You are on page 1of 174

2

UZAYLILARIN
VERDIGI
MESAJ

RAEL

3
Değerli Okuyucularımız,

Ben ne bir yazarım ne de profesyonel bir tercumanım.


Güzel sanatkarlığın ve bilimin her alanı beni çocukluğumdan beri derinden
ilgilendirmektedir.

Bu kitabın ingilizcesini 1987 de okuduğum zaman da, içime dolan


mutluluğu sözlerle anlatmak gerçekten zordu.

O zamandan beri de, bu kitabı Türkçeye tercüme etmeye karar geçirip


Yavaş yavaş, sayfa sayfa, aylar yıllar gelip geçti ve en sonunda
bu görevi yerine getirmek, kitabı okuduğum ilk gün gib, ayni derecede
sevinç duygusu verdiğini inkar edemem.

İnkar edilmeyecek diğer bir sorun da, bütün sevinç ve coşkuma rağmen
tercümelerimde hataların olması çok mümkündür.

Böylelikle, bu hatalar ı doğrultmamda yardımc ı olabileceğiniz için


Sizlere önceden teşekkürler ederim.

Sevgi, saygı ve kardeşliğimle


Güner Behiç - 5 Şubat 2003

Copyright © The Raelian Foundation 1998

The right of Rael to be identified as the author of this book


Has been asserted by him in accordance with the Copyright,
Designs and Patents Act 1988

All rights reserved. No part of this publication may be reproduced,


Stored in retrieval system or transmitted in any form or by any means, electronic,
mechanical, photocopying, recording or otherwise, without the prior permission
of the publisher and the copyright holder.

ISSN: 0008-4476
ISBN: 2-940252-00-9

Telif Hakkı © Raelian Kuruluşu 1988

Bu kitabın yazarı olarak tanınması için Rael, Telif hakkı ve 1988 Tasarım
ve Patent Kanunlarına göre Hakkını Savunmaktadır.

Bütün hakları mahfuzdur. Bu yayımın hiçbir parçası çoğaltılıp, telafi sistemiyle muhafaza edilip
Veya herhangi bir yöntemle iletilmesi, elektronik, meknik, fotokopi, kaydetme veya herhangi bir
Yöntemle, Yayınevi ve telif hakkı sahibinden önceden izin almadan dağıtılamaz.

ISSN: 0008-4476
ISBN: 2-940252-00-9

4
İÇİNDEKİLER

5
İÇİNDEKİLER

BİRİNCİ KİTAP

Uzaylıların Verdiği Mesaj


Sayfa
1 KARŞILAŞMA 9

2 GERÇEK..................................................................13
Su baskını...............................................................18
Babelin kulesi..........................................................20
Sodom ve Gomorra....................................................21
Hz İbrahim'in kurbanı................................................................22

3 SEÇİLMİŞ İNSANLARIN GÖZLEMİ......................................23


Musa...................................................................23
Jerikonun Trompetleri...................................................26
Telepatik Samson........................................................28
İlk Elçilik...................................................................29
Haberci Eliyah.............................................................31
Ekmeğin Çoğaltılması....................................................32
Ezeykelin Uçan Daireleri................................................33
Son Duruşma(Ahiret günü).............................37
Şeytan ...........................................................................40
İnsan anlayamaz .....................................................................41

4 (Hz)İSA’NIN GÖREVİ........................................................45
Gebe kalma..........................................................................45
Hazırlanma...............................................................................46
Paralel İnsanlıklar .....................................................................48
Bilimsel Mucizeler......................................................................50
M irası hak etmek......................................................................51

5 DÜNYANIN SONA ERİŞİ....................................................54


1946, Yeni çağın birinci yılı.........................................................54
Kilsenin sonu............................................................................55
İsrail devletinin yaratılışı.............................................................57
Kilsenin hataları........................................................................58
6
Bütün Dinlerin kökünde..............................................................59
İnsanoğlu: Evrenin bir hastalığı...................................................60
Evrim: Bir hikâye......................................................................62

6 YENİ EMİRLER..................................................................64
Dahikrasi (Geniocracy)...............................................................64
İnsancılık.................................................................................65
Dünya Hükümeti.......................................................................67
Senin Görevin...........................................................................67

7 ELOHİM.............................................................................70
Atom Bombaları........................................................................70
Nüfus Taşması..........................................................................71
Sonsuzluğun/Edebiyetin sırrı.......................................................72
Kimyasal eğitim........................................................................76
Raelian Hareketi.......................................................................77

İKİNCİ KİTAP

Uzaylılar Beni Dünyalarına Götürdüler

Önsöz....................................................................................82

1- BİRİNCİ BULUŞMADAN ÖNCEKİ HAYATIM.......................83

İki sene geçti.........................................................................83


Çocukluğum: Ambert Üzerinde Ufo............................................83
Druid’lerin Papası....................................................................84
Şiirlik....................................................................................85
Karşılaşmak...........................................................................93
Halk Konuşmaları....................................................................95

2- İKİNCİ BULUŞMA.............................................................96

1975, 31 Temmuzun Görünüşleri...............................................96


Mesaj: İkinci Bölüm.................................................................98
Budizim.................................................................................101
Ne Allah Ne de Ruh.................................................................103
Dünyada Cennet.....................................................................105
Öteki Dünya...........................................................................107

7
Eski Çağ Peygamberleriyle Buluşma...........................................109
Cennetin İlk Tadı.....................................................................114
Yeni Emirlikler.........................................................................120
Üsrail Halkına (İnsanlarına).......................................................121

3- ANAHTARLAR...................................................................123

Başlangıç................................................................................123
İnsanlık..................................................................................124
Doğum...................................................................................124
Eğitim....................................................................................125
Şehvani Eğitim........................................................................127
İfa Etmek (İfacılık)...................................................................129
Toplum ve Hükümet.................................................................134
Meditasyon ve Dua..................................................................138
Elohim’le Telepatik Temas Edebilmek için Teknik..........................139
Sanaatlar...............................................................................140
Şehvani Meditasyon (Tefekkür).................................................141
İnsan Adaleti..........................................................................142
Bilim......................................................................................144
İnsan Beyni............................................................................145
Apokalips – Açıklama................................................................146
Telepatik Haberleşme...............................................................147
Ödül (Mükâfat)........................................................................150
Rehberler...............................................................................157

Yazarın İlavi Notu 1997............................................................159

Adresler...........................................................................164-175

Bu renkteki yazılar Yahweh Elohim’in konuşma sözleridir.

Yeşil Yazılar da, İncil’den, Kur’an’dan veya diğer Dini kitaplardan parça
alınmalardır.

8
1
KARŞILAŞMA

Dokuz yaşımdan beri, araba yarışları hakkında büyük bir hevesim


vardı.
Üç sene Önce de bu spor üzerinde özelleşen bir magazin yaratmıştım.
Amacım, spor-yarışı hayatı içinde yaşayabilmekti. Öyle bir spor ki,
insanoğlu, diğer yarışçıları geçmeye çalışırken kendi yeteneğini de
aşmaya çalışıyor.

Çocukluğumdan beri, ünlü 'Fangio' gibi birinin ayak izlerini takip


ederek yarış arabalarının sürücüsü olmayı hayal edip dururdum.
Kurduğum (oluşturduğum) bu mağazin aracılğı ile elde ettiğim
temaslardan dolayı yarışmak için elime fırsatlar düşmeye başlamıştı...
Bu yarışmalar sonucu olarak, şimdi, on taneye yakın kupa, oturma
odamı süslemektedir.
13 Aralık 1973 de Fransanın "Clermont-Ferrand" kasabasına bakan
sönmüş yanar- dağlara vardım. Arabam ile gezinti yapmaktan fazla
temiz hava almaya gelmiştim.
Pistten piste yarışlarla dolu uzun bir seneden sonra bacaklarım kaşıntı
duyuyordu. Hayatım, herzaman dört tekerlek üzerinde geçmişti,
hava serindi, gökyüzü gri renkte ve uzaklarda sis görünüyordu. Biraz
yürüyüp koşturdum. "Puy-de-Lassolas" ismiyle bilinen kraterin ağzına
varmak amacıyle arabamı park ettiğim yoldan ayrıldım.Yaz
mevsiminde ailem ile buraya piknik yapmak için bol bol geliyordum.
Ne kadar güzel ve nefes kesici güzellikteydi burası. Bir de düşün ki,
binlerce sene önce ayağımın bastığı bu yerden feci sıcaklıkta lavalar
göğe fışkırıyordu. Dekore verici yanardağ 'bombaları' hala kalıntılarda
bulunmaktadır. Çevredeki bitkiler, Fransanın güneşsiz bir bölgesini
anımsatıyordu.
Oradan ayrılmaya hazırlanırken, erimiş lavaların birikiminden oluşan
dairevi şeklindeki dağın tepesine bir defa daha göz attım. Bu
yamaçlardan, kayak üzerindeymiş gibi ne çok kaydığımı hatırlıyordum.
Ansızın, sislerin içinde, kırmızı bir ışığın yanık söndüğünü gördüm ve
onda helikopteri andıran bir cismin, gökten indiğini izledim. Her ne
kadar da olsa, helikopter, çok ses çıkran bır vasıta, fakat ben, hiç bir
ses duymadım. Hatta en hafif bir fısıltı bile yoktu. Balon muydu?
Yaklaştıkça şeklini daha iyi görmeye başlamıştım. Gördüğüm
cisim, yerden yirmi metreye yakın yükseklikte idi, ve yassılamış bir zil
şekline benzediğini görebiliyordum.

Bir Uçan Daire!

Var oluşlarına her zaman gerçekten inanmıştım. Fakat gözlerimle


göreceğimi hayal bile etmemiştim. Çapı yedi metreye yakın bir
yuvarlıkta idi, yüksekliği de bir buçuk iki metre. Altı düz, üstü de
kubbemsi. Alt kısmında, kamera flaşı gibi çok parlak, kırmızı bir ışık
yanıp sönüyordu. Üst kısmında ise, altaki ışık gibi çok parlak beyaz bir
9
ışık yanıp durdu. Beyaz ışık o kadar parlaktı kı gözlerimi kapatmadan
direk olarak bakamıyordum.
Cisim, en hafif bir ses bile çıkarmadan alçalmaya devam etti ve yerden
iki metreye yakın yükseklikte sabit bir şekilde havada durdu. Bu olay
karşısında, olduğum yerde, hiç kımıldamadan taş kesmiştim.
korkmaktan fazla öyle yüce bir anı yaşadığımdan dolayı içim sevinçle
dolmuştu. Fotoğraf makinemi benimle getirmediğimden feci pişmanlık
duymuştum.
O an inanılmayacak oldu. Uçan dairenin alt kısmında bir kapak açılıp
yere bir merdiven indi. Bır varlığın dışarıya çıkacağını farkettim ve
neye benzeyeceğini de merak etmeye başladım. İlkden iki ayak ve
daha sonra iki bacak göründü. Hemen anladım ki karşılaşacağım bir
adamdı. Merdivenden inmeye başlayan varlığın ilk olarak çocuk
olduğunu sanmıştım.
Yere indikten sonra bana doğru yürüdü. Boyu bir metre 40
santimetreye yakın küçüklükte olmasına rağmen gerçekten bir çocuk
olmadığını anladım. Gözleri badem şeklinde, saçı uzun ve siyah renkte
idi. Kısa ve siyah sakalı da vardı. Ben, bulunduğum yerden hiç
kımıldamamışım. Bana doğru yanaşıp, benden 10 metre uzaklıkta
durdu. Giydiği, koyu yeşil renkteki pilot elbisesi bir parçadan
oluştuğunun farkına vardım. Başı açıklıkta olmasına karşılık, başının
etrafında tuhaf bir hale olduğunu gördüm. Aslında hale değil de
yüzünün etrafındaki hava, sanki de titreşiyor ve pırıl pırıl ediyordu.
Hava kabarcığı gibi, görünmeyen koruyucu bir tabakaya benziyordu.
O kadar hassas birşeyki ancak görünebiliyordu.
Derisi hafif yeşilimsi fakat beyazdı. Bana hafif gülümsedi ve
gülümsemesini karşılamak iyi birşey olacağını düşündüm. Kendimi
rahatsız hissettiğimden dolayı bende, gülümseyerek merhaba dermiş
gibi başımı hafif iğdim.
O da ayni şekilde selam verdi.
Beni duyabilirmi diye merak ettim ve bir soru sordum.
"Nerden geliyorsunuz?"
Bana, hafifçe burundan çıkan sese benzeyen sağlam ve temiz bir sesle
cevap verdi.
"Çok uzak bir yerden"
"Fransızcayı bilirmisiniz?"
"Dünyanın bütün dillerini konuşurum"
"Başka bir gezegenden mi geliyorsun?"
"Evet" diye cevap verdi. Ve konuşurken bana doğru benden iki
metreye kadar yaklaştı.
"Dünyayı ilk defa mı ziyaret ediyorsunuz?"
"Hayır"
"Sık sık mı geliyorsunuz?"
"Çok sık desem az gelir"
"Niçin buraya geldiniz?"
"Bugün sana konuşmak için"
"Bana mı?"

10
"Evet sana Claude Varilhon, yarış arabaları magazinin editörü. Evli ve
iki çocuk sahibi olan baba."
"Bütün bunları nerden biliyorsun?"
"Seni uzun zamandan beri izliyorduk"
"Niye beni?"
"Sana söylemek istediğim de bu zaten, buraya böyle soğuk bir kış
sabahı niçin geldin?"
"Bilmiyorum, temiz havada biraz yürümeyi hissettim de."
"Buraya devamlı gelirmisin?"
"Yazın evet, fakat bu mevsimde hemen hemen hiç gelmiyorum."
"Öyleyse niçin bugün? Bu yürüyüşü çoktan mı planlamıştın?"
"Hayır. Gerçekten bilmiyorum. Bugün sabahleyin kalktığımda buraya
gelmeye büyük bir ihtiyaç hissettim."
"buraya geldin, çünkü ben seni görmek istedim. Telepatiye
inanyormusun?"
"Elbette. Bu konu, beni herzaman çok ilgilendirmekteydi ve ayrıca biz
insanların "uçan daire" dediğimiz cisimler de, fakat bir taneyi
gözlerimle göreceğimi hiç düşünmemiştim bile."
"Böylece seni bugün ben, telepatiyi kullanarak buraya gelmeni
sağladım. Çünkü sana çok söyleyeceklerim var. İncil kitabını okudun
mu?"
"Evet, fakat niye sordun?"
"Uzun zamandan beri mi okuyorsun?"
"Hayır, aslında doğruyu söyleyecek olursam, kitabı birkaç gün önce
satın almıştım."
"Niye?"
"Gerçekten bilmiyorum. Fakat incili okumak için içimde büyük bir arzu
hissetmiştim."
"Yine ben, telepatiyi kullanarak, senin bu kitabı satın alma kararını
sağladım. Seni çok zor bir görev için seçtim ve sana söyleyecek çok
şeylerim vardır. Benimle uçan daire içine gel ki daha rahat bir şekilde
konuşabilelim."

Kendisini takip edip, uçan dairenin alt kısmında bulunan merdiven


ayaklarına doğru yürüdüm. Daha yakından baktığım zaman, uçan
daire bastırılmış (büyük) bir zil şeklini andırıyordu. Alt kısmı ise,
tahmin ettiğimden fazla bir şiş görünümü vardı. İçeride, karşı karşıya
bulunan, oturmak için iki koltuk vardı. İçerdeki sıcaklık ise kapının açık
olmasına rağmen çok ılıktı. Her taraftan doğal bir ışık geliyordu.
Buna rağmen ortada ampül diye birşey göremedim. Ayrıca beni hayal
kırıklığına uğratan diğer şey de, uçak pilotların kullandığı cihaz ve
aletlere benzeyen hiçbirşey de yoktu. Bastığımız yer, hafifce mavimsi
ve parlak bir metal alışımından yapılmıştı.
Oturduğum "koltuk" diğerinden daha geniş fakat daha alçakta idi.

Böylece karşıma, renksiz ve hafif saydam görünen çok rahat koltuğuna


oturan küçük adamın yüz hizası benimkiyle ayni seviyede idi.

11
Duvarda bir noktaya dokundu ve hemen, üst ve alt kısmı hariç,
bütün daire görünmez oldu. Kendimi açık havada imiş gibi hissettim
fakat ılık bir sıcaklıkta. Paltomu çıkarmam için beni davet etti ve
paltomu çıkardıktan sonra konuşmaya başladı.
"Bütün Dünyaya, buluştuğumuzu ispat etmak için elinde delilin
olabilmesi için fotoğraf makineni getirmediğine çok pişmansın değil
mi?"
"Evet, doğru..."
"Beni dinle. İnsanlara sizin ve bizim ne olduğumuzun gerçeğini
söyleyeceksin. Gösterecekleri tepkilere göre, biz kendimizi, serbest ve
resmi bir şekilde gösterip gösteremeyeceğimizi öğreneceğiz.
Konuşmana başlamadan önce herşeyi iyice öğren ki sana inanmayacak
olanlara karşı güçlü delillerle kendini savunabilesin. Sana söyleyeceğim
herşeyi yazıp kitap olarak yayımlayacaksın."
"Fakat niçin beni seçtiniz?"
"Birçok sebeplerden dolayı. İlk olarak, yeni fikirlerin açık ve serbest bir
şekilde konuşulması bizim için önem taşıdığından. Fransa,
demokrasinin doğduğu ve bütün dünyaca hür bir ülke olduğu ünvanına
sahiptir. Ayrıca, zeki ve herşeye açık zihinle bakan birine ihtiyacımız
vardı. herşeyden en önemlisi de hür düşünceli ve dine karşı olmayan
birini istiyorduk. Yahudi (musevi) babadan ve Katolik anadan
doğduğun için seni, dünya tarihinin iki önemli insanları arasında önemli
bir bağ olduğunun kararına vardık.
Bunun yanında faaliyetlerin, seni inanılmayacak açıklamalarda
bulunmana engel olmayıp, açıklayacakların daha da inandırıcı olacaktır.
Bilim adamı olmadığından söyleyeceklerini (bilimsel kelimelerle) daha
fazla zorlaştırmadan basit bir şekilde açıklayacaksın. Ne de Edebiyat
adamısın ki, karışık uzun cümleler kurup birçok insanların, yazdıklarını
anlamakta zorluk çeksinler.
Son olarak, 1945 deki ilk Atom bombasının patlamasından sonra
doğan birini seçmeye karar vermiştik. Sen 1946 da doğdun. Doğruyu
söyleyecek olursak, ta doğumundan beri takip ediyorduk, ve hatta
daha öncesinden de. Bu nedenle seni seçtik."
"Nerden geliyorsun(uz)?"
"Dünyadaki insanoğlunun sakinliğimizi bozabileceği korkusu ile,
hakkında birşey söyleyemeyeceğim uzak bir gezegenden."
"Dünyanız çok uzakta mıdır?"
"çok uzak. Uzaklığını söyleyecek olursam, anlayacaksın ki insanoğlunun
şimdi bilim ve teknoloji yeteneği ile varması imkansızdır."
"Kendinize ne diyersunuz?"
"Biz, sizler gibi İnsanız ve dünyanıza benzeyen bir
gezegende(dünyada) yaşıyoruz."
"Bu dünyaya varmak için size ne kadar zaman alıyor?"
"Düşündüğün sorunun aldığı zaman kadar."
"Niçin dünyaya geliyorsunuz?"
"İnsanoğlunun gelişimini izlemek ve gözlemek için. Sizler gelecek,
biz geçmişiz."
"Dünyanızda çok insan varmıdır?"

12
"Sizin dünyanızdan daha fazla."
"Dünyanızı ziyaret etmek çok isterdim. Buna imkan varmıdır?"
"Hayır, ilk olarak orada yaşayamazsın, çünkü atmosferi sizinkinden çok
değişik ve ayrıca, böyle bir seyahate hazırlanmış da değilsin."
"Fakat niye burada buluştuk?"
"Çünkü,yanardağın krateri, problem çıkarıcı insanlardan uzak, uygun
bir yerde olduğu için. Seni şimdi bırakıp gideceğim. Yerın ayni saatte
İncil ile beraber gel ve ayrıca not alacak bir de defter getir.
Beraberinde metal cisim getirme ve hiçkimseye, buluşma ve
konuşmamızdan da bahsetme.
Aksi taktirde bir daha görüşemeyeceğiz."
Paltomu elime verip, merdivenden inmemi gözleyerek bana elini
salladı. Merdiven yukarıya katlanıp kapak kapandı. Ve geldiği gibi,
sessizce yükselip 400 metre uzaklıkta sislerin içinde kayboldu.

2
GERÇEK
Başlangıç
Su baskını
Babelin kulesi
Sodom ve Gomorra
Hz İbrahim'in kurbanı

Başlangıç

Ertesi gün, elimde İncil, kalem ve bir defterle buluştuğumuz yere


vardım. Uçan daire tam zamanında tekrar göründü ve kendimi ayni
küçük adamın karşısında buldum.
Beni içeriye davet edip rahat koltuğa oturmamı buyurdu. Hiçkimseye,
buluşmamız hakkında bahsetmemiştim, en yakın arkadaşıma bile. Ve
ağzımı sıkı tuttuğumdan, çok memnun olduğunu gördüm. Not almamı
teklif ederek konuşmaya başladı.

"Çok uzun bir zaman önce, uzak gezegenimizde (dünyamızda),


İnsanoğlu, bilim ve teknolojik yönden büyük bir gelişme sağlamıştı.
Çok yakında sizin de varacağınız seviye gibi.
Bilim adamlarımız, ilkel ve emriyonnik yönde hayat forumları ve
deney tüblerinde canlı hücreler yaratmaya başlamışlardı. Herkes büyük
bir heyecana kapılmıştı.
Genetik mühendislik tekniğini mükemmelleştirip ilginç ve acaip küçük
hayvancıklar yaratmışlardı. Halkımızın fikirleri baskısı altında,
hükümet, bilim adamlarına, canavar yaratarak halk ve topluma
tehlikeli olma korkusu ile deneylerini durdurmalarını emretti.
Ve hakikatte de bu hayvanlardan biri salmalanıp birkaç kişinin de
ölümüne sebep olmuşlardı. Ayni zamanda da, gezegenler arası uzay
seyahatları geliştiğinden, deneylerini sürdürecek koşulları mümkün
kılan ortamda bir gezegen bulmak için yola çıktılar ve de yaşadığınız bu
13
dünyayı seçmişlerdi. Şimdi, eline incili al ki içinde gerçeğin hakiki
izlerini görebilesin.
Bazı kalıntıların, çevriciler tarafından, böyle yüksek teknolojiyi
kavrayamadıklarından yanlış şekilde tercüme etmişler ve böylece
olağan üstü kuvvetlerin varlığını ortaya çıkarmışlardı. Ancak tercüme
edeceğim parçalar önemlidir. Diğer kısımlar ise şiircilik olduğundan
konuşmaya bile değmez.
En küçük işareti bile değiştirilmeden İncilin kopya yapılma
kanunu sağolsun, kitabın gerçek anlamı olduğu gibi, binlerce sene,
mistisizimle dolu olmasına rağmen de
muhafaza edilmesini iyi eminim takdir edersin.

Gel ("Genesis") "Başlangıç" ile başlayalım.

I. Bölüm: Başlangıçta ELOHİM gökleri ve yeryüzünü yarattı.

Bazı incil kitaplarında, ELOHIM haksız bir şekilde ALLAH olarak tercüme
edilmiştir. Bu kelime, Musevi/İbrani dilinde "Gökyüzünden gelenler"
demektir ve ayrıca da çoğuldur. Bu demektir ki, bizim dünyamızdaki
bilim adamları, deneylerini gerçekleştirebilecek uygunlukta bir gezegen
arayışına çıkmışlardı. "Yarattıkları", daha doğrusu "keşfettikleri”
dünyanın atmosferi kendi atmosferleri gibi ayni olmamasına rağmen,
suni(yapay) hayat yaratmak için gerekli elemanlara (unsurlara)
sahipti.

"Ve ELOHİM'in ruhu sular üzerinde hareket etti."

İlk önce, keşif uçuşları yaptılar. Sizin uydu dediğiniz cihazlardan


atmosferin etrafına yerleştirip yapısını inceledik. O sısralar Dünya,
tamamıyle su ve kalın sislerle kaplıydı.

"ELOHİM gördü ki ışık güzeldi" Başlangıç(Genesis) 1:4

Dünyanızda hayatın yaratılması açısından, güneşin gönderdiği ışınlar


incelendi.
"ışık güzeldi" İncelemelerinin sonucu: Güneş, Dünyayı, zararlı ışınlar
göndermeden doğru bir şekilde ısıtıyordu.

Başlangıç(Genesis) 1:5 "Birinci günde, gece ve gündüz vardı"

Bu araştırmalar epey zaman almıştı. "Gün": Güneşin ayni burç altında


vernal EQUINOX un oluştuğu günde yükselişidir. Yaklaşık olarak 2000
dünya yılı.

Başlangıç(Genesis) 1:7 "O gökyüzünün altında kürenin üzerinde


bulunan suları ayırdı"

Bulutlar üzerinde bulunan güneşin ışınları incelendikten sonra,


bulutların altına inip suların üzerine vardılar. Bütün dünyayı kaplayan
koca okyanus üzerine.

14
Başlangıç(Genesis) 1:9 "Bırak gök yüzü altında bütün sular bir araya
toplansın ve kuru kıta ortaya çıksın"

Okyanusun üst kısmını inceledikten sonra, alt kısmına da inceleyip çok


derin olmadığının ve hemen hemen her yerde düz olduğunu
öğrendiler. Böylece, kuvvetli patlamalarla, deniz altındaki maddeyi
(toprağı) su üzerine çıkarıp bir yere yığıdıktan sonra ilk kıtayı
oluşturdular. Orijinalde, dünyanızda tek bir kıta vardı. Ve de çok
zaman değildir ki, sizin bilim adamlarınız, yaptıkları araştırmalar
sonucu bütün dünya kıtaları, çok eskilerden bir bütün olduğunu tastik
ettiler.

Başlangıç(Genesis) 1:11 "Bırak dünyada, ağaçlık, çayırlık ve zebzelik


yatişsin ki kendi içlerinde çeşitlerine göre tohumları olsun"

Bilim adamlarımız kurdukları bu muhteşem ve dev gibi laboraturda


değişik tür bitkiler oluşturan kimyasal maddelerden başka, hiçten,
sebze hücreleri yaratmışlardı. Bütün çabaları, yarattıkları bu bitkilerin
kendi kendilerini çoğaltabilme üzerine yöneltilmişti, böylece yarattıkları
bir bitki yaprağı kendiliğinden kendisini yaratabilmesiydi. Bu kocaman
kıta üzerinde bilim adamları takım halinde dağılıp bilimsel faaliyetlerine
giriştiler. Her takım bulunduğu bölgenin iklim koşullarına göre ve kendi
ilhamlarına dayanarak binbir çeşit bitki yaratmışlardı. Devamlı
aralarında (ıstırahatlerde) bir araya toplanıp bilimsel faaliyetlerini ve
yarattıklarını birbirleriyle karşılaştırmışlardı.
Yaratıcı bilim adamlarının geldiği dünyadaki insanlar, uzaktan,
gelişimlarini büyük bir ilgi şehvet ve hayranlık içinde takip ettiler. En
yetenekli ressam sanatçılar da gelip bu bilim adamlarına katılarak,
yarattıkları bitkilerin gerek görünüş gerekse olşturdukları koku
açısından rolleri olabilmesinde katkıda bulunmuşlardı.

Başlangıç(Genesis) 1:14 "Bırak göklere, geceyi gündüzden ayırmak için


ışık olsun ve mevsimlere (sene ve günler için) işaret olarak kullanılsın"

Güneş ve yıldızları gözleyerek, Dünyanın, gün, ay ve senesinin


uzunluğunu ölçtüler.
Bunun sonucu olarak da, Kendi dünyalarından çok değişik olan bu
dünyanın günleri ve seneleri ayni uzunlukta olmadığını öğrenerek yeni
dünyada oluşturdukları hayatın yaşam uzunluklarını tesbit etmeye
koyuldular.
Astronomi araştırmaları yardımıyle, kendilerini, uygun bir yere
yerleştirip Dünyayı daha iyi bir şekilde gözleyebildiler.
Başlangıç(Genensis) 1:20 "Bırak sular denizler canlılarla dolsun ve
kuşlar üzerinde uçsun." Daha sonra, ilk deniz hayvanlarını, küçük
balıktan büyük balığa kadar yarattılar. Bu deniz altı dünyasını
dengelemek için de deniz yosunlarını yarattılar. Böylece küçük balıklar
yosun yeyerek, büyük balıklar da küçük balıkları yeyip birbirlerini tam
olarak tüketmeden dengeyi sağlayabilsinler. İşte sizin, Ekoloji olarak
bahsettiğiniz durum bu. Gerçekten başarılı olmuşlardı.

15
Sık sık bir araya toplanıp yarışma düzenleyerek, hangi bilimsel grubun
en güzel ve en ilginç hayvanı yarattığını tesbit ediyorlardı. balıklardan
sonra, sanatkarların (ressamların) baskısı sonunda kuşları yarattılar.
Öyle renkler ve öyle çeşitli kuşlar ki akıllara hayran getiriyorlardı ve
hatta bazı kuşların okadar renkli ve uzun kuyrukları vardı ki kolayca
uçamıyorlardı. Bu yarışma toplantıları daha da ileriye gidip, kuşların
fiziksel görünüşleri yanında, davranışları da önemli bir alan olarak cüri
tarafından değerlendirilmişti. Bu davranışlar arasında, kuşların
çifleşmeden önce yaptıkları çok güzel danslardı.
Diğer yandan başka bir bilimsel grup, gerçekten çok korkunç
yaratıklar yaratmışlardı.
Bunlarn arasında Dinazor, Ejderha ve diğer korkunç yaratıklar vardı.

Başlangıç(Genesis) 1:24 "Bırak canlı hayvanlar, cinslerine göre


yeryüzünde çoğalsın, vahşi hayvanlar kertenkeleler vs.."

Su ve hava hayvanlarından sonra, bitkilerin muhteşem bir şekilde


çoğalıp büyüyen karada yaşayabilecek hayvanlar yarattılar. Ot, çayır
yiyen hayvanlar için bol yiyecek vardı. Bunlar, ilk yaratılan kara
hayvanları idi. Ot yiyen hayvanları daha sonra yarattılar ki sayılarını
belli bir dengede tutabilsinler. Böle bir durumda dengenin sağlanması
çok önemliydi.
O bilim adamları, benim geldiğim dünyadan gelmişlerdi. İşte bende,
dünyanızda hayat yaratan bu bilim adamlarından biriyim. Ve de tam o
sıralarda, aramızda bulunan en yetenekliler kendimiz gibi (yapay)
insan yaratmayı arzu etmişlerdi. Her gurup hemen işe girişip, kısa bir
süre sonra yarattıklarımızı kıyaslamaya başladık. Fakat dünya halkımız,
yarattıklarımızın bir gün gelip kendi dünyalarını tehlikeye koymasından
korkarak feci bir şekilde sinirlenmişlerdi.
Kormalarının en önemli unsuru; Bu yeni yaratılan insan türünün akıl
kapasitesi daha da üstün olmasıydı. Böylece bu yaratıkların,
yaratıcılarına herhangi bir tehlike olmaması için onların ilkel bir şekilde
yaşamalarını sağladık. Kendi yaptıklarımızı onlardan saklayarak,
bilimsel bilgilerden de uzak tutuyorduk.
Yaratıcı bilim adamlarının kaç takım olduklarını bulmak da kolay
birşeydir. Dünyanızdaki her ırk bir takımı temsil etmektedir.

"Gel, insanoğlunu kendi benzerimizde yapalım: Dünyadaki bütün, kuş,


hayvan, balık, bitki, deniz ve yiyeceklerin otorütörlüğüne sahip
olsunlar" Başlangıç(Genesis) 1:26

kendimize çarpıcı derecede ne kadar benzediğinizi kendin de


görebiliyorsun.
İşte o zaman bizim için problemler başlamıştı. Bu bilim adamlarının
oluştuğu takım, orijinal kıtada ve bugün İsrail olarak bilinen ülkenin
bulunduğu yerdeydi. O tarihlerde İsrail, Türkiye ve Yunanistana çok
daha yakın bir yerde bulunmaktaydı.
Bu takımı oluşturan bilim adamlar, en zeki ve parlak yaratıcılardı.
Yarattıkları hayvanlar en güzel, bitki ve çiçeklerin en güzel kokuları
vardı. Tıpkı cennet gibi bir yerdi. Daha sonra da yarattıkları insanlar en
16
zekileriydi. Bu dolaydan, yarattıkları, yaratandan daha üstün olmaması
için gerekli önemler almak zorunda idiler.
Eğitip, zekâ derecesini ölçerken, bütün bilim sırlarından, yarattıkları
insanlar uzak tutulmuştu.

" Bahçedeki her ağaçtan meyve yiyebilirsin, fakat iyi ve kötü bilgi
ağacından yemeyecksin. Yediğin gün öleceksin" Başlangıç(Genesis)
2:17

Bu demektir ki: İstediğin her şeyi öğrenebilirsin, fakat hiçbir zaman


bilimsel kitaplara dokunma, aksi takdirde ölürsün.

"Adam'ın hayvanlara ne isim vereceğini öğrenmek için ayağına bütün


hayvanları getirdi" Başlangıç(Genesis) 2:19

Adam'ın yaşadığı çevredeki bitki ve hayvanları bilmesi gerekiyordu,


yaşayış şekillerini ve onlardan, nasıl yiyecek elde edebileceğini,
yaratıcılar ona çevresindeki her varlığın ismini ve gücünü gösterdiler.
Adam’ın botanik ve zoolojik konularında bilgi edinmesinde zarar
görmediler.
Bu bilim adamlarının duydukları sevinçleri bir düşün. Yarattıkları bu iki
çocuğa, biri erkek biri de kız, her çeşit şeyi öğretiyorlardı.
"Yılan... kıza dedi ki. "Bahçenin ortasındaki ağaçtan yersen
ölmeyeceksin, Çünkü ELOHİM bilir ki yediğin gün gözlerin açılacak ve
seni yaratan tanrılar gibi olacaksın"." Başlangıç(Genesis) 3:15

Bu gurup bilim adamlarının bazıları, yarattıkları insanlara derin bir


sevgi duymuşlardı.
Bu yarattıklarını, kendileri gibi bilim adamı yapmak için tam (total) bir
eğitim vermek istemişlerdi. Ve de büyümüş gençlere, bilimsel
çalışmalarını devam ederlerse, yaratıcılar gibi bilgili olacaklarını
söylediler.
"Böylece, ikisinin de gözleri açılıp, çıplak olduklarını öğrendiler"
Başlangıç(Genesis) 3:7

Karşılık olarak, kendilerinin de yaratıcıları gibiyaratıcı olabileceklerini


anladılar ve atalarına kendilerini hayvanlara kıyaslayıp bilim
kitaplarından uzak tuttuklarından öfkelenmişlerdi.

"Yahweh Elohim yılana dedi: Lânet üzerine olsun, midenin üzerinde


sürünesin, hayatının bütün günleri toz toprak yiyeceksin"
Başlangıç(Genesis) 3:14

"Yılan" olarak incilde bahsedilen, bilim adamlarını oluşturan bu küçük


gurup ''Adem ve Havva'ya doğruyu söylediklerinden dolayı geldikleri
dünya hükümeti tarafından, deneye giriştikleri dünyada sürgün olarak
kalmaları emir edildi. Ve de diğer yaratıcı bilim adamlarının dünyanızı
bırakıp, deneylerine de son vermek zorunda kalmışlardı.

"Elohim adama ve karısına deriden ceketler yapıp onları giydirdi"


Başlangıç(Genesis) 3:21
17
Yaratıcılar ilkin, onlara hiçbir ilişki olmadan yaşamlarını sürdürecek ilkel
gereksinmeler verdiler. İncil bu cümleyi, oricinal belgeye çok yakın bir
şekilde muhaffaza etmiştir.

"Şimdi ki Adam, bilim sayesinde bizlerden biri oldu, elini uzatıp da


hayat ağacından yiyerek sonsuza kadar yaşamasını önlemeliyiz"
Başlangıç(Genesis) 3:22

İnsan hayatı çok kısadır, fakat uzatılmasını sağlayan bilimsel bir


yöntem vardır. Düşün ki bir bilim adamı, bütün hayatı boyunca çalışır
(tahsil yapar), yaşlandığı zaman da yeni keşifler yapmaya başlar. Bu
yüzdendir ki insanoğlunun ilerleyişi çok yavaştır. İnsanlar O kadar
daha fazla yaşayabilselerdi. Bilimsel alanda dev bir adım atılırdı.
Başlangıçta daha uzun yaşayabilselerdi, çok kısa zamanda bizim
dereceye varırlardı.
Çünkü, akıl kapasiteleri bizden az birşey daha üstündür. Daha önce
bahsettiğim gibi, en özellikle İsrailliler, bir yarışmada zekâ ve
dahiliklerinden dolayı, en başarılı (humanoid) soy olarak seçilmişti. Bu
açıklama "seçilmiş insanlar" olarak tanımlandırdıklarını açıklar.
Doğrudur ki, yaptıkları işleri eleştirmek için bir araya gelen bilim
adamları bu (çeşit) insanları seçmişlerdi. Bu ırktan doğmuş dahilerin
sayısını kendin de görebilirsin.

"Böylece Adam'ı dışarı sürüp, Alevli kılıcı ile çerubim'i cennet


bahçesinin doğusuna yerleştirerek her yana dönüp hayat ağacına giden
yolu korudu" Başlangıç(Genesis) 3:24

Bilimsel kitap ve bilgilerin çalınmasını önlemek için, yaratıcılar,


kaldıkları yerin girişine, ellerinde "Atom parçalayıcı" silahlarla askerler
yerleştirmişlerdi.

SU BASKINI (SEL)

Gel Başlangıcın(Genesis) dördüncü bölümüne geçelim.

"Ve zaman gelip geçtiği sürede, Keyn (Cain) bahçedeki meyvelerden


Yahweh'ye götürdü. Abel de sürüsünün ilk yavrularını sundu."
Başlangıç(Genesis) 4:3

Askeri gözlem altında ve sürgünde bulunan yaratıcılar, insanlar, onlara,


yiyecek götürmelerine teşvik ettiler ki kendi dünyalarındaki üstün
olanlara, yeni yarattıkları bu insanların iyi olduklarını ve yaratıcılarına
hiç bir zaman karşı gelmeyeceklerini ispat etmek istediler. Böylece,
'hayat ağacından' yararlanmak için, bu insanların liderleri için,
yükseklerinden izin aldılar. Ve bu onların, nasılda bu kadar uzun
yaşadıklarını açıklıyor: Adem (Adam) 930 sene, Seth 912 sene, Enoş
905 sene vs. vs.. Başlangıç'ta bahsedildiği gibi Bölüm5 süre 111.

18
"Dünya üzerinde, insan çoğalmaya başladığında, ve onlara kızlar
doğduğunda, Elohim,in oğulları gördüler ki Ademin kızları (çok)
güzeldi, ve seçtiklerini kendilerine karıları olarak aldılar" B. 6:2

Sürgünde bulunan yaratıcılar, insanların en güzel kızlarını kendilerine


karı olarak aldılar.

"Benim ruhum her zaman adamla kalmayacaktır, çünkü o da etten


yapılmıştır, ve böylece onun günleri yüzyirmi sene olacaktır. B. 6:3

Uzun ömürlük, soydan gelen birşey değildir ve insanoğlunun çocukları


'hayat ağacından' otomatik olarak yararlanamadılar. Ve bu durum da
uzak dünyalarındaki hükümeti rahat kılmıştı. Böylelikle de sır kaybolup
insanoğlunun ilerlemesi yavaşlaştırılmıştı.

"Ne zaman ki adamın kızlarından ve Elohim'in oğullarından çocuklar


doğdu, bunlar (o eski çağların) kahramanlarıydı" B.6:4

Çok özel çocuklar doğması için kendi benzerilerinde yarattıkları


insanların kızları ile yaratıcıların sevişebildiğinin delilini görebiliyorsun.
Bu davranışlar uzak dünyadakilerine çok tehlikeli görünmüştü. Bilimsel
ilerleme dünyada çok şahane bir şekilde ilerlediğinden, yarattıklarını
yok etmeye karar geçirmişlerdi.

"Ve Yahweh gördü ki Adam, dünyada çok fazla kötülük yaptı ve


düşünce ile hareketinin de kötülük taşıdığını" B.6:5

Bu kötülük, insanların, yaratıcıları gibi eşit derecede bilimsel ve


bağımsız olma arzusuydu.
"İyi" olmak, yaratıcıların dünyasındaki hükümete göre, yeni yaratılmış
insanların bitkiler gibi ilkel kalmasıydı. "Kötülük" de, bilimsel yönden
ilerlemek ve belki de bir gün gelip yaratıcılarından daha üstün
olabilmeleriydi. Böylece kendi dünyalarından nükleer bomba gönderip
bütün hayatı yok etmeye karar geçmişlerdi.
Bu sırada, bu plandan haberi olan ve dünyada sürgün olarak bulunan
yaratıcı bilim adamları Nuh'a bir uzay gemisi yapmasını ve hayvanların
her çeşitinden bir çift alıp bu gemiye yerleştirdikten sonra, korkunç
günler sırasında, Dünya üzerinde, uzayda korunmasını tavsiye ettiler.
Gerçekte ve sizin de bilimsel araştırmalarınız sonucu, çok yakında, bir
çift canlıdan alınan tek hücreden, o canlıyı tekrar olduğu gibi
yaratmanın mümkün olduğunu öğreneceksiniz.
Tıpkı ana rahmindeki bir varlığın ilk hücresi gibi; göz ve saç rengine
kadar yaratılma yeteneği gibi. Bu muazzam derecede büyük bir
görevdi, yine de herşey zamanında bitirilmişti. (tamamlanmıştı)
Bombalar patladıktan sonra, hayat, birkaç bin kilometre yükseklikte
dünya üzerinde muhafaza edilmişti. Kıta, dev gibi dalgalar altına
gömülüp, yüzündeki bütün hayat yok edilmişti.
"Gemi, dünya üzerine yükseltilmişti" B. 7:17

19
Açıkca gördüğün gibi, gemi, su üstünde değil dünya üzerine kaldırılmış
ve tehlikeli radyoaktif kalıntıların yok olmasını beklemişlerdi.

"Sular, yüz elli gün, dünya üzerine yükselmişti" B. 7:24

Üç katlı uzay gemisi dünyaya konmuştu. Nuh'un yanında, dünyanın her


insan ırkından da bir çift taşınmıştı.

"Elohim hz Nuh'u hatırladı... Dünya üzerinde bir rüzgâr esti ve sular


sakinleşti" B. 8:1

Radyoaktifin derecesini ölçtükten ve bilimsel yönden yok ettikten


sonra, yaratıcılar, Nuh'a hayvanları dışarıya bırakmasını (koymasını)
söyleyip, bu atmosferde yaşayıp yaşayamayacaklarını öğrenmek
istediler. Ve gördüler ki deney başarılı oldu. Açık havada
yaşayabildiler. Yaratıcılar, hayatta kalmış insanlara işlemelerini ve
çoğalmalarını ve de yaratıcılarına karşı memnunluklarını göstermelerini
arzu ettiler. Çünkü kendilerini yaratan ve tahribattan kurtaranlardır.
Yaratıcıların, yaşamlarını sürdürebilmek için de Nuh, ürettiğinin bir
parçasını onlara vermeyi kabul etti.

"Nuh, Yahweh için en saf hayvan ve kuşlardan ona kurbanlık sundu."


B. 8:20

Yaratıcılar gördüler ki insanlar arzularını yerine getirip onlara iyi


baktılar. Yarattıklarını bir daha, yok etmeye kalkışmayacaklarına yemin
ettiler (söz verdiler). İnsanların, ilerlemek istemelerinin normal birşey
olduğunu anladılar.

"İnsan kalbinin her eğilimi kötüdür" B. 8:21

İnsanoğlunun objektifi bilimsel ilerlemesidir. Her insan ırkı,


yaratıldıkları orijinal yere tekrar yerleştirilip bütün hayvanlar da
gemide muhafaza edilen hücrelerden tekrar yaratılmışlardı.

"Su baskınından sonra, onlardan, dünya üzerinde ayrılmış milletler


ortaya çıkmıştı" B.10:32

BABELİN KULESİ

"Zeki bir ırk olan İsrailin insanları, yaratıcıların yardımı ile uzaya açılma
yoluna doğru mükemmel ilerleme kaydetmişlerdi. Yaratıcılar,
insanoğlunun, yaratıcıların geldiği dünyaya gidip kendiilerini
bağışlamalarını ve insanoğlunun, bilimsel alanda ilerlemiş ve barışcı bir
ırk olduklarını ispat etmelerini teşvik ettiler. Böylece, çok büyük bir
roket yaptılar. Bu Babel'in kulesiydi.

"Ve bunu yapmayı kararlaştırıp her plânladıkları, gerçekleşmeye doğru


gidiyordu" B. 11:6

20
Bizim dünyamızdaki insanlar bunu duydukları zaman hemen korkmaya
başladılar. Halâ daha, dunyayı gözlediklerinden hayatın yok
edilmediğini biliyorlardı.
"Gel aşağıya gidip, onların konuşma ve dillerini karıştırıp, birbirlerine
ne söylediklerini anlayamasınlar." "Ve Yahweh onları dünyanın her
tarafına dağıttı"B. 11:17

En üstün teknolji bilimine sahip olan Musevileri gelip aldılar ve kıtanın


her köşesindeki ilkel ırkların arasına dağıttılar. Öyle yerler ki, hiç kimse
söylediklerini, (konuştuklarını)
anlayamadılar. Bunun yanında bütün bilimsi aletlerini yok ettiler.

SODOM VE GOMORA
Sürgündeki, yaratıcı bilim adamları, affedilip kendi dünyalarına geri
dönmelerine izin verildi. Ve muhteşem yarattıklarını savundular,
Böylece bütün gözler, Dünyadaki yarattıkları insanların üzerine döndü.
Fakat dağıtılmış insanların bazıları ödünç alma arzusunu duydular ve
Sodom ve Gomora kasabasında bir araya toplanıp ve de bazı bilimsel
sırları elde ettikten sonra, kendilerini yok etmeye girişenleri
cezalandırmak amacı ile bir uzay seyahatı planlamışlardı.
Yaratıcılar, ne olup kaldığını araştırmak için iki cesus gönderdiler.
"Ve Sodoma akşam üzeri iki melek geldi" B.19:1

Adam (İnsanlar) onları öldürmeye kalkıştılar fakat casuslar (melekler)


cep küçüklüğünde Atomik silahlarla saldıranları kör ettiler.

"Ve körlüğe sarıldılar, hem büyük, hem de küçük" B.19:11

Barışcıl insanları uyarıp, şehri terketmelerini uyardılar, çünkü Atomik


bombalar ile şehri yok edeceklerdi.

"Bu yeri terkedin, çünkü Yahweh bu şehri yok edecektir" B.19:14

İnsanlar şehirden ayrılırken acele içinde değillerdi. Çünkü Atomik


patlamanın ne olduğunu bilmiyorlardı.

"Canınız için koşun, arkanıza bakmayın ve hiç bir yerde durmayın"


B.19:17

Ve bomba, Sodom ile Gomora üzerine düştü.


"Ve Yahweh, Sodom ile Gomora üzerine taş ve ateş yağdırdı. O bütün
yer ve kasabayı yerle bir etti ve geride kalan bütün insanları da ve
bütün yerde yetişen bitkileri de. Fakat Lot'un karısı geriye baktı ve tuz
yığınına döndü" B.19:24-26
Bildiğin gibi, atomik patlamaların sonucu, yakında olanları hemen
öldürüp, tuz yığınına benzeyen bir heykele dönmektedirler.

21
(Hz) İBRAHİMİN KURBANI

Daha sonra, yaratıcılar, İsrail İnsanlarının genellikle başkanlarının,


kendilerine karşı halâ iyi duygu taşıyıp taşımadıklarını öğrenmek
istediler. Hatta "Beyinlerin" fazlası yok edildiğinden beri düştükleri yarı
ilkel durumda bile.
Bu durumdur ki, İbrahim, oğlunu kurban etmeye çalıştığını paragrafta
geçmektedir. Duygusunun, yaratıcılara karşı, kuvvetli olduğunu
öğrenmek için onu denediler.
Ve deneyleri olumlu bir sonuca varmıştı.

"Oğluna karşı elini kaldırma, ona dokunma. Şimdi biliyorum ki


Elohim'den korkarsın" B.22:12

İşte öyle. Bütün söylediklerimi hazmet ve hepsini de yaz. Yarın sana


daha da anlatacağım.”

Bir defa daha küçük adam benden ayrılıp uzay gemisi yavaş yavaş
yükseldi. Bu sefer, gökyüzü daha temiz olduğu için, ayrılışını daha
detaylı (ayrıntılı) bir şekilde gözleyebilmiştim. 400 metre yüksekliğe
varınca ve en hafif bir ses çıkarmadan tıpkı, fazla ısınmış bir
maden/metal gibi kırmızıya döndü ve ondan sonra sıcak beyaz metal
gibi rengi değişti. Açık gözle bakmanın imkânsız derecede çok parlak
mavimsi,menekşe,kocaman bir kıvılcıma döndü ve olduğu gibi gözden
kayboldu.

22
3
SEÇİLMİŞ OLANLARIN GÖZLEMİ
Musa
Jerikonun Trompetleri
Telepatik Samson
İlk Elçilik
Haberci Eliyah
Ekmeğin Çoğaltılması
Ezeykelin Uçan Daireleri
Son Duruşma (Ahiret günü)
Şeytan
İnsan Anlayamaz

Musa

Ertesi gün ziyaretçim ile buluşup hikâyeye devam etti.

"Başlangıcın 28'inci bölümünde varlığımızdan bahseden bir açıklama


daha vardır.

"Yere kadar dayanan ve en üstün göklere varan merdiven üzerinde,


Elohimin melekleri aşağı yukarı inip çıkıyordu" B.28:12

Fakat aralarındaki en zekilerin yok edilişinden sonra, insanlar tekrar


ilkel duruma düşünce, ahmak ahmak, kendilerini yaratanları unutarak
putlara tapmaya başladılar.

"Aranızdaki acaip allahları ortadan kaldırın" B.35:12

Göçte, Musanın karşısına çıktık.

"Yahweh'nin meleği alev ateşi içinde Musaya, çalılar arasında ortaya


çıktı(görünü). Gör, çalı yandı fakat ateş çalıyı yakıp kül etmedi"
Göç.3:2
(roket)Uçan daire(Musanın) önünde konmuştu ve parlak ışık ağaç ve
çalıların arasında bir ateşi andırmıştı. Tıpkı, bugün Brezilya'nın ilkel
kabileleri arasına uçan daire konup da onların vereceği açıklama gibi.
En zeki olarak seçilen insanlar, aralarındaki en parlak kişileri
kaybetmişlerdi. Ve nüfus bakımından daha çok olan kabilelere esir
düşmüşlerdi. Çünkü bu kabileler ayni felâkete uğramamışlardı. Bu
insanların saygıdeğerliklerini muhafaza etmeleri için topraklarını geri
vermek gerekli idi. Göçün başlangıcı, İsrail İnsanlarını hür etmek için
yaptıklarımızı anlatmaktadır. Esirliklerinden kurtulduktan sonra onlara
yol gösterip, onlar için seçtiğimiz ülkeye(yere) getirdik.

23
"Ve Yahweh, gündüzün, yığın bir bulut içinde önde gidip onlara yol
gösterdi. Geceleyin de yığın bir ateş içinde" Göç.13:21

Onları takip etmeye (kovalamaya girişen) Mısırlıları yavaşlatmak için:

"Bulut yığını önlerinden geçip arkalarında durdu... Ve bulutun bir


tarafından karanlık ve gece, diğer tarafında geceleyin ışık vermişti"
Göç.14:19-20

İsrail insanlarının arkasından çıkarılan duman, bir perde oluşturup,


kovalayanları yavaşlattı. Daha sonra, kızıl denizi geçmek, yitici
ışınlarla sular bölündükten sonra mümkün olmuştu.

" Ve denizi kuru toprak yap, suları da böl" Göç.14:21

"Böylece Yahweh İsraili kurtarmıştı" Göç.14:30

Çölü geçerken, bu seçilmiş insanlar acıkmaya başlamışlardı.

"Çöldeki yaban otlar üzerinde, kırağıya benzeyen ince kar taneleri gibi
serpinti düştü" Göç.16:14

Manna kimyasal yiyecekten başka birşey değildi. Sentetik yöntemle


tozlaştırılmış ve daha sonra dünya üzerine serpildikten sonra ilk sabah
çiğinden şişmişti/kabarılmıştı.
Musa'nın kayadan su çıkarmasını sağlayan deynek ise yer altındaki
suyu detektör edebilme kapasitesi vardı.
Tıpkı şu anda sizin kullandığınız, yağ bulmanıza yardım eden detektör
gibi. Su bulunduktan sonra geriye kalan o yeri kazmaktır.

Göçün yirmici bölümünde belli başlı kanunlar bahsedilmektedir.


İsrailliler çok ilkel oldukları için, Ahlâk ve en fazla temizlik açısından
kanunlara ihtiyaçları vardı. Bunlar "Emirler"de sıralanmıştır. Yaratıcılar
uçan daireler ile gelip bu kanunları Musa'ya Sina dağından
aktarmışlardı.

"Gök gürülemesi, şimşekler ve de kalın bulutlar dağın üzerini kapladı,


bir de uzun bir trompet sesi duyuldu" Göç.19:16

"Ve Sina dağı, Yahweh üzerine, ateş içinde indiği için, kalın bulutlarla
kaplanmıştı: Bütün dağ şiddetli bir ºekilde sarsıldı ve üzerine fırın
dumanları gibi, yoğun dumanlar indi, trompetin sesi de uzun ve
gittikçe gürülüyordu" Göç. 19:18-19

Yaratıcılar, saldırıya uğrayıp kötü bir şekilde muammele edilmelerinden


korkuyorlardı. Saygı ve hatta şefkat görmeleri gerekliydi. Böylece
tehlike içinde olmuyorlardı.

"Sina dağına insanlar gelemez... Papaz ve halk kuralı kırıp Yahweh'ye


gelmeye çalışırlarsa Yahweh'nin öfkesi onlara karşı şiddetli olur.
Göç. 19:23-24

24
"Ve Yahweh'nin yanına yalnız Musa gelebilir, fakat İsrailin büyükleri ve
yaşlıları Musa ile gelemez"
Göç. 24:2

"İsraeilin Allahını gördüler: Ayağının altında tıpkı safire (sapphire)


madeni gibi bir kaldırım vardı. Gökyüzü mavisi gibi temiz" Göç. 24:10

Gördüğün gibi, yaratıcıların biri, kendisini yüksek bir görünümle takdim


etmiºtir. Ve şu anda üzerinde durduğumuz mavimsi metalın aynisinden
yapılmıştı.

"Yahweh'nin muhteşem görünümü, dağ üzerinde yutucu bir ateş gibi


idi" Göç. 24:17

Gerçekte, bu muhteşem görünümün açıklaması bir uçan dairedir. Ve


de gözlediğin gibi uçup ayrılırken, Ateşe benzeyen renkleri almaktadır.
Bu gurup yaratıcılar, dünyada belli bir süre yaşayacaklarından, taze
yiyecek yemeyi arzu etmişlerdi. Bunun içindir ki, İsraillilere,
kendilerine devamlı yiyecek getirmelerini istediler. Ayrıca, Dünyanızın
diğer zenginlerinden de keni dünyalarına götürmek istemişlerdi.
Zannedersem buna, kolonize edilme diye isim verebilirsin.

"Her adamın katkıda bulunup sunacağı herhangi birşeyi kabul


edeceksin. Kabul edeceklerin bunlardır:Altın, gümüş, bakır, menekşe,
mor ve kırmızı yarda urubalar vs..." Göç. 25:3-4

Bunun yanında, daha rahatlı yaşamaya karar geçtikten sonra, çizdikleri


pilana göre, insanlardan, kendilerine kalabilecekleri bir yer yapmalarını
istediler. Bu pilan "göç"ün 26'ıncı bölümünde açıklanmıştır. Bu konutta
insanların temsilcileri ile buluşabilmekti. Yiyecek he hediye sunup
tanrıya sığınma gibi bir buluşma yeri idi.

"O buluşma çadırının içine girdi" Göç. 33:8

"Musa içeriye girip Yahweh'ye konuşmaya başladığı zaman, bir bulut


kulesi yığın bir şekilde çadırın önune inip durdu" Göç. 33.9

"İnsanlar birbirleriyle konuşur gibi, Yahweh Musa ile yüz yüze


konuşurdu" Göç. 33:11

Tıpkı bugün gibi, ben seninle sen benimle adam adama konuştuğumuz
gibi.

"Yüzümü göremezsin, hiçbir ölümlü insan beni görüp de yaşayamaz"


Göç. 33:20

Gezegenlerimiz arasında var olan atmosfer değişikliği üzerinde işte


sana bir referans. İnsan, basınçlı elbisesi ile korunmadan yaratıcısını
göremez çünkü yabancı atmosfer ona uygun değildir.
Leviktus bölümünün bütün başlangıcı, yaratıcılara sunulan
yiyeceklerin nasıl sunulacağını açıklamaktadır. Örnek olarak

25
Leviktus 21:17 de
"Aranızda, fizikli yönden sağlıklı olmayan hiç kimse gelip de tanrısına
yiyecek soramaz."

Bu apaçık gösteriyorki, yaratıcıların gözlerine dayanmayan ve


yenilgebin sembolü olan sakat ve hasta insanların, yaratıcıların
karşısına çıkmaları önlemekti. "Numara Kitabı"nın 11:17 bölümünde,
sizin eczacıların kolayca yapabileceği "manna"nın çok açık bir tanımı
vardır.

"Ve manna, kolyandro çekirdeği ile, "bdellium" renginde idi... lezzeti de


taze yağ gibi idi"

Fakat bu manna, kimysal yiyecekten başka birşey değildi. Yaratıcılar


taze sebze ve meyveyi tercih etmişlerdi.

"Topraklarında yetişen ilk pişkin meyveleri Yahweh'ye götürecekler."


sonraları, Yaratıcılar, insanlara, kendilerini yılan ısırmasından
aşılayarak korumalarını öğrettiler.

"Ateşli bir yılan yap ve uzun bir direğin üzerine yerleştir ki, yılan
tarafından ısırılanlar ona bakıp iyileşsinler"

Ne zaman ki biri ısırıldı, 'Pirinç madeninden yapılmış yılan'a bakınca


kendisine şırınga ile serum salınıp iyileştirilmişti.
Son olarak "seçilmiş insanları" "vaat edilmiş topraklara" götüren
yolculuk sona ermişti. Yaratıcıların öğütüyle, mahalli yerlilerin putlarını
kırıp topraklarına hakim(meşkul) çıktılar. "Bütün madeni heykel
putlarını yok edip,sizler topraklarına hakim çıkacaksınız. Seçilmiş
insanlar sonunda, vaat edilmiş topraklarına vardılar. "O, atalarınızı
sevdiği için, onların ırkını onlardan sonra (örnek olarak) seçti. Coşua
(joshua) 3:15'de Ürdün'ün geçişini okumaktayız.
Ne zaman ki Ark'ı taşıyan rahipler Ürdün'e vardılar... Çağlayandan
akan su olduğu gibi durduruldu. Çok geriye bir baraj gibi yığıldı... Sular
tamamıyle kesilip insanlar karşı tarafa Ceriko'ya geçtiler. Yaratıcılar,
"seçilmiş insanlara" ayaklarını ıslatmadan dereyi geçmelerine yardımcı
oldular. Tıpkı Mısırlılardan kurtulurken yaptıkları gibi, ayni yitici
ışını kullanarak.

Ceriko’nun Trompetleri

Coşua kitabının 5'inci bölümünün sonunda, askeri yaratıcılarla 'seçilmiş


insanlar' arasında, Ceriko şehrinin direnç gösterdiğinden, bir
haberleşme olmaktadır.

"Ben, burda, Yahweh ordusunun kaptanı olarak bulunmaktayım" Coşua


5:14

Jeriko'nun yakalanması (ele geçirilmesi) için, Askeri bir danışman,


İsrail halkına yardım amacı ile gönderilmişti. Duvarların nasıl yıkıldığını
26
sen kolayca anlayabilirsin.
Bilirsin ki çok yüksek sesli bir şarkıcının sesi, kristal kadefi çatlatır.
Bir kimse, Yüksek derecede çoğaltılmış supersonik ses dalgaları ile
taştan bir duvarı yıkabilir. Ve de yapılan bu idi, İncil'in "trompet" olarak
isimlendirdiği komplike bir alet (cihaz) ile gerçekleştirilmişti.

"Ne zaman ki koçun borusu ile uzun bir çalma patlatılır ve ne zaman ki
trompetin sesini duyarsın... Şehrin duvarları yer ile bir olacaktır" Joşua
6:5
Belli bir anda supersonik dalgalar sinkronize bir şekilde oluşturup
duvarlar yere yıkılmaktadır. Az sonra da hakiki bombalama yer
almaktadır.

"Yahweh onlara, gökyüzünden kocaman tolular yağdırdı ve tolulardan


ölenler, İsraillilerin kılıçları ile kestiklerinden daha fazla idi" Joşua
10:11"
Öyle derecede büyük bombalama oldu ki, İsraillilerin kılıçlarından fazla
insan öldü. En fazla yanlış anlaşılan parağraflardan biri, Joşua'nın 10.
bölümünde:

"İnsanlar düşmanlarından intikamlarını alana kadar, Güneş durdu Ay


yerinden kımıldamadı"

Basit açıklaması, savaşın çok kısa bir zaman içinde olup bittiğini
göstermektedir. "Bir gün" süren bu savaş hakikatte o kadar kısa ve,
fathedilen toprakların büyüklüğü o kadar geniş olunca insanlar
zannettiler ki Güneş yerinde durdu. (İncideki) "Yargıç"lar kitabının
6'ıncı bölümünde yaratıcıların biri Gideon isminde bir adam ile temas
kurup ondan devamlı olarak yiyecek almaktadır.

