Professional Documents
Culture Documents
FEDERASYONU
fı
dünijası V
ak
n
si
İstanbul
O
Türk Hümanizmi ve Nazik'im Destanı
Emel ESİN
fı
Türkiye lehçemize çevrilmiş şekli ve notlar ile birlikte, evvelce neşr etmiş-
dim. ( 1 ) . B u yazıda ise Destanın Türkiye lehçemize çevrilmiş şekli, ve
destamn Türk hümanizmi muvacehesindeki manâsına değen b i r kaç dü
şünce a r z edeceğim.
ak
1 D e s t a n yalnız millî değil, insânî de bir veçhe ile önümüze çıkmaktadır,
çünki insânî b i r direnmeği, mazlûmun zâlime direnmesini anlatır. D e s t a n
da z u l m eden, Türkistanı istilâ eden Çin, z u l m gören ise, Çinliler tarafın
dan esir edilerek, ellerinden kurtulmağa çabalayan ve en sonunda öldürü
len, Nâzik adlı genç Türk k a d i m d i r .
V
F a k a t Nâzik isyânını kendi Türk üslûbunda yapdı. Aynı şartlar altın
da, H r i s t i y a n azizesi, mücâdelesiz, ölüme boyun eğebilirdi. U z a k şarklı fe-
dâî belki kendini y a k a r a k intihâr ederdi. Nâzik ise, "kişiliğini" (doğu Türk
n
çesinde insanlık mertebesi) k o r u m a k için, cesâretle, vatanını istilâ eden
lere karşı gazâ etti.
Şüphesiz, Nâziğin gazâsı ekseri, zâlimden kaçmakdan ileriye gitmiyor
si
fı
îslâmiyetin Hakanlı Türkler tarafından kabulünden yüz yıl k a d a r
sonra, 1068'de Y u s u f Hâs Hâcibin yazdığı Kutadgu-bilig'de, Türk - İslâm
h a y a t görüşü teşekkül etmiştir. Îslâmiyetin t a s a v v u r ettiği sınıfsız toplum
ak
henüz d a h a kurulmamışsa dile, geniş görüşlü b i r hümanizm Hakanlı Türk
l e r i n i n vicdanına yerleşmiş bulunuyordu. Yûsuf Hâs Hâcibin ( 6 ) beliğ b i r
Türkçe ile söylediği mısralar hatırlardadır :
"Kişike kişilik kişi belgüsi"
"İnsana insaniyet insanın ölçüsüdür"
"Bedük
"Büyük V
t u t b u himmet, ediz t u t köngül"
t u t himmetini, pâk t u t gönlünü"
O n b i r i n c i ilâ onikinci milâdî yüzyıllarda A h m e d Yesevî Türklere şöyle
hitâp ediyordu :
n
" E r bulmazsan, ölgen yahşi!" ( 7 )
"İnsan olamazsan, ölmen doğrudur"
si
şı savaşa geçmişti. 1837 yılında bu savaş hezimet ile sona erdi. Cihângir
Hoca, demirden b i r kafese s o k u l a r a k , Çine sevkedilirken, yolda öldürüldü.
Çin alayları ve hapishâneden salınarak Doğu Türkistanı almağa sevk edi
Te
fı
larına ve ellerine, aynı demirden ok ile birbirine bağlı bukağu takıp, Kaşgar
vâdisi dışındaki " k u m " a sürmeğe başlayınca, durup ağlayarak son defa
yıkılan evine, ailesinin öldürüldüğü y e r e b a k a n Nâzik, Destanının i l k fas
ak
lını pöyledi :
Destan I
V
K o y beni, gideyim ben
O gördüğün y u r d u m a
5 — U z a k l a r a bak s a m görünmiyor
E
Yıkılan ev,
Şu yerde durup t a h r a t kılın!
B e n kaçmağa bakayım!
k-
6 — ( U f u k d a ) ağarırken
O a k mezarınız
Te
Ağlayarak d u r u y o r ,
S i z i n Nâzik kızınız
7 — A t a m l a a n a m benim
B e n i nerden bulacak ?
Şu yerde ölüp gitsem
K u m d a beni bulur m u ?
8 — A t a m bilmez, a n a m bilmez
B e n i m hâlimi.
Canım bilir, tenim bilir
S a r a r a n benzimi
19 ı
Nâzik ve kardeşi A b d u l l a h , Şimâle, Yıldız s u y u civarına götürülerek
Çinliler tarafından, X V I I . yüzyıldan beri Doğu Türkistana yerleşmiş y a
bancı boylardan, K a l m a k v e y a Solonlara esir o l a r a k verildi. K a l m a k l a r
( K a l m u k ) Moğol soyundan, B u d d h i s t dîninde b i r boy, S o l a n l a r (Solon) ise,
Mançu soyundan ve Şamanist inançlı b i r millettir. Destanın safhalarında,
Nâzik,' bazan Kalmakların, bazan Solanların e s i r i o l a r a k gözükür. Kaş-
gardan K u l c a tarafında i l k getirildikleri zaman, Nâziğin ve kardeşinin, K a l
m a k l a r a verildiği anlaşılmaktadır. İki kardeş, dağ başında, b i r " y a r " ( y a
maç) üstünde gizlice buluştular. A b d u l l a h Nâziğe kaçmayı t a v s i y e etti.
