You are on page 1of 576

Herhangi bir yayın

hakkı saklı değildir,


paylaşalım; zira
insanlık olarak her
‘’şeyi’’ paylaşmaya
ihtiyacımız var...

READER
AT
WORK I
KELİME LİSTESİ

prepared by

Akın AKINCI
52. A LANGUAGE TEACHER’S PERSONAL OPİNİON

a lot of: pek çok, birçok

about: hakkında, yaklaşık olarak(sayılardan önce)(prep.)

advertise: reklam yapmak

advertisement: reklam

after: sonra (prep.)

airport: havalimanı, havaalanı

also: ayrıca (zarf)

always: daima (zarf)

answer: cevap, yanıt

at: -de/-da,-deki/-daki (sabit nokta)(prep.)

awful: kötü

be= am,is,are: olmak (yardımcı fiil)

book: rezerve ettirmek, kitap

businessman: iş adamı

businessworld: iş dünyası

buy: satın almak (bought-bought)

can: -ebilmek (istek, rica, yetenek modalı)

cassette: kaset

country: ülke, vatan

different: farklı, değişik, çeşitli

easily: kolay bir şekilde (zarf)

2
every day: her gün (zarf)

everywhere: her yer

expensive: pahalı

fast: hızlı

for example: örneğin

for:için, boyunca (zaman referansından önce) (prep.)

friend: arkadaş

from: -den/-dan (ek anlamı), -den gelen (kelime anlamı) (prep.)

go: gitmek (went-gone)

he, she, it: o (kişi zamiri) (referans)

hear: duymak (heard-heard)

important: önemli

in:-de/-da,-deki/-daki (içinde)(prep.)

language: dil, lisan

learn: öğrenmek (learned V2-3-learnt V2-3)

listen to: -yı dinlemek (çekim eki/ zincir)

long: uzun(süre)

month: ay

must/ought to/should: -meli/-malı,-mesi gerekir/-ması gerekir (gereklilik modalı)

neighbour: komşu

new: yeni

newspaper: gazete

often: sıklıkla (zarf)

3
on: -de/-da,-deki/-daki (üzerinde, yüzeyinde) (prep.)

ones/those: olan(lar)

only: sadece (zarf)

own: kendi (aitlik vurgusu) (referans)

people: insanlar

personal: kişisel

play: oyun, oynamak

question: soru

read: okumak

reason: sebep,neden

repeat: tekrar yapmak, tekrarlamak

report: rapor, bilgi

say: söylemek (said-said)

second: ikinci

send: göndermek, yollamak (sent-sent)

sentence: cümle

several: birçok, çeşitli

something: bir şey

speak: konuşmak (spoke-spoken)

such: öyle,böyle,şöyle

take: almak (took-taken)

teacher: öğretmen

there is/are: vardır (present tense’de var olma durumu)

4
these: bunlar(çoğul)(referans kelime)

think: düşünmek (thought-thought)

this: bu(tekil)(referans kelime)

today: günümüzde, bugünlerde (zaman referansı)

understand: anlamak, öğrenmek (understood-understood)

use: kullanmak, faydalanmak

usually: genellikle (zarf)

waiter: garson

want: istemek

watch: izlemek,(tv)seyretmek

when: -dığı zaman(-en/-an şekli yoktur, tam cümle ister)(açıklamalı soru bağlacı)

why: neden, niçin (açıklamalı soru bağlacı)

5
53.THE WORLDS OF WALT DİSNEY

a few: birkaç(zarf)

a little: biraz,bir parça

a lot of: pek çok (zarf)

ago: önce (zaman referansı)

all: tamamı,bütünü,hepsi

as well as: -nın yanında (isme anlamını ekleyen bağlaçlar kategorisinde değerlendirilir)

believe in: -e inanmak (çekim ekinde zincir)

big:büyük

boy: erkek çocuk

build: inşa etmek,oluşturmak (built-built)

buy: satın almak (bought-bought)

call: adlandırmak,isimlendirmek,çağırmak,aramak

city: şehir

clean: temiz,temizlemek

complete: tamamlamak

cost:mal olmak,masraf (cost-cost)

creat: oluşturmak,yaratmak

died of: -den ölmek (çekim ekinde zincir)

different:farklı,değişik

eat: yemek yemek,yemek (ate-eaten)

enjoy:zevk almak, keyfini çıkarmak,eğlenmek

6
enjoyable: zevkli

entertainment: eğlence

excellent: mükemmel

family:aile

famous: ünlü

finish:bitirmek

fun:eğlence

give:vermek (gave-given)

good:iyi,faydalı, ürün

great:büyük,kocaman,mükemmel

have/has,have got/has got: sahip olmak

interest in: ile ilgili (çekim eki/ zincir görevi)

land:kara,karaya çıkmak

make: yapmak (made-made)

more: daha fazla,ilave(sayıdan önce)

move in: -e(içine) taşınmak,hareket etmek (çekim ekinde zincir)

open: açmak

piece:parça,tane

place:yer,yerleştirmek

plan:planlamak,tasarlamak

provide: sağlamak

remember:hatırlamak

same: aynı

7
sleep:uyumak,uyku (slept-slept)

small: küçük

so: bu yüzden (bağlaç)

start: başlamak

still:hâlâ(zarf)

the most: en

then: o zaman(zaman referansı görevinde),daha sonra (zarf)

thing: şey

today: günümüzde,bugünlerde (zaman referansı)

until: -e kadar (prep.)

visit:ziyaret etmek

world: dünya,evren,hayat

8
54. DEAR MR. BEAR

,too.(,): -de/da, dahi (dahil anlamındaki –de/-da bağlacı)

accommodation: konaklama

advance: ileriden

agency: ajans, acenta

answer: cevap

anywhere: herhangi bir yer

ask about: -yı sormak, -yı istemek (çekim ekinde zincir)

at least: en azından

avenue: bulvar

because: -dığı için (neden-sonuç bağlacı)

bedroom: yatak odası

book: rezerve ettirmek, kitap

child: çocuk

children: çocuklar

dear: sevgili, sayın

each: her, her bir

easy: kolay

education: eğitim

everbody: herkes

excellent: mükemmel

far: uzak

9
follow: takip etmek, izlemek

food: yiyecek

friendly: arkadaş(dost) canlısı, cana yakın(zarf)

garden: bahçe

get to: -e gitmek (çekim eki/yönelme –to’su)

get: elde etmek, sürmek (got-gotten/got) (metne göre anlam verilebilir)

helpful: faydalı

here: burada

hope: ummak, beklemek, ümit etmek

house: ev

husband: (erkek)eş

lady: hanım efendi, kadın

large: büyük, geniş

letter: mektup

like: sevmek, hoşlanmak, istemek, gibi

location: konum, yer

love: sevmek

lovely: sevimli, hoş

more: daha fazla, ilave (rakamla birlikte)

must/ought to/should: -meli/-malı,-mesi gerekir/-ması gerekir (gereklilik modalı)

need: ihtiyaç duymak

noisy: gürültü

of 17th October: ”of” sayılardan önce gelirse ‘-lı / li,-lık/lik’ anlamındadır. (prep.)

10
of: -ın/in (prep.)

old: yaşlı, eski

part: kısım, parça

say: söylemek (said-said)

shower: duş

sing: şarkı söylemek, ötmek (sang-sung)

single: tek, sade, bekâr

some… other: bazısı…diğerleri

stay with: ile kalmak, birlikte oturmak (çekim ekinde zincir, kendi anlamıyla kullanıldı)

street: sokak, cadde

student: öğrenci

suggestion: öneri

take: almak (took-taken)

thank: teşekkürler, teşekkür ederim

there is/are: vardır (present tense’de var olma durumu)

there: orada (-ya) (referans)

too: aşırı çok

underground: metro, yer altı

up to: -e kadar

washbasin: lavabo

well-known: iyi bilinen

wife: (kadın)eş

your sincerely: saygılarımla (arz ederim)

11
55. DEAR BOB & CAROL

a bit: bir parça, biraz (zarf)

advertisement: reklam

afraid of: -nın korkusu, -den korkmak (çekim ekinde zincir)

agree: kabul etmek

also: ayrıca

at first: ilk önce, ilk olarak (zarf)

busy: yoğun, meşgul

cheap: ucuz

country: ülke

enthusiastic: istekli, hevesli

finally: son olarak (zarf)

find: bulmak (found-found)

first: ilk. ilk olarak (zarf)

flat: daire, düz yüzey, yassı

floor: kat, zemin, taban

happy: mutlu, sevinçli

have/has got, have/has: sahip olmak

help: yardım etmek

here: burada

home: ev

hope: ummak

12
idea: fikir

immediately: hemen, çabucak(zarf)

larger: daha büyük

last: geçen, son (zarf)

live: yaşamak, oturmak

look for: -yı aramak (çekim ekinde zincir)

luckily: şanslı, şansımıza

main: ana, başlıca, asıl

month: ay

much: çok (sayılamayan)

must/ought to/should: -meli/-malı,-mesi gerekir/-ması gerekir (gereklilik modalı)

near: yakın, yakında

nearby: yakınında

new: yeni

next: sonraki, yanında, daha sonraki

now that: -dığı için (neden-sonuç bağlacı) = in that = because = since = as

offer: sunmak

older: daha büyük, daha eski

our: bizim (aitlik zamiri)

over: fazla(rakam), üzerinde(coğr. mekân) (prep.)

paper: kağıt, gazete, rapor

plan: planlamak, tasarlamak, plan

play in: -ile oynamak, içinde oynamak (çekim ekinde zincir)

13
quite: oldukça (zarf)

really: gerçekten (zarf)

road: yol

see: görmek (saw-seen)

send: göndermek,yollamak (sent-sent)

several: birçok (zarf)

simple: basit

simply: basit olarak (zarf)

small: küçük

so…that: öylesine…ki (bağlaç)

some: bazı, biraz (miktar zarfı)

soon: yakında, kısa süre içinde (zarf)

sure: emin (zarf)

there: oraya(-da) (referans)

time: zaman

town: kasaba

very: çok (zarf)

visit: ziyaret etmek

weekend: haftasonu

write: yazmak (wrote-written)

14
56. SINGLE FATHER’S CLUB

a lot of: birçok (zarf)

a.m.:öğleden önce

p.m.:öğleden sonra

about: hakkında (prep.), yaklaşık olarak (zaman referansından önce)(zarf)

after: sonra (prep.)

ago: önce(zarf)

announcement: duyuru,ilan

announcer: spiker,sunucu, anons

anything: herhangi(bir şey),hiçbir şey

appear: ortaya çıkmak,görünmek

best: en iyi

call: seslenmek, adlandırmak, çağrıda bulunmak

common: ortak, yaygın

decide to: -e karar vermek (çekim ekinde zincir)

die: ölmek

difficult: zor,zorlu

doctor: doktor

drink: içmek,içki (drank-drunk)

every: her(bir)

father: baba

mother: anne

15
feel: hissetmek (felt-felt)

find: bulmak,aramak (found-found)

food: yiyecek

for example: örneğin

give up: bırakmak

group: grup,toplanmak,gruplandırmak

-have a shower: banyo yapmak, duş almak (birleşik fiil)

-have meeting: toplanmak, buluşmak (birleşik fiil)

hear: duymak (heard-heard)

how to: nasıl –nılacağı

(açıklamalı soru bağlacına “to” prepositionu eklenerek açıklama kısmını


how,where,what,why… -ceği/-cağı, -nılacağı şeklinde okutur ve kendinden önceki cümleye
bağlayarak “bağlaç” görevini üstlenir).

Örneğin;

---how to look after: nasıl bakılacağı…

---where to find: nerede bulunacağı… gibi.

hear: duymak (heart-heart)

help: yardım etmek,yardım

husband: eş(erkek)

just:sadece (cümle başında ve sonunda okunmaz!)

look after: bakmak,ilgilenmek

lose: kaybetmek (lost-lost)

man: erkek,insan

16
men: erkekler,işçiler

mechanic: tamirci, teknisyen

meet: buluşmak, karşılaşmak (met-met)

meeting: buluşma,toplantı

message: mesaj,ileti

milk: süt

need: ihtiyaç duymak,ihtiyaç

night: gece

other: diğer

own: kendi(zamirdir,vurgu yapar), sahip olmak

part: kısım,parça

personal: kişisel

popular: popüler,yaygın

problem: problem,sorun,mesele

produce: üretmek

producer: üretici,yapımcı

radio: radyo,telsiz

read: okumak (read-read)

really: gerçekten (zarf)

say: söylemek,demek (said-said)

self: kendi,öz

several: birçok (zarf)

single: bekâr,tek,evlenmemiş

17
sleep: uyumak, uyku (slept-slept)

so: bu yüzden(bağlaç), çok(zarf)

son: erkek çocuk

story: hikaye,tarih,efsane

student: öğrenci

such as: gibi(sonrasına bir isim veya isimler alır)

such: bu gibi (referans kelime)

sure: emin,kesin (zarf)

talkabout: -yı konuşmak (prep.)

temperature: ısı,ateş,sıcaklık

there is/are: vardır (present tense’de var olma durumu)

there was/were: vardı(past tense’de var olma durum cümlesi)

this: bu (tekil referans)

these: bunlar (çoğul referans)

together: birlikte,beraber

too: cümle sonuna gelirse –de/-da (,too.)

try: denemek, deneyimlemek

tuesday:salı

unemployed: işsiz (fiilimsi)

unmarried: evlenmemiş (fiilimsi)

want: istemek

weight: kilo,ağırlık

well: iyi,kuyu,fışkırmak

18
when: -dığı zaman (açıklamalı soru bağlacı)

wife: eş(kadın)

19
57.PLANE CRASH IN PERU

above: üzerinde (prep.)

accident: kaza

afternoon: öğleden sonra (zarf)

afterwards: sonradan (zarf)

am/is/are going tobe(verb1): -ecek/-acak (present modal)

was/were going to be(verb1): -ecekti/-acaktı (past modal)

another: bir diğer

answer: cevap, cevaplamak

arm: kol

arrive: ulaşmak, varmak

at last: sonunda (zarf)

badly: kötü bir şekilde (zarf)

bag: çanta

bank: banka, kenar, kıyı, sıra, para yatırmak

break: kırmak, bozmak (broke-broken)

but: ama, fakat (Zıtlık bağlacıdır.Bu şekilde geldiğinde bağlaç kuralına göre tam cümle ister.)

but:-den başka (Paralellik bağlacıdır. Bu şekilde geldiğinde bağlaç kuralına göre tam cümle
istemez, sonrasına isim alır)

by: vasıtasıyla, aracılığıyla, oranında, -e kadar, itibariyle (prep.)

come: gelmek (came-come)

crash: çarp(ış)mak,kaza, kırılma,parçalanmak

die: ölmek

20
eve: arefe

fall: düşmek, sonbahar (fell-fallen)

farmer: çiftçi

feel: hissetmek, dokunmak (felt-felt)

find: bulmak (found-found)

get out: çıkmak (prep.)

ground: zemin, yer

hit: çarpmak, vurmak (hit-hit)

hurt: yaralamak (hurt-hurt)

jungle: orman

kill: öldürmek

knee: diz

know: bilmek, tanımak (knew-known)

learn: öğrenmek (learnt V2-3-learned V2-3)

leave: ayrılmak, bırakmak, izin, yaprak (left-left)

left: sol

right: sağ

look for: -yı aramak (çekim eki/ zincir)

manager: müdür, yönetici

minute: dakika

morning: sabah

mountain: dağ

next: sonraki, gelecek

21
night: gece

nobody: hiç kimse

of course: elbette

out of: -den/-dan (prep.)

piece: parça, tane, eklemek

plane: uçak

river: nehir

seat: koltuk

second: saniye

see: görmek (saw-seen)

shoe: ayakkabı, ayakkabı giydirmek (shoed v1-2-shod v1-2)

spend: harcamak, (vakit)geçirmek (spent-spent)

stay: kalmak

storm: fırtına

strap: bağlamak, kayış

strapped in: -e bağlı olarak (çekim ekinde zincir)

sweet: tatlı, şeker

swim: yüzmek (swam-swum)

take to: alıp –e götürmek (prep.)

take: almak (took-taken)

tear: yırtmak, gözyaşı (tore-torn)

terrible: korkunç

town: kasaba

22
unconcious: bilinçsiz

village: köy

walk: yürümek

want: istemek, istek

weak: zayıf, güçsüz

wear: giymek (wore- worn)

would(will), could(can), might(may): geçmişte tahmin, ihtimal, olasılık, rica, istek modal
yapılarıdır. Present halleri parantez içinde yazılıdır.

years old: yaşında

23
58.INVERNESS

all: tüm, tamamı, hepsi

area: alan, bölge

art: sanat

artist: sanatçı

as well as: -nın yanında (bağlaç)

association: birlik, dernek, kurum

between…and: arasında…ve…. (prep.)

big: büyük, kocaman

boat: bot, tekne

branch: şube, dal, branş, kollara ayrılmak

building: yapı, bina

bus: otobüs

canal: kanal, su yolu

castle: kale

centre: merkez

change: değiştirmek, değişim

cheap: ucuz

church: kilise

cinema: sinema

clothe: kıyafet, giydirmek (clothed v1-2-clad v1-2)

collection: koleksiyon, biriktirme

24
country: ülke

countryside: kırsalkesim

court: mahkeme

cultural: kültürel

decorate: dekore etmek, süslemek

delicious: lezzetli

dish: yemek

down: aşağı (prep.)

during: boyunca (edat)

end: son, bitirmek

entertainment: eğlence

essential: gerekli, esas, önemli

excellent: mükemmel

exhibit: sergilemek, sergi

facility: olanak, imkân

famous: ünlü

fine: hoş, güzel, ceza, ceza kesmek

flight: uçuş

food: yiyecek

frequently: sık sık, sıklıkla (zarf)

from: -den gelen (kelime anlamı)

from: -den/-dan (ek anlamı)

gallery: galeri, sergi

25
hotel: otel

however: her ne kadar …(bir önceki eylem) olursa olsun (bağlaç)

important: önemli

instead of: -nınyerine (isme anlamını ekleyen ve paralellik bağlacı kategorilerinde


değerlendirilir.)

instrument: enstrüman, alet

interest in: ile ilgili (çekim eki/ zincir görevi)

interesting: ilginç, ilgi çekici

journey: seyahat, yolculuk etmek

large: büyük, kocaman

leave: ayrılmak, bırakmak, izin (left-left)

leaving: ayrılan >başıboş gezen –ing (-erek/-arak,-en/-an)

left from: -den kalan (çekim ekinde zincir)

main: başlıca, ana

many: pek çok (zarf)

meal: yiyecek

mountainous: dağlık (arazi), çok büyük

museum: müze

national: ulusal

north-east: kuzey doğu

nowadays: bugünlerde, günümüzde (zarf)

offer: sunmak

old: eski, yaşlı

26
pillar: sütun

plenty of: -nın bolluğu (çekim ekinde zincir)

price: fiyat, ücret

provide: sağlamak

resident: yerleşik, sakin

richly: zengin bir şekilde (zarf)

safe: güvenilir, sağlam

sailing boat: yelkenli(kayık, gemi)

sailing: deniz yolculuğu, sail yapma, denize açılmak

schulpture: heykel

sea: deniz

serve: hizmet etmek, hapis yatmak

service: hizmet, servis

sightseeing: turistik amaçlı (gezilip görme amaçlı) seyahatler, gezi

situate: konumlanmak

situated in: -e konumlanmak (çekim ekinde zincir)

small: küçük

speak: konuşmak (spoke-spoken)

steamship: buharlı gemi, vapur

still: hâlâ (zarf)

street: sokak, cadde

such as: gibi / such: bu gibi

summer: yaz(ayı)

27
surround: çevrelemek, kuşatmak

theatre: tiyatro

tourist: turist

town: kasaba

train: tren, eğitmek (antrenman)

transport: taşımacılık, nakliye

travel: uzun seyahat, sefer, gezi

trip: kısa seyahat, tur, gezi

try: denemek

up: yukarı (prep.)

visit: ziyaret etmek, ziyaret

28
59. LACROSSE

lacrosse: hokey benzeri top oyunu

also: ayrıca (zarf)

around: çevresinde (zarf),civarında (sayıdan önce’edat’)

arrive: ulaşmak, varmak

as many times as: …mümkün olduğu kadar fazla kere (bağlaç)

at one time: bir zamanlar, eskiden (zarf)

ball: top

because: -dığı için (neden-sonuç bağlacı)

called: olarak adlandırılan (fiilimsi)

catch: yakalamak (caught-caught)

each: her bir, her

fast: hızlı (zarf)

field: saha, alan

game: oyun

goal: amaç, hedef

high: yüksek

hit: vurmak, çarpmak (hit-hit)

invent: icat etmek

long: uzunluk

net: ağ

old eski

29
older: daha eski

the oldest: en eski

outdoor: dışarıda, açık hava

pass: geçmek

popular: popüler, sevilen, yaygın

speed: hız, sürat, hız yapmak

sport: spor, spor yapmak

stick: çubuk

summer: yaz (ay)

ten: on (sayı)

their: onların(iyelik zamiri)

train: eğitmek, yetiştirmek

use: kullanmak, faydalanmak

very: çok (zarf)

war: savaş

30
60.BARASANA

about: yaklaşık olarak(sayılardan önce) (zarf)

also: ayrıca (zarf)

animal: hayvan

area: alan bölge

banana: muz

behind: arkasında

between…and: arasında…ve…. (prep.)

big: büyük

boy: erkek çocuk

day: gün

different: farklı,değişik

doing: yaparak (fiilimsi)

everything: her şey

family: aile

far away: çok uzak

first: ilk önce,ilk

fishing: balık avlama (fiilimsi)

for: için,boyunca(zaman referansından önce)

from each other: birbir(ler)inden

garden: bahçe

get from on house to another: bir evden diğerine gitmek (ulaşmak)

31
girl: kız

go: gitmek (went-gone)

have/has to: zorundadır(present tense’de zorundalık modalı)

hour: saat

housework: ev işi

hunt: avlanmak,av,avcılık

husband: eş(erkek),koca

language: dil,lisan

language-learner: dil öğrenici

learn about: -yı öğrenmek (çekim ekinde zincir)

learn: öğrenmek (learned v2-3- learned v2-3)

leave: bırakmak,ayrılmak,yaprak (left-left)

life: yaşam,hayat

life-style: yaşam tarzı

like: sevmek, gibi

live in: içinde yaşamak (çekim ekinde zincir)

look after: bakmak,ilgilenmek

marry: evlenmek

marvellous: mükemmel

meat: et

most of: -nın çoğu (çekim ekinde zincir)

must: -meli/-malı, -mesi/-ması gerekir =should=ought to (modal)

one: bir (sayı)