"Yahweh'nin meleği elindeki değneğinin ucunu uzatıp et ve keyik


üzerine dokunduğu zaman kayalar arasında bir ateş çıkıp et ve
keyikleri yedi. Daha sonra Yahweh'nin meleği göz önünden kayboldu"
J. 6:24

Bilimsel metodların yardımı ile; yaratıcıların, basınçlı (uzay)


elbiselerinin sonucu açık havada "yiyemedikelinden" ihtiyaç duydukları
zaman, gerekli gıdaları, yemelerini sağlayan, esnek bir "kamış" ile
çıkarıp kendilerine "sunulan" yiyecekleri de "yiyebiliyorlardı". Ve de bu
metod alev yarattığından, o zamanın insanları, "Tanrıya Kurban"
yapıldığını zannetmişlerdi.
Bahsedilen ayni kitabın 7'inci bölümünde: Üçyüz adam, ellerinde
trompetler, düşman kampını sarıp, gücü artırılmış supersonik aletlerle,
bütün insanları deli etmek için hep birilkte trompetlerini çaldılar.
Bilirsin ki, belli yüksek seslerin aşırı dereceye vardığı zaman her
kimseyi deliye döndürmeyi yeter. Gerçekten de sarılmış askerler,
vahşilere dönüp kendi aralarında birbirleriyle kavga ettiler ve de ordan
kaçtılar.

Telepatik Samson

27
"Yargıç"lar kitabının 13'üncü bölümünde, yaratıcılarla insan kadınının
cinsel ilişkide bulunduğuna örnek vardır.

" Ve Yahweh'nin meleği kadına görünüp dedi ki: Sen kısırsın ve


çocuğun yoktur, fakat hamile olup bir erkek çocuk doğuracaksın"

Çocuğun davranışı gözlenebilmesi açısından, bu birleşimin meyvesi,


sağlıklı olması gerekliydi. Bu sebepten kadına dedi ki: 'kuvvetli içki
veya şarap içme, ve saf olmayan hiçbirşey yeme, çünkü hamile olup
erkek bir çocuk doğuracaksın.'' Kafasına hiçbir cilet dokunmayacak,
Çünkü çocuk, rahimden Tanrıya bir Nazaritli olacaktır.
' Ve Elohim'in meleği, tarlada oturan kadına tekrar geldi. Kocası
orda yoktı.' Kocasının eksikliği üzerine, ne yer aldığını kolayca
düşünebilirsin(tahayyül edebilirsin). Bilim adamı için kadının kısırlığını
tedavi etmek kolay bir işlemdi. Çok özel bir varlık doğuracağını
bilincinde olması, çocuğa çok iyi bakması açısından önem taşıyordu.
İhsanoğlunun kızlarıyle çiftleşmek yaratıcılar için muhteşem birşeydi.
Bu, kendilerine uygun olmayan atmosferli Dünyayı, oğulları tarafından
idare etmelerine izin vermişti.

Hiçbir saçı turaç etmemek gerçekten çok önem taşımaktadır. İnsan


beyni kocaman bir verici(yayıcı) istasyon gibidir. Birçok sayılı ve çok
kesin derecede dalga ve düşünceleri dışarıya göndermeye gücü vardır.
Gerçekte de telepati bundan başka birşey değildir.
Yalnız, bu çeşit vericinin antene ihtiyacı vardır ve saç ile sakal bu
anten görevini sağlar. Bu nedenledir ki bir kimse, saç ve sakaldan
yararlanmak istiyorsa onları kesmemesi lâzımdır. Eminim ki birçok
bilim adamlarının uzun saçlı olduğunu farketmişsindir. Hatta birçokları
bile sakallıdır. Peygamberler ve akıllı adamlar da. Sebebini şimdi daha
iyi anlayabilirsin.

Doğan çocuk Samsun idi . Ki hikâyesini bilirsin. "Tanrı" ile direk


olarak telepatiyi kullanarak haberleşebiliyordu. Bunu doğal anteni
sayesinde (saçı) mümkün etti. Ve yaratıcılar ona zor durumlarda
yardım edip mucizeler de yaratıp otoritesini güçlendirmişlerdi. Fakat
Dilayla saçını kesince yardım çağırmaya yeteneği kalmamıştı.
Daha sonra düşmanları tarafından gözleri oyulmuştu. Fakat saçı tekrar
uzadığı zaman "kuvvetini" tekrar kazandı. Değişik bir şekilde
söyleyecek olursak, yaratıcılardan yeniden yardım çağırabiliyordu. Ki
onlar da Samsunun sütunlarına dokunduğu tapınağı yıkıp mahvettiler.
Bütün bunlar Samsun'un "kuvvetine" dayatılmıştı (aitti).

Samuyel'in 3'üncü bölümünde, Eliya (İlyah), Samuyeli telepatiye


hazırladığını görüyoruz. Yaratıcılar, Samuyele ile temas kurmak
istemişlerdi, ve kendisi de Eliyah ona konuştuğunu zannetti.
"başının içinde sesler duydu".

"Git bir yere uzan(yat), ve olacak, O sana çağırırsa sen söylersin,


konuş Yahweh kulun seni duyuyor". Samuel 3:9
28
Bu bir amatör radyo operatörleri gibidir. Biri söyleyebilir ki, 'Devam
et seni çok iyi duyabiliyorum ve de telepatik konuşma başlıyor. '
Samuel, Samuel... ve Samuel cevap verdi, konuş kulun, seni
duyabiliyor.

Davut'un Golayat'ı çekişmeye getirdiği hikâyede çok ilginç bir


cümle vardır. " O ki, yaşayan tanrının ordularına karşı gelmektedir"
Samuel 22:26

Bu şunu gösteriyorki o devrede "Tanrı (Allah)" nın varlığının gerçekte


'elle tutulur' birşeydi. Yaratıcılarla insanlar arasındaki telepatik
haberleşme, Elohim dünyaya yakın bir mesafede bulunduğu zaman
mümkün oluyordu. Uzaktaki kendi dünyalarında veya başka yerde
bulundukları zaman telepatiyle haberleşme mümkün değildi. Bu
sebepten dolayı, "Allahın (RABBİN) Sandığı (Ark)"nda taşınan bir alıcı-
verici yerleştirdiler. Bu cihazın içinde Atomik bataryası da vardı.
Ne zaman ki Filistinliler 'Sandığı' çaldılar (Samuel'in 1-5 ve 6'ıncı
bölümünde) kahramanları Dagon, Sandığı(n içindeki cihazı) yanlış
ellediği için elektrik akımının tepkisinden, Yahweh'nin Sandığı önünde
yüz üstü uzandı. Ayrıca tehlikeli radyasyon ve radyoaktif maddelerden
yanıklık aldılar. " Hastalık yakalamalarına sebep oldu"
Gerekli tedbiri almayan İsrailliler bile "Allahın Sandığı"nı ellerken (ve
taşırken) yaralandılar: 'İnek köstelendi ve Uzzah uzanıp "Allahın
Sandığı"nı kolları arasına aldı. Yahweh Uzzah' a kızıp yaptığı acele
hareketi için onu cezaladı ve orda "Allahın Sandığı" yanında öldü.
Samuel 6.

Sandığın az kalsın yere düşeceğinden ve Uzzah onu kaldırmaya /


dengelemeye çalışırken yanlış bir şekilde tehlikeli parçalara dokunup
elektriklenmişti.

Kırallar kitabının 1:2 inci bölümünün birçok yerinde okuyoruz:


' Ve altar'ın (sandığın) boynuzlarını yakaladı' ki alıcı-verici'nin
yaratıcılar ile haberleşme için antenleri oynatma çabasını
açıklamaktadır.

ELOHİM'İ BUYURMAK İÇİN İLK ELÇİLİK

Yüce kıral Solomon, .....yaratıcıları dünyaya buyurmak için, çok


şahane/muhteşem konak yaptırdı.
' Yahweh dedi ki, o bulutlar içinde kalmaktadır(yaşamaktadır) Senin
için gerçekten bir ev yaparım.'

'Yahweh'nin evi onun nuru ile doldu' 'Bulut Yahweh'nin evini


doldurdu.' 1 Kırallar 6:13
' İsrail insanları arasında yaşayacağım ' 1 Kırallar 6.

29
Böylece, yaratıcılar bulutlar içinde yaşamaktadır, daha doğrusu, dünya
etrafında yörünge eden bir vasıta içinde. Gel de ilkel insanlara bunu
anlatmaya çalış.

' Yahweh'nin gönderdiği Rabbin adamı Judah' dan Bethe' e geldi...o


söyledi,..
(Altar) Mezbaha ikiye yarılacak. Jerobom mezbahadan elini uzatıp emir
verdi. "Yakalayın onu" fakat uzzatığı el.. bükülüp katlandı ve elini geri
çekemez oldu. Ve Mezbaha ortadan çatladı. Kırallar 13:4

Atomik parçalayıcı bir cihaz ile yaratıcıların biri, mezbahayı parçalayıp


yok etti ve yaratıcılara saygı gösytermeyen adamın birinin elini yaktı.
Elohimin dünyadaki kamplarına değişik bir yoldan dönüp diğer insanlar
tarafından keşfedilemesinler. 'Geldiğin yoldan tekrar geri gelme. Ve o
değişik yoldan gitti.' Keşfetmeye başladığınız gibi elktrod kullanma
yöntemi ile hayvanları radyo ile idare etmek, örneği- 1 Kıralların
17:6'ıncı bölümünde vardır. 'Ve sabahleyin kargalar ona , ekmek ve
et, akşamleyin de ekmek ve et getirdiler.' Son keşifler göz önünde
tutularak ve de insanoğluna, kendi başına ilerlemek fırsatını vererek,
ve ayrıca , bilimsel çağa varabilmesini gözlemek amacıyle yaratıcılar,
ziyaretlerini seyrekleştirmeyi kararlaştırmışlardı. İnsanlar ile
haberleşmek için az belirli yöntemler kullanmayı karar geçmişlerdi.
Örnek olarak, Eliya'nın uçan kargalar tarafından beslenmesiydi. Bu,
birkaç insanlıkların yarış ettikleri kocaman bir deneyin bütün Galaksi
çapındaki bir başlangıcıdır. Yaratıcılar, daha seyrek görünmeyi karar
geçmişlerdi. Ayni zamanda da peygamberlerin otorütörlüklerini
kuvvetlendirmişlerdi. Bu, peygamberlerin mucize
yaratmaları ile sağlanmıştı. Bu mucizeler oluşmuştu çunkü o zamanın
insanları, peygamberlerin kullandıkları bilimsel yöntemler anlaşılmaz
olduğundandır.

' Bak, oğlun yaşıyor.' 'Şimdi, bununla anladım ki, sen Rabbin oğlusun'
Eliya, ölüm yatağında olan bir çocuğu iyileştirmişti. Daha sonra, iki
genç boğayı Karmel dağına götürüp odunlar üzerine yerleştirmelerine
emir vermişti.
Biri 'Baal' tanrısına kurban edilecek dığeri de yaratıcılara. Hangisi ki
kendi başına alevlenir o gerçek allahı temsil eder.
Doğal olarak, yaratıcılar'la Eliya arasında daha önce anlaşıldığı gibi,
kendileri için ayrılan odunlar ıslak olmasına rağmen yandılar. Bu,
bulutlar arasında saklı olan vasıtadan gönderilen kuvvetli bir (laser
işınına benzeyen) ışınla gerçekleştirmişti.

"Ve Yahweh'nin ateşi düşüp bütün kurbanı, odunları, taşları ve toz


toprağı yedi ve de deredeki suyu yaladı" 1 Kırallar 18:38

Haberci İlya
30
Yaratıcılar, Eliya ile özel olarak ilgilenmişlerdi: 'Bir melek ona dokunup
seslendi

"kalk ve ye" yatağının yanında bitta(kek) ve bir kâse(kavanoz) dolusu


su vardı. Bütün bunlar çöl içinde yer aldı.
' Ve (oraya) bak, Yahweh gelip geçti ve kuvvetli bir rüzgâr dağları
sardı ve Yahweh'nin önünde bulunan taşları, kayaları parçaladı. Fakat
Yahweh rüzgâr içinde değildir. Rüzgârdan sonra yer sarsıntısı geldi
fakatb Yahweh depremin içinde değildi. Depremden sonra ateş geldi.
Fakat Yahweh ateş içinde değildi ve ateşten sonra sakin kuçük bir ses'
1 Kırallar 19.

Burda, sizin roketlerinize benzeyen bir vasıta inişinin çok açık


bir tanımını gördün. Ve daha sonra Yaratıcılar ortaya çıkışı açıklanıyor.
" Yahweh' yi tahtında oturduğunu gördüm ve cennetin bütün ordusu
yanında duruyordu" 1 Kırallar 22.
Yaratıcılar, telepatiyi tektrardan kullanmışlardı. Ve bu sefer gurup
elepatisi. Böylece hiçbir peygamber kırala gerçeği tahmin edemezler.
' Bütün peygamberlerinin ağzında yalancı bir ruh olacağım.'

Kıralların ikinci bölümünde, Eliyanın yaratıcılar tarafından korunduğuna


daha da örnek vardır.
" Ben tanrının adamı isem, üzerinize cennetten (gökten) ateş düşüp
sizi ve arkadaşlarını yok etsin. Gökten ateş düşüp komutan ve elli
askeri yakıp kavurdu. Bu olay yine tekrarlandı fakat üçüncü defa
Yahweh’nin meleği Eliya'ya dedi ki: Onunla aşağıya git ve ondan
korkma.'

Kıralların ikinci kitabının bölüm 2'sinde, Eliya uzay gemisine davet


edilip, dünyadan ayrılıp onu da götürdü:
" Ne zaman ki Yahweh Eliyah'ı kasırga rüzgârı içinde göklere çıkarır."
"Bir ateş arabası ortaya çıktı, ve de ateş atları, ikisini de (Eliya ve
Elişa'yı) alıp götürdü ve Eliya kasırga rüzgârları içinde göklere çıktı.

Bu, uzay gemisi kalkışının açık bir tanımını görüyorsun. Ve ne zaman


ki, yazar, ateş atlarından bahsediyor, kalkış roketlerinden çıkan ateş ve
dumana değinmektedir. Bazı güney amerika veya Afrika
(ilkel)kabilelerine roketin kalkışını gösterecek olursan, bu olayı bilimsel
olarak anlamaları mümkün olmayıp, olayı, olağan üstü ve kutsal olarak
göreceklerdir. Kabilelerine döndükleri zaman ateş at ve arabalardan
bahsedecekler.

Kıralların kitabının (2) daha ilerisinde, 4'üncü sırada (şiirde): Babası


gibi, Elişa 'ölüyü canlandırma' olayını gerçekleştirmeye kalkışmaktadır.
Ve yere dizleyip ölü bir çocuğu tekrar canlandırır'. Şimdiki zamanda bu
olay sık sık olmaktadır. Ağızdan ağıza hava vermekle ve kalbe masaj
yapmakla, ve de çoğunlukla, kalp kasları çalışmaktan duran kisileri
tekrar hayata getirilmektir.
Daha sonra Elişa ekmeği çoğaltmaktadır.

31
Ekmeğin Çoğaltılması

' Tanrının adamı yirmi tane yulaf ekmeği getirdi, fakat hızmetçisi dedi
ki: Yüz insanı yirmi ekmekle nasıl yedirebilirim? Onlar yeyip artacak
da. Böylece hızmetkâr önlerine ekmekleri koyup yediler ve de arttı bile,
tıpkı Yahweh'nin söylediği gibi.'
Yaratıcılar, beraberlerinde kurutulmuş yapay yiyecek getirmişlerdi ki
suya katıldığı zaman, orijinal çapından beş kere daha büyümüştü.
Böylece yirmi "küçük ekmekle" yüzkişiye yetecek kadar vardı.
Sizin ilk astronotlarınızın beslendiği küçük vitamin haplarını biliyorsun.
Çok az bir yer alırken (diğer yandan) bütün besleyici gıdaları
(elemanları) sağlamaktadırlar. Bir hap bir kişiyi beslemeye yeter.
Küçük bir ekmeğin eşit miktarda büyüklüğü beş kişiyi yedirirç Böylece,
yirmi ekmek yüz kişiyi yedirmeye yeter.
Fakat İsrailin insanları, maden putlara tapmaya, yamyam olmaktan
başka tamamen ahlâksılara dönmeleri yaratıcıları tiksini etmişti.

"Ve İsrail, topraklarından uzaklaştırılmıştı" 2 Kırallar 17:23

Isaiah kitabında yine bulursun: "Kıral Oziah'ın öldüğü senede,


Adonaı'yı
tahtında otururken gördüm. Yüce ve ulu ...Üzerinde serafim
duruyordu: Her birinin altı kanatları vardı. Bir çift yüzünü, diğer çift
ayaklarını ve öteki çift kanatlar da uçuş sırasında açılmıştı." Isaiah 6.

Bu, yaratıcıların bir parçadan oluşan giyimlerinin üzerinde bulunan


altı tane küçük jet-motorlarını açıklamaktadır. İki tane arkada, iki tane
kollar üzerinde ve iki tane de yaklarda ki uçuş sırasında yöntemlerini
sağlayabilsinler.

Bu, İsraillilerin dağıtılışının bir başlangıcı idi ki uygarlıkları ilerlemek


yerine, devamlı gerilemeye yüz tutmuştu. Bu fırsattan yararlanan
komuşularından aksi yönde gidiyorlardı.

"Dinle, dağlardan gelen bu kocaman sesi. Milletler bir araya gelir


gibi ülkeler arasında bir kaynaşma! Yahweh savaş için bir ordu
hazırlıyor. Çok uzak kıtalardan ve göklerin en uzak köşelerinden
geliyorlar. Yahweh ve öfkesinin silahları bütün ülkeyi yok edecektir"
Isaiah 13
Bütün gerçek burda yazılıdır, fakat satırların arasını okumak ve
anlamak önemliydi(dir) Çok uzak kıtalardan ve göklerin en uzak
köşelerinden geldiler. Bu yeterli derecede açıktır.

"Kendi aklında düşündün ki, göklere çıkıp, tahtımı Rabbin yıldızları


üzerine çıkaracağım"

Bu, yeterli derecede bilimsel bilgi elde edip yaratıcıların dünyasına


gitmek için yola çıkan ve Sodom'la Gomoro'da yok olan bilim
32
adamlarından değinmektedir. Öfke silahları ile varıp, bütün ülkeyi yok
etmek için gelen göklerin ordusu bahsediliyor burda.
Sodom ve Gomora'dan gelen adamlar bunları söylediler:

"Bulutlardan da yükseklere çıkıp kendimi en üstün gibi yapacağım"


Isaiah 14
Fakat felaket, bu ınsanların, yaratıcılarının seviyesine ulaşmalarını
önlemişti. "O dünyayı bir çöle döndürdü" Isaiah 14

Daha ileride nükleer patlama açıklanmaktadır.


"Çığlıklar Moab'ın sınırlarına kadar uzandı. Ulumalar Eglaim'i sardı,
Beerelim,in kuyusunu ağlamalar doldurdu... Dimon'un suları kan ile
doldu. Isaiah 15:8-9
"Bazıları kurtarıldı çünkü kalıp (sirpeli) evlerde sığındılar"
"Gidin insanlarım, odalarınıza girip kapılarınızı arkanızdan kilitleyin;
öfke yok olana kadar orda bekleyin" Isaiah 26.

Ezeykelin Uçan Daireleri

Ezeykelin kitabı içinde, uçan dairelerimize ait çok ilginç bir açıklama
vardır.
"Baktım ve kuzeyden bir rüzgâr fırtınası geldiğini gördüm. Muazzam bir
bulut ve yıldırım ışıklı, çok parlak bir ışık sardı etrafını. Ateşin merkezi
parlayan bir madene benziyordu ve ateşin içinde dört canlıyı andıran
yaratık vardı. İlk bakışta, görünüşleri insanı andırıyordu fakat her
birinin dört yüzü ve dört kanatları vardı. Bacakları düz, ayakları hayvan
ayaklarının yapısını andırıp polişlenmiş bronz madeni gibi parlıyordu.
Dört tarafta bulunan kanatlarının altında insan elleri vardı. Dördünün
de yüzü ve kanatları vardı ve kanatları birbirlerine dokunuyordu.
Herbiri ileriye doğru gidip hiç geriye bakmadılar. Yüzleri şöyleydi:
Dördünde de adam yüzü vardı, ve sağ tarafta herbirinin arslan yüzü
vardı. yüzlerinin sol tarafında inek yüzü; herbirinin ayrıca kartal yüzü
vardı. O şekildeydi yüzleri.
Kanatları yukarıya doğru açılmıştı; Herbiri iki kanatlı ve kanadının biri
yanındakinin öteki kanadına dokunmaktaydı ve iki kanat da vücutlarını
kaplıyordu. Her biri ileriye doğru uçtu. Ruh nereye gitse onlar da,
geriye veya yana dönmeden gittiler
Canlı yaratıkların görünüşü tıpkı kızıl halde maden kömürü veya
ateş feneri gibiydi. Ateş, yaratıklar arasında ileriye doğru gidip geldi.
Çok parlaktı ve içinden yıldırım sıçrıyordu.
Yaratıklar, ileri geri, yıldırım kıvılcımı gibi hareket ettiler.
Yaratıklara baktığım zaman, yerde dört yüzlü yaratıkların yanında bir
tekerlek gördüm. Tekerleklerin yapımı ve görünümü bu idi.
(Chrysolite) Kristal gibi parlayıp dördü de birbirlerine çok benziyorlardı.
Herbir takerlek diğerine kesişirmiş gibi yapıldığı görünümündeydi.
Hareket ettikleri zaman, karşı durdukları dört tarafın herhangi birine
gidebiliyorlardı. Yaratıklar gittikleri zaman tekerlek dönmedi. Halkaları
33
yüksek ve muhteşemdi, ayrıca dört bir tarafdan gözlerle doluydu. Ne
zaman yaratıklar hareket etti,yanlarındaki halkalar (tekerlekler) de
hareket etti. Ve ne zaman yaratıklar yerden yükseldiler, halkalar da
yükseldi. Can (ruh) nereye gitse onlar da gitti ve de tekerlekler onlarla
birlikte yükseldi. Yaratıklar sakin durdukları zaman, halkalar da
kımıldamaz oldu. Ve nezaman ki yaratıklar yerden yükseldiler,
tekerlekler de beraberlerinde yükseldiler, çünkü canlı yaratıkların
(ruhu) canı tekerleklerin içindeydi.
Canlı yaratıkların başları üzerinde, açılmış bir meydanlık (boşluk)
vardı, bu meydanlık çok muhteşem ve buz gibi pırıl pırıl ediyordu.
Meydanlığın altında kanatlarının biri ötekine doğru açılmıştı, ve her biri
vücudunu kaplayan iki kanadı vardı. Ne zaman ki yaratıklar hareket
etti, kanatlarının sesini duydum. Çağlayan suların gürültüsü gibi. Yüce
yaratıcının sesi gibi. Bir ordunun ayak yürüyüşlerinin çıkardığı ses gibi.
Hareketsiz durdukları zaman, kanatlarını aşağıya indirdiler, başlarının
üzerindeki boşluktan bir ses geldi. Başlarının üzerindeki bu alanda
Safir (sapphire) kristalı gibi bir taht vardı. Ve bu tahtın üzerinde adama
benzeyen bir figür vardı" Ezeykel 1.

İşte burda, yaratıcıların uçan daireleriyle konuşunun en


mükemmel (güzel) bir açıklaması. "Rüzgâr fırtınası" şimdiki, çok
yükseklerde uçan uçaklarınb bıraktıkları duman izleridir. Daha sonra
uçan daire yanıp sönen ışıklarıyle göründü, bu "Parlayan yıldırım" ve
yanan demiri"açıklamaktadır. Daha sonra, dört yaratıcı, Antigraviti (yer
çekimini-yitici) takımları (elbiseleri) ile ve küçük yön verici jet-
motorları ile meydana çıktılar. Metal elbiselerde "kanat" olarak
tanımlanmak_ tadır. "Ayaklarının polişlenmiş bronz madeni gibi
parlıyordu" Sizin astronotlarınızın elbiseleri ne kadar pırıl pırıl ettiğini
mutlaka farketmişsindir. "Uçan daireler"e gelince, "tekerlek", ilkel bir
adamın açıklamasını göz önünde tutarsak, uçan dairelerin görünüşü ve
çalışması, çok fena bir şekilde açıklanmış değildir. "Sanki de halka
halka içinde gibi idi...hareket ettikleri zaman dönmediler".
Şu anda içinde bulunduğumuz "uçan daire" gibi, merkezinde oturmak
için yer vardır. "Dört halkanın her bir tarafı gözlerle doluydu". Tıpkı
elbiselerimizin geliştiği gibi, ve o ağır elbiseleri artık giymiyoruz, bizim
vasıtalarımızın yuvarlak pencereleri vardı.
İstediğimiz zaman, metal duvarların atomik yapısını değiştirip, (bu)
metal duvardan görmeyi halâ daha keşfetmediğimizden bu pencereler
(delikler) vardı. "Uçan daireler", yaratıcıların her ihtimale karşı, ihtiyaç
duyabilecekleri bazı maddeleri sağlayabilmeleri için yanında kalıyorlardı
ve de üzerlerindeki yıldızlar arası seyahat vasıtasını çek etmektedirler.
Vasıta içindeki öteki yaratıcılar aşağıdakilerini
idare etmektediler. "Canlı yaratıkların ruhu bu halkalar içinde idi"
Görüldüğü gibi, giyim elbisesinin de dört tane yuvarlak penceresi vardı,
tıpkı sizin, deniz altı ilk dalgıç elbiseleri gibi. "Her birinin dört yüzü
vardı... ve hareket ettikleri zaman dönmediler."

Küçük uçan daireler, gidebilecekleri uzaklık az olduğu için keşif görevi


için kullanılmaktadır. Yukarıda (üzerlerinde) daha büyük, yıldızlar arası
34
vasıta beklemektedir. " Canlı varlıkların başlarının üzerinde büyük bir
meydanlık yayılmaktaydı.. Buz gibi parlayıp koskocamandı...
Başlarının üzerindeki boşlukta safir madeninden yapılmış bir taht vardı
ve tahtın üzerinde ınsana benzeyen bir figür vardı.
Büyük çapta uzay vasıtasındaki şahıs yaratıcıların işlerini koordineyt
yapıyordu (ediyordu).

Ezeykel korkup, yüz üstü yere düşmüştü çünkü bütün bu esrarengiz


olaylar 'Allahtan' başka nerden gelebilirdi. Fakat yaratıcıların biri ona
konuştu. "Ey adam, ayağa kalk ki seninle konuşabileyim.
Söyleyeceklerimi dinle ve verdiğim yiyecekleri de ye." Ezeykel 2:1 ve 8

Bu tıpkı, iyi ve kötü bilimsel ağaçtan 'yemek' gibi bir görüntüdür.


Hakikatte bu intellekçüel bir yemektir. Verilen gerçekten bir kitaptı. "
Daha sonra bir yazılı, sarılmış kâğıt dutan elin bana uzandığını
gördüm.. Her iki tarafında yazılar vardı."
İki tarafata yazı vardı, O zamana göre bu, çok şaşırtıcı birşeydi. daha
sonra kâğıt 'yenmişti'. Bu demktir ki Ezeykel anlamını kavradı. Senin
şu anda insanlığın oricini hakkında ne öğrendiğini o da öğrendi. Çok
heyecanlı ve teşvik edici olduğundan şunu söyledi, "ve onu yedim, bal
gibi tatlıydı".
Daha sonra Ezeykel, iyi haberi yaymak için yaratıcının vasıtası
ile bir yere götürüldü.

"Sonra ruh beni yukarıya aldı ve başka yerlere götürdü.. Arkadan da


büyük akış sesini duydum" Ezeykel 3. Daha ileride "peygamber"
yaratıcının uçan vasıtası ile tekrar taşınmıştı. "Ve ruh beni, dünya ile
gök arasında yukarıya kaldırıp Allahın görüntüsü içinde Kudüse
götürdü" Ezeykel 8.

Ezeykel daha sonra farketti ki, Çerubim'in kanatları altında insanoğlu


gibi elleri vardı.

"Ve Çerubimin kanatları altında inasan elleri ortaya çıktı.


Seyrettığim zaman, çerubim kanatlarını açıp yerden yükseldiler,
beraberinde halkalar da gitti" Ezeykel 10.
"Ruh beni yukarıya kaldırıp, götürdü" Ezeykel 11.

‘Yahweh'nin yüceliği şehrin ortasından yükselip, şehrin doğusunda


bulunan dağ üzerinde durdu. Daha sonra Ruh beni alıp, "Çalde"ye
götürdü”. Ezeykel 11.

Burda, yaratıcıların uçan vasıtaları içinde Ezeykelin birçok seyahatlarını


gördün.

"Yahweh beni bir ovanın ortasında aşağıya indirdi" Ezeykel 37.

Ve daha sonra mucize oluyor. Yaratıcılar, tek kalıntı olarak yalnız


kemikleri kalmış insanları tekrar hayata getiriyor. Daha önce
bahsedildiği gibi, bir canlının her hücresinde, tekrarden
oluşturulmasına yeterli bütün bilgi var olmaktadır. Yalnız istediğin,
35
kemik kalıntılarındaki tek bir hücreyi, bütün canlı maddeleri sağlayan
makineye yerleştirip, o yaratığı tekrar yaratılmasıdır
(canlandırmasıdır).
Makine maddeyi sağlarken, hücre de yeterli bütün bilgileri (pilanı)
sağlayıp yaratığın tekrar oluşturulması sağlanmaktadır. Tıpkı, canlı bir
yaratığın yaratılışında yer tutan ve bir sperm'in göz ve saç rengine
kadar detayların oluşmasında gerekli bilgiyi taşıdığı gibi.

"İnsanoğlu, bu kemikler canlanabilir mi? Bir ses vardı ve de sarsıntı..


kan damarları oluştu ve üzerlerine etler ve daha sonra deri kaplandı...
canlanıp ayakları üzerinde durdular, kocaman bir ordu" Ezeykel 37.

Bütün bunları yapmak çok kolay birşeydir, ve bunu siz de bir gün
yapacaksınız. Bu eskiden beri büyük(yükseklik anlamında değil)
insanların cesetleri sağlam kalması için alınan tedbirlerin ilkidir. Bir gün
hayata tekrar getirebilmek için ve de sonsuz bir şekilde. Bu "hayat
ağacı" sırrının bir bölümüdür. Sonsunzluğun sırrı.

Ezeykel tekrar uzay gemisiyle taşınıp uzay elbisesi giyen adamın


yanına götürüldü.
"...ve götürdü beni... ve çok yüksek bir dağ üzerine beni indirdi ki
güney kısmında şehri andıran binalar vardı... ve görün, görünüşü tunca
benzeyen bir adam" Ezeykel 40.

Bu "şehir" yaratıcıların o dönemde kullandıkları dünya üslerinden


biriydi ki, rahatsız edilmemeleri için çok yüksek dağlar üzerinde
bulunmaktaydı. 'görünüşü' tunca benzeyen adam, tabii ki metalik
elbise giymektedir. Ayni şekilde, küçük yapımızdan dolayı çocuk veya
çerublara benzetildiğimiz gibi.
Dünyadaki ikâmetgâhlarında ve Ezeykelin ziyaret ettiği tapınakta
yaratıcılara hızmet eden rahipler, görevlerini yerine getirirlerken özel
elbise giymeleri gerekiyordu.

Ve bu özel giyimler, yaratıcıları zararlı mikroplardan korumak için


herzaman tapınakta kalması gerekiyordu.
"Rahipler ne zaman ki kutsal yere girdiler, dış bölüme girerlerken,
giydikleri elbiseleri çıkarmadan girmediler çünkü bunlar kutsaldı". 'Bu
elbiseler temiz ve sterilize edilmiştir' yazmaları gerekirdi. Fakat bunlar
ilkel insanlara anlaşılmaz geliyordu. Ezeykel 43'te, büyük uzay
gemisinin görünüşü saygıdeğer bir şekilde isimlendirilip
"Tanrının güzel büyüklüğü yaklaştı:
"Ve İsrail tanrısının güzel büyüklüğünün doğudan geldiğini gördüm. Ve
onun sesi, çağlayan sular gibiydi, ve dünya onun güzelliğiyle parladı".
Onlar rahatsız edilmek istemediler:

"Bu kapı kapalı kalmalıdır ve açılmamalıdır ve hiçkimse burdan içeriye


girmemelidir. Çünkü, Yahweh, İsrailin tanrısı, burdan içeri girdi, bu
yüzden kapanmalıdır" Ezeykel 44:2.

Yaratıcılara yalnız "Prens" gidip konuşabilirdi: "İçeriye girip Yahweh ile


birlikte oturup yemek yemeye yalnız Prens gidebilirdi." Fakat Prens, ilk
36
önce ışınlarla çalışan temizlik çemberinden geçmesi gerekirdi. "O,
kapının özel bölümünden içeriye girip ayni yerden çıkabilirdi"

"Levite" Levayt rahipler yaratıcılara hızmet etmekteydiler.


"Onlar yanıma gelmeli ve bana hızmet etmelidirler, benden önce
önüme çıkıp bana yağ ve kan sunmalıdırlar.. ve yalnız onlar masanın
yanına gelip bana hızmet etmelidirler..." Ezeykel 45:15-16

İnsan terinin kokusu yaratıcıları rahatsız etmekteydi: "Ne zaman ki


içeriye giriyorlar üzerlerine keten elbisesi giymeleri lâzımdır.
Terlemelerine sebep olucu hiçbirşey giymemelidirler"

"Bütün meyvelerinizin en iyisini... hamurunuzun ilkini rahiplere verip


evinize uğur gelmesini sağlayabilirsiniz" Ezeykel 44:30.

Yaratıcılara taze yiyeceklerin sağlanması bu yoldan devam etti.


Daniyel'in üçüncü bölümünde, Kıral Nebuçadnezar, Üç adamı, haberleri
oldukları yaratıcılar yerine, maden putlara tapmadıkları için onları
ateşe mahkûm etmişti Fakat bu üç adam, yardımlarına gelen
yaratıcıların biri tarafından yitici ve dondurucu metodla hiç bir yerleri
yanmadan kurtarılmışlardı:

"Serbest dört adam görüyorum, Ateşin içinde yürüyorlar, hiçbiri yara


almadı; Ve dördüncüsünün yapı ve görünüşü Allahın oğluna benziyor"
Daniyel 3.

Daha ileride Daniyel, arslanların içine atılmıştı fakat arslanlar ona hiç
dokunmamışlardı. Yine anlaşılmayacak birşey yoktur. Uyuşturucu bir
ışınla Daniyeli, arslanların (çenelerinden) kafeslerinden sağ salim
çıkarmışlardı.
"Tanrı meleklerini gönderip arslanların ağzını kapattı" Daniyel 6.

Daniyelin 10'uncu bölümünde, yaratıcıları tanımlayan bir açıklama


daha bulursun: "Yukarıya baktım ve bir adam gördüm... Vücudu Topaz
gibi parladı, yüzü yıldırım gibi ışınladı (ışıldadı), gözleri alevli fenerler
gibi yandı. Kolları ve ayakları tunç diski gibi parladı ve ne zaman ki
konuştu sesi birçok sesler gibi duyuldu"

Son Duruşma (Ahiret günü)

Musevilerin, Yunanlılar ve İranlılar tarafından hükmedildilerse onların


inanç eksikliğinden dolayı idi. Bunun sonucu olarak Elohim, teknoljik
yönden ilerlemeleri için Yunanlı ve İranlılar arasına "melekler"inden
gönderip Musevileri bu yönden cezalandırdı.

Bu iki uygarlık arasında yer alan büyük olayları açıklamaktadır. Baş


melek Maykıl, İranlılara yardım eden yöneticilerin başkanı idi.

"Baş Prenslerden biri olan Maykıl, İran kırallığına yardım etmek için
geldi" Daniyel 10.
37
Daniyelin 12'inci bölümünde, ölümden canlandırılma yine
bahsedilmektedir.

"Ve dünyanın tozları arasında uyuyan birçokları uyanacaklardır ve


bazıları ölümsüzlüğe (sonsuz hayata) bazıları da sonsuz utanç ve
pişmanlığa" Daniyel 12:2

"Son yargı günü" büyük insanların tekrar yaşamalarını sağlayacaktır.


O insanlar ki, İnsanlığa karşı olumlu davranışta olmaları ve
yaratıcılarına gerçekten inanıp onların şartlarını yerine getirmeleri, ve
de bu olayın yer aldığı zaman, o dönemin insanları tarafından büyük
bir sevinçle karşılanacaklardır. Diğer taraftan da, bütün kötü insanlar
hakimleri önünde tanç içine gömülüp bütün insanlığa örnek olarak
sonsuz pişmanlık içinde yaşayacaklardır.

"Akıllı önderler cennetin parlak direği gibi parlayacak ve onlar ki


insanları doğru yollara teşvik ettiler, sonsuza kadar yıldızlar gibi
parlayacaklardır" Daniyel 12:3.

Dahiler en üstün olarak tutulacaklardır ve en fazla


ödüllendirileceklerdir. Dahilerin gelişmelerine veya doğrunun zafer
kazanmasına yardımcı olan insanlar da ödüllendirileceklerdir.

"Fakat sen Daniyel, kitabı yapıştırıp yazıları sırla son güne kadar
sakla. Birçokları bilgiyi orda burda arayıp duracaklardır ve bilgi
artacaktır" Daniyel 12:4.

Bu söylemeler, İnsanoğlunun, yeterli derecede bilimsel bilgiye vardığı


zaman anlaşılacaktır. Ve o zaman şimdi olduğundan bütün bunlar yer
alacaktır. "Ne zaman ki kutsal insanların gücü azalmaktan duracaktır
(sona gelecektir)"
Bu, uzun süre dağınıklıktan sonra İsrail halkı topraklarına tekrar
kavuşacaktır. İsrail Devleti bir otuz sene önce kurulmuştu.
İnsanoğlunun bilimsel yönden büyük bir genişlemesi(patlaması) olduğu
sırada.
"Yoluna git Daniyel, zamanın son gününe kadar söylenenler sırla saklı
tutulacaktır" D. 12.9

Bütün bunlar o zamanın hükümünde anlaşılmazdı. Şimdi herşey


kolayca anlaşılir. Son senelerde, bilimsel ilerleme ve insanların uzayı
keşfetme o dereceye vardı ki herşeyin olaması imkândır. Artık insanları
hiçbirşey şaşırtmamaktadır. Çünkü, televizyonda, birçok mucizelerin
her gün yer aldığın görülmektedir. Hayranlık duymadan gerçekten,
Allah'ın imajında yaratıldıklarını öğrenebiliyorlar. Bu en son bilimsel
buluşlar da göz önünde tutulduğunda, "mucizeler" anlaşılabilir bir
duruma gelmektedir.
'Jonah'taki peygamberin büyük balık tarafından yutuluşu gerçekten
çok ilginçtir. Jonah, küçük kayıktan suya atılmıştı.

38
Şimdi Yahweh, Jonah'ı yutmak için büyük bir balık hazırladı ve Jonah
üç gün üç gece balığın göbeğinde
(karnında) kaldı" Jonah 1:17

Şimdi bildiğin gibi, bu "kocaman büyük balık" bir Takdirbahir idi.


Fakat o zamanın insanlarına ancak "kocaman bir balık" olabilirdi. Böyle
bir balığın midedeki asid sıvıların bir adamı kolayca hazmettireceği söz
konusu olduğu halde ve dışarıya temiz havaya çıkma ümidi
olamadığına karşın ve ayrıca Jonah'ın nefes alabilmesi için de havanın
olaması gerekir.
O denizaltı içinde Yaratıcılar, Jonah ile konuşarak yer üstündeki
gelişim ve politik durumu öğrenmekteydiler.

"Ve Yahweh balığa konuştu ve Jonah'ı kuru toprak üzerine kustu"


Jonah 2:10.
Takdirbahir su üzerine çıkıp kıyıya yaklaştı ve Jonah'ı toprak üzerine
bıraktı. Zekarya'ın 5'inci bölümünde, uçan (ana)vasıta hakkında bir
açıklama daha vardır:

"Tekrar yukarıya baktım ve uçan bir çubuk (tomar) gördüm, yirmi


arşın(9 metre) uzunluğunda ve on arşın genişliğinde (4.5 metre)"
Zekarya 5:1-2

Kısa bir süre sonra Yaratıcıların kadınları ilk defa olarak görünmektedir.

"Ve gözlerimi kaldırıp baktım, ve işte, iki kadın çıktı ve yel onların
kanatlarında idi; ve leylek gibi
kanatları vardı..." Zekarya 5:9

İki kız arkadaşlar Yaratıcılar ile beraberdi. Zakarya'nın karşısına


çıktıklarında İkisi de tam bir şekilde uzay elbisesi giymekteydirler.

Psalms'ın 8'inci bölümünde insanoğlu hakkında şölye


bahsedilmektedir:

"Onlar Elohim'den daha az kapasitede yaratıldı"

İnsanoğlu, zekâ yönünden Yaratıcıları kadar ayni seviyededirler. Onlar


ki orijinal yazıları kopyaya çekti, orijinal yazılarda olduğu gibi "Elohim'e
eşittir" olarak yazma cesaretini bulmadılar.

"Onun başlangıç noktası, evrenin sonundandır ve çevresi en sonuna


kadardır" Psalms 19:6
Yaratıcılar, dünya yörgüsünden çok uzak bir gezegenden gelmişlerdi.

"Göklerde O, güneşe çadır açtı" Psalms 19:4

Okyanusların dünyayı tamamıyle kapladığı sıralar, ilk kıtanın yaratılıp


ortaya çıkılışına bir ima.

"Yahweh cennetten bakıp bütün insanoğlunu seyrediyor: Dünyada


yaşayan herkesi ikâmet ettiği yerden izliyor" Psamls 33: 13-14.
39
Yaratıcılar, insanoğlunun davranışını herzaman yaptıkları gibi uçan
dairelerinde gözlüyorlar.

Şeytan

Eyub'un kitabının birinci bölümünde Şeytanın açıklamasını bulursun:

"Ve Elohim'in oğulları Rabbin önünde kendilerini takdim etmeğe


geldikleri gün vaki oldu ki onların arasında şeytan da geldi" Eyub 1:6.

Elohim, Musevi (İbranice) dilinde: "Onlar ki uzaydan gelirler"


demektir.
"Elohim'in oğulları" diğer bir deyimle; İnsanoğlunu gözleyen yaratıcılar,
devamlı olarak gezegenleriyle haberleşip, İnsanoğlunun birçoğu
Elohim'i sevdiklerini bildirmektedirler.
Fakat aralarından bir tanesi Şeytan ismiyle bilinmekteydi. Bu şahıs,
kendi dünyalarına Dünyanız kadar yakın bir gezegende diğer zeki
yaratıkların yaratılmasına ve de bir tehlikenin imkân olduğunu
gördüğünden daima karşı çıkmıştı. O yüzdendir ki, Eyub'un
bağımlılığını gördüğü zaman ki insanoğlunun Yaratıcısını sevdiğinin en
güzel örneklerinden biriydi; şunları söyledi:

"ve Şeytan Rabbe cevap verip dedi: Eyub Elohim'den boşuna mı


korkuyor?... Fakat şimdi elini uzat da, nesi varsa hepsine dokun, ve
yüzüne karşı sana lânet edecektir. Ve Yahweh Şeytana dedi: İşte,
bütün nesi varsa senin elinde; ancak kendisine elini uzatma" Eyub
1:9-12.

Eyub zengin olmasa yaratıcılarını sevmeyeceği söze karşın, hükümet


Şeytan'a Eyub'u berbat etmesi için, istediği bütün gücü verdi. Ve
böylelilkle görülecektir ki halâ daha yaratıcılarına saygı ve sevgi
duyacakmıdır? Bu sebeten Eyub'un öldürülmesi tamamıyle
yasaklanmıştı.

Eyub'un bütün varlıklarının yok oluşuna rağmen, yaratıcılarına


duyduğu sevgi ve saygının bir derece bile azalmadığından, hükümet
Şeytan ve partisine karşın bir zafer kazanmıştı.
Şeytan yenilgisine karşın, bir idda daha ileri sürdü: Eyub bütün
varlıklarını kaybetmesine rağmen sağlığının halâ daha yerinde
olduğunu işaret etti. Hükümet de Eyub'un canına dokunmamak şartı ile
Şeytana her istediğini verdiler. "İşte o senin elinde, ancak onun canını
koru" Eyub 2:6.

Yine Eyub kitabının 37'inci bölümünde çok ilginç küçük bir cümle
geçmektedir.

"Dökme tunç ayna gibi, göklerdeki kubbeleri dövebilirmisin?" Eyub


37:18

40
İnsanoğlu "sert bulutlar" yapmaya yeteneği varmıdır? Hakikatte,
metaldan yapılmış uçan vasıtalar? O çağın insanlarına göre bunu
Tanrıdan(Allahtan) başka hiçkimse yapamaz. Yine de bugün
yapılabilmektedir...

Son olarak, Eyub'un küçük düşürülmesi(yenilgisi) karşısında Yaratıcılar,


onu iyileştirip çocuklarını ve zenginliğini ona geri verdiler.

İnsanoğlu Anlayamaz

Tobiyas'ın kitabında, Rafael isimli robot, insanlar Yaratıcılarına karşı ne


çeşit reaksiyon edeceklerini görmek için gönderilir. Kim olduğunu
ispatladıktan ve görevini yerine getirdikten sonra da ayrılır.

"Hergün sana göründüm fakat ne yedim ne de içtim... beni göderene


yükselip gidiyorum. Sana bu olanları bir yere yaz" Tobiyas 12.

Bütün bunlar yazılanlarda görülmektedir fakat yine de herkes,


gerçekten anlamaya çalışmalıdır.

"Sizlere bilginin(akılın) ne olduğunu söyleyeceğim, ve kaynağını da


açıklayacağım. Elohim'in esrarengizliğini sizlerden saklamayacağım.
Doğumunun başlangıcından açıklayıp, onun bilgisini aydınlığa
çıkaracağım, ve doğrudan öteye gitmeyeceğim" Solomon'un
bilgisi(akılı).

Zaman geldiğinde "bilgi" herşeyin varolmasını sağlayan Bilim,


insanoğlu tarafından anlaşılacaktır. İncil (ve Kur’an’daki) yazılar bunun
ispatı olacaktır.

"Güzelliğin yüceliği aşkına ve yaratıkların, onları yaratanlar görüp öyle


bileceksiniz" Solomon'un bilgisi 13.

Gerçeği görmek, yaratıkları gözleyerek, Yaratıcıları kabul etmek kolay


birşeydi. "Ve o ki bu güzel şeyler açısından görülür, onu böyle
anlayamaz" Solomon 13.

İnsanlar tarafından rahatsız edilmemek için Yaratıcılar, üslerini yüksek


dağlar üzerine kurmuşlardı. Ve şimdi büyük uygarlıkların Himalaya ve
Perudaki kalıntılarını bulmaktayız.
Ayrıca denizlerin dibinde bile. Dağ üzerlerindeki üsler yavaş yavaş
terkedilip, insanların ulaşamayacağı deniz altı üslerine çekilmişlerdi.
Başlangıçta sürgünde olan Yaratıcılar kendilerini okyanuslar altında
saklamışlardı.

"Yahweh, o günde, acı ve yüce kılıcı ile yırtıcı yılan Leviathan'ı


cezalandıracaktır. O kalleş Leviathan'ı ve denizdeki canavarları
öldürecektir" Isaiah 27

41
O sırada, kendi gezegenlerinin hükümeti insanoğlunun yaratıcılarını
yok etmek istemişti. Diğer hayranlıklar arasında herşeyi görmek kolay
değildi. Ve tabii ki yaratıcılar anlaşılmaz gibi bir gözle bakılıyordu, tıpkı
yarattıkları insanların, onların bilimsel üstünlüklerinden dolayı
anlayamadıkları gibi.

"Ve öğrenilmeyen kitap ona getirilip dedi: Bunu oku, sana yalvarırım.
Ve o da dedi ki, ben anlayamadım" İşaya 29

Uzun zamandan beri insanoğlu gerçeği ellerinde tutuyorlardı fakat bu


gerçeği "okumasını" bilmedikleri için, diğer bir deyimle, bilimsel
yönden gelişmedikleri için anlayamazlardı.

"Bilgiden yoksun her insan, kabadır..." Ceremaya 10:14.

Bilim, Yaratıcıların yaratmalarını sağladi. Ve insanoğlunun da bir gün


ayni şeyi yapmasını sağlayacaktır.

"Yahweh eski işlerinden önce, yolunun başlangıcından bana sahip çıktı.


Başlangıçtan, sonsuzluktan hazırlanmıştım veya dünyanın var
oluşundan önce...Gökleri hazırladığında ben oradaydım.
Ne zaman ki denizlere emirinden çıkmaması için öğütünü verdiğinde
ben onunlaydım, tıpkı onunla yetiştirilmiş gibi. Ve hergün onun neşesi
idim, onunla beraber seviniyordum. Bu dünyanın yaşanılacak kısmında
eğlenip coşuyordum. Ve zevklerim insan oğulları ile birlikte idi"
Proverbs 8:22-23, 27, 29-31

Yaratıcılar, kıtaları yaratıp üzerine canlı yaratıklar koymalarına zekâ ve


bilim mümkün kılmıştı. Ve şimdi bu zekâ ve azim insanların ayni
hareketi tekrarlamalarına yol açmaktadır.
Zamanın başından beri daima böyle olmuştur. İnsanlar, diğer
gezegenlerde kendilerine benzeri insanlar yaratırlar. Devre tekrarlanır.
Kimileri ölür, diğerleri yerlerini alır. Biz sizlein Yaratıcılarıyız ve sizler
de diğer insanları yaratacaksınız.

"Ve o ki var oldu şimdidir; ve o ki var olacak, var olmuştur.."


Ecclesiasters 3:15
"Ve böylece insanlar hayvanlar karşısında üstünlükleri olmayacak,
çünü herşey bencilliktir" Ecclesiasters 3:19.
Hayvanlar da yaratılmıştı ve tekrar yaratılacaklar. Tıpkı insanoğlu
gibi, ne fazla ne de az. Soyları tükenen hayvan cinsleri, onları tekrar
yaratmasını bildiğiniz zaman, tekrar yaşayacaklardır.

Biz Yaratıcılar, kendimizi resmi bir şekilde, İnsanoğlu onları


yaratıkklarımızdan ancak minnetar olduklarını bildiğimiz zaman
göstereceğiz. İnsanoğlunun bize karşı hınç duymalarından korkuyoruz
ki bu bizim için kabul edilmez dirşeydir. Sizinle açık buluşmayı ve de
epeyce gelişmiş bilimsel teknolojimizden faydalanmanızı istiyoruz,
fakat bize karşı dönmeyip,ve bizi atalarınız gibi seveceğinizden emin
olduğumuz zaman:

42
"Yaratıcılarıyle münakaşa edene yuh'. Kil, çümlekçiye ne yaptığını
sorarmı? Veya yarattığı ona, ustalığın yoktur dermi? Babasına, nedir ki
yaratıyorsun diyene yuh " İşaya 45.

"Acı ve ezgi fırınında sizleri denedim. Kendi yararım için, kendi yararım
için yaptım" İşaya 48.

İnsanlar tarafından sevilmeme korkusu iledir ki yaratıcılar, onlara


hemen hemen hiç yardım etmeden insanoğlunun bilimsel yönden
gelişmelesi için yalnız bırakılmıştı.

Bu uzay vasıtası üzerinde işlenmiş olan ve de giydiğim elbisede


gördüğün emblem, gerçeği temsil etmektedir; Ayrıca Musevilerin de
emblemidir;Davutun yıldızı, demektir ki; Yukarıda bulunan
aşağıdaki gibidir ve ortasında bulunan 'svastika' herşeyin tekrarlı bir
şekilde oluşumu anlamına gelmektedir. En üstü en altı olup ve ayni
şekilde en altı en üstü oluşudur. Yaratıcıların ve insanların başlangıcı ve
kaderi benzer ve bağlıdır.

"Bilmiyormusun? duymadın mı? ta başlangıçtan haberdar edilmedin


mi? Dünyanın temelinden anlamadın mı? İşaya 40:21

Amos'un kitabında Yaratıcıların yüksek dağlar üzerindeki üs


izlerinden bahsedilmektedir.

"O ki, dünyanın yüksekleri üzerinde marş eder" Amos 4:13.

Yaratıcıların, tam olarak yedi üsleri vardı:

O yedi; bütün dünyanın üzerinde ileri geri yarış eden.. Yahweh'nin


gözleridir. Zekarya 4:10

Bu, yedi dallı mum değneğinin oluşum sebebidir ki anlamı, çoktan beri
kayboldu. Başlangıçta, yaratıcıların baş merkezinde, birbirlerinin
üsleriyle ve de Dünyayı yörünge eden gezegenler arası vasıtayla
haberleşmeyi sağlayan yedi ışıklı kontrol (idare) düğmeleri vardı.

Telepatiye değinen konuya gelince:

"Dilimin ucuna kelime gelmeden aklımda olanı biliyorsun, o Yahweh,


beni içerde bağlarsın. Arkadan ve önceden; elini üzerime koydun. Öyle
bilgi gözlerimin önünde çok muazzam birşeydir. Yükseklerdedir, benim
bu bilgiye ulaşmama mümkün yoktur" Psalms 139:4-6

Bu devrede, Telepati hayal bile edilemezdi, "öyle bilgi gözlerimin


önünde çok muazzam birşeydir". Astronomi ve gezegenler (yıldızlar)
arası seyahat da düşünülemez birşeydi.

" o, yıldızları bir bir sayıp herbirini ismiyle çağırmaktadır. Tanrımız


yüce, gücü büyük, anlayışı da sonsuzdur". Psalms 147:4-5

İnsanlar cihazlarla haberleşmeyi de anlayamıyorlardı.

43
" O dünyanın her ucuna büyük emirler gönderir ve sözü çok çabuk
seyahat etmektedir" Psalms 147:15

Şimdi, yaratıcılar'ın işinde, karar verici bir seviyeye varmaktayız. Ve


onlar, o zaman, hiçbir vakit direkt olarak İnsanoğlunun işlerine
karışmadan, bilimsel alanda kendi başlarına ilerlemeleri için
yalnız bıraktılar. Onlar da anladılar ki, kendileri de ayni şekilde
yaratılmışlardı ve de ayni şekilde yaratıklar yaratmakla devrenin
devam etmesini sağlamaktadırlar.

Fakat ilk önce,gerçeğin bütün dünyaya yayılabilmesi için, onlar bir


'Peygamber' göndermeyi karar geçirdiler. Bu peygamber, İsrail
insanlarının ne olduğunu, dünyanın her yerine yayıp, yalnız onların
bileceği, ahiret gününe hazırlayarak, ne zaman ki esrarengiz olayların
bilim ışığı altında açıklanabileceği güne hazırlayabilmekti. Ve onu
sundular/açıkladılar (takdim ettiler).

" Fakat senden Betlihem, İsrail için bir yönetici gelecektir(çıkacaktır).


Barışın adamı olarak dünyanın sonuna kadar, Yahwehnin gücüyle
durup onlara çoban olacaktır..." Micah 5:2
" Coşkunca sevinin İsrailin kızları, işte burda, kıralınız size doğru
geliyor... Alçak gönüllü ve eşek üzerinde taşınıyor...Milletlere barış
sunacaktır. Onun imparatoru denizden denize kaplayacaktır.

Kudüsün kızları neşeyle hoplayınız, Kıralınız size doğru geliyor…


alçakgönüllü ve katır üzerinde taşınıyor… ülkelere barışlık kabul
ettirecektir ve onun imparatorluğu denizden denize kaplanacaktır.
Zechariah 9:9-10’

4
İSANIN FAYDALIĞI
Gebe kalma
Hazırlanma
Paralel İnsanlıklar
Bilimsel Mucizeler
Mirası hak etmek

GEBE KALMA
44
Hz İsanın görevi, İncildeki gerçekleri bütün dünyaya yaymaktı. Ve de
bilimsel çağ varıp herşey kolayca açıklanabileceği zaman, bu gerçekler
bütün insanlığa bir delil olabilecektir.

Böylece yaratıcılar, dünyaya, anası dünyalı, babası da onlardan biri


olan bir çocuk getirmeye karar geçtiler. Söz konusu çocuk, insanlarda
eksik olan Telepatik yeteneği ile doğacaktı.

"İsanın anası Meryem, kutsal ruh tarafından hamile kılındı" Mattü 1:18

Meryemin kocası olarak seçilen dünyalı adam, tabii ki bu olayları


sindirmekte zorluk çekiyordu fakat: "Bakın, tanrının meleği ona
göründü" Mattü 1:20

Yaratıcılardan biri ona görünüp, Meryem, "Tanrı"nın oğlunu dünyaya


getireceğini açıkladı. Yaratıcılarla temasda olan *diğer peygamberler,
kutsal çocuğu görmek için çok uzaklardan geldiler.
Uçan dairelerin bir tanesi onlara kılavuz olmuştu:

"Onun, yükselen yıldızını görüp saygımızı sunmaya geldik...Onların


gördüğü yükselen yıldız, onlardan önce gelip, çocuğun yattığı yere
varıp durdu" Mattü 2:2

Ve yaratıcılar, çocuğa göz kulak oldular: "Ve Tanrının meleği Yusufa


rüyada görünüp dedi: Kalk anası ile çocuğu al ve Mısıra kaç; ve ben
sana söyleyinceye kadar orada kal; çünkü Hirodes çocuğu yok etmek
için onu arayacaktır" Mattü 2:13

Peygamberlerin duyurduğu ve toprağında doğan çocuk kıral, hakkında


Kıral memnun değildi. Ne zaman ki Hirodes öldü, Yaratıcılar Yusufun
İsraile dönebileceğini söyledi.

"Fakat Hirodes ölünce, işte, Tanrının meleği Mısırda Yusufa rüyada


görünüp dedi: Kalk çocuğu ve anasını al İsrail diyarına git: çünkü
cocuğun canını arayanlar öldüler" Mattü 2:19-20

HAZIRLANMA

İsa çağına geldiği zaman, yaratıcılar ona, gerçek kimliğini


açıklayabilmeleri için, ve babasına tanıştırılıp ve görevini bildirmenin
yanında bazı bilimsel teknikler öğretmeleri için onlara götürülmüştü.

"Gökler açıldı, ve Allahın ruhunun bir güvercin gibi indiğini ve üzerine


aydınlık yarattığını gördü;
Ve de göklerden bir ses duyulup şöyle dedi: Bu benim oğlumdur,
candan sevdiğim ve ondan razıyım...
İsa ondan sonra Şeytan tarafından ayartılmak/tahrik edilmek için çöle
götürülmüştü".

45
Daha önce bahsettiğimiz yaratıcılardan biri olan "Şeytan"
insanoğlundan hiçbir (iyi tavır) iyilik gelemeyeceği inancında idi. O
şüpheci şeytandır. Bizim uzak gezegenimizdeki hükümetin karşi partisi
tarafından desteklenmekteydi.

Şeytan, İsa'nın zekâsının olumlu olup olmadığını ve yaratıcılara karşı


sevgi ve saygı duyup duymadığını öğrenmek için onu teste koymuştu.
Ne zaman ki, İsanın güvenilir bir kişi olduğu öğrenildi, kendisine
verilen görevi yerine getirmek için bırakılmıştı.

Ençok insanları etrafına toplayabilmek için, İsa, "mucizeler" yapmıştı ki


hakikatte bu mucizeler Yaratıcıların ona öğrettiği bilimsel tekniklerin
uygulanmasıydı.

"Herçeşit hastalık çekenler, ona götürülüp onları iyileştirdi" Mattü 4.

"Ruhta fakir olanlara mubarek olsun" Mattü 5:3.


Bu cümle yanlış bir şekilde şöyle tercüme edildi: 'Ruh içinde fakir
mubarek olsun'. Hakiki anlamı ise, fakirin cesareti oldukça mutluluğu
da olacaktır. Gerçek anlamı, tercümesiyle hiçbir ilişkisi yoktur.

Böylece İsa, 'öğrencilerine' gerçeği, bütün dünyaya yaymaları


gerektiğini bildirdi: "Bizim Babamız" ismiyle başlayan duada gerçek,
açıkca belirtilmiştir:

"Kıraliyetiniz gelsin ve cennette olduğu gibi dünyamızda da olsun"


Mattü 6:

Cennette, yaratıcıların Dünyasında, Bilim adamları sonunda hüküm


etme sahibine çıkıp, diğer zeki yaratıklar yaratmışlardı. Ayni şey
dünyada da olacaktır. Fener tekrarden alınıp taşınacaktır.

Hakiki ve derin anlamı anlaşılmadan devamlı olarak tekrarlanan bu


dua, şimdi dolgun anlamını alıyor. "Dünyada, cennette olduğu gibi".

Öteki şeylerin yanında, İsa'ya ikna edici şekilde, guruplara telepatik


hipnosis yöntemi ile konuşması öğretilmişti.

"Ve vaki oldu ki, İsa bu sözleri bitirince, halk onun öğretişine çok
şaştılar. Çünkü İsa onlara kendi yazıcıları gibi değil, hâkimiyet sahibi
biri gibi öğretiyordu". Mattü 7:28-29

O hastaları, yaratıcıların yardımı ile iyileştirmeye devam etti, bunu,


yaratıcıların uzaktan gönderdiği konsantre edilmiş ışınla başarıyordu:

"Bir cüzamlı ona yaklaştı... İsa elini uzatıp ona dokundu ve yine temiz
ol dedi. Ve cüzamlığı hemen temizlendi" Mattü 8:2-3

Ayni şeyi, tamamen felce uğrayan başka bir adama da yapmıştı.


Ameliyat (tedavi) konsantre edilmiş bir ışınla uzaktan oluşturuluyordu,
laser ışını gibi birşey, birçok tabakalardan geçip yalnız etkilenmiş
noktayı yakıyordu.

46
"Kalk ve yürü...ve o kalktı" Mattü 9:6-8

Mattü kitabının içinde, daha ileride, İsa görevini haber eder:

"Ben erdemli kişileri değil günah işleyenleri davet etmeye geldim".


