yoğun duygu ve heyecanların sonucu, türlü ünlemler kullanılarak kişilere ya da kişileştirilen olaylara, varlıklara, kavramlara
seslenmeye “nida” denir.
Nida, kimi zaman, teşhis, tekrir sanatlarıyla birlikte görülebilir.
Ey şimdi köyünden pek çok uzakta,
Ey şimdi bir yığın kara toprakta
Uyanmaz uykuya dalan yiğitler!
Şehitlik şanını alan yiğitler!
Enis Behiç Koryürek

19.İRSALİMESEL
Bir düşüncenin herkesçe bilinen bir atasözü ya da atasözü değerindeki bir sözle desteklenerek pekiştirilmesine “irsalimesel” denir.
Eğer olsa derler kelin merhemi
Sürer kendinin başına ol emi
İzzet Molla
Gün de doğar gün de doğar
Bir gün mutlaka gün doğar
Gün doğmadan neler doğar
Gün doğmadan Şehzadebaşı’na
Sezai Karakoç

20.LEBDEĞMEZ (Dudak Değmez)


İçinde b, f, m, p, v dudak ünsüzlerini bulundurmayan sözcüklerle yazılan şiirlere “dudak değmez” adı verilir.

Halk şiiri geleneğinde yaygın bir sanattır. Âşıklar arasında yapılan yarışmaların bir dalı da lebdeğmez yarışmasıdır. Bu
yarışmada âşığın iki dudağı arasına iğne veya kibrit çöpü konur. Böylece, dudak ünsüzlerinden birini söyleyen yarışmacının
dudaklarına iğne batınca başarısızlığı anlaşılır.

Dikkat et, araştır, gözlerini aç


Sanat her yiğidin kârı değildir.
Eser yazarının serindeki taç
Altındandır, soğan zarı değildir.
Selimi

13
Her şey ne sıcaktı, her şey ne iyi
Hatta o karanlık, aysız geceler.
Faruk Nafiz Çamlıbel

21.AKROSTİŞ
Dizelerinin ilk harfleri yukarıdan aşağıya doğru okunduğunda bir isim çıkacak biçimde düzenlenmiş şiire “akrostiş” denir.

Var olan bir sen, bir ben, bir de bu bahar


Elden ne gelir ki? Güzelsin, gençliğin var.
Dünyada aşkımız ölüm gibi mukaddes
İnan ki bir daha geri gelmez bu günler
Âlemde bu andır bize dost esen rüzgâr
Cahit Sıtkı Tarancı

14
3
ŞİİRDE YAPI
1.NAZIM BİRİMİ
Şiirde anlam bütünlüğü taşıyan en küçük birime nazım birimi denir.

1.Dize (Mısra)
Günümüzde bir şiirin her bir satırına dize denmektedir.

* Ne ararsan bulunur derde devadan gayrı


Abdülhak Molla

* Kişi noksanını bilmek gibi irfan olmaz


Tâlibî

* Ol mâhiler ki derya içredir deryayı bilmezler


Hayali

2.Beyit
Aynı ölçüyle söylenmiş iki mısradan oluşan nazım birimine divan edebiyatı şiir geleneğinde beyit denmiştir.
Beyit nazım birimi, Batı Uygarlığı Etkisinde Gelişen Türk Edebiyatı Dönemi’nde de bazı şairler tarafından kullanılmıştır.

Erbâb-ı kemâli çekemez nakıs olanlar


Rencîde olur dîde-i huffâş ziyadan

3.Bent
Bir şiirin bölümlerini oluşturan, genellikle iki mısradan daha büyük birimlere bent denir.

Bent adı verilen birimler çoğu zaman üç, dört, beş, altı mısralık birimler olur.

Bunların dışında –terkibibentlerdeki gibi- beyitlerden oluşan şiir bölümlerine de bent denmektedir.