32
parent: ebeveyn, anne/baba

people: insanlar

person: kişi,insan

pick: toplamak,seçmek

plant: bitki,dikmek,tesis

play: oynamak,oyun

practise: pratik yapmak

prepare: hazırlamak

river: nehir

serve: hizmet etmek,hapis yatmak

share: paylaşmak,hisse,pay

small: küçük

so: bu yüzden (neden-sonuç bağlacı)

speak: konuşmak (spoke-spoken)

special: özel

they: onlar(referans kelime)

this is because: bu -dığı içindir (because, açıklamalı soru bağlacı görevindedir)

this: bu(tekil referans kelime)

these: bunlar (çoğul referans kelime)

time: zaman

together: birlikte

understand: anlamak (understood- understood)

usually: genellikle (zarf)

33
very far: çok uzak

village: köy

walk: yürümek

watch: izlemek,(tv)seyretmek

way: yol, tarz,yöntem

wife: eş(kadın)

with: ile (kelime anlamı)

with: ile birlikte (ek anlamı)

woman: kadın

women: kadınlar

work: çalışmak,iş

young: genç

34
61.THE MOTOR CAR INDUSTRY

19th: ondokuzuncu

begin: başlamak (began-begun)

beginning: başlangıç (fiilimsi)

Britain: Britanya

car: araba, araç

century: yüzyıl

cheap: ucuz

cheaper: daha ucuz

end: sonlandırmak, son

engineer: mühendis

expensive: pahalı

factory: fabrika, atölye

famous: ünlü, meşhur

find: bulmak (found-found)

France: Fransa

Germany: Almanya

great: büyük

had to: zorundaydı(past tense’de zorundalık modalı)

help: yardım etmek, yarım

industry: endüstri

kind: tür ,cins

35
machine: makine

make: yapmak, imal etmek (made-made)

many: pek çok (zarf)

mechanic: tamirci, teknisyen

only: sadece (zarf)

part: (araba) parça, kısım

popular: popüler, sevilen

small: küçük

too: çok, aşırı, çok fazla

United Stated: Birleşik Eyaletler

very: çok (zarf)

way: yol, tarz, yöntem

workshop: atölye, dükkân

year: yıl

36
62.THE OSTRİCH

ostrich: devekuşu

about: yaklaşık olarak (sayılardan önce) (zarf)

Africa: Afrika

almost: hemen hemen (zarf)

animal: hayvan

antelope: antilop

Arabia: Arabistan

around: çevresinde, civarında (prep. ve zarf görevleri)

bird: kuş

daytime: gündüz (zarf)

egg: yumurta

excellent: mükemmel

fast: hızlı

female: bayan, dişi

male: erkek

flat: düz, yassı

fly: uçmak (flew-flown)

for example: örneğin

from…to: -den…e... (prep.)

head: baş

height: boy, uzunluk

37
hole: çukur

home: ev

insect: böcek

into: içine(prep.)

large: büyük

the largest: en büyük

long: uzun

look after: bakmak, ilgilenmek(prep.)

neck: boyun

neight: boy, uzunluk

night: gece

run: koşmak, çalıştırmak (ran-run)

runner: koşucu

sand: kum

see: görmek (saw-seen)

small: küçük

some: bazı, birkaç (sayıdan önce)

some: biraz (miktar zarfı)

sometimes: bazen (zarf)

strong: güçlü

than: -dan (kıyaslama prep.)

thick: kalın

weight: ağırlık, kilo, ağırlık

38
white: beyaz

wing: kanat

world: dünya, evren

39
63. RUDYARD KIPLING

age: yaş,çağ,gün

all: tüm, tamamı, hepsi

bear: (çocuk) doğurmak, katlanmak (bore-born/borne)

become: olmak (became-become)

book: rezerve ettirmek, kitap

called: olarak adlandırılan (fiilimsi, başıboş gezen –ed)

especially: özellikle (zarf)

father: baba

finally: son olarak(zarf)

finish: bitirmek

go: gitmek (went-gone)

him: onu (referans)

later: daha sonra, sonra

life: yaşam, hayat

literatüre: edebiyat, yazın

live: yaşamak, oturmak

many: pek çok(zarf)

marry: evlenmek

of 17th october: ”of” sayılardan önce gelirse ‘-lı / li’ anlamındadır. (prep.)

of: -ın/in (prep.)

prize: ödül, değer vermek

40
receive: almak, çekmek (yayın)

reporter: muhabir

return: geri dönmek(gelmek)

school: okul

send: göndermek (sent-sent)

soldier: asker

son: erkek evlat, çocuk

story: hikaye, tarih

there: orada(-ya) (referans)

this: bu (tekil referans)

thoseabout soldier: askerler hakkındaolanlar

travel: seyahat etmek(uçakla uzun yol)

turn: dönmek

work: çalışmak, iş

write about: -yı yazmak (prep.) (çekim ekinde zincir)

write: yazmak (wrote-written)

writer: yazar

years old: yaşında

41
64.VIDEO CLIPS

actor: aktör,erkek oyuncu

bad: kötü

become: olmak (became-become)

better: daha iyi

big: büyük

bigger: daha büyük

the biggest: en büyük

buy: satın almak (bought-bought)

channel: kanal,hat

company: şirket, arkadaş

cost: mâl olmak, masraf (cost-cost)

difference: fark,farklılık

director: yönetmen, yönetici, müdür

excellent: mükemmel

first: ilk,önce

get on: tv’de yayınlanmak

get: elde etmek,olmak,kazanmak….(got-gotten/got)(metne göre anlam verilebilir)

good:iyi,faydalı, ürün

hadto: zorundaydı (past tense’de zorundalık modalı)

kind: tür,cins

less: daha az

42
look: bakmak,görünmek

make: yapmak (made-made)

million: milyon

more: daha fazla, daha çok

new: yeni

ones,those: olan,olanlar

only: sadece(zarf)

over: boyunca(zaman referansından önce) (prep.)

over: fazla (rakamsal ifade öncesinde) (prep.)

over: üzerinde, yüzeyinde(mekân, fizikî bir yer öncesinde) (prep.)

pop: popüler,pop müziği,patlatmak

pound: para birimi (£), kilo

programme: programlamak, program,gösteri

record: kaydetmek, kayıt, plak

rich: zengin

say: söylemek (said-said)

see:görmek,bakmak (saw-seen)

singer: şarkıcı

some: bazı,birkaç(sayıyla kullanımı) (zarf)

spend: harcamak, (vakit)geçirmek (spent-spent)

than: -dan (kıyaslama prep.)

these: bunlar(çoğul referans)

thing: şey

43
twenty: yirmi(sayı)

unseen: bilinmeyen (tense dışında fiilimsi yapılmak istenirse düzensiz fiilin 3.haliyle yapılır;
düzenli fiillerde ise yapısına göre fiile –played,-cried,stopped takıları getirilerek yapılır.)

year: yıl(zaman)

44
65.DREAMS

a few: birkaç(zarf)

a little: biraz, bir parça

about: yaklaşık olarak (sayıdan önce)(zarf)

after: sonra (prep.)

almost: hemen hemen (zarf)

angry: sinirli

answer: cevap, cevaplamak

baby: bebek

beat: vurmak

before: önce (preposition ve bağlaç olarak iki kullanımı vardır. bağlaç olarak kullanıldığında
en az iki cümleyi bağlar. preposition olarak kullanıldığında ise, bir cümlenin özne ya da nesne
bölgesinde kendi anlamında kullanılır.)

begin: başlamak (began-begun)

breathe: nefes almak

catch: yakalamak (caught-caught)

difficult: zor (zarf)

dream: rüya görmek, hayal kurmak (dreamed-dreamed)

dreaming: rüya görerek (fiilimsi(tense bölgesi dışında olur),başıboş gezen-ing)

during: boyunca (prep.)

easily: kolay bir şekilde (zarf)

every: her (bir)

everyone: herkes (zamir)

45
experiment: deney yapmak, deney

eye: göz, bakmak

fast: hızlı

faster: daha hızlı

feel: hissetmek (felt-felt)

fight: dövüşmek (fought-fought)

find: bulmak (found-found)

get: elde etmek, sürmek (got-gotten/got)(metne göre anlam verilebilir)

give: vermek (gave-given)

half: yarım,yarı

heart: kalp

if: eğer, olup olmadığı (bağlaç)

in: -de/-da,-deki/-daki (içinde) (prep.)

into: içine(prep.)

last: son, sürmek

let: izin vermek (let-let)

long: uzun(süre),uzunluk

longer: daha uzun

may: -ebilmek (yeterlilik, istek, rica modalı) = able to = can

movement: hareket

need: ihtiyaç duymak, ihtiyaç

next: sonraki, gelecek

night: gece

46
pill: hap, ilaç

problem: problem, sorun

rapid: hızlı, süratli

rem (rapid eye movement): hızlı göz hareketi

show: göstermek, sergilemek, sahnelemek (showed - shown/showed)

sleep: uyumak, uyku (slept-slept)

sleeper: uyuyan kimse, uykucu

sleepingpill: uyuma, uyku hapı (fiilimsi, başıboş gezen-ing)

stage: aşama, evre

stop: durmak, durdurmak

taking: almayı (fiilimsi)

then: o zaman(zaman referansı görevinde),daha sonra (zarf)

think: düşünmek (thought-thought)

through: vasıtasıyla, aracılığıyla = by

times: kez, kere, defa

want: istemek

while: iken (bağlaç, eş zaman ister)

without: -sız,- siz(sonrasında gelen anlamı olumsuz yapan prep.)

worry: merak etmek, endişelenmek

younger: daha genç

47
66.ORANGES

a lot of: pek çok (zarf)

ago: önce (zarf)

around: civarında,çevresinde (prep.)

art: sanat

beatiful: güzel

both…and: hem…hem de (hem isimleri hem de cümleleri bağlayan bağlaç kategorisinde


değerlendirilir) = and...alike

colour: renk,renklendirmek

come from: -den gelmek (çekim eki)

crop (farm product): çiftlik ürünü,mahsul,ürün vermek,dikmek =product

different: farklı

easy: kolay

eat: yemek yemek (ate-eaten)

farm: çiftlik

flower: çiçek,çiçek açmak

fruit: meyve

grow: büyütmek,yetiştirmek (grew-grown)

have/has,have got/has got: sahip olmak

important: önemli

in other words: diğer bir deyişle (bağlaç)

juicy: sulu, ağız sulandırıcı

kind: tür,cins

48
learn: öğrenmek (learned V2-3-learnt V2-3)

leave: ayrılmak,yaprak (left-left)

love: sevmek

lovely: güzel,hoş

name: isim,isimlendirmek

nature: doğa

ones: olan(lar) referans)= those

orange: portakal

other: diğerleri

picture: resim,tablo,manzara,resmetmek

plant: dikmek,bitki,tesis

probably: muhtemelen(zarf)

raise: yetiştirmek(meyve,sebze),yükseltmek(borsa),büyütmek(çocuk)

section: bölüm, kısım

seed: tohum,tohumlamak,çekirdek

separate: ayırmak,ayrı

shiny: parlak

skin: deri,kabuk

smell: koklamak

such as: gibi (edat)

sweet: tatlı,hoş

take to: alıp –e götürmek

teach: öğretmek (taught-taught)

49
there: orada(-ya) (referans)

therefore:bu yüzden (bağlaç) =thus =so

thick: kalın

thin: ince

today: bugünlerde,şimdi(zarf)

tree: ağaç

twenty: yirmi (sayı)

use: kullanmak

very: çok(zarf)

wild: yabanî,vahşi,ıssız

50
67.THE POSTAGE STAMP

accept: kabul etmek, onaylamak

agree: anlaşmak

almost: hemen hemen(zarf)

another: bir diğer

back: arka, sırt

beatiful: güzel, hoş

become: olmak (became-become)

big: büyük

bigger: daha büyük

the biggest: en büyük

blue: mavi

buy: satın almak (bought-bought)

collect: biriktirmek, toplamak

collector: koleksiyoncu, biriktirici

country: ülke

cross: geçmek

deliver: dağıtmak

difficult: zor

earlier: eski, daha erken

finally: son olarak (zarf)

gum: yapıştırıcı, sakız, yapıştırmak

51
his/her: onun (refereans)

hobby: hobi, merak, özel zevk

however: her ne kadar… olursa olsun (zıtlık bağlacı, paragrafları bağlama görevinde)

however: ancak bununla birlikte(zıtlık bağlacı, cümleleri bağlama görevinde)

idea: fikir, düşünce

immediately: hemen, acilen(zarf)

international: uluslararası

know: bilmek, bilmek (knew-known)

know about:-yı bilmek (çekim ekinde zincir)

letter: mektup

mail: elektronik posta, postalamak

make: yapmak (made-made)

making: yapmaya (fiilimsi, başıboş gezen -ing)

member: üye

only: sadece (zarf)

organization: organizasyon, kuruluş

organize: düzenlemek, organize etmek

own: kendi, sahip olmak

paid for: -nın parasını ödemek (çekim ekinde zincir)

person: kişi

post: posta

postage stamp: posta pulu

prepaid: önceden ödenmiş, ön ödemeli

52
put on: (üzerine) koymak

quickly: hızlı, çabucak

sell: satmak, vermek (sold-sold)

send: göndermek, yollamak (sent-sent)

sender: gönderici, gönderen kişi

several: birçok (zarf)

stamp: posta pulu, damga

start: başlamak

take care of:-nın ilgisi, ilgilenmek, bakmak (çekim ekinde zincir)

take care: ilgilenmek, dikkat etmek = look after

take to: alıp –e götürmek (çekim ekinde zincir)

the most: en(çok)

world: dünya

53
68. VOLCANOES

according to: -e göre (prep.)

although: -ise de (özel kuralı olan zıtlık bağlacı kategorisindedir, zaman uyumu aranmaz ve
en az iki tam cümle ister)

around: çevresinde

beatiful: güzel

chimney: baca =vent

city: şehir

classical: klasik

classify: sınıflandırmak=group

collect: biriktirmek

come from: -den gelmek (çekim ekinde zincir)

come: gelmek (came-come)

cone: koni, külah

deep: derin

destroy: tahrip etmek

destruction: tahribat, yıkım

earth: dünya, evren,yeryüzü

eartquake: deprem

explosion: patlama

farmland: çiftlik alanı

forest: orman

form: şekil vermek, şekil

54
fright: korkutmak

frighten: korkutmak (bazı isimlerin başına ya da sonuna ‘–enön/soneki’ getirilerek isim


fiilleştirilir.)

go down: altına, aşağısına gitmek (prep.)

greatly: büyük bir şekilde (zarf)

improve: geliştirmek, gelişmek

island: ada

know about:-yı bilmek (çekim ekinde zincir)

lava: lav

liquid: sıvı

material: materyal, malzeme

mostly: çoğunlukla (zarf)

mountain: dağ

out of: -den/-dan (prep.)

pleasure: zevk, haz

quantity: miktar, nicelik

rock: kaya

throughout: boyunca (zaman referansı)

throughout: tamamında (yer, zaman)

type: tip, tür, cins

vent: yanardağ ağzı, baca

volcano: volkan,yanardağ

word: kelime

55
69. CONTAINERS

a few: birkaç(zarf)

accident: kaza

again: tekrar, yeniden

around: çevre, etrafta

article: makale

as a result: …sonucu olarak,sonuç olarak (bağlaç)

basic: temel

basket: sepet

beaker: beherglas

beverage: içecek, meşrubat

bin: çöp kutusu

biologist: biyolog(bilim adamı)

bottle: şişe

box: kutu,kasa

breakable: kırılabilir

called: olarak adlandırılan(fiilimsi)

can: -ebilmek (modal)

can: teneke, kutu(isim)

cap: kapak, kapatmak

cardboard: mukavva, karton

carton: karton kutu, kutu, mukavva

56
cask: varil, fıçı

ceramic: seramik, porselen

chemical: kimyasal(madde)

chemist: kimyager(bilim adamı)

clean: temizlemek, temiz

come: gelmek (came-come)

common: yaygın, ortak

contain: içermek,kapsamak

container: konteyner, kutu

cook: yemek pişirmek

cooking: yemek pişirme (fiilimsi)

cut: kesmek, pay (cut-cut)

cylindirical: silindirik (biçimli)

depend on: -e bağlı olmak (çekim eki/ zincir)

different: farklı

discuss: tartışmak, ele almak

drum: silindir, davul

durable: dayanıklı, dayanabilir

easy: kolay

egg: yumurta

either…or: ya…ya da(hem kelimeleri hem de cümleleri bağlama bağlacı)

every day: her gün(zarf)

favourite: favori, en çok sevilen, gözde

57
find: bulmak (found-found)

fit: uymak, uygun (fit V2-3-fitted V2-3)

flask: şişe, matara

flex: esnetmek, bükmek

flexible: esnek, esneyebilir

fold: katlamak

glass: cam

heavy: yoğun, güçlü,ağır, yoğun

hinge: menteşe, menteşelemek

hold: tutmak, sahip olmak (held-held)

however: ancak bununla birlikte(zıtlık bağlacı, cümleleri bağlama görevinde)

however: her ne kadar… olursa olsun (zıtlık bağlacı, paragrafları bağlama görevinde)

identify: tanımlamak, tespit etmek

imagine: hayal etmek

important: önemli

in case of: -mesi/ması durumunda

in other words: diğer bir deyişle (bağlaç)

inside: iç kısım,içeri

itself: kendisi

jar: kavanoz

jewelry: mücevher

kind: tür,cins

knot: düğüm, düğümlemek

58
label: etiket, marka, etiketlemek

let: izin vermek (let-let)

lid: kapak

liquid: sıvı

long-lasting: uzun ömürlü, dayanlıklı(fiilimsi)

look at: -e bakmak (çekim ekinde zincir)

make of: -den oluşmak(çekim ekinde zincir)

many: pek çok

mention: ifade etmek, bahsetmek

metal: metal, madeni, madde

mouth: ağız

movable: taşınabilir

name: isimlendirmek, isim

neck: boyun

need: ihtiyaç duymak, ihtiyaç

of course: elbette(zarf)

open: açmak. açık

opener: açacak, açıcı

others: diğerleri

outside: dış, dış taraf

painter: ressam

paper: kâğıt

photographer: fotoğrafçı

59
place: yer, yerleştirmek

possible: mümkün

practical: pratik, kullanışlı

print: basmak, yazdırmak

product: ürün

profession: meslek

push button: basmalı düğme

rectangular: dikdörtgen

removable: kaldırılabilir

ring: yüzük, (telefon,zil)çalmak (rang-rung)

say: söylemek (said-said)

screw: vida, vidalamak

see: görmek (saw-seen)

sell: satmak (sold-sold)

serve: servis etmek, hapis yatmak

shape: şekil, şekillendirmek,

short: kısa

side: kenar, yan, taraf

similar: benzer

simple: basit

size: boyut,ebat

snap on: bastırılıp açılan, kolayca takılıp çıkarılan

snap: patlamak

60
soft: yumuşak

some: bazı, birkaç (sayıdan önce)

some: biraz (miktar zarfı)

soup: çorba

specialize: uzmanlaşmak, özelleştirmek

sprey: sprey, püskürtmek

square: kare

square: kare, meydan

strong: güçlü

student: öğrenci

such as: gibi

such: bu gibi(referans kelime)

take off : (elbise)çıkarmak, havalanmak, yola çıkmak (yapım eki)

talk about: -yı konuşmak(çekim ekinde zincir)

talk: konuşmak

tank: depo

teacher: öğretmen

them: onları

therefore:bu yüzden (bağlaç) =thus =so

thick: kalın

thin: ince

this: bu (tekil referans)

these: bunlar (çoğul referans)

61
throw away: fırlatıp atmak (birleşik fiil)

tie: bağlamak, bağ, ilişki

top: üst kapak, üst

tray: tepsi

tube: tüp

tying: bağlama(fiilimsi)

us: biz (zamir)

use: kullanmak

usually: genellikle(zarf)

utensil: açacak, alet =opener

utensil: alet

vase: vazo

vat: fıçı, küp

wastebasket: çöp sepeti

way: yol, tarz, usul

wide: geniş

without: -sız,- siz(sonrasında gelen anlamı olumsuz yapan prep.)

word: kelime, ifade etmek

world: dünya

62
70. LUMINOUS AND NON-LUMINOUS BODIES

able to: -ebilmek (modal)

also: ayrıca(zarf)

anything: herhangi(bir şey),hiçbir şey

because: -dığı için(paralellik bağlacıdır ve neden-sonuç ilişkisi kurar)=now that-= in that

behind: arkasında

below: altında

between: arasında

body: cisim,vücut,beden

both…and: hem…hem de(bağlaç)

but: ama, fakat (zıtlık bağlacı/ bu şekilde geldiğinde bağlaç kuralına göre tam cümle ister.)

but:-den başka (paralellik bağlacı/ bu şekilde geldiğinde bağlaç kuralına göre tam cümle
istemez,sonrasına isim alır)

can: - ebilmek (modal)

clear: açık,temiz,berrak

close: yakın

cold: soğuk

connection: ilişki,bağ

emit: yaymak,göndermek(ışık) =give out= send out

energy: enerji,kuvvet,güç

example: örnek

fire: soba, ateş

form: şekil vermek,şekil,biçim

63
glass: cam

good:iyi,faydalı, ürün

heat: ısı

however:ancak bununla birlikte(zıtlık bağlacı,cümleleri bağlama görevinde)

however:her ne kadar… olursa olsun (zıtlık bağlacı,paragrafları bağlama görevinde)

in other words: diğer bir deyişle (bağlaç)

iron: demir,ütü

lamp: lamba,ışık,ampul

light: ışımak, ışık saçmak, ışık, hafif (lit/lighted-lit/lighted)

like: gibi

like: sevmek,hoşlanmak,istemek,gibi

luminous: ışık yayan

make of: -den oluşmak(çekim ekinde zincir)

non-luminous: ışık yaymayan

object: obje,nesne,itiraz etmek

only: sadece (zarf)

opaque:opak,saydam olmayan

other: diğer

outside: dış kısım(taraf),dışarı

pass through: arasından/içinden geçmek

piece: parça

produce: üretmek

purpose: amaç

64
reflect: yansıtmak

see: görmek (saw-seen)

side: kenar,yan,taraf

sky: gökyüzü

so do I,so does, so are = aynısını yapar

so: bu yüzden (paralellik bağlacı)

source: kaynak

substance: madde

such as: gibi(sonrasına bir isim veya isimler alır)

such: bu gibi (referans)

sunlight: güneş ışığı

temperature: sıcaklık

that is: yani (iki noktalama arasında kullanılan paralellik bağlacı) =namely

the Moon: Ay(terim anlam)

the Sun: Güneş(terim anlam)

through: arasından,içinden

translucent: yarı saydam

transparent: saydam

type: tip,tür,cins

use: kullanmak

very: çok(zarf)

wall: duvar

window: pencere

65
71.COAL

..(it)..is that: -mesi/-ması

about: yaklaşık(sayıdan önce), hakkında (prep.görevinde)

advantage: avantaj,fayda

anthracite: taş kömürü

as: -dığı için,-dığı gibi,-dıkça,-iken (bağlaç görevinde fiillere gelir)

as: olarak,gibi,kadar (bağlaç görevinde isimlere gelir)

at last: sonunda

at least: en azından

below: altından

bituminous coal:ziftli,bitümlü kömür

burn: yakmak, yanmak (burned V1-2-burnt V1-2)

burning: yanıcı

bury: gömmek

century: yüzyıl

closer: daha yakın

coal: kömür

constant: sabit,sürekli

contain: içermek

content: içerik, memnun olmak

copper: bakır

directly: doğrudan(zarf)

66
disadvantage: dezavantaj,zarar vermek,sakınca

domestic: evsel(kullanım),içsel

during: boyunca (prep.)

elementary: kolay,öz,öğesel

end: sona ermek,bitirmek,son

engine: motor

engine: motor

equal: eşit

especially: özellikle(zarf)

find: bulmak,aramak,sağlamak,sonuç (found-found)

fuel: yakıt,yakmak,akaryakıt

ground: zemin

hard:sert,katı

home: ev,vatan,yerleştirmek

invent: icat etmek

invention: icat

know: bilmek,tanımak (knew-known)

lead: öncülük etmek, liderlik etmek (led-led)

leading: liderlik,öncülük eden(fiilimsi)

less expensively: çok daha ucuza (zarf)

less: daha az

lot: çok,pek çok(zarf)

maintain: devam ettirmek, sürdürmek =keep

67
moisture: nem

more: daha fazla,ilave (sayıdan önce)

other: diğer

petroleum: petrol

preferable: tercih edilen

probable: olası,muhtemel

probably: muhtemelen (zarf)

produce: üretmek

property: özellik

slowly: yavaş bir şekilde(zarf)

smell: koklamak

smelt: eritmek

steam: buhar,buhar çıkarmak

subbituminous coal: düşük bitümlü,subbitümlü kömür

supply: tedarik etmek,sağlamak =provide

take: almak (took-taken)

than: -dan (kıyaslama prep.)

the highest: en yüksek

the most: en çok

there is/are: vardır (present tense’de var olma durumu)

therefore:bu yüzden (bağlaç) = thus = so

towards: -e doğru, -e karşı (edat)

under: altında (prep.)