Mattü 9:13

Yaratıcıların varlığından haberdar olan İsrail insanları için değil, İsa,


daha çok bu bilginin bütün dünyaya yayılması için gelmişti.
Daha sonra, ilki gibi, birçok mucize olmuştu ki hepsi de tıbbi olarak
yer almıştı. Şimdi, kalp ve diğer organların değişimi yer alıyor,
cüzzamlık ve benzeri hastalıklar tedavi ediliyor ve insanlar yeterli
bakım sonucu komadan çıkarılabiliyor. Bunlar, ilkel insanlar tarafından
mucize olarak
görülmektedir. O sıralar insanlar epeyce ilkel ve yaratıcılar da, sizin
şimdiki "uygar" ülkelerin insanları gibiydi, fakat bilimsel yönden daha
gelişmiş durumda idiler.

Daha ileride, yaratıcılar üzerine ima buluyoruz ki aralarında İsa'nın


gerçek Babası bulunmaktadır.

"O ki, beni insanlar önünde ikrar eder, ben de onu cennetteki Babamın
önünde ikrar edeceğim" Mattü 10:32
"cennetteki Babamın önünde" bu hepsini söylüyor. Hakikatte Allah,
gözle görülüp elle tutulamayan birşey değildir. O Cennet'tedir.
Dünyanın, evrenin merkezinde olduğuna inanan ve yıldızların, tıpkı
ışık ampüller gibi bir uzay ipiyle asılı olduğuna inana insanlara bu
anlaşılmayan bir şey olduğu apaçıktır.
Diğer bir taraftan, uzay seyahatinin başlangıcından beri , ve de uçsuz
bucaksız oluşu daha derin bir şekilde anlaşılması sonucu, bu yazılan
tamamen değişik bir (açıdan) yoldan aydınlığa çıkarılmıştır.

PARALEL İNSANLIKLAR

İsa'nın bir deyim şeklinde açıkladığı, 13'üncü bölümdeki nokta çok


önemlidir: "Ekinci ekmeye gitti" Mattü 13:3
Yaratıcıların, nasıl dünyalarından ayrılıp, başka bir dünyada hayat
yaratmaya gittikleri açıklanıyor.

"Ve ekerken, bazı tohumlar yan tarafa düştüler, ve kuşlar gelip onları
yediler. Ve diğer tohumlar topraksız kayalık yere düştüler ve güneş
yükseldiği zaman kuruyup odun oldular. Öteki tohumlar dikenler
arasına düşüp, dikenler büyüdükleri zaman onları boğdular. Diğer
tohumlar da iyi yere düşüp meyve verdiler, bazı yüz kere, bazı altmış
kere ve bazı da otuz kere...Kulakları olan işitsin" Mattü 13:4-9

Bu diğer gezegenlerde hayat yaratma teşºebüsüne bir imadır.

47
Üçtanesi başarısızlığa uğradı. Birincisi tükendi çünkü, bazı "kuşlar"
gelip tohumları yediler. Ki gerçekte, bu gezegenin, yaratıcıların
dünyasına olan yakınlığı sonucu başarısızlığa uğramıştı. Kendilerine
benzeyen insanların yaratılmasında tehlike gören diğerleri bu
yaratıkları yok etmek için gelmişlerdi. İkinci teşşebbüs de, güneşe çok
yakın bir gezegende olduğundan, yarattıkları, güneşin tehlikeli ışınları
tarafından yok edilmişti. Diğer yandan üçüncü teşşebbüs,"dikenler
arasında" çok rutubetli bir gezegende, bitki dünyası o kadar kuvvetliydi
ki dengeyi ve hayvan alemini yok etti.
Bu bitkiler gezegeni halâ var olmaktadır. Fakat son olarak dördüncü
teşşebbüs "iyi yerde" başarılı olmuştu. Ve de önemli gerçek şudur ki,
bu deneylerin sonucunda, üç gezegende başarı elde edilmişti.
Bu da demektir ki, nispete yakın iki gezegende size benzeyen, ve ayni
yaratıcıların yarattıği insanlar vardır. "kulakları olanlar işitsin":
Anlayabilenler anlasın...
O an geldiği zaman, anlamaya çalışanlar anlayacaklar, ötekiler,
görmeden bakanlar ve duymadan/işitmeden dinleyenler, gerçeği hiçbir
zaman anlayamayacaklar.
Zekâlarını kendi kendilerine ispat edebilenler, yaratıcıların yardımına
hak kazanacaklar ve de yardım edileceklerdir:

"Onun ki var, daha da verilecektir, ta ki yeterinden fazla olup yedeği


de olsun; onun ki yoktur, kendisinde olan da ondan alınacaktır" Mattü
13:12

Zekâ olduklarını gösteremeyen insanlar, fazla yaşayamayacaklar.


İnsanlar, Yaratıcıları tarafından eşit olarak tanınmaya değerli olduğunu
hemen hemen ispat etmiştir. Yalnız, azacık, kendi kendilerine sevgi
eksiklikleri vardır ve özellikle Yaratıcılarına karşı.

"Göklerin melekûtu sırlarını bilmek size verilmiştir" Mattü 13:11

Üzerlerinde hayat yaratılan üç dünyalar, birbirleriyle yarış etmeye


koyulmuştu. En fazla bilimsel ilerleme kaydedip zekâlarını ispat eden
insanlık dünyası 'Ahiret gününde' Yaratıcıların mirasından
faydalanacaklardır. Yaratıcılara karşı barışçıl olmak şartı ile.

Bu, bilgilerinin yeterince üstün bir seviyeye ulaştığı gün olacaktır. Bu


dünyadaki insanlar o günden çok uzakta değillerdir. İnsan dahiliği:

"...tohumların en küçüğüdür, fakat ne zaman ki büyür, bütün


baharatlardan da geniş olup bir ağaca döner ve havanın kuşları gelip
dallarında yaşarlar" Mattü 13:32

'havanın kuşları' yaratıcılardan bahsetmektedir ki gelip dallarına


'konacaklar' ve ne zaman ki insanlar hak eder, Yaratıcılar onlara
bilgilerini vereceklerdir.

"Göklerin melekûtu, kadının alıp üç ölçü un içine gömdüğü (kattığı)


hamur mayasına benzer; hepsi mayalanıncaya kadar gizlemiştir" Mattü
13:33
48
Yaratıcıların, bu üç dünyada, bilimin çiçek gibi açılmasına
beklediklerine bir ima daha.

"Dünya kurulalıdan beri gizli olan şeyleri beyan edeceğim" Mattü 13:35

En önemli konulardan biri şudur ki, gezegenlerin belli bir ömürü vardır,
ve de bir gün hayatı destekleyemeyecek duruma gelecektir. O zaman
içinde, insanoğlu başka bir gazegene (dünyaya) göç edebilmek için
yeterli derecede bilimsel teknolojiye erişmiş olması gerekir. Ya da
başka dünyaya uygun humanoid türünde insanlar yaratması gerekir ki
başka dünyada uygunlaşamazsa devamını sürdürebilsin
(sağlayabilsin). Çevere insana uygun edilemezse, insanoğlu çevreye
uyması lâzımdır.
Örnek olarak, insanoğlu kendisinin yok oluşundan önce,
tamamen değişik bir atmosferde yaşayabilen ve yaratıcılarının
bilgilerine miras çıkan insan türü yaratması gerekir. Bu durumda
insanoğlu sona ermeden, miras tamamıyle kaybolmuş olmayacaktır.
Yaratıcılar üç dünya üzerine hayat koydular ki, yalnız en iyisi mirası
almayı hak edecektir.

"Dünyanın sonunda böyle olacaktır; melekler gelip, kötüleri iyilerin


arasından ayıracaktır". Mattü 13:49

Ekmeğin bölüşümüne değinen konu daha önce açıklanmıştır. Bütün


önemli elemanlara (vitaminlere) sahip olan ve astronotların da
kullandığı büyük haplara benzeyen bu gıda maddesi konsantre
edilmiştir.
"kutsal ekmeğin" şekli, bize bu hapları hatırlatmaktadır. Birkaç dilim
ekmek eşitliğinde, binlerce insanı yedirmeğe yeter (ve artar bile).

BİLİMSEL MUCİZELER

Ne zaman ki Hz. İsa su üzerinde yürüdü, Yaratıcılar onu, yer çekimini


belli bir noktada yok eden ışınla desteklemişlerdi.

"Ve gecenin dördüncü nöbetinde, İsa denizin üzerinde yürüyerek


yanlarına geldi" Mattü 14:25.

Bu ışın, şöyle açıklandığı gibi çalkantı yaratmıştı:

"Fakat rüzgârın şiddetini gören Peter (Piter) korkmuştu. ... ve ne


zaman ki kayığa girdiler, rügâr düştü" Mattü 14:30-32

Kayığa girdikleri zaman "rüzgâr durdu" çünkü İsa kayığa vardığı


zaman ışın kesilmişti. Bilimsel bir 'mucize' daha.
Hakikatte mucize diye birşey yoktur, yalnız uygarlıklar arasındaki
49
değişiklik. Hz. İsanın zamanında bir uçan daire ile konmuş olsaydın, ve
ya da basit bir helikopterle, o devre insanları gözü önünde, sınırlı
bilimsel teknolojine rağmen, mucize yaratmış olacaksın.
Yapay ışık yaratmakla, gökten gelmekle, araba sürmekle, televizyon
seyretmekle, ve hatta, silahla kuş öldürmekle, o devrenin insanlarına
açıklanamayan esrarengiz olaylar sağlamış olacaksın ve bilimsel
yönden ileri teknolojiyi "kutsal" veya doğa üstü bir güç olarak
göreceklerdir.
Sizin ve İsa'nın çağındaki insanlar arasındaki bilimsel aralık ayni
olduğunu söyleyesek, haksız birşey olmayacaktır. Tıpkı sizin ve bizim
aramızdaki farklılık gibi.
Sizin mucize olarak tanımladığınız şeyleri halâ yapabiliriz. Fakat
aranızdaki en gelişmiş kişiler bunları mucize olarak görmeyecektir.
Geçmiş on yıl veya daha fazla sene içinde insanoğlu, yaşamın ve
gelişmenin gerçek önemini daha iyi kavrayarak, yere, göbeğinin
üzerine köl gibi uzanıp yiyecek (hediye) sunmak yerine bilgisel
araştırma ve keşifler yapıp ve de aktif bir şekilde, bilimsel kurallar ve
olanaklar araştırmaktadır.Bizim bilgi seviyemiz öyle bir derecededir ki,
birkaç 'mucize' yaratmayı kararlaşacak olursak, sizin en üstün bilim
adamınınız bile bunları nasıl yaptığımızı anlayamıyacaktır.
Birkaç, özellikle iyi gelişmiş akıllar bu olayı idare edebilecektir, fakat
kalabalık, açıkcası paniğe kapılacaktır. Biz, artık kolayca şok
edilemeyen bu kalabalıkları halâ daha şaşırtabiliyoruz.

İnsanlar bilmeleri gerekir ki, gözle görülmeyen, elle tutulmayan "Allah"


diye birşey yoktur, fakat kendilerine benzeyen diğer insanları yaratan
insanlardır.
Mattü'nün 17'inci bölümünde, Yaratıcılar bir defa daha görülmektedir.

"İsa, altı gün sonra Piter'i Yakup ve kardeşi Yuhannayı yanına aldı, ve
onları ayrıca yüksek bir dağa çıkardı. Ve onların önünde heyeti değişti;
yüzü güneş gibi parladı, ve esvabı ışık gibi parladı. Ve işte, onlara Musa
ile İlya göründüler, İsa ile konuşuyorlardı...Bulutlardan gelen bir ses
konuşarak dedi ki, Bu benim sevgili oğlumdur...onu dinleyin" Mattü
17:1-5

Bu olay gece yer aldı, ve öğrencileri, İsa'nın uzay gemisinin kuvvetli


projektörleri ile aydınlatıldığını görüce, korkmuşlardı. Uzay gemisinden
inen Musa ve İlya, halâ hayatta, faydalandıkları "Hayat ağacı"
sağolsun. Ölümsüzlük, bilimsel bir gerçektir, ve bu insanoğlunun
ölümsüzlük fikrine uymamasına rağmen.

Mattü'nün 19'uncu bölümünde ve 30'uncu surada böyle bir cümle var:


"fakat çoğu ki şimdi birincidir, sonuncu olacaklar, ve çoğu ki
sonuncudur birinci olacaklar..."

Bu demektir ki, yaratılanlar yaratıcı olacaklar. Nasıl ki Yaratıcılar


yaratılmışlardı.

50
MİRASI HAK ETMEK

Mattü'nün 25'inci bölümündeki hikâyeye göre, üç gezegenlerin


(dünyanın) bilimsel ilerleme yapmaları gerektiğini ve bir gün gelip
yargıya çekileceklerini/eleştirileceklerini okuyoruz:

"O uzak memleketlere giderken, hızmetkârlarına çığırıp, onlara bütün


malını teslim eden bir adam gibidir... Ve birine beş yetenek
verdi...diğerine, iki..ötekine de bir. Ve yola koyuldu... Ve o ki beş
yetenek aldı, gidip onlarla ticaret edip beş tane daha kazandı... ayni
şekilde, o ki iki tane aldı, iki
tane daha kazandı...Fakat , o ki bir tane aldı, geriye bir yetenek
getirdi. Onun için, ondan yeteneği al on yeteneği olana ver... Her olana
verilip bolluk içinde olacaktır. Onun ki yeterli yeteneği yoktur,
var olan yeteneği de alınacaktır." Mattü 25:14-29

Hayat yaratılan üç dünyadan, en fazla bilimsel ilerleme gösterene


miras verilecektir. İlerleme göstermeyen de, öteki tarafından idare
edilecek ve yok edilecektir. Bu dünyadaki milletler arasında da doğru
birşeydir.
Mattü'nün 26'ıncı bölümünde, İsa, ölümünün önemini açıklar ve de
yazılanlardan örnek gösterip bunların delil olduğunu açıklar. Ne zaman
ki kendisiyle olan biri İsa'yı savunmaya kalkıştı, İsa ona dedi ki:

" Kılıcını geriye koy...Ben Babama rica edemez miyim sanırsın? Ki


bana, on iki lejiyondan (1 lejiyon=6000 askerlik ordu) fazla melek
ordusu göndersin. Böyle olması gerekir, diyen yazılar o vakit nasıl
yerine getirildi?" Mattü 26:52-54

Hakikatte, gerçeğin, dünyanın her tarafına yayılabilmesi için, İsa'nın


ölmesi gerekiyordu.
Ve ne zaman ki Yaratıcılar daha sonra dünyaya geri geldiklerinde, istila
edici işgalci olarak görülmesinler. İncildeki yazıların amacı budur ki ne
zaman Yaratıcılar geri geldiklerinde yaptıklarının izi ve onların mevcut
oldukları, tanınmalarına yardımcı olsun.
Ölümünden sonra, İsa, Yaratıcıların yardımı ile tekrar hayata
getirilmişti.

"Ansızın şiddetli bir zelzele oldu, çünkü tanrının meleği göklerden gelip
taşı yuvarlayarak üzerine oturdu... Yüzü yıldırım gibi parlıyor ve giydiği
esvabı da kar gibi bem beyazdı" Mattü 28:2-3

Yaratıcılar, İsa'yı canlandırıp onu iyileştirdiler ve dediler ki:

"Böylece git ve bütün milletlerde öğrenciler yetiştir... Sana verdiğim


bütün emirleri yerine getirmelerini onlara öğret" Mattü 28:19-20

Hz İsa'nın görevi sona geliyordu:

51
"Daha sonra İsa, onlara konuştuktan sonra, yukarıya göklere
alınmıştı..." Mark 16:19

Bu önemli cümleden sonra, Yaratıcılar onu beraberlerinde alıp gittiler:

“Son günlerin sırasında, eğer yılan alırlarsa ve öldürücü birşey içerlerse


onlara bir zarar gelmeyecek, hasta olanlar üzerine ellerini koydukları
zaman onlar iyileşecek”Mark 16:18

Bu insanoğlunun zehire karşı ilaçın ve antidotların keşfinden ve de


şimdi olduğu gibi ameliyat gibi tıbbi ilerlemeden bahsetmektedir.

( Dünyaya varışlarının hazırlanmasına, Yaratıcılar daha sık görünmeye


başlayacaklar)

Dünyaya gelecekleri güne hazırlık olsun diye, Yaratıcılar geri gelmeden


önce, ve açıklamalarına daha fazla ağırlık katmak için sık sık göklerde
görüneceklerdir ki bu şu anda yer almaktadır.”

İncir ağacına bak… Ne zaman ki tomrucuklarını ortaya çıkarır, bilirsin ki


yaz yakındadır. Luke 21:30

Ne zaman birçok uçan daire, şimdi yaptıkları ortaya çıkar, demek


olacaktır ki zaman gelmiştir. Apostolların yaptıklarının ikinci bölümünde
bir zaman şöyle denmişti:

Pentokost’un sona yaklaştığı günler içinde hepsi de bir arada ayni


yerde toplanmışlardı…ve ansızdan, göklerden esen şiddetli bir rüzgâr
gibi bir ses geldi ve oturdukları evin her tarafına doldu… çatallı dil gibi,
önlerine ateş bulundu ve herbirinin üzerine kondu…ve hepsi de kutsal
bir ateşle dolup yabancı diller konuşmaya başladılar…Acts 2:1 – 4

“Apostollar Dünyanın her bir köşesine, doğruyu yayabilmek için,


Yaratıcılar onları konsantre edilmiş hızlı bir çeşit eğitime teşhir
etmişlerdi. Bu, kuvvetlendirilmiş telepatik dalgaların ve elektroşok
yöntemine benzeyen tekniğiyle, onların beyin hücrelerine diğer dillerin
unsurunu yerleştirmişlerdi.”

Apostolların yazılarında, birçok durumlarda melekler Yaratıcıların bazı


görünüşlerini not etmemiz gerekir. Özellikle Herod tarafından zincire
vurulan Peter’i serbest ettikleri zaman. “Ve görün: Tanrını meleği
yanında durdu ve odanın içi ışıkla aydınlandı.”
Peterin koluna çarparak onu uyandırıp ‘hemen ayağa kalk‘ dedi.
Zincirler yere düştü ve melek ona ‘üzrine elbiseni at ve sandallarını giy’
dedi. Peter meleğin dediğini yapıp ve de onu takip etme emrine uyup
serbesiyetliğe kavuşturulduğunun haberi olmadan ve de meleğin
gerçek olduğunu bilmeden onu dışarıya takip etti. Peter bütün bunların
bir hayal olduğunu zannetmişti” Acts 12:7-9

Peter öyle ilkelliği ile zincirlerinin düştüğünü (koptuğunu) hayal ettiğini


zanetti. O, Yaratıcıların biri tarafından kullanılan leyzerli eritici
elektronik cihazından haberi yoktu. Ne zam böyle şaşırtıcı şeyler olur,
52
İnsanlar rüya gördüklerini sanıyorlar. Ayni şekilde, onlar ki uçan
dairelerimizi gördüler, diğer insanlar onların hayal gördüklerini
zennederler. Ve bunda görüldüğü gibi, rüyasında gördüğünü
zannettiği, hakikatte bir gerçekti.

“Ve onlar, şehir içine giden demir kapıya geldiler; Ve bu, kendi başına
onlar için açıldı...ve ayni anda melek onun yanından ayrılıp gitti” Acts
12:10

İsrail insanlarının ülkelerini yeniden elde ettiklerinin zamanı geldiğine


işaret eden bir belirti daha. “Ve bütün bunlardan sonra geriye gelip
yere düşen Davud’un tapınağını kuracağım” Acts 15:16

Başka önemli bir cümle daha Acts 17:29 ‘da şunu söylüyor.

Bizde onun evladıyız.

Bu, Apostol tarafından, “Allah” hakkında konuşurken söylenmişti.

Yaratıcılardan bahseden İncildeki daha birçok referansları artık


okumaya gerek yoktur çünkü bunlar o kadar önemli değildirler. Sana
verdiğim açıklamalara göre, sana bunlar hakkında soru soracak
olanlara kendin bunları yorum edebilirsin”.

Ve bunu söyleyerek, daha önceki gün gibi ayrılıp gitti.

DÜNYANIN SONA ERİŞİ

1946, Yeni çağın birinci yılı


Kilsenin sonu
İsrail devletinin yaratılışı
Kilsenin hataları
Bütün Dinlerin kökünde
İnsanoğlu: Evrenin hastalığı
Evrim: Bir hikaye

1946, Yeni çağın birinci yılı

Ertesi gün, bir evvelki gibi gelip konuşmaya başladı.

“Dünyanın sona ereceği vakit geldi. Felaket şeklinde Dünyanın sona


ereceği değil de kilse dünyasının sona ereceğidir çünkü, görevini
53
tamamlamıştır. Bunu da az çok yeterli olarak yerine getirmiştir.
Yaratıcılar, geri döndükleri zaman, tanınmalarını sağlayabilecek bir
dereceye kadar adi/kaba bir işti. Farkettiğin gibi, Kristiyanlık kilsesi
ölmektedir. Dünyanın sonudur çünkü, birçok hatalara rağmen, ki çok
uzun zamandan beri Yaratıcıları “yüce Tanrı” olarak göstermeye çalıştı,
görevini tamamlamıştır.

Bilimsel çağın varışına kadar bu “Ulu Tanrı”cılık kabul edilirdi fakat


bundan sonra tamamıyle ortadan kaldırılması gerekirdi. Hakiki gerçek
muhafaza edilmiş olsaydı veya yazılanların arasını anlayabilselerdi, bu
mümkün olacaktı. Fakat birçok hatalar edilmişti.

Bu, Yaratıcılar tarafından önceden görülmüştü ve kilsenin kullanışlığı


kalmadığından, yıkılacaktır. Bilimsel yönden gelişmiş ülkelerde,
inanacakları başka birşeyin kalmadığından, insanlar bir çeşit huysuzluk
tarafından tükeniyorlar. Kilsenin bizden inanmamızı istediği, beyaz
sakalı ile bulutlar üzerinde oturup, herşeyi bilip herşeyi gören, her
zaman var olan, “Cennetteki Allah”a artık hiçkimse inanmıyor. Ne de
koruyucu küçücük ve kurtarıcı sevimli meleklere ne de keçi ayaklı ve
boynuzlu şeytana…

Bu nedenle, hiçkimse, neye inanacağını bilemiyor. Sevginin gerektiğini


yalnız birkaç genç kişi anladı.
(Sizler) altın çağa vardınız.

Dünyanın insanları! Sizler göklerde uçup radyo dalgaları ile seslerinizi


Dünyanın dört köşesine ulaştırmaktasınız. Böylece, gerçeği bilmenizin
zamanı gelmiştir.

Yazıldığı gibi ve Dünyanın Kova Burcuna girişi dolayısıyle birçok olaylar


yer almaktadır. Bazı insanlar, bu konu üzerinde yazılar yazmalarına
rağmen, onlara hiçkimse inanmadı. (Bir) 22.000 sene önce, Yaratıcılar,
Dünya üzerinde işlerini başlatmaya karar geçirmişlerdi. Herşey
planlanmıştı, çünkü Galaksinin hareketi bu bilgiyi ima etmektedir.

Balık burcu, (Hz) İsa’nın ve balıkçılarının çağı idi ve Kova burcu da ki


devam etmektedir 1946’da varmıştı. İşte bu zaman içerisindedir ki
İsrail halkı tekrardan ülkelerini bulmuşlardı:

“Ve o gün, balık burcu geçitinde bir ağlama sesi gelecektir…


(sophanias 1:10) Zephanian”

Balık burcu geçiti, Kova burcuna bir açılış yoludur. Bu hareket, kova
burcu yıldızlarında Güneşin Dünya üzerinde yükseldiği gündür (Vernal
equınox) Yüksek gürültü, bu açıklamayı takip eden sesdir.

1946’da doğuşun bir şans değildir”.

54
KİLSENİN SONA ERİŞİ

“Bu açıklama, aydınlık taşıdığından, üzgün insanlara ümit ve mutluluk


getirecektir. Hatasını anlayıp, gerçeğe yardımcı olmaya karar
geçmediği sürece, kilsenin çökülüşünü Bu açıklama hızlandıracaktır.

“Berbat sıfıra indirilecek, başkalarını küçümseyenler de yutulacaktır ve


onlar ki haksızlığı seyrederler ve bir sözle insanı suçlu bulanlar,
kendileri mahrum kalacaklardır ve kapıda ona tuzak kurup birkaç
kuruşa onu ele verenler ” Isaiah 29:20-21

Günaha, inanıp, suçlu hissetmenizi isteyen, hakka engel olup kilseyi,


eski kuruluş ve özellikleriyle kurtarmaya çalışan insanların sonu
yaklaştı. Balık burcu çağının sonunda ve Kova burcunun başında,
gerçeği yaymaya çalışanlara tuzak kuranların sonudur. Tıpkı, gerçekleri
anlamaya çaba göstermeden doğruyu savundukları inancı içinde, Hz
İsa’yı çarpmıha koyan insanlar gibi Balık çağına geçişte, mahvolup yok
olmaktan korkmuşlardı.
”Onları gören gözleri sönüp olmayacak, ve onları duyan kulakları,
billur gibi işitecek. Deli, artık Prens olarak çağırılmayacak ne de
hilletkarlar yüce olarak çağırılacak. Çünkü deli, ahmak şeyler söyleyip
kalbi haksız düşüncelerle çalışacak. Hipokratlarla uğraşıp, Yahweh
hakkında kandırıcı bir şekilde konuşanlar, Aç olanların ruhunu boşaltıp,
sussuzların önünden suyu alırlar. Kafirin işleri, kafirlikle doludur, ve
fukarayı ezmek için ünlü planlar kurup, hak edenlere adaletten marum
bırakmaktadır. Fakat soylu akıllı bir şahıs soylu fikirler ve hareketler
oluşturup, soyluğu ile başını dik tutmaktadır ” Isaiah 32: 3-8.

Herkes anlayacaktır ki, “Görebilenlerin gözleri sönük olmayacak”


Gerçeğe aç olanları, ruhlarını aç bırakıp Yahweh hakkında kötü bir
şekilde konuşan kilsedir.
Fakiri yok etmek için plan kuran kilsedir ve böylece, anlayamayacak
durumda olanlar veya anlamaya cesaret edemeyenler, günah korkusu
ile, kilseye bağımlı kalmaktadırlar.
Bu sırada, yoksul durumunu açıklarken gerçeği kavrama zihninden
yoksun olanlar kilsenin öğütüyle, kilsenin yalanlarına destek
olmaktadırlar. Fakat, soylu olan, gerçeği yüksek sesle konuşan Soylu
hareketler yaratmaktadır. İnsanlığın ezgi erici kilsesi razısı olmasa bile.

“Bilmez misin, duymadın mı, çok önceden haber edilmedin mi, Dünya
başladığından beri farkına varmadın mı? Dünyanın temelini
(kuruluşunu) anlamıyormusun?” Isaiah 40.
“İşte benim hızmetçim, benim (üstün) duttuğum, benim seçtiğim,
ondan zevk duyduğum, üzerine ruhumu bağışladım ve ülkeler üzerinde
adaletin parlamasını sağlayacaktır” İsaiah 42:21

Bütün Dünyaya gerçeği yayacak olan sensin. Birkaç gün içinde


açıklanan bu gerçeği.
55
“O, ne yaralı dalı kıracak ne de zayıflayan fitili söndürecek” İsaiah 42:1

Kilseyi ve yalanlarını tamamıyle yok edemeyeceksin fakat sonuçta,


kendiliğinden kaybolacak. Bü tükenme, halihazırda birkaç zamandan
beri devam etmektedir. “fitil” zayıflamaktadır. (Kilse) Görevini
tamamlamıştır ve artık kaybolmasının zamanıdır.
Hatalar yapıp gerçeğin ensesinden zenginlenmiştir ve insanlar için de,
bu çağa uygun ve açık bir şekilde İncili tercüme etmedi. Fakat üzerine
ağır gitme, çünkü gerçeğe tanık olan İncili, bütün Dünyaya yaymıştır

Yaptığı hataları gerçekten çoktur, özellikle, gerçeğe doğaüstülük


unsurunu eklemeleri Ve böylece “İncil yazılarını” yanlış bir şekilde
tercüme edip, Yaratıcıları açıklayan “Elohim” terimini değiştirip, yerine
tekil bir harf olan Allah kelimesini yerleştirmişlerdi Halbuki
İbrani/Musevi dilinde bu, Eloha kelimesinin çoğuludur. Yaratıcıları bu
şekilde, Anlaşılmaz tek bir Allaha dönüştürmüşlerdi. Diğer bir hata da
Hz İsa’nın hatırasına, insanları tahta haça taparcasına sevmelerine yol
açmalarıydı. (Bir) Haç İsa değildir. Haş şekilindeki bir tahta parçasının
hiçbir anlamı yoktur.
“Böyle bir şahıs aklını kullanmayacaktır: yarısını ben yaktım, ve korunu
kullanarak ekmek bişirdim, üzerinde et de kızartıp yedim; Fakat
gerisini bu iğrenç şeye döndürdüğümden bir odun kütüğüne
tapıyorum: Demeye ne nüktesi ne de duygusu vardır” İsaiah 44:19

İSRAİL DEVLETİNİN YARATILIŞI

Yazıldığı gibi, Musevilerin İsraile dönmeleri, Altın çağının bir işaretidir.


“Çocuklarınızı Doğudan toplayıp, hepinizi Batıdan bir araya
getireceğim. Kuzeye diyeceğim bırak onları, ve Güneye de: onları
geride tutma. Oğullarımı ve kızlarımı uzaktan getir. Dünyanın en uzak
köşelerinden getir; Benim ismimle çağırılan her birini getir. Bütün
oluşturduklarımı, bütün yarattıklarımı, şan ve şerefim için yaptıklarım”
İsaiah 43:5-7
Bu gerçekten İsrail devletinin kuruluşudur. Kuzeyden ve Güneyden
Musevileri makbul etmek. Musevi insanları tarafından korunan İncil,
yazıldığı gibi, yaratıcıların gelişine şahitlik taşımaktadır. “Sen benim
şahidimsin”.
“Gözleri olupgöremeyenlere, kulakları olup duyamayanlara öncülük et.
Bütün Milletler beraber toplanıp insanlar bir araya gelsin. Bizlere bir
evvelki şeyleri önceden söyleyip açıklayan kimdi? Bırak, şahitlerini
getirip, doğruluklarını ispat etsinler, böylace diğerleri duyup
“Doğrudur” desinler. Yahweh söyledi, sizler benim şahitlerimsiniz ve de
seçtiğim hızmetkarlarım: Beni bilip, bana inanıp, onun ben olduğunu
anlayabileceksiniz…Sizler benim şahitlerimsiniz diyor yaratıcı, ki ben
Allahım, Evet, ve en eski günlerden ben tek ve
ayniyim ” İsaiah 43:8-13
56
“Sizler benim şahitlerimsiniz” Bu tamamen apaçık değilmidir? Ve
tekrar sana söyleyebilirim, o günde – “eski günlerden ben, tek ve
ayniyim” Elinde tuttuğun İncil sağolsun.

“Kısa bir süre için seni terkettim, fakat yüce şefkatlerle sizleri
toplayacağım” İsaiah 54:7
Hakikatte Musevi halkı, gerçeği korumada iştirak ettiklerinden,
vatanlarına tekrar kavuştular. İnsanoğlunun, hastalıkları, bilimsel
yönden tedavi etme zamanı daha önceden kahinat edilmiştir.

“Günlerin, çocuklara artık ezgisi olmayacak, ne de günlerini


doldurmayan yaşlı insanlara” İsaiah 65:20

Özellikle, çocuk ölümleri ve hastalıklar üzerine İnsanoğlu zafer


kazanmasına Tıb yardım etmektedir.

“Anlayışı olan, dudaklarında akıl bulmaktadır fakat deynek onun


anlayıştan boş olan arkası içindir” Proverbs 10:13

KİLSENİN HATALARI

İnsanların, suçlu olduklarını suçlamakla ve anlamadan dua etmelerini


yaptırmakla kilse hatalıydı.

“Fakat ne zaman ki dua edersin, büyüklerinin yaptığı gibi beyhude


tekrarlamalar yapma, ve düşünürler ki fazla konuşmalarında
duyulacaktırlar ” Matta 6:7

Ve yine de kutsal hikayelerde yazıldığı gibi, kilse, şu yazılanlara


rağmen, kendisini fazlasıyle zenginleştirmiştir.

“Kendiniz için Dünyada zenginlik yığmayın… hiçbir adam iki ustaya


hızmet edemez: Çünkü ya birinisevip ötekini nefret edecek, ya da
birine bağlanıp ötekilerden uzak duracak. Allaha ve zenginliğe hızmet
edemezsin. Kendinizi dünyanın zenginliklerine adamayın”
Matta 6:19-24

Daha ileride şunu söylüyor:

“Cüzdanlarınızda ne altın, ne gümüş ve ne de tunç, yolculuğunuz için


ne de senaryo, ne iki ceket, ne ayakkabı ne de yiyecek taşımayın ”
Matta 10:9-19

57
Ahmak kanunlarıyle ve etsiz cumaalarıyle, kendi kutsal hikayelerine
itaat etmiyorlar:

“Adamı kirleten ağzına giren değil, ağzından çıkandır” Matta 15:11

Hangi cesaretle, bu adamlar ki yalnız insandan başka birşey değiller,


kutsal İncilin ne altın, ne gümüş, ne de yedek bir ceket sahibi olma
demesine rağmen, Vatikan zenginlik ve lükslerine düşkünlük ediyorlar.
Hangi cesaretle iyilik üzerine vaizlik verirler?

“Ve İsa talibelerine dedi ki, size herzaman söyleyim ki, cennete zengin
kişiler binbir zorlukla girebilecekler” Matta19:23
“Onlar ağır paketler/kutular yapıp insanların omuzlarına yığarlar fakat
kendileri, bunları bir parmaklarıyle bile kımıldatmazlar, fakat yaptıkları
bütün işler daha da görülecektir...
ve ziyafetlerde yüksek odaları, çarşı pazarda selamı
sevmektedirler...Ve senin bir tek ustan/öncün vardır ve hepiniz de
kardeşsiniz. Dünya üzerinde hiçbir adama “Baba” diye çağırma,
çünkü sizin tek bir babanız vardır ve o cennettedir. Ne de öğretmen
olarak çağırılasın: Senin tek bir öğretmenin vardır, Hz isa. Fakat
aranızdaki en yüce kişi senin hızmetkarın olması lazımdır ”
Matta 23:4-11

Bütün bunlar, kutsal kitaplarda yazılıdır. Ne yüzle kilse, sözde


günahlarla insanları ağırlık altında tutar. Ki bunlar yalnızca ahlağın
değişik bir kavramıdır ve de yaşayış şekli, bir yandan iyilik üzerine
konuşurken diğer yandan Vatikanda bolluk ve lüks içinde yaşarlarken,
diğer yandan insanlar açlıktan ölüyor, ve de alçak gönüllülük üzerine
vaizlik verirlerken diğer yandan da şeref ve davetiye arıyorlar. Ne
yüzle, insanlar onlara “Baba veya üstünlüğünüz ya da kutsal
efendimiz” olarak çağırmalarını istiyorlar. Kutsal kitapların bunu
yasaklamasına rağmen. Yarın, Papa yoksul olarak yola çıkacak
olsaydı, kilse rahatlayacaktır, fakat, şimdiye kadar yürüttüğü insancıl
amacından tamamen değişik bir şekilde, değişik bir tenimle; Kilsenin
dağıtılışı, bugün için bir delil olması lazımdır.
O görevi bitmiştir, fakat kilse kendisini iyilik gönüne döndürüp, mutsuz
olanlara yardım edebilir ve de şimdiye kadar sır olarak saklanan
yazıların hakiki gerçeğini yaymakta yardım edebilir. Böylelikle, birçok
papazların alicenaplığı yerine getirilmiş olabilir.
Bunun olabilmesi için, bütün zenginliğini satıp, kalkınmakta/gelişmekte
olan fakir ülkelere yardım ederek örnek olmalıdır. Ve o ülkelere gidip,
insanların gelişme kaydetmelerine, yalnız “iyi sözle” değil kendi
elleriyle katkıda bulunmalıdırlar.
Değişik kategoride evlenme türünün olması, kabul edilmez bir şeydir,
özellikle ölüleri gömme, kişinin zenginiği veya fakirliğine göre
değişmesi. Bu, kilsenin diğer bir hatası dahadır. Fakat değişmenin
zamanı gelmiştir.

58
BÜTÜN DİNLERİN KÖKÜNDE

Gerçeğin izleri, yalnız İncilde ve hikayelerinde değil, hemen hemen


bütün dinlerde şahadeti (delili) bulunmaktadır. “Kabala” özellikle bu
delillerle zengin bir kitaptır, fakat bunu bulmana kolay olmayacaktı.
Ama bir gün kopyasını bulmaya başarırsan, göreceksin ki, bize birçok
miktarda ima vardır. Özellikle “Canticles of Canticles (5)” daki
Tanım ki yaratıcıların gezegeninden ve Dünyaya olan uzaklığından
konuşmaktadır.
Söylenir/yazılıdır ki, “Yaratıcının yüksekliği” 236.000 “parasangs”dır ve
“topuğunun yüksekliği” 30.000.000 “parasangs” dır. Parasang,
saniyede bir gibi bir ölçü birimidir ki ışığın bir saniyede seyahat ettiği
uzaklığı tanımlamaktadır ki bu 300.000 kilometredir.
Bizim Dünyamız, 30 Milyon parasang uzaklıktadır. Veya en az
Dokuzbin Milyar kilometre. Işık yılından küçük bir miktarda daha azdır.

300.000 kilometre veya ışık hızında seyahat ederseniz, bizim Dünyaya


varmanız, size hemen hemen bir sene alacaktır. Bu günkü
roketlerinizle ki yalnız 40.000 kilometre saatte seyahat edebiliyor,
bizim Dünyaya varana kadar size 26.000 sene alacaktır. Ve gördüğün
gibi, şu anda korkacak birşeyimiz yoktur. Bizim gezegenden sizin
Dünyaya bir aydan az
bir zamanda gidebilecek durumdayız, Propalsiyon metoduyla Atom
(çekirdeğini) kullanarak, ışık hızından yedi kere daha hızlı hareket eden
ışınların sayesinde gerçekleştirebiliyoruz. Bu “ışınlar” bizi taşımaktadır.
Ve bunlar (ışınlar) tarafından “taşınabilmemiz” için, görüntü
penceresinden ayrılmamız lazımdır, ki gözle görülebilen ışın
spektrum’udur. Taşıyıcı ışınlara uymamızı sağlamaktadır. Bu nedenledir
ki, bu Dünyanın gözlemcileri, uzay gemilerimizin (uçan dairelerimizin)
parlak olup, çok parlak bir beyaz, ve de mavi, olduktan sonra
kaybolduğunu tanımlamaktadırlar.
Epeyce açıktır ki, ne zaman bir uzay gemisi ışık hızını geçer; gözden
kaybolur (ve artık çıplak gözle görülememektedir) bu “:Yaratıcıların
topuklarının yüksekliğidir”. Yaratıcıların gezegeni, güneşinden 236.000
parasang veya 70.000 milyar sekizyüz bin Kilometre uzaklıktadır ki
Yaratıcıların, büyük bir yıldız olan Güneşine göre yüksekliğidir.
Gerçeğe en yakın kitap Kabala’dır. Fakat hemen hemen bütün Din
kitapları az çok bize ima etmektedir, özellikle Yaratıcıların üs kurdukları
ülkelerde.
Andes dağlarındaki Cordillera’da, Himalayalarda, Yunanistandaki
Mitoloj, önemli delil taşımaktadır. Budizim, Müslüman ve Mormon
dinlerinde de. Bizim işimize az çok karışık bir şekilde tanıtlık eden
bütün din ve tarikatları isimlendirmek sayfalar alır.

İNSAN EVRENİN BİR HASTALIĞI

59
İşte, gerçeği şimdi biliyorsun. Bütün bunları yazıp bütün dünyaya
bildirmelisindir. Dünya insanları, bizim bilgimizden faydalanmak ve
25.000 senelik bilimsel bilgi kazanmalarına yardım etmemizi
istiyorlarsa, bizimle buluşmayı istemelerini göstermelidirler ve özellikle
ve en önemlisi bunu hak etmeleri de gerekir ki bu buluşma bize zarar
gelmeden olabilmesidir.
Bilgimizi insanlara verirsek, bunu iyi bir şekilde kullanmalarına iyi
emin olmamız lazımdır. Geçen senelerde ettiğimiz gözlemlerimize göre
Dünyada akılın hüküm sürdüğünü söyleyemeyiz. Elbette ilerleme
olmuştur, fakat insanlar, hala daha açlıktan ölmektedir, ve de savaşçıl
maneviyetli çok kişiler var olmaktadır. Biliyoruz ki, bizim varışımız,
milletleri birleştirip birçok şeyleri iyileştirecek/düzelleştirecektir, fakat;
İnsanların birleşmek için gerçekten hazırlandıklarını ve de bizi
gerçekten görmelerini hissetmemiz gerekir. Varışımızın gerçek
anlamının ne olduğunu ve bizim, kim olduğumuzu bilmelerini ve de
gerçekten bizi görmek istediklerini hissetmemiz gerekir.
Birçok kere, (insanların) savaş uçakları bizimkileri düşman zannedip
düşman yerine kovalamaya çalıştılar. Onlara, bizim kim olduğumuzu
söylemen lazımdır, böylece kendimizi tehlikeye atıp incidilip
öldürülmeden veya tehlikeli derecede panik yaratmadan kendimizi
gösterebilelim. Şimdiki durum budur. Bazı araştırmacılar, bizimle,
radyo dalgalaı kullanıp temas etmeyi istiyorlar, fakat biz Cevap
vermeyi istemiyoruz çünkü bu yöntemle gezegenimizin/Dünyamızın
nerede olduğunu öğrenebilirler. Diğer taraftan yayın saati çok uzun
olacak ve bizim yayın sistemimizin kullandığı dalgaları sizin teknolji
alamaz, çünkü bunları hala daha keşfetmediniz. Bu dalgalar,
radyoelektric dalgalarından yedi kere daha hızlıdırlar ve bu son
bahsedilen dalgalardan bir buçuk kere daha hızlı dalgalarla deneyler
yapmaktayız.
Yıldızları ve gezegenleri kapsayan atomlarının paraziti olduğumuz
kocaman yaratığı anlayıp onunla temas etmek amacıyle ilerleme ve
araştırmalar devam etmektedir.
Gerçekte biz, sonsuzca küçükte bizim gibi soru soran ve gezegenle
güneş olan çok küçük maddelerde yaşayan zeki yaratıkları keşfetmeyi
başardık.
Gezegenler ve yıldızları oluşturan kocaman yaratığın atomunda
insanoğlu bir hastalıktır.
Her bir yönde sonsuzluk vardır. Fakat önemli olan, bizim insanoğlu
‘hastalığı’ hiçbir zaman ölmeyip devam etmesini sağlayabilmektir.
Bizler sizi yaratırken, ikinci bir görevi başarıyle yerine getirdiğimizi
bilmiyorduk. Böylece bize yapılanı tekrarlamış olduk.
Biz yarattıklarımızın sonucu ve gelişiminden kendi özümüzü keşfettik.
Çünkü bizler de diğer insanlar tarafından yaratılmıştık ki şimdi
kayboldular. Onların dünyası elbette param parça olmuştu, fakat
sağolsunlar, onların sayesinde sizleri yaratıp adımlarını devam
edebildik/ettirebildik. Bizler bir gün ortadan kaybolabiliriz fakat, o
zamana kadar bizim yerimizi ve rolümüzü almış olacaksınızdır. Çok
değerli insanlığın devamında sizler de gelecek bir bağlantısınız. Diğer

60
dünyalar var olmaktadır ve insanlık evrenin diğer tarafında
gelişmektedir. Fakat bu köşesinde, yaratmış olan tek bizim dünyadır ve
bu önemlidir, çünkü her iki dünyadan sayısız miktarda devamiyet için
büyük önem taşıyan çocuk gelebilir. Bu, insanlığın tamamen ortadan
kaybolma tehlikesinden çıkmasını ümit etmemizi sağlar. Fakat biz,
İnsanoğlunun kendi kendisini toplam bir toplum olarak dengeleştire-
bileceğinden iyi emin değiliz. Zencir her zaman devam etmiştir, ve de
hastalık parazit olduğumuz büyük vücudun dengesi fazla gelişmemizi
istemiyor çünkü, durgunluk yaratacak bir felaketin oluşması ve en
kötüsü de tamamen bir tahribatın olabileceğindendir.
Tıpkı sağlıkı bir vücuttaki gibi, birkaç mikrop tehlikesiz yaşayabiliyor,
fakat sayıları epeyce arttğı zaman, organizim’i tehlikeye atar ve doğal
olarak karekete geçip ya da ilaçların yardımı ile sorumlu mikropları
ytok eder. Aşikar olan önemli nokta şudur ki, İnsanoğlu, kendi
kendisini söndürmemesi için yeterli dünyalar yaratması lazımdır ve
özellikle bu dengenin kırılmaması için, var olanların/yaşayanların
mutluluğunu daha iyiye vardırabilmek için çabalarımızı bu yöne
sürdürmemiz gerekir.
İşte bu alandadır ki, sizlere kocaman bir şekilde yardım edebiliriz.

EVRİM: MİT

İlk olarak, evrim hakkında aklınızdaki bütün şüpheyi silmeniz gerekir.


Evrim teorisini ortaya koyan bilim adamlarınız, ki ilk hücrenin balığa
dönüp ve maymunun balıktan geldiğini ve de insanın maymundan
geldiğini söylemelerinde tamamen yanlış değillerdi.
Hakikatte, Dünyanızda yaratılan ilk canlı organizma tek hücreliydi ve
daha sonra daha gelişmiş yaratıklar oluşturdu. Fakat bunlar Şansla
ortaya gelmediler. Hayat yaratmak için Dünyaya geldiğimizde, İlkten
çok basit organizmalar yarattık ve çevreme uygunluk tekniğini
geliştirdik. Daha sonra balıkları, yılanları, böcekleri, memeli hayvanları,
kuşları, bitkileri ve son olarak İnsanı yaptık ki maymunun yalnızca,
geliştirilmiş bir modelidir ki adamı adam yapanı ekledik. Onu kendi
benzerimizde yaptık, tıpkı İncilin başlangıcında Yazıldığı gibi. Kendin
farkına varmış olabilirdin ki, tesaddüf sonucu bir evrimin, böyle geniş
çeşitte canlı yaratıkları kuşlar, renkli sevdalı gösterileri ve de bazı
rengeyiklerin boynuz şekillerini oluşturmasına çok azdan da az bir
şans vardır.
Hangi doğal gereksinme, rengeyiklerin veya belli yaban keçilerin kıvrılı
boynuzlarının oluşmasına yol açtı, veya kuşların kırmızı veya mavi
kanatları olmasına ve hatta tatlı su balıkları? Bunlar bizim
“ressamların ve sanatkarların” eseridir.
Sizler de, yaratırken Ressamları unutmayın. Ressamların veya
Sanatkarların olmadığı bir dünya hayal et, ne müzik, ne filim, resim

61
heykel vs., hayat çok usantıcı olup hayvanlar da çok çirkin olurlar eğer
vücutları, yalnız ihtiyaç görevlerini yerine getirecek yeterde iseydi.
Dünyadaki forumların evrimi, yaratılış tekniğinin evrimidir ve de
yaratıcılar tarafından gerçekleştirilen işler ki sonunda kendilerine
benzer bir canlının yaratılmasına yol açtı.
İlk insan ‘Prototaype’ I olan çok eski çağlara ait (iskelet kafası)
bulabilirsin. Bunlar her defasında daha gelişmiş modeller tarafından
değiştirilmişti, ta ki tıpkı yaratıcıların ayni kopyasına vardılar. Bu
yaratıcılar, kendilerinden daha üstün bir yaratığı yaratmaktan
korkuyorladı ama aralarından bazıları teşvik edilmişti. Yaratıcılarına
karşı hiçbir zaman dönüp onları hakim altına alıp ve de
öldürmeyeceklerinden emin olsaydık (ki sırayla dünyada yaratılan bir
önceki insan uygarlığının yaratıcılarını sevecekleri yerine onları yok
ettiler) daha geliştirilmiş insan yaratma arzusu çok büyüktür. Bu
mümkündür fakat ne büyük bir tehlike; Hatta bazı yaratıcılar
Dünyanızda yaratılan insanların, kendilerinden daha üstün
olduklarından korkuyorlar. “Şeytan” bunlardan birisidir ve hala daha
dünya insanlarının kendi dünyamıza tehlike olduklarına inanıyor, fakat
aramızdaki çoğunluk, sizlerin bizlere zarar getirmeyip bizi seveceğinize
inanmaktadır. Sizlere yardım etmeye gelmeden önce sizlerden en az
istediğimiz budur. İnsanların İnsanlar tarafından her zaman
yaratıldığından küçük bir ilerleme olması da hatta mümkündür. İnsan
ırkının gerçek evrimi, ki yavaş bir şekilde oluşmaktadır ve böylece,
Yaratıcılar yarattıklarıyle karşı karşıya geldiklerinde korku
hissetmesinler. Bu ilerlemenin yer almasına mümkün olmaktadır.
Şimdiki zamanda, bizim bilimsel bilgileri size verebileceğimizi
zannetmediğmize rağmen, hiçbir tehlikesi olmadan bizim politik ve
insancıl bilgimizi verebileceğimize inanıyoruz.
Bu, Dünyanızı tehlikeye atmayacağından, sizlerin daha mutlu
olmanızı sağlayacaktır. Ve de bu mutluluk sayesinde ilerlemeniz daha
hızlı olacaktır. Galaksiler-arası seviyesinde bir uygarlığa varabilmeniz
için bu bizlere daha hızlı göstermekte yardım edecektir ki, sizler
yardımımızı ve mirasımızı hak ettiniz.
Aksi taktirde, eğer insanlığın zararlı davranışı yavaşlamazsa, barış,
tek gol olmazsa Ve de silahlar yapıp savaşı kürekleyip, savaş türünde
nükleer denemeler sürdürüp askeri orduların varlığı devam ederse ve
de hükümetleri kontrol altında tutup askeri yönteme devam ederse;
Bizlere tehlike olmalarına engel olup ikinci bir “Sodom la Gomorra”
olacaktır.
Biz dünya insanlarından nasıl korkmayalım ki onlar
birbirlerine saldırmaktadırlar, bizler ki başka dünyadan olup az bir
derecede değişiğiz?
Sen, Claude Vorılhon, Gerçeği, şimdi isminle yayıp, yavaş yavaş
“RAEL” ismine değiştireceksin. “Rael” “Allahın Işığı” demektir ve doğru
bir şekilde tercüme edecek olursak “Elohim’in ışığı” veya “Elohimin
büyük elçisi” çünkü sen bizim dünyadaki elçimiz olacaksın ve biz resmi
olarak yalnız senin elçiliğine geleceğiz. Rael, basit bir şekilde “haberci”
olarak tercüme edilebilir.

62
Ve oğlunu Ramuel olarak isimlendirmeni biz sana telepati yolu ile
sağladık. Ramuel “Işık getirenin oğlu” demektir, çünkü gerçekten O,
habercimizin, elçimizin oğludur. “

Ve bu açıklmadan sonra, bir önceki sabah gibi ayrıldı.

YENİ EMİRLER

GENİOCRACY (DAHİKRASİ),
İNSANCILIK
DÜNYA HÜKÜMETİ
SENİN GÖREVİN

Dahikrasi

Ertesi gün yine buluştuk ve konuşmaya başladı.

“İlk olarak, politik ve ekonomik görüşlere bakalım. İnsanlığın


gelişmesine hangi türde insan etken oluyor? Dahiler. Dünyanız,
dahilerin kıymetini bilip Dünyayı idare etmelerini sağlamalısınızdır.
İlk olarak, hükümet idaresi, vücut ve pazı güçlüğü sayesinde
zorbaların elinde idi. Daha sonra, idarede, kendilerine hızmet etmek
için çok paralarıyla birçok “zorbaları” kiralayan, zenginler idi. Bundan
sonra da, demokratik ülkelerin insanlarını kendi ümitleri ile hapis eden
politikacılar geldiler. Ayrıca, askeri şahısların başarıları, zulümlüğün
uygun edilici bir organize oluşumuydu.
İnsanlığın gelişmesini sağlayan tek kişiler hiç bir zaman hükümet
başına getirilmemiştir. Gerek, tekerleği, barıtı, makineyi ya da atomu
icat etsinler, Dahiler her zaman baştaki az zekalı kişilerin icatlarından

63
faydalanmalarına izin verdi ve çoğunlukta, bu barşcıl dahi icatları
öldürücü amaçlarda kullandılar. Bu değişmelidir!
Bunun yer alabilmesi için, seçimler ve insanlığın evrimine tamamıyle,
şimdiki haliyle uygun olmayan oy verişin yürürlükten kaldırılmalıdır.
Her şahıs, insanlık denilen kocaman bir vücudun kullanışlı bir
hücresidir. Ayaktaki hücre, elin bir madde alıp almamasına karar
geçmemelidir. Bu kararı ancak beyin yapmalıdır. Ve de madde iyi
birşeyse, ayaktaki hücre de fayda görecektir. Oy vermek ayağın görevi
değildir, onun yalnız görevi, beyin yanında vücudu taşımaktır ve de
elin aldığı, iyi birşeyin olup olmadığına karar geçmeye imkanı yoktur.
Ne zaman ki bilim ve kültür seviyesinde eşitlik var, o zaman oylar
olumlu olmaktadır. Kopernik, çoğunlukta olan yeteneksiz ve
kabiliyetsiz insanlar tarafından mahküm edilmişti, çünkü yeterli
seviyede üstün bilgiye sahip olan bir tek kişiydi.
Ve yine de dünya; kilsenin inandığı gibi, evrenin merkezi değildir.
Güneşin etrafında dönmektedir. İlk motorlu araba icat edildiği zaman
ve bu arabaların onaylanması için herkesten oy istemiş olsaydınız,
arabalar hakkında hiçbirşey bilmeyenler ve de omurları olmayanlar
olumsuz tepki gösterip, bugün hala daha at ve araba sürecektiniz.
Bunun için, bütün bunları nasıl değiştirebilirsiniz.
Şu anda, psikologların yaratabildiği testler, zekanın ölçülebilmesini
sağlayıp her şahısın kişiliğine uygulanmaktadır. Çocukluktan başlayıp
söz konusu olan kişinin yönünü ve meraklarını tesbit edebilmek için bu
testler sistematık bir şekilde uygulanmalıdır. Ve ne zaman bu kişi
sorumluluk taşıyabileceği çağa gelir, onun zeka yeteneğini ölçüp,
kimlik kartına veya oy verme kartına yazılmalıdır. Onlar ki, ortalama
seviyesinden en az 50% derece daha fazla zekaya sahiptirler hükümet
işlerinde görev alabileceklerdir. Ve oy verebilecek olanlar da
ortalamadan 10% daha zekalı olmalıdırlar.
Bu test sistemi bugün yürürlükte olmuş olsaydı, sizin, birçok
politikacılarınız bugün bulundukları görev yerlerinde olmayacaklardı.
Bu tamamıyle Demokratik bir sistemdir.

Bazı mühendisler vardır ki, zekaları ortalamadan daha düşüktür fakat


hafızaları geniş olduğundan birçok belge ve diploma edindiler. Bazı
köylü ve işciler vardır ki hiçbir uzmanlıkları olmamasına rağmen,
zekaları ortalamadan 50% daha fazladır.
Şu anda kabul edilenemeyen durum böyle. Sizlerin, kabaca,
“ahmak” olarak tanımladığınız kişinin sesi, bir dahi kadar değer
taşımaktadır ki olgun bir şekilde oy vermesini düşündü. Küçük
şehirlerde, seçimler en ilginç projesi olan tarafından değil
Insanlara en fazla içki ağırlayan tarafından kazanılmaktadır.

Böylece, başlangıçtan, oy verme hakkı, beyinlerinin problemlere çözüm


bulmaya en uygun olan kişilere ayrılmalıdır – bu demekdir ki üstün
zekalı bir gurup. Ve de bu demek değildir ki en fazla öğrenim gören
kişiler.
Dahileri başa koymanız gerekir ve de buna Dahikrasi diyebilirsiniz.

64
İnsancılık

İkinci nokta:Sizin Dünyanız, karcılıkla felce uğramıştır ve Kominizim,


insanları yeterli derecede harekete geçirip ilerlemyi isteyebilecek kadar
mükafatlandırmayı başaramamıştır.
Hepiniz eşit doğdunuz ve bu incilde de yazılıdır. Hükümet, insanların
eşit zenginlikle doğmalarını temin etmelidir. Zekasız çocukların,
atalarının biriktirdiği zenginlik sayasinde lüks içinde yaşamaları kabul
edilemezken diğer yandan dahiler açlıktan ölmektedirler ve de bir
sokum yemek yiyebilmek için ağır işler altında çalışırken, insanlığa
büyük yararlar getirebilecek icatları (keşfedebileceği işleri) bir yana
bırakmak zorunda kalmaktadırlar. Bundan kaçınmak için, komünizimi
kurmadan mal sahibi olmak yok edilmelidir. Bu dünya sizin değildir;
bu da incilde yazılıdır. Sizler yalnızca kiracısınız. Böylece bütün mallar
kırkdokuz sene kiralanmalıdır. Bu, miras sahibi olma haksızlığını yok
etmektedir. Senin ve çocuklarının mirası, bütün dünyadır, tabi ki
kendinizi organize edip hoş kılmasını bilirseniz. İnsanlığın bu siyaset
doğruluğu komünizim değildir; Bu siyasetin çalışması (iç yapısı)
insanlığın geleceğidir.Buna isim vermek istiyorsanız İnsancılık olarak
isimlendirebilirsiniz. Örnek olarak bir kişiyi alalım.
Yirmi bir yaşında tahlisini bitirip işlemek istiyor, bir meslek seçip belli
bir miktar kazanıyor. Ataları sağ ikin kaşacak başka bir yer aramak
istiyorsa, bir ev “satın alıp”, fakat gerçekte; devletin inşa ettiği
apartman veya evi, kırk dokuz sene devletten kiralıyor. Eğer evin fiyatı
yüzbin Frank (lira) ediyorsa. Bu miktarı aylık taksit halinde 49 sene
içinde ödemiş olacaktır. Yetmiş yaşında (21+49) evini ödeyip ömrünün
sonuna kadar, ödemek gerekmeden orda yaşayacaktır. Ölümünden
sonra, ev tekrar hükümete devredilecektir, yalnız, çocukları varsa, hür
olarak bu maldan faydalanmaları sağlanmalıdır. Farzedelim ki tek bir
çocuk vardır, bütün ömürü boyunca babasının evinde beleş olarak
yaşayabilir. Bu şahıs da öldüğünde, onun çocukları da ayni şekilde aile
evinden faydalanırlar ve bu böyle devam eder. Aile evinden hariç,
bütün miraslar yasaklanmalıdır.
Bu her şahısın yaptıkları işlere göre, ödüllendirilmelerini
Engelleme mektedir. Bir örnek daha alalım, bir ailenin iki çocuğu
vardır. Biri çalışırken öteki de tembeldir. Yirmi bir yaşında ikisi de kendi
ayrı yollarını seçerler. Her ikisi de 100.000 Frank (Lira) tutarında
ayrı ev kiralarlar. Çalışan, ötekinden kolayca daha fazla kazanacaktır.
Hatta bütçesi uygun gelirse, bir de şehirden uzak (yazlık) ev
kiralayabilir. Tasarrufu bereketli olursa bir ev yaptırıp 49 sene kiraya
verip karşılığında para kazanabilir. Fakat öldüğünde, aile evinden hariç
(ki çocuklarına kalır) bütün zenginliği topluma kalacaktır. Böylece bir
şahıs, meziyetine göre kendisi için zenginlik biriktirebilirken çocuklarına
bu zenginilği aktaramaz. Herbirinin kendi meziyetine göre, bu, ticari ve
endüstri teşebbüsleri için de aynidir. Bir şahıs bir ticaraet kurarsa,
bütün ömrü boyunca kendisinindir ve kiralayabilirde, fakat hiçbir
zaman 49 seneden fazla değil. Ayni kural çiftçileri de kapsar.
Bir arza kiralayıp toprağı 49 sene işleyebilir fakat bu süreden sonra

65
hepsi de devlete geçer ve de devlet bu toprağı tekrardan 49 seneye
kiralayabilir. Çocuklar da bu arzayı 49 seneliğine kiralayabilirler.
Kullanılabilecek bütün mallar, böyle tedavi görmelidir ve de malların
değerine gelince, hiçbirşey değişmemektedir. Bütün değerli mallar
Altın, hisse, iş, para veya yapılar (evler) topluma aittir fakat
çalışkanlıkları dolayı zenginlik elde edenler tarafından 49 seneliğine
kiralanabilirler.

Bu şekilde bir şahıs ki kırk yaşında zenginliğe erişir, kendisi daha


eveler yaptırıp 49
seneliğine kiralayarak, bu parayla ömrünün sonuna kadar sefa
sürebilir. Ondan sonra kiralardan gelen bu para topluma gider. Bu
insancılık, halı hazırde İncilde tevsiye edilmektedir:

“Yedi senenin, senesini hesaplayıp toplayacaksın. Bu demektir


ki 7x7=49 sene.”

“Kendi aranızda mal/arza satın alıp sattığınızda hiçbir taraf


ağır pazarlık yapmamalıdır. Vatandaşına ödeyeceğin para, ilk
seneden beri geçen senelere göre olmalıdır ve o da sana elde
ettiği senelik üzerine göre satmalıdır. Arzanın kullanılabilecek
seneye göre fiyatı/tutarı da orantılı olmalıdır. Kullanılabilecek
sene ne kadar ise, fiyatı da o derece olmalıdır. Hiçbir toprak
parçası hemenden satılmamalıdır çünkü topraklar benimdir ve
sizler bu topraklara bir yabancı ve yerlaşici olarak geliyorsunuz ”
Leviticus 8-23

Eğer dahiler başa kabul edilirlerse bu reforumların kullanışlığını


anlayacaklardır. Ayrıca, bütün dünya milletlerinin bir araya gelip tek bir
hükümet kurmalarına öncülük etmelisin.

