Professional Documents
Culture Documents
SELÇUK ÜNĠVERSĠTESĠ
Fatma ÇAKIR
DanıĢman
Konya-2019
ĠÇĠNDEKĠLER
GĠRĠġ......................................................................................................................................... 1
BĠRĠNCĠ BÖLÜM
NEOREALĠZM-NEOLĠBERALĠZM TARTIġMASI
SONUÇ .................................................................................................................................... 83
KAYNAKÇA .......................................................................................................................... 88
GĠRĠġ
1
Her yönden yıkıcı sonuçlar doğuran bir dünya savaĢından sonra kurulan disiplinin kuruluĢ amacı; yeni bir
dünya savaĢı nasıl engellenir, uluslararası barıĢ veya en azından çatıĢmasızlık durumu nasıl sağlanabilir
sorularının yanıtlanmasıdır.ġaban ÇalıĢ, Erdem Özlük, “Uluslararası ĠliĢkiler Tarihinin Yapısökümü: Ġdealizm-
Realizm TartıĢması”, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt. 5, Sayı. 18, 2007, s. 229.
2
Taraflar arasındaki tartıĢma literatürde kısaca “neo-neo tartıĢması” olarak da bilinir.
3
Helen Milner, “International Theories of Cooperation Among Nations: Strengths and Weaknesses”, World
Politics, Vol. 44, No. 3, Apr. 1992, 466-496, p. 467.
1
durumlarından ayırt edilmesi gerekmektedir. Ahenk çıkarların bire bir uyuĢması demektir,
fakat iĢ birliği yalnızca birbiri ile çatıĢan veya birbirini tamamlayan çıkarların olduğu
durumlarda gerçekleĢir. 4 Aralarındaki farkı anlamak için aktörlerden birinin eylemlerinin
otomatik olarak diğerinin hedeflerine ulaĢmasında fayda sağlayıp sağlamadığına bakmak
yeterlidir. Eğer otomatik olarak sağlıyorsa ahenk söz konusudur ve iĢ birliğine dair bir durum
yoktur.
4
Robert Axelrod and Robert O. Keohane, “Achieving Cooperation Under Anarchy: Strategies and Institutions”,
David A. Baldwin (ed.), Neorealism and Neoliberalism: The Contemporary Debate, New York: Colombia
University Press, 1993, p. 85. Axelrod tarafından bu konuda yazılan diğer bir çalıĢma: Robert Axelrod,
Conflict of Interest: A Theory of Divergent Goals with Applications to Politics, Chicago: Markham, 1970.
5
Robert O. Keohane, After Hegemony: Cooperation and Discord in the World Political Economy, Princeton:
Princeton University Press, 1984, p. 51-53.
6
Milner, “International Theories of Cooperation Among Nations..”, p. 468.
2
aktör için kazançların aynı büyüklükte olması gerekli değildir, fakat kazançlar karĢılıklılık
içerir.7
Yine belirtmek gerekir ki, iĢ birliği ahlaki açıdan bakıldığında her zaman zorunlu
olarak iyi bir olgu değildir.8 Uluslararası iĢ birliğini sağlamak için atılan her adım her zaman
iyi sonuçlar doğurmayabilir. Nitekim oransal olarak büyük bir kesimin pahasına küçük bir
zümrenin faydasına olacak bir iĢ birliği giriĢimi zaten kusurlu olan dünyada adaletsizliği daha
da artırabilir. Ancak, yine de savaĢ ve ekonomik krizler gibi zamanlar göz önüne alındığında,
daha çok iĢ birliğinin olduğu bir dünya daha az olanından daha iyi görünmektedir.9 Benzer
Ģekilde uluslararası iĢ birliği dıĢlanan veya hedeflenenler açısından da her zaman iyi sonuçlar
doğurmaz. Örneğin, üzerine anlaĢılan uluslararası yaptırımlar hedef ülkelere karĢı iĢ birliğini
içerir.
7
Milner, “International Theories of Cooperation Among Nations..”, p. 468.
8
Axelrod and Keohane, “Achieving Cooperation Under Anarchy:.”, p. 85.
9
A.g.m., p. 113-114.
10
Robert Keohane, Kenneth Oye, Joseph Grieco ve Peter Haas‟ın hepsi aynı tanımı kullanmaktadır. Milner,
a.g.m., p. 468.
11
Keohane, After Hegemony., p. 51-52.
3
Bu çalıĢmada neorealizm-neoliberalizm tartıĢması çerçevesinde uluslararası iliĢkilerde
iĢ birliğinin imkânı meselesi ele alınmıĢ, ilgili literatürün taranması ve konunun analizi
yöntem olarak benimsenmiĢtir. ÇalıĢmanın amacı uluslararası sistemde iĢ birliğinin imkânını
neo-neo tartıĢması ekseninde analiz etmek ve tarafların literatüre katkıları anlamında olumlu
ve olumsuz/eksik yönlerini ortaya koymaktır. Bu amaçla çalıĢmada Ģu gibi sorulara yanıt
aranmaktadır. Uluslararası iĢ birliği mümkün müdür veya imkân düzeyi nedir? Eğer mümkün
değilse, iĢ birliği önünde engel teĢkil eden durumlar nelerdir? ĠĢ birliğini mümkün kılmak
veya teĢvik etmek için nelerin yapılması gerekir? Bu soruların ötesinde, iĢ birliğinin imkânı
sorununu cevaplamada bu tartıĢma ne kadar iĢlevsel olabilmiĢtir? Literatüre katkı anlamında
olumlu ve olumsuz yönleri neler olmuĢtur? soruları da iĢlenmiĢ ve tarafların belli oranda
literatüre katkıları kabul edilmekle birlikte, argümanlarından ve odak noktalarından hareketle
aynı zamanda uluslararası iĢ birliği meselesini açıklamada önemli sorunlar barındırdığı
sonucuna ulaĢılmıĢtır. ÇalıĢmanın tezini de oluĢturan bu sonucun gerekçeleri ve detayları
çalıĢmanın içeriği incelendiğinde iyi biçimde görülebilecek, ayrıca sonuç bölümünde de yer
verilecektir.
ÇalıĢma üç bölümden oluĢmakta olup, ilk bölümde tarafların iĢ birliği imkânına dair
varsayımlarını Ģekillendirirken argümanlarını dayandırdıkları temel meseleleri anlamak amacı
ile neorealizm-neoliberalizm tartıĢmasının çok yönlü bir incelemesi yer alır. Bu bağlamda
tartıĢmayı ortaya çıkaran pratik geliĢmeleri incelemek tarafların teorilerini üzerine inĢa
ettikleri pratik geliĢmeleri anlamak için önemli görünmektedir. Nitekim neoliberallerin
ilerleyen bölümlerde iĢ birliğine dair öne sürdükleri karĢılıklı bağımlılık tezini anlamak için
tartıĢmanın gerçekleĢtiği dönemdeki pratik geliĢmeleri bilmek önem arz eder.
4
baĢlıklar neoliberal, neorealist veya bu iki kuram üzerinden iĢ birliğine dair analizler yapan
diğer düĢünürlerin eserlerinde yer verilen ve en çok vurgulanan noktalardan seçilmiĢtir. Bu
noktada özellikle iki kuramın temsilcisi olarak görülen isimlerin eserlerinde yer verdikleri
noktalara dikkat çekilmiĢtir. Robert Keohane, Joseph S. Nye, Arthur Stein, Robert Axelrod,
Kenneth N. Waltz, John J. Mearshimer, Joseph Grieco, Robert Gilpin ve Stephan D. Krasner
bu noktada öne çıkan isimlerdir.
Son olarak, üçüncü bölümde ise tartıĢma çerçevesinde literatürde yer verilen iĢ
birliğine dönük stratejiler derlenmiĢ. Bu bağlamda tarafların reçete iĢlevi görebilecek
varsayımlarına yer verilmiĢtir. Ancak her bir stratejinin kendi içinde tehdit oluĢturabilecek
noktalarına da değinilmiĢtir. Bu bölümde yer alan stratejilerle ilgili olarak, mütekabiliyet
stratejisinin literatürde kendine en çok yer bulan strateji olduğunu söylemekte fayda var. Yine
kurumsallaĢma stratejisi ve bu bağlamda yer alan rejimler de yine üzerine çok çalıĢmaların
yapıldığı bir baĢka stratejidir. Ancak, bunların dıĢında genel anlamda bu bölümde yer alan
bütün baĢlıkların iĢ birliğinin imkânı konusunda dikkat çekilmesi gereken önemli noktaları
iĢaret ettiğini belirtmek gerekir.
5
BĠRĠNCĠ BÖLÜM
Dünya politikası geçmiĢten bu güne değiĢken bir gündeme sahip olmuĢtur. Dönem
koĢullarına paralel olarak aktörler, hedefler ve süreçler ĢekillenmiĢ, bu durum dünyayı anlama
ve açıklamaya dönük alet çantası iĢlevinde 12 olan teorileri ve araĢtırmacıları mantıklı
açıklamalar yapmaya zorlamıĢtır. Sosyal bilimlerde teori-pratik iliĢkisi üzerine farklı
görüĢler13 yer almakla birlikte, bu kısımda etkileĢim içinde olan bu iki olgudan pratiğin bir
dönem uluslararası iliĢkiler teorisini nasıl etkilediğine yer verilecektir.
12
Steve Smith, “Uluslararası ĠliĢkiler Teorisinde ÇeĢitlilik ve Disiplinerlik”, Tim Dunne (vd.)(der),Uluslararası
İlişkiler Teorileri Disiplin ve Çeşitlilik, Sakarya: Sakarya Üniversitesi Kültür Yayınları, Mart 2016, s. 9-10;
Tim Dunne, Lene Hansen and Colin Wight, “The End of International Relations Theory?”, European Journal
of International Relations, Vol.19, No.3, 2013, 405-425, p. 407.
13
Literatürde teori ve pratik arasında bir uçurum olduğunu savunanlarla birlikte bir bütünün parçaları olarak
görenler de mevcuttur. Stephen M. Walt, “The Relationship Between Theory and Policy In International
Relations”, Annual Review of Political Science, Vol. 8, 2005, 23-48, p. 24.
14
Paul Hirst, Grahame Thompson, Küreselleşme Sorgulanıyor, Ankara: Dost Yayınevi, 2003, s. 8.
6
politikasında kendini göstermesi ile küreselleĢmenin miladı olarak yirminci yüzyılın ikinci
yarısı ve çoğunlukla da 1970‟ler kabul edilir.15 Bu süreçte uluslararası kuruluĢlar (IGO) ve
uluslararası rejimlerin hızla ortaya çıkması ile ulus-ötesi baskı grupları ve STK‟ları da içine
alan çok taraflı küresel siyasetin oluĢumu 16 teorileri bu değiĢiklikleri açıklamaya mecbur
bırakmıĢtır.
Geçen yüzyılda büyük oranda artan ticaret akıĢı, finans ve teknoloji ile birlikte
ekonomik konuların öneminin artması, ABD‟nin Vietnam baĢarısızlığı ve 1973 Petrol Krizi
gibi hadiselerle birlikte dünya politikasının yeni bağlamının karmaĢık karĢılıklı bağımlılık
olduğu yönünde değerlendirmeler yapıldı. 17 Bu dönemde Keohane ve Nye, Power and
Interdependence: World Politics in Transition adlı kitabı yayınlandı ve çalıĢmanın ana savı
karĢılıklı bağımlılığın hakim olduğu bir dünyada realist paradigmanın uluslararası politikanın
dinamiklerini anlamada yetersiz kalacağıydı.
Bu dönemde uluslararası politikanın yapısal bir değiĢim içinde olduğuna dair yaygın
kanı realist-liberal fark etmeksizin bir düzeyde kabul edilmiĢtir. Uluslararası ĠliĢkiler
teorisyenleri ve uluslararası politika uygulayıcılarının geleneksel eğilimi olan devletlerarası
iliĢkilere odaklanma bu yeni yüzyılda kırılma yaĢamıĢ, devlet-dıĢı aktörlerin varlığı ve
bunların devletlerle ve kendi içlerinde politik, ekonomik veya toplumsal etkileĢim içinde
oldukları göz önüne alınarak “transnational relations” (ulus ötesi iliĢkiler) kavramı
kullanılmaya baĢlanmıĢtır.18 1972 yılında Robert Keohane ve Joseph Nye tarafından yayına
sunulan çalıĢma Transnational Relations and World Politics bu noktada önemli yer tutmuĢ, o
dönemin pek çok akademisyenini devletlerarası iliĢkilerden ulus-ötesi iliĢkilere odaklanmaya
teĢvik etmiĢtir.
Soğuk SavaĢ döneminde batı ve doğu kutuplarından oluĢan iki kutuplu sistemin ilk
dönemlerinde sıcak bir çatıĢmaya girilmemiĢ olsa da oldukça gergin olan uluslararası
atmosferde genel anlamda realizmin güç/güvenlik odaklı argümanlarının karĢılık bulduğu bir
dönem yaĢanmıĢtır. Bununla birlikte, zamanla hakim paradigma olan realizmin temel
varsayımları çerçevesinde okuyamadığı, kısmen liberal kanadın argümanlarını destekler
15
Clive Ponting, Dünya Tarihi, EĢref B. Özbilen (çev.), Ġstanbul: Alfa Yayıncılık, 2011, s. 763-770.
16
David Held, Antony McGrew, “Büyük KüreselleĢme TartıĢması”, David Held, Antony McGrew (ed.), Küresel
Dönüşümler, 2. Baskı, Ankara: Phonex Yayınevi, 2014, s.20.
17
Martin Griffiths, Steven C. Roach ve M. Scot Salamon, Fifty Key Thinkers in International Relations/
Uluslararası İlişkilerde Temel Düşünürler ve Teoriler, 2. Baskıdan çeviri, Cesran (çev.), Ankara: Nobel
Yayıncılık, 2011, s. 43.
18
Joseph S. Nye, Jr, Robert O. Keohane, “Transnational Relations and World Politics: An Introduction”,
International Organization, Vol. 25, No. 3, Summer 1971, p. 329-349.
7
nitelikte geliĢmeler de vuku bulmuĢ ve realizmin tezlerini tartıĢmaya açmıĢtır. Her Ģeyden
önce bu dönemdeki ideolojik kutuplaĢma ve devletlerin irrasyonel ideolojik tercihleri
realistlerin “rasyonel kararlar alan ulus-devlet” anlayıĢı ile uyuĢmadı. Örneğin; karĢı bloklarda
yer alan iki devletin normal koĢullarda birbiri ile iliĢkilerini iyi tutması ticaret ve pazar imkanı
elde etmesi açısından faydalı ve rasyonel bir karar olabilecekken, o dönemde sistemin
öngördüğü biçimde ideolojik olarak kendi kampı dıĢındakilerle iletiĢimi koparması irrasyonel
ideolojik bir tercih olmaktaydı.
Rasyonel, bütüncül aktör varsayımını sorgulatan bir diğer geliĢme 1962‟de nükleer
savaĢın eĢiğine gelinen bir noktada Küba Krizi‟nde yaĢandı. Krizin hemen akabinde krizin
çözümüne dönük karar alma mekanizmalarını inceleyen Graham Allison, Essence of Decision
adlı çalıĢmasında alternatif yaklaĢımlar ortaya koydu. Allison, o zamana kadar gelen ve hakim
paradigmanın yaklaĢımını yansıtan “rasyonel (bütüncül) aktör yaklaĢımı” nın yanında
“örgütsel davranıĢ” ve “hükümet politikası” gibi üç kavramsal lens üzerinden krizin
çözümündeki karar alma sürecini incelemiĢ ve politika yapma süreçlerinin realistlerin iddia
ettiği gibi19 basit değil karmaĢık bir süreç olduğunu sergilemiĢtir.20Nitekim baĢkan John F.
Kennedy ile Sovyet lideri Nikita Krusçev‟in 1962 Krizi‟ni sonlandırmak üzere hemen
anlaĢmalarının nedenlerinden biri, her ikisinin de, kendi askeri kadrolarının iki süper gücü bir
nükleer savaĢın içine sürükleyebilecek kestiremez, dikkatsiz ve bazen itaatsiz eylemlerinden
korkmuĢ olmalarıdır.21
19
Realistlere göre, sistemin temel ve tek incelenmeye değer aktörü olan devletler black-box‟dır. Bu analog
birbirinin aynısı olan, içi görünmeyen ve benzer davranıĢlar sergileyen devletler sistemini iĢaret eder. Ġçi
görünmeyen kara kutu niteliğindeki devletlerin iç politikalarında yer alan aktörlerin ve yaĢanan geliĢmelerin
dıĢ dünyaya dönük karar alma süreçlerinde bir etkisi bulunmamaktadır. Rasyonel aktörler olan devletler,
anarĢik sistemde temel motivasyonları olan güç maximizasyonu ve güvenliğin temini için benzer davranıĢlar
sergilerler.
20
Sophie Vanhoonacker and Patrice Wangen, “Graham T. Allison- The Essence of Decision: Explaining the
Cuban Missile Crisis”, Steven J. Balla, Martin Lodge and Edward C. Page (ed.), The Oxford Handbook of
Classics in PublicPolicy and Administration, Oxford University Press, 2015, 272-286, p. 272. Allison‟un Küba
Krizi karar alma süreçlerini incelediği diğer çalıĢması için bkz: Graham T. Allison, “Conceptual Models and
the Cuban Missile Crisis”, American Political Science Review, Vol. 63, No.3, 1969, 689-718. ÇalıĢmada
devletlerin her zaman rasyonel kararlar alan aktörler olmadığı düĢüncesi iĢlenmiĢtir.
21
Joseph S. Nye, Jr., David A. Welch, Küresel Çatışmayı ve İşbirliğini Anlamak, Renan Akman (çev.), 4. Baskı,
Ġstanbul: Türkiye ĠĢ Bankası Kültür Yayınları, 2015, s.54.
8
açısından önemli olan bir diğer noktadır. 22 1963 ten 1978‟e kadar süren yumuĢama
döneminde silah denetleme görüĢmeleri, 1963‟te atmosferde nükleer denemelere sınır getiren
Sınırlı Deneme Yasağı AnlaĢması, 1968‟de Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme
AnlaĢması yapıldı. Kısacası bu dönemde süper güçler derin ideolojik ayrılıklarına rağmen
nükleer savaĢı önleme gibi bir “ortak çıkar” geliĢtirdi ve Washington - Moskova liderlerinin
arasında gerektiğinde anında doğru iletiĢim kurmalarını sağlayacak “kırmızı telefon hattı”
kuruldu.23
Soğuk SavaĢ döneminde önemli yer tutan 1955-75 tarihleri arasında yaĢanan Vietnam
SavaĢı ve sonucu da realizmin ne kadar güç o kadar baĢarı Ģeklindeki (güç-kapasite
bakımından daha ileride olanın kazanacağı) realist öngörüsünü çürütmüĢ, dünya çapında süper
güç olan ABD, üçüncü dünya ülkesi olan Vietnam‟a karĢı baĢarısızlıkla geri dönmüĢtür.24
KüreselleĢmenin bir sonucu olarak ekonomik ölçeğin ulusal sınırları aĢması anlamına
gelen ve siyasi sıkıntılar yaĢayan iki ülke arasında (Almanya ve Fransa) ortak çıkar
çerçevesinde iĢbirliğinin mümkün olduğunu gösteren AET‟nin kurulmuĢ olması 26 , daha
mühim olan boyutu ile bütünleĢmenin o dönemde geliĢerek devam ediyor olması da Ernst
Haas ile bilinen neo-fonksiyonalizmin iĢlediğini liberallerin kurumlara yüklediği iĢlevlerin
gerçekleĢebileceğini gösterdi.
22
Chris Brown and Kirsten Ainley, Understanding International Relations, 3rd edition, Houndmills,
Basingstoke, Hampshire: New York: Palgrave Macmillan, 2005, p.34; Antony Best (vd.), 20. Yüzyılın
Uluslararası Tarihi, Taciser UlaĢ Belge (çev.), Ankara: Siyasal Kitabevi, 2012, s. 299.
23
Nye, Jr.,Welch, Küresel Çatışmayı ve İşbirliğini Anlamak.., s. 236.
24
Brown ve Ainley, Understanding International Relations.., p. 34; Best (vd.), Yirminci Yüzyılın Uluslararası
Tarihi.., s. 325-342; Burcu Bostanoğlu, Türkiye-ABD İlişkilerinin Politikası, Ankara: Ġmge Kitabevi Yayınları,
2. Baskı, 2008, s. 296-297.
25
Bostanoğlu, a.g.m., s. 296.
26
Brown ve Ainley, a.g.m., p. 34.
9
Ġkinci Dünya SavaĢı sonrası dönemde ve özellikle de 1970‟lerde yukarıda özetlendiği
biçimiyle meydana gelen olaylar realistlerin devletlerarası siyasetin doğası hakkındaki önemli
27
varsayımları ile çeliĢtiğinde bunun bir sonucu olarak disiplin içerisinde alternatif
yaklaĢımlar görülmeye baĢlanmıĢtır. Bunlar; Robert Keohane ve Joseph Nye 28 “karmaĢık
29
bağımlılık” Immanuel Wallerstein “dünya sistemleri teorisi”, John Burton “cobweb
30
teorisi” gibi önemli yaklaĢımlardır. Bunlardan her biri realizmin birçok temel ilkesine
doğrudan meydan okumuĢ 31 disiplinin 3 ana akımının yeni varyasyonlarının (neorealizm,
neoliberalizm ve yapısalcılık) ortaya çıkmasına ve üçüncü büyük tartıĢma olan paradigmalar
arası tartıĢmanın fikri temellerinin olgunlaĢmasına yardımcı olmuĢtur.
Ancak tam bir liberal baĢarıdan bahsetmek zordur. Nitekim Soğuk SavaĢ‟ın sonlarına
doğru 1979 yılında Sovyetler Birliği‟nin Afganistan‟a müdahale etmesi ve sonrasında yaĢanan
geliĢmeler, süper güçler arasındaki détente döneminin sona ermesine neden olmuĢtur. 32
Uluslararası sistemde détente-ın yerini yeniden gerilime bıraktığı bir aĢamada Kenneth Waltz
neo-realizmin temellerini attığı meĢhur Theory of International Politics kitabını
yayımlamıĢtır. Uluslararası sistemin karĢılıklı bağımlılık temelinde radikal bir değiĢim içinde
olduğunu tartıĢan pek çok akademisyene karĢılık Waltz anarĢik olan uluslararası sistemde
etkin olan tek aktörün devlet, etkileĢimlerin de güç politikası temelinde olduğunu yeniden
teyit etmiĢtir.33
10
Dünya politiğinde çatıĢmayı ve iĢbirliğinin imkanını odağına yerleĢtiren Neo-Neo
tartıĢmasında saflarını tutan iki paradigmanın ortaya çıkıĢında ve tartıĢmanın genel seyrinde
Kuhn‟un “paradigma” fikrini geliĢtirmesi34, 1970‟lerde davranıĢsalcı devrim sonrası bırakılan
metodolojik etkiler ve 1980‟lerin baĢında “uluslararası politik ekonomi” 35 alanında yapılan
çalıĢmaların artması da etkili olmuĢtur.36
34
Thomas S. Kuhn, Bilimsel Devrimlerin Yapısı, Nilüfer KuyaĢ (çev.), Ġstanbul: Kırmızı Yayınları, 2017.
35
Robert. Gilpin, Uluslararası İlişkilerin Ekonomi Politiği, 4. Baskı, Ankara: Kripto Basım Yayım, 2016.
36
Mark Hoffman, “Critical Theory and Inter-Paradigm Debate”, Milennium: Journal of International Studies,
Vol. 16, No. 2, 1987, p.231. Hoffman çalıĢmasında Kuhn‟un paradigma fikrini geliĢtirmesi, davranıĢsalcı
devrimin etkileri, uluslararası politik ekonomi çalıĢmalarındaki artıĢ ve neo-Marksist, yapısal bağımlılık
teorisinin yükseliĢinin tamamlayıcı etkisi ile Michael Banks‟in “paradigmalar arası tartıĢma” olarak
adlandırdığı noktaya gelindiğini ifade eder. Neo-neo tartıĢması da paradigmalar arası tartıĢma üçgeninin iki
köĢesini oluĢturmakla bu etkilere maruz kalmıĢtır.
37
Realizm, liberalizm ve marksizm disiplinin üç ana damarını oluĢturur. Aynı damarlar içinde yeniden
yorumlanarak ortaya çıkan sonraki varyasyonları arasında (neorealizm, neoliberalizm ve yapısalcılık) 1970-
80‟li yıllarda “paradigmalar arası tartıĢma” olarak da anılan bir tartıĢma yaĢanmıĢtır. Ole Weaver, “The Rise
and Fall of the Inter-paradigm Debate”, Steve Smith, Ken Booth and Marysia Zalewski (ed.), International
Theory: Positivism and Beyond, New York: Cambridge University Press, 1996, p. 151
38
Kimilerine göre üçüncü büyük tartıĢma olarak da geçen paradigmalar arası tartıĢmanın iki kanadından yer alan
neo-realizm ve neoliberalizm arasında daha çok uluslararası sistemin doğası ve iĢ birliği imkânı üzerine
odaklanmıĢ bir alt tartıĢmadır.
11
politikadır.39 Politika40 bu tartıĢmada güç politikasına karĢı détente, ulusal politika karĢısında
çok taraflı iĢ birliği bağlamında ikincil olarak ele alınır ve tartıĢılır.
Uluslararası iliĢkiler disiplininde tartıĢılan aktör sorunu noktasında, taraflar devlet-
merkezli bir yaklaĢım sergiler. Her ikisi için de uluslararası iliĢkilerde temel aktör devlettir.
Neoliberaller devlet dıĢı diğer aktörlerin (uluslararası örgütler, çok uluslu Ģirketler, bireyler
vb.) varlığını da kabul eder, hatta bunu vurgulayan karmaĢık karĢılıklı bağımlılık veya ulus
ötesi iliĢkiler tezlerini ileri sürerler. Nitekim neoliberallerin diğer bir ismi de neoliberal
çoğulculuktur. Ancak bu çoğulcu aktör anlayıĢının yanında uluslararası sistemin en temel
aktörünün devletler olduğunu da eklerler.
Uluslararası iliĢkilerde analiz düzeyi sorunu noktasında ise, neorealist Waltz‟un
yaptığı çalıĢmalar önemli yer tutar. 1950‟lerde yayınladığı Man, The State and War adlı
çalıĢmasında disipline bu noktada katkılarını sunar. SavaĢın nedenleri üzerine yaptığı bu
çalıĢmasında üç analiz düzeyinden bahseder. Bunlar sırayla; birey, devlet ve uluslararası
sistemdir. Bunlar arasından üçüncü olanı yani, uluslararası sistemi ön plana çıkarır ve
sistemik bir analiz düzeyini savunur. Ġlk ikisini dünya politikasında yaĢanan meseleleri
açıklama noktasında indirgemeci ve yetersiz bulur.
Neoliberallerin analiz düzeyi noktasında duruĢu neorealistler kadar keskin değildir.
Ancak yaptığı analizler ve öne sürdüğü varsayımlardan anlaĢıldığına göre, genel manada
sistemik düzeyde analizler yapmakla birlikte, içsel yani devlet-altı aktörlerin (bürokrasi, iç
politikadaki oyuncular, çıkar grupları), hatta bireylerin de sistemde dönüĢtürücü etkiler
yapabileceğine inanır. Uluslararası sistemin anarĢik doğasından hareket ederek belli sonuçlara
varmakla birlikte iç politikanın dıĢ politikaya etkisi noktasında da olumlu yanıt verir.
Ontolojik olarak uluslararası iliĢkilerin ne veya nelerden oluĢtuğu, düzenleyici ilke ve
kavramların neler olduğu vb. üzerine tartıĢan taraflar nedensellik üzerine oturan bir
epistemoloji benimser. Her ikisinin de kabul ettiği anarĢi varsayımından ve bunun
çıktılarından hareket ederek neden-sonuç bağlamında varsayım ve argümanlarını
Ģekillendirirler.
Uluslararası ĠliĢkiler teorilerinde tartıĢılan ana meselelerden bir diğeri metodoloji
üzerinedir. Yakın zamana kadar metodoloji olarak pozitivizm disiplin genelinde hakim bilim
anlayıĢı konumunda olmuĢtur. Sosyal dünyayı açıklamak için doğa bilimlerinde kullanılan
yöntemleri benimseyen, bilimde tekliği savunan pozitivizmin varsayımlarına disiplin
39
Weaver, “The rise and fall of the inter-paradigm debate”., p. 157.
