You are on page 1of 102

T.C.

SELÇUK ÜNĠVERSĠTESĠ

SOSYAL BĠLĠMLER ENSTĠTÜSÜ

ULUSLARARASI ĠLĠġKĠLER ANA BĠLĠM DALI

ULUSLARARASI ĠLĠġKĠLER BĠLĠM DALI

ULUSLARARASI ĠLĠġKĠLERDE Ġġ BĠRLĠĞĠ ĠMKÂNLARI:


NEOREALĠZM-NEOLĠBERALĠZM TARTIġMASI

Fatma ÇAKIR

YÜKSEK LĠSANS TEZĠ

DanıĢman

Dr. Öğr. Üyesi Arif Behiç ÖZCAN

Konya-2019
ĠÇĠNDEKĠLER

GĠRĠġ......................................................................................................................................... 1
BĠRĠNCĠ BÖLÜM

NEOREALĠZM-NEOLĠBERALĠZM TARTIġMASI

1.1.TartıĢmayı Ortaya Çıkaran Pratik GeliĢmeler .......................................................... 6


1.2.TartıĢmanın Uluslararası ĠliĢkiler Disiplinindeki Yeri ........................................... 11
1.3.Tarafların Temel Varsayımları ............................................................................... 13
1.3.1. Realist Teori ve Neorealizm ....................................................................... 13
1.3.2. Liberal Teori ve Neoliberalizm .................................................................. 15
1.4.TartıĢmanın Ana Gündemi ..................................................................................... 18
1.4.1. Rasyonalite .......................................................................................................... 18
1.4.2. AnarĢi Varsayımı, Anlam ve Etkileri .............................................................. 20
1.4.3. Sistem ve Yapı-Aktör ĠliĢkisi ........................................................................... 23
1.4.4. Güç-Güvenlik AnlayıĢı...................................................................................... 25
1.5.Bölüm Değerlendirmesi ................................................................................................. 28
ĠKĠNCĠ BÖLÜM
ULUSLARARASI Ġġ BĠRLĠĞĠNĠ ETKĠLEYEN FAKTÖRLER

2.1. Ortak ve ÇatıĢan Çıkarlar .............................................................................................. 30


2.1.1. Çıkarların Tanımlanması ve Uyumu ................................................................. 30
2.1.2. KüreselleĢme ve KarĢılıklı Bağımlılık Tezi ..................................................... 32
2.2. Belirsizlik, Niyet, Hile........................................................................................... 35
2.3. Kazanç Dağıtım Yapıları: Mutlak Kazanç- Nispî Kazanç .................................... 39
2.3.1. Kazançların Dengeli Dağıtımı Üzerine ............................................................. 42
2.4. Maliyet-Yük PaylaĢımı.................................................................................................. 43
2.5. Bilgi PaylaĢımı ............................................................................................................... 45
2.6. Yetenekler ve Niyetler Üzerine Algı Faktörü ............................................................ 47
2.7. Aktör Sayısı: Yaptırım ve Bedavacılık Sorunu .......................................................... 49
2.8. Ġç Politika ........................................................................................................................ 51
2.9. Bölüm Değerlendirmesi ................................................................................................ 53
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
ULUSLARARASI Ġġ BĠRLĠĞĠNE DÖNÜK STRATEJĠLER

3.1. Mütekabiliyet Stratejisi ................................................................................................. 56


3.1.1. Geleceğin Gölgesi ................................................................................................ 59
1.3.1. Uluslararası Ġtibar Kaygısı .................................................................................. 61
3.2. KurumsallaĢma Stratejisi .............................................................................................. 63
3.2.1. Uluslararası Kurumlar ......................................................................................... 63
3.2.1.1. Uluslararası Rejimler ...................................................................... 65
3.2.1.1.1. Çıkar Temelli Neoliberal YaklaĢım ................................. 69
3.2.1.1.2. Güç Temelli Realist YaklaĢım .......................................... 71
3.2.1.2. Uluslararası Örgütler ....................................................................... 73
3.3. Güç Asimetrileri: Hegemonik Ġstikrar Teorisi ........................................................... 75
3.4. Çok Düzlemli Bağlantı Kurma Stratejisi .................................................................... 77
3.5. Alt Gruplara/Küçük ĠĢlemlere Ayırma Taktiği .......................................................... 79
3.6. Bölüm Değerlendirmesi ................................................................................................ 80

SONUÇ .................................................................................................................................... 83

KAYNAKÇA .......................................................................................................................... 88
GĠRĠġ

Uluslararası iliĢkilerde “çatıĢma” ve “iĢ birliği” bilim insanlarının araĢtırmalarında her


daim önemini koruyan meseleler olmuĢtur. Temelde disiplinin kuruluĢ amacını1 da içeren bu
konularda pek çok kuram geliĢtirilmiĢ, bilimsel tartıĢmalar yaĢanmıĢtır. Ancak disiplinin
genel hedefi olmasının yanında “iĢ birliği” meselesinin bir dönem literatüründe özellikle
yoğun iĢlendiği görülür. 1970-80‟li yıllarda neorealizm-neoliberalizm 2 kuramları arasında
yaĢanan tartıĢmanın ana gündemi uluslararası iliĢkilerin doğası ve buna bağlı olarak iĢ
birliğinin imkânı üzerine kuruludur.

Uluslararası iĢ birliğinin imkânı meselesinin neden neo-neo tartıĢmasının gündeminde


yer aldığını anlamak için pratikte o dönemde yaĢanan geliĢmeleri incelemek gerekmektedir.
Özellikle Ġkinci Dünya SavaĢı‟ndan sonraki süreçte yaĢanan geliĢmelerin iĢ birliğinin oraya
çıkıĢını Ģekillendirdiği söylenebilir. Zira Soğuk SavaĢ‟ın gergin atmosferine rağmen
gerçekleĢen iĢ birliği ve kurumsallaĢma örnekleri uluslararası siyasete dair algıları bir noktada
değiĢtirmiĢtir. O dönemlerde özellikle Batı dünyasında çatıĢmanın gittikçe azalıyor olması ve
karĢılıklı bağımlılık tezini doğrular Ģekilde etkileĢimlerin yaĢanması realistlerin anarĢi altında
iĢ birliğine dair kötümser argümanlarının sorgulanmasına sebep olmuĢtur. SavaĢ durumunun
uluslararası iliĢkilerin genel bir özelliği olmadığı, belli koĢullar altında uluslararası aktörler
arasında iĢ birliğinin gerçekleĢtiği düĢüncelerinden hareketle bilim insanları bu konuya merak
duymuĢ ve iĢ birliği literatürü bu Ģekilde geliĢmiĢtir.

Uluslararası iliĢkilerde iĢ birliği imkânına dair tartıĢmalardan önce, iĢ birliği ile ne


3
demek istendiğini bilmek ilk önemli adımı oluĢturmaktadır. Nitekim bir kavramı
tanımlamak, üzerine geliĢtirilen argüman ve tartıĢmaları daha anlaĢılır kılmakta, aynı
zamanda iĢlevsel olarak farklı eylemleri sınıflandırabilmeyi de sağlamaktadır. Bu noktada
yaygın olarak kabul edilen bir “uluslararası iĢ birliği” tanımı ise hangi eylemlerin iĢbirliği
sayılıp, hangisinin sayılmayacağını belirlemeyi kolaylaĢtıracaktır.

ĠĢ birliğinin ne olduğundan önce, ne olmadığını belirlemek kavramın anlaĢılabilirliği


açısından faydalı görünmektedir. Öncelikle, iĢ birliğinin “ahenk” ve “uyumsuzluk”

1
Her yönden yıkıcı sonuçlar doğuran bir dünya savaĢından sonra kurulan disiplinin kuruluĢ amacı; yeni bir
dünya savaĢı nasıl engellenir, uluslararası barıĢ veya en azından çatıĢmasızlık durumu nasıl sağlanabilir
sorularının yanıtlanmasıdır.ġaban ÇalıĢ, Erdem Özlük, “Uluslararası ĠliĢkiler Tarihinin Yapısökümü: Ġdealizm-
Realizm TartıĢması”, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt. 5, Sayı. 18, 2007, s. 229.
2
Taraflar arasındaki tartıĢma literatürde kısaca “neo-neo tartıĢması” olarak da bilinir.
3
Helen Milner, “International Theories of Cooperation Among Nations: Strengths and Weaknesses”, World
Politics, Vol. 44, No. 3, Apr. 1992, 466-496, p. 467.

1
durumlarından ayırt edilmesi gerekmektedir. Ahenk çıkarların bire bir uyuĢması demektir,
fakat iĢ birliği yalnızca birbiri ile çatıĢan veya birbirini tamamlayan çıkarların olduğu
durumlarda gerçekleĢir. 4 Aralarındaki farkı anlamak için aktörlerden birinin eylemlerinin
otomatik olarak diğerinin hedeflerine ulaĢmasında fayda sağlayıp sağlamadığına bakmak
yeterlidir. Eğer otomatik olarak sağlıyorsa ahenk söz konusudur ve iĢ birliğine dair bir durum
yoktur.

ĠĢ birliği ahenk ile eĢ değer olmamakla birlikte “uyumsuzluk” demek de değildir.


Buradaki ayrım noktasında ise Ģu soruyu sormak iĢlevsel görünmektedir. Aktörler
politikalarını diğerlerinin hedeflerine göre ayarlamaya gidiyorlar mı? Eğer bu yönde bir
giriĢim söz konusu değilse uyumsuzluk vardır. BaĢkalarının çıkarları gözetilmeksizin izlenen
politikaların diğerlerinin hedeflerine ulaĢmasında engelleyici olduğu düĢünülür ve bu
durumdan sorumlu tutulur. 5 Ayrıca iĢbirliği olgusu, baĢkalarının kazanımlarını ve istediği
memnuniyeti azaltmaya dönük eylemleri ima eden “rekabet” ve “çatıĢma” durumlarından da
farklıdır.

Öte yandan iĢ birliği eylemine karĢı daha baĢka alternatifler de mevcuttur.


Eylemlerinin baĢkaları üzerindeki etkilerini dikkate almamayı ima eden “tek taraflı
davranıĢlar” ve “hareketsizlik” durumları da iĢ birliğine alternatif görünmektedir. Her ne
kadar bu iki tür davranıĢ, baĢkalarının kazanımlarını azaltmaya çalıĢmasa da, her bir tarafın
politikalarının baĢkaları için olumsuz sonuçları azaltılmadığından, iĢ birliği olarak kabul
edilemezler.6

ĠĢ birliğinin ne olmadığına dair yukarıda bahsi geçen durumların ötesinde iĢ birliğinin


ne olduğu noktasında, iĢ birliğinin karĢılıklı politika düzeltmelerini gerektiren hedefe yönelik
davranıĢları içerdiği söylenebilir. Bu tanımlama iki unsuru barındırır, bunlardan ilki, her
aktörün davranıĢının bazı hedeflere doğru yönlenmiĢ olduğu varsayımıdır. Ġlgili tüm aktörler
için amaçların aynı olması gerekli değildir, kendilerine göre var olan rasyonel davranıĢlarını
ifade eder. Ġkincisi, iĢ birliğinin aktörlere kazanımlar ve ödüller sağladığı varsayılır. Her bir

4
Robert Axelrod and Robert O. Keohane, “Achieving Cooperation Under Anarchy: Strategies and Institutions”,
David A. Baldwin (ed.), Neorealism and Neoliberalism: The Contemporary Debate, New York: Colombia
University Press, 1993, p. 85. Axelrod tarafından bu konuda yazılan diğer bir çalıĢma: Robert Axelrod,
Conflict of Interest: A Theory of Divergent Goals with Applications to Politics, Chicago: Markham, 1970.
5
Robert O. Keohane, After Hegemony: Cooperation and Discord in the World Political Economy, Princeton:
Princeton University Press, 1984, p. 51-53.
6
Milner, “International Theories of Cooperation Among Nations..”, p. 468.

2
aktör için kazançların aynı büyüklükte olması gerekli değildir, fakat kazançlar karĢılıklılık
içerir.7

Yine belirtmek gerekir ki, iĢ birliği ahlaki açıdan bakıldığında her zaman zorunlu
olarak iyi bir olgu değildir.8 Uluslararası iĢ birliğini sağlamak için atılan her adım her zaman
iyi sonuçlar doğurmayabilir. Nitekim oransal olarak büyük bir kesimin pahasına küçük bir
zümrenin faydasına olacak bir iĢ birliği giriĢimi zaten kusurlu olan dünyada adaletsizliği daha
da artırabilir. Ancak, yine de savaĢ ve ekonomik krizler gibi zamanlar göz önüne alındığında,
daha çok iĢ birliğinin olduğu bir dünya daha az olanından daha iyi görünmektedir.9 Benzer
Ģekilde uluslararası iĢ birliği dıĢlanan veya hedeflenenler açısından da her zaman iyi sonuçlar
doğurmaz. Örneğin, üzerine anlaĢılan uluslararası yaptırımlar hedef ülkelere karĢı iĢ birliğini
içerir.

Genel manada yukarıda açıklandığı biçimiyle iĢ birliğinin ne olduğu konusunda


literatürde aĢağı yukarı ortak bir kabule ulaĢılmıĢ görünmektedir. Uluslararası iĢ birliği
üzerine çalıĢan neorealist ve neoliberal düĢünürlerin aynı tanımlamayı kullandığı görülür.10
Robert Keohane ile birlikte pek çok akademisyen iĢbirliğini “aktörlerin davranıĢlarını bir
politika koordinasyon süreci boyunca baĢkalarının fiili veya öngörülen tercihleriyle uyumlu
hale getirmesiyle oluĢan durum” olarak tanımlarlar. Buradaki politika koordinasyonu ise her
bir devletin politikalarını diğer devletler için negatif sonuçlarını azaltmak üzere ayarlamasını
ima eder.11 Bu Ģekilde ortak bir iĢ birliği tanımına ulaĢmıĢ olmak neorealizm ve neoliberalizm
arasındaki tartıĢma açısından önemli bir ilk adım olmaktadır. Ancak belirtmelidir ki, yine de
bu kavramsal uzlaĢı iĢ birliğinin gerçekleĢme sürecindeki eylemlerin iĢ birliği veya çekilme
olup olmadığı sorununu tamamen ortadan kaldırmamaktadır.

Neo-neo tartıĢması taraflarının iĢ birliğinin tanımı üzerine sağladığı bu uzlaĢı durumu,


uluslararası sistemin doğasına dönük tanımlamalarda sağlanamaması üzerine bir tartıĢmadan
söz edilmekte, buna bağlı olarak iĢ birliğinin imkânı ana gündemlerden biri olarak
tartıĢılmaktadır. Hangi faktörlerin bu imkân durumunu Ģekillendirdiği veya hangi koĢulların
bu imkânı sağlayacak stratejileri barındırdığı üzerine çeĢitli fikir ayrılıkları mevcuttur.

7
Milner, “International Theories of Cooperation Among Nations..”, p. 468.
8
Axelrod and Keohane, “Achieving Cooperation Under Anarchy:.”, p. 85.
9
A.g.m., p. 113-114.
10
Robert Keohane, Kenneth Oye, Joseph Grieco ve Peter Haas‟ın hepsi aynı tanımı kullanmaktadır. Milner,
a.g.m., p. 468.
11
Keohane, After Hegemony., p. 51-52.

3
Bu çalıĢmada neorealizm-neoliberalizm tartıĢması çerçevesinde uluslararası iliĢkilerde
iĢ birliğinin imkânı meselesi ele alınmıĢ, ilgili literatürün taranması ve konunun analizi
yöntem olarak benimsenmiĢtir. ÇalıĢmanın amacı uluslararası sistemde iĢ birliğinin imkânını
neo-neo tartıĢması ekseninde analiz etmek ve tarafların literatüre katkıları anlamında olumlu
ve olumsuz/eksik yönlerini ortaya koymaktır. Bu amaçla çalıĢmada Ģu gibi sorulara yanıt
aranmaktadır. Uluslararası iĢ birliği mümkün müdür veya imkân düzeyi nedir? Eğer mümkün
değilse, iĢ birliği önünde engel teĢkil eden durumlar nelerdir? ĠĢ birliğini mümkün kılmak
veya teĢvik etmek için nelerin yapılması gerekir? Bu soruların ötesinde, iĢ birliğinin imkânı
sorununu cevaplamada bu tartıĢma ne kadar iĢlevsel olabilmiĢtir? Literatüre katkı anlamında
olumlu ve olumsuz yönleri neler olmuĢtur? soruları da iĢlenmiĢ ve tarafların belli oranda
literatüre katkıları kabul edilmekle birlikte, argümanlarından ve odak noktalarından hareketle
aynı zamanda uluslararası iĢ birliği meselesini açıklamada önemli sorunlar barındırdığı
sonucuna ulaĢılmıĢtır. ÇalıĢmanın tezini de oluĢturan bu sonucun gerekçeleri ve detayları
çalıĢmanın içeriği incelendiğinde iyi biçimde görülebilecek, ayrıca sonuç bölümünde de yer
verilecektir.

ÇalıĢma üç bölümden oluĢmakta olup, ilk bölümde tarafların iĢ birliği imkânına dair
varsayımlarını Ģekillendirirken argümanlarını dayandırdıkları temel meseleleri anlamak amacı
ile neorealizm-neoliberalizm tartıĢmasının çok yönlü bir incelemesi yer alır. Bu bağlamda
tartıĢmayı ortaya çıkaran pratik geliĢmeleri incelemek tarafların teorilerini üzerine inĢa
ettikleri pratik geliĢmeleri anlamak için önemli görünmektedir. Nitekim neoliberallerin
ilerleyen bölümlerde iĢ birliğine dair öne sürdükleri karĢılıklı bağımlılık tezini anlamak için
tartıĢmanın gerçekleĢtiği dönemdeki pratik geliĢmeleri bilmek önem arz eder.

Neorealizm-neoliberalizm tartıĢması baĢlığı altında birinci bölümde yer verilen diğer


baĢlıklar ve özellikle de tartıĢmanın ana gündemi kısmı, gelecekteki iki bölümde öne
sürülecek tezlerin temel bağlamını anlamak için esas durumundadır. Örneğin tartıĢmanın ana
gündemlerinden birini oluĢturan anarĢi ve anarĢinin çıktıları üzerine tarafların temeldeki
yaklaĢımları bilinmeden kazanç paylaĢım yapılarının neden iĢ birliği üzerinde önemli olduğu
sorusunu taraflar açısından anlamak zor olacaktır.

ÇalıĢmanın ikinci bölümünde, neo-neo tartıĢmasının varsayımları çerçevesinde


uluslararası iĢ birliğini etkileyen faktörlere yer verilmiĢtir. ĠĢ birliğini etkileyen faktörlerin
analizini yapmak, temelde sorunların nerede düğümlendiğini anlamak veya iĢ birliğine dönük
fırsat ya da tehditleri ortaya koymak açısından önemlidir. Bu bölümde yer verilen tüm

4
baĢlıklar neoliberal, neorealist veya bu iki kuram üzerinden iĢ birliğine dair analizler yapan
diğer düĢünürlerin eserlerinde yer verilen ve en çok vurgulanan noktalardan seçilmiĢtir. Bu
noktada özellikle iki kuramın temsilcisi olarak görülen isimlerin eserlerinde yer verdikleri
noktalara dikkat çekilmiĢtir. Robert Keohane, Joseph S. Nye, Arthur Stein, Robert Axelrod,
Kenneth N. Waltz, John J. Mearshimer, Joseph Grieco, Robert Gilpin ve Stephan D. Krasner
bu noktada öne çıkan isimlerdir.

Son olarak, üçüncü bölümde ise tartıĢma çerçevesinde literatürde yer verilen iĢ
birliğine dönük stratejiler derlenmiĢ. Bu bağlamda tarafların reçete iĢlevi görebilecek
varsayımlarına yer verilmiĢtir. Ancak her bir stratejinin kendi içinde tehdit oluĢturabilecek
noktalarına da değinilmiĢtir. Bu bölümde yer alan stratejilerle ilgili olarak, mütekabiliyet
stratejisinin literatürde kendine en çok yer bulan strateji olduğunu söylemekte fayda var. Yine
kurumsallaĢma stratejisi ve bu bağlamda yer alan rejimler de yine üzerine çok çalıĢmaların
yapıldığı bir baĢka stratejidir. Ancak, bunların dıĢında genel anlamda bu bölümde yer alan
bütün baĢlıkların iĢ birliğinin imkânı konusunda dikkat çekilmesi gereken önemli noktaları
iĢaret ettiğini belirtmek gerekir.

5
BĠRĠNCĠ BÖLÜM

NEOREALĠZM – NEOLĠBERALĠZM TARTIġMASI

Uluslararası ĠliĢkiler disiplininde görülen teorik çoğulluk, beraberinde tartıĢmalar


silsilesini getirmiĢ, sıralaması noktasında fikir ayrılıkları olmakla birlikte, bu tartıĢma silsilesi
üzerinden teori okuması yapmak gelenek halini almıĢtır. Bu çalıĢmada incelenen neorealizm-
neoliberalizm tartıĢması da kimine göre üçüncü kimine göre ise ikinci ile üçüncü arasında
yaĢanan ara bir tartıĢma olarak geçen “paradigmalar arası tartıĢma” nın iki safında yer alan
kuramlardan oluĢmaktadır. Ana gündemini rasyonalite, anarĢi, sistem-yapı-aktör iliĢkisi ile
güç ve güvenlik meselelerinin oluĢturduğu bu tartıĢma, uluslararası iliĢkilerde iĢ birliği
meselesini de gündemine alır. Tarafların gündemini Ģekillendiren faktörler ise tartıĢmanın
teorik ve pratik zemininde yatmaktadır. Ortaya çıktıkları dönemde pratikte yaĢanan geliĢmeler
ve akademyada o döneme kadarki süreçte gelinen noktayı gözlemlemek bu anlamda
önemlidir.

1.1.TartıĢmayı Ortaya Çıkaran Pratik GeliĢmeler

Dünya politikası geçmiĢten bu güne değiĢken bir gündeme sahip olmuĢtur. Dönem
koĢullarına paralel olarak aktörler, hedefler ve süreçler ĢekillenmiĢ, bu durum dünyayı anlama
ve açıklamaya dönük alet çantası iĢlevinde 12 olan teorileri ve araĢtırmacıları mantıklı
açıklamalar yapmaya zorlamıĢtır. Sosyal bilimlerde teori-pratik iliĢkisi üzerine farklı
görüĢler13 yer almakla birlikte, bu kısımda etkileĢim içinde olan bu iki olgudan pratiğin bir
dönem uluslararası iliĢkiler teorisini nasıl etkilediğine yer verilecektir.

Neorealizm-neoliberalizm tartıĢmasının ortaya çıkıĢı ve ĢekilleniĢi 1970-80‟li yıllara


tekabül eder. Bu tarihlerde, bu iki paradigmanın, öncüllerinden (klasik realizm ve idealizm)
farklılaĢarak ayrı bir teori olarak tartıĢılmasını sağlayan bir takım geliĢmeler yaĢanmıĢtır.
Tarafların kavramsal cephaneliğini de Ģekillendiren bu dönem, aynı zamanda bugünkü
anlamıyla küreselleĢmenin miladı olarak kabul edilmektedir. KüreselleĢme insan, sermaye,
bilgi ve ticaret akıĢı olarak o dönemlerde ortaya çıkmıĢ yeni bir süreç değildir.14 Ancak bu tür
akıĢların yoğunlaĢması, çok yönlü etkileĢimlerin artması ve çok uluslu Ģirketlerin dünya

12
Steve Smith, “Uluslararası ĠliĢkiler Teorisinde ÇeĢitlilik ve Disiplinerlik”, Tim Dunne (vd.)(der),Uluslararası
İlişkiler Teorileri Disiplin ve Çeşitlilik, Sakarya: Sakarya Üniversitesi Kültür Yayınları, Mart 2016, s. 9-10;
Tim Dunne, Lene Hansen and Colin Wight, “The End of International Relations Theory?”, European Journal
of International Relations, Vol.19, No.3, 2013, 405-425, p. 407.
13
Literatürde teori ve pratik arasında bir uçurum olduğunu savunanlarla birlikte bir bütünün parçaları olarak
görenler de mevcuttur. Stephen M. Walt, “The Relationship Between Theory and Policy In International
Relations”, Annual Review of Political Science, Vol. 8, 2005, 23-48, p. 24.
14
Paul Hirst, Grahame Thompson, Küreselleşme Sorgulanıyor, Ankara: Dost Yayınevi, 2003, s. 8.

6
politikasında kendini göstermesi ile küreselleĢmenin miladı olarak yirminci yüzyılın ikinci
yarısı ve çoğunlukla da 1970‟ler kabul edilir.15 Bu süreçte uluslararası kuruluĢlar (IGO) ve
uluslararası rejimlerin hızla ortaya çıkması ile ulus-ötesi baskı grupları ve STK‟ları da içine
alan çok taraflı küresel siyasetin oluĢumu 16 teorileri bu değiĢiklikleri açıklamaya mecbur
bırakmıĢtır.

Geçen yüzyılda büyük oranda artan ticaret akıĢı, finans ve teknoloji ile birlikte
ekonomik konuların öneminin artması, ABD‟nin Vietnam baĢarısızlığı ve 1973 Petrol Krizi
gibi hadiselerle birlikte dünya politikasının yeni bağlamının karmaĢık karĢılıklı bağımlılık
olduğu yönünde değerlendirmeler yapıldı. 17 Bu dönemde Keohane ve Nye, Power and
Interdependence: World Politics in Transition adlı kitabı yayınlandı ve çalıĢmanın ana savı
karĢılıklı bağımlılığın hakim olduğu bir dünyada realist paradigmanın uluslararası politikanın
dinamiklerini anlamada yetersiz kalacağıydı.

Bu dönemde uluslararası politikanın yapısal bir değiĢim içinde olduğuna dair yaygın
kanı realist-liberal fark etmeksizin bir düzeyde kabul edilmiĢtir. Uluslararası ĠliĢkiler
teorisyenleri ve uluslararası politika uygulayıcılarının geleneksel eğilimi olan devletlerarası
iliĢkilere odaklanma bu yeni yüzyılda kırılma yaĢamıĢ, devlet-dıĢı aktörlerin varlığı ve
bunların devletlerle ve kendi içlerinde politik, ekonomik veya toplumsal etkileĢim içinde
oldukları göz önüne alınarak “transnational relations” (ulus ötesi iliĢkiler) kavramı
kullanılmaya baĢlanmıĢtır.18 1972 yılında Robert Keohane ve Joseph Nye tarafından yayına
sunulan çalıĢma Transnational Relations and World Politics bu noktada önemli yer tutmuĢ, o
dönemin pek çok akademisyenini devletlerarası iliĢkilerden ulus-ötesi iliĢkilere odaklanmaya
teĢvik etmiĢtir.

Soğuk SavaĢ döneminde batı ve doğu kutuplarından oluĢan iki kutuplu sistemin ilk
dönemlerinde sıcak bir çatıĢmaya girilmemiĢ olsa da oldukça gergin olan uluslararası
atmosferde genel anlamda realizmin güç/güvenlik odaklı argümanlarının karĢılık bulduğu bir
dönem yaĢanmıĢtır. Bununla birlikte, zamanla hakim paradigma olan realizmin temel
varsayımları çerçevesinde okuyamadığı, kısmen liberal kanadın argümanlarını destekler

15
Clive Ponting, Dünya Tarihi, EĢref B. Özbilen (çev.), Ġstanbul: Alfa Yayıncılık, 2011, s. 763-770.
16
David Held, Antony McGrew, “Büyük KüreselleĢme TartıĢması”, David Held, Antony McGrew (ed.), Küresel
Dönüşümler, 2. Baskı, Ankara: Phonex Yayınevi, 2014, s.20.
17
Martin Griffiths, Steven C. Roach ve M. Scot Salamon, Fifty Key Thinkers in International Relations/
Uluslararası İlişkilerde Temel Düşünürler ve Teoriler, 2. Baskıdan çeviri, Cesran (çev.), Ankara: Nobel
Yayıncılık, 2011, s. 43.
18
Joseph S. Nye, Jr, Robert O. Keohane, “Transnational Relations and World Politics: An Introduction”,
International Organization, Vol. 25, No. 3, Summer 1971, p. 329-349.

7
nitelikte geliĢmeler de vuku bulmuĢ ve realizmin tezlerini tartıĢmaya açmıĢtır. Her Ģeyden
önce bu dönemdeki ideolojik kutuplaĢma ve devletlerin irrasyonel ideolojik tercihleri
realistlerin “rasyonel kararlar alan ulus-devlet” anlayıĢı ile uyuĢmadı. Örneğin; karĢı bloklarda
yer alan iki devletin normal koĢullarda birbiri ile iliĢkilerini iyi tutması ticaret ve pazar imkanı
elde etmesi açısından faydalı ve rasyonel bir karar olabilecekken, o dönemde sistemin
öngördüğü biçimde ideolojik olarak kendi kampı dıĢındakilerle iletiĢimi koparması irrasyonel
ideolojik bir tercih olmaktaydı.

Rasyonel, bütüncül aktör varsayımını sorgulatan bir diğer geliĢme 1962‟de nükleer
savaĢın eĢiğine gelinen bir noktada Küba Krizi‟nde yaĢandı. Krizin hemen akabinde krizin
çözümüne dönük karar alma mekanizmalarını inceleyen Graham Allison, Essence of Decision
adlı çalıĢmasında alternatif yaklaĢımlar ortaya koydu. Allison, o zamana kadar gelen ve hakim
paradigmanın yaklaĢımını yansıtan “rasyonel (bütüncül) aktör yaklaĢımı” nın yanında
“örgütsel davranıĢ” ve “hükümet politikası” gibi üç kavramsal lens üzerinden krizin
çözümündeki karar alma sürecini incelemiĢ ve politika yapma süreçlerinin realistlerin iddia
ettiği gibi19 basit değil karmaĢık bir süreç olduğunu sergilemiĢtir.20Nitekim baĢkan John F.
Kennedy ile Sovyet lideri Nikita Krusçev‟in 1962 Krizi‟ni sonlandırmak üzere hemen
anlaĢmalarının nedenlerinden biri, her ikisinin de, kendi askeri kadrolarının iki süper gücü bir
nükleer savaĢın içine sürükleyebilecek kestiremez, dikkatsiz ve bazen itaatsiz eylemlerinden
korkmuĢ olmalarıdır.21

Küba krizinin hemen ardından devletlerin arasındaki gerginliğin yumuĢaması


anlamına gelen détente‟ın yaĢanması ve stratejik silahların sınırlandırılmasını içeren SALT
antlaĢmalarının imzalanması da güvenlik konularında iĢbirliğinin imkânını göstermesi

19
Realistlere göre, sistemin temel ve tek incelenmeye değer aktörü olan devletler black-box‟dır. Bu analog
birbirinin aynısı olan, içi görünmeyen ve benzer davranıĢlar sergileyen devletler sistemini iĢaret eder. Ġçi
görünmeyen kara kutu niteliğindeki devletlerin iç politikalarında yer alan aktörlerin ve yaĢanan geliĢmelerin
dıĢ dünyaya dönük karar alma süreçlerinde bir etkisi bulunmamaktadır. Rasyonel aktörler olan devletler,
anarĢik sistemde temel motivasyonları olan güç maximizasyonu ve güvenliğin temini için benzer davranıĢlar
sergilerler.
20
Sophie Vanhoonacker and Patrice Wangen, “Graham T. Allison- The Essence of Decision: Explaining the
Cuban Missile Crisis”, Steven J. Balla, Martin Lodge and Edward C. Page (ed.), The Oxford Handbook of
Classics in PublicPolicy and Administration, Oxford University Press, 2015, 272-286, p. 272. Allison‟un Küba
Krizi karar alma süreçlerini incelediği diğer çalıĢması için bkz: Graham T. Allison, “Conceptual Models and
the Cuban Missile Crisis”, American Political Science Review, Vol. 63, No.3, 1969, 689-718. ÇalıĢmada
devletlerin her zaman rasyonel kararlar alan aktörler olmadığı düĢüncesi iĢlenmiĢtir.
21
Joseph S. Nye, Jr., David A. Welch, Küresel Çatışmayı ve İşbirliğini Anlamak, Renan Akman (çev.), 4. Baskı,
Ġstanbul: Türkiye ĠĢ Bankası Kültür Yayınları, 2015, s.54.

8
açısından önemli olan bir diğer noktadır. 22 1963 ten 1978‟e kadar süren yumuĢama
döneminde silah denetleme görüĢmeleri, 1963‟te atmosferde nükleer denemelere sınır getiren
Sınırlı Deneme Yasağı AnlaĢması, 1968‟de Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme
AnlaĢması yapıldı. Kısacası bu dönemde süper güçler derin ideolojik ayrılıklarına rağmen
nükleer savaĢı önleme gibi bir “ortak çıkar” geliĢtirdi ve Washington - Moskova liderlerinin
arasında gerektiğinde anında doğru iletiĢim kurmalarını sağlayacak “kırmızı telefon hattı”
kuruldu.23

Soğuk SavaĢ döneminde önemli yer tutan 1955-75 tarihleri arasında yaĢanan Vietnam
SavaĢı ve sonucu da realizmin ne kadar güç o kadar baĢarı Ģeklindeki (güç-kapasite
bakımından daha ileride olanın kazanacağı) realist öngörüsünü çürütmüĢ, dünya çapında süper
güç olan ABD, üçüncü dünya ülkesi olan Vietnam‟a karĢı baĢarısızlıkla geri dönmüĢtür.24

Uluslararası ĠliĢkiler gündeminin sadece askeri ve güvenlik konularından çıktığını ve


çeĢitlendiğini gösteren bir somut mesele de 1970‟li yıllarda körfezde yaĢandı. Arap-Ġsrail
savaĢlarını takiben zengin körfez ülkelerinin Ġsrail ve müttefiklerine yönelik uyguladığı petrol
ambargosu ve petrol fiyatlarının %400 artması ile endüstri odaklı batılı ülkeler için sıkıntılı
bir dönem yaĢandı. Bu durum, realizmin siyasi-askeri alanların dıĢındakileri alçak politika
konuları olarak tanımlama eğilimini eleĢtiriye açtı. Özelde bu krizle fakat genel olarak
yirminci yüzyılın ikinci yarısında yoğunlaĢan ekonomik etkileĢimlerin etkisi ile ekonomi ve
ticaret uluslararası politikada belirleyici faktörler olarak görülmeye baĢlanmıĢtır.25

KüreselleĢmenin bir sonucu olarak ekonomik ölçeğin ulusal sınırları aĢması anlamına
gelen ve siyasi sıkıntılar yaĢayan iki ülke arasında (Almanya ve Fransa) ortak çıkar
çerçevesinde iĢbirliğinin mümkün olduğunu gösteren AET‟nin kurulmuĢ olması 26 , daha
mühim olan boyutu ile bütünleĢmenin o dönemde geliĢerek devam ediyor olması da Ernst
Haas ile bilinen neo-fonksiyonalizmin iĢlediğini liberallerin kurumlara yüklediği iĢlevlerin
gerçekleĢebileceğini gösterdi.

22
Chris Brown and Kirsten Ainley, Understanding International Relations, 3rd edition, Houndmills,
Basingstoke, Hampshire: New York: Palgrave Macmillan, 2005, p.34; Antony Best (vd.), 20. Yüzyılın
Uluslararası Tarihi, Taciser UlaĢ Belge (çev.), Ankara: Siyasal Kitabevi, 2012, s. 299.
23
Nye, Jr.,Welch, Küresel Çatışmayı ve İşbirliğini Anlamak.., s. 236.
24
Brown ve Ainley, Understanding International Relations.., p. 34; Best (vd.), Yirminci Yüzyılın Uluslararası
Tarihi.., s. 325-342; Burcu Bostanoğlu, Türkiye-ABD İlişkilerinin Politikası, Ankara: Ġmge Kitabevi Yayınları,
2. Baskı, 2008, s. 296-297.
25
Bostanoğlu, a.g.m., s. 296.
26
Brown ve Ainley, a.g.m., p. 34.

9
Ġkinci Dünya SavaĢı sonrası dönemde ve özellikle de 1970‟lerde yukarıda özetlendiği
biçimiyle meydana gelen olaylar realistlerin devletlerarası siyasetin doğası hakkındaki önemli
27
varsayımları ile çeliĢtiğinde bunun bir sonucu olarak disiplin içerisinde alternatif
yaklaĢımlar görülmeye baĢlanmıĢtır. Bunlar; Robert Keohane ve Joseph Nye 28 “karmaĢık
29
bağımlılık” Immanuel Wallerstein “dünya sistemleri teorisi”, John Burton “cobweb
30
teorisi” gibi önemli yaklaĢımlardır. Bunlardan her biri realizmin birçok temel ilkesine
doğrudan meydan okumuĢ 31 disiplinin 3 ana akımının yeni varyasyonlarının (neorealizm,
neoliberalizm ve yapısalcılık) ortaya çıkmasına ve üçüncü büyük tartıĢma olan paradigmalar
arası tartıĢmanın fikri temellerinin olgunlaĢmasına yardımcı olmuĢtur.

Realist paradigmadaki sarsılmaya paralel olarak, Soğuk SavaĢ‟ın baĢlangıcından


1960‟lı yıllara kadar realizmin gölgesinde kalan liberalizm, yukarıda sıralanan geliĢmelerden
hareketle dünya siyasetinde tekrar gündeme gelmiĢtir. Ġki kutuplu sistemin yumuĢama
dönemine girmesi, küreselleĢmenin ana vurgularından olan devlet dıĢı aktörlerin uluslararası
politikada daha görünür olması, ulusal sınırları aĢan ekonomik iliĢkiler ve buna bağlı olarak
karĢılıklı bağımlılık iliĢkilerinin ivme kazanması, askeri konuların dıĢında ekonomi, teknoloji
gibi konuların da önemli hale gelmesi liberal öngörüleri destekler nitelikte olmuĢtur.

Ancak tam bir liberal baĢarıdan bahsetmek zordur. Nitekim Soğuk SavaĢ‟ın sonlarına
doğru 1979 yılında Sovyetler Birliği‟nin Afganistan‟a müdahale etmesi ve sonrasında yaĢanan
geliĢmeler, süper güçler arasındaki détente döneminin sona ermesine neden olmuĢtur. 32
Uluslararası sistemde détente-ın yerini yeniden gerilime bıraktığı bir aĢamada Kenneth Waltz
neo-realizmin temellerini attığı meĢhur Theory of International Politics kitabını
yayımlamıĢtır. Uluslararası sistemin karĢılıklı bağımlılık temelinde radikal bir değiĢim içinde
olduğunu tartıĢan pek çok akademisyene karĢılık Waltz anarĢik olan uluslararası sistemde
etkin olan tek aktörün devlet, etkileĢimlerin de güç politikası temelinde olduğunu yeniden
teyit etmiĢtir.33

Sonuç olarak tarafların (neorealism, neoliberalizm) dünya politiğinde yaĢanan


değiĢimler ile yeni bir paradigmaya duyulan ihtiyaca cevaben ortaya çıktığı söylenebilir.
27
Steve Smith, “Paradigm Dominance in International Relations: The Development of International Relations as
a Social Science”, Millenium: Journal of International Studies, Vol. 16, No. 2, 1987, p. 189-206.
28
Robert O. Keohane and J. Nye, Power and Interdependence, 2. Baskı, Boston: Scott, Foresman, 1989.
29
Immanuel Wallerstein, The Modern World System, New Yok: Academic Press, 1974.
30
John W. Burton, World Society, London: Cambridge University Press, 1972.
31
Brian C. Schmidt, “On the History and Historiography of International Relations”, Walter Carlsnaes, Thomas
Risse and Beth A. Simmons (ed.), Handbook of International Relations, 2nd edition, Sage, 2013, p. 15.
32
Nye, Jr.,Welch, Küresel Çatışmayı ve İşbirliğini Anlamak.., s. 223.
33
Griffiths, Roach, Salamon, Fifty Key Thinkers in International Relations.., p. 59.