DÜNYA HÜKÜMETİ

Dünya çapı bir paranın/dövüzin ve ortak bir dilin yaratılışı, bir Dünya
hükümeti yaratmana çok yardım olacaktır. Auvergne lehçesi, artık
Learmont Ferrand bölgesinde konuşulmamaktadır ve kısa bir zaman
içinde Fransızca, Pariste konuşulmayacaktır. Ne de İngilizce Londrada
veya Alamanca Frankfurtta. Bilim adamlarınız ve lisan expertleriniz bir
araya gelip, bütün lisanlardan esinlenecek tek bir lisan yaratıp,
mecburi olarak bütün dünya okullarında ikinci lisan olarak
öğretilmelidir. Para birimi için de ayni kural onaylanmalıdır. Bütün
dünya çapındaki para değeri, ne Frank, ne Dolar ne de Yen olabilir.
Bunun yerine bütün dünya ihtiyaçları için yaratılmış ve insanlar, niçin
kendi para birimlerinin üzerine seçildiğini sormadan yeni bir birim
olacaktır.
Son olarak, böyle bir birleşmeye büyük bir önlem olan, askeri
birikimdir, ki gençlere yalnız saldırıcılığı öğretmektedir ve de
profesyonel askeri şahısların, halkla ilgili görevlere geçirilmeleridir. Bu,
66
ayni zamanda bütün ülkelerde yaratılmalıdır ve bütün dünyada barışın
bir desteği olarak yer almalıdır.

SENİN GÖREVİN

Sana halıhazırda söylediğim gibi, bizim resmi olarak gelişimiz, birçok


şeyleri hızlandırabilecektir. Fakat, insanoğlunun bizi gerçekten,
hakikatten isteyene kadar bekleyeceğiz ve de bizi sevip ataları gibi
saygı duyana kadar... ve de uçan dairelerimiz Sizin, dehşet saçıcı
askeri güçler tarafından korkutulmamasıdır.
Bunu başarmak için, benimle buluştuğunu bütün dünyaya bildir ve
sana söylediklerimi tekrarla. Seni akıllı insanlar dinleyecektir. Birçok
insanlar da seni deli veya hayalperest yerine koyacaklardır, fakat bu
çoğunluk deliler hakkında ne düşünmen gerektiğini sana
söylediklerimi unutma.
Sen gerçeği biliyorsun, sana itimat ve gerektiğini hissettiğimiz
zaman ilave (ek) bilgi verebilmemiz için seninle telepatik temasta
olacağız. Bizim istediğimiz, Dünyada yeterli miktarda akıllı insan olup
olmadığını görmektir. Bizi takip eden yeterli miktarda insan var ise
açık bir şekilde Dünyaya geri gelşeceğiz. Nereye?
Varışımız için hazırlamış olduğun yere. Elçiliği, ılık iklimi olan hoş bir
memlekete yaptır. Yedi odalı, ve her zaman misafir kabul etmeye hazır
olmalı, her bir odanın da ayrı tuvaleti olması lazımdır. En az, yirmi bir
kişiyi kabul edecek bir konferans odası, bir yüzme havuzu ve bir de
dinlenme odası – en az yirmi bir kişilik.
Bu Elçilik, bir parkın ortasına inşa ettirilmelidir. Elçilik, meraklı
bakıcılar-gözleyicilerden korunmalıdır. Elçiliğin ve yüzme havuzunun
görülmesinin önlenmesi için duvarlarla çevrelenmelidir. Elçilik, parkın
etrafındaki duvarlardan en az bir metre uzaklıkta olmalıdır. En fazla iki
katlı olup, duvarların dış tarafındaki bitkilerden saklı tutulmalıdır. İki
giriş kapısı, biri güney diğeri de kuzeyde olmakla çevreleyen duvara
yaptırılmalıdır. Elçiliğin da iki girişi olamlıdır. 12 Metre çapındaki bir
aracın/vasıtanın konabileceği bir de tereça olacaktır. Ve de tereçadan
içeriye varabilmek için bir girişin olması çok yararlı olacaktır
(kaçınılmazdır).
Elçilik ve çevresinin üzerindeki hava sınırı, telsiz veya askeri gözlem
altında olmamalıdır. Elçiliğin kurulacağı toprak üzerinin diğer ülkeleri
ve genellikle üzerinde bulunduğu ülke tarafından bağımsız bir alan
olarak ve de dünyadaki elçimiz olduğunu kabul edilmesini sağlamaya
çalış. Mümkünse, arzu ettiğimiz büyüklükten daha da büyük olursa
daha da iyi olacaktır.
Senin yönteminin altında olacak bu Elçilikte, karın ve çocuklarınla
kalabilirsin ve de senin seçtiğin misafir ve hızmetkarların olabilecek.
Her ne şekilde, yedi odayı kapsayan bölge, direk olarak tereçanın
altında bulunup devamlı olarak kapalı bulunan kalın bir demir kapı ile
ayrı tutulmalıdır. Ve de insanların kullandığı bölgeden ayrı tutmak için
içeriden kilitlenmesi gerekir. Konferans odasının girişinde bir de sağlık
çemberi kurulmalıdır.
67
Mali yönden bu projenin gerçekleştirilmesi, sana ve böylece bize
inanan akıllı ve zeki insanların ayrdımı ile mümkün olacaktır. Biz
geldiğimiz zaman, bu şahılar ödüllendirileceklerdir. Bu nedenle, bu
projeye mali yönden ve Elçiliğin bakımı için yardımlar ne kadar alçak
gönüllü olsa, katkıda bulunanları bir yere kaydet.
Elçiliğin bakımı için ve de gerçeği yayabilecek sorumlulukta olan
kişileri dünyanın her ülkesinden bir araya getirip kendi aralarında
gerçekleri yayarken birleşsinler.

Bu yazıları okuyup, gelmemizi isteyen insanları, Dünyanın her


köşesinden, senede bir, dir araya topla. İmkan olduğu kadar en fazla
kişileri topla ve bizi, kuvvetli bir şekilde düşünmelerini sağla ve
gelişimizi arzu edin. Ne zaman ki yeterli sayıya ulaşıp, din mistiği
olmadan gelmemizi güçlü bir arzu ile, sorumlu kişiler olarak
yaratıcılarına saygı duyarak istedikleri zaman , bizler açıkca gelip bütün
Dünya insanlarına bilimsel bilgilerimizi miras olarak vereceğiz. Bütün
dünyada, savaşcılık ruhu tamamen ortadan kalktığı zaman bu
gerçekleşecektir. Eğer, bize karşı duyulan hayat ve insanlık sevgisi
yeterli derecede kuvvetli ise, Evet açık bir şekilde geleceğiz (sabırla
bekleyeceğiz) Fakat eğer, insanoğlu vahşi kalırsa ve diğer
Gezegenlere/Dünyalara tehlike yaratacak bir şekilde gelişirse, biz o
uygarlığı ve bilimsel zenginliği muhafaza eden yerleri yok edeceğiz ve
bir “Sodom ile Gomorrah” daha olacaktır.
Ta ki insanlık kendi bilimsel seviyesine ahlaki yönden hak kazanır.
İnsanoğlunun geleceği kendi elinde ve gerçek te senin elindedir.
Ümidin kırılmadan bu gerçeği bütün dünyaya yay ve de cesaretin hiç
kırılmasın. Şüphecilere delil verecek şekilde sana hiçbir zaman açıkca
yardım etmeyeceğiz. Çünkü süphecilik vahşetçilikle el ele gittiği için
söyleyeceklerinde hiçbir mistisizim olmadığından zeki kişiler sana
inanacaklardır. Maddi delilin olmadan sana inanmaları bizim için çok
önemlidir. Bu bize, ispat etmektedir ki, insanoğlu zeki olduğu ve bizim
bilimsel bilgiyi almaya değer taşımaktadırlar. Şimdi git. Dünyadaki
hayatın boyunca ve daha sonra görevini başarırsan unutulmayacaksın.
Nesilinin gelmelerini beklememiz gerekirse, seni bilimsel yönden
tekrar hayata getirebiliriz. Tıpkı, insan dahiliğine ve de yaratıcıların
sevgisini öncü kullanarak insanlara öncülük edenleri: fakat cesetleri
taputta muhafaza edilmek şartı ile.
Sana edeceğimiz tek yardımımız; insanları probleme uyarmak için
ve onlara yaydığın gerçeği daha iyi anlamayı istemelerini sağlamak
için, sık sık görünmemizdir. Durum İlerledikçe devamlı
görünüşlerimizin
sayesinde, halk fikri olgunlaşıp, bizim görünüşlerimiz artık (yersiz)
ahmakça tapmaya yol açmayacaktır. Fakat bunun yerine,
Halk/nüfus arasında/içinde bizimle buluşmaya derin bir arzu
duyulacaktır.

Bu “hareket”ine “MADECH” (1) olarak isimlendireceksin. İnsanlığın


yaratıcısı olan ELOHİM’I hoş buyurmak ki ilk harflerinde bu
mesajı taşımaktadır.
68
“’Hz Musa, İlyah ve İsa’dan önceydi”
Fransızcada bu:
M: Mouvement pour (için hareket)
A: l’accueil (hoş buyurmak)
D: des ()
E: Elohim
C: createurs de (yaratıcıları)
H: l’humanite (İnsanlığın)

(1) 1975 yılında, Elohimin onayı ile Hareketin adı, İnternasyonal


Raelian hareketine değiştirilmişti.

ELOHİM

ATOM BOMBALARI
NÜFUS TAŞMASI
SONSUZLUĞUN/EDEBİYETİN SIRRI
KİMYASAL EĞİTİM
RAELİAN HAREKETİ

ATOM BOMBALARI

“Son olarak bir birimizden ayrılmadan önce bana soracağın herhangi


bir sorun varmıdır”
diye sordu. “Ezekiel’in hayalinde/gördüklerinde anlatılan insanlar
basınç elbisesi giyip, sizin dünyanızdaki atmosferin bizim
dünyamızdakinden değişik olduğunu açıklamıştın. Niçin şimdi basınçlı
elbise giymiyorsun?”
“Çünkü bizler, bilimsel olarak da geliştiğimizden onları giymeden de
yapabiliyoruz. Yüzüm açıktaymış gibi görünmektedir, fakat hakikatte,
içinde, sizin havadan değişik hava nefes aldığım itici ışınlardan
oluşturulmuş gözle görülmeyen bir tabaka ile korunmaktadır. Bu
ışınlar, dalgaların geçmesine izin verip hava moleküllerin girmesine
önlem olmaktadırlar. Bunu, petrol artıklarının dışarıya gelmesini
önlemek için limanlarınızın içinde bulunan hava kabarcıkları ile
kıyaslayabilirsin.”
“Atom bombaların insanlığa tehlikesi varmıdır?”
“Evet, çok büyük bir tehlike, fakat bu bize, yapmamızı gerektirirse, ve
de insanoğlu akıllı olmazsa o uygarlığı kolayca yok etmemizi
sağlayacaktır. Belki de kendi kendinizi yok edeceksiniz. Bunu
yapmazsanız, ve de bize tehlike olursunuz, bizim yapacağımız tek şey,
saldırıcı güç (silah) göndermeden sizin nükler silah yığınınızı yok
69
etmektir. Bunu (gözle görülmeyen) ışınlar göndererek başarabiliriz
veya telepatiyi kullanarak üstün devletlerden biri saldırıya geçip
otomatik olarak nükleer savaşı başlatabiliriz.
İnsanoğlu böyle bir tehlikeye daha fazla teşhir edilmek istemiyorsa,
yapacakları tek şey, Atomik silahları askeri kullanıştan çıkarmalıdırlar.
Bu silahların enerjisi dikkatlı bir şekilde enerji darlığı çeken ülkelerde
kullanılırsa büyük adımlar atılması sağlanacaktır. Nükleer patlama
denemelerini durdurmanız çok acildir, çünkü kendinizi neye
maruz/teşhir ettiğinizi bilmiyorsunuz. Her nasılsa, insanoğlu Atom
bombaları ile oynamaya devam ederse ve de onları susturmamız icap
eder, bizim işimiz kolaylaştırmış olacaksınız ”
“Kendi dünyanızda kadın varmıdır?”
“Evet, İncilde de bahsedilmektedir ve söz konusu makaleyi not etmeni
sağladım”
“Ve çocuklar da?”
“Evet, tıpkı sizler gibi bizim de çocuklarımız vardır”

NÜFUS TAŞMASI

“Bana, herhangi bir şekilde ölümsüz olduğunuzu söylediniz, fakat nüfus


artışına karşın nasıl mücadele etmektesiniz?”
“Gerçekte, bu problem çok kısa bir zamanda kendisini dünyanızda
takdim edecektir. Ve bu problemi çözmek için ve de çok kısa bir
zamanda çözmeniz lazımdır, çünkü yeterli derecede çoğalmış
durumdasınız, ve kontarasepşın geliştirip sert kanunlar uygulayarak
kadınların ikiden fazla çocuk etmelerini sağlamanız gerekir.” İki ikiye
eşit olursa, nüfus öyle bir noktaya varır ki artışı durur. Ayrıca bununla
nasıl başa çıkacağınızı gözleyeceğiz.
Mirasınızı hak etmenize dair zekanın bir örneği daha. Şimdiki
probleminizin çözümünü size veriyorum, ki siz, ortalama olarak 75
sene yaşamaktasınız. Bizim için se problem tamamen değişiktir. Bizler
Ebedi (ölümsüz) değiliz. Sizlerden on kere daha uzun
yaşayabilmekteyiz. Bu, küçük bir ameliyatın sayesinde mümkün oluyor
ve de İncilde bahsedilen “Hayat ağacı”nın gerçek açıklamasıdır. Bizim
çocuklarımız olup az önce bahsettiğim kuralları gözlemekteyiz. Bir ana,
bir baba ve iki çocuk, böylece, nüfusumuz belli bir düzeyde
kalmaktadır.
“Dünyanızın nüfusu nedir?”
“Yedi milyar civarında”
“Biz altı gün arka arkaya buluştuk, her seferinde geriye dünyanıza mı
gittiniz?”
“Hayır, üs olarak kullandığımız ve devamlı olarak Dünyaya yakın olan
yıldızlar arası uzay gemimize döndüm”
“O uzay geminizde kaç kişisiniz?”
“Yedi, ve bizim dünyamızda yedi eyalet vardır ve bu gemide her bir
eyaletten bir temsilci bulunmaktadır. Uzay gemisiyle sorumlu olan iki
kişiyi de katacak olursak, devamlı olarak dokuz kişi bulunmaktayız”
70
“Arzu ettiklerinizi, dünyamızın insanları yerine getirise ne olacak?”
“Hazırlamış olduğun Elçiliğe resmi olarak gelip, Dünya insanlarının
tamamen birleşmesini sağlamak için, en önemli ülkelerin temsilcilerini
bu elçiliğe (davet etmeni) getirmeni isteyeceğiz. Eğer herşey yolunda
giderse, yavaş yavaş, insanoğlunun bilimsel gelişmemeizden
faydalanmasını sağlayacağız. Kullanış tarzına bağlı olduğundan,
İnsanoğluna bütün bilgimizi verebilmeyi gözleyeceğiz ve sizlerin
INTERGALAKTİK çağına, bizim 25.000 senelik bilimsel ilerlemeniz
mirasıyle girmenizi sağlamış olacaksanız. ”

“Bu derece bilimsel üstünlüğü birtek sizin dünyanız mı elde etti?”


“Evrenin bu bölgesinde, evvet. Humanoid tipinde varlıklarla
nüfuslandırılmış sayısız/sonsuz miktarda dünyalar bulunmaktadır, ki
bilimsel aşamaları bizimkinden daha da düşüktür. Hatta sizinkinden
çok daha üstün olmasına rağmen. Bizleri en çok korkutan şey şudur ki,
bizim kadar yüksek bir dereceye varmış bir uygarlığa hala daha
rastlamadık. Ekonomik yönden bağımsız olan birçok gezegenlerde
hayat; bizim kadar eşit derecede bilimsel üstünlüğe varmış olması
gereken uygarlık tarafından yaratılmıştır. Onların dini yazıları bizlere
bunu ispatlamaktadır. Malesef, o dünyalara en yakın yaratıcı
uygarlıkları bulmamız mümkün olamadı fakat belki de, her defasında
evreni daha derinlere araştırdıkça, bulabiliriz. Birçok durumlarda,
gezegenleri/dünyaları güneşe çok fazla yaklaştığından hayatın devam
etmesi imkansız oldu ya da güneşleri patladı, ya da ısıtma derecesi
oldukça azaldığından soğudu. Halıhazırde, bizim sistemde anormal
birşey farketmediğimize rağmen bu bizlerin en kötünün olmasından
korkutmaktadır.”
“Sizin yaşadığınız yerde din yokmudur?”
“Bizim tek dinimiz insan dahiliğidir. Bizler birtek buna inanmaktayız. Ve
özellikle, bizim yaratıcılarımızın hafızasını çok sevmekteyiz fakat onları
hiç göremedik ve dünyalarını hiçbir yerde bulamadık bu bize,
tamamıyle yok olduklarını göstermektedir. Onların bütün bilgilerini
ihtiva eden kocaman bir uzay gemisini bizim dünyanın yörüngesine
yerleştirme tedbirini almışlardı ve onların dünyası tahrip edilince, bu
uzay gemisi otomatik olarak bizim dünyaya kondu Sağolsunlar,
onların sayesinde bizler meşaleyi aldık. Bu meşalenin sizin dünya
insanları tarafından alındığını görmeyi çok istiyoruz.”
“ ve eğer sizin dünya tahrip olursa?”
“Her ihtimale karşı, bizim dünya tahrip olursa, ayni hazırlık önceden
görülmüştür. Ve böylece, otomatik olarak bizim bilgimize miraskar
olacaksınız”

EBEDİ HAYATIN SIRRI

“Bizlerden, gerçekten on kere daha fazla mı yaşıyorsunuz ” diye


sordum.
“Bedenimiz ortalama olarak, sizinkinden on kere daha uzun
yaşamaktadır, tıpkı İncilde bahsedilen ilk adam (insan) gibi 750 ile
71
1200 sene arası. Fakat benliğimiz (aklımız) bizim gerçek kişiliğimiz,
gerçekten ölümsüz olabilir. Sana halıhazırde açıklamışım ki, vücudun
herhangi bir hücresinden başlayarak, Bütün canlıyı (varlığı), yeni canlı
maddeyle tekrardan yaratabiliyoruz. Ne zaman ki kabiliyetlerimize
tamamen hakim oluruz, ve de beynimiz maksimum bilgi ve
kapasitesine sahiptir, ameliyatla vücudumuzun çok küçük bir parçasını
çıkarıp, muhafaza ederiz. Öldüğümüz zaman, hazırhalde muhafaza
edilen vücudumuzun zerresinden, eskisi gibi, vücudu tamamen tekrar
yaratmaktayız. Eskisi gibi söylediğimde, bu, bilimsel bilgilerini ve tabii
ki kişiliğini kavramaktadır. Fakat vücut, yeni maddeden oluşup bin yıl
yaşayabilme kapasitesi vardır. Ve böylelikle sonsuza kadar. Fakat
nüfusu sınırlı tutabilmek için, Edebiyete (ölümsüzlüğe) hak kazanan
yalnız dahilerdir. Dünyamızın bütün insanlarından belli bir yaşta hücre
nümünesi alınmıştır. Ölümlerinden sonra, tekrar yaratılmak için
seçilmelerini ümit etmektedirler. Yalnızca ümit değil, bu tekrardan
yaratılmayı hak etmeye uğraşmaktadırlar. Öldükleri zaman, o yıl içinde
ölenlerin tekrar yaşamaya hak edenlerin “son duruşması” büyük meclis
ölümsüzleri tarafından hüküm vermek için bir araya gelirler
(toplanırlar). Üç yaşam sırası içinde bu ölümsüz bir deneme süresinde
bulunmaktadır. Ve bu üç yaşam süresinın sonunda yargışcı ölümsüzler
hüküm vermek için, bu şahısın yaptıkları ışığı altında, ve bu şahısın
ölümsüzlerin mesciline devamlı bir üye olarak katılmaya hak edip
etmediğine tekrardan bir araya gelirler. Tekrardan yaşamaya arzu
eden kişi, erkek veya kadın, tekrardan çocuk etme/edinme hakkına
sahip değildir. Bu tabii ki aşk yapmaya engel olmuyor. Bu bize, bilim
adamlarının, başka dünyalarda niye canlı/hayat yaratma arzusu
duyduklarını açıklamaktadır. Onlar, yaratma içgüdülerini/arzularını
başka dünyalara transfer ettiler.”
“Kendinize ne diyorsunuz?”
“Kendimizebizim dilimizde adam ve kadın söylememize rağmen, bize
isim vermek arzu ediyorsan, ve göklersen geldiğimize göre, Bizlere
“ELOHİM” diyebilirsiniz”
“Sizin dünyanızda hangi dili konuşuyorsunuz?”
“Bizim resmi dilimiz, eski musevi diline çok benzemektedir”
“Her gün burada konuşurken, öteki insanların bize sürpriz etmesinden
hiç kormadınız mı?”
“Havadan veya karadan, tehlike uyandıracak sınıra kadar yaklaşan
herhangi birinin, otomatik sistem beni hemenden uyarırdı”
“Yaşadığınız yerde, hayat şekliniz ve işiniz nedir?”
“Bilimsel seviyemiz, herşey için robotları kullnmamıza imkan
kıldığından, işlerimizin çoğu entellektüeldir. Bizler, yalnız arzu
duyduğumuz zaman iş yapmaktayız, ve de yalnızca beynimizi
kullanmaktayız. Bedenleriyle/vücutlerıyle “işleyenler” sporcular ve
sanatkarlardır ve de kendileri seçtikleri için. Bizim geliştirilmiş atomik
enerji hemen hemen tükenmezdir, çünkü en fazla, atom ve güneş
enerjisini kapalı devre içinde kullanmayı keşfettiğimizden dolayı.

72
Bizim, diğer birçok enerji kaynağımız daha vardır, ve de atomik
reaktorlarımızda uranyum kullanmak gereksizdir. Bunun yerine, diğer
birçok basit ve zararsız maddeleri kullanıyoruz”
“Fakat, bu kadar uzun yaşıyor ve de iş yapmıyorsanız hiç usantı
duymazmısınız? ”
“Hayır, hiçbir zaman, çünkü, her zaman sevdiğimiz şeyleri yapıyoruz,
özellikle aşk yapmak. Bizler kadınlarımızı çok güzel bulup, bundan
avantaj almaktayız.”
“Evlilik varmıdır?”
“Hayır, kadın ve erkek hürdür. Çiftler vardır. Onlar ki bu şekilde
yaşamayı seçtiler, İstedikleri zaman da hürriyetlerine sahip olabilirler.
Hepimiz birbirimizi seviyoruz. Kıskançlık yoktur. Yaşadığımız yerde
canilik (katillik) gibi şeyler yoktur çünkü herkes her istediğini elde
edebilir ve mal mülk yok halindedir. Yaşadığımız yerde, katillik/canilik
olmadığından ne polis ne de hapis hane vardır. Buna rağmen birçok
doktorlar ve akıl için düzenli olarak tıbbi ziyaretler vardır. Onlar ki,
ötekilerinin hayatlarına tehlike verici davranışlara yol açabilecek
işretleri gösterir ve hemenden tedaviye alınıp kendisini tekrardan
normale getirilebilsin.”
“Yaşadığınız yerde, ortalama bir kişinin bir gününü anlatabilirmisin?”
“Sabhleyin kalkıp yıkanır, (çünkü) yaşadığımız her yerde yüzme
havuzları vardır. Kahvaltı edip daha sonra arzu ettiği şeyi yapar.
Herkes “işler” fakat işlemeyi arzu ettiği için, çünkü yaşadığımız yerde
para yoktur. Böylece, onlar ki “işler”, her zaman işini çok iyi
yapmaktadır. Çünkü onu bütün gönlüyle yapmaktadır.
Yalnız edebilerin (ölümsüzlerin) kesin görevleri vardır, örnek olarak;
organizasyonluk, yiyecek ve enerji gibi önemli problemlerde kullanılan
kompüterleri denetlemek/idare etmek. Yedi milyar nüfus arasında,
yalnız 700 ölümsüz bulunmaktadır ve ötekilerinden tamamen ayrı
yerde yaşamaktadırlar. Onların ölümsüz olma ayrıcalıkları vardır, fakat
işleme zorunda olmayan diğer nüfusun bütün gereksinmelerini
sağlamaktadırlar. Bu yediyüz ölümsüzlere, yüz on kişi daha eklemeniz
gerekir ki bunlar, deneme süresindedirler. Ortalama, senede 70 kişi, ve
bu demektir ki 10 kişi her bir bölgeden. Yedi milyar nüfusun, ortalama
olarak 40 milyonu çocuktur. Ne zamandır ki çağa gelirler, (18-21
yaşına, konuya bağlı) ameliyata alınıp, ömürlerinin yediyüz elliden
fazla uzaması sağlanır. Ondan sonra, onlar da çocuk sahibi olabilirler.
Bu bizim, en yaşlı normal bir kişinin elli neslini bilmesi mümkün
olmaktadır. Yedi milyar arasında yalnız bir milyon, hareketsiz insan
vardır ve hemen hepsi de psikolojik tedavi altındadırlar. Bu kişiler,
Doktorlarımız tarafından, altı ay devre içinde tedavi edilmektedirler.
Nüfusun çoğunluğu, sanaatlar üzerine ilgilenmektedirler. Resim,
heykel yapıp, müzik çalıp, yazı yazıp, Filim yapıp ve de sportlara
katılmaktadırlar. Kelimenin tam dolgun bir anlamıyla çok acelesiz bir
uygarlığımız vardır. Şehirlerimizin nufusu, ortalama olarak beşyüzbin
kişiliktir. Ve bu nüfus, çok küçük bir alana yayılmıştır. Aslında bu
şehir, yüksek bir yerde kurulmuş kocaman bir evdir/binadır ki içinde

73
insanlar, uyuyup, aşk yapıp ve de arzu ettiklerini yapmaktadırlar. Bu
“şehir binaları” ortalama olarak bir kilometre uzunluk ve yüksek-
liktedirler ve seyahat amacı için kullanılan toplayıcı dalgalar ile her
yönü donatılmıştır. Üzerine bir kemer/kolan bağlayıp, kendini akım
dalgasına yerleştirdikten sonra, seni istediğin (arzu ettiğin) yere hızlı
bir şekilde taşımaktadır.
Bu şehirler, kırlığı yeyip yutmalarını önlemek için tüb/boru şeklinde-
dirler.
Gerçekten, sizin 500.000 nüfus şehirlerinizden birinin kapladığı alan,
bizimkilerden yirmi kat daha fazladır. Bunun sonucu da, kırlığa gitmek
istediğiniz zaman, birçok saat seyahat etmeniz gerekir. Bizim
durumda ise, on saniye içinde varmaktayız. Bütün bir şehir tek bir
(ayni) mimar tarafından planlandığından göze hoş görünmekle
beraber, çevresi ile de ahenkli/uyumlu içindedir.”

“Fakat, yapacak birşeyleri olmayan insanlar/kişiler usanmazlar mı?”

“Hayır, çünkü onlara birçok faaliyetler tedarik etmekteyiz


(sağlamaktayız), kişilerin hakiki değerleri tanınmaktadır, ve herkes
değeri olduğunu göstermeyi ister. Gerek sanat, sport veya bilimle
olsun, herbiri ölümsüz olabilmek için parlamayı istemektedir, veya
basitce toplum tarafından çok beğenilmeyi veya kadın tarafından. Bazı
insanlar tehlikeyi göz altına almayı beğenirler ve onları ölüm
tehlikesinden mahrum kılmak, yaşama zevkinden de alıkoymak olur ve
bu yüzden tehlikeli sporlar çok popülerdir.
Yaralanmış herhangi birini tekrar hayata kavuşturabiliriz, fakat bu
sporlara katılanlar, sport yarışı sırasında ölürse, tekrar hayata
getirilmemeyi yazılı bir şekilde belirtince katılabilirler. Bizim bir çeşit
Atomik otomobil/araba yarışı vardır ki senin çok ilgini çekecektir ve
daha da, zalim boksörlük gibi faaliyetler ve hatta daha vahşi, çıplak
oynanan bir çeşit ragbi gibi oyunda her çeşit harekete, boksörlük,
güreş vs. izin verilmektedir. Bütün bunlar size barbarlık olarak
görünebilir fakat unutma ki bütün aşırılar çökülmenin önlenmesi için
dengelenmelidir.
Aşırı derecede ve en inceliğine kadar gelişmiş bir uygarlığın ilkel
dengeleri olması lazımdır. Halkımız insanlarının beğendikleri sporlarda
hayran duydukları kişileri olmasa arzu edecekleri son şey ölüm olurdu.
Ötekinin hayatına saygı duyulmalıdır fakat ölmek veya ölümle
oynamak arzularına da ve iyice açıklanmış özelliklerin çerçevesi içinde,
saygı duyulmalıdır.
Yaşadığımız yerde, her sene, her çeşit faaliyetlerin her bir dalında
yarışmalar yer almaktadır/düzenlenmektedir ki bunlardan biri dünya
üzeri bir yarışmadır. Bu yarışmalara katılanların en iyilerini
ölümsüzlüğe kabul edebilmemize yardım eder. Herkes yalnız bunun
için yaşamaktadır. Her yıl gerek resim, edebiyat, biyoloji, tıb veya
insan beyni kendisini açıklayabileceği diğer faaliyetlerde her eyalette
yarışmalar yer almaktadır. Bunu o eyaletin ölümsüzleri/edebileri
tarafından oy verilmesi takip edilmektedir.

74
Şampiyonlar, merkezde/baş şehirde tekrar bir araya toplanıp,
edebilerin oyu sonucunda şampiyonların şampiyonu seçilmektedir.
Bunlar, edebilerin çemberine sunulup deneme edebiler seçilmektedir.
Gol budur. Bu herkesin idealidir. Muhteşem golün bu kadar yüksek
olduğu dönemde ilgi kırıcı unsurlar ilkelliğe dönmektedir.”

“Bu demeye gelirmidir ki, Edebiler, diğer halktan ayrı bir çeşit yaşam
sürmektedirler?”

“Elbette, kendilerine ayrılmış ayrı şehirlerde yaşarlar ve sık sık bir


araya gelip kararlara varırlar.”

“En yaşlısı kaç yaşındadır?”

“En yaşlısı, bütün edebiler çemberinin başkanı yirmi beş bin yaşındadır,
ve onu karşında görmektesin. Ben, bu güne kadar, yirmibeş
vücut/beden değiştirdim ve bu deneyin ilk denemesi benim üzerimde
yapılmıştı. Bu nedendir ki, Edebilerin başkanıyım.
Dünyanızdaki hayatın yaratılmasını ben öncülük/direksiyonluk ettim.”

“O halde bildikleriniz, ölçülmez derecededir.”

“Evet, epeyce bilgi muhafaza ettim, fakat daha fazla biriktirmeme


(ilerde) mümkün olmayacaktır. Bu yöndendir ki, insanoğlu, belki de
bizden daha üstündür çünkü beyninin bilgi ve hatıra biriktirdiği parçası
daha geniştir/büyüktür. Dünyanızdaki insanlar bizden daha fazla bilgi
biriktirebilecektir. Ve böylece bilimsel yönden daha da ileriye
gidecektir. Edebiler çemberine karşı gelenleri korkutan da budur. Onu
hiçbirşey durdurmazsa, insanoğlu bizden daha hızlı ilerleyip aşama
kaydedecektir.”

KİMYASAL EĞİTİM

“Fakat, bir öğrencinin öğrenmesi gerektiği bilgiler epeyce olmakla


bereber bu bilgileri öğrenmek çok uzun zaman almalıdır?”
“Hayır, önemli bir bilimsel keşfin sayesinde ve ayrıca/hakikatte sizin
bilim adamlarınızın da keşfetmeye başladığı yöntemle bütün
dersleri/bilgileri ona ameliyat ile öğretebiliriz.
Sizin bilim adamlarınız yenile birşey keşfettiler ki, eğitilmiş farenin
beyin sıvısını eğitilmemiş fareye saldıkları zaman, hiçbirşey
öğrenmemiş fare, diğer farenin bildiklerini bilmektedir. Bizler, beyin
hafıza maddesini salgılamakla, bilgiyi diğer bir kimseye
nakledebiliyoruz. Böylece çocuklarımız, hemen hemen yapacak hiçbir
eğitimleri/çalışmaları kalmaz. Onlar düzenli olarak, talimat için gerekli
olan bilgiyi taşıyan beyin maddesi salınmaktadır/verlmektedir. Böylece,
çocuklar yalnızca enteresan şeylerle meşgul olmaktadırlar, örnek
olarak, kendileri tarafından programlanmış teorik yönden dünyanın
kuruluşu veya sanaat ve sporla ilgilenmektedirler.”
75
“Sizin dünyanızın ülkeleri(eyaletleri) arasında hiç savaş olmaz mı?”

“Hiçbir zaman. Spor yarışmaları, savaş içgüdülerini yok edecek


derecede geliştirilmiştir. Bunun yanında, gençler psikolojik olarak,
birçok ölümlerin sistematik olarak yer aldığı spor yarışmalarına katılma
tehlikesi, savaş içgüdüsünü, onlar ki kuvvetli bir şekilde hisseder, bu
ölümler savaş içgüdülerini bastırmaktadır.
Eğer dünyanızda, daha tehlikeli oyun ve spor olsaydı, fakat
düzenlenmiş şekilde, uluslararası çekişmelerin olma imkanları
azaltırdı.”

“Dünyanızdaki yedi eyaletlerin hepsi de birbirine benzermidir?”

“Hayır, burda, dünyanızda olduğu gibi, değişik ırk ve kültürler vardır,


ve ayni zamanda birbirlerinin hürriyet ve bağımsızlığına saygı
duyulmaktadır.”

“Burdan, bir kimsenin, dünyanızı ziyaret etmesine mümkün varmıdır?”

“Evet, fakat nefes alabilmene göre ayarlanmış özel uzay elbisesi


giymen lazımdır. Dünyanızın atmosferini tekrardan yarattığımız özel
İkâmetgâhda, böyle bir elbiseye ihtiyaç duymadan yaşayabilirsin ve
gerçekte, bu Elçilikte dünyanızdan birçok insan yaşamaktadır. Örnek
olarak (Hz)Musa, İlyah, İsa ve yarattıklarımızın birçok örneğini,
söylediklerini desteklemek için ve de zamanı geldiğinde tekrardan
dünyaya getirmemize imkan olacaktır.”

“Niye onları hemenden geri getirmiyorsunuz?”

“Çünkü sizin, inanılmaz derecede acayip dünyanıza, Hz İsa tekrardan


gelecek olursa, onu akıl hastahanesine koyacaklar. Bir düşün ki,
aranıza bir adam konup, “Ben İsa’yım” diyecek olursa, onu hemenden
alaya alıp içeriye sokacaklardır(hapse atacaklardır). Bunun sonucu biz,
mucizeler yaratıp engel olmaya kalkışırsak, onun hakikatten Hz İsa
olduğuna kanıtlamaya kalkışırsak, Allah üzerine kurulu dinleri geriye
getirmiş olup doğa üstü ve mistisizimi tekrardan uyandıracağız ki bizim
istediğimiz bu değildir.”

Ondan sonra, küçük adam beni son olarak selamladı ve ancak bana
verdiği görevin yerine getirildiği zaman geriye geleceğini söyledikten
sonra vasıtasına girdi ve diğer sabahlar gibi yükseklenip gözden
kayboldu.

RAELİAN HAREKETİ

Ne hikaye, ne açıklama. Eve dönüşte, not ettiklerimi kopya edip


düzenlerken, bana emanet edilen görevin yüceliğini farkına vardım ve
76
bu görevi yerine getirme şansımın çok az olduğunu hissettim. Fakat
birşeyi yerine getirmek için ümit etmenin gerekli olmadığı için, benden
isteneni hayal perest olarak alınabileceğime rağmen, yerine getirmeye
karar geçtim. Hayalperestlik, ışığı görmüş biri olarak demeğe gelirse,
hayalperest olarak çağrılmaya razıyım. Gerçeği bilip, hayalperest
olarak çığırılmak, gerçeği bilmeyip, açık zihinli olarak çığırılmaktan
daha iyidir. Şüphecilerin her çeşitine açıkca belirtmek isterim ki,
geceleri çok iyi uyuyup, hiçbir zaman alkol içmiyorum. Ve hiç kimse
bunları ne altı gün üst üste rüya görüp ne de icat edebilir.
Sizler ki bana inanmıyorsunuz, diyeceğim şudur: Gökyüzünü gözleyin
ve devamlı olarak, bilim adamlarının ne de askeri uzmanların
açıklayamayacağı görüntüler göreceksiniz, yalnız delilerin söyledikler
gibi konuşmalar ile ünlerini korumaya çalışan kişiler, doğrunun,
aralarından çıkmazsa, ünlerini kaybedeceklerinden inandıklerı için.
Ne imkanla bilim adamı bilmeyebilir? Tıpkı, Koperniği, Dünya, evrenin
merkezi olmadığını söylemekle, mahkum edenler gibi, kendilerinden
başka birinin, bütün bunları söyleyebileceğini kabul edemezler.
Fakat, sizler ki uçandaireleri gördünüz veya göreceksiniz, bazıları
serap olabilir, veya hava balonları ve hatta, hayal; sizler ki
layalanmaktan korkuyorsunuz, kendinizi guruplaştırmakla ve
inananlara buluşamakla, serbest bir şekilde konuşabileceksiniz.

Bütün bu açıklamalar, öyle bir rahatlık ve olgunluk (ve de iç barışlığı)


getirdi ki, öyle bir dünyada neye inanacağımızı bilemiyoruz. Beyaz
sakallı allaha mı yoksa boynuzlu şeytana’mı? ve de bilim adamlarının,
başlangıcımız ve amaçlarımız hakkında kesin bir açıklama veremediği
bir dünyada.
Şaşırtıcı derecedeki açıklamaların ışığı altında, herşey açık olup
tamamen basit görünmektedir. Evrenin bir yerinde, insanlarla dolu ve
bizleri kendilerine benzer bir şekilde yaratıp, bizleri seven, ayni
zamanda, yarattıkları, kendilerinden üstün çıkmaları korkusu içinde
olan bir uygarlığın var olduğunu bilmek gerçekten kalbi etkileyici
değilmidir.? Özellikle, kısa bir zaman içinde: parçası olduğumuz bu
insanlığın gelişiminde iştirak etme ayrıcalığımız olduğunu anlamak
yeter. Bu diğer dünyalarda, kendimiz hayat yaratmakla
gerçekleşecektir.
Yazdığım bu kitabı ki şimdi okudun, bana bütün söylemeleri imkan
olduğu kadar açık bir şekilde aynen nakletmek, belkide benim, büyük
bir hayal gücüm olduğunu ve bu yazılanlar sizi eylendirmek için
yazıldığını düşünebilirsiniz, bu düşünce aklınızdan geçerse, gerçekten
hayal kırıklığına uğrayacağım. Fakat bu açıklamar, size gelecek için
güvenirlik verip, yaratılışın esrarengizliğini ve insanoğlunun kaderini
anlamanıza yardım edeceğinden, çocuklüğundan beri, geceleyin
gökyüzüne bakıp “Bizler niye varız?” “Hayatın anlamı nedir?” “Bu
dünyadaki amacımız nedir?” gibi birçok soruları cevaplandırabilecektir.
Böyle olursa (düşünürseniz) ben gerçekten çok sevineceğim.
Son olarak, bu kitapta bütün söylediklerimin hakiki gerçekliğini
anlayıp, benim arzu ettiğim gibi, bu insanların, kısa bir zamanda, resmi

77
bir şekilde gelip bize miraslarını vermelerini arzu ediyorsan, bende
istenenlerin gerçekleşmesinde yardım etmek istiyorsan, bu kitabı
yazmakla görevimi yerine getirmiş oldum.
Durum böyle ise, bana yazın ve sizi Raeliyan Hareketine hoşca kabul
ederiz, arzu ettikleri Elçiliği kurup, ne zaman ki sayılarımız bütün
dünya çapında yeterli dereceye varır, bizleri yaratanların haklı olarak,
bizden bekledikleri sevgi ve saygı ile onların gelmesini arzu ettiğimiz
zaman, ve onlar gerçekten gelip, bizler, onların kocaman bilgilerinin
yararcısı olacağız.
Sizler ki Allaha inanırsınız veya Hz İsa’ya inanmakta haklısınız. Yine
de , inanmanızı istedikleri şeyler olduğu gibi degilse, bu şeylerde
doğruluğun temeli vardır. İncil yazılarının temeline inanmakta
haklısınız fakat kilseyi devam ettirmekte hatalısınız.
Kardinalleri(papazları) paralarınız ile en iyi giyimler sağlamaya devam
edip, atomik dehşeti ıle Askeri kuruluşların varlığını kendi paranız ile
sürdürmelerini onaylamak demektedir ki ilkel kalmayı ve hak ettiğimiz
altın çağında ilginiz olmadığını gösterir.

Mamafif (hernasılsa) aktif veya pasif bir şekilde insanlığın yaratıcıları


Elohim için hareketin yaratılış ve geliştirilmesinde katkıda bulunmak
istiyorsanız, kalemi elinize alıp bana yazınız. Kısa zamanda, üzerinde
Elçiliği kurmak için toprak seçebilicek yeterli miktrada olacağız. Halâ
daha şüpheniz varsa, gazeteleri okuyup, gökyüzünü gözleyin, ki
sayıları gittikçe artan esrarengiz uçan daireler görmekle cesaret alıp
mektubunuzu göndereceksiniz.

Claude RAEL
INTERNATIONAL RAELIAN MOVEMENT
C.P.225
CH-1211 GENEVA 8
SWITZERLAND

78
Rael, 13 Aralık 1973’de Elohim’le ilk buluştuğu sönmüş Rael, 27 yaşıda, Elohim’in orijinal
yanardağ içinde ve de giydiği ayni elbiselerle görülüyor. sembol madalyonu ile görülüyor
Bu fotoğraf, buluşmadan bir iki sene sonra çekilmişti.

Elohim’in sembolü, Dünyada en eski Bu Gamalı haç, çok eski bir İsrail sembolüdür, ve 3500
semboldür ve Tibet “Ölüler Kitabı”ında senelik, Ölü Deniz’e yakın EİN GEDİ’deki İsrail Sinagog’un
tam olarak bulunmaktadır. içinde bulunmaktadır

Rael, 1991’de Yahudi soykırım


kurbanlarına saygı olsun diye
ve de İsrail hükümetiyle Elçilik
için özel bir alan elde etme
anlaşmasını kolaylamak için
ortadaki Gamalı Haç,
galaksiye benezeyen bir
sembolle ve de Elohim’in
onaylamasıyla değiştiridi.

79
Elohim için kurulmaya planlanan Elçiğin maketi

Elçilik planına şaşıcı benzerliği olan bu ‘Crop Circle’, İngiltere’nin Wiltshire eyaletindeki buğday tarlalarının,
1990 Ağustoz ayında ortaya çıkmıştı.

Elçilik maketinin önden bir görülüşü. İniş platforumda da, uçan daire modeli dinlenme halinde bulunuyor.

80
İkinci Kitap

UZAYLILAR
BENI
DUNYALARINA
GOTURDULER

81
ÖNSÖZ

Ben bu ikinci kitabı yazmaya başladığım zaman, basitcesi, 13 Aralık


1973’te yer alan şahane buluşmadan önceki hayatımı anlatmak
istemiştim, ve birçok insanların sorduğu soruları cevaplandırabilmek ve
de eğer çocukluk çağımda bana olağan üstü olayların yer alıp
almadığını ortaya çıkarmak istemiştim.
Hatıralarımı araştırırken birçok olayalar yüzeye çıktı ve kendimi de
süpriz ettim çünkü, bu olayalar bir araya getirildiğinde, bir bütün
oluşturdu. Ve bu da bana gösterdi ki, hayatım gerçekten, ne
olduğumu ve 13 Aralık 1973 kendimi o yerde bulabilmem
sağlanabilmek için yön verilmişti.
Bütün bunları hemen yazmayı bitirdiğim zaman, ikinci buluşma yer
aldı. Ve ben, ikinci mesaja daha fazla yer verebilmek ve bütün olayı
olduğu gibi anlatabilmek için bunları özetledim, ki ikinci buluşma
birincisinden daha şahanedir.

82
BİRİNCİ BULUŞMADAN ÖNCEKİ HAYATIM

İKİ SENE GEÇTİ

İki sene! Benim için devamlı olarak, çok büyük görünen bu gerçeği iki
seneye yakın, yaymaya çalıştım.Zaman geçiyor ve hiçbirşey
gidemediğini hissediyordum. Yine de, yavaş yavaş, etrafımda bir gurup
insan oluştu ki “Doğruyu Söyleyen Kitab’ın*” doğrudan başka birşey
söylemediğini anladım.
Bu yazıları yazarken, şu andaki sayıları yediyüze vardı ve ayni anda
bu sayının hem az hem de çok olduğunu anlamaktayım. Dünyanın 4
milyar nüfusunu göz önünde tutarak çok az ve de İki bin yıl önce, eşit
derecede ağır, hazırlanma yükünün yanında, kendi çağının ilkel
insanlarını da hazırlamaya çalışan (Hz İsa’nın) bir araya getirebildiği
insanlar sayısı karşısında, çok fazla.
Kimdir bu yediyüz kişi? Herşeye kolayca inanmayı seven ve herşeyi
kolayca yutmaya hazır, basit insanlar mı? Hayır effendim. Bazıları
üniversite mezzunu, yada filosofide doktoraları vardır, bazıları psikoloji,
teoloji, sosyoloji, tıp, fizik ve kimya mezunu.
Ayni derecede hayranlığım o kişilere gider ki, hiç okula gitmemelerine
rağmen, yaşayan madde ve bizim gibi insanlarınbilimsel yöntemle
yaratılma bilgisini okumakla öğrenmediler fakat, bunu, maddenin
ustası olma kabiliyetindeki insanlar ve de parçası oldukları evren ile
kendilerini uyumlu kılabilmekte ve içgüdüleriyle hissedebilmektedirler.

Söylemem gerekir ki, bütün olarak iyimserim ve de inanırım ki, şu


ana kadar, bana güvenilen görevi doğru yol üzerinde tuttum. Bana her
ne olsa da* MADECH hareket halinde ve onu hiçbirşey durdurmaya
imkan olmayacaktır.
İki sene içinde kırka yakın konferans verdim ve o zamandan beri bazı
sorular devamlı olarak ortaya çıktı. Zannederim, Mesajın bazı
bölümleri açıklanmak istiyor. Ve de bunu bu bölümde yaşamaya
çalışacağım.
İlk olarak, 13 Aralık 1973 den önce, ne çeşit bi hayat/yaşam
geçirmekteydim?
Kabul etmem gerekir ki, hayatıma geri bakıp, şu ana kadar benim için
hakikatten nasıl bir şekilde rehber edildiğimi ve psikolojik, ruhani ve de
duygulu yönden hazırlandığımı ancak birkaç gün önce yapmıştım.
Çocukluğumdaki bazı olayların, kendi başlarına bakıldığı/görüldüğü
zaman hiçbir anlam etmediler fakat yan yana koyuldukları zaman,
ettiler.
Bana şimdi herşey çok temiz görünmektedir ve bazı olayları
hatırladığım zaman, yer aldıkları sıralar önem göstermemelerine
rağmen, şimdi beni etkilerler.
Hayat hikayemi öyle bir şekilde söyleyerek her olayın kendi başına
istina olduğunu ima etmeye hiç niyetim yoktur, fakat görülüyor ki
birçok insanlar, daha önceki hayatımın nasıl geçtiğini bilmek istiyorlar

83
ve de “duymayan uyduranlara” bırakacağıma, kendim anlatmaya tercih
ederim.

ÇOCUKLUĞUM: AMBERT ÜZERİNDE UFO

Babası bilinmeyen bir çocuk olarak, tipik bir çocukluk geçirdiğimi


söyleyemem.
Ben “doğal” bir çocuk olduğumu söylediler, sanki de öteki çocuklar
“yapay”dı.
Doğumum bir kazaymış – en azından bu küçük Ambert kasabası
için, ki vakfedici derecede katolik’ti, ve de ‘Gülcülüğün’ merkezi olarak
biliniyordu. Ayrıca bilinmeyen baba, tamamıyle bilinmez değildi. Bir
Yahudi/Musevi göçmeniymiş, ne dinsizlik ya!!

Doğuşum, ele gelene kadar saklanmıştı. Bir mağara içinde değil,


yakındaki Vichy (Vişi) köyündeki klinikte doğmuştum. 30 Eylül 1945’de
ve de sabahleyin iki civarında yer aldı. Zor bir doğumdu. Fakat önemli
olan, ben 25 Aralık 1945’de (conceive) edilmiştim.
“Concetion” bir canlının gerçekten varoluşunun başlangıcı, anasının
rahminde oluşup, gelişmeye başladığı an, her varlık için gerçek doğum
günüdür. 25 Aralık, iki bin seneye yakın, çok önemli bir tarih olmuştur.
Tessadüfe inananlar için benim hayatım bir tesadüfle başlamıştı.
Ambert’e geri döndükten sonra fukara anam, beni, uzun zamana kadar
“bir süre için baktığı arkadaşının oğlu” olduğumu geçirdi.
Babasının kaldığı ayni çatı altında kalıyorduk. Gerçeği öğrendikten
sonra, anneme karşı tutmuş olsaydı, onu bildiğim bu kısa süre içinde,
bana karşı dedelerin en iyisiydi. Maalesef
Ben hala daha çocukken o rahmetlenmişti. Annem bana, daha sonra
anlattı ki, Dedem, bir gün meyva ağaçlarını kırpalarken/tertiplerken,
ben onu görüp elime bir çift makas geçirip, marıllarını keseceğimi
görünce, epeyce gülmüştü.
Ben, nenem ve teyzemle yetiştirilmiştim. O zaman olduğu gibi hala
daha beraber kalıyorlar. Bana, okumayı ve hatta ilk adımımı atmamı
öğrettiler ki çok iyi bir şekilde hatırlamaktayım. En ilk hatıralarım
olmasıdır bunlar.
Çok geçenlerde değildi ki bana nenem, 1947’de Ambert üzerinde,
esrarengiz, alçak ve sessiz uçan bir (uçan daire) gördüğünü anlattı
(söyledi). Hayal gördüğüne dair, suçlanmaktan korktuğu için, bu olayı
hiç kimseye bahsetmemişti. Ancak kitabımı okuduktan sonra bana
söylemeye karar geçmişti... ve de ayni zamanda MADECH’e katılmaya
karar geçmişti. Hakikatte, Nenemin kuruluşuma katılması, elde
edebileceğim en önemli cesaretlerden biriydi.

84
DRUİD’LERİN PAPASI

Ambert’te büyüklerin alay ettiği ve de çocukların korktuğu yaşlı bir


adam vardı. Ona Hz İsa (Jesus Christ) lakabını vermişlerdi, çünkü
toplak halinde sarılmış çok uzun saçı ve muhteşem sakalı vardı. Daima,
ayak bileklerine kadar inen uzun bir elbise giyiyodu.
Annemin küçük bir apartman bulduğu yerden yüz metre ötede
kalıyordu.
İlk okulun önünde bulunan çok küçücük evde kalıyordu ve de
insanlar, hiçbir iş yapmadığından nasıl geçindiğini bilmiyorlardı.
Çocuklar büyüdükçe, ondan duydukları korkuyu attılar ve tıpkı ataları
gibi, onu takip edip yüz yaparak alaya aldılar. Şahsen, ötekilerle
oynamayı hoşlanmıyordum. Bunun yerine, karınca gibi küçük varlıkları
seyretmeyi ve kitaplara bakmayı tercih ediyordum.
Yoldan geçerken, o adamla devamlı olarak karşılaştım ve yüzündeki
aydınlık, iyilik saçması ve bana baktığında (yüzünde) oluşan bir çeşit
(aldatıcı) gülümsemesi beni süpriz etmişti. Nerdendir bilmem fakat
beni korkutmuyordu ve onun üzerinde gülünecek birşey
görmediğimden, öteki çocukların onu niye alaya alaya aldıklarına bir
türlü anlayamadım.
Bir akşam üzeri, onun nereye gittiğini öğrenmek için onu takip ettim.
Ve küçük evine girdiğini gördüm. Küçük ve çok karanlık mutfağının
kapısını açık bırakmıştı. Yaklaştığımda, onun (yüksek) bir kütük
üzerinde oturduğunu ve sanki beni beklermiş gibi bir (incidici)
gülümsemeyle karşıladı.
Daha yakına gitmemi işaret etti. Evin içine girip ona doğru yürüdüm.
Elini, başımın üzerine koydu ve (acaip) bir duygu hissettim ve ayni
zamanda gök yüzüne doğru bakıp anlamadığım bazı sözler/şeyler
söyledi. Bir iki dakika sonra hiçbirşey söylemeden ve ayni
gülümsemeyle beni bırakıp gittim.
Bütün bunlar beni, o sıralar oldukça başımı kurcaladı, fakat o olayı
kolayca unutuverdim. Ancak 1974 yazında annemin bana verdiği ve
“Auvergne” esrarengiz olaylarından bahseden kitapta öğrendim ki
“Dissard” Baba, bahsedilen yaşlı adam son “Dissard” idi. Diğer bir
deyimle “Druid” lerin hala daha yaşayan son papası, bir iki yıl önce
ölmüştü. Daha sonra, çocukluğumda geçen olayları hatırlayarak, her
karşılaştığımız zaman, yaşlı adamın bana verdiği esrarengiz
gülümsemesini düşündüm. Ki komuşu olduğumuzdan, her gün onunla
karşılaşıyordum. Şimdi kesin olarak, gökyüzüne doğru bakarak, bu
esrarengiz kelimeleri söyleyerek kiminle konuştuğunu biliyorum, tıpkı,
nenemin gördüğü parlak ve sessiz (uçan) dairenin ne olduğunu
bildiğim gibi. Aklıma birşey daha geldi. Dissard Babanın evinde
olaydan beri, her gece yattığımda birden dokuza kadar sayarak
uyukuya dalıyordum. Bana verilen tıpkı bir şifre gibi bu numara,
devamlı olarak hayatım boyunca gelip geçti. Ansızın oluşan bu tabiyet,

85
bu güne kadar hala daha açıklayamadım. Dokuzdan daha ileriye
saymayı öğrendiğim zamandan çok daha sonra yer aldığından, ezbere
öğrenmesi değildi. Bu olay yer aldığında, ben yedi yaşında idim.

ŞİİRLİK

O sıralar beni çok ilgilendiren şey, hayvanlardı. Sümüklü böcü yarışı


hazırlamadığım diğer zamanlar, bütün gün hayvanların çizimlerini
yapıyordum. Hayvanların yaşayışına merak düştüğümden, esrarengiz
bakire ormanın göbeğine daha yakın olabilmek için, keşifci olduğumu
devamlı olarak rüya görüyordum. Fakat dokuz yaşında – yine dokuz –
herşey değişti. İlk olarak; hakiki merağımın ne olduğunu
keşfediyordum – hız (sürat) motorlu veya motorsuz tekerlekler
üzerinde sürat. Sürat ve özellikle denge. Hareket halinde olma hissi ve
kendiliğine karşı duyduğun uğraşma, ve de reflekslerine karşı
duyduğun uğraşma. Basitcesi, vücudun (bedenin) beyin (akıl)
tarafından mükemmel idaresi.
İlk olarak küçük ve hemen hemen istopsuz bisiklet üzerinde aşağıya
doğru vahşi koşularla başlamıştı. Ve niye, bir defa olsun bile
düşmediğime hala daha merak ediyorum. Yaptığımı daha da
heyecanlandırmak (zorlaştırmak) için, kendimi bir tepenin üzerine
yerleştirip çok hızlı bir arabanın geçmesini beklerdim. Daha sonra,
kendimi baş döndürücü bir hızla tepeden aşağıya koyuverip, hızlı
arabayı da geçip, şöferi süpriz içinde bırakıyordum. Tepenin en altına
vardıktan sonra, bisikletimi tekrardan yukarıya yitip başka bir arabanın
geçmesini bekliyordum.
Birkaç ay sonra, Fransa Turu’na böyle rastgele gittim. Araba
yarışlarını gördüğüm zaman hemen aşka düştüm. Süratın zevkini alıp
tepenin üzerine kadar çıkmanın gerekmediğini bilmek ve de bir kimse
bunu meslek olarak yapması, beni yerden göğe kadar sevindirdi.
Dokuz yaşında, birinin karar verdiği şekilde, ben de kararımı
vermiştim: Yarış arabası sürücüsü olmak.
O günden beri, hayatım, araba yarışlarının etrafında
merkezlenmişti. Beni artık, başka hiçbirşey ilgilendirmiyordu, ve de
yarış araba sürücüsü olacağımdan, bana okulda öğretilenleri
öğrenmemin hiçbir gereği olmadığını hissettim. Çok komik dergilerin
(Tomiks, Teksas)yerini, oldukça ciddi otomobil (araba) dergileri alıp,
hemenden beni ve sürüş ehliyetimi alabileceğim çağı ayıran seneleri
sabırsız bir şekilde saymaya başladım.

Yatılı okula gönderildiğim zaman da dokuz yaşımda idim. Annem bu


sıralar çaresizlik içindeydi çünkü, okulda, hiçbirşey yapmak
istemiyordum ve de ona, yarış arabası sürücülerin bu çeşit bilgilerin
öğrenmeleri yararsız birşey olduğunu söyleyincem, beni Puy-en-
Velay’deki Fransanın Notre-Dame yatılı okula göndermeyi karar

86
geçirdi. Bu yönle annem ümit etti ki, yarış araba dergileri olmadan,
belki de kendimi ders ve çalışmalarıma verebilirim. Bir yönden bu
nokta üzerinde fazla yanlış değildi, fakat o ilk yatılı okuldan kötü
hatıralarım vardı. Belki de, o yere kaydedildiğimde ço küçük olduğum
içindi. O kocaman doğuşta, aşladığım birçok geceleri hatırlamaktayım
ki en çok özlediğim, yalnız başıma kalıp meditasyon yapabileceğim
anlardı.
Bu benim, duygusal ve gerekli sevgi ihtiyacımın yanında, bütün gece
ağlamama yol açtı ve oldukça büyük hassasiyetimi daha da
derinleştirdi.
Daha sonra şiirliği keşfettim. Matematikten fazla, Fransızca dersini
(edebiyatı) daha çok hoşlanmıştım, fakat ilgili pasif okuyucu olarak.
Daha sonra yazma arzusu geldi, imkan olduğunca cümle/satır halinde.
Matematiğe ilgim olmamasına rağmen, diğer derslerde olduğu gibi
bununla da ortalama geçiyordum. Yalnız Fransızca dersinde, konu beni
ilgilendikçe devamlı birinci geliyordum. Bir miktar şiir yazıp, bir şiir
yarışmasında birinci ödülü kazanmıştım.
En ilginç şey şudur ki, baptiz olmama rağmen, katolik rahiplerin
yürüttüğü (idare ettiği) yatılı okulda (koğuşta) kalıyordum. Böyle bir
yerde ki, yemek yemeden, yatağa girmeden, sabahleyin kalktığımızda
ve derse başlamadan önce, dua etmemiz gerekiyordu. Ne zaman ki,
altı aydan sonra, benim baptiz olmadığımı kardeşler farkettiler, yüzleri
oldukça dehşetle dolmuştu. Fakat bana bu durum çok komik gelmişti;
gerçekte, en çok hoşuma giden buydu, beleş ekmek
lokmalarını/parçalarını lezzetlemekti.
Ergenlik çağıma yine de dokuz yaşımda varmıştım. Bundan çok zevk
almıştım. Ve de yatakhanedeki öteki 9 yaşındakilerin keşfettiğim bu
gizli zevklerden hiç haberleri bile olmamaları, yapayalnız ıssızlığım
içinde beni bir dereceye kadar teselli etmişti. Son olarak, ilk defa (bir
kıza doğru) aşık olduğumda 9 yaşımda idim. Ve de o çağdaki
çocukların hissedikleri şiddetli derecede bir aşktı.
Sınıfımdaki dereceleri ilerlettiğim için, annem beni yatılı okula tekrar
geri göndermemeyi kabul etmişti ve kendimi, Ambert’deki (municipal
grammer-?) ilk okulun 4’üncü sınıfında bulmuştum. Ordaydı bu dokuz
yaşındaki kız (veya hemen hemen dokuz yaşında) ve ismi (Brigitte)
Brijit’ti. Utangaç olduğumdan, yüzüm, gülünç bir derecede kızarmıştı.
Ertesi sene, kendimi ayni okulun beşinci sınıfında buldum. Konuşmaya
bile cesaret bulmadığım ilk aşkım da ayni sınıfta idi. Yine de okul yılının
ilk başında, ondan bir sıra önünde oturmayı başararak ve zaman
zaman başımı döndürüp çok güzel yüzünü hayranlıkla seyrederdim. On
yaşımda ve de onu herzaman düşünüyordum. Ayni sınıfta onun
yanında oturabilmek, ve de benim ayni seneyi tekrarlamamak için
daha ağır çalışmama yol açtı. Böylelikle, derslerime hiç bir ilgim bile
olmadan 6’ıncı sınıfa geçtim.
Fakat maalesef, devamlı olarak, bir sınıf ve öğretmen yerine, şimdi,
devamlı değiştirme oluyordu. Bunun sonucu da, hemen hemen her
zaman birbirimizden ayrı olduğumuzdan, derslerime hiç ilgi
gösteremiyordum. İlgisizliğim öyle bir dereceye varmıştı ki, kendimi

87
Ambert’ten 30 kilometre uzaklıkta bulunan küçük ‘Cunlhat’
kasabasındaki yatılı okulda bulmuştum.
Puy-en-velay’ dan daha fena bir yerdi burası. Küçücük bir
yatakhanede, hepimiz epeyce sıkışık, ısıntısız bu yerin en kötü şeyi de
disiplinin eksik oluşuydu. Bunun yanında, en uzun boylu ve kuvvetli
oğlanlar/gençler, kendi kurallarını ötekiler üzerine zorladılar.
Şiddet/zorbalık karşısına, oluşturduğum nefret, zannedersem burda
başlamıştı.
Bir gün, onlara karşı disiplin verilmeyen zorba oğlanlar tarafından
devamlı olarak rahatsız edildiğim için ben, ayak üzeri yolu tutmuştum.
Analık evimden beni ayrı tutan otuz kilometrelik yolu katetmeye karar
geçmiştim. Hiçkimse, ayrıldığımı farketmemişti ve de okul müdürü
arabasıyle bana eriştiği zaman, ben hemen hemen 10 kilometre
yürümüştüm. Ertesi günü, okuldan atılışım beni çok sevindirmişti
Ambert’teki katolik ‘kardeşlerin’ yanına okulun sene ortasında gündüz
oğlam olarak tekrar gönderilmiştim. İçim neşe ile dolmuştu. Brijit ile
yolda yine karşılaşıyordum. Şimdi 12 yaşında ve göğüsü de lezzetli bir
şekilde büyüyüyordu ve de bana göre her günden daha da güzeldi.
Gittikçe derslerim üzerinde ilgim azalıp okuldan eksik olmanın zevkini
yaşıyordum. En büyük sebebi, kendimi, hemen baptis edilmemi
anneme öğütleyen papazlar arasında bulmayı hoş etmemiştim. Eyi ki
annem, herşeyi daha iyi anlayabileceğim yaşa varmamı bekleyerek
benim fikrimi öğrenmeye tercih etmişti.
O zaman, garaj makinecisi olmayı çok istiyordum, çünkü bu, yarış
araba sürücülerine çok gerekli bir yeteneğin olacağını öğrenmiştim.
Mühendis olmamı ümit eden annem, garajda çırak olacağımı
korktuğundan herşeye karşın okuluma devam etmemi istemişti.
Yeni de başlayan okuldaki zorbalıklar, beni tekrardan şiir yazma
arzusuna itti ve elimde şiir defterim, sınıfımdan kaçıp yolları gezmeye
tuttum.
On dört yaşımda, bir defa daha, tekrar kendimi yatılı okulda buldum.
Bu sefer, Mont-Dore’daki orta okulda. Ki burda, öteki okulların
istemediği öğrencilierle kendimi, oldukça ilginç kolleksiyondan oluşan
zor kafalar arasında buldum. İşte bu sırada, kendi kendini çok
beğenen tipik bir şahısla buluştum. İsmi Jak (Jacques) olan bu kişi, 10
sene sonraki hayatımın yeni bir yöntem olmasına sebep olacaktı. Jak
elektrik gitarını çaldığı zaman beni çok ilgilendirmişti. Krismas tatili
geldiği zaman, nenemin bana çok muhteşem bir elektrik gitarı almasını
sağladım. Jak ban birçok kord öğretmişti. Daha sonra şiirlerimi müziğe
uydurup, dinleyenlerin de hoşafına gittiğini öğrendim. Yaz tatile hemen
geldiği zaman, Radyo şarkı yarışmalarına katılıp, her seferinde de
kazamama çok az kalıyordu. Bedensel aşkı, bu yaz tatili sırasında
keşfetmiştim. Şarkılarım altında büyülenmiş bir hızmetçisi ile. Yirmi bir
yaşındaki bu kız, bana, gitarın kadınlar üzerinde etkisinden başka
birşey öğretmemişti.
Ertesi sene, 15 yaşına basmıştım, ve dünden daha fazla hayatımı
yaşamayı istemiştim.