Hoyrattır bu akşamüstüler daima


Gün saltanatıyla gitti mi bir defa
Yalnızlığımızla doldurup her yeri
Bir renk çığlığı içinde bahçemizden
Bir el çıkarmaya başlar bohçamızdan
Lavanta çiçeği kokan kederleri
Hoyrattır bu akşamüstüler daima
Ahmet Muhip Dıranas

4.Kıt’a (Dörtlük)
Kıt’a genellikle iki beyitten oluşan nazım biçiminin adı olmakla birlikte Millî Edebiyat Dönemi’nden itibaren dört dizeden
oluşan şiir bölümleri kıta (dörtlük) adını almıştır.

Ela gözlerine kurban olduğum!


Yüzüne bakmaya doyamadım ben.
İbret için gelmiş derler cihana,
Noktadır benlerin sayamadım ben
Aşık Ömer

2.NAZIM BİÇİMİ
15
Şiirin yapısı (nazım biçimi) aşağıdaki dört ölçüte göre belirlenir.

a. Nazım Birimi

b. Birim Sayısı

c. Kafiye örgüsü

d. Kullanılan ölçü

Aşağıdaki şiirin yapı özelliklerinden yola çıkarak şiirin nazım biçimini bulalım.

İncecikten bir kar yağar


Tozar Elif Elif diye
Deli gönül abdal olmuş
Gezer Elif Elif diye

Elif'in uğru nakışlı


Yavru balaban bakışlı
Yayla çiçeği kokuşlu
Kokar Elif Elif diye

Elif kaşlarını çatar


Gamzesi bağrıma batar
Ak elleri kalem tutar
Yazar Elif Elif diye

Evlerinin önü çardak


Elif'in elinde bardak
Sanki yeşil başlı ördek
Yüzer Elif Elif diye

Karac'oğlan eğmelerin
Gönül sevmez değmelerin
İliklenmiş düğmelerin
Çözer Elif Elif diye

a. Nazım Birimi: dörtlük

b. Birim sayısı: 5

c. Kafiye örgüsü: x-a-x-a/b-b-b-a/c-c-c-a/d-d-d-a/e-e-e-a

d. Kullanılan ölçü: 8‘li hece ölçüsü

Yukarıdaki yapı özelliklerine sahip olan şiir “semai” nazım biçimi olarak adlandırılır.

Diğer tüm nazım biçimleri de bu ölçütlere göre tespit edilir.

4
ŞİİR TÜRLERİ

BATI ETKİSİNDE TÜRK ŞİİRİ NAZIM TÜRLERİ


16
1.LİRİK ŞİİR

Konu: Yoğun duygulanım… Duygu coşkunluğu (aşk, ayrılık, acı, çaresizlik, millî ve dinî duygular) ağır basan şiirlerdir.

Kökeni: Lirik sözcüğü Yunanca “lir” adı verilen bir çalgıdan gelmektedir.

2.EPİK ŞİİR

Konu: Savaş, kahramanlık, vatan sevgisi gibi konuları ya da bir ulusun yaşayışını yakından ilgilendiren tarihsel bir olayı coşkulu
bir anlatımla işleyen şiirlere “epik şiir” denir.

Farklı Adlandırmalar: Bu özellikteki şiirlere “destanî şiir”, “hamasi şiir”, veya “kahramanlık şiiri” dendiği de olur.

3.DİDAKTİK ŞİİR

Konu: Öğüt… Herhangi bir konuda bilgi ya da öğüt vermek, bir ders çıkarmak, bir düşünceyi aşılamak amacıyla yazılan öğretici
nitelikli şiirlere, “didaktik şiir” denir.
Bu tür şiirler duyguya değil, akla dayanır.

İlk Örnekler: Dünyada ilk örneklerini eski Yunan şairi Hesiodos (M.Ö Vlll.yy), “İşler ve Günler” adlı yapıtıyla vermiştir.
Türk edebiyatında ilk örneği ise “Kutadgu Bilig”dir.