40
Politika, ilk tartıĢmada, güç dengesi karĢısında hukuk kuralları ve uluslararası örgütler bağlamında ele alındı.
Weaver, a.g.m., p.157.
12
genelinde üstü kapalı bir adaptasyon söz konusudur. Neo-neo tartıĢmasının da metodoloji
olarak pozitivist bilim anlayıĢını benimsediği görülür. 41 Pozitivist metodolojinin disiplin
içinde zirveye ulaĢtığı 1950 ve 1960‟lı yılların ardından ortaya çıkmıĢ olduğundan bu
tartıĢmanın tarafları daha sıkı bir pozitivist anlayıĢa sahiptir. DavranıĢsalcı ekolün disipline
katkılarından olan belli yöntemler bu bağlamda neo-neo tartıĢması içinde referans alınmıĢ,
sıkça kullanılmıĢtır. Bunlardan en yaygın kullanılanı ise oyun teorileri ve onun da içinde
Mahkûm Ġkilemi42 olmuĢtur.
Neo-neo tartıĢmasının ortaya çıkıĢı -bir önceki baĢlıkta da değinildiği gibi- uluslararası
sistemde meydana gelen ve önceki kuramların varsayımlarını çürüten değiĢimleri açıklama
çabasına dayanır. Bu değiĢimlerden pek çoğu küreselleĢmenin çıktılarını oluĢturur. Aktör
sayısının arttığı, etkileĢim sayısının da bağlamının da çeĢitlendiği bu yeni sistemde önemli bir
mesele iĢ birliğinin imkânı sorunu olmuĢtur. Tam da bu noktada neo-neo tartıĢması bu mesele
üzerine önemli argüman ve varsayımlar geliĢtirerek disiplinin teorik birikimine katkıda
bulunur. Disiplin literatürü altında Ģekillenen iĢ birliği literatüründe yer alan çalıĢmaların
büyük bir kısmı bu tartıĢmanın taraflarına aittir. Neoliberal kanattan; Robert Keohane, Joseph
S. Nye, Arthur Stein, Robert Axelrod, neorealist kanattan ise, Kenneth N. Waltz, John J.
Mearshimer, Joseph Grieco, Robert Gilpin ve Stephan D. Krasner disiplindeki iĢ birliği
literatüründe bu noktada önemli çalıĢmalara sahip isimlerdir.
41
Steve Smith, “Positivism and Beyond”, Steve Smith, Ken Booth vd. (ed.), International Theory: Positivism
and Beyond, New York: Cambridge University Press, 1996, p.11.
42
Mahkûm ikilemi iĢ birliğine dönük karar verme süreçlerine dair stratejik bir oyundur. Buna göre, iki
mahkûmun aralarında iletiĢim olmaksızın ifadeleri alınır ve üç seçenek sunulur; susma, diğerini ele verme ve
itiraf etme. Her bir seçeneğin getireceği sonuç, diğer mahkûmun hangisini seçeceğine bağlıdır.
13
olmuĢtur.43 Klasik realizm ile bağlarını koparmadan44 gerçekleĢen bu evrilmede yazarlar daha
nesnel/bilimsel olma iddiasındaki bu yeni teoriyi ve kendilerini “yapısalcı” (structuralist),
“modern realist” ve “yapısalcı realist” Ģeklinde adlandırdılar. Ancak birbirlerine çok yakın bu
yaklaĢımları “neorealizm” olarak tek çatı altında toplamak 1980‟li yıllarda yaygın bir gelenek
haline gelmiĢtir.45
Neo-realizmin klasiklere dönük eleĢtirilerinde dile getirdiği baĢlıca nokta onların
yeterince bilimsel olmadıklarıdır. Bununla birlikte neorealistlerin iĢaret ettiği, klasik
realistlerin analizlerindeki sorunlar Ģu Ģekilde sıralanabilir. 46 a) Neorealistler klasiklerin
kavramlarının belirsiz, kaypak ve iĢleme elveriĢsiz olduğunu; b) uluslararası siyasal hayatın
öznel ve objektif yönlerini yeterince ayırt edemediğini, dolayısıyla teorinin inĢasını
zayıflattığını belirtir. Waltz‟un, Morgenthau ve Henry A. Kissenger‟ın uluslararası iliĢkilerin
iĢleyiĢinde kiĢilerin rolüne ciddi anlamda önem vermelerine atfen, bu yaklaĢımlarını
47
indirgemeci bulması bu eleĢtirilerin somut örneğini oluĢturur. Nitekim neorealistler
uluslararası iliĢkilerin iĢleyiĢinde bireylerden ziyade sistemin etkili olduğunu
savunurlar. 48 Yine, c) Robert Gilpin‟in ifadesi ile 49 , klasik realist kuramın sosyal teorinin
genelinden kopuk kalmıĢ olması: klasik realizmin ekonomi, psikoloji veya sosyoloji gibi
bilimlerden ısrarla faydalanmıyor olması; d) son olarak, klasik realistlerin çekirdek
kavramlarından biri olan “siyasi alanın özerkliği” ilkesi de neo-realistlere göre eksiktir. Zira
ekonomik iliĢkiler ve süreçler politik açıdan önemli etkiler doğurabilir.
Neorealizmin yukarıdaki eleĢtirilerinden hareketle temel ilke ve varsayımlarına
gelindiğinde, her Ģeyden önce bu yaklaĢımın state-centric (devlet merkezli) olduğunu
belirtmek gerekir. Devlet, neorealistlerin analizlerinin merkezinde baĢat aktör olarak yer alır.
Çıkar ve hedefleri doğrultusunda karalar alıp, kaynakları yönlendirebilen, kendi içinde
sorunsuz 50 bütüncül bir varlıktır. 51 Bu noktada neorealistler klasikler gibi iç-dıĢ politika
43
Bostanoğlu, Türkiye-ABD İlişkilerinin Politikası,.. s. 94.
44
Waltz‟un uluslararası politika üzerine çalıĢanlar için neo-realizm ve klasik realizmi ortaklaĢtıkları ve
ayrıldıkları boyutlarla karĢılaĢtıran çalıĢması için, bkz. Kenneth N. Waltz, “Realist Thought and Neo-Realist
Theory”, Journal of International Affairs, Vol. 44, No. 1, 1990, 21-37.
45
Richard K. Ashley, “The Poverty of Neorealism”, International Organization, Vol. 38, No. 2, 1984, p. 226-
237.
46
A.g.m., p. 230-231; Bostanoğlu, Türkiye-ABD İlişkilerinin Politikası,.. s. 95.
47
Kenneth N. Waltz, Theory of International Politics, Reading, Mass: Addison-Wesley Pub. Company, 1979, p.
62-64.
48
A.g.m., p. 62-64; Andrew Linklater, “Neo-realism in Theory and Practice”, Ken Booth and Steve Smith(ed.),
International Relations Theory Today, Cambridge: Polity Press, 1995, 341-361, p. 244.
49
Robert Gilpin, War and Change in World Politics, New York: Cambridge University Press, 1981, p. 3.
50
Buradaki “sorunsuzluk”, ülke içi bürokrasi, çıkar gruplarından bağımsız karar alabilme yetisine sahip
olunması, iç politikanın dıĢ politika için sorun teĢkil etmemesidir.
51
Ashley, a.g.m., p. 239.
14
ayrımına giderler. Ġç politikadaki bürokrasi, çıkar grupları ve bireyler gibi faktörler dıĢ
politika kararlarını etkilemez.
Uluslararası sistemin karakteristiği anarĢidir. Devlet de bu ortamda kendi güvenliğini
sağlama çabasındadır (self-help). Bunun için temelde iki yol izlemektedir. Ekonomik
kapasiteyi artırmak, askeri bakımdan güçlenmek ve zekice stratejiler üretmek gibi içsel
araçlar; ittifaklar kurmak, karĢı itifakları zayıflatmak gibi dıĢsal araçlar. Bir veya birden fazla
devlet bu tür önlemleri baĢarıyla üstlendiği zaman “diğerleri onları taklit eder veya onlarla
birlikte hareket eder”. Böylece güç dengesi sağlanmıĢ olur. 52
Neorealist kuramın bir diğer önemli varsayımı, devletin rasyonel aktör olmasıdır.
Devlet akılcı bir aktör olarak hesap ve çıkarlarına göre uluslararası sistemde hareket eder.
Buradan hareketle neorealizmin devletçi olma özelliğinin yanında ikincil olarak faydacı
(utilitarian) olduğu görülmektedir. Uluslararası sistemde hareket eden devletin rasyonalitesi
de faydacıdır.53
Neorealizmin güce bakıĢı yine faydacı özelliği doğrultusunda Ģekillenir. Güç burada
aktör-devletler tarafından dağıtılan, sahip olunan gerektiğinde kullanılan yetenekler olarak
değerlendirilir. Gilpin‟e göre güç “devletlerin askeri, ekonomik ve teknolojik kapasiteleri”
Ģeklinde tanımlanabilir. Waltz‟a göre güç ise “kapasite dağılımı” olarak tanımlanmalıdır. Bu
noktada, bir aktör (devlet) baĢkalarının kendini etkilediğinden daha fazla onları etkileyebildiği
ölçüde güçlüdür.54 Buradan çıkarılacak sonuç ise, neo-realistlere göre güç, survival (hayatta
kalma) ve güvenlik amacıyla yalnızca araç konumundadır.
Son olarak, neorealistlerin uluslararası düzen fikri, anarĢik sistemde tesis edilebilecek
bir güç dengesi ile örtüĢür. Neorealistlere göre uluslararası sistemde, aktör olarak devletlerin
amaç ve yetilerinden önce gelen ya da devletlerden bağımsız olan hiçbir kural, norm,
karĢılıklı beklenti ya da ilke yoktur, bütün bunlar gücün belirlediği doğrultuda oluĢur. Neo-
realistlere göre sistemde güç kapasitesi olarak birbirine yakın çok aktörün bulunması kaos
anlamına gelmektedir. Bu resmin aksine güç, hiyerarĢik olarak dağıldıkça ve büyük güç
denilebilecek kapasitedeki aktörlerin sayısı azaldıkça sistemde düzen daha kesinleĢmektedir.55
Güç dengesi kombinasyonlarında ideal, en istikrarlı düzene iki güç arasındaki dengede
52
John G. Ruggie, “Continuity and Transformation in the World Polity: Toward a Neorealist Synthesis”, World
Politics, Princeton University, 1983, p. 267.
53
Ashley, “The Poverty of Neorealism”.., p. 242.
54
A.g.m., s. 245; Waltz, Theory of International Politics,.. p. 192.
55
Ruggie, a.g.m., p. 267-268; Ashley, a.g.m., p. 245-246.
15
ulaĢılır. Waltz‟u farklı yorumlayan neorealistlere göre ise, en ideal düzen hiyerarĢik olarak en
üst konumda bulunan, uluslararası normları belirleyen bir hegemonun olduğu düzendir.56
56
Ashley, “The Poverty of Neorealism”.., p. 245.
57
Scott Burchill, “Liberalizm”, Muhammed Ağcan vd. ( çev.), Scott Burchill vd. (ed.), Uluslararası İlişkiler
Teorileri, 4. Baskı, Ġstanbul: Küre Yayınları, 2013, s. 85.
58
Ġdealizm ve liberalizmin temelde ortak ve farklı yönleri mevcuttur. Öncelikle, Ġdealizm normatif bir düĢünce
akımını temsil ederken, liberalizm araĢtırma metodolojisi ve bir bilim felsefesi yaklaĢımı ile rasyonalist ve
pozitivist bir kuramdır. Ġdealizm, uluslararası alanda savaĢların önlenmesini moral bir hedef olarak belirlerken
(olması gerekeni incelerken), liberaller sistemin anarĢik doğasına rağmen nasıl devletlerarası iliĢkilerden iĢ
birliğinin çıkabildiğini (olanı) inceler. Ortak nokta ise, idealizm ve liberalizmin insan doğasına olan olumlu
bakıĢ açısıdır. Toplumda ve uluslararası iliĢkilerde he zaman daha iyinin olduğuna inanırlar. Tarık Oğuzlu,
“Liberalizm”, ġaban KardaĢ, Ali Balcı (ed.), Uluslararası İlişkilere Giriş, 4. Baskı, Ġstanbul: Küre Yayınları,
2015, s. 149.
59
Agil Mammadov, Ziyad Hasanov, “Neo-Liberalizm Theory in International Relations”, IJHSSS, Vol. 2, No. 4,
2016, p. 291.
60
Filippo Andreatta and Mathias Koenig-Archibugi, “Which Synthesis? Strategies of Theoretical Integration and
Neorealist-Neoliberal Debate”, International Political Science Review, Vol. 31, No. 2, 2010, 207-227, p. 209.
16
Neoliberal yaklaĢım anarĢi ve etkilerini kabul ederek sistemik düzeyde analiz
yapmakla birlikte, devlet-içi birimler ve aktörlere de analizlerinde yer vermektedir. Devlet,
kendini oluĢturan alt birimlerle birlikte iç parametrelerden etkilenerek hareket eder.
Uluslararası sistemin genel niteliğini ve devletlerin dıĢ politikalarını anlayabilmek için
devletin içine bakmak gerekir. Bu bağlamda, neoliberalizm üniter ve tek sesli hareket eden
devlet anlayıĢını sorgular. Ulusal çıkar olarak adlandırılan Ģey, toplumsal aktörlerin
mücadeleleri sonucu ortaya çıkan uzlaĢmaların bir yansımasıdır ve sabit, değiĢmez değildir.
Yine bu noktada neoliberaller için ulusal çıkar vurgusundan ziyade “ortak çıkar” vurgusu ön
plana çıkar.61
Neoliberalizm uluslararası sistemin temel düzenleyici ilkesinin anarĢi olduğunu ve
bunun bir düzeyde belirsizlik yarattığını kabul etmekle birlikte, bu koĢullarda iĢbirliğinin
mümkün olduğunu savunmaktadır. Uluslararası örgütler ve kurumlar aktörler arasında gerekli
güven ortamının oluĢmasına katkıda bulunurlar. 62 Buradan hareketle, uluslararası sistemde
temel aktörün devletler olduğunu belirtmekle birlikte tek aktör olmadığını devlet-dıĢı
aktörlerin uluslararası politikada önemli yer tuttuklarını da ekler.
Modern liberal paradigmanın önemli teorisyenlerinden olan Andrew Moravcsik‟in
2008 yılında yayınlanan “The New Liberalism”63 adlı çalıĢmasında neoliberal paradigmanın
ana varsayımları Ģu Ģekilde sıralanır: Devletler rasyonel olarak hareket eden kurumlardır.
Uluslararası sistem, tek, üstün, merkezi bir otoritenin olmadığı, devletlerin kendi
güvenliklerini sağlamak zorunda olduğu anarĢik bir yapıdadır. Toplumdan bağımsız
tartıĢılmaz tek bir ulusal çıkar tanımı yoktur. Toplumlar heterojen yapılar olduğundan onları
temsil eden devletlerin çıkarları da homojen değildir. Toplumdaki farklı tercihler, amaçlar ve
hedefler devletin dıĢ politika tercihlerine de yansır. Realist okumanın aksine devletler sürekli
güç ve zenginlik peĢinde koĢmazlar, farklı ekonomik, sosyal ve siyasi hedefleri olabilir.
(örneğin, vatandaĢların refahı için eğitim, kalkınma vb.) Devletler uluslararası sistemde
birbirlerinden tamamen bağımsız ve izole değildir. Ekonomik, sosyo-kültürel ve hatta
güvenlik konularında iletiĢim halinde olmak zorunda kalırlar. Ġki devlet birbiri ile iletiĢime
geçtiğinde, alıĢveriĢ yaptığında her iki taraf da kazançlı çıkabilir. Biri kazanırken diğeri
mutlaka kaybetmek zorunda değildir. Devletlerin tercih ve çıkarları sabit değildir, zamanla
değiĢiklik gösterebilir. Devletlerarasında giderek artan etkileĢim zamanla onların tercihlerini
61
Oğuzlu, “Liberalizm”.., s. 151-3.
62
Jennifer Sterling-Folker, “Neoliberalizm”, Tim Dunnei Milja Kurki ve Steve Smith (ed.), Özge Kelekçi (çev.),
Uluslararası İlişkiler Teorileri, Ġstanbul: Sakarya Üniversitesi Kültür Yayınları, 2016, s.134.
63
Andrew Moravcsik, “The New Liberalism”, Christian Reus-Smit, Duncal Snidal (ed.), The Oxford Handbook
of International Relations, Oxford University Press, 2008, 234-254.
17
de etkiler. Rasyonel devletler zamanla iĢbirliğinin her iki tarafın da lehine olduğunu anlayarak
iliĢkilerini geliĢtirir, derinleĢtirir.64
1.4.1. Rasyonalite
Rasyonalite genellikle, herhangi bir duygu olmadan mantıksal olarak hareket etme
durumunu ifade eder. Eylemler mantıklı bir Ģekilde, açık bir düĢünce ile desteklenerek
gerçekleĢtirilir. Bu anlamda rasyonalizm Uluslararası ĠliĢkiler‟de genellikle “rasyonel seçim
teorisi” ile birlikte kullanılır. Karar alıcı birimler (bireyler-devletler vb.) merkeze kendi
çıkarlarını koymak suretiyle, faydaları en üst düzeye çıkararak ve kayıpları en aza indirerek
belli hedeflere ulaĢmayı amaçlar.65
Neorealizm ve neoliberalizm çağdaĢ siyaseti (temel aktörler, yapılar, kurumlar ve
süreçlerini ) daha iyi okuyabilmek adına rasyonel düĢüncenin neo okulları olarak pozitivist
gelenekte66 yer alırlar. Her iki kuram da devletleri rasyonel aktörler olarak tanımlar. Buna
göre, devletler fayda-zarar hesabı yaparak çıkarlarına en uygun Ģekilde davranmayı seçer.
Neoliberaller devletleri “rational-egoist” olarak tanımlarlar.
Rasyonalite varsayımı üzerinde hemfikir olmakla birlikte taraflar farklı yorumlamalar
ile farklı sonuçlara ulaĢırlar. Her iki tarafın da analizlerinin temelinde yer alan anarĢi
varsayımı ve etkileri devletlerin fayda-zarar algılarını değiĢtirerek farklı Ģekilde
davranmalarına yol açar. AnarĢinin neden olduğu uluslararası belirsizliği “korku” temelinde 67
algılayan neorealistler için devletlerin çıkarı olan her Ģey hayatta kalma ve güvenliğini
64
Evren Çelik Wiltse, “Liberalizm, ĠĢbirliği, Kolektif Güvenlik ve Neoliberal Kurumsalcılık”, Evren Balta (ed.),
Küresel Siyasete Giriş, Ġstanbul: ĠletiĢim Yayınları, 2014, s. 140-141.
65
Robert O. Keohane, “Theory of World Politics: Structural Realism and Beyond”, Robert O. Keohane (ed.),
Neorealism and Its Critics, New York: Columbia University Press, 1986, p. 163.
66
Metodoloji ve epistemoloji bağlamında pozitivizm, doğa bilimlerini taklit eden bilimsel bir çerçeve
sunmaktadır. Buna göre, yeterli verinin toplanması ile belirli düzenlilikler ortaya çıkabilir. Bilim adamları
olguları tarafsız bir Ģekilde, yani gözlemlenebilir ve ölçülebilir gerçeklerle açıklamaya çalıĢırlar. Bu Ģekilde
elde edilen nesnel bilgi genel ve doğrulanabilir yasaları tanımlamaya ve böylece yinelenen davranıĢ kalıplarını
oluĢturmaya yardımcı olur. Din, değerler, fikirler vb. gibi ölçülebilir olmayan faktörler ihmal edilir ve bir
kenara bırakılır. Nicel yöntemlerle ve dolayısıyla farklı değiĢkenlerin belirlemeleri yoluyla, araĢtırmacılar
deneysel olarak test edilebilecek ve kanıtlanabilecek tahrif edilebilir hipotezler hazırlarlar. Bu değiĢkenler
arasındaki iliĢki netleĢir ki bu da belirli düzenleri ortaya çıkarır.
67
Brian C. Rathbun, “Uncertain About Uncertainity: Understanding The Multiple Meanings of a Crucial Concept
in International Relations Theory”, International Studies Quarterly, Vol. 57, 2007, 533-557, p. 533.
18
sağlamaya dönüktür. Bu nedenle rasyonel bir devlet bu temel hedef doğrultusunda kararlarını
Ģekillendirmelidir.68
Sistemik analiz düzeyi kullanan neorealistler klasik realistlerden farklı olarak,
devletlerin kendi baĢlarına rasyonel karar alma pozisyonunda olmadığını ileri sürer.
Devletlerin davranıĢları sistem içinde edindikleri yer ve buna bağlı içinde bulundukları
etkileĢime göre Ģekillenmektedir. Nitekim uluslararası siyaset ve güvenlik kaygısı
neorealistlere göre sistemde iĢgal edilen konuma göre Ģekillenmektedir. Buradan devletlerin
sadece kendi pozisyon ve kazançları ile ilgili olmaktan ziyade rakiplerinin pozisyon ve
kazançlarıyla ilgilendikleri sonucu çıkmaktadır. Yani devletler uluslararası siyasette atomistik
değil “pozisyonel” dir. Büyük güçler yüksek askeri güç kapasiteleri ile sistemde büyük yer
iĢgal ederken küçük devletler büyük güçlerin hakimiyet kurduğu bir uluslararası sistemde
olduklarını bilirler ve bu da onların dıĢ politika kararlarına yansımaktadır. Joseph Grieco bu
değerlendirmeyi iĢbirliğinin imkânına bağlayarak; uluslararası iĢbirliğinin zor olduğunu
çünkü devletlerin neo-liberallerin belirttiği gibi “rasyonel egoist” değil “savunmacı
konumlayıcılar” olduğunu iddia etmiĢtir. Savunma yanlısı konumlayıcılar, mutlak
kazançlardan vazgeçmelerini gerektirse bile, diğer devletlerin nispeten güçlenmesini önlemeyi
amaçlamaktadır; çünkü bugünün iĢbirliği ortağının yarının düĢmanı olabileceği riski vardır. 69
Neoliberallerin anarĢik bir sistemde devletlere atfettiği fayda-zarar algısı ise
neorealistlerden daha farklıdır. Buna göre, uluslararası belirsizlik “bilgi eksikliği” nden 70
baĢka bir Ģey değildir. Bu nedenle her Ģeyi güvenlik temelinde okumaktan ziyade çok yönlü
kazanmayı ve güç kapasitelerini mutlak düzeyde geliĢtirmeyi hedefler. Olası bir iĢ birliği
durumunda bir devletin kararının rasyonelliği, öncesine kıyasla bu iĢ birliğinden ne kadar
kazanç elde edeceği sorusu üzerine inĢa edilir.
Neo-liberallere göre devletler atomistik aktörlerdir. Toplumsal, psikolojik, sosyolojik
vb. devlet içi düzeye ait unsurların etkisi ile dıĢ politika kararlarını Ģekillendirirler. Ulusal
çıkar olgusu da bu toplumsal unsurlar arasındaki mücadelenin sonunda ortaya çıkan
68
Örneğin, bir devlet için olası bir iĢ birliğine dahil olma ya da olmama durumunda verilecek bir kararın
rasyonelliğe uygun olması için kazanç dağıtım yapılarını incelemek gerekir. Bir devlet iĢ birliğine girerken ben
ne kadar kazanacağımdan ziyade karĢı taraf ne kadar kazanacak sorusunu sormalı, kendini gelecekte
dezavantajlı konuma düĢürecek nisbî kazanç avantajını karĢı tarafa kaptırmamalıdır. Aksi halde gelecekte o
aradaki göreli güç farkı kendi güvenliğine tehdit olabilir. Bu nedenle bütün devletler göreli kazanca
odaklandığı bu anarĢik durumda iĢ birliği pek mümkün görünmemektedir.
69
Joseph M. Grieco, “Anarchy and the limits of cooperation: a realist critique of the newest liberal
institutionalism”, International Organization, Vol. 42, No. 3, 1988, p. 487; Joseph M. Grieco, Cooperation
Among Nations: Europe, America and Non-tariff Barriers to Trade, Ithaca: Cornell University Press, 1990, p.
48.; Ali Balcı, “Realizm”, ġaban KardaĢ, Ali Balcı(ed.), Uluslararası İlişkilere Giriş, Ġstanbul: Küre Yayınları,
2015, s. 134.
70
Rathbun, “Uncertain About Uncertainity:..”, p. 533.
19
uzlaĢmanın bir yansımasıdır. 71 Buradan hareketle devletlerin ulusal çıkar tanımları iç
dinamiklerindeki değiĢkenlere bağlı olarak değiĢiklik gösterir. Ulusal çıkarlarına ulaĢmak için
çalıĢan rasyonel egoist devletler bireysel mutlak kazançlarını en üst düzeye çıkarmaya çalıĢır
ve baĢkaları tarafından kazanılan kazançlara kayıtsız olurlar.72
71
Oğuzlu, “Liberalizm”.., s. 151.
72
Grieco, “Anarchy and the limits of cooperation..”, s. 487; Andreatta and Koenig-Archibugi, “Which
Synthesis? ..”, p.210.
73
Charles Lipson anarĢi fikrinin uluslararası iliĢkilerin rosetta taĢı olduğunu ifade eder. David A. Baldwin,
“Neorealism, Neoliberalism, and World Politics”, Baldwin (ed.), Neorealism and Neoliberalism: The
Contemporary Debate, New York: Colombia University Press, 1993, p.4.
74
Axelrod and Keohane, “Achieving Cooperation Under Anarchy: ..”, p. 85.
75
Jonathan Havercroft, Alex Prichard, “Anarchy and International Relations Theory”, Journal of International
Political Theory, Vol. 13, No. 3, 2017, 252-265, p. 253.
76
Thomas Hobbes, Leviathan, Semih Lim (çev.), Ġstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2017, s. 99-101.
77
Nye, Jr., Welch, Küresel Çatışmayı ve İşbirliğini Anlamak, s. 6.
20
yükümlülüğü verilmemiĢtir. Bu nedenle uluslararası siyasal sistem adem-i merkeziyetçi ve
anarĢiktir.78
AnarĢik bir sistemin birimlerinin eĢitliği ise iĢlevsellik açısındandır. Benzer görevleri
(vergi toplamak, meĢru Ģiddet kullanma tekelini elinde bulundurmak, egemenliğe sahip olmak
vb. ) olması noktasında birimler eĢit olmakla birlikte bu görevlerini yerine getirmedeki
yeteneklerinin (kapasitesinin) düĢük veya yüksek olmasında farklılaĢırlar. Nitekim
uluslararası politika araĢtırmacıları, sistemlerin nitelenmesinde, o sistemin büyük güç
(yetenek/kapasite olarak) sayısına göre ayrım yaparlar. Tek kutuplu, iki kutuplu, çok kutuplu
gibi. Bu nedenle bir sistemin yapısı sistem birimleri arasındaki kapasite dağılımına göre
Ģekillenir, değiĢim gösterir. 79
Uluslararası sistemin anarĢik olmasının nedenleri arasında, uluslararası sistemde üst
bir otoritenin olmaması ve bu otoriteyi temin edecek bir kolluk kuvvetinin olmaması belirtilir.
Bunun yanında devletlerin askeri kapasitelerinin diğerleri tarafından potansiyel bir tehdit
olarak algılanması ve askeri kapasite sahibi devletlerin gerçek niyetlerini anlamanın mümkün
olmaması da anarĢik düzenin diğer nedenleri arasındadır. 80 Neorealistlere göre anarĢik
uluslararası sistemde düzen mümkündür. Kapasitelerin dağılımında güçlü olan devletler
diğerini domine ederek, üzerlerinde hegemonya kurarak belli bir iletiĢim ve etkileĢim düzeni
kurabilirler (hegemonik istikrar teorisi) 81 . On dokuzuncu yüzyılda Ġngiltere, Ġkinci Dünya
SavaĢı sonrası dönemde yaĢanan iki kutuplu sistemde ABD ve SSCB‟nin rolü ile Soğuk
SavaĢ sonrası dönemde ABD‟nin rolü bu duruma örnektir.