"Nâziküm A b l a , kaçmazsan k a r a kâfir K a l m a k d a n çocukların doğar" de
di. Nâzik ağlayarak cevab v e r d i : "Canım kardeşim, ben de kaçmağı dü
fı
şündüm. A m a sensiz ne o l u r u m ? " . S o n r a kaçmağa kat'î k a r a r aldı ve " A l -
l a h a sığındı"
O gece, gün ağarmadan, K a l m a k l a r "savaş meydanında" (Cihângir
ak
H o c a y a karşı harbe girmişlerdi) sarhoş halde b a y r a m ederken, Nâzik
kaçtı. Üç gün üç gece Nâziğin kaçtığının farkına varmadılar. Dördüncü
gün, Nâziğin kaçtığını anlayınca, Abdullahı b i r ağaca bağlayarak işkence
ettiler v e Nâziğin nerede olduğunu sordular. A b d u l l a h b i r şey bilmediğini
söyledi.
V
Nâzik, zincirlerini sürükleyerek, Yıldız deresine doğru kaçmıştı. B e l k i
Yıldız s u y u boyunca inip, Karaşehir'de Bagraç Gölünü b u l a r a k , Kaşgar
y o l u n a v a r m a k istiyordu. Geceleri y o l alıyor, gündüz, " c a n g a l " (sık o r m a n
lık)'da saklanıyordu. Destan, bazen de Nâziğin b i r söğütün altına saklandı
n
ğını söyler. B i r gece, Yıldız s u y u n a vardı. Nâziğin bulunduğu vâdi, Batı
Türkleri devrinde b i r " o r d u " m a h a l l i idi ve Türk târihinin safhalarına sah
ne olmuştu. Yıldız vâdi^ine v a r a n Nâzik, b i r kaç bağ kamış k e s t i ve s a l
si
Destan I I
Te
3 — Yalın a y a k s u geçtim
Dağın s u y u n u içtim
Hâin K a l m a k zulmundan
Azîz canımdan geçtim
20
4 — A s m a n d a çaylak oldum
Eşiklerde h o r oldum
A ğ a m kaldı Kal'makda
K e n d i m seherde kaçtım
6 — tpek giymiş a y a k d a n
fı
D e m i r zincir boşaldı.
Canım dedem yanından
B u illere k i m geldi?
ak
^Yıldız s u y u boyunca kaçarken, gündüz kamışlıkta s a k l a n a n Nâziği k a
mışlığa ateş k o y a r a k , K a l m a k l a r yakaladı. B u safha, Destan'da şöyle a n
latılır :
V
Destan I I I
2 — A l l a h saldı b u işe
B e n doğmuşum kaçmağa
E
v 3 — G i r s e m Kaşgar y o l u n a !
Kaşgar y o l u açık olsun !
A c i z Nâzik k u l u n u ,
T e k Allahım s a k l a y a !
Te
4 — Kamışlara ateş k o y m a z !
B e n Nâziği bulamaz !
B e n Nâziği t u t a r s a ,
A l l a h sakTar, alamaz !
5 — Kamışlığa ateş k o y s a ,
Geçip girem s u l a r a
B e n h a t u n olur m u y u m ,
Solan yüzü k a r a y a ?
21
Destan I V
1 — " A t e ş k o y d u kamışlara!
Cünbüş t u t t u k o y u n c a
B e n i tutup k a s d kıldı
Solan, gözüm oymağa
fı
l a r tarafından yakalanmmış olan Nâzik, dağda, b i r a t çobanı v e ailesi y a
nında gizlenmektedir. S o l a n l a r o n u bulup t u t a r l a r ve K u l c a y a götürerek
b i r Çinli m e m u r a teslim ederler. Çinli m e m u r u n zorla aldığı Kaşgarlı b i r
ak
Türk karısı vardır, i k i kadın, derd ortağı olup ağlaşırlar. Çinli memur, Nâ
ziğin "yürekli" b i r " c i v a n " olduğunu görerek, kendi karışım d a Çinlilere
isyâna sevk etmesinden k o r k a r ve Nâziği S o l a n l a r a geri v e r i r . S o l a n l a r b u
sefer onu kendilerinden b i r i ile evlendirmek üzere Y a r k e n t ' e götürürler.