68
uniform: tekdüze

world: dünya

year: yıl

69
72. CARS OF THE FUTURE

able to: -ebilmek (modal)

accident: kaza

air: hava

along: boyunca(zarf)

also: ayrıca(zarf)

as: -dığı için,-dığı gibi,-dıkça,-iken (bağlaç görevinde fiillere gelir)

as: olarak,gibi,kadar (bağlaç görevinde isimlere gelir)

at all: hiç de(zarf)

avoid: kaçınmak

besides: bunlardan başka (paragraf bağlama bağlacı)

besides: -nın yanında(bağlaç)

cause: sebep olmak,neden olmak,sebep,neden

change: değişmek,değişim

clean: açık,temizlemek,yıkamak

construct: inşa etmek,kurmak

construction: inşa,yapı, inşaat

contain: içermek

design: dizayn etmek,tasarlamak

drive: sürmek(araba) (drove-driven)

driver: sürücü

electricity: elektrik

70
entirely: tamamen (zarf)

environment: çevre

environmental: çevresel

environmentally: çevreselolarak(zarf)

equipment: donanım,ekipman,malzeme

exist: var olmak

exit: çıkmak,çıkış

fewer: daha az

fuel: yakıt,yakmak

get: elde etmek,sürmek (got-gotten/got)(metne göre anlam verilebilir)

great: büyük

greater: daha büyük

heavy: yoğun, güçlü, ağır, yoğun

important: önemli

in other words: diğer bir deyişle (bağlaç)

instead of: -nınyerine (isme anlamını ekleyen ve paralellik bağlacı kategorilerinde


değerlendirilir.)

intelligent: zeki

journey: seyahat

kind: tür,cins

last: son,sürmek,gitmek

lead to: yol açmak (yapım eki)

lead: öncülük etmek, liderlik etmek (led-led)

71
like: gibi,sevmek,istemek

look: görünmek,bakmak

maybe: belki(zarf)

move on: hareket etmek,gitmek(çekim eki almış)

necessary: gerekli

ones: olan(lar) = those (referans)

ordinary: sıradan

passenger: yolcu

pick up: toplamak,biriktirmek,almak =collect

power: çalışmak,güç

rather: oldukça(zarf)

require: gerektirmek,talep etmek

rest: geri kalanı,dinlenmek

road: yol

run on: -ile çalışmak(çekim ekinde zincir)

safe: güvenli

say: söylemek,demek (said-said)

source: kaynak

special: özel

strip: şerit,soymak (stripped v2-3-stript v2-3)

supply: tedarik etmek,sağlamak =provide

there: orada,oraya,şurada(zarf) (referans)

therefore:bu yüzden (bağlaç) =thus =so

72
today: bugünlerde,günümüzde (zarf)

tomorrow: yarın (zarf)

traffic: trafik

vehicle: araç

73
73.USING ELECTICITY

accurate: tam, doğru, kesin =correct

body: vücut, cisim

both: her iki(referans)

both…and: hem…hem de (hem kelimeleri hem de cümleleri bağlama bağlacı)

bring: getirmek, neden olmak (brought-brought)

comfort: rahatlık, konfor

correct: düzeltmek, doğru

device: aygıt, alet

diagnosis: teşhis, tanı

factory: fabrika

fire: ısıtmak, ateş, yangın

for example: örneğin (zarf)

for:için, boyunca (zaman referansından önce)(prep.)

full of: -ile dolu (çekim ekinde zincir)

have/has, have got/has got: sahip olmak

healt: sağlık

home: ev, yerleştirmek, vatan

human: insan, insanoğlu

illness: hastalık

infrared: kızılötesi

inside: iç taraf, içeri

74
iron: ütü, demir, ütü yapmak

kind: tür, cins, tarz

lamp: lamba, ampul, ışık

locomotive: lokomotif

look at: -e bakmak (çekim ekinde zincir)

machine: makine, mekanizma, araba

medical: tıp, tıbbi, sağlık

mixer: mikser, karıştırıcı

more: daha fazla,ilave(sayıdan önce)

need: ihtiyaç duymak, ihtiyaç, gereklilik

only: sadece (zarf)

physician: doktor

produce: üretmek

ray: ışın, ışın yaymak

run on: ile çalışmak (çekim eki almış hali)

run: çalıştırmak, koşmak (ran-run)

school: okul, yetiştirmek ,(balık) sürüsü

shaft: şaft, mil

subway train: metro

such as: gibi(sonrasına bir isim veya isimler alır)

such: bu gibi (referans)

tell: söylemek, anlatmak (told-told)

treatment: tedavi

75
trolley bus: troleybüs, raysız trambay

ultraviolet: ultraviyole, morötesi

valuable: değerli

what: “ne” ve “hangi” anlamlarında kullanılan bağlaç (açıklamalı soru bağlacı)

when: -dığı zaman (-en/-an şekli yoktur, tam cümle ister) (açıklamalı soru bağlacı)

76
74.POLYMER BATTERIES FOR ELECTRIC VEHICLES

ability: yetenek

agree: anlaşmak,aynı fikirde olmak,kabul etmek

although: -ise de (özel kuralı olan zıtlık bağlacı kategorisindedir, zaman uyumu aranmaz ve
en az iki tam cümle ister)

amount: miktar

another: bir diğer

any: hiç(olumsuz),herhangi(olumlu)

anywhere: herhangi bir yer,her yer

appearance: görünüm,dış görünüş

battery: batarya,akü,pil

because of: -den dolayı(isme anlamını veren bağlaç kategorisinde değerlendirilir, tam cümle
gerekli değildir)

believe: inanmak

besides: bunlardan başka (paralellik bağlacıdır, paragrafları bağlayan bağlaç kategorisinde


değerlendirilir.)

besides: -nın yanında(paralellik bağlacıdır, isme anlamı veren bağlaç kategorisinde


değerlendirilir.)

build: inşa etmek,oluşturmak (built-built)

builder: inşa edici,yapıcı

capacity: kapasite,yeterlik

car: araba,araç

cause: sebep olmak,yol açmak

certain: bazı,belirli,kesin

77
cheap: ucuz,ucuzlatmak

conduct: iletmek

conductive: iletici,iletken

develop: geliştirmek,gelişmek

disadvantage: dezavantaj,zarar vermek

distance: mesafe

door: kapı

engineer: mühendis

even: hatta

eventually: sonuç olarak(zarf)

finish: bitmek,bitirmek

first: ilk,birinci

for reason: sebepten dolayı

reason for: -nın sebebi

form: şekil vermek,şekil

heavy: yoğun,güçlü,ağır,yoğun

important: önemli,saygın,etkili

in addition(to): (-e)(isme anlamını ekleyen paralellik bağlacı kategorisinde değerlendirilir.)

in order to: -mek, -mak için (isme anlamını ekleyen paralellik (koşul-şart) bağlacı
kategorisinde değerlendirilir.)

in other words: diğer bir deyişle (paralellik bağlacı)

industry: endüstri

insulate: yalıtmak,izole etmek

78
interest in: ile ilgili (çekim eki/ zincir görevi)

kill: öldürmek

lead: kurşun,liderlik etmek (led-led)

less: daha az

long: uzun süre,hasretini çekmek,istemek,susamak

make of: -den oluşmak(çekim ekinde zincir)

market: pazar,pazarlamak

mass: (halk)kitle,kütle

material: materyal,malzeme

mean: anlamına gelmek,kastetmek (meant-meant)

metallic: metalik,madeni

must/ought to/should: -meli/malı,-mesi gerekir/-ması gerekir(gereklilik modalı)

necessary: gerekli

ones/those: olan(lar) (referans ifade)

ordinary: sıradan

place: yer,yerleştirmek

plastic: plastik,esnek

pollute: kirletmek,bozmak

pollution: kirlilik

production: üretim

provide: sağlamak

ready: hazır

reason: sebep

79
replace: yerini almak,yenilemek, (yenisiyle)değiştirmek

research: araştırmak, araştırma

road: yol

roof: çatı

run on: ile çalışmak (çekim eki)

science: bilim

scientist: bilim adamı,ilim insanı

seat: koltuk

sell: satmak (sold-sold)

several: birkaç, pek çok (zarf)

shape: şekil vermek,şekil =form

similar: benzer

solve: çözmek

step: adım,(merdiven)basamak

stronger: daha güçlü

test: test etmek,sınav,deney

then: o zaman(referans),daha sonra (zarf)

there is/are: vardır (present tense’de var olma durumu)

therefore:bu yüzden (paralellik bağlacı)=thus =so

this is because of: bu –den dolayıdır

this is because: bu –dığı içindir

time: zaman,süre

times: kez,kere,defa

80
too: aşırı çok

too: cümle sonunda iki noktalama işareti arasında “-de/-da,-dahi” anlamları katar.

toxic: zehirli

truck: kamyon

use: kullanmak,tüketmek,faydalanmak

van: kamyonet

various: çeşitlilik,değişim

vehicle: araç,taşıt

weigh: tartmak,kilo gelmek

well: iyi,uyu,fışkırmak,kaynamak,kaynak

yet: henüz,fakat (zarf)

81
75. EFFECTS OF CIGARETTE SMOKING

actually: aslında, gerçekten (zarf)

agent: faktör,etken

appear: görünmek

arouse: uyarmak,kaldırmak

because of: -den dolayı(isme anlamını veren bağlaç görevindedir)

because: -dığı için(paralellik bağlacıdır ve neden-sonuç ilişkisi kurar)

begin: başlamak (began-begun)

blood: kan

brain: beyin

brand: marka

breathe: nefes alıp vermek

calm: sakinleşmek,sakin =soothe

cancer: kanser

carbon monoxide: karbon monoksit

cause: sebep olmak

cigarette: sigara

claim: iddia etmek

completely: tamamen (zarf)

consequent: sonuç

consequently: sonuç olarak(zarf)

content: içerik,memnun etmek

damage: zarar vermek,zarar

82
danger: tehlike,risk

decrease: azalmak,azalış

depend on: -e bağlı olmak (çekim ekinde zincir)

depend: bağlı olmak

dependence: bağlılık,bağımlılık

effect: etkilemek,etki

eliminate: gidermek,yok etmek = remove

enough: yeterli derecede

false: yanlış

filter: süzmek,filtre etmek,filtre,süzgeç

force: zorlamak,güç

frequently: sıklıkla(zarf)

harmful: zararlı

impossibility: imkansızlık

impossible: imkansız

in addition(to): (-e)(isme anlamını ekleyen paralellik bağlacı kategorisinde değerlendirilir.)

in other words: diğer bir deyişle (paralellik bağlacı)

increase: artmak, artırmak, artış

independence: bağımsızlık

inhale: içine çekmek,solumak

intake: alım,ağız,içeri alma

larynx: gırtlak

last: sürmek,son

83
less: daha az(zarf)

long: uzun(süre)

low: düşük,alçak

lung: akciğer

make: yapmak (made-made)

manufacture: üretmek,yapmak

more: daha fazla (zarf)

mouth: ağız

nervous: sinirli

nicotine: nikotin

of course: elbette(zarf)

only: sadece(zarf)

other: diğer

oxygen: oksijen

perhaps: muhtemelen(zarf)

permanent: kalıcı

possible: mümkün,muhtemel

psychological: psikolojik

reduce: azaltmak

remove: kaldırmak

satisfy: tatmin etmek

serious: ciddi,önemli

smoke: duman,sigara içmek,sigara

84
smoker: sigara içici,sigara içenkişi

sooth: yatıştırmak

starve: açlıktan ölmek

stimulant: uyarıcı

stimulate: uyarmak

strong: güçlü

substance: madde,cisim

suffer: müzdarip olmak

tar: katran,zift

tast: lezzet,tat

themselves: kendileri(referans)

throat: boğaz

to do so: öyle yapmak

tongue: dil

true: doğru

without: -sız,- siz(sonrasında gelen anlamı olumsuz yapan prep.)

85
76.MICROSCOPIC ORGANISMS

activate: çalıştırmak,etkinleştirmek,aktive etmek

active: aktif,hareketli

add: eklemek,ilave etmek

although: -ise de (özel kuralı olan zıtlık bağlacı kategorisindedir, zaman uyumu aranmaz ve
en az iki tam cümle ister)

animalcule: mikroskobik hayvan

bacteria: bakteri(ler)

bacteriologist: bakteriyolog,bakteriyolojist

both…and: hem…hem de (hem isimleri hem de cümleleri bağlayan bağlaç kategorisinde


değerlendirilir)

break open: kırıp açmak,zorla kırmak (birleşik fiil)

cell membran: hücre zarı

cell: hücre

century: yüzyıl

chlorophyll: klorofil(bitki)

classify: sınıflandırmak

complete: tamamlamak,tam,eksiksiz

contain:içermek,kapsamak

cover of protein: protein örtüsü

cover: örtmek,kılıf

cytoplasm: sitoplazma

difficult: zor

86
earth: dünya,yeryüzü

enter: girmek(içeri),yazmak

everywhere: her yer

find: bulmak,aramak (found-found)

food: yiyecek

for this reason: bu sebepten dolayı

get: elde etmek (got- got/gotten)

go: gitmek(went-gone)

important: önemli

important: önemli

inactive: pasif,hareketsiz

inside: içeri,içte,iç kısım

kingdom: krallık,âlem

like: sevmek,gibi

live in: ile,içinde yaşamak (çekim ekinde zincir)

many: pek çok (zarf)

membrane: zar

microscopic: mikroskobik,çok ufak

more and more: gittikçe artan sayıda

more: daha fazla,ilave(sayıyla birlikte kullanıldığında)

multicelled: çok hücreli

must/ought to/should: -meli/-malı,-mesi/-ması gerekir(modal)

name: isim koymak,isim

87
neither…nor: ne…ne de (hem isimleri hem de cümleleri bağlayan bağlaç kategorisinde
değerlendirilir)

nucleus: çekirdek

only: sadece

organism: organizma

outside: dış,dışarısı,dış kısım

own: sahip olmak,kendi

plant: bitki,tesis

protist: tek hücreli canlı, protist

protozoa: tek hücreli hayvan,protozoa

provide for: -yı(-den) sağlamak(çekim ekinde zincir)

putinto: -e koymak (çekim ekinde zincir)

put: koymak (put V2-put V3)

reproductive: tekrar üreyen

science: bilim

see: görmek,bakmak (saw-seen)

separately: ayrı olarak, bağımsız olarak(zarf)

single celled: tek hücreli

some…others: bazısı…diğer(ler)i

study: (ders)çalışmak

than: -den/-dan(kıyaslama) (prep.)

the first: ilk

then: o zaman(zaman referansı görevinde),daha sonra (zarf)

88
tiny: küçük

until: -e kadar (prep.)

usually: genellikle(zarf)

wall: duvar

when: -dığı zaman(açıklamalı soru bağlacı/ bağlaç görevinde kullanılmadığında eş


zamanlılığa bakılır)

would like: istemek

year: yıl(zaman referansı)

89
77. ROLLER-SKATING TAKES OFF

across: boyunca (boydan boya)

alone: yalnız, sadece

am/is/are going to be(V1): -ecek/-acak (modal)

as well as: -nın yanında (isme anlamını ekleyen bağlaçlar kategorisinde değerlendirilir)

compete: yarışmak

fun: eğlence

hope: ümit etmek, umut

interest: ilgilenmek, ilgi, faiz

join in: -e katılmak(çekim ekinde zincir)

line: hat, sıra

mechanical: makine ile ilgili, mekanik

once: bir zamanlar (referans), -dığı zaman (bağlaç/ açıklamalı soru bağlacı görevi yoktur, bu
yönüyle ‘-when…’den ayrılır)

prefer: tercih etmek

put on: giymek (yapım eki)

rent: kiralamak

result: sonuçlanmak, sonuç

roller-skate: tekerlekli paten

sing: şarkı söylemek, ötmek(kuş) (sang-sung)

singer: şarkıcı

skate: patenle kayma

suit: takım elbise

90
transport: taşımak, nakletmek

transportation: taşımacılık, ulaşım

trip: kısa gezi

wait: beklemek

wheel: tekerlek

91
78. LEARNING ABOUT MARS

a bit: biraz, bir parça

a lot of:pek çok=a great deal=several

almost: hemen hemen (zarf)

already: halihazırda (zarf)

among: arasında, aralarında (iki şey ister)

around: çevresinde

because of: -den dolayı (isme anlamını ekleyen bağlaç kategorisinde değerlendirilir)

besides, : bunlardan başka (hem paragrafları hem de cümleleri bağlayan bağlaç kategorinde
değerlendirilir)

besides: -nın yanında (isme anlamını ekleyen bağlaç kategorisinde değerlendirilir)

care: ilgilenmek

carry: taşımak

characteristic: özellik, nitelik

common: ortak, yaygın

complete: tamamlamak

correct: doğru

create: oluşturmak, meydana getirmek

detail: detay

discover: keşfetmek

draw: çizmek, çekmek (drew-drawn)

excite: heyecanlandırmak

exist: var olmak, yaşamak

92
expect: beklemek, ummak

fly past: uçup geçmek (birleşik fiil)

forest: orman

from…to: -den…-e (prep. görevinde kullanılır)

full of: -ile dolu (çekim ekinde zincir)

go: gitmek(went-gone)

hour: saat

improve: geliştirmek, gelişmek

in fact: gerçekte (zarf)

know about: -yı bilmek (çekim ekinde zincir)

know for sure: emin olmak, kesin olarak bilmek

know: bilmek, tanımak (knew-known)

land on: (üzerine)inmek (çekim eki)

learn: öğrenmek

life: yaşam, hayat

like: sevmek, hoşlanmak, gibi

map: harita, haritalamak, haritasını çıkarmak

minute: dakika

mistake: hata, yanlışlık

moon: ay, uydu

narrow: daraltmak, dar

object: itiraz etmek, nesne, obje

on: üzerinde, üstünde (preposition)

93
opinion: fikir, düşünce

orbit: yörüngelenmek, yörüngeye oturmak, yörünge

our: bizim(zamir)

people: insanlar

possible: mümkün

quite: oldukça (zarf)

repair: onarmak, tamir etmek

rock: sallanmak, şok olmak, kaya

rough: pürüzlü, kaba, sert

safe: güvenilir

same: aynı

season: sezon, mevsim, baharat, süre, olgunlaşmak

second: saniye. ikinci, desteklemek

self-repair: kendi kendini tamir etmek

serious: ciddi, önemli

show: göstermek, sergilemek, sahnelemek (showed - shown/showed)

side to side: bir uçtan bir uca

similar: benzer

spacecraft: uzay aracı (gemisi)

sure: emin, kesin (zarf)

surface: yüzeye, ortaya çıkmak, yüzey

take: almak (took-taken)

then: o zaman (zaman referansı görevinde),daha sonra (zarf)

94
think: düşünmek (thought-thought)

tiny: küçük

turn: dönmek, dönüş

until: -e kadar (prep. görevi)

wind: rüzgar

95
79.PİRATES

a lot of: pek çok (zarf) = plenty of= a great deal

against: -e karşı (prep.)

along: boyunca (bir uçtan bir uca)(zarf)

among: arasında (prep.)

amount: miktar

ask for: -yı aramak, -yı istemek (çekim ekinde zincir)

attack: saldırmak

authority: yetkili

badly: kötü bir şekilde(zarf)

bandit: eşkıya

beard: sakal

belt: kemer

break into: zorla girmek

business: iş

call: adlandırmak, aramak

captain: kaptan

capture: esir almak

capture: yakalamak, esir almak

cargo: kargo, yük

carry away: alıp –e götürmek (çekim ekinde zincir)= take to

carry: taşımak

cavalier: kavalye, şövalye

century: yüzyıl

coast town: sahil kasabası

colony: koloni, sömürge

96
commit: işlemek(suç vb.)