10
Dünya politiğinde çatıĢmayı ve iĢbirliğinin imkanını odağına yerleĢtiren Neo-Neo
tartıĢmasında saflarını tutan iki paradigmanın ortaya çıkıĢında ve tartıĢmanın genel seyrinde
Kuhn‟un “paradigma” fikrini geliĢtirmesi34, 1970‟lerde davranıĢsalcı devrim sonrası bırakılan
metodolojik etkiler ve 1980‟lerin baĢında “uluslararası politik ekonomi” 35 alanında yapılan
çalıĢmaların artması da etkili olmuĢtur.36

1.2. TartıĢmanın Uluslararası ĠliĢkiler Disiplinindeki Yeri


Neorealizm-neoliberalizm tartıĢması 1970-80‟li yıllarla birlikte disiplin literatüründe
yer almaya baĢlar. Disiplinin üç ana akımından 37 ikisinin uzantısı olan bu paradigmalar,
uluslararası politikada yaĢanan değiĢimler üzerine öne sürdükleri varsayımlarla disiplinin
teorik birikimine katkıda bulunur. Taraflar arasında karĢılıklı argümanlar ileri sürme Ģeklinde
gerçekleĢen ve “neo-neo tartıĢması” 38 olarak da bilinen bu tartıĢma, “neo” ön ekinden de
anlaĢılacağı gibi önceki tartıĢmalardan tamamen bağımsız değildir. Ġlk tartıĢmada yer alan
klasik liberal ve realist yaklaĢımların ana argümanlarını belli oranda taĢıyan neo
varyasyonların öncüllerinden farklılaĢtıkları önemli bir nokta ikinci tartıĢmada yer alan
davranıĢsalcı ekolün eleĢtirileri ile giyindikleri nispeten bilimsel metodolojidir.
Neo-neo tartıĢması diğerlerinden tartıĢma alanı veya amacı bakımından farklılık
göstermektedir. Bu tartıĢmada rekabet alanı büyük oranda temel varsayımlar ve temel imgeler
üzerinedir. Uluslararası iliĢkiler neden oluĢur? Devletler, bireyler, bürokrasiler, küresel bir
ekonomi veya baĢka bir Ģey? Her iki taraf da diğer tarafı ikna edemeyen kavramlarıyla onları
(kendi kavram ve argümanlarını) yeniden teyit etmeye gider. Disiplin genelinde mevcut dört
tartıĢmanın temaları incelendiğinde üçüncü büyük tartıĢmanın altında gerçekleĢen neo-neo
tartıĢmasının ana konusu, bu bağlamda uluslararası iliĢkilerin doğasıdır, ikincil olarak da

34
Thomas S. Kuhn, Bilimsel Devrimlerin Yapısı, Nilüfer KuyaĢ (çev.), Ġstanbul: Kırmızı Yayınları, 2017.
35
Robert. Gilpin, Uluslararası İlişkilerin Ekonomi Politiği, 4. Baskı, Ankara: Kripto Basım Yayım, 2016.
36
Mark Hoffman, “Critical Theory and Inter-Paradigm Debate”, Milennium: Journal of International Studies,
Vol. 16, No. 2, 1987, p.231. Hoffman çalıĢmasında Kuhn‟un paradigma fikrini geliĢtirmesi, davranıĢsalcı
devrimin etkileri, uluslararası politik ekonomi çalıĢmalarındaki artıĢ ve neo-Marksist, yapısal bağımlılık
teorisinin yükseliĢinin tamamlayıcı etkisi ile Michael Banks‟in “paradigmalar arası tartıĢma” olarak
adlandırdığı noktaya gelindiğini ifade eder. Neo-neo tartıĢması da paradigmalar arası tartıĢma üçgeninin iki
köĢesini oluĢturmakla bu etkilere maruz kalmıĢtır.
37
Realizm, liberalizm ve marksizm disiplinin üç ana damarını oluĢturur. Aynı damarlar içinde yeniden
yorumlanarak ortaya çıkan sonraki varyasyonları arasında (neorealizm, neoliberalizm ve yapısalcılık) 1970-
80‟li yıllarda “paradigmalar arası tartıĢma” olarak da anılan bir tartıĢma yaĢanmıĢtır. Ole Weaver, “The Rise
and Fall of the Inter-paradigm Debate”, Steve Smith, Ken Booth and Marysia Zalewski (ed.), International
Theory: Positivism and Beyond, New York: Cambridge University Press, 1996, p. 151
38
Kimilerine göre üçüncü büyük tartıĢma olarak da geçen paradigmalar arası tartıĢmanın iki kanadından yer alan
neo-realizm ve neoliberalizm arasında daha çok uluslararası sistemin doğası ve iĢ birliği imkânı üzerine
odaklanmıĢ bir alt tartıĢmadır.

11
politikadır.39 Politika40 bu tartıĢmada güç politikasına karĢı détente, ulusal politika karĢısında
çok taraflı iĢ birliği bağlamında ikincil olarak ele alınır ve tartıĢılır.
Uluslararası iliĢkiler disiplininde tartıĢılan aktör sorunu noktasında, taraflar devlet-
merkezli bir yaklaĢım sergiler. Her ikisi için de uluslararası iliĢkilerde temel aktör devlettir.
Neoliberaller devlet dıĢı diğer aktörlerin (uluslararası örgütler, çok uluslu Ģirketler, bireyler
vb.) varlığını da kabul eder, hatta bunu vurgulayan karmaĢık karĢılıklı bağımlılık veya ulus
ötesi iliĢkiler tezlerini ileri sürerler. Nitekim neoliberallerin diğer bir ismi de neoliberal
çoğulculuktur. Ancak bu çoğulcu aktör anlayıĢının yanında uluslararası sistemin en temel
aktörünün devletler olduğunu da eklerler.
Uluslararası iliĢkilerde analiz düzeyi sorunu noktasında ise, neorealist Waltz‟un
yaptığı çalıĢmalar önemli yer tutar. 1950‟lerde yayınladığı Man, The State and War adlı
çalıĢmasında disipline bu noktada katkılarını sunar. SavaĢın nedenleri üzerine yaptığı bu
çalıĢmasında üç analiz düzeyinden bahseder. Bunlar sırayla; birey, devlet ve uluslararası
sistemdir. Bunlar arasından üçüncü olanı yani, uluslararası sistemi ön plana çıkarır ve
sistemik bir analiz düzeyini savunur. Ġlk ikisini dünya politikasında yaĢanan meseleleri
açıklama noktasında indirgemeci ve yetersiz bulur.
Neoliberallerin analiz düzeyi noktasında duruĢu neorealistler kadar keskin değildir.
Ancak yaptığı analizler ve öne sürdüğü varsayımlardan anlaĢıldığına göre, genel manada
sistemik düzeyde analizler yapmakla birlikte, içsel yani devlet-altı aktörlerin (bürokrasi, iç
politikadaki oyuncular, çıkar grupları), hatta bireylerin de sistemde dönüĢtürücü etkiler
yapabileceğine inanır. Uluslararası sistemin anarĢik doğasından hareket ederek belli sonuçlara
varmakla birlikte iç politikanın dıĢ politikaya etkisi noktasında da olumlu yanıt verir.
Ontolojik olarak uluslararası iliĢkilerin ne veya nelerden oluĢtuğu, düzenleyici ilke ve
kavramların neler olduğu vb. üzerine tartıĢan taraflar nedensellik üzerine oturan bir
epistemoloji benimser. Her ikisinin de kabul ettiği anarĢi varsayımından ve bunun
çıktılarından hareket ederek neden-sonuç bağlamında varsayım ve argümanlarını
Ģekillendirirler.
Uluslararası ĠliĢkiler teorilerinde tartıĢılan ana meselelerden bir diğeri metodoloji
üzerinedir. Yakın zamana kadar metodoloji olarak pozitivizm disiplin genelinde hakim bilim
anlayıĢı konumunda olmuĢtur. Sosyal dünyayı açıklamak için doğa bilimlerinde kullanılan
yöntemleri benimseyen, bilimde tekliği savunan pozitivizmin varsayımlarına disiplin

39
Weaver, “The rise and fall of the inter-paradigm debate”., p. 157.
40
Politika, ilk tartıĢmada, güç dengesi karĢısında hukuk kuralları ve uluslararası örgütler bağlamında ele alındı.
Weaver, a.g.m., p.157.

12
genelinde üstü kapalı bir adaptasyon söz konusudur. Neo-neo tartıĢmasının da metodoloji
olarak pozitivist bilim anlayıĢını benimsediği görülür. 41 Pozitivist metodolojinin disiplin
içinde zirveye ulaĢtığı 1950 ve 1960‟lı yılların ardından ortaya çıkmıĢ olduğundan bu
tartıĢmanın tarafları daha sıkı bir pozitivist anlayıĢa sahiptir. DavranıĢsalcı ekolün disipline
katkılarından olan belli yöntemler bu bağlamda neo-neo tartıĢması içinde referans alınmıĢ,
sıkça kullanılmıĢtır. Bunlardan en yaygın kullanılanı ise oyun teorileri ve onun da içinde
Mahkûm Ġkilemi42 olmuĢtur.
Neo-neo tartıĢmasının ortaya çıkıĢı -bir önceki baĢlıkta da değinildiği gibi- uluslararası
sistemde meydana gelen ve önceki kuramların varsayımlarını çürüten değiĢimleri açıklama
çabasına dayanır. Bu değiĢimlerden pek çoğu küreselleĢmenin çıktılarını oluĢturur. Aktör
sayısının arttığı, etkileĢim sayısının da bağlamının da çeĢitlendiği bu yeni sistemde önemli bir
mesele iĢ birliğinin imkânı sorunu olmuĢtur. Tam da bu noktada neo-neo tartıĢması bu mesele
üzerine önemli argüman ve varsayımlar geliĢtirerek disiplinin teorik birikimine katkıda
bulunur. Disiplin literatürü altında Ģekillenen iĢ birliği literatüründe yer alan çalıĢmaların
büyük bir kısmı bu tartıĢmanın taraflarına aittir. Neoliberal kanattan; Robert Keohane, Joseph
S. Nye, Arthur Stein, Robert Axelrod, neorealist kanattan ise, Kenneth N. Waltz, John J.
Mearshimer, Joseph Grieco, Robert Gilpin ve Stephan D. Krasner disiplindeki iĢ birliği
literatüründe bu noktada önemli çalıĢmalara sahip isimlerdir.

1.3.Tarafların Temel Varsayımları


1.3.1. Realist Teori ve Neorealizm
Disiplinin ana akımlarından olan realizm sürekli dönüĢüm içinde olan uluslararası
iliĢkilerdeki geliĢmeleri daha doğru okuyabilmek adına -kendine yöneltilen eleĢtiriler
dahilinde- kendi içinde yeniden yorumlamalara gitmiĢ, yeni varyasyonları ile disiplini
çeĢitlendirmiĢtir. Aynı damar içinde Ģekillenen yeni paradigmalar klasik realizmin eksik kalan
yönlerini tamamlamak adına –ana damardan kopmadan- farklı varsayımlar öne sürmüĢlerdir.
Bunlardan biri ve disiplin içinde ses getiren paradigma neorealizmdir.
Klasik realizmin, siyasi çıkar ve güç dengesi kavramlarını uluslararası teorinin
odağına koyması ve iliĢkilerin ekonomik boyutunu göz ardı etmesi, giderek teorinin “neo-
realizm” olarak adlandırılmasını sağlayacak olan revizyonist eleĢtiriler için baĢlangıç noktası

41
Steve Smith, “Positivism and Beyond”, Steve Smith, Ken Booth vd. (ed.), International Theory: Positivism
and Beyond, New York: Cambridge University Press, 1996, p.11.
42
Mahkûm ikilemi iĢ birliğine dönük karar verme süreçlerine dair stratejik bir oyundur. Buna göre, iki
mahkûmun aralarında iletiĢim olmaksızın ifadeleri alınır ve üç seçenek sunulur; susma, diğerini ele verme ve
itiraf etme. Her bir seçeneğin getireceği sonuç, diğer mahkûmun hangisini seçeceğine bağlıdır.

13
olmuĢtur.43 Klasik realizm ile bağlarını koparmadan44 gerçekleĢen bu evrilmede yazarlar daha
nesnel/bilimsel olma iddiasındaki bu yeni teoriyi ve kendilerini “yapısalcı” (structuralist),
“modern realist” ve “yapısalcı realist” Ģeklinde adlandırdılar. Ancak birbirlerine çok yakın bu
yaklaĢımları “neorealizm” olarak tek çatı altında toplamak 1980‟li yıllarda yaygın bir gelenek
haline gelmiĢtir.45
Neo-realizmin klasiklere dönük eleĢtirilerinde dile getirdiği baĢlıca nokta onların
yeterince bilimsel olmadıklarıdır. Bununla birlikte neorealistlerin iĢaret ettiği, klasik
realistlerin analizlerindeki sorunlar Ģu Ģekilde sıralanabilir. 46 a) Neorealistler klasiklerin
kavramlarının belirsiz, kaypak ve iĢleme elveriĢsiz olduğunu; b) uluslararası siyasal hayatın
öznel ve objektif yönlerini yeterince ayırt edemediğini, dolayısıyla teorinin inĢasını
zayıflattığını belirtir. Waltz‟un, Morgenthau ve Henry A. Kissenger‟ın uluslararası iliĢkilerin
iĢleyiĢinde kiĢilerin rolüne ciddi anlamda önem vermelerine atfen, bu yaklaĢımlarını
47
indirgemeci bulması bu eleĢtirilerin somut örneğini oluĢturur. Nitekim neorealistler
uluslararası iliĢkilerin iĢleyiĢinde bireylerden ziyade sistemin etkili olduğunu
savunurlar. 48 Yine, c) Robert Gilpin‟in ifadesi ile 49 , klasik realist kuramın sosyal teorinin
genelinden kopuk kalmıĢ olması: klasik realizmin ekonomi, psikoloji veya sosyoloji gibi
bilimlerden ısrarla faydalanmıyor olması; d) son olarak, klasik realistlerin çekirdek
kavramlarından biri olan “siyasi alanın özerkliği” ilkesi de neo-realistlere göre eksiktir. Zira
ekonomik iliĢkiler ve süreçler politik açıdan önemli etkiler doğurabilir.
Neorealizmin yukarıdaki eleĢtirilerinden hareketle temel ilke ve varsayımlarına
gelindiğinde, her Ģeyden önce bu yaklaĢımın state-centric (devlet merkezli) olduğunu
belirtmek gerekir. Devlet, neorealistlerin analizlerinin merkezinde baĢat aktör olarak yer alır.
Çıkar ve hedefleri doğrultusunda karalar alıp, kaynakları yönlendirebilen, kendi içinde
sorunsuz 50 bütüncül bir varlıktır. 51 Bu noktada neorealistler klasikler gibi iç-dıĢ politika

43
Bostanoğlu, Türkiye-ABD İlişkilerinin Politikası,.. s. 94.
44
Waltz‟un uluslararası politika üzerine çalıĢanlar için neo-realizm ve klasik realizmi ortaklaĢtıkları ve
ayrıldıkları boyutlarla karĢılaĢtıran çalıĢması için, bkz. Kenneth N. Waltz, “Realist Thought and Neo-Realist
Theory”, Journal of International Affairs, Vol. 44, No. 1, 1990, 21-37.
45
Richard K. Ashley, “The Poverty of Neorealism”, International Organization, Vol. 38, No. 2, 1984, p. 226-
237.
46
A.g.m., p. 230-231; Bostanoğlu, Türkiye-ABD İlişkilerinin Politikası,.. s. 95.
47
Kenneth N. Waltz, Theory of International Politics, Reading, Mass: Addison-Wesley Pub. Company, 1979, p.
62-64.
48
A.g.m., p. 62-64; Andrew Linklater, “Neo-realism in Theory and Practice”, Ken Booth and Steve Smith(ed.),
International Relations Theory Today, Cambridge: Polity Press, 1995, 341-361, p. 244.
49
Robert Gilpin, War and Change in World Politics, New York: Cambridge University Press, 1981, p. 3.
50
Buradaki “sorunsuzluk”, ülke içi bürokrasi, çıkar gruplarından bağımsız karar alabilme yetisine sahip
olunması, iç politikanın dıĢ politika için sorun teĢkil etmemesidir.
51
Ashley, a.g.m., p. 239.

14
ayrımına giderler. Ġç politikadaki bürokrasi, çıkar grupları ve bireyler gibi faktörler dıĢ
politika kararlarını etkilemez.
Uluslararası sistemin karakteristiği anarĢidir. Devlet de bu ortamda kendi güvenliğini
sağlama çabasındadır (self-help). Bunun için temelde iki yol izlemektedir. Ekonomik
kapasiteyi artırmak, askeri bakımdan güçlenmek ve zekice stratejiler üretmek gibi içsel
araçlar; ittifaklar kurmak, karĢı itifakları zayıflatmak gibi dıĢsal araçlar. Bir veya birden fazla
devlet bu tür önlemleri baĢarıyla üstlendiği zaman “diğerleri onları taklit eder veya onlarla
birlikte hareket eder”. Böylece güç dengesi sağlanmıĢ olur. 52
Neorealist kuramın bir diğer önemli varsayımı, devletin rasyonel aktör olmasıdır.
Devlet akılcı bir aktör olarak hesap ve çıkarlarına göre uluslararası sistemde hareket eder.
Buradan hareketle neorealizmin devletçi olma özelliğinin yanında ikincil olarak faydacı
(utilitarian) olduğu görülmektedir. Uluslararası sistemde hareket eden devletin rasyonalitesi
de faydacıdır.53
Neorealizmin güce bakıĢı yine faydacı özelliği doğrultusunda Ģekillenir. Güç burada
aktör-devletler tarafından dağıtılan, sahip olunan gerektiğinde kullanılan yetenekler olarak
değerlendirilir. Gilpin‟e göre güç “devletlerin askeri, ekonomik ve teknolojik kapasiteleri”
Ģeklinde tanımlanabilir. Waltz‟a göre güç ise “kapasite dağılımı” olarak tanımlanmalıdır. Bu
noktada, bir aktör (devlet) baĢkalarının kendini etkilediğinden daha fazla onları etkileyebildiği
ölçüde güçlüdür.54 Buradan çıkarılacak sonuç ise, neo-realistlere göre güç, survival (hayatta
kalma) ve güvenlik amacıyla yalnızca araç konumundadır.
Son olarak, neorealistlerin uluslararası düzen fikri, anarĢik sistemde tesis edilebilecek
bir güç dengesi ile örtüĢür. Neorealistlere göre uluslararası sistemde, aktör olarak devletlerin
amaç ve yetilerinden önce gelen ya da devletlerden bağımsız olan hiçbir kural, norm,
karĢılıklı beklenti ya da ilke yoktur, bütün bunlar gücün belirlediği doğrultuda oluĢur. Neo-
realistlere göre sistemde güç kapasitesi olarak birbirine yakın çok aktörün bulunması kaos
anlamına gelmektedir. Bu resmin aksine güç, hiyerarĢik olarak dağıldıkça ve büyük güç
denilebilecek kapasitedeki aktörlerin sayısı azaldıkça sistemde düzen daha kesinleĢmektedir.55
Güç dengesi kombinasyonlarında ideal, en istikrarlı düzene iki güç arasındaki dengede

52
John G. Ruggie, “Continuity and Transformation in the World Polity: Toward a Neorealist Synthesis”, World
Politics, Princeton University, 1983, p. 267.
53
Ashley, “The Poverty of Neorealism”.., p. 242.
54
A.g.m., s. 245; Waltz, Theory of International Politics,.. p. 192.
55
Ruggie, a.g.m., p. 267-268; Ashley, a.g.m., p. 245-246.

15
ulaĢılır. Waltz‟u farklı yorumlayan neorealistlere göre ise, en ideal düzen hiyerarĢik olarak en
üst konumda bulunan, uluslararası normları belirleyen bir hegemonun olduğu düzendir.56

1.3.2. Liberal Teori ve Neoliberalizm


Liberalizm, Avrupa aydınlanmasından doğan, bilimsel rasyonalizmin, özgürlüğün ve
insanoğlunun kaçınılmaz ilerlemesinin savunuculuğunu yapan bir felsefi gelenektir. Ġnsan
hakları, anayasacılık, demokrasi, devletin gücünün bireye karĢı sınırlanması gibi gündemlere
sahip bir kamu yönetimi görüĢü, aynı zamanda serbest piyasa kapitalizmini savunan bir iktisat
teorisidir. 57 Çok eski köklere sahip olmakla birlikte liberalizm, uluslararası iliĢkiler teorisi
olarak yirminci yüzyılın baĢlarında disiplinin ilk iki on yılında (1920, 1930‟larda) Ġdealizm
adı altında etkili olmuĢtur. 58 Uluslararası siyasetin eğilimine ve disiplin içi bilimsel
anlayıĢtaki geliĢmelere paralel olarak liberal anlayıĢ yeni formlarda kendini göstermiĢ,
neoliberalizm olarak 1970-80‟li yıllarda kimilerince dünyayı Ģekillendiren hakim ideoloji
olarak ortaya çıkmıĢtır.59
Neoliberalizm, klasik liberal gelenekle benzer tema ve anlayıĢları taĢımakla birlikte,
uluslararası sistemdeki değiĢimlere paralel olarak uluslararası kurumlar ve iĢbirliği üzerine
eğilmek suretiyle liberal perspektife katkıda bulunmuĢtur. Bu nedenle diğer bir ismi de
neoliberal kurumsalcılıktır, rasyonel kurumsal teori olarak da bilinir. 60 Neoliberalizm,
kollektif güvenlik anlayıĢı, uluslararası kurumlar ve rejimlerin önemi, iç politikanın karar
alma süreçlerine etkisi gibi pek çok noktada klasiklerle örtüĢür ancak uluslararası politikayı
açıklamada yöntem olarak farklılık gösterir. Klasikler, insan doğasında eğitim, ahlak ve içsel
iyinin önemini vurgular ve buradan uluslararası politikayı okumaya çalıĢırken, neoliberaller
sistemik düzeyde açıklama yaparlar. Yöntem olarak da neoliberaller daha pozitivisttir. Yine,
neoliberalizmin sistemik analizler yapması, devlet merkezli olması, rasyonalist dünya
görüĢüne sahip olması temelde klasiklerden farklılaĢtığı diğer noktaları oluĢturur.

56
Ashley, “The Poverty of Neorealism”.., p. 245.
57
Scott Burchill, “Liberalizm”, Muhammed Ağcan vd. ( çev.), Scott Burchill vd. (ed.), Uluslararası İlişkiler
Teorileri, 4. Baskı, Ġstanbul: Küre Yayınları, 2013, s. 85.
58
Ġdealizm ve liberalizmin temelde ortak ve farklı yönleri mevcuttur. Öncelikle, Ġdealizm normatif bir düĢünce
akımını temsil ederken, liberalizm araĢtırma metodolojisi ve bir bilim felsefesi yaklaĢımı ile rasyonalist ve
pozitivist bir kuramdır. Ġdealizm, uluslararası alanda savaĢların önlenmesini moral bir hedef olarak belirlerken
(olması gerekeni incelerken), liberaller sistemin anarĢik doğasına rağmen nasıl devletlerarası iliĢkilerden iĢ
birliğinin çıkabildiğini (olanı) inceler. Ortak nokta ise, idealizm ve liberalizmin insan doğasına olan olumlu
bakıĢ açısıdır. Toplumda ve uluslararası iliĢkilerde he zaman daha iyinin olduğuna inanırlar. Tarık Oğuzlu,
“Liberalizm”, ġaban KardaĢ, Ali Balcı (ed.), Uluslararası İlişkilere Giriş, 4. Baskı, Ġstanbul: Küre Yayınları,
2015, s. 149.
59
Agil Mammadov, Ziyad Hasanov, “Neo-Liberalizm Theory in International Relations”, IJHSSS, Vol. 2, No. 4,
2016, p. 291.
60
Filippo Andreatta and Mathias Koenig-Archibugi, “Which Synthesis? Strategies of Theoretical Integration and
Neorealist-Neoliberal Debate”, International Political Science Review, Vol. 31, No. 2, 2010, 207-227, p. 209.

16
Neoliberal yaklaĢım anarĢi ve etkilerini kabul ederek sistemik düzeyde analiz
yapmakla birlikte, devlet-içi birimler ve aktörlere de analizlerinde yer vermektedir. Devlet,
kendini oluĢturan alt birimlerle birlikte iç parametrelerden etkilenerek hareket eder.
Uluslararası sistemin genel niteliğini ve devletlerin dıĢ politikalarını anlayabilmek için
devletin içine bakmak gerekir. Bu bağlamda, neoliberalizm üniter ve tek sesli hareket eden
devlet anlayıĢını sorgular. Ulusal çıkar olarak adlandırılan Ģey, toplumsal aktörlerin
mücadeleleri sonucu ortaya çıkan uzlaĢmaların bir yansımasıdır ve sabit, değiĢmez değildir.
Yine bu noktada neoliberaller için ulusal çıkar vurgusundan ziyade “ortak çıkar” vurgusu ön
plana çıkar.61
Neoliberalizm uluslararası sistemin temel düzenleyici ilkesinin anarĢi olduğunu ve
bunun bir düzeyde belirsizlik yarattığını kabul etmekle birlikte, bu koĢullarda iĢbirliğinin
mümkün olduğunu savunmaktadır. Uluslararası örgütler ve kurumlar aktörler arasında gerekli
güven ortamının oluĢmasına katkıda bulunurlar. 62 Buradan hareketle, uluslararası sistemde
temel aktörün devletler olduğunu belirtmekle birlikte tek aktör olmadığını devlet-dıĢı
aktörlerin uluslararası politikada önemli yer tuttuklarını da ekler.
Modern liberal paradigmanın önemli teorisyenlerinden olan Andrew Moravcsik‟in
2008 yılında yayınlanan “The New Liberalism”63 adlı çalıĢmasında neoliberal paradigmanın
ana varsayımları Ģu Ģekilde sıralanır: Devletler rasyonel olarak hareket eden kurumlardır.
Uluslararası sistem, tek, üstün, merkezi bir otoritenin olmadığı, devletlerin kendi
güvenliklerini sağlamak zorunda olduğu anarĢik bir yapıdadır. Toplumdan bağımsız
tartıĢılmaz tek bir ulusal çıkar tanımı yoktur. Toplumlar heterojen yapılar olduğundan onları
temsil eden devletlerin çıkarları da homojen değildir. Toplumdaki farklı tercihler, amaçlar ve
hedefler devletin dıĢ politika tercihlerine de yansır. Realist okumanın aksine devletler sürekli
güç ve zenginlik peĢinde koĢmazlar, farklı ekonomik, sosyal ve siyasi hedefleri olabilir.
(örneğin, vatandaĢların refahı için eğitim, kalkınma vb.) Devletler uluslararası sistemde
birbirlerinden tamamen bağımsız ve izole değildir. Ekonomik, sosyo-kültürel ve hatta
güvenlik konularında iletiĢim halinde olmak zorunda kalırlar. Ġki devlet birbiri ile iletiĢime
geçtiğinde, alıĢveriĢ yaptığında her iki taraf da kazançlı çıkabilir. Biri kazanırken diğeri
mutlaka kaybetmek zorunda değildir. Devletlerin tercih ve çıkarları sabit değildir, zamanla
değiĢiklik gösterebilir. Devletlerarasında giderek artan etkileĢim zamanla onların tercihlerini

61
Oğuzlu, “Liberalizm”.., s. 151-3.
62
Jennifer Sterling-Folker, “Neoliberalizm”, Tim Dunnei Milja Kurki ve Steve Smith (ed.), Özge Kelekçi (çev.),
Uluslararası İlişkiler Teorileri, Ġstanbul: Sakarya Üniversitesi Kültür Yayınları, 2016, s.134.
63
Andrew Moravcsik, “The New Liberalism”, Christian Reus-Smit, Duncal Snidal (ed.), The Oxford Handbook
of International Relations, Oxford University Press, 2008, 234-254.

17
de etkiler. Rasyonel devletler zamanla iĢbirliğinin her iki tarafın da lehine olduğunu anlayarak
iliĢkilerini geliĢtirir, derinleĢtirir.64

1.4.TartıĢmanın Ana Gündemi


Bu bölümde tartıĢmanın odaklandığı belli konulara yer verilmiĢtir. Bu odak noktaları
çoğaltılabilmekle birlikte, burada tarafların iĢ birliğinin imkânına dair ileri sürdükleri
argümanları ile doğrudan ilgili olan konu baĢlıkları yer almaktadır. Dikkatli bir okuyucu
tarafından ilgili literatür tarandığında bu dört baĢlığın öne çıktığı, vurgulandığı görülecektir.

1.4.1. Rasyonalite
Rasyonalite genellikle, herhangi bir duygu olmadan mantıksal olarak hareket etme
durumunu ifade eder. Eylemler mantıklı bir Ģekilde, açık bir düĢünce ile desteklenerek
gerçekleĢtirilir. Bu anlamda rasyonalizm Uluslararası ĠliĢkiler‟de genellikle “rasyonel seçim
teorisi” ile birlikte kullanılır. Karar alıcı birimler (bireyler-devletler vb.) merkeze kendi
çıkarlarını koymak suretiyle, faydaları en üst düzeye çıkararak ve kayıpları en aza indirerek
belli hedeflere ulaĢmayı amaçlar.65
Neorealizm ve neoliberalizm çağdaĢ siyaseti (temel aktörler, yapılar, kurumlar ve
süreçlerini ) daha iyi okuyabilmek adına rasyonel düĢüncenin neo okulları olarak pozitivist
gelenekte66 yer alırlar. Her iki kuram da devletleri rasyonel aktörler olarak tanımlar. Buna
göre, devletler fayda-zarar hesabı yaparak çıkarlarına en uygun Ģekilde davranmayı seçer.
Neoliberaller devletleri “rational-egoist” olarak tanımlarlar.
Rasyonalite varsayımı üzerinde hemfikir olmakla birlikte taraflar farklı yorumlamalar
ile farklı sonuçlara ulaĢırlar. Her iki tarafın da analizlerinin temelinde yer alan anarĢi
varsayımı ve etkileri devletlerin fayda-zarar algılarını değiĢtirerek farklı Ģekilde
davranmalarına yol açar. AnarĢinin neden olduğu uluslararası belirsizliği “korku” temelinde 67
algılayan neorealistler için devletlerin çıkarı olan her Ģey hayatta kalma ve güvenliğini

64
Evren Çelik Wiltse, “Liberalizm, ĠĢbirliği, Kolektif Güvenlik ve Neoliberal Kurumsalcılık”, Evren Balta (ed.),
Küresel Siyasete Giriş, Ġstanbul: ĠletiĢim Yayınları, 2014, s. 140-141.
65
Robert O. Keohane, “Theory of World Politics: Structural Realism and Beyond”, Robert O. Keohane (ed.),
Neorealism and Its Critics, New York: Columbia University Press, 1986, p. 163.
66
Metodoloji ve epistemoloji bağlamında pozitivizm, doğa bilimlerini taklit eden bilimsel bir çerçeve
sunmaktadır. Buna göre, yeterli verinin toplanması ile belirli düzenlilikler ortaya çıkabilir. Bilim adamları
olguları tarafsız bir Ģekilde, yani gözlemlenebilir ve ölçülebilir gerçeklerle açıklamaya çalıĢırlar. Bu Ģekilde
elde edilen nesnel bilgi genel ve doğrulanabilir yasaları tanımlamaya ve böylece yinelenen davranıĢ kalıplarını
oluĢturmaya yardımcı olur. Din, değerler, fikirler vb. gibi ölçülebilir olmayan faktörler ihmal edilir ve bir
kenara bırakılır. Nicel yöntemlerle ve dolayısıyla farklı değiĢkenlerin belirlemeleri yoluyla, araĢtırmacılar
deneysel olarak test edilebilecek ve kanıtlanabilecek tahrif edilebilir hipotezler hazırlarlar. Bu değiĢkenler
arasındaki iliĢki netleĢir ki bu da belirli düzenleri ortaya çıkarır.
67
Brian C. Rathbun, “Uncertain About Uncertainity: Understanding The Multiple Meanings of a Crucial Concept
in International Relations Theory”, International Studies Quarterly, Vol. 57, 2007, 533-557, p. 533.

18
sağlamaya dönüktür. Bu nedenle rasyonel bir devlet bu temel hedef doğrultusunda kararlarını
Ģekillendirmelidir.68
Sistemik analiz düzeyi kullanan neorealistler klasik realistlerden farklı olarak,
devletlerin kendi baĢlarına rasyonel karar alma pozisyonunda olmadığını ileri sürer.
Devletlerin davranıĢları sistem içinde edindikleri yer ve buna bağlı içinde bulundukları
etkileĢime göre Ģekillenmektedir. Nitekim uluslararası siyaset ve güvenlik kaygısı
neorealistlere göre sistemde iĢgal edilen konuma göre Ģekillenmektedir. Buradan devletlerin
sadece kendi pozisyon ve kazançları ile ilgili olmaktan ziyade rakiplerinin pozisyon ve
kazançlarıyla ilgilendikleri sonucu çıkmaktadır. Yani devletler uluslararası siyasette atomistik
değil “pozisyonel” dir. Büyük güçler yüksek askeri güç kapasiteleri ile sistemde büyük yer
iĢgal ederken küçük devletler büyük güçlerin hakimiyet kurduğu bir uluslararası sistemde
olduklarını bilirler ve bu da onların dıĢ politika kararlarına yansımaktadır. Joseph Grieco bu
değerlendirmeyi iĢbirliğinin imkânına bağlayarak; uluslararası iĢbirliğinin zor olduğunu
çünkü devletlerin neo-liberallerin belirttiği gibi “rasyonel egoist” değil “savunmacı
konumlayıcılar” olduğunu iddia etmiĢtir. Savunma yanlısı konumlayıcılar, mutlak
kazançlardan vazgeçmelerini gerektirse bile, diğer devletlerin nispeten güçlenmesini önlemeyi
amaçlamaktadır; çünkü bugünün iĢbirliği ortağının yarının düĢmanı olabileceği riski vardır. 69
Neoliberallerin anarĢik bir sistemde devletlere atfettiği fayda-zarar algısı ise
neorealistlerden daha farklıdır. Buna göre, uluslararası belirsizlik “bilgi eksikliği” nden 70
baĢka bir Ģey değildir. Bu nedenle her Ģeyi güvenlik temelinde okumaktan ziyade çok yönlü
kazanmayı ve güç kapasitelerini mutlak düzeyde geliĢtirmeyi hedefler. Olası bir iĢ birliği
durumunda bir devletin kararının rasyonelliği, öncesine kıyasla bu iĢ birliğinden ne kadar
kazanç elde edeceği sorusu üzerine inĢa edilir.
Neo-liberallere göre devletler atomistik aktörlerdir. Toplumsal, psikolojik, sosyolojik
vb. devlet içi düzeye ait unsurların etkisi ile dıĢ politika kararlarını Ģekillendirirler. Ulusal
çıkar olgusu da bu toplumsal unsurlar arasındaki mücadelenin sonunda ortaya çıkan

68
Örneğin, bir devlet için olası bir iĢ birliğine dahil olma ya da olmama durumunda verilecek bir kararın
rasyonelliğe uygun olması için kazanç dağıtım yapılarını incelemek gerekir. Bir devlet iĢ birliğine girerken ben
ne kadar kazanacağımdan ziyade karĢı taraf ne kadar kazanacak sorusunu sormalı, kendini gelecekte
dezavantajlı konuma düĢürecek nisbî kazanç avantajını karĢı tarafa kaptırmamalıdır. Aksi halde gelecekte o
aradaki göreli güç farkı kendi güvenliğine tehdit olabilir. Bu nedenle bütün devletler göreli kazanca
odaklandığı bu anarĢik durumda iĢ birliği pek mümkün görünmemektedir.
69
Joseph M. Grieco, “Anarchy and the limits of cooperation: a realist critique of the newest liberal
institutionalism”, International Organization, Vol. 42, No. 3, 1988, p. 487; Joseph M. Grieco, Cooperation
Among Nations: Europe, America and Non-tariff Barriers to Trade, Ithaca: Cornell University Press, 1990, p.
48.; Ali Balcı, “Realizm”, ġaban KardaĢ, Ali Balcı(ed.), Uluslararası İlişkilere Giriş, Ġstanbul: Küre Yayınları,
2015, s. 134.
70
Rathbun, “Uncertain About Uncertainity:..”, p. 533.

19
uzlaĢmanın bir yansımasıdır. 71 Buradan hareketle devletlerin ulusal çıkar tanımları iç
dinamiklerindeki değiĢkenlere bağlı olarak değiĢiklik gösterir. Ulusal çıkarlarına ulaĢmak için
çalıĢan rasyonel egoist devletler bireysel mutlak kazançlarını en üst düzeye çıkarmaya çalıĢır
ve baĢkaları tarafından kazanılan kazançlara kayıtsız olurlar.72

1.4.2. AnarĢi Varsayımı, Anlam ve Etkileri


Uluslararası ĠliĢkiler disiplininin rosetta taĢı 73 olan anarĢi, siyaset bilimi ve günlük
kullanımdaki anlamından farklı olarak uluslararası sistemde kural koyucu merkezi bir
otoritenin olmamasını ifade eder.74 Disiplinin anarĢi terimini kullanması öncelikle on yedinci
ve on sekizinci yüzyılların toplumsal sözleĢme geleneği ile yakından ilgilidir.75 On yedinci
yüzyılda iç savaĢın yaĢandığı Ġngiltere‟de yazan Hobbes, anarĢik olarak tanımladığı doğa
durumunda emniyetsizliği, gücü ve hayatta kalmayı öne çıkarmıĢ, insanlığı/toplumları sürekli
bir savaĢ hali içinde betimlemiĢtir.76 Kendisinden bir yarım yüzyıl sonrasında daha istikrarlı
bir Ġngiltere‟de yazan Locke ise, doğa durumunda düzenleyici ortak bir hükümet olmamasının
savaĢ hali demek olmadığını, insanların iletiĢim kurup sözleĢmeler imzalayabildiğini dolayısı
ile anarĢi durumunun çok da tehlikeli olmadığını yazmıĢtır. Doğa durumu ve anarĢiye dönük
bu iki görüĢ günümüzdeki iki uluslararası politika görüĢünün felsefi öncülleri konumundadır.
Hobbesçu anarĢi anlayıĢının günümüzdeki temsilcisi realizm iken, Lockçu anlayıĢın temsilcisi
liberal yaklaĢımdır.77
Hobbes‟un devlet içi sistemi hiyerarĢik, uluslararası sistemi ise anarĢik olarak
betimlemesi realist geleneğin hem klasik hem de neo versiyonunda temel baĢlangıç
noktasıdır. Ġç siyasal sistemde üstlük astlık iliĢkisi içinde bir kesime emretme/buyurma yetkisi
verilirken diğerlerine itaat etme, ilk grubun emirlerine uyma yükümlülüğü verilmiĢtir. Bu
nedenle iç sistemler merkeziyetçi ve hiyerarĢiktir. Uluslararası siyasal sistemde ise, sistemin
parçaları(birimleri) Ģeklen birbirlerine eĢittir. Kimseye emretme yetkisi veya itaat

71
Oğuzlu, “Liberalizm”.., s. 151.
72
Grieco, “Anarchy and the limits of cooperation..”, s. 487; Andreatta and Koenig-Archibugi, “Which
Synthesis? ..”, p.210.
73
Charles Lipson anarĢi fikrinin uluslararası iliĢkilerin rosetta taĢı olduğunu ifade eder. David A. Baldwin,
“Neorealism, Neoliberalism, and World Politics”, Baldwin (ed.), Neorealism and Neoliberalism: The
Contemporary Debate, New York: Colombia University Press, 1993, p.4.
74
Axelrod and Keohane, “Achieving Cooperation Under Anarchy: ..”, p. 85.
75
Jonathan Havercroft, Alex Prichard, “Anarchy and International Relations Theory”, Journal of International
Political Theory, Vol. 13, No. 3, 2017, 252-265, p. 253.
76
Thomas Hobbes, Leviathan, Semih Lim (çev.), Ġstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2017, s. 99-101.
77
Nye, Jr., Welch, Küresel Çatışmayı ve İşbirliğini Anlamak, s. 6.

20
yükümlülüğü verilmemiĢtir. Bu nedenle uluslararası siyasal sistem adem-i merkeziyetçi ve
anarĢiktir.78
AnarĢik bir sistemin birimlerinin eĢitliği ise iĢlevsellik açısındandır. Benzer görevleri
(vergi toplamak, meĢru Ģiddet kullanma tekelini elinde bulundurmak, egemenliğe sahip olmak
vb. ) olması noktasında birimler eĢit olmakla birlikte bu görevlerini yerine getirmedeki
yeteneklerinin (kapasitesinin) düĢük veya yüksek olmasında farklılaĢırlar. Nitekim
uluslararası politika araĢtırmacıları, sistemlerin nitelenmesinde, o sistemin büyük güç
(yetenek/kapasite olarak) sayısına göre ayrım yaparlar. Tek kutuplu, iki kutuplu, çok kutuplu
gibi. Bu nedenle bir sistemin yapısı sistem birimleri arasındaki kapasite dağılımına göre
Ģekillenir, değiĢim gösterir. 79
Uluslararası sistemin anarĢik olmasının nedenleri arasında, uluslararası sistemde üst
bir otoritenin olmaması ve bu otoriteyi temin edecek bir kolluk kuvvetinin olmaması belirtilir.
Bunun yanında devletlerin askeri kapasitelerinin diğerleri tarafından potansiyel bir tehdit
olarak algılanması ve askeri kapasite sahibi devletlerin gerçek niyetlerini anlamanın mümkün
olmaması da anarĢik düzenin diğer nedenleri arasındadır. 80 Neorealistlere göre anarĢik
uluslararası sistemde düzen mümkündür. Kapasitelerin dağılımında güçlü olan devletler
diğerini domine ederek, üzerlerinde hegemonya kurarak belli bir iletiĢim ve etkileĢim düzeni
kurabilirler (hegemonik istikrar teorisi) 81 . On dokuzuncu yüzyılda Ġngiltere, Ġkinci Dünya
SavaĢı sonrası dönemde yaĢanan iki kutuplu sistemde ABD ve SSCB‟nin rolü ile Soğuk
SavaĢ sonrası dönemde ABD‟nin rolü bu duruma örnektir.
Neoliberalizm de uluslararası sistemin temel niteliğinin anarĢi olduğu kabulünü
neorealistlerle paylaĢır. Gerek neoliberal kurumsalcılık gerekse neorealizm, devletler arasında
bağlayıcı anlaĢmalar yapıp bunu uygulayabilecek egemen bir gücün yokluğunun -yani
anarĢinin- devletler için çıkar ve hedeflerini gerçekleĢtirmede tek taraflı inisiyatif alma,
harekete geçme durumunu doğurduğunu, bu durumda devletlerin birbirleri ile iĢbirliğine
girmelerinin önem kazandığını ve aynı zamanda bunun zorlaĢtığını kabul ederek

78
Waltz, Theory of International Politics.. ,p. 88.
79
A.g.m., p. 97.
80
John J. Mearsheimer, The Tragedy of Great Power Politics, New York: W. W. Norton and Company, 2003, p.
3.
81
Charles P. Kindleberger, 1929 Büyük Buhran‟ın ardından bu krizi incelediği kitabı “The World in Depression
(1929-1939)”da “Hegemonik istikrar” kavramını kullanmıĢ, ABD‟nin sistemi istikrara kavuĢturmak için
yapması gerekenleri sıralamıĢtır. Buna göre, ABD‟nin sorumlulukları; normal mallar için piyasa sağlamak,
sermaye akıĢını sağlamak, finans sistemine likitide sağlamak, kur oranlarını düzenlemek ve ulusal mali
politikaların koorninasyonunu sağlamak Ģeklindedir. (Stephen Meardon, “On Kindleberger and Hegemony:
From Berlin to M.I.T. and Back”, Economics Department Working Paper Series, Paper 4, 2013.) Akademik
literatürde sıkça referans alan bu teori, hegemonya teorileri arasında “düzen” için hegemonya anlayıĢını
yansıtır. Neo-realistler ve neo-liberallerin uluslararası düzen ve iĢbirliği tartıĢmasında da sıkça referans alır.