Düğün merâsimi, içki âlemleri başlar. Kocası olacak Solan, o gece Nâ
V
ziğe yaklaşınca, Nâzik, Solan'ın "boğazını k e s e r " . Nâzik artık nârin b i r
genç kadın değildir, b i r gâzi olmuştur, şehâdete doğru i l k adımını bu h a
reket ile alır.
A ç k a l m a m a k için, Nâzik b i r tencereye pirinç ve tuz k o y a r ve yine
n
dağa kaçar. B u sefer gittiği y e r c a n g a l l a n n sık olduğu A m a t u v e y a A l -
m a t u ' d u r (Türkiye'de yerleşmiş Kulcalılara göre, b u y a îli üstünde Y a -
matuğ yâhûd A l m a - A t a ' d ı r ) . Türkistan halkının indinde, A l m a t u c a n -
si
Destan V
E
" A l t ı a y yattım h a r m a n d a
E k m e k pişirdim s a m a n d a
Âciz Nâzik o r m a n d a ,
k-
A t a m aceb nerede ?
2 — S o l a n vardı K a r a k o l a
A r z kılıp d a Çinliye
Te
Çinli a s k e r çıkardı
B e n gibi âciz kadına
3 — A s k e r çıkdı tutmağa
E j d e r olup yutmağa
Onbeş a s k e r gelip de
Nâziğimi tutmağa
6 — A l m a t u oldu y u r d u m
K u r t , t i l k i yoldaşım
Allahın hükmü ile
C a n g a l oldu mekânım."
fı
Çin kumandanının konağına götürdüler. Çin kumandanı yine Nâziğe demir
v u r d u r d u ve onu "Doğu Y a m u n " diye D e s t a n d a anılan kumandanlık hapis-
hânesine götürdüler. "Doğu Y a m u n " da, Nâzik Destanının eon fasıllarını
ak
söyledi ^
Destan V I
3 — Ayağımda demirler
B o y n u m d a bukağu
E
A b p kaçsa Nâziği
O l s a i y i b i r yiğit
k-
4 — Y a m u n ' d a k i hırsızlar
Oııbeş kulaç boyu v a r
Gördüm eski keçeden
Te
Solanların külahı
5 — A f y o n içen Çinliler
Doğu Y a m u n ' d a içer
T a h t a k u r u l u çer çöp evde
Nâzik C i v a n y a t a r
6 — Çinden h a t gelse
"Nâziğimi" v u r u n diye
Müslümanlar e y i t i r
"Şalıâdete varın!" diye
23
7 — Meydanda (kılıç) çarpınca,
O r a d a ölürüm ben
Mollaların süzünce
Şehid A b l a o l u r u m ben.
Nâzik yirmidört gün hapiste yattı. Yirmidört gün sonra, Çinden Nâ
ziği 'ölüme mahkûm eden " h a t " geldi. Nâziği a r a b a y a bindirdiler, siyâset
meydanına götürdüler. Kalabalık toplanmıştı. Nâziği a r a b a d a n indirip, yü
zünü batıya çevirerek yere attılar. Nâzik diz çöktü. Kıbleye dönüp Şahâ-
det kelimesini getirdi. Cellâd kılıcını biledi, " v u r d u " , Nâziğin başı yere y u
varlandı.
Halkın içinde ikiyüz D u n g a n (Müslüman Çinli) vardı. Nâziğin başını
fı
B i s m i l l a h diye t u t a r a k , vücûduna iliştirdiler " A b l a şehid" i Fâtiha ile göm
düler. Nâziğin şehâdeti safhalarını 1299 H./1882'de, K u l c a i h t i y a r l a n top
l a n a r a k n a k l ve tesbit ettiler. O n l a n n rivâyetini Molla Bilâl yazdı ve desta
ak
nı şöyle bitirdi. " A l l a h Nâziğe r a h m e t eylesin ve onu şehid mertebesine
erdirsin."
V
(3) Merhûm Proies. Necâtî Lugal'dan duyduğum hadîs.
(4) M. Arif, Binbir hadîs-i şerif şerhi, Mısır 1319 H., no. 112.
(5) X I I . milâdî yüzyıllarda Batı Türkistanda yaşayan ilk Türk mutasavvufla-
rından Hoca Ahmed Yesevî'nin Yeside elde ettiğim yazma H i k m e t nüsha
n
sından, kendisine âid Hikmetlerde (ba'zı Hikmetler A ' a z a m adlı birinindir),
varak 57'deki mısra, Hikmet'in Osmanlı lehçesindeki tercemesinde (Al-Hâc
H a s a n Şükrî, Terceme-i Dîvân-ı Ahmed Yesevî, istanbul, H . 1327), kaydet
tiğimiz mısrâ yoktur.
si
24
fı
ak
K u z e y K a f k a s : Şeyh Şamil oyunu.
L a Caucasie du nord : Cheik Chamil, le légendaire combattant.
Tabirname
V
n
(Tıp Bayramının 142 n c i yıldönümü münasebetiyle)
si
25