create: oluşturmak, meydana getirmek

crime: suç

dangerous: tehlikeli

democracy: demokrasi

desperate: umutsuz

dress: giyinmek

drink: içmek (drank-drunk)

during: boyunca

earring: küpe

elect: seçmek = choose

everywhere: her yer (zarf)

exist: var olmak

famous: ünlü, meşhur

fight: savaşmak (fought-fought)

for instance: örneğin = for example = to illustrate

force: güç, kuvvet, zorlamak

free: özgür, ücretsiz, serbest bırakmak

frequently: sık sık, sıklıkla = often

government: hükümet

great: büyük, dev

gun: silah

hat: şapka

hide: gizlemek (hid-hidden)

idea: fikir, düşünce

independence: bağımsızlık

97
kind: tür, çeşit

leave: bırakmak, ayrılmak (left-left)

long: uzun

look for: -yı aramak (çekim ekinde zincir)

many: bir çok, pek çok = a lot of= several

millitary: askeri

moustache: bıyık

name: isim

ocean: okyanus

organize: organize etmek

outlaw: kanun dışı

own: kendi, sahip olmak

picture: resim, resmetmek

pirates: korsanlar

pistol: tabanca

powerful: güçlü

prepare: hazırlamak

probably: muhtemelen(zarf)

protect: korumak, himaye etmek

rags: yırtık, eski püskü giysiler

ransom: fidye

reality: gerçek, gerçeklik

rebel: isyan etmek

regulation: düzenleme

rob: soymak, hırsızlık yapmak

robber: soyguncu

98
rule: kural

sea: deniz

sharp: keskin

ship: gemi

steal: çalmak (stole-stolen)

sword: bıçak, hançer = dagger

treasure: hazine

turban: türban

use: kullanmak

valuable: değerli, kıymetli

value: değer vermek, paha biçmek

violent: şiddet

war: savaş

waste: israf etmek, harcamak

99
80. GEOTERMAL ENERGY
always: genellikle (zarf)

another: bir diğeri

bottom: zemin

break: kırmak (broke-broken)

centre: merkez

come out: -den çıkmak, çıkmak (çekim ekinde zincir)

deep: derin

drill: delmek

drive: çalıştırmak, sürmek (drove-driven)

dry: kuru, kurutmak

engineer: mühendis

enough: yeterli

fing: bulmak (found-found)

get out: çıkmak (yapım eki)

ground: zemin, yer

heat: ısı, sıcaklık

hole: çukur

hotter and hotter: ısındıkça ısınır

important: önemli

increase: artmak, artırmak, artış

make: yapmak (made- made)

never: hiç (zarf)

obtain. elde etmek

per: her

place: yer, mekan

100
power: güç

provide: sağlamak

return: geri dönmek

rock: kaya

send: göndermek (sent-sent)

source: kaynak, köken

steam: buhar

temperature: sıcaklık

thousand: yüzlerce

through: vasıtasıyla, içinden, arasından (prep.)

top: zirve

towards: -e doğru (prep.)

try: denemek

underground: yer altı

useful: faydalı

want: istemek

101
81. BALI
aboard: yurtdışı

all day: tüm gün(zarf)

also: ayrıca(zarf)

art: sanat eseri

artist: sanatçı

beautiful: güzel

begin: başlamak (began- begun)

better: daha iyi

big: büyük

boat: bot

bring-brought-brought: getirmek

business: iş

buy: satın almak (bought-bought)

carefully: dikkatli bir şekilde (zarf)

carve: oymacılık

change for: -e değişmek(çekim ekinde zincir)

control: kontrol etmek

die: ölmek

evening: akşam

everbody: herkes

fewer: daha az

food: yiyecek

forest: orman

god: tanrı

island: ada

102
knew: bilmek (know-known)

less: daha az

life: yaşam

make sure: emin olmak (birleşik fiil: fill+isim)

marry: evlenmek

montain: dağ

more and more: gittikçe artan sayıda

need: ihtiyaç duymak, ihtiyaç

nowadays: bugünlerde,günümüzde (zarf)

organise: organize etmek

out of: -den, –dan (prep.)

outside: dışında

produce: üretmek

rice field: pirinç tarlası

sell: satmak (sold-sold)

since: -dığı için = because =as =in that = now that (bağlaç)

since then: o zamandan beri

“ since” zaman referansı ile birlikte kullanıldığında “–den beri” anlamındadır.

stone: taş

temple: tapınak

the whole: tamamı

try: denemek

until: -e kadar(preposition)

visit: ziyaret etmek

way: yol, yön, yöntem

wood: ağaç

103
worry about: -yı merak etmek(çekim eki/zincir)

worse: daha kötü

104
82. LIFE IN SPACE
accurate: tam doğru

affect: etkilemek

alone: yalnız

announce: duyurmak

answer: cevap

appear: görünmek

believe: inanmak

body: cisim, gövde, vücut

calculate: hesaplamak

carry out: gerçekleştirmek (yapım eki)

certainly: kesinlikle (zarf)

chance: şans

colleague: meslektaş

common: ortak, yaygın

companion: eş, arkadaş

compare with: ile karşılaştırmak(çekim eki)

concentrate on: -e(üzerine) yoğunlaşmak( çekim eki/zincir)

cool: serin

currently: halihazırda (zarf)

definitely: kesinlikle(zarf) =certainly=exactly=absolutely

difference: farklılık

discover: keşif

employ: istihdam etmek, kullanmak, çalıştırmak

employed: kullanarak(fiilimsi)

encourage: cesaret vermek

105
find out: öğrenmek, çözmek (yapım eki)

find: bulmak (found-found)

follow: takip etmek

for instance: örneğin = for example = to illustrate

fundamental: temel

further: ilave

high-resolution spectroscopy: yüksek çözünürlüklü teleskop

hope:umut etmek, umut

import: önemli

introduce: tanıtmak, ortaya koymak

leave: ayrılmak, bırakmak, izin, yaprak (left-left)

like: gibi, istemek

limited: sınırlı (fiilimsi)

massive: büyük, devasa

mean:anlamına gelmek (meant- meant)

measure: ölçmek

meeting: toplantı (fiilimsi)

minute: dakika

motion: hareket

nearby: yakında(zarf)

observation: gözlem

of the rest: geri kalandan…

orbit: yörünge, yörüngelemek

path: yol

planet: gezegen

provide: sağlamak, ispatlamak

106
publish: yayınlamak

pull: itmek

push: çekmek

raise: yükselmek, artırmak

recent: son

recently: son zamanlarda (zarf)

reflect: yansıtmak = give back

result: sonuç

round: çevresinde, etrafında

say: söylemek (said-said)

seem: görünmek

shine: parlamak, parlaklık (shined/shone-shined/shone)

show: göstermek (shown- showed- shown/showed)

society: topluluk

solve: çözmek

stable: sabit

stras: yıldız

suggest: önermek, ele almak

support: destek

the rest of: -nın kalanı

tiny: çok küçük, küçük

typical: tipik

unseen: görünmeyen

variation: değişim, değişiklik

wave: dalga

107
83. NICE NOT EASY
above: üzerinden (preposition)

agent: acenta

announce: duyurmak

any: herhangi, hiç

arm: ordu

become: olmak (became-become)

bed: yatak

breakfast: kahvaltı

by the way: bu arada (zarf)

care for: -ile ilgilenmek(çekim eki/zincir)

carry away: alıp –e götürmek (yapım eki)

chance: şans

cheap: ucuz

chore: ev işleri

collect: toplamak, biriktirmek(ücret almak)

colour: renkli

common: ortak, yaygın

contract: kontrat

convince: ikna etmek

day off: izin günü

discover: keşfetmek

downstair: alt kat

dress: giydirmek

drop: düşmek, bırakmak,damlamak

either… or…: -ya…ya da(bağlaç)

108
employ: çalışmak, çalıştırmak, kullanmak

employee: işçi

employer: işveren, patron

ever: asla(zarf)

feed: beslemek (fed-fed)

find: bulmak (found-found)

girl: kız

housework: ev işi

I was to: ben -cek,-cak’tım.

if only: keşke

improve: geliştirme

in spite of:-e rağmen =despite=notwithstanding

independence: bağımsızlık

introduce: tanıtmak, tanıştırmak

involve: içermek, kapsamak

land: inmek

language: dil

leave: ayrılmak, bırakmak, izin (left-left)

lock away: kilitleyip saklamak (yapım eki)

lock: kilitlemek

make: yapmak (made-made)

mount: birikmek

need: ihtiyaç

neither… nor: -ne …ne de(hem isimleri hem de paragrafları bağlayan bağlaç kategorisinde
değerlendirilir)

only if: sadece eğer (if’ten farkı öncesine zarf eki almasıdır,if kuralları aynen geçerlidir)

109
organise: organize etmek

ornament: aksesuar

pairs: bebek bakıcılığı

permission: izin

play: oyun, oynamak

polish: cilalamak

prepare: hazırlamak

rather than: -den ziyade (zıtlık bağlacı)

reason: sebep

refuse: reddetmek

require: gerektirmek

responsibility: sorumluluk

room: oda

set: kurmak

simply: basit olarak(zarf)

skill: beceri, yetenek

spend: harcamak, (vakit)geçirmek (spent-spent)

stage: aşama, bölüm

steadily: sürekli (zarf)

stipulate: şart koşmak

suprising: şaşırtıcı (fiilimsi)

surface: yüzey

take out: dışarı çıkmak (yapım eki) = get out

take: almak (took-taken)

talk: konuşmak

thousand: yüzlerce

110
threat: tehdit etmek

through:arasından, içinden, vasıtasıyla,aracılığıyla (preposition)

tidy: düzenlemek

upstair: üst kat

useful=worthwhile=benefical: faydalı, yararlı

wait for:-yı beklemek (çekim eki/ zincir)

was/were to: yardımcı fiilden sonra gelen “to”-cekti/-caktı,-mekti/-maktı (past tense’de)


okutur.

wash: yıkamak

without: -sız,- siz(sonrasında gelen anlamı olumsuz yapar.) (prep.)

work: iş, çalışmak

111
84. THE OLYMPIC MARATHON
a number of: pek çok (zarf) =a lot of=a great deal

again: tekrar (zarf)

all: tüm

amateur: amatör

any: herhangi (olumlu cümlede), hiç (olumsuz cümlede)

as exciting as: kadar heyecan verici (as… as yapıları sonrasındaki eki alarak ortadaki
isim,zarf vb. ekleri ekleyerek ‘kadar çok, kadar kez, kadar heyecan verici…’ şeklinde okutur.)

at the moment: şu an (zarf)

become: olmak (became-become)

change: değişim

change: değişim

come from: -den gelmek (çekim eki)

decide: karar vermek

difficult: zor

early: ilk

earn: kazanmak

even: hatta (zarf)

event: olay

every: her

famous: ünlü,şöhretli

feel: hissetmek

female: kadın, dişi

fight: savaşmak (fought-fought)

finish: son, sona ermek

first: ilk, birinci, başlangıç

112
forget: unutmak (forgot-forgotten/forgot)

from: - den gelen (preposition) (kelime anlamı)

full of: -ile dolu (çekim eki/zincir)

game: oyun, oynamak

go: gitmek (went-gone)

good: iyi

government: hükümet

hardest: en zor

important: önemli

include: içermek, dahil olmak,dahil etmek

know: bilmek,tanımak (knew-known)

male: erkek

moment: an

movement: hareket

much more: daha fazla

name: isim, ad

never: asla, hiç(zarf)

news: haber

nothing: hiçbir şey

of course: elbette(zarf)

often: sık sık (zarf) =frequently

once: bir zamanlar, bir keresinde (referans), -dığı zaman (bağlaç/ açıklamalı soru bağlacı
görevi yoktur, bu yönüyle ‘-when…’den ayrılır)

only: sadece (zarf)

organiser: organizatör

part: kısım, parça

113
participate in: -e katılmak (çekim eki/ zincir) =join in= take part in

pay for: -nın parasını ödemek (çekim eki/zincir)

perhaps: muhtemelen(zarf)

pocket: cep

political: politik, siyasi

race: yarış

run: koşmak (ran-run)

say: söylemek (said-said)

since then: o zamandan beri

so that: -sın diye, -cek şekilde (paralellik koşul şart bağlacı kategorisinde değerlendirilir.)

soldier: asker

someone: birisi

sport: spor

start: başlamak

stop: durdurmak

take place: meydana gelmek (birleşik fiil)

tell: söylemek, anlatmak (told-told)

than:-den/-dan(kıyaslama, en az iki unsur ister.)

the longest: en uzun

think: düşünmek

training: eğitim, idman (fiilimsi)

travel: seyahat

true: doğru, gerçek

very: çok

village: köy

want: istemek

114
war: savaş

way: yol, yöntem, tarz

win: kazanmak (won-won)

wonderful: harika, müthiş

115
85. THE TECHNOLOGICAL REVOLUTION
accountant: muhasebeci

amount: miktar

around: çevresinde (preposition)

assembly line: üretim hattı

beyond: ötesinde (preposition)

bill: fatura, hesap

brain: beyin

business manager: iş müdürü

by the..(time)..: itibariyle (by zaman referansıyla birlikte kullanıldığında “itibariyle ve – e


kadar” anlamları vardır. Fakat bu şekliyle ‘itibariyle’ görevindedir.)

by: tarafından, aracılığıyla, vasıtasıyla (prep.)

calculate: hesaplamak

calculation: hesaplama

change: değiştirmek, değişim

collect: toplamak, biriktirmek

company executive: şirket yöneticisi

complex: karmaşık

computerized: bilgisayarlaştırılan (fiilimsi)

corn: mısır

create: oluşturmak, meydana getirmek

customer: müşteri

decision-marker: karar verici

design: tasarlamak, tasarım

develop: geliştirmek

discovery: keşif, keşfetmek

116
engine: motor

engineer: mühendis

enough: yeterli

factory: fabrika

farm: tarla, çiftlik

farmer: çifçi

feed: beslemek (fed-fed)

field: tarla, alan,saha

free: serbest, özgür

hand tool: el aleti

handle: üstesinden gelmek= over come=tackle=deal with

harvest: hasat etmek

help: yardım, yardım etmek

huge: devasa, büyük

in addition(to): (-e)(isme anlamını ekleyen paralellik bağlacı kategorisinde değerlendirilir.)

industry: endüstri

information: bilgi

insect: böcek

intelligent: zeki, akıllı

invent: icat etmek

invention: icat, buluş

letter: rapor, mektup, belge

man: insanoğlu

minute: dakika

muscle:kas

past: geçmiş

117
place of: -nın yerine ( bir tamlama’nın öncesinde “a,-an,-the varsa preposition’ı “of ve for”
olur.)

plant: dikmek, bitki

power: güç,

process: işlemek, kayıt altına almak, süreç

replace: yerini almak, yenisiyle değiştirmek

result: sonuçlanmak, sonuç

satellite transmission: uydu gönderimi

second: saniye

send out: iletmek, göndermek

shape: şekil, şekillendirmek

size: genişlik, boyut

soil chemistry: toprak kimyası

steam engine: buhar motoru

stone: taş

supply: sağlamak, tedarik etmek

take over: ele geçirmek (birleşik fiil)

the most: en çok

thresher: biçer döver

to do: -mek/-mak,-cek/-cak

tool: alet, araç

type out: yazmak, girmek

use: kullanmak

wheat: buğday

worker: işçi

118
86. MANCHESTER
a distance of thirty- five miles:35 millik bir mesafe(“of” preposition’ı rakamsal ifadenin
önünde gelirse –lık/-lik diye okutur.)

a few: birkaç(zarf)

allow: izin vermek

along: boyunca (bir uçtan bir uca)

always: daima

area: alan, saha, bölge

at last: sonunda, nihayetinde (zarf)

bank: kenar=side

bridge: köprü

build: inşa etmek, oluşturmak (built-built)

cargo: kargo, nakliye

carry: taşımak

century: yüzyıl

ceremony: kutlama, tören

cloth: kıyafet

convert into: -e dönüşmek( çekim eki /zincir) = make into=change into=transform into

*** dönüşüm filleri “in ve into” alır.

cost: maliyet

cotton: pamuk

cross: kesmek (önünü kapatmak)

deep: derin

develop: gelişmek

distance: mesafe, uzaklık

easily: kolayca, kolay bir şekilde (zarf)

119
enough: yeterli

example: örnek

export: ihraç etmek

famous: ünlü, şöhretli

finished: bitirilen (fiilimsi)

flow: akmak

goods: mal

great: büyük, harika

grow: büyütmek, yetiştirmek (grew-grown)

heart: kalp, merkez

huge: dev, çok büyük

import: ithal etmek

increase: arttırmak, yükseltmek

inland: iç anakara

interfere: müdahele etmek

load: yüklemek

load: yüklemek

manufacture: üretilmek

material: materyal, malzeme

mouth: ağız

naturally: doğal olarak(zarf)

no longer: artık (cümleyi olumsuz yapar.)= any more

of course: elbette(zarf)

official: resmi

over: üzerinde(yer,mekan), fazla (miktar), boyunca (zaman referansı)

perform: gerçekleştirmek

120
perseverance: azim

port: liman

profit: kar, kazanç

pruduction: üretim

railway line: demiryolu hattı

reduce: azaltmak

right up to: -e kadar, -e doğru

river: nehir

route: rota

safely: güvenli bir şekilde(zarf)

sail: gemiyle denize açılmak

same: aynı

second only to: -den sonra

ship: gemi

situate: konumlanmak, yerleştirmek

skill: beceri

smaller: daha küçük

solve: çözmek

spring up: mantar gibi türemek

stand: ayakta durmak, katlanmak (stood-stood)

stream: akarsu

town: kasaba

trade: ticaret

transform into: -e dönüşmek (yapım eki)

transport: taşımak

unloading: boşaltmak

121
until: -e kadar (preposition)

up to: - e kadar

wide: geniş, bol

wonderful: harika

122
87. ‘SEN’ OR ‘SİZ’?
also: ayrıca (zarf)

call me: beni ara!

call: seslenmek, çağırmak, aramak

called: adlandırmak

change: değişim

choice: seçenek

country: ülke

difficullty: zorluk

do: yapmak (did-done)

everday life: günlük yaşam

expression: ifade, söz

familiar: benzer

familiarity: samimiyet

first: ilk, birinci

form: şekil, biçim

formal: resmi

friend: arkadaş

impolite: kaba

in both countries: her iki ülke (“both” kendinden önce gelen iki unsur yerine referans ifade)

informal: samimi, resmi olmayan

kind: tür, çeşit

language: dil

name: isim, ad

never: asla, hiç(zarf)

often: sık sık=frequently

123
older: daha yaşlı

only: sadece (zarf)

parent: ebeveyn, anne/baba

relationship: ilişki

show: göstermek, sergilemek, sahnelemek (showed - shown/showed)

speak: konuşmak (spoke-spoken)

these days: günümüzde, bugünlerde (zarf)

unacceptable: kabul edilemez

uncomfortable: rahatsız edici

young children: genç çocuklar

124
88. VIVE LA DIFFERENCE
a lot of: birçok, pek çok (zarf) =many= lots of=a great deal=several

a visitor immediately see what people looklike, the different money they use and the different
food they eat (bir ziyaretçi insanların ne gibi göründüğünü, ne gibi paralar kullandığını, ne
gibi farklı yiyecekler yediğini hemencecik görür.)

***yukarıdaki what…., like,” look, use ,eat” fiillerine gitmektedir. ‘people’ yerine ‘they’
kullanılmıştır.

at all: hiç de anlamı ile olumlu cümleyi olumsuz okutur.

at the weekend: haftasonunda (zarf)

before: önce (preposition ve bağlaç olarak iki kullanımı vardır. bağlaç olarak kullanıldığında
en az iki cümleyi bağlar. preposition olarak kullanıldığında ise, bir cümlenin özne ya da nesne
bölgesinde kendi anlamında kullanılır.)

belief: inanış

between: arasında (preposition) = among

both cheeks: her iki yanak

camel: deve

city: şehir

close: yakın

custom: gelenek, görenek, örf, adet = tradition

cut: kesmek, pay (cut-cut)

different: farklı

for instance: örneğin = for example = to illustrate

fork: çatal

friend: arkadaş

get to know: tanıttırmak (causative yapı)

greet: selamlaşmak

have/has,have got/has got: sahip olmak

125
immediately: hemencecik (zarf)

impolite: kaba

in the evening: akşam saatleri (zarf)

interesting: ilginç (fiilimsi)

knife: bıçak

language: dil

learn about: -yı öğrenmek (çekim eki/zincir)

link: bağlantı, bağlamak

meet: karşılaşmak, görüşmek

obvious: açık

piece: parça, tane

race: yarış, yarıştırmak

relative: akraba,

rest of: -nın geri kalanında (çekim eki)

say: söylemek (said-said)

shake hand: el sıkışmak,el sallamak

smaller: daha küçük

spare time: boş zaman

start: başlamak

than: -den,-dan (iki unsur arasında kıyaslama yapar.)

travel: seyahat, gezi

usually: genellikle (zarf)

very big: çok büyük

watch: izlemek

way: tarz, yol, yöntem

wrestling: güreş

126
89. TORNADOES
about: hakkında(prep.), rakamsal ifade’den önce gelirse ‘yaklaşık olarak’ anlamıyla okunur.

along: boyunca (bir uçtan bir uca)= across

anything: herhangi bir şey (olumlu), hiçbir şey (olumsuz)

area: alan, saha

around:çevresinde(prep.)

average: ortalama

building: bina, yapı (fiilimsi)

carry away:alıp –e götürmek (yapım eki) = take to = take away

carry: taşımak

cause: sebep olmak

cellar: bodrum= basement

chicken: tavuk

common: ortak, yaygın

completely: tamamen=exactly

condition: şart, durum

damage: zarar

destroy: zarar vermek

destructive: tahrip edici

drive: sürmek(araba), saplamak,çalışmak, sürmek, gidip gelmek (drove-driven)

feather: tüy, kuş tüyü

fortunately: neyseki (hem cümleleri hem de paragrafları bağlayan bağlaç)

foundation: temel

freight train: yük treni

giant: dev, çok büyük

harm: zarar

127
hot: sıcak

humid: nemli, rutubetli

intact: dokunulmamış

interesting: ilginç (fiilimsi)

journey: seyahat

kill: öldürmek

last: sürmek(süre vb.), son

like: gibi, istemek

likely: muhtemelen(zarf)

necessarily: muhakkak (zarf)

occur: meydana gelmek, oluşmak

path: yol

physical: fiziksel

possible: mümkün

post: direk

predict: tahmin etmek

remain: kalmak

remove: kaldırmak (tüylerin yolunması)

right: doğru

roar: gürlemek

safest: en güvenli

seem: görünmek

several: birkaç

speed: hız

storm: fırtına

story: hikaye

128
strange: tuhaf=bizarre

straw: ekin sapı,pipet

strike: vurmak, saldırmak (struck-struck)

suck up: emmek, emip yutmak

suffer: müzdarip olmak

swept clean: silip süpürmek (birleşik fiil)

than: -den, -dan ( en az iki unsuru arasında kıyaslama yapar.)

the biggest: en büyük

tree: ağaç

turn: döndürmek

unbelievable: inanılmaz

underground: zemin altı, yer altı

unfortunately: ne yazık ki(hem cümleleri hem de paragrafları bağlayan bağlaçtır.)