Neoliberalizm de uluslararası sistemin temel niteliğinin anarĢi olduğu kabulünü
neorealistlerle paylaĢır. Gerek neoliberal kurumsalcılık gerekse neorealizm, devletler arasında
bağlayıcı anlaĢmalar yapıp bunu uygulayabilecek egemen bir gücün yokluğunun -yani
anarĢinin- devletler için çıkar ve hedeflerini gerçekleĢtirmede tek taraflı inisiyatif alma,
harekete geçme durumunu doğurduğunu, bu durumda devletlerin birbirleri ile iĢbirliğine
girmelerinin önem kazandığını ve aynı zamanda bunun zorlaĢtığını kabul ederek
78
Waltz, Theory of International Politics.. ,p. 88.
79
A.g.m., p. 97.
80
John J. Mearsheimer, The Tragedy of Great Power Politics, New York: W. W. Norton and Company, 2003, p.
3.
81
Charles P. Kindleberger, 1929 Büyük Buhran‟ın ardından bu krizi incelediği kitabı “The World in Depression
(1929-1939)”da “Hegemonik istikrar” kavramını kullanmıĢ, ABD‟nin sistemi istikrara kavuĢturmak için
yapması gerekenleri sıralamıĢtır. Buna göre, ABD‟nin sorumlulukları; normal mallar için piyasa sağlamak,
sermaye akıĢını sağlamak, finans sistemine likitide sağlamak, kur oranlarını düzenlemek ve ulusal mali
politikaların koorninasyonunu sağlamak Ģeklindedir. (Stephen Meardon, “On Kindleberger and Hegemony:
From Berlin to M.I.T. and Back”, Economics Department Working Paper Series, Paper 4, 2013.) Akademik
literatürde sıkça referans alan bu teori, hegemonya teorileri arasında “düzen” için hegemonya anlayıĢını
yansıtır. Neo-realistler ve neo-liberallerin uluslararası düzen ve iĢbirliği tartıĢmasında da sıkça referans alır.
21
varsayımlarına baĢlarlar. Nitekim anarĢik bir ortamda, devletler diğerlerinin kendilerinden
faydalanmaya gideceklerinden Ģüphe etmeli, yapılan anlaĢmalar ihanet tehlikesini minimize
edecek Ģekilde tasarlanmalıdır. AnlaĢma zamanındaki vaat ve teĢvikler uygulamada farklılık
gösterebilir; bu nedenle vaat ve tehditlere dikkat edilmesi gerekmektedir. 82
AnarĢinin varlığı noktasında hemfikir olan bu iki paradigmanın ayrıĢtıkları nokta,
anarĢinin doğası ve çıktıları üzerinedir. Locke‟çu anarĢi anlayıĢını benimseyen neoliberallere
göre, anarĢiye rağmen iĢbirliği mümkündür. Neoliberaller, dünya siyasetinde anarĢinin neden
olduğu aĢırı çatıĢma durumlarının olduğunu kabul etmekle birlikte, bunun dünya siyasetinin
bütününün temsili bir resmi olarak görmezler. Buna göre, devletler, birçok durumda ve birçok
alanda, anarĢinin etkilerini hafifletmek, karĢılıklı kazançlar üretmek ve paylaĢılan zararlardan
kaçınmak için birlikte çalıĢabilir ve bunu özellikle uluslararası kurumların yardımıyla
yapabilirler. 83
Neorealistler ise, iĢbirliğini engelleyen çeĢitli sorunların hafife alındığını savunarak
neoliberal analize tepki gösterir. AnarĢinin, sadece anlaĢmaları zorla yerine getirebilecek
“merkezi bir otoritenin olmaması” anlamına gelmediğini aynı zamanda devletlerin nihai
koruyucusunun bulunmaması, bu nedenle kendi güvenliklerini ve sonuçta kendi hayatlarını
sürdürmeye mecbur olmaları anlamına geldiğini savunurlar. Bir devletin bir baĢkasının
çıkarlarını tehdit etme kabiliyeti göreli güç kapasitesine bağlı olduğu için, devletler, göreli
güçlerini düĢürecekse mutlak anlamda kazançlarını maksimize etmeyi göze alamazlar. 84
Yukarıdaki tüm değerlendirmelere ek olarak belirtilmelidir ki, anarĢi “uluslararası
toplumun varlığı” nı inkâr etmek değil, dünya siyasetinde ortak bir yönetimin eksikliğini ifade
etmek için kullanılır. Bu anlamıyla anarĢik uluslararası sistemde etkileĢimler mümkün
olmakla birlikte, etkileĢimlerin yapılanma dereceleri ve hangi araçlarla yapılandırıldıkları
farklılık gösterebilmektedir. EtkileĢimlerde askeri-güvenlik meselelerinin, siyasi-ekonomik
meselelere oranla anarĢi ile bağdaĢtırılan nitelikleri daha çok taĢıdıkları sıklıkla ifade edilir.85
Örneğin Charles Lipson‟ın gözlemlerine göre genel anlamda siyasi-ekonomik iliĢkiler askeri-
güvenlik iliĢkilerinden daha çok kurumsallaĢmıĢtır.86
82
Robert Jervis, “Realism, Neoliberalism and Cooperation”, International Security, Vol. 24, No. 1, 1999, 42-63,
p. 43-44.
83
Joseph M. Grieco, “Anarchy and the limits of cooperation”, p. 486; Jervis, “Realism, Neoliberalism and
Cooperation”, p. 45.
84
Andreatta and Koenig-Archibugi, “Which Synthesis?...”, p.210.
85
Robert Axelrod and Robert O. Keohane, “Achieving Cooperation Under Anarchy: Strategies and Institutions”,
David A. Baldwin (ed.), Neorealism and Neoliberalism: The Contemporary Debate, New York: Colombia
University Press, 1993, p. 85-86.
86
Charles Lipson, “International Cooperation in Economic and Security Affairs”, World Politics, Vol. 37, No. 1,
October 1984, 1-23.
22
1.4.3. Sistem ve Yapı-Aktör ĠliĢkisi
Uluslararası sistem, yapı ve aktör iliĢkisi tartıĢmanın iĢ birliğine dönük varsayımlarını
etkileyen bir diğer önemli meseledir. Ġlk olarak, taraflardan neorealizmin diğer bir isminin
“yapısal realizm” olduğunu belirtmek ve bu kuramın argümanlarına yer vermek faydalı
görünmektedir. Klasik realizmin etkinliğini yitirmesi üzerine yeni bir bakıĢ açısı ile ortaya
çıkan neorealizm uluslararası sistemi ve buradaki etkileĢimleri yapısalcı perspektiften
değerlendirmeye gider.87 Klasiklerin eksiklerini gidermek adına kaleme aldığını ifade ettiği
1979 Theory of International Politics adlı eserinde Waltz, uluslararası iliĢkilerin sistemdeki
düzenlilikler ve genellemeleri de içerecek biçimde pozitivist, doğa bilimlerinde kullanılan
yöntemler ile incelenmesi gerektiğini dile getirir. Bu noktada yöntemi, yapısalcı-tümdengelim
yöntemi‟ dir.88
Waltz çalıĢmasında iĢe iki önemli ayrımı yapmakla baĢlar, bunlar; “sistem ve birim”
ile “yapı ve süreç” arasındaki ayrımlardır. Sistem, yapı ve birbiri ile etkileĢim içinde bulunan
birimlerden oluĢur. Yapı sistemin genelini kapsayan, sistemin bütüncül algılanmasını
mümkün kılan, birimlerin bir arada etkileĢime girerek sistemin bütünlüğünü oluĢturmasındaki
kuralları belirleyen anahtar kavramdır. Süreç ise sistemdeki aktörler arasındaki iliĢkileri ifade
eder. Söz konusu iliĢkilerin niteliği sistemin yapısı tarafından Ģekillenmektedir. 89
Waltz, siyasi bir yapıyı, düzenlenme ilkesi, birimlerin yeteneklerinin dağılımı ve
birimlerin fonksiyonel farklılaĢması ya da farklılaĢmaması açısından üç unsur üzerinden
tanımlar.90 Sistemin yapısı sınırlayıcı ve yönlendirici bir güç olarak uluslararası sistemdeki
çıktılar üzerinde etki doğurur ve yapısal süreklilik sistemde benzer çıktıları üretir.91 Devletler
yapısal olarak güç dağılımı, askeri teknolojinin doğası veya devletin karĢılaĢtırmalı ekonomik
avantajı gibi pek çok Ģey tarafından kısıtlanabilir.92
1950‟li yıllarda yayınladığı Man The State and War çalıĢmasında üç analiz
düzeyinden -insan doğası, devlet ve uluslararası sistem- bahseden Waltz, ilk ve ikinci imge
açıklamalarının yetersiz olduğunu ifade eder. Buna göre, büyük güçler gibi stratejik karĢılıklı
bağımlılığı gerektiren bir durumda, bir aktörün optimal stratejisi diğer aktörlerin stratejilerine
bağlıdır. Bu nedenle, aktörlerin ne yapacağını açıklamak için, aktörlerin niteliklerine
87
Ashley, “The Poverty of Neorealism”, p.227; Bostanoğlu, Türkiye-ABD İlişkilerinin Politikası, s. 99.
88
Waltz, Theory of International Politics, p.79-80.
89
Ruggie, “Continuity and Transformation in the World Polity..”, p. 264.
90
Waltz, a.g.m., p. 79-101
91
Uluslararası yapı Waltz tarafından “kısıtlayıcı koĢullar kümesi” olarak görülür. Waltz, a.g.m., p. 73 ve 79-101;
Ruggie, a.g.m., p. 264.
92
Robert Powell, “Anarchy in International Relations Theory: The Neorealist and Neoliberal Debate”,
International Organisation, Vol.48, No.2, 1994, 313-344, p. 316.
23
bakmanın yanı sıra, etkileĢimde bulunduğu stratejik ortamı tanımlayan kısıtlamalara da
bakmalıdır.93
Yapısalcı bir perspektif ile neorealistler uluslararası iliĢkilerde uluslararası sistem ve
devletler olmak üzere iki analiz birimi benimser. Uluslararası sistemin en önemli özelliği
merkezi bir otoritenin olmaması yani anarĢidir. Merkezi bir otorite bulunmadığından
sistemdeki hiçbir devlet emretme gücüne sahip olmadığı gibi itaat etme zorunluluğuna da
sahip değildir. Bu nedenle birim olan devletlerin minimum düzeyde amacı hayatta kalmadır.
BaĢkasının çıkar ve sorunları ile ilgilenilmeyen bu düzende sistemin düzenleyici ilkesi olarak
her bir birim için kendi kendine yardım ilkesi geçerlidir.
Herkesin kendi baĢının çaresine bakmasını gerektiren bu sistemin önemli bir özelliği
de birimlerinin (devletlerin) iĢlevsel olarak aynı olmasıdır.94 Devletlerin amacı doğrultusunda
iĢlevi, iç bünyelerinde belirledikleri çıkarlarını mümkün olan her türlü yöntemle elde etmektir.
Uluslararası sistem bu yönden bireycidir, birimlerin (devletlerin) eylemlerinin yan ürünü
olarak ortaya çıkmıĢtır. Öte yandan, aynı amaç doğrultusunda hareket eden bu birimlerin
kullandıkları araçlar veya araçların kapasitesi (güç kapasitesi) farklılık gösterebilir. Bu
yönüyle uluslararası sistem bir pazarı anımsatır. Sistem oluĢtuktan sonra birimler (devletler)
kendini denetleyemeyeceği gibi aksine onların hareketlerini, eylemlerine dönük niyet ve
çıktılarını Ģekillendiren sistem, sınırlayıcı bir güç haline gelmektedir. Yine, benzer Ģekilde
pazarda güçlü Ģirketlerin hakim olması gibi uluslararası sistemde de güç kapasitesi olarak
büyük devletler hakim, etkin olabilmektedir. 95 Buradan hareketle neorealistler uluslararası
sistemde devletlerin hegemonya kurma ya da mevcut hegemon alanını geniĢletme çabalarını
uluslararası iliĢkilerin ilgi alanına doğrudan aktarmaktadır.96
Öte yandan neoliberallerin bu meseleye dair yaklaĢımına gelindiğinde, ilk olarak
neoliberallerin –klasik liberallerin aksine- sistemik düzeyde analizler yaptığından bahsetmek
gerekir. Klasik liberaller insan doğası üzerine varsayımlar geliĢtirirken, neoliberaller daha
yapısalcı bir yöntem benimseyerek uluslararası sistem ve yapı üzerine varsayımlar inĢa eder.
Uluslararası sisteme dair temel argümanı, sistemin düzenleyici ilkesinin anarĢi olduğudur.
Kavramsal manada neorealistlerle vardığı anarĢi üzerindeki bu uzlaĢma, anarĢinin sonuçlarına
dair farklı bakıĢ açılarına sahip olmalarına engel değildir. AnarĢinin doğası ve çıktıları üzerine
farklı analizlere sahiplerdir.
93
Kenneth N. Waltz, Man, the State and War: A Theoretical Analysis, New York: Columbia University Press,
2001, p. 12.
94
Waltz, Theory of International Politics, p. 90.
95
Ruggie, “Continuity and Transformation in the World Polity..”, s. 264-265; Waltz, a.g.m., p. 90.
96
Bostanoğlu, Türkiye-ABD İlişkilerinin Politikası,.. s. 104.
24
AnarĢiyi Lockçu bir anlayıĢla yorumlayan neoliberaller merkezi bir otoritenin
yokluğunun iĢ birliğine engel olmadığını savunurlar. AnarĢi ancak niyetlerin belirsizliği
noktasında “hile” tehdidi ile iĢ birliğine engel teĢkil edebilir. Ancak, gerekli bilgileri temin
edebileceği uluslararası kurumlar aracılığı ile iĢ birliği mümkündür.
Uluslararası yapı ve devlet davranıĢları konusunda, neoliberaller devlet davranıĢlarının
yapısal kısıtlardan ziyade devletlerin çıkarlarına göre Ģekillendiğini vurgular. Çıkar kavramı
neoliberallerin pek çok argümanının temelinde yer alır ve devlet davranıĢlarının altındaki
temel mantık olarak gösterilir. Nitekim devletlerin eylem ve tercihlerini neye göre
Ģekillendirdiği sorusuna97 neorealistler yapı ve yapısal kısıtlara göre Ģekillendirdiği yanıtını
verirken, neoliberaller her birimin ulusal çıkar ve hedeflerini kendisinin belirleyebileceğine
inanır.
Uluslararası sistemde devletlerin aldığı kararları etkileyen temel etken içsel, birimsel
nedenlerdir. Örneğin, bir ülkenin nasıl yönetildiği ve hangi rejime sahip olduğu dıĢ siyasetini
yakından etkiler. Bu noktada liberallerin demokratik devletlerin birbiri ile savaĢmayacağı tezi
örnek verilebilir.98 Öte yandan, içsel olarak, bürokrasi, çıkar gruplarının yanında küreselleĢme
gibi dıĢsal süreçler de devletlerin tercihlerini etkileyen faktörler arasında gösterilmektedir.
97
Aktörlerin karar alma süreçlerini nelerin Ģekillendirdiği konusunda verilen yapı yanıtının sağlaması için iki
aĢamalı bir deneyin yapılması gerekir. Ġlk olarak Waltz‟ un bahsettiği yapısal kısıtları sabit tutarken, birimlerin
bazı niteliklerini değiĢtirsek bir çatıĢmayı veya iĢ birliğini baĢlatma noktasında sonuç nasıl değiĢir. Örneğin, bir
devletin yönetim biçimi otoriter değil de demokratik olsaydı, savaĢ ihtimali ne olurdu? Ġkinci olarak, birimlerin
nitelikleri sabit kalmak koĢuluyla yapısal kısıtlar değiĢtirilirse davranıĢ nasıl değiĢir? Örneğin, birimlerin
nitelikleri sabitken güç dağılımı iki kutupluluktan çok kutupluluğa değiĢirse, savaĢ olasılığı nasıl olur? Powell,
“Anarchy in International Relations Theory: The Neorealist and Neoliberal Debate”, p. 316.
98
Paul R. Viotti, Mark V. Kauppi, Uluslararası İlişkiler Teorisi, Metin Aksoy (çev. ed.), 5. Baskı, Ankara: Nobel
Akademik Yayıncılık, 2016, s.154.
99
Hans J. Morgenthau, Kenneth W. Thompson, Politics Among Nations: The Struggle for Power and Peace,
New York: McGraw-Hill, 1993.
100
Waltz, “Realist Thought and Neo-Realist Theory”, p. 36.
101
Neorealistler (özellikle Waltz) anarĢik uluslararası sistemde devletlerin güvenliği sağlamaya dönük bir strateji
olarak klasiklerin güç dengesi reçetesinden ziyade “dengeleme” ye gittiklerini söyler. Waltz, Theory of
International Politics, p. 126.
25
uğramıĢtır, özellikle Waltz ile birlikte anılan neo-realizm gücün anlamını yeniden
tanımlamıĢtır.
Her Ģeyden önce neorealistler güç edinme isteğini farklı temellendirmektedir. Buna
göre güç edinme isteği, insan doğasından değil, uluslararası sistemin yapısından kaynaklanır.
Uluslararası sistemin anarĢik doğası ve güvenlik endiĢesi devletleri güç edinimine zorlar.
Grieco, anarĢinin devletlerin göreceli güç, güvenlik ve hayatta kalma ile meĢgul olmasını
gerektirdiğini savunur. 102 Bu Ģekilde yapısal bir gereklilik olarak güç olgusu anlayıĢı
neorealistleri klasik öncüllerinden ayıran ilk önemli noktadır. Ġkinci olarak neorealistlere göre
güç -klasik realistlerin görüĢü ile amaç olmaktan ziyade- devletlerin hayatta kalma uğruna
gerekli fonksiyonları yerine getirebilmek için ihtiyaç duyduğu -amacına yönelik yetkinliğini
sağlayan- bir araçtır. Ana amaç ise sistemde var olma mücadelesinde baĢarıya ulaĢmak yani
güvenliğini sağlamaktır.103
Neorealistler gücün tanımı ve iĢlevini bu Ģekilde belirttikten sonra güç ile kastedilenin
askeri boyut olduğunu belirtirler. Nitekim nihai amacın hayatta kalma ve güvenliği sağlama
olduğu uluslararası sistemde bunlara ulaĢmak için gerekli en önemli ulusal güç boyutu askeri
güçtür. Devletleri “pozisyonel” olarak konumlandıran neorealistler, devletlerin gerek
kendilerini savunmada gerekse sistem içinde diğer birimleri ve etkileĢimleri etkilemede askeri
104
gücün önemine vurgu yaparlar. Ekonomik geliĢmiĢliği de tamamen yok saymamakla
birlikte ana vurguları askeri boyut üzerinedir. Esasında taraflar ulusal güvenlik ve ekonomik
refahın her ikisinin de önemli olduğu konusunda anlaĢır, fakat bu hedeflere nisbî vurgu
bakımından farklılaĢırlar.105
Diğer taraftan, neoliberalizmin güç-güvenlik anlayıĢı realistlere kıyasla farklılık
gösterir. Her Ģeyden önce liberal teori uluslararası sistemde daha ziyade uyum ve iĢ birliği
odaklıdır. Devletlerin güvenlikten ziyade refah odaklı olduklarına inanır 106 . AnarĢiyi ve
sistemde bıraktığı olumsuz etkileri kabul etmekle birlikte, bunları güç ve güvenlik arayıĢına
değil, iĢ birliğine gerekçe olarak görmektedir.
Neoliberaller gücü, kiĢinin amaç ve hedeflerine ulaĢma yeteneği olarak tanımlar ve
güç anlayıĢı neorealistlerin güç anlayıĢından iki noktada farklılık gösterir. Ġlk olarak,
neoliberaller ekonomik “karĢılıklı bağımlılık” tezlerinin de temelini oluĢturan bir anlayıĢla,
102
Baldwin, “Neorealism, Neoliberalism, and World Politics”.., p.7.
103
Kenneth N. Waltz, “Yeni Gerçekcilik Kuramına Göre SavaĢın Kökeni”, Ezgi Yağ (çev.), Uluslararası
İlişkilerde Anahtar Metinler, Ġstanbul: Uluslararası ĠliĢkiler Kütüphanesi, 2013, s.446.
104
Brown ve Ainley, Understanding International Relations…, p. 45.
105
Baldwin, “Neorealism, Neoliberalism, and World Politics”, p.7.
106
Peter M. E. Volten, Arjan Van de Assem, “Transcending Paradigm Bashing: Realism and Idealism in
International Politics”, International Relations and Comparative Politics, EpsNet Conference 13, 14 June
2003, p. 12.
26
güç kaynaklarının genel olarak askeri güç vurgusundan uzaklaĢtığını, bunun eski dönemlerde
kaldığını ifade eder. Buna göre, günümüzde uluslararası gücün değerlendirilmesinde,
teknoloji, eğitim ve ekonomik büyüme gibi faktörler giderek önem kazanırken, coğrafya,
nüfus ve ham maddeler giderek önem kaybetmektedir. 107 Rosecrance‟ın “geçmiĢte, bir
devletin topraklarını ele geçirmek, onunla ticari alıĢveriĢ yapmak suretiyle fayda sağlamak
için gerekli olan ekonomik ve ticari araçlarını geliĢtirmekten daha ucuzdu” sözü günümüzde
devletler gözünde değiĢti, artık önceki yıllara kıyasla askeri kuvvet uygulamak daha maliyetli
bir seçenek olarak görülmeye baĢlandı.108
Bunun yanında Nye, ekonomik gücün diğer güçler gibi basit araçlarla
ölçülemeyeceğini, somut olmayan yönlerinin de olduğunu ifade eder. Örneğin, iki aktör arası
iliĢkide, göreli maliyetler ve potansiyel gücü etkiye dönüĢtürebilme becerisi pazarlıkları
dolayısı ile sonuçları Ģekillendirebilir. Göreli maliyetler yalnızca bir ülkenin ölçülebilir
ekonomik kaynaklarının toplam miktarına göre değil, aynı zamanda iliĢkideki bağımlılık
derecesine göre de belirlenir. Örneğin, iki devlet birbirine bağımlı olmasına rağmen, biri
diğerinden daha az bağımlı ise, buradaki asimetri de bir güç kaynağıdır. Bu noktada iliĢki
bozulursa, daha bağımlı olan devlet diğerine göre daha savunmasız olabilir ve diğer taraf bu
tehdidi bir güç kaynağı olarak kullanabilir. Bu nedenle iki ülkenin gücünün değerlendirmesi
yalnızca kaynakların paylaĢımında değil, aynı zamanda iki ülkenin göreli savunmasızlığından
da kaynaklanıyor.109
Ġkinci ve son olarak neoliberallere göre, güç meselesi -neorealistlerin iddia ettiği gibi-
sıfır toplamlı bir mantığa sahip değildir. Yani bir devletin güç artırımı diğerinin zayıflaması
anlamına gelmez. Mutlak olarak güç kapasitesini artırma söz konusudur. Bu konu özellikle iĢ
birliğinin imkânına dair kazançların paylaĢım sorunu ile doğrudan ilgilidir ve neorealistlerin
göreli kazanç iddialarının ana gerekçesini oluĢturur. Sıfır toplamlı bir güç mantığı ile karĢı
tarafın bu iĢ birliği sonucunda göreli güç kapasitesini nasıl artıracağına odaklanan realistler iĢ
birliğini çok zor bir ihtimal görürken, neoliberaller ise mutlak kazanç mantığı ile göreli güç
kapasitelerinin nasıl etkilendiğini önemsemez.
107
Joseph S. Nye, Jr., “The Changing Nature of World Power”, Political Science Quarterly, Vol. 105, No. 2,
1990, 177-192, p.179.
108
Nye Jr., “The Changing Nature of World Power”..., s. 180.
109
A.g.m., s. 180.
27
Bölüm Değerlendirmesi
28
referans noktalarından biridir. Neoliberallere göre rasyonel-egoist olan devletler mutlak
kazancına odaklanmaktadır. Neorealistlere göre ise savunmacı konumlayıcı pozisyonundaki
rasyonel devletler göreli kazanca önem vermektedir. Bu bağlamda devletlere dönük tanımsal
farklılıklar, onların dıĢ politika kararlarını nasıl Ģekillendirdiklerine dair yorum farklılıklarına
yol açar. Ulusal çıkar tanımını nasıl oluĢturdukları ve nelerin öncelikli olduğu noktasındaki
farklılaĢmalar ilerleyen bölümlerdeki iĢ birliğine dönük tarafların değerlendirmelerinin
temelini oluĢturmaktadır.
29
ĠKĠNCĠ BÖLÜM
110
Waltz, Theory of International Politics, p.105.
111
Viotti, Kauppi, Uluslararası İlişkiler Teorisi,.. s.154.
112
Axelrod, Keohane, “Achieving Cooperation Under Anarchy:..” p.88-89.
113
Jervis, “Realism, Neoliberalism and Cooperation..”, p.51.
30
realistler ise, durumun doğasına göre değiĢebileceğini belirtir. Örneğin, statükocu bir güç
revizyonist bir güç ile karĢı karĢıya kaldığında tercihler üzerine değiĢiklikler ile çıkarların
uyumlaĢtırılması zordur. Öte yandan güvenlik ikileminin olduğu bir durumda taraflardan biri
ya da her ikisi de anarĢi altında iĢ birliğini gerçekleĢtirmek için stratejiler üzerine tercih
değiĢikliğine gidebilir. 114
Öte yandan, ortak çıkar algısı ile sağlanan böylesi bir iĢ birliği kolay bir biçimde
bozuladabilir. ĠĢ birliğinde olan taraflardan biri iĢ birliğinden sağladığı faydadan daha çok
değerli gördüğü baĢka bir seçeneğe kayabilir. Yine taraflardan biri, diğerlerinin
çekileceği/taraf değiĢtireceği yönünde bir algıya kapılırsa kendi tercihini de çekilme/taraf
değiĢtirme yönünde değiĢtirebilir. Örneklerden de anlaĢılacağı gibi „algı‟lar çıkarları
belirleyebilmektedir bu nedenle, çıkarların ortaklık derecesini anlayabilmek veya bu ortaklığı
güçlendirmek için çıkarların algılanma ve tercihlerin yapılma sürecini anlamak
gerekmektedir.116
Çıkar çatıĢması iki veya daha fazla aktörün hedeflerindeki uyumsuzluk halidir. Belirli
bir durumdaki çıkar çatıĢmasının düzeyi, önemli bir açıklayıcı değiĢken ve kendi baĢına
117
önemli bir bağımlı değiĢken olması itibariyle önemlidir. Nitekim, oyun teorileri
114
Jervis, “Realism, Neoliberalism and Cooperation..”, p.52.
115
Axelrod, Keohane, “Achieving Cooperation Under Anarchy:.”, p. 88-89.
116
A.g.m., p. 88-89. Mahkumun Ġkilemi gibi bir oyunda çıkar algısı kimi zaman durumu daha karmaĢık hale
getirebilmektedir. Nitekim, karĢı taraf ister iĢ birliği yapsın ister ihanet etsin, taraflardan ikisini de taraf
değiĢtirmeye, ihanet etmeye teĢvik eden bir oyundur.
117
Robert Axelrod, “Conflict of Interest: An Axiomatic Approach”, Journal of Conflict Resolution, Vol. 11, No.
1, Law and Conflict Resolution, 1967, 87-99, p. 87.
31
çerçevesindeki deneysel sonuçlara göre, oyuncular arasında çıkar çatıĢması arttıkça,
oyuncuların oyunu terk etme veya taraf değiĢtirmeyi seçme ihtimalleri de artmaktadır.118
KüreselleĢme olgusu çok boyutlu niteliği sebebiyle kabul görmüĢ ortak bir tanıma
sahip değildir. Ancak genel mantığı çerçevesinde, “ulus ve sınırları aĢan akıĢlar ile bu Ģekilde
120
oluĢan toplumsal iliĢkileri” içermektedir. Neoliberaller küreselleĢmeyi toplumlar ve
devletlerarasındaki bağlantıların ötesinde ekonomi pazarlarının serbestleĢmesi ve uluslararası
ticaretin liberalleĢmesi sonucu oluĢan ulus aĢırı akıĢların hızı ve yoğunluğunun toplumsal
yaĢam Ģekilleri üzerine etkisi bağlamında ele alır. 121 KüreselleĢmenin tanımlanmasında alt
yapı taĢları olarak kullanılan ulusaĢırıcılık ve karĢılıklı bağımlılık gibi kavramlar üzerine
argümanlar üretir.