88
Bir gün, koltuğumun altına gitarımı alıp, ve de küçük bir valizle, ilgisiz
dersleriyle yatılık okula ısmarlayarak Parise otostop yaptım. Cebimde
eski iki bin Frank yüreğim de ümitle doluydu. En sonunda, kendi
hayatımı kazanacağım paralar ile yaşayabileceğimi öğrendim.
Yeterli para da biriktirip, sürüş sınavımı alıp 18 yaşımda yarış araba
sürücüsü olacaktım.
Bir şans rastgelip, beni, basit görünen arabası altında epeyce, güçlü bir
motorun saklı olduğu biri tarafından alınmıştım. Bana ismini söyleyip
yarış arabası sürücüsü olduğunu açıkladığı zaman, onun hangi
arabaları sürdüğünü ve de hangi ödülleri kazandığını söyledim. Az
bilinmesine karşılık, bütün başarılarını bilen genç bir oğlanla tanışmak
onu iltifat edip yüzü süprizle dolmuştu.
Bir zamanlar palyaço olduğunu, ve de şimdi güney batıda garajı
olduğunu söyledi. Parise vardığımızda, beni yemeğe davet etti ve de
kaldığı hotelde, kalmam için bir de oda önerdi
(teklif etti). Günlük işlerini bitiren, ve bar hostezleri olarak çalışan iki
genç kadınla salonda biraz konuştuk. Ben (gitarımla) bir iki şarkı
söyledkten sonra, her birimiz, bu güzel kız arkadaşlarla odalarımıza
çıktık. Burda, fiziksel/bedensel aşk yapmanın başlangıcına gerçekten
varmıştım. Ertesi sabah, sakin bir şekilde ayrılıp, kendime bir oda, bir
de şarkılarımdan ilgi görecek kabareler bulmak istiyordum. Bunların
hiçbirini bulamadığımdan, ertesi gecemi Paris metrosu altında Kozlarla
(trumps) geçirmiştim. Ertesi sabah, bir kuruşum bile olmadığından
karnım açlıktan ‘davul çalıyordu’.
Bütün günümü, ümitsizlik içinde dolaşıp, bir iş bulmadan geçirdim.
Fakat akşam üzeri, kafe köşesinde akordiyon çalıp insanlar ona para
atan bir adam gördüm.
Ayni şeyi ben de denemeyi karar geçirdikten hemen sonra, başarılı
olmuştum. Kurtulmuştum. Üç sene, böyle yaşayıp geçinmemi
sevmiştim. Zaman zaman sandüvüç yeyip nerde olursa yatıyordum.
Fakat büyük bir ilerleme kaydetmiştim. Bir gün (nehirin)
Sol tarafındaki küçük kabare tarafından kiralanıp, her gece 10 Frank
kazanmıştım. Küçücük odada kaldığım yere gitmek için de
“Montmartre” de, 15 Frank araba/otobüs kirası/hücresi istiyordum.
Küçücük olmasına rağmen ismim, poster üzerinde yazılıydı.
Her geze ki başarılarımı gördükçe, ismimi, büyük harflerle posterlerin
en üzerinde görmeyi hayal etmeye başlamıştım. Bir gün, Jean-Pierre
Darras isimli aktörle buluşup, sahne görünüşümü daha da düzeltmek
için aktörlük dersleri almamı tercih etmişti. Maddi yönden, benim böyle
bir imkanım olmadığından, Paris Milli Tiyatrosunda beleş olarak kursa
katılmamı, çok iyilik olarak sağladı. Tiyatroya ilgim olmadığından,
“Dullin” kursuna üç ay katıldıktan sonra bıraktım.
O zamanlar, kendimi, Claude Celler olarak tanıştırıyordum, ki bu
ismi, kayakçı ve yarış araba şampiyonu Tony Sailer’e bir haraç olarak
seçmiştim.
Birçok, radyo yarışmalarını kazanmaya başlamıştım. Ayrıca, bazı
kabarelerde şarkı söyleyip iyi bir şekilde yaşamaya başlamıştım ve de
en önemlisi, yeterli miktarda para biriktirip (tasarruf edip) planladığım

89
gibi, 18 yaşımda, sürüş sınavımı alabilmekti. Fakat, bütün bunlar
yarışcı olmaya yeterli değildi. İlk olarak, büyük bir kumpanya
tarafından kefil edilmek ümidi ile kendime isim yapmam gerekiyordu.
Ve bunun için, yarışma arabam olamsı lazımdı. Bağımsız olarak,
yarışlara katılıp ve de bunları mümkün olursa kazanmam gerekiyordu.
Yarış arabası çok pahalıdır ve de böyle bir arabayı elde etmek için
tasarruf etmeme devam etmem gerekirdi.
Şarkı söylememe devam ettim ve de yana biraz para koymayı
çalıştım. Birçok besteci arkadaşlar plak kaydetiklerinden epeyce para
kazanıyorlardı. Çantamın içinde yüzelli şarkıdan fazla bulunup, ben de
bunu denemeye karar geçmiştim. Yaklaştığım ilk kaydetme firması
bana üç senelik kntrat teklif edince imzaladım. Firmanın direktörü
Lucien Morisse idi ve de radyo istasyonu “Avrupa No:1”inde. Bu
istasyon, birçok ünlü şarkıcıların yükselmelerinde sebep olmuştu.
Benim ilk rekordum/kaydetmem, az çok başarılı idi, ikincisi de “Le Miel
et la Canelle” “Bal ve bahar” şarkısı daha da popüler idi. Radyo onu
devamlı olarak çalıyordu.

BAL VE BAHAR

Bal ve bahar tütünüyorum


Vanilya ve aşk tütünüyorum
Bal ve bahar tütünüyorum
Kızlara herzaman tapıyorum
Birincisi kahverengi saçlı, Margot idi onu ismi
Ay geceyi aydınlatırken, Pipoyu çaldık biz
Yolu gözlerine alıp
Saçlarına kadar takip ettim
İkincisi sarı saçlı, ismi Marielle idi
Vücudunun dönemeçlerini çok iyi hatırlarım
Yolu gözlerine alıp
Saçlarına kadar takip ettim
Üçüncüsü, kırmızı saçlı, Marion idi onun adı
Küçücük sevimli yüzü ve kabarık dudakları
Yolu gözlerine alıp
Saçlarına kadar takip ettim
Ağlama arkadaşım, ki yarın ilk bahar olacaktır
Onlar çok güzel ve sevimlidir ve sen yirmi yaşında bile değildin.
Yolu gözlerine alıp
Ve sen de saçlarına giden yolu
Seyahat edebilirsin.

Birçok gösteri verip, belli yerlerde de şarkı/müzik söylüyordum. Herşey


epeyce iyi gidiyordu ve hatta, “Antibes”te yer alan “Altın Gül”
yarışmasına katılmam için bile davet edilmiştim. Fakat, yol gösterenler,
benim, çok ünlü bir şarkıcı olmamı istemediler. Hayatımın bu bölümü,
hassasiyetimin geliştirilmesi ve de kendimi halk arasında (ekspres)

90
Yapabilmem için planlanmıştı. Bundan başka birşey değildi. “Altın Gül”
yarışmasına katılacak yarışmacılar arasında olmama rağmen, ki
hersabah radyoda yaygın edildi, Lucien Morrise, bana gelip, beni
yarışmadan çıkıracağını söyledi. O an başka birşey söyleyemeyeceğini
açıklamasıyla, sebebini daha sonra anlayacağımı bildirdi.
Ve sonunda “Altın Gül” yarışmasına katılmayıp hayatımı, şarkı
söyleyerek kazanmaya devam etmek ve de yeterli para biriktirmek,
araba satın almakla yarışlara girmeme imkan olacağını anladım. Bu
yüzden, yaygımı yaptığım şirket, bana temsilcisi olmamı teklif ettiği
zaman, birkaç ay içinde, bir araba için yeterli para biriktireceğime
inandığım için hemen kabul ettim.
Kendimi Bordo’da (Bordeaux) 15 bölgenin ticari acentası olarak
buldum. Orda, bir sene kalıp, en sonunda kendime bir yarış arabası
alabilip, para biriktirdiğim zaman ayrıldım.
Hemmen da ki arabamı yarışlara başlattım, bir arkadaş kazada onu
metal yığınına döndürdü. Herneyse, Bordo’da kaldığım sıralar yeni
şarkılar besleyip, zengin bir arkadaş beni, kendisainin maliye
ettiği/edeceği yeni bir pilak kaydetmeme ısrar etti.

Şiirliğimin getirdiği parayla bir sene daha geşirirken, sanki de yaşayış


şeklimi tamamıyle değiştirmeme mecbur edecek çok ciddi bir araba
kazasına uğradım. Çok yorgun bir tur sırasında dümen üzerine uykuya
düşüp 60 mil saatte (100km) dosdoğru bir duvar üzerine çarptım. On
kişiden fazla, insan ölmüştü bu noktada. Birçok kırıklara rağmen, yine
de bu olaydan sağ çıkmıştım. Üç aydan fazla, (yalçı içinde) hareketsiz
kalmıştım ve de param tamamıle bitmişti. Hala da yarışmıyordum. 18
yaşında başlayacağıma rüya eden ben, 22 yaşında, hala daha tek bir
yarışa bile giremedim/katılamadım. Yarış pistlerine, çok defa seyirci
olarak gittiğimde, gençlerin bu sporla ne kadar derinden ilgilendiklerini
ve de nerden başlamalarını bilmemelerine rağmen, birçok oğlanların
yarış sürücüsü olmak istemelerini gözledim. Onlardan fazla bilgim
yoktu, ve kendime dedim ki, yarışma alanına en kolay bir şekilde
girmek, bu gençlerin heveslerinden avantaj alacak bir iş bulmaktı.
Yazmayı bildiğim için, çözüm/solüsyon belliydi. Yarış araba
magazinine muhabir olacaktım. Birçok belli magazinlerele temasa
geçtim, fakat maalesef, ayni fikre benden önce çok daha fazlaları
gelmişti. Bir gün, “L’Equip” dergisinin motor bölümünde küçük bir
ilan/reklam gördüm, birisi, fotoğrafçı muhabir arıyordu, tecrübe
gerekmiyordu.
O ilana yazıp, dilekçemin göz önünde tutacağına bir cevap aldım.
Ama idare için 150 Franks göndermem gerekiyordu. Bunun karşılığına,
bana bir filim gönderip, istediğim konuda, deney olarak, bir haber
yazacaktım. Parayı gönderip, filmi aldım, riportu yazdım-tabii ki
motorlar üzerine – ve hemen de belli edilen adrese gönderdim/
yolladım.
Çok kısa bir zaman sonra, bir mektup alıp, Dijon’daki bir bir telefon
numarayı çalmamı istedi(istiyordu). Telefon numarası bu firmanın

91
merkez bürosuna aitti ve de direktörü 30 yaşında bir adam, Amerikada
fotoğrafçılık ile çok para kazandığını iddia eden biriydi.
Yarış araba sürücüleri olma ümidi eden gençler için sport mağazinin
yaratılma fikrime çok ilgi göstererek, birkaç ay içinde
basılacak(yayınlanacak) gazetenin/derginin baş editörü olarak iş teklif
etti. Bana satın alacağı fabrikayı gösterip basın bürosu kuracağını
söyledi.
Dijon’da kiraladığı basım direktörüyle beni tanıştırdı, ve de büroma çok
yakın olan, karımla kalabileceğim evi gösterdi. Yarışları riport
yapmaktan başka, onlara katılmam mümkün olduğu sürece, teklifini
kabul edeceğimi bildirdim. O da bana, yarışma kısımı için de birini
aradığını ve yeni gazetesini/dergisini yayımlamasıyla, kendi renkleriyle
boyatılmış arabaları da yarış edeceğimi söyledi. Bu benim, haraketin
yer aldığı merkeze koyacağından, bu kumpanyanın yarışma şübesinin
direktörü olmayı kabul ettim.
Bir hafta sonra, karım Marie-Paul ile Paristen Dijon’a taşındım. Üç
aydan beri evli olup hanımım, kızımızın doğumunu bekliyordu. Marie
Paul’la haziran ayında buluşup, tanıştığımız günden beri, birbirimizden
bir gün bile ayrılmadık. Üç ay sonra evlendik çünkü, dinli bir şekilde
evlenme arzumuzun olmadığını öğrendikleri zaman şok olmuşlardı.
Ailesi, eski fikirli olup onlarla da yemekten önce dua etmiştim.
Her ne şekilde, Dijon’da kalışım yalnız iki ay sürüp, hiçbir maaş da
almamıştım. Daha sonra öğrendik ki, bu “zengin Amerikalı” ki gazete
basmak istemişti, hakikatte, mapıstan yenile çıkıp cebinde de dir
Frank/kuruş bile yoktu. Benim gibi yarış araba sürücüsü veya
fotoğrafçı reportaj olmayı hayal eden 500’den fazla gençlerden 150
veya 300 Franka kadar dolandırıldı.
Ücretsiz, iki aya kadar çalışıp, kendimi kuruşsuz fakat birçok fikirlerle
dolu buldum.
Bu sefer, kendi başıma büyük yayın alanında bir başlangıç yapmayı
karar geçtim. Clermont Ferrand’a annemin yanına taşınıp, çok yakında
nene olmayı dört bir gözle bekliyordu. Kendi arzuma göre, dergi
basmak için basın evimi kurdum. Yarış arabalarını seven bir
basımcının sayesinde, derginin ilk kopyaları satışa koyulmuştu.
Kendine verecek hiçbirşeyim olmamasına ve de hiçbir garanti
veremeceğime rağmen, bana kredi vermeyi kabul etti.
Magazin, çok kısa bir sürede başarı gösterip o alandaki dergilerin
liderlerinden biri oldu.
En ilginç görevi de kendime (ihtiyat ettim) sakladım. ‘Creuse’deki ‘Mas-
du-clos’ muhteşem sörkıtında ve yolda yeni modelleri test etmekti.
Bu yöntemle, bana ödünçlenen arabalarla yarış dünyası içine
girebildim. Sonunda, rüyam (hayal ettiğim) gerçekleşiyordu ve de
kendimin yetenekli bir yarışcı olduğumu keşfettim.
Bana yabancı olan arabalarla birçok zefer kazanmıştım. Üç şahane
yıl, böyle yaşadım, ve her zaman sürüş ‘tekniğim’ ile devamlı ilerleme
yapıp yüz derece sevdiğim alanda – yarış arabalarıyle – konsantre
yapmıştım. Söylemem gerekir ki, sınırlarımı ileriye yitip,

92
reyaksiyonlarımı ve reflekslerimi devamlı olarak düzeltmek, bana çok
zevk vermişti.
Ne arabaların sesleri ne de yanık petrol kokuları omuruma
gitmekteydi. Bir gün gelip de, yarış araba imalatçılarının, kokusuz ve
sessiz araba imal etmeleri gerektiğini hayal edip durmuştum. İşte,
yalnız o zaman, hallis bir şekilde sürme heyecanından tamamıyle zevk
almak mümkün olacaktır.
Fakat bütün bunlar, 1973’ün sonuna doğru baş aşa(ğıya) döndü.

KARŞILAŞMAK

O doğanüstü günde –13 Aralık 1973’te- kendimi Puy-de-Lassolas daki


(sönmüş) Auvergne yanardağ kraterinin içinde buldum. Orda,
anlattığım gibi, ilk defa olarak, bir uzaylı adamla, daha doğrusu Eloha
ile Elohim’in tekili- ayni yerde devamlı olarak altı gün ve her seferinde
bir saat kadar buluşup, bana, bu mesajın ilk bölümündeki fevkalade
açıklamayı/ifşayı (nakdir etmişti) anlatmıştı.
İtiraf etmem gerekir ki, bu olay yer almaya başladığı bir iki gün
içinde, birine söylemeyi cesaret edip edemeyeceğimi merak ettim. İlk
yaptığım şey, elimden geldiği kadar, tertipli bir şekilde, bana konuşan
ziyaretçimin sözlerini temize geçirmeye uğraştım.
Bu is de bittiği zaman, orijinal yazıyı, ciddi bir basımcıya gönderdim ki,
bildiğim kadarıyle ne esoterik ne de bilimsel hikaye bastırmaktaydı.
İnsanoğlu için çok büyük bir önem taşıyan bu Mesajın, esrarengiz
macera kolleksiyonlar ve değişik fenlerle ilgi gösteren insanlara
ihtiyacını doğuran kitaplar arasında (veya ‘occult’ kitaplar)
kaybolmasını istemiyordum. Basım evini idare eden Marcel Jullian,
beni Parise davet edip, yazının şahane birşey olduğunu söyledi. Fakat,
Mesajdan önce kendi hayat hikayemi söylemem gerektiğini ve de
“birçok küçük değişikliğin yapılması gerektiğini” söyledi.
Bütün bunlar tamamıyle sorun dışıydı. Yüzlerce sayfa alıp, kendi
hayat hikayemi anlatmakla, insanoğlu için önemli olan bu mesajı
geriye yitmeyi istemiyordum. Mesajın basılmasını istiyordum, yalnız
mesaj, basımcıyı ilgilendirmeyen kalın bir kitap olmasa bile.
Ve efendi Jullian’a yazılarımı geriye göndermesini söyledim. Bana
verdiği cevabında, kendisinde olmadığını ve birinin onu ödünç olarak
aldığını ve de geriye gönderildiği zaman bana postalayacağını söyledi.
Clermont-Ferrand’a hemmen döndüğüm zaman bir telgıraf alıp,
Paristeki satranç ustası Jacques Chancel’in sunduğu televizyon
proğramına katılmam için davet ediliyordum.
Bu şahıs, yazımı gönderdiğim basın evindeki serilerin direktörü idi.
Bunu okuyup, inandığına göre, başkalarının buna inanıp inanmasalarda
çok fevkalade birşey olduğunu söyledi. Televizyon proğramına
katıldıktan sonra bana gönderilen binlerce mektupların bazıları
söylediklerime güldüler, fakat birçoğu beni ciddiye alıp bana yardım
etmeyi istemişlerdi.

93
Fakat günler geçip yazım gönderilmedi. Yayıncıya, taahütlü bir
mektup yolladıktan sonra bana gönderdikleri cevapta, yazımın
yollanacağını fakat hala daha bulamadıklarını söylüyorlardı. On gün
sonra Parise gidip, kendimin birşey yapabileceğimi öğrenmek istedim
çünkü her zaman telefon açtığımda, hiçkimse sorularıma cevap vermek
istemiyordu.
Televizyon proğramından sonra ilgi gösterip benimle temasa geçen
ünlü ressam Courreges, yazımın nereye gittiğini bulmak için benimle
gelmeyi kabul etmişti.
Marcel Julian, bir okuyucu, yazımı kendisiyle alıp tatile gittiğini, onun
nerede olduğunu bilmediklerinden, onunla nasıl temasa geçeceklerini
bilmediğini söyledi. Durum gittikçe acayipe dönüyordu. Sonunda efendi
Courreges, yazımı ele geçirip, kendisi gelip geri verdi. Hala daha,
gerçekten kaybolmuşmuydu diye durup merak ediyorum, yoksa
yayımlanmasına engel olmak için bir köşeye koyulmuştu.
Gerçekten, basım evi, yazımı böyle, kolay bir şekilde kaybettiyse,
öteki yazarların, orijinal yazıların buraya göndermemelerine öğüt
ederim. Bu aksiliğin yarattığı tehlike hissinden ve de mesajı oluşturan
kitabın hazır olup basıldığı zaman, ilgilenmiş kişilerin satın almak
isteyen mektuplar yığılmaya başlayınca, Marie-Paul bana, bu fevkalade
yazıların, basım ve dağıtılışı için nöslük işini bırakmayı teklif etti. Kabul
ettim çünkü, bu yazıları ne şekilde hazırlanıp sunulacağını yalnız bu
şekilde idare edebilecektim.
Bana verilen görevin ciddiyetiyle uygunsuz olan mesleğimi, sport
magazininde çalışmayı hemen bırakmıştım, ve 1974’ün sonbaharında
(kitabım) basım makinesinden çıkmaya başlamıştı.
Hayatımdaki tahmin edilmeyen karışıkların sonucu ve sinir
sistemime şok gelmesi, midemin ağrımasına yol açmıştı ve az kaldı,
ülser de verdi. Bütün kış, “gastiritis”dan ciddi bir şekilde cefa
çekmiştim. Hiçbir ilaç etki göstermiyordu, ve ne zaman ki herşeyi
yavaş alıp mediytasyon yapmaya başlayıp nefes alma hareketine
geçtiğim zaman, ağrılarım, sanki sihirli bir şekilde (gözden) kayboldu.
Haziran (ayında) Philippe Bouvard’ın sunduğu televizyon proğramına
çıkmıştım. Proğramın ismi “Cumartesi Akşamı” idi ve her zamanki gibi
başkalarını küçülseyen/alaya alan proğramıyle, efendi Bouvard, öteki
proğram misafirini pembe antenli ve yeşil giyimi ile ‘Mars’lı olarak
kıyafet değişimine koyduktan sonra, buluştuğum uzaylı insana
benzeyip benzemediğini sordu.
Fakat birçok mişiler, çok az söyleyebildiklerimle ilgilenerek, Philippe
Bouvard’a yazıp, ciddiliğinin eksikliği üzerine onu ayıpladılar. Aldığı,
binlerce mektup karşısında, biraz daha fazla konuşma imkanım
olabilecek başka bir proğramına (daha) davet etmeyi karar geçti.
Yeterli derecede konuşmama imkan verilmeyeceğine ikna olduğum
(inandığım) için, televizyon proğramından hemen sonra ‘Pleyel’
salonunda bir tarih (günü) için kiralayıp, orda bir iki gün içinde
konuşma vereceğimi, televizyon proğram seyircilerine bildirmeyi karar
geçmiştim.(500 oturak seçme tercihi ile)150 oturaklı/sandalyeli salonu

94
kiraladım. Çünkü, kaç kişinin, beni dinlemek için zahmet edeceğini
bilmiyordum.
Sonunda, 3000 kişi geldi. Belki olduğu gibi, kiraladığım salona en fazla
500 kişi sığdırabildik ve de bu oturaklar dolduğu zaman, ötekilere, bir
iki gün içinde, 2000 kişilik büyük salonda bir konuşma daha vereceğimi
söyledim. Birçok insanların ordan ayrılmaya memnun olmadıkları
apaçıktı çünkü bazıları, yüzlerce kilometre seyahat ederek gelmişti.
Herşey iyi gitmişti ve beni destekleyip, yardım etmeye hazır olan
büyük sayıda insanlar bulmuştum. Üstünkörlük meziyetleri ile de, diğer
insanları küçümser gören şahısların sordukları sorularının ne kadar
gülünç olduğunu göstermiştim. Feci şekilde, sahane korkum olmasına
rağmen, şarkı söylediğim sıralardan daha fazla, hiçbir aksilik çıkmadan
herşey iyi geçti ve de en zor soruların cevapları, sanki de dudaklarıma
kendi başlarına geliyorlardı. Gerçekten bana yukardan yardım geldiğini
hissetim, tıpkı Elohim’in bana söz verdiği gibi. Yalnız başıma
düşünmeme imkan olamayan cevapları verirken, sanki de kendimi
dinler izinde idim. İkinci konuşmam (konferansım), bir kaç gün sonra
yer almıştı.
İlk verdiğim konuşma salonuna giremeyen kişilerin, geriye
gelmeyeceğinden korkuyordum, çünkü 4 de 3’ü boş çok pahalı salonla
yapışık kalacaktım.
Televizyon proğramından veri hakkında hiçbir ilan olmamıştı, yalnız,
çok kısa, üç sıralı paragraf “France Soir” gazetesinde çıkmıştı, ki ikinci
konuşmamı ilan/reklam etmeye kabul eden yalnız gazete idi.
Olayın yer aldığı gün, iki bin’den fazla kişi geldiği için hol/salon
dolmuştu. Bu büyük bir zaferdi/başarıydı. Bu zamandan ileri, bana
verilen görevin başarısı hakkında artık hiçbir şüphem kalmamıştı.

HALK KONUŞMALARI

1974 Eylül ayından beri, 40 konferans süresinde, En fazla sorulan


soruları görebilmiştim.
MADECH’in üyeliği de devamlı olarak arttığını/çoğaldığını ve Fransanın
her büyük şehir/kasabasindave de en dinamik (ve hareketli) kişilerin
etrafında bölgesel bürolar kurulmuştu.
Bazı muhabir/röpörtajların da mesleklerini dürüstlü/namuslu bir
şekilde sürdürdüklerini, halkı bildirerek, duydukları ve okuduklarını
olduğu gibi yazdıkları ve söylediklerini gözledim. Maalesef bazı
muhabirler, “Le Point” gazetesindekiler gibi yalan yazdılar.
Hatta, yanlış yazdıklarını düzeltmek için, taahütlü mektup gönderip ve
cevap verme hakkına uymaları gerektiğini hatırlatmamıza rağmen,
doğru bir şekilde cevap vermediler.
Ötekiler, “La Montagne” gazetesindekiler gibi, Clermont-Ferrand’da
konuşma/konferans vereceği okuyucularına bildirmeyi basit bir şekilde
reddetti ve de o bölgede yalnız gazete oldukları için bu durumu
çıkarlarına kullandılar(istismar ettiler). Hakikatte, onların haber
direktörü ile buluşup, ben(im) veya faaliyetlerim hiçbirzaman

95
gazetesinde bahsedilmeyeceğini söyledi. Bütün bunların sebebi, ilk
olarak televizyona çıktığım ve önemli Fransız yayım organizayonuna
konuşmadan önce, onlarla konuşmadığımı (danışmadığımı)
beğenmemişlerdi. Üzgün bir olay ve de konuşma hürriyetinin nefis bir
örneği. Konferansımı haber eden ödemeli reklamımı da reddettiler.
Bunun yanında, ayni gazetede, sex filimlerini reklam eden büyük
sayfalı ilanlar vardı.
Le Point, gazetesine gelince, basit bir şekilde Madech üyelerini,
buluşmanın yer aldığı yere götüren seyahatı, Elohim ile kırılmış bir
rendevu’ya döndürmüşlerdi.
Bu hileler/hünerler, kalkınmaya çalışan bir organizasyonu/kuruluşu
gülünç duruma düşürmek için oynanmaktaydı. Geniş okurluğu olan
gazetenin, 2000 yıllık tarihi olan kilse yerine, MADECH gibi yeni
kuruluşa, bunu yapmayı daha kolay ve az tehlikeli olduğu aşikardır
/bellidir.
Fakat o gün gelecek ki, gerçeği saklayıp veya bükmeyi uğraşanlar,
hatalarına pişman olacaklar.

İKİNCİ BULUŞMA(KARŞILAŞMA)

1975, 31 TEMMUZ’UN GÖRÜNÜŞLERİ

MADECH’in başkanı olarak istifa etmeyi, 1975 Haziran ayı sırasında


karar geçmiştim.
İlk olarak, bu kuruluş kendi başına, bensiz, devam edebileceğini, ve
ikinci olarak da, kuruluşu, 1901 kanununa göre oluşturmakla hata
ettiğimi düşündüm çünkü, insanoğlu için bu derece önem taşıyan bu
organizasyon, ‘Petanque’ kulübü veya emekli askeri derneklerine
benzetiliyordu. Elohim’in bana verdiği/yaydığı mesaj ile, daha uyumlu
bir hareket kurmanın gerekli olduğunu düşünmüştüm. Bu,
yaratıcılarımızın verdiği öğütlerin son harfine kadar saygı gösteren bir
kuruluş olması gerekiyordu. Söz konusu, Geniokrasi, humanitarianizim
ve de “deistic” allahsızlık din tatbikatlardan ferakat (vazgeçmek) etmek
gerekmektedir.
1901 kanununa uygun herhangi bir kuruluş, Elohim’in mesajının
anlamına (böyle kurduğumuz gibi) zıt gitmekteydi.
96
Böyle bir birliğin, bütün üyeleri, oy verebildiği için, Geniokrasinin
prensiplerine saygı göstermiyorduk. Ki (Geniokrasiye göre) yalnız en
zeki insanlar karar vermeye katılabilirler. Böylece, bu asli (bellibaşlı)
hatayı doğrultmam gerekiyordu. Bunu, MADECH’I yok etmekle değil,
değiştirmekle daha etkili değişimi de beklenmekle.
Bu, 1901 kanununun nizamına karşı gitmiyordu. Bu yöntemle, en açık
zihinli üyeleri ile kuracağım, gerçek hareketi destekleyecekti. Daha
açıkcası, MADECH üyelerinin bir araya toplanışı. Bu yeni birlik,
Elohim’in mesajında istenenleri titiz bir şekilde yerine getirmek ve
diğer (ilgili) insanların zihnini, sonsuzluğa ve edebiyete açmayı ve de
insanlığa rehber olmayı dileyen kişilerden oluşacaktır. Topluluk içinde,
insanların zihnini her yöntemle allahlı dinlerle, uyutucu eğitimle,
düşüncesiz televizyon proğramları ile ve adi politik kavgalar kapatmayı
çalışırken ben, (hazır olan) insanların zihnini açmak için dünyaya
yayılmaya hazır olanları eğitecektim. Böylece MADECH, destek
kuruluşu (organizasyounu) olarak, önemliğini, Elohim’in mesajını keşif
edenlere (bir) ilk buluşma noktası olarak, koruyacaktı. (Mesajı)
uygulayan üyelerden oluşan, cemaat rehberler, (mesajı) uygulayan
üyelere yol gösterici kişilerden/eğiticilerden oluşacaktı.
MADECH üyeleri arasında, organizasyonu idare edebilecek yetenekli
kişilerin olduğunu biliyordum ve idare mescilinin seçimi sırasında,
bunun tesdiğini almıştım. Başkan olarak yerimi alan, Kristiyan,
geleceği çok parlak bir fizikçiydi, ve mescil’in (geriye kalan) diğer
üyeleri de eşit derecede yetenekli kişilerdi. Yine, Haziran ayındaydı ki,
François (Fansvua) MADECH’in en adamakıllı kişilerinden ve en açık
zihinlilerinden biri, beni, Clermont-Ferrand’a görmek için gelmişti.
Biraz dinlenmek için, ve 13 Aralık 1973’den önce bana bütün olanları,
başkalarının, geçmişim hakkında saçmalık yazmadan önce sakin bir
şekilde kitab olarak yazabilmek için ona, inzivah bir yerde, bir kır evi
bulmaya arzu ettiğimi söyledim. Perigord bölgesinde, (ulaşılması yakın
olmayan) bir yerde çiftliği olduğunu, ve o bölge hoşuma gidiyorsa
(giderse) orda bir iki ay geçirebileceğimi ve hatta arzu ettiğim kadar
çünkü hiçbiri orda kalmıyordu.
O yeri ziyaret etmek için, hemen oraya (arabayı) sürdük. Orada
bulduğum ve beni ilham eden sakinlik ve uyumluluk nedeniyle iki ay
kalmayı karar geçirdim. İki hafta sonra bu yeri o kadar sevmiştim ki,
burda daha sürekli olarak kalmayı, ciddi bir şekilde düşündüm.
Frasnçois, bize katılmak için temmuzun sonunda geldi, ve 6 Ağustoz
Clermont-Ferrand’da yer alan buluşma kutlayışından bir gün sonra,
taşınmayı planlamama başlamıştık. Hala daha emin bir şekilde karar
geçirmemiştim çünkü, şahane buluşmanın yer aldığı yerden hareket
edersem, görevimde başarısızlığa uğramaktan korkuyordum.
Her ne şekilde, 31 Temmuzda, karım Marie-Paul’la ve François ile
temiz hava alma yürüyüşünde iken, sallantılı hareketli, kocaman bir
uçan dairenin sessiz bir şekilde evin hemen hemen üzerinden geçtiğini
gördük/gözledik.
Zaman zaman, hayal edilmez derecede hızlı bir şekilde uçtu, fakat
birkaç defa ansızın da durup, bizden 500 metre uzaklıkta zigzag

97
şekilde yine harekete geçti. Diğer insanların bu olaya benimle
tanık/şehit oldukları için çok sevinmiştim. Üzerime anlatılmaz derecede
büyük bir mutluluk hissi gelmişti. François bana, (üzerine geldiği)
duyduğu heyecandan, saçları başının üzerinde durduğunu söyledi. (Bu
olay) Bu yere taşındığıma, Elohim’den razı olduğunu gösteren belli bir
işaret idi.
Ertesi sabah, kolumun biri üzerinde dirseğime yakın acaip işaretin
oluştuğunu farkettim. İlk olarak, bir gün önceki görüntülü olay ile
bağlantı yapmamıştım, fakat (daha sonra) birçok insanlar, bu işaretin,
yanız Elohim tarafından yapılabileceğini söylediler. Üç santimetre
çapında bir kırmızı dair/halka, çevresi beş santimetre kalın ve içinde üç
tane küçükce halkalar vardı. Bu işaret, ayni şekilde iki hafta
dayandı(kaldı). (Daha) sonra ortadaki üç halkalar, birbirleriyle iç içe iki
halka olarak birleştiler.
Bir iki hafta sonra da, iki halkalar tamamıyle kayboldular, ve yerine
beyaz bir marka kalmıştı. Ve bu marka hala da vardır. Bir gerçeği
belirtmek isterim ki bu işaretten hiçbir cefa çekmedim (zarar
görmedim). Bütün zaman sırasında, en az bir kaşınma bile
hissetmemiştim. İşareti gösterdiğim bazı açık zihinli bilim adamlar, bir
örnek alınırken, mükemmel edilmiş bie laser ile yapılabildiğine
(tahmin) istif ettiler.
6 Ağustoz (kutlayış) buluşması, planlandığı gibi Puy-de-lassolas’daki
kraterde yer aldı.
Clermont-Ferrand’a yakın ve bu buluşmada mükemmel bir kardeşlik ve
uyumluluk hissi hüküm sürmüştü.
Bu tarihte, MADECH üyeleriyle bu buluşmayı sağlama kararına
neden geçtiğimi gerçekten bilmiyordum, fakat Elohim bana
kılavuzluk/rehberlik etmişti, çünkü, buluşma yönünde, Hiroşima atom
patlamsının 13’üncü yıldönümü olduğunu bazı üyeler bana hatırlatmıştı
ve ayrıca Kristiyan dini tatili “Tranfiguration” (görünüşü değiştirmek)
olduğunu da. Deliler bunun, tessadüf olduğunu söyleyecekler.
O buluşmadan sonra, bazı MADECH üyeleri taşınmama yardım ettiler
ve Prigord bölgesinde yaşamak için yerleştim.

MESAJ : BÖLÜM İKİ

7 Ekim, gece onbir sıralarında, dışarıya çıkıp gökyüzüne bakmak için


ansızın bir istek/heyecan duydum. Dışarısı oldukça soğuk olduğu için,
iyi/sıcak bir şekilde giyinip karanlık içinde yürüyüşe çıkmıştım. Bilinçli
olmadan belli bir yöne doğru gidiyordum, ve yaz sırasında François’in
bana gösterdiği, iki çayın arasında ve ormanın sardığı yapayalnız bir
yere gitmek için ansızın bir ihtiyaç duydum. Bu yerin ismi Roc Plat idi.
Gece yarısına yaklaşık o yere vardım ve orada ne aradığımı/yaptığımı
yarım düşünüp durdum. Telepati yöntemiyle yol gösterilebileceğimi
söylendiğim için içgüdümü takip ettim. Gökyüzü muhteşem ve yıldızlar
her yerde parlıyordu, hiçbir yerde bir bulut bile görünemiyordu. Durup

98
kayan yıldızları seyredirken, bütün etraflık/kırlık ansızdan aydınlandı ve
bazı çalıların arkasında kocoman bir ateş topu (gibi bir şeyin) ortaya
çıktığını gördüm. Ateş topunun ortaya çıktığı yere doğru hareket ettim,
kocaman bir coşkuyla dolup, (orda) ne bulacağıma hemen hemen
emindim.
1973 Aralık ayında, altı defa/kere/olay gördüğüm ayni (uçan) vasıta,
orda önümde bulunmaktaydı, ve iki yıl önce buluştuğum ayni şahıs,
bana doğru, nezaket dolu gülümsemeyle yürüdü/geldi. Hemmenden
bir bir değişiklik farkettim. İlk defa buluştuğumuz zaman, yüzü
etrafında hale yapan uzay elbisesini giymiyordu. Gerçekten doğruyu
söylediğimi Dünyanın anlaması için harcadığım bütün zamandan sonra,
hayatımın altüst edilmesine sorumlu olan Şahısı bir daha gördüğüm
için olağanüstü / fevkadale derecede sevinmiştim. Karşısında eğildim
ve o konuştu.
“Ayağa kalk ve beni takip et” diye söyledi. “Bizler, senden ve geçmiş
iki sene içinde yaptığın herşeyden çok memnunuz. Şimdi ikinci
dereceye geçmenin zamanı geldi, ki bizler sana güvenebileceğimizi
ispatladın.
Bu geçen iki sene, hakikatte bir denemeydi. Bugün görebiliyorsun ki
yüzümün etrafında bir (herhangi bir) koruyucu yoktur, ve vasıtam
sana, flaşlı işıklar olmadan, ansızın sana göründü. Bütün bunlar, sana
güvenlik vermek içindi, ki uzay seyahatçıları (uzaylılar) hakkında
oluşturduğun genel imaja uysun.Şimdi ki yeterli derecede geliştiğin için
ve böyle şeylerden korkmadığından, o çeşit yaklaşım tekniklerini artık
kullanmıyoruz.”

Onu vasıtasının içine takip edip, ilk buluşmamız sırasında gördüğüm, iç


görüntüsüne çok benziyordu, duvarlar dışarısı gibi ayni metalik/madeni
yapıdan, ne bir idare edilen düğme ne de dümen, ne (dışarıyı görmek
için) yuvarlak pencere. Yer üzerinde bulunan iki koltuk yarı saydam
mavi bir maddeden yapılmıştı. Bu koltuklar, havayla doldurulabilen
küçük plastik oturakları hatırlatmaktaydı, fakat rahatsızlık hissi
vermeden.
Oturmam için beni davet etti, kendisi de ötekine yerleşti ve
kımıldamamı söyledi. Anlaşılmayacak bir lisanla birkaç kelime söyledi
ve vasıtanın hafif bir sallantı ettiğini duydum (hissettim) ve ansızın,
şiddetli bir soğukluk hissettim, sanki de bütün vücudum bir buz
parçasına, veya oldukça sanki de binlerce buz kristalleri, derimin bütün
(delilerini) gezeneklerimi nüfuz ediyordu ve kemiklerimin iliklerine
kadar. Bu çok kısa bir zaman almıştı, belki de birkaç saniye, ve ondan
sonra hiçbir rahatsızlık hissetmedim.

Rehberim ayağa kalkıp konuştu: “Gelebilirsin, vardık.” Küçük


merdivenden aşağıya onu takip ettim. Onbeş metre çapında ve on
metre yükseklikte metalik görünümünde olan dairevi bir oda içinde
vasıta hareketsiz durdu. Bir kapı açıldı ve rehberim içeriye girip
elbiselerimi tamamıyle çıkarmamı söyledi. Daha sonra diğer
talimatların verileceğini bildirdi. En hafif bir köşesi bile olamayan ve

99
dört metre çapında olması gereken bu yeni dairevi odaya girdim.
Soyundum ve bir ses bana, önümdeki odaya girmemi söyledi. O an bir
kapı açıldı ve elbiselerimi bıraktığım diğer odaya benzeyen odaya
girdim fakat uzun, ve koridora benziyordu. Koridorun uzunluğu
sırasında sıralı değişik renkli ışıklar altında geçtim. Ses bana, yerdeki
ok işaretlerini takip edersem, beni bekleyen bir banyonun bulunduğu
diğer bir odaya varacağımı söyledi. Bu öteki odada gerçekten, gömülü
(şekilde) bir banyo bulmuştum. Su ılık sıcaklıkta ve tam iyi ve de
ihtiyatlı bir şekilde de parfümlenmişti. Ses, kişisel ihtiyaçlarımı yerine
getirmemi tercih etti, ve bunu yaptıktan sonra da metalik duvarın
yanındaki rafın üzerinde bulunan kadefin içindeki içkiyi içmemi söyledi.
Beyaz sıvılı ve pademlerle tatlandırılmış çok lezzetli ve de çok soğuk
(bir içkiydi). Ondan sonra, bana yumuşak (kumaştan) pijama gibi ve
ipeği andıran elbiseler sunuldu. Bunlar beyaz ve çok kuytu giyimli ve
de raf üzerine hazırlı olarak benim için serilmişti/koyulmuştu. En
sonunda, son bir kapı açılıp rehberimi yine (karşımda) buldum.
Görünüşte ayni fakat değişik özellikleri olan iki kişi (de) yanında
bulunmaktaydı, ve onlar da (ayni derecede) misafirperver idiler.
Onlara katılıp kocaman bir salona/hole girdik ki her yerde
harikalar buluyordum.
Bu yer, birçok seviyede yapılıp, 100 metre çapında olması gerekirdi.
(Yukarısı) Tamamıyle saydam bir kubbeyle kaplanmıştı, o kadar
saydam dı ki, ilk bakışta, kubbe olduğu hiç belli değildi. Binlerce
yıldızlar gökyüzünü kaplıyordu, ve yine de bütün hol/salon, sanki de
öğlenmiş gibi, doğal ve yumuşak bir ışınla aydınlatılmıştı. Yer,
büyüleyici ve şaşırtıcı renkli (parçalı/yünlü) halılarla ve kürklerle
kaplıydı. Çok hayran edilebilecek sanat işleri her tarafta vardı. Her biri
ötekinden daha güzzel, ve bazıları animasyon edip renkleri de
değişmekteydi. Diğer yerlerde, birçok metre yükseklikte, ve bazıları
parlak kırmızı diğerleri de mavi renkli, tıpkı çok güzel tropik balıkları
gibi bitkiler vardı. Arka plan müziği çalarken, (“uzuv”a) ve müziksel
testereye benz’yordu, bir de, arada sırada koro ve bass sesleri olağan
üstü titreşim yaratıyordu.
Bu müzik, çiçeklerin eğilmesine ve ritmikle sallanmasına sebep
oluyordu ve her müzik çeşitinden/biçiminden renkleri değişiyordu.
Her vakit, biri konuştuğunda, zorluk çekmeden birbirimizi duyabilmek
ve sesimizi yükseltmeye gerek olmadan, müziğin seviyesi azalıyordu.
Hava binlerce kokuyla parfümlenip, oda içindeki durumumuza ve
müziğe göre tütüler/kokular değişiyordu. Bütün yer/alan ortalama, on
açılı köşelerle tasarlanmıştı, ki, değişik seviyede ayırlanıp, her köşenin
belli bir karakteri vardı. Küçük bir dere, bütün bunların ortasında
/arasında akıyordu.
Rehberimin arkadaşları, ona karşı büyük bir saygı gösteriyorlardı ve
bana söylediği ikinci şey: “Beni takip et. Kendimizi rahat edelim de
sana çok söyleyeceklerim vardır.”
Onu, siyah kürkten yapılı sofa ve bir gurup koltukların bulunduğu
yere takip ettim ve hep dördümüz oturduk. Burda, rehberim yine
konuştu:

100
“Bugün sana, 1973 Aralığında verdiğim mesajı tamamlıyacak ikinci bir
mesaj vereceğim. Not alabilmen için hiçbirşeyin yoktur, fakat
üzülme/merak etme/tasalanma, Sana söyleyeceğim herşey aklına
oyulacak, çünkü burda duyduğun herşeyi hatırlamana imkan eden bir
tekniğimiz vardır.
İlk olarak, iki sene içinde bütün yaptıkların için, seni tebrik etmeyi
dileriz, fakat seni uyarmak istiyoruz ki, geriye kalan görevin daha da
zor olabilir. Fakat ümidini hiçbir halde kırma, çünkü çabaların için şimdi
ne olup kalırsa da mükafat edileceksin.
Başlayış olarak, sana verdiğimiz ilk mesajın bir bölümünü
doğrultmamız lazımdır, çünkü İnsanlığı yok etmek için harekete
geçeceğimizi ilgilendiren bölümü yanlış olarak geçirmişsin. Kesin bir
şekilde belirtmemiz gerekir ki bizler karışmayacağız. İnsanoğlu, tarih
içinde şimdi bir dönüş noktasına varıyor, ve geleceği/istikbali kendisine
bağlıdır. Çevrenize ve birbirinize karşı saldırınızı kontrol edebilirseniz,
gezegenler/yıldızlar arası uygarlığın yer aldığı altın çağa varacaksınız,
ki orda, evrensel mutluluk ve ifalık gerçekleşecektir. Fakat, öteki
taraftan, uygarlığınız zorbalığa/şiddetliğe yol alırsa, doğrudan veya
dalaylı olarak bunların arasında kendiliğini yok edecektir. İnsan dahiliği
hakimiyette oldukça, ona, hiçbir tekniksel veya bilimsel problem engel
olamaz(gelemez).
Fakat, nasıl bir dahinin Dünyaya mutluluk getirebilir, eksik akıllı birinin
de bütün dünya barışını tehlikeye koyabilir. En erken bir zamanda
Dahikrasiyi kurabilirseniz, geri kafalı insanlarınfelaket yaratma
imkanını, o derecede/en kısa zamanda yok edeceksiniz. İnsanoğlunu
yok edebilecek felaket durumunda/kaşısında, yanız seni takip edenler
kurtulacaktır ve (Hz) Nuh’un zamanında olduğu gibi, tahrip edilmiş
dünyanızdaki tehlike dağıtıldıktan sonra tekrar nüfuslandırılacaktır.”

BUDİZİM

Rehberim kısa bir an için duraklayıp, devam etti:

“Budizim açıklıyor ki, ölüm sırasında, ölü kişinin ruhu, birçok


şeytanlardan kurtulabilmesi için, uyanık olması gerekir, aksi takdirde
yeniden/tekrardan reinkarnosyan edilip devire tekrar katılacaktır. Diğer
taraftan, bu ünlü şeytanlardan kurtulmayı başarırsa, devreden kurtulup
(awakening) uyanıklık olayı ile saadet elde edecektir.
Hakikatte, bir kişiye değil, bütün insanlığa uygulanan çok iyi bir
açıklamadır. (İnsanoğlu) her zaman seçme durumuna geldiğinde, geri
devire düşmesine sebep olan şeytanları direnmelidir. Bu “Şeytanlar”
doğaya veya (yoldaş) insanlara karşı gösterilen zorbalık/zalimlik’tir ve
de “uyanıklık olayı ile saadet hali” altın çağlı bir uygarlıktır (medeniyet)
ki Bilim, insanlığa hızmetkardır, böylece bilim yardımı ile körlerin

101
gördüğü ve sağırların duyduğu, dünyasal bir cennetin
oluşumudur/kuruluşudur.
Eğer insanoğlu, yeterli derecede, bu şeytanlardan dikkatlı olmazsa,
reinkarnasyon devrine yine düşecektir ve ilkel olarak, ta başından
tekrardan başlaması gerekir ve yavaşca, zorlu dünya içinde ve ezginlik
altında, daha gelişmiş bir uygarlığa ermeye çalışacaktır.
Bu yüzdendir ki sembolümüzde svastika vardır, birçok eski yazılarda
olduğu gibi, bu deviri sembol eder. Barışcı bilimin kullanışıyla elde
edilen cennet arasıyla ve de ilkel duruma düşmenin cehennemi ki,
insanlık (doğanın esiri olur) doğayı idare edip ondan faydalanacağı
yerine onun esiri olur, seçimidir.
Bir deyime göre bu, gezegenlerinden ayrılabilme yetenekleri olan
cinslerin kosmik derecede doğal seçimidir. Yalnız (onlar ki)
vahşiliklerini/zorbalıklarını mükemmel bir şekilde kontrol edebilenler,
bu seviyeye varacaktır. Ötekiler, ne zaman ki bilimsel ve teknolojik
seviyeleri, şiddetli/kuvvetli keşfetmelerine imkan kıldığı zaman kendi
kendilerini yok edecekler.
Bu yüzdendir ki, bizimle temas etmek için başka yerden/gezegenden
gelenleri korkmuyoruz. Binlerce temas, bu evren kanununu
onaylamaktadır. Gezegen sistemlerinden ayrılmaya başaran insanlar,
her zaman barışcıdır.
Ne zaman ki bir cins, kendi güneş sisteminden ayrılma kapasitesine
gelir, bu demektir ki, “gelişme-tahribat” devrinden kurtulmuşlardır.
Bu durum, saldırıcı eğilimlerini idare altında tutmalarının eksikliğinden
gerçekleşebilir. Ne zaman sizler, şiddetli enerji kaynağı keşfedersiniz,
ki kendi güneş sisteminizden ayrılmaya imkan eder, ters edilmesi
imkansız derecede kuvvetli ve tahrip edici saldırı silahlarını yaratma
imkanına da varacaksınız.
Dünyada, bulunduğunuz bölgede, Fransa, Avrupayı birleştirmek için
doğru yoldadır ve ilk askersiz ülke olmalıdır. Böylece, Fransa, bütün
Dünyaya örnek olacak. Askeri personeli de barışı tutan Avrupa
askerinin temelini atacaklardır/kuracaklardır. Sonunda da dünya barış
askerlerine döndürüleceklerdir. Savaşın koruyucuları yerine, askerlik,
barışın koruyucuları olacaklardır. Sonsuz derecede saygı hak eden bir
ünvan.
Önemli bir ülkenin ötekilere yol göstermesi gerekli bir şeydir ve
Fransa’nın komuşu ülkeleri, Avrupayı kurmak için, askeri personelini
Avrupanın hızmetine koyup, mecbur askerliği yok ettiği için, onu istila
etmeyecekler.
Tam aksine, ülkenizin aldığı bu yöntem, öteki ülkelerin hızlı bir
şekilde takip etmelerine yol açacaktır. Askeri şekilde Avrupa birleştiği
zaman, ekonmisi de tek bir Avrupa dövüzünün yaratılmasıyla
birleşecektir. Daha sonra, ayni yöntem, bütün Dünya çapında
uygulanabilir, ve ilk Mesajda sana söylediğimiz gibi, tek bir dünya
dilinin katılmasıyla, her okulda mecburi olacaktır. Bir ülke yolu
göstermesi gerekiyorsa, Bu ülke Fransa’dır.
Kendi tahribatımızın silahlarını, “deterrant gücünü” avukatlık ettiğimiz
için toplamaktayız.

102
Her ülke, öteki ülkeyi “deter”/engellemek etmeyi arzu ederken, ve
gerçekte hangisinin olacağını bilemediğinden, aksi bir hareket de bu
“deterrant gücü”nü işgal/müdahale gücüne döndürme tehlikesine
girecektir ki bu durum, bütün dünyaya öldürücü olabilir.

İnsanoğlu, geleceği geçmişle görüyor. Bu bir hatadır. Bunun yerine


geçmişten tenkitci olup, bugünü gelecek için kurmalıyız.
Anlamalısın(ız) ki, şimdiki ilerlemiş ülkelerin insanları, 30 yıl önce, hala
daha ilkel idiler. Sizler, bu karanlıktan ancak çıkıyorsunuz.
Dünya üzerinde, hala daha milyonlarca ilkel insanlar vardır ki,
gökyüzünde birşey görüp Ulu/ilahi’den başka birşey olmadığından
inanmak yetenekleri yoktur. Daha da bildiğin gibi, ekonomik yönden
az gelişmiş ülkelerde allahlı dinler hala daha kuvvetlidir.
İnsanlara, yaşlı oldukları için değil, zeki oldukları için hürmet
etmelisin(iz) ve ayni sırada, yaşlı insanların rahat bir hayat
geçirmelerine sağlamalısınız. Bizim uzak atalarımız, saygı
gösterilmemelidir, ayrıca, kendilerini evrene açma imkanları olmayan
fakir, yeteneksiz/sınırlı ilkel insanlar örneği olarak görülmelidirler ve de
nesilden nesile değerli hiçbirşey taşıma yetenekleri de yoktu.

NE ALLAH NE DE RUH

Rehberim konuşmaya devam edip:

“Bir sosyete ne kadar ilkel ise, içinde o derecede allahlı dinler


çoğalacaktır. Bu dinler, hakikatte, diğer gezegenlerden gelen
ziyaretçiler tarafından yaratılıp, zorbalıklarını yok etmeye başaramayan
dünyaları, daha çeşit barışcıl bir yöntemle ziyaret etme olanakları
olmadığı için.
İlkel dünyalara, gelişmiş/ilerlemiş ziyaretçiler olarak varırsanız, böyle
bir sistemi uygulamaya mecbur kalacaksınız, ve hakikatte çok
eğlendirici birşey olmakla, onların gözleri önünde kendinizi Tanrılar
olarak geçirirsiniz. Gerçekte, bu oldukça kolay birşeydir, çünkü,
gökyüzünden geliyorsan, ilkel insanlara göre ancak ulu olabilirsin.
Ve tabi ki, hoş bir şekilde kabul edilip ve saygı gösterilmek istiyorsanız
abartmalısınız. Ki hiçbir zararı yoktur.
Bizler, devamlı olarak, bu yöntemin hala daha işlediğini görmek için,
görüntü yapmaktayız. Halkın, hükümetin ve basının tepkisini görmek
için Devamlı olarak, kendimizi epeyce eğlendiriyoruz.

Sana, birinci mesajda açıkladığımız gibi, Allah diye birşey yoktur ve


aşikar olduğu gibi, ne de Ruh. Ölümden sonra hiçbirşey yoktur, ancak
103
bilim kullanılıp birşey yaratılır. Bildiğin gibi, ölü bir yartığı/organizimi,
bir hücresinden yeniden yaratmak mümkün birşeydir, ki entellektüel ve
fiziksel (mavi-haritasını) taşımaktadır.
Gözledik ki, bir organizim öldükten hemen sonra birkaç gram kaybeder
– hakikatte bu, bütün canlı varlıkların sahip olduğu enerjidir, ki ölüm
süresinde varlıktan ayrılır. Bildiğin gibi, madde gibi enerjinin (de)
ağırlığı vardır. Ayrıca bilirsin ki, zeki ve organize hayatın sonsuzca
küçük seviyede (maddede) var olduğunu keşfettik. Eminiz ki, bizim gibi
ilerlemiş ve de kıyaslanacak derededirler.
Bunu kanıtlamayı/ispat etmeyi başardık. Buradan, keşfettik ki,
yıldızlar ve gezegenler kocaman bir varlığın bir atomunun parçasıdır, ki
kesinlikle, (bu yaratık) diğer yıldızları seyredip merak etmektedir.
Ayrıca, sonsuzca büyük kişinin, sonsuzca küçük seviyesinde var olan
insanlar, maddesiz “Allaha” inandıkları zamanın var olduğuna da
mümkündür.
Tamamıyle anlamalısın ki, herşey, herşeyin içindedir. Şu anda,
kolunun içindeki bir atomda milyonlarca dünyalar doğup diğerleri
ölüyor. Allah ve ruha inanıp inanmayarak.
Ve ne zaman ki sana göre bir çağ (millennium) geçti, Güneş, küçük bir
atomunu oluşturan, kocaman kişi, ancak bir adım atmaya vakit buldu.
Hakikatte zaman, büyüklüğe göre, ters nispetlidir, ya da, hayatın
seviyesine göre. Fakat evrendeki herşey, canlı ve sonsuzca büyük ve
sonsuzca küçük herşeyle uyumludur.
Bütün gezegenler gibi Dünya da canlıdır ve üzerindeki, insanlık olarak
bilinen küçücük yaşantının bunu farketmesi zordur, çünkü, büyüklüğün
yarattığı zaman değişikliği çarpıntısını farketmek imkan olmuyor. Ne de
bir kırmızı kan hücreniz, ve daha iyisi, vücudumuzu oluşturan
atomlardan biri, diğer atom arkadaşlarıyle, bir yaratığı oluşturduklarını
düşünmektedirler (hayal etmektedirler).
Son olarak, her bir kişiye ne olup kalırsa, evrensel denge daimi
kalmaktadır. Fakat, kendi seviyemizde mutlu olmak istiyorsak,
sonsuzca büyük, sonsuzca küçük ve yoldaş insanlarla uyumlu/ahenkli
olarak yaşamalıyız.
Evrenin sonsuzluğuna, ne derece az bir bakış atsak bile, Allah veya
Ruh’un var olduğunu, hiçbir tartışma destekleyemez. Hiçbir yerde bile
cennet var olamaz. Çünkü evren, sonsuz olduğu için bir merkezi
olamaz. Buna ilaveten (buna ek olarak) ve açıkladığım gibi, sonsuzca
büyük ve sonsuzca küçük varlıklar arasında bir haberleşme bağlantısı
olamaz, çünkü kümelerindeki değişiklik çok büyüktür. Böylece, eşit
zaman akışında bir değişiklik yaratmaktadır. Son olarak, bir kişi,
ölümsüz bir ruhun, bir vücudun ölümünden sonra kaçtığını hayal etse
bile böyle bir düşünce ilkel insanların aklından çıktığı için çocuksal ve
şiirciliktir, daha ca, böyle bir ruhun, sonsuz evrenin neresine
gidebileceğini hayal edemez.
Ölüm sırasında uçup kaçan enerji miktarı, rastgele bir şekilde dağınır
ve çevrede bulunan diğer enerjilerle karışıp bütün hüvüyetini kayıp
eder. Bu hüvüyetlik bellidir ki yalnız düzenli madde içinde oyulmuştur.

104
Ölmüş bir kişinin hücreleri gibi. Bu madde, döllenme sırasında oluşan
ilk hücre, erkek ve kadın genlerinin ‘mavi planına’ göre oluşma gelir.
Hayatın Dünya üzerinde başlangıcı hakkında, bazı insanlar şunu
söyleyebilir “Senin açıklaman hiçbirşeyi değiştirmez çünkü, ilk başında
ne/neyin olduğunu söyleyemezsin”.
Bu akılsız bir yorumdur çünkü bunu söyleyen kişi, zaman ve
uzaydaki sonsuzluktan hiçbir haberdarlığı yoktur. Ve söylendiğini
duyduğun gibi, bir maddeye, ne başlangıç ne de sonluk vardır, herşey
değişim olur. Maddenin oluşumun değişmesi, yalnız bunu yerine
getirme yetenekleri olan ve bilimsel seviyeye ulaşmış insanların
arzularına göre değişebilir/değiştirilebilir.
Bu, sonsuz seviyedeki hayat için de aynidir. Amblemimizin ikinci
bölümü bunu temsil etmektedir. Davudun yıldızı ki, iki üçgenin
birbiriyle işlemli gibi karışıktır, “Yukarıdaki gibi aşağıda da” anlamına
gelir. Altı, sivri uçlu yıldızın ortasındaki gamalı haç ki herşeyin değişimli
olduğunu anlamını verir (anlamına gelir) ve amblemimizi alırsın
(görürsün) ki Dünyadaki bütün akılı ihtiva etmektedir. Bu iki sembolü
beraber olarak, çok eski kitaplarda/yazılarda da bulabilirsin, örnek
olarak, Bardo Thodol veya “Tibet’in ölüm kitabı” ve diğer yazılarda da.
Anlaşıldığı gibi, sınırlı insan beyninin, sonsuzdan şuurlu/bilinçli olması
çok zordur.
Birçok veya bir allaha inanıp ve herşey için sorumlu tutup, evreni
uzay ve zamanda sınırlamak ihtiyacını duymayı açıklamaktadır.
Gerçekten, onlar ki, yeterli derecede evrene doğru insanlık anlayışına
varamazlar, sonsuzluğu kavramaktan çok zorluk çekerler ki insanlığı
istisna/ayrılık etmiyor, fakat yalnızca, sonsuz evrenin belli zaman ve
yerinde insanlar bulunmaktadır.
Açık olduğu gibi, insanlar, kendi akıllarına göre herşeyi belli
çerçevelenmiş açık olarak tarif etmeyi bir deyime göre sınırlı tercih
ederler.
Diğer gezegenlerde hayat olma/bulunma imkanı sorusunu, kendi
kendilerine soranlar, sınırlı zihine ait olanların en güzel örneğidirler ve
verdiğin bir konuşma sırasında, yaptığın kıyaslamayı çok çok sevdik,
böyle kişileri, kendi havuzlarının dibinde, diğer havuzlarda hayat olup
olmadığını düşünen kurbağalara benzettiğindir.”