vacuum cleaner: elektrik süpürgesi

warning: uyarı, alarm

wheat: buğday

whirl: dönmek, hızla dönmek

whirling funnel-shaped: huni şeklinde dönen(fiilimsi)

whole: tam, bütün

wind: rüzgar

129
90. INDUSTRIAL MEDICINE AND SAFETY
accident: kaza

after: sonra (iki kullanımı vardır: hem cümleleri bağlama bağlacı olarak hem de özne ya da
nesne bölgesinde preposition olarak kullanımı)

among: arasında (prep.)

area: alan, saha

at the same time:aynı zamanda(zarf)

because of:-den dolayı (isme anlamını ekleyen neden-sonuç bağlacı)= due to=owing to

black lung disease: siyah akciğer hastalığı

both…and: hem…hem de (hem cümleleri hem de kelimeleri bağlayan bağlaç)

bulding: bina, yapı (fiilimsi)

careful: dikkatli

cause: sebep, neden, sebep olmak

certain: belirli, bazı, kesin

change: değiştirmek, değişim

chemical: kimyasal

cloth: kıyafet

coal: kömür

common: ortak, yaygın

company: şirket

construction: inşaat

control: kontrol etmek

cover: örtmek, kapamak

danger: tehlike, risk

dangerous: tehlikeli

deaf: sağır

130
deafness: sağırlık

decrease: azaltmak

design: tasarım, dizayn etmek

develop: gelişmek

different: farklı

disease: hastalık=illness

ear: kulak

educate: eğitim, eğitmek

employ: sağlamak, çalıştırmak

engineer: mühendis

fall: düşmek, sonbahar (fell-fallen)

fatal: hayati, ölümcül

find: bulmak (found-found)

fire fighter: itfaiyeci

fire: yangın

get electric shock: elektrik şokuna yakalanmak

get skin cancer: deri kanserine yakalanmak

get the same disease: aynı hastalığa yakalanmak

get: bu fiilin İngilizce’de pek çok anlamı vardır bu yüzden kullanıldığı cümleye göre anlam
verilebilir; ancak temel anlam olarak‘elde etmek’ anlamını kullanabiliriz.

hard: sert, zor

harm: zarar vermek

heart: kalp

in the past: geçmişte (zarf)

injure: yaralanmak

internal organ: iç organ

131
kidney: böbrek

know: bilmek, tanımak (knew-known)

like: gibi, istemek

liver: ciğer

lung: ciğer

make: yapmak (made-made)

measure: ölçmek, tedbir almak

medicine: tıp, ilaç

mine: maden, madencilik yapmak

miner: madenci

necessary: gerekli

noise: gürültü

often: sık sık(zarf)=frequently

outside: dışında

physician: doktor=doctor

place: yer, mekan

plan: planlamak

poison: zehir, zehirlemek

prevent: önlemek

prevention: önlem

probably:muhtemelen(zarf)

protect: korumak

protective: koruyucu

radiation: radyasyon

safe: güvenli

set: kurmak (set-set)

132
sick: hasta

situation: durum, şart, koşul

skin: deri

store: depolamak, depo, dükkan

study: çalışmak

teach about:-yı öğretmek(çekim eki/zincir)

toxic: zehirli

transport: taşımak, taşımacılık

want: istemek

way: yol, tarz, yöntem

wear: giymek (wore- worn)

workplace: iş yeri

133
91. LEARNING ABOUT COMPUTERS
a set of: bir takım

also: ayrıca (zarf)

amount: miktar

ask: istemek, sormak

basic:temel, esas

billion: milyon

brain: beyin

convert into: -e dönüşmek( çekim eki /zincir) = make into=change into=transform into =
turn into

choose: seçmek (chose-chosen)

consist of: - den oluşmak (çekim eki/zincir)

contain: içermek

disk drive: disk sürücü

easy: kolayca

either…or: ya …ya da (hem cümleleri hem de kelimeleri bağlama bağlacı)

exist: var olmak

fast: hızlı

follow: takip etmek

form: şekil, biçim

giant: dev, çok büyük

give: vermek (gave-given)

hardware: donanım

have/has, have got/has got: sahip olmak

heart: kalp, merkez

134
how to use: nasıl kullanılacağı

how to: nasıl –nılacağı (açıklamalı soru bağlacına “to” prepositionu eklenerek açıklama
kısmını how,where,what,why… -ceği/-cağı, -nılacağı şeklinde okutur ve kendinden önceki
cümleye bağlayarak “bağlaç” görevini üstlenir).

information: bilgi

keep: sürdürmek, tutmak, saklamak, beslemek(hayvan) (kept- kept)

key: tuş, anahtar

keyboard: klavye

know: bilmek, tanımak (knew-known)

learn: öğrenmek (learned v2-3-learnt v2-3)

look: bakmak

memory: hafıza

monitor: ekran= screen

necessary: gerekli

need: ihtiyaç, ihtiyaç duymak

off: kapalı (prep.)

on: açık (prep.)

part: kısım, bölüm

print: yazdırmak, basmak

printer: yazıcı

process: işlem, süreç

processor: işlemci

put: koymak (put v2-put v3)

record: kaset, plak

reference: ulaştırmak, göndermek

save: korumak

135
show: göstermek, sergilemek, sahnelemek (showed - shown/showed)

software: yazılım

specialist: uzman

start: başlamak

store: depolamak, depo (dükkan)

succesfully: başarılı bir şekilde (zarf)

switch: devre

task: görev

tell: söylemek, anlatmak (told-told)

the only: tek

to do so: öyle yapmaktır.

type: yazmak(klavyeyle)

typewriter: yazıcı

understand: anlamak, öğrenmek (understood-understood)

use: kullanım, kullanmak

very large: çok büyük

want: istemek

way: yol, yöntem, tarz

136
92. SEAT BELT
a middle front seat: ön orta koltuk

as soon as: -er… -ermez (bağlaç)

ask: sormak, istemek

back: arka, sırt

because of: -den dolayı(isme anlamını ekleyen neden-sonuç bağlacı) =due to= owing to

certain: belirli, bazı, kesin

certificate: sertifika

condition: şart, durum, koşul

driver: sürücü

fine up to: - e kadar cezalandırılmak

front: ön

health: sağlık

keep: sürdürmek, tutmak, saklamak, beslemek(hayvan) (kept- kept)

make sure: emin olmak (birleşik fiil)

medical: tıbbi, medikal

passenger: yolcu

person: kişi, şahıs

possible: mümkün

responsibility: sorumluluk

ride: binmek (rode-ridden)

seat belt: emniyet kemeri

seat: koltuk

sit: oturmak (sat-sat)

sitting: oturan(fiilimsi)

talk: konuşmak

137
than: - den,-dan (prep.), en az iki unsur arasında kıyaslama yapar.

vehicle: araç

wear: giymek, takmak (emniyet kemeri)

without: -sız, siz (kendisinden sonra gelen ismi olumsuz yapan prep.)

worse: daha kötü

138
93. JAMES DEAN
also: ayrıca (zarf)

always: daima(zarf)

anybody: hiç kimse

at all: “hiç de” anlamıyla cümleyi olumsuz okutur.

begin: başlamak (began-begun)

believe: inanmak

bring: getirmek, neden olmak (brought-brought)

centre: merkez

cereal: tahıl

come: gelmek (came-come)

communicate: iletişim kurmak

corner: köşe

co-star: yardımcı rol arkadaşı

difficult: zor

drive: sürmek(araba) (drove-driven)

drum: davul

eat: yemek yemek (ate-eaten)

eccentric: tuhaf, enteresan= bizarre = strange

either=too= as well: - de/ - da (iki noktalama işareti arasında geldiği zaman dahil anlamındaki
–de / -da diye okutur.)

even: hatta

fair: koyu

famous: ünlü, şöhretli

finish: bitirmek, bitiş

139
for a time: bir süre(zarf)

get into: rol almak

glasses: gözlük

go down: batmak (güneş/gemi)

go on: devam etmek (çekim eki)= keep on

go: gitmek (went-gone)

hair: saç

hard: zor,sert

hear: duymak (heard-heard)

height: boy

hit: çarpmak, vurmak (hit-hit)

hope: ummak, umut

immediately: hemen(zarf)=instantly

impossible: imkansız

in front of: önünde

intense: yoğun

legend: efsane

like: gibi, istemek, hoşlanmak

live on : -ile yaşamak(çekim eki/zincir)

live: yaşamak, yaşam

mix: karıştırmak

money: para

never: asla (zarf)

often: sık sık = frequently

only: sadece(zarf)

only: sadece(zarf)

140
overcoat: palto

part: kısım, bölüm

perfect: harika, müthiş

plan: planlamak, plan

play: oynamak, oyun

poor eyesight: az görmek

rarely: nadiren(zarf) = seldom

realise: fark etmek

really: gerçekten(zarf)

ride: binmek (rode-ridden)

say: söylemek (said-said)

see: görmek (saw-seen)

sell: satmak, vermek (sold-sold)

short-sighted: uzağı göremeyen(miyop) (fiilimsi)

sit: oturmak (sat-sat)

slow down: yavaşlamak

smile: gülmek

sometimes: ara sıra = occasionaly

speed: hız

successful: başarılı

suddenly: ansızın(zarf)

take off: havalanmak, çıkarmak (yapım eki)

talk: konuşmak

tall: uzun

the main part: ana rol

theatre: tiyatro

141
then: daha sonra, o zaman (“then” o zaman anlamıyla kendinden önce gelen zaman’ın yerine
referans olarak kullanılabilir.)

thick: kalın

too: çok aşırı

two more: iki ilave(rakam +more yapısında more ”ilave’’ diye okutur.)

unfortunately: ne yazık ki(cümleleri bağlama bağlacı ve paragraf bağlama bağlacı olarak


kullanılabilir.)

verylittle: çok az

wear: giymek (wore- worn)

without: -sız, -siz (kendisinden sonra gelen ismi olumsuz yapan preposition)

write: yazmak (wrote-written)

142
94. SKYSCRAPERS
answer: cevap, cevap vermek

any more: artık anlamıyla olumlu cümleyi olumsuz yapar. = no longer

architect: mimar

ask: sormak, istemek

become: olmak (became-become)

behind: arkasında(prep.)

birthplace: doğum yeri

build: inşa etmek, oluşturmak (built-built)

competition: yarış, rekabet

complete: tamamlamak, tam, bütün

construct: inşa etmek

construction: inşaat, yapı

cover: kaplamak, örtmek

define: tanımlamak, belirtmek

description: tanım, betimleme

dictionary: sözlük

downstair: alt kat

dream: rüya görmek (dreamed/dreamt- dreamed/dreamt)

engineer: mühendis

entire: bütün, tüm

environment: çevre

exist: var olmak

fit: uymak, uygun (fit V2-3-fitted V2-3)

flat: daire

143
great: dev, çok büyük

harm: zarar vermek

height: yükseklik

instead of: -nınyerine (isme anlamını ekleyen ve paralellik bağlacı kategorilerinde


değerlendirilir.)

iron: demir

live: yaşamak

look out: bakmak

probably: muhtemelen (zarf)

pull down: yıkmak (binayı) (çekim eki/ prep. kendi anlamında kullanılmıştır)

rain: yağmur

reality: gerçeklik

see: görmek (saw-seen)

shore: kıyı, sahil

skeleton: iskelet = framework

sky: gökyüzü

skyscraper: gökdelen

somebody: birisi

someday: bir gün (zarf)

someone: birisi

steel: çelik

still: hala(zarf)

stone: taş

storey: kat = floor

strong: güçlü, kuvvetli

sunny: güneşli

144
support: destek, desteklemek

surface: yüzey

taller: daha uzun

tower: kule

visitor: ziyaretçi

wall: duvar

watch: izlemek

wrong: yanlış

145
95. TEMPERATE CLIMATES
across: boyunca (bir uçtan bir uca)

article: makale, yazı

average: ortalama

below: altında (prep.)

call: adlandırmak,çağırmak, aramak

change: değişim, değiştirmek

climate: iklim

coast: sahil, kıyı

condition: şart, durum

continental: kıtasal

cool: serin

different: farklı

discuss: tartışmak, ele almak

divide into: -e bölmek (çekim eki/zincir)

drop: düşmek

dry: kuru, kuraklık

find: bulmak (found-found)

free: serbest, özgür

frequent: sık sık = often

go down below: altına düşmek = drop below

grow: büyütmek,yetiştirmek (grew-grown)

high: yüksek

hot: sıcak

humid: nemli

146
influence: etkilemek, etki

kind: tür, çeşit

low: düşük

mild: ılıman

necessary: gerekli

on the other hand: diğer yandan (hem cümleleri hem de paragrafları bağlayan zıtlık bağlacı
kategorisinde değerlendirilir.) =contrast=otherwise

plant: bitki, tesis, dikmek

possible: mümkün

region: bölge

temperate mild: ılıman iklim

that is: yani (iki noktalama arasında kullanılan paralellik bağlacı) =namely

the coldest: en soğuk

the lowest: en düşük

type: tipi

various: çeşitli

warm: sıcak

weather: hava

wet: ıslak

wetter: daha nemli, nemli

wind: rüzgar

winter: kış

zone: bölge, alan

147
96. THE PEN
always: daima(zarf)

bone: kemik

bottle: şişe

complete: tamamlamak

consider: düşünmek

develop: geliştirmek

dip: dalmak, daldırmak

empty: boş

end: son, uç

feather: tüy

fill: doldurmak

find: bulmak, aramak (found-found)

fine: ince, güzel, sağlam

finer: ince

fit: uymak, uydurmak

force: güç, kuvvet, zorlamak

holder: tutacak

idea: fikir, düşünce

ink: mürekkep

instrument: enstrüman,alet

introduce: tanıtmak

invent: icat etmek

made of : -den yapılan (fiilimsiye of prep. gelerek fiile yakın kullanım)

make of : - den yapmak (çekim eki/ zincir )

make: yapmak (made-made)

148
man: insanoğlu, insan = human = human being

mark: işaretlemek, işaret

need: ihtiyaç, ihtiyaç duymak

never: asla (zarf)

nib: uç

onto: üzerine (prep.)

part: kısım, parça

penknife: kalem açacağı

point: uç, nokta, puan

practical: pratik

purpose: amaç

put: koymak (put-put)

quite: oldukça(zarf)

record: kayıt etmek

satisfy: memnun olmak

sharp: keskin

simply: basitçe, basit olarak (zarf)

so….that: öylesine…..ki (bağlaç)

solve: çözmek

special: özel

stem: gövde = body

stone: taş

successfully: başarılı bir şekilde (zarf)

tail: kuyruk

talk: konuşmak

tool: alet, araç

149
try: denemek

way: yol, yöntem, tarz

wing: kanat

with which:- ile ilgili (isme eklenen paralellik bağlacı)

wood: ağaç

write: yazmak (wrote-written)

writer: yazıcı (bir fiile “-er,-or” takısı geldiğinde o fiili /eylemi yapan kişi ortaya çıkar.)

150
97. POPULAR AND QUALITIY NEWSPAPERS
afraid: korkmuş, korkan

almost: hemen hemen (zarf)= nearly

also: ayrıca(zarf)

apart from: -den başka (hem cümleleri hem de paragrafları bağlayan paralellik bağlacı)

as: olarak, gibi, kadar(isme anlamını ekleyen bağlaç görevinde kulanımı)

attention: dikkat

attract: cezbetmek

become: olmak (became-become)

case: durum

cause: sebep olmak

confuse: kafası karışmak

content: içerik, memnuniyet

design: dizayn etmek, tasarlamak, tasarı

difficult: zor

disadvantage: dezavantaj, zarar

disappoint: hayal kırıklığına uğramak

double: çift, ikili

enjoy: zevk almak

explain: açıklamak

find out: çözmek, ortaya çıkarmak (yapım eki)

foreign: yabancı

have/has got, have/has: sahip olmak

headline: başlık

improve: geliştirmek

item: konu

151
knowledge: bilgi

language: dil

mean: anlamına gelmek,kastetmek (meant-meant)

naturally: doğal olarak (zarf)

news: haber

newspaper: gazete

often: sık sık = frequently

on the contrary: zıttına, aksine (zıtlık bağlacı)

opposite. zıt

patient: sabırlı

perhaps: muhtemelen (zarf)

persuade: ikna etmek

puzzle: şaşırtmak = suprise = amazing

quality: nitelik

read: okumak

sensantional: sansasyonel

sentence: cümle

so that: -sın diye, -cek şekilde (paralellik koşul şart bağlacı kategorisinde değerlendirilir.)

student: öğrenci

suppose: sanmak, zannetmek

try: denemek

type: tip, punto

underneath: alt, altında

understand: anlamak, öğrenmek (understood-understood)

use: kullanmak, kullanım

way: yol, tarz, yöntem

152
98. ACID RAIN (1)
accuse: suçlamak, itham etmek

accusation: suçlama

accuse: suçlamak

acid: asit

allow: izin vermek

area: alan, bölge

before: önce (preposition ve bağlaç olarak iki kullanımı vardır. bağlaç olarak kullanıldığında
en az iki cümleyi bağlar. preposition olarak kullanıldığında ise, bir cümlenin özne ya da nesne
bölgesinde kendi anlamında kullanılır.)

burn: yakmak, yanmak (burned v1-2-burnt v1-2)

bury: gömmek

campaign: kampanya, mücadele

carry out: gerçekleştirmek(yapım eki)

carry up: -e taşımak (çekim eki/zincir) =transport

cause: sebep olmak

coal: kömür

combat: savaşmak

consider: düşünmek

convince: ikna etmek

country: ülke

damage: zarar, zarar vermek

decision: karar

die: ölmek

distances: mesafe

dump: dökmek

153
ecological: ekolojik, çevresel

either: her iki = both

environment: çevre

expect: beklemek, ummak

face: yüz yüze gelmek

forest: orman

fuel: yakıt

gase: gaz

government: hükümet, yönetim

initiative: girişim

international: uluslararası

issue: konu, yayımlamak

lakeland: göl

launch: başlatmak =start =begin

launch: başlatmak, fırlatmak (uydu, füze)

lead: öncülük etmek, liderlik etmek (led-led)

look: bakmak

major: büyük, önemli

measure: tedbir, ölçüm

now that: -dığı için (neden-sonuç ve paralellik bağlacı) = in that =because

oil: petrol

poisonous: zehirli

politician: politikaforce: zorlanmak, güç, kuvvet

pollution: kirlilik

quickly: hızla(zarf) = rapidly

rain: yağmur

154
release: salmak, yaymak

report: bildirmek, rapor etmek, rapor

research: araştırmak, araştırma

say: söylemek (said-said)

seriously: ciddi bir şekilde (zarf)

solve: çözmek

stop: durdurmak, durmak

tackle: başarmak, üstesinden gelmek

take action: karar almak, harekete geçmek(birleşik fiil)

take: almak (took-taken)

threat: tehdit etmek, korkutmak

treat: tedavi etmek, muamele etmek, konuyu işlemek, ele almak

western:batı, batı ile ilgili

155
99. ACID RAIN (2)
already: halihazırda (zarf) =currently

amount: miktar

as a result: sonuç olarak (bağlaç)

burn: yakmak, yanmak (burned v1-2-burnt v1-2)

clear: açık, net

completely: tamamen (zarf) = exactly

contain: içermek, kapsamak =involve=include

contaminate: kirletmek

danger: tehlike

develop: geliştirmek, gelişim

die: ölmek

drink: içmek,içki (drank-drunk)

environment: çevre

equipment: ekipman, donanım

expensive: pahalı

extremely: aşırı bir şekilde

fall: düşmek, sonbahar (fell-fallen)

fish: balık

human health: insan sağlığı

immediate: hemen, acil

immediately: hemen (zarf) =instantly

increase: artmak, artırmak, artış

industrial: endüstriyel

lake: göl

156
later: sonraki (zarf)

law: kanun

lead to: yol açmak(yapım eki)

mainly: başlıca =primary

majority: çoğunluk

need: ihtiyaç, gereksinim, ihtiyaç duymak

pass: geçirmek, geçmek

plant: bitki, tesis, dikmek

pollution: kirlilik

power plant: elektrik santrali

produce: üretmek

rain: yağmur

real: gerçek

reason: sebep

reduce: azaltmak

river: nehir

say: söylemek,demek (said-said)

scientist: bilim adamı

serious: ciddi, önemli

smoke: duman, sigara içmek

snow: kar

special: özel

stil: hâlâ (zarf)

substance: madde

take action: harekete geçmek (birleşik fill)

want: istemek

157
warn: uyarmak

158
100. THE KON-TIKI VOYAGE, 1947
across: boyunca(bir uçtan bir uca) (prep.)

ancient: antik

answer: cevaplamak

arrive: ulaşmak, varmak

believe: inanmak

boat: bot, tekne

build: inşa etmek, oluşturmak (built-built)

building: bina, inşaat (fiilimsi)

call: olarak adlandırmak, çağırmak, aramak

carry: taşımak

civilization: medeniyet

current: akım

decide: karar vermek

difficult: zor

during: boyunca (prep.)

everybody: herkes

explorer: kaşif, araştırmacı

fine: iyi, ince

finish: bitirmek

giant: dev, çok büyük

God: Tanrı

hard: zor, sert, sıkı

head: baş, kafa

islander: adacı

159
journey: seyahat, yolculuk

know: bilmek, tanımak (knew-known)

lie: uzanmak (lied/lay-lied/lain)

life: yaşam, yaşamak

lots of: pek çok (zarf)= a lot of =a number of

made of:- den yapmak (çekim eki /zincir)

mainland: anakara

middle: orta

movement: hareket

mysterious: gizemli

name: isim, isimlendirmek

natural: doğal

nobody: hiç kimse

plan: planlamak, plan

possible: mümkün

prove: ispatlamak (proved- proven/proved)

question: soru

raft: sal, kayık

right: doğru

road: yol

sail: yelken açmak

shark: köpek balığı

ship: gemi

show: göstermek, sergilemek, sahnelemek (showed - shown/showed)

sink: batmak

spend: harcamak, (vakit)geçirmek (spent-spent)

160
start: başlamak

stone: taş

tall: uzun

than: -den,-dan (en az iki unsur arasında kıyaslama)

the nearest: en yakın

theory: teori

think: düşünmek (thought-thought)

want: istemek

weather: hava

wooden: ahşap, ağaç, ağaçtan yapılmış

161
101. U.S. CITIES: PAST AND PRESENT
a lack of: -nın yoksunluğu, -nıneksikliği

accident: kaza

actually: aslında, gerçekten (zarf)

almost: hemen hemen (zarf) =nearly

animal: hayvan

bad: kötülük

because of: - den dolayı(neden –sonuç) owing to =due to

build: inşa etmek, oluşturmak (built-built)

butcher: kasap

careless: dikkatsiz

century: yüzyıl

change: değişmek, değişim

common: yaygın, ortak

communicable diseases: bulaşıcı hastalıklar

concern: endişe

control: kontrol, kontrol etmek

cow: inek

crime: suç

dangerous: tehlikeli

development: gelişme, gelişim

die: ölmek

dirtier: daha kirli

disturb: rahatsız etmek

durable: dayanıklı

earn: kazanmak

162
especially: özellikle =specially =particularly

example: örnek

exist: var olmak

good- looking: iyi görünen

hard: sıkı, sert, zor

horse: at

important: önemli

injure: yaralamak, hasar verme

injured: yaralı= hurt

interest in: ile ilgili (çekim eki/ zincir görevi)

kill: öldürmek

know: bilmek, tanımak (knew-known)

last: son, geçmiş

learn: öğrenmek (learned V2-3-learnt V2-3)

leave: ayrılmak, bırakmak, izin (left-left)

like: istemek, gibi, hoşlanmak

live: yaşamak

look: bakmak, görmek

make: yapmak (made-made)

neighbourhood: mahalle, komşuluk

only: sadece(zarf)

period: dönem, çağ, devir

pickpocet: yankesici

pig: domuz

planning: planlama(filimsi)