4.PASTORAL ŞİİR
Konu: Kır yaşamı, doğa güzellikleri, çobanların hayatı… Kent yaşamının karmaşıklığından ve yozlaşmışlığından uzaktaki kırsal
dünyayı, köylülerin ve çobanların yaşamını çoğu zaman yücelterek anlatan şiir türüne “pastoral şiir” denir.

İlk Örnekler: Pastoral şiirin ilk önemli temsilcileri eski Yunan edebiyatında Theokritos (M.Ö. III. yy.) ve Latin edebiyatında
Vergilius (M.Ö. 70-19) dir.

Türk edebiyatında pastoral şiirin ilk örneği Abdülhak Hamit‘in “Sahra” (1878) adlı kitabıdır.

İdil: Kır hayatı, çobanlar ve doğa, bir kişinin ağzından anlatılırsa buna “idil” adı verilir.
Eglog: Pastoral şiir, çobanların karşılıklı konuşmasıyla oluşturulmuşsa “eglog” adını alır.

5.SATİRİK ŞİİR
Konu: İroni, ince alay… Kişilerin ya da toplumun kusurlarını, eksikliklerini dolaylı yollardan, çoğu zaman da gülünçleştirerek
eleştiren şiirlere “satirik şiir” denir.

Benzeri: Divan şiirindeki “hiciv” ve halk şiirindeki “taşlama”, satirik şiirin bizim edebiyatımızdaki karşılığı olan türlerdir.

5.DRAMATİK ŞİİR

Konu: Karşılıklı konuşma…. Manzum tiyatrolarda karşılıklı konuşmaların şiir şeklinde gerçekleştirilmesiyle oluşur.

Köken: Eski Yunan’da kullanılmış türdür. Eski Yunan’da dramatik şiir; “trajedi” ve “komedi” olmak üzere ikiye ayrılmıştır.
Bunların tamamı şiir biçiminde yazılmıştır.

5
MENSUR ŞİİR-MANZUM HİKÂYE / MANZUME VE ŞİİR

17
1.MENSUR ŞİİR (ŞİİRSEL DÜZYAZI)
Tanım: Ölçü, uyak, dize, nazım biçimi gibi nazım öğelerine bağlı kalınmadan, şiirsel söyleyişin düzyazı cümleleriyle kurulduğu
yazılara “mensur şiir” veya “mensure” denir.

Yapılış Şekli: İç ahenk, seci (düz yazıda cümle sonlarındaki uyaklı sözler), şairane benzetmeler, duygu yüklü ifadelerle
oluşturulur.

İlk:
Mensur şiirin Batı edebiyatındaki ilk örneklerini Baudelaire, “Küçük Mensur şiirler” (1860) adlı eseriyle vermiştir.

Türk edebiyatında ilk mensur şiir denemesini ise Halit Ziya Uşaklıgil (Mensur Şiirler, 1891) yapmıştır.

Mehmet Rauf’un “Siyah inciler” (1901), Yakup Kadri’nin” Erenlerin Bağından “(1922), Ruşen Eşref Ünaydın’ın “Damla
Damla” (1929) adlı eserleri mensur şiirin diğer önemli örnekleridir.

BENİM OLSAYDIN

Benim olsan, ah bu mümkün olsaydı… Seni uzak, uzak, bu insanlardan pek uzak bir yere götürürdüm: Öyle bir yere götürürdüm
ki orada yalnız tabiatla baş başa kalırdık… Denizle, sema ile, sahra ile kalırdık… Sade ikimiz kalırdık…

Orada, yalnız ormanda yapraklarla inleyen mütehevvir rüzgârın, uzakta dalgalarla dövünen medhuş denizin, gökte şimşekleriyle
gürleyen haşin yıldırımın sesiyle kalırdık…

Sade ikimiz kalırdık… Sade ikimiz, unutmuş, unutulmuş, her türlü kayıttan azade iki mevcut gibi yaşardık. İlk insanlar gibi
yaşardık. Benim olsaydın felaketlerine, afetlerline tahammül için kuvvet bulur, hayatın sebebini anlardım; benim olsaydın hayatı
severdim.