Öte yandan genel anlamda realistlerin küreselleĢme kavramına karĢı mesafeli durduğu
görülmektedir. Bu Ģüpheci yaklaĢımın temelinde küreselleĢmenin tanımlanma problemi,
tanımlayıcı nitelikte bir kavram olarak kuramsal içerikten yoksun olması ve moda bir kavram
olması gibi faktörler gösterilmektedir. KüreselleĢmeye bağlı olarak karĢılıklı bağımlılık
kavramını ise “güçsüzün güçlüye karĢı savunmasızlığı” olarak tanımlamaktadır. KarĢılıklı
bağımlılık aslında iliĢkide üstün olan tarafın seçimlerine karĢı savunmasız (temel bir realist
kavram) kalınan bir “üstünlük-bağımlılık” iliĢkisidir.122
118
Axelrod, Keohane, “Achieving Cooperation Under Anarchy:.” p. 87.
119
A.g.m., p. 91.
120
Held, McGrew, “Büyük KüreselleĢme TartıĢması”,.. s.71-73.
121
Viotti, Kauppi, Uluslararası İlişkiler Teorisi,.. s. 160.
122
Uluslararası bağımlılığa dair realistlerin değindiği birkaç nokta Ģu Ģekildedir: Ġlk olarak “güç dengesi bir tür
uluslararası bağımlılık olarak algılanabilir”. Ġkinci olarak “devletlerarası uluslararası bağımlılık her devlet için
o kadar da iyi bir Ģey değildir”. Üçüncü olarak, “KarĢılıklı bağımlılık bütün devletleri aynı oranda etkilemez”.
Sonuncu maddeye göre olası negatif bir duruma karĢı her devletin savunmasızlığı aynı düzeyde değildir.
Viotti, Kauppi, a.g.m., s. 71-72.
32
ile olan iliĢkilerinde mutlak kontrole, belirleyici bir pozisyona sahip olması durumudur. 123
Bağımlılık durumdaki bu koĢullarının aksine karĢılıklı bağımlılık ise, müĢterek bir etkileĢimi
ifade eder. Genellikle uluslararası sınırlardaki para, mal, insan ve bilgi akıĢından etkilenerek
Ģekillenen karĢılıklı bağımlılık durumunda uluslararası sistemdeki devletler ya da diğer
124
aktörlerin birbirleri üzerinde karĢılıklı etkiler bırakması söz konusudur. Taraflar
iliĢkilerinin sağlıklı biçimde devamı üzerinde belli çıkar tanımlarına sahiptir ve iliĢkinin
devamına dönük istek ve çaba göstermektedir. 125 Yine bir karĢılıklı bağımlılık durumundan
söz edebilmek için tarafların her birine bu iliĢkinin bir maliyet getiriyor olması ve bu
maliyetin tarafların hareket serbestisini sınırlıyor olması gerekmektedir. Bu noktada taraflara
sadece çıkar temelli fayda sağlayan bir etkileĢim karĢılıklı bağımlılık teorisinin dıĢında
kalmaktadır.126
KarĢılıklı bağımlılık durumu neorealizm-neoliberalizm tartıĢmasında neo-liberallerin
iĢbirliğinin imkânına dair öne sürdüğü bir yaklaĢım olarak önemli yer tutar. Neoliberal
kurumsalcılığın önde gelen teorisyenlerinden Keohane ve Nye, sistemdeki aktörler arasında
giderek karmaĢıklaĢan bir karĢılıklı bağımlılığın olduğundan söz etmiĢtir. Rosecrance‟ın
çalıĢmasında geliĢtirdiği “tüccar devlet” kavramına temel oluĢturan bir anlayıĢla devletler,
askeri güçle donanımlı devlet yerine ticari olarak güçlü devlet anlayıĢına sahip olmuĢlardır.
Rosecrance‟ın temel argümanı devletlerin arasındaki ekonomik iliĢkilerin karmaĢık ve yoğun
bir denklem oluĢturduğu ve devletlerin bu denklemden tam bağımsız bir biçimde var
olamayacağıdır. Devletler birbirlerinden hammadde veya teknoloji almak zorunda kalırlar
ancak buna karĢın ürettiği ürünleri satabilmek için de pazar olarak birbirlerinin piyasalarına
ihtiyaç duymaktadırlar.127 Buradan hareketle içe kapalı olarak tek baĢına büyümenin mümkün
olmadığı günümüzde neo-liberallere göre ekonomik açıdan karmaĢık karĢılıklı bağımlılık ağı
içindeki devletler için savaĢ ve çatıĢma rasyonel bir tercih olmaktan çıkmıĢtır.
Öte yandan karĢılıklı bağımlılık kavramı ile kastedilen eĢit oranda bağımlılık değildir.
Aksine, genellikle asimetrik nitelik taĢır. Bir taraf diğerine onun olduğundan daha fazla
bağımlıdır. Buradaki asimetrik bağımlılığı açıklamak adına Keohane ve Nye hassasiyet ve
kırılganlık kavramlarını geliĢtirir.128 Buna göre A (az bağımlı) – B (çok bağımlı) ülkelerinin
123
R. Harrison Wagner, “Economic Interdependence, Bargaining Power, and Political Influence”, International
Organization, Cilt 42, No. 3, 1988, p.468-470.
124
Keohane, Nye, Power and Interdependence.., p. 8-9.
125
Wagner, a.g.m., p. 468-470.
126
Keohane, Nye, a.g.m., p. 8.
127
R. Rosecrance, The Rise of the Trading State, Commerce and Conquest in the Modern World, New York:
Basic Books, 1986.
128
Yazarlar Power and Interdependence adlı ortak çalıĢmasında bu kavramları öne sürer ve açıklar.
33
asimetrik karĢılıklı bağımlılığında A‟da gerçekleĢecek olan bir olumsuzluk B‟de kırılganlık
yaratırken B‟deki bir olumsuzluk A için sadece hassasiyet doğurur.129
Uluslararası aktörler arası etkileĢimin -yirminci yüzyılın ikinci yarısında kitle iletiĢim
teknolojilerindeki geliĢimlerin de etkisi ile – giderek karmaĢıklaĢtığı ve aktörlerin birbirlerine
karĢı daha savunmasız ve daha hassas olduğunu vurgulayan karmaĢık karĢılıklı bağımlılık tezi
temelde 3 nitelik üzerine kuruludur. Bunlar; uluslararası toplum arasında iletiĢim ve etkileĢim
kanallarının belirgin Ģekilde artmıĢ olması (multiple channels), uluslararası iliĢkiler
gündeminin belirli bir hiyerarĢiden yoksun olması (absence of hiyerarchy among issues) ve
uluslararası politikada askeri gücün önemini eskiye nazaran önemli ölçüde yitirmiĢ (minor
role of military force) olmasıdır.130
Yirminci yüzyılın ikinci yarısından itibaren sistemde yaĢanan geliĢmeler karĢılıklı
bağımlılık anlayıĢını pekiĢtirirken, neo-realistlerin öncülük ettiği bir grup tarafından da
marjinal olmakla eleĢtirilmiĢtir. Waltz devletlerin halen dıĢ politikada güvenliklerini temin ve
maksimize etmeyi öncelikli hedef olarak gördüğünü belirterek karĢılıklı bağımlılığı bu
koĢullarda efsane olarak niteler. Ona göre, uluslararası sistemde askeri meseleler yüksek
politika (high politics) konularıdır ve bunun dıĢında kalan ve karĢılıklı bağımlılık
kuramcıların öne çıkardığı refah ve zenginliği artırmaya dönük çalıĢmalar halen ikincil
derecede alçak politika (low politics) kapsamındadır. Yine, pluralist (çoğulcu) bir anlayıĢa
sahip olan karĢılıklı bağımlılık kuramı, devletlerin uluslararası politikadaki rolünü hafife
almak devlet dıĢı aktörlerin etkisini abartmakla eleĢtirilir. Buna göre, halen devletlerarası
iliĢkilerin belirleyici olduğu mevcut uluslararası sistemi açıklamada bu kuram havada
kalmaktadır.131
Neoliberaller özetle, karĢılıklı bağımlılık ile çatıĢma arasında ters orantı olduğunu
ifade eder. Waltz ve Mearshimer gibi neorealistler ise on dokuzuncu yüzyılın sonuna doğru
Avrupa‟da karĢılıklı bağımlılık seviyesinin çok yüksek olmasına rağmen, bu durumun ulusal
güvenlik endiĢelerinin ekonomik çıkarları gölgede bıraktığı Birinci Dünya SavaĢı‟na engel
olamadığını örnek gösterirler. Ve eğer devletler kendilerini tehdit altında hissederse,
ekonomik bağları koparmanın zararlarına rağmen gereken askeri adımları atacağını
savunurlar.132
129
Wiltse, “Liberalizm, ĠĢ birliği, Kolektif Güvenlik ve Neoliberal Kurumsalcılık”,.. s. 141-146.
130
Hüseyin IĢıksal, “To What Extent Complex Interdependence Theorists Challenge to Structural Realist School
of International Relations?”, Alternatives: Turkish Journal of International Relations, Vol. 3, No. 2-3, 2004, p.
139-140.
131
Kenneth N. Waltz, “The Myth of National Interdependence”, The International Corporation: A Symposium,
Charles P. Kindelberger (der.), Cambridge: MIT Press, 1970, p. 212.
132
Viotti, Kauppi, Uluslararası İlişkiler Teorisi,.. s. 152.
34
2.2.Belirsizlik, Niyet, Hile
Belirsizlik faktörü, uluslararası iliĢkiler araĢtırmalarının çoğunlukla merkezinde yer
alır. Uluslararası iliĢkilere dair pek çok düĢünce okulu (realistler, liberaller, konstruktivistler
gibi) belirsizlik meselesine teorilerinde yer verir. Ancak yakından bakıldığında bu
paradigmalar içinde kavram farklı anlayıĢları barındırmaktadır. Realistler belirsizliği
diğerlerinin niyetleriyle ilgili bir “korku” durumu olarak betimlerken, liberaller diğerlerinin
niyetleri ile ilgili “bilgisizlik” durumu olarak tanımlar.133 Buradan anlaĢılacağı gibi belirsizlik
sorununun ne olduğu konusunda da bir belirsizlik vardır.134 Bu nedenle belirsizlik faktörünün
iĢ birliğini nasıl/ ne derece etkilediğini bilmek için esasında kendisinden ne anlaĢılması
gerektiği sorusunun yanıtlanmasını gerektirmektedir. Ya da iĢ birliğinin imkânı üzerine
çalıĢanların bu kavramdan ne anladığını bilmek vardıkları sonuçları daha anlaĢılır kılacaktır.
Realistlere özgü olan anlayıĢta belirsizlikten çıkan sonuç güvensizlik ve korkuyu
barındırır. Waltz güvensizlik endiĢesinin –en azından diğerlerinin gelecekteki niyetleri ve
135
eylemleri hakkındaki belirsizliğin- iĢ birliğine olumsuz etki ettiğini yazar. Yine
Mearshimer, devletlerin diğerlerinin niyetlerinden asla emin olamayacaklarını iddia eder. Ona
göre, hiçbir devlet diğerinin kendine karĢı saldırgan askeri kabiliyetini kullanmayacağından
emin olamaz.136 Daha iyimser olan “savunmacı” realist Grieco da aynı Ģeyi yazar. Ona göre,
devletler askeri yardımlar ve ittifak oluĢturma yoluyla gerçek ya da varsayılan potansiyel
düĢmanlarına karĢı güç birikiminde kendini göstererek kendi kendine yardımda (self-help)
bulunurlar.137
Realistler, uluslararası politikayı anarĢi ve predasyon138 kavramları ile iliĢkilendirirler.
Ancak „anarĢi‟, „niyet belirsizliği‟ ve „çatıĢma‟ arasındaki bağı temellendirmede eksik
kalmakla eleĢtirilirler. Bazılarına göre realistlerin buradaki temel bağlamı „korku‟, yani
baĢkalarının niyetlerinden duyulan derin endiĢedir. 139 Mearsheimer, „niyet‟ hakkında korku
seviyesinin zamana ve mekâna göre değiĢse de, asla önemsiz seviyeye indirgenemeyeceğini
133
Rathbun, “Uncertain About Uncertainity:..”, s. 533.
134
Stephen G. Walker, “Binary Role Theory and The Uncertainity Problem in International Relations Theory”,
Stephen G. Walker, Role Theory and Cognitive Architecture of British Appeasement Decisions: Symbolic and
Strategic Interaction in World Politics, New York: Roudledge, 2013, p. 4.
135
Waltz, Theory of International Politics, .., p. 105.
136
John J. Mearshimer, “The False Promise of International Institutions”, International Security, Vol. 19, No. 3,
1994, 5-49, p. 10.
137
Joseph M. Grieco, “Understanding the Problem of International Cooperation : The Limits of Neoliberal
Institutionalism and the Future of Realist Theory”, David Baldwin (ed.), Neorealism and Neoliberalism: The
Contemporary Debate, New York: Colombia University Press, 1993, p. 314.
138
Sözlük anlamı, bir canlının diğeri üzerinden –onu parçalayarak-beslenmesi durumudur.
139
Rathbun, a.g.m., p. 538.
35
yazması da bu tahminleri doğrular niteliktedir. Mearsheimer‟a göre bu korkunun temeli,
devletlerin birbirlerine karĢı saldırı yapma yeteneğine sahip oldukları ve bunu yapmak için
gerekli güdüye sahip olabilecekleri bir dünyada, hayatta kalmaya kararlı herhangi bir devletin
en azından diğer devletlerden Ģüphelenmesi ve onlara güvenme konusunda isteksiz olması
gerektiğidir.140
Devletlerin -diğerlerinin niyetlerinin iyi huylu olduğuna dair- herhangi bir iĢaret, jest
veya iletiĢimden kuĢkulu olduğu durumlardaki bilgi seçim sürecinde duyduğu korku açık
Ģekilde belirgindir. Bazı realistler, devletlerin en kötüyü varsaydığını iddia etseler de, bu
realizmin mutlak bir gerekliliği değildir. Realizm, devletlerin kendilerini güvende hissetmeleri
için yüksek bir bilgi eĢiği belirler. Örneğin, Mearsheimer “Diğer bir devlet güvenilir bir
Ģekilde iyi huylu olabilir, ancak bu düĢüncenin kesin olması imkânsızdır, çünkü niyetlerin
yüzde yüz kesinlik ile kutsal olması imkânsızdır.”141 Bu nedenle, devletler rasyonel olarak
kararlarını olasılıklara dayandırmazlar, aksine – korkudan dolayı – karĢılaĢtıkları iyi niyet
iĢaretleri hakkındaki bilgilerde Ģüpheci ve seçici davranırlar. Diğer devletlerin düĢman
olduklarını gösteren bilgiler daha kolay kabul görür ve baskındır.142
Devletlerin açık iyi niyet göstergeleri ile nasıl baĢa çıktıkları konusu çok
araĢtırılmamıĢtır çünkü realizmde bu ihtimaller devletler tarafından çoğunlukla indirgenir ve
bir köĢeye atılır. Sadece saldırgan niyet göstergeleri düzenli olarak tehdit dengesi kapsamına
girer. Bu seçicilik, niyetlerin iyi huylu olduğu bilinse bile, kaçınılmaz görülür. Zira niyetler
gelecekte değiĢebilir, bu nedenle pahalı, büyük göstergeler bile istikrarlı bir tür oluĢturmaz.143
Diğer devletlerin kötü niyetlere sahip olma ihtimali realistlerde diğerlerinden daha çok kabul
edilir. Bu korkunun bir yansımasıdır, aksi takdirde bu bahsedilen kötü senaryolar anarĢinin ve
niyet belirsizliğinin kaçınılmaz sonucu olarak görülmez.
Korku olmadan, realizmin ayırt edici özellikleri –sürekli göreli kazanç endiĢesi ve ve
üniter aktör olarak devlet nosyonu - paradigmadan mantıksal olarak çıkarılamaz, sadece
varsayılırlar. Devletler gerekli fırsat ve güdüye sahip olduklarında diğerlerinden alarak kendi
mutlak kazancını artırmaya gider, bu durumda devletlerarası göreli kazanç endiĢesi ortaya
çıkar. Devletlerin göreli kazanç peĢinde koĢmadıklarından emin olunamaz. Öte yandan, iç
140
Mearshimer, “The False Promise of International Institutions”.., p. 11.
141
A.g.m., p. 10.
142
Rathbun, “Uncertain About Uncertainity:..”, p. 539.
143
Grieco,“Understanding the Problem of International Cooperation :..”; Mearshimer, a.g.m.; Rathbun, a.g.m.,
p. 539.
36
siyasal aktörlerin güvenlik konusundaki ortak çıkarları nedeniyle bir araya gelmelerine neden
olan bu korku, realizmin devletlerin üniter aktörler olduğunu varsaymasına neden olur. 144
Realistlerin olasılıklar hakkında sürekli Ģüpheleri vardır. Birinin niyetinden emin
olmamaya dayanan kaygı, onun hakkında daha çok bilgi edinimiyle yok olmaz, çünkü
tahminler yanlıĢ olabilir veya niyetler zaman içinde değiĢebilir. Bu nedenle devletler, güç
edinimi ile belirsizlikten kaynaklanan korkuyu dengelemeye gider. 145 Bu noktada Grieco‟ya
göre “devletler diğerlerinin gelecekteki niyetleri hakkında emin olamazlar, bu yüzden iĢ
birliğinin gelecekteki göreli kapasiteleri nasıl etkileyebileceği hususuna dikkat çekerler”. 146
Glasner realizmi Ģöyle özetler: “Niyetler bilinemez, biliniyor olsa bile yarın farklı
olabilirler… Devletler, potansiyel düĢmanlarının kendilerine karĢı tam kabiliyetlerini
kullanmaları olasılığını göz ardı etmemeli ve bu nedenle düĢmanların niyetlerinden ziyade
kabiliyetlerine odaklanmalıdır.” 147 Buradan görüldüğü gibi, realistlerin stratejik durumlar
hakkında, bilgi birikimi anlamında öğrenmeye dair bir düĢüncesi yoktur. Bunun yerine
öğrenme Waltz‟un ifadesi ile -devletlerin self-help sistemi içinde hayatta kalması için neyin
gerektiği hakkında dersler aldığı –„sosyalleĢme‟yi içerir. Öğrenme uluslararası sistemle ilgili
belirli nesnel gerçeklikler hakkında bir farkındalık sürecidir. En önemlisi, devletler,
baĢkalarının niyetleri hakkında kuĢkucu olmaları gerektiğini ve sadece güç birikiminin
güvenlik sağladığını öğrenirler. Öğrenme aslında korku olarak belirsizliğin kabulüdür.148
Korku ile güç kapasitesini artırmaya odaklı realistler, belirsizlik durumunda karĢı
tarafın niyetine dair bilgi toplamak için baĢvurulan stratejiler olan sinyalleme ve tarama
konularına çok az önem verir.149
Realistlerin korku temelinde gördükleri belirsizlik durumu neoliberal perspektifte bilgi
eksikliği olarak bilinir. 150 Belirsizlik durumunda diğerlerinden korkmak rasyonel bir seçim
olmakla birlikte, niyetler hakkındaki belirsizlikle baĢ etmek için tek yol değildir. Diğerlerinin
niyetleri hakkındaki bilgi eksikliği belirsizliği oluĢturur. Devletler, diğerlerinin pazarlıkları
devam ettirip ettirmeyeceğinden veya sözlerini tutup tutmayacaklarından emin değildir.
144
Rathbun, “Uncertain About Uncertainity:..”, p. 539-540.
145
A.g.m., p. 540.
146
Grieco, “Anarchy and The Limits of Cooperation:.”, p.500.
147
Charles L. Glasher, “Realists as Optimists: Cooperation as Self-Help”, International Security, Vol. 19, No. 3,
1994, 50-90, p. 56.
148
Rathbun, a.g.m., p. 540.
149
Glasher, a.g.m.
150
Rathbun, -Uluslararası ĠliĢkilerdeki çeĢitli paradigmaların belirsizlik anlayıĢlarını sunduğu- çalıĢmasında
realistleri korku temelli belirsizlik anlayıĢı ile eĢleĢtirirken, rasyonalistler perspektifi içinde neoliberallerin
belirsizlik anlayıĢını sunar, özellikle bu kısımda verdiği referansların Keohane ve Nye gibi neoliberaller olması
bu durumu açıklar. Rathbun, a.g.m., p. 541-45.
37
ĠĢbirliği oyunlarında –„enayi‟ getirisi sağlayan- „hile‟ önemli bir husustur. 151 Ancak,
niyetlerdeki belirsizliğin yarattığı stratejik ikilemlere odaklanmasına rağmen, neoliberaller
çatıĢmanın yaygınlığı gibi karamsar sonuçlara varmaz. Tarihsel olarak realizme alternatif
oluĢturan liberaller iç siyasetin, ticaretin ve teknolojinin çatıĢmayı dolayısı ile korkuyu nasıl
azalttığından bahseder.152
Belirsizliğe yüklediği anlam itibari ile liberaller iĢbirliği konusunda realistlere nazaran
daha iyimserdir ve gücün uluslararası iliĢkilerde nihai belirleyici olduğuna realistler kadar
inanmazlar. Devletler eksik bilgi durumlarında baĢkalarının niyetleri hakkında kötümser
sonuçlar çıkarmaya yatkın değildir. Devletler daha çok agnostik (bilinemezci) olarak
biçimlendirilir. Korku olmaksızın niyetler hakkındaki belirsizlik cehalet (bilgisizlik) ile
tanımlanır. Bu Knight‟ın belirsizlik hakkında bahsettiği „risk‟e - belki de en bilinen belirsizlik
kavramsallaĢtırması– benzer. Karar vericiler, karĢılaĢtıkları durumdan tamamen emin değiller,
fakat olasılıkları iliĢkilendirmek için önceki deneyime dayanan yeterli bilgiye sahipler. Eğer
güvenilir bilgi diğer devletin iĢ birliği yapmaya istekli olduğunu gösterirse ve ortak kazançlar
da mümkün görünürse, iĢ birliği yapmak mantıklıdır. Uluslararası siyasete korku ile
yaklaĢmak silah yarıĢları ve istikrarsızlık yaratarak bir devleti daha da kötü durumda
bırakabilir.153
Devletler bilgiye karĢı daha duyarlıdır, çünkü stratejik iliĢki içinde oldukları
partnerlerinin niyetleri hakkında inanç geliĢtirmelerine yardımcı olur. Niyetler hakkındaki
belirsizliğe realistler gibi sadece güç artırımı yaparak karĢılık vermezler, niyetleri aktif olarak
değerlendirirler.154 Devletler bilgi arayıĢında önemli miktarda emek ve para harcarlar.155
Belirsizliğe karĢı bilgi toplama için “maliyetli sinyal verme” yapılabilir. Bu noktada
iç faktörler de önemli görünmektedir. Nitekim demokratik kurumların hesap verebilirliği,
baĢarısızlık durumunda kendine maliyet yükler. Diğer bir seçenek bir ülkenin taahhüdü ve
kabiliyeti hakkında özel bilgi sahibi olmaktır. Yine demokrasiler daha Ģeffaftır ve bilgi
yönünden zengindir. Her iki strateji de düĢmanların daha önce bilinmeyen niyetlerinden emin
151
Arthur A Stein, “Coordination and Collaboration: Regimes in an Anarchic World”, International
Organization, Vol.36, No.2, 1982, 299-324; Grieco, “Anarchy and The Limits of Cooperation:..”; Mearshimer,
“The False Promise of International Institutions..”.
152
Robert O.Keohane, and Joseph Nye, Power and Interdependence. New York: Harper Collins, 1977; Richard
A., Matthews and Mark W. Zacher, “Liberal International Theory: Common Threads, Divergent Strands”,
Charles Kegley (ed.), Controversies in International Relations Theory: Realism and the NeoLiberal
Challenge, New York: St Martin‟s, 1995; Rathbun, “Uncertain About Uncertainity:..”, p. 542.
153
Rathbun, a.g.m., p. 542.
154
Robert O. Keohane, “Institutionalist Theory and the Realist Challenge After the Cold War”, David Baldwin
(ed.), Neorealism and Neoliberalism: The Contemporary Debate, New York: Columbia University Press,
1993.
155
Rathbun, a.g.m., p. 543.
38
olmak içindir. Korku karĢısında bilgisizlik anlamındaki belirsizlik, realizmden çok farklı
uluslararası dinamikler üretmektedir. Güvenilir sinyalleĢme, dıĢ politika baĢarılarının
gerçekleĢmesine izin verirken, aynı zamanda güç artırımının tek baĢına yapamayacağı
provakasyonlardan kaçınılabilir.156
Hile endiĢesinin iĢ birliğini engelleyici etki doğurduğu her iki paradigma tarafından da
kabul edilir. Realistlere göre özellikle askeri alanda yapılacak bir hilenin doğuracağı tehdit
çok daha büyük olacaktır. ĠĢ birliği önündeki bu engele rağmen realist dünyada devletler iĢ
birliği yapabilir. Örneğin, güç dengesi veya dengeleme gibi stratejilere sahip devletler ortak
düĢmanlara karĢı ittifaklar kurmaya giderler. Dünya savaĢlarına katılan devletlerarasındaki
ittifak ve anlaĢmalar bu duruma en iyi örnektir. Müttefiklerin yanı sıra rakipler de iĢ birliği
yapabilir. Soğuk SavaĢ döneminde süper güçler arasında imzalanan silah kontrol anlaĢmaları
bu durumu örnekler.157
Neorealistler uluslararası politikaya dair analizlerinde kapasite/yeteneklere niyetlerden
daha çok vurgu yapar. Grieco devletlerin niyet ve çıkarlarına dair belirsizliklerin devlet
adamlarının kapasite/yeteneklere odaklanmasına neden olduğuna dikkat çeker. Benzer Ģekilde
Krasner neoliberalleri, niyet, çıkar ve bilgiyi aĢırı vurgulamaktan ve „kabiliyetlerin dağılımı‟
nı yeterince vurgulamamaktan dolayı eleĢtirmektedir. Keohane ise, devletlerin göreli
kazançlara olan duyarlılığının, bu devletlerin „niyetlerinin algıları‟ndan önemli ölçüde
etkilendiğini öne sürmektedir. Böylece düĢmanın göreli kazanımları müttefiklerinkinden daha
çok endiĢe vermektedir.158
156
Rathbun, “Uncertain About Uncertainity:..”, p. 544.
157
Mearshimer, “The False Promise of International Institutions”.., p. 13.
158
Baldwin, “Neorealism, Neoliberalism and World Politics”.., p.7.
159
Grieco, “Anarchy and The Limits of Cooperation:..”, p. 487.
39
birliği düzenlemelerindeki ortaklarının iĢbirliğinden daha fazla kazanabileceğinden endiĢe
ederler. Bu Ģekilde nisbî kazanca odaklanan bir devlet için bir iĢ birliğinde sorulması gereken
soru “güç açığı geniĢliyor mu?” dur. Waltz‟a göre güvensizlik hissi altındaki devletler
kazancın nasıl bölüneceğini sormak zorundadır. „Ġkimiz de kazanacak mıyız?‟ sorusundan
ziyade „Kim daha fazla kazanacak?‟ diye sormak mecburiyetindedir.160
Neoliberallere göre, mutlak kazanca odaklanan egoist devletler karĢı tarafla uyum
sağlama noktasında endiĢelenmektedir. Bu noktada rasyonel egoist devletlerarasındaki iĢ
birliğinin önündeki en büyük engel hiledir. Neorealistlere göre ise, karĢı tarafın ortak
düzenlemeye uyumundan memnun olan bir devlet, yine de göreceli olarak daha büyük
kazanımlar elde etmesinden dolayı yolları ayırabilir. O halde realistler, uluslararası
iĢbirliğinin en az iki büyük engelinin bulunduğunu ortaya koymaktadır: devletin hile ile ilgili
kaygıları ve göreceli kazanımları hakkındaki devlet kaygıları.163
165
Mutlak kazanç- nisbî kazanç tartıĢmasında Axelrod tarafların mutlak kazancını
maksimize etme peĢinde olduğunu ve bunun için de Mahkûm Ġkilemi‟nin onların tercih edilen
160
Waltz, Theory of International Politics, p. 105; ayrıca Waltz, Man, The State and War, p. 198.