163
pollution: kirlilik

poor planing: eksik planlama(fiilimsi)

provide: sağlamak

pure: saf, temiz

purse: cüzdan = wallet

quickly: hızlıca (zarf)

quite: oldukça(zarf)

real estate developer: şehir planlamacısı

real: gerçek

remain: kalıntı, artık

run away: koşup kaçmak

run: koşmak, çalıştırmak (ran-run)

runaway: kaçak, firari

scene: sahne, manzara

see: görmek (saw-seen)

seriosly: cidden, ciddi bir şekilde (zarf)

sewer system: kanalizasyon sistemi

situation: durum, hal

skill: becerikli, hünerli

slaughtherhouse: mezbahane

so that: -sın diye, -cek şekilde (paralellik koşul şart bağlacı kategorisinde değerlendirilir.)

steal: çalmak (stole-stolen)

still: hala (zarf)

stop: durmak

supply:tedarik, tedarik etmek, sağlamak

talk about: -yı konuşmak (çekim eki/zincir)

164
the so-called good old days: öyle adlandırılan iyi eski günler

then: daha sonra, o zaman ( then “o zaman “ anlamıyla önceden kullanılan zaman ifadesi
yerine referans olarak kullanılabilir.)

true: doğru

try: denemek

waste: atık

water: su, sulamak

well- planned: iyi planan (fiilimsi)

worse: daha kötü

165
102. SPAS: GOOD OR BAD?
a lot of: pek çok (zarf) =lots of=a great deal

ache: ağrı, sızı

also: ayrıca (zarf)

arm: kol

back: sırt

banker: bankacı

bathe: banyo yapmak

because of: -den dolayı(isme anlamını ekleyen neden-sonuç bağlacı) =due to =owing to

become: olmak (became-become)

believe: inanmak

benefical: faydalı, yararlı =useful =helpful

better: daha iyi, geliştirmek

bizarre: tuhaf = strange

body: vücut, gövde, cisim

card game: kart oyunu

careful: dikkatli

cloth: kıyafet

decrease: azalmak

depth: derinlik, dip

drink: içmek (drank-drunk)

drive: sürmek(araba) (drove-driven)

each: her

expense: masraf

experience: tecrübe

166
expert: uzman

factor: faktör, unsur

famous: ünlü, şöhretli

feel: hissetmek, dokunmak (felt-felt)

for instance: örneğin=for example =to illustrate

goverment: hükümet

guest: misafir

head: baş

heal: iyileştirmek

health system: sağlık sistemi

health-giving: şifalı, sağlık verici

heat: ısı, sıcaklık

helmet: baret, kask

hot: sıcak, acı

hurting: yaralanan (fiilimsi)

ill: hasta

leg: bacak

let: izin vermek (let-let)

lie: uzanmak (lied/lay-lied/lain)

life style: yaşam stili yaşam tarzı

like: gibi, istemek, hoşlanmak

lose: kaybetmek (lost-lost)

medical: tıbbi, medikal

member: üye, eleman

miner: madenci

mineral spring: mineral kaynak suyu

167
mud: çamur

nake: çıplak

national: ulusal

nearby: yakında (zarf)

obviously: açıkçası(zarf)

offer: sunmak

part: kısım, bölüm

pay: ödemek (paid-paid)

please: memnun etmek, memnun

property: özellik

protect: korumak

provide: sağlamak

reach: ulaşmak, erişmek

really: gerçekten(zarf)

recently: son günlerde, son zamanlarda (zarf)=lately

relax: rahatlamak

relaxing: rahatlatıcı(fiilimsi)

rich: zengin,yoğun

rough: pürüzlü,kaba, engebeli,

silly: aptalca, aptal, saçma

since: - den beri (prep.; özne ya da nesne bölgesinde zaman referansından önce gelir.)

skin: deri

smooth: pürüzleştirmek, pürüzsüz

so that: -sın diye, -cek şekilde (paralellik koşul şart bağlacı kategorisinde değerlendirilir.)

sooth: sakinleştirmek, yetiştirmek

source: kaynak

168
staff: kadro, personel

surround: çevrelemek

sweat: ter, terlemek

take off: çıkarmak(kıyafet), havalanmak(uçak) (yapım eki)

tell: söylemek, anlatmak (told-told)

that is: yani (paralellik bağlacı) = namely

the earliest: en ilk

theoldest:en eski

think: düşünmek (thought-thought)

treat: tedavi etmek, muamele etmek

treatment: tedavi, muamele

truck: kasa, kamyon

tunnel: tünel

unhealthy: sağlıksız

usually: genellikle (zarf) =generally

vapour: buhar

visitor: ziyaretçi

wear: giymek (wore- worn)

weight: ağırlık, kilo

169
103. ARTS AND SCIENCE?
a number of: belirli sayıda, pek çok

ability: yetenek, beceri

adventure: macera

always: daima

answer: cevap

are likelyto be: muhtemelen olacaktır

art: sanat eseri

attractive: cezbedici

avoid: kaçınmak

become: olmak (became-become)

bright: parlak

but science: bilimden başka(isme anlamını ekleyen bağlayan bağlaç)

but: -den başka (isme eklenen paralellik bağlacı), ama/fakat(zıtlık bağlacı)

calculation: hesaplama, hesap

care: ilgilenmek

coat: ceket, mont

compare: karşılaştırmak

completely: tamamen (zarf) = exactly

concentrate on: - e(üzerine) yoğunlaşmak (çekim eki/ prep. kendi anlamında)

conclusion: sonuç, kanaat

describe: tanımlamak

develop: geliştirmek

different: farklı

dull: sıkıcı

earn: kazanmak

170
either….or: ya….ya da (hem isimleri hem de cümleleri bağlayan bağlaç kategorisindedir)

empty: boş

ensure: sağlamak, garanti etmek

everyone: herkes

explain: açıklamak, izah etmek

field: alan, saha

find out: çözmek, ortaya çıkarmak (yapım eki)

follow: takip etmek

footstep: adım

game: oyun

go: gitmek (went-gone)

government: hükümet, yönetim

graduate: mezun, mezun almak

have/has,have got/has got: sahip olmak

humour: mizah

imitate: taklit etmek

in contrast: - zıddına/aksine (zıtlık bağlacı)

in order to: -mek/-mak için (bağlaç)

in other words: diğer bir değişle (paralellik bağlacı)

industry: endüstri

intelligent: zeki, akıllı

interest in: ile ilgili (çekim eki/ zincir görevi)

interesting: ilginç (fiilimsi)

interviewer: muhabir, görüşmeci

lead: öncülük etmek, liderlik etmek (led-led)

like: gibi, istemek, hoşlanmak

171
likely: muhtemelen(zarf)

literature: edebiyat, literatür

live: yaşam, yaşamak

lively: canlı

logically: mantıklı (zarf)

magazine: dergi

of course: elbette(zarf)

offer: sunmak

opinion: düşünce, fikir

opportunity: fırsat, imkan

picture: resim, tablo

place: yer, mekan

play: oyun, oynamak

pratical: pratik

prefer: tercih etmek

probably: muhtemelen (zarf)

prove: ispatlamak, kanıtlamak (proved- proven/proved)

provide: sağlamak, temin etmek

qualification: nitelik

question: soru

rather: oldukça (zarf)

really: gerçekten (zarf)

research: araştırmak, araştırma

return: geri dönmek

reward: ödüllendirme

run: koşmak, çalıştırmak (ran-run)

172
science: bilim

seem: görünmek, gözükmek

send: göndermek,yollamak (sent-sent)

sense of: -nın hissine (çekim eki/ prep. kendi anlamında)

set up: kurmak

society: toplum

spend: harcamak, (vakit)geçirmek (spent-spent)

still: hâlâ (zarf)

study:(ders) çalışma

subject: konu, ders

sufficent: yeterli derecede

suprising: şaşırtıcı(fiilimsi)

take up: tercih etmek (yapım eki)

talk about: -yı konuşmak (çekim eki/zincir)

teach: öğretmek (taught-taught)

team: takım, ekip

think: düşünmek (thought-thought)

too: çok, aşırı

traditional: geleneksel

try: denemek

want: istemek

wrong: yanlış

young: genç

173
104. OUR FİRST WORDS
absorb: öğrenmek, emmek

affect: etkilemek

age: yaş, çağ

analyse: analiz etmek

answer: cevap, cevaplamak

at all: hiç de (zarf, olumlu cümleyi “hiç de” anlamıyla olumsuz yapar.)

attempt: teşebbüs

backward: geri

basic: temel, esas

become: olmak (became-become)

before: önce ( hem cümleleri bağlayan paralellik bağlacı olarak hem de bir cümlenin özne ya
da nesne bölgesinde preposition olarak kullanılabilir)

capacity: kapasite

certain: kesin, bazı, belirli

combine: birleştirmek

command: komut, emir, emretmek

communication: iletişim

complex: karışık

connect: bağlamak, iletişim

critical: kritik

cry: ağlamak

cue: işaret

damage: zarar vermek

deal with: üstesinden gelmek, ile ilgilenmek

depend on: - e bağlı olmak (çekim eki/ zincir)

174
deprivation: yoksunluk

development: gelişim

die: ölmek

differ: benzememek, farklı olmak

discover: keşfetmek =explore

easily: kolayca (zarf)

enable: mümkün kılmak

especially: özellikle =particularly=specially

eventually: sonuç olarak (zarf) =consequently

evidence: kanıt, delil

exist: var olmak

experiment: deney

extreme: aşırı

fail: başarısız olmak

feel: hissetmek (felt-felt)

find: bulmak (found-found)

fix: tamir etmek

fixed: sabit =constant

fly: uçmak (flew-flown)

frightening: korkutucu(fiilimsi)

grow: büyütmek,yetiştirmek (grew-grown)

hard: zor, sert, sıkı

harmful: zararlı =detrimental

hear: duymak (heard-heard)

hope: ummak, umut

175
human: insan

important: önemli

intelligent: zeki, akıl

keep: sürdürmek, tutmak, saklamak, beslemek(hayvan) (kept- kept)

know about: -yı bilmek (çekim eki/zincir)

language: dil

late: geç (zarf)

learn: öğrenmek (learned v2-3-learnt v2-3)

life: yaşam, hayat

linguist: dil bilimci

make: yapmak (made-made)

missing: olmayan, eksik (fiilimsi)

need: ihtiyaç, ihtiyaç duymak

never: hiç (zarf, olumlu cümleyi olumsuz yapar.)

non-verbal: sözlü olmayan (“non” ön eki ismi olumsuz yapar.)

notice: fark etmek, dikkat etmek

obviously: açıkça (zarf) =clearly=openly

order: sıra, emir, emretmek

parent: ebeveyn, anne/baba

part: kısım, bölüm

pass: geçmek

pattern: örnek, model

pay attention: dikkat etmek (birleşik fiil)

pick out: seçmek (yapım eki)

process: süreç, işlem, işlemek

produce: üretmek

176
properly: uygun bir şekilde (zarf) = appropriately

question: soru, soru sormak

rapidly: hızla (zarf) =quickly

rather than: -den ziyade (isme anlamını ekleyen zıtlık bağlacı kategorisinde değerlendirilir)

reach: ulaşmak

recent: son

recombine: tekrar birleştirmek

respond: cevaplamak

result: sonuç, netice

seem: görünmek

sentence: cümle

sequence: sıra,

seriously: cidden, ciddi bir şekilde (zarf)

show: göstermek, sergilemek, sahnelemek (showed - shown/showed)

sight: görüntü, görme

signal: sinyal, işaret

silent: sessiz

simple: basit, sade

sing: şarkı söylemek, ötmek (sang-sung)

skill: beceri

slow: yavaş

smile: gülmek

sound: ses

speak: konuşmak (spoke-spoken)

special: özel

stage: aşama, evre

177
starve: açlık, kıtlık çekmek

still: hâlâ (zarf)

stop: durmak

suggest: önermek,

survive: hayatta kalmak

tell: söylemek, anlatmak (told-told)

the only: tek

try: denemek

understand: anlamak, öğrenmek (understood-understood)

vocabulary: sözcük hazinesi

which/that: olan(üç şekilde kullanılabilir: açıklamalı soru bağlacı görevinde; ”bu, şu, o”
şeklinde; “ones ve those“ gibi referans olarak.)

without: -sız,- siz(sonrasında gelen anlamı olumsuz yapan prep.)

178
105. YOUR DIET
additional: ilave, ek

agencies: kuruluşlar, acentalar

alarming: alarm verici(fiilimsi)

approach: yaklaşım

balance: denge, dengelemek

become: olmak (became-become)

before: önce ( İki kullanımı vardır. Hem özne ya da nesne bölgesinde preposition olarak hem
de cümle bağlama bağlacı olarak kullanılabilir.)

believe: inanmak

better: daha iyi

between: arasında =among

bread: ekmek

business: iş

carry out: gerçekleştirmek (yapım eki)

certainly: kesinlikle (zarf) =absolutely=definitely

change: değişim, değiştirmek

cheap: ucuz

children: çocuk

consequently: sonuç olarak (zarf)

continuously: sürekli (zarf)

deficiency: eksiklik

dietary: beslenme

distance: mesafe, uzaklık

divide: bölmek

effect: etki

179
either…..or: - ya……ya da (hem kelimeleri hem de cümleleri bağlayan bağlaç kategorisinde
değerlendirilir.)

end up with: -ile sonlanmak (çekim eki)

fact: gerçek

feed: beslemek (fed-fed)

find out: çözmek, ortaya çıkarmak (yapım eki)

food: yiyecek

force: güç, kuvvet

free: ücretsiz, serbest

get: elde etmek, sürmek (got-gotten/got) (metne göre anlam verilebilir)

government: hükümet

grow: büyütmek,yetiştirmek (grew-grown)

harm: zarar vermek, zarar

healthy: sağlıklı

important: önemli =significiant=substantial

improve: geliştirmek

in favour of: için, lehine

include: içermek, kapsamak

including: -de dahil (isme anlamını ekleyen paralellik bağlacı kategorisinde değerlendirilir.)

increase: artmak, artırmak, artış

interesting: ilginç, ilgi çekici (fiilimsi)

jam: reçel

leave: ayrılmak, bırakmak, izin (left-left)

make up for: telafi etmek (yapım eki)

marry: evli

meal: öğün

180
mean: anlamına gelmek,kastetmek (meant-meant)

more and more: gittikçe artan sayıda

moreover: dahası (hem cümleleri hem de paragrafları bağlayan paralellik bağlacı


kategorisinde değerlendirilir.) =furthermore=what is more

nation: ulus, millet

need: ihtiyaç, gereksinim, ihtiyaç duymak

nevertheless: -yine de (isme anlamını ekleyen zıtlık bağlacı kategorisinde değerlendirilir.)


=nonetheless =anyway

no longer: artık (olumlu cümleyi olumsuz yapar.) = any more

nourishment: beslenme

nourishment: beslenme, gıda

obvious: açık

outside: dıştan

over: boyunca(zaman referansından önce)

over: fazla (rakamsal ifade öncesinde) (zarf)

over: üzerinde, yüzeyinde(mekân, fizikî bir yer öncesinde)

part: kısım, bölüm

pass through: arasından geçmek (çekim eki/prep. kendi anlamında kullanımı)

pay: ödemek (paid-paid)

plan: planlamak, plan

play: oyun, oynamak

prepare: hazırlamak

price: fiyat, ücret

proper: uygun

properly: uygun bir şekilde (zarf)

provide: sağlamak, temin etmek

181
really: gerçekten (zarf)

remain: kalmak, artmak

require: gerekmek

responsibility: sorumluluk

result: sonuç, netice =conclusion =consequence

sadly: üzgün bir şekilde (zarf)

satisfactory: memnun edici, tatminkar

sensible: mantıklı, akla uygun

serve: hizmet etmek

side: yan, kenar, taraf

since: -dığı için (sadece cümleleri bağlayan neden-sonuç bağlacı kategorisinde değerlendirilir)
=now that =in that = as =because

situation: durum, hal

sociable: sosyal

society: toplum

spend: harcamak, (vakit)geçirmek (spent-spent)

supplement: ilave, ek

supply: sağlamak, tedarik etmek

survey: araştırma, anket

throughout: tamamında (coğrafi olarak)

travel: seyahat etmek

try: denemek

use: kullanım, kullanmak

various: çeşitli

want: istemek

war: savaş

182
way: yol, tarz

weekly: haftalık

welfare: yardım

work: çalışmak, iş

183
106. DANGER FOR THE FUN OF IT
about: hakkında (preposition, isimden önce kullanıldığında)

about: yaklaşık olarak(preposition, rakamsal ifade’den önce kullanıldığında)

accident: kaza

according to: -e göre

activities: aktiviteler

addictive: bağımlılık yaratan

admit: kabul etmek

adventure: macera

alien: yabancı =foreign

all: tüm

almost: hemen hemen(zarf) =nearly

also: ayrıca(zarf)

although: -ise de (özel kuralı olan zıtlık bağlacı kategorisindedir, zaman uyumu aranmaz ve
en az iki tam cümle ister)

amount: miktar

associate: birlik, birleştirmek

at least: en azından (zarf)

attract: cezp etmek

bill collector: muhasebeci

boring: sıkıcı

break up: kırmak (broke-broken)

carpenter: marangoz

certain: bazı, belirli, kesin

chance: şans

climb: tırmanmak

184
close: yakın, kapatmak

come: gelmek (came-come)

common: ortak, yaygın

company: şirket

compare: karşılaştırmak

complete:tam =whole

confront: yüz yüze gelmek

continue: devam etmek, sürdürmek

conversation: konuşma

dangerous: tehlikeli = hazardous

describe: tanımlamak

die: ölmek

dive: dalmak (dove/dived-dived)

diver: dalıcı (bir fiil sonuna “er” takısı alırsa o işi yapan kişiyi elde etmiş oluruz.)

else: başka

employ: çalıştırmak, sağlamak

employee: işçi, çalışan

employer: işveren, patron

enjoy: zevk almak

environment: çevre

excitement: heyecan

experience: tecrübe

fall: düşmek, sonbahar (fell-fallen)

fast: hızlı

feel: hissetmek (felt-felt)

fill: doldurmak

185
find: bulmak (found-found)

fortunately: neyse ki

garbage: çöp

get old: yaşlanmak (get yardımcı fiili ismin başına gelerek o ismi fiilleştirir.)

get out of: -den çıkmak (çekim eki/zincir)

get out: çıkmak

go up: çıkmak (yapım eki)

growing: büyüyen(fiilimsi)

guide: rehber

habit- forming: alışkanlık yapan, alışkanlık yapıcı(fiilimsi)

happen: olmak =be=become

hero: kahraman

hurt: yaralamak (hurt-hurt)

in order to: -mek, -mak için (bağlaç)

in recent years: son yıllarda (zarf)

interested in: -ile ilgilenen

interfere with: -e/ilemüdahale etmek (çekim eki/zincir)

introduce: tanıtmak

isolation: izolasyon

jump: zıplamak

know about: -yı bilmek (çekim eki/ zincir)

lawyer: avukat

leisure: boş zaman

life: yaşam, yaşamak

like: gibi, istemek, hoşlanmak

line: sıra, hat

186
look down: küçük görmek(yapım eki)

look for: -yı aramak (çekim eki/zincir)

male: erkek

manage: başarmak

masculinity: erkeklik =manhood

moment: an

monotonous: monoton

mountain: dağ

nature: doğa

never: hiç(zarf, olumlu cümleyi olumsuz yapar.)

nothing: hiçbir şey

novelty: yenilik

only: sadece(zarf)

own: kendi, sahip olmak

personal: kişisel, şahsi

personality: kişilik, şahsiyet

place: yer,mekan, yerleştirmek

possibility: ihtimal, olasılık

printer: matbaacı, yazıcı

prove: ispatlamak

quite: oldukça (zarf)

reason: sebep, neden

regularity: düzenli

risk-taker: risk alıcı

river: nehir

routine: rutin

187
say: söylemek (said-said)

section: bölüm, kısım

see: görmek (saw-seen)

seem: görünmek = appear

sense: his, hissetmek

serious: ciddi =crtitical

several: birkaç =many=a lot of

simply: basitçe, basit olarak (zarf)

sit: oturmak (sat- sat)

smoke: sigara içmek, duman

smoking: sigara içme

so….that: -öylesine……ki

spare time: boş zaman

speak of: - den bahsetmek (çekim eki- zincir)

spend: harcamak, (vakit)geçirmek (spent-spent)

start: başlamak

still: hâlâ (zarf)

succeed: başarmak

take part: katılmak

task: görev

tell: söylemek, anlatmak (told-told)

the only: tek

thrilling: heyecan verici (fiilimsi)

too: -de,-da(dahil anlamdaki bağlaç) =either =as well

totally: tamamen(zarf) =completely=exactly

188
until: - e kadar(İki kullanımı vardır. Ya özne ya da nesne bölgesinde preposition olarak
kullanılabilir, ya da sadece cümleleri bağlama bağlacı olarak kullanılabilir.)

unusual: sıra dışı

usual: sıradan

usually: genellikle(zarf)=generally

vacation: tatil=holiday

wait: beklemek

walk: yürümek

willingly: gönüllü bir şekilde(zarf)

without: -sız,- siz(sonrasında gelen anlamı olumsuz yapan prep.)

yet: henüz (cümle ortasındaki anlamı),ama-fakat(cümle başında “but” bağlacı gibi kullanılır.)