21
varsayımlarına baĢlarlar. Nitekim anarĢik bir ortamda, devletler diğerlerinin kendilerinden
faydalanmaya gideceklerinden Ģüphe etmeli, yapılan anlaĢmalar ihanet tehlikesini minimize
edecek Ģekilde tasarlanmalıdır. AnlaĢma zamanındaki vaat ve teĢvikler uygulamada farklılık
gösterebilir; bu nedenle vaat ve tehditlere dikkat edilmesi gerekmektedir. 82
AnarĢinin varlığı noktasında hemfikir olan bu iki paradigmanın ayrıĢtıkları nokta,
anarĢinin doğası ve çıktıları üzerinedir. Locke‟çu anarĢi anlayıĢını benimseyen neoliberallere
göre, anarĢiye rağmen iĢbirliği mümkündür. Neoliberaller, dünya siyasetinde anarĢinin neden
olduğu aĢırı çatıĢma durumlarının olduğunu kabul etmekle birlikte, bunun dünya siyasetinin
bütününün temsili bir resmi olarak görmezler. Buna göre, devletler, birçok durumda ve birçok
alanda, anarĢinin etkilerini hafifletmek, karĢılıklı kazançlar üretmek ve paylaĢılan zararlardan
kaçınmak için birlikte çalıĢabilir ve bunu özellikle uluslararası kurumların yardımıyla
yapabilirler. 83
Neorealistler ise, iĢbirliğini engelleyen çeĢitli sorunların hafife alındığını savunarak
neoliberal analize tepki gösterir. AnarĢinin, sadece anlaĢmaları zorla yerine getirebilecek
“merkezi bir otoritenin olmaması” anlamına gelmediğini aynı zamanda devletlerin nihai
koruyucusunun bulunmaması, bu nedenle kendi güvenliklerini ve sonuçta kendi hayatlarını
sürdürmeye mecbur olmaları anlamına geldiğini savunurlar. Bir devletin bir baĢkasının
çıkarlarını tehdit etme kabiliyeti göreli güç kapasitesine bağlı olduğu için, devletler, göreli
güçlerini düĢürecekse mutlak anlamda kazançlarını maksimize etmeyi göze alamazlar. 84
Yukarıdaki tüm değerlendirmelere ek olarak belirtilmelidir ki, anarĢi “uluslararası
toplumun varlığı” nı inkâr etmek değil, dünya siyasetinde ortak bir yönetimin eksikliğini ifade
etmek için kullanılır. Bu anlamıyla anarĢik uluslararası sistemde etkileĢimler mümkün
olmakla birlikte, etkileĢimlerin yapılanma dereceleri ve hangi araçlarla yapılandırıldıkları
farklılık gösterebilmektedir. EtkileĢimlerde askeri-güvenlik meselelerinin, siyasi-ekonomik
meselelere oranla anarĢi ile bağdaĢtırılan nitelikleri daha çok taĢıdıkları sıklıkla ifade edilir.85
Örneğin Charles Lipson‟ın gözlemlerine göre genel anlamda siyasi-ekonomik iliĢkiler askeri-
güvenlik iliĢkilerinden daha çok kurumsallaĢmıĢtır.86

82
Robert Jervis, “Realism, Neoliberalism and Cooperation”, International Security, Vol. 24, No. 1, 1999, 42-63,
p. 43-44.
83
Joseph M. Grieco, “Anarchy and the limits of cooperation”, p. 486; Jervis, “Realism, Neoliberalism and
Cooperation”, p. 45.
84
Andreatta and Koenig-Archibugi, “Which Synthesis?...”, p.210.
85
Robert Axelrod and Robert O. Keohane, “Achieving Cooperation Under Anarchy: Strategies and Institutions”,
David A. Baldwin (ed.), Neorealism and Neoliberalism: The Contemporary Debate, New York: Colombia
University Press, 1993, p. 85-86.
86
Charles Lipson, “International Cooperation in Economic and Security Affairs”, World Politics, Vol. 37, No. 1,
October 1984, 1-23.

22
1.4.3. Sistem ve Yapı-Aktör ĠliĢkisi
Uluslararası sistem, yapı ve aktör iliĢkisi tartıĢmanın iĢ birliğine dönük varsayımlarını
etkileyen bir diğer önemli meseledir. Ġlk olarak, taraflardan neorealizmin diğer bir isminin
“yapısal realizm” olduğunu belirtmek ve bu kuramın argümanlarına yer vermek faydalı
görünmektedir. Klasik realizmin etkinliğini yitirmesi üzerine yeni bir bakıĢ açısı ile ortaya
çıkan neorealizm uluslararası sistemi ve buradaki etkileĢimleri yapısalcı perspektiften
değerlendirmeye gider.87 Klasiklerin eksiklerini gidermek adına kaleme aldığını ifade ettiği
1979 Theory of International Politics adlı eserinde Waltz, uluslararası iliĢkilerin sistemdeki
düzenlilikler ve genellemeleri de içerecek biçimde pozitivist, doğa bilimlerinde kullanılan
yöntemler ile incelenmesi gerektiğini dile getirir. Bu noktada yöntemi, yapısalcı-tümdengelim
yöntemi‟ dir.88
Waltz çalıĢmasında iĢe iki önemli ayrımı yapmakla baĢlar, bunlar; “sistem ve birim”
ile “yapı ve süreç” arasındaki ayrımlardır. Sistem, yapı ve birbiri ile etkileĢim içinde bulunan
birimlerden oluĢur. Yapı sistemin genelini kapsayan, sistemin bütüncül algılanmasını
mümkün kılan, birimlerin bir arada etkileĢime girerek sistemin bütünlüğünü oluĢturmasındaki
kuralları belirleyen anahtar kavramdır. Süreç ise sistemdeki aktörler arasındaki iliĢkileri ifade
eder. Söz konusu iliĢkilerin niteliği sistemin yapısı tarafından Ģekillenmektedir. 89
Waltz, siyasi bir yapıyı, düzenlenme ilkesi, birimlerin yeteneklerinin dağılımı ve
birimlerin fonksiyonel farklılaĢması ya da farklılaĢmaması açısından üç unsur üzerinden
tanımlar.90 Sistemin yapısı sınırlayıcı ve yönlendirici bir güç olarak uluslararası sistemdeki
çıktılar üzerinde etki doğurur ve yapısal süreklilik sistemde benzer çıktıları üretir.91 Devletler
yapısal olarak güç dağılımı, askeri teknolojinin doğası veya devletin karĢılaĢtırmalı ekonomik
avantajı gibi pek çok Ģey tarafından kısıtlanabilir.92
1950‟li yıllarda yayınladığı Man The State and War çalıĢmasında üç analiz
düzeyinden -insan doğası, devlet ve uluslararası sistem- bahseden Waltz, ilk ve ikinci imge
açıklamalarının yetersiz olduğunu ifade eder. Buna göre, büyük güçler gibi stratejik karĢılıklı
bağımlılığı gerektiren bir durumda, bir aktörün optimal stratejisi diğer aktörlerin stratejilerine
bağlıdır. Bu nedenle, aktörlerin ne yapacağını açıklamak için, aktörlerin niteliklerine

87
Ashley, “The Poverty of Neorealism”, p.227; Bostanoğlu, Türkiye-ABD İlişkilerinin Politikası, s. 99.
88
Waltz, Theory of International Politics, p.79-80.
89
Ruggie, “Continuity and Transformation in the World Polity..”, p. 264.
90
Waltz, a.g.m., p. 79-101
91
Uluslararası yapı Waltz tarafından “kısıtlayıcı koĢullar kümesi” olarak görülür. Waltz, a.g.m., p. 73 ve 79-101;
Ruggie, a.g.m., p. 264.
92
Robert Powell, “Anarchy in International Relations Theory: The Neorealist and Neoliberal Debate”,
International Organisation, Vol.48, No.2, 1994, 313-344, p. 316.

23
bakmanın yanı sıra, etkileĢimde bulunduğu stratejik ortamı tanımlayan kısıtlamalara da
bakmalıdır.93
Yapısalcı bir perspektif ile neorealistler uluslararası iliĢkilerde uluslararası sistem ve
devletler olmak üzere iki analiz birimi benimser. Uluslararası sistemin en önemli özelliği
merkezi bir otoritenin olmaması yani anarĢidir. Merkezi bir otorite bulunmadığından
sistemdeki hiçbir devlet emretme gücüne sahip olmadığı gibi itaat etme zorunluluğuna da
sahip değildir. Bu nedenle birim olan devletlerin minimum düzeyde amacı hayatta kalmadır.
BaĢkasının çıkar ve sorunları ile ilgilenilmeyen bu düzende sistemin düzenleyici ilkesi olarak
her bir birim için kendi kendine yardım ilkesi geçerlidir.
Herkesin kendi baĢının çaresine bakmasını gerektiren bu sistemin önemli bir özelliği
de birimlerinin (devletlerin) iĢlevsel olarak aynı olmasıdır.94 Devletlerin amacı doğrultusunda
iĢlevi, iç bünyelerinde belirledikleri çıkarlarını mümkün olan her türlü yöntemle elde etmektir.
Uluslararası sistem bu yönden bireycidir, birimlerin (devletlerin) eylemlerinin yan ürünü
olarak ortaya çıkmıĢtır. Öte yandan, aynı amaç doğrultusunda hareket eden bu birimlerin
kullandıkları araçlar veya araçların kapasitesi (güç kapasitesi) farklılık gösterebilir. Bu
yönüyle uluslararası sistem bir pazarı anımsatır. Sistem oluĢtuktan sonra birimler (devletler)
kendini denetleyemeyeceği gibi aksine onların hareketlerini, eylemlerine dönük niyet ve
çıktılarını Ģekillendiren sistem, sınırlayıcı bir güç haline gelmektedir. Yine, benzer Ģekilde
pazarda güçlü Ģirketlerin hakim olması gibi uluslararası sistemde de güç kapasitesi olarak
büyük devletler hakim, etkin olabilmektedir. 95 Buradan hareketle neorealistler uluslararası
sistemde devletlerin hegemonya kurma ya da mevcut hegemon alanını geniĢletme çabalarını
uluslararası iliĢkilerin ilgi alanına doğrudan aktarmaktadır.96
Öte yandan neoliberallerin bu meseleye dair yaklaĢımına gelindiğinde, ilk olarak
neoliberallerin –klasik liberallerin aksine- sistemik düzeyde analizler yaptığından bahsetmek
gerekir. Klasik liberaller insan doğası üzerine varsayımlar geliĢtirirken, neoliberaller daha
yapısalcı bir yöntem benimseyerek uluslararası sistem ve yapı üzerine varsayımlar inĢa eder.
Uluslararası sisteme dair temel argümanı, sistemin düzenleyici ilkesinin anarĢi olduğudur.
Kavramsal manada neorealistlerle vardığı anarĢi üzerindeki bu uzlaĢma, anarĢinin sonuçlarına
dair farklı bakıĢ açılarına sahip olmalarına engel değildir. AnarĢinin doğası ve çıktıları üzerine
farklı analizlere sahiplerdir.

93
Kenneth N. Waltz, Man, the State and War: A Theoretical Analysis, New York: Columbia University Press,
2001, p. 12.
94
Waltz, Theory of International Politics, p. 90.
95
Ruggie, “Continuity and Transformation in the World Polity..”, s. 264-265; Waltz, a.g.m., p. 90.
96
Bostanoğlu, Türkiye-ABD İlişkilerinin Politikası,.. s. 104.

24
AnarĢiyi Lockçu bir anlayıĢla yorumlayan neoliberaller merkezi bir otoritenin
yokluğunun iĢ birliğine engel olmadığını savunurlar. AnarĢi ancak niyetlerin belirsizliği
noktasında “hile” tehdidi ile iĢ birliğine engel teĢkil edebilir. Ancak, gerekli bilgileri temin
edebileceği uluslararası kurumlar aracılığı ile iĢ birliği mümkündür.
Uluslararası yapı ve devlet davranıĢları konusunda, neoliberaller devlet davranıĢlarının
yapısal kısıtlardan ziyade devletlerin çıkarlarına göre Ģekillendiğini vurgular. Çıkar kavramı
neoliberallerin pek çok argümanının temelinde yer alır ve devlet davranıĢlarının altındaki
temel mantık olarak gösterilir. Nitekim devletlerin eylem ve tercihlerini neye göre
Ģekillendirdiği sorusuna97 neorealistler yapı ve yapısal kısıtlara göre Ģekillendirdiği yanıtını
verirken, neoliberaller her birimin ulusal çıkar ve hedeflerini kendisinin belirleyebileceğine
inanır.
Uluslararası sistemde devletlerin aldığı kararları etkileyen temel etken içsel, birimsel
nedenlerdir. Örneğin, bir ülkenin nasıl yönetildiği ve hangi rejime sahip olduğu dıĢ siyasetini
yakından etkiler. Bu noktada liberallerin demokratik devletlerin birbiri ile savaĢmayacağı tezi
örnek verilebilir.98 Öte yandan, içsel olarak, bürokrasi, çıkar gruplarının yanında küreselleĢme
gibi dıĢsal süreçler de devletlerin tercihlerini etkileyen faktörler arasında gösterilmektedir.

1.4.4. Güç-Güvenlik AnlayıĢı


Uluslararası iliĢkilerde güç ve güvenlik meseleleri genel anlamda önemli olmakla
birlikte, daha çok realist gelenekle birlikte anılır. Bunun nedeni, klasik realizmin temel
varsayımları arasında amaç olarak güç maksimizasyonu ve güvenlik temininin görülmesi 99 ve
uzun bir süre (bazılarına göre halen) realist geleneğin disiplinde hakim paradigma olarak
kalmasıdır. Güç ve güvenlik olgularının önemi neorealist paradigma için de geçerliliğini
korumuĢ,100ancak realist gelenek içinde güç ve güvenliğe101 olan yaklaĢım zamanla değiĢime

97
Aktörlerin karar alma süreçlerini nelerin Ģekillendirdiği konusunda verilen yapı yanıtının sağlaması için iki
aĢamalı bir deneyin yapılması gerekir. Ġlk olarak Waltz‟ un bahsettiği yapısal kısıtları sabit tutarken, birimlerin
bazı niteliklerini değiĢtirsek bir çatıĢmayı veya iĢ birliğini baĢlatma noktasında sonuç nasıl değiĢir. Örneğin, bir
devletin yönetim biçimi otoriter değil de demokratik olsaydı, savaĢ ihtimali ne olurdu? Ġkinci olarak, birimlerin
nitelikleri sabit kalmak koĢuluyla yapısal kısıtlar değiĢtirilirse davranıĢ nasıl değiĢir? Örneğin, birimlerin
nitelikleri sabitken güç dağılımı iki kutupluluktan çok kutupluluğa değiĢirse, savaĢ olasılığı nasıl olur? Powell,
“Anarchy in International Relations Theory: The Neorealist and Neoliberal Debate”, p. 316.
98
Paul R. Viotti, Mark V. Kauppi, Uluslararası İlişkiler Teorisi, Metin Aksoy (çev. ed.), 5. Baskı, Ankara: Nobel
Akademik Yayıncılık, 2016, s.154.
99
Hans J. Morgenthau, Kenneth W. Thompson, Politics Among Nations: The Struggle for Power and Peace,
New York: McGraw-Hill, 1993.
100
Waltz, “Realist Thought and Neo-Realist Theory”, p. 36.
101
Neorealistler (özellikle Waltz) anarĢik uluslararası sistemde devletlerin güvenliği sağlamaya dönük bir strateji
olarak klasiklerin güç dengesi reçetesinden ziyade “dengeleme” ye gittiklerini söyler. Waltz, Theory of
International Politics, p. 126.

25
uğramıĢtır, özellikle Waltz ile birlikte anılan neo-realizm gücün anlamını yeniden
tanımlamıĢtır.
Her Ģeyden önce neorealistler güç edinme isteğini farklı temellendirmektedir. Buna
göre güç edinme isteği, insan doğasından değil, uluslararası sistemin yapısından kaynaklanır.
Uluslararası sistemin anarĢik doğası ve güvenlik endiĢesi devletleri güç edinimine zorlar.
Grieco, anarĢinin devletlerin göreceli güç, güvenlik ve hayatta kalma ile meĢgul olmasını
gerektirdiğini savunur. 102 Bu Ģekilde yapısal bir gereklilik olarak güç olgusu anlayıĢı
neorealistleri klasik öncüllerinden ayıran ilk önemli noktadır. Ġkinci olarak neorealistlere göre
güç -klasik realistlerin görüĢü ile amaç olmaktan ziyade- devletlerin hayatta kalma uğruna
gerekli fonksiyonları yerine getirebilmek için ihtiyaç duyduğu -amacına yönelik yetkinliğini
sağlayan- bir araçtır. Ana amaç ise sistemde var olma mücadelesinde baĢarıya ulaĢmak yani
güvenliğini sağlamaktır.103
Neorealistler gücün tanımı ve iĢlevini bu Ģekilde belirttikten sonra güç ile kastedilenin
askeri boyut olduğunu belirtirler. Nitekim nihai amacın hayatta kalma ve güvenliği sağlama
olduğu uluslararası sistemde bunlara ulaĢmak için gerekli en önemli ulusal güç boyutu askeri
güçtür. Devletleri “pozisyonel” olarak konumlandıran neorealistler, devletlerin gerek
kendilerini savunmada gerekse sistem içinde diğer birimleri ve etkileĢimleri etkilemede askeri
104
gücün önemine vurgu yaparlar. Ekonomik geliĢmiĢliği de tamamen yok saymamakla
birlikte ana vurguları askeri boyut üzerinedir. Esasında taraflar ulusal güvenlik ve ekonomik
refahın her ikisinin de önemli olduğu konusunda anlaĢır, fakat bu hedeflere nisbî vurgu
bakımından farklılaĢırlar.105
Diğer taraftan, neoliberalizmin güç-güvenlik anlayıĢı realistlere kıyasla farklılık
gösterir. Her Ģeyden önce liberal teori uluslararası sistemde daha ziyade uyum ve iĢ birliği
odaklıdır. Devletlerin güvenlikten ziyade refah odaklı olduklarına inanır 106 . AnarĢiyi ve
sistemde bıraktığı olumsuz etkileri kabul etmekle birlikte, bunları güç ve güvenlik arayıĢına
değil, iĢ birliğine gerekçe olarak görmektedir.
Neoliberaller gücü, kiĢinin amaç ve hedeflerine ulaĢma yeteneği olarak tanımlar ve
güç anlayıĢı neorealistlerin güç anlayıĢından iki noktada farklılık gösterir. Ġlk olarak,
neoliberaller ekonomik “karĢılıklı bağımlılık” tezlerinin de temelini oluĢturan bir anlayıĢla,
102
Baldwin, “Neorealism, Neoliberalism, and World Politics”.., p.7.
103
Kenneth N. Waltz, “Yeni Gerçekcilik Kuramına Göre SavaĢın Kökeni”, Ezgi Yağ (çev.), Uluslararası
İlişkilerde Anahtar Metinler, Ġstanbul: Uluslararası ĠliĢkiler Kütüphanesi, 2013, s.446.
104
Brown ve Ainley, Understanding International Relations…, p. 45.
105
Baldwin, “Neorealism, Neoliberalism, and World Politics”, p.7.
106
Peter M. E. Volten, Arjan Van de Assem, “Transcending Paradigm Bashing: Realism and Idealism in
International Politics”, International Relations and Comparative Politics, EpsNet Conference 13, 14 June
2003, p. 12.

26
güç kaynaklarının genel olarak askeri güç vurgusundan uzaklaĢtığını, bunun eski dönemlerde
kaldığını ifade eder. Buna göre, günümüzde uluslararası gücün değerlendirilmesinde,
teknoloji, eğitim ve ekonomik büyüme gibi faktörler giderek önem kazanırken, coğrafya,
nüfus ve ham maddeler giderek önem kaybetmektedir. 107 Rosecrance‟ın “geçmiĢte, bir
devletin topraklarını ele geçirmek, onunla ticari alıĢveriĢ yapmak suretiyle fayda sağlamak
için gerekli olan ekonomik ve ticari araçlarını geliĢtirmekten daha ucuzdu” sözü günümüzde
devletler gözünde değiĢti, artık önceki yıllara kıyasla askeri kuvvet uygulamak daha maliyetli
bir seçenek olarak görülmeye baĢlandı.108
Bunun yanında Nye, ekonomik gücün diğer güçler gibi basit araçlarla
ölçülemeyeceğini, somut olmayan yönlerinin de olduğunu ifade eder. Örneğin, iki aktör arası
iliĢkide, göreli maliyetler ve potansiyel gücü etkiye dönüĢtürebilme becerisi pazarlıkları
dolayısı ile sonuçları Ģekillendirebilir. Göreli maliyetler yalnızca bir ülkenin ölçülebilir
ekonomik kaynaklarının toplam miktarına göre değil, aynı zamanda iliĢkideki bağımlılık
derecesine göre de belirlenir. Örneğin, iki devlet birbirine bağımlı olmasına rağmen, biri
diğerinden daha az bağımlı ise, buradaki asimetri de bir güç kaynağıdır. Bu noktada iliĢki
bozulursa, daha bağımlı olan devlet diğerine göre daha savunmasız olabilir ve diğer taraf bu
tehdidi bir güç kaynağı olarak kullanabilir. Bu nedenle iki ülkenin gücünün değerlendirmesi
yalnızca kaynakların paylaĢımında değil, aynı zamanda iki ülkenin göreli savunmasızlığından
da kaynaklanıyor.109
Ġkinci ve son olarak neoliberallere göre, güç meselesi -neorealistlerin iddia ettiği gibi-
sıfır toplamlı bir mantığa sahip değildir. Yani bir devletin güç artırımı diğerinin zayıflaması
anlamına gelmez. Mutlak olarak güç kapasitesini artırma söz konusudur. Bu konu özellikle iĢ
birliğinin imkânına dair kazançların paylaĢım sorunu ile doğrudan ilgilidir ve neorealistlerin
göreli kazanç iddialarının ana gerekçesini oluĢturur. Sıfır toplamlı bir güç mantığı ile karĢı
tarafın bu iĢ birliği sonucunda göreli güç kapasitesini nasıl artıracağına odaklanan realistler iĢ
birliğini çok zor bir ihtimal görürken, neoliberaller ise mutlak kazanç mantığı ile göreli güç
kapasitelerinin nasıl etkilendiğini önemsemez.

107
Joseph S. Nye, Jr., “The Changing Nature of World Power”, Political Science Quarterly, Vol. 105, No. 2,
1990, 177-192, p.179.
108
Nye Jr., “The Changing Nature of World Power”..., s. 180.
109
A.g.m., s. 180.

27
Bölüm Değerlendirmesi

Neorealizm ve neoliberalizmin ortaya çıktığı dönemde yaĢanan geliĢmeleri anlamak


ve tarafların bu alana dönük öne sürdükleri temel varsayımları doğru okumak iĢ birliğinin
imkânına dair geliĢtirdikleri argümanları anlamak açısından önemlidir. Özellikle
küreselleĢmenin etkilerinin yoğun hissedildiği 1970-80‟li yıllarda gerek aktörel çeĢitlilik
gerekse etkileĢimlerin hızı, yoğunluğu ve çeĢitliliği tarafların klasik öncüllerinin argümanları
ile açıklanamadığından bu iki kuram tarafından bu çok yönlü, hareketli sistem içinde iĢ birliği
imkânının ne boyutta olduğu meselesi gündeme getirilmiĢ ve karĢılıklı varsayımlar geliĢtirme
yoluyla tartıĢılmıĢtır.

TartıĢma bağlamında literatürde zikredilen ve çalıĢmanın ilerleyen bölümlerinde yer


verilen iĢ birliğini etkileyen faktörlere dair tarafların argümanları ve öne sürdükleri
stratejilerini anlamak için, neorealizm ve neoliberalizmin klasik öncüllerinin ötesinde ortaya
koydukları, geliĢtirdikleri temel varsayımlarını anlamak kritik önem arz etmektedir. Nitekim
uluslararası sistemin anarĢik olduğu ortak kabulünün ötesinde bu ifade ile neyi kastettiklerini,
baĢka bir ifade ile anarĢinin ne demek olduğu ve çıktılarının neler olduğuna dair farklı
değerlendirmelerini anlamadan, ikinci bölümde yer alan iĢ birliğini etkileyen faktörlerden
“belirsizlik, niyet ve hile” meselesinin ne boyutta iĢ birliğini etkileyeceği anlaĢılamayacaktır.
Yine kazanç dağıtım yapılarının veya maliyet-yük paylaĢımı meselelerinin iĢ birliği
süreçlerinde aktörler için ne boyutta önem arz ettiğinin anlaĢılabilmesi için de tarafların teorik
temellerini oturttukları –anarĢi, rasyonalite, güç-güvenlik anlayıĢı gibi- ana argümanlarını
bilmek gerekmektedir.

Uluslararası sistemde iĢ birliği ile bağlantılı olarak devletlerin çıkarlarını tanımlama


biçimleri ile eylem ve davranıĢlarını neye göre Ģekillendirdikleri sorusuna taraflar yapı-
sistem-aktör iliĢkisi bağlamında geliĢtirdikleri varsayımlarla yanıt verirler. Örneğin, “yapı-
sistem-aktör” baĢlığı altında da değinildiği gibi, neorealistlere göre devletler eylem ve
davranıĢlarını yapısal kısıtlara göre Ģekillendirirler, buna karĢın neoliberaller ise, her birimin
kendi çıkar ve hedeflerini kendisinin belirlediğine inanır. Bu Ģekilde çıkarların belirlenme
sürecine dönük fikir ayrılıkları ikinci bölümde yer alan iĢ birliğini etkileyen faktörlerden
“çıkarların tanımlanması ve uyumu” gibi meselelerin anlaĢılmasına temel oluĢturması
açısından önemlidir.

TartıĢmanın gündeminde yer alan ve tarafların üzerinde kavramsal olarak uzlaĢtıkları


rasyonalite meselesi de devletlerin iĢ birliğine dönük kararlarını Ģekillendirmede önemli

28
referans noktalarından biridir. Neoliberallere göre rasyonel-egoist olan devletler mutlak
kazancına odaklanmaktadır. Neorealistlere göre ise savunmacı konumlayıcı pozisyonundaki
rasyonel devletler göreli kazanca önem vermektedir. Bu bağlamda devletlere dönük tanımsal
farklılıklar, onların dıĢ politika kararlarını nasıl Ģekillendirdiklerine dair yorum farklılıklarına
yol açar. Ulusal çıkar tanımını nasıl oluĢturdukları ve nelerin öncelikli olduğu noktasındaki
farklılaĢmalar ilerleyen bölümlerdeki iĢ birliğine dönük tarafların değerlendirmelerinin
temelini oluĢturmaktadır.

Uluslararası sistemde rasyonel hareket eden devletlerin önceliklerinin ne olduğu


noktasında gözlenen zıtlık, güç-güvenlik meselelerinin devletlerin gündeminde ne boyutta
önem arz ettiği veya daha önemli meselelerin bunları gölgede bırakıp bırakmadığı sorusu ile
eĢ değerdedir. Bu konuda yaĢanan fikir ayrılığı, iĢ birliğinin imkânına dönük önemli bir baĢka
tartıĢmanın- mutlak-nispî kazanç- anlaĢılması açısından önemlidir. Nitekim neorealistlere
göre göreli kazanç farkı, göreli güç farkını etkileyerek göreli güvenlik zafiyeti kaygılarına yol
açabilmekte ve iĢ birliğinin devletler nazarında imkânını zorlaĢtırabilmektedir.

29
ĠKĠNCĠ BÖLÜM

ULUSLARARASI Ġġ BĠRLĠĞĠNĠ ETKĠLEYEN FAKTÖRLER

Devlet davranıĢlarını Ģekillendiren veya etkileyen açıklayıcı değiĢkenler çeĢitlilik


göstermekle birlikte, bu bölümde neorealizm- neoliberalizm literatüründe en sık dile
getirilenler ele alınmıĢtır. Bunlar; ortak-çatıĢan çıkarlar, belirsizlik-niyet-hile, kazanç dağıtım
yapıları, maliyet-yük paylaĢımı, bilgi paylaĢımı, yetenekler ve niyetler üzerine algı faktörü,
aktör sayısı ve iç politika Ģeklinde sıralanabilir. Hemen belirtilmelidir ki, tartıĢma
literatüründe sözü edilen bu faktörlerin hepsinin vurgulanma derecesi aynı değildir. Örneğin,
iç politikaya olan vurgu diğerlerine kıyasla daha azdır. Ġkinci olarak, her bir faktörün iĢ
birliğini etkileme derecesi ve olumlu mu, olumsuz mu etkilediği konuları da taraflar arasında
tartıĢmalıdır.

2.1.Ortak ve ÇatıĢan Çıkarlar


2.1.1. Çıkarların Tanımlanması ve Uyumu

Çıkar olgusu devlet davranıĢlarının Ģekillenmesinde önemli bir açıklayıcı değiĢken


olarak kullanılmaktadır. Çıkarların nasıl Ģekillendiği sorusu ise farklı yanıtlara sahiptir.
Neorealistler çıkarların ve tercihlerin daha çok yapısal kısıtlamalar altında Ģekillendiğine110
inanırken, neoliberaller yapısal faktörlerin yanında iç politika111 ve algı112 (kendi çıkarlarına
iliĢkin) gibi baĢka faktörlerin de etkili olabileceğini savunur.

Realistler ve neoliberaller, belirli bir durumda çıkarları ortaklaĢtırmak ve iĢ birliğini


arttırmak için neyin değiĢtirilmesi gerektiğine dair farklı bakıĢ açılarına sahiptir. Neoliberaller
stratejiler üzerine tercihlerdeki değiĢikliklerin genellikle karĢılıklı yarar sağlamak için yeterli
olduğuna inanır. Bunu da rakibin ve mevcut durum hakkında elde edilebilecek daha fazla
bilgi ve iĢlem maliyetlerini düĢürme gibi yöntemlerle mümkün görür. Ancak, çıktılar üzerine
tercihlerde bir değiĢiklik gerektiğinde diğer bir ifade ile hayati çıkarları, nihai hedefleri
çakıĢtığı zaman devletlerin nasıl davranması gerektiği noktasında bir önermeleri yoktur.113

Realistleri ise saldırgan ve savunmacılar olarak ayırmak analiz noktasında daha


sağlıklı olacaktır. Nitekim saldırgan realistlere göre yapısal kısıtlar, hile ile aldatılma ihtimali
ve güvenlik ikilemi gibi faktörler tercihlerde değiĢimi mümkün görmemektedir. Savunmacı

110
Waltz, Theory of International Politics, p.105.
111
Viotti, Kauppi, Uluslararası İlişkiler Teorisi,.. s.154.
112
Axelrod, Keohane, “Achieving Cooperation Under Anarchy:..” p.88-89.
113
Jervis, “Realism, Neoliberalism and Cooperation..”, p.51.

30
realistler ise, durumun doğasına göre değiĢebileceğini belirtir. Örneğin, statükocu bir güç
revizyonist bir güç ile karĢı karĢıya kaldığında tercihler üzerine değiĢiklikler ile çıkarların
uyumlaĢtırılması zordur. Öte yandan güvenlik ikileminin olduğu bir durumda taraflardan biri
ya da her ikisi de anarĢi altında iĢ birliğini gerçekleĢtirmek için stratejiler üzerine tercih
değiĢikliğine gidebilir. 114

Axelrod ve Keohane‟e göre, çıkarların ortaklaĢıp ortaklaĢmadığını belirleyen skor


yapısı çoğunlukla aktörlerin kontrolü dıĢında vuku bulan „nesnel etkenler‟ e bağlıdır. Örneğin,
ekonomik buhranların yaĢandığı dönemlerde sıkıntı yaĢayan Ģirket ve bireylerin korunma
talepleri harekete geçtiğinden hükümetlerin birbirleri ile iĢ birliği yapma yönündeki istekleri
azalmaktadır. Çıkarların ortaklığını belirleyen skor yapısı aynı zamanda aktörlerin kendi
çıkarlarına iliĢkin „algı‟larına da bağlıdır. Hegemon güce karĢı bir savaĢın ardından diğer
büyük güçlerin hegemonun tekrar yükseliĢe geçmesini önlemek için birlikte hareket etmekte
ortak çıkar görmesi bu duruma örnek verilebilir. Öyle ki, birbirlerine karĢı empati yaparak
birbirlerinin refahları ile bile ilgilenebilirler.115

Öte yandan, ortak çıkar algısı ile sağlanan böylesi bir iĢ birliği kolay bir biçimde
bozuladabilir. ĠĢ birliğinde olan taraflardan biri iĢ birliğinden sağladığı faydadan daha çok
değerli gördüğü baĢka bir seçeneğe kayabilir. Yine taraflardan biri, diğerlerinin
çekileceği/taraf değiĢtireceği yönünde bir algıya kapılırsa kendi tercihini de çekilme/taraf
değiĢtirme yönünde değiĢtirebilir. Örneklerden de anlaĢılacağı gibi „algı‟lar çıkarları
belirleyebilmektedir bu nedenle, çıkarların ortaklık derecesini anlayabilmek veya bu ortaklığı
güçlendirmek için çıkarların algılanma ve tercihlerin yapılma sürecini anlamak
gerekmektedir.116

Çıkar çatıĢması iki veya daha fazla aktörün hedeflerindeki uyumsuzluk halidir. Belirli
bir durumdaki çıkar çatıĢmasının düzeyi, önemli bir açıklayıcı değiĢken ve kendi baĢına
117
önemli bir bağımlı değiĢken olması itibariyle önemlidir. Nitekim, oyun teorileri

114
Jervis, “Realism, Neoliberalism and Cooperation..”, p.52.
115
Axelrod, Keohane, “Achieving Cooperation Under Anarchy:.”, p. 88-89.
116
A.g.m., p. 88-89. Mahkumun Ġkilemi gibi bir oyunda çıkar algısı kimi zaman durumu daha karmaĢık hale
getirebilmektedir. Nitekim, karĢı taraf ister iĢ birliği yapsın ister ihanet etsin, taraflardan ikisini de taraf
değiĢtirmeye, ihanet etmeye teĢvik eden bir oyundur.
117
Robert Axelrod, “Conflict of Interest: An Axiomatic Approach”, Journal of Conflict Resolution, Vol. 11, No.
1, Law and Conflict Resolution, 1967, 87-99, p. 87.

31
çerçevesindeki deneysel sonuçlara göre, oyuncular arasında çıkar çatıĢması arttıkça,
oyuncuların oyunu terk etme veya taraf değiĢtirmeyi seçme ihtimalleri de artmaktadır.118

Devletlerarası etkileĢimlerde tam tersi örnekleri de olmakla birlikte çıkarlar temelinde


çoğunlukla ekonomik sorunlar askeri-güvenlik sorunlardan daha az çatıĢmalı yapılar
sergilemektedir.119 Ekonomik alanların iĢ birliğine daha elveriĢli olması noktasında „karşılıklı
bağımlılık‟ tezi öne sürülmektedir.

2.1.2. KüreselleĢme ve KarĢılıklı Bağımlılık Tezi

KüreselleĢme olgusu çok boyutlu niteliği sebebiyle kabul görmüĢ ortak bir tanıma
sahip değildir. Ancak genel mantığı çerçevesinde, “ulus ve sınırları aĢan akıĢlar ile bu Ģekilde
120
oluĢan toplumsal iliĢkileri” içermektedir. Neoliberaller küreselleĢmeyi toplumlar ve
devletlerarasındaki bağlantıların ötesinde ekonomi pazarlarının serbestleĢmesi ve uluslararası
ticaretin liberalleĢmesi sonucu oluĢan ulus aĢırı akıĢların hızı ve yoğunluğunun toplumsal
yaĢam Ģekilleri üzerine etkisi bağlamında ele alır. 121 KüreselleĢmenin tanımlanmasında alt
yapı taĢları olarak kullanılan ulusaĢırıcılık ve karĢılıklı bağımlılık gibi kavramlar üzerine
argümanlar üretir.

Öte yandan genel anlamda realistlerin küreselleĢme kavramına karĢı mesafeli durduğu
görülmektedir. Bu Ģüpheci yaklaĢımın temelinde küreselleĢmenin tanımlanma problemi,
tanımlayıcı nitelikte bir kavram olarak kuramsal içerikten yoksun olması ve moda bir kavram
olması gibi faktörler gösterilmektedir. KüreselleĢmeye bağlı olarak karĢılıklı bağımlılık
kavramını ise “güçsüzün güçlüye karĢı savunmasızlığı” olarak tanımlamaktadır. KarĢılıklı
bağımlılık aslında iliĢkide üstün olan tarafın seçimlerine karĢı savunmasız (temel bir realist
kavram) kalınan bir “üstünlük-bağımlılık” iliĢkisidir.122

KarĢılıklı bağımlılıktan ne anlaĢılması gerektiği noktasında kavramsal bir analiz


faydalı olabilir. Kavramsal olarak bağımlılık, dıĢ faktör ya da faktörlerden önemli ölçüde
etkilenme durumunu ifade eder. Uluslararası sistemde bağımlılık, devletlerden birinin diğeri

118
Axelrod, Keohane, “Achieving Cooperation Under Anarchy:.” p. 87.
119
A.g.m., p. 91.
120
Held, McGrew, “Büyük KüreselleĢme TartıĢması”,.. s.71-73.
121
Viotti, Kauppi, Uluslararası İlişkiler Teorisi,.. s. 160.
122
Uluslararası bağımlılığa dair realistlerin değindiği birkaç nokta Ģu Ģekildedir: Ġlk olarak “güç dengesi bir tür
uluslararası bağımlılık olarak algılanabilir”. Ġkinci olarak “devletlerarası uluslararası bağımlılık her devlet için
o kadar da iyi bir Ģey değildir”. Üçüncü olarak, “KarĢılıklı bağımlılık bütün devletleri aynı oranda etkilemez”.
Sonuncu maddeye göre olası negatif bir duruma karĢı her devletin savunmasızlığı aynı düzeyde değildir.
Viotti, Kauppi, a.g.m., s. 71-72.