161
Keohane, After Hegemony, p. 66.
162
Grieco, “Anarchy and the Limits of Cooperation”, p. 487.
163
A.g.m., p. 487.
164
Viotti, Kauppi, Uluslararası İlişkiler Teorisi, s. 148.
165
Robert Axelrod, The Evolution of Cooperation, New York: Basic Books,1984.
40
bir metodolojisi olduğunu yazar. Mahkûm Ġkilemi‟nde mutlak kazancını maksimize etmek
için en iyi strateji ise “reciprocity” yani karĢılıklılıktır (Tit for Tat).166
Grieco öte yandan kitabının 167 temel argümanında mutlak kazanımlar varsayımına
meydan okur. Devletlerin mutlak kazançların ötesinde göreli kazanımları da önemsediklerini,
kazançlarını sürekli diğer devletlerin kazançları ile karĢılaĢtırdıklarını ileri sürer. Mutlak
kazançlar elde edebilse bile, hiçbir devlet diğerlerinden daha az kazanç elde etmek istemez.
Bugün dost olanın yarın düĢman olmayacağının garantisi yoktur. Bugün elde ettiği göreli güç
kapasitesi yarın benim aleyhime kullanılabilir. Bu bağlamda göreli kazaçlar konusundaki
endiĢeler iĢ birliğini engelleyebilir.168 Grieco‟nun argümanı kısmen Duncan Snidal tarafından
yapılan çalıĢma ile de desteklenmektedir. Snidal göreceli kazanım endiĢelerinin artmasının iĢ
birliğini zorlaĢtıracağını ve mevcut durumun Mahkûm Ġkilemi‟ne dönüĢeceğini yazar.169
Bu tartıĢmayı anlamak için temelde yanıtlanması gereken bir soru da nisbî kazanç
endiĢesinin nasıl oluĢtuğudur. Bir görüĢe göre, devletlerin karĢı karĢıya kaldığı “stratejik
ortam” göreceli kazançlar için bir endiĢe uyandırmaktadır. Eğer bu olasılık doğruysa,
endiĢenin derecesi çevreye göre, güvenlik ikileminin yoğunluğuna göre değiĢir. Diğer bir
görüĢe göre ise, bir devletin endiĢe derecesi çevresi nasıl olursa olsun aynıdır, değiĢmez.170
166
Axelrod, a.g.m.; Milner, “International Theories of Cooperation Among Nations...”, p. 470.
167
Grieco, Cooperation Among Nations: Europe...
168
Milner, a.g.m., p.471.
169
D. Snidal,” Relative Gains and the Pattern of International Cooperation”, American Political Science Review,
Vol. 85, No. 1, September 1991.
170
Powell, “Anarchy in International Relations Theory:..”, p.335.
171
Joseph Grieco, “Realist Theory and the Problem of International Cooperation”, Journal of Politics, Vol. 50,
1988, 600-624, p.610.
172
Powell, a.g.m., p.335.
41
tartıĢmalarında daha az aĢırı bir konum benimseyen neoliberaller mutlak kazanç argümanını
ortaya atmakla birlikte, bir devleti rakibi karĢısında göreli dezavantaja sokacak bir mutlak
kazanım arayıĢının tehlikeli olduğunu kabul eder.173
Grieco‟nun kitabı174 genelde iĢ birliğinin zorluğu üzerine yazılmıĢ olsa da, iĢ birliğini
teĢvik eden bir Ģart olarak “kazançların dengeli dağılımının sağlanması” ndan bahseder. Hile
ve kazançlar arası fark sorunları ile karĢı karĢıya kalan devletler, partnerlerinin vaatlerine
bağlı kalmalarını ve ortak kazanımların dağılımının “dengeli” ve “hakkaniyetli” olmasını
hedeflerler. Realistlere göre, devletler “denge ve eĢitliği” kabaca iĢbirliği öncesi dengeleri
sürdüren kazanımların bir dağıtımı olarak tanımlar. Bunu baĢarmak için devletler ortaklarına
imtiyaz sunar, karĢılığında yaklaĢık olarak eĢit karĢılıklar almayı beklerler. Hiçbir devlet,
beklentileri –orantılı avantajlar kazanacağı - olmadan bir baĢka devlete siyasi avantajlar
sunmaz. Bu noktada Grieco, dengeli bir kazanç elde edilemeyen sorunlu alanlarda iĢbirliği
düzenlemelerinin mümkün olmadığını ifade eder. Uluslararası kurumlardaki uyuĢmazlıklar/
gerilimler ve uluslararası düzenlemelerin tamamen çökmesi ortak eylemlerden doğan kazanç
ve maliyetlerin dengeli paylaĢılmasındaki baĢarısızlıklardan kaynaklıdır.175
173
Jervis, “Realism, Neoliberalism and Cooperation..”, p. 45-47. Jervis neorealizm- neoliberalizm tartıĢmasında
yer alan pek çok meselenin abartıldığını ifade eder. Aslında iki paradigma taraflarının da birbirine yakınlaĢan
esnek argümanları mevcuttur.
174
Grieco, Cooperation Among Nations: Europe..
175
A.g.m., p. 47-48.
176
Robert O. Keohane, “Reciprocity in International Relations”, International Organization, Vol. 40, No.1,
1986, 1-27.
177
Axelrod, The Evolution of Cooperation..
42
değer olabilir. KarĢılıklılığın ima ettiği gibi, iĢbirliği için alınan mutlak kazançların kabaca
eĢdeğer olması gerektiğini söylemek, devletlerin alıĢveriĢte nisbî kazanç elde etmemesi
gerektiğini söylemektir. Aslında sorun, denge veya eĢdeğerlik arzusuna yol açan, “hile veya
diğerini güçlendirme korkusudur”. Belki de bu iki Ģey birbirinden farklı Ģeyler değildir.178
Ortak giriĢimlerin ortaya çıkardığı maliyetlerin dağılımını ifade eden yük paylaĢımı iĢ
birliğinin imkânına dair literatürde önem taĢıyan bir diğer meseledir. Neorealist ve
neoliberallerin iĢ birliği önünde engel olabileceğini düĢündükleri noktalardan biri de maliyet
178
Milner, “International Theories of Cooperation Among Nations..”, p. 471-72.
179
A.g.m., p. 472.
180
Grieco, Cooperation Among Nations: Europe,..p. 231.
181
Milner, a.g.m., p. 473.
43
dağılımındaki asimetrilerden kaynaklı “free rider” (bedavacı) sorunudur. 182 Ortak bir faydayı
gerçekleĢtirmek veya ortak bir tehditten kaçınmak için diğer aktörlerle koordineli hareket
etmeyle ortaya çıkan maliyetlerin adil dağılımı devletlerin iĢ birliğine olan bakıĢını olumlu
yönde etkilemektedir.
Yük paylaĢımı terimi son zamanlarda uluslararası sorunlarla mücadele için sıkça
kullanılmakta, özellikle mülteciler meselesi ile ilgili BM ve Avrupa çalıĢmalarında,
raporlarında bu konu sıkça vurgulanmaktadır. Ancak uluslararası çalıĢmalar bu meseleye yer
vermekle birlikte “yük” kavramının iĢ birliği önünde negatif bir anlam taĢıdığına dikkat
çekmektedir. Örneğin, mülteciler ile ilgili uluslararası bir iĢ birliğinde ev sahibi ülkeler için
mültecilerin yük oluĢturduğu anlamına yol açabilir. Bu nedenle isimlendirme tartıĢmalıdır.
Alternatif kullanımlar ise “maliyet paylaĢımı” veya “sorumluluk paylaĢımı” Ģeklindedir. 183
Genel olarak, yük paylaĢımı, iĢ birliği yapan devletler üzerindeki baskının hafifletilmesi veya
dengelenmesi ile ilgiliyken sorumluluk paylaĢımı, iĢ birliği gerektiren bir sorunun ülkeler
üzerinde bir sorumluluk olduğunun kabul edilmesi ile ilgilidir.184
182
Gilpin, Uluslararası İlişkilerin Ekonomi Politiği.., s. 97.
183
Rebecca Dowd, Jane McAdam, “International Cooperation and Responsibility-Sharing to Protect Refugees:
What, Why and How?”, ICLQ, Vol. 66, 2017, 863-892, p. 869.
184
A.g.m., p. 869.
185
Eiko R. Thieleman, “Between Interests and Norms: Explaining Burden-Sharing in the European Union”,
Journal of Refugee Studies, Vol. 16, No. 3, 2003, p. 254.
186
A.g.m., p. 256-58.
187
Bedavacılık farklı pozisyondaki aktörler tarafından yapılmaktadır. Bunlardan birine örnek olarak, büyük
devletlerin iĢ birliği müzakere ve yürütülme sürecindeki etkinliklerine paralel daha fazla maliyete girmeleri ve
44
ortak mal ve faydalardan faydalanmakta fakat bunların sağlanmasında kendi üzerine düĢeni
yerine getirmemektedir. 188 Bu noktada üçüncü bölümde stratejiler kısmında da belirtildiği
gibi, bu sorun misillemeyi de kapsayan mütekabiliyet stratejisi ile veya kurumsallaĢma
stratejisi bağlamında rejimler ve örgütlerin kuruluĢ ve yürütülme süreçlerinde her bir katılımcı
için görev ve yetkilerin net Ģekilde belirlenmesi ve düzenli periodlar ile bunların takibi ile
çözülebilir.
Öte yandan, uluslararası ortak bir otoritenin olmayıĢının bir sonucu olan bedavacılık
sorununa karĢı hegemonik istikrar teorisi de iĢlevsel görülmektedir. Hegemonun görevleri
arasında uluslararası baĢta ekonomi olmak üzere etkileĢimlerde istismar ve hazıra
konuculuğun önlenmesi de zikredilmektedir. Sistemin idamesi için hegemon diğer güçleri
maliyet paylaĢımı noktasında teĢvik edebilir.189 Bir hegemonun gözetiminde görev-yetki veya
maliyet-fayda dağılımının belirlenmesi ve takibi ile gerektiğinde caydırıcı gücünü kullanacak
Ģekilde bu sorun giderilebilir.
2.5.Bilgi PaylaĢımı
Uluslararası iliĢkilerde bilgi edinim ve paylaĢımı meselesi kritik önem taĢır. 190
Özellikle neoliberal bakıĢ açısında uluslararası yapının düzenleyici ilkesi olan anarĢi ve
beraberinde oluĢan belirsizlik “bilgi eksikliği” kavramı ile eĢ değerdir. Diğerlerinin niyetleri
hakkındaki bilgi eksikliğinin belirsizliği oluĢturduğuna inanırlar. Bu nedenle onlara göre,
devletler bilgi arayıĢında önemli miktarda emek ve para harcarlar.191
Neorealistler ise, niyetler hakkındaki belirsizlik durumunda bilgiden daha ziyade güç
artırımına gitme gerekliliğine vurgu yapar. 192 KarĢı tarafın niyetinden emin olmamaya
dayanan kaygı durumu onun hakkında daha çok bilgi edinmeyle yok olmaz, çünkü tahminler
yanlıĢ olabilir veya karĢı tarafın niyeti zamanla değiĢebilir. 193 Bu nedenle neorelistler
belirsizlik durumlarında karĢı tarafın niyetine dair bilgi toplamak için kullanılan stratejiler
194
olan “sinyalleme ve tarama” yöntemlerine inanmazlar. Buna karĢın neoliberaller
bazı küçük devletlerin bedavacılık ile bu durumdan faydalanmalarına “büyüklerin küçükler tarafından
sömürülmesi” denmektedir. Thieleman, a.g.m., p. 256.
188
Gilpin, Uluslararası İlişkilerin Ekonomi Politiği.., s. 97.
189
A.g.m., s. 99.
190
Grieco, Cooperation Among Nations: Europe,..p. 218-19.
191
Rathbun, “Uncertain About Uncertainity:..”, p.543.
192
Keohane, “Institutionalist Theory and the Realist Challenge After the Cold War”..
193
Rathbun, a.g.m., p. 540.
194
Glasher, “Realists as Optimists:..”
45
“sinyalleme ve tarama” yı niyetler hakkında bilgi biriktirmek adına temel araçlar olarak görür
ve bunun yanında “maliyetli sinyal verme” nin uygulanabileceğini belirtir.195
195
Rathbun, “Uncertain About Uncertainity:..”, p.543-4.
196
Jervis, “Realism, Neoliberalism and Cooperation:.. p. 50-51.
197
Powell, “Anarchy in International Relations Theory:., p. 318-321.
198
Jervis, a.g.m., p. 51.
199
A.g.m., p. 51.
46
artırabilecek değiĢikliklerden çok farklıdır. Yine, savunmacı realistlere göre, bir durumun
veya diğer tarafın hedeflerinin teĢhisi kritik ve zor bir adımdır. ĠĢbirliğini artırmaya dönük
nelerin değiĢtirilmesi gerektiğini anlamak için, tercihler hakkında daha ince taneli ayrımlara
ihtiyaç duyulur. Devletler araç-sonuç inançları merdivenlerine (ladders of means-ends beliefs)
sahiptir bu nedenle, sonuçlar üzerindeki bazı tercihler, daha geniĢ bir perspektiften, stratejiler
üzerindeki tercihlerdir.200
200
Jervis, “Realism, Neoliberalism and Cooperation:.. p. 52-3.
201
Axelrod and Keohane, “Achieving Cooperation Under Anarchy:..”, p. 89.
202
Jack S. Levy, “YanlıĢ Algılama ve SavaĢın Nedenleri: Kuramsal Bağlantılar ve Analitik Sorunlar”, Esra Diri
(çev.), Uluslararası İlişkilerde Anahtar Metinler, Ġstanbul: Uluslararası ĠliĢkiler Kütüphanesi, 2013, 294.
47
göre, eğer karĢı tarafın eylemi diğer tarafa zarar veriyor ya da tehdit ediyorsa, diğer taraf
karĢıdakinin bunu bilerek/kasıtlı yaptığına inanmaya eğilimlidir.203
Öte yandan, yanlıĢ algılamayı yetenekler ve niyetler üzerinden analiz etmek mümkündür.
DüĢmanın yetenek ve niyetlerine iliĢkin yanlıĢ algılama çatıĢmaya yol açan süreçlere katkıda
bulunur. Ġkincil olarak diğerlerinin bizim yetenek ve niyetlerimize iliĢkin algılamalarının
yanlıĢ algılanması da çatıĢmaya götürebilmektedir. BaĢka bir ifade ile, karĢı tarafın kendi
çıkarlarını nasıl tanımladığına ve bu çıkarlara yönelik tehditleri –bizim niyet ve
beklentilerimiz de dâhil -nasıl algıladığına dönük yargılar onun gelecekteki davranıĢı ve bizim
davranıĢımıza vereceği yanıtla ilgili olarak beklentilerimizde ön yargı yaratır.204 Bu noktada
karĢı tarafın yeteneklerinin kendine nazaran hafife alınması veya abartılması, karĢı tarafla
olan herhangi bir husumetin abartılması veya hafife alınması hep çatıĢmaya yol açan faktörler
olarak görülmekte ve tarihi örnekleri ile de onaylanmaktadır.205
Devlet yöneticilerinin neyin önemli olduğu, yapılması gerekenlerin neler olduğu,
değiĢimin sorumluluğunu kimin üstlendiği gibi konulardaki örtük varsayımları birbirlerinden
farklılık gösterir. Yani, bir tarafın her hangi eyleminin diğer taraftan nasıl algılanacağı konusu
karmaĢıktır ve yanlıĢ algılanma oranı da yüksektir. Nitekim güvenlik alanında silahlanma
yarıĢı durumlarında bunun örnekleri somut görünebilir, bir tarafın yalnızca kısa vadeli siyasi
üstünlüğe eriĢmek için yaptığı silahlanma artıĢı karĢı tarafta daha saldırgan bir eylem olarak
yorumlanabilir. Yine mevcut bir ittifakta iĢ birliğinin sürdürülebilmesi için hangi tarafın daha
çok taviz verdiği üzerine farklı görüĢler de ittifakın bozulmasına neden olabilir. Yine ekonomi
alanında örnek olarak, devletlerin ticarettin genel kabul gören kuralları hakkında küçük çaplı
ihlallerine diğer devletlerin göstereceği tolerans hakkında abartılı beklentileri olduğunda
ortaya çıkan ticaret savaĢları örnek verilebilir. 206
Devletlerin seçimleri elitlerin çeĢitli yollarla değiĢebilen çıkar algılarını yansıtır. Algıların
Ģekillenmesinde etkili olan değiĢkenlerden en açık olanı “politik değiĢiklikler”dir. Bir seçim,
darbe veya zamanla yaĢanan kuĢak evrimi liderlerin değiĢimine neden olabilmekte, bu da
ulusal çıkar hakkındaki bakıĢ açılarında ciddi farklılıklar doğurabilmektedir. Ġkincil olarak
çıkarlar “normatif değiĢimler” aracılığı ile yeniden tanımlanmaya gidebilir. Bir dönemde
kabul gören uygulama veya çıkarlar normatif evrilmeden dolayı bir sonraki dönemde değer
kaybedebilir. Son olarak ulusal çıkar tanımlamaları “öğrenme” yoluyla da değiĢebilir. Yeni
203
Robert Jervis, “Hypotheses on Misperception”, World Politics, Vol.20, No.3, 1968, 454-479.
204
Levy, “YanlıĢ Algılama ve SavaĢın Nedenleri..”, s. 295.
205
A.g.m., s. 297-304.
206
Axelrod and Keohane, “Achieving Cooperation Under Anarchy:..” p. 107-108.
48
bilgi edinimi farkındalığı artırır, inançlarda değiĢime neden olur. 207 Aktörlerin kendi
çıkarlarına dair algılarını etkileyen bu üç faktör diğer aktörlere yönelik algıları da benzer
Ģekilde etkileyebilmektedir.
2.7.Aktör Sayısı: Yaptırım ve Bedavacılık Sorunu
207
Keohane, Nye, Power and Interdependence,.. p. 264.
208
Kenneth A. Oye, “Explaining Cooperation under Anarchy: Hypothesis and Strategies”, World Politics, Vol.
38, No.1, 1985, p. 18-19. Oye‟nin ilk madde ile ilgili verdiği örnek Ģu Ģekildedir: Küba füze krizi esnasında
nükleer savaĢtan kaçınmak adına SSCB ve ABD‟nin iĢ birliği yapması gerekmiĢtir ve bu süreçteki yüksek
iĢlem ve bilgi maliyeti tarafların iĢ birliğini önlememiĢtir. Buna karĢın n-oyunculu 1914 krizinde ise önemli
oyuncuları tanıma, çıkarlarını belirleme ve ortak çıkarların oluĢması için anlaĢmaları müzakere etme süreçleri
çok zorlu olmuĢtur.
209
Robert Axelrod, The Evolution of Cooperation..; Oye, a.g.m., p. 19-20.
49
üstlenmek istemeyebilir. Her biri diğerlerinin kuralları uygulamadaki istekliliklerinden
faydalanmayı tercih edebilir. 210
AnlaĢmadan geri dönenleri tespit edebilmek ancak zaman kaybetmeden, doğru bilgi
edinimi ile mümkündür. Hele ki mahkumun ikilemi gibi tek taraflı çekilmeyi/ihaneti
ödüllendiren oyunlarda ve bunların reel hayattaki karĢılığında, tarafların ittifaka ihanete etkin
karĢılık vermeye yeterli olacak Ģekilde diğer tarafın eylemlerini takip yeterliliğine sahip
olmalıdır. 211 Siyasi-ekonomik olana kıyasla askeri-güvenlik alanında ihanetin riski daha
yüksek olacağından, askeri-güvenlik alanı için hızlı ve doğru bilgiye daha çok ihtiyaç daha
yüksektir.212
Üçüncü olarak, oyuncu sayısı arttıkça çekilenlere yaptırım uygulama imkânı azalır. ĠĢ
birliğinin çöküĢünü tetiklemeden karĢılıklılık stratejisini bu noktada uygulamak zorlaĢır. Ġki
kiĢilik oyunlarda çekilmenin maliyeti bir taraf tarafından yüklenildiğinden kısasa kısas
stratejisi iyi uygulanabilmektedir. Ancak n-aktörlü bir oyunda çekilmenin maliyeti bütün
taraflar tarafından üstlenilirse mütekabiliyet stratejisinin gücü zayıflar. Çekilenlere odaklı
yaptırım uygulamanın zorluğu ise bedavacılık (free-rider) olasılığını artırır. Tekrarlanan bir
Mahkûm Ġkilemi‟nde oyuncu sayısını 2‟den 20‟ye çıkardığımızda herhangi bir oyuncunun
tanıklık etmeyi seçmesi diğerlerinin hepsinin ağır ceza almasına neden olur. Bu sonraki
turlarda toplu halde çekilmelere neden olabilir. 213
210
Axelrod and Keohane, “Achieving Cooperation Under Anarchy:..”, p. 94.
211
A.g.m., p. 95.
212
Lipson, “International Cooperation in Economic and Security Affairs”, p. 1-23.
213
Oye, “Explaining Cooperation under Anarchy:..”, p. 19-20.
214
Axelrod and Keohane, a.g.m., p. 96.
50
genel geçer kurallar dahil edebilir; hatta yürütme iĢleri için sorumluluk dağılımını bile
215
belirleyebilir. Böylece çok taraflılığın getirdiği takip ve yaptırım sorununa çözüm
sağlanmıĢ olur.
Ġkinci olarak, aktör sayısı yapısal bir durum değildir, bilakis aktörler tarafından
değiĢtirilebilecek stratejik bir durum olabilir. Bu Ģartlar altında, büyük sayıları içeren bir iĢ
birliği durumu, daha küçük sayıları içeren durumlara dönüĢtürülebilir. Yani, büyük sayılardan
kaynaklanan problemleri azaltmak için bu gibi baĢka araçlar da vardır.218
Üçüncü olarak, oyun teorisindeki son çalıĢmalar, göreli kazanç Ģartlarındaki bir iĢ
birliğinin, oyuncu sayısını artırma yoluyla mümkün olabileceğini göstermektedir. Snidal219
daha fazla aktörün olduğu bir oyunda, koalisyonlar kurarak kendini koruma olanaklarının
fazla olduğunu, daha az aktörlü bir oyunda yaĢanan kaybın daha tehlikeli olacağını
savunur.220
2.8.Ġç Politika
215
Keohane, After Hegemony:.. p.49-132.
216
Milner, “International Theories of Cooperation Among Nations..”, p. 473-4.
217
Grieco, Cooperation Among Nations: Europe,..p.228.
218
Milner, a.g.m., p. 474.
219
Snidal “Relative Gains and The Pattern of International Cooperation”, p. 716.
220
Milner, a.g.m., p. 474.
221
A.g.m., p. 481. Milner, iĢ birliği literatürünün bu konuda müzdarip olduğunu, oysa ki iç faktörlerin devletlerin
hassasiyet duygusunu en az sistemik faktörler kadar belki daha fazla Ģekillendirdiğine inanır. (s.492)
51
çok yapısal analizlerin yer aldığı neorealizm-neoliberalizm tartıĢmasında iç politika faktörüne
çok fazla yer verilmediği görülür.
222
Burada Man, The State and War ile Theory of World Politics kitapları kastedilmektedir.
223
Waltz, Man, The State and War,.. p. 172-86 ve 201-5.
224
Axelrod, Keohane, “Achieving Cooperation Under Anarchy:..”, p. 101.
52
faydalarının hesaplanması, iç tercihlerinin Ģekillendirmesine bağlıdır. Ġkincisi, iç politika,
devletlerin hedeflerini gerçekleĢtirmek için benimsedikleri stratejileri açıklamaya yardımcı
olabilir. Devletlerin kısasa kısası oynayabilmeleri, yan ödemeleri kullanabilmeleri ya da güç
kullanıp kullanamaması, iç faktörlere bağlıdır. Stratejiler bir devletin yapısal konumundan
etkilenebilir, ancak devletin politik sisteminin doğası, bürokratik siyaseti, özel çıkarlarının
etkisi ve kamuoyunun genel düĢüncesi nihayetinde devletlerin uluslararası alanda hangi
stratejileri izleyeceğini belirleyebilir. Üçüncüsü, iĢbirlikçi anlaĢmalar kurmanın son adımı,
yerli aktörler uluslararası pazarlık Ģartlarına uymayı kabul ettikleri zaman gerçekleĢir. Yurtiçi
onaylama bu nedenle gereklidir. Politika yapıcılar bunu bilir ve dolayısıyla uluslararası
pazarlık yaparken her zaman iç tepkileri ön görmek zorundadırlar. Uluslararası anlaĢmalara
her zaman ulaĢılabilir, ancak sadece içerideki kilit aktörler hemfikir olursa uygulanabilirler.
Bu üç nedenden dolayı uluslararası iĢ birliğinin anlaĢılmasında iç politika önemlidir.225
Bölüm Değerlendirmesi
Sırasıyla incelendiğinde, iĢ birliğinin oluĢumunda temelde etkili olan önemli ilk faktör,
ortak ve çatıĢan çıkarlar meselesidir. Bu kapsamda çıkarların nasıl tanımlandığı veya
çatıĢması durumunda nasıl uyumlaĢtırılabileceği meselesi kritik önem taĢır. Üçüncü bölümde
yer alan bazı stratejiler bu sorunların giderilmesinde iĢlevsel olabilmektedir. Bu noktada
iĢlevsel olabilecek önemli bir strateji kurumsallaĢmadır. Belirsizliği giderici ortak bir platform
yaratan uluslararası rejimler ve örgütler gibi mecralarda birbirini daha yakından tanıma fırsatı
yakalayan devletler için ortak çıkar tanımlarını yapmak veya çatıĢan çıkarlar noktasında
stratejiler üzerinde değiĢikliğe giderek uyumlaĢtırmayı baĢarmak daha kolay olacaktır. Yine
üçüncü bölümde yer verilen bir diğer strateji olarak “çok düzlemli bağlantı kurma” stratejisi
225
Milner, “International Theories of Cooperation Among Nations:..”, p. 493.
53
de bu noktada iĢlevsel olabilir. Özellikle bu strateji altında yer alan “meseleler arası bağlantı
kurma” iĢ birliğini teĢvik etme anlamında önemli görünmektedir.
Ġkinci olarak, iĢ birliği literatüründe belki de en çok bahsi geçen husus olan
“belirsizlik, niyet ve hile” meselesi iĢ birliğini olumsuz anlamda etkileyebilecek bir diğer
faktördür. Bu faktörün iĢ birliğini olumsuz etkileyebileceği her iki kuram tarafından da kabul
görmüĢtür. Ancak belirsizliğin tanımlanması ve çıktılarına dair yorum farklılıkları, niyet-
kapasite ayrımında tarafların odaklanma tercihleri bu faktörün iĢ birliğini engelleyici etkisinin
boyutu noktasında tarafları ayrıĢtırır. Bu meseleye karĢı üçüncü bölümde yer alan, literatürde
çoğunlukla neoliberallerin vurguladığı iyi planlanmıĢ yapıları ile uluslararası kurumlar etkili
olabilir. Yine, her iki taraftan yazarların vurguladığı mütekabiliyet stratejisi, geleceğin
gölgesini taraflara göstererek, itibar kaygısını tetikleyerek önemli olabilmektedir. Bunların
yanında yaptırım uygulayabilecek bir hegemonun varlığı anlamında “güç asimetrileri”
stratejisi de etkili olacaktır.
ĠĢ birliğini etkileyen bir diğer mesele olan “bilgi paylaĢımı” hususu ise iĢ birliği
süreçlerinde kritik önem arz eder. Hem neorealist hem de neoliberaller anarĢik nitelikte olan
sistemde devletlerin hedeflerine ulaĢabilmesi için daha fazla ve doğru bilgi edinimine
gereksinim duyduklarını kabul ederler. Özellikle neoliberaller uluslararası belirsizliği bilgi
eksikliği temelinde okuduklarından bilgi edinim sürecinin iĢ birliğini artırıcı etki
göstereceğine inanırlar ve bu noktada devletlerin gerekli bilgiyi elde edebilecekleri alanlar
54
olarak uluslararası kurumları iĢaret ederler. Bunun yanında literatürde bilginin de dengeli
paylaĢımına vurgu yapanların sayısı az değildir, buradan hareketle bilgi edinim ve
paylaĢımında da mütekabiliyet ilkesinin gözetilmesinin iĢ birliğini olumlu anlamda teĢvik
edeceği söylenebilir.