189
107. LOSING FERTILE LAND
action: aksiyon, eylem

already: zaten, hali hazırda (zarf)

among: arasında (prep.) =between

area: alan, bölge

as well as: -nın yanında (isme anlamını ekleyen paralellik bağlacı kategorisinde
değerlendirilir.)

avoid: kaçınmak

balance: denge

because of: -den dolayı(isme anlamını ekleyen neden-sonuç/ paralellik bağlacı kategorisinde
değerlendirilir.)

become: olmak (became-become)

begin: başlamak (began-begun)

buy: satın almak (bought-bought)

cause: sebep olmak

chemical: kimyasal

children: çocuklar

clear: açık, temiz

completely: tamamen, tam olarak(zarf)

consequence: sonuç = result=conclusion

contaminate: kirletmek

cut down: ağacı kesmek

cut: kesmek(kağıdı), bölmek (cut-cut)

depend on: - e bağlı olmak (çekim eki/ zincir)

destroy: zarar vermek

destruction: tahribat

190
develop: gelişmek

die of: -den ölmek (çekim eki/ zincir)

disastrous: felaket getiren, korkunç

disturb: bozmak, rahatsız etmek

environment: çevre

environmental: çevresel

especially: özellikle (zarf) =particularly

example: örnek

exist: var olmak

farm: çiftlik

fertile: verimli

food: yiyecek

fuel: yakıt

grandchildren: torun

hill: tepe

hold: tutmak, sahip olmak (held-held)

human: insan, insanoğlu

important: önemli

increase: artmak, artırmak, artış

land: kara, arazi, tarla

large: büyük

let: izin vermek (let-let)

like: gibi, istemek, hoşlanmak

live: yaşam, yaşamak

look: bakmak

lose: kaybetmek (lost-lost)

191
mistake: hata, yanlış

more and more: gittikçe artan sayıda

mountain: dağ

move: taşınmak, hareket etmek

nature: doğa

necessary: gerekli

once: bir zamanlar (referans), -dığı zaman (bağlaç/ açıklamalı soru bağlacı görevi yoktur, bu
yönüyle ‘-when…’den ayrılır)

only: sadece (zarf)

overpopulate: çok kalabalık

part: kısım, bölge

pay attention: dikkat etmek (birleşik fiil)

place: yer, yerleştirmek, mekan

plant: bitki, dikmek, tesis

poisonous: zehirli =toxic

pollution: kirlilik

prevent: önlemek

produce: üretmek

protect: korumak

protection: koruma

prove: ispatlamak

purpose. amaç

push: itmek

put in: - e katılmak, içine sokmak (çekim eki/ zincir)

rain: yağmur

resident: yerleşik (bir yerde oturan)

192
responsible for: -den sorumlu olmak (çekim eki/ zincir)

result: sonuç

same: aynı

serve: hiznet etmek

show: göstermek, sergilemek, sahnelemek (showed - shown/showed)

side: yan, kenar

similar: benzer

small: küçük

soil: toprak

solution: çözüm, çözelti

solve: çözmek

starvation: açlık

suffer: müzdarip olmak

supply: sağlamak, tedarik etmek

support: desteklemek

teach about: -yı öğrenmek (çekim eki/ zincir)

teach: öğretmek (taught-taught)

term: dönem, terim

the only: tek

threaten: tehdit etmek (ismin önüne ya da sonuna eklenen ‘-en’ eki ismi fiilleştirir.)

top: üst

tree: ağaç

type: tip

understand: anlamak, öğrenmek (understood-understood)

unproductive: verimsiz

wash away: tıkayıp temizlemek (birleşik fill)

193
way: yol, tarz

weather: hava durumu

wind: rüzgar

without: -sız,- siz(sonrasında gelen anlamı olumsuz yapan prep.)

194
108. MONEY
advice: tavsiye

advise: tavsiye etmek

affair: korku

always: daima (zarf)

ask about: - yı istemek, -yı sormak (çekim eki- zincir)

aspect: hal, yön

available: elde edilebilir

bank: banka

better: daha iyi

branch: şube, branş

called: olarak adlandırılan

cheque: çek, hesap

close: kapatmak, yakın

college: okul

contain: içermek

country: ülke

current account: cari hesap

detail: detay, ayrıntı

during + zaman referansı: boyunca

easy: kolay, basit

exactly: tamamen =completely

explain: açıklamak

extension: ek olarak

far: çok, uzak

financial: finansal

195
free: ücretsiz, serbest

grant: burs

information: bilgi

leafleft: kitapçık =booklet

likely to be: muhtemelen olacak

major: büyük, önemli

manager: müdür

near: yakınında

need: ihtiyaç , ihtiyaç duymak

obtain: elde etmek

offer: sunmak

open: açık, açmak

organise: organize etmek

overseas: denizaşırı

particullarly: özellikle (zarf) =especially

produce: üretmek

put: koymak (put V2-put V3)

rather than: -den ziyade (zıtlık bağlacı)

read: okumak

student: öğrenci

sure to be: kesin olarak

take out: çekmek(dışarı)(çekim eki)

take: almak (took-taken)

term: dönem, terim

the whole: tamamı

throughout: tamamında (coğrafi bir yer isimden önce)

196
urgently: acilen(zarf) =immediately=promptly

usually: genellikle(zarf)

197
109. MONEY THEN AND NOW
always: daima (zarf)

amount: miktar

ancient: antik

barter: takas

become: olmak (became-become)

business: iş

buy: satın almak (bought-bought)

called: olarak adlandırılan(fiilimsi)

carry: taşımak

cash: nakit, peşin para

cheque: çek

coin: madeni para

day: gün, zaman

easier: daha kolay

eventually: sonuç olarak=consequently

exchange: değiştirmek, değişim

fixed: sabitlenen(fiilimsi)

give:vermek (gave-given)

government: hükümet

heavy: ağır,yoğun

instead of: -nın yerine (isme anlamını ekleyen paralellik bağlacı)

introduce: tanıtmak

last: sürmek, son

learn: öğrenmek (learned V2-3-learnt V2-3)

198
lighter: daha hafif

lots of: birçok =several =a lot of

madeof: den yapılan (tense bölgesi dışında fiilimsi kullanımı)

method: metot, yöntem

more and more: gittikçe artan sayıda

pay for: -nın parasını ödemek (çekim eki/ zincir)

payment: ödeme

require: gerekmek

reson for: -nın sebebi

so many: çok fazla (so’nun miktardan önce ”çok” anlamıyla kullanımı)

solve: çözmek

surprise: şaşırtmak, süpriz

thing: şey

think: düşünmek (thought-thought)

used to: -ardı,-erdi (geçmişte yapılıp, artık yapılmayan eylemi ifade eden modal)

199
110. THE CASHLESS SOCIETY
account: hesap

advance: ilerlemek

already: zaten, halihazırda (zarf)

automatically: otomatik olarak (zarf)

become: olmak (became-become)

cashless: parasız

check: kontrol etmek

credential: yeterlilik belgesi, ehliyet

credit: borç/ kredi vermek

customer: müşteri

debit: borç almak

draw: çizmek, çekmek (drew-drawn)

effect: etki

equipment: ekipman, donanım

era: çağ, devir

fund: para

in fact: gerçekte (paralellik bağlacı)

invisibly: görünmez bir şekilde (zarf)

merchandise: ticari mallar

method: yöntem, metot

nearer and nearer: yaklaştıkça yaklaşıyor

new: yeni

nuisance: sıkıntı

only: sadece (zarf)

200
order: sipariş vermek, sıra, çeşit

over: üzerinden

past: geçmiş

present: sunmak

progress: gelişim, gelişmek

quote: aktarmak, alıntı yapmak

quoting: aktararak (fiilimsi)

reality: gerçeklik, gerçek

requirement: gereksinim, ihtiyaç

sale: satış

same: aynı

screen: ekran

society: toplum

soon: yakında, hemen (zarf)

staff: memur, personel

step: adım, yürümek

store: dükkan, depo

tedious: sıkıcı

that of:- nın olanı

the only: tek

though: ancak bununla birlikte (iki virgül arasında kullanıldığında) (sadece cümleleri bağlama
bağlacı kategorisinde değerlendirilir)

too: -de,-da dahil (iki noktalama arasında kullanımı vardır.)= as well = either

trade: ticaret

transfer: aktarmak, devretmek

wait: beklemek, bekleyiş

201
wipe: silmek

yet: henüz (zarf, cümle ortasındaki anlamı); ama-fakat(bağlaç, cümle başında kullanıldığında
anlamı.)

202
111. DAMS
a great many: pek çok = a good deal = lots of = a lot of = many

accumulate: biriktirmek, toplamak, toplanmak

actually: aslında, gerçekten (zarf)

actually: gerçekte, aslında (zarf)

along: boyunca (isimden önce gelir.)

annual: yıllık

anticipate: tahmin etmek

area: alan =field

basic: temel

behind: arkasında (prep.)

below: altında (prep.)

besides: bunlardan başka ( paragraf bağlama görevinde paralellik bağlacı kategorisinde


değerlendirilir.)

besides: -nın yanında (isme anlamını ekleyen bağlaç görevinde paralellik bağlacıkategorisinde
değerlendirilir.)

block: blok, engellemek

bottom: zemin, temel

build: inşa etmek, oluşturmak (built-built)

carry out: gerçekleştirmek (yapım eki)

carry: taşımak

case: durum, dava

cause: sebep olmak

certain: bazı, belirli, kesin

channel: kanal, kanal açmak

condition: şart

203
control: kontrol etmek, kontrol

create: oluşturmak

crop: ürün, ekin

dam: baraj, baraj yapmak

damage: zarar vermek, zarar, hasar

damming: barajlama(fiilimsi)

deposite: depolamak

destruction: tahribat, yıkım

develop: geliştirmek

dry: kuru

effect: etki

environment: çevre

especially: özellikle(zarf) = particularly

experience: tecrübe, deneyim

extremely: aşırı derecede (zarf)

fertility: verimlilik

find: bulmak (found-found)

flood: sel basmak, sel

flow: akmak, akış, akıntı

foreseen: beklenen, öngörülen(fiilimsi)

form: şekillendirmek, şekil, biçim

generate: oluşturmak, üretmek

great: büyük

happen: olmak

harmful: zararlı

hope: ummak, beklemek, umut

204
huge: devasa, kocaman

idea: fikir, düşünce

improvement: gelişme, ilerleme

instance: durum, örnek, olay

instead: bunlardan başka(paragrafları bağlama görevinde paralellik bağlacı kategorisinde


değerlendirilir.)

irrigation: sulama

lake: göl

land: kara

land: kara, arazi

less: daha az

lose: kaybetmek (lost-lost)

man made: insan yapımı

mud: çamur

need: ihtiyaç duymak, ihtiyaç

no longer: artık (olumlu cümleyi olumsuz yapar.) =any more

north: kuzey

observe: gözlemlemek

on the other hand: diğer yandan (hem cümleleri hem de paragrafları bağlayan zıtlık bağlacı
kategorisinde değerlendirilir.) =contrast=otherwise

outstanding: önemli, göze çarpan

passage: geçiş, geçit

past: geçmiş

pick up: toplamak (yapım eki)

pick: seçmek

pipe: borularla getirmek

205
planner: planlayıcı

plantation: bitki örtüsü, ekili alan, fidanlık

predict: tahmin etmek

presence: varlık, mevcudiyet

produce: üretmek

productive: üretken

provide: sağlamak

quantities: miktar

rapidly: hızlı bir şekilde(zarf) =quickly

realize: fark etmek

receive: almak, çekmek (yayın)

recently: son zamanlarda(zarf) =lately

reservoir: depo

rich: zengin

rise: doğmak, yükselmek (rose-risen)

river: nehir

sand: kum

show: göstermek, sergilemek, sahnelemek (showed - shown/showed)

silt: alüvyon

simple: basit

soil: toprak

solve: çözmek

supply: tedarik etmek, sağlamak

survey: araştırmak, araştırma

than: -den, -dan (En az iki unsuru karşılaştırmak için kullanılır.)

the cheapest: en ucuz

206
throughout: tamamında (fiziki bir yer isminden önce kullanılır.)

trap: tuzak, tuzaklamak

tremendous: devasa, çok büyük

turn: döndürmek

unforeseen: beklenmedik, tahmin edilmeyen (özne veya nesne bölgesinde fiilimsi olarak ‘-un’
olumsuzluk ön ekiyle birlikte kullanılır.)

valley: vadi, dere

vast: geniş

water: su,sulamak

207
112. MOTHERHOOD IN A CHANGING WORLD WOMEN

IN GHANA
active: aktif, etkin

age: yaş, çağa

as + isim: olarak, gibi, kadar (bu şekliyle isme anlamını ekleyen bağlaç kategorisinde
değerlendirilir.)

available: mevcut, elde edilebilir

average: ortalama

bake: pişirmek =cook

bear: (çocuk) doğurmak, katlanmak (bore-born/borne)

care for: -ile ilgilenmek (çekim eki/ zincir)

care: bakım

carry out: gerçekleştirmek (yapım eki)

centre: merkez

classify: sınıflandırılmak

combine: birleştirmek

continue: devam etmek, sürdürmek

cope with:- ile üstesinden gelmek, başa çıkmak

daily: günlük

depend upon:-ebağlı olmak (çekim eki/ zincir)

deserve: hak etmek

earn: kazanmak

economy: ekonomi

educate: eğitimli

entirely: tümüyle (zarf)

even: hatta

208
fact: gerçek, durum, olay

family: aile

farm: çiftçilik

farmer: çiftçi

fewer: daha az

going: giden(fiilimsi)

grandmother: babaanne

grow: büyütmek,yetiştirmek (grew-grown)

hard: sıkı, sert, zor

have/has,have got/has got: sahip olmak

help: yardım etmek

helpful: faydalı, yararlı =useful

high: yüksek

home: ev

housewive: ev hanımı

husband: (erkek) eş

idea: fikir, düşünce

illiterate: cahil, okumamış

in addition to: -e ek olarak (isme anlamını ekleyen paralellik bağlacı kategorisinde


değerlendirilir.)

in short: kısacası(paralellik bağlacı) = in brief

including: -de dahil (isme anlamını ekleyen paralellik bağlacı kategorisinde değerlendirilir.)

income: gelir

indepence: bağımsızlık

job: iş

life: yaşam, yaşamak

209
look for: - yı aramak (çekim eki/ zincir)

mainly: başlıca, çoğunlukla (zarf)

maintain: devam etmek, sürdürmek

marry: evlenmek

meet-met-met: karşılamak,buluşmak

motherhood: annelik

move away: uzaklaşmak (birleşik fiil)

multiple: çoklu

need: ihtiyaç duymak, ihtiyaç, gereksinim

niece: hala

old: yaşlı,eski

older: daha büyük

only: sadece (zarf)

over: fazla (prep.)

pattern: örnek

play: oyun, oynamak

poor: fakir

provide: sağlamak

raise: yetiştirmek, büyütmek

realise: fark etmek

reduce: azaltmak

reputation for: -ile ünü (çekim eki/ zincir)

respect: saygı duymak

responsibility: sorumluluk

role: rol, görev

rural: köylü

210
say: söylemek (said-said)

self-reliance: özgüven

sell: satmak, vermek (sold-sold)

send: göndermek, yollamak (sent-sent)

share: paylaşmak

simply: basitçe(zarf)

sister: kız kardeş

so that: -sın diye, -cek şekilde (paralellik koşul şart bağlacı kategorisinde değerlendirilir.)

solution: çözüm

such: bu gibi (referans ifade)

support: destek

support: destek, desteklemek

task: görev

too: çok, fazla

trade: ticaret

trader: tüccar

traditionally: geleneksel olarak (zarf)

try: denemek

urban: kentli

usually: genellikle (zarf) =generally

way: yol, tarz

wife: eş

women: kadınlar

work: çalışmak, iş

young: genç

211
113. ORDINARY ASPIRIN IS TRULY A WONDER DRUG
a lot of: birçok, pek çok = many = lots of=a great deal=several

ancient: antik, eski

arthritis: eklem iltihabı

available: elde edilebilir, mevcut

bad: kötü

bark: ağaç kabuğu

before: önce (İki kullanımı vardır. Preposition olarak özne ya da nesne bölgesinde kendi
anlamında kullanılabilir veya sadece cümleleri bağlama bağlacı olarak cümle başı ya da
cümle ortasında kullanılabilir.)

bitter: acı

body: vücut, gövde, cisim

break: kırmak (broke-broken)

by: - e kadar, itibariyle(zaman referansından önce gelirse), tarafından, vasıtasıyla, yanında

call: adlandırmak, aramak, çağırmak

cause: sebep olmak

cheap: ucuz

chemical: kimyasal

chew: çiğnemek

claim: iddia etmek

company: şirket

complain about: -yı şikayet etmek (çekim eki/ zincir)

complex: karışık

contain: içermek

crush: ezmek

disorder: bozukluk

212
drug: ilaç =medicine

during: boyunca (prep.)

effect: etki, etkilemek

effective: etkili

experiment: deney, test

fever: ateş

formation: oluşum

fully: tamamıyla (zarf)

grain: öğün, tahıl

in short: kısacası(paralellik bağlacı) = in brief

increase: artmak, artırmak

introduction: tanıtım

invent: icat etmek

involved in: -de dahil (isme anlamını ekleyen paralellik bağlacı kategorisinde değerlendirilir.)

irritating: rahatsız edici(fiilimsi)

joint: eklem

know: bilmek, tanımak (knew-known)

lead to: yol açmak (yapım eki)

leave: ayrılmak, bırakmak, izin, yaprak (left-left)

line: hat, çizgi, sıra, kaplamak

longer: daha uzun

man: insanoğlu, insan

medical: tıbbi

mild: hafif, yumuşak

milk: süt

moreover: dahası(paralellik bağlacı)=what is more =furthermore

213
orange juice: portakal suyu

ordinary: sıradan

pain:ağrı, acı

popular: popüler

press: baskı, bastırmak

quantity: miktar

reaction: reaksiyon

reduce: azaltmak

relatively: nispeten, göreceli olarak(zarf)

relieve: rahatlatmak, dindirmek

reliever: rahatlatıcı, dindirici

right: doğru

seem: görünmek

sell: satmak, vermek (sold-sold)

slow down: yavaşlamak

small: küçük

specifically: belirli bir biçimde (zarf)

stand: ayakta durmak, katlanmak (stood-stood)

stomach: mide

strong: güçlü =powerful

suffer: müzdarip olmak

swallow: yutmak

tablet: hap, parça

take: almak (took-taken)

taker: alıcı

temperature: sıcaklık, ısı derecesi

214
than: -den, -dan (En az iki unsuru karşılaştırmak için kullanılır.)

that is: yani(paralellik bağlacı) = namely

the best: en iyi

the most: en

the only: tek

the safest: en güvenli

tree: ağaç

truly: gerçekten (zarf)

understand: anlamak, öğrenmek (understood-understood)

upset: bozmak, üzülmek, devirmek

value: değeri

way: yol, tarz

wonder: mükemmel

work: çalışmak, iş

wrong: yanlış =false

year: yıl, sene

215
114. SOLAR ENERGY
air condition: klima

already: zaten, halihazırda (zarf)

battery: batarya, pil

because of: -den dolayı ( isme anlamını ekleyen bağlaç kategorisinde neden-sonuç/ paralellik
görevinde değerlendirilir.)

building: bina, yapı

cell: pil, hücre, oda

charge: yüklemek, şarj etmek

coal: kömür

come from: -den gelmek

consume: tüketmek

convert into: -e dönüş/tür)mek (yapım eki) =make into= develop into=transform into

cook: pişirmak

directly: doğrudan (zarf)

during: boyunca (prep.)

earth: dünya

emit: yaymak, göndermek

employ: sağlamak, istihdam etmek, kullanmak

energy: enerji

even: hatta (zarf)

eventually: sonuç olarak(zarf)

experiment: deney, test

feasible: yapılabilir, mümkün, uygun

food: yiyecek

fossil: taşlaşmış, fosil, kalıntı

216
fraction: parça, bölüm

fuel: yakıt

future: gelecek

gren plant: yeşil bitki

grow: büyütmek,yetiştirmek (grew-grown)

heat: ısıtmak

help: yardım etmek, yardım

horsepower: beygir gücü

hour: saat

indirectly: dolaylı olarak(zarf)

length: uzunluk, boy

like: gibi, istemek, hoşlanmak

limit: sınırlı, sınırlamak

main: ana, temel, başlıca

meet: buluşmak, karşılaşmak (met-met)

natural force: doğal güç

need: ihtiyaç, gereksinim

oil: petrol

only: sadece (zarf)

over: boyunca(zaman referansından önce)

over: fazla (rakamsal ifade öncesinde) (zarf)

over: üzerinde, yüzeyinde(mekân, fizikî bir yer öncesinde)

planet: gezegen

presently: bugünlerde, şimdi(zarf)

produce: üretmek

217
radiation: radyasyon, ışıma

require: gerekmek

run on: -ile çalıştırmak (çekim eki/ zincir)

show: göstermek, sergilemek, sahnelemek (showed - shown/showed)

solar: güneş

source: kaynak

stretch: genişletmek

sun: güneş

sunlight: güneş ışığı

supply: tedarik etmek, sağlamak

time: zaman

vegetation: bitki örtüsü

wood: ağaç

218
115. DESALINATION METHODS
a lot of: birçok (zarf) = many = lots of=a great deal=several

all: tümü, tamamı

amount: miktar

another: bir diğer

as: -dığı için,-dığı gibi,-dıkça,-iken (cümleleri bağlama bağlacı görevinde fiillere gelir)

as: olarak, gibi, kadar (bağlaç görevinde isimlere gelir)

basin: leğen, küvet

because of: -den dolayı (paralellik içerisinde, neden-sonuç bağlacı)

body: vücut, cisim, gövde

boil: kaynatmak

change into: dönüştürmek

change into: -e dönüşmek (yapım eki)

charge: yük, yüklemek

clean: temiz, temizlemek

coal: kömür

combine: birleştirmek

come from: -den gelmek ( çekim eki/ prep. kendi anlamında kullanımı )

common: ortak, yaygın

condense: yoğunlaşmak

contain: içermek

container: konteynır, kap

convert into:-e dönüştürmek ( yapım eki )

cost: mâl olmak, masraf (cost-cost)

cover: kaplamak, örtmek

crop: ürün

219
desalination: damıtma

desalt: damıtmak, tuzunu gidermek

disadvantage: dezavantaj

do: yapmak (did-done)

doing: yapma(fiilimsi)

drinkable: içilebilir

evaporate: buharlaşmak

expensive: pahalı

explasion: patlama

factory: fabrika

finally: sonunda (zarf)

find: bulmak (found-found)

food: yiyecek

freeze: donmak, dondurmak (froze-frozen)

fresh: taze

get: elde etmek, sürmek (got-gotten/got) (metne göre anlam verilebilir)

grow: büyütmek,yetiştirmek (grew-grown)

growth: büyüme (fiilimsi/ özne ya da nesne bölgesinde fiilin 3.hal kulanımı)

have/has,have got/has got: sahip olmak

heat: ısı, sıcaklık

high: yüksek

hit: çarpmak, vurmak (hit-hit)

ice: buz

important: önemli

in order words: diğer bir değişle (paralellik bağlacı)

220
industry: endüstri, sanayi

keep: sürdürmek, tutmak, saklamak, beslemek(hayvan) (kept- kept)

life: yaşam, yaşamak

liquid: sıvı

live through: içinden geçmek

living: yaşayan(fiilimsi)

make: yapmak, imal etmek (made-made)

melt: eritmek, erimek

method: metot, yöntem

nearly: hemen hemen (zarf)

necessary: gerekli

ocean: okyanus

open: açık

over: boyunca(zaman referansından önce)

over: fazla (rakamsal ifade öncesinde) (zarf)

over: üzerinde, yüzeyinde(mekân, fizikî bir yer öncesinde)

pass through: arasından (içinden) geçmek ( prep. kendi anlamında kullanımı )

people: insan

piece: parça, tane

population: nüfus

prefer: tercih etmek

problem: sorun, problem

process: işlem, süreç

process: işlem, süreç

provide: sağlamak

221
pure: saf, temiz

quantity: miktar

rapid: hızlı

reason: sebep

rise: doğmak, yükselmek (rose-risen)

run: koşmak, çalıştırmak (ran-run)

salt: tuzlu

scientist: bilim insanı

sea: deniz

separate: ayırmak

slow: yavaş

small: küçük

soil: petrol

source: kaynak

state: durum, hal

such as: gibi

sun: güneş

surface: yüzey

take: almak (took-taken)

that is: yani = namely

today: günümüzde

top: zirve

try: denemek

undrinkable: içilemeyen

until: -e kadar ( İki kullanımı vardır. Preposition olarak kullanıldığında cümlenin özne ya da
nesne bölgesinde kullanılır veya sadece cümleleri bağlama bağlacı olarak da kullanılabilir. )

222
use: kullanım, gereksinim, kullanmak

vapour: buhar

variety: çeşit

wash off: temizlemek

water: su, sulamak

way: yol, tarz

without: -sız,- siz(sonrasında gelen anlamı olumsuz yapan prep.