32
ile olan iliĢkilerinde mutlak kontrole, belirleyici bir pozisyona sahip olması durumudur. 123
Bağımlılık durumdaki bu koĢullarının aksine karĢılıklı bağımlılık ise, müĢterek bir etkileĢimi
ifade eder. Genellikle uluslararası sınırlardaki para, mal, insan ve bilgi akıĢından etkilenerek
Ģekillenen karĢılıklı bağımlılık durumunda uluslararası sistemdeki devletler ya da diğer
124
aktörlerin birbirleri üzerinde karĢılıklı etkiler bırakması söz konusudur. Taraflar
iliĢkilerinin sağlıklı biçimde devamı üzerinde belli çıkar tanımlarına sahiptir ve iliĢkinin
devamına dönük istek ve çaba göstermektedir. 125 Yine bir karĢılıklı bağımlılık durumundan
söz edebilmek için tarafların her birine bu iliĢkinin bir maliyet getiriyor olması ve bu
maliyetin tarafların hareket serbestisini sınırlıyor olması gerekmektedir. Bu noktada taraflara
sadece çıkar temelli fayda sağlayan bir etkileĢim karĢılıklı bağımlılık teorisinin dıĢında
kalmaktadır.126
KarĢılıklı bağımlılık durumu neorealizm-neoliberalizm tartıĢmasında neo-liberallerin
iĢbirliğinin imkânına dair öne sürdüğü bir yaklaĢım olarak önemli yer tutar. Neoliberal
kurumsalcılığın önde gelen teorisyenlerinden Keohane ve Nye, sistemdeki aktörler arasında
giderek karmaĢıklaĢan bir karĢılıklı bağımlılığın olduğundan söz etmiĢtir. Rosecrance‟ın
çalıĢmasında geliĢtirdiği “tüccar devlet” kavramına temel oluĢturan bir anlayıĢla devletler,
askeri güçle donanımlı devlet yerine ticari olarak güçlü devlet anlayıĢına sahip olmuĢlardır.
Rosecrance‟ın temel argümanı devletlerin arasındaki ekonomik iliĢkilerin karmaĢık ve yoğun
bir denklem oluĢturduğu ve devletlerin bu denklemden tam bağımsız bir biçimde var
olamayacağıdır. Devletler birbirlerinden hammadde veya teknoloji almak zorunda kalırlar
ancak buna karĢın ürettiği ürünleri satabilmek için de pazar olarak birbirlerinin piyasalarına
ihtiyaç duymaktadırlar.127 Buradan hareketle içe kapalı olarak tek baĢına büyümenin mümkün
olmadığı günümüzde neo-liberallere göre ekonomik açıdan karmaĢık karĢılıklı bağımlılık ağı
içindeki devletler için savaĢ ve çatıĢma rasyonel bir tercih olmaktan çıkmıĢtır.
Öte yandan karĢılıklı bağımlılık kavramı ile kastedilen eĢit oranda bağımlılık değildir.
Aksine, genellikle asimetrik nitelik taĢır. Bir taraf diğerine onun olduğundan daha fazla
bağımlıdır. Buradaki asimetrik bağımlılığı açıklamak adına Keohane ve Nye hassasiyet ve
kırılganlık kavramlarını geliĢtirir.128 Buna göre A (az bağımlı) – B (çok bağımlı) ülkelerinin

123
R. Harrison Wagner, “Economic Interdependence, Bargaining Power, and Political Influence”, International
Organization, Cilt 42, No. 3, 1988, p.468-470.
124
Keohane, Nye, Power and Interdependence.., p. 8-9.
125
Wagner, a.g.m., p. 468-470.
126
Keohane, Nye, a.g.m., p. 8.
127
R. Rosecrance, The Rise of the Trading State, Commerce and Conquest in the Modern World, New York:
Basic Books, 1986.
128
Yazarlar Power and Interdependence adlı ortak çalıĢmasında bu kavramları öne sürer ve açıklar.

33
asimetrik karĢılıklı bağımlılığında A‟da gerçekleĢecek olan bir olumsuzluk B‟de kırılganlık
yaratırken B‟deki bir olumsuzluk A için sadece hassasiyet doğurur.129
Uluslararası aktörler arası etkileĢimin -yirminci yüzyılın ikinci yarısında kitle iletiĢim
teknolojilerindeki geliĢimlerin de etkisi ile – giderek karmaĢıklaĢtığı ve aktörlerin birbirlerine
karĢı daha savunmasız ve daha hassas olduğunu vurgulayan karmaĢık karĢılıklı bağımlılık tezi
temelde 3 nitelik üzerine kuruludur. Bunlar; uluslararası toplum arasında iletiĢim ve etkileĢim
kanallarının belirgin Ģekilde artmıĢ olması (multiple channels), uluslararası iliĢkiler
gündeminin belirli bir hiyerarĢiden yoksun olması (absence of hiyerarchy among issues) ve
uluslararası politikada askeri gücün önemini eskiye nazaran önemli ölçüde yitirmiĢ (minor
role of military force) olmasıdır.130
Yirminci yüzyılın ikinci yarısından itibaren sistemde yaĢanan geliĢmeler karĢılıklı
bağımlılık anlayıĢını pekiĢtirirken, neo-realistlerin öncülük ettiği bir grup tarafından da
marjinal olmakla eleĢtirilmiĢtir. Waltz devletlerin halen dıĢ politikada güvenliklerini temin ve
maksimize etmeyi öncelikli hedef olarak gördüğünü belirterek karĢılıklı bağımlılığı bu
koĢullarda efsane olarak niteler. Ona göre, uluslararası sistemde askeri meseleler yüksek
politika (high politics) konularıdır ve bunun dıĢında kalan ve karĢılıklı bağımlılık
kuramcıların öne çıkardığı refah ve zenginliği artırmaya dönük çalıĢmalar halen ikincil
derecede alçak politika (low politics) kapsamındadır. Yine, pluralist (çoğulcu) bir anlayıĢa
sahip olan karĢılıklı bağımlılık kuramı, devletlerin uluslararası politikadaki rolünü hafife
almak devlet dıĢı aktörlerin etkisini abartmakla eleĢtirilir. Buna göre, halen devletlerarası
iliĢkilerin belirleyici olduğu mevcut uluslararası sistemi açıklamada bu kuram havada
kalmaktadır.131
Neoliberaller özetle, karĢılıklı bağımlılık ile çatıĢma arasında ters orantı olduğunu
ifade eder. Waltz ve Mearshimer gibi neorealistler ise on dokuzuncu yüzyılın sonuna doğru
Avrupa‟da karĢılıklı bağımlılık seviyesinin çok yüksek olmasına rağmen, bu durumun ulusal
güvenlik endiĢelerinin ekonomik çıkarları gölgede bıraktığı Birinci Dünya SavaĢı‟na engel
olamadığını örnek gösterirler. Ve eğer devletler kendilerini tehdit altında hissederse,
ekonomik bağları koparmanın zararlarına rağmen gereken askeri adımları atacağını
savunurlar.132

129
Wiltse, “Liberalizm, ĠĢ birliği, Kolektif Güvenlik ve Neoliberal Kurumsalcılık”,.. s. 141-146.
130
Hüseyin IĢıksal, “To What Extent Complex Interdependence Theorists Challenge to Structural Realist School
of International Relations?”, Alternatives: Turkish Journal of International Relations, Vol. 3, No. 2-3, 2004, p.
139-140.
131
Kenneth N. Waltz, “The Myth of National Interdependence”, The International Corporation: A Symposium,
Charles P. Kindelberger (der.), Cambridge: MIT Press, 1970, p. 212.
132
Viotti, Kauppi, Uluslararası İlişkiler Teorisi,.. s. 152.

34
2.2.Belirsizlik, Niyet, Hile
Belirsizlik faktörü, uluslararası iliĢkiler araĢtırmalarının çoğunlukla merkezinde yer
alır. Uluslararası iliĢkilere dair pek çok düĢünce okulu (realistler, liberaller, konstruktivistler
gibi) belirsizlik meselesine teorilerinde yer verir. Ancak yakından bakıldığında bu
paradigmalar içinde kavram farklı anlayıĢları barındırmaktadır. Realistler belirsizliği
diğerlerinin niyetleriyle ilgili bir “korku” durumu olarak betimlerken, liberaller diğerlerinin
niyetleri ile ilgili “bilgisizlik” durumu olarak tanımlar.133 Buradan anlaĢılacağı gibi belirsizlik
sorununun ne olduğu konusunda da bir belirsizlik vardır.134 Bu nedenle belirsizlik faktörünün
iĢ birliğini nasıl/ ne derece etkilediğini bilmek için esasında kendisinden ne anlaĢılması
gerektiği sorusunun yanıtlanmasını gerektirmektedir. Ya da iĢ birliğinin imkânı üzerine
çalıĢanların bu kavramdan ne anladığını bilmek vardıkları sonuçları daha anlaĢılır kılacaktır.
Realistlere özgü olan anlayıĢta belirsizlikten çıkan sonuç güvensizlik ve korkuyu
barındırır. Waltz güvensizlik endiĢesinin –en azından diğerlerinin gelecekteki niyetleri ve
135
eylemleri hakkındaki belirsizliğin- iĢ birliğine olumsuz etki ettiğini yazar. Yine
Mearshimer, devletlerin diğerlerinin niyetlerinden asla emin olamayacaklarını iddia eder. Ona
göre, hiçbir devlet diğerinin kendine karĢı saldırgan askeri kabiliyetini kullanmayacağından
emin olamaz.136 Daha iyimser olan “savunmacı” realist Grieco da aynı Ģeyi yazar. Ona göre,
devletler askeri yardımlar ve ittifak oluĢturma yoluyla gerçek ya da varsayılan potansiyel
düĢmanlarına karĢı güç birikiminde kendini göstererek kendi kendine yardımda (self-help)
bulunurlar.137
Realistler, uluslararası politikayı anarĢi ve predasyon138 kavramları ile iliĢkilendirirler.
Ancak „anarĢi‟, „niyet belirsizliği‟ ve „çatıĢma‟ arasındaki bağı temellendirmede eksik
kalmakla eleĢtirilirler. Bazılarına göre realistlerin buradaki temel bağlamı „korku‟, yani
baĢkalarının niyetlerinden duyulan derin endiĢedir. 139 Mearsheimer, „niyet‟ hakkında korku
seviyesinin zamana ve mekâna göre değiĢse de, asla önemsiz seviyeye indirgenemeyeceğini

133
Rathbun, “Uncertain About Uncertainity:..”, s. 533.
134
Stephen G. Walker, “Binary Role Theory and The Uncertainity Problem in International Relations Theory”,
Stephen G. Walker, Role Theory and Cognitive Architecture of British Appeasement Decisions: Symbolic and
Strategic Interaction in World Politics, New York: Roudledge, 2013, p. 4.
135
Waltz, Theory of International Politics, .., p. 105.
136
John J. Mearshimer, “The False Promise of International Institutions”, International Security, Vol. 19, No. 3,
1994, 5-49, p. 10.
137
Joseph M. Grieco, “Understanding the Problem of International Cooperation : The Limits of Neoliberal
Institutionalism and the Future of Realist Theory”, David Baldwin (ed.), Neorealism and Neoliberalism: The
Contemporary Debate, New York: Colombia University Press, 1993, p. 314.
138
Sözlük anlamı, bir canlının diğeri üzerinden –onu parçalayarak-beslenmesi durumudur.
139
Rathbun, a.g.m., p. 538.

35
yazması da bu tahminleri doğrular niteliktedir. Mearsheimer‟a göre bu korkunun temeli,
devletlerin birbirlerine karĢı saldırı yapma yeteneğine sahip oldukları ve bunu yapmak için
gerekli güdüye sahip olabilecekleri bir dünyada, hayatta kalmaya kararlı herhangi bir devletin
en azından diğer devletlerden Ģüphelenmesi ve onlara güvenme konusunda isteksiz olması
gerektiğidir.140
Devletlerin -diğerlerinin niyetlerinin iyi huylu olduğuna dair- herhangi bir iĢaret, jest
veya iletiĢimden kuĢkulu olduğu durumlardaki bilgi seçim sürecinde duyduğu korku açık
Ģekilde belirgindir. Bazı realistler, devletlerin en kötüyü varsaydığını iddia etseler de, bu
realizmin mutlak bir gerekliliği değildir. Realizm, devletlerin kendilerini güvende hissetmeleri
için yüksek bir bilgi eĢiği belirler. Örneğin, Mearsheimer “Diğer bir devlet güvenilir bir
Ģekilde iyi huylu olabilir, ancak bu düĢüncenin kesin olması imkânsızdır, çünkü niyetlerin
yüzde yüz kesinlik ile kutsal olması imkânsızdır.”141 Bu nedenle, devletler rasyonel olarak
kararlarını olasılıklara dayandırmazlar, aksine – korkudan dolayı – karĢılaĢtıkları iyi niyet
iĢaretleri hakkındaki bilgilerde Ģüpheci ve seçici davranırlar. Diğer devletlerin düĢman
olduklarını gösteren bilgiler daha kolay kabul görür ve baskındır.142
Devletlerin açık iyi niyet göstergeleri ile nasıl baĢa çıktıkları konusu çok
araĢtırılmamıĢtır çünkü realizmde bu ihtimaller devletler tarafından çoğunlukla indirgenir ve
bir köĢeye atılır. Sadece saldırgan niyet göstergeleri düzenli olarak tehdit dengesi kapsamına
girer. Bu seçicilik, niyetlerin iyi huylu olduğu bilinse bile, kaçınılmaz görülür. Zira niyetler
gelecekte değiĢebilir, bu nedenle pahalı, büyük göstergeler bile istikrarlı bir tür oluĢturmaz.143
Diğer devletlerin kötü niyetlere sahip olma ihtimali realistlerde diğerlerinden daha çok kabul
edilir. Bu korkunun bir yansımasıdır, aksi takdirde bu bahsedilen kötü senaryolar anarĢinin ve
niyet belirsizliğinin kaçınılmaz sonucu olarak görülmez.
Korku olmadan, realizmin ayırt edici özellikleri –sürekli göreli kazanç endiĢesi ve ve
üniter aktör olarak devlet nosyonu - paradigmadan mantıksal olarak çıkarılamaz, sadece
varsayılırlar. Devletler gerekli fırsat ve güdüye sahip olduklarında diğerlerinden alarak kendi
mutlak kazancını artırmaya gider, bu durumda devletlerarası göreli kazanç endiĢesi ortaya
çıkar. Devletlerin göreli kazanç peĢinde koĢmadıklarından emin olunamaz. Öte yandan, iç

140
Mearshimer, “The False Promise of International Institutions”.., p. 11.
141
A.g.m., p. 10.
142
Rathbun, “Uncertain About Uncertainity:..”, p. 539.
143
Grieco,“Understanding the Problem of International Cooperation :..”; Mearshimer, a.g.m.; Rathbun, a.g.m.,
p. 539.

36
siyasal aktörlerin güvenlik konusundaki ortak çıkarları nedeniyle bir araya gelmelerine neden
olan bu korku, realizmin devletlerin üniter aktörler olduğunu varsaymasına neden olur. 144
Realistlerin olasılıklar hakkında sürekli Ģüpheleri vardır. Birinin niyetinden emin
olmamaya dayanan kaygı, onun hakkında daha çok bilgi edinimiyle yok olmaz, çünkü
tahminler yanlıĢ olabilir veya niyetler zaman içinde değiĢebilir. Bu nedenle devletler, güç
edinimi ile belirsizlikten kaynaklanan korkuyu dengelemeye gider. 145 Bu noktada Grieco‟ya
göre “devletler diğerlerinin gelecekteki niyetleri hakkında emin olamazlar, bu yüzden iĢ
birliğinin gelecekteki göreli kapasiteleri nasıl etkileyebileceği hususuna dikkat çekerler”. 146
Glasner realizmi Ģöyle özetler: “Niyetler bilinemez, biliniyor olsa bile yarın farklı
olabilirler… Devletler, potansiyel düĢmanlarının kendilerine karĢı tam kabiliyetlerini
kullanmaları olasılığını göz ardı etmemeli ve bu nedenle düĢmanların niyetlerinden ziyade
kabiliyetlerine odaklanmalıdır.” 147 Buradan görüldüğü gibi, realistlerin stratejik durumlar
hakkında, bilgi birikimi anlamında öğrenmeye dair bir düĢüncesi yoktur. Bunun yerine
öğrenme Waltz‟un ifadesi ile -devletlerin self-help sistemi içinde hayatta kalması için neyin
gerektiği hakkında dersler aldığı –„sosyalleĢme‟yi içerir. Öğrenme uluslararası sistemle ilgili
belirli nesnel gerçeklikler hakkında bir farkındalık sürecidir. En önemlisi, devletler,
baĢkalarının niyetleri hakkında kuĢkucu olmaları gerektiğini ve sadece güç birikiminin
güvenlik sağladığını öğrenirler. Öğrenme aslında korku olarak belirsizliğin kabulüdür.148
Korku ile güç kapasitesini artırmaya odaklı realistler, belirsizlik durumunda karĢı
tarafın niyetine dair bilgi toplamak için baĢvurulan stratejiler olan sinyalleme ve tarama
konularına çok az önem verir.149
Realistlerin korku temelinde gördükleri belirsizlik durumu neoliberal perspektifte bilgi
eksikliği olarak bilinir. 150 Belirsizlik durumunda diğerlerinden korkmak rasyonel bir seçim
olmakla birlikte, niyetler hakkındaki belirsizlikle baĢ etmek için tek yol değildir. Diğerlerinin
niyetleri hakkındaki bilgi eksikliği belirsizliği oluĢturur. Devletler, diğerlerinin pazarlıkları
devam ettirip ettirmeyeceğinden veya sözlerini tutup tutmayacaklarından emin değildir.

144
Rathbun, “Uncertain About Uncertainity:..”, p. 539-540.
145
A.g.m., p. 540.
146
Grieco, “Anarchy and The Limits of Cooperation:.”, p.500.
147
Charles L. Glasher, “Realists as Optimists: Cooperation as Self-Help”, International Security, Vol. 19, No. 3,
1994, 50-90, p. 56.
148
Rathbun, a.g.m., p. 540.
149
Glasher, a.g.m.
150
Rathbun, -Uluslararası ĠliĢkilerdeki çeĢitli paradigmaların belirsizlik anlayıĢlarını sunduğu- çalıĢmasında
realistleri korku temelli belirsizlik anlayıĢı ile eĢleĢtirirken, rasyonalistler perspektifi içinde neoliberallerin
belirsizlik anlayıĢını sunar, özellikle bu kısımda verdiği referansların Keohane ve Nye gibi neoliberaller olması
bu durumu açıklar. Rathbun, a.g.m., p. 541-45.

37
ĠĢbirliği oyunlarında –„enayi‟ getirisi sağlayan- „hile‟ önemli bir husustur. 151 Ancak,
niyetlerdeki belirsizliğin yarattığı stratejik ikilemlere odaklanmasına rağmen, neoliberaller
çatıĢmanın yaygınlığı gibi karamsar sonuçlara varmaz. Tarihsel olarak realizme alternatif
oluĢturan liberaller iç siyasetin, ticaretin ve teknolojinin çatıĢmayı dolayısı ile korkuyu nasıl
azalttığından bahseder.152
Belirsizliğe yüklediği anlam itibari ile liberaller iĢbirliği konusunda realistlere nazaran
daha iyimserdir ve gücün uluslararası iliĢkilerde nihai belirleyici olduğuna realistler kadar
inanmazlar. Devletler eksik bilgi durumlarında baĢkalarının niyetleri hakkında kötümser
sonuçlar çıkarmaya yatkın değildir. Devletler daha çok agnostik (bilinemezci) olarak
biçimlendirilir. Korku olmaksızın niyetler hakkındaki belirsizlik cehalet (bilgisizlik) ile
tanımlanır. Bu Knight‟ın belirsizlik hakkında bahsettiği „risk‟e - belki de en bilinen belirsizlik
kavramsallaĢtırması– benzer. Karar vericiler, karĢılaĢtıkları durumdan tamamen emin değiller,
fakat olasılıkları iliĢkilendirmek için önceki deneyime dayanan yeterli bilgiye sahipler. Eğer
güvenilir bilgi diğer devletin iĢ birliği yapmaya istekli olduğunu gösterirse ve ortak kazançlar
da mümkün görünürse, iĢ birliği yapmak mantıklıdır. Uluslararası siyasete korku ile
yaklaĢmak silah yarıĢları ve istikrarsızlık yaratarak bir devleti daha da kötü durumda
bırakabilir.153
Devletler bilgiye karĢı daha duyarlıdır, çünkü stratejik iliĢki içinde oldukları
partnerlerinin niyetleri hakkında inanç geliĢtirmelerine yardımcı olur. Niyetler hakkındaki
belirsizliğe realistler gibi sadece güç artırımı yaparak karĢılık vermezler, niyetleri aktif olarak
değerlendirirler.154 Devletler bilgi arayıĢında önemli miktarda emek ve para harcarlar.155
Belirsizliğe karĢı bilgi toplama için “maliyetli sinyal verme” yapılabilir. Bu noktada
iç faktörler de önemli görünmektedir. Nitekim demokratik kurumların hesap verebilirliği,
baĢarısızlık durumunda kendine maliyet yükler. Diğer bir seçenek bir ülkenin taahhüdü ve
kabiliyeti hakkında özel bilgi sahibi olmaktır. Yine demokrasiler daha Ģeffaftır ve bilgi
yönünden zengindir. Her iki strateji de düĢmanların daha önce bilinmeyen niyetlerinden emin

151
Arthur A Stein, “Coordination and Collaboration: Regimes in an Anarchic World”, International
Organization, Vol.36, No.2, 1982, 299-324; Grieco, “Anarchy and The Limits of Cooperation:..”; Mearshimer,
“The False Promise of International Institutions..”.
152
Robert O.Keohane, and Joseph Nye, Power and Interdependence. New York: Harper Collins, 1977; Richard
A., Matthews and Mark W. Zacher, “Liberal International Theory: Common Threads, Divergent Strands”,
Charles Kegley (ed.), Controversies in International Relations Theory: Realism and the NeoLiberal
Challenge, New York: St Martin‟s, 1995; Rathbun, “Uncertain About Uncertainity:..”, p. 542.
153
Rathbun, a.g.m., p. 542.
154
Robert O. Keohane, “Institutionalist Theory and the Realist Challenge After the Cold War”, David Baldwin
(ed.), Neorealism and Neoliberalism: The Contemporary Debate, New York: Columbia University Press,
1993.
155
Rathbun, a.g.m., p. 543.

38
olmak içindir. Korku karĢısında bilgisizlik anlamındaki belirsizlik, realizmden çok farklı
uluslararası dinamikler üretmektedir. Güvenilir sinyalleĢme, dıĢ politika baĢarılarının
gerçekleĢmesine izin verirken, aynı zamanda güç artırımının tek baĢına yapamayacağı
provakasyonlardan kaçınılabilir.156
Hile endiĢesinin iĢ birliğini engelleyici etki doğurduğu her iki paradigma tarafından da
kabul edilir. Realistlere göre özellikle askeri alanda yapılacak bir hilenin doğuracağı tehdit
çok daha büyük olacaktır. ĠĢ birliği önündeki bu engele rağmen realist dünyada devletler iĢ
birliği yapabilir. Örneğin, güç dengesi veya dengeleme gibi stratejilere sahip devletler ortak
düĢmanlara karĢı ittifaklar kurmaya giderler. Dünya savaĢlarına katılan devletlerarasındaki
ittifak ve anlaĢmalar bu duruma en iyi örnektir. Müttefiklerin yanı sıra rakipler de iĢ birliği
yapabilir. Soğuk SavaĢ döneminde süper güçler arasında imzalanan silah kontrol anlaĢmaları
bu durumu örnekler.157
Neorealistler uluslararası politikaya dair analizlerinde kapasite/yeteneklere niyetlerden
daha çok vurgu yapar. Grieco devletlerin niyet ve çıkarlarına dair belirsizliklerin devlet
adamlarının kapasite/yeteneklere odaklanmasına neden olduğuna dikkat çeker. Benzer Ģekilde
Krasner neoliberalleri, niyet, çıkar ve bilgiyi aĢırı vurgulamaktan ve „kabiliyetlerin dağılımı‟
nı yeterince vurgulamamaktan dolayı eleĢtirmektedir. Keohane ise, devletlerin göreli
kazançlara olan duyarlılığının, bu devletlerin „niyetlerinin algıları‟ndan önemli ölçüde
etkilendiğini öne sürmektedir. Böylece düĢmanın göreli kazanımları müttefiklerinkinden daha
çok endiĢe vermektedir.158

2.3.Kazanç Dağıtım Yapıları: Mutlak Kazanç-Nisbî Kazanç


Uluslararası iliĢkilerde iĢ birliği literatürü kazançların dağıtımı ve koordinasyonu
meselesine büyük önem verir. Ortak kazancın dağıtımı üzerindeki anlaĢmazlıklar çoğunlukla
iĢ birliği önünde bir engel olarak görülmektedir. Bu anlaĢmazlıkların çıkıĢ noktası üzerine
farklı argümanlar ileri sürülür ve neorealizm-neoliberalizm tartıĢmasında bu mutlak kazanç-
nisbî kazanç sorunu olarak bilinir.

Kazançların dağılımından evvel devletlerin iĢ birliğinden beklentisinin ne olduğunu


tartıĢan bu meselede tarafların argümanları tartıĢmalıdır. Neorealizme göre, devletler
uluslararası politikada „pozisyonel‟159 dir ve bu nedenle hile ile ilgili kaygılara ek olarak, iĢ

156
Rathbun, “Uncertain About Uncertainity:..”, p. 544.
157
Mearshimer, “The False Promise of International Institutions”.., p. 13.
158
Baldwin, “Neorealism, Neoliberalism and World Politics”.., p.7.
159
Grieco, “Anarchy and The Limits of Cooperation:..”, p. 487.

39
birliği düzenlemelerindeki ortaklarının iĢbirliğinden daha fazla kazanabileceğinden endiĢe
ederler. Bu Ģekilde nisbî kazanca odaklanan bir devlet için bir iĢ birliğinde sorulması gereken
soru “güç açığı geniĢliyor mu?” dur. Waltz‟a göre güvensizlik hissi altındaki devletler
kazancın nasıl bölüneceğini sormak zorundadır. „Ġkimiz de kazanacak mıyız?‟ sorusundan
ziyade „Kim daha fazla kazanacak?‟ diye sormak mecburiyetindedir.160

Neoliberallerin bu meseleye iliĢkin iddiası ise, devletlerin „pozisyonel‟ değil,


„atomistik‟ aktörler olduğu inancına dayanır. Buna göre, atomistik olan devletler mutlak
kazanımlarını en üst düzeye çıkarmaya çalıĢırlar ve baĢkaları tarafından elde edilen
kazanımlara kayıtsızdırlar. Tercihleri, kendi refahlarına iliĢkin değerlendirmelerine dayanır
baĢkalarına göre değil.161 Buna karĢılık Grieco, Keohane‟nin mutlak kazanımlarını maksimize
etmeye çalıĢan devlet varsayımını eleĢtirir ve bir devletin fayda fonksiyonunun iki farklı
durumu da birleĢtirmesini beklediğini söyler. Buna göre, bir devletin fayda fonksiyonu mutlak
kazanç ile örtüĢen bireysel kazançları içermekle birlikte partnerinin kazancını da içermeli
özellikle de kendine kıyasla partnerine avantaj sağlayan kazançları iyi hesaplamalıdır. 162

Neoliberallere göre, mutlak kazanca odaklanan egoist devletler karĢı tarafla uyum
sağlama noktasında endiĢelenmektedir. Bu noktada rasyonel egoist devletlerarasındaki iĢ
birliğinin önündeki en büyük engel hiledir. Neorealistlere göre ise, karĢı tarafın ortak
düzenlemeye uyumundan memnun olan bir devlet, yine de göreceli olarak daha büyük
kazanımlar elde etmesinden dolayı yolları ayırabilir. O halde realistler, uluslararası
iĢbirliğinin en az iki büyük engelinin bulunduğunu ortaya koymaktadır: devletin hile ile ilgili
kaygıları ve göreceli kazanımları hakkındaki devlet kaygıları.163

Neoliberallere göre, neorealist görüĢ pratiği açıklamakta yetersiz kalmaktadır. Buna


göre göreli kazanç formülü, diğer devletlere göre bazılarını daha çok memnun eden, açık
Ģekilde bazılarının daha fazla kazanç elde ettiği AB içerisindeki üyelerin arasındaki barıĢçıl
iliĢkileri açıklayamamaktadır.164

165
Mutlak kazanç- nisbî kazanç tartıĢmasında Axelrod tarafların mutlak kazancını
maksimize etme peĢinde olduğunu ve bunun için de Mahkûm Ġkilemi‟nin onların tercih edilen

160
Waltz, Theory of International Politics, p. 105; ayrıca Waltz, Man, The State and War, p. 198.
161
Keohane, After Hegemony, p. 66.
162
Grieco, “Anarchy and the Limits of Cooperation”, p. 487.
163
A.g.m., p. 487.
164
Viotti, Kauppi, Uluslararası İlişkiler Teorisi, s. 148.
165
Robert Axelrod, The Evolution of Cooperation, New York: Basic Books,1984.

40
bir metodolojisi olduğunu yazar. Mahkûm Ġkilemi‟nde mutlak kazancını maksimize etmek
için en iyi strateji ise “reciprocity” yani karĢılıklılıktır (Tit for Tat).166

Grieco öte yandan kitabının 167 temel argümanında mutlak kazanımlar varsayımına
meydan okur. Devletlerin mutlak kazançların ötesinde göreli kazanımları da önemsediklerini,
kazançlarını sürekli diğer devletlerin kazançları ile karĢılaĢtırdıklarını ileri sürer. Mutlak
kazançlar elde edebilse bile, hiçbir devlet diğerlerinden daha az kazanç elde etmek istemez.
Bugün dost olanın yarın düĢman olmayacağının garantisi yoktur. Bugün elde ettiği göreli güç
kapasitesi yarın benim aleyhime kullanılabilir. Bu bağlamda göreli kazaçlar konusundaki
endiĢeler iĢ birliğini engelleyebilir.168 Grieco‟nun argümanı kısmen Duncan Snidal tarafından
yapılan çalıĢma ile de desteklenmektedir. Snidal göreceli kazanım endiĢelerinin artmasının iĢ
birliğini zorlaĢtıracağını ve mevcut durumun Mahkûm Ġkilemi‟ne dönüĢeceğini yazar.169

Bu tartıĢmayı anlamak için temelde yanıtlanması gereken bir soru da nisbî kazanç
endiĢesinin nasıl oluĢtuğudur. Bir görüĢe göre, devletlerin karĢı karĢıya kaldığı “stratejik
ortam” göreceli kazançlar için bir endiĢe uyandırmaktadır. Eğer bu olasılık doğruysa,
endiĢenin derecesi çevreye göre, güvenlik ikileminin yoğunluğuna göre değiĢir. Diğer bir
görüĢe göre ise, bir devletin endiĢe derecesi çevresi nasıl olursa olsun aynıdır, değiĢmez.170

Hem neorealist hem de neoliberaller devlet endiĢelerinin çeĢitli faktörlerle teĢvik


edildiği konusunda hemfikirdir. Grieco, göreli kazanç endiĢesinin çeĢitli faktörlerden
etkilendiğini belirtir. Örneğin, geleceğin gölgesinin uzunluğu, nisbî kazanç veya kayıpların
askeri ve ekonomik meselelerde olup olmaması bunlardan ikisidir.171 Neoliberaller de endiĢe
derecesinin farklılık gösterdiğini varsayar. Buradan çıkan sonuç ise, bir devletin göreli
kazançlar konusundaki kaygısının derecesinin koĢullu olduğu ve durumdan duruma
değiĢtiğidir.172

Neoliberalizm iĢ birliği noktasında verimlilik ile daha fazla ilgilenirken, realizm


çoğunlukla dağıtım meselesine odaklanır. Neoliberaller (çoğunlukla örtük olarak) dağıtım
çatıĢmalarının ortak kazançlardan daha az önemli olduğunu savunur. Mutlak-göreli kazanç

166
Axelrod, a.g.m.; Milner, “International Theories of Cooperation Among Nations...”, p. 470.
167
Grieco, Cooperation Among Nations: Europe...
168
Milner, a.g.m., p.471.
169
D. Snidal,” Relative Gains and the Pattern of International Cooperation”, American Political Science Review,
Vol. 85, No. 1, September 1991.
170
Powell, “Anarchy in International Relations Theory:..”, p.335.
171
Joseph Grieco, “Realist Theory and the Problem of International Cooperation”, Journal of Politics, Vol. 50,
1988, 600-624, p.610.
172
Powell, a.g.m., p.335.

41
tartıĢmalarında daha az aĢırı bir konum benimseyen neoliberaller mutlak kazanç argümanını
ortaya atmakla birlikte, bir devleti rakibi karĢısında göreli dezavantaja sokacak bir mutlak
kazanım arayıĢının tehlikeli olduğunu kabul eder.173

2.3.1. Kazançların Dengeli Dağıtımı Üzerine

Kazanç paylaĢımında devlet motivasyonları üzerine farklı argümanlar ileri süren


taraflar, kazançların nasıl dağıtılması gerektiği sorusu üzerine benzer ifadeler kullanır. Ancak
bu yakınlığın ötesinde bu kavramlardan anlaĢılması gerekenler noktasında farklılaĢırlar.

Grieco‟nun kitabı174 genelde iĢ birliğinin zorluğu üzerine yazılmıĢ olsa da, iĢ birliğini
teĢvik eden bir Ģart olarak “kazançların dengeli dağılımının sağlanması” ndan bahseder. Hile
ve kazançlar arası fark sorunları ile karĢı karĢıya kalan devletler, partnerlerinin vaatlerine
bağlı kalmalarını ve ortak kazanımların dağılımının “dengeli” ve “hakkaniyetli” olmasını
hedeflerler. Realistlere göre, devletler “denge ve eĢitliği” kabaca iĢbirliği öncesi dengeleri
sürdüren kazanımların bir dağıtımı olarak tanımlar. Bunu baĢarmak için devletler ortaklarına
imtiyaz sunar, karĢılığında yaklaĢık olarak eĢit karĢılıklar almayı beklerler. Hiçbir devlet,
beklentileri –orantılı avantajlar kazanacağı - olmadan bir baĢka devlete siyasi avantajlar
sunmaz. Bu noktada Grieco, dengeli bir kazanç elde edilemeyen sorunlu alanlarda iĢbirliği
düzenlemelerinin mümkün olmadığını ifade eder. Uluslararası kurumlardaki uyuĢmazlıklar/
gerilimler ve uluslararası düzenlemelerin tamamen çökmesi ortak eylemlerden doğan kazanç
ve maliyetlerin dengeli paylaĢılmasındaki baĢarısızlıklardan kaynaklıdır.175

Keohane‟e göre iĢ birliğinden elde edilen kazançların dağılımı karĢılıklılık


176
(reciprocity) barındırmalıdır. Buradaki karĢılıklılık anlaĢmaya bağlılık durumlarına
uygulanabildiği gibi, müzakereler sürecindeki kazanç ve maliyet paylaĢımlarında da esas
alınmalıdır. Yine Axelrod‟a göre oyun içerisindeki tarafların izleyecekleri en iyi strateji “Tit-
for-Tat” (kısasa kısas) tır.177 Bu bağlamda Grieco‟nun “balanced exchange” (dengeli değiĢim)
fikri Axelrod‟un “Tit-for-Tat” (kısasa kısas) fikrine veya Keohane‟nin “reciprocity”
(karĢılıklılık) anlayıĢına benzemektedir. Nitekim karĢılıklılık ile kombine edilen mutlak
kazanımların peĢinde olunması, devletlerin nisbî kazanımlara odaklandığı varsayımı ile eĢ

173
Jervis, “Realism, Neoliberalism and Cooperation..”, p. 45-47. Jervis neorealizm- neoliberalizm tartıĢmasında
yer alan pek çok meselenin abartıldığını ifade eder. Aslında iki paradigma taraflarının da birbirine yakınlaĢan
esnek argümanları mevcuttur.
174
Grieco, Cooperation Among Nations: Europe..
175
A.g.m., p. 47-48.
176
Robert O. Keohane, “Reciprocity in International Relations”, International Organization, Vol. 40, No.1,
1986, 1-27.
177
Axelrod, The Evolution of Cooperation..

42
değer olabilir. KarĢılıklılığın ima ettiği gibi, iĢbirliği için alınan mutlak kazançların kabaca
eĢdeğer olması gerektiğini söylemek, devletlerin alıĢveriĢte nisbî kazanç elde etmemesi
gerektiğini söylemektir. Aslında sorun, denge veya eĢdeğerlik arzusuna yol açan, “hile veya
diğerini güçlendirme korkusudur”. Belki de bu iki Ģey birbirinden farklı Ģeyler değildir.178

Kazançların nasıl dağıtılması gerektiğine dair yukarıdaki açıklamalar iki önemli


soruyu ortaya çıkarmaktadır. Ġlki, dengeli, karĢılıklı dağıtım/değiĢim nedir? Ġkincisi, ne zaman
bu dengeli, karĢılıklı değiĢim mümkün olur? Bu kavramların farklı yazarlara göre ne anlama
geldiği belirsizdir. Bunlar kazançların eĢit olarak tüm oyunculara dağıtıldığı anlamına
gelebilir veya oyuncunun önceki güç pozisyonları ya da bir meseledeki maliyetleri ya da
yatırımları gibi bazı değerlere orantılı olarak dağıtıldığı anlamına gelebilir. Ġlk durumda, eğer
devletler her yönüyle denk ise, elde edilen eĢit mutlak kazançlar herhangi bir göreceli
değiĢiklik olmadığını gösterir. Ġkinci durumda oransal mutlak kazançlar göreli değiĢiklikleri
vurgulamaz. Bu ikinci olan durum yaygın olarak kullanılan karĢılıklılık kavramına en yakın
olanıdır.179

Grieco, yan ödemelerin (side-payments) mümkün olduğu ve devletlerin eĢitlik ve


dengenin ne anlama geldiği konusunda anlaĢmaya vardığı koĢullarda fayda üreten bir
anlaĢmada kabaca denge sağlanabilir der. Yan ödemelerin sağlanması devletlerarasındaki iĢ
birliği çabalarının özünde yer almaktadır.180 Ancak Grieco, yan ödemelerin nasıl ve ne zaman
gerçekleĢtirildiğine dair çok az Ģey söyler. Ancak, yan ödemeleri kullanarak, iĢbirliğinin
faydalarını oyuncular için eĢit kılmak dengeli bir anlaĢmaya ulaĢmada önemli bir adım
olabilir. Dengeli bir anlaĢmayı neyin oluĢturduğu sorusu, devletin davranıĢının (mutlak
kazanımların veya göreceli kazanımların peĢinde olmak) birincil motivasyonlarını belirlemek
için kritiktir. Hangi koĢulların dengeli değiĢim ve yan ödemelerin yapılmasını sağladığı da
ayrıca önemli ve yeterince bilinmemektedir.181

2.4.Maliyet /Yük PaylaĢımı

Ortak giriĢimlerin ortaya çıkardığı maliyetlerin dağılımını ifade eden yük paylaĢımı iĢ
birliğinin imkânına dair literatürde önem taĢıyan bir diğer meseledir. Neorealist ve
neoliberallerin iĢ birliği önünde engel olabileceğini düĢündükleri noktalardan biri de maliyet

178
Milner, “International Theories of Cooperation Among Nations..”, p. 471-72.
179
A.g.m., p. 472.
180
Grieco, Cooperation Among Nations: Europe,..p. 231.
181
Milner, a.g.m., p. 473.

43
dağılımındaki asimetrilerden kaynaklı “free rider” (bedavacı) sorunudur. 182 Ortak bir faydayı
gerçekleĢtirmek veya ortak bir tehditten kaçınmak için diğer aktörlerle koordineli hareket
etmeyle ortaya çıkan maliyetlerin adil dağılımı devletlerin iĢ birliğine olan bakıĢını olumlu
yönde etkilemektedir.

Yük paylaĢımı terimi son zamanlarda uluslararası sorunlarla mücadele için sıkça
kullanılmakta, özellikle mülteciler meselesi ile ilgili BM ve Avrupa çalıĢmalarında,
raporlarında bu konu sıkça vurgulanmaktadır. Ancak uluslararası çalıĢmalar bu meseleye yer
vermekle birlikte “yük” kavramının iĢ birliği önünde negatif bir anlam taĢıdığına dikkat
çekmektedir. Örneğin, mülteciler ile ilgili uluslararası bir iĢ birliğinde ev sahibi ülkeler için
mültecilerin yük oluĢturduğu anlamına yol açabilir. Bu nedenle isimlendirme tartıĢmalıdır.
Alternatif kullanımlar ise “maliyet paylaĢımı” veya “sorumluluk paylaĢımı” Ģeklindedir. 183
Genel olarak, yük paylaĢımı, iĢ birliği yapan devletler üzerindeki baskının hafifletilmesi veya
dengelenmesi ile ilgiliyken sorumluluk paylaĢımı, iĢ birliği gerektiren bir sorunun ülkeler
üzerinde bir sorumluluk olduğunun kabul edilmesi ile ilgilidir.184

Yük-maliyet paylaĢımının önemi hususunda hemfikir olunmakla birlikte nasıl


gerçekleĢeceği konusunda yöntemsel çeĢitlilik mevcuttur. Bu konuda iki yaklaĢımdan
bahsedilmektedir. Bunlar, “maliyet-yarar mantığı” ve “norm temelli mantık”la yapılan
185
paylaĢımlardır. Ġlkinde, aktörler arasında maliyetin yüklenilmesi oranında fayda elde
edileceği görüĢü yer alır. Büyük güçler bir iĢ birliğinin oluĢturulması ve yürütülmesinde
ileride diğerlerine nazaran daha fazla fayda elde etmeyi umarak daha fazla yük altına
girebilmektedir. Böylece maliyet dağılımı asimetrik özellik gösterir. Ġkinci olarak, norm
temelli mantık politik aktörlerin motivasyonlarının, tercihlerinin ve stratejik hesaplarının,
harekete geçme fırsatlarının kurumsal bağlamda Ģekillendiğini vurgulamaktadır. Bu noktada
yük paylaĢımı pazarlıklarına eĢitlik kavramları eĢlik edebilir. 186

Dünya politikasında ve açık dünya ekonomisindeki bedavacı (free rider)187 sorunu iĢ


birliği giriĢimlerini tehdit etmektedir. Bu tür hazıra konucular liberal dünya ekonomisindeki

182
Gilpin, Uluslararası İlişkilerin Ekonomi Politiği.., s. 97.
183
Rebecca Dowd, Jane McAdam, “International Cooperation and Responsibility-Sharing to Protect Refugees:
What, Why and How?”, ICLQ, Vol. 66, 2017, 863-892, p. 869.
184
A.g.m., p. 869.
185
Eiko R. Thieleman, “Between Interests and Norms: Explaining Burden-Sharing in the European Union”,
Journal of Refugee Studies, Vol. 16, No. 3, 2003, p. 254.
186
A.g.m., p. 256-58.
187
Bedavacılık farklı pozisyondaki aktörler tarafından yapılmaktadır. Bunlardan birine örnek olarak, büyük
devletlerin iĢ birliği müzakere ve yürütülme sürecindeki etkinliklerine paralel daha fazla maliyete girmeleri ve

44
ortak mal ve faydalardan faydalanmakta fakat bunların sağlanmasında kendi üzerine düĢeni
yerine getirmemektedir. 188 Bu noktada üçüncü bölümde stratejiler kısmında da belirtildiği
gibi, bu sorun misillemeyi de kapsayan mütekabiliyet stratejisi ile veya kurumsallaĢma
stratejisi bağlamında rejimler ve örgütlerin kuruluĢ ve yürütülme süreçlerinde her bir katılımcı
için görev ve yetkilerin net Ģekilde belirlenmesi ve düzenli periodlar ile bunların takibi ile
çözülebilir.