2.MANZUM HİKÂYE (ŞİİR ŞEKİLLİ HİKÂYE)

Tanım: Eğlendirme ve öğretme amacıyla nazım biçiminde yazılan hikâyelere “manzum hikâye” denir. 

İlk:
Tevfik Fikret’in “Balıkçılar”, “Hasta Çocuk”; Mehmet Akif Ersoy’un “Seyfi Baba”, “Mahalle Kahvesi” gibi şiirleri manzum
hikâyenin ilk örnekleri arasındadır.

Çağdaş edebiyatımızda Orhan Veli Kanık‘ın, Nasrettin Hoca‘nın bazı fıkralarını nazımla yeniden işlediği eseri “Nasrettin Hoca
Hikâyeleri” de manzum hikâyenin güzel örneklerindendir.

3.MANZUME VE ŞİİR
Nazım: Duygu, düşünce ve olayların ölçülü, çoğu zaman da kafiyeli mısralarla anlatılması yöntemidir.
Manzum Eser: Nazımla yazılmış uzun metinlere manzum eser denir.
Manzume: Düzyazıyla (nesirle) da anlatılabilecek olay ve durumların, belli bir ölçü, kafiye düzeni ve nazım şekline bağlı
kalınarak dile getirilmesiyle oluşturulan, didaktik (öğretici) yönü ağır basan metindir.
Şiir: Coşku, heyecan ve hayalleri etkileyici biçimde yansıtan, özgün imgelerin ve ahenkli söyleyişlerin bulunduğu, düş gücüne
dayanır, insanı duygu bakımından etkileyen metne şiir denir.
Manzume-Şiir Farkı
Bir olay, ilgi çekici ve ahenkli olması için; herhangi bir bilgi ise akılda daha kolay kalması için nazımla (manzum olarak)
kaleme alınabilir. Bu durum, bu şekilde oluşturulan metinleri şiir yapmaz. Ama sadece bir tek dize bile özgün bir imgeye, ahenkli
bir söyleyişe, etkileyici bir anlatıma sahip olduğunda şiirsel bir nitelik kazanmış olur. 
MANZUME ŞİİR

1.Düzyazıya kolayca çevrilebilir. 


2.Konuşma diline yakındır. 
3.Estetik kaygı, güzellik ön plandadır. 
4.İmge bakımından zengindir. 
5.Dizeler halindedir.  
18
6.Sözcükler genellikle mecaz anlamdadır. 
7.Sanatsal yönü güçlüdür. 
8.Öğreticilik amaçlanır. 

9.Anlatım yoruma kapalıdır. 


(tek anlamlılık)

BALIKÇILAR
Bugün açız yine evlatlarım, diyordu peder, 
Bugün açız yine; lâkin yarın, ümid ederim, 
Sular biraz daha sakinleşir... Ne çare, kader!

- Hayır, sular ne kadar coşkun olsa ben giderim 


Diyordu oğlu, yarın sen biraz ninemle otur; 
Zavallıcık yine kaç gündür işte hasta...

- Olur; 
Biraz da sen çalış oğlum, biraz da sen çabala; 
Ninen baban, iki miskin, biz artık ölmeliyiz... 
Cocuk düşündü şikayetli bir nazarla: - Ya biz, 
Ya ben nasıl yaşarım siz ölürseniz?
Tevfik Fikret

6
ŞİİRDE TEMA / KONU
Aşk, ölüm, yalnızlık, savaş, özgürlük, hoşgörü, çalışkanlık
ŞİİRDE TEMA-KONU FARKI vb. birer temadır. Bu temalar şiirlerde belli zaman, yer,
durum ve kişilerle sınırlandırılarak ele alınır.
 Bir söz dizisinin şiir sayılması için metnin bütününe
yayılan bir kavram, duygu ya da hayalin olması gerekir, işte Temaların metinlerde bu şekilde sınırlandırılmaları onları
şiirdeki bu kavram, duygu ya da hayale tema denir. birer konuya dönüştürür.