223
116. RENEWABLE AND NON-RENEWABLE RESOURCES
again: tekrar

ago: önce (zarf)

air: hava

already: halihazırda, zaten (zarf)

animal: hayvan

as a result: sonuç olarak (paralellik bağlacı)

available: elde edilebilir, uygun

carefully: dikkatli bir şekilde(zarf)

coal: kömür

conserve: korumak

contain: içermek

decomposition: bozulma, çürüme =decay

divideinto: - içi(n)e bölmek/ ayırmak (çekim eki/ zincir)

do: yapmak (did-done)

easily: kolay bir şekilde(zarf)

eat: yemek yemek,yemek (ate-eaten)

environment: çevre

exhaust: tüketmek =consume=use up

find: bulmak (found-found)

first: ilk olarak(zarf), birinci, ilk önce(zarf)

for example: örneğin=for instance= to illustrate

form: şekil vermek

fossil: taşlaşmış

fuel: yakıt, yakmak, yakıt sağlamak

224
grass: çim

group:grup, ekip, takım

grow: büyütmek,yetiştirmek (grew-grown)

how to: nasıl –nılacağı

(açıklamalı soru bağlacına “to” prepositionu eklenerek açıklama kısmını


how,where,what,why… -ceği/-cağı, -nılacağı şeklinde okutur ve kendinden önceki cümleye
bağlayarak “bağlaç” görevini üstlenir).

Örneğin;

---how to look after: nasıl bakılacağı…

---where to find: nerede bulunacağı… gibi.

importance: önem

in other words: diğer bir değişle (paralellik bağlacı)

include: içermek, kapsamak

land: kara, arazi

large: büyük

last: sonuncu, sonuncu olarak (zarf)

leave: bırakmak, ayrılmak (left-left)

less: daha az

life: yaşam, yaşamak

make: yapmak (made-made)

man: insanoğlu, insan, adam

material: madde, malzeme

natural: doğal

necessary: gerekli, gereken

new: yeni

225
non-renewable: yenilenemeyen (ismin önüne gelen “non”ön eki ismi olumsuz yapar.)

now: şimdi, şu an (zarf)

ocean: okyanus

oil: petrol

old: eski

over and over: defalarca

place: yerleştirmek, yer

predict: tahmin etmek

quantity: miktar

quickly: hızlı bir şekilde(zarf)

recycle: geri dönüştürmek

renewable: yenilenebilir

replace: yenisiyle değiştirmek, yerine koymak

resource: kaynak

same: aynı

scientist: bilim insanı

second: ikinci, saniye

since: -dığı için (Sadece cümleleri bağlama bağlacı olarak kulanılır.)

since+zaman ifadesi: -den beri (prep.)

start: başlamak

stop: durdurmak, durmak

study: çalışma, çalışmak

sun: güneş

supply: tedarik, tedarik etmek, sağlamak

take: almak (took-taken)

than: -den, -dan (En az iki unsuru kıyaslamak için kullanılır.)

226
that is: yani(paralellik bağlacı) =namely

third: üçüncü, üçüncü olarak (zarf)

time: zaman

use: kullanım

use: kullanım, kullanmak

using: kullanmaya(fiilimsi)

usually: genellikle(zarf)

waste: israf etmek, atık

way: yol, tarz, yöntem

227
117. BOOKWORDS
a lot of: birçok (zarf) = several = many

according to: -e göre

again: tekrar

age: saat, çağ, yaş

along+isim: boyunca (prep.)

always: daima, her zaman (zarf)

another: diğer

around: çevresinde, civarında (prep.)

available: elde edilebilir, uygun

bed: yatak, yatmak

beginning: başlangıç (fiilimsi)

biography: biografi

book: rezerve ettirmek, kitap

bookword: kitap kurdu

breed: soy, nesil, tür

buy: satın almak (bought-bought)

college: okul

dying: ölen(fiilimsi)

end: son, sonuçlanmak

enjoy: zevk almak

feel: hissetmek (felt-felt)

finish: bitirmek, bitiş

front: ön, yönelmek

further: ilave, ek

228
go by: geçip gitmek (birleşik fiil)

go: gitmek (went-gone)

graduate: mezun, mezun olmak

have/has,have got/has got: sahip olmak

just: sadece ( Cümle başında geldiğinde okunmaz, konuşma cümlesi başlangıcıdır. Türkçedeki
konuşma çizgisi gibi. )

leave: ayrılmak, bırakmak, izin (left-left)

light: ışımak, ışık saçmak, ışık, hafif (lit/lighted-lit/lighted)

light: ışık, hafif

love: sevmek

never: asla

nose: burun

notice: dikkat etmek, fark etmek

novel: roman, yeni

novelty: yenilik

on: açık (prep.)

once: bir zamanlar

once=when: -dığı zaman (sadece cümleleri bağlama bağlacı olarak kullanılır.)

only: sadece (zarf)

open: açık, açmak

opportunity: fırsat, olanak

people: insanlar

place: yer, yerleştirmek

pleasure: zevk

population: nüfus

quite: oldukça (zarf)

229
range: sıra, alan, saha, dizmek, sıra halinde olmak

rather than: -den ziyade (zıtlık bağlacı)

read: okumak

recent: son

recreational: eğlence

say: söylemek (said-said)

school: okul

simply: basitçe, basit olarak (zarf)

sleep: uyumak, uyku (slept-slept)

social: sosyal

stay: kalmak

still: hâlâ (zarf)

stop: durmak, durdurmak

street: cadde

survey: araştırma, anket, araştırmak

take: almak (took-taken)

the latest: en son

there used to be: var olurdu (eskiden)

until: -e kadar ( İki kullanımı vardır. Özne ya da nesne bölgesinde prep. olarak kullanılabilir
ya da sadece cümleleri bağlama bağlacı olarak kullanılabilir. )

walk: yürümek

want: istemek

wherever: her nereye

wide: geniş

year: yıl, sene

230
118. WHAT A GOOD IDEA
accidental: kazara

act: hareket etmek, rol oynamak

all: tüm

amateur: amatör

around: çevresinde, civarında (prep.)

as+isim: olarak, gibi, kadar

at all: hiç de (zarf, olumlu cümleyi olumsuz yapar.)

back: geri

build: inşa etmek,oluşturmak (built-built)

by: yanında (prep.)

came from: -den gelmek (çekim eki/ prep. kendi anlamında kullanımı)

cat: kedi

clear: açık, temiz

consist of: -den oluşmak (çekim eki/ zincir)

dark:karanlık

design: dizayn etmek, tasarlamak

develop: geliştirmek, gelişim

direction: yön, istikamet

dirt: kir, pislik

driver: sürücü

especially: özellikle(zarf) =particularly

even: hatta(zarf)

ever: hiç (zarf)

every: her

eye: göz, bakmak

231
far more: çok daha fazla

fixed: sabit,sabitlenmiş (fiilimsi)

flexible: esnek

fog: sis

follow: takip etmek

good: iyi

great: büyük

headlight: ön ışık

heavy: yoğun, ağır

help: yardım etmek, yardım

home: ev

idea: fikir, düşünce

imaginative: hayal ürünü, hayalperest

in such a way that: -cek, -cak şekilde = in a mannner that

inspiration: ilham

invention: icat

keep: tutmak, beslemek, sürdürmek

know: bilmek, tanımak (knew-known)

lane: hat, şerit, sıra

little: az

look: bakmak, bakış

low: düşük, yavaş, zayıf

material: madde, malzeme

middle: orta

minor road: yan/ikincil yol

mirror: ayna

232
moment: an

motorist: motorcu

motorways: otoyol

name: isim vermek, isim

night: gece

non-scientist: bilim insanı olmayan( “non” ön eki ismin önüne gelerek, ismi olumsuz yapar.)

over: üzerinde (fiziki bir yer isminden önce kullanımı)

part: kısım, bölüm

pass: geçmek

perhaps: muhtemelen (zarf)

piece: parça, tane

protect: korumak

push down: bastırmak,aşağı itmek

rain: yağmur

reflect: yansıtmak

reflector: yansıtıcı

remove: kaldırmak

result: sonuçlanmak, kaynaklanmak

right: doğru

road: yol

scientist: bilim insanı

see: görmek (saw-seen)

set: kurmak (set-set)

shine: parlamak, parlaklık (shined/shone-shined/shone)

side: kenar, taraf

simple: basit, temel

233
so…. that: -öylesine …..ki (bağlaç)

some: bazı, birkaç

the cleverest: en zeki

the most: en

think about: -yı düşünmek (çekim eki/ zincir)

think: düşünmek (thought-thought)

time: zaman, kere

tiring: yorucu(fiilimsi)

tyre: tekerlek, lastik

useful: faydalı =heplful

using: kullanması(fiilimsi)

without: -sız/-siz, -maksızın/-meksizin (prep.)

234
119. A LOAD OF RUBBISH
afterwards: sonradan

along with: -ile birlikte

amount: miktar

anything: herşey

attitude: tutum, tavır

attractive: cezbedici

authority: yetkili

back: geri, arka

bank: banka

beer: bira

begin: başlamak (began-begun)

both: her ikisi (kendinden önce gelen çoğul kelime yerine referans olarak kullanılır.)

bottle: şişe

burn: yakmak

bury: gömmek

buy: satın almak (bought-bought)

can: teneke, kutu, -ebilmek (modal)

car: araba

change: değiştirmek, değişim

collect: biriktirmek, toplamak

come: gelmek (came-come)

compost: gübre

conservation: koruma, muhafaza

contain: içermek, kapsamak

235
country: ülke

cover: örtmek, kaplamak, örtü

design: dizayn etmek, tasarlamak, tasarım

designer: dizaynır, tasarlayıcı

different: farklı

difficult: zor

difficult: zor

disposable: tek kullanımlık

drink: içmek,içki (drank-drunk)

dump: dökmek

during: boyunca (prep.)

dustbin: çöp sepeti

easy: kolay

end up: sonlanmak

figure: rakam

fuel: yakıt, yakmak, yakıt sağlamak

garden: bahçe

get: elde etmek,olmak,kazanmak….(got-gotten/got)(metne göre anlam verilebilir)

glass: cam

go: gitmek (went-gone)

government: hükümet

group: grup, ekip, takım

grow: büyütmek,yetiştirmek (grew-grown)

happen: olmak

heat: ısı, ısıtmak

236
improve: geliştirmek

in fact: gerçekte(zarf) =indeed

increase: artmak, artış

individual: birey

introduce: tanıtmak

leave: ayrılmak, bırakmak, izin, yaprak (left-left)

like: gibi, istemek, hoşlanmak

likely: muhtemelen (zarf)

load: yük, yüklemek

look: bakmak, bakış

make of: -den yapmak (çekim eki- zincir)

manufacture: üretici

mind: akıl, zihin

more and more: gittikçe artan sayıda

need: ihtiyaç, gereksinim, ihtiyaç duymak

new: yeni

nothing: hiçbir şey

often: sık sık(zarf)

old: eski, yaşlı

only: sadece (zarf)

operation: işlem, operasyon

organise: organize etmek

outcry: protesto

outside: dış taraf

over: fazla (rakamsal ifade gelirse kullanılır.)

packet: paket

237
packing: paketleme(fiilimsi)

paid for: -nın parasını ödemek (çekim eki/ zincir)

paper: kağıt

particularly: özellikle (zarf) =especially

pay: ödemek (paid-paid)

plain: sade, düz

previously: önceden (zarf)

product: ürün

quite: oldukça (zarf)

rapidly: hızla, hızlı bir şekilde (zarf)

recycle: tekrar dönüştürmek

re-use: tekrar kullanmak

romantic: romantik, duygusal

rubbish: çöp

save: korumak

second: ikinci

sell: satmak, vermek (sold-sold)

seriously: ciddi bir şekilde (zarf)

shop: dükkan, mağaza

shortage: eksiklik, noksanlık

simply: basitçe(zarf)

single: tek, bekar

so that: -sın diye, -cek şekilde (paralellik içerisinde koşul-şart bağlacı)

soft drink: alkolsüz içecek

still: hâlâ (zarf)

subject: konu, ders,

238
supply: tedarik etmek, sağlamak, tedarik

take: almak (took-taken)

textile: tekstil

think about: -yı düşünmek (çekim eki/ zincir)

think: düşünmek (thought-thought)

thousand: bin (sayı)

throw away: fırlatıp atmak (birleşik fiil)

time: zaman, kere

took to: alıp –e götürmek (çekim eki/ zincir)

towards: -e doğru (prep.)

trend: moda, eğilim

unwanted: istenmeyen

use: kullanmak, kullanım

vary: değişmek, çeşitlenmek

vegetable: sebze

war: savaş

waste: atık, israf, israf etmek

welcome: hoş karşılanan

world: dünya, yeryüzü

worldwide: dünya çapında

wrap: paketlemek, sargı

239
120. WORK AT HOME
across: boyunca (bir uçtan bir uca)

advantage: avantaj

afraid: korku

after: sonra (iki kullanımı vardır. birincisi, preposition olarak bir cümlenin özne ya da nesne
bölgesinde kullanılabilir, tek cümledir. ikincisi, sadece cümleleri bağlama bağlacı olarak
cümle başı ya da cümle ortasında kullanılabilir, en az iki cümledir.)

against: -e karşı, -e doğru (prep.)

age: yaş, çağ, devir

agree: anlaşmak

all day: tüm gün (zarf)

also: ayrıca (zarf)

always: daima, her zaman (zarf)

as many as: kadar fazla (çok)…

as+ isim: olarak, gibi, kadar

at the moment: şu an (zarf) = at the present=now

back: geri, arka

because of: -den dolayı (isme anlamını ekleyen paralellik içerisinde neden-sonuç bağlacı)

bring: getirmek, neden olmak (brought-brought)

building: bina, yapı (fiilimsi)

buy: satın almak (bought-bought)

by: - e kadar, -itibariyle (zaman referansı), ile, vasıtasıyla, yanında (prep.)

call: adlandırmak, aramak, çağırmak

colleague: meslektaş

company: şirket, firma

condition: şart, hal, durum

240
connect to: -ile iletişim kurmak (çekim eki/ zincir)

constantly: sürekli, sık sık (zarf)

contact: bağlantı, temas

control: kontrol, kontrol etmek

cost:mal olmak,masraf (cost-cost)

cottage: kulübe

disability: yetersizlik, sakatlık

disadvantage: dezavantaj

discipline: disiplin, disiplin sağlamak

discover: keşfetmek

discuss: tartışmak

drop: çıkmak, ayrılmak, düşürmek, bırakmak, damlamak, damla

dropped out: ayrılmak

due to: -den dolayı (isme anlamını ekleyen paralellik bağlacı kategorisinde
değerlendirilir.)=owing to=because of

easier: daha kolay

effectively: etkili bir şekilde (zarf)

employee: işçi, çalışan

employer: patron, işveren

equipment: ekipman, araç gereç

even: hatta (zarf)

except for: -nın dışında ( hem cümleleri hem de paragrafları bağlayan paralellik bağlacı
kategorisinde değerlendirilir.)

expensive: pahalı

experiment: deney yapmak, deney

experimental: deneysel

241
expert: uzman

failure: bozukluk, başarısızlık

fear: korkmak, korku

feel: hissetmek, dokunmak (felt-felt)

finally: sonuçta, son olarak (zarf)

find: bulmak (found-found)

firm: firma

flexiplaces: esnek yerler

force: kuvvet, güç, zorlamak

forget: unutmak (forgot-forgotten/forgot)

friend: arkadaş

future: gelecek, yarın

futurist: gelecekçi

get back: geri dönmek

get: elde etmek, sürmek (got-gotten/got) (metne göre anlam verilebilir)

getting: elde etme(fiilimsi)

give:vermek (gave-given)

handicappeed: engelli, özürlü

hard: sıkı, zor, sert

health: sağlık

home: ev

house: ev

housework: ev işi

hundred: yüz (rakam)

in fact: gerçekte (zıtlık bağlacı) = indeed

242
inexpensive: pahalı olmayan (ucuz)

instead of: -nın yerine (isme anlamını ekleyen paralellik bağlaç kategorisinde değerlendirilir. )
= in place of

insurance: sigorta

interrupt: rahatsız etmek, engellemek

job: iş, meslek

kind: tür, çeşit, nazik

late: geç, son

leave: ayrılmak, bırakmak, izin, yaprak (left-left)

less: daha az

life: hayat, ömür, yaşam

like: istemek, hoşlanmak, gibi

live: yaşamak

lose: kaybetmek (lost-lost)

losing: kaybetme(fiilimsi)

manager: müdür, yönetici

marriage: evlilik

mental: zihinsel

miss: kaçırmak, özlemek

move out: terk etmek (yapım eki)

no more: yoktur

no one: hiç kimse

obvious: açık

office: ofis, büro

on the other hand: diğer bir yandan, aksine (hem cümleleri hem de paragrafları bağlayan zıtlık
bağlacı kategorisinde değerlendirilir.) =contrast=otherwise

243
over: üzerinde

pay for: -nın parasını ödemek (çekim eki/ zincir)

pay: ödemek (paid-paid)

pension: emeklilik

phone: telefon, telefon açmak

physical: fiziksel

place: yer, mekan, yerleştirmek

pond: kilo, para birimi

poor: fakir, eksik

productively: verimli bir şekilde (zarf)

professional: profesyonel, uzman

promotion: promosyon, terfi

put on: almak

raise: artırmak, yükseltmek, artış, zam

really: gerçekten (zarf)

refrigerator: buzdolabı

run: koşmak, çalıştırmak (ran-run)

rush-hour: yoğun saat

same: aynı

say: söylemek (said-said)

scheme: plan, planlamak, tasarlamak

secretary: sekreter, yazıcı

several: birçok (zarf)= many= a lot of = lots of = a good deal = a great deal

snack: atıştırmalık, aperatif

social: sosyal

some: bazı, birkaç

244
sound: kulağa gelmek, ses

strange: tuhaf, garip

success: başarı

talk about: -yı konuşmak (çekim eki/ zincir)

than: -den,- dan (en az iki unsuru kıyaslamak için kullanılır.)

that if: iç içe bağlaçtır.(1. bağlaç olan “that” ikinci cümlenin fiiline, 2.bağlaç olan “if”
1.cümlenin fiiline bağlanır. İç içe bağlaçta mantık içteki bağlacın içteki fiile dıştaki fiilin
dışarıdaki fiile bağlanmasıdır. Kaç tane iç içe bağlaç olursa olsun mantık aynıdır.)

think: düşünmek (thought-thought)

too: çok, aşırı

touch: dokunmak, temas etmek

trust: güvenmek

try: denemek

union: sendika

usually: genellikle(zarf) =generally

want: istemek

watch: izlemek, seyretmek

when it comes to: konu –e geldiği zaman

wife: eş

work: iş, çalışmak

worker: çalışan

workshop: atölye, fabrika

worse: daha kötü

245
121. WOMAN PILOT SAVES GANGSTER FROM PRISON
aboard: uçak, gemi (içine binmek)

about: yaklaşık olarak (rakamsal ifade den önce gelirse.)

above: üzerinde (prep.)

air: hava, klima, havalandırmak

aircraft: uçak

average: ortalama

ban: yasaklamak, yasak

black: siyah, kara

break: kırmak, bozmak (broke-broken)

breathtaking: nefes kesici(fiilimsi)

brown: kahverengi

career: kariyer

carry: taşımak

centre: merkez

change: değişim, değiştirmek

children: çocuklar

climb: tırmanmak

continent: alan, kıta

customer: müşteri

dangerous: tehlikeli

dark: koyu, karanlık

describe: tanımlamak

dress: giymek, elbise, giysi

drop: düşürmek, düşüş

escape: kaçmak, kaçış

246
exciting: heyecan verici (fiilimsi)

field: alan, saha

fire: ateş, ateşlemek

flew in: uçarak gelmek

flying: uçuş

fortunately: neyse ki (paralellik bağlacı)

freedom: özğürlük, bağımsızlık

gangster: çeteci, gangster

give:vermek (gave-given)

go: gitmek (went-gone)

governor: yönetici, müdür

guard: nöbetçi, gardiyan

hair: saç

head: başkan, baş, başında olmak

hear: duymak (heard-heard)

help: yardım etmek

incredible: inanılmaz

injure: yaralamak, sakatlamak

intelligence: zeka, akıl

ladder: merdiven

land: inmek, karaya çıkmak

lawyer: avukat

low: alçak, az

mind: akıl, zihin

move: taşımak, hareket etmek, kımıldamak

murder: cinayet

247
name: isim, ad, isimlendirmek

nearby: yakınında (zarf)

no shot: hiçbir el (ateş etmemek)

on board: içinde (uçak, gemi, tren)

only: sadece (zarf)

operation: operasyon, işlem

over: üzerinde (preposition, fiziki yer isminden önce geldiğinde bu şekilde kullanılır.)

own: sahip olmak, kendi

part: kısım, bölüm

pay attention: dikkat etmek (birkeşik fiil)

pilot: pilot, pilotluk yapmak

playing: oynayan

pretty: güzel, hoş, oldukça(zarf)

prison