Öte yandan, uluslararası ortak bir otoritenin olmayıĢının bir sonucu olan bedavacılık
sorununa karĢı hegemonik istikrar teorisi de iĢlevsel görülmektedir. Hegemonun görevleri
arasında uluslararası baĢta ekonomi olmak üzere etkileĢimlerde istismar ve hazıra
konuculuğun önlenmesi de zikredilmektedir. Sistemin idamesi için hegemon diğer güçleri
maliyet paylaĢımı noktasında teĢvik edebilir.189 Bir hegemonun gözetiminde görev-yetki veya
maliyet-fayda dağılımının belirlenmesi ve takibi ile gerektiğinde caydırıcı gücünü kullanacak
Ģekilde bu sorun giderilebilir.

2.5.Bilgi PaylaĢımı

Uluslararası iliĢkilerde bilgi edinim ve paylaĢımı meselesi kritik önem taĢır. 190
Özellikle neoliberal bakıĢ açısında uluslararası yapının düzenleyici ilkesi olan anarĢi ve
beraberinde oluĢan belirsizlik “bilgi eksikliği” kavramı ile eĢ değerdir. Diğerlerinin niyetleri
hakkındaki bilgi eksikliğinin belirsizliği oluĢturduğuna inanırlar. Bu nedenle onlara göre,
devletler bilgi arayıĢında önemli miktarda emek ve para harcarlar.191

Neorealistler ise, niyetler hakkındaki belirsizlik durumunda bilgiden daha ziyade güç
artırımına gitme gerekliliğine vurgu yapar. 192 KarĢı tarafın niyetinden emin olmamaya
dayanan kaygı durumu onun hakkında daha çok bilgi edinmeyle yok olmaz, çünkü tahminler
yanlıĢ olabilir veya karĢı tarafın niyeti zamanla değiĢebilir. 193 Bu nedenle neorelistler
belirsizlik durumlarında karĢı tarafın niyetine dair bilgi toplamak için kullanılan stratejiler
194
olan “sinyalleme ve tarama” yöntemlerine inanmazlar. Buna karĢın neoliberaller

bazı küçük devletlerin bedavacılık ile bu durumdan faydalanmalarına “büyüklerin küçükler tarafından
sömürülmesi” denmektedir. Thieleman, a.g.m., p. 256.
188
Gilpin, Uluslararası İlişkilerin Ekonomi Politiği.., s. 97.
189
A.g.m., s. 99.
190
Grieco, Cooperation Among Nations: Europe,..p. 218-19.
191
Rathbun, “Uncertain About Uncertainity:..”, p.543.
192
Keohane, “Institutionalist Theory and the Realist Challenge After the Cold War”..
193
Rathbun, a.g.m., p. 540.
194
Glasher, “Realists as Optimists:..”

45
“sinyalleme ve tarama” yı niyetler hakkında bilgi biriktirmek adına temel araçlar olarak görür
ve bunun yanında “maliyetli sinyal verme” nin uygulanabileceğini belirtir.195

Neorealist ve neoliberallerin ayrıĢma noktası iĢ birliğinin gerekli olup olmadığı


üzerine değildir. Daha ziyade belli bir durumda iĢbirliğinin artırılabilmesi için ne tür ve ne
düzeyde bir değiĢimin gerektiği noktasında farklılaĢırlar. 196 Bu farklılıklar, Robert Powell‟ın
yaptığı ayrım ile; stratejiler üzerine tercihler ve hedefler (sonuçlar) üzerine tercihlerde
meydana gelen değiĢikliklerdir. Diğer bir ifade ile eylemler/politikalar üzerine tercihler ve
197
çıktılar üzerine tercihlerdeki değiĢimlerdir. Neoliberaller bu konuda realistlerden daha
iyimserdir, çünkü stratejiler üzerine tercihlerdeki değiĢikliklerin genellikle karĢılıklı fayda
sağlamak için yeterli olduğuna inanmaktadırlar. Ancak bu değiĢiklikler daha fazla ve daha iyi
bilgi ile gerçekleĢtirilebilir ve bunlar; durum hakkında, öteki tarafın neyi, neden yaptığı
hakkında ve diğer tarafın gelecekte neler yapabileceği hakkındaki bilgileri içermektedir.
Ancak sonuçlar (çıktılar, hedefler) üzerine tercihlerde bir değiĢiklik gerektiğinde, bilgideki
değiĢikliklerin nasıl etkili olabileceğini görmek zordur. Bu nedenle neoliberaller hayati
çıkarları çatıĢtığında devletlerin nasıl davrandığı veya davranmaları gerektiği üzerine
tartıĢmazlar. Örneğin, Soğuk SavaĢ atmosferi, 1930‟ların diplomasisi ya da ABD ile Irak
arasındaki iliĢkiler konusunda neoliberal analizler bulunmamaktadır. 198

Realistler iĢ birliğinin imkânına dair -oluĢturulması ve sürdürülmesi zor bir süreç


olarak – görüĢte bütüncül olmakla birlikte, detaylarda kendi içerisinde farklılaĢabilmektedir.
Yaygın bir sınıflandırma ile saldırgan ve savunmacı realistler bu duruma örnektir. Saldırgan
realistler artan iĢ birliği için daha az ihtimal görür. Buna göre, güvenlik ikileminin zorlu
olduğu durumlar göz önüne alındığında ek bilgilerin stratejiler (eylem ve politikalar) üzerinde
çatıĢma azaltıcı değiĢikliklere yol açmadığı görülecektir. Dahası, tüm devletlerin dominant
olma arayıĢına girmesi halinde, sonuçlar (çıktılar, hedefler) üzerine tercihlerdeki değiĢiklikler
de elveriĢsiz olabilir. SavaĢın maliyetinin arttırılması Ģiddetli çatıĢmayı azaltabilir, ancak
diğer devletler ve dünya ile ilgili inanç ve bilgi değiĢimi ile iĢ birliği nadiren artabilir.199

Savunmacı realistlere göre, yapılacak değiĢiklikler çoğunlukla mevcut durumun


doğasına bağlıdır. Statükocu bir gücün yayılmacı bir güçle karĢı karĢıya kalması durumunda
gerekli olan değiĢiklikler, birbirinden korkan statükocu güçler arasında iĢ birliğini

195
Rathbun, “Uncertain About Uncertainity:..”, p.543-4.
196
Jervis, “Realism, Neoliberalism and Cooperation:.. p. 50-51.
197
Powell, “Anarchy in International Relations Theory:., p. 318-321.
198
Jervis, a.g.m., p. 51.
199
A.g.m., p. 51.

46
artırabilecek değiĢikliklerden çok farklıdır. Yine, savunmacı realistlere göre, bir durumun
veya diğer tarafın hedeflerinin teĢhisi kritik ve zor bir adımdır. ĠĢbirliğini artırmaya dönük
nelerin değiĢtirilmesi gerektiğini anlamak için, tercihler hakkında daha ince taneli ayrımlara
ihtiyaç duyulur. Devletler araç-sonuç inançları merdivenlerine (ladders of means-ends beliefs)
sahiptir bu nedenle, sonuçlar üzerindeki bazı tercihler, daha geniĢ bir perspektiften, stratejiler
üzerindeki tercihlerdir.200

2.6.Yetenekler ve Niyetler Üzerine Algı Faktörü


Algı, çıkarların tanımlanması ile taraflar arasında iĢbirliğinin oluĢturulması veya mevcut
iĢbirliğinin bozulmasında ekili olabilen önemli bir faktördür. Öyle ki, algısal nedenlerle
taraflar iĢ birliği ihtimali üzerine kurulu oyunlardan olan Mahkûm Ġkilemi‟nden daha
çekiĢmeli olan oyunlara geçebilir. Ġki taraflı bir oyunda eğer her iki taraf da karĢılıklı iĢ
birliğinin her iki tarafın da çekilmesinden daha yararsız olduğuna inanırsa oyun Çıkmaz‟a
(Deadlock) gidecektir.201
Aktörler uluslararası politikada davranıĢlarını Ģekillendirirken diğerlerinin davranıĢlarını
izleme ve bunların kendi değerlerini nasıl etkilemekte olduğunu öngörme eğilimindedirler. Bu
karĢılıklı davranıĢlarını ve niyetlerini anlama çabası zaman zaman yanılsamalar ile
sonuçlanmaktadır. YanlıĢ algılama, karar vericilerin psikolojik ortamı ile “gerçek dünyanın”
iĢlevsel ortamı arasında bir çeliĢki içerir. 202 EtkileĢimleri Ģekillendiren önemli bir faktör
olarak algı, Uluslararası ĠliĢkiler disiplininde yeteri kadar yer almamaktadır, ancak bu aktörler
arası gerek iĢ birliği gerekse çatıĢmalarda önemli bir değiĢken olmasını değiĢtirmemektedir.
Hem psikoloji hem de tarihi bulgular üzerinden algı üzerine geliĢtirilen önemli birkaç
hipoteze yer vererek bu bölüm daha anlaĢılır olacaktır. Ġlk olarak, aktörler beklediklerini
algılamaya eğilimlidirler. Ġkincisi, aktörlerin algılama biçimi -diğer unsurların yanında -
bilgiyi elde ettiği sıradaki çıkarlarından da etkilenmektedir. Üçüncüsü, karar alıcıların
görüĢlerine (peĢin hükümlü) aĢırı bağlı ve yeni bilgiye fazlasıyla kapalı olmaları da onları hata
yapmaya eğilimli yapmaktadır. Bir diğerine göre, karar alıcılar diğer devletleri olduklarından
daha saldırgan olarak algılamaya genel bir eğilim taĢımaktadır. Öyle ki, bürokrasideki bazı
bölümler diğer devletlerden Ģüphe duymanın kendi sorumlulukları olduğuna inanmaktadır ve
bu Ģekilde kendilerini sağlama aldıklarını düĢünmektedirler. Son olarak diğer bir hipoteze

200
Jervis, “Realism, Neoliberalism and Cooperation:.. p. 52-3.
201
Axelrod and Keohane, “Achieving Cooperation Under Anarchy:..”, p. 89.
202
Jack S. Levy, “YanlıĢ Algılama ve SavaĢın Nedenleri: Kuramsal Bağlantılar ve Analitik Sorunlar”, Esra Diri
(çev.), Uluslararası İlişkilerde Anahtar Metinler, Ġstanbul: Uluslararası ĠliĢkiler Kütüphanesi, 2013, 294.

47
göre, eğer karĢı tarafın eylemi diğer tarafa zarar veriyor ya da tehdit ediyorsa, diğer taraf
karĢıdakinin bunu bilerek/kasıtlı yaptığına inanmaya eğilimlidir.203
Öte yandan, yanlıĢ algılamayı yetenekler ve niyetler üzerinden analiz etmek mümkündür.
DüĢmanın yetenek ve niyetlerine iliĢkin yanlıĢ algılama çatıĢmaya yol açan süreçlere katkıda
bulunur. Ġkincil olarak diğerlerinin bizim yetenek ve niyetlerimize iliĢkin algılamalarının
yanlıĢ algılanması da çatıĢmaya götürebilmektedir. BaĢka bir ifade ile, karĢı tarafın kendi
çıkarlarını nasıl tanımladığına ve bu çıkarlara yönelik tehditleri –bizim niyet ve
beklentilerimiz de dâhil -nasıl algıladığına dönük yargılar onun gelecekteki davranıĢı ve bizim
davranıĢımıza vereceği yanıtla ilgili olarak beklentilerimizde ön yargı yaratır.204 Bu noktada
karĢı tarafın yeteneklerinin kendine nazaran hafife alınması veya abartılması, karĢı tarafla
olan herhangi bir husumetin abartılması veya hafife alınması hep çatıĢmaya yol açan faktörler
olarak görülmekte ve tarihi örnekleri ile de onaylanmaktadır.205
Devlet yöneticilerinin neyin önemli olduğu, yapılması gerekenlerin neler olduğu,
değiĢimin sorumluluğunu kimin üstlendiği gibi konulardaki örtük varsayımları birbirlerinden
farklılık gösterir. Yani, bir tarafın her hangi eyleminin diğer taraftan nasıl algılanacağı konusu
karmaĢıktır ve yanlıĢ algılanma oranı da yüksektir. Nitekim güvenlik alanında silahlanma
yarıĢı durumlarında bunun örnekleri somut görünebilir, bir tarafın yalnızca kısa vadeli siyasi
üstünlüğe eriĢmek için yaptığı silahlanma artıĢı karĢı tarafta daha saldırgan bir eylem olarak
yorumlanabilir. Yine mevcut bir ittifakta iĢ birliğinin sürdürülebilmesi için hangi tarafın daha
çok taviz verdiği üzerine farklı görüĢler de ittifakın bozulmasına neden olabilir. Yine ekonomi
alanında örnek olarak, devletlerin ticarettin genel kabul gören kuralları hakkında küçük çaplı
ihlallerine diğer devletlerin göstereceği tolerans hakkında abartılı beklentileri olduğunda
ortaya çıkan ticaret savaĢları örnek verilebilir. 206
Devletlerin seçimleri elitlerin çeĢitli yollarla değiĢebilen çıkar algılarını yansıtır. Algıların
Ģekillenmesinde etkili olan değiĢkenlerden en açık olanı “politik değiĢiklikler”dir. Bir seçim,
darbe veya zamanla yaĢanan kuĢak evrimi liderlerin değiĢimine neden olabilmekte, bu da
ulusal çıkar hakkındaki bakıĢ açılarında ciddi farklılıklar doğurabilmektedir. Ġkincil olarak
çıkarlar “normatif değiĢimler” aracılığı ile yeniden tanımlanmaya gidebilir. Bir dönemde
kabul gören uygulama veya çıkarlar normatif evrilmeden dolayı bir sonraki dönemde değer
kaybedebilir. Son olarak ulusal çıkar tanımlamaları “öğrenme” yoluyla da değiĢebilir. Yeni

203
Robert Jervis, “Hypotheses on Misperception”, World Politics, Vol.20, No.3, 1968, 454-479.
204
Levy, “YanlıĢ Algılama ve SavaĢın Nedenleri..”, s. 295.
205
A.g.m., s. 297-304.
206
Axelrod and Keohane, “Achieving Cooperation Under Anarchy:..” p. 107-108.

48
bilgi edinimi farkındalığı artırır, inançlarda değiĢime neden olur. 207 Aktörlerin kendi
çıkarlarına dair algılarını etkileyen bu üç faktör diğer aktörlere yönelik algıları da benzer
Ģekilde etkileyebilmektedir.
2.7.Aktör Sayısı: Yaptırım ve Bedavacılık Sorunu

Uluslararası politikada aktörlerin iĢ birliği yapma yetenekleri sürece katılan


oyuncuların sayısı ve aralarındaki iliĢkilerin nasıl Ģekillendiği ile yakından ilgilidir. Aktör
sayısının iĢ birliği üzerine etkisi meselesi farklı bakıĢ açılarına sahiptir. Ancak, aksi yönde
iddialar olmakla birlikte, genel yaygın kabul negatif olarak etkilediği yönündedir. Buna göre
n-oyunculu bir iĢ birliği giriĢiminde sayı arttıkça iĢbirliği imkânı düĢecektir.

Uluslararası iliĢkilerde iĢ birliği literatürü incelendiğinde, aktör sayısının iĢ birliği


imkânını en az üç noktada etkilediği görülür. Ġlk olarak, aktör sayısı arttıkça iĢ birliğinden
doğan iĢlem ve bilgi maliyetleri artar. Basit bir ifade ile, n-kiĢili durumların karmaĢıklığı
ortak çıkarların belirlenmesi ve gerçeklenmesine ağır gelir. N-kiĢili vakalarda iĢ birliğine
ulaĢma sürecindeki ikincil maliyetler karĢılıklı iĢ birliği (ĠĠ) ile karĢılıklı çekilme(ÇÇ)
arasındaki farkı kapatmaktadır. Diğer aktörlerin davranıĢlarını öngörmenin ve geleceğin
değerini ölçmenin zorluğu da oyuncu sayısına paralel olarak artmaktadır. Tüm bu
karmaĢıklıklar ise çok taraflı iĢ birliğinin aleyhinedir.208

Ġkinci olarak, oyuncu sayısı arttıkça iĢ birliği ve çekilmelerde tanıma ve kontrol


problemleri artar. Bu konuda Axelrod iki taraflı, tekrarlanan bir oyunda (mahkumun ikilemi)
tarafları iĢ birliğine teĢvik etmek için etkili bir strateji olarak tanıttığı “mütekabiliyet” in etkili
olabilmesi için için Ģu üç koĢulun sağlanması gerektiğini belirtir. a. Oyuncular taraf
değiĢtirenleri tespit edebilmelidir. b. Taraf değiĢtirenlere tepkilerini odaklayabilmelidir c.
taraf değiĢtirenleri cezalandırmak için uzun vadeli geçerli nedenleri olmalıdır. 209 Çok taraflı
iĢ birliği giriĢimlerinde bu koĢulları yerine getirmek zorlaĢır. Böyle bir durumda taraf
değiĢtirenleri cezalandırmak, yaptırım uygulamak bir yana bunların tespitini yapmak bile
imkânsız hale gelebilir. Hatta bu mümkün olsa da iĢ birliğindekilerin hiç biri polis rolünü

207
Keohane, Nye, Power and Interdependence,.. p. 264.
208
Kenneth A. Oye, “Explaining Cooperation under Anarchy: Hypothesis and Strategies”, World Politics, Vol.
38, No.1, 1985, p. 18-19. Oye‟nin ilk madde ile ilgili verdiği örnek Ģu Ģekildedir: Küba füze krizi esnasında
nükleer savaĢtan kaçınmak adına SSCB ve ABD‟nin iĢ birliği yapması gerekmiĢtir ve bu süreçteki yüksek
iĢlem ve bilgi maliyeti tarafların iĢ birliğini önlememiĢtir. Buna karĢın n-oyunculu 1914 krizinde ise önemli
oyuncuları tanıma, çıkarlarını belirleme ve ortak çıkarların oluĢması için anlaĢmaları müzakere etme süreçleri
çok zorlu olmuĢtur.
209
Robert Axelrod, The Evolution of Cooperation..; Oye, a.g.m., p. 19-20.

49
üstlenmek istemeyebilir. Her biri diğerlerinin kuralları uygulamadaki istekliliklerinden
faydalanmayı tercih edebilir. 210

AnlaĢmadan geri dönenleri tespit edebilmek ancak zaman kaybetmeden, doğru bilgi
edinimi ile mümkündür. Hele ki mahkumun ikilemi gibi tek taraflı çekilmeyi/ihaneti
ödüllendiren oyunlarda ve bunların reel hayattaki karĢılığında, tarafların ittifaka ihanete etkin
karĢılık vermeye yeterli olacak Ģekilde diğer tarafın eylemlerini takip yeterliliğine sahip
olmalıdır. 211 Siyasi-ekonomik olana kıyasla askeri-güvenlik alanında ihanetin riski daha
yüksek olacağından, askeri-güvenlik alanı için hızlı ve doğru bilgiye daha çok ihtiyaç daha
yüksektir.212

Üçüncü olarak, oyuncu sayısı arttıkça çekilenlere yaptırım uygulama imkânı azalır. ĠĢ
birliğinin çöküĢünü tetiklemeden karĢılıklılık stratejisini bu noktada uygulamak zorlaĢır. Ġki
kiĢilik oyunlarda çekilmenin maliyeti bir taraf tarafından yüklenildiğinden kısasa kısas
stratejisi iyi uygulanabilmektedir. Ancak n-aktörlü bir oyunda çekilmenin maliyeti bütün
taraflar tarafından üstlenilirse mütekabiliyet stratejisinin gücü zayıflar. Çekilenlere odaklı
yaptırım uygulamanın zorluğu ise bedavacılık (free-rider) olasılığını artırır. Tekrarlanan bir
Mahkûm Ġkilemi‟nde oyuncu sayısını 2‟den 20‟ye çıkardığımızda herhangi bir oyuncunun
tanıklık etmeyi seçmesi diğerlerinin hepsinin ağır ceza almasına neden olur. Bu sonraki
turlarda toplu halde çekilmelere neden olabilir. 213

Yaptırım sorunları hem siyasi-ekonomik hem de askeri-güvenlik alanında meydana


gelebilir. Bu sorunlar, iĢ birliğine ihanet edenleri cezalandırmanın maliyetinin yüksek olması,
eylemlerin gözleminin zorluğu ve taraflardan birinin ittifaktan ayrılmayı baĢardığında
geleceğin gölgesinin kısalması durumunda artan bilgi talebi nedeniyle askeri-güvenlik
alanında daha katı olmaya eğilimlidirler. 214

Yaptırım sorunlarını çözmenin bir yolu, ilerde iĢ birliğine dair stratejilerde de


bahsedileceği gibi, eylemleri değerlendirecek standartlar sağlayacak uluslararası rejimler
kurmak ve yaptırımların uygulanması için sorumluluklar vermektir. ĠĢlev olarak rejimler,
aktörlerin kurallara itaat edip etmediği konusunda bilgi sağlar; itibarlarının edinilme ve
korunmasına yardımcı olur; aktörlerin diğerlerinin eylemlerine verdikleri karĢılıklara dair

210
Axelrod and Keohane, “Achieving Cooperation Under Anarchy:..”, p. 94.
211
A.g.m., p. 95.
212
Lipson, “International Cooperation in Economic and Security Affairs”, p. 1-23.
213
Oye, “Explaining Cooperation under Anarchy:..”, p. 19-20.
214
Axelrod and Keohane, a.g.m., p. 96.

50
genel geçer kurallar dahil edebilir; hatta yürütme iĢleri için sorumluluk dağılımını bile
215
belirleyebilir. Böylece çok taraflılığın getirdiği takip ve yaptırım sorununa çözüm
sağlanmıĢ olur.

Yukarıdaki argümanlar açıkça söylemese de iĢbirliği yolundaki ideal oyuncu sayısının


iki olduğu öneriyor gibi görünüyor. Ġki kiĢilik oyunların yoğun kullanımı da bu izlenimi
güçlendiriyor. Fakat, durum mutlaka böyle midir? ÇeĢitli argüman dizileri bu iddiayı
sorgulamaktadır. 216 Bunlardan ilki, eğer bir aktör hileden korunmanın ötesinde dengeli bir
anlaĢmanın yapılıp yapılamayacağı veya alıĢveriĢ ve yan ödemeler ile daha çok fırsat
sağlamanın mümkün olup olmadığı ile ilgili endiĢelere sahipse çok sayıda oyuncunun olması
daha iyi olabilir. Grieco‟ya göre, devletler daha çok sayıda partner olmasını tercih ederler,
çünkü büyük sayıdaki oyunlar göreli kazanç avantajı ihtimalini artırabilir.217 O halde, daha
fazla oyuncunun olması mutlaka iĢbirliğini engeller nitelikte değildir.

Ġkinci olarak, aktör sayısı yapısal bir durum değildir, bilakis aktörler tarafından
değiĢtirilebilecek stratejik bir durum olabilir. Bu Ģartlar altında, büyük sayıları içeren bir iĢ
birliği durumu, daha küçük sayıları içeren durumlara dönüĢtürülebilir. Yani, büyük sayılardan
kaynaklanan problemleri azaltmak için bu gibi baĢka araçlar da vardır.218

Üçüncü olarak, oyun teorisindeki son çalıĢmalar, göreli kazanç Ģartlarındaki bir iĢ
birliğinin, oyuncu sayısını artırma yoluyla mümkün olabileceğini göstermektedir. Snidal219
daha fazla aktörün olduğu bir oyunda, koalisyonlar kurarak kendini koruma olanaklarının
fazla olduğunu, daha az aktörlü bir oyunda yaĢanan kaybın daha tehlikeli olacağını
savunur.220

2.8.Ġç Politika

Uluslararası politikanın daha özelde dıĢ politikanın Ģekillenmesinde iç faktörlerin


etkisi disiplin içinde sık sık tartıĢılan bir meseledir. Ancak, iĢ birliği üzerine geliĢen
literatürün bu konuyu göz ardı ettiği düĢünülür ve bu gerekçe ile eleĢtirilir.221 Özellikle daha

215
Keohane, After Hegemony:.. p.49-132.
216
Milner, “International Theories of Cooperation Among Nations..”, p. 473-4.
217
Grieco, Cooperation Among Nations: Europe,..p.228.
218
Milner, a.g.m., p. 474.
219
Snidal “Relative Gains and The Pattern of International Cooperation”, p. 716.
220
Milner, a.g.m., p. 474.
221
A.g.m., p. 481. Milner, iĢ birliği literatürünün bu konuda müzdarip olduğunu, oysa ki iç faktörlerin devletlerin
hassasiyet duygusunu en az sistemik faktörler kadar belki daha fazla Ģekillendirdiğine inanır. (s.492)

51
çok yapısal analizlerin yer aldığı neorealizm-neoliberalizm tartıĢmasında iç politika faktörüne
çok fazla yer verilmediği görülür.

Neorealist ve neoliberaller iĢ birliğine dönük argümanlarında içsel faktöre çok fazla


yer vermemekle birlikte, bu konuya dair genel bakıĢ açıları eserlerinden kolayca çıkarılabilir.
Neorealistler yapısalcı bir yaklaĢımla dıĢ politika kararlarının ve etkileĢimlerin yapısal kısıtlar
tarafından Ģekillendiğine inanır. Waltz bu argümanı meĢhur iki eserinde222 ayrıntılarıyla ele
alır. Bununla birlikte buradan Waltz‟un iç politika etkisini tamamen reddettiği sonucu da
çıkarılamaz. Nitekim, iç politikanın uluslararası politikaya daha doğrusu dıĢ politika karar
alma süreçlerine etkisi Man The State and War kitabındaki ikinci imge ile desteklenmektedir.
Kitapta içsel faktörlerin devletin uluslararası arenadaki hareket ve eylemlerini anlamak için
sınırlı kaldığını belirtir ve üçüncü imge olan yapının önemini vurgular ama iç politikanın
etkisini de inkâr etmez.223

Neoliberaller ise analizlerinde iç politikaya ve iç-dıĢ etkileĢimine yer vermektedir.


Axelrod ve Keohane‟e göre iç politikadaki değiĢkenler dıĢ politikanın Ģekillenmesinde
etkilidir, örneğin, silahların sınırlandırılması müzakereleri sadece hükümetler arasında
gerçekleĢmez, toplumların içindeki pazarlıkları da içerir. Yine, ticaret sorunları genellikle
hem iç hem de uluslararası oyunları içermektedir. Ġç pazarlık oyunlarının sağladığı koĢullar
çoğunlukla dıĢ politikanın etkili uygulanmasına engel teĢkil etmekte, ayrıca uluslararası
çatıĢmaları da alevlendirebilmektedir.224

Neoliberaller önceki bölümlerde de değinildiği gibi ulusal çıkar tanımlarının


oluĢumunda içsel aktörlerin etkileĢimlerini vurgulamaktadır. Yine liberallere ait demokratik
barıĢ literatürü de içsel etkiyi yansıtır. Nitekim, emperyalizm, kapitalizm gibi belirli bir iç
ekonomik yapıdan kaynaklanır, yine uluslararası barıĢ, demokrasi gibi belirli bir hükümet
biçiminin sonucudur.

Milner‟e göre uluslararası iĢ birliğini anlamada iç politika üç nedenden dolayı çok


önemli görünmektedir. Birincisi, iç politika bize tercihlerin/önceliklerin nasıl oluĢturulduğunu
ve ulusal çıkarların nasıl inĢa edildiğini gösterir. Buna göre, mutlak ya da göreli fark
etmeksizin kazançların ve kayıpların nasıl hesaplandığını gösteren bir iç politika teorisine
ihtiyaç vardır. Bir devletin, silah kontrol veya ticaret serbestisi anlaĢmasının net maliyetleri ve

222
Burada Man, The State and War ile Theory of World Politics kitapları kastedilmektedir.
223
Waltz, Man, The State and War,.. p. 172-86 ve 201-5.
224
Axelrod, Keohane, “Achieving Cooperation Under Anarchy:..”, p. 101.

52
faydalarının hesaplanması, iç tercihlerinin Ģekillendirmesine bağlıdır. Ġkincisi, iç politika,
devletlerin hedeflerini gerçekleĢtirmek için benimsedikleri stratejileri açıklamaya yardımcı
olabilir. Devletlerin kısasa kısası oynayabilmeleri, yan ödemeleri kullanabilmeleri ya da güç
kullanıp kullanamaması, iç faktörlere bağlıdır. Stratejiler bir devletin yapısal konumundan
etkilenebilir, ancak devletin politik sisteminin doğası, bürokratik siyaseti, özel çıkarlarının
etkisi ve kamuoyunun genel düĢüncesi nihayetinde devletlerin uluslararası alanda hangi
stratejileri izleyeceğini belirleyebilir. Üçüncüsü, iĢbirlikçi anlaĢmalar kurmanın son adımı,
yerli aktörler uluslararası pazarlık Ģartlarına uymayı kabul ettikleri zaman gerçekleĢir. Yurtiçi
onaylama bu nedenle gereklidir. Politika yapıcılar bunu bilir ve dolayısıyla uluslararası
pazarlık yaparken her zaman iç tepkileri ön görmek zorundadırlar. Uluslararası anlaĢmalara
her zaman ulaĢılabilir, ancak sadece içerideki kilit aktörler hemfikir olursa uygulanabilirler.
Bu üç nedenden dolayı uluslararası iĢ birliğinin anlaĢılmasında iç politika önemlidir.225

Bölüm Değerlendirmesi

Uluslararası sistemde iĢ birliği imkânının ne boyutta olduğu sorusunu yanıtlamak çok


yönlü bir analiz gerektirmektedir. Önceki bölümde neorealist ve neoliberal kuramlar
üzerinden uluslararası sistemdeki aktör ve etkileĢimlerin genel portresi çizilmeye çalıĢılmıĢ,
bu bölümde ise tarafların bu temel varsayımlarından hareketle iĢ birliğinin imkânını etkileyen
olarak nitelendirdikleri faktörlere yer verilmiĢtir. TartıĢma literatüründe sıkça karĢılaĢılan bu
etmenler iĢ birliği sürecine olumlu ya da olumsuz etki etmekle anılır. Bu faktörleri iyi analiz
etmek bir sonraki bölümde yer alan iĢ birliğine dönük stratejilerin neler olabileceğine dair
fikir yürütülmesini de kolaylaĢtıracaktır.

Sırasıyla incelendiğinde, iĢ birliğinin oluĢumunda temelde etkili olan önemli ilk faktör,
ortak ve çatıĢan çıkarlar meselesidir. Bu kapsamda çıkarların nasıl tanımlandığı veya
çatıĢması durumunda nasıl uyumlaĢtırılabileceği meselesi kritik önem taĢır. Üçüncü bölümde
yer alan bazı stratejiler bu sorunların giderilmesinde iĢlevsel olabilmektedir. Bu noktada
iĢlevsel olabilecek önemli bir strateji kurumsallaĢmadır. Belirsizliği giderici ortak bir platform
yaratan uluslararası rejimler ve örgütler gibi mecralarda birbirini daha yakından tanıma fırsatı
yakalayan devletler için ortak çıkar tanımlarını yapmak veya çatıĢan çıkarlar noktasında
stratejiler üzerinde değiĢikliğe giderek uyumlaĢtırmayı baĢarmak daha kolay olacaktır. Yine
üçüncü bölümde yer verilen bir diğer strateji olarak “çok düzlemli bağlantı kurma” stratejisi

225
Milner, “International Theories of Cooperation Among Nations:..”, p. 493.

53
de bu noktada iĢlevsel olabilir. Özellikle bu strateji altında yer alan “meseleler arası bağlantı
kurma” iĢ birliğini teĢvik etme anlamında önemli görünmektedir.

Ġkinci olarak, iĢ birliği literatüründe belki de en çok bahsi geçen husus olan
“belirsizlik, niyet ve hile” meselesi iĢ birliğini olumsuz anlamda etkileyebilecek bir diğer
faktördür. Bu faktörün iĢ birliğini olumsuz etkileyebileceği her iki kuram tarafından da kabul
görmüĢtür. Ancak belirsizliğin tanımlanması ve çıktılarına dair yorum farklılıkları, niyet-
kapasite ayrımında tarafların odaklanma tercihleri bu faktörün iĢ birliğini engelleyici etkisinin
boyutu noktasında tarafları ayrıĢtırır. Bu meseleye karĢı üçüncü bölümde yer alan, literatürde
çoğunlukla neoliberallerin vurguladığı iyi planlanmıĢ yapıları ile uluslararası kurumlar etkili
olabilir. Yine, her iki taraftan yazarların vurguladığı mütekabiliyet stratejisi, geleceğin
gölgesini taraflara göstererek, itibar kaygısını tetikleyerek önemli olabilmektedir. Bunların
yanında yaptırım uygulayabilecek bir hegemonun varlığı anlamında “güç asimetrileri”
stratejisi de etkili olacaktır.

Üçüncü olarak, iĢ birliği süreçlerinde sıkça vurgulanan faktörler “kazanç dağıtım


yapıları” ve “maliyet-yük paylaĢımı” meseleleridir. Buradaki sorun aslında birinci bölümde de
değinildiği gibi tarafların devletleri nasıl tanımladıkları ile yakından ilgilidir. Devletleri
atomistik varlıklar olarak gören neoliberaller bu paylaĢım meselelerini önemli ama çözülmesi
mümkün meseleler olarak görür. Buna göre, atomistik nitelikte ve rasyonel aktör olan
devletler mutlak kazanca odaklanır, yani önceki durumuna kıyasla bu iĢ birliğinin kendisine
ne kattığı ile ilgilenir. Buna karĢın neorealistler pozisyonel olarak nitelendirdikleri devletlerin
nispî kazanca önem verdiklerini savunur. Yapısal kısıtlar altında ve etkisinde davranıĢlarını
Ģekillendiren devletler için esas olan aradaki kazanç farkıdır. Öte yandan maliyet-yük
paylaĢımı konusunda her iki taraf da önem atfetmekle birlikte neorealistlerin daha çok
vurguladığı görülür. Bedavacı (free rider) sorunu olarak da aktörlerin iĢ birliği süreçlerinde
gündemlerinde yer tutan bu sorun için dengeli dağıtım-paylaĢım öngören mütekabiliyet
stratejisi etkili görülmektedir.

ĠĢ birliğini etkileyen bir diğer mesele olan “bilgi paylaĢımı” hususu ise iĢ birliği
süreçlerinde kritik önem arz eder. Hem neorealist hem de neoliberaller anarĢik nitelikte olan
sistemde devletlerin hedeflerine ulaĢabilmesi için daha fazla ve doğru bilgi edinimine
gereksinim duyduklarını kabul ederler. Özellikle neoliberaller uluslararası belirsizliği bilgi
eksikliği temelinde okuduklarından bilgi edinim sürecinin iĢ birliğini artırıcı etki
göstereceğine inanırlar ve bu noktada devletlerin gerekli bilgiyi elde edebilecekleri alanlar

54
olarak uluslararası kurumları iĢaret ederler. Bunun yanında literatürde bilginin de dengeli
paylaĢımına vurgu yapanların sayısı az değildir, buradan hareketle bilgi edinim ve
paylaĢımında da mütekabiliyet ilkesinin gözetilmesinin iĢ birliğini olumlu anlamda teĢvik
edeceği söylenebilir.

Yukarıda bahsedilenlerle birlikte, ilgili bölümler incelendiğinde, iĢ birliği süreçlerinde


önem arz eden “yetenekler ve niyetler üzerine algı” faktörüne karĢı kurumsallaĢma stratejisi;
“aktör sayısı” faktörüne karĢı ise “alt gruplara/küçük iĢlemlere ayırma” taktiği iĢlevsel
görülmektedir. Son olarak “iç politika” faktörünün iĢ birliğini hem olumlu hem olumsuz
etkileyebileceği söylenebilir. ĠĢ birliğini olumlu yönde etkileyebilme durumu, devlet içi ve
devlet dıĢı aktörlerin etkileĢimlerinin sıklaĢması ile hükümetler içerdeki aktörlerin çıkarlarını
koruyacak nitelikteki uluslararası iĢ birliklerine dahil olmaya yönlendirilecektir. Yine
belirsizlik durumlarında güvenilirlik sağlamak ve iĢ birliğini mümkün kılmak amacıyla diğer
devletlere maliyetli sinyal verme yöntemini kullanmak için de iç politika önemli bir referans
olacaktır.

55
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

ULUSLARARASI Ġġ BĠRLĠĞĠNE DÖNÜK STRATEJĠLER

TartıĢma ekseninde iĢ birliğine dönük stratejilerde öne çıkanlar; mütekabiliyet


stratejisi, kurumsallaĢma stratejisi, güç asimetrileri, çok düzlemli bağlantı kurma stratejisi ve
alt gruplara/küçük iĢlemlere ayırma taktiği Ģeklinde sıralanabilir. Söz konusu stratejilerin her
biri, her iki tarafın da savunduğu stratejiler olmayıp en az bir tarafın iĢ birliğini teĢvik
anlamında iĢlevsel olduğunu öne sürmesiyle bu kısma dahil edilmiĢlerdir. Neoliberaller
anarĢinin sınırlandırıcı etkisinin azaltılabileceği inancı ile çok daha çeĢitli stratejiler öne
sürerken, neorealistler iĢ birliğinin imkânını zor görmekle bu bölümde yer alan bazı
stratejilere kısmi olarak destek vermektedir.

3.1. Mütekabiliyet Stratejisi

Uluslararası iliĢkilerde iĢ birliğinin imkânına dair en çok referans alan strateji


mütekabiliyettir. Realistler ve neoliberaller tarafından da iĢ birliğinin imkânına dair farklı
Ģekillerde iĢaret edilir. Mütekabiliyet stratejisi Grieco‟da “balanced exchange” (dengeli
değiĢim) 226 , Axelrod‟da “tit-for-tat” (kısasa kısas) 227
ve Keohane‟de “reciprocity” 228

(karĢılıklılık) ifadelerine karĢılık gelir.

Mütekabiliyet stratejisi, anlaĢmaya bağlı kalma veya hile yapma durumlarında


uygulanacağı gibi, iĢ birliğinin pazarlık, yürütme ve nihayete erdirme aĢamalarındaki maliyet
ve kazançların paylaĢımı gibi önemi meselelerde de kullanılır. Bu tür paylaĢım
meselelerindeki mütekabiliyet daha çok “dengeli dağıtım/paylaĢım” kavramı ile literatürde
kendine yer bulur. Özellikle nisbî kazanca odaklı neorealistler için dengeli ve hakkaniyetli
paylaĢım meselesi daha da önemli görünmektedir. Kasıtlı ya da kasıtsız kazanç
paylaĢımındaki adil olmayan bir asimetri gelecekte güvenlik endiĢesi olarak devletlerin
karĢısına çıkabilir.

Literatürde uzlaĢılan genel inanca göre, devletler mütekabiliyet stratejisi güttüğünde


iĢbirliği daha mümkün olacaktır. Çünkü devletler bilir ki, döneklik için cezalandırılacaklar, iĢ
229
birliğinde ise ödüllendirileceklerdir. Aynı düĢünceyi paylaĢan Axelrod “misliyle
mütekabiliyet gibi - mütekabiliyet üzerine kurulu stratejilerin iĢ birliğini sağlamada son

226
Grieco, Cooperation Among Nations: Europe,..p. 47-48.
227
Axelrod, The Evolution of Cooperation..,p. 136.
228
Keohane, “Reciprocity in International Relations”, p. 1-27.
229
A.g.m., p.5.