55
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
226
Grieco, Cooperation Among Nations: Europe,..p. 47-48.
227
Axelrod, The Evolution of Cooperation..,p. 136.
228
Keohane, “Reciprocity in International Relations”, p. 1-27.
229
A.g.m., p.5.
56
derecede etkili olduğunu göstermek için iki taraflı mahkûmun ikilemi oyununu
kuramsallaĢtırmıĢtır. Buna göre, sıfır toplamsız olan oyunlarda mütekabiliyet esaslı
davranılması saf egoistler arasında iĢ birliği oluĢumu için yeterli gerekçeyi sağlar. Axelrod
mahkûmun ikilemi oyununda mütekabiliyet stratejisinin diğer pek çok stratejiye göre daha
yüksek sonuçlar doğurduğunu ifade eder. Dahası bu strateji iĢ birliği yapmayan oyuncuları
cezalandırdığından tüm topluluğa da fayda sağlamaktadır. 230
231
Axelrod‟un ifadesi ile misliyle mukabele istismarcı stratejilerden –agresif
mütekabiliyetten- caydırması nedeniyle önemlidir. Ancak, iyi bir strateji olan misliyle
mükâbele mükemmel de değildir. Öncelikle, “yankı etkisi” yoluyla çatıĢmanın sürmesine yol
açabilir. Bir taraf sözünde durmadığında misliyle mükabele aynı durumu gerektirir, ardından
karĢı taraf ta aynı karĢılığı verirse sonuç bitmek bilmeyen sözünde durmama/taraf
değiĢtirmenin yankılanması olur. 232 Yine ikinci olarak, mütekabiliyet geçmiĢteki sonuçlara
iliĢkin farklı algılara sahip olunduğu durumlarda düĢmanlıklara da sebep olabilir.233 Üçüncü
olarak, çok sayıda aktör özünde birbirine bağlı olan konuları ayrı ayrı ve sırasıyla gündeme
getirdiğinde pazarlıklar verilen tavizlerin değerini değiĢtirerek öncekilerin geçerliliklerinin
sorgulanmasına neden olabilir (birbirine bağlı konular sorunu).234 Tüm bu negatif ihtimallere
karĢın mütekabiliyet iĢ birliği anlaĢmalarında hâlâ önemli bir stratejidir. Yankı etkisinin,
pazarlık çıkmazlarının ve birbirine bağlı konuların yarattığı sorunların farkında olan taraflar
bunlara karĢı önlem alabilir. Axelrod‟a göre, misliyle mükabeleden daha iyi bir strateji,
“mislin yalnızca onda dokuz oranında” olmasıdır. 235
230
Axelrod, The Evolution of Cooperation.
231
ĠĢ birliği ile baĢlayıp sonra karĢı tarafın her ihanetine karĢı misilleme yapılması durumudur.
232
Axelrod, a.g.m., p. 176.
233
Robert Jervis, Perception and Misperception in International Politics, Princeton, NJ: Princeton University
Press, 1976, p. 58-113.
234
Axelrod and Keohane, “Achieving Cooperation Under Anarchy:..”, p. 105.
235
Axelrod, The Evolution of Cooperation.., p. 138.
57
daha kapsamlı bir iĢ birliğine imkân sağlayabilir. Dahası, iĢ birliği karĢıtı eylemlerden
kaçınılmasını sağlayabilir.236
236
Axelrod and Keohane, “Achieving Cooperation Under Anarchy:..”, p. 104.
237
Oye, “Explaining Cooperation under Anarchy:..”, p. 15-16.
238
Axelrod and Keohane, a.g.m., p. 104.
239
Oye, a.g.m., p. 15.
58
tanımlanmasını sağlayarak tanımsal belirsizliği giderebilir. DavranıĢ standartlarını açıklığa
kavuĢturarak iĢ birliği yapan ile ihlal eden davranıĢları tanımlamaya böylece daha etkin
mütekabiliyet stratejilerine baĢvurmaya izin verir. Dahası denetleyici tedbirler Ģeffaflığı
artırabilir.
ĠĢ birliği literatüründe sıkça yer verilen ve iĢ birliğini teĢvik için mütekabiliyet stratejisine
temel oluĢturan unsurlardan biri de taraflar arası etkileĢimin geleceğidir. Genel olarak,
mütekabiliyet stratejilerinin bir aktörün Ģimdiki davranıĢı ve gelecekte elde edeceği fayda
arasında bağlantı kurarak iĢ birliğini teĢvik etme etkisinin olduğu kabul edilir. Kısasa kısas,
koĢullu iĢ birliği ve ortak iĢ birliğini tarafların Ģimdiki eylemleri Ģekillendirir. Kısacası
buradaki mütekabiliyet (karĢılıklılık), Ģimdiki eylemlerin gelecekteki sonuçlarını vurgular. 240
Taraflar için gelecek faktörünü önemli kılan belli baĢlı faktörler vardır ve bunlardan ilki
ve belki de en önemlisi uzun vadeli hedefler ve risk faktörüdür. Ancak bu faktör etkileĢimin
gerçekleĢtiği alana göre farklı sonuçlar doğurabilir. Ekonomik-siyasi meselelerde karĢı tarafın
gözünde itibarını korumak ve refah dolu bir geleceğe sahip olmak gibi uzun vadeli hedefler ve
kendisine misilleme yapılması riski gelecek faktörünü önemli kılmaktadır. Ekonomik
iliĢkilerde taraflar iliĢkilerinin bir süre devam edeceğini umarlar yani, birbirleri ile oynadıkları
oyun tekrarlanacaktır. Bu nedenle ekonomik iliĢkilerde taraflardan hiç biri diğerini kolay
kolay bertaraf edemez, veya tek bir hamle ile oyunun doğasını değiĢtirmeye gidemez. Ancak
askeri-güvenlik iliĢkilerinde baĢarılı bir ön alıcı savaĢ ihtimali akıllıca bir baskına sebep
olabilir. 241
240
Oye, “Explaining Cooperation under Anarchy:..”, p. 14.
241
Axelrod and Keohane, “Achieving Cooperation Under Anarchy:..”, p. 91-93.
242
A.g.m., p. 93.
59
Tek seferlik bir oyunda devletler hem tek taraflı çekilmeden kaynaklı kazançları hem de
karĢılıksız iĢ birliğinden doğacak kayıpları düĢünerek anlık kazanç peĢine düĢer ve iĢ birliği
olanaksız hale gelir. Çünkü taraflar ne bir anlaĢmanın uygulanması için merkezi bir otoriteye
baĢvurabilir ne de Ģimdiki zamanda çekilmeden caydıracak bir misilleme beklentisine
güvenebilir. 243
Tek seferlik bir etkileĢim bu sonucu doğururken, devam eden bir etkileĢim iĢ birliğini
nasıl, hangi koĢullar altında etkiler? Bu etkinin gerçekleĢmesi için, ilk olarak, devletlerin
birbirleri ile gelecekte de iĢ yapmaya devam edeceklerini düĢünmeleri gerekmektedir. Bu Ģart
pratikte çok sınırlandırıcı değildir. Nitekim uluslararası siyaset gelecekte bir etkileĢim
beklentisi ile nitelendirilir. Bu noktada etkileĢimleri dayanıklı ve sık sık gerçekleĢtirmek ise
geleceğin gölgesini uzatmak adına önemli görülmektedir.244
Ġkinci olarak, getiri yapıları çok fazla değiĢmemeli baĢka bir ifade ile oyunun hiçbir turu
gelecekteki oyunun yapısını değiĢtirmemelidir. Ġlkinin aksine bu Ģart pratikte kısıtlayıcıdır.
Örneğin, saldırı gücü yüksek olduğunda ani bir saldırı planlayan devletlerin durumu tek
seferlik bir oyunun pek çok özelliğini barındırır. Saldırı gelecek kurlardaki etkileĢimlerde
oluĢacak seçenek ve getirileri değiĢtirir. 245
243
Oye, “Explaining Cooperation under Anarchy:..”, p. 13.
244
Axelrod, Evolution of Cooperation.., p. 129.
245
Oye, a.g.m., p. 12-13.
246
Axelrod, a.g.m., p.126.
247
Oye, a.g.m., p. 12-13.
248
Oyun teorilerinde getiri yapıları tek seferlik ile tekrarlanan durumlarda farklılık gösterebilir. Mahkûm Ġkilemi
ile Geyik Avı oyununda Ģimdiki zamanda çekilme gelecekteki iĢ birliği olasılığını düĢürür, o nedenle
tekrarlama iĢ birliği olasılığını artırır. Ancak, Tavuk oyununda tekrarlama iĢ birliğini olasılığını düĢürebilir.
Eğer oyun sürekli tekrarlanırsa her sürücü diğer tarafı gelecekte vazgeçmeye zorlamak için Ģimdi
vazgeçmekten kaçınabilir. Böylece her bir oyuncu diğer tarafı vazgeçirecek bir itibar elde etmek için yola
devam edebilir. Oye, a.g.m., p. 14
60
Uzun bir “geleceğin gölgesinin” iĢ birliğini her türlü artırıcı etki doğurduğunu söylemek
de doğru değildir. Aksine bir anlaĢmanın uzun süreli olması beklendiğinde daha sert pazarlık
yapma güdüsünü tetikleyecektir. 249 Özellikle göreli kazanç endiĢesini haklı kılan bu boyut
neorealistler tarafından dikkat çeker. Grieco geleceğin gölgesinin göreli kazanç endiĢesini
artırdığını iddia eder. 250 Göreceli kazanım sorununun çoğu, mevcut etkileĢimin sonucunun
aktörlerin gelecekteki iyiliğini ciddi anlamda etkileyeceği beklentisine dayanır ve gelecekte
daha dezavantajlı konuma düĢmekten korkulur.
Ġtibar güven ya da güvensizlik temelinde iĢ birliği üzerine etki gösterir. Güven faktörünün
iĢ birliğini ne düzeyde etkilediği sorusuna farklı yanıtlar verilebilmekle birlikte, devletlerin
belirsizlik ortamlarında maliyetli sinyallemeler kullanarak güven sağlamaya gittikleri görülür.
Neoliberallerin argümanları arasında yer alan bu güvenilir sinyalleĢme ile dıĢ politika
baĢarılarının gerçekleĢmesine izin verirken, realistlerin ön gördüğü güç artırımı gibi
yöntemlerin yol açtığı provokasyonlardan kaçınılabilir.252
249
James D. Fearon, “Bargaining, Enforcement, and International Cooperation”, International Organization,
Vol. 52, No. 2, 1998, 269-305.
250
Grieco, “Realist Theory and the Problem of International Cooperation”, p.610.
251
Xinyuan Dai, Duncan Snidal, and Michael Sampson, “International Cooperation Theory and International
Institutions”, International Studies, Online Publication Date: Nov. 2017; Keohane, “Reciprocity in
International Relations”..
252
Rathbun, “Uncertain About Uncertainity:..”, p. 544.
253
Waltz, Theory of International Politics, .., p. 105.
254
Mearshimer, “The False Promise of International Institutions”.., p. 10.
61
gösterilen iyi niyet gösterilerine de pek güvenmediği sonucu çıkarılabilir. 255 Bir devletin
dürüstlük gibi olumlu anlamda itibar sahibi olması neorealistler için kesin bir referans
görülmemektedir. Zira, niyetler ve buna bağlı tutumlar gelecekte değiĢebilir.256
Bununla birlikte, iĢ birliğinin imkânı için kurumların önemi göz ardı edilmemelidir. ĠĢ
birliğini teĢvik için iĢ birliğine „bağlılık‟ veya „geri dönme‟ eylemlerinin gözlemlenebilir
olması gerekmektedir ki kurumlar izleme ve bilgi aktarımını geliĢtiren örgütsel formlar olarak
tanımlanır. Örneğin, ikili bir ticaret iliĢkisinde taraflar ortağının dürüst olup olmadığını
yakından gözlemleyebilir, ancak dıĢarıdaki bir aktör bilgi sağlayıcı kurumsal bir destek
olmadan kolay kolay gözlemleyemez. 259 Bu noktada uluslararası rejimler ve örgütler gibi
kurumlar itibar oluĢumu için kritik önem taĢır. Güvenilirlik noktasında itibar kazanmak
isteyen devletler için de bu platformlar faydalı görünmektedir.
255
Glasher, “Realists as Optimists:..”
256
Grieco, “Understanding the Problem of International Cooperation :..”; Mearshimer, “The False Promise of
International Institutions”..; Rathbun, “Uncertain About Uncertainity:..”, p. 539.
257
Dai, Snidal, Sampson, “International Cooperation Theory and International Institutions”..
258
A. Acharya, K. W. Ramsay, “The Calculus of the Security Dilemme”, Quarterly Journal of Political Science,
Vol., 8, No. 2, 2013, 183-203.
259
Dai, Snidal, Sampson, “International Cooperation Theory and International Institutions”..
62
güncelleĢtirmezler.260 Yine bir diğer eleĢtiriye göre, itibarın gerçek etkileri beklediğimizden
daha azdır, çünkü devletler diğerlerinin itibarlarını yalnızca sınırlı durumlarda gözden
geçirirler.261
Uluslararası ĠliĢkilerde kurumlar üzerine yaygın kabul edilen bir tanım yoktur.
Kavram bazen tüm uluslararası iliĢkileri kapsayacak Ģekilde geniĢ biçimde tanımlanır.
Örneğin “beklentilerin birbirine yakınlaĢtığı davranıĢ veya alıĢkanlık kalıpları” olarak
tanımlanması kavramı, devletlerarasındaki hemen hemen her düzenli faaliyet örüntüsünü
kapsayacak kadar geniĢletir ve böylece kavram büyük ölçüde anlamsızlaĢır.263
Mearshimer‟a göre kurumlar, devletlerin iĢ birliği yapmaları ve birbirleri ile rekabet
etmeleri gereken yolları belirleyen bir dizi kuraldır. Bunlar kabul edilebilir devlet davranıĢ
biçimlerini belirleyip, kabul edilemez olanları yasaklar. Bu kurallar devletler tarafından
müzakere edilir ve hak ve yükümlülük bakımından tanımlanan davranıĢ kalıplarını içeren
normların ortak kabulünü gerektirir. Bu kurallar genellikle uluslararası anlaĢmalarla Ģekillenir
ve kendine ait personel ve bütçesi ile uluslararası örgütler içinde somut hale gelir. 264 Kimi
zaman rejimler ile eĢ anlamlı kullanılan kurumlar 265 , kimi zaman bir binası, personeli ve
bütçesi ile uluslararası örgütlere karĢılık gelecek Ģekilde kullanılır.
260
J. Mercer, Reputation and International Politics, Ithaca, NY: Cornell University Press, 1996.
261
G. W. Downs and M. A. Jones, “Reputation, Compliance and International Law”, Journal of Legal Studies,
Vol.31, No.1, 2002, 95-114.
262
Dai, Snidal, Sampson, “International Cooperation Theory and International Institutions”..
263
Oran R. Young, “Regime Dynamics: The Rise and Fall of International Regimes”, Stephen D. Krasner (ed.),
International Regimes, Ithaca and London: Cornell University Press, 1983, p. 93-94.
264
Mearshimer, “The False Promise of International Institutions”, p. 8.
265
Stein, “Coordination and Collaboration: Regimes in an Anarchic World”, p. 300.
63
Uluslararası kurumlar ifadesi altında -veya kimilerince birebir eĢ anlamında-
kullanılan “rejim” ve “uluslararası örgütler” kavramları pratikte birbirinden farklı durumları
ifade eder. Normlar, prensipler ve süreçler dizisi olarak uluslararası rejimler bir postalama
adresi gerektirmez ve faaliyet yapma kabiliyetine sahip değildir. Onlar yalnızca gözlemciler
tarafından tanımlanan analitik yapılardır. 266 Buna karĢın, uluslararası örgütler bir merkezi,
binası, personeli ve bütçesi ile daha kurumsal nitelik gösterir ve rejimlerin aksine faaliyet
yapma kabiliyetine sahiptir. Bu nedenle bu çalıĢmada bu iki olgu farklı baĢlıklar altında
açıklanmak üzere yer almıĢtır.
Hangi anlamda kullanıldığı önemli olmaksızın uluslararası kurumlara dair tüm
tanımlamalar içinde -devletlerarasında belli bir standart veya uyum yakalamaya dönük- iĢ
birliği anlayıĢını barındırmaktadır. Ancak iĢ birliği literatüründe de sıklıkla yer alan bu
konuya dair neorealist ve neoliberal kuramcıların farklı görüĢ ve yaklaĢımları mevcuttur.
Neo-liberalizmin diğer bir isminin neo-liberal kurumsalcılık olduğu göz önüne
alındığında, kurumlara verdiği önem anlaĢılır olmaktadır. Buna göre; hile, rasyonel-egoist
devletlerarasındaki iĢbirliğinin önündeki en büyük engeli oluĢturur ancak uluslararası
kurumlar, devletlerin ortak eylemi için bu engeli aĢmalarına yardımcı olabilir. Yine, iĢ
birliğine dönük iĢlem maliyetlerini azaltma iĢlevi ile önemlidir.
Belirsizlik içinde iĢ birliğine engel teĢkil eden göreli kazanımlar arayıĢı uluslararası
kurumlar ortadan kaldırılabilir. Hile yapmamaya teĢvik ederek, iĢ birlikçi niyetin sinyaline
izin vererek ve uyum hakkında veri sağlayarak belirsizliği azaltmaya ve piyasa baĢarısızlığını
önlemeye yardımcı olabilir. Bunların tümü, niyetler hakkında daha fazla bilgi sağlayarak
bilgisizliği/belirsizliği azaltır. Geleceğin gölgesini uzatarak ve meseleler arası bağlantılar
kurarak, devletlerin daha bütünsel, daha büyük çok taraflı getiriler elde etmesine böylece
hile/geri çekilmeden kaynaklı geçici tek seferlik kazançlara olan isteğini azaltmasına yol açar.
Bunlar tüm katılımcıları daha net, kesin kılar ve iĢ birlikçi davranıĢların karĢılıklı devamını
sağlar.267 Son olarak, kurumlar devletlerin olası hile tespitine yardımcı olabilir.268 Devletler
için bilgi alıĢveriĢi ve Ģeffaflığı arttırmak için forumlar sağlarlar.
Öte yandan realist paradigma uluslararası kurumların anarĢinin devletlerarası iĢbirliği
üzerindeki kısıtlayıcı etkilerini hafifletemediğini savunur. Yani, realizm, uluslararası
266
Viotti, Kauppi, Uluslararası İlişkiler Teorisi,..s. 145.
267
Robert Axelrod, “The Emergence of Cooperation Among Egoists”, The American Political Science Review,
Vol.75, No. 2, 306-318; Keohane, After Hegemony:...
268
Katja Weber, “Hierarchy Amidst Anarchy: A Transaction Costs Approach to International Security
Cooperation”, International Studies Quarterly, Vol. 41, No. 2, 1997, 321-340.
64
269
iĢbirliğinin ve uluslararası kurumların iĢlevlerine dair karamsar bir analiz yapar
Neoliberallerin kurumların “anarĢinin devletlerarası iĢbirliğine yönelik kısıtlayıcı etkilerini”
270
hafifletme kapasitesini abarttıklarına inanırlar. Krasner dağıtım sorunları üzerinden
neoliberal yaklaĢıma meydan okur. Buna göre, “kurumsal düzenlemelerin doğası piyasa
baĢarısızlık sorunlarını çözme çabalarından ziyade ulusal güç kapasitelerinin dağılımı ile daha
iyi açıklanmaktadır”, yani daha güçlü olan ortak kazançtan daha büyük payı alacaktır.271 Bu
noktada güçlü olanın daha çok kazandığı bir platform olarak kurumların devlet davranıĢları
üzerinde çok etkisi yoktur. Buna karĢın, neoliberaller, iĢbirliğinin etkinliği durumunda elde
edilecek kazançların, dağıtım üzerindeki çatıĢmalardan daha büyük olduğu alanlara
odaklanırlar.272
Keohane kurumlara pozitif yaklaĢmakla birlikte, kurumsal yaklaĢımların her zaman
yararlı olamayabileceği noktasında endiĢesini de not düĢer ve baskı ve istismara yol
açabileceğini belirtir. Küresel yönetiĢim için küresel kurumlar iyi tasarlanır ve yürütülürse
insan refahının artacağını ancak aksine kötüye kullanılırsa da yıkıcı sonuçlar doğurabileceğini
belirtir.273
3.2.1.1. Uluslararası Rejimler
Rejim kavramı genellikle hükümetsel veya anayasal düzene atfen kullanılan bir
kavram olarak iç politikadan alınmıĢtır. Uluslararası alanda üst bir otoritenin olmaması
nedeniyle, bu alanda bir derece düzeni sağlamak için devletler tarafından gönüllü olarak
oluĢturulan kurumlardır.274
269
Grieco, “Anarchy and the limits of cooperation…”, p. 485-7.
270
Baldwin, “Neoliberalism, Neorealism and World Politics”.., p.8.
271
Stephen Krasner, “Global Communications and National Power: Life on the Pareto Frontier”, World Politics,
Vol. 43, No. 3, 1991, 336-66.
272
Jervis, “Realism, Neoliberalism and Cooperation”.., p. 50.
273
Viotti, Kauppi, Uluslararası İlişkiler Teorisi, s. 150.
274
A.g.m., s. 145.
65
rejimlerin incelenmesi uluslararası örgütler çalıĢması demek olur ki indirgemeci bir yaklaĢım
olur.275
275
Stein, “Coordination and Collaboration: Regimes in an Anarchic World”, s. 299-300.
276
Keohane, After Hegemony:.., p.57.
277
Stein, a.g.m., p. 304.
278
Milner, “International Theories of Cooperation Among Nations..”, s. 475.
279
Neo-realist ve neo-liberallerin ortak kullandıkları kavramlardan biri olan rejim kavramının tanımı bu
kavramsallaĢtırmayı uluslararası iliĢkiler teorisine kazandıran Ruggie tarafından “bir grup devletin kabul ettiği
karĢılıklı beklentiler, kural ve uygulamalar, plan ve mali yükümlülükler” Ģeklinde yapılır. (Wiltse, “Liberalizm,
ĠĢ Birliği, Kolektif Güvenlik ve Neoliberal Kurumsalcılık”, s. 141-146. )
280
Gilpin, Uluslararası İlişkilerin Ekonomi Politiği.., s. 99.
281
Robert O. Keohane, “The Demand for International Regimes”, International Organization, Vol. 36, No. 2,
1982, 325-355, p. 334.
66
tercih edeceğinden, itibar meselesi önem arz etmektedir. Elbette hiçbir rejim kurallara uymaya
zorlayacak güçte değildir, ancak mevcut konuda iĢ birliğinde iyi bir üne sahip olmaya imkân
vererek ve bunu daha cazip hale getirerek rejimler iĢ birliğinin sağlanmasına yardımcı
olabilir.282
Rejimlerin genel iĢlevleri yukarıda zikredilmekle birlikte, literatürde iki tür rejimden
bahsedilmektedir. Ortak çıkar ikilemleri ile baĢa çıkmak için kurulan rejimler ve ortak
problemleri çözmek için kurulan rejimlerdir ki ilki iĢ birliğini ikincisi ise koordinasyonu
gerektirmektedir. Ortak çıkarlar üzerinden yaĢanan ikilemler, aktörlerin karĢılıklı olarak arzu
ettikleri pareto-optimal sonucun elde edilememesi demektir. “Ortakların trajedisi” ortak
çıkarların ikilemini örneklemektedir. Ortak alanlar, herkese açık mera ve otlak alanlarıdır ve
trajedi, sınırsız bireysel kullanımdan kaynaklanan aĢırı otlatmadır. Bunun yanında mevcut
uluslararası ortak alan sorunlarının tümü, ortak çıkarların bu ikileminin uluslararası
tezahürleridir. Bu ikilemleri çözmek ve Pareto-optimal sonucunu sağlamak için, taraflar
iĢbirliği yapmalı ve ortak menfaatlerin ikilemleri ile uğraĢmayı amaçlayan tüm rejimler, katı
davranıĢ kalıplarını belirlemeli ve kimsenin hileli olmadığını garanti etmelidir. Rejim,
282
Axelrod and Keohane, “Achieving Cooperation Under Anarchy:.”, p. 110.
283
Oye, “Explaining Cooperation under Anarchy:.”, p. 20.
284
Keohane, After Hegemony,..p.91.
285
Milner, “International Theories of Cooperation Among Nations..”, p. 478.
67
iĢbirliğini neyin oluĢturduğunu ve aldatmayı neyin oluĢturduğunu belirtmeli ve her aktör,
baĢkalarının hile yapmasını hemen önleme yeteneğinden emin olmalıdır.286
Öte yandan ortak kaygılar ikilemini çözmek için kurulan rejimlerin sadece
koordinasyonu kolaylaĢtırması beklenir. Her Ģeyden önce taraflar en azından aynı sonucu
tercih ederler, belirli sonuçların önlenmesini sağlamak için rejimi oluĢturmuĢlardır. Ortak olan
bu hedeflerine giden yoldaki tercihleri üzerinde çıkarları çatıĢabilir ve bunun derecesi
eylemlerini koordine etme düzeylerine doğrusal etki gösterir. Ancak, bir kez kurulduğunda,
beklentileri bir araya getiren ve aktörlerin eylemlerini koordine etmelerini sağlayan bu tür bir
rejimden sonra ayrılan herhangi bir oyuncu sadece kendine zarar verir. Dolayısıyla burada
polislik ve uyumlulukla ilgili bir sorun yoktur. Koordinasyonu kolaylaĢtırmaya ve böylece
ortak sıkıntıların ikilemini çözmeye hizmet eden birçok uluslararası rejim vardır. Bu
durumlarda tek baĢına kurallar yeterlidir, kurumlar gerekli değildir. ġaĢırtıcı olmayan bir
Ģekilde birçoğu, standardizasyonu287 içerir. Batı Avrupa‟daki demiryolu rayları için ortak bir
ölçünün benimsenmesi bir örnektir.288
Göreli konum endiĢeleri nedeniyle, devletler karĢı tarafa verilecek bilgi miktarı ve
rejimleri tanımlayan prensipler hakkında uyuĢmama eğilimindedirler. Nitekim, buradaki
prensipler, rejimin farklı eylemlere nasıl maliyet ya da fayda getirdiğini belirlemektedir.
Dolayısıyla, bilgi sağlanması ve işlem maliyetlerinin yapısı meseleleri son derece politik
286
Stein, “Coordination and Collaboration: Regimes in an Anarchic World”.., p.311.
287
Stein, standardizasyonun ortak sorunların ikilemlerindeki eĢgüdüm çözümlerinden ziyade ortak çıkarları
yansıtabileceğini belirtir. Örnek olarak da ortak bir takvimin belirlenmesini verir.
288
Stein, a.g.m., p. 314.
289
Krasner, “Global Communications and National Power:..”, p. 338-9.
290
A.g.m., p.366.
68
291
meselelerdir. Grieco, GATT ticaret rejimi içerisinde yürütülen uluslararası ticaret
müzakerelerini inceleyerek Keohane‟nin rejimler hakkındaki argümanlarını eleĢtirir. Bilgi
paylaĢımı ile ilgili ticaret kuralları üzerine olan anlaĢmazlıkları detaylandırır. Ona göre,
devletler bilgi paylaĢımının anahtar politik bir mesele olduğunu bilirler nitekim rejimler çok
fazla bilgi sağlayabilir ve bu da bazı devletlerin korkuları olarak ortaya çıkabilir. Grieco örnek
olarak Avrupa Topluluğu‟nun GATT çerçevesinde iĢ birliği yapmadaki isteksizliğini örnek
292
gösterir. Buradan anlaĢılacağı üzere bilgi değiĢiminde de denge önemlidir çünkü
karĢılıklılık iĢbirliği ihtimalini artırır.
Diğer önemli bir yorumu itibariyle, neoliberaller rasyonel egoist aktörler olarak
tanımladıkları devletlerin davranıĢlarını belirleyen temel etkenin araçsal bir (enstrumentalist)
mantıkla “çıkarları” olduğuna inanırlar. Bu mantığa göre devletler fayda-zarar hesabı yapıp
ulusal çıkarlarına en fazla faydayı sağlayacak politikaları gerçekleĢtirmeye eğilim gösterirler.
Herhangi bir devletle iĢ birliği yapma durumu söz konusu olduğunda bu iĢbirliğinin devleti
291
Milner, “International Theories of Cooperation Among Nations..”, s. 476.