DÜNYADA CENNET

“Çok kısa bir zamanda, sizlerde, hakiki dünyasal bir cennette


yaşayabilirsiniz, ancak insanlığın elindeki teknolojiyi kişisel kâr veya
zorbalık, ya da askerlik için kullanmak yerine, insanlık iyiliği, hızmeti
için kullanırsanız.
Bilim ve teknoloji, insanlığı, yalnızca dünyadaki açsızlıktan değil,
yaşamak için işleme mecburiyetinden tamamıyle kurtarabilir ki,
otomasyon sağolsun, makineler, çok kolayca günlük işleri yerine
getirebilirler.

105
Halihazırda, sizin en modernize bazı fabrikalarınızda, eskiden bir
arabayı yapmak için yüzlerce insana ihtiyaç vardı, fakat şimdi, bir
arabayı yapmak görevlerini verecek bilgisayara yalnız bir kişiye ihtiyaç
vardır. Gelecekte, bu kişiye de gerek olmayacak. İşçiler birliği, bundan
memnun değildir çünkü, fabrikalar gittikçe daha az personele ihtiyaç
durup daha çok işçilerin gitmelerini sağlıyorlar. Böylelikle, işçiler birliği
yanlıştırlar – 500 kişinin işini yapan bu fevkalade makineler, yalnız bir
kişiyi zengin edeceğine, patronu, bu 500 kişinin yaşamasına imkan
olmalıdır.
Hiç kimse, başkasının hızmetinde olmamalıdır, ne de para için
başkasına çalışmalıdır. Makineler ev işlerini kolayca yapabilirler ve
diğer işleri de yerine getirebilirler ve yaratıldıkları şeyler için kendilerini
adayabilsinler-düşünmek, yaratmak ve gelişmek.
Bizim dünyamızda herşey böyledir.
Artık çocuklarınız, iş, aile, ülke gibi ilkel kurallara göre
yetiştirilmemelidir. Tam aksine, onlar, gelişime hürriyet ve evrensel
kardeşlik ilkeleriyle yetiştirilmelidirler.
Ancak yeterli miktarda para kazanıp ezgin ve ağrı bir hayat
yaşayabilme ihtiyacı sebebinden “İş” artık kutsal değildir.
Bir kimse, bir (lokum) yiyebilmek için, makinelerin yapabileceği işleri
yapıp kendisini hayatını satmak, müthiç bir derecede alçatıcıdır.
“Aile” köleliğin, eski ve yeni destekleyicilerinin kullandığı bir
yöntemdir ve bu, insanların, daha fazla ve hayali ideal için
çalışmalarına zorlamaktadır.
Son olarak, “yurtseverlilik” hala daha, insanlar arası, ekleyici bir
yöntemle yarışma yaratıp, her gün ve gittikçe milletci kutsal görev için
daha fazla çalışıp, yerine getirmeleri ikna edilmektedir.
Daha da vardır ki, bu üç kavram – iş, aile, yurt – her zaman ilkel
dinler tarafından desteklenmiştir. Fakat şimdi, hala daha ilkel insan
değilsiniz. Eski tozlu prensipleri sallayıp atınız, bilimin cennete
döndürebileceği dünyanızdaki hayattan en çok şekilde faydalanınız.
Olabilecek düşmanlardan konuşanlar tarafından aldanmayınız. Az
ücretli işçilerin tahrip edici silahlar yapmalarına mecbur kılıp büyük
endüstriyelistlere büyük kar getirsin.
Düşen doğum oranından dehşetli bir şekilde konuşanlardan
aldanmayınızö çünkü genç insanlar biliyor ki, çok çocuk etmelerine
ihtiyaç yoktur ve de daha mutlu olabilmeleri, daha az çocuk etmelerine
bağlı olduğunu bildikleri için.
“Komşu ülkeler çoğalıyor ve bize karşı tehlike olabilir(ler)” gibi
burnunuz altında mülahaza edenler tarafından aldanmayınız.
Bu kişiler, (deterrant) engelleyici bahanesi altında nükleer bombaların
yığınmasını destekleyen ayni kişilerdir.
Son olarak, askerlik görevin, silah kullanmanı öğretip “her zaman
kullanışlı olabilir” diyenlere de inanma, çünkü ayni zamada nükleer
bombaların yığılmasına devam ederler.
Sana şiddetlik, zorbalık öğretmek istiyorlar. Senin gibi birinin, değişik
üniforma giydiği bahanesiyle onu öldürmeden korkmamanı öğretmek

106
istiyorlar ve seni, eğitim hedeflerine karşı makine gibi refleksin olana
kadar eğitmek istiyorlar.
Ülken için savaşman gerektiğini söyleyenleri de ciddiyete almayın.
Hiçbir ülke (ölmeye) layık değildir. Sana “Düşmanlar ülkemizi istila
ederse, kendimizi savunmak etmeyecekmiyiz?” diyenler tarafından da
etkilenmeyiniz. Onlara, barişcılığın, savaşçılıktan daha etkili olduğunu
söyle.
Fransa için ölenlerin, saldırıcıların ne kadar şiddetli/zorbalı olsa bile,
doğru olduğu ispatlanmadı. İndiya’daki Gandi’nin zeferine bakın. Böyle
insanlar, özgürlüğün için savaşman gerektiğini söyleyecekler, fakat
Gaul’ların Romalılara karşı savaşı kaybettiğini unuttular ve de
Fransızlar, fethedicilerden faydalanıp, fethedilenlerden geldiklerinden
daha kötü durumda değildirler. Dar kafalı, zorba kişileri dinleyeceğine,
hürriyet, sevgi (aşk) ve ifa içinde yaşayınız.
Uzun ve dayanıklı bir barışa varabilmeniz için Televizyon en önemli
bir cihaz/alet’dir.
Hakiki dünyasal haberdarlığın (awarenes) menşesi/kaynağı, her gün
dünya çapında ne olup kaldığını görmenin mümkün olduğu ve de
sınırın öteki tarafında bulunan “barbarların” da sizin gibi sevinçleri,
ayni kaderleri ve ayni problemleri/sorunları olduğunu öğrenirsiniz. En
son sanaat, şaheserlerin ve bilimsel gelişimini de kaydetmektedir.
Tabii ki bu fevkalade haber dağıtılma/haberleşme aletin verevli
(ön yargılı) haber verip halkları şartlaştırmak isteyen insanların ellerine
düşmemesi çok önemlidir. Gerçekten, televizyonun, insanlığın sinir
(nervous) sistemi olarak görebilirsiniz ki, her kişi, diğer insanların var
olup nasıl yaşadıklarını da görebilmektedir.
Bu, yabancılardan korkma yaratılması ve onlar hakkında yanlış
fikirlerin dağıtılmasını önlemektedir. Çok eski zamanlarda, komşu
kabilelerden korkuluyordu, daha sonra, komşu köyden, komşu ilden
(ilayetten) ve de komşu devletten.
Şu anda komşu ırk’dan korku duyulmaktadır, ve bu artık olmasaydı,
başka gezegenlerden gelebilecek saldırıcılardan korkulacaktı.
Bu tavırı (tutumu) değiştirmek (tersine çevirmek) ve dışardan gelen
herşeye açık zihinli olmak gerekir, çünkü yabancılara karşı duyulan
bütün korkular, ilkel uygarlığın var olduğuna bir isbattır.
Bu anlamda, televizyonun yerini hiçbirşey alamaz, ve her bir
uygarlığın en önemli bir gelişmesidir çünkü, radyo gibi, tecrit edilmiş
(ayrılmış) insanlık hücrelerini ki insanlardır, ötekilerin her zaman ne
yaptıklarından haber etmektedir.
Az önce söylediğim gibi, canlı bir varlığın, tıpkı sinir sistemi gibi ayni
şekilde çalışmaktadır” .

ÖTEKİ DÜNYA

“Nerede olduğunu merak ediyorsun” diye rehberim konuştu.

107
“Gerçekte şu anda, Dünyaya yakın bir derecede bulunan bir üs’desin.
İlk mesajda, bizlerin, ışık hızından yedi kere daha fazla seyahat
ettiğimizi not etmiştin. Bu, Dünyaya, 25.000 yıl önce vardığımızda
doğruydu. O zamandan beri, daha fazla ilerleme ettik ve şimdi uzyda
çok daha fazla seyahat edebiliyoruz. O zamanlarda iki bir aya kadar
vakit olan bu seyahat şimdi bir iki an alıyor ve de (bilimde) ilerlemeye
devam ediyoruz. Beni şimdi takip edersen, beraber kısa bir yolculuk
edeceğiz.”
Kalkıp, üç rehberlerimi takip ettim. Bir hava çemberinden geçip
kocaman bir odaya vardık. (Burda) Beni Dünyadan (buraya) getiren
uçan dairtenin benzerini farkettim fakat oldukça daha büyüktü.
Dışarısı, 12 metre çapında olması lazımdı ve içeride iki koltuk değil dört
koltuk/oturak vardı.
Evvelki gibi oturduk, ve yine ayni şiddetli derecede soğukluk hissettim
fakat bu sefer daha uzun dayanmıştı – 10 dakikaya kadar. Bundan
sonra uçan daire, hafif bir şekilde sarsalandı ve bizler, altındaki açılan
merdivenden dışarıya çıktık. Karşımda cennet gibi bir manzara açıldı,
bir ötekinden daha güzel kocaman çiçekler ve aralarında yürüyen,
hayal edilemeyecek görüntüde hayvanlar vardı ve hakikatte zevkimi
anlatacak kelimeler de bulamıyordum.
Çok (değişik) renkli tüylü kuşlar vardı ve koskocaman çiçek ve
meyve veren ağaçların dalları içinde tırmanan ayı yavrusu başlı/kafalı
mavi ve pembe sincaplar vardı.
Uçan daireden otuz metre uzaklıkta, küçük bir Elohim
gurubu bizi bekliyordu ve ağaçların arkasında, bitkilerle tamamıyle
ahenklenmiş ve parlak renkli (deniz kabuklarına) benzeyen bir gurup
binalar görebiliyordum. Hava sıcaklığı çok ılık ve yabancı çiçeklerin
sayısız kokuları havayı tütürtüyordu. Hepimiz tepenin üzerine doğru
doğru yürüdük ve mucizeli (mucize dolu) panorama (manzara)
görünmeye başladı. Yemyeşil bitkiler arasında sayısız derecede küçük
dereler sarılıp akıyor ve uzakta mavi deniz, güneş altında parlıyordu.
Açıklığa vardığım zaman, büyük hayranlık içinde, benim gibi bir
gurup insan keşfettim, bununla demek isterim ki, Elohim’e değil
dünyada yaşayan insanlar benzerinde. Birçoğu çıplaktı veya birçok
renkli ipekten yapılı hafif (ince) elbise giyiyorlardı. Üç rehberim önünde
saygılı bir şekilde eğildiler ve hepimiz oturduk. Oturduğumuz
koltuklar, kaya içinde oyulduğunu gözledim ve kalın kürklerle örtülüp
sıcaklığa rağmen serin ve rahat idiler. Yanımızdaki küçük
mağaralardan bazı insanlar çıkıp bize doğru yürüdüler, taşıdıkları
tepsiler ızgara et ve meyvelerle yığılıydı ve çok fevkalade salçalarla
unutulmayacak lezzetli içkiler de eşlik etti. Her misafirin arkasında,
tepsileri taşıyan ve yemek yiyenlerin en hafif arzusunu yerine
getirmeye hazır olan iki kişi/adam diz çöküyordu. Bunlar, yüzlerine bile
bakmadan, oturanlara ne arzu ettiklerini soruyorlardı.
Yemek sırasında nereden geldiğini bilemediğim şahane bir müzik
çalmaya başlamıştı, ve genç çıplak kadınlar, vücutları hızmetkar
adamlar gibi heykelce güzel, yakındaki yeşillik üzerinde emsalsiz
zariflikle dans etmeye başlamışlardı.

108
Benim üç rehberime ilave, (oturduğumuz yerde) dünyadaki
insanlara benzeyen kırka yakın misafir olması gerekiyordu. İbranice
diline benzeyen fakat anlayamadığım bir dili konuşan adam ve
kadınlar, beyaz, sarı ve siyah ırkdan geliyorlardı.
İki sene önce buluştuğum Eloha’nın sağ tarafında ve öteki iki
Elehim’lerin de sol tarafında oturuyordum. Tam karşımda, genç,
sakallı, çok yakışıklı narin bir adam oturuyordu (yüzünde) esrarengiz
bir gülümseme ve kardeşlik duygusu ile doluydu. Onun sağ tarafında,
çok uzun ve siyah sakallı adam soylu yüzlüydü. Sol tarafında, yüzü
asyalı, şişmanca bir adam vardı. Kafası kel gibi tıraşlıydı.

ÇOK ESKİ PEYGAMBERLERLE BULUŞMA

Yemeğimin sonuna doğru rehberim yine konuştu.


“İlk mesajımda, bizim dünyamızda bulunan ikametgahın/konutun
bulunduğunu ve bir hücre üzerine bağlı bilimsel sırrı sağolsun, burda,
Dünyanızdaki insanlar yaşamaya devam etmektedirler. Bu insanlar
arasında İsa, Musa, Eljah vs vs. Hakikatte bu konut çok büyüktür.
Bürtüm dünyayı kaplıyor ve ölümsüzler meclisi üyeleri de burada
yaşamaktadır. Benim ismim Yahweh’dir ve de ölümsüzler meclis
başkanıyım. Şu anda, bulunduğumuz bu yerde, Dünyanızdan 8400
insan vardır. Bu insanlar, yaşamları sırasında, sonsuza doğru yeterli
derecede açık zihine vardılar, veya keşifleri sayesinde, yazılarıyla,
toplumu organize etme yöntemleriyle, kardeşlik muhafiyet
hareketleriyle aşk/sevgi veya kendi kendilerini düşünmediler.
Aralarında/yanlarında, ölümsüz mescil üyeleri, 700 Elohim de
yaşamaktadır.
Görevinin sonucu ne olursa, bilim sağolsun, mutlu ve sonsuz olarak
yaşadığımız ve herşeyin kolay olduğu ve de doğru bir şekilde
isimlendirilen bu küçük cennette senin yerin ayrılmıştır. Gerçekten
sonsuzca diyebilirim ki, Dünyanızda olduğu gibi, burdaki bütün hayatı
yarattık ve sonsuzca büyük hayatı mükemmel bir şekilde anlamaya
başladık. Söz konusu olan gezegenler/dünyalardır ve güneş
sistemlerindeki yaşlılığı sezip gözleyebiliyoruz. Bu ön uyarma
yeteneğimiz sayesinde, dayanıklığından endişeli olur olmaz burdan
ayrılıp, başka bir yerde/gezegende, burda olduğu gibi başka bir cennet
kurabiliriz.
Az önce gördüğün yemekleri taşıyan hızmetçiler ve de dansözler,
yalnızca biyolojik robot’durlar. Tamamıyle bilimsel yöntemle
yarattığımız Dünyadaki insanlar gibi, onları da ayni prensiple yarattık.
Onlar kendi seçenekleriyle sınırlıdırlar ve bize tamamıyle
hızmetkardırlar (bağımlıdırlar). Bizlerden emir almadan harekete
geçemezler ve de oldukça (alanlarında) uzmandırlar. Kendilerinin
arzuları ve zevk ihtiyaçları yoktur, yalnız onlar ki uzmanlıkları
gerektirir. Bizler gibi yaşlanıp ölürler fakat onları yapan makineler,

109
ihtiyacımızdan çok fazla yapabilir. Duygu ve ezgi çekme yetenekleri
yoktur ve de kendi başlarına (çiftleşip) çoğalamazlar.
(Onların) Ömür boyları, ize yakındır-küçük bir ameliyat yöntemiyle
700 yıla kadar yaşarlar. Yaşlandığı için, birinin yok edilmesi
gerektiğinde onları yapan/yaratan makine ihtiyacımıza göre bir veya
birkaç tane daha yapabilir.
Makineden çıktıkları zaman, normal yükseklikte ve çalışmaya
hazırdırlar. Bunların ne çocuklukları ne de büyülemeleri vardır. Onlar,
tek yalnız birşey yapmayı bilirler: Dünya insanlarına ve Elohim itaat
etmek ve en küçücük bir vahşiliğe bile yetenekleri yoktur. Hepsi de, kız
ve erkek, iki gözlerinin ortasında bulunan küçük mavi bir taşla
tanınırlar. Onlar, bütün kirli ve ilginçsiz işleri yaparlar. Onlar yapılır,
bakılır ve yer altında yok edilirler. Ve hakikatte bütün bu işler de, böyle
bu çeşit robotlar ve koskocaman bilgisayarlar tarafından yerine getirilir
ki bu kompüterler, enerji, ham madde ve yiyecek gibi malzemelerin
sağlanmasında yararlı olurlar. Her birimiz, ortalama olarak
hızmetimizde on taneye yakın robot tutmaktayız, ve bizler –Dünya
insanları ve Elohim- 9000’den biraz daha fazla olduğumuzdan, tam ve
devamlı olarak 90.000 erkek ve kadın robot bulunmaktadır.
Elohim’in Ölümsüzler Meclis üyeleri gibi, Dünyalı ölümsüzler de
çocuk etmelerine izin verilmez. Küçük bir ameliyat edilmelerine kabul
ederler ki, kendilerini kısır (semeresiz) kılmaktadır/etmektedir, fakat
bu kısırlık kolayca değiştirilebilir. Bu tedbirin/önlemin amacı, hak
etmeyen varlıkların bu muhteşem dünyada bize katılmalarını
önlemektir. Her ne şekilde, erkek ve kadın ölümsüzler istedikleri gibi
sevişebilirler ve bütün kıskanlık da yok edilmiştir.
Buna ilaven, ölümsüz erkek ve kadın arasında var olan beraber
eşitliğin dışında bir veya birkaç kızlarla işkide olmak isteyen erkekler
veya, bir kadınla eşit bir şekilde yaşamak istemediğinden, kendileri için
tamayıyle bağımlı ve de arzu ettikleri benzeyişte biyolojik robot
kadınlar.kızlar alabilirler.
Ayni şey kızlar/kadınlar için de geçer, ki onlar da, arzu ettikleri bir
veya birçok, tamamıyle bağımlı biyolojik robot adam/erkek alabilirler.

Robotları yapan makine, yaratılana arzu edilen her çeşit görünüş ve


özelliği verir.
Görünüş ve yapılış oranına göre, birkaç çeşit ideal adam ve kadın
vardır, fakat yükseklik, ölçülük, yüz şekli vs arzu edildiği gibi
değiştirilebilir. Örnek olarak, biri özellikle hayran ettiği ve sebvdiği
birinin fotoğrafını sunup makine de apayni kopyasını yapabilir.
Böylece ölümsüzlerin her iki cinsi aralarındaki ilişki daha çok saygılı ve
dardeşcili olur ve de cinsel ilişkileri muhteşem bir şekilde yüce ve
saf’tır.

Buraya kabul edilen kişilerin olağanüstü açık zihinliklerinden dolayı


aralarında hiçbir zaman problem/sorun olmaz/çıkmaz.

110
Çoğun kişiler, zamanlarını, meditasyon ederek, bilimsel araştırma
yaparak, icatlar ederek, sanaat kompozisyonluğu ve her çeşit şeyler
yaratarak geçirmektedirler.
Bizler, değişik şehirlerde, çeşitli mimarlık modasında ve oldukça değişik
yerlerde ve isteğimize göre kolayca değiştirebileceğimiz yerlerde
yaşayabilmekteyiz. İnsanlar istedikleri gibi kendilerini ifa etmektedirler
ve yalnız istediklerini yaparak.

Bazıları bilimsel deneme yapmada, diğerleri müzik çalmada, diğerleri


oldukça daha(şaşırtıcı) şahane hayvanlar yaratmakla zevk
almaktadırlar. Ve de başka ötekiler meditasyon yapmada veya aşk
etmekten başka birşey yapmayıp cennetli çevrelerinde bulunan birçok
zevkli şeylerden, sonsuz (derecede) miktardaki çağlardan içip, her
zaman ve her bir tarafta yatişen lezzetli meyvelerden yemektedirler.
Burada kış mevsimi yoktur.
Sizin ekvator bölgeniz gibi, bizler böyle sıcak bir yerde
kalmaktayız/yaşamaktayız. Fakat iklimi bilimsel yönden kontrol
edebildiğimiz için, çok sıcak olmayıp, her zaman güzel bir iklimde
yaşayabilmekteyiz.
Nereye ve ne zaman istediğimizde geceleyin yağmur yağmasını
sağlamaktayız. Bütün bunlar he hemenden anlayamacağın diğer bazı
şeyler, bu dünyayı hakikatte bir cennet etmektedir. Burada, herkes
serbest ve tamayıyle emniyettedirler, çünkü herkes bu özgürlüğü hak
etmiştir.

Zevk veren herhangi birşey olumludur (çok iyidir) yalnızca, bu zevk,


herhangi birine hiçbir şekilde zarar vermemekle. Bunun içindir ki bütün
(şehvetli) zevkler çok iyidir.
Şehvetlik, dış dünyaya her zaman bir açıklıktır (açık kapıdır) ve böyle
bütün açıklık iyidir. Dünyanızda sex’in ve çıplaklığın kötü olduğunu
deyimseyen ilkel dugulardan hemmen de çıkıyorsunuz ve hakikatte,
bundan daha saflık olamaz.

Yaratıcılarınıza, çıplağın kötü birşey olduğunu söyleyenleri duymaktan,


başka birşey hayal kırıklığı veremez. Çıplaklık yarattığımızın imajıdır.
Gördüğün gibi hemen hemen herşey burda çıplaktır; ve onlar ki elbise
giyiyorlar, ya diğer ölümsüzler tarafından verilen bir sanat işi/parçası
olarak ki kendi elleriyle yapıldı, ya da güzellik süslenmek için.

Ne zaman ki dünya insanları, ölümsüzlerin dünyasına kabul edilirler,


kimyasal eğitim almakla başlarlar ki hiçbirşey onları şaşırtmasın (süpriz
etmesin) ve niçin ve de nerde olduklarına iyi bir anlaşmaları olur.”

Benim rehberim Yaweh bir aralık durakladıktan sonra yine konuştu.

“ Şu anda tam karşında oturan adam 2000 sene önce, ilk olarak İsrail
insanlarına bıraktığımız mesajı daha geniş bir şekilde yayıp bir haraket

111
kurma sorumluluğu verilmişti ve bu mesaj şimdi anlaşılmana imkan
olmaktır.”
Karşımda oturan yakışık ve sakallı genç adam bana kardeşlik dolu bir
gülümseme verdi.
Sağ tarafında Musa, solunda Eliya ve de Eliya’nın sol tarafında
Dünyanızda Buda olarak bilinen kişi oturmaktadır. Daha ileri de de
Muhammedi görebilmektesin ki, onun yazılarında ben Allah olarak
isimlendirilmiştim, çünkü saygı dolayısıyla bana ismimle çığırmayı cüret
etmediler. Bu yemekte bulunan kırk adam ve kadının Dünya üzerinde
buluşmamızdan sonra yaratılan dinlerin temsilcileridirler”
Orda mevcut olan herkes bana, yüzleri arkadaş ve eğlenceli ifadeyle
baktılar, çünkü, onlar da buraya vardıkları zaman uğradıkları süprizi
hatırlıyorlardı.

Rehberim devam etti: “ Şimdi sana, bazı konutlarımızı göstereceğim.”


Ve rehberim kalkıp ben de onu takip ettim. Büyük bir tokası olan geniş
bir kolanı giymemi davet etti.
Kendisi ve iki arkadaşı da ayni kolanları koydular. Hemmenden
kendimin yerden kaldırıldığını ve yerden yirmi metre yükseklikte
taşındığımı hissettim. Ağaçların hemen üst tepeleri yüksekliğinde, çok
hızlı bir süratte, belki de 60 mil saatte.
Havada üç arkadaşlarım/rehberlerim benimleydi. Yahweh önümde ve
iki arkadaşkarı da arkamda. Birçok şeylerden başka, çok ilginç olsan
şey, rüzgarın yüzüme vuruşunu hiç hissetmemiştim.

Küçük bir mağranın girişi/ağzı önünde bulunan küçük bir açıklığa indik.
Hakikatte, hala daha kolanlarımızla taşınmaktaydık fakat yerden bir
metre yükseklikte. Maden duvarlı galerileri geçtikten sonra çok büyük
bir hole vardık. Ki merkezinde koskocaman bir makine ve alınlarındaki
taşla tanılabilen on tane robotlarla etrafı sarılmıştı. Orada yere konup
kolanlarımızı çıkarttık.
Ve Yahweh konuştu: “İşte burda, biyolojik robotları yapan makine.
Birini senin için yaratacağız.”

Makinenin yanında bulunan robotlardan birine işaret verdi, ve robot da


bazı yerlerine dokundu. İki metre ve bir metre büyüklüğünde bir
pencereye yaklaşmamı işaret etti. Mavi bir sıvı içinde insan iskeletinin
belli belirsiz bir şekilde oluştuğunu gördüm. Şekili gittikçe iyi bir
şekilde oluştu ve en sonunda gerçek bir iskelet oluştu. Daha sonra
kemikler üzerine sinirler oluşmaya başladı ve daha sonra pazılar ve son
olarak deri ve saç

Yahweh yine konuştu: “Eski kitaptaki Ezeykelin 37inci bölümünde bunu


hatırla,
“İnsan oğlu, bu kemikler yaşayabilirmi?… Bir ses duyuldu ve de bir
sarsıntı, ve kemikler bir araya geldi, kemik kemik üzerine. Ve ne
zaman hayranla baktım, sinirler ve et üzerlerine geldi ve deri üzerlerini

112
kapladı…ve nefes vücutlarına girdi, ve canlandılar, ve ayak üzerlerine
durdular, ve çok yüce bir ordu.”

Bunun için vereceğin açıklama, gerçekten Ezeykelin verdiği


açıklamaya çok benzeyecektir, tabi ki sesden başka, ki yok etmeyi
başardık.”

Gerçekten, gördüklerim, Ezeykelin açıklamalarına mükemmel bir


şekilde benziyordu.
Buna tabiken, bitkin vücut sol taraftan kayıp, görüntüden tamamıyle
kayboldu. Bundan sonra kapalı bir kapı açılıp, hızlı yaratılışına şahit
olduğum yaratık, beyaz bir uruba üzerinde yatıyordu.

Bu şahıs hala daha hareketsiz idi, fakat ansızdan gözlerini açtı, bizim
seviyeden yüksek bir iki basamaktan inip ve diğer robotla bir iki söz
attıktan (konuştuktan)sonra bana doğru yürüyüp geldi. Bana elini
uzatınca el salladık ve derisinin sıcak ve yumuşak olduğunu hissettim.

“Üzerinde, sevdiğin birinin fotoğrafı varmıdır?” diye Yahweh sordu.


“Evet” diyerek “elbiselerimde bıraktığım cüzdanımın içinde annemin
fotoğrafı vardır” dedim. Onu bana gösterip, doğru fotoğraf olup
olmadığını sordu. Doğru olduğunu kabul edince, onu robotların birine
verdi. Robot fotoğrafı makinenin içine koyup bazı yerlerine dokundu.
Pencerede, yine daha bir canlının yaratılışına şahit oldum. Ne zaman ki
deri eti kaplamaya başladı, ne oluştuğunu farkettim. Sunduğum
foroğraftan, annemin ayni kopyasını yapıyorlardı. Ve gerçekten bir iki
an sonra, annemi öpebildim, daha doğrusu on sene önceki annemin
imajını, ki verdiğim fotoğraf on sene önce çekilmişti.

Yahweh bana konuşup: “Bize izin ver ki küçük bir delik açıp alnından
bir hücre alalım”

Robotların biri bana doğru geldi ve şırıngaya benzeyen küçük bir aletle
alnımı öyle hafif bir şekilde iğneledi ki hemen hemen hiç birşey
hissetmedim.

Ondan sonra, şırıngayı koskocaman makinenin içine koyup değişik


yerlerine dokundu. Yine, gözlerimin önünde bir varlık oluştu. Deri, eti
kapladığı zaman, azacık azacık, bir daha “ben”im oluştuğunu gördüm.
Ve gerçekten, makineden çıkan kişi apayni kopyam idi.

“Gördüğün gibi” Yahweh bana dedi, “Bu diğer ‘sen’ alnında, robotların
karakteristiği olan ve de annenin kopyasında bulunan küçük taşı
giymiyor.

Fotoğraftan, psikolojik kişiliği olmadan yalnızca bedeni vücudunun


kopyasını yapabiliriz, halbuki, iki gözünün arasından aldığımız gibi,

113
örnek hücreden, hücresini aldığımız şahısın tamamen kopyasını
yaratabiliriz ve de bütün hatırasıyla, karakterik ve kişiliğiyle.
Diğer seni şimdi geri Dünyaya göndersek insanlar hiçbir değişiklik
farketmeyecekler.
Fakat biz, bu kopyayı hemenden yok edeceğiz çünkü bize hiçbir yararı
yoktur.

Şu anda, beni dinleyen iki sen vardır ve bu iki kişinin hareketleri


değişik olmaya başladı, çünkü sen yaşayacağını ve o da yok edileceğini
bilmektedir. Fakat bu onu hiç (omur-etmemektedir) etkilememektedir.
Eğer delil gerekiyorsa, bu daha da delildir ki ruhun var omadığını-veya
bazı ilkel insanların inandığı her kişiye özel ruhani bir varlığın
olduğunu”.

Ondan sonra, kocaman makinenin bulunduğu odadan çıkıp, diğer


teçhizatların bulunduğu odaya, koridorlardan geçip girdik.

Diğer makineye yaklaştık.

“Bu makine içinde, kötü insanların hücreleri korunmaktadır ve zaman


geldiğinde tekrardan yaratılıp yargıya çekileceklerdir. Onlar, Dünya
üzerinde, kötülük, zorbalık, şiddetlik, saldırıcılık ve karartıcılık
edenlerin hücreleridir. Nerden geldiklerini anlayabilecek elemanlara
sahip olmalarına rağmen, bu insanlar, doğruya (tanımaya istekleri
yoktu) gözlerini kapadılar. Ezgi edilenler veya ataları ya da çocukları
tarafından sorguya çekildikten sonra hak ettikleri cezaları alabilmek
için tekrardan yaratılacaklardır.

Şimdi sen tamamıyle dinlenmeye hak ettin. Bu robot senin rehberin


olacak ve yarın sabaha kadar arzu ettiğin her şeyi sana tedarik
edecektir. Ondan sonra da sana söyleyecek birçok sözüm daha
olacaktır ve daha sonra da Dünyaya geri sana arkadaşlık edeceğiz.
O zaman ve bu zaman arası içinde de Dünya üzerinde görevin
tamamlandığı zaman seni beklenenlerin ilk tadını alacaksın”.

CENNETİN İLK TADI

Robot bana, odamı görmek isteyip istemediğimi sordu ve kabul ettiğim


zaman seyahat için kullanılan kolanlardan birini bana verdi. Yine
kendimi yer üzerinde taşındığımı buldum ve bir daha (yere) konduğum
zaman kendimi konuttan başka, bir çeşit (scallop) deniz kabuğuna
benzeyen bir ev önünde durdum. İçerisi, tamamıyle (shaggy) kürklerle
halılanmış(tı), ve dünyadaki yataklardan en az dört kere daha büyük
ve sanki de yere batılmış kocaman bir yatak vardı.

114
Üzerini kaplayan değişik renkli kürklerden tanınabilmekteydi
/farkedilebilmekteydi.
Kocaman bu odanın bir köşesinde, yere batılı koskocaman bir banyo
vardı. Yüzme havuzu kadar büyük ve şahane renkli ve şekli(etrafı)
bitkilerle sarılıydı.

Robot bana “Birkaç kız arkadaş istermisin?” diye sordu.


“Gel, kendi seçimini yapabilirsin”

Kolanımı yine takıp, kendimi robotları yapan makinenin önünde


buldum. Önümde, aydınlanmış bir küp oluştu. Küpün önünde bulunan
koltuğa buyur edilip (başıma koymak için) bir miğfer verildi.
Koltuğa oturup yerleştikten sonra, aydınlı küp içerisinde üç-
boyutlu kahverengi saçlı muhteşem genç bir kız ve şahane ahenkli
ölçüde vücuduyla ortaya çıktı.
Kendisini reklam edici şekilde göstermek için hareket etti, ve yer
üzerinde bir metre yükseklikte bulunan küp içinde olmasaydı, onun
hakiki olduğuna ınanacaktım.

Robotum bana, gördüğüm kızın beni memnun edip etmediğini ve


vücudunun şeklini veya yüzünü değiştirme arzusu olup olmadığını
sordu. Onu mukemmel bulduğumu söyledim.

“Estetikli konuşursak” diyerek robotum devam etti, o ideal kadın


olduğunu söyledi ve daha doğrusu, bu Dünya üzerindeki çoğul halkın
ve bilgisayarın açıklamasına göre üç çeşit ideal kadınların biri olduğunu
fakat arzu ettiğim herhangi bir şeyi değiştirebileceğimi söyledi.

Bu şahane yaratığın hiçbir özelliğini değiştirmeyi istemediğim zaman


ikinci bir kadın, sarışın ve cezbetli, aydınlı küp içinde oluştu. (Bu kadın)
birinci kadar mükemmel fakat değişikti. Bunun da hiçbir özelliğini
değiştirmek istemedim. Son olarak, üçüncü genç bir kız, kırmızı saçlı
ve ilk ikisinden daha şehvetli garip küpün içinde oluştu.

Robot bana, diğer modelleri de görmek isteyip istemediğimi veya kendi


ırkımın bu üç ideal kadınları bana yeterli olup olmadığını sordu. Doğal
bir şekilde, bu üç kişinin olağanüstü olduklarını belittim (söyledim).

O an içinde, küpün içinde muhteşem siyah bir kadın(kız) oluştu ve de


çok güzel narin Çinli bir kız ve son olarak şehvani genç bir Asyalı
kız(kadın).

Robot, bana hangisinin arkadaşlık etmesini arzu ettiğimi sordu.


Hepsinin de beni memnun ettiğini söylediğim için, robot yapan
makineye doğru yürüyüp, bir anlık, diğer robot arkadaşlarıyla konuştu.
Ve de makine işletildiği zaman ne yer alacağını anladım.

115
Birkaç dakika sonra, altı kumpanyamla/arkadaşımla kendi konutumda
buldum. Orda, bu güzel robotların arkadaşlıklarıyla bütün arzularıma
tamamıyle teslim hiç unutulmayacak bir banyo aldım.

Daha sonra, robot rehberim, müzik yapmaya arzum olup olmadığını


sordu.
“Evet” dediğim zaman robot kız modellerin projeksiyon sırasında
koyduğum/giydiğim miğferin benzerini çıkardı.
“Şimdi, duymak istediğin bir müziği düşün/tahayyül et” dedi.
Hemmenden, apayni düşündüğüm müzik gibi bir ses duyuldu ve
aklımda melodiler kurmaya başladığım anda, şimdiye kadar duyduğum
seslerden daha fevkalade hassas ve şahane derecede sesler
/melodiler/müzikler duydum.
Bütün bestecilerin rüyaları gerçekleşmişti. Yazma ve orkestra etme gibi
zahmetli işleri etmek ve direk olarak kolayca müzik besteleme
kabiliyeti. Ve benim çok sevilecek altı arkadaşlarım, büyüleyici ve
şehvani bir şekilde müziğime göre dans etmeye başladılar.

Epey zaman sonra, robotum imaj kompozisyonu etmeye arzum ulup


olmadığını sordu.
Bana başka bir miğfer daha verilip yarı-çevreli perde önünde oturdum.
Bazı belli olayları düşünmeye/hayal etmeye başladım ve hemenden bu
düşündüğüm olaylar, perde üzerinde görünmeye başladılar . Bana
gelen bütün düşüncelerin hemenden görünüşe dönüştüğünü
görmekteydim. Nenemi düşünmeye başlamıştım ve o, perde üzerinde
göründü. Bir demet çiçeği düşündüm ve perdede göründüler, ve yeşil
noktalı/lekeli bir gül düşündüm ve o da göründü. Açıklamaya
gerekmeden, bu alet/makine/cihaz hemen düşündüklerini görüntüye
dönüştürmeye mümkün kılmaktaydı. Ne mücizelik!

“Eğitimle bir kimse, hikaye yaratıp (bu cihaz dolayısıyle)


oynatabilmektedir” diye robotum konuştum. Bu çeşit birçok temsiller,
direkt yaratılış temsilleri, burada yer almaktadır (gösterilmektedir).

Son olarak, epey zaman sonra, yatağa gidip, şahane kız arkadaşlarımla
hayatımın en ifratlı gecesini geçirmiştim.

Ertesi gün kalkıp tütülü bir banyo daha aldım ve daha sonra robot bize
şahane bir kahvaltı sundu. Ondan sonra, Yahweh’nin beni
beklediğinden onu takip etmemi istedi. Seyahat kolanını yine giyip kısa
bir zaman içinde kendimi, acaip bir makinenin önünde buldum.
Sonsuzlar meclisi başkanı beni bekliyordu.
Robotları yaratan makine kadar büyük olmamasına rağmen, yine de
büyüktü. İyi büyüklükte bir koltuk merkezinde gömülüydü.

Yahweh bana, hoş bir gece geçirip geçirmediğimi sordu ve bana


açıkladı: “Bu makine, uyku halindeki bazı fakültelerini uyandıracaktır.

116
Beynin, bütün kapasitesini kullanma derecesine varacaktır. Otur
buraya.”

Bana gösterdiği koltuğa oturdum ve deniz kabuğuna benzer bir miğfer


kafatasımı kapladı. Bir an sanki de şuurumu kaybedeceğimi hissettim
ve sonra da sanki kafam patlayacağını hissettim. Gözlerimin önünde
birçok renkli ışıklar geçti. Son olarak herşey durdu ve robot koltuktan
kalmama yardım etti.

Müthiş bir şekilde değişik hissettim.

Herşeyin basit ve kolay olduğu izlemini duydum.

Yahweh yine konuştu: “Şu andan sonra, gözlerinle göreceğiz


kulaklarınla duyacağız, ve ağzınla konuşacağız. Lourdes’de ve
dünyanın birçok yerlerinde ettiğimiz gibi, ellerinle de iyileştirebileceğiz.
Bazı hasta insanların, yardımımıza hak ettiklerine hüküm ediyoruz
çünkü, sana verdiğimiz mesajı etraflarına yayma gayretleri/çabaları ve
de kendilerini sonsuza açmakla, evrencil bir zihşn elde etmektedirler.
Bizler herkesi gözlemekteyiz. Kocaman bilgisayarlar Dünyada
yaşayan bütün insanların devamlı gözlemlemelerini sağlamaktadır.
Herekese, hayatları boyunca yaşadıkları davranışlara göre puan
verilmektedir. Sevgi aşk ve doğruya göre veya nefret, engelleme ve
kötülüğe göre.
Değerlendirme zamanı geldiğinde, onlar ki doğru yolda yürüdüler, bu
cennet gibi Dünyamızda ölümsüz/ebedi bir hayatı hak edecekler, onlar
ki olumlu hiçbirşey başaramadılar, tekrardan yaratılmayacaklar ve
onların ki hareketleri özellikle kötü/negativ idi, vücütlarından bir hücre
muhafaza edilip, zaman geldiğinde onları tekrardan yaratıp, yargıç
ettikten sonra hak ettikleri cezaları almaları sağlanacaktır.

Sizler ki bu mesajı okuyorsunuz, açıkca bir şekilde anlayınız ki, bu


cennet ve bu şahane dünyaya girebilirsiniz. Sizleri hoşla buyuracağız.
Elçimiz Claude Rael’i evrensel aşk/sevgi ve evrensel ahenk yolunda
takip eden sizler, onun, istediğimiz şeyleri yerine getirmesi için yardım
edeceksiniz-çünkü onun gözleriyle görüp, kulaklarıyla duyup, ağzıyla
konuşacağız.

Senin, insanlık için rehberler cemaatı kurmak fikri, çok güzeldir. Fakat
onları seçerken çok titiz ol ki mesajımız eğriltilip ihanet edilmesin.

Zihnimizi açmak için Meditasyon, çok zaruri/gerekli birşeydir, fakat


[asceticism] yararsızdır. Hayatı, beş duyularının bütün gücüyle zevk
almalısın çünkü duyguların/duyuların uyanılması zihnin uyanılmasıyla
beraber gider.
Zamanın varsa ve istiyorsan sporlara katıl, bütün sporlar ve oyunlar,
çok iyidir çünkü pazıların gelistirilmesine ve daha iyisi, motosiklet ve
araba yarışların sunduğu kişisel idare.”

117
“Kendisini yalnız hisseden herkimse/bir kişi, bizimle herzaman
telepatik yoluyla haberleşmeye çalışabilir ve ayni sırada, sonsuzla
ahenk içinde olmaya çalışırken, (kendisini) çok güzel/yüce bir duygu
hissedecektir. Pazar sabahı saat onbir sıralarında, her bölgede bize
inanan insanların bir arada toplanmasına ilgili verdiğin öğüt çok iyidir.
Bazı üyeler bunu şu anda yapmaktadırlar.”

“[Medium]lar yararlıdır ve onları ara, fakat onları dengele çünkü


onların ‘Medium’ kabiliyetleri ki yalnız telepatik kabiliyetidir, onları
dengesiz edebilir, çünkü sihire ve oldukça ahmak şeylere ve de eterial
vücuda ve diğer olağan üstü şeylere inanmaya başlarlar ki varlığı
olmayan ruha inanmanın yeni bir yöntemidir bunlar.

Ve hakikatte, yaptıkları şey, birkaç asır önce yaşayan ve cennet gibi


dünyamızda tekrardan yaratılan insanlatla temasa geçmektedirler.

Şimdi, yapabileceğin önemli bir açıklama/ifşa vardır. Musevi


halkı/insanları Dünya üzerinde bizim direkt nesilimizdir. Bunun içindir
ki onlara özel bir gelecek hazırlanmıştır. “Başlangıçta” bahsedilen
“Elohim’in oğulları ve insanın kızları”’nın nesilidir onlar.

Onların orijinal hataları bilimsel yaratıklarıyla cinsel ilişkiye


girmeleriydi. Bunun içindir ki uzun zamandan beri cefa
çektiler/çekmektedirler.”

“Fakat onlar için affedilme zamanı geldi, ve şimdi tekrar elde ettikleri
ülkelerinde barış içinde yaşayabilecekler, ancak elçimiz olduğunu
tanımama hatasını tekrardan yapmazlarsa. Elçiliğimizin, hükümetin
vereceği bir toprak parçası üzerinde İsrailde yapılmasını arzu ederiz,
kabul etmezlerse (seni reddederlerse) başka yere (ülkeye) kurabilirsin
(inşaat edebilirsin) ve İsrail, elçimizi tanımadığı için yeni bir cezaya
verilecektir.

Kendini görevine tamamıyle vermelisin. Tasalanma, aileni


destekleyebileceksin. Sana ve de bize inanan insanlar sana yardım
etmelidirler. Sen bizim büyük elçimiz, peygamberimizsin ve her ne
olursa senin yerin aramızda ve diğer peygamberlerle muhafaza
edilmiştir (yerin ayrılmıştır.)

Bütün dinler arasında insanları bir araya toplayacak olan sensin.


Kurduğun hareket için, Raelian hareketi, dinlerin dini olmalıdır. Ve din
olmasını hakikatten ısrar ederim. Her ne kadar ise de, halıhazırda
anladığın gibi allahsız bir din.

Sana yardım edenleri unutmayacağız, ve sana dert/bozukluk verenleri


de unutmayacağız. Hiçbirşeyden ve kimseden korkma ve de ne olursa,
senin aramızda yerin vardır. Ve onlar ki güvençlerini kaybederler salla
onları biraz.

118
İki bin sene önce, temsilcimiz/mesajcımız (Hz) İsa’ya inananları
arslanların kefeslerine atmışlardı. Bugün neyi riziko edersin? Delilerin
alayını mı?

Hiçbirşey anlamayan ve kendi ilkel inançlarına yapışanların alayımı?


Bütün bunlar nedir, arslan kafeine kıyaslarsan. Bütün bunlar nedir,
seni takip edenleri bekleyenler karşısında. Gerçekten, kendi iç
güdümüzü takip etmek eski zamanlardan çok daha kolaydır.

Kur’an’da, aramızda bulunan (Hz) Muhammed, peygamberler üzerinde


halıhazırda şunları söylemiştir:

Adamın/İnsanoğlunun hesap verme zamanı yaklaşıyor; ve yine


de umarsamazlık davranışlarıyle (Yaratıcılarıdan) geriye
dönmektedirler.
Yaratıcılarından hiç yeni bir tehlike uyarması gelmez ki ona
gülüp umarsamazlık ederler.
Ve yürekleri onun dolayısıyle eğlenceye katıldı.
Kötülük edenler, kendilerini şunları söyleyerek sırlı bir şekilde
tesselli ederler:
Bizim gibi ölümlü değilmidir bu adam?
Karmaşık birçok rüyalar. Kendisi uydurdu bunları. O bir şairdir.
Fakat, eski zamanlarda gönderilen gibiler gibi bırak mucize
yaratsın.

Kur’an, Süre 21:1-5

Muhammed de bazıların alayına katlandı, İsa da cefa çekti. Haç


üzerindeyken bazıları şunu söyledi: “Gerçekten Allahın(Rabbin)
oğluysan, haçtan in” Matta 27.40

Ve yine de gördüğün gibi, İsa şahane bir şekildedir ve de sonsuza


kadar yaşayacaktır ve Muhammed’de ve onu takip edip ona inananlar
da.
Diğer taraftan, onları eleştirenler de cezalarını almaları için tekrardan
yaratılacaklardır.

Mesajdan hiçbir haberleri olmayan insanları gözlem eden bilgisayarlar,


bir sisteme bağlıdırlar ki, ölüm sırasında ve uzaktan, otomatik olarak
bir hücre örneği alınıp hak ettikleri zaman tekrardan yaratılacaklardır.

Elçiliğimizi kurmayı beklerken, kaldığı yere yakın, Raeliyan hareketinin


rehberleri için seminarlık kur. Sen ki rehberlerin rehberi bizim
peygamberimizsin, burada, Mesajı bütün Dünyaya yaymaya sorumlu
olanları eğitebileceksin.”

119
YENİ EMİRLİKLER

YAHWEH devam etti:


“Seni takip etmeyi arzu edenler, sana vereceğim kuralları/kanunları
uygulayacaklardır

Haytın boyunca en az bir defa olarak Rehberler Rehberi önüne


çıkıp, el kontağı ile hücre planını transmit etmek için veya
eğitilmiş rehberler tarafından hücre planını son duruşma
saatında/zamanında göz önünde bulundurabilmek için
bilgisayara gönderebilsin/transmit yapabilsin.
En az günde bir defa olsun Elohim’i Yaratıcılarınızı
düşüneceksin.

Herhangi olumlu bir yöntemle, Elohim’in Mesajını etrafına


yaymaya çalışacaksın.

Yılda en az bir defa olarak, Rehberler rehberine, Dünyanın her


tarafına seyahat edip Mesajı yayabilmesi için ve de kendisini
görevine tamamıyle verebilmesi için, yıllık kazanışının yüzde
birini ona bağışlayacaksın.

En az senede bir, bulunduğun bölgenin Rehberini evine davet


edip ve onu dinlemeye ilginç olanları da bir araya getirip, onun
mesajı, bütün boyutuyla açıklamasını dinleyebilsinler.

Eğer Rehberler Rehberi, ortadan kaybolursa, yeni Rehberler Rehberi


önceki Rehberler Rehberi tarafından seçilmiş olacaktır. Rehberler
Rehberi, Elohim’in Dünya üzerindeki elçiliğinin gardiyanı olacaktır ve
orada ailesiyle ve seçtiği şahıslarla/kişilerle kalabilecektir.

Sen Claude Rael, Dünya üzerinde elçimizsin ve sana inanan insanlar,


görevini tamamlayabilmek için sana gerekli bir şekilde tedarik
etmelidirler.

Sen ahinet gününden önce peygamberlerin sonusun. Sen, dinlerin dini


peygamberisin, esrarengizleştirmeyi yok edensin ve çobanların
çobanısın. Bütün dinlerin peygamberleri tarafından, gelişini haber
edilen sensin, bizim temsilcimiz.
Su taşmadan, çobanları geri getirecek olan sensin.

120
Yaratıcılarına yarattıklarını geri getirecek olan. Kulakları oan
duyabilecek, gözleri olan görebilecek. Gözleri açık olanlar
görebileceklerdir ki, bilimsel yönden gelişmiş kişiler tarafından
anlaşılabilecek ilk peygambersin.
Bütün söylediklerin(konuştukların) ilkel insanlar tarafından
anlaşılmamaktadır.

Gözleri açık olanlar tarafından farkedilecek işaret budur.


İfşanın/açıklamanın işareti-Apokalips-.”

İSRAİL HALKINA (İNSANLARINA)

YAHWEH bir sonuca doğru hareket edip şunları söyledi:

İsrail hükümeti, Kudüse yakın bir yere, Rehberler Rehberine Elohim’in


elçiliğini oraya kurabilmesi için ona bir parça alan vermelidir.

İsrail İnsanları, önceden bilindiği gibi, yeni Kudüsü kurmak için zaman
geldi.
Önceden haber edilen Peygamber Claude Rael’dir. Yazılarınızı
tekrardan okuyun ve gözlerinizi açın.

Elçiliğimizi, nesillerimiz arasında olmasını arzu ederiz. Ve İsrail


insanları, Elohim oğulları ve insanın kızları arasındaki ilişkiden doğan
çocuklardan yetişmektedirler/gelişmektedirler.

İsrail insanları, Mısırlıların pençesinden kurtardık sizleri ve kendinizi,


gösterdiğimiz güvenliğe kendinizi hak ettirmediniz. Bütün insanlığa
yayılması için mesajımısı size güven ettik fakat kıskançlık bir şekilde
bunu kendinize sakladınız.

Hatalarınızı ödemek için uzun zamandan beri ceza çektiniz fakat


affetmek zamanı geldi, ve önceden bilindiği/görüldüğü gibi biz
söyledik: “Kuzeyden onları bırakın ve güneyden onları geriye tutmayın”
oğullarını ve kızlarını “Dünyanın son köşelerinden topladım” İsaiah’da
yazıldığı gibi, ve ülkenizi tekrardan bulabildiniz. Peygamberlerin
sonunu dinlerseniz, orada barış içinde yaşayabileceksiniz. Sizlere
önceden söylenen kişi ve ondan istediğimiz görevi yerine getirmek için
ona yardımcı olursanız.

Bu sizin son şansınızdır, aksi taktirde, başka bir ülke Rehberler


Rehberini hoş buyurup toprakları üzerinde elçiliğimizi kuracaktır.

121
Ve o ülke sizinkine yakın olacaktır. Orda mutluluk hüküm sürüp,
korunacaktır. Ve de İsrail ülkesi bir defa daha yok edilecektir.

Sizler, atalarınızın topraklarına hala daha dönmeyen İsrail çocukları,


geriye dönmeden önce, hükümetin orada, elçiliğimizin kurulmasına
kabul edip etmeyeceğini bekleyin. Kabul etmezlerse, dönmeyin ve
tahribattan kurtulmuş olanlardan birisi olacaksınız ve yine zaman
geldiğinde nesillerimiz, vaat edilen toprakları birgün tekrardan
bulabileceklerdir.

İsrail İnsanları, size önceden haber edileni tanıyınız, Elçiliğimizi kurmak


için ona toprak alanını veriniz ve kuramasına yardımcı olunuz. Aksi
takdirde, 2000 sene önce olduğu gibi, başka bir yerde kurulacaktır ve
başka bir yere kurulursa bir defa daha dağıtılacaksınız. Eğer 2000 sene
önce (Hz) İsa’nın gerçekten temsilcimiz olduğunu kabul etseydiniz
bütün Dünyadaki Kristiyanlar, Kristiyan değil Musevi olacaklardı.
Problemleriniz olmayıp hala daha büyük elçimiz kalacaktınız.
Fakat bunun yerine, bu görev, Romayı merkezleri olarak seçen
insanlara verilmişti.

İki bin sene çnce habercimizi tanımadınız, ve bu nedenle Kudüs yerine


Roma parladı. Şimdi, tekrardan Kudüsün olması için yeni bir şansınız
vardır. Bu fırsatı kapmazsanız elçiliğimizi başka bir ülke koruyacaktır
ve sizin için seçtiğimiz toprağa artık hükümlüğünüz kalmayacaktır.

İşte, söyleyeceklerimi bitirdim. Dünyaya döndükten sonra bütün


bunları kendi başına yazabileceksin. Şimdi bu cennetten biraz daha
zevk al ve görevini tamamlaman için seni geriye götüreceğiz. Bize
edebiyen dönmeden önce.”

Orda birkaç saat daha kalıp, o dünyanın birçok zevklerinden hoşlandım


(zevk aldım).
Birçok çeşmeler/çağlar arasında dolanıp bir gün önce meditasyon
sırasında tanıştığım yüce peygamberlerle arkadaşlık ettim.
Ve bir önceki gün gibi kişilerle son bir yemekten sonra, kendimi büyük
vasıta içinde buldum, ki beni gözlem istasyonunda bıraktı.(İstasyonuna
taşıdı)
Ordan, bir önceki günlük izimi takip edip, kendimi elbiselerimle Roc
Plat’da beni alan küçük vasıtada (uçan dairede) bulup beni tekrardan
oraya indirmişti.
Saatıma baktım. Gece yarısı idi.

Evime gidip, hemmenden bana bütün anlatılanları yazmaya başladım.


Herşey zihnimde billur gibi temizdi ve herşeyi bir harekette yazdığıma
süpriz olmuştum, duyduğum cümleleri duraksamadan hatırlıyordum.
Bana başlangıçta söylediği gibi, sözler, sanki de zihnimde oyulmuş
gibiydi.

122
Yer olan olayları yazmayı bitirdiğim zaman çok kesin bir şekilde,
içerime birşeyin serbest edildiğini hissettim.
Bu daha önce hiç olmamıştı.
Tekrardan yazmaya başlamıştım, ve ayni zamanda dikkatli bir şekilde
yazdıklarımı gözlüyordum (ki/çünkü) sanki de ayni sırada okuyucu
olarak yazdıklarımı keşfediyordum.
Yazıyordum, fakat bu sefer kağıt üzerinde oluşanların yazarı olduğumu
hissetmiyordum.
Elohim, ağzımla konuşmaya başlamıştı ve daha doğrusu elimle
yazmaya başlamıştı.

Gözlerimin önünde yazılanlar, bir kimsenin hayatı boyunca karşılaştığı


sorunları ve nasıl bir şekilde davranacağından bahsetmektedir.
Hakikatte bir hayat şifresiydi, hayat olayları karşısında, yeni bir şekilde
davranma, yetişkin bir kişi gibi davranmaktır. Daha bir deyimle,
gelişmiş bir yaratık/kişi gibi, ve böylece kendi zihnini sonsuzluğa
açmakla ve onunla uyumlu olmakla (her yöntemle) çabalamaktır.

Yaratıcılarımız Elohim tarafından verilen bu yüce kurallar “Babamız ki


cennettedir” diyerek anlamını anlamadan söyleyen atalarımız, bütün
tamamıyle takip eden sayfalarda verilmiştir

ANAHTARLAR

Başlangıç

Binlerce seneden beri, yeniliğe ve aydınlığa karşı olanlar etkili bir


şekilde zihnimizi ‘delilerin gömleği’ içinde hapsettiler. Bu yazılar, her ne
şekilde kendimizi serbest etmek için kullanacağımız anahtarlardır.

İnsan aklının kapısı birçok kilitlerle kapalıdır/kilitlidir ve bir kimse


sonsuzluğa yaklaşmak istiyorsa, hepsinin de ayni sırada açılması
gerekir. Yalnız bir anahtar kullanılırsa diğer kilitler kapalı kalacaklar ve
eğer, hepsi de ayni sırada açık tutulmazsa, ve ne zaman ikinci kilit
açılırken birincisi tekrardan kapanacaktır.

İnsanlık topluluğu bilmediklerinden korkmaktadır ve böylece kapının


arkasında olanlardan korkuyor ve eğer doğrunun bilgisinden elde
edilen mutluluk olsa bile. Böylece, ku kapının yarım bile açılmasını
önlemek için baskınlık kullanılmaktadır
çünkü sosyete talihsizlik ve cehaletlik (cahillik) içinde kalmasını tercih
etmektedir.

123
Kapı yolunun eşitliğinde bulunan bu bir daha engelliktir ki akıl/zihin
kendisini hürriyet etmek istiyorsa bu engeli de geçmesi gerekir. Fakat
Gandi’nin söylediği gibi: “Hiçkimsenin doğruyu görmediğinden değildir
ki hataya döner” Böylece bu kapıyı açmaya çalışırsan, hiçbirşey
görmeyenlerin alaylarını aldırma ve onlar ki gördüler, görmediklerini
etmektedirler çünkü bilinmeyenden duydukları korku için.

Ayrıca, bu kapının açılmasında sana zorunluk geliyorsa/görünüyorsa,


bir rehberden yardım iste, çünkü onlar kendi akıllarının kapısını
açmışlardır ve var olan zorlukları bilmiktedirler. Kendi kapını senin için
açmayacaklardır fakat, başarıya uluşman için kullanacağın değişik
teknikleri açıklayabileceklerdir.

Bunun yanında, onlar, kapıyı açmakla elde edilebilecek mutluluğun


yaşayan/canlı şahitleridirler ve kapının diğer tarafında bulunanlardan
korkanların yanlış olduklarını ispat etmektedirler (ederler).

İNSANLIK

Bizler, ta başından her şeyi dört seviye önünde göz tutmalıyız.

Sonsuzluğa olan ilişkisiyle


Yaratıcılarımız, atalarımız Elohim’le olan ilişkisiyle
İnsan toplumuna olan ilişkisiyle ve son olarak
Kişiye olan ilişkisiyle.

En önemli seviye, sonsuzluğa olan ilişkidir çünkü bu seviyeye olan


ilişkiyle herşey göz önüne alınmalıdır fakat devamlı var olan bir
elemanla: Sevgi
Bu demektir ki, sevgi verilmesi gereken şeyleri/kişileri göz önünde
tutmaktır, çünkü bizler sonsuzlukla uygu/ahenk içinde olmalıyız ve
bunu yerine getirmek için diğerleriyle ahenk içinde yaşamalıyız çünkü
onlar da sonsuzluğun bir parçasıdır.

Ve bize, yaratıcılarımız, Elohim tarafından verilen öğütü göz önünde


tutup böyle bir şekilde davranmalıyız ki insan toplumu, kendisini
yaratanların öğütünü dinleyebilsinler.

Ve toplumu göz önünde tutmalıyız ki kişiye, doğruluk yolunda imkan


kılmaktadır.
Fakat, topluluk göz önünde tutulmasına rağmen, takip edilmemelidir.
Tam aksine, toplum, ilkel ve bozuk durumdan kurtulmansı için
alışkanlıklarını ve geleneklerini devamlı olarak soruşturmakla ve
bunlar, kanunla desteklerse bile, yardım edilmemelidir çünkü kanunlar,
engelleyici kösteklerle zihnimizi hapıs/mapus edebilirler.

124
Son olarak, kişinin ifa edilişi göz önünde alınmalıdır. Bu olmazsa akıl
tam kapasitesine erişemez ve kendini sonsuzla ahenk etmek ve yeni
bir kişi olamk imkansız olur.

DOĞUM

Sen, hiçbir zaman bir çocuğa herhangi bir dini zorlaştırmayacaksın


çünkü o, kendisine anlamayabilecek bir larva gibidir. Böylece çocukları
ne baptiz ne de sünnet edeceksin ve ne de, kendilerinin kabul etmediği
herhangi bir harekete de katılmamalıdırlar. Onların, anlama ve seçim
çağına/yaşına varmalarını beklemeniz gerekir ve o sırada her hangi bir
din onlara ilginç geliyorsa, o dini kucaklamada serbest olmalıdırlar.

Bir doğum, mutlu bir olay olmalıdır çünkü, Elohim bizi kendi
imajlarında yaratıp kendiliğimizden üretebilmemizdir. Canli bir varlık
yaratmakla, keni cinsimizi koruyup yaratıcılarımızın işine saygı
göstermekteyiz.

Bir doğum, bir sevgi davranışı da olmalıdır. Ahenk içinde yerine


getirilmiş sesler, renkler ve sıcaklığın ilgilendiği ve de hayata varmış
olan insanın, ahenk içinde olma alışkanlığı geliştirir.