56
derecede etkili olduğunu göstermek için iki taraflı mahkûmun ikilemi oyununu
kuramsallaĢtırmıĢtır. Buna göre, sıfır toplamsız olan oyunlarda mütekabiliyet esaslı
davranılması saf egoistler arasında iĢ birliği oluĢumu için yeterli gerekçeyi sağlar. Axelrod
mahkûmun ikilemi oyununda mütekabiliyet stratejisinin diğer pek çok stratejiye göre daha
yüksek sonuçlar doğurduğunu ifade eder. Dahası bu strateji iĢ birliği yapmayan oyuncuları
cezalandırdığından tüm topluluğa da fayda sağlamaktadır. 230

231
Axelrod‟un ifadesi ile misliyle mukabele istismarcı stratejilerden –agresif
mütekabiliyetten- caydırması nedeniyle önemlidir. Ancak, iyi bir strateji olan misliyle
mükâbele mükemmel de değildir. Öncelikle, “yankı etkisi” yoluyla çatıĢmanın sürmesine yol
açabilir. Bir taraf sözünde durmadığında misliyle mükabele aynı durumu gerektirir, ardından
karĢı taraf ta aynı karĢılığı verirse sonuç bitmek bilmeyen sözünde durmama/taraf
değiĢtirmenin yankılanması olur. 232 Yine ikinci olarak, mütekabiliyet geçmiĢteki sonuçlara
iliĢkin farklı algılara sahip olunduğu durumlarda düĢmanlıklara da sebep olabilir.233 Üçüncü
olarak, çok sayıda aktör özünde birbirine bağlı olan konuları ayrı ayrı ve sırasıyla gündeme
getirdiğinde pazarlıklar verilen tavizlerin değerini değiĢtirerek öncekilerin geçerliliklerinin
sorgulanmasına neden olabilir (birbirine bağlı konular sorunu).234 Tüm bu negatif ihtimallere
karĢın mütekabiliyet iĢ birliği anlaĢmalarında hâlâ önemli bir stratejidir. Yankı etkisinin,
pazarlık çıkmazlarının ve birbirine bağlı konuların yarattığı sorunların farkında olan taraflar
bunlara karĢı önlem alabilir. Axelrod‟a göre, misliyle mükabeleden daha iyi bir strateji,
“mislin yalnızca onda dokuz oranında” olmasıdır. 235

Muhakkak çatıĢma ve iĢ birliği içeren her durum mahkûmun ikilemi kapsamına


girmemektedir. Mahkûmun ikilemi kadar kapsamlı bulgulara sahip olmamakla birlikte Tavuk
Oyunu, Geyik Avı gibi diğer oyunlar da mevcuttur ve sıfır toplamlı olmayan bunlar gibi pek
çok durumda mütekabiliyet stratejisini uygulamak mümkün görünmektedir.

Mütekabiliyetin baĢarılı bir Ģekilde uygulanabilmesi için bazı anahtar koĢullar,


karĢılıklı iĢ birliğinin karĢılıklı çekilmeden daha iyi sonuçlar doğuracağı, ancak çekilmek için
de hâlâ cezbedici sebeplerin var olduğu durumlardır. Bu gibi durumlarda mütekabiliyet - iĢ
birliği yapan tarafları baĢkaları tarafından tamamen istismara karĢı savunmasız bırakmadan-

230
Axelrod, The Evolution of Cooperation.
231
ĠĢ birliği ile baĢlayıp sonra karĢı tarafın her ihanetine karĢı misilleme yapılması durumudur.
232
Axelrod, a.g.m., p. 176.
233
Robert Jervis, Perception and Misperception in International Politics, Princeton, NJ: Princeton University
Press, 1976, p. 58-113.
234
Axelrod and Keohane, “Achieving Cooperation Under Anarchy:..”, p. 105.
235
Axelrod, The Evolution of Cooperation.., p. 138.

57
daha kapsamlı bir iĢ birliğine imkân sağlayabilir. Dahası, iĢ birliği karĢıtı eylemlerden
kaçınılmasını sağlayabilir.236

Mütekabiliyet stratejisinin etkinliği ise Ģu üç koĢula bağlıdır. Ġlk olarak, oyuncular iĢ


birliği yapma ya da çekilme gibi eylemleri ayırt edebilme (tanıma), tespit edebilme yeteneğine
sahip olmalıdırlar. Teorik olarak iĢ birliğini açıklayan oyunlarda iĢ birliği ve çekilmenin
anlamları açıktır ve ikili tercihler yanlıĢ anlaĢılma olasılığını engellemektedir. Dahası herkesin
eylemleri Ģeffaftır bu nedenle taraflar birbirlerinin eylemlerinin ne olduğunu ayırt etme
zorluğu yaĢamazlar. Ancak pratikte uluslararası iliĢkilerdeki oyun koĢulları bu imkânı
kısıtlayabilir. Her Ģeyden önce iĢ birliği ve çekilmenin tanımlanması belirsiz olabilir.
Sovyetler Birliği ve ABD‟nin Basit ġartlar AnlaĢması‟nda yer alan detant terimlerinden farklı
çekilme tanımlamalarına sahip olması bu duruma örnek verilebilir. Ġkincisi, eylemler Ģeffaf
olmayabilir. Örneğin, hükümetler silah kontrol anlaĢmalarında veya dolaylı ihracat
kesintilerinde diğer tarafın ihlalini fark edemeyebilir. Eğer bu tip ihlaller hatasız bir Ģekilde
fark edilmezse bu durum Ģimdiki iĢ birliğinin gelecekteki olası misillemelere etkisini yıpratır.
Bu Ģekilde kesin olmayan tanımlamalar ve Ģeffaflık eksikliği birleĢince, devletlerin iĢ birliği
ya da çekilme eylemlerini tanıma yetenekleri kısıtlanabilir.237

Ġkinci olarak, oyuncular tepkilerini taraf değiĢtirenlere/çekilenlere odaklayabilmeli ve


üçüncü olarak, bu taraf değiĢtirenleri cezalandırmak için uzun vadeli, geçerli saikleri
olmalıdır. 238 Yine teorik olarak iĢ birliğini açıklayan oyunlarda oyuncular gerektiğinde
mütekabiliyet stratejisini uygularken bunu sekteye uğratacak franksiyonel, örgütsel ve
bürokratik fonksiyon bozukluklarından madur değildirler. Ancak pratikte, taraflar içsel
franksiyonel, örgütsel ve bürokratik fonksiyon bozuklukları ile karĢı karĢıya kalabilir. Bazı
durumlarda ulusal karar mekanizmaları mütekabiliyet stratejisini uygulayamayacak durumda
olabilir. Diğer zamanlarda ağır bir Ģekilde yaptırım yapmak zorunda kalabilir. Yine bu tür
239
stratejilerin izlenmesi ülke içi maliyetlere neden olabilir. Bu koĢulların
sağlanamamasından ötürü önlenemeyen taraf değiĢtirme sorunu “yaptırım sorunu” olarak
adlandırılabilir.

Mütekabiliyetin etkinliğini negatif anlamda etkileyen tanıma ve kontrol problemlerinin


çözümünde rejimler etkin rol oynayabilir. Rejimler, kuralların/kavramların açık Ģekilde

236
Axelrod and Keohane, “Achieving Cooperation Under Anarchy:..”, p. 104.
237
Oye, “Explaining Cooperation under Anarchy:..”, p. 15-16.
238
Axelrod and Keohane, a.g.m., p. 104.
239
Oye, a.g.m., p. 15.

58
tanımlanmasını sağlayarak tanımsal belirsizliği giderebilir. DavranıĢ standartlarını açıklığa
kavuĢturarak iĢ birliği yapan ile ihlal eden davranıĢları tanımlamaya böylece daha etkin
mütekabiliyet stratejilerine baĢvurmaya izin verir. Dahası denetleyici tedbirler Ģeffaflığı
artırabilir.

3.1.1. Geleceğin Gölgesi

ĠĢ birliği literatüründe sıkça yer verilen ve iĢ birliğini teĢvik için mütekabiliyet stratejisine
temel oluĢturan unsurlardan biri de taraflar arası etkileĢimin geleceğidir. Genel olarak,
mütekabiliyet stratejilerinin bir aktörün Ģimdiki davranıĢı ve gelecekte elde edeceği fayda
arasında bağlantı kurarak iĢ birliğini teĢvik etme etkisinin olduğu kabul edilir. Kısasa kısas,
koĢullu iĢ birliği ve ortak iĢ birliğini tarafların Ģimdiki eylemleri Ģekillendirir. Kısacası
buradaki mütekabiliyet (karĢılıklılık), Ģimdiki eylemlerin gelecekteki sonuçlarını vurgular. 240

Taraflar için gelecek faktörünü önemli kılan belli baĢlı faktörler vardır ve bunlardan ilki
ve belki de en önemlisi uzun vadeli hedefler ve risk faktörüdür. Ancak bu faktör etkileĢimin
gerçekleĢtiği alana göre farklı sonuçlar doğurabilir. Ekonomik-siyasi meselelerde karĢı tarafın
gözünde itibarını korumak ve refah dolu bir geleceğe sahip olmak gibi uzun vadeli hedefler ve
kendisine misilleme yapılması riski gelecek faktörünü önemli kılmaktadır. Ekonomik
iliĢkilerde taraflar iliĢkilerinin bir süre devam edeceğini umarlar yani, birbirleri ile oynadıkları
oyun tekrarlanacaktır. Bu nedenle ekonomik iliĢkilerde taraflardan hiç biri diğerini kolay
kolay bertaraf edemez, veya tek bir hamle ile oyunun doğasını değiĢtirmeye gidemez. Ancak
askeri-güvenlik iliĢkilerinde baĢarılı bir ön alıcı savaĢ ihtimali akıllıca bir baskına sebep
olabilir. 241

Geleceğin etkisi açısından diğerlerinin eylemleri hakkında edinilen bilginin güvenilirliği


ve geribildirim alınmasındaki hız da önemlidir. Burada dikkat çekilmesi gereken bir nokta,
siyasi-ekonomik eylemlerin sistematik etkilerini tahmin etmek zor ve küçük hileler yapmak
genellikle kolay olduğundan politikalar ve sonuçları arasındaki geribildirimin alınması vakit
alabilmektedir. Buna karĢın askeri anlamda süper güçler birbirlerinin elindeki füzelerin tam
sayılarını yayınlamaktadırlar. Buna bağlı olarak, herhangi bir tarafın olası bir harekâtının
muhtemel etkilerinin anında her iki devletin yöneticilerine iletileceğini varsayabiliriz. 242

240
Oye, “Explaining Cooperation under Anarchy:..”, p. 14.
241
Axelrod and Keohane, “Achieving Cooperation Under Anarchy:..”, p. 91-93.
242
A.g.m., p. 93.

59
Tek seferlik bir oyunda devletler hem tek taraflı çekilmeden kaynaklı kazançları hem de
karĢılıksız iĢ birliğinden doğacak kayıpları düĢünerek anlık kazanç peĢine düĢer ve iĢ birliği
olanaksız hale gelir. Çünkü taraflar ne bir anlaĢmanın uygulanması için merkezi bir otoriteye
baĢvurabilir ne de Ģimdiki zamanda çekilmeden caydıracak bir misilleme beklentisine
güvenebilir. 243

Tek seferlik bir etkileĢim bu sonucu doğururken, devam eden bir etkileĢim iĢ birliğini
nasıl, hangi koĢullar altında etkiler? Bu etkinin gerçekleĢmesi için, ilk olarak, devletlerin
birbirleri ile gelecekte de iĢ yapmaya devam edeceklerini düĢünmeleri gerekmektedir. Bu Ģart
pratikte çok sınırlandırıcı değildir. Nitekim uluslararası siyaset gelecekte bir etkileĢim
beklentisi ile nitelendirilir. Bu noktada etkileĢimleri dayanıklı ve sık sık gerçekleĢtirmek ise
geleceğin gölgesini uzatmak adına önemli görülmektedir.244

Ġkinci olarak, getiri yapıları çok fazla değiĢmemeli baĢka bir ifade ile oyunun hiçbir turu
gelecekteki oyunun yapısını değiĢtirmemelidir. Ġlkinin aksine bu Ģart pratikte kısıtlayıcıdır.
Örneğin, saldırı gücü yüksek olduğunda ani bir saldırı planlayan devletlerin durumu tek
seferlik bir oyunun pek çok özelliğini barındırır. Saldırı gelecek kurlardaki etkileĢimlerde
oluĢacak seçenek ve getirileri değiĢtirir. 245

Üçüncü olarak, tarafların gelecekteki getirilere verdiği değerin ölçüsü de oyunların


tekrarlanmasını etkiler.246 Eğer bir devlet gelecekteki getirilere az değer verirse bu durum tek
seferlik oyunun pek çok özelliğini paylaĢır. Tekrar seçilmeye önem veren bir liderin geleceğe
yatırım yapması ile benzetilebilir.247 Bu belirli Ģartlar gerçekleĢtiğinde ve taraflar gelecekte
benzer duruma düĢeceklerini beklediklerinde merkezi bir otoritenin yokluğunda bile karĢılıklı
suskun kalma vasıtasıyla iĢ birliği için gizli anlaĢmalara ulaĢabilirler. Taraflar mevcut
durumda çekilmeden elde edeceği anlık kazancı gelecekteki iĢ birliğinden doğacak kazanç ile
karĢılaĢtırır ve tekrarlanan bir oyunda iĢ birliğine gitme ihtimali yüksektir.248

243
Oye, “Explaining Cooperation under Anarchy:..”, p. 13.
244
Axelrod, Evolution of Cooperation.., p. 129.
245
Oye, a.g.m., p. 12-13.
246
Axelrod, a.g.m., p.126.
247
Oye, a.g.m., p. 12-13.
248
Oyun teorilerinde getiri yapıları tek seferlik ile tekrarlanan durumlarda farklılık gösterebilir. Mahkûm Ġkilemi
ile Geyik Avı oyununda Ģimdiki zamanda çekilme gelecekteki iĢ birliği olasılığını düĢürür, o nedenle
tekrarlama iĢ birliği olasılığını artırır. Ancak, Tavuk oyununda tekrarlama iĢ birliğini olasılığını düĢürebilir.
Eğer oyun sürekli tekrarlanırsa her sürücü diğer tarafı gelecekte vazgeçmeye zorlamak için Ģimdi
vazgeçmekten kaçınabilir. Böylece her bir oyuncu diğer tarafı vazgeçirecek bir itibar elde etmek için yola
devam edebilir. Oye, a.g.m., p. 14

60
Uzun bir “geleceğin gölgesinin” iĢ birliğini her türlü artırıcı etki doğurduğunu söylemek
de doğru değildir. Aksine bir anlaĢmanın uzun süreli olması beklendiğinde daha sert pazarlık
yapma güdüsünü tetikleyecektir. 249 Özellikle göreli kazanç endiĢesini haklı kılan bu boyut
neorealistler tarafından dikkat çeker. Grieco geleceğin gölgesinin göreli kazanç endiĢesini
artırdığını iddia eder. 250 Göreceli kazanım sorununun çoğu, mevcut etkileĢimin sonucunun
aktörlerin gelecekteki iyiliğini ciddi anlamda etkileyeceği beklentisine dayanır ve gelecekte
daha dezavantajlı konuma düĢmekten korkulur.

3.1.2. Uluslararası Ġtibar Kaygısı

ĠĢ birliği –mütekabiliyet (karĢılıklılık) imkânı nedeniyle- tekrarlanan ortamlarda


gerçekleĢir. Geleceğin gölgesi altında karĢılıklılık mantığı ile hareket eden oyuncular için iĢ
birliği daha mümkün ve sağlıklı görünmektedir. Ancak bu Ģekilde tekrarlayan etkileĢimlere
sahip olmayan aktörler için durum farklı olabilir. Bu gibi durumlarda iĢ birliği misilleme
imkânı ile değil, üçüncü tarafların taraf değiĢtiren oyuncu ile iĢbirliği yapmaya isteksiz
davranmasıyla desteklenmektedir. Dolayısıyla “itibar” bu gibi durumlarda bir karĢılıklılık
mekanizması sağlar.251

Ġtibar güven ya da güvensizlik temelinde iĢ birliği üzerine etki gösterir. Güven faktörünün
iĢ birliğini ne düzeyde etkilediği sorusuna farklı yanıtlar verilebilmekle birlikte, devletlerin
belirsizlik ortamlarında maliyetli sinyallemeler kullanarak güven sağlamaya gittikleri görülür.
Neoliberallerin argümanları arasında yer alan bu güvenilir sinyalleĢme ile dıĢ politika
baĢarılarının gerçekleĢmesine izin verirken, realistlerin ön gördüğü güç artırımı gibi
yöntemlerin yol açtığı provokasyonlardan kaçınılabilir.252

Diğer taraftan, Waltz güvensizlik endiĢesinin –en azından diğerlerinin gelecekteki


niyetleri ve eylemleri hakkındaki belirsizliğin- iĢ birliğine olumsuz etki ettiğini yazar.253 Yine
Mearsheimer‟a göre, “Diğer bir devlet güvenilir bir Ģekilde iyi huylu olabilir, ancak bu
düĢüncenin kesin olması imkânsızdır, çünkü niyetlerin yüzde yüz kesinlik ile kutsal olması
imkânsızdır.”254 Bu ifadelerden neorealistlerin, sinyalleme gibi güven sağlayıcı stratejilerle

249
James D. Fearon, “Bargaining, Enforcement, and International Cooperation”, International Organization,
Vol. 52, No. 2, 1998, 269-305.
250
Grieco, “Realist Theory and the Problem of International Cooperation”, p.610.
251
Xinyuan Dai, Duncan Snidal, and Michael Sampson, “International Cooperation Theory and International
Institutions”, International Studies, Online Publication Date: Nov. 2017; Keohane, “Reciprocity in
International Relations”..
252
Rathbun, “Uncertain About Uncertainity:..”, p. 544.
253
Waltz, Theory of International Politics, .., p. 105.
254
Mearshimer, “The False Promise of International Institutions”.., p. 10.

61
gösterilen iyi niyet gösterilerine de pek güvenmediği sonucu çıkarılabilir. 255 Bir devletin
dürüstlük gibi olumlu anlamda itibar sahibi olması neorealistler için kesin bir referans
görülmemektedir. Zira, niyetler ve buna bağlı tutumlar gelecekte değiĢebilir.256

TartıĢmanın ötesinde, itibar ve güvenilirliğin gerçekten önemli olduğu kabul


edildiğinde akıllara “devletlerin itibarları nasıl Ģekillenmektedir?” sorusu gelmektedir.
Öncelikle yapılan çalıĢmalar, devletlerin tutarlı uluslararası davranıĢının önemini
vurgulamaktadır. Ġkinci olarak iç siyaset önemli bir itibar kaynağı olarak iĢaret edilmektedir.
Son olarak, devlet liderlerinin meslektaĢları hakkındaki kiĢisel izlenimler de itibar faktörünü
etkilemektedir.257
A. Acharya ve K. W. Ramsay, bazı durumlarda aktörler arasındaki küçük yanlıĢ
algılamaların bile iĢbirliğini baltalayabileceğini ve sorunun çözülmesinde iletiĢimin rolünün
sınırlı olabileceğini göstermiĢtir. Bu durumda iletiĢim için platform sağlayan kurumlar, bazı
iĢbirliği türlerinin kolaylaĢtırılmasında daha küçük bir role sahip olacaklardır ve güven,
onların yokluğunda yaygın olarak karĢılıklılığı teĢvik edecektir.258

Bununla birlikte, iĢ birliğinin imkânı için kurumların önemi göz ardı edilmemelidir. ĠĢ
birliğini teĢvik için iĢ birliğine „bağlılık‟ veya „geri dönme‟ eylemlerinin gözlemlenebilir
olması gerekmektedir ki kurumlar izleme ve bilgi aktarımını geliĢtiren örgütsel formlar olarak
tanımlanır. Örneğin, ikili bir ticaret iliĢkisinde taraflar ortağının dürüst olup olmadığını
yakından gözlemleyebilir, ancak dıĢarıdaki bir aktör bilgi sağlayıcı kurumsal bir destek
olmadan kolay kolay gözlemleyemez. 259 Bu noktada uluslararası rejimler ve örgütler gibi
kurumlar itibar oluĢumu için kritik önem taĢır. Güvenilirlik noktasında itibar kazanmak
isteyen devletler için de bu platformlar faydalı görünmektedir.

Neorealizm-neoliberalizm tartıĢmasındaki tarafların itibar ve güven konusundaki


görüĢlerine yukarıda yer vermekle birlikte, uluslararası politikada itibarın gerçekten önemli
olup olmadığı konusunda baĢka yorumlara yer vermek konuyu daha anlamlı kılacaktır.
Ġtibarın önemine dair bir eleĢtirel yoruma göre, devletler kendi itibarları hakkında duyarlı
olmalarına rağmen, diğer devletlerin geçmiĢteki davranıĢlarına dayanan itibarını

255
Glasher, “Realists as Optimists:..”
256
Grieco, “Understanding the Problem of International Cooperation :..”; Mearshimer, “The False Promise of
International Institutions”..; Rathbun, “Uncertain About Uncertainity:..”, p. 539.
257
Dai, Snidal, Sampson, “International Cooperation Theory and International Institutions”..
258
A. Acharya, K. W. Ramsay, “The Calculus of the Security Dilemme”, Quarterly Journal of Political Science,
Vol., 8, No. 2, 2013, 183-203.
259
Dai, Snidal, Sampson, “International Cooperation Theory and International Institutions”..

62
güncelleĢtirmezler.260 Yine bir diğer eleĢtiriye göre, itibarın gerçek etkileri beklediğimizden
daha azdır, çünkü devletler diğerlerinin itibarlarını yalnızca sınırlı durumlarda gözden
geçirirler.261

Bununla birlikte itibarın uluslararası politikada önemli olduğunu savunanlar da az


değildir. Bu noktada bir görüĢe göre, etkili bir diplomasi için itibar önem taĢır. Nitekim
devletler gelecekteki anlaĢmazlıkları güçten ziyade diplomasi ile çözme yeteneklerini
geliĢtirmek için dürüstlük noktasında itibar kazanmayı amaçlarlar. Devletler uluslararası
itibarlarını korumak için yabancı borçlarını geri ödemektedirler. Ġtibarın devletler için önemli
olup olmadığı uluslararası hukukta da önemli bir tema haline gelmiĢtir. Birçok uluslararası
avukat, itibarın devletlerin uluslararası hukuka uymasını sağlayan temel bir mekanizma
olduğunu iddia etmektedir.262

3.2. KurumsallaĢma Stratejisi


3.2.1. Uluslararası Kurumlar

Uluslararası ĠliĢkilerde kurumlar üzerine yaygın kabul edilen bir tanım yoktur.
Kavram bazen tüm uluslararası iliĢkileri kapsayacak Ģekilde geniĢ biçimde tanımlanır.
Örneğin “beklentilerin birbirine yakınlaĢtığı davranıĢ veya alıĢkanlık kalıpları” olarak
tanımlanması kavramı, devletlerarasındaki hemen hemen her düzenli faaliyet örüntüsünü
kapsayacak kadar geniĢletir ve böylece kavram büyük ölçüde anlamsızlaĢır.263
Mearshimer‟a göre kurumlar, devletlerin iĢ birliği yapmaları ve birbirleri ile rekabet
etmeleri gereken yolları belirleyen bir dizi kuraldır. Bunlar kabul edilebilir devlet davranıĢ
biçimlerini belirleyip, kabul edilemez olanları yasaklar. Bu kurallar devletler tarafından
müzakere edilir ve hak ve yükümlülük bakımından tanımlanan davranıĢ kalıplarını içeren
normların ortak kabulünü gerektirir. Bu kurallar genellikle uluslararası anlaĢmalarla Ģekillenir
ve kendine ait personel ve bütçesi ile uluslararası örgütler içinde somut hale gelir. 264 Kimi
zaman rejimler ile eĢ anlamlı kullanılan kurumlar 265 , kimi zaman bir binası, personeli ve
bütçesi ile uluslararası örgütlere karĢılık gelecek Ģekilde kullanılır.

260
J. Mercer, Reputation and International Politics, Ithaca, NY: Cornell University Press, 1996.
261
G. W. Downs and M. A. Jones, “Reputation, Compliance and International Law”, Journal of Legal Studies,
Vol.31, No.1, 2002, 95-114.
262
Dai, Snidal, Sampson, “International Cooperation Theory and International Institutions”..
263
Oran R. Young, “Regime Dynamics: The Rise and Fall of International Regimes”, Stephen D. Krasner (ed.),
International Regimes, Ithaca and London: Cornell University Press, 1983, p. 93-94.
264
Mearshimer, “The False Promise of International Institutions”, p. 8.
265
Stein, “Coordination and Collaboration: Regimes in an Anarchic World”, p. 300.

63
Uluslararası kurumlar ifadesi altında -veya kimilerince birebir eĢ anlamında-
kullanılan “rejim” ve “uluslararası örgütler” kavramları pratikte birbirinden farklı durumları
ifade eder. Normlar, prensipler ve süreçler dizisi olarak uluslararası rejimler bir postalama
adresi gerektirmez ve faaliyet yapma kabiliyetine sahip değildir. Onlar yalnızca gözlemciler
tarafından tanımlanan analitik yapılardır. 266 Buna karĢın, uluslararası örgütler bir merkezi,
binası, personeli ve bütçesi ile daha kurumsal nitelik gösterir ve rejimlerin aksine faaliyet
yapma kabiliyetine sahiptir. Bu nedenle bu çalıĢmada bu iki olgu farklı baĢlıklar altında
açıklanmak üzere yer almıĢtır.
Hangi anlamda kullanıldığı önemli olmaksızın uluslararası kurumlara dair tüm
tanımlamalar içinde -devletlerarasında belli bir standart veya uyum yakalamaya dönük- iĢ
birliği anlayıĢını barındırmaktadır. Ancak iĢ birliği literatüründe de sıklıkla yer alan bu
konuya dair neorealist ve neoliberal kuramcıların farklı görüĢ ve yaklaĢımları mevcuttur.
Neo-liberalizmin diğer bir isminin neo-liberal kurumsalcılık olduğu göz önüne
alındığında, kurumlara verdiği önem anlaĢılır olmaktadır. Buna göre; hile, rasyonel-egoist
devletlerarasındaki iĢbirliğinin önündeki en büyük engeli oluĢturur ancak uluslararası
kurumlar, devletlerin ortak eylemi için bu engeli aĢmalarına yardımcı olabilir. Yine, iĢ
birliğine dönük iĢlem maliyetlerini azaltma iĢlevi ile önemlidir.
Belirsizlik içinde iĢ birliğine engel teĢkil eden göreli kazanımlar arayıĢı uluslararası
kurumlar ortadan kaldırılabilir. Hile yapmamaya teĢvik ederek, iĢ birlikçi niyetin sinyaline
izin vererek ve uyum hakkında veri sağlayarak belirsizliği azaltmaya ve piyasa baĢarısızlığını
önlemeye yardımcı olabilir. Bunların tümü, niyetler hakkında daha fazla bilgi sağlayarak
bilgisizliği/belirsizliği azaltır. Geleceğin gölgesini uzatarak ve meseleler arası bağlantılar
kurarak, devletlerin daha bütünsel, daha büyük çok taraflı getiriler elde etmesine böylece
hile/geri çekilmeden kaynaklı geçici tek seferlik kazançlara olan isteğini azaltmasına yol açar.
Bunlar tüm katılımcıları daha net, kesin kılar ve iĢ birlikçi davranıĢların karĢılıklı devamını
sağlar.267 Son olarak, kurumlar devletlerin olası hile tespitine yardımcı olabilir.268 Devletler
için bilgi alıĢveriĢi ve Ģeffaflığı arttırmak için forumlar sağlarlar.
Öte yandan realist paradigma uluslararası kurumların anarĢinin devletlerarası iĢbirliği
üzerindeki kısıtlayıcı etkilerini hafifletemediğini savunur. Yani, realizm, uluslararası

266
Viotti, Kauppi, Uluslararası İlişkiler Teorisi,..s. 145.
267
Robert Axelrod, “The Emergence of Cooperation Among Egoists”, The American Political Science Review,
Vol.75, No. 2, 306-318; Keohane, After Hegemony:...
268
Katja Weber, “Hierarchy Amidst Anarchy: A Transaction Costs Approach to International Security
Cooperation”, International Studies Quarterly, Vol. 41, No. 2, 1997, 321-340.

64
269
iĢbirliğinin ve uluslararası kurumların iĢlevlerine dair karamsar bir analiz yapar
Neoliberallerin kurumların “anarĢinin devletlerarası iĢbirliğine yönelik kısıtlayıcı etkilerini”
270
hafifletme kapasitesini abarttıklarına inanırlar. Krasner dağıtım sorunları üzerinden
neoliberal yaklaĢıma meydan okur. Buna göre, “kurumsal düzenlemelerin doğası piyasa
baĢarısızlık sorunlarını çözme çabalarından ziyade ulusal güç kapasitelerinin dağılımı ile daha
iyi açıklanmaktadır”, yani daha güçlü olan ortak kazançtan daha büyük payı alacaktır.271 Bu
noktada güçlü olanın daha çok kazandığı bir platform olarak kurumların devlet davranıĢları
üzerinde çok etkisi yoktur. Buna karĢın, neoliberaller, iĢbirliğinin etkinliği durumunda elde
edilecek kazançların, dağıtım üzerindeki çatıĢmalardan daha büyük olduğu alanlara
odaklanırlar.272
Keohane kurumlara pozitif yaklaĢmakla birlikte, kurumsal yaklaĢımların her zaman
yararlı olamayabileceği noktasında endiĢesini de not düĢer ve baskı ve istismara yol
açabileceğini belirtir. Küresel yönetiĢim için küresel kurumlar iyi tasarlanır ve yürütülürse
insan refahının artacağını ancak aksine kötüye kullanılırsa da yıkıcı sonuçlar doğurabileceğini
belirtir.273
3.2.1.1. Uluslararası Rejimler

Rejim kavramı genellikle hükümetsel veya anayasal düzene atfen kullanılan bir
kavram olarak iç politikadan alınmıĢtır. Uluslararası alanda üst bir otoritenin olmaması
nedeniyle, bu alanda bir derece düzeni sağlamak için devletler tarafından gönüllü olarak
oluĢturulan kurumlardır.274

Uluslararası iliĢkilerin anarĢik doğasını açıklamaya çalıĢan teorisyenler rejim kavramı


ile farklı durumları açıklamaya gitmektedir. Bir taraftan, rejimler tüm uluslararası iliĢkileri
veya belirli bir konu alanı içindeki tüm uluslararası etkileĢimleri kapsayacak Ģekilde
tanımlanır. Buna göre para rejimi parayı içeren tüm uluslararası etkileĢimleri içermektedir. Bu
tanımlama çok genel olmakla eleĢtirilir. Diğer taraftan rejimler daha kurumsal düzenlemeleri
ifade edecek Ģekilde tanımlanır. Bu anlamda, rejimler kurumların kurucu anlaĢmaları veya
tüzükleri tarafından belirlenen davranıĢ kalıplarını ifade eder. Bu anlamda uluslararası

269
Grieco, “Anarchy and the limits of cooperation…”, p. 485-7.
270
Baldwin, “Neoliberalism, Neorealism and World Politics”.., p.8.
271
Stephen Krasner, “Global Communications and National Power: Life on the Pareto Frontier”, World Politics,
Vol. 43, No. 3, 1991, 336-66.
272
Jervis, “Realism, Neoliberalism and Cooperation”.., p. 50.
273
Viotti, Kauppi, Uluslararası İlişkiler Teorisi, s. 150.
274
A.g.m., s. 145.

65
rejimlerin incelenmesi uluslararası örgütler çalıĢması demek olur ki indirgemeci bir yaklaĢım
olur.275

Yukarıda değinildiği gibi tanımlamada yaklaĢım farklılıkları olmakla birlikte, genel


anlamda uluslararası rejimler, belirli bir uluslararası iliĢkiler alanında aktörlerin
beklentilerinin birleĢtiği noktada ortaya çıkan örtülü/açık ilkeler, normlar, kurallar ve karar
alma mekanizmalarını ifade etmektedir.276 Devletlerin ortak çıkarlarını gerçekleĢtirmek, ortak
problemlerini önlemek için oluĢturduğu, birlikte hareket etmelerini sağlayan veya en azından
bunu kolaylaĢtıran kurumlardır. 277 AnarĢinin etkilerini azaltıcı iĢlev göstererek iĢbirliğini
kolaylaĢtırdığı görülür. Her bir tarafın –karĢı taraf veya mevcut mesele bağlamındaki-
bilgilerini iyileĢtirici iĢlevi ile Ģeffaflığı artırır buna bağlı olarak da çekilme ve hile
sorunlarının çözümünde önemli rol oynar.278

ÇatıĢmaların önlenmesi, adalet ve uzlaĢının sağlanması için uluslararası rejimler279 ,


yapılması ve yapılmaması gerekenleri belirler, gayri meĢru olanı yasaklamaya gider. 280
Aktörlerin rejimlere neden ihtiyaç duyduğu sorusuna yanıt arayan Keohane, çok katmanlı
olarak adlandırdığı bu sistemde, uluslararası rejimlerin baĢlıca bir iĢlevini açıklayarak yanıt
verir. Buna göre, rejimler, hükümetlerin beklentilerini birbirleriyle tutarlı hale getirmeye
yardımcı olur ve kapsadığı konu alanının altında çok önemli spesifik anlaĢmaların yapılmasını
kolaylaĢtırır. Dünya siyasetindeki aktörler, bu tür düzenlemelerle, aksi halde elde edilmesi zor
ya da imkânsız olan, karĢılıklı yarar sağlayan anlaĢmalar yapabileceklerini düĢünerek
rejimleri geliĢtirmeye giderler.281

Uluslararası rejimler, mütekabiliyet ilkesinin yerini tutmaz, ancak bu ilkeyi pekiĢtirir


ve kurumsallaĢtırır. Mütekabiliyet ilkesini içinde barındıran rejimler, ihaneti/geri çekilmeyi
hukuk dıĢı kılar ve böylece ihanetin bedelini artırır. Ġlgili konuyla bağlantılı olacak Ģekilde
mütekabiliyetin anlamını ortaya koyar ve bu ilkenin tutarlı biçimde uygulandığına dair bir
itibara kavuĢmayı da kolaylaĢtırır. Devletler iĢ birliğine bağlı hükümetlerle iĢ birliği yapmayı

275
Stein, “Coordination and Collaboration: Regimes in an Anarchic World”, s. 299-300.
276
Keohane, After Hegemony:.., p.57.
277
Stein, a.g.m., p. 304.
278
Milner, “International Theories of Cooperation Among Nations..”, s. 475.
279
Neo-realist ve neo-liberallerin ortak kullandıkları kavramlardan biri olan rejim kavramının tanımı bu
kavramsallaĢtırmayı uluslararası iliĢkiler teorisine kazandıran Ruggie tarafından “bir grup devletin kabul ettiği
karĢılıklı beklentiler, kural ve uygulamalar, plan ve mali yükümlülükler” Ģeklinde yapılır. (Wiltse, “Liberalizm,
ĠĢ Birliği, Kolektif Güvenlik ve Neoliberal Kurumsalcılık”, s. 141-146. )
280
Gilpin, Uluslararası İlişkilerin Ekonomi Politiği.., s. 99.
281
Robert O. Keohane, “The Demand for International Regimes”, International Organization, Vol. 36, No. 2,
1982, 325-355, p. 334.

66
tercih edeceğinden, itibar meselesi önem arz etmektedir. Elbette hiçbir rejim kurallara uymaya
zorlayacak güçte değildir, ancak mevcut konuda iĢ birliğinde iyi bir üne sahip olmaya imkân
vererek ve bunu daha cazip hale getirerek rejimler iĢ birliğinin sağlanmasına yardımcı
olabilir.282

Uluslararası rejimler çok sayıda oyuncunun olduğu durumlarda iĢ birliğinin


olabilirliğini artırabilmek için iĢlevsel bir strateji olarak görünmektedir. Rejimler çerçevesinde
yapılacak anlaĢmalar iĢlem ve bilgi maliyetlerini azaltabilecek temel kuralları belirlerler.
Ġkinci olarak kolektif uygulama mekanizmaları hem otonom çekilmenin olasılığını azaltır hem
de kuralları ihlal edenlerin seçilerek cezalandırılmasına olanak sağlar.283

Uluslararası rejimlerin iç içe geçebilirliği, belirli konuları birbirine bağlamayı ve yan


ödemeleri düzenlemeyi mümkün kılması gibi nitelikleri iĢlem maliyetlerini etkilemektedir.284
Rejimler, üzerine anlaĢılan bir bağlantı ve yan ödemeler yoluyla yeni alanlarda dengeli
anlaĢmaların ve dolayısıyla iĢbirliğinin müzakere edilmesini teĢvik edebilirler. Tek bir konu
alanındaki rejimler, devletlerin - iĢ birliğinin maliyet ve faydalarının dengeli bir Ģekilde
dağıtılması için - kendi aralarındaki sorunları birbirine bağlamasına izin vererek baĢka
yerlerde iĢbirliğini teĢvik edebilir.285

Rejimlerin genel iĢlevleri yukarıda zikredilmekle birlikte, literatürde iki tür rejimden
bahsedilmektedir. Ortak çıkar ikilemleri ile baĢa çıkmak için kurulan rejimler ve ortak
problemleri çözmek için kurulan rejimlerdir ki ilki iĢ birliğini ikincisi ise koordinasyonu
gerektirmektedir. Ortak çıkarlar üzerinden yaĢanan ikilemler, aktörlerin karĢılıklı olarak arzu
ettikleri pareto-optimal sonucun elde edilememesi demektir. “Ortakların trajedisi” ortak
çıkarların ikilemini örneklemektedir. Ortak alanlar, herkese açık mera ve otlak alanlarıdır ve
trajedi, sınırsız bireysel kullanımdan kaynaklanan aĢırı otlatmadır. Bunun yanında mevcut
uluslararası ortak alan sorunlarının tümü, ortak çıkarların bu ikileminin uluslararası
tezahürleridir. Bu ikilemleri çözmek ve Pareto-optimal sonucunu sağlamak için, taraflar
iĢbirliği yapmalı ve ortak menfaatlerin ikilemleri ile uğraĢmayı amaçlayan tüm rejimler, katı
davranıĢ kalıplarını belirlemeli ve kimsenin hileli olmadığını garanti etmelidir. Rejim,

282
Axelrod and Keohane, “Achieving Cooperation Under Anarchy:.”, p. 110.
283
Oye, “Explaining Cooperation under Anarchy:.”, p. 20.
284
Keohane, After Hegemony,..p.91.
285
Milner, “International Theories of Cooperation Among Nations..”, p. 478.

67
iĢbirliğini neyin oluĢturduğunu ve aldatmayı neyin oluĢturduğunu belirtmeli ve her aktör,
baĢkalarının hile yapmasını hemen önleme yeteneğinden emin olmalıdır.286

Öte yandan ortak kaygılar ikilemini çözmek için kurulan rejimlerin sadece
koordinasyonu kolaylaĢtırması beklenir. Her Ģeyden önce taraflar en azından aynı sonucu
tercih ederler, belirli sonuçların önlenmesini sağlamak için rejimi oluĢturmuĢlardır. Ortak olan
bu hedeflerine giden yoldaki tercihleri üzerinde çıkarları çatıĢabilir ve bunun derecesi
eylemlerini koordine etme düzeylerine doğrusal etki gösterir. Ancak, bir kez kurulduğunda,
beklentileri bir araya getiren ve aktörlerin eylemlerini koordine etmelerini sağlayan bu tür bir
rejimden sonra ayrılan herhangi bir oyuncu sadece kendine zarar verir. Dolayısıyla burada
polislik ve uyumlulukla ilgili bir sorun yoktur. Koordinasyonu kolaylaĢtırmaya ve böylece
ortak sıkıntıların ikilemini çözmeye hizmet eden birçok uluslararası rejim vardır. Bu
durumlarda tek baĢına kurallar yeterlidir, kurumlar gerekli değildir. ġaĢırtıcı olmayan bir
Ģekilde birçoğu, standardizasyonu287 içerir. Batı Avrupa‟daki demiryolu rayları için ortak bir
ölçünün benimsenmesi bir örnektir.288

Koordinasyon rejimlerinin sürdürülmesi nispeten kolay olsa da, oluĢturulması


kesinlikle kolay değildir. Yine, koordinasyon sorunlarının çözümünün zor olabileceğini ifade
eden Krasner‟a göre, devletler istenmeyen sonuçlardan kaçınmanın kazanımları üzerinde
anlaĢsalar bile, dağıtımla ilgili düĢünceler onları tercih edilen sonuca katılmaya itmez.289

Rejimler literatürü ve iĢlevleri üzerine yazılan çalıĢmalardan bir kısmı –çoğunlukla


norealistler- rejimler üzerine yazılan beklentileri ve bunlarda baĢı çeken neoliberal yazarları
eleĢtirir. Bunlar, rejim literatürünü güç meselesini ihmal etmekle eleĢtirir. Uluslararası güç
dağılımını rejimlerin ve onda meydana gelen değiĢimlerin altında yatan ana neden olarak
görür. Bu noktada, Krasner küresel meselelerde gücün rolüne daha önemli yer verilmesi
gerektiğini söyler.290

Göreli konum endiĢeleri nedeniyle, devletler karĢı tarafa verilecek bilgi miktarı ve
rejimleri tanımlayan prensipler hakkında uyuĢmama eğilimindedirler. Nitekim, buradaki
prensipler, rejimin farklı eylemlere nasıl maliyet ya da fayda getirdiğini belirlemektedir.
Dolayısıyla, bilgi sağlanması ve işlem maliyetlerinin yapısı meseleleri son derece politik

286
Stein, “Coordination and Collaboration: Regimes in an Anarchic World”.., p.311.
287
Stein, standardizasyonun ortak sorunların ikilemlerindeki eĢgüdüm çözümlerinden ziyade ortak çıkarları
yansıtabileceğini belirtir. Örnek olarak da ortak bir takvimin belirlenmesini verir.
288
Stein, a.g.m., p. 314.
289
Krasner, “Global Communications and National Power:..”, p. 338-9.
290
A.g.m., p.366.