292
Grieco, Cooperation Among Nations: Europe,..s.218-9. Buna göre, Avrupa Topluluğu GATT çerçevesinde
iĢbirliğine isteksizdi çünkü sağlanan bilgilerden dolayı elde edilecek mutlak kazanç seviyesindeki artıĢın
yanında diğer devletlerin kendisi ve programı hakkında kendisinden daha fazla bilgi sahibi olması ihtimali
vardı. Buradan anlaĢılacağı üzere bilgi değiĢiminde de denge önemlidir, çünkü karĢılıklılık iĢ birliği ihtimalini
artırır.
293
Grieco, “Anarchy and The Limits of Cooperation:..”, p.497-8.
294
Rathbun, “Uncertain About Uncertainity:..”, p. 542.
69
öncesine nazaran daha kazançlı hale getirip getirmeyeceği sorgulanır. Eğer devlet mutlak
kazanç anlamında öncekine kıyasla daha kazançlı bir konuma gelecekse neoliberaller bu iĢ
birliğinin gerçekleĢmesi gerektiğine inanır. 295 ĠĢte neoliberaller bu mantık çerçevesinde
devletlerin çıkarları sebebi ile rejimleri kullanabileceğini savunur.
Sürekli bir biçimde bağlı olduğu kurallara/rejimlere ihanet eden bir devletin
uluslararası topluma gönderdiği sinyal güvensizliktir. Kendisi ile iĢ birliğine girilip
girilemeyeceğinin göstergesi olan güvenilirliğe sahip olmayan, bu konuda kötü Ģöhret sahibi
olmuĢ bir devlet yalnızca bağlı olduğu rejimin yaptırım mekanizmalarına maruz kalmaz,
gelecekteki olası kârlı iĢ birliklerinden de mahrum kalma olasılığı ile karĢı karĢıya kalır. Kârlı
ortaklıklardan dıĢlanmanın yanında belki de uluslararası toplumdan tecrit edilmeye giderek
295
Andreas Hasenclever, Peter Mayer, Volker Rittberger, Theories of International Regimes, Cambridge:
Cambridge University Press, 1997, p.23-26.
296
Hasenclever, Mayer, Rittberger, Theories of International Regimes, p. 33-35.
297
Axelrod, Keohane, “Achieving Cooperation Under Anarchy:.”, p. 250.
70
uzun vadede uğrayacağı zarar, ihlalle elde edeceği kısa vadeli haksız kazançtan daha büyük
olacaktır. Tüm bu koĢulları göz önünde bulunduran taraflar bağlı olduğu rejimin kurallarına
uygun davranmayı zorunluluk hissedecektir.298
Rejim çalıĢmalarında gücü merkeze alarak inceleyen realizm, tüm kuramlar içerisinde
meseleye en temkinli yaklaĢan -daha doğru bir ifade ile- en eleĢtirel bakan yaklaĢımdır. Güç
temelli bu yaklaĢıma göre, devletlerin çıkarlarının Ģekillenmesinde sistemdeki güç dağılımı
belirleyici olmaktadır ve sistemik kısıtlar altında bir iĢ birliği için yani rejimlerin oluĢumu için
büyük güç veya güçlerin öncü rol oynaması gerekmektedir. 299 Yine, bir rejimin içinde
barındırdığı devletlerin güç kapasitesi düzeyi rejimin etkinliğini etkilemektedir. Daha güçlü
devletleri içinde barındıran rejimler daha etkin ve daha uzun ömürlü olmaktadır.300
298
Keohane, After Hegemony, p. 103-106; Hasenclever, Mayer, Rittberger, Theories of International Regimes, p.
34-36.
299
Stephen D. Krasner, “Structural Causes and Regime Consequences: Regimes as Intervening Variables”,
International Organization, Vol. 36, No. 2, 1982, 185-205, p. 185.
300
Richard Little, “International Regimes”, John Baylis ve Steve Smith (der.), The Globalization of World
Politics: An Introduction to International Relations, Oxford: Oxford University Press, 2001, p.308.
301
Gilpin, Uluslararası İlişkilerin Ekonomi Politiği, s. 95.
302
Grieco, “Anarchy and The Limits of Cooperation:..”, p.497-8.
71
arz eder. Denetleme ve yaptırım mekanizmaları ile aldatılma korkusunu gidererek, itibar
faktörünü olumlu hale getirerek iĢ birliği imkânını etkileyebilmektedir. Neoliberallerin bu
değerlendirmelerine karĢı realistler gerçekliği yansıtmadığı eleĢtirisinde bulunur ve
uluslararası sistemin anarĢik doğasının devletlerde hayatta kalma ve güvenliği sağlamaya
iliĢkin korkuya neden olacağını savunur. Uluslararası rejimler bu korkuyu azaltacak güçte
değildir, devletlerarası güvensizlik ve Ģüphecilik hali daimidir.303
Neoliberal Stein‟e göre, koordinasyon için ortak bir tercihin belirlenmesinde güce
ilaveten veya güçten bağımsız olarak bağlam, teknoloji veya meĢruiyet gibi faktörler önemli
yer tutar. 306 Buna karĢın neorealistlerden Krasner, ortak tercihin belirlenmesinde güç
dağılımının, göreli güç faktörünün belirleyiciliğine yer verir. 307 Uluslararası rejimler veya
örgütler kapsamında geliĢmiĢ ülkelerin kendi aralarında oluĢturdukları ve zaman zaman diğer
geliĢmekte olan devletler üzerinde baskı ve tehdit unsuru olarak kullandıkları gayrı-resmi
karar alma mekanizmaları güç faktörü ile iliĢkilidir. Yine geliĢmekte olan devletlerin yeterli
teknik donanım ve müzakere kapasitesine sahip olmamaları, maliyetinden ötürü geliĢmiĢ
ülkeler kadar yeterli personel bulunduramıyor olmaları da hep bu tür kurumlar içindeki güç
303
Grieco, “Anarchy and The Limits of Cooperation:..”, p.497-8.
304
Hasenclever, Mayer, Rittberger, Theories of International Regimes, p. 23-26.
305
Grieco, “Anarchy and The Limits of Cooperation:..”, p.498.
306
Stein, “Coordination and Collaboration: Regimes in an Anarchic World”.., p. 311.
307
Krasner, “Global Communications and National Power”, p.336-366.
72
faktörünü örneklemektedir. Bu nedenle, realistlere göre rejimlerin kurulmasında ve
sürdürülmesinde neoliberallerin iddia ettiğinin aksine güç belirleyici bir rol oynamaktadır.308
Uluslararası örgütleri diğer bir kurumsallaĢma türü olan rejimlerden ayıran Ģey, daha
kurumsal görüntüsüdür. Bir merkezi, binası, personeli ve bütçesi olan uluslararası örgütlere
karĢın rejimlerde bunlar zorunlu değildir, rejimler bir postalama adresi gerektirmez. Bir
anlaĢma çerçevesinde belirli norm, kural ve ilkeler çerçevesinde oluĢturulurlar. Yine,
uluslararası örgütler faaliyet yapma kabiliyetine sahipken rejimlerin böyle bir özelliği
yoktur.309
308
S. Javed Maswood, The South in International Economic Regimes: Whose Globalization?, New York:
Palgrave Macmillan, 2006, p.161-182.
309
Viotti, Kauppi, Uluslararası İlişkiler Teorisi,..s. 145.
73
Uluslararası örgütlerin neden ortaya çıktığı sorusuna verilecek temel bir yanıt;
devletlerin kendi baĢlarına uluslararası sistemdeki ihtiyaçlarına cevap verememeleridir. Sınır
aĢan sorunların her geçen gün arttığı ve daha kalıcı hale geldiği, bununla birlikte devlet
sayılarının da her geçen gün arttığı sistemde düzenleyici bir takım kurumlara ihtiyaç duyulur
olmuĢtur. Egemen-eĢit nitelikleri ile kayıtsız davranabilme yetileri olan devletlerin
sayılarındaki artıĢla birlikte uluslararası problemleri çözüme kavuĢturmak adına devletler
kendileri haricinde siyasi ve hukuki yetkisi bulunan uluslararası kurumlar inĢa etmeye
gitmiĢlerdir.310
310
Ernst B. Haas, Beyond The Nation State: Functionalism and International Organization, Stanford, CA:
Stanford University Press, 1964.
74
örnektir. Genel olarak bu tür örgütler bireysel egemenliklerin muhafazası ile birlikte ortak
siyasi bir tutumu içeren örgütsel bir anatomiyi yansıtmaktadır.
Joanne Gowa, bir hegemonun uluslararası politikada ortak bir otoritenin iĢlevsel
eĢdeğeri olarak hizmet edebileceğini ve böylece iĢbirliğini destekleyebileceğini belirtir. Ona
göre, iyi denilebilecek bir düzeyde siyasi rejime sahip bir toplumun vatandaĢları gibi, egemen
bir devlet tarafından kurulan düzenleyici bir sistem içinde faaliyet gösteren devletler de belli
düzeyde yetkilendirilir ve kurallara uymaya zorlanır. Sistemin oyuncuları olan devletler
hegemon gücün kendilerini ihanetten koruyacağına inandırılarak iĢ birliği yapmaya teĢvik
edilir, ve yine olası ihanetlerin de hegemon tarafından cezasız bırakmayacağı bildirilerek
caydırılır.314
311
Milner,“International Theories of Cooperation Among Nations..”, p. 469.
312
Kavram ilk olarak, Charles Kindleberger tarafından kullanılmıĢtır. Buna göre, açık ve liberal bir dünya
ekonomisi için hegemonik bir güce ihtiyaç vardır. Gilpin, Uluslararası İlişkilerin Ekonomi Politiği.., s. 95.
313
Robert W. Cox, “Gramsci, Hegemony and International Relations: An Essay in Method”, Milennium: Journal
of International Studies, Vol. 12, No. 2, 1983.
314
Joanne Gowa, “Anarchy, Egoism, and Third Images: The Evolution of Cooperation and International
Relations”, International Organization, Vol.40, 1986, p.. 174.
75
eriĢimi engellemek için askeri güç kullanmasını önleyebilecek caydırıcı bir askeri kapasiteye
sahip olmalıdır. Askeri güç ve ekonomik gücün kısmen birbirine bağlı olması nedeniyle
ekonomik hegemonyanın, ilgili askeri güç olmadan mümkün olamayacağı söylenebilir.315
Realist paradigmaya göre, hegemon güç dünya ekonomisinin iĢleyiĢinde pek çok iĢlevi
yerine getirir. Bunlardan biri de, aktörlerin beklenti ve çıkarlarının kesiĢtiği bir alanda gizli ya
da açık normlar, kurallar ve karar alma iĢlemleri demek olan uluslararası rejimlerin
oluĢumunda kendini gösterir. 320 Buna bağlı olarak, hegemon güç yapısının zayıflaması ile
uluslararası rejimlerin gücünde de büyük ölçüde zayıflama görülecektir.321
315
Victor Edward Sachse, “Hegemonic Stability Theory: An Examination”, LSU Historical Dissertations and
Theses, 1989, p. 7.
316
Tarihsel olarak dünya toplumu iki kez uluslararası sistemde bir hegemon ve onun öncülüğünde geliĢen liberal
ekonomik düzene Ģahit oldu. Bunlar, on dokuzuncu yüzyılda Ġngiltere, yirminci yüzyılda özellikle II. Dünya
SavaĢı ve sonrasından günümüze kadar gelen ABD hegemonyası.
317
Gilpin, Uluslararası İlişkilerin Ekonomi Politiği.., s. 95.
318
J. G. Ruggie, “International Regimes,Transactions and Change: Embedded Liberalism in the Postwar
Economic Order.” International Organization, Vol. 36, No. 2, 1982, 379-415, p. 382-384. Buna göre; eğer
hegemon liberal değerlere bağlı kalmaz ise, bu durum emperyal sisteme, küçük devletler üzerinde sınırlandırıcı
uygulamalara neden olacaktır. Yine sistemdeki ana güçlerin çıkarları da önemlidir, zira hegemon bu güçleri
teĢvik edebilir ancak zorlayamaz.
319
Keohane, After Hegemony,..p. 31-39.
320
Krasner, “Structural Causes and Regime Consequences:.., p. 185.
321
Gilpin, Uluslararası İlişkilerin Ekonomi Politiği.., s. 95.
76
ekonomik çıkarlarıyla çatıĢtığını düĢünürse hegemonik sistem büyük ölçüde zayıflayacaktır.
Son olarak hegemon gücün vatandaĢları diğer devletlerin ihanet ettiğine inanırsa ya da
liderliğin maliyeti beklenen, algılanan faydayı aĢmaya baĢlarsa sistem yine kötüleĢecektir. 322
Daha güçlü olan aktörün inisiyatifi ile Ģekillenen bir iĢ birliği durumu anormal
görülebilmekle birlikte, ortak çıkar ve kazanımlar gerçekleĢtirmek için karĢılıklı politika
koordinasyonlarını içerdiği müddetçe tanım olarak iĢ birliği tanımına uymaktadır. Bununla
birlikte, böyle bir durumda elde edilen ortak kazançların eĢit olması dağılımı gerekmez.
Dahası, asimetrik güç iliĢkisi ne kadar çok olursa, kazanımların dağılımı da o kadar eĢitliksiz
olur. Ancak bu, eĢitsizliğin her zaman güçlü tarafın lehine olacağı anlamına gelmez.323
Hegemonik sistemin iĢ birliğini artırıcı yöndeki iĢlevlerini vurgulayanların yanında az
da olsa istikrarsız olduğunu ileri sürenler de vardır. Hegemon güç zamanla iç ve dıĢ
nedenlerle sistemi idare etmeye yönelik iradesini ve yeteneğini kaybetmeye baĢlamaktadır. Ġç
tüketim (kamu, özel) ve sistemin savunulmasına dönük askeri harcamalar ulusal tasarruflara
ve üretime dönük yatırımlara nazaran artmakta, hegemonun yorgunluğu da buna paralel
artmaktadır.324
3.4.Çok Düzlemli Bağlantı Kurma Stratejisi
Uluslararası iliĢkilerde oyuncuların birbiri ile etkileĢim içinde olduğu alanlar çeĢitlilik
göstermekte ve her geçen gün bu etkileĢim çeĢitli boyutlarda birbirine bağımlılığı
beslemektedir. Neoliberallerin ifadesi ile “karĢılıklı bağımlılık” tanımlaması son zamanlarda
dünya politikasında yaĢanan etkileĢimleri açıklar niteliktedir. Ulusal sınırların ötesinde
gerçekleĢen para, mal, insan ve bilgi akıĢı ile Ģekillenen bu karĢılıklı bağımlılık durumunda
325
devletler birbirleri üzerinde karĢılıklı etkiler bulundurur. Taraflar iliĢkilerinin sorunsuz
olarak devam etmesi üzerinde belirli çıkar tanımlarına sahip olduklarından, iliĢkilerinin
idamesi için bu yönde istek ve çaba barındırırlar. 326
77
politikalarını desteklemesine karĢılık olarak ABD‟nin Mısır‟a ekonomik yardımda bulunması,
aktörlerin farklı alanlardaki imkânlarını kullanarak iĢ birliğine eriĢebilmelerine örnektir. Yine
politikacılar arası karĢılıklı oy ticareti oyununda, taraflar daha az önem verdikleri bir alandaki
oylarını veya politik duruĢlarını daha önem verdikleri bir konuda diğer taraf ile takas etmeye
gidebilirler.328 Böylece meseleler arası bağlantı pazarlık masalarında iĢ birliğini teĢvik edici
iĢlev görebilmektedir.
Tek seferlik oyunlarda aldatılma veya geri çekilme tehditlerine karĢı oyunlara
tekrarlama öğelerini eklemek için de meseleler arası bağlantı kurma iĢlevsel bir method
olabilir. Devletlerin tek seferlik bir oyunda (iliĢkide) maruz kalacağı bir hile durumu diğer
tekrarlanan meselelere dair misilleme tehditleri ile engellenebilir. 329 Mütekabiliyet ile
misillemeye maruz kalma, itibar zedelenmesi ile diğer alanlarda gelecekteki verimli bir iĢ
birliğinden doğacak avantajları kaybetme, hatta uluslararası politikada dıĢlanma korkusu ile
devletler tek bir alandaki hiç bir oyunu tek seferlik göremeyecek, bugünkü eylemlerinin
sonuçlarını diğer alanlarda yaĢamanın korkusu ile iĢ birliğine bağlılığı seçecektir.
Öte yandan, yukarıda ifade edildiği üzere meseleler arası bağlantı kurma iĢ birliğini
teĢvik edici önemli bir strateji olmakla birlikte her zaman bu yönde etki etmesi beklenemez.
Kimi zaman bu strateji pazarlıkta ek avantajlar elde etme çabalarına binaen iĢ birliğini
zorlaĢtırıcı sonuçlar da doğurabilir.330 Bu noktada Oye‟ye göre, iĢ birliğinin özünü oluĢturan
“karĢılıklı taviz” ile refah seviyelerini düĢürebilecek olan “Ģantaj” arasındaki farkın
belirtilmesi gerekir. 331 Bu ikisi arasındaki ayrımın doğru anlaĢılması, meseleler arası bağlantı
kurma stratejisinin fırsat olmasının yanı sıra tehlike de teĢkil edebileceğini gösterir. KarĢılıklı
taviz durumunda taraflardan biri diğerinden bazı konularda o kadar çok Ģey talep eder ki ortak
328
Axelrod and Keohane, “Achieving Cooperation Under Anarchy:..”, p. 99.
329
Oye, “Explaining Cooperation under Anarchy:..”, p. 17.
330
Ernst Haas bu durumu “taktiksel” bağlantı kurma olarak adlandırır. Ernst B. Haas, “Why Collaborate? Issue-
Linkage and International Regimes”, World Politics, Vol. 32, No. 3, 1980, 357-405, p. 372.
331
Kenneth Oye, “The Domain of Choice”, K. Oye, Donald Rothchild ve Robert Lieber (ed.), Eagle Entangled:
U.S. Foreıgn Policy in a Complex World, New York: Longman, 1979.
78
çıkarların olduğu durumlarda bile iĢ birliği gerçekleĢemez. Bazı devlet adamlarının bağlantı
kurma tarzı bu tür negatif sonuçlara sebebiyet vermekle suçlanır. Örneğin, Kissenger‟ın
Amerikalıların silahların sınırlandırılması konusunda iĢ birliği yapması karĢılığında SSCB‟nin
üçüncü dünyada kendini büyük oranda kısıtlaması gerektiği konusunda ısrarcı olması 332 bu
duruma iyi bir örnek oluĢturur.
Ġkinci bir diğer çok düzlemli bağlantı kurma stratejisi ittifak içi sadakat ile ittifaklar
arası dostane iliĢkilerin uyumlu olduğu durumları içermektedir. Kendi içinde koordineli
hareket eden devletlerin bulunduğu ittifaklar arası dostane bağlantılar, her iki tarafta yer alan
devletlerin her biri için çok yönlü avantajlar ve iĢ birliği imkânı demektir. Ancak ittifaklar
arası dostane bağlantıların her bir devleti bağlaması, devletlerin ittifaklarına olan sadakatine
de bağlıdır. Ġttifak içi sadakat ile ittifaklar arası dostane iliĢkilerin uyumdan ziyade ters
düĢtüğü durumlar tehditler de oluĢturabilir. Nitekim 1914 savaĢının baĢlama süreci bu ikinci
duruma örnek teĢkil eder.333
Uluslararası iliĢkilerde iĢ birliğini mümkün kılmak için literatürde yer bulan stratejilerden
bir diğeri alt gruplara, küçük iĢlemlere ayırma yöntemidir.334 Bu stratejinin üzerinde durduğu
sorun iĢ birliklerinin gerçekleĢmesi için devletlerin bir anda büyük maliyetler veya iĢlemler
altına girmek zorunda kalmalarıdır. Ağır süreçler veya büyük maliyetler altına tek seferde
girecek olmak devletlerin gözünü korkutabilir ve iĢ birliğini istenmeyen bir durum haline
getirebilir.
ĠĢ birliğinin oluĢumu sürecinde sorun teĢkil büyük iĢlem ve maliyetler sorunu, ilerleyen
süreçlerde hile veya geri çekilme güdülerini de tetikleyici etkide bulunabilir. Bu nedenle
küçük parçalara ayırma stratejisi ile bu tehditler belli oranda azaltılabilir. Oye‟nin bu noktada
verdiği iki örnek durumu daha anlaĢılır kılar. Buna göre, bir milyar varil petrol için 30 milyar
dolar teklif edilen bir anlaĢmadan çekilmenin cazibesi eğer anlaĢma birkaç teslimat ya da
ödemeye bölünürse azaltılabilir. Benzer Ģekilde, silahları azaltma ya da bir bölgeden çekilme
üzerine kurulu bir anlaĢmada eğer bu azaltma ya da çekilmenin bir anda gerçeklenmesi
332
Axelrod and Keohane, “Achieving Cooperation Under Anarchy:..”, p. 100.
333
A.g.m., p. 102-3.
334
Axelrod, The Evolution of Cooperation, p. 126-132.
79
beklenirse durum çıkmaza girebilir ancak bunların kademeli olarak gerçekleĢtirilmesi
mümkün kılınırsa iĢ birliği sorunu daha kolay çözülebilir.335
Diğer yandan, aktör sayısını azaltmaktan ziyade artırmanın -yani daha fazla oyuncunun
olmasının- iĢ birliğini teĢvik anlamında daha iĢlevsel olduğunu iddia edenler de vardır. Bu
Ģekilde aktör sayısını azaltma stratejisini sorgulayan argümanlardan biri –en önemlisi-,
dengeli bir anlaĢmanın sağlanması veya yan ödemeler ile daha fazla kazanç elde etmenin
mümkün olması gibi endiĢelere sahip olan aktörler için temel oluĢturur. Nitekim Grieco‟ya
göre, bir iĢ birliğinde daha fazla oyuncunun olması göreli kazanç avantajı sağlama noktasında
daha iyidir. 338 Büyük sayıların olduğu iĢ birliklerinin göreli kazanç avantajı sağlaması
noktasında, Snidal da daha fazla aktörlü bir oyunda, koalisyonlar kurarak kendini koruma
imkânından bahseder, daha az aktörlü bir oyunda yaĢanacak olan kaybın daha büyük
olabileceğini belirtir.339
Bölüm Değerlendirmesi
335
Oye, “Explaining Cooperation under Anarchy: ”, p. 17.
336
Milner, “International Theories of Cooperation Among Nations:.., p. 474.
337
Axelrod and Keohane, “Achieving Cooperation Under Anarchy:..”, p. 94; Oye, a.g.m., p. 18-19.
338
Grieco, Cooperation Among Nations: Europe,..p. 228.
339
Snidal “Relative Gains and The Pattern of International Cooperation”, p. 474.
80
ĠĢ birliği literatüründe en sık vurgulanan stratejiler mütekabiliyet ve kurumsallaĢma
(özellikle rejimler temelinde) stratejileri olarak görünmektedir. Hem neorealist hem de
neoliberallerin üzerinde belli oranda anlaĢtıkları mütekabiliyet stratejisi, Grieco‟nun
“balanced exchange” (dengeli değiĢim), Axelrod‟un “tit for tat” (kısasa kısas) ve Keohane‟nin
“reciprocity” (karĢılıklılık) ifadelerine karĢılık gelmektedir. Hile tehdidi, free rider (bedavacı)
sorunu ve özellikle neorealistlerin vurguladığı göreli dezavantajlı konuma düĢme kaygılarına
dönük iĢlevsel olabileceği düĢünülen mütekabiliyet stratejisi gerek kazanç ve maliyetlerin
paylaĢımı, gerekse anlaĢmaya uyma ya da hile yapma durumuna karĢı misilleme anlamında
kullanılmaktadır.
ĠĢbirliği literatüründe yer alan çalıĢmalarda “çok düzlemli bağlantı kurma” ve onun da
kapsamı içinde yer alan “meseleler arası bağlantı kurma” önemli –özellikle neoliberal
yazında- yer tutan bir diğer stratejidir. Dallanma etkisi ile meseleler arası bağlantı kurma
kazanç ve maliyet dağılım yapılarını etkileyeceğinden iĢ birliğini teĢvik edici yönde
81
kullanılabilir. Ancak, tam tersi yönde, misilleme amacı ile meseleler arası bağlantı kurmaya
gidilirse engelleyici etki doğuracağını belirtenler de mevcuttur. Son olarak, “alt gruplara/
küçük iĢlemlere ayırma” taktiği Oye, Axelrod ve Keohane‟nin çalıĢmalarında
rastlanılabilecek referans alan önemli diğer bir taktik olarak karĢımıza çıkar.
82
SONUÇ
340
Tarafların ortaklaĢtıkları noktalardan hareketle “neo-neo sentezi” ifadesinin de kullanıldığı görülür. Neo-neo
sentezi, uluslararası iliĢkilerde 1970‟lerden bu yana neo-realist ve neo-liberal düĢünce okullarının
yakınsamasını ifade etmek için kullanılan bir deyimdir. Deyim, bu iki paradigmanın dıĢında yer alan
akademisyenler tarafından ikisini birden derli toplu biçimde toparlamanın bir yolu olarak kullanılmaktadır.
83
denilebilir. Üçüncü olarak, her iki kurama göre de aktörlerin etkileĢimlerinin bağlamı anarĢik
uluslararası sistemdir. ÇalıĢmanın içinde de vurgulandığı gibi etki derecesi noktasında
farklılaĢmalarına rağmen, anarĢinin varlığı ve bir düzeyde iĢ birliği üzerinde etki
doğurduğunu kabul etmekte ortaklaĢırlar. Son olarak, -uluslararası kurumların rolü üzerindeki
anlaĢmazlıklarına rağmen- her iki kuram da kurumların bağımsız olarak geliĢen çıkarlara
hizmet ettikleri sürece faydalı olacağına inanırlar.
Ġki kuramın ortaklaĢtığı noktalar yukarıda verilmekle birlikte farklılaĢtıkları noktalar;
anarĢinin çıktıları, devletin amaç ve beklentileri, yapı-aktör bağlamında iliĢkiler, güç ve
güvenlik vurgusu Ģeklinde çeĢitlendirilebilir. TartıĢmanın ana gündemlerini oluĢturan bu
farklılıklar kimilerine göre, tarafların kısmen farklı dünyalar üzerinde çalıĢmalarından
kaynaklanmaktadır. Neoliberaller uluslararası politik ekonomi ve çevre konularına
yoğunlaĢırken, realistler uluslararası güvenlik ve savaĢların nedenleri gibi konular üzerine
inceleme yapmaya daha yatkındır. Bu nedenle, realistlerin analiz ettiği dünyada
neoliberallerin dünyasından daha fazla çatıĢma görülmesi normaldir.
Tarafların ortaya çıktıkları dönemdeki uluslararası sistemin genel tablosundan
hareketle tartıĢma gündeminin iĢ birliğinin imkânı üzerine yoğunlaĢtığı görülür. Nitekim
disiplin kapsamındaki iĢ birliği literatüründe neorealizm- neoliberalizm tartıĢması önemli yer
tutar. Ancak, tartıĢma özelinde çatıĢma ve iĢ birliği meselelerini incelerken, her Ģeyden önce
taraflar arasındaki anlaĢmazlık özünde doğru okunmalıdır. Genel olarak bilinenin aksine,
neoliberaller realistlerin gördüğünden daha fazla iĢbirliği görmemektedir. Bunun yerine,
neoliberaller –realistlere kıyasla- çok daha fazla gerçekleĢtirilmemiĢ ya da potansiyel iĢbirliği
imkânlarının olduğuna inanmaktadır demek daha doğru olur.
TartıĢma literatüründe yer verilen iĢ birliğini etkileyen faktörler çeĢitlilik gösterir.
Ortak-çatıĢan çıkarlar, belirsizlik, niyet, hile, kazanç dağıtım yapıları, maliyet-yük paylaĢımı,
bilgi paylaĢımı, yetenek ve niyetler üzerine algı faktörü, aktör sayısı ve iç politika bunlardan
öne çıkanlarıdır. Bu faktörler tarafların yazınında öne sürdükleri varsayımlardan hareketle
derlenmiĢ olmakla birlikte, her bir faktör üzerinde etki düzeyleri açısından yorum farklılıkları
mevcuttur. BaĢka bir ifade ile tarafların üzerinde durduğu ve vurguladığı faktörler farklılık
gösterir. Ġkinci bölümde yer alan söz konusu faktörlere belli düzeylerde vurgu yapan tarafların
temelde iĢ birliğini engelleyici olarak gördükleri sorunlar, neorealistler için hile tehdidi ve
nisbî kazanç problemi iken; neoliberaller için hile tehdidi olarak öne çıkmaktadır.