Çocuklarınızın, hemmenden diğerlerinin özgürlüklerine saygı


göstermelerinde alışkanlık etmelerini sağlamalısın ve geceleyin
ağladıkları zaman, onlara ihtiyatlı bir şekilde git ki, ağlama, onların
yanına gitme ferahlığını konforluğunu getirdiği anlama farkına
varmasınlar. Tamaksine, onlar ses çıkarmadıkları zaman, yanlarına
gidip onlara bakmalısın. Ağladıkları zaman onlara gitme-en azından
farkında olmadıkları zaman. Böylelikle, çevreleriyle ahenkli oldukları
zaman her şeyin iyi olduğunu alışırlar.
“Keni kendine yardımedenler, ona Allah da yardım eder”.

Ve hakikatte, çocuğun ana ve babası anlamalıdır ki, çocuk doğar


doğmaz, ilk olarak bir kişidir/bireydir ve hiç bir kişi bir çocukmuş gibi
tedavi edilmemelidir.

Yaratıcılarımız, bizi çocukmuşuz gibi değil, bir birey olarak muammele


ediyorlar. Bunun içindir ki, problemlerimizi çözmek için, direkt olarak
müdahale etmiyorlar, fakat karşımıza çıkan engelleri, sorumlu kişiler
olarak kendi başımıza çözme imkanını sağlarlar.

EĞİTİM

125
Küçük yaratık ki hala daha insanın bir larvasıdır, çocukluğu sırasında,
diğerlerinin özgürlüklerine ve sakinliklerine saygı göstermeye
alışmalıdırlar.
Küçük çocuklar, anlamaktan ve muhakeme etmekten çok genç
oldukları için, onları yetiştiren kişi tarafından bedeni cezalandırma
şiddetli bir şekilde kullanılmalıdır ki saygısızlık gösterdikleri için,
başkalarını rahatsız edip cefa çektirdikleri zaman, onlar da cefa
çeksinler.

Bu bedeni cezalandırma, yalnız çok genç çocuklara verilmelidir, ve her


zaman, çocuğun gelişim ve akıl anlayışına göre dengelenmelidir. Yavaş
yavaş kullanılması azaltılmalı ve sonuçta tamamıyle durdurulmalıdır.

Yedi yaşından sonra, bedeni cezalandırma istisna bir olay olmalıdır ve


ondört yaşından sonra, hiçbir zaman uygulanmamalıdır
(başvurulmamalıdır).

Bedeni cezalandırılmayı yalnız, senin veya diğerlerinin sakinliğini ve


özgürlüklerine saygı göstermedikeri zaman uygulamalısındır. Çocuğuna
(her alanda) gelişmesini öğreteceksin ve ona, her zaman toplumun ve
okulların mecburen öğretmeye uğraştıkları her şeye karşın soru sorma
tutumuyla/ tavırıyle büyümesini öğreteceksin.

Faydası olamayn şeyleri öğrenmesi için çocuğunu zorlamayacaksın, ve


onun (kız veya erkek) arzu ettiği yolda yürümesini bırakacaksın çünkü
unutma ki en önemli olan şey onun ifa edilişidir. (Gelişimidir)

Çocuğuna her zaman her şeyi doğru bir sıra şeklinde, sonsuzluğa,
yaratıcılarımıza, topluma ve kişiye göre eleştirmesini öğretmelisin.

Çocuğuna her hangi bir dini zorlamayacaksın, fakat bunun yerine


bütün dünyada var olan birçok dinlerden tarafsız bir şekilde öğretmen
iyi olacaktır.
Veya en önemlilerini hadis cetveli sırasına göre: Musevi dini, Kristiyan
dini ve Müslüman dini.
Doğul dinlerin esas eğilimlerini öğrenmeye çalışacaksın, ve onları
çocuğuna açıklayabilmek için bunlar hakkında yeterli bilgi edinmen
gerkmektedir.

Son olarak, Elohim’in son peygambere verdiği mesajın ana noktalarını


ona açıklayacaksın.

Herşeyden önce, üzerinde yaşadığı bu Dünyayı sevmesini öğretmelisin


ve de bu dünya sayesinde, Yaratıcılarımızı da.

Yaratıcılarımız, Elohim’in yaptıkları mucizevi işleri çocuğuna


öğreteceksin. Ve devamlı olarak insanlık için yer/yöntem ara ki bir gün
yaratıcılarımızın yaptıkları gibi bilimsel yönden, başka yerlerde, değişik

126
insanlıklar yaratmalarını çocuğuna, sonsuzluğun bir ğarçası olduğunu
göz önünde tutmasını (düşünmesini) öğretmelisin. Ayni zamanda hem
yüce hem de küçücük “Tozdan yapılmışsın, toza döneceksin”.

Çocuğuna öğreteceksin ki, başkalarına edilen yanlışlık/kötülük,


edildikten sonra itiraf veya beraet kararı ile olduğu gibi tekrardan
yerine getirilemez/koyulamaz ve de ölüm yaklaştığı zaman, Elohim’e
veya başka bir tanrıya inanmakla ölümsüz hayatı hak ettiğini de
düşünmemelidirler.

Çocuğuna öğreteceksin ki, bizler hayatımız boyunca yaptıklarımızla


yargıç edilmekteyiz, ve akıla/bilgiye giden yol uzundur ve de
hakikatten bunu yeterli bir derecede öğrenmek (ustası olabilmek) için
bütün hayat boyu alır. Bir kimse, bütün hayatı boyunca doğru bir yolda
cve ansızdan, geç olarak, doğru yola yön değiştirmekle sonsuzların
dünyasında bilimsel yöntemle tekrardan hayata getirilme hakkını
kazanamaz.
Eğer ki, o kişinin pişmanlığı gerçekten hakikidir ve o şahıs samimi
olarak / içtenlikle davranıp kaybolan zamanı yapıp, ezgi edilenler
tarafından affedilmek için çaba gösterip, ve onlara sevgi ve mutluluk
getirmak için bütün çabasını adamakla (vakfetmekle).

Diğer insanların ezgi çekmesine sebep olan bu kişi için bütün bunlar
yeterli olmayacak ve eğer bu kişi, ezgi edilenler tarafından affedilip,
onlara sevgi gösterir/verir, hatalar silinse bile olumlu hiçbirşey elde
edilmeyecektir.

Bu şahıs, tekraren yeniden başlayıp, tanışmadığı ve bilmediği yeni


insanlara mutluluk getirmek için çalışmalıdır ve doğruyu yayan
Rehberlere yardım etmekle.

Fakat ölüm sırasında veya az önce, esfi/teessüfü olan için çok geç
olacaktır. Bu kişi affedilmeyecektir.

ŞEHVANİ EĞİTİM

Şehvani eğitim çok önemli şeylerden biridir ve yine de yok olduğu


kadar az bir şekilde var olmaktadır.

Çocuğunun zihni uyandıracaksın fakat onun vücudunu/bedenini de


uyandıracaksın çünkü vücudu/bedeni uyandırmak zihni uyandırmakla
bağlıdır. Vücudu uyuşturmaya çalışanlar zihni de uyuşturmaktadırlar.

Yaratıcılarımız, duyularımızı kullanmamız için vermiştir. Burun,


tütlenmek için, gözler görmek için, kulaklar duymak için, ağız
tatlanmak için ve parmaklar dokunmak içindir. Bütün bunlardan daha

127
fazla zevk alabilmek için, duygularımızı geliştirmemiz gerekir. Ki
Yaratıcılarımız, kullanmamız için buraya koymuştur

Şehvani bir kimsenin sonsuzlukla uyumlu olması daha fazladır. Çünkü


böyle bir kimse onu meditasyon etmeden veya hakkında düşünmeden
hissedebilmektedir.
Herşekilde, meditasyon ve yansıtma bu uyumluluğu daha iyi
anlamasını ve öğütmekle etrafına yaymasını sağlamaktadır.

Şehvani/şehvetli olmak, çevrenin sana zevk vermesine müsade


etmektir. Seksüel (cinsi) eğitim de çok önemlidir, fakat yalnız olarak
bu organların (tekniksel olarak) nasıl çalıştığını öğretmektedir. Diğer
taraftan, şehvani eğitim, zevk hatırı için organlarımızda nasıl zevk
almayı öğretmektedir. Faydacı sebepleri için kullanmayı araştırma
gerekmektedir.

Seksüel organları hakkında çocuğunuza hiçbirşey söylememek


yanlıştır, ve ne için olduklarını açıklamak daha iyi olmasına rağmen,
yeterli değildir.

Bunlardan nasıl zevk almalarını onlara açıklamalısın.


Yalnız fonksiyonlarını açıklamak, müziğin marş etmek için olduğunu
söylemektir ve yazmayı bilmek yalnız şikayet mektuplarını kaleme
geçirmekle fayda olduğunu söylemektir veya filimler, görüş ve sesli
eğitim vermek gibi diğer saçmalık.
Talihen, sanatkarlara/ressamlara teşşekürler olsun ve duyularımızın
uyaklanması sayesinde, dinlemekten, okumaktan veya sanaat
işlerine/resimlere ki zevk vermekten başka bir nedenle yapılmadılar,
bakmaktan zevk alabilmekteyiz.
Ayni sey seksüel organlara gitmektedir/uygulanmaktadır. Onlara yalnız
doğal ihtiyaçlarını yerine getirmek veya üretme için değildir fakat
ayrıca kendimize ve başkalarına zevk vermek içindir. Bilim sağolsun,
bizler sonunda o günlerden çıktık ki, vücudumuzu göstermek günah
birşeydi ve cinsel ilişki çocuk etmek gibi kendi cezasını getirmekteydi.
Şimdi kontraseptive teknikleri sağolsun,belli bir emanetlik olmadan
cinsel ilişki serbest bir şekilde mümkün olmaktadır.
Bütün bunları, çocuğuna ayıplık olmadan fakat tam aksine sevgiyle
öğreteceksin ve açık bir şekilde anlatıp/açıklayıp, onun mutlu olmak ve
bütün güçleriyle ve duygularıyla hayattan zevk almaö (çiçek gibi)
dolguca açılması için yaratıldığını söylemelisin.

Vücudundan veya çıplaklığından hiçbir zaman ayıplık duymayacaksın,


ki onlara verilen görünçten utanç duyanlardan yaratıcılarımızı daha
hiçbirşey gücendiremez.

Çocuklarına, vücutlarını ve Elohim’in yarattığı her parçasını sevmelerini


öğreteceksin. Çünkü yarattıklarını sevmekle onları da sevmekteyiz.

128
Her ve bütün organlarımız atalarımız Elohim tarafından yaratılmıştı. Ve
de onları utanç duymadan kullanalım, fakat yaratıldığı sebebi için
kullanmakla mutluluk duymaktır. Eğer, herhangi bir organımızı
kullanmakla bize zevk getirir demektir ki, yaratıcılarımız o zevki
almamızı arzu ederler.

Her kişi, işlenmekten bırakılmaması gereken bir bahçedir. Zevksiz bir


hayat işlenmemiş bir bahçedir. Zevk, akılı/zihini açan bir gübre gibidir.
(Asceticism) cinsel ilişki orucuna tutulmak yararsızdır, ancak geçici bir
süre için akılın vücuda hakim olması için eğitim olarak kullanılmasıyla
çetin bir tecrübedir.
Fakat ne zaman, kendimize verdiğimiz çetin tecrübeden başarıya
erişiriz – ki her zaman kısa bir süre için uygulanmalıdır ve yineden
hayatın kıvançlarından zevk almalıyız.

Cinsiyet orucu, bahçenin dinlenme yılı olarak kabul edilebilir, daha bir
deyimle bir kişinin zevk aramada kısa bir duraklama göstermesidir ve
bu nedenle bundan daha sonra daha fazla zevk alabilmesi sağlanır.

Çocuklarınızı herzaman bir birey olarak muammele edeceksiniz ki


gittikçe hürriyetlik kazanmalarına çalışsınlar. Onların da sana ayni
şekilde saygı göstermelerini istediğin gibi, zevklerine ve eğilimlerine
saygı göster. Emin ol ki, çocuğun, kız veya erkek olsun, ne olduklarını
kabul edip onları başka birşeye dönüştüremeyeceğini anlamalısın, tıpkı
onların seni başka birşeye dönüştüremeyecekleri gibi. Çocuğuna saygı
göster ki o da sana saygı göstersin, ve de zevklerine saygı göster ki
onlar da seninkilerine saygı göstersin.

İFA ETMEK

Kişisel ifalık, bir kişinin zevkine ve arzusuna göre aranmalıdır, tabii ki


hiçkimseye zararlık gelmeden.

Birşey yapmayı canın çekerse, ilk olarak, hiçkimseye zarar


getirmeyeceğinden emin ol, ve bunu, başkalarının ne düşüneceğinden
üzülmeden (merak etmeden) yap. Biriyle veya birkaç kişiyle ne
cinsiyette olursa olsunlar, şehvani veya cinsi deneyim etme arzusunu
duyarsan, ötekiler razı ettikçe, istediğin gibi davranabilirsin. Vücudunu
ve böylece zihnini uyandırmak yolunda herşeye izin verilmektedir.

129
Kadınların, toplum tarafından yalnızca üretme aleti olarak göründüğü
ilkel çağlardan yavaş yavaş çıkıyoruz. Bilim sağolsun, kadınlar şimdi
hamilelik cezasından korkmadan kendilerini şehvani yönde ifa
edebilmektedirler.

En sonunda, kadın(kız) gerçekten adamın(erkeğin) eşitidir ki giriştiği


ilişkiden arzu edilmeyen sonuçlarını korku içinde yaşamadan
vücudundan zevk alabilmektedir.

Bir çocukla hamile kalmanın şansa bırakmaktan çok daha önemli bir
olay olduğunu bil. Böylece bunu yapmayı seçtiğin için ve olgunca
düşündükten sonra, şahane bir sevgi davranışı içinde yap (yerine
getir).Tamamıyle yaptığının bilincinde olmakla ve gerçekten onu arzu
ettiğinden emin olmakla.
Böyle ki, döllenme sırasında gerçekten arzu edilmediyse hayatta
başarılı bir kişi olamaz.

Döllenme sırası çok önemlidir çünkü, o an sırasındadır ki ilk hücre ve


böylece kişinin planı (karara geçirilmiştir)

Onun için bu an arzu edilmelidir ki, ilk hücre mükemmel bir


uyum/ahenk içinde yaratılsın. Ana ve Babanın ortaya getirdikleri
(concieve) insan varlığını kuvvetl ve şuurlu bir şekilde düşünerek. Bu,
yeni kişinin, sırlarından biridir.

Eğer yalnız vücudunun ifasını arıyorsan ve de zihninin, bilimin önüne


koyduğu vasıtaları kullan, doğum kontrolüyle başlayarak.

Sen, yalnız ifaye eriştiğin zaman çocuk ettir ve böylece ortay getirdiğin
yeni hayat iki ifalı kişinin meyvesi olsun.

İfaya erişmek için, bilimin tedarik ettiği vasıtayı (riziko) almadan


vücudunu zevke uyandırmak için kullan.

Zevk ve üredtim, iki değişik şeylerdir ve hiçbir zaman


karıştırılmamalıdır. Birincisi kişi için, ikincisi de cinsler içindir. Bir kişi
ifaya vardığı zamandır ki ifalanmış insan varlığı yaratabilir.

Bir çocuğu arzu etmeden yanlışlıkla gebe kalırsan, bilimin tedarik


ettiğivasıtayı kullan- düşürt.
Bir çocuk, sevişme sırasında arzu edilmediyse, uygunluk içerisinde
yaratılmadığından, tamamıyle olgun bir kişiye erişemeyecek.

Çocuk düşürmenin başlatacağı bedensel ve özellikle ahlak ve terbiye


kurallarıyla seni korkutmaya çalışanları dinleme. Tecrübeli/yetenekli
doktorlar tarafından tedavi edilirsen hiçbir tehlikesi yoktur.

130
Ama, arzu edilmeyen çocuğu tutarsan, seni ahlaki ve bedensel
karışıklık (rahatsızlık) içinde bırakacak ve bu da çocuğa nakledilip,
dünyaya getirdiğin çocuğu da ezdirecektir.

Çocuğun varsa, demek değildir ki evlisin veya bir adamla yaşıyorsun.


Halıhazırda birçok kadın, evlenmeden veya adamla yaşamadan bir
veya birkaç çocukları olmasına karar geçmişlerdir. Çocuğun eğitimi, ki
doğduğu andan bir bireydir /kişidir, anne ve babası tarafından
verilmesine bir mecburiyet yoktur.
Gerçekten, çocukların ifası(geliştirilmesi) için, onların eğitimi
uzmanlaşmış insanlara güvenilmekle, birçok ebeveylerden çok daha
fazla katkıda bulunacaklarından genellikle tercih edilmektedir.
Bir adamla beraber yaşamadan çocuk etmek istiyorsan, arzu ettiğin
gibi yap. İstediğin gibi başkalarının ne düşündüğünden maraz etmeden
kendini ifa et.

Bunu yapmayı seçersen, yalnız başına kaldığına mahkum edildiğini


düşünme. Hoşuna gittiğin erkeği/adamı davet et ve onlar çocuklarına
müzekker (erkek cinsi) modeli olacaklar.

Bir gün bir adamla yaşamayı bile karar geçirebilirsin – bu çocuğuna


hiçbir sorun çıkarmayacaktır. Tam aksine, onun daha iyi bir şekilde
yetişmesine katkıda bulunacaktır. Etraf değişikliği, çocuğa herzaman
faydalıdır.
Toplum kendisini organize edip (düzenleyip) ana ve babanınarzularına
göre kısımca veya tamamen çocukların eğitimini ele almalıdır. İşlemeyi
tercih eden ebeveyinler, çocuklarını yetenekli kişilerin gözlemleri
altında bırakabilmelidirler.
Ve onlar ki, çocuklarının eğitimini böyle kişiler tarafından verilmesini
isterler, bu maksatla/niyetle yaratılmış müesseselere çocuklarını
emanet edebilmelidirler.

Bu şekilde, arzu ettiğin çocuğa doğum verirsen, fakat daha sonra


eşinden ayrılırsın, veya herhangi başka bir sebep yönden çocuğa arzu
etmiyorsun, onu topluma emanet edebilirsin, ki onun ifasına gerekli
uyumlu yetişmesi için etrafı /çevresi ahenkle sarılmalıdır. Gerçekten ve
hakikatten istenmeyen çevrede büyüyen çocuk tamamıyle açılıp
gelişemez (ifa edemez).

Çocuğu yetiştirmek, hem ana-baba hem de evlat için ortakça faydalı


olması gerekir. Eğer bir çocuk, ne kadar az, bir bela olursa, bunun
farkına varır ve gelişmesi etkilenir. Bu nedenle, bir çocuğun varlığı
yalnız yetiştirici olduğu zaman yanında tutmalısın.

Aksi taktirde, toplumun kurması gerektiği ve gelişmenin teşvik


edilmesi için kuruluşlara verilmelidir (koyulmalıdır) ve de onu buraya
koymaktan hiçbir teesüf duymamakla.

131
Tam aksine, ebeveyinler derin bir sevinç duymalıdırlar çünkü,
çocuklarının gelişimi kendilerinden daha yetenekli kişilere güven
edildiler.

Hatta, çocuk arzu ederse ki bu çok önemlidir (onları kabul etmek için)
devamlı ziyaretler de yer alabilir. Çocukların eğitimiyle mesul olan
kişiler, ebeveyinlerin çok istisna kişiler olduklarını anlatmalıdırlar ki
kendi bencil zevkleri için onu kendileri yetiştirmek yerine, çocuklarının
yetişmesine çok daha önem verdiler.
Çocuklara söylenmelidir ki kendilerinden daha yetenekli kişilere güven
etmek istedikleri için.

Bir eş arzu edersen, onu serbest bir şekilde seç. Gerek dini gerekse
sivil evlilik yararsızdır. Yaşayan kişileri, ki yaşadıkları için devamlı
değişebilirler, kontrat imzalayıp birleştiremezsin.

Evliliği reddet ki, bir kişiye sahip olmanın halk tarafından bir ilan
edilişidir. Adam veya kadın, hiçbir kimsenin malı olamaz. Herhangi bir
kontrat, iki kişi arasındaki uyumluluğu yok etmekten başka birşey
olamaz.

Sevildiğimiz zaman, sevmekten hür olduğumuzu hissetmekteyiz, fakat


kontrat imza ettiğimiz zaman, bir birimizi sevmek için mecbur kalan bir
esir gibi hissederiz ve kısa bir zaman içinde birbirimizden nefret
duymayı başlarız.
Ve seçtiğin kişiyle mutlu kaldığın sürece beraber yaşamalısın.
Ne zaman ki, birbirinizle iyi geçinemiyorsunuz, bir birinizle beraber
kalmayın çünkü birleşmeniz cehenneme dönecektir.
Bütün canlılar gelişir ve değişir ve haklı olarak da. Her iki kişinin,
kişisel evrimi ayniyse, birleşme dayanır, fakat gelişmeleri değişikse,
birleşme artık mümkün olamaz. Bir zaman hoşlandığın kişiyi artık
hoşlanmıyorsun çünkü ikinizden biri değişti. Birliğinizin mutlu hatıraları
hala daha beraberinizdeyken ve düşmanlığa yer açan yararsız
tartışmalar bozmadan birbirinizden ayrılmalısınız.

Bir çocuk, kendisine uyan elbiseleri seçer, ve ne zaman bu elbiseler


çocuk büyüklüğü için, ona uymaz, değişik elbiselerle değiştirilmelidir,
aksi taktirde param parça olacaklardır.

Herşeyden evvel, çocuğunuz hakkında maraz etmeyin. Kendisi için bir


aile üyesi ile uyumlu kalmak, iki aile üyesi ile anlaşmazlık içinde
kalmaktan veya mükemmel ahenkin eksikliğinden daha iyidir.

Hiç unutma ki, herşeyden önce, çocuklar bir bireydirler.

Toplum tamamıyle emin etmelidir ki yaşlı insanlar maddi yönden


marazları olmadan mutlu hayatları olsun. Fakat yaşlılara saygı

132
göstermemize ve onları mutlu etmek için (elimizden geleni) herşeyi
yapmamıza rağmen kıdemli oldukları için onları dinlememeliyiz.

Zeki bir kimse, herhangi bir yaşta iyi bir öğüt verebilir, fakat ahmak
biri, yüz yaşında bile olsa, bir saniye bile dinlenmeye hak etmez. Ve
dahaca böyle bir insanın uyanabilmesi için bütün hayatı boyu olmasına
rağmen mazareti olamaz.
Hala daha genç ve ahmaklar için ümit vardır fakat yine de ahmak yaşlı
kişi, rahatlı bir şekilde yaşayabilmelidir. Bu toplumun görevidir.

Ölüm, üzgüntülü toplanmaların sebebi olmamalıdır; tam aksine,


coşkunca bir kutlanma zamanı olmalıdır çünkü belki de sevdiğimiz aile
üyesi, Yaratıcılarımız Elohim ‘in arkadaşlığı arasında ölümsüzlerin
cennetine ulaşma zamanıdır.

Böylece, dini bir şekilde gömülmeyi istemeyeceksin, fakat vücudunu


bilime bağışlayacaksın veya vücudun, elden geldiği kadar ihtiyatlı bir
şekilde yok edilmelidir, ayrıca yalnız alın kemiği daha açık bir şekilde,
burunun başladığı yerden 33 milimetre yukarıda, iki gözbebeğini
birleştiren orta eksenin üzerinde. En azından bu kemiğin bir kare
santimetre büyüklüğü (0ç4 kare inç) Dünyadaki elçiliğimizde muhafaza
edilmesi için Rehberler rehberine gönderilmelidir.
Herkesin haraketleri bilgisayarlar tarafından kaydedilmektedir ve
ömürleri (hayatları) sonunda bunları bir toplama ulaştırır. Fakat
Claude Rael’in naklettiği bu mesajdan haberi olan kişiler büyük
elçimizle bıraktıkları hücreleriyle tekrardan yaratılacaklardır.

Onların hakkında, tekrardan yaratılma, vücutlarının gerçekten


parçasını, ölümden sonra, Rehberler Rehberine gönderdikleri zaman
yer alacaktır.
Kişilerin yargısı için kullanılacak bilgiyi kaydeten bilgisayar içerisindeki
mekanizma, (kişiler) mesajı duyduktan sonra işlem içinde kalır, fakat
ölüm sırasında, otomatik olarak hücre nümünesi alan mekanizmanın
bağlantısı kesilir. Ve de (onlar ki) mesajı duyduktan sonra istenilenlerin
apaynisini yerine getirenler tekrardan yaratılacaklardır.

Emin et ki en azından, dir defa olsun rehberler Rehberi önüne çıkasın


ve onun yetki verdiği (başka) bir rehber tarafından hücre planını
Elohim’e geçirsin (yaysın)
Ve de onlar aklını uyandırıp, uyanık kalmana da yardım etsinler
(olsunlar).

Bu mesajın (önceki bölümlerinde yazıldığı gibi) mirasını çocuklarına


bırakmayacaksın, yalnızca aile evi veya apartmanını. Geriye kalanını,
Rehberler Rehberine bırakacaksın, ve eğer evlatların son miras
vasiyatnamene saygı göstermeyip mallarını mahkeme yönüyle elde
etmeye kalkışabileceklerinden hala daha hayattayken onu(onları)

133
Rehberler Rehberine hediye edeceksin ki o da, yaratıcılarımızın
mesajını Dünya üzerinde yaymasında yardımcı olsun.
Sizler ki, sevdikleriniz ölüp geride kalırsanız, üzülüp yas tutmayınız.
Bunun yerine, hala daha hayattayken sevdiklerinize sevgi gösterin,
çünkü onlar öldükten sonra, sizleri mutsuz eden düşünce belki de
onları yeteri derecede sevmediğinizden ve de şimdi artık geç
olduğundan.

Hayatları boyu diğerlerine iyilik eden herhangi bir kimse, Elohimin


bahçesinde sonsuza kadar yaşama hakları vardır ve mutluluğu
bileceklerdir. İyilik etmeyen
diğer kişiler de özlenmeye hakları olmayacaktır.

Fakat eğer bir şahıs, tekrardan yaratılacaklar arasında değilse, o kişi,


hakikatten yok olamaz. Ölüm, önemli birşey değildir, ve bundan
korkmamalıyız. Tıpkı uyukuya düşme gibi birşeydir, yalnız sonsuz bir
uyku. Ve bizler, sonsuzun bir parçası olduğumuz için, oluştuğumuz
madde yok olamaz. Toprakta, bitkilerde ve hatta hayvanlarda var
olmaya devam eder fakat insancılığını ve hüviyetini tamamıyle
kaybeder.Yaratıcılarımız tarafından kesin bir yapıya göre organize
edilen bu sonsuzluk parçası, sonsuzluğa tekrar dönüp, canlı olan ve
Dünya olarak bilinen küçük bir topun parçası olmaya devam eder.

Herkesin, yaşama, sevmeye ve ölüme hakkı vardır. Herkes kendi


hayatının ve ölümünün direktörüdür. Ölüm hiçbirşey değildir fakat cefa
çekmek müthiş (derecede yazık)birşeydir, ve bunu yok etmek için elde
gelen herşey yapılmalıdır. Çok acı çeken bir kimse intiham etme hakkı
vardır. Eğer bu kişinin hayatı boyunca yaptıkları iyi ve olumluysa,
Ölümsüzler dünyasına kabul edilecektir.

Eğer sevdiğiniz bir kimse çok acı çekip ölmek istiyorsa, fakat intihar
etmek gücü yoksa, kendi hayatlarını almaya (onlara) yardım et.

Ne zaman ki bir gün, bilim, cefalığı yok etmekle ilerleme kaydeder,


kendinize, intihar etmemenin doğru birşey olup olmadığını
sorabilirsiniz.

TOPLUM VE HÜKÜMET

Tıpkı insan varlığının beyini olduğu gibi, toplumun, karar geçirmesi için
hükümeti olması çok gereklidir. Ve böylece, zekiliği başa koyan
‘Dahikrasi’yi uygulayan bir hükümetin kurulması için elinden her geleni
yapmalısın.

Dahikrasi ve insancılığı savunan dünyasal politika partisi


kuruluş/yartılışında iştirak edeceksin. Elohim’in verdiği mesajın ilk
bölümünde anlatıldığı gibi ve adaylarını da destekleyeceksin. Yalnız
Dahikrasi yöntemiyle insanoğlu tamamıyle altın çağına girebilecektir.

134
Toplam Demokrasi iyi değildir. Bütün hücrelerin emir verdiği bir vücut
uzun yaşayamaz. Yalnız zeki/akıllı insanlar, insanlığı ilgilendiren
kararlar geçirmekte izin verilmelidir. Böylelikle oy vermeyi
reddedeceksin, ancak, Dahikrasi ve insancılığı savunan bir aday
seçilmek için durmaktadır.

Ne evrensel oy ne de halkın oy fikirleri, dünyayı yönetmek için yeterli


yöntemlerdir. Yönetmek, koyun gibi halkın tepki ve davranışlarını takip
etmek değil önceden görebilmektir. Ki aralarında yalnız küçük bir
miktardaki kişiler insanlığa yol gösterecek derecede yeterince
uyanıktır. Çok az uyanık insan var olduğu için, kararları, evrensel oy
üzerine veya fikir oylarına göre alınırsa, kararlar çoğulun tercihi
olacaktır. Ve böylece uyanık olmayanların böyle insanları, en yakın
memnuniyet ilgilerine yanıtlarlar veya içgüdü tepkilerin sonucu, ki
engelleyici şartlandırma maphıs gömleğinin şuuraltı hapsi içndedirler.

Yalnız Dahikrasi ki seçkili demakrasidir, değerdir.


Elohim’in mesajının ilk bölümünde bahsedildiği gibi zalnız zeka
dereceleri ortalama dereceden yüzde elli derece üstün olanlar seçime
adaylıklarını koyabilirler ve yalnız onlar ki zeka dereceleri ortalamadan
yüzde onderece üstün olanlar oylarını verebilsinler. Net zekalığı ölçmek
için, bilim adamları halıhazırda tekniker geliştirmektedirler.
Onların öğütlerini (takip edip) dinleyip ve öyle bir şekilde hareket
ediniz ki, insanlığın en değerli madeni (elması) üstün derecede
yetenekli çocuklar- dahiliklerine uygun eğitim alsınlar, çünkü normal
eğitim yalnız ortalama zekalı çocuklar için kurulmuştur.
Birkimsenin zekiliği, elde ettiği birçok diplomalarla ölçülemez ve de
bu, yalnız hatıranın oldukça ilginçsiz fakültesine dayanır ki bilgisayarlar
bunun yerini alabilir.

Zekalık, çığ/ham vaziyetinde bir kalitedir ki, işci veya köylüleri,


mühendisler ve profesörlerden daha zekalı göstermektedir. Bu bir
sağduyu ve de yaratıklı dahi olarak bahsedilmektedir. Çünkü birçok
icatlar sağduyudan başka birşey değildirler.

Halıhazırda bahsedilği gibi, yönetmek, önceden sezebilmektedir ve


insanlığın karşısında bulunan bütün büyük/yüce problemler geçmiş ve
yeteneksiz hükümetlerin basiretleri/ihtiyatları olmadığını ispat eder.
Problem, yöneten insanların değil, onları seçmkte kullanılan tekniktir:
Bizleri yönetenleri seçtiğimiz yöntem problemdir. Basit demokrasi,
seçkili demokrasiyle yerleştirilmelidir- Bu Dahikrasidir, ki zeki insanları
başa koyar.

İnsan kanunları zaruridir ve onlara saygı gösterirken haksız ve eski


olanları da değiştirilmesinde katkıda olmalısın. Her neyse,
Yaratıcılarımızın kanunlarını insan kanunları üzerine seçmekten

135
çekilmeyin çünkü bir gün gelip insan hakemleri yaratıcılarımız
tarafından yargıya çekileceklerdir.

Zorbalığı/şiddetliği yok edip cürüm sayılanları veya sosyalsız ani


arzularıyla diğerlerinin hürriyetlerine engel olanlara engel olabilmek
için tıbbi yöntemin keşfine kadar, polis gerekli olacaktır.

Askerlerin aksine ki savaşın muhafazcılarıdırlar, polis ofiserleri barışın


muhafazcılarıdırlar ve bilim bu problemi çözene kadar onlar zaruri
olacaklar.

Askerliğin mecburi olan ülkelerde, askerliğe katılmayı kabul


etmeyeceksin. Bunun yerine vicdanlı (dürüst) itirazcı (durumun)
verilmesine arzu edeceksin ki, senin silah kullanılmayan/taşınmayan
bölümünde hızmet etmene sağlanacaktır ve de dini ve filizofik
inançların yoldaş/arkadaş insanları öldürmene yasak ettiğinden
hakkındır.
Bu durum, yaratıcılarımız Elohim’e inananlar ve Raelian hareketinin
Rehberler Rehberinin talimatını takip etmek isteyenler içindir.
Birçok gençlerin düşüncesine aksin, vicdani retçiler hapse atılmazlar
fakat sivil görev olarak silah kullanılmayan bölgelerde çifte zaman
olarak görev etmektedirler.

Bir sene yoldaş insanları öldürme tekniklerini öğrenme yarine iki sene
yazıhanede çalışmak daha iyidir.

Dünyanın bütün ülkelerinde askeri görevler hemmenden yok


edilmelidir. Bütün profesyonel askerler Dünyanın barışını
koruyucularına hürriyetlik ve insan hakları için görevli olanlara
dönüştürülmelidirler.

Değerli tek bir hükümet sistemi, Dahikrasiyi uygulayan ınsancılıktır.


Kapitalizim yanlıştır çünkü insanları paraya esir etmektedir ve
diğerlerinin arkasından az kişilerin faydalanmasına (zengin olmasına)
yol açmaktadır. Komunizim de yanlıştır çünkü özgürlük yerine eşitliğe
çok fazla önem vermektedir.
Başlangıçtan, doğumdan beri eşitlik olması lazımdır, daha sonra değil.

Herkesin, yeterli bir şekilde doğru bir hayat yaşamaya hakları var
olmasına rağmen, onlar ki yoldaş insanlara daha fazla hızmet verir
toplum için hiçbirşey etmeyenlerden daha fazla kazanmaya hakkı
vardır.

Bu, can sıkıcı/ağır işleri robotların yapabileceği zamana kadar geçici bir
durum olduğu (zamana kadar olacaktır) bellidir. Ve parayı tamamıyle
yürürlükten kaldırdıktan sonra, bütün insanlar kendilerinin gelişmeleri
için faaliyetlere katıla- bileceklerdir. Ayni zamanda bazı insanlar
açlıktan ölürlerken diğer insanlar yiyeceklerin fiyatlarını yüksek

136
tutabilmek için çöpe atarlar. Bu yiyeceği çöpe atmak yerine, yemek
için hiçbirşeyleri olmayanlara dağıtılmalıdır (verilmelidir).

İş, kutsal bir şeydir diye düşünülmemelidir. Herkes, işlemeseler bile,


rahat bir şekilde yaşama hakları vardır- ve kendilerini geliştirip ifa
etmek için hangi alanda ilgileri varsa o yönde çaba göstermelidirler.
İnsanlar organize olurlarsa, bütün zaruri işleri otomatik makineler
tarafından yerine getirebilmelerine çok zaman olmayacaktır. Ve
böylece herkes serbestce gelişip (büyüyüp) ifa başarılığı hissine
varacaklardır.

Eğer bütün insanlar zihinlerine koyarlarsa, yalnız birkaç sene içinde,


işleme ihtiyacından kurtulabilirler. Bunu, yerine getirebilmek için,
muhteşem bir heves, heyecanlık ve beraberlikle insanlığı maddi
sıkıntıdan özgürlüğe çıkarabilecek.

İnsanlığın bütün teknolojik ve bilimsel kaynakları bir araya getirilip ve


de bu alanlarda çalışan bütün kişiler özel ilgiler yerine bütün toplumun
iyiliği için zihinlerini/başlarını bir araya toplayarak çalışmalıdırlar.
Bütün kaynakları kullanın, ki şu anda askeri ve nükleer bombaların
geliştirilmesi ve hatta uzaya uçuşlar üzerine harcanmaktadır. Ne
zaman ki insanlık maddi sıkıntıdan serbestir böyle şeyler daha iyi
planlanıp daha kolay bir şekilde yerine getirilebilir.

Sizlerin, insan gücünü daha iyi bir şekilde yerleştirecek elektronik


malzeme ve bilgisayarlarınız vardır, bütün bunları işe koyun ki bu
teknoloji insanlara hızmet etsin. Bir iki sene içinde tamamıyle değişik
bir dünya kurabileceksiniz/ yapabileceksiniz. Altın çağa
uğradınız/vardınız.

Kendinizi, bütün sıkıntılı/ağır işlerden kurtarıp, gelişip ifa edebilmek


için biyolojik robotları yaratabilmek için elinizden gelen herşeyi yapın.

Şehir kuruluş ve gelişimi, Elohim’in ilk mesajında açıklandığı gibi


tekrardan göz önünde tutulmalıdır/alınmalıdır.

Bireysel (kişisel) evlerin doğayı yutmaması için, açık kır içerisinde, çok
yüksek toplum binaları kurmalısınız. Hiçbirzaman unutma ki, eğer her
kimse küçük bahçeli bir evi olursa, kırlıklar tamamıyle kaybolurlar. Bu
toplum binaları, insanların her istedikleriyle teçhiz edilmiş şehirler
olmalıdırlar ve her biri 50.000 kişiyi
barındırabilmelidir/yerleştirebilmelidir.

Sizler de bir gün yaratıcı olup onu tekrardan yaratabilirsiniz


(bileceksiniz) doğaya saygı göstermeniz lazımdır.

Doğaya saygı göstermekle, onu yaratanlara, yaratıcı atalarımız


Elehim’e saygı gösterirsiniz.

137
Hayvanlara hiçbir zaman ezgilik etmeyeceksiniz. Etlerini yemek için
onları kesebilirsin fakat onlara hiçbir ezgilik vermeden. Halıhazırde
belirtildiği gibi, ölüm hiçbirşey değildir, ezgi çekmek kötü ve iğrenç
birşeydir ve hayvanlara ezgi vermekten uzak durmalısın. İnsanların da
ezgi çekmelerinden engel olmalısın.

Bununla birlikte, çok fazla et yeme ki daha iyi hissedebilesin. Toprağın


tedarik ettiği her şeyden yaşayabilirsin/geçinebilirsin. Herhangi özel bir
rejimi takip etmen gerekmez: et, sebzeler, meyvalar ve diğer bitkileri
yeyebilirsin fakat, diğer canlı hayvanların etlerini yeyip üzerlerinde
yaşamak istemez bahanesi altında vecetaryan rejimi takip etmek
deliliktir. Senin gibi bitkiler de canlıdır, ve senin gibi cefa çekerler ve
bunun için bitkilere cefalık ettirmeyeceksin.

Alkollü içkilerle kendini sarhoş etmeyeceksin. Yemek yerken birazcık


şarap içebilirsin, ki toprağın bir ürünüdür. Fakat hiçbir zaman kendini
sarhoş ettirme. Alkollü içkileri istisnalı zamanlarda/durumlarda
içmelisin, fakat çok az ölçüde ve sağlam bir yemekle beraber ki
böylece sarhoş olmayasın.
Sarhoş olan herhangi bir kimse, sonsuzlukla ahenkli olma imkanı
yoktur ve ne de kendisini idare edebilir. Yaratıcılarımızın gözleri
önünde bu korkunç birşeydir.

Sigara içmeyeceksin, çünkü insan vücudu içerisine duman çekmek için


yaratılmadı. Bu vücut üzerine korkunç derecede etkisi olmaktadır ve
sonsuzlukla ahenk olmakla tamam bir şekilde (hayattan) ifa etmeyi
engel olmaktadır.

Uyuşturucu madde almayacaksın, hiçbir şekilde kendini


uyuşturmayacaksın, çünkü uyanan akıl, sonsuzluğa varmak için,
dışarıdan hiçbirşeye ihtiyacı yoktur.

Kendi kendini ilerletebilmek için uyuşturucu madde almaları gerektiğini


düşünen insanlar, yaratıcılarımızın gözleri önünde iğrenç olarak
görünmektedirler. İnsanlar kendilerini geliştirmeye ihtiyaçları yoktur
çünkü herşey mükemmeldir, yaratıcılarımızın imajında yapıldığımız
için.

İnsanın kusurlu olduğunu söylemek ve bizleri kendi imajlarında


yaratan yaratıcılarımıza hakaret etmektir. Fakat, mükemmel olmamıza
rağmen, kusurelu olduğumuzu düşündükçe ve böyle düşüncelere esir
oldukça kusurlu kalacağız.

Elohim’in bizi yarattığı gibi mükemmel kalmayı istiyorsak günün her


anında kendimizi uyanık bir vaziyette tutmamız için gayret
göstermemiz lazımdır (gerekir).

138
MEDİTASYON VE DUA

Sen, günde en az bir defa, kendini sonsuza uygulu, Elohim’e uygulu,


topluma ve kendine olarak yerleştirip meditasyon etmelisin.
(Sabahleyin) uyandığın/kalktığın zaman meditasyon etmelisin ki bütün
varlığın tamamıyle sonsuzluktan şuurlu
(bilinçli) olsun ve bütün fakültelerinin tamamen sahibi olabilesin.

Her yemekten önce meditasyon et ki vücudunun her bölümü sen


yerken yiyebilsin ve gıdalanırken ne yaptığını düşün.

Meditasyonun kuru bir meditasyon olmayacaktır, tam aksine, şehvani


bir meditasyon olacaktır. Kıvançlı zevk oluşana kadar, sükünet ve
ahenkle sarılmanızı sağlayacaksınız. Meditasyonunuz zorlu ağır bir iş
değil zevkli bir şey olmalıdır. İstemeden meditasyon etmek yerine,
etmemek daha iyidir.

Ailene ve çocuklarına meditasyon etmelerini zorlama. Fakat bunun


yerine onlara verdiği iyilik ve getirdiği zevkten bahset ve (bu sebepten)
meditasyon etmek isterlerse, bildiklerini onlara öğretmeyi çalış.

En az günde bir, Yartatıcılarımız, Elohim’i güçlü(şiddetli) bir şekilde


düşün ve onlara telepatik yönüyle temasa geçmeye (haberleşmeye)
çalış.

Bu yöntemle, duanın orijinal anlamını tekrardan keşfedeceksin. Nasıl


başlayacağını bilmezsen, Tanrı duasından ilhamlık alabilirsin, ki(bu dua
sırasında) söylenen sözler Yaratıcılarımızla haberleşmek/temasa
geçmek için tamamen uygundur.

Yaşadığın bölgede, onlara inanan diğer insanlarla yan yana haftada en


az bir defa Elohim’le gurup telepatik temasına geçmeye çalış. Ve de
mümkünse beraberinizde bir de rehber olsun.

Elinden geldiği kadar yılda bir, son Peyganbere verdikleri Mesaja ve


Elehim’e inanan bütün kişilerle toplantıya katılmayı çalış.

ELOHİM’LE TELEPATİK TEMAS EDEBİLMEK İÇİN TEKNİK

Burada, gökyüzüne doğru bakarak söyleyebileceğiniz örnek sözler ve


bunları söylerken (anlamlarını) güçlü bir şekilde düşün.

139
Elohim, sen orda yıldızlar arasındasın.

Elohim, sen ordasın ve bizleri gözlediğini biliyorum.

Elohim, sen ordasın ve seninle buluşmayı çok severim.

Elohim, sen ordasın, ve temasınızı hak etmeye ümit eden kimim


ben?

Elohim, sizleri Yaratıcılarımız olarak tanırım, ve kendimi


emriniz altına alçak gönüllülükle yerleştiririm.

Elohim, Claude Rael’i senin mesajcın ve benim Rehberim olarak


tanırım ve de ona verdiğin mesaja inanırım.

Elohim, çevremde bulunanlara elimden geldiği kadar Mesajdan


haberdar olmalarına çalışacağım çünkü yeteri derecede çaba
etmediğimi biliyorum.

Elohim, bütün insanları kardeş ve kızkardeşlerim gibi severim


çünkü onlar senin imajında yapıldılar.

Elohim, zihinlerini sonsuza açarak onlara mutluluk vermeye


çalışıyorum ve de bana ifşa edenleri onlara ifşa ederek.

Elohim, bütün varlığımı, parçası olduğum insanlık hızmetine


sunarak /koyarak onların cefalarını durdurmaya çalışıyorum.

Elohim, insanlığın karanlık ve cefalıktan kurtulması için bana


verdiğin akılın en üstünlüğünü kullanacağım.

Elohim, ömrümün sonunda, az yaptıklarımı yeterli bulup


zekilerin Dünyasında bana ebedi bir hayat bağışlamanızı ümit
ederim.

Sizleri/seni severim, insanları sevmiş olman gerekir ki em


iyilerini sonsuzlar arasında kabul ettiniz.

SANAATLAR

Elinden geldiği kadar sanatkarları teşvik et ve çocukların sanaatlara ilgi


gösterirlerse, onlara yardım et. Sanaat sonsuzlukla uyumlanabilmene
yardım eden iyi şeylerden biridir. Her değal şeyi bir sanaat olarak diye

140
düşün. Ve her sanaatı da doğal bir şey olarak düşün. Çevreni sanat
ürünleriyle kuşat. Bunlar ya kulaklarına, ya gözlerine, ya tütleme,
tatlama ya da dokunma hislerine cezbederler.

Duyulara cazibe eden her şey sanatkarlıktır. Müzikten, Resimden,


heykelden ve her çeşit resmi olarak tanımlanan sanatlardan daha fazla
(bölümler) vardır.

Yemek bişirip hazırlama da bir sanaattır ve parfüm yapılışı da ki ikisi de


duyulara cazibe eder. Hereşeyden en üstün duran, sevgi/aşk bir
sanaattır.

Bütün sanatlar ahenk (ve uyumluluktan faydalanır ve kullanır). Böylece


kıymetini bilen herkesi uyumlu birşey gelip sarar. Sonuç olarak bu, bir
kimse kendisini sonsuzlukla uyumlu bir şekilde yerleştirmesi durumunu
yaratır.

Edebiyat özellikle önemlidir çünkü, insanların akıllarını zihinlerini açıp


yeni ufuklar göstermekle katkıda bulunur. Fakat edebiyat, Edebiyat için
bir yaygaradır. Güzel cümleler yazmak değil, okumakla diğerlerine yeni
fikirlerin nakledilmesi önem taşımaktadır.
Audio vizual yöntemi daha da önemlidir, çünkü bu görme ve duyma
duyularımıza ayni anda cezbetmektedir. Bunlar edebiyatın yerini daha
tamam olduğu için alabilirler.
Bu arada edebiyat yararlıdır.

ŞEHVANİ MEDİTASYON (Tefekkür)

Sonsuzlukla, yüksek bir ahenke/uyumluluğa varmak istiyorsan kendine


şehvani meditaston içi bir yer hazırla. İçine sanaat işleri, resimler,
reprodüksüyonlar, iğneyle işlenmiş resimler, posterler, heykeller,
çizimler, fotoğraflar veya sevgiyi (aşkı) temsil etmeye niyetlenen
herhangi birşeyle.
Sonsuzluk ve şehvaniyetlik gözlerinin zevki için kendine (örnek
olarak) yastık üzerine oturabileceğin bir yerde yere yakın bir köşe
hazırla veya koltuk üzerine (ya da kür) yat, ellerinle dokunma zevki
için. Burnunu hoşlandırmak için güzel tütülü yağlar yak/buhurlandır.
Kulaklarının zevki için de kasete güzel hoşuna giden müzik koy.
Ağzının zevki için hoşuna giden meyve dolu tepsiler, içki dolu şişeler
(bulundur) koy. Ve zevklerini paylaşan ve onlarla uyumlu hissettiğin ve
sevdiğin bir veya birkaç kişileri davet et, ve böylece duyularınızı
beraber yedirin ve de aşk ve sevgiyle zihinlerinizi açabilmek için
vücutlarınızı açın.

Eğer sana biri bedensel olarak cezbediyor ve duygunun karşılıklı


olduğunu hissedersin, bu kimseyi bu hazırladığın yere davet et.
Beraber, yüce bir uyumluluğa/ ahenke varabilirsiniz ve beş duyularınızı

141
tatmin ederek sonsuzluğa yanaşmaya yardım edecektir. Bu duruma,
bütün zevklerin sentezi ilave edilecektir. İki kişinin tam uyumluluk
içinde bedensel birleşimi(cinsel ilişkisi) ve de sevişmenin
ışınlanması/parlanması.

Belli ki ruhani yönden uyumluluk var olması gerekir. Daha bir deyimle,
bir birlerine yaklaşıp saygı gösterirken akılları ve vücutları arasında
ortak çekicilik olması gerekir. Fakat ruhani aşk(sevgi), ifalanmış
bedensel aşkı tarafından herzaman yüce edilmektedir. Sevmek,
karşılığında birşey beklemeden vermektir. Birini seversen, o kişi arzu
ederse kendini tamamıyle bu kişiye vermelisin.

Hiçbir zaman kıskanç olma, çünkü kıskançlık aşkın/sevginin tam aksi


hissidir. Birini sevdiğin zaman, ilk önce herşeyden evvel ve her yönden
onun mutluluğunu aramalısın.
Sevmek, diğerlerinin mutluluğunu aramaktır(istemektir), kendi
mutluluğunu değil.
Eğer sevdiğin kişi başkasını beğenirse kıskanç olma; tam aksine,
sevdiğin kişiye mutluluk getirmek istediği için o kişiyi de sev ve
dolayısıyle senin gibi amacı olduğunda (için). Kıskançlık, sevdiğin
kişiyi başkası, senden daha fazla mutlu edebilme korkusudur. Ve de
sevdiğini kaybedeceğini.
Fakat kıskançlık duyacak yerine, elimizden geldiği kadar sevdiğimiz
kişiyi mutlu etmeye çalışmalıyız ve eğer başkası bu durumda daha
fazla başarılık gösterir, mutlu olmamız gerekir.

Sayılan, candan sevdiğimiz bizim için değil de, basit bir şekilde onlar
mutludurlar, mutluluklarından herhangi bir kimse sorumluysa.

Ve, sevdiğin kişi başkalarıyle mutlu ise, bu mutluluk içinde neşeli ol.
Seni seven kişiyi, başkasıyle mutlu olmadan karşı olmadığından
tanıyacaksın.

Seni bu kadar seven bu kişiyi, sevmek görevin olmalıdır. Ve ona


mutluluğunu ayni şekilde sen de vermelisin. O yönde, evrensel
aşk/sevgi yatmaktadır/bulunmaktadır/var olmaktadır.

Seni mutlu etmek isteyeni reddetme, ki onu kabul etmekle onu mutlu
edersin, ve bu bir aşk davranışındır. Diğerlerinin mutluluğu için neşeli
ve seveinçli ol ki onlar da senin mutluluğuna sevinsinler.

İNSAN ADALETİ

İnsan Kuralları/kanunları, daha önce belirtildiği gibi gereklidirler fakat


düzeltilmeleri gerekir çünkü onlar, yeterli derecede insanlık ve sevgiye
yeterli derecede göz önünde olmazlar.

142
Ölüm cezası yürürlükten kaldırılması lazımdır çünkü hiç kimsenin
diğerini, böyle daha önceden hazırlanmış soğuk bir şekilde öldürmeye
hakkı yoktur.
Ta ki böyle bir zaman gelir, bilimsel yöntemle, bazı insanlarda oluşan
şiddetlik, toplum tarafından idare altına alınıp (bu) hastalıklarını
iyileştirebilsinler, (onları) cürümleri toplumdan ayrı tutacaksın. Ve
onlara eksik oldukları şeyi verin, sevgi.
Ve de ayni sırada, dehşet verici hareketlerini anlamalarını sağla.
Onlara, kendilerini kurtarma arzusunu da verin.

Belli önemsiz kabahat işleyen insanlar ile bulaşıcı hastalık çeken


ağırlanmış cürümleri karıştırmayın. Böylelikle, hafif kabahatlı olanları
bulaştırmaktan önleyeceksiniz. Hiçbir zaman unutma ki bütün
cürümler hastadırlar ve onları böyle görün. Bir zamanlar, sinir
bozukluğu çekenleri yataklar arasında boğduğumuzu hatırladığımız
zaman biz şok oluyoruz.

Bir gün gelip de (bu kişileri) iyileştirebilir ve daha önemlisi


suçluluk/cürümlük hastalığının oluşmasına engel olabiliriz, Bizler geriye
baktığımız zaman, cürümleri/suçluları nasıl cezalandırdığımızdan şok
alacağız.

Sana, istemeden zarar getirenleri affet ve bilerek zarar getirenlere


garaz (hınç) duyma. Onlar hastadır çünkü komşusuna zarar getiren,
hasta olamsı lazımdır. (Bunun yanında/buna ilaven) diğerlere zarar
getiren bu kişilerin ne kadar şansız olduğunu düşün, çünkü Elohim’in
Bahçesinde sonsuz hayata hakları olmayacaktır.
Fakat herhangi biri, sana veya sevdiklerine zarar getirmeye çalışırsa
onu zaptet.

Eğer bunu yapamazsan, kendinin ve sevdiklerinin hayatını korumak


için kendini savunmaya hakkın vardır.

Her ne kadarsa meşru/yasal savunma sırasında bile hiçbirzaman


öldürmek için vurma. Örnek olarak, bu şahısı zararsız kılmak için onu
bayıltmaya çalış. Eğer vuruşun öldürücüye dönerse, öldürmek amacın
olmadığı sıraca kendini hiçbirşeyle suçlamayacaksın.

Şiddetli insanları zorla zaptedeceksin ve de gerekirse direkt hareketle.


Şiddetli davranış çekinilmezdir ve bunu tahammül etmeyeceksin, zorla
zapdetmek mecburluğunda kalsan bile. Fakat her zaman
zorbasız/dehşetsiz güç kullan, diğer bir deyimle dengeli gücün, kötü
niyetsiz kullanışı, zarar vermeye çalışanları yenmek için ancak yeterli.

Herhangi bir zorbalık/şiddetlik tehditi, hakiki yapılmış zorbalık olarak


ciddi bir şekilde muammele edilmelidir. Zobalığı tehdit etmek, mümkün
olabileceğini düşünmektir ve bir kimse amacını yerine getirebilmesi için

143
kabul edilici bir yöntem olarak görüşüdür. Diğerini zorbalıkla korkutan
bir kimse, zorbalığı yerine getirmiş olan bir kişi gibi/kadar tehlikelidir.
Böyle zorbalıkları tehdit edenlere Tıbbi tedavi bulunana kadar, bu
kişiler toplum dışarısında tutulmalıdırlar ve davranışlarının kötü
olduğunu anlamalarını sağlamalıyız.
Diğer insanları rahine alan kişilerle ilgilenirken, ilk olarak,
rahinecilerin elinde bulunmayan masum insanları düşün.
Diğer insanları rahine alan kişiler hastadırlar ve istediklerini yerine
getirmemeniz gerekir. Ve gerçekte toplum, istediklerini hiçbir zaman
yerine getirmemelidirler çünkü ederlerse, diğer cürümleri/canileri de
böyle hareketleri kopya etmelerini teşvik edip tehditlerine haklılık
verirler.

Bütün insanlar, ne çeşit ırkdan gelirlerse bile, doğum sırasında eşit hak
ve fırsatları olmalıdır. Her nasılsa, ne renkte olurlarsa delilere karşın
ayırtmalık et.
Dünyayı nüfuslandıran bütün ırklar, Elohim tarafından
yaratılmışlardı ve eşit derecede saygı verilmelidirler. Bu mesajın ilk
bölümünde yazıldığı gibi, bütün insanlık bir dünya hükümeti kurmak
için birleşmelidir. Esperanto vardır ve eğer başka biri daha iyi birşey
teklif edemezse, Esperantoyu seç.

Parayı yürürlükten kaldırma imkanı olana kadar, milli parayı


yerleştirmek için yeni bir dünya parası/dövizi yaratın. Bunun içinde,
parasal krizlerin çözümü yatmaktadır. Hiçkimse daha iyi birşey teklif
edemezse, federalist sistemini kullanın. Bütün dünya ülkelerinden bir
federasyon kurun/yaratın.

O bölgelere bağımsızlık veriniz ki istedikleri gibi kendilerini


idare(organize) edebilsinler.

Dünya, ne zaman ki ayrı ülkelerden değil, federasyonluk altında


birleşmiş bölgelerden oluştuğu zaman Dünyanın geleceğine hüküm
olup ahenk/uyumlu içinde yaşayacaktır.

BİLİM

Bilim insanlık için en önemli birşeydir. Bilim adamlarının kaydettikleri


ilerlemelerden kendini uyarı tutacaksın, çünkü onlar, sizin bütün
problemlerinizi çözebilirler. Bilimsel icatların(keşiflerin) yalnız kar
yapmayı düşünenlerin eline düşmesini bırakmayın ne de askeri eline ki
onlar bazı icatları hayalsal düşmanlar üzerine sözde üstünlük
koruyabilmek için sırlı saklamaktadırlar.

Senin dinin bilim olmalıdır, ki Elohim seni bilimsel yöntemle yaratmıştı.

144
Bilimsel olmakla, yaratıcılarınızı memnun etmektesiniz. Çünkü sen de
onlar gibi davranmaktasın ve onlara, onların imajında yapıldığını
anladığını göstermektesin. Ve içerinde bulunan bütün mevcut
gücünden yararlılık etmekten hevesli olduğunu göstermektesin. Bilim,
insanlığı yok edip yabancılaştırmakla değil koyuverip hızmet etmekle
kullanılmalıdır.

Sizler, yalnız mali ilgiler altında çalışmayan bilim


adamlarına/kadınlarına güveniniz. (Güvenebileceğiniz bilim adamları
mali ilgiler altında çalışmayanlardır)

Sporlara katılabilirsiniz ki onlar, sizin denge ve


sağlığınız/uyumlulu[unuz için çok iyidir. Özellikle bireysel kontrolü
geliştiren sporlar. Toplum, şiddetli ve hatta çok şiddetli sporların yer
almasına izin vermelidir. Bunlar emniyet (valves)?TR?
Gelişmiş ve barışcıl bir toplum şiddetli oyunları olması lazımdır ki
şiddetliğin görünüşünü muhafaza etsin, ve arzu eden gençler, ayni şeyi
arzu eden diğerleriyle şiddetli olabilsinler. Bu, ötekilerinin de bu çeşit
sergiyi/gösteriyi seyredip kendi şiddetli hislerini serbest bırakabilsinler.

Düşünce ve kafa kullanışı gerektiren oyunlara da katılabilirsiniz. Fakat


para yürürlükten kaldırılmadığı sürece, para kazanmak için oyun
oynamayın; daha iyisi kendi zihninizin çalışma zevki için oynayın.

Claude Rael’den sonra yazılarınızı, 1946’nın “sene bir” olarak


tarihleyeceksiniz. Böylece, 1976 Claude Rael’den sonra yıl 31 veya
Kova çağının 31’inci yılı veya açıklama/ifşa çağının 31’inci yılı veya
Altın çağının 31’inci yılı.

İNSAN BEYİNİ

İnsan beyninin potansiyelini (mevcut gücünü) anlamaya daha çok uzun


yolumuz (zamanımız) vardır. Örnek olarak, altıncı duyu, direkt sezgi,
genç çocuklarda geliştirilmelidir. Telepati dediğimiz budur. Telepati,
yaratıcılarımız ELOHİM’le direkt olarak haberleşmemize imkan eder.

Birçok (Medium)lar bana gelip ne yapsınlar diye sordular çünkü “öteki


taraftan” isimdirdikleri yerden mesajlar alıp bana yardım etmek için
benimle temasa geçmelerini söyleyip ve kendi sırama göre onların
ışıklarını getirmeye.
(Medium)lar çok önemli insanlardır çünkü ortalamadan dah üstün
telepatik yetenekleri ve zihinleri uyanık durumun yolundadır.
Potansiyellerini tamamıyle öğrenmek için meditasyon etmeye
çalışmalıdırlar.

145
Ben Claude Rael, bütün bu (Medium)lar ki böyle mesajlar aldılar,
benimle temasa geçip, devamlı toplantı organize edebilmemiz için
gayretle bekliyorum. Haber edilmeyi arayan hakiki mediyumların hepsi
talimat alacaklardır. Bir beyinin gücü büyüktür/yücedir fakat birçok
beyinlerin gücü sonsuzdur.
Bırakın, kulakları olan duysunlar.

Anlamadığın ve bilim adamlarının açıklayamadığı bu şeyleri hiçbir


zaman unutmayın çünkü bunlar da Elohim tarafından yaratılmıştır.

Saat mühendisi, yaptığı saatın bütün parçalarını bilir.

APOKALİPS - AÇIKLAMA

Unutmayın ki ‘Apokalips’ hakikatte “Açıklama çağı” önceden haber


edildiği gibi (kahanette bulunduğu gibi) geldi. Söylenmiştir ki, zaman
geldiğinde birçok sahte peygamberler ortaya çıkacaktır. Bu zamanın
gerçekten geldiğini görmek için yalnızca etrafına bakman gerekir.
Sahte peygamberler, burçları yazan yazarlardır ki gazeteler bunlarla
doludur, ve Elohim’in eski zamanların ilkel insanlarına verdiği eski
yazıların her sözüne yapışıp bilimin faydalığını reddeden birçok kişiler
de vardır.

Böyle sahte peygamberler, çok eski zamanda, gökten geldikleri için,


onları Tanrı olarak gören ilkel dar kafalı insanların onları dinlerken
korku içinde kopya ettikleri yazılara inanmaya tercih ederler. Bunu
yerine, gökyüzünden gelen herşey önünde artık ahmakca dizlenmeyip
– şimdi insanlara verilen Elohim’in mesajlarına inanmaları bakarsan
gerekir.
Bu sonraki insanlar, Evreni anlamaya çalışırlar ve onlara yetişkin
olarak bahsedilirler.

Fakat etrafına bakarsan, mutaassip/yobaz kalabalıklarını ve engelleyici


dini tarikatlarını göreceksin ki doğruya susuz olan genç ve izlenimci
insanları çeker/cezbeder.

Bir filozof bir zaman dedi ki, “Hz İsa gelip insanlara takip etmeleri için
yolu gösterdi fakat herkes parmaklarına dik dik baktılar”. Bu cümle
üzerine meditasyon et. Önemli olan mesajcı değil, mesajı gönderen ve
mesajdır.

146
Doğu tarikatların arasında yoldan çıkmayın. Gerçek, Himalaya
dağlarının üstünde ne de Peru dağlarında bulunur. Bunu, kendi
içerinde bulacaksın.