68
291
meselelerdir. Grieco, GATT ticaret rejimi içerisinde yürütülen uluslararası ticaret
müzakerelerini inceleyerek Keohane‟nin rejimler hakkındaki argümanlarını eleĢtirir. Bilgi
paylaĢımı ile ilgili ticaret kuralları üzerine olan anlaĢmazlıkları detaylandırır. Ona göre,
devletler bilgi paylaĢımının anahtar politik bir mesele olduğunu bilirler nitekim rejimler çok
fazla bilgi sağlayabilir ve bu da bazı devletlerin korkuları olarak ortaya çıkabilir. Grieco örnek
olarak Avrupa Topluluğu‟nun GATT çerçevesinde iĢ birliği yapmadaki isteksizliğini örnek
292
gösterir. Buradan anlaĢılacağı üzere bilgi değiĢiminde de denge önemlidir çünkü
karĢılıklılık iĢbirliği ihtimalini artırır.

3.2.1.1.1. Çıkar Temelli Neoliberal YaklaĢım

Neoliberalizm diğer adıyla neoliberal kurumsalcılık anarĢik uluslararası sistemde iĢ


birliğinin mümkün olduğunu savunması ve neorealistlere karĢı bu noktada karĢıt argümanlar
ileri sürmesi ile bilinir. Söz konusu iki kuramın (neorealizm ve neoliberalizm) uluslararası
sisteme ve iĢ birliğine dair argümanlarındaki farklılık temelde sistemin düzenleyici ilkesi
olarak kabul ettikleri “anarĢinin anlamı ve çıktıları” ile “devletlerin doğası ve davranıĢ
mantıkları” üzerine yorum farklılıklarından kaynaklanmaktadır.293

Neoliberaller bir üst otorite eksikliği olarak tanımladıkları anarĢi ve beraberinde


yaĢanan belirsizlik sorununu “bilgi eksikliği” temelinde görür.294 KarĢı tarafın niyetlerine dair
bu bilinmezlikle birlikte iĢ birliği önündeki en büyük engel - verilen sözlerin tutulmaması ya
da imzalanan antlaĢmaların ihlâli ile tanımlanabilecek- hile sorunu olabilir. Ancak, bilgisizlik
temelinde belirsizlikten kaynaklı bu problem rejimlerin sunacağı çok yönlü iĢlevlerle
çözülebilir. Bilgi eksikliği temelli bu belirsizlik yaklaĢımı ve çıktıları, neoliberalleri
neorealistlerin korku temelli belirsizlik anlayıĢından ayırır.

Diğer önemli bir yorumu itibariyle, neoliberaller rasyonel egoist aktörler olarak
tanımladıkları devletlerin davranıĢlarını belirleyen temel etkenin araçsal bir (enstrumentalist)
mantıkla “çıkarları” olduğuna inanırlar. Bu mantığa göre devletler fayda-zarar hesabı yapıp
ulusal çıkarlarına en fazla faydayı sağlayacak politikaları gerçekleĢtirmeye eğilim gösterirler.
Herhangi bir devletle iĢ birliği yapma durumu söz konusu olduğunda bu iĢbirliğinin devleti

291
Milner, “International Theories of Cooperation Among Nations..”, s. 476.
292
Grieco, Cooperation Among Nations: Europe,..s.218-9. Buna göre, Avrupa Topluluğu GATT çerçevesinde
iĢbirliğine isteksizdi çünkü sağlanan bilgilerden dolayı elde edilecek mutlak kazanç seviyesindeki artıĢın
yanında diğer devletlerin kendisi ve programı hakkında kendisinden daha fazla bilgi sahibi olması ihtimali
vardı. Buradan anlaĢılacağı üzere bilgi değiĢiminde de denge önemlidir, çünkü karĢılıklılık iĢ birliği ihtimalini
artırır.
293
Grieco, “Anarchy and The Limits of Cooperation:..”, p.497-8.
294
Rathbun, “Uncertain About Uncertainity:..”, p. 542.

69
öncesine nazaran daha kazançlı hale getirip getirmeyeceği sorgulanır. Eğer devlet mutlak
kazanç anlamında öncekine kıyasla daha kazançlı bir konuma gelecekse neoliberaller bu iĢ
birliğinin gerçekleĢmesi gerektiğine inanır. 295 ĠĢte neoliberaller bu mantık çerçevesinde
devletlerin çıkarları sebebi ile rejimleri kullanabileceğini savunur.

Neoliberallere göre uluslararası iĢ birliği, belirsizliği giderici araçların kullanımı ile


elde edilebilir ve bu noktada çözüm önerileri rejimlerdir. Mutlak kazanç hesaplarına göre
avantajlı konumda olmak isteyen devletler iĢ birliğinde hileye baĢvurabilir ve haksız avantaj
sağlayabilir. Neoliberaller bu durumu tamamen ortadan kaldırmasa bile azaltılmasında
rejimlerin önemli rol oynayabileceğine inanır. Rejime taraf aktörler, tercihleri ve mevcut
meseleye dair bilgi sağlayıcı iĢlevi ile Ģeffaflığı artırarak, daha da önemlisi gözetleme ve
denetleme mekanizmaları oluĢturarak rejimler belirsizlik ve hile problemini büyük ölçüde
azaltır.296

Rejimler bütün taraflara bilgi sağlayarak ve bu Ģekilde güvenli faaliyette bulunmayı


kolaylaĢtırarak –kuralları oluĢturma, düzenleme, uygulama ve denetleme noktasında- iĢ birliği
maliyetlerinde azalmayı sağlar. Ġç denetleme sonucunda sonucunda rejim norm ve kurallarını
ihlal ettiği saptanan devletin durumu uluslararası toplum ve kamuoyu ile paylaĢılarak itibar
kaygısı oluĢturabilir. Bu noktada akla gelen soru ortak faydadan ziyade bireysel kazancını
önemseyen devletlerin hilesinin kamuoyuna duyurulmasından rahatsız olup olmayacağıdır.
Neoliberallere göre, devletler varsa rejimin yaptırım mekanizmaları ile yoksa da itibar faktörü
sebebiyle ihlalde bulunmaktan kaçınacağıdır. Rejimlerin etkin bir yaptırım mekanizmasından
297
yoksun olduğu neoliberaller tarafından da kabul edilen bir gerçektir. Bu nedenle
neoliberallerin daha ziyade vurguladıkları rejimlerin itibar faktörü üzerine etkisi ile iĢbirliğini
mümkün kılacağıdır.

Sürekli bir biçimde bağlı olduğu kurallara/rejimlere ihanet eden bir devletin
uluslararası topluma gönderdiği sinyal güvensizliktir. Kendisi ile iĢ birliğine girilip
girilemeyeceğinin göstergesi olan güvenilirliğe sahip olmayan, bu konuda kötü Ģöhret sahibi
olmuĢ bir devlet yalnızca bağlı olduğu rejimin yaptırım mekanizmalarına maruz kalmaz,
gelecekteki olası kârlı iĢ birliklerinden de mahrum kalma olasılığı ile karĢı karĢıya kalır. Kârlı
ortaklıklardan dıĢlanmanın yanında belki de uluslararası toplumdan tecrit edilmeye giderek

295
Andreas Hasenclever, Peter Mayer, Volker Rittberger, Theories of International Regimes, Cambridge:
Cambridge University Press, 1997, p.23-26.
296
Hasenclever, Mayer, Rittberger, Theories of International Regimes, p. 33-35.
297
Axelrod, Keohane, “Achieving Cooperation Under Anarchy:.”, p. 250.

70
uzun vadede uğrayacağı zarar, ihlalle elde edeceği kısa vadeli haksız kazançtan daha büyük
olacaktır. Tüm bu koĢulları göz önünde bulunduran taraflar bağlı olduğu rejimin kurallarına
uygun davranmayı zorunluluk hissedecektir.298

3.2.1.1.2. Güç Temelli Realist YaklaĢım

Rejim çalıĢmalarında gücü merkeze alarak inceleyen realizm, tüm kuramlar içerisinde
meseleye en temkinli yaklaĢan -daha doğru bir ifade ile- en eleĢtirel bakan yaklaĢımdır. Güç
temelli bu yaklaĢıma göre, devletlerin çıkarlarının Ģekillenmesinde sistemdeki güç dağılımı
belirleyici olmaktadır ve sistemik kısıtlar altında bir iĢ birliği için yani rejimlerin oluĢumu için
büyük güç veya güçlerin öncü rol oynaması gerekmektedir. 299 Yine, bir rejimin içinde
barındırdığı devletlerin güç kapasitesi düzeyi rejimin etkinliğini etkilemektedir. Daha güçlü
devletleri içinde barındıran rejimler daha etkin ve daha uzun ömürlü olmaktadır.300

Realist yaklaĢıma göre, rejimler üzerine kuruldukları güç dengesindeki değiĢimlerden


doğrudan etkilenmektedir. Rejimin kuruluĢunda öncü rol oynayan devlet(ler) zayıflayıp güç
diğer devletlerarasında dağıldıkça, rejimler bu değiĢen koĢullara uyum sağlayamazsa
rejimlerin de düĢüĢe geçmesi beklenebilir. Öncü devletin gücündeki azalmaya paralel olarak
rejimin etkinliği de güç kaybedecektir.301.

Rejimlerin oluĢturulma ve sürdürülme süreçlerindeki güç faktörünü vurgulamakla


birlikte, realistler anarĢinin devletlerarası iĢ birliği üzerindeki kısıtlayıcı etkisinin kurumlar -
daha spesifik anlamda rejimler- ile azaltılamayacağını savunur. Neoliberallerin rejimlere ve iĢ
birliğine dair varsayımlarının gerçekliği yansıtmadığını, çıkıĢ noktaları itibari ile yanlıĢ
olduğunu ifade eder.302

Tarafların rejim teorilerindeki farklılıklar daha temelde uluslararası sisteme ve


devletlerin davranıĢ mantıklarına dönük varsayımlarındaki farklılığa dayanır. Neoliberallerin
niyetler hakkında bilgi eksikliği olarak tanımladığı belirsizlik ortamında iĢ birliğine tek engel
hile, aldatma problemidir. KarĢı taraf ve mevcut durum hakkında gerekli bilgi sağlandığı
takdirde bu sorun çözülebilir ve bu noktada uluslararası rejimler bilgi sağlama iĢlevi ile önem

298
Keohane, After Hegemony, p. 103-106; Hasenclever, Mayer, Rittberger, Theories of International Regimes, p.
34-36.
299
Stephen D. Krasner, “Structural Causes and Regime Consequences: Regimes as Intervening Variables”,
International Organization, Vol. 36, No. 2, 1982, 185-205, p. 185.
300
Richard Little, “International Regimes”, John Baylis ve Steve Smith (der.), The Globalization of World
Politics: An Introduction to International Relations, Oxford: Oxford University Press, 2001, p.308.
301
Gilpin, Uluslararası İlişkilerin Ekonomi Politiği, s. 95.
302
Grieco, “Anarchy and The Limits of Cooperation:..”, p.497-8.

71
arz eder. Denetleme ve yaptırım mekanizmaları ile aldatılma korkusunu gidererek, itibar
faktörünü olumlu hale getirerek iĢ birliği imkânını etkileyebilmektedir. Neoliberallerin bu
değerlendirmelerine karĢı realistler gerçekliği yansıtmadığı eleĢtirisinde bulunur ve
uluslararası sistemin anarĢik doğasının devletlerde hayatta kalma ve güvenliği sağlamaya
iliĢkin korkuya neden olacağını savunur. Uluslararası rejimler bu korkuyu azaltacak güçte
değildir, devletlerarası güvensizlik ve Ģüphecilik hali daimidir.303

Realistlerin neoliberallerin rejimlere dönük varsayımlarının temelinde yer verdikleri


ve realistlerin eleĢtirdikleri bir diğer çıkıĢ noktası ise, devletlerin doğası ve davranıĢ
mantıkları üzerinedir. Neoliberallerin rasyonel egoist olarak tanımladıkları devletlerin
davranıĢlarını çıkarları Ģekillendirir. Bu nedenle, olası bir iĢ birliğinde devletler önceki
duruma nazaran mutlak anlamda kazanç getirip getirmediğini sorgular, diğerlerinin ne
kazandığından bağımsız bir fayda-maliyet hesaplaması söz konusudur. 304 Öte yandan
neorealistlere göre, ekonomik refahtan ziyade varlıklarını sürdürme amacında olan devletler
kendi baĢlarının çaresine bakmak ve bu nedenle güç artırımına gitmek zorundadırlar.305 Bu
zorunluluklar altında devletler mutlak kazançtan ziyade göreli kazancını artırmayı hedefler.
Zira güvenlik arayıĢında olan bir devlet için iĢ birliğinden elde edilecek kazançlar göreli güç
elde etmek için önemlidir. Göreli güç avantajını baĢka bir devletin elde etmesi gelecek için
tehdit olarak görülmektedir.

Neoliberal Stein‟e göre, koordinasyon için ortak bir tercihin belirlenmesinde güce
ilaveten veya güçten bağımsız olarak bağlam, teknoloji veya meĢruiyet gibi faktörler önemli
yer tutar. 306 Buna karĢın neorealistlerden Krasner, ortak tercihin belirlenmesinde güç
dağılımının, göreli güç faktörünün belirleyiciliğine yer verir. 307 Uluslararası rejimler veya
örgütler kapsamında geliĢmiĢ ülkelerin kendi aralarında oluĢturdukları ve zaman zaman diğer
geliĢmekte olan devletler üzerinde baskı ve tehdit unsuru olarak kullandıkları gayrı-resmi
karar alma mekanizmaları güç faktörü ile iliĢkilidir. Yine geliĢmekte olan devletlerin yeterli
teknik donanım ve müzakere kapasitesine sahip olmamaları, maliyetinden ötürü geliĢmiĢ
ülkeler kadar yeterli personel bulunduramıyor olmaları da hep bu tür kurumlar içindeki güç

303
Grieco, “Anarchy and The Limits of Cooperation:..”, p.497-8.
304
Hasenclever, Mayer, Rittberger, Theories of International Regimes, p. 23-26.
305
Grieco, “Anarchy and The Limits of Cooperation:..”, p.498.
306
Stein, “Coordination and Collaboration: Regimes in an Anarchic World”.., p. 311.
307
Krasner, “Global Communications and National Power”, p.336-366.

72
faktörünü örneklemektedir. Bu nedenle, realistlere göre rejimlerin kurulmasında ve
sürdürülmesinde neoliberallerin iddia ettiğinin aksine güç belirleyici bir rol oynamaktadır.308

3.2.1.2. Uluslararası Örgütler

AnarĢik uluslararası sistemin ne tür çıktılar doğurduğu üzerine geliĢen teorik


tartıĢmada kurumsallaĢma literatürü önemli yer tutar. KurumsallaĢma ile kastedilen geniĢ
anlamda rejimler ve uluslararası örgütlerdir. Uluslararası örgütler ifadesi ile daha teknik
anlamda devletlerin taraf olduğu örgütler kastedilmektedir. Nitekim state-centric (devlet
merkezli) bir yaklaĢımla analiz yapan neo-neo tartıĢması taraflarının iĢ birliğine dönük
argümanlarını devletler tarafından kendi rızaları ile oluĢturulan bu tür örgütler ile açıklamak
daha iĢlevsel görünmektedir. Aksi takdirde neoliberallerin devlet-dıĢı aktörleri de yok
saymaması göz önüne alındığında devlet dıĢı aktörler tarafından oluĢturulan örgütler de iĢ
birliğinin imkânı üzerinden incelenmeye değerdir.

Uluslararası örgütlerin iĢ birliği çerçevesinde analizinin önemli olması oyuncularının


devlet olmasına dayanır. Diğer tür örgütlenmelere kıyasla uluslararası örgütün kurulması daha
zordur. Zira diğerlerinde -kendilerine alternatif bir gündem oluĢturmak isteyen- oyuncular
devletlerin rızasına ihtiyaç duymadan kolayca örgütlenebilirler, ancak uluslararası örgütlerde
egemen, kayıtsız bir Ģekilde hareket etme yetkisine sahip devletlerin rızası gerekir.

Uluslararası örgütleri diğer bir kurumsallaĢma türü olan rejimlerden ayıran Ģey, daha
kurumsal görüntüsüdür. Bir merkezi, binası, personeli ve bütçesi olan uluslararası örgütlere
karĢın rejimlerde bunlar zorunlu değildir, rejimler bir postalama adresi gerektirmez. Bir
anlaĢma çerçevesinde belirli norm, kural ve ilkeler çerçevesinde oluĢturulurlar. Yine,
uluslararası örgütler faaliyet yapma kabiliyetine sahipken rejimlerin böyle bir özelliği
yoktur.309

Uluslararası örgütler Ģekilsel olarak rejimlerden ayrılsa da iĢlev bakımından benzerdir.


Belirsizlik içindeki aktörlerin bir araya gelebildiği bir platform olarak uluslararası örgütler iĢ
birliğini kolaylaĢtırıcı bir araç olmasının yanında ulaĢılmıĢ bir iĢ birliğinin çıktısıdır. Daha
somut bir ifade ile GATT rejimi çerçevesinde eriĢilen bir iĢ birliği süreci DTÖ gibi bir
uluslararası örgütü doğurmuĢtur.

308
S. Javed Maswood, The South in International Economic Regimes: Whose Globalization?, New York:
Palgrave Macmillan, 2006, p.161-182.
309
Viotti, Kauppi, Uluslararası İlişkiler Teorisi,..s. 145.

73
Uluslararası örgütlerin neden ortaya çıktığı sorusuna verilecek temel bir yanıt;
devletlerin kendi baĢlarına uluslararası sistemdeki ihtiyaçlarına cevap verememeleridir. Sınır
aĢan sorunların her geçen gün arttığı ve daha kalıcı hale geldiği, bununla birlikte devlet
sayılarının da her geçen gün arttığı sistemde düzenleyici bir takım kurumlara ihtiyaç duyulur
olmuĢtur. Egemen-eĢit nitelikleri ile kayıtsız davranabilme yetileri olan devletlerin
sayılarındaki artıĢla birlikte uluslararası problemleri çözüme kavuĢturmak adına devletler
kendileri haricinde siyasi ve hukuki yetkisi bulunan uluslararası kurumlar inĢa etmeye
gitmiĢlerdir.310

Uluslararası örgütler kendi içinde farklı kriterlere göre sınıflandırılabilir. ĠĢlevlerine,


yetki devrine ve evrensel veya bölgesel oluĢuna göre yapılan sınıflandırmalar bunlardan
yaygın olanlarıdır. ĠĢlevlerine göre örgütler güvenlik (askeri), ekonomik ve siyasi olmak üzere
ayrılır. Bunlara sırası ile NATO, NAFTA, BM örnek verilebilir. Ġkincil olarak yetki devrine
göre örgütler ulus-üstü niteliktekiler ve normal Ģartlarda hükümetlerarası örgütler olarak
ayrılabilir. Bunlara da sırasıyla AB ve Ġslam ĠĢ Birliği Örgütü örnek verilebilir. Son olarak,
örgütler evrensel ve bölgesel olarak sınıflandırılabilir ki; evrensele BM, UCM, UAD,
bölgesele Avrupa Konseyi, Afrika Birliği örnektir.

Dünya siyasetinde ve yukarıdaki sınıflandırmalarda yer alan örgütlerde iĢ birliğinin


boyutları farklılık göstermektedir. Yukarıdaki sınıflandırmalar arasında iĢ birliğinin en yüksek
boyuta ulaĢtığı örgütlenme biçimi ulus-üstü örgütlerde gerçekleĢmektedir. Aynı zamanda
gerçekleĢtirmesi en zor iĢ birliği türü de bu noktada ulus-üstü nitelikte olanlardır. Üye
devletlerin üzerinde etkin ve bağlayıcı kararların alınabildiği bu tür örgütlerin denetim ve
yaptırım gücü rejimlere ve diğer tür örgütlere göre daha fazladır. Örneğin, AB bünyesinde
herhangi bir kuralın ihlali durumunda örgütün yargı organı olan Avrupa Adalet Divanı
tarafından konu ele alınmakta ve verdiği kararlar üye devletlerin otoritesinin üstünde onları
aĢan nitelikte olmaktadır.

Öte yandan, ulus-üstü örgütlerin yetkilerindeki geniĢlik, üye devletlerin tamamen


yetkisiz olduğu anlamına da gelmemektedir. Üye devletlerin büyük ölçüde egemenliklerini
muhafaza ettiklerine dair uygulamalar görülmektedir. Örneğin, AB‟ye yeni bir üye katılması
söz konusu olduğu zamanki üye devletlerin bireysel olarak veto etme hakkı bu duruma

310
Ernst B. Haas, Beyond The Nation State: Functionalism and International Organization, Stanford, CA:
Stanford University Press, 1964.

74
örnektir. Genel olarak bu tür örgütler bireysel egemenliklerin muhafazası ile birlikte ortak
siyasi bir tutumu içeren örgütsel bir anatomiyi yansıtmaktadır.

3.3.Güç Asimetrileri: Hegemonik Ġstikrar Teorisi

ĠĢ birliği literatüründe yer alan bu hipotez, hiyerarĢiler biçimindeki güç asimetrilerinin


iĢ birliğini mümkün kıldığını göstermektedir. Güçlü tarafın diğerlerinin politikalarını
düzenleyebildiği bu iliĢkide güçlü taraf kendi politikalarını da düzenler ve karĢılıklı
kazanımlar gerçekleĢtirmeye çalıĢırsa, iĢ birliği gerçekleĢecektir.311Genel anlamda bilinen iĢ
birliği yöntemi “rıza temelli karĢılıklı müzakereler ile” gerçekleĢen iĢ birlikleridir. Ancak
dünya politikasında taraflar arasındaki güç asimetrilerinden kaynaklanan iĢ birliği örneklerine
de rastlanmaktadır. Bunlardan en yaygın bilineni, Amerikan hegemonyasında kurulan Bretton
Woods sistemi ve bu kapsamda kurulan (IMF ve Dünya Bankası) kurumlardır.

Güç asimetrileri ekseninde iĢ birliğinin mümkün kılınması ve bu Ģekilde uluslararası


düzenin sağlanması mantığına dayanan teori “hegemonik istikrar teorisi”312dir. Hegemonya
kavramı sıklıkla bir devletin diğerleri üzerinde dominant olması durumunu ifade etmek için
kullanılır, yani devletlerarası iliĢkilere dair bir kullanımdır. Zaman zaman kavram
emperyalizmin örtük bir ifadesi olarak da kullanılır. Bu anlamıyla hegemonya sosyal,
ekonomik ve siyasi boyutlarıyla dünya düzeninde etkisini gösterir.313

Joanne Gowa, bir hegemonun uluslararası politikada ortak bir otoritenin iĢlevsel
eĢdeğeri olarak hizmet edebileceğini ve böylece iĢbirliğini destekleyebileceğini belirtir. Ona
göre, iyi denilebilecek bir düzeyde siyasi rejime sahip bir toplumun vatandaĢları gibi, egemen
bir devlet tarafından kurulan düzenleyici bir sistem içinde faaliyet gösteren devletler de belli
düzeyde yetkilendirilir ve kurallara uymaya zorlanır. Sistemin oyuncuları olan devletler
hegemon gücün kendilerini ihanetten koruyacağına inandırılarak iĢ birliği yapmaya teĢvik
edilir, ve yine olası ihanetlerin de hegemon tarafından cezasız bırakmayacağı bildirilerek
caydırılır.314

Hegemonik bir düzen oluĢturmak ve sürdürmek için, bir hegemonun askeri


yeteneklere sahip olması gerekir. Örneğin hegemon devlet diğer aktörlerin, kilit pazarlara

311
Milner,“International Theories of Cooperation Among Nations..”, p. 469.
312
Kavram ilk olarak, Charles Kindleberger tarafından kullanılmıĢtır. Buna göre, açık ve liberal bir dünya
ekonomisi için hegemonik bir güce ihtiyaç vardır. Gilpin, Uluslararası İlişkilerin Ekonomi Politiği.., s. 95.
313
Robert W. Cox, “Gramsci, Hegemony and International Relations: An Essay in Method”, Milennium: Journal
of International Studies, Vol. 12, No. 2, 1983.
314
Joanne Gowa, “Anarchy, Egoism, and Third Images: The Evolution of Cooperation and International
Relations”, International Organization, Vol.40, 1986, p.. 174.

75
eriĢimi engellemek için askeri güç kullanmasını önleyebilecek caydırıcı bir askeri kapasiteye
sahip olmalıdır. Askeri güç ve ekonomik gücün kısmen birbirine bağlı olması nedeniyle
ekonomik hegemonyanın, ilgili askeri güç olmadan mümkün olamayacağı söylenebilir.315

Uluslararası alanda düzen ve iĢbirliği için realist paradigma tarafından benimsenen


hegemon bir gücün gerekliliği tezi 316 disiplin yazınında önemli bir yer tutmakla birlikte
317
kurulan düzenin devamı bu hegemonun istikrarına bağlıdır. Buna karĢın neo-liberallere
göre bu varsayımlar eksiktir. Her Ģeyden önce, uluslararası liberal ekonomik düzenin istikrarı
ve iĢbirliği için yalnızca bir hegemonun olması yeterli değildir. Bunun yanında, hegemonun
liberal ideolojiye sahip olması ve ekonomik sistem içerisindeki ana ekonomik güçlerin
arasındaki çıkar uyumunun sağlanması da elzemdir.318Yine neoliberallere göre, uluslararası
istikrar ve iĢbirliği sağlandıktan sonra devam etmesi için hegemona gerek yoktur. Hegemon
zayıflasa da normlar, kurallar ve kurumlar aracılığı ile aktörler rasyonel olarak bu özünde
iĢbirliği barındıran düzeni devam ettirirler.319

Realist paradigmaya göre, hegemon güç dünya ekonomisinin iĢleyiĢinde pek çok iĢlevi
yerine getirir. Bunlardan biri de, aktörlerin beklenti ve çıkarlarının kesiĢtiği bir alanda gizli ya
da açık normlar, kurallar ve karar alma iĢlemleri demek olan uluslararası rejimlerin
oluĢumunda kendini gösterir. 320 Buna bağlı olarak, hegemon güç yapısının zayıflaması ile
uluslararası rejimlerin gücünde de büyük ölçüde zayıflama görülecektir.321

Hegemonun ya da liderliğin meĢruiyeti, genel bir inanç üzerinde temellenir ve


sürdürülmesine duyulan ihtiyaçla da sınırlandırılır. Keohane‟e göre, eğer hegemon diğer
güçlü devletlerin desteğine ihtiyaç duyarsa, kayda değer manada ideolojik bir uzlaĢma
zorunludur. Bununla birlikte, diğer devletler mevcut hegemonik sistemin ve beraberinde
getirdiği etkileĢimlerin sadece hegemona hizmet ettiğini düĢünmeye baĢlar, kendi siyasal ve

315
Victor Edward Sachse, “Hegemonic Stability Theory: An Examination”, LSU Historical Dissertations and
Theses, 1989, p. 7.
316
Tarihsel olarak dünya toplumu iki kez uluslararası sistemde bir hegemon ve onun öncülüğünde geliĢen liberal
ekonomik düzene Ģahit oldu. Bunlar, on dokuzuncu yüzyılda Ġngiltere, yirminci yüzyılda özellikle II. Dünya
SavaĢı ve sonrasından günümüze kadar gelen ABD hegemonyası.
317
Gilpin, Uluslararası İlişkilerin Ekonomi Politiği.., s. 95.
318
J. G. Ruggie, “International Regimes,Transactions and Change: Embedded Liberalism in the Postwar
Economic Order.” International Organization, Vol. 36, No. 2, 1982, 379-415, p. 382-384. Buna göre; eğer
hegemon liberal değerlere bağlı kalmaz ise, bu durum emperyal sisteme, küçük devletler üzerinde sınırlandırıcı
uygulamalara neden olacaktır. Yine sistemdeki ana güçlerin çıkarları da önemlidir, zira hegemon bu güçleri
teĢvik edebilir ancak zorlayamaz.
319
Keohane, After Hegemony,..p. 31-39.
320
Krasner, “Structural Causes and Regime Consequences:.., p. 185.
321
Gilpin, Uluslararası İlişkilerin Ekonomi Politiği.., s. 95.
76
ekonomik çıkarlarıyla çatıĢtığını düĢünürse hegemonik sistem büyük ölçüde zayıflayacaktır.
Son olarak hegemon gücün vatandaĢları diğer devletlerin ihanet ettiğine inanırsa ya da
liderliğin maliyeti beklenen, algılanan faydayı aĢmaya baĢlarsa sistem yine kötüleĢecektir. 322
Daha güçlü olan aktörün inisiyatifi ile Ģekillenen bir iĢ birliği durumu anormal
görülebilmekle birlikte, ortak çıkar ve kazanımlar gerçekleĢtirmek için karĢılıklı politika
koordinasyonlarını içerdiği müddetçe tanım olarak iĢ birliği tanımına uymaktadır. Bununla
birlikte, böyle bir durumda elde edilen ortak kazançların eĢit olması dağılımı gerekmez.
Dahası, asimetrik güç iliĢkisi ne kadar çok olursa, kazanımların dağılımı da o kadar eĢitliksiz
olur. Ancak bu, eĢitsizliğin her zaman güçlü tarafın lehine olacağı anlamına gelmez.323
Hegemonik sistemin iĢ birliğini artırıcı yöndeki iĢlevlerini vurgulayanların yanında az
da olsa istikrarsız olduğunu ileri sürenler de vardır. Hegemon güç zamanla iç ve dıĢ
nedenlerle sistemi idare etmeye yönelik iradesini ve yeteneğini kaybetmeye baĢlamaktadır. Ġç
tüketim (kamu, özel) ve sistemin savunulmasına dönük askeri harcamalar ulusal tasarruflara
ve üretime dönük yatırımlara nazaran artmakta, hegemonun yorgunluğu da buna paralel
artmaktadır.324
3.4.Çok Düzlemli Bağlantı Kurma Stratejisi
Uluslararası iliĢkilerde oyuncuların birbiri ile etkileĢim içinde olduğu alanlar çeĢitlilik
göstermekte ve her geçen gün bu etkileĢim çeĢitli boyutlarda birbirine bağımlılığı
beslemektedir. Neoliberallerin ifadesi ile “karĢılıklı bağımlılık” tanımlaması son zamanlarda
dünya politikasında yaĢanan etkileĢimleri açıklar niteliktedir. Ulusal sınırların ötesinde
gerçekleĢen para, mal, insan ve bilgi akıĢı ile Ģekillenen bu karĢılıklı bağımlılık durumunda
325
devletler birbirleri üzerinde karĢılıklı etkiler bulundurur. Taraflar iliĢkilerinin sorunsuz
olarak devam etmesi üzerinde belirli çıkar tanımlarına sahip olduklarından, iliĢkilerinin
idamesi için bu yönde istek ve çaba barındırırlar. 326

ĠĢbirliğine dönük müzakerelerde iĢ birliğini teĢvik edici bağlantı kurma stratejilerinden


ilki “meseleler arası bağlantı kurma” (issue-linkages) dır. Meseleler arası bağlantılar her iki
taraf için de faydalı sonuçlar doğurabilir, baĢka türlü mümkün olmayacak anlaĢmaları teĢvik
edebilir. 327 Aktörlerin kaynakları farklılık gösterdiği zamanlarda bir kaynağı bir diğeri ile
değiĢtirmek anlaĢmanın sağlanması adına mantıklı bir seçim olabilir. Ortadoğu‟daki
322
Gilpin, Uluslararası İlişkilerin Ekonomi Politiği.., s. 97.
323
Milner,“International Theories of Cooperation Among Nations..”, p. 470.
324
Gilpin, a.g.m., s. 102-3.
325
Keohane, Nye, Power and Interdependence, p. 8-9.
326
Wagner, “Economic Interdependence, Bargaining Power, and Political Influence”.., p. 468-470.
327
Robert E. Tollison and Thomas D. Willett, “An Economic Theory of mutually Adventageous Issue Linkage
in International Negotiations”, International Organization, Vol. 33, No. 4, 1979, 425-449.

77
politikalarını desteklemesine karĢılık olarak ABD‟nin Mısır‟a ekonomik yardımda bulunması,
aktörlerin farklı alanlardaki imkânlarını kullanarak iĢ birliğine eriĢebilmelerine örnektir. Yine
politikacılar arası karĢılıklı oy ticareti oyununda, taraflar daha az önem verdikleri bir alandaki
oylarını veya politik duruĢlarını daha önem verdikleri bir konuda diğer taraf ile takas etmeye
gidebilirler.328 Böylece meseleler arası bağlantı pazarlık masalarında iĢ birliğini teĢvik edici
iĢlev görebilmektedir.

Meseleler arası bağlantı kurma stratejisi getiri yapılarını değiĢtirerek müzakerelerde


tarafların üzerinde hassasiyet gösterdiği dağıtım sorunlarının aĢılmasında iĢlevsel olabilir.
Gerek maliyet gerekse kazanç dağılımlarında gözetilen denge durumu, gerektiğinde diğer
alanlarda yapılacak iĢlemlerle ve elde edilecek kazançlarla dengelenebilir. Neorealist bir
argümanla nisbî kazanç hesabı yapan devletler için bu Ģekilde yan alanlardaki etkileĢimler artı
kazançlar sağlayarak göreli avantaj oluĢturabilir.

Tek seferlik oyunlarda aldatılma veya geri çekilme tehditlerine karĢı oyunlara
tekrarlama öğelerini eklemek için de meseleler arası bağlantı kurma iĢlevsel bir method
olabilir. Devletlerin tek seferlik bir oyunda (iliĢkide) maruz kalacağı bir hile durumu diğer
tekrarlanan meselelere dair misilleme tehditleri ile engellenebilir. 329 Mütekabiliyet ile
misillemeye maruz kalma, itibar zedelenmesi ile diğer alanlarda gelecekteki verimli bir iĢ
birliğinden doğacak avantajları kaybetme, hatta uluslararası politikada dıĢlanma korkusu ile
devletler tek bir alandaki hiç bir oyunu tek seferlik göremeyecek, bugünkü eylemlerinin
sonuçlarını diğer alanlarda yaĢamanın korkusu ile iĢ birliğine bağlılığı seçecektir.

Öte yandan, yukarıda ifade edildiği üzere meseleler arası bağlantı kurma iĢ birliğini
teĢvik edici önemli bir strateji olmakla birlikte her zaman bu yönde etki etmesi beklenemez.
Kimi zaman bu strateji pazarlıkta ek avantajlar elde etme çabalarına binaen iĢ birliğini
zorlaĢtırıcı sonuçlar da doğurabilir.330 Bu noktada Oye‟ye göre, iĢ birliğinin özünü oluĢturan
“karĢılıklı taviz” ile refah seviyelerini düĢürebilecek olan “Ģantaj” arasındaki farkın
belirtilmesi gerekir. 331 Bu ikisi arasındaki ayrımın doğru anlaĢılması, meseleler arası bağlantı
kurma stratejisinin fırsat olmasının yanı sıra tehlike de teĢkil edebileceğini gösterir. KarĢılıklı
taviz durumunda taraflardan biri diğerinden bazı konularda o kadar çok Ģey talep eder ki ortak

328
Axelrod and Keohane, “Achieving Cooperation Under Anarchy:..”, p. 99.
329
Oye, “Explaining Cooperation under Anarchy:..”, p. 17.
330
Ernst Haas bu durumu “taktiksel” bağlantı kurma olarak adlandırır. Ernst B. Haas, “Why Collaborate? Issue-
Linkage and International Regimes”, World Politics, Vol. 32, No. 3, 1980, 357-405, p. 372.
331
Kenneth Oye, “The Domain of Choice”, K. Oye, Donald Rothchild ve Robert Lieber (ed.), Eagle Entangled:
U.S. Foreıgn Policy in a Complex World, New York: Longman, 1979.

78
çıkarların olduğu durumlarda bile iĢ birliği gerçekleĢemez. Bazı devlet adamlarının bağlantı
kurma tarzı bu tür negatif sonuçlara sebebiyet vermekle suçlanır. Örneğin, Kissenger‟ın
Amerikalıların silahların sınırlandırılması konusunda iĢ birliği yapması karĢılığında SSCB‟nin
üçüncü dünyada kendini büyük oranda kısıtlaması gerektiği konusunda ısrarcı olması 332 bu
duruma iyi bir örnek oluĢturur.

Ġkinci bir diğer çok düzlemli bağlantı kurma stratejisi ittifak içi sadakat ile ittifaklar
arası dostane iliĢkilerin uyumlu olduğu durumları içermektedir. Kendi içinde koordineli
hareket eden devletlerin bulunduğu ittifaklar arası dostane bağlantılar, her iki tarafta yer alan
devletlerin her biri için çok yönlü avantajlar ve iĢ birliği imkânı demektir. Ancak ittifaklar
arası dostane bağlantıların her bir devleti bağlaması, devletlerin ittifaklarına olan sadakatine
de bağlıdır. Ġttifak içi sadakat ile ittifaklar arası dostane iliĢkilerin uyumdan ziyade ters
düĢtüğü durumlar tehditler de oluĢturabilir. Nitekim 1914 savaĢının baĢlama süreci bu ikinci
duruma örnek teĢkil eder.333

3.5. Alt Gruplara/Küçük ĠĢlemlere Ayırma Taktiği

Uluslararası iliĢkilerde iĢ birliğini mümkün kılmak için literatürde yer bulan stratejilerden
bir diğeri alt gruplara, küçük iĢlemlere ayırma yöntemidir.334 Bu stratejinin üzerinde durduğu
sorun iĢ birliklerinin gerçekleĢmesi için devletlerin bir anda büyük maliyetler veya iĢlemler
altına girmek zorunda kalmalarıdır. Ağır süreçler veya büyük maliyetler altına tek seferde
girecek olmak devletlerin gözünü korkutabilir ve iĢ birliğini istenmeyen bir durum haline
getirebilir.

ĠĢ birliğinin oluĢumu sürecinde sorun teĢkil büyük iĢlem ve maliyetler sorunu, ilerleyen
süreçlerde hile veya geri çekilme güdülerini de tetikleyici etkide bulunabilir. Bu nedenle
küçük parçalara ayırma stratejisi ile bu tehditler belli oranda azaltılabilir. Oye‟nin bu noktada
verdiği iki örnek durumu daha anlaĢılır kılar. Buna göre, bir milyar varil petrol için 30 milyar
dolar teklif edilen bir anlaĢmadan çekilmenin cazibesi eğer anlaĢma birkaç teslimat ya da
ödemeye bölünürse azaltılabilir. Benzer Ģekilde, silahları azaltma ya da bir bölgeden çekilme
üzerine kurulu bir anlaĢmada eğer bu azaltma ya da çekilmenin bir anda gerçeklenmesi

332
Axelrod and Keohane, “Achieving Cooperation Under Anarchy:..”, p. 100.
333
A.g.m., p. 102-3.
334
Axelrod, The Evolution of Cooperation, p. 126-132.

79
beklenirse durum çıkmaza girebilir ancak bunların kademeli olarak gerçekleĢtirilmesi
mümkün kılınırsa iĢ birliği sorunu daha kolay çözülebilir.335

ĠĢlemlerin ve maliyetlerin küçük parçalara bölünmesinin yanında aktör sayısının


azaltılması da bu strateji kapsamında iĢ birliğini mümkün kılmak için önemlidir. 336 Ġkinci
bölümde aktör sayısının etkisine dair bölümde de değinildiği gibi bir iĢ birliği sürecinde
oyuncu sayısının fazla olması çeĢitli yönden sorun teĢkil eder. Bunlar sıralandığında, aktör
sayısı arttıkça; a. iĢlem ve bilgi maliyetleri artar, b. iĢ birliği veya çekilmeye dair tanıma ve
kontrol problemleri oluĢur, c. çekilenlere yaptırım uygulama imkânı azalır. Tüm bunların
sonucunda ise “free rider” (bedavacı) sorunu ortaya çıkar.337 Aktör sayısının azaltılması bu
anlamda önemli bir strateji olarak görülmektedir. Büyük sayıları içeren bir iĢ birliği durumu,
daha küçük sayıları içeren durumlara dönüĢtürülebilir.