19
Tema soyut ve genel, konu somut ve özeldir. Orhan Saik Gökyay, bu temayı şiirin başlığında da geçen
“Bu vatan kimin?” sorusuna cevap oluşturacak biçimde bir
Tema, metin dışında da vardır, onu özelleştirerek şiirinde konuya dönüştürmüştür.
konulaştıran, şairdir.
Şair vatan temasını “vatanın coğrafi güzellikleri, bu vatanı
Tema, şiirde ele alınan kavram, duygu, hayal, varlık, var eden tarihsel ve kültürel değerler, Anadolu coğrafyasının
nesne, kişi vb.nin en genel ve kapsayıcı karşılığıdır. Konu vatanlaştırılması sürecinde etkili olan önemli kişiler,
ise o temanın metinde somutlaşmış ve sınırlandırılmış vatandan ayrı kalmanın verdiği acı, vatana kavuşmanın
hâlidir. yaşattığı sevinç” gibi pek çok bağlamla sınırlayarak birer
konuya dönüştürebilirdi. Ama şair bu temayı başka bir
Aynı temaya sahip olmalarına, hatta aynı şair tarafından bağlamla sınırlamış, vatan kavramını başka bir açıdan ele
yazılmalarına rağmen, konusu birbirinden farklı olduğu için almış, bir bakıma vatan denince şairin aklına vatanın hangi
birbirine benzemeyen binlerce şiir vardır. yönü geliyorsa, bu kavram şairde neleri çağrıştırıyorsa şair
de şiirinde vatanın o yönünü ele almıştır.
Aşk, en eski çağlardan beri bütün dünyada en çok ele
alınan temalardan biri olmuş, Türk edebiyatında da pek çok Şair, vatan temasını “Bu vatanın gerçek sahipleri, vatan
aşk şiiri yazılmıştır. Bu şiirlerin pek azı birbirine uğrunda canlarını seve seve feda edenlerdir” bağlamında
benzemektedir. Çünkü her şair, aşkı belli bir bağlamda ele sınırlayarak konulaştırmıştır.
almış, değerlendirmiş ve şiirinde aşkın o yönünü ön plana
çıkarmıştır. İşte şiirde ön plana çıkan bu yön, o şiirin konusu
olmuştur.

BU VATAN KİMİN

Bu vatan toprağın kara bağrında


Sıradağlar gibi duranlarındır
Bir tarih boyunca onun uğrunda
Kendini tarihe verenlerindir

Tutuşup kül olan ocaklarından


Şahlanıp köpüren ırmaklarından
Hudutlarda gaza bayraklarından
Alnına ışıklar vuranlarındır

Ardına bakmadan yollara düşen


Şimşek gibi çakan, sel gibi coşan
Huduttan hududa yol bulup koşan
Cepheden cepheyi soranlarındır

İleri atılıp sellercesine


Göğsünden vurulup tam ercesine
Bir gül bahçesine girercesine
Şu kara toprağa girenlerindir

Tarihin dilinden düşmez bu destan


Nehirler gazidir, dağlar kahraman
Her taşı bir yakut olan bu vatan
Can verme sırrına erenlerindir

Gökyay’ım ne desen ziyade değil


Bu sevgi bir kuru ifade değil
Sencileyin hasmı rüyada değil
Topun namlusunda görenlerindir

Orhan Şaik Gökyay

Bu şiirin teması “vatan“dır. Türk edebiyatI tarihinde bu


temayı ele alan binlerce şiir yazılmıştır.

20

You might also like