Neorealistlere göre daha iyimser olan neoliberaller, diğer devletlerin iĢbirliği yapacaklarına
yanlıĢlıkla inanmanın bedelinin çok fazla olmadığına inanır ve iĢbirliğinin etkinliği
84
durumunda elde edilecek kazançların, dağıtım üzerindeki çatıĢmalardan daha büyük olduğu
alanlara odaklanırlar.
ÇalıĢma boyunca yer alan bilgi ve analizlerden hareketle iĢ birliği önünde engel teĢkil
eden birkaç durum Ģu Ģekilde sıralanabilir. Ġlk olarak, iĢ birliği yapanların ödüllendirilip,
ihanet edenlerin cezalandırılması için iĢ birliğini özendirici gerekçelerin nasıl sağlanacağı
önemli bir sorundur. Ġkinci olarak, iĢ birlikçilerin ya da ihanet edenlerin nasıl
belirlenebileceği, bununla birlikte ödüllerin iĢ birliği yapanlara, cezalandırmaların ise ihanet
edenlere nasıl yönlendirileceği meseleleridir.
Yukarıdaki sorunları giderme noktasında çalıĢmanın üçüncü bölümünde yer verilen
stratejiler etkili görülmektedir. Ancak her bir strateji kendi içinde baĢka problemler barındırır.
Örneğin; çok düzlemli bağlantı kurma oyunları dahilinde sorunlar arası bağlantı kurma
stratejisi iĢ birliğini teĢvik edici anlamda kullanılabileceği gibi, engelleyici etki de doğurabilir.
Kazanç ve maliyet paylaĢımı sorunlarında dengeli paylaĢımları mümkün kılabilmesi açısından
iĢ birliği masasında baĢka bir mesele ile bağlantının kurulması iĢlevsel olabilir. Ancak,
mütekabiliyet stratejisi kapsamında misilleme niyetiyle kurulan bir meseleler arası bağlantı iĢ
birliğinin aksine sonuçlar doğuracaktır.
Genel olarak, tartıĢmaya dair literatürden hareketle çatıĢmayı azaltmanın yollarında Ģu
noktaların öne çıktığı görülür: Eğer büyük iĢlemler daha küçük serilere bölünebilir, Ģeffaflık
artırılabilir, dolandırmaktan elde edilecek kazançlar ve dolandırılmanın maliyeti göreli olarak
düĢük olur, karĢılıklı iĢbirliği karĢılıklı ihanetten daha avantajlı hale getirilebilir, bir
anlaĢmayı müzakere etme ve iĢbirliğinden dönenleri cezalandırma görevi çok sayıda aktörün
ve bilgi açıklarının bir sonucu olarak çok zor olmaz, her iki taraf karĢılıklılık stratejileri
kullanır ve etkileĢimlerin uzun bir süre devam edeceğine inanırsa iĢ birliği daha mümkün
olacaktır. Bunun yanında bu önerilerin ters etki doğurabileceğine dair yorumlar da olabilir.
Örneğin, uzun süreli bir iĢbirliği planı daha sert pazarlık etmeyi teĢvik edeceğinden
iĢbirliğinin imkânını artırmaktan ziyade zorlaĢtıradabilir.
Yukarıda sıralanan bu koĢulların iĢlerliği noktasında neoliberallerin daha iyimser
olduğu görülür. Özellikle kurumsallaĢma üzerinden iĢ birliğini olumsuz etkileyen pek çok
sorunun üstesinden gelinebileceğine inanan neoliberaller belirli koĢullar yerine getirilirse,
karĢılıklı avantaj için iĢbirliğinin daha kolay olacağına inanır. Neorealistlere göre ise, bir
hegemon gücün önderliğinde kurulan düzende koordineli hareket etme anlamında iĢ birliği
mümkün olabilir. Ancak bu da istikrarlı olmayacaktır. Hegemon güç zamanla yorulur ve güç
kaybı yaĢar, güç dengelerinde değiĢimler söz konusu olursa mevcut rejim de aynı oranda güç
kaybedecektir.
85
Yukarıda yer alan değerlendirmelerden hareketle, çalıĢmanın giriĢ bölümünde yer alan
ve cevaplanması hedeflenen soruların yanıtları tartıĢma tarafları ekseninde verilmiĢ
olmaktadır. Uluslararası iĢ birliğinin imkân düzeyi, önünde engel teĢkil eden durumlar ve iĢ
birliğini teĢvik etmek adına nelerin yapılabileceği gibi sorular iki kuramın dünya görüĢü ve
varsayımları çerçevesinde yanıtlanmaya çalıĢılmıĢtır. Ancak, tarafların verdiği yanıtların
ötesinde, “uluslararası iĢ birliğinin imkânını” nı açıklamada öne sürdükleri varsayımlar
çerçevesinde ne kadar iĢlevsel sonuçlar doğurduğu tartıĢmalıdır. ÇalıĢmanın giriĢinde de
değinildiği gibi, bu çalıĢmada varılan sonuç, tartıĢmanın -iĢ birliği literatürüne- olumlu
katkılarının ötesinde özünde bir takım olumsuzlukları da barındırdığıdır.
ÇalıĢmada yer alan bilgiler neticesinde neo-neo tartıĢmasının literatüre katkılarına yer
vermek gerekirse, giriĢte de değinildiği gibi, ilk katkısının ortak bir iĢbirliği tanım/anlayıĢına
ulaĢma noktasında olduğu söylenebilir. Genel anlamda “aktörlerin davranıĢlarını bir politika
koordinasyon süreci boyunca baĢkalarının fiili veya öngörülen tercihleriyle uyumlu hale
getirmesiyle oluĢan durum” Ģeklinde özetlenebilecek bu tanımlama iĢ birliğinin imkânını
tartıĢmadan önce önemli bir ilk adımı oluĢturmaktadır. Ancak iĢ birliği eyleminin ne olduğuna
dair üzerinde büyük ölçüde uzlaĢılan bu tanımlama iĢ birliği önünde engel teĢkil eden, hangi
eylemin iĢ birliği hangisinin ihanet olduğunu tespit edebilme problemine çözüm
getirememektedir. Nitekim, uluslararası belirsizlik karĢı tarafın eylemlerini doğru okunmayı
zorlaĢtırmakta, Ģeffaflığı azaltmaktadır.
Ġkinci olarak tartıĢmanın katkısı, analizleri esnasında tarafların iĢ birliğinin imkânına
dair geliĢtirdikleri hipotezler üzerinden olmuĢtur. ĠĢ birliğinin imkânı üzerine tarafların
geliĢtirdiği bir dizi değiĢken bu anlamda önemli bir katkıdır. Ġkinci bölümde bahsi geçen iĢ
birliğini etkileyen faktörler, üzerinde çalıĢılması gereken konular olarak tartıĢma literatüründe
iĢlenmiĢ ve geliĢtirilmiĢtir. Nitekim söz konusu faktörler ve iĢ birliğine dönük öne sürdükleri
stratejiler iĢ birliği meselesinin anlaĢılabilmesi için kritik noktaları içermektedir.
Öte yandan katkılarının ötesinde, tartıĢmanın eksik kaldığı noktalara gelindiğinde,
Milner‟in International Theories of Cooperation Among Nations: Strengths and Weaknesses
adlı çalıĢmasında da yer verdiği gibi, tartıĢmanın sistemik kuramlara ve oyun kuramına olan
bağımlılığından kaynaklanan en az iki ciddi dezavantajı söz konusudur. Bunlardan ilki, sınırlı,
eksik hipotezlere neden olan varsayımlardan kaynaklanan problem, diğer bir ifade ile sınırlı
sonuçlar doğuran genel varsayımlar üretme sorunudur. Bunlara örnek olarak anarĢi varsayımı
verilebilir. Her iki kuram da iĢ birliğinin imkânına dair argümanlarına geçmeden evvel
temelde anarĢi varsayımına yer verir. Üst, ortak bir otoritenin olmaması anlamında kullanılan
anarĢi varsayımı ile iĢe baĢlamak tarafları oldukça sınırlı sonuçlara itmektedir. Nitekim,
86
yapısal bir okuma ile anarĢi varsayımı üzerine kurulu hipotezlerde iĢ birliğini etkileyebilecek
sistemik olmayan herhangi bir faktöre yer yoktur. Her ne kadar anarĢiden ve uluslararası
belirsizlikten farklı sonuçlar çıkarsalar ve iĢ birliğini realistlere göre daha mümkün görseler
de neoliberaller de anarĢi gibi varsayımsal genellemeler ile kendini sınırlandırır.
TartıĢmanın sistemik kuramlara ve oyun kuramına olan bağımlılığından kaynaklı
ikinci sorunu ise, tartıĢma literatürünün iç politikayı önemli ölçüde görmezden gelme
durumudur. Oysaki her bir devletin gelir durumu, denge algısı, gelecekle ilgili beklentileri ve
iĢ birliğini teĢvik için gerekli stratejileri kullanabilme kapasitesi büyük ölçüde iç durum
tarafından Ģekillenir. Yalnızca yapısal analizlere dayalı iĢ birliği argümanları bu anlamda
sınırlı kalmaktadır. ĠĢ birliğini etkileyen faktörler olarak gelecekle ilgili beklentilere, algıya ve
dengeli dağıtım meselelerine vurgu yapan tartıĢma literatürünün bunların temelde nereden
çıktığı, Ģekillendiği sorusuna verdiği bir yanıtı yoktur. O nedenle iĢ birliğinin imkânı meselesi
yapısal faktörlerin yanında içsel faktörlerden de etkilendiğinden, iç politikanın uluslararası iĢ
birliğine etkisi üzerine çalıĢmaların geliĢtirilmesi gerekmektedir.
87
KAYNAKÇA
ACHARYA A., RAMSAY K. W., “The Calculus of the Security Dilemme”, Quarterly
Journal of Political Science, Vol., 8, No. 2, 2013, 183-203.
ALLISON Graham T., “Conceptual Models and the Cuban Missile Crisis”, American
Political Science Review, Vol. 63, No.3, 1969, 689-718.
ASHLEY Richard K., “The Poverty of Neorealism”, International Organization, Vol. 38, No.
2, 1984.
AXELROD Robert and KEOHANE Robert O. Keohane, “Achieving Cooperation Under
Anarchy: Strategies and Institutions”, David A. Baldwin (ed.), Neorealism and
Neoliberalism: The Contemporary Debate, New York: Colombia University Press,
1993.
AXELROD Robert, “Conflict of Interest: An Axiomatic Approach”, Journal of Conflict
Resolution, Vol. 11, No. 1, Law and Conflict Resolution, 1967, 87-99.
AXELROD Robert, “The Emergence of Cooperation Among Egoists”, The American
Political Science Review, Vol.75, No. 2, 306-318.
AXELROD Robert, Conflict of Interest: A Theory of Divergent Goals with Applications to
Politics, Chicago: Markham, 1970.
AXELROD Robert, The Evolution of Cooperation, New York: Basic Books,1984.
BALCI Ali, “Realizm”, ġaban KardaĢ, Ali Balcı(ed.), Uluslararası İlişkilere Giriş, Ġstanbul:
Küre Yayınları, 2015.
BALDWIN David A., “Neorealism, Neoliberalism, and World Politics”, Baldwin (ed.),
Neorealism and Neoliberalism: The Contemporary Debate, New York: Colombia
University Press, 1993.
BEST Antony (vd.), 20. Yüzyılın Uluslararası Tarihi, Taciser UlaĢ Belge (çev.), Ankara:
Siyasal Kitabevi, 2012.
BOSTANOĞLU Burcu, Türkiye-ABD İlişkilerinin Politikası, Ankara: Ġmge Kitabevi
Yayınları, 2. Baskı, 2008.
BROWN Chris and AINLEY Kirsten, Understanding International Relations, 3rd edition,
Houndmills, Basingstoke, Hampshire: New York: Palgrave Macmillan, 2005.
88
BURCHILL Scott, “Liberalizm”, Muhammed Ağcan vd. (çev.), Scott Burchill vd. (ed.),
Uluslararası İlişkiler Teorileri, 4. Baskı, Ġstanbul: Küre Yayınları, 2013.
BURTON John W., World Society, London: Cambridge University Press, 1972.
COX Robert W., “Gramsci, Hegemony and International Relations: An Essay in Method”,
Milennium: Journal of International Studies, Vol. 12, No. 2, 1983.
ÇALIġ ġaban, ÖZLÜK Erdem, “Uluslararası ĠliĢkiler Tarihinin Yapısökümü: Ġdealizm-
Realizm TartıĢması”, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt. 5,
Sayı. 18, 2007.
DAI Xinyuan, SNIDAL Duncan, and SAMPSON Michael, “International Cooperation
Theory and International Institutions”, International Studies, Online Publication
Date: Nov. 2017
DOWD Rebecca, McADAM Jane, “International Cooperation and Responsibility-Sharing to
Protect Refugees: What, Why and How?”, ICLQ, Vol. 66, 2017, 863-892.
DOWNS G. W. and JONES M. A., “Reputation, Compliance and International Law”, Journal
of Legal Studies, Vol.31, No.1, 2002, 95-114.
DUNNE Tim, HANSEN Lene and WIGHT Colin, “The End of Ġnternational Relations
Theory?”, European Journal of International Relations, Vol.19, No.3, 2013, 405-
425.
FEARON James D., “Bargaining, Enforcement, and International Cooperation”,
International Organization, Vol. 52, No. 2, 1998, 269-305.
GILPIN Robert, Uluslararası İlişkilerin Ekonomi Politiği, 4. Baskı, Ankara: Kripto Basım
Yayım, 2016.
GILPIN Robert, War and Change in World Politics, New York: Cambridge University Press,
1981.
GLASHER Charles L., “Realists as Optimists: Cooperation as Self-Help”, International
Security, Vol. 19, No. 3, 1994, 50-90.
GOWA Joanne, “Anarchy, Egoism, and Third Images: The Evolution of Cooperation and
International Relations”, International Organization, Vol.40, 1986.
GRIECO Joseph M., “Anarchy and the limits of cooperation: a realist critique of the newest
liberal institutionalism”, International Organization, Vol. 42, No. 3, 1988.
GRIECO Joseph M., “Understanding the Problem of International Cooperation : The Limits
of Neoliberal Institutionalism and the Future of Realist Theory”, David Baldwin
89
(ed.), Neorealism and Neoliberalism: The Contemporary Debate, New York:
Colombia University Press, 1993.
GRIECO Joseph M., Cooperation Among Nations: Europe, America and Non-tariff Barriers
to Trade, Ithaca: Cornell University Press, 1990.
GRIECO Joseph, “Realist Theory and the Problem of International Cooperation”, Journal of
Politics, Vol. 50, 1988, 600-624.
GRIFFITHS Martin, ROACH Steven C. ve SALAMON M. Scot, Fifty Key Thinkers in
International Relations/ Uluslararası İlişkilerde Temel Düşünürler ve Teoriler, 2.
Baskıdan çeviri, Cesran (çev.), Ankara: Nobel Yayıncılık, 2011.
HAAS Ernst B., “Why Collaborate? Issue-Linkage and International Regimes”, World
Politics, Vol. 32, No. 3, 1980, 357-405.
HAAS Ernst B., Beyond The Nation State: Functionalism and International Organization,
Stanford, CA: Stanford University Press, 1964.
HASENCLEVER Andreas, MAYER Peter, RITTBERGER Volker, Theories of International
Regimes, Cambridge: Cambridge University Press, 1997.
HAVERCROFT Jonathan, PRICHARD Alex, “Anarchy and International Relations Theory”,
Journal of International Political Theory, Vol. 13, No. 3, 2017, 252-265.
HELD David, MCGREW Antony, “Büyük KüreselleĢme TartıĢması”, David Held, Antony
McGrew (ed.), Küresel Dönüşümler, 2. Baskı, Ankara: Phonex Yayınevi, 2014.
HIRST Paul, THOMPSON Grahame, Küreselleşme Sorgulanıyor, Ankara: Dost Yayınevi,
2003.
HOBBES Thomas, Leviathan, Semih Lim (çev.), Ġstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2017.
HOFFMAN Mark, “Critical Theory and Inter-Paradigm Debate”, Milennium: Journal of
International Studies, Vol. 16, No. 2, 1987.
IġIKSAL Hüseyin, “To What Extent Complex Interdependence Theorists Challenge to
Structural Realist School of International Relations?”, Alternatives: Turkish Journal
of International Relations, Vol. 3, No. 2-3, 2004.
JERVIS Robert, “Hypotheses on Misperception”, World Politics, Vol.20, No.3, 1968, 454-
479.
JERVIS Robert, “Realism, Neoliberalism and Cooperation”, International Security, Vol. 24,
No. 1, 1999, 42-63.
JERVIS Robert, Perception and Misperception in International Politics, Princeton, NJ:
Princeton University Press, 1976.
90
KEOHANE Robert O. “The Demand for International Regimes”, International Organization,
Vol. 36, No. 2, 1982, 325-355.
KEOHANE Robert O. and NYE J., Power and Interdependence, 2. Baskı, Boston: Scott,
Foresman, 1989.
KEOHANE Robert O., “Institutionalist Theory and the Realist Challenge After the Cold
War”, David Baldwin (ed.), Neorealism and Neoliberalism: The Contemporary
Debate, New York: Columbia University Press, 1993.
KEOHANE Robert O., “Reciprocity in International Relations”, International Organization,
Vol. 40, No.1, (Winter) 1986, 1-27.
KEOHANE Robert O., “Theory of World Politics: Structural Realism and Beyond”, Robert
O. Keohane (ed.), Neorealism and Its Critics, New York: Columbia University Press,
1986.
KEOHANE Robert O., After Hegemony: Cooperation and Discord in the World Political
Economy, Princeton: Princeton University Press, 1984.
KRASNER Stephen D., “Structural Causes and Regime Consequences: Regimes as
Intervening Variables”, International Organization, Vol. 36, No. 2, 1982, 185-205.
KRASNER Stephen, “Global Communications and National Power: Life on the Pareto
Frontier”, World Politics, Vol. 43, No. 3, 1991, 336-66.
KUHN Thomas S., Bilimsel Devrimlerin Yapısı, Nilüfer KuyaĢ (çev.), Ġstanbul: Kırmızı
Yayınları, 2017.
LEVY Jack S., “YanlıĢ Algılama ve SavaĢın Nedenleri: Kuramsal Bağlantılar ve Analitik
Sorunlar”, Esra Diri (çev.), Uluslararası İlişkilerde Anahtar Metinler, Ġstanbul:
Uluslararası ĠliĢkiler Kütüphanesi, 2013.
LINKLATER Andrew, “Neo-realism in Theory and Practice”, Ken Booth and Steve
Smith(ed.), International Relations Theory Today, Cambridge: Polity Press, 1995,
341-361.
LIPSON Charles, “International Cooperation in Economic and Security Affairs”, World
Politics, Vol. 37, No. 1, October 1984, 1-23.
LITTLE Richard, “International Regimes”, John Baylis ve Steve Smith (der.), The
Globalization of World Politics: An Introduction to International Relations, Oxford:
Oxford University Press, 2001.
MAMMADOV Agil, HASANOV Ziyad, “Neo-Liberalizm Theory in International
Relations”, IJHSSS, Vol. 2, No. 4, 2016.
91
MASWOOD S. Javed, The South in International Economic Regimes: Whose Globalization?,
New York: Palgrave Macmillan, 2006.
MATTHEWS Richard A., and ZACHER Mark W., “Liberal International Theory: Common
Threads, Divergent Strands”, Charles Kegley (ed.), Controversies in International
Relations Theory: Realism and the NeoLiberal Challenge, New York: St Martin‟s,
1995.
MEARDON Stephen, “On Kindleberger and Hegemony: From Berlin to M.I.T. and Back”,
Economics Department Working Paper Series, Paper 4, 2013.
MEARSHEIMER John J., The Tragedy of Great Power Politics, New York: W. W. Norton
and Company, 2003.
MEARSHEIMER John J., “The False Promise of International Institutions”, International
Security, Vol. 19, No. 3, 1994, 5-49.
MERCER J., Reputation and International Politics, Ithaca, NY: Cornell University Press,
1996.
MILNER Helen, “International Theories of Cooperation Among Nations: Strengths and
Weaknesses”, World Politics, Vol. 44, No. 3, Apr. 1992, 466-496.
MORAVCSIK Andrew, “The New Liberalism”, Christian Reus-Smit, Duncal Snidal (ed.),
The Oxford Handbook of International Relations, Oxford University Press, 2008,
234-254.
MORGENTHAU Hans J., THOMPSON Kenneth W., Politics Among Nations: The Struggle
for Power and Peace, New York: McGraw-Hill, 1993.
Norton and Company, 2003.
NYE Joseph S. Jr, KEOHANE Robert O., “Transnational Relations and World Politics: An
Introduction”, International Organization, Vol. 25, No. 3, Summer 1971.
NYE Joseph S. Jr., “The Changing Nature of World Power”, Political Science Quarterly, Vol.
105, No. 2, 1990, 177-192.
NYE Joseph S. Jr., WELCH David A., Küresel Çatışmayı ve İşbirliğini Anlamak, Renan
Akman (çev.), 4. Baskı, Ġstanbul: Türkiye ĠĢ Bankası Kültür Yayınları, 2015.
OĞUZLU Tarık, “Liberalizm”, ġaban KardaĢ, Ali Balcı (ed.), Uluslararası İlişkilere Giriş, 4.
Baskı, Ġstanbul: Küre Yayınları, 2015.
OYE Kenneth A., “Explaining Cooperation under Anarchy: Hypotheses and Strategies”,
World Politics, Vol. 38, No. 1, Ekim, 1985.
92
OYE Kenneth, “The Domain of Choice”, K. Oye, Donald Rothchild ve Robert Lieber (ed.),
Eagle Entangled: U.S. Foreıgn Policy in a Complex World, New York: Longman,
1979.
PONTING Clive, Dünya Tarihi, EĢref B. Özbilen (çev.), Ġstanbul: Alfa Yayıncılık, 2011.
POWELL Robert, “Anarchy in International Relations Theory: The Neorealist and Neoliberal
Debate”, International Organisation, Vol.48, No.2, 1994, 313-344.
RATHBUN Brian C., “Uncertain About Uncertainity: Understanding The Multiple Meanings
of a Crucial Concept in International Relations Theory”, International Studies
Quarterly, Vol. 57, 2007, 533-557.
ROSECRANCE R., The Rise of the Trading State, Commerce and Conquest in the Modern
World, New York: Basic Books, 1986.
RUGGĠE J. G., “International Regimes, Transactions and Change: Embedded Liberalism in
the Postwar Economic Order.” International Organization, Vol. 36, No. 2, 1982,
379-415.
RUGGĠE John G., “Continuity and Transformation in the World Polity: Toward a Neorealist
Synthesis”, World Politics, Princeton University, 1983.
SACHSE Victor Edward, “Hegemonic Stability Theory: An Examination”, LSU Historical
Dissertations and Theses, 1989.
SCHMIDT Brian C., “On the History and Historiography of International Relations”, Walter
Carlsnaes, Thomas Risse and Beth A. Simmons (ed.), Handbook of International
Relations, 2nd edition, Sage, 2013.
SMITH Steve, “Paradigm Dominance in International Relations: The Development of
International Relations as a Social Science”, Millenium: Journal of International
Studies, Vol. 16, No. 2, 1987.
SMITH Steve, “Positivism and Beyond”, Steve Smith, Ken Booth vd. (ed.), International
Theory: Positivism and Beyond, New York: Cambridge University Press, 1996, s.11.
SMITH Steve, “Uluslararası ĠliĢkiler Teorisinde ÇeĢitlilik ve Disiplinerlik”, Tim Dunne
(vd.)(der),Uluslararası İlişkiler Teorileri Disiplin ve Çeşitlilik, Sakarya: Sakarya
Üniversitesi Kültür Yayınları, Mart 2016.
SNIDAL Duncan,” Relative Gains and the Pattern of International Cooperation”, American
Political Science Review, Vol. 85, No. 1, September 1991.
STEIN Arthur A, “Coordination and Collaboration: Regimes in an Anarchic World”,
International Organization, Vol.36, No.2, 1982, 299-324.
93
STERLING-FOLKER Jennifer, “Neoliberalizm”, Tim Dunnei Milja Kurki ve Steve Smith
(ed.), Özge Kelekçi (çev.), Uluslararası İlişkiler Teorileri, Ġstanbul: Sakarya
Üniversitesi Kültür Yayınları, 2016.
THIELEMAN Eiko R., “Between Interests and Norms: Explaining Burden-Sharing in the
European Union”, Journal of Refugee Studies, Vol. 16, No. 3, 2003.
TOLLISON Robert E. and WILLETT Thomas D., “An Economic Theory of mutually
Adventageous Issue Linkage in International Negotiations”, International
Organization, Vol. 33, No. 4, 1979, 425-449.
VANHOONACKER Sophie and WANGEN Patrice, “Graham T. Allison- The Essence of
Decision: Explaining the Cuban Missile Crisis”, Steven J. Balla, Martin Lodge and
Edward C. Page (ed.), The Oxford Handbook of Classics in Public Policy and
Administration, Oxford University Press, 2015, 272-286.
VIOTTĠ Paul R. ve KAUPPI Mark V., Uluslararası İlişkiler Teorisi, Metin Aksoy (çev. ed.),
5. Baskı, Ankara: Nobel Akademik Yayıncılık, 2016.
VOLTEN Peter M. E., ASSEM Arjan Van de, “Transcending Paradigm Bashing: Realism and
Idealism in International Politics”, International Relations and Comparative Politics,
EpsNet Conference 13, 14 June 2003.
WAGNER R. Harrison, “Economic Interdependence, Bargaining Power, and Political
Influence”, International Organization, Vol. 42, No. 3, 1988.
WALKER Stephen G., “Binary Role Theory and The Uncertainity Problem in International
Relations Theory”, Stephen G. Walker, Role Theory and Cognitive Architecture of
British Appeasement Decisions: Symbolic and Strategic Interaction in World
Politics, New York: Roudledge, 2013.
WALLERSTEIN Immanuel, The Modern World System, New Yok: Academic Press, 1974.
WALT Stephen M., “The Relationship Between Theory and Policy in International
Relations”, Annual Review of Political Science, Vol. 8, 2005, 23-48.
WALTZ Kenneth N., “Realist Thought and Neo-Realist Theory”, Journal of International
Affairs, Vol. 44, No. 1, 1990.
WALTZ Kenneth N., “The Myth of National Interdependence”, The International
Corporation: A Symposium, Charles P. Kindelberger (der.), Cambridge: MIT Press,
1970.
WALTZ Kenneth N., “Yeni Gerçekcilik Kuramına Göre SavaĢın Kökeni”, Ezgi Yağ (çev.),
Uluslararası İlişkilerde Anahtar Metinler, Ġstanbul: Uluslararası ĠliĢkiler
Kütüphanesi, 2013.
94
WALTZ Kenneth N., Man, the State and War: A Theoretical Analysis, New York: Columbia
University Press, 2001.
WALTZ Kenneth N., Theory of International Politics, Reading, Mass: Addison-Wesley Pub.
Company, 1979.
WEAVER Ole, “The Rise and Fall of the Inter-paradigm Debate”, Steve Smith, Ken Booth
and Marysia Zalewski (ed.), International Theory: Positivism and Beyond, New
York: Cambridge University Press,1996.
WEBER Katja, “Hierarchy Amidst Anarchy: A Transaction Costs Approach to International
Security Cooperation”, International Studies Quarterly, Vol. 41, No. 2, 1997, 321-
340.
WILTSE Evren Çelik, “Liberalizm, ĠĢbirliği, Kolektif Güvenlik ve Neoliberal
Kurumsalcılık”, Evren Balta (ed.), Küresel Siyasete Giriş, Ġstanbul: ĠletiĢim
Yayınları, 2014.
YOUNG Oran R., “Regime Dynamics: The Rise and Fall of International Regimes”, Stephen
D. Krasner (ed.), International Regimes, Ithaca and London: Cornell University
Press, 1983.
95