Diğer yandan, aktör sayısını azaltmaktan ziyade artırmanın -yani daha fazla oyuncunun
olmasının- iĢ birliğini teĢvik anlamında daha iĢlevsel olduğunu iddia edenler de vardır. Bu
Ģekilde aktör sayısını azaltma stratejisini sorgulayan argümanlardan biri –en önemlisi-,
dengeli bir anlaĢmanın sağlanması veya yan ödemeler ile daha fazla kazanç elde etmenin
mümkün olması gibi endiĢelere sahip olan aktörler için temel oluĢturur. Nitekim Grieco‟ya
göre, bir iĢ birliğinde daha fazla oyuncunun olması göreli kazanç avantajı sağlama noktasında
daha iyidir. 338 Büyük sayıların olduğu iĢ birliklerinin göreli kazanç avantajı sağlaması
noktasında, Snidal da daha fazla aktörlü bir oyunda, koalisyonlar kurarak kendini koruma
imkânından bahseder, daha az aktörlü bir oyunda yaĢanacak olan kaybın daha büyük
olabileceğini belirtir.339

Bölüm Değerlendirmesi

Uluslararası ĠliĢkiler literatüründe iĢ birliğinin imkânına dair öne sürülen stratejilerin


tartıĢmalı olduklarını belirtmek gerekir. Bu bölümde adı geçen stratejilerin iĢlevsel olduğunu
savunanların yanında, bu iddiaların abartı olduğunu veya iĢ birliğini engelleyici etki
doğurabileceğini iddia edenler de mevcuttur. O nedenle, bu bölümde adı geçen stratejiler
yüzde yüz iĢlevseldir demek doğru olmaz, yalnızca tartıĢma taraflarının temelde uluslararası
sistemi okuma Ģekline bağlı olarak öne sürdükleri yöntemlerdir denilebilir.

335
Oye, “Explaining Cooperation under Anarchy: ”, p. 17.
336
Milner, “International Theories of Cooperation Among Nations:.., p. 474.
337
Axelrod and Keohane, “Achieving Cooperation Under Anarchy:..”, p. 94; Oye, a.g.m., p. 18-19.
338
Grieco, Cooperation Among Nations: Europe,..p. 228.
339
Snidal “Relative Gains and The Pattern of International Cooperation”, p. 474.

80
ĠĢ birliği literatüründe en sık vurgulanan stratejiler mütekabiliyet ve kurumsallaĢma
(özellikle rejimler temelinde) stratejileri olarak görünmektedir. Hem neorealist hem de
neoliberallerin üzerinde belli oranda anlaĢtıkları mütekabiliyet stratejisi, Grieco‟nun
“balanced exchange” (dengeli değiĢim), Axelrod‟un “tit for tat” (kısasa kısas) ve Keohane‟nin
“reciprocity” (karĢılıklılık) ifadelerine karĢılık gelmektedir. Hile tehdidi, free rider (bedavacı)
sorunu ve özellikle neorealistlerin vurguladığı göreli dezavantajlı konuma düĢme kaygılarına
dönük iĢlevsel olabileceği düĢünülen mütekabiliyet stratejisi gerek kazanç ve maliyetlerin
paylaĢımı, gerekse anlaĢmaya uyma ya da hile yapma durumuna karĢı misilleme anlamında
kullanılmaktadır.

Uluslararası iliĢkilerde iĢ birliğinin oluĢturulması veya mevcut iliĢkilerin daha ötelere


taĢınması amacıyla öne sürülen bir diğer strateji de kurumsallaĢmadır. Birinci bölümde de
zikredildiği gibi, 1970 ve 80‟li yıllarda uluslararası etkileĢimlerin artması ve buna bağlı olarak
uluslararası rejimlerin yaygınlaĢması ile iĢ birliğinin imkânı meselesi daha çok gündeme
oturmuĢ ve tartıĢılır olmuĢtur. Neorealist ve neoliberallerin uluslararası kurumlara olan
yaklaĢımlarında belirgin farklılaĢmalar görülür. Ġkinci bölümde yer alan ve iĢ birliğini
etkileyen pek çok faktöre karĢılık neoliberallerin reçete olarak sunduğu uluslararası kurumlar,
neorealistler için iddia edildiği kadar iĢlevsel görülmez. Gerekçe olarak en basitinden
neorealistlerin önemsediği paylaĢım sorunlarına karĢı uluslararası kurumlar abartıldığı kadar
iĢlevsel değildir. Krasner gibi neorealistlere göre, kurumlar çerçevesinde gerçekleĢen iĢ
birliklerinde yapılan paylaĢımlar güç kapasitelerinin dağılımı ile doğru orantılıdır. Yine
neoliberallerin belirsizliği azaltıcı iĢlev yüklediği kurumlar neorealistlere göre bu yönde etkin
güçte değildir, devletlerarası Ģüphecilik ve güvensizlik bakidir.

Neorealistlere göre, iĢbirliğinin oluĢumunda etkili olabilecek bir faktör, hegemonik


asimetrilerden kaynaklı olabilir. Hegemonik istikrar sağlama, iĢ birliği oluĢturma mantığı belli
seviyede neorealistlerce kabul edilse de kurulacak düzenin istikrarı noktasında negatif
değerlendirmelerde bulunurlar. Hegemon anarĢinin sınırlayıcı etkilerini belli oranda
sınırlayarak kurallar koyabilir, yaptırım uygulayabilir. Ancak, neoliberallerin iddiasının
aksine, hegemonun zayıflaması ile bu iĢ birliğinin de zayıflayacağına inanırlar.

ĠĢbirliği literatüründe yer alan çalıĢmalarda “çok düzlemli bağlantı kurma” ve onun da
kapsamı içinde yer alan “meseleler arası bağlantı kurma” önemli –özellikle neoliberal
yazında- yer tutan bir diğer stratejidir. Dallanma etkisi ile meseleler arası bağlantı kurma
kazanç ve maliyet dağılım yapılarını etkileyeceğinden iĢ birliğini teĢvik edici yönde

81
kullanılabilir. Ancak, tam tersi yönde, misilleme amacı ile meseleler arası bağlantı kurmaya
gidilirse engelleyici etki doğuracağını belirtenler de mevcuttur. Son olarak, “alt gruplara/
küçük iĢlemlere ayırma” taktiği Oye, Axelrod ve Keohane‟nin çalıĢmalarında
rastlanılabilecek referans alan önemli diğer bir taktik olarak karĢımıza çıkar.

82
SONUÇ

Neorealizm ve neoliberalizm uluslararası iliĢkilerin doğası ve birimleri gibi temel


imgeler üzerine yürütülen bir tartıĢmanın saflarında 1970-80‟li yıllarda gündeme gelmiĢtir.
1945 sonrası dönemde yaĢanan önemli geliĢmeleri açıklamakta zorlanan klasik öncüllerinin
eksikliklerinden doğan bu iki kuram temelde analiz düzeyi olmak üzere varsayım ve
yöntemleri itibariyle klasik realist ve liberallerden farklılık gösterir. Söz konusu
farklılaĢmalarında davranıĢsalcılık akımının etkileri de göz ardı edilemez. Klasiklerin maruz
kaldığı “davranıĢsalcı devrim” eleĢtirilerinden de etkilenen bu iki kuram pozitivizm
süzgecinden geçerek daha bilimsel olma iddiası ile epistemoloji ve metodolojisini
ĢekillendirmiĢtir.
Neorealizm ve neoliberalizm bir tartıĢma haznesi içinde olmakla çoğunlukla tamamen
karĢıt kabul ve varsayımlara sahip olarak yorumlanabilir. Nitekim tartıĢma literatürü de genel
olarak farklılaĢtıkları noktalar üzerine kuruludur. Ancak disiplinde bu iki kuramın ortaklaĢtığı
noktalara dikkat çekenlerin sayısı da az değildir. Hatta pek çok noktada ortaklaĢtıklarından
kimilerince kardeĢ paradigmalar olarak dahi tanımlanırlar. Keohane ve Martin‟in “kurumsal
teori neo-realizmin yarı kardeĢidir” ifadesi340 bu duruma örnektir.
Taraflar arasındaki benzerlikler sıralandığında, ilk olarak nedensellik üzerine kurulu
bir epistemoloji ve genel anlamda pozitivist bir metodolojiye sahip olmakla tarafların
ortaklaĢtıkları görülür. Bunun yanında, belli baĢlı varsayımları temelinde de tarafların
benzerlikleri dikkat çeker. Bunlardan ilkine göre, yaklaĢımların her ikisi de rasyonalist analiz
biçimine bağlıdır. Buna göre, devletler eylemlerini Ģekillendirmeden önce, fayda-zarar
muhasebesine gider ve çıkarları doğrultusunda en uygun Ģekilde davranmaya gider. Çıkar
kavramının realist yazarların yanında neoliberaller tarafından da sık vurgulandığı görülür.
Nitekim uluslararası rejimlere dönük teorilerde de görüldüğü gibi neoliberaller rasyonel-
egoist olarak tanımladıkları devletlerin davranıĢlarını belirleyen temel etken olarak çıkarları
iĢaret eder ve devletlerin tam olarak çıkarları sebebiyle iĢ birliğine gireceklerini savunur.
Ġkincisi, her iki taraf için de dünya siyasetindeki kilit aktörler devletlerdir.
KüreselleĢmenin etkilerinin yoğun hissedildiği 1970-80‟li yıllarda aktörel çeĢitliği
savunmakla birlikte, neoliberaller etki etme gücü açısından devletlerin diğerlerinin ötesinde
temel ve en güçlü aktörler olduğunu kabul ederek bir düzeyde neorealistlerle ortaklaĢır

340
Tarafların ortaklaĢtıkları noktalardan hareketle “neo-neo sentezi” ifadesinin de kullanıldığı görülür. Neo-neo
sentezi, uluslararası iliĢkilerde 1970‟lerden bu yana neo-realist ve neo-liberal düĢünce okullarının
yakınsamasını ifade etmek için kullanılan bir deyimdir. Deyim, bu iki paradigmanın dıĢında yer alan
akademisyenler tarafından ikisini birden derli toplu biçimde toparlamanın bir yolu olarak kullanılmaktadır.

83
denilebilir. Üçüncü olarak, her iki kurama göre de aktörlerin etkileĢimlerinin bağlamı anarĢik
uluslararası sistemdir. ÇalıĢmanın içinde de vurgulandığı gibi etki derecesi noktasında
farklılaĢmalarına rağmen, anarĢinin varlığı ve bir düzeyde iĢ birliği üzerinde etki
doğurduğunu kabul etmekte ortaklaĢırlar. Son olarak, -uluslararası kurumların rolü üzerindeki
anlaĢmazlıklarına rağmen- her iki kuram da kurumların bağımsız olarak geliĢen çıkarlara
hizmet ettikleri sürece faydalı olacağına inanırlar.
Ġki kuramın ortaklaĢtığı noktalar yukarıda verilmekle birlikte farklılaĢtıkları noktalar;
anarĢinin çıktıları, devletin amaç ve beklentileri, yapı-aktör bağlamında iliĢkiler, güç ve
güvenlik vurgusu Ģeklinde çeĢitlendirilebilir. TartıĢmanın ana gündemlerini oluĢturan bu
farklılıklar kimilerine göre, tarafların kısmen farklı dünyalar üzerinde çalıĢmalarından
kaynaklanmaktadır. Neoliberaller uluslararası politik ekonomi ve çevre konularına
yoğunlaĢırken, realistler uluslararası güvenlik ve savaĢların nedenleri gibi konular üzerine
inceleme yapmaya daha yatkındır. Bu nedenle, realistlerin analiz ettiği dünyada
neoliberallerin dünyasından daha fazla çatıĢma görülmesi normaldir.
Tarafların ortaya çıktıkları dönemdeki uluslararası sistemin genel tablosundan
hareketle tartıĢma gündeminin iĢ birliğinin imkânı üzerine yoğunlaĢtığı görülür. Nitekim
disiplin kapsamındaki iĢ birliği literatüründe neorealizm- neoliberalizm tartıĢması önemli yer
tutar. Ancak, tartıĢma özelinde çatıĢma ve iĢ birliği meselelerini incelerken, her Ģeyden önce
taraflar arasındaki anlaĢmazlık özünde doğru okunmalıdır. Genel olarak bilinenin aksine,
neoliberaller realistlerin gördüğünden daha fazla iĢbirliği görmemektedir. Bunun yerine,
neoliberaller –realistlere kıyasla- çok daha fazla gerçekleĢtirilmemiĢ ya da potansiyel iĢbirliği
imkânlarının olduğuna inanmaktadır demek daha doğru olur.
TartıĢma literatüründe yer verilen iĢ birliğini etkileyen faktörler çeĢitlilik gösterir.
Ortak-çatıĢan çıkarlar, belirsizlik, niyet, hile, kazanç dağıtım yapıları, maliyet-yük paylaĢımı,
bilgi paylaĢımı, yetenek ve niyetler üzerine algı faktörü, aktör sayısı ve iç politika bunlardan
öne çıkanlarıdır. Bu faktörler tarafların yazınında öne sürdükleri varsayımlardan hareketle
derlenmiĢ olmakla birlikte, her bir faktör üzerinde etki düzeyleri açısından yorum farklılıkları
mevcuttur. BaĢka bir ifade ile tarafların üzerinde durduğu ve vurguladığı faktörler farklılık
gösterir. Ġkinci bölümde yer alan söz konusu faktörlere belli düzeylerde vurgu yapan tarafların
temelde iĢ birliğini engelleyici olarak gördükleri sorunlar, neorealistler için hile tehdidi ve
nisbî kazanç problemi iken; neoliberaller için hile tehdidi olarak öne çıkmaktadır.
Neorealistlere göre daha iyimser olan neoliberaller, diğer devletlerin iĢbirliği yapacaklarına
yanlıĢlıkla inanmanın bedelinin çok fazla olmadığına inanır ve iĢbirliğinin etkinliği

84
durumunda elde edilecek kazançların, dağıtım üzerindeki çatıĢmalardan daha büyük olduğu
alanlara odaklanırlar.
ÇalıĢma boyunca yer alan bilgi ve analizlerden hareketle iĢ birliği önünde engel teĢkil
eden birkaç durum Ģu Ģekilde sıralanabilir. Ġlk olarak, iĢ birliği yapanların ödüllendirilip,
ihanet edenlerin cezalandırılması için iĢ birliğini özendirici gerekçelerin nasıl sağlanacağı
önemli bir sorundur. Ġkinci olarak, iĢ birlikçilerin ya da ihanet edenlerin nasıl
belirlenebileceği, bununla birlikte ödüllerin iĢ birliği yapanlara, cezalandırmaların ise ihanet
edenlere nasıl yönlendirileceği meseleleridir.
Yukarıdaki sorunları giderme noktasında çalıĢmanın üçüncü bölümünde yer verilen
stratejiler etkili görülmektedir. Ancak her bir strateji kendi içinde baĢka problemler barındırır.
Örneğin; çok düzlemli bağlantı kurma oyunları dahilinde sorunlar arası bağlantı kurma
stratejisi iĢ birliğini teĢvik edici anlamda kullanılabileceği gibi, engelleyici etki de doğurabilir.
Kazanç ve maliyet paylaĢımı sorunlarında dengeli paylaĢımları mümkün kılabilmesi açısından
iĢ birliği masasında baĢka bir mesele ile bağlantının kurulması iĢlevsel olabilir. Ancak,
mütekabiliyet stratejisi kapsamında misilleme niyetiyle kurulan bir meseleler arası bağlantı iĢ
birliğinin aksine sonuçlar doğuracaktır.
Genel olarak, tartıĢmaya dair literatürden hareketle çatıĢmayı azaltmanın yollarında Ģu
noktaların öne çıktığı görülür: Eğer büyük iĢlemler daha küçük serilere bölünebilir, Ģeffaflık
artırılabilir, dolandırmaktan elde edilecek kazançlar ve dolandırılmanın maliyeti göreli olarak
düĢük olur, karĢılıklı iĢbirliği karĢılıklı ihanetten daha avantajlı hale getirilebilir, bir
anlaĢmayı müzakere etme ve iĢbirliğinden dönenleri cezalandırma görevi çok sayıda aktörün
ve bilgi açıklarının bir sonucu olarak çok zor olmaz, her iki taraf karĢılıklılık stratejileri
kullanır ve etkileĢimlerin uzun bir süre devam edeceğine inanırsa iĢ birliği daha mümkün
olacaktır. Bunun yanında bu önerilerin ters etki doğurabileceğine dair yorumlar da olabilir.
Örneğin, uzun süreli bir iĢbirliği planı daha sert pazarlık etmeyi teĢvik edeceğinden
iĢbirliğinin imkânını artırmaktan ziyade zorlaĢtıradabilir.
Yukarıda sıralanan bu koĢulların iĢlerliği noktasında neoliberallerin daha iyimser
olduğu görülür. Özellikle kurumsallaĢma üzerinden iĢ birliğini olumsuz etkileyen pek çok
sorunun üstesinden gelinebileceğine inanan neoliberaller belirli koĢullar yerine getirilirse,
karĢılıklı avantaj için iĢbirliğinin daha kolay olacağına inanır. Neorealistlere göre ise, bir
hegemon gücün önderliğinde kurulan düzende koordineli hareket etme anlamında iĢ birliği
mümkün olabilir. Ancak bu da istikrarlı olmayacaktır. Hegemon güç zamanla yorulur ve güç
kaybı yaĢar, güç dengelerinde değiĢimler söz konusu olursa mevcut rejim de aynı oranda güç
kaybedecektir.

85
Yukarıda yer alan değerlendirmelerden hareketle, çalıĢmanın giriĢ bölümünde yer alan
ve cevaplanması hedeflenen soruların yanıtları tartıĢma tarafları ekseninde verilmiĢ
olmaktadır. Uluslararası iĢ birliğinin imkân düzeyi, önünde engel teĢkil eden durumlar ve iĢ
birliğini teĢvik etmek adına nelerin yapılabileceği gibi sorular iki kuramın dünya görüĢü ve
varsayımları çerçevesinde yanıtlanmaya çalıĢılmıĢtır. Ancak, tarafların verdiği yanıtların
ötesinde, “uluslararası iĢ birliğinin imkânını” nı açıklamada öne sürdükleri varsayımlar
çerçevesinde ne kadar iĢlevsel sonuçlar doğurduğu tartıĢmalıdır. ÇalıĢmanın giriĢinde de
değinildiği gibi, bu çalıĢmada varılan sonuç, tartıĢmanın -iĢ birliği literatürüne- olumlu
katkılarının ötesinde özünde bir takım olumsuzlukları da barındırdığıdır.
ÇalıĢmada yer alan bilgiler neticesinde neo-neo tartıĢmasının literatüre katkılarına yer
vermek gerekirse, giriĢte de değinildiği gibi, ilk katkısının ortak bir iĢbirliği tanım/anlayıĢına
ulaĢma noktasında olduğu söylenebilir. Genel anlamda “aktörlerin davranıĢlarını bir politika
koordinasyon süreci boyunca baĢkalarının fiili veya öngörülen tercihleriyle uyumlu hale
getirmesiyle oluĢan durum” Ģeklinde özetlenebilecek bu tanımlama iĢ birliğinin imkânını
tartıĢmadan önce önemli bir ilk adımı oluĢturmaktadır. Ancak iĢ birliği eyleminin ne olduğuna
dair üzerinde büyük ölçüde uzlaĢılan bu tanımlama iĢ birliği önünde engel teĢkil eden, hangi
eylemin iĢ birliği hangisinin ihanet olduğunu tespit edebilme problemine çözüm
getirememektedir. Nitekim, uluslararası belirsizlik karĢı tarafın eylemlerini doğru okunmayı
zorlaĢtırmakta, Ģeffaflığı azaltmaktadır.
Ġkinci olarak tartıĢmanın katkısı, analizleri esnasında tarafların iĢ birliğinin imkânına
dair geliĢtirdikleri hipotezler üzerinden olmuĢtur. ĠĢ birliğinin imkânı üzerine tarafların
geliĢtirdiği bir dizi değiĢken bu anlamda önemli bir katkıdır. Ġkinci bölümde bahsi geçen iĢ
birliğini etkileyen faktörler, üzerinde çalıĢılması gereken konular olarak tartıĢma literatüründe
iĢlenmiĢ ve geliĢtirilmiĢtir. Nitekim söz konusu faktörler ve iĢ birliğine dönük öne sürdükleri
stratejiler iĢ birliği meselesinin anlaĢılabilmesi için kritik noktaları içermektedir.
Öte yandan katkılarının ötesinde, tartıĢmanın eksik kaldığı noktalara gelindiğinde,
Milner‟in International Theories of Cooperation Among Nations: Strengths and Weaknesses
adlı çalıĢmasında da yer verdiği gibi, tartıĢmanın sistemik kuramlara ve oyun kuramına olan
bağımlılığından kaynaklanan en az iki ciddi dezavantajı söz konusudur. Bunlardan ilki, sınırlı,
eksik hipotezlere neden olan varsayımlardan kaynaklanan problem, diğer bir ifade ile sınırlı
sonuçlar doğuran genel varsayımlar üretme sorunudur. Bunlara örnek olarak anarĢi varsayımı
verilebilir. Her iki kuram da iĢ birliğinin imkânına dair argümanlarına geçmeden evvel
temelde anarĢi varsayımına yer verir. Üst, ortak bir otoritenin olmaması anlamında kullanılan
anarĢi varsayımı ile iĢe baĢlamak tarafları oldukça sınırlı sonuçlara itmektedir. Nitekim,

86
yapısal bir okuma ile anarĢi varsayımı üzerine kurulu hipotezlerde iĢ birliğini etkileyebilecek
sistemik olmayan herhangi bir faktöre yer yoktur. Her ne kadar anarĢiden ve uluslararası
belirsizlikten farklı sonuçlar çıkarsalar ve iĢ birliğini realistlere göre daha mümkün görseler
de neoliberaller de anarĢi gibi varsayımsal genellemeler ile kendini sınırlandırır.
TartıĢmanın sistemik kuramlara ve oyun kuramına olan bağımlılığından kaynaklı
ikinci sorunu ise, tartıĢma literatürünün iç politikayı önemli ölçüde görmezden gelme
durumudur. Oysaki her bir devletin gelir durumu, denge algısı, gelecekle ilgili beklentileri ve
iĢ birliğini teĢvik için gerekli stratejileri kullanabilme kapasitesi büyük ölçüde iç durum
tarafından Ģekillenir. Yalnızca yapısal analizlere dayalı iĢ birliği argümanları bu anlamda
sınırlı kalmaktadır. ĠĢ birliğini etkileyen faktörler olarak gelecekle ilgili beklentilere, algıya ve
dengeli dağıtım meselelerine vurgu yapan tartıĢma literatürünün bunların temelde nereden
çıktığı, Ģekillendiği sorusuna verdiği bir yanıtı yoktur. O nedenle iĢ birliğinin imkânı meselesi
yapısal faktörlerin yanında içsel faktörlerden de etkilendiğinden, iç politikanın uluslararası iĢ
birliğine etkisi üzerine çalıĢmaların geliĢtirilmesi gerekmektedir.

87
KAYNAKÇA

ACHARYA A., RAMSAY K. W., “The Calculus of the Security Dilemme”, Quarterly
Journal of Political Science, Vol., 8, No. 2, 2013, 183-203.
ALLISON Graham T., “Conceptual Models and the Cuban Missile Crisis”, American
Political Science Review, Vol. 63, No.3, 1969, 689-718.

ANDREATTA Filippo and KOENIG-ARCHIBUGI Mathias, “Which Synthesis? Strategies


of Theoretical Integration and Neorealist-Neoliberal Debate”, International Political
Science Review, Vol. 31, No. 2, 2010, 207-227.

ASHLEY Richard K., “The Poverty of Neorealism”, International Organization, Vol. 38, No.
2, 1984.
AXELROD Robert and KEOHANE Robert O. Keohane, “Achieving Cooperation Under
Anarchy: Strategies and Institutions”, David A. Baldwin (ed.), Neorealism and
Neoliberalism: The Contemporary Debate, New York: Colombia University Press,
1993.
AXELROD Robert, “Conflict of Interest: An Axiomatic Approach”, Journal of Conflict
Resolution, Vol. 11, No. 1, Law and Conflict Resolution, 1967, 87-99.
AXELROD Robert, “The Emergence of Cooperation Among Egoists”, The American
Political Science Review, Vol.75, No. 2, 306-318.
AXELROD Robert, Conflict of Interest: A Theory of Divergent Goals with Applications to
Politics, Chicago: Markham, 1970.
AXELROD Robert, The Evolution of Cooperation, New York: Basic Books,1984.
BALCI Ali, “Realizm”, ġaban KardaĢ, Ali Balcı(ed.), Uluslararası İlişkilere Giriş, Ġstanbul:
Küre Yayınları, 2015.
BALDWIN David A., “Neorealism, Neoliberalism, and World Politics”, Baldwin (ed.),
Neorealism and Neoliberalism: The Contemporary Debate, New York: Colombia
University Press, 1993.
BEST Antony (vd.), 20. Yüzyılın Uluslararası Tarihi, Taciser UlaĢ Belge (çev.), Ankara:
Siyasal Kitabevi, 2012.
BOSTANOĞLU Burcu, Türkiye-ABD İlişkilerinin Politikası, Ankara: Ġmge Kitabevi
Yayınları, 2. Baskı, 2008.
BROWN Chris and AINLEY Kirsten, Understanding International Relations, 3rd edition,
Houndmills, Basingstoke, Hampshire: New York: Palgrave Macmillan, 2005.

88
BURCHILL Scott, “Liberalizm”, Muhammed Ağcan vd. (çev.), Scott Burchill vd. (ed.),
Uluslararası İlişkiler Teorileri, 4. Baskı, Ġstanbul: Küre Yayınları, 2013.
BURTON John W., World Society, London: Cambridge University Press, 1972.
COX Robert W., “Gramsci, Hegemony and International Relations: An Essay in Method”,
Milennium: Journal of International Studies, Vol. 12, No. 2, 1983.
ÇALIġ ġaban, ÖZLÜK Erdem, “Uluslararası ĠliĢkiler Tarihinin Yapısökümü: Ġdealizm-
Realizm TartıĢması”, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt. 5,
Sayı. 18, 2007.
DAI Xinyuan, SNIDAL Duncan, and SAMPSON Michael, “International Cooperation
Theory and International Institutions”, International Studies, Online Publication
Date: Nov. 2017
DOWD Rebecca, McADAM Jane, “International Cooperation and Responsibility-Sharing to
Protect Refugees: What, Why and How?”, ICLQ, Vol. 66, 2017, 863-892.
DOWNS G. W. and JONES M. A., “Reputation, Compliance and International Law”, Journal
of Legal Studies, Vol.31, No.1, 2002, 95-114.
DUNNE Tim, HANSEN Lene and WIGHT Colin, “The End of Ġnternational Relations
Theory?”, European Journal of International Relations, Vol.19, No.3, 2013, 405-
425.
FEARON James D., “Bargaining, Enforcement, and International Cooperation”,
International Organization, Vol. 52, No. 2, 1998, 269-305.
GILPIN Robert, Uluslararası İlişkilerin Ekonomi Politiği, 4. Baskı, Ankara: Kripto Basım
Yayım, 2016.
GILPIN Robert, War and Change in World Politics, New York: Cambridge University Press,
1981.
GLASHER Charles L., “Realists as Optimists: Cooperation as Self-Help”, International
Security, Vol. 19, No. 3, 1994, 50-90.
GOWA Joanne, “Anarchy, Egoism, and Third Images: The Evolution of Cooperation and
International Relations”, International Organization, Vol.40, 1986.

GRIECO Joseph M., “Anarchy and the limits of cooperation: a realist critique of the newest
liberal institutionalism”, International Organization, Vol. 42, No. 3, 1988.

GRIECO Joseph M., “Understanding the Problem of International Cooperation : The Limits
of Neoliberal Institutionalism and the Future of Realist Theory”, David Baldwin

89
(ed.), Neorealism and Neoliberalism: The Contemporary Debate, New York:
Colombia University Press, 1993.
GRIECO Joseph M., Cooperation Among Nations: Europe, America and Non-tariff Barriers
to Trade, Ithaca: Cornell University Press, 1990.
GRIECO Joseph, “Realist Theory and the Problem of International Cooperation”, Journal of
Politics, Vol. 50, 1988, 600-624.
GRIFFITHS Martin, ROACH Steven C. ve SALAMON M. Scot, Fifty Key Thinkers in
International Relations/ Uluslararası İlişkilerde Temel Düşünürler ve Teoriler, 2.
Baskıdan çeviri, Cesran (çev.), Ankara: Nobel Yayıncılık, 2011.
HAAS Ernst B., “Why Collaborate? Issue-Linkage and International Regimes”, World
Politics, Vol. 32, No. 3, 1980, 357-405.
HAAS Ernst B., Beyond The Nation State: Functionalism and International Organization,
Stanford, CA: Stanford University Press, 1964.
HASENCLEVER Andreas, MAYER Peter, RITTBERGER Volker, Theories of International
Regimes, Cambridge: Cambridge University Press, 1997.
HAVERCROFT Jonathan, PRICHARD Alex, “Anarchy and International Relations Theory”,
Journal of International Political Theory, Vol. 13, No. 3, 2017, 252-265.
HELD David, MCGREW Antony, “Büyük KüreselleĢme TartıĢması”, David Held, Antony
McGrew (ed.), Küresel Dönüşümler, 2. Baskı, Ankara: Phonex Yayınevi, 2014.
HIRST Paul, THOMPSON Grahame, Küreselleşme Sorgulanıyor, Ankara: Dost Yayınevi,
2003.
HOBBES Thomas, Leviathan, Semih Lim (çev.), Ġstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2017.
HOFFMAN Mark, “Critical Theory and Inter-Paradigm Debate”, Milennium: Journal of
International Studies, Vol. 16, No. 2, 1987.
IġIKSAL Hüseyin, “To What Extent Complex Interdependence Theorists Challenge to
Structural Realist School of International Relations?”, Alternatives: Turkish Journal
of International Relations, Vol. 3, No. 2-3, 2004.
JERVIS Robert, “Hypotheses on Misperception”, World Politics, Vol.20, No.3, 1968, 454-
479.
JERVIS Robert, “Realism, Neoliberalism and Cooperation”, International Security, Vol. 24,
No. 1, 1999, 42-63.
JERVIS Robert, Perception and Misperception in International Politics, Princeton, NJ:
Princeton University Press, 1976.

90
KEOHANE Robert O. “The Demand for International Regimes”, International Organization,
Vol. 36, No. 2, 1982, 325-355.
KEOHANE Robert O. and NYE J., Power and Interdependence, 2. Baskı, Boston: Scott,
Foresman, 1989.
KEOHANE Robert O., “Institutionalist Theory and the Realist Challenge After the Cold
War”, David Baldwin (ed.), Neorealism and Neoliberalism: The Contemporary
Debate, New York: Columbia University Press, 1993.
KEOHANE Robert O., “Reciprocity in International Relations”, International Organization,
Vol. 40, No.1, (Winter) 1986, 1-27.
KEOHANE Robert O., “Theory of World Politics: Structural Realism and Beyond”, Robert
O. Keohane (ed.), Neorealism and Its Critics, New York: Columbia University Press,
1986.
KEOHANE Robert O., After Hegemony: Cooperation and Discord in the World Political
Economy, Princeton: Princeton University Press, 1984.
KRASNER Stephen D., “Structural Causes and Regime Consequences: Regimes as
Intervening Variables”, International Organization, Vol. 36, No. 2, 1982, 185-205.
KRASNER Stephen, “Global Communications and National Power: Life on the Pareto
Frontier”, World Politics, Vol. 43, No. 3, 1991, 336-66.
KUHN Thomas S., Bilimsel Devrimlerin Yapısı, Nilüfer KuyaĢ (çev.), Ġstanbul: Kırmızı
Yayınları, 2017.
LEVY Jack S., “YanlıĢ Algılama ve SavaĢın Nedenleri: Kuramsal Bağlantılar ve Analitik
Sorunlar”, Esra Diri (çev.), Uluslararası İlişkilerde Anahtar Metinler, Ġstanbul:
Uluslararası ĠliĢkiler Kütüphanesi, 2013.
LINKLATER Andrew, “Neo-realism in Theory and Practice”, Ken Booth and Steve
Smith(ed.), International Relations Theory Today, Cambridge: Polity Press, 1995,
341-361.
LIPSON Charles, “International Cooperation in Economic and Security Affairs”, World
Politics, Vol. 37, No. 1, October 1984, 1-23.
LITTLE Richard, “International Regimes”, John Baylis ve Steve Smith (der.), The
Globalization of World Politics: An Introduction to International Relations, Oxford:
Oxford University Press, 2001.
MAMMADOV Agil, HASANOV Ziyad, “Neo-Liberalizm Theory in International
Relations”, IJHSSS, Vol. 2, No. 4, 2016.

91
MASWOOD S. Javed, The South in International Economic Regimes: Whose Globalization?,
New York: Palgrave Macmillan, 2006.
MATTHEWS Richard A., and ZACHER Mark W., “Liberal International Theory: Common
Threads, Divergent Strands”, Charles Kegley (ed.), Controversies in International
Relations Theory: Realism and the NeoLiberal Challenge, New York: St Martin‟s,
1995.
MEARDON Stephen, “On Kindleberger and Hegemony: From Berlin to M.I.T. and Back”,
Economics Department Working Paper Series, Paper 4, 2013.
MEARSHEIMER John J., The Tragedy of Great Power Politics, New York: W. W. Norton
and Company, 2003.
MEARSHEIMER John J., “The False Promise of International Institutions”, International
Security, Vol. 19, No. 3, 1994, 5-49.
MERCER J., Reputation and International Politics, Ithaca, NY: Cornell University Press,
1996.
MILNER Helen, “International Theories of Cooperation Among Nations: Strengths and
Weaknesses”, World Politics, Vol. 44, No. 3, Apr. 1992, 466-496.
MORAVCSIK Andrew, “The New Liberalism”, Christian Reus-Smit, Duncal Snidal (ed.),
The Oxford Handbook of International Relations, Oxford University Press, 2008,
234-254.
MORGENTHAU Hans J., THOMPSON Kenneth W., Politics Among Nations: The Struggle
for Power and Peace, New York: McGraw-Hill, 1993.
Norton and Company, 2003.
NYE Joseph S. Jr, KEOHANE Robert O., “Transnational Relations and World Politics: An
Introduction”, International Organization, Vol. 25, No. 3, Summer 1971.
NYE Joseph S. Jr., “The Changing Nature of World Power”, Political Science Quarterly, Vol.
105, No. 2, 1990, 177-192.
NYE Joseph S. Jr., WELCH David A., Küresel Çatışmayı ve İşbirliğini Anlamak, Renan
Akman (çev.), 4. Baskı, Ġstanbul: Türkiye ĠĢ Bankası Kültür Yayınları, 2015.
OĞUZLU Tarık, “Liberalizm”, ġaban KardaĢ, Ali Balcı (ed.), Uluslararası İlişkilere Giriş, 4.
Baskı, Ġstanbul: Küre Yayınları, 2015.
OYE Kenneth A., “Explaining Cooperation under Anarchy: Hypotheses and Strategies”,
World Politics, Vol. 38, No. 1, Ekim, 1985.

92
OYE Kenneth, “The Domain of Choice”, K. Oye, Donald Rothchild ve Robert Lieber (ed.),
Eagle Entangled: U.S. Foreıgn Policy in a Complex World, New York: Longman,
1979.
PONTING Clive, Dünya Tarihi, EĢref B. Özbilen (çev.), Ġstanbul: Alfa Yayıncılık, 2011.
POWELL Robert, “Anarchy in International Relations Theory: The Neorealist and Neoliberal
Debate”, International Organisation, Vol.48, No.2, 1994, 313-344.
RATHBUN Brian C., “Uncertain About Uncertainity: Understanding The Multiple Meanings
of a Crucial Concept in International Relations Theory”, International Studies
Quarterly, Vol. 57, 2007, 533-557.
ROSECRANCE R., The Rise of the Trading State, Commerce and Conquest in the Modern
World, New York: Basic Books, 1986.
RUGGĠE J. G., “International Regimes, Transactions and Change: Embedded Liberalism in
the Postwar Economic Order.” International Organization, Vol. 36, No. 2, 1982,
379-415.
RUGGĠE John G., “Continuity and Transformation in the World Polity: Toward a Neorealist
Synthesis”, World Politics, Princeton University, 1983.
SACHSE Victor Edward, “Hegemonic Stability Theory: An Examination”, LSU Historical
Dissertations and Theses, 1989.
SCHMIDT Brian C., “On the History and Historiography of International Relations”, Walter
Carlsnaes, Thomas Risse and Beth A. Simmons (ed.), Handbook of International
Relations, 2nd edition, Sage, 2013.
SMITH Steve, “Paradigm Dominance in International Relations: The Development of
International Relations as a Social Science”, Millenium: Journal of International
Studies, Vol. 16, No. 2, 1987.
SMITH Steve, “Positivism and Beyond”, Steve Smith, Ken Booth vd. (ed.), International
Theory: Positivism and Beyond, New York: Cambridge University Press, 1996, s.11.
SMITH Steve, “Uluslararası ĠliĢkiler Teorisinde ÇeĢitlilik ve Disiplinerlik”, Tim Dunne
(vd.)(der),Uluslararası İlişkiler Teorileri Disiplin ve Çeşitlilik, Sakarya: Sakarya
Üniversitesi Kültür Yayınları, Mart 2016.
SNIDAL Duncan,” Relative Gains and the Pattern of International Cooperation”, American
Political Science Review, Vol. 85, No. 1, September 1991.
STEIN Arthur A, “Coordination and Collaboration: Regimes in an Anarchic World”,
International Organization, Vol.36, No.2, 1982, 299-324.

93
STERLING-FOLKER Jennifer, “Neoliberalizm”, Tim Dunnei Milja Kurki ve Steve Smith
(ed.), Özge Kelekçi (çev.), Uluslararası İlişkiler Teorileri, Ġstanbul: Sakarya
Üniversitesi Kültür Yayınları, 2016.
THIELEMAN Eiko R., “Between Interests and Norms: Explaining Burden-Sharing in the
European Union”, Journal of Refugee Studies, Vol. 16, No. 3, 2003.
TOLLISON Robert E. and WILLETT Thomas D., “An Economic Theory of mutually
Adventageous Issue Linkage in International Negotiations”, International
Organization, Vol. 33, No. 4, 1979, 425-449.
VANHOONACKER Sophie and WANGEN Patrice, “Graham T. Allison- The Essence of
Decision: Explaining the Cuban Missile Crisis”, Steven J. Balla, Martin Lodge and
Edward C. Page (ed.), The Oxford Handbook of Classics in Public Policy and
Administration, Oxford University Press, 2015, 272-286.
VIOTTĠ Paul R. ve KAUPPI Mark V., Uluslararası İlişkiler Teorisi, Metin Aksoy (çev. ed.),
5. Baskı, Ankara: Nobel Akademik Yayıncılık, 2016.
VOLTEN Peter M. E., ASSEM Arjan Van de, “Transcending Paradigm Bashing: Realism and
Idealism in International Politics”, International Relations and Comparative Politics,
EpsNet Conference 13, 14 June 2003.
WAGNER R. Harrison, “Economic Interdependence, Bargaining Power, and Political
Influence”, International Organization, Vol. 42, No. 3, 1988.
WALKER Stephen G., “Binary Role Theory and The Uncertainity Problem in International
Relations Theory”, Stephen G. Walker, Role Theory and Cognitive Architecture of
British Appeasement Decisions: Symbolic and Strategic Interaction in World
Politics, New York: Roudledge, 2013.
WALLERSTEIN Immanuel, The Modern World System, New Yok: Academic Press, 1974.
WALT Stephen M., “The Relationship Between Theory and Policy in International
Relations”, Annual Review of Political Science, Vol. 8, 2005, 23-48.
WALTZ Kenneth N., “Realist Thought and Neo-Realist Theory”, Journal of International
Affairs, Vol. 44, No. 1, 1990.
WALTZ Kenneth N., “The Myth of National Interdependence”, The International
Corporation: A Symposium, Charles P. Kindelberger (der.), Cambridge: MIT Press,
1970.
WALTZ Kenneth N., “Yeni Gerçekcilik Kuramına Göre SavaĢın Kökeni”, Ezgi Yağ (çev.),
Uluslararası İlişkilerde Anahtar Metinler, Ġstanbul: Uluslararası ĠliĢkiler
Kütüphanesi, 2013.

94
WALTZ Kenneth N., Man, the State and War: A Theoretical Analysis, New York: Columbia
University Press, 2001.

WALTZ Kenneth N., Theory of International Politics, Reading, Mass: Addison-Wesley Pub.
Company, 1979.
WEAVER Ole, “The Rise and Fall of the Inter-paradigm Debate”, Steve Smith, Ken Booth
and Marysia Zalewski (ed.), International Theory: Positivism and Beyond, New
York: Cambridge University Press,1996.
WEBER Katja, “Hierarchy Amidst Anarchy: A Transaction Costs Approach to International
Security Cooperation”, International Studies Quarterly, Vol. 41, No. 2, 1997, 321-
340.
WILTSE Evren Çelik, “Liberalizm, ĠĢbirliği, Kolektif Güvenlik ve Neoliberal
Kurumsalcılık”, Evren Balta (ed.), Küresel Siyasete Giriş, Ġstanbul: ĠletiĢim
Yayınları, 2014.
YOUNG Oran R., “Regime Dynamics: The Rise and Fall of International Regimes”, Stephen
D. Krasner (ed.), International Regimes, Ithaca and London: Cornell University
Press, 1983.

95

You might also like