Fakat eğer seyahat etmeyi ve yabancı ülkeleri seversin, bütün bu uzak


ülkelere git. O zaman anlayacaksın ki vaktini boşa harcadın ve
aradığın, bütün bu zaman içinde içerindeydi.

Kendi içerinde seyahat et, aksi takdirde, sen yalnız bir turist olursun.
Yoldan geçip kendi içerilerini arayanları seyrederek gerçeği bulacağını
zannedeceksin. Onlar belki de bulacaklar, fakat onları seyredenler
elbette bulamayacaklar. Kendi içerinde seyahat etmek için uçağa
girmen gerekmez.

Akıl veya akılı uyandırmak hakkında, Doğu, Batıya öğretecek hiçbirşeyi


yoktur. Aslında tam aksi doğrudur.
Kutsal ineklerin geçişini syrederken açlıktan ölen insanlar arasında akılı
nasıl bulacaksın?

Tam aksine, öldürücü ve ilkel inançlarıyla yıllarca zincirlendirilmiş


insanların yardımına zeka ve bilimiyle yardıma gelen Batıdır. Şansla
değildir ki batı ülkeleri üçüncü dünya ülkelerinin çektiği ayni
problemleri geçirmiyorlar/çekniyorlar. Kafanın hüküm ettiği yerde
vücut açlıktan ölmez. Nerede engelleyicilik hüküm edere orada vücut
yaşayamaz. Açlıktan ölenlere yiyecek verip Dünyadaki kıtlık/açlık
problemlerini ilkel insanlar çözebilirmi? Onlar, kendilerini yedirmekte
yeterli derecede zorluk çekmektedirler ve sen orda akıl bulmayı mı
umuyorsun?

Başlangıçta, Dünyanın bütün insanları ayni şansları olmuştu. Bazıları


problemlerini ve hatta ihtiyaçlarından fazla imal ve yiyecekleri vardır
ve ayni sırada, diğerleri hayatta kalabilecek kadar yeterli yiyecekleri
bile yoktur. Kendi fikrine göre, ötekilerine hangileri yardım edebilir?
Açık zihinlik yolunda, Batı insanlarının kaydedecekleri yol epeyce
uzundur fakat Doğu insanları, Batı insanlarının başardıklarının onda
birini bile elde edemediler.

TELEPATİK HABERLEŞME (KOMİNİKASYON)

“AKIL ve madde sonsuza kadar ayni şeydir” diye belirtilmiştir Bardo


Thodol’da Tibet’in “ölüm kitabı”ında ve bu iktibas bu bölüme uygun bir
tanıtmadır.

Eğer, üstün kaliteli telepatik haberleşme yapmak istiyorsan saç ve


sakalını kesme. Bazı insanlar, başları (yılbır gibi) tırşlamış olsa bile,
yeterli derecede gelişmiş telepatik uzuv’ları vardır. Fakat en iyi sonucu

147
elde etmek istiyorsan, yaratıcıların yüzünde ve başında büyümesi için
yaptıklarını kesmeyin. Eğer büyürse, sebebi vardır, çünkü hiçbir bedeni
özelliklerin (karakteristiklerin) sana sebepsiz verilmemiştir. Yaratığa
saygı göstermekle yaratıcıya saygılı olursun.

Yaratıcılarınla temasa geçebilmek için en iyi zaman, uyanırkendir.


Çünkü vücudun uykudan çıkarken aklın da tekrardan uyanıyor.
Mekanizma o andar başlar, ve bu mekanizmayı (belirli bir şekilde)
çalıştırmaya başlamalısın, zihnini (bilerek/isteyerek) çevrendeki
herşeye ve sonsuzluğa imkan olduğu kadar açmalısın. Bu işlemi
durdurmamak için elinden geldiğini yap.

Ayaklarını çarpıp, yere otur, daha iyisi, arka üzerine yere yat.
Mümkünse, kendini açık havada ve gökyüzüne bakabilir birşekilde
koydur.

Akıl/Zihin bir gül gibidir. Sabahleyin, açılmaya başlar, fakat hala daha
bir budayken genellikle onu sen budalarsın. Eğer birazcık beklersen
gül açılacaktır. Bedensel zindelik etmek iyidir, fakat akıl zindeliği etmek
çok daha iyidir.

Ve de ilk çabalamanda bir sonuç elde etmezsen, sabırsızlık gösterme.


Ne zaman ki bir organ kullanılmaz, gıdasızlıktan zayıflar. Ne zaman ki
bacağın uzun bir zaman alçı içerisinde kalır normal hareket ve
kullanışını tekrardan kazanmak için çok bedeni tedavi istersin.

Gökyüzüne bakıp, çevrende bulunan herşeyi ve bulunduğun yeri


düşün. (içinde yaşadığın) evin içinde kendini göz önünde tut, taş
duvarlar arasında kaybolmuş küçük bir nokta. Senin gibi ayni anda
uyanan/kalkan insanlara göre kendini göz önünde tut, ve Dünyanın
diğer bölümlerinde yatağa giren insanlara göre. O anda doğanları
düşün, birbirleriyle cinsi yönden birleşenleri, ezgi ve acılık çekenleri ve
o anda işleyen veya ölenleri düşün. Herkesi düşün ve kendini ona ve
kendi seviye varlığına göre yerleştir.

Sonsuzca büyüğe göre de kendini yerleştir. Bulunduğun kasabayı,


şehiri düşün, ülke olan manzara içinde kaybolmuş küçücük bir nokta
gibi. Ve uçak içindeymiş gibi, aklında, yerden oldukça yükseklere uç.
Ta ki, şehir ve kıta harita üzerinde, küçük bir noktadan fazla birşey
değildir.

Dünya üzerinde bulunuş gerçeğinin farkında (bilincinde) ol, insanlığın


parazitten başka birşey olmadığı küçük bir top. Farkına olmamanıza
rağmen, devamlı olarak dönüyor. Ona göre, kendinizi yerleştirin ve aya
göre, ki dünya etrafında dönüyor ve de güneş etrafında ve buna eklen,
Güneşiniz galaksimizin merkezi etrafında.

148
Yıldızların hussusuna göre kendini yerleştir ki onlar da güneş olup
etraflarında gezegenler dönmektedir. Bu gezegenlerde de sonsuz
sayıda diğer varlıklar, yaratıklar yaşar. (Bu gezegenler arasında)
yaratıcılarımız Elohim’in Dünyası ve de Edebilerin Gezegeni. Belki bir
gün buraya sonsuzluğa kadar kabul edileceksin.
Diğer canlıların yaşadığı dünyaların hussusuna göre kendini yerleştir-
bazıları bizden daha ileri bazıları da bizden daha geri ve evrenin
merkezi etrafında dönen galaksilerin hussusuna göre. Son olarak,
kendini bütün evrenimizin hussusuna göre yerleştir ki
kendisi(evrenimiz) bir atomun atomu içinde ve molekülün ve belki de
diğer dünyalarda hayat olup olmadığını merak eden bir kişinin kolu
üzerinde olmaktadır...

Bu sonsuzca büyüğün hussusuna göredir.

Ve vücudunun bütün önemli organlarına ve de diğer bölümlerinin


hussusuna göre de kendini yerleştir. Şu anda, çalıştıklarından farkında
olmadığın bütün organlarını düşün.

Sen ona sormadan çalışan kalbini düşün, kanını, beynini ve bütün


vücudunu dolaşıp (sulayarak) canlı tutan ve de bütün bunların farkında
olmanı sağlamaktadır. Kanını oluşturan ve vücudun içinde doğan
hücreleri düşün, onlar ki çoğalırken zevk alıyorlar ve senin farkında
olmadan ölenleri ve belki de varlık kişi olmana yardım ettiklerinden
şuurlu olmak.
Bu hücreleri oluşturan molekülleri düşün, ve bu molekülleri oluşturan
atomları, galaksilerin merkezi etrafında güneşler gibi dönen ve bu
atomları oluşturan zerreler ve diğer gezegenlerde hayat olup
olmadığını soran hayatın bulunduğu zerrelerin zerrelerini...

Bu sonsuzca küçüğün hussusuna göredir.

Kendini, aşağıda ve yukarıda olanlara sevgi ışındırmakla ve sonsuzun


bir parçası olduğunun şuuruyla, sonsuzca büyük ve sonsuzca küçükler
hussusuna göre ahenkli bir şekilde yerleştir.Ve Yaratıcılarımız Elohim’e
doğru sevgi mesajını (hakkında) güçlü(şiddetli) bir şekilde düşün,
onları görme arzunu, birgün onlara katılmanı, seçilmiş olanlar arasında
olabilmek mükafatını kazanmak gücü olabilmeni onlara doğru
yollamaya çalış. Ve sonsuzlukla uyumlu olabileceğin için, bütün gün
bütün gücünle etrafında iyilik etme hazırlığında ve hafif hissedeceğini
duyacaksın (hissedeceksin).

Yalnız veya diğerleriyle bu idmanı meditasyon odasında gündüzün de


yapabilirsin/edebilirsin.

Fakat, mükemmel uyumluluk anı, birleşmeniz sırasında kendinizi


beraberce sonsuzla ahenkleştirmek, sevdiğin biriyle bedensel
yönden/olarak birleşmeniz sırasında olacaktır.

149
Akşam üzeri, gökyüzü yıldızlarla dolu iken ve hava sıcaklığı hafifdir,
yere yat. Göklere (yıldızlara doğru) bakıp, Elohim’i güçlü bir şekilde
düşün, bir gün onlar arasında olma hakkını arzu et, ve sana yapman
için, arzu edeceklerini / isteyecekleri niye istediklerini açık bir şekilde
anlamamana rağmen tamamıyle yapmana hazır olduğunu kuvvetli bir
şekilde düşün. Yeterli bir derecede hazırsan, belki de bir işaret
göreceksin.

Böyle, yerde arka üzerinde yatırken, duyu organlarının ne kadar sınırlı


olduğunun farkında ol, ki sonsuzluğu (idrak/algı) tasavvur etmene
çektiğin zorluğu açıklar. Bir güç seni yere çivilemektedir çünkü bir
hareketle yıldızlara uçamazsın, buna rağmen, seni yere bağlayan bir ip
göremezsin.

Milyonlarca insanlar binlerce binlerce radyo istasyonları dinliyorlar ve


atmosferde yayın edilen yüzlerce televizyon proğramları seyrediyorlar
ve yine de bu, ses ve görüntü dalgalarını ne görüp ne de
duyabilmektesin. Pusulalar hep kuzeyi göstermektedirler ve yine de bu
harakete sorumlu olan gücü ne görüp ne de duyabilmektesiniz.

Ve tekrarlarım ki, sizlerin duyu organlarınız çok sınırlıdır, ve evren gibi,


enerjiler sonsuzdur. Kendini ve içindeki organları uyandır ki şüphe
etmediğin fakat algı etmediğin dalgaları almana imkan olacaktır. Basit
güvercinler kuzeyi bulabilmektedirler ve sen, bir insan, bulamazsın. Bir
an için bunu düşün.

Daha ileri , orgabları gelişen çocuklarınıza bütün bunları öğretin. İşte


“Yeni İnsanlık” böyle doğacaktır, ve yetenekleri, şu andaki insanlarda
sonsuz derecede daha üstün olacaktır.

Büyümesi sona erdiği zaman, yürümeyi öğrenmeyen bir adam daha


sonra öğretilmesine rağmen her zaman sakat kalacaktır.
Böylece, çocuklarınızın zihinlerinin gelişmeleri sırasında açmalısın
ki bütün fakülteleri (çiçek gibi) açılsın ve onlar, bizimle fakir, dar-kafalı
ilkel insanlar hişbir orta ilişkimiz olamayan kişilere dönecekler.

MÜKAFAT

Yaratıcılarımız Elohim’i tanıyıp sevenlere bu kitap bir rehber olsun.


Onlara inananları ve onlarla telepatik yönden duanın orijinal anlamını
tekrardan keşfetmek, haberleşmeyi yoldaş insanlara iyilik edenlere
rehber olsun.

Bana ifşa edilenlere ve benden önce açıklananlara inananlara ve


bilimsel olarak tekrardan hayata gelişin bir gerçek olduğunu inananlara
rehberlik olsun.

150
Böyle bütün insanlar, hayatta rehber ve amaçları vardır ve
mutludurlar. Uyanık olmayanlara Elohim’in Mesajından konuşmak
boşadır / yararsızdır.
Uykuda olan duyamaz ve şuursuz bir akıl bir iki dakika içinde uyanmaz
– özellikle uyuyan kişi uykusunu çok rahatlı bulursa.

Yoldaş insanlara iyilik edenlere ve etrafınıza bu mesajı yayın. Özellikle,


toplumu yiyecek kıtlığı korkusundan, hastalık ve günlük iş ezgisinden
kurtaranlar arasında yayın. Bunu, kendilerine ifşa etmekle açılıp
gelişmek için diğerlerine zaman vererek yaparlar ve bu gibi kişileredir
ki sonsuzlar gezegenindeki ırmaklı bahçeler ayrılmıştır.

Diğerlerine sadece zarar vermekten kaçınmak, iyilik etmeden, yeterli


değildir.
Herhangi birinin hayatı bağımsızdı, bağımsızlığı hak edecektir. Bu
demektir ki, bu kimse tekrardan yaratılmayacaktır. Ne, edilmeyen
kötülüklerin cezasını ödemek ne de edilmeyen iyiliklerin
ödülünü/mükafatını kazanmak/lamak için.

Herhangi bir kimse, hayatlarının bazı sırasında birçok insanlara ezgilik


eder ve onlara doğru ezgilik kadar iyilik eder, onun durumu da
bağımsız olacaktır. Edebiler(sonsuzlar) gezegeninde bilimsel olarak
tekrardan yaratılmak hakkını kazanmak, hayatı sonunda belirli bir
şekilde positiv değerlendirmelidirler.
(değerlinme etmelidirler)

Küçük çapta, etrafında iyilik etmekle tatmin olmak, üstün zekalı ve


zengin olmayan bir kişi için yeterlidir fakat çok zeki veya zengin olan
bir kişi için yeterli değildir.

Çok zeki bir kimse, Elohim’in verdiği akılı kullanıp yaşayış durumlarını
iyileştirmek için yeni teknikler icat etmekle diğerlerine mutluluk
getirmek görevi vardır.

Edebilerin dünyasında tekrardan yaratılma hakkını kazanacak olanlar,


en hafif bir gayret bile göstermeden onlara yemek getirilecek bir
dünyada yaşayacaklar ve onların zevklerini doyurmak için bilimsel
olarak yaratılan şahane güzellikte kız ve erkek eşler bulunacaktır.
Onlar orda sonsuza kadar yaşayacaklardır, kendilerini ifşa etmek için
arzu ettikleri herşeyi yapacaklardır. Ve ötekilere ezgi gösterenler de,
tekrardan yaratılıp çekecekleri ezgi ve acılar, ölümsüzlerin zevklerine
eşit olacaktır.
Bütün bunlara nasıl da inanmıyorsun, şimdi ki eski dinler ve bilim,
mükemmel bir şekilde bir araya geliyor. Sen maddeden başka birşey
değildin, toz gibi, ve yine de Elohim seni, kendi imajlarında, maddeye
hakim olabilecek canlı varlığa (varlıklara) dönüştürdü. Daha sonra,
tekrardan madde ve toza döneceksin ve bilimsel olarak seni yarattıkları
gibi bir daha yaşamanı sağlayacaklardır.

151
Elohim, ilk insanları, onlara yapılanları yaptıklarını bilmeden
yaratmışlardı. Onlar, ufak bir bilimsel deney ettiklerini zannetmişlerdi
ve bunun içindir ki, bütün insanlığı ilk defa da az kalsın yok etmişlerdi.

Fakat, ne zaman ki bizim gibi yaratıldıklarını anladılar, kendi çocukları


gibi bizi sevmeye başladılar, ve tekrardan bizi yok etmeye yemin
ettiler, kendi dehşetliğimizi kendimizin çözmesine bıraktılar.

Elohim, bütün insanlığa doğru veya karşı yönden araya girmemelerine


rağmen, (her ne kadar sa da) yaptıklarıyla Elohim’i memnun edip veya
etmeyenleri etkilemek için çaba ederler.

Eğer doğru deyilse, Elohim’le buluştuklarını iddia edenlere veya


onlardan mesaj alanlara dert olsun. Onların (bu kişilerin) hayatları
cehenneme dönecektir, ve başlarına gelecek dertleri eziyetlerle
karşılaştıkları zaman yalanlarından pişmanlık duyacaklardır.

Ve ayrıca, onlar ki Rehberler Rehberine karşı davranış ederler ve


görevini devam etmekten önlemeye ‘çalışırlar’ veya onunla seyahat
edip, onu takip edenler arasında kavga çıkarmaya çalışanlar, onlar da
hayatlarının cehenneme döneceğini görecekler.

Yukarıdan belirli bir etki gelmeden ve sonsuz cezalanmalarını


beklerken, hastalık, aile ve iş zorlukları, duygusal dertler ve diğer
problemlerin dünyasal hayatlarını niye işgal ettiğini anlayacaklardır.

Sizler ki bu yazıları okurken gülüyorsun, zamanında yaşamış olsaydın


(Hz) İsa’yı çarmıha gerecek olanlardan biri olacaktın. Hala şimdi de
onun kukla modeli altında aile üyelerinin doğup, evlenip ve ölmelerini
görmek istersin, çünkü bu, gelenek ve göreneklerimizin bir parçası
olmuştur. İlk Kristiyanların arslanlar tarafından yutulduğunu
seyretmeye gidenler gibi davranıyorsun ve bu yazılara inananlara
doğru da alaylı (istihzalı) gülümseme atarak tımarhanede bazı zaman
geçirmelerini öğüt ediyorsun. Bu günlerde, ne zaman ki bir rahatsız
edici fikirleri olur, çarmıha gerip veya vahşi hayvanlara yedirilmezler,
(hayır) bu oldukça vahşi barbarlıktır. Bunu yerine, böyle kişiler
tımarhaneye gönderilirler. Böyle müesseseler iki bin yıl önce var olmuş
olsalardı, İsayı ve ona inananlar böyle bir yere hapsedileceklerdi. Ebedi
hayata inananlara gelince, sevdikleri birini kaybettikleri zaman niye
ağladıklarını sor.

İnsanlık, Elohim’in işini (ürününü) bilimsel yönden anlamadığı sürece,


elle tutulmayan, gözle görülmeyen “Allaha” inanmak doğal birşeydi.
Fakat şimdi, Bilim sağolsun, sen anlıyorsun ki madde hem sonsuzca
büyük hem de sonsuzca küçüktür ve artık ilkel atalarınızın inandığı gibi
“Allaha” inanma bahaneniz (mazaretiniz) yoktur. Bizim Yaratıcılarımız,
Elohim, eski yazılarla gerekli karşılaştırmayı yapabilip ve hayatın nasıl

152
yaratılabileceğini anlayabilme yetenekleri olan insanlar tarafından
tanınmaya niyetleri vardır. Bu insanlar sonsuz yaşama hak
kazanacaklardır.

Kristiyanlar! Yüzlerce okudunuz ki İsa tekrardan gelecek ve yine de, o,


yarın gelirse onu tımarhaneye atacaksınız. Gelin gözlerinizi açın.

İsrailin oğulları, Mışayınızı (Peygamberinizi) hala daha bekliyorsunuz -


ve yine de kapınızı açmıyorsunuz.

Budistler! Yazılarımız açıklıyor ki yeni Buda batıda doğacaktır. Beklenen


işaretleri tanıyınız.

Müslümanlar! Peygamberleri öldürmekle Yahudilerin hata ettiğini Hz


Muhammed size hatırlatmıştı, ve Kristiyanlar da onu gönderenden fazla
hatalı bir şekilde taparcasına sevdiler peygamberlerini.

Ve (son Peygamberi) Peygamberlerin sonuncusunu hoş buyurun ve


onu gönderenleri sevin.

Elohim’i Yaratıcılarınız olarak tanırsanız, ve onları sevip hoş buyurmayı


arzu edersin, bütün yeteneklerini kullanarak diğer insanlara elinden
geldiği kadar iyilik etmeye çalışırsan, yaratıcılarınızı devamlı olarak
düşünüp, telepati yönüyle onları sevdiğini göstermeye çalışırsan,
görevini tamamlamak için Rehberler Rehberine yardım edersen, sen,
hiç şüphesiz olarak sonsuzların dünyasında bilimsel olarak tekrardan
yaratılma hakkını kazanacaksın(ız).

Ne zaman ki insanoğlu, Aya seyahat etmek için yeterli derecede enerji


keşfetti, ayni sırada/zamanda Dünya üzerindeki bütün hayatı yok
edebilecek yeterli enerjiye de sahip oldu.

“Saat yakına yanaştı, ay da yerinden parçalandı” Kur’an’da diye


söylüyor Süre 54 (Verse) 1de.
Böylece, insanoğlu kendiliğini herhangi bir gün içinde yok edebilir.
Yalnız son peygamberi takip edenler tahrip edilmekten
kurtarılacaklardır.

Eski zaman önce tahripten kurunmak için hazırlık yaparken insanlar


(Hz) Nuh’a inanmayıp ona güldüler. Fakat son gülme onların değildi.

Ne zaman ki Elohim, Sodom ve Gomorrah halkına geriye bakmadan


şehiri terketmelerini söyledi, bazı insanlar bu uyarıya kulak vermeyip
maalesef yok oldular. Şimdi ki insanoğlu, kendisini ve dünya
üzerindeki bütün hayatı tamamıyle yok edebilecek seviyeye vardılar,
yalnız yaratıcıları olarak Elohim’i tanıyanlar bu tahripten kurtulacaktır.

153
Sen hala daha bunların hiçbirine inanmayabilirsin, fakat zaman
geldiğinde bu satırları tekrardan hatırlayacaksın ve o zaman da çok geç
olacaktır.

Ne zaman ki felaket yer alır ve insanların şu andaki davranışlarını göz


önünde tutarsak, çok yakın bir zaman içinde yer alma şansı vardır - iki
çeşit insanlar olacaktır: Yaratıcılarını tanımayıp son peygamberi takip
etmeyenler, ve çok eski zamandan beri açıklananlara göz ve kulaklarını
açıp bunları tanıyanlar olacaktır.

İlk çeşit insanlar, son ateşli fırında yanıp ezgiyle tahrip olacaklar, son
çeşit insanlar da Sonsuzlar Dünyasında Rehberler Rehberiyle alınıp
götürülmekle kurtulacaklardır. Orda, eski çağların bilgili insanlarıyla
zevk dolu ifşalı bir hayat yaşayacaklardır.

Güzel oluşmuş vücutlarıyla muhteşem atletler tarafından arzularına


tamamıyle uygulu eşitsiz güzellik ve cazibelikleriyle kız(kadın) ve erkek
arkadaşlar (eşler) yanında onlara lezzetli yemekler getirilip beklenecek
olanlar bunlardır.

Altın ve mücevherlerle işli koltuk üzerinde oturmuş,


Birbirleriyle karşı rahatlıca oturup,
Orda onlara yaşlanmayan gençler tarafından beklenecekler,
Akan pınarlardan dolmuş ibrik ve kadehler taşıyarak,
Ne sarhoş ne de baş ağrıları olacak
Ve seçtikleri meyvaları taşıyarak
Ve arzu ederlerse kuş etleri,
Ve güzel ve geniş gözlü
sarışın genç kızlar
yaptıklarına bir ödül için
muhafaza ettiğimiz inciler gibi
mükafat olacaktır.
Kur’an, Süre 56, verses 15-24

Sizler ki bütün burada yazılanlara inanıyorsunuz, Ne zaman ki


rehberler Rehberi sizi bir yere çağırıyor, her tuttuğunuzu bırakın çünkü
Dünyanın sonu hakkında haber aldığı içindir. O anda yanında olursan,
cefalıktan uzak, onunla birlikte alınıp kurtarılacaksın.

Sizler ki inanırsınız, Elohim’in sözlerine ve hareketlerine yargılık


etmeyin.

Yaratılan, yaratanı(nı) yargıça çekmeye hakkı yoktur. Peygamberimize


saygı gösterip sözlerine ve yaptıklarına karşı hükümlük etmeyin, çünkü
onun kulaklarıyla duyarız, gözleriyle görürüz, ve ağzıyla konuşuruz.
Peygambere saygısızlık gösterirseniz onu gönderenlere Yaratıcılarımıza
saygısızlık etmiş olursunuz.

154
Asırlar sırasınca, Elohim’in verdiği ilk mesajlara tamamıyle bağlı olan
bütün insanlar doğruydular. Fakat bu mesajlar üzerine kurulan ve
onlara duygu duyanları engelleyici sistemler kullananlar yanlıştırlar.
Kilse kaybolma işlemindedir ve kaybolmayı hak etmiştir.

Kilsenin adam ve kadınlarına gelince, gözleri açık olanlar, son


peygamberle birleşip ona verilen mesajı bütün Dünyaya yaymasında
yardımcı olsunlar. Peygamber onları açık kucakla karşılayacak ve
onların tamamıyle gelişip ifşa olamalarını sağlayacaktır ve ayni sırada
her zaman inandıkları (Yaratıcının) mesajcısı kalacaklardır. Fakat bu
sefer, insanlığı yarattıkları ve İsa’yı gönderdikleri zaman Elohim’in
görevinin ne olduğunu gerçekten anlayacaklar.
Binlerce senelik suçlarla ve suçlu engizisyonlarla kabuklaşıp fosilleşen
kilsenin kısıtlamasından serbestleşip kendilerini gerçekten ifşa
edebileceklerdir.
Yapmaları gereken şeyleri yapabileceklerdir-Yaratıcıların onlara verdiği
organları kullanmaları, çünkü Yatıcılarımız bize verdikleri organları
kullanma başarısızlığımızdan hoş değildirler.

Kilsenin erkek ve kadını beş duyularından zevk alıp sonsuza kadar


veya suçlu hissetmeden, arzu ettikleri herhangi biriyle mutluluk dolu
bir an olarak cinsel yönden birleşebileceklerdir. Onlar şimdi Yaratıcıları
tarafından (onlara) verilen herşeyi kullanmadıkları için suçlu
hissetmelidirler. Fakat eski sınırlıklarından kurtulup, onları uykuya
koymak yerine gerçekten insanların zihinlerini açacaklardır.

Papazların eğitildiği Roman Katolik seminarlarda şu sıralarda çok az


öğrenci katılmaktadır. Fakat bazı mutsuz insanlar vardır ki insanların
zihinlerini açıp etraflarına sevgi yaymak görevleri olduğunu
hissetmektedirler. 50 sene önce, seminara katılanlar 50.000’e yakın bir
sayıda idiler fakat şimdi yalnızca 500 kişi vardır.

Bu demek olur ki, en az 49.500 mutsuz kişi vardır. Karanlık ve


suçluklarla örtülü kilseye çekilmeyen fakat içerlerine Yaratıcılarımız
tarafından gerçek ve ahenki yayma potansiyeli yerleştiren kişiler var
olmaktadır.

Sizler ki bu 49.500 kişi arasındasınız, yoldaş insanlara iyilik edip


gerçeği yayma hissini duyarsını, sizler ki İsa’ya ve Yaratıcılarınıza
sadık/bağlı kalmak istiyorsunuz, ki size birbirlerinizi sevmekle
yaratıcılarınıza “Cenneteki Baba” ya saygı göstermenizi söyledi.

Sizler ki bu mesajın doğru olduğunu hissediyorsunuz, bizimle gelin ve


rehber olun.

Hz Musa, Eliya ve İsa’nın geleneğinde, gelip kendinizi Elohime


(vakfedin) normal hayat yaşarken Mesajlarını yayıp gerçekten kendinizi
ifşa edip, Yaratıcılarınızın verdiği her duyudan zevk alasınız.

155
Sizler ki şu anda kilsenin üyelerisiniz, rengi gibi marazlı olan urubaları
çıkarın, yürürlükleri sırasında altında işlenen suçların rengi. Bizimle
gelin ve evrensel barış ve sevgi yolunda insanlığa rehber olun.

İlkel insanların yaptığı anıtlardan başka birşey olmayan maden ve


tahta gibi değersiz şeylerin tapıldığı kilseleri bırakın.
Elohim, sevindiğini hissetmek için her şehirde tapınağa ihtiyacı
yoktur. İnsanların onlarla telepatik yönle temasa geçmeye çalışmaları
Elohi için yeterlidir. Ve böylece, duanın orijinal anlamını tekrardan
keşfedip, esrarlı mistik kuytu taş binalar içinde kapatmaları yerine
kendilerini sonsuza da açabilsinler.

İki yüzlülük ve mistikasyonluk uzun dereceye kadar gitti. Kuruluşlar,


doğru mesajların temelini kullanarak onlar üzerine kurulup
şişmanlaşarak, yersiz lüks hayat yaşayarak kendi amaçlarını elde
etmek için (diğer) insanların korkularını kullandılar. Bu mesajları
yayma bahanesi altında savaşlar bile başlatılmıştı.
Utanç! (yazık/ayıp)

Fakirlerin parasını kullanarak maddi kuvvet üssü kuruldu.


Utanç!

Elde silahlarla komşuyu sevme vaazı edildi.


Utanç!

Diktatörlükleri desteklerken insan eşitliği vaaz edildi.


Utanç!

Kendilerini bölücü savaşlar içine atmak için insanlara, “Allah bizimledir”


diye teşvik ettiler.
Utanç!

Birçok defalar İncil-İ şeriften şu parçalar (bölümler) alıntı yapıldı:“Ve


sen, Dünya üzerinde hiçbir adamın sana baba olarak çağırmasını
istemeyeceksin çünkü senin yalnız bir baban vardır ve o da
cennettedir” Matta 23:9

Ve yine de kilse içinde, kendilerine devamlı olarak “Baba” “Monsignor”


ve (Tanrım) Lordum olarak çağırılmalarına emin ederler.
Utanç!

Devamlı olarak onunan diğer yazılar bunu da söylüyor: “Hiçbir altın


almayı, ne gümüş ne de bakır cüzdanlarınız içinde. Seyahatın için
hiçbir çanta (alma) hatta yedek çift bir ayakkabı bile, ne de ceket veya
değnek” Matta 10:9-10

Yine de Vatikanın lüks’ü içinde yuvarlanıyorlardı.

156
Utanç!

Talihsiz insanlara yardım etmek için, Papaz Vatikanın bütün mallarını


satmazsa, edebilerin dünyasına dürüst insanlarla beraber kabul
edilmeyecektir.

Doğru mesajları kullanarak insanların doğumlarını, evlenmelerini ve


ölümlerini çıkarlarına kullanarak ve fakirlerin ensesinden elde edilen
zenginliklerin lüksü içinde yüzmek utançtır.

Bütün bunlar değişirse, ve hatalarını anlamadan bu canavvar


kuruluşun üyesi olan insanlar, bunu terkedip yaptıkları hatalardan
pişmanlık duyarlarsa onlar affedilip sonsuzluğa hak kazanacaklardır.

Çünkü Yaratıcılarımız Elohim bizi, onların çocukları, seviyorlar ve


hatalarından gerçekten pişmanlık duyanları da affederler.

Kilsenin var oluşuna artık hiç bir sebep kalmadı, (Apokalips) İfşa çağı
gelişi beklenirken Hz İsa’nın mesajını yaymaya güvenilmişti, ve bu çağ
şimdi geldi.
Ayrıca, kilse, görevini yerine getirmesine rağmen işlediği suçlardan
sorguya çekilecektir. Ve onlar ki hala daha kanlı-urubalarını giyiyorlar,
suçlular arasında olacaklardır.

Uykudan uyanın uyuşuklar! Bu hayal edilmiş bir hikaye değildir.


Eski zaman peygamberlerin yazılarını tekrardan okuyun, en son
bilimsel keşiflerden kendinizi haberdar ediniz-özellikle biyolojide-ve
gökyüzüne bakınız.

Beklenen işaretler burdadır. UFO’lar Benliği bilinmeyen cisimler.


İnsanoğlunun namladığı “uçan tabaklar” her gün görünüş ediyorlar.
“Gökyüzünde işaretler olacaktır” Bunlar çok eskiden beri yazılmıştı.
Bütün bunlardan kendinizi haberdar ettiğiniz zaman, hepsini aklınızda
birleştirin ve uyanın. Claude Rael var olmaktadır, o gerçekten
hayattadır ve o, Musanın, Ezeykelin, Eliyanın İsanın, Budanın ve
diğerlerinin yazdıklarını yazmadı.
O biyolog değildir fakat o peygamberler sırasının en sonudur.
Peygamber’i ifşanın – ki her şeyin anlaşıldığı zaman.

O, şu anda aranızda yaşamaktadır ; çağdaşı olacak kadar şanslısınız,


ve verdiği eğitimi alabilirsiniz. Uyan!
Kendini bir araya topla ve yola çık. Onu görmeye ve ona yardım etmek
için git. Onun sana ihtiyacı vardır. Son dinin ilk öncülerinden biri
olacaksın, dinlerin dini, ve ne olursa, dürüstler arasında sonsuzluğa
kadar burda yerin olacaktır.
Edebilerin dünyasındaki lezzetlerin tadını alacaksın.
Bütün arzularını yerine getirmeye hazır olan harikulade şirin varlıkların
eşliğinde.

157
REHBERLER

Sizler rehberler Rehberini takip edeceksiniz, ki o Yaratıcılarımız


Elohim’in “Babalarımız ki cennettedir” büyük elçisidir. Bu kitap
içerisinde verilen her öğütü takip edeceksiniz çünkü Yaratıcılarınızın
verdiği öğütdür. Claude Rael tarafından iletilen, peygamberlerin en
sonu, çobanların çobanı, ve sizler onun dinlerin dinini kurmasına
yardımcı olacaksın.

Museviler, Kristiyanlar, Müslümanlar, Budistler ve de diğer dinleri olan


hepiniz, gözlerinizi ve kulaklarınızı açınız, Kutsal
yazılarınızı/kitaplarınızı tekrardan okuyun ve anlayacaksınız ki bu kitap
en sonucusudur. Kendi peygamberlerinizin ön gördükleri kişi.
Yaratıcılarımızın gelişini hazırlamamızda bize katılın.

Rehberler Rehberine yazın ve o, sizler gibi diğer Raelian insanlarla


temasa geçirecek. Raelian demekdir ki, Claude Rael’in ilettiği mesajı
anlayan insanlardır.
Bütün Dünyada bilinmesi ve harekete geçip bu mesajı yaymak için ve
de devamlı olarak meditasyon etmeniz için yaşadığınız bölgedeki
Rehberle, sizi temasa geçirecektir.

Sen ki bu Mesajı okuyorsun, bilincinde olun ki sen imtiyazlı bie kişisin


ve bu Mesajda hiçbir haberleri olamayn diğer insanları düşünün.
Elinden geldiği kadar gayret et ki bu şahane
Mesajlardan/açıklamalardan hiçkimse habersiz olmasın ve konuştuğun
kimselere ikna etmeye çalışmadan. Bu Mesajı dikkatlarına getirin ve
onlar hazır iseler, kendi başlarına açılacaklardır.

Gandi’nin bu cümlesini kendinize devamlı olarak tekrarla söyleyin.


“Hiçkimse doğruyu görmediği için değildir ki hataya döner.”

Sizler ki bu Mesajı okumakla o kadar mutluluk duyuyorsun, ve bu


gerçeği etrafınıza neşir edip ışınlandırmayı arzu edersiniz. Sizler ki
kendinizi tamamıyle Yaratıcılarımıza (ibadet/hizmet)
adamak/vakfetmek istiyorsunuz ve onların istediklerini titiz bir şekilde
yerine getirmekle ergileşme ve olgulaşma yolunda insanlığı yetiştirmek
için eğitilmek istiyorsunuz, ve de bunu tamamıyle yerine getirmek
istiyorsan, rehber olmalısın.

Claude Rael’e, rehberler Rehberine yazın, ve o seni buyur edecektir ve


bu gerçeği neşir etmek/Işıldamak için (Initiation) hazırlayacaktır.
Ancak kendi zihnin açık olursa, diğerlerinin zihnini de açabileceksin.

158
Yaratıcıların, yarattıklarına olan sevgisi uçsuz bucaksızdır ve bu sevgiyi
onlara sizler de vermelisiniz.
Seni sevdikleri gibi onları sevmelisin ve büyük elçilerine ve
yardımcılarına yardım etmekle bunu ispatla. Yaratıcılarımızı buyurmak
için, Elçiliği kurabirmeleri, Dünyanın her köşesine seyahat edip (bu
Mesajı) yayabilmeleri için bütün imkan, araç ve kuvvetini hızmetlerine
sunmalısın.

Elohim’in tesbit ettiği hedefleri gerçekleştirebilmede yardımcı olmak


istiyorsanız bana yazın.
Sn: Rael
The International Raelian Movement
P.O. Box 225
CH-1211 Geneva 8
Switzerland
E-mail: int.hq@rael.org

Ayrıca unutmayın ki, Son Mesaja inananların mahalli toplantıları her


yıl, Nisan’ın ilk Pazar günü, Ağustozun 6’sı, Ekimin 7’si ve de Aralığın
13’ünde olur.
Bu toplantıların yer alacağı yerler yaşadığın ülkenin Raelian Hareketinin
dağıtacağı aylık bültenlerde bildirilecektir. Ve temasa geçebilmeniz için
de bu kitabın sonunda adresler bulunmaktadır.

YAZARIN İLAVİ NOTU 1997

Amerikada, İngilterede ve İngiliz milletler topluluğu olarak, ilk basımı


oluşturan iki kitabı yazdığımdan beri birçok şeyler yer aldı. Orijinal
olarak “Doğruyu söyleyen kitab”I kendi dilimde 1974’de özel/kişisel
olarak yayımladım (neşrettim) ve de 1976 da “Uzaylılar beni kendi
gezegenlerine götürdüler” kitabıyla devam ettim.

Bu iki orijinal yazılara, şu ana kadar hiçbirşey eklememiştim. Bu


sırada da bunlar, gönüllü Raelian destekleyicileri tarafından 25 dile
çevirilip milyondan fazla (kitaplarımın) kopyaları Dünyaca satılmıştır.

Şu ana kadar, kitabın bütün ingilizce basınları, Uluslararası Raelian


Hareketi tarafından ilk olarak Kanada’dan ve daha sonra Japonya’dan
basılıp dağıtılmıştı.

Bu özellikle, tekrardan tercüme edilen cilti, Dünyanın herhangi bir


yerinde yazılarımın tamamıyle ticari olarak basımıdır. Ve iyi eminim ki
bu kitapların muhafaza ettikleri anlayışı daha da geniş okuyuculara
ulaştıracaktır.

159
Varoluşunun ilk yirmidört yılı içerisinde/sırasında, Uluslararası Raelian
Hareketi metin bir şekilde büyüyüp bütün Dünya çapında URH’nin milli
şübeleri şimdi 84 ülkede kurulmuştur. Ve Elohim’in fevkalade Son
Mesajının daha fazla bilinmesi/ duyulması için insanlar/şahıslar öne
geliyorlar.

Bu yazı sırasında hala daha, birçok iyi insanlar istenmektedir. Hareker,


Fransada, Kanadada ve Japonyada çok güçlüdür. Ayrıca, kuvvetli bir
şekilde Amerikada, Avusturalyada, Güney doğu Asyada, Latin
Amerikada, Afrikada ve İngilterede ve de Avrupanın birçok diğer
ülkelerinde gelişmektedir.

Daha yakınlarda (geçenlerde) Hareketim yeni milli şübeleri, Havai’de


Çinde ve güney Afrikada bulunmuştur.

1970’in sonu ve 1980’in başlangıcı sıralarında, bu cilteki bilgiyi daha da


geliştirmeye katkıda bulunarak birçok kitap daha yazıp bastırmıştım.

İngilizce tercümelerinde bunlar, “Atalarımızı uzaydan hoş


buyuralım(1979)” ve “Şehvani Meditasyon(1980)”.

Bu zamandan beri, her kıtada yer alan seminarlarda, bu kitaplarda yer


verdiğim Elohim’in öğretimleri URH’nin kıdemli üyeleri ve benim
taraftan, herçeşit yaşlarda birçok binlerce insanlara Dünyanın her
yerinde iletilmiştir.

Hareket senede dört kere bir de Uluslararası Apokalips dergisi de


basım ediyor Ki içerisinde ben ve diğer öncü Raelianlar yazı yazarlar.
Bu basım, Elohim’in anlayış ve Filozofisinin yayılmasında yardımcı
olmaktadır.

Elohim’in arzu ettiği emniyetli Elçiliğinin inşaatı/kuruluşu için hazırlıklar


güzel bir şekilde ilerlemektedir.

Elçilik ve ikametgah, diğer normal diplomatik görevler gibi özel-yer


hakkı ile korunması lazımdır ve Elohim’in kesin/özel talimatına göre,
Raelian Mimarlar komisyon edilen çizimleri yapılacak inşaat için
tamamlamışlardır. Dünya ülke başkanları ile tarihin çok dramatik ve
olağan üstü toplantısı yer alacaktır.

Mimarların çizimlerine dayanarak Elçiliğin maketi yapılır yapılmaz,


İngiltere’nin buğday tarlalarında oluşan yuvarlaklı şekillerin biri çok
hayran edici benzerliği vardı. Konsolosluğun yapımı için yedi milyon
dolara kadar para toplandı ve daha da para bağışlanması devam
etmektedir.

160
Fakat söylemem gerekir ki, bu projenin bitmesi için en büyük engel
para değildir. Politik ve diplomatik problemler daha dikenli olup ve de
bunların hakkından gelebilmek için sabır ve sebat etmek gerekir.

Bu itibarda, URH, 1991’den beri, birçok kere, İsrail hükümetine ve


Kudüsdeki baş Haham’lara temsil edip, Elohim’in ilk insanı yarattığı ve
Kudüse yakın bir yerde, Elçiliğin kurulması için bağımsız bir alan
verilmesi için arzu edilmişti. İbrani dininin ilk tapınağı hakikatte bir
önceki elçilik idi ki çok eski şehirin etrafında kurulmuştu.
Yeni elçilik için, üçüncü tapınak İsrail hükümetinin böyle bağımsız
bir alanın vermelerini Elohim şimdi beklemektedir. Fakat hala daha,
İsrail’den olumlu hiçbir yanıt alınmadı.

İlk yaklaşma 8 Kasım 1991’de İbrani Yeni Yılında ve birkaç ay sonra bir
resmi istek de İsrailin başkan Hahamına edilmişti. İstek tanınıp (tastik
edilip) dilekçenin incelenmesi başlamıştı. 1993’ün yazı sırasında, İsrail
hükümet komisyonu, Raelian Hareketinin barışcıl olup İsrail emniyetine
hiçbir tehlike olmadığının sonucuna vardılar. İki Hahamlar
raporlarında: “Rael’in gerçekten beklenen peygamberin
olabileceğinden, ona karşı birşey yapmamanın daha iyi olabileceğinin
sonucuna vardılar.

1993’ün kasım ayında İsrail Başkanı Yitzak Rabine Montreal Yahudi


topluluğuna katılırken direk olarak bir defa daha arzu edildi. Fakat bir
ay sonra, Yitzak Rabin, bir büro temsilcisiyle arzumuzu yerine
getiremeyeceğini belirtti.

Eğer İsrail en sonunda, bağımsız bir yer alanı vermekten çekinirse,


daha önce belirtildiği gibi Elçiliği, Filistin veya Mısır toprakları veya
başka komşu ülke üzerinde kuracağız. Hakikatte Sina dağının alt
yamaçları mükemmel bir alternatif seçeneği olur ki burda Elohim’in
önderi/lideri Yahweh Hz Musa’ya ilk olarak görünmüştü.

Buna rağmen, Elohim, İsrail’e bu arzunun kabul edilme fırsatını


vermeyi tercih eder çünkü, İsrail ülkesinin bütün varoluş amacı budur.
Halıhazır 1990’da, İsrail insanlarına karşı özel duygularının işareti
olarak, kendi orijinal sonsuzluk sembolünü benim teklifim sonunda batı
ülkelerindeki Raelian hareketi tarafından kullanıldığı zaman değişiklik
etmeyi kabul ettiler.

Sembolün ortasındaki gamalı haç ki Sanskrit dilinde “bedensel İyilik


hissetme ” anlamına gelir ve zamanda sonsuzluğu temsil eder, galaksi
şeklindeki bir girdapla değiştirilmişti.

Bu değişiklik, Elohim’in elçiliğinin İsrailde kurulma anlaşmalarına


yardımcı olması
(için) ve de ikinci Dünya savaşı sırasında Nazilerin gamalı haç altında
ezgi çekip ölenlere karşı olan saygı dolayısıyle edilmişti. Asyada, birçok

161
Budist tapınaklatda bulunan gamalı haç ve zamanda sonsuzluğu temsil
eder, orijinal sembolün kullanışı bir sorun değildir.

URH sembol değişikliği batı (ülkeler için) memnunlukla yapılmıştı ve


şimdi geriye bakıp 1973’den beri gelişmemeize göz gezdirirsek,
herşeyin plana göre gittiğini görmekteyim. Elohim’in tanzim/tespit
ettiği bütün hedefleri benim iştirakım olur veya olmazsa bile URH bir
gün yerine getirecektir.

Birçok şeylerin hala daha yerine getirilmesi var olmaktadır ve en


sonunda ne zaman ki yüce gün doğar ve Elohim açık ve resmi olarak
uluslararası televizyon kameraları, Dünya ülkeler başkanları ve haber
ajans temsilcileri önünde kondukları zaman bazı kuşkucular Dünyamız
üzerinde, yapay olarak bu üstün uygarlıklı insanların bütün hayatı
gerçekten yarattıklarına şüphe etmeye devam edeceklerdir. Ben ve
URH’in ilerici üyeleri bu durumdan haberimiz vardır. Fakat bu bizi
yormuyor/etkilemiyor, tam aksine.

1973’den beri bilimsel araştırmalar, Elohim’in verdiği bilgilerin esansını


onaylamaktadır/tasdik etmektedir. Çok tanımlı olarak, (bu sene)
İngilterede, İskoçyalı bilim adamları bir koyunu klonlama başarıları
haber edilmişti. İnsanlığın bilimsel tarihindeki bu önemli olay, çok
yakında İnsanların da Klonlanması mümkün olacaktır. Elohim’in
dünyasında olduğu gibi, insanların da ölümsüzlüğü elde etme bir
vasıtası olacaktır. Bunu yerine getirmek isteyen insanları, Dünyadaki
hiçbir ahlak kuruluş veya komite engel olamayacaktır.

Gerekli olan daha sonraki adım, yaşlı bir kişiden zihinsel bilginin,
hatıraların ve karakterliğin bedensel genç klona nakletmektir.
Hatıranın, bu şekilde direk olarak genç bir kişiye (vücuda) nakledilişi
demek olur ki, ayni kişi etkili bir şekilde sonsuza kadar yaşayabilir.

İnsan konunları değişen kültürümüze göre ve teknolojilerimize göre


ayarlanmalıdır ve “Clonaid”i yarattığıma çom mağrurum, ilk klonlanma
kumpanyası ki internetteki adresinde www.clonaid.com temasa
geçirilebilir.

Bu konular hakkında bunlar hala daha ilk günlerdir fakat bu


teknolojiden kimlerin faydalanabileceği unsurlu yeni kanunlar
geçirilmelidir. Elohim’in dünyasında olduğu gibi, burda da klonların
sayısı (had eden) her şahısa bir taneye sınırlanmalıdır ve yalnız
ölümden sonra.

Elohim, çok uzak bir gelecekte olmayan bir zaman içinde buraya
Dünyaya konmaları/gelmeleri 38 seneden daha fazla olmayacak ve de
daha kısa bir zamanda da olabilir. Eğer bu kitap içinde anlattığım
gerçek dünya etrafında daha hızlı yayılırsa, Elohim beraberlerinde, eski

162
çağların yüce peygamberlerini getireceklerdir, aralarında (Hz) Musa,
Eliyah, Buda, İsa ve Muhammed.

Bu, çoktan beri beklenen olay, İnsanlık tarihinin en çok muhteşem bir
günü olacaktır. Elçiliklerine kondukları zaman ümit ederim sizler de
orda bulunacaksınız ve bu şahane maceranın bir parçası olam bilincinin
zevkini paylaşacaksınız. Ve de maddi yönden kuruluşunda katkıda
olmuşsunz.

Elçiliğin kurulacağı yer, gelecek (Millennium) için Dünyanın ruhi bir


merkezi olacaktır. Dünyanın her ülkesinden insanlar gelip bu kutsal
yere hacılık edecekler. Hakiki elçiliğin yanında bir kopyası yapılıp halka
açılacaktır ki içerisinin nasıl olduğunu görebilsinler.

Fakat, yaratıcılarımızın gelişiyle, Raelian hareketinin görevi sona mı


erecektir?
Hayır, tam aksine, görevimizin hakiki başlangıcı olacaktır. Bütün ilkel
dinlerin kayıbıyle oluşacak olan boşluk yeni bir ruhanilikle
doldurulacaktır – daha gelecek olan teknolojik devrimle temasta olan
bir ruhanilik.

Bizler şu anda, (geleceğin) yarının teknolojisini kullanan ve dünün


düşüncesiyle ve diniyle bugünün insanlarıyız.

Elohim sağolsun, onların sayesinde, (onların) dinini, sembollerinin


temsil ettiği sonsuzluğu kucaklamakla (‘atheist’ bir din) yeni bir ruhani
seviyeye uluşacağız.
Raelian Hareketinin Rehberleri, yeni dinin hocaları/papazları
olacaklardır. bizlerin yıldızlar tozu ve sonsuza kadar enerji olduğumuzu
ve insanların sonsuz küçüklükle ve sonsuz büyüklükle ahenkli
hissetmelerini sağlayacaklardır. Elçiliğe yakın Üniversiteler ve
laboratuvarlar kurulup ve orda Elohim’in rehberliği altında, Dünya bilim
adamları bilgilerini daha da ilerletebileceklerdir. Bu yöntemle, Elohim’in
bilimsel seviyesine yanaşabilieceğiz. Bu bizim, diğer gezegenlere
gidip, hayat yaratıp, ve böylelikle yarattıklarımıza Elohim olmamızı
sağlayacaktır.

Geçmişimizi (perili) eden ilkel korkulardan (en sonunda) hür olarak


bilim ve ruhanilik beraber çalışacaktır. Bu, çok eskiden, eski yazılarda
yazıldığı gibi bizlerin de “Tanrı/Allah” olmamızı sağlayacaktır.
Fakat ilk olarak, Elçiliği kurmalıyız.

Rael
Quebec Kanada
1997’nin yaz mevsimi

163
Adresler:

Uluslararası baş merkezi Raelian Movement


P.O. Box 225
CH-1211 Geneva 8
Switzerland
E-mail: int.hq@rael.org

Basım: +1-514-366-3734
clonaid: + 1-702-497-9186
Ülkeniz aşağıda görülmüyorsa, lütfen uluslararası baş merkezine başvurun.

ABD: United States Raelian Movement


P.O.Box 630368,
North Miami Beach, FL 33163
Tel Toll Free : 1.866.895.4202
E-mail: meridianwoman@rael.org

Almanya: Deutsche Rael-Bewegung


Postfach 1252
D-79372 Muellheim
Deutschland
Tel : 49 (0)7631-16489
Fax : 49 (0)7631-16489
E-mail: info_de@rael.org

164
Arjantina: Movimiento Raeliano de la Argentina
Avenida J.C. Lamon 27
6620 Chivilcoy
Provincia de Buenos Aires
Rep. de Argentina
Tel : 02346-15684387
Tel : 02346-425429
E-mail: latinoamerica@rael.org

Avusturalya: Australian Raelian Movement


G.P.O. Box 2397
Sydney NSW 2001
Australia
Tel : (02) 66 295 388
Fax : (02) 66 295 388
E-mail: australia@rael.org

Belçika: Belgische Raëliaanse Beweging /


Mouvement Raëlien Belge
P.O. Box 2065
B-2600 Antwerpen
Berchem
Belgie
Tél: 0499/22.82.42
E-mail: belgique@rael.org

Benin: Mouvement Raëlien du Benin


02 BP 1179 Cotonou,
Benin
Tel : (229) 30.52.82
Fax :(229) 32.34.18
E-mail: givam@yahoo.com

Brazilya: Movimento Raeliano Brasil


Caixa Postal 9044
CEP 22272-970
Rio de Janeiro RJ
Brasil
E-mail: raelbrasil@starmedia.com

165
Burkina Faso: Mouvement Raëlien du Burkina Faso
B.P. 833
Bobo Dioulasso
Burkina Faso
ou 04 B.P. 8224 Ouagadougou 04,
Burkina Faso
Tél : (226) 98.07.02
Fax :(226) 98.07.02
E-mail: manaka.douanio@ird.bf
ou E-mail: raelburkina@hotmail.com

Çile: Movimiento Raeliano de Chile


Casilla 390
Centro Casillas,
Santiago de Chile
Chile
E-mail: latinoamerica@rael.org

Çin: China Raelian Movement


c/o Japanese Raelian Movement
Tokyo-To,
Shibuya-Ku
Shibuya 2-12-12
Miki Biru 401
Japan 150-0002
Tel : (+81)3-3498-0098
Fax: (+81)3-3486-9354
Email: china@rael.org

Çad : Mouvement Raëlien du Tchad


Asecna BP 5629
N'Djamena,
Tchad
E-mail : reacen@intel.td (Message)
Tél : (235) 52.55.26 bur
Fax : (235) 52.62.31 bur

Fildişi Boğazı: Mouvement Raëlien de Côte d'Ivoire


05 BP 1444
Abidjan 05
Cote d'Ivoire
Tél :(225) 20.37.03.32 dom
E-mail: boniyves@hotmail.com

166
Filipin: Philippines Raelian Movement
UPPO Box 279
University of the Philippines
Diliman, Quezon City
Philippines 1101
E-mail: philippines@rael.org

Fransa: Religion Raëlienne de France


Guadeloupe P.B.26
Martinique F-75 660 Paris Cedex 14
Polynésie Française France
Réunion (Ile de la) Tél : +33 (0)6 16 45 42 85
E-mail: france@rael.org

Fransız Polinezya : Mouvement Raëlien de la Polynesie Francaise


Emilie BALDASSARE
B.P. 543 MAHAREPA
98728 MOOREA
Polynesie Francaise
E-mail: emilie@mail.pf

Gabon : Mouvement Raëlien du Gabon


B.P. 22171
Libreville
Gabon
Tél : (241) 58.16.00 dom
Fax :(241) 58.14.47
E-mail: jr.ogoula@voila.fr

Guadelup : Mouvement Raëlien de Guadeloupe


BP 04 Gosier 97190
Guadeloupe
E-mail: chelohim@yahoo.fr

Güney Afrika : South African Raelian Movement


P.O. Box 1572
167
Boksburg 1460
Republic of South Africa

Havaii : Hawaiian Raelian Movement


P.O. Box 278
Kailua, HI 96734
USA
E-mail: kalamaohi@prodigy.net

Hong Kong: Hong Kong Raelian Movement


c/o Japanese Raelian Movement
Tokyo-To,
Shibuya-Ku
Shibuya 2-12-12
Miki Biru 401
Japan 150-0002
Tel : (+81)3-3498-0098
Fax : (+81)3-3486-9354
E-mail: china@rael.org

İndiya: Indian Raelian Movement


152 (Ground floor), Kailash Hills,
East of Kailash,
New Delhi, PIN Code # 110 065,
National Capital Territory (NCT)
Tel. # +91-11- 692 0152
India
E-mail: india@rael.org

İndonesya: Indonesian Raelian Movement


E-mail: indonesia@rael.org

İngiltere: British Raelian Movement


BCM Minstrel
London WC1N 3XX
England
Tel :+44 (0)20 8387 9273
E-mail: uk@rael.org

İran: Iranian Raelian Community


c/o Raelian Religion
P.O. Box 56, Station D, Toronto ON M6P 3J5
168
Canada
Tel : 416-225-1853
Fax : 416-225-2744
E-mail: iran-info@rael.org

İrlanda: Irish Raelian Movement


P.O Box 2680
Dublin 7
Ireland
Tel : 087 2966913
E-mail: ireland@rael.org

İsrail: Israeli Raelian Movement


P.O. Box 27244
Tel-Aviv Jaffa 61272
Israel
Tel : +972 (0)3 699 9869
Fax : +972 (0)3 699 3941
E-mail: rael_org@netvision.net.il

İsveç: Svenska Raeliska Rörelsen


Box 3238
103 64 Stockholm
SWEDEN
Tel : +46 (0)70 604 04 14
E-mail: sweden@rael.org

İsviçre: Mouvement Raëlien Suisse


Case Postale 176
CH-1926 Fully
Suisse
Tél : + 41 (0)79 690 68 41
E-mail: info.ch@rael.org

İtalya: Religione Raeliana


C.P. 202
I-33170 Pordenone

169
Italia
E-mail: movimento.raeliano@rael.org

İspanya : Aptdo de Correos 19113


08080 Barcelona
Espana
Tel : +(33) 623 46 25 39
E-mail: rael_espana@hotmail.com

Hollanda : Nederlandse Raeliaanse Beweging


Postbus 10662
2501 HR. Den Haag
Nederland
Tel : +31 (0)20-6686512
Fax : +31 (0)20-6686512
E-mail: netherlands@rael.org

Nepal: Nepalese Raelian Movement


GPO Box 10857
Kathmandu
Nepal
E-mail: nepal@rael.org

Japonya : Japanese Raelian Movement


Tokyo-To,
Shibuya-Ku
Shibuya 2-12-12
Miki Biru 401
Japan 150-0002
Tel : (+81)3-3498-0098
Fax : (+81)3-3486-9354
E-mail: japan@rael.org

170
Kanada: Canadian Raelian Movement
C.P. 86, Succursale, Youville
Montreal (QC) H2P 2V2
Canada
E-mail English and French: infocanada@rael.org
E-mail spanish: latinoamerica@rael.org

Kolombiya: Movimiento Raeliano de Columbia


Transv. 39B# 70-83
Medellin
Colombia
E-mail: latinoamerica@rael.org

Kongo: Mouvement Raëlien du Congo


BP 2872, Brazzaville
Congo Brazza
Tél : (242) 51.03.07
Fax :(242) 81.34.64

Koreya(Güney) Korean Raelian Movement


K.P.O. Box 399
Seoul 110-603
South Korea
Tel : +82-2-536-3176
Fax : +82-2-594-3363
E-mail : korea@rael.org

Martinik: Mouvement Raëlien Martiniquais


B.P. 4058 TSV
97254 Fort-de-France Cedex
Martinique

Maritanya: Mauritius Raelian Movement


4, Robinson Lane
Phoenix
Ile Maurice
Tél : (230) 627.4251

171
Fax : (230)627.4251 s/c Dantel Service
E-mail: mauritius@rael.org

Meksika: Movimiento Raeliano de Mexico


Apartado Postal #57-002
Mexico 06500 D.F.
Mexico
Tel : (522) 607 1137.
E-mail: latinoamerica@rael.org

Panama: Movimiento Raeliano de Panama


Aeropuerto Internacional de Panama
Zona #14
Panama
E-mail: latinoamerica@rael.org

Pakistan: Pakistan Raelian Movement


contact person IJAZ ULLAH
E-mail: oznuj@hotmail.com

Peru: Movimiento Raeliano del Peru


Avenida Benavides 955 14/A
Miraflores, Lima
Peru
E-mail: latinoamerica@rael.org

Polonya: Polski Ruch Raelianski


c/o Iwona Adamczak
po. box. 555
00-950 Warszawa 1
Polska
Tel : +48 (0)604 860 722
E-mail: rael_polska@onet.pl

172
Portekiz: Movimento Raeliano Português
Apartado 2715
1118 001 Lisboa
Portugal
E-mail: portugal@rael.org

Reunion(lle): Association Raëlienne de la Réunion


4, Robinson Lane, Phoenix
Ile Maurice
Tél : (262)44.59.86
Fax : (262)44.59.89
E-mail: arsamia@iname.com

Rusya: Russian Raelian Movement


109391, a/ya 61
Moscow
Russia
Tel :+41 79 212 50 05
Fax :+41 22 343 06 56
E-mail: dmitry_rael@hotmail.com

Singapur: Singapore Raelian Movement


E-mail: int.hq@rael.org

Slovakya: Raelianske Hnutie na Slovensku


P.O. Box 117
820 05 Bratislava 25
Slovakia
Tel : +421 (0)905 184 684
E-mail: rael_slovensko@pobox.sk

Slovenya: Raeljansko Gibanje Slovenije


Vojkovo nab.23
6000 Koper
173
Slovenia
E-mail: slovenija@rael.org

Şri Lanka: Sri Lanka Raelian Movement


E-mail: srilanka@rael.org

Tailand : Thai Raelian Movement


P.O.Box 1556
Bangkok Post Office 10500
FAX: 66-2-225-9953
Thailand
E-mail: thai@rael.org

Taivan : Taiwan Raelian Movement


P.O. Box 84-686
Taipei
Taiwan
Tel : +86 2 22344938
Fax : +86 2 22344938
E-mail: ysmjimmy@ms37.hinet.net

Türkiye : (çok yakında eklenecek)

Togo: Mouvement Raëlien du Togo


B.P. 1476
Lomé
Togo
Tél : (228) 22.12.00 dom
Fax : (228) 21.73.50

Venezuella : Movimiento Raeliano de Venezuela


Segunda Sabana Urb. El Rincon
2nda Calle # 71
174
Bocono Edo. Trujillo
Venezuela
Fax : +58 72 521 621
E-mail: latinoamerica@rael.org

Yeni Zeland: New Zealand Raelian Movement


P.O. Box 1744
Shortland Street, Auckland
New Zealand
Tel : (07) 856 1666
Fax : (07) 856 4666
E-mail: newzealand@rael.org

Yünanistan: Greek Raelian Movement c/o IRR


P.O. Box 225
CH-1211 Geneva 8
Switzerland
Tel : +41 79 212 50 05
Fax : +41 79 0212 50 05
E-mail: int.hq@rael.org

Zimbabve: Zimbabwe Raelian Movement


P.O. Box 666
Zengeza, Chitungwiza
Zimbabwe
Tel : (263) 702.21.21 dom
Fax : (263) 702.22.27

175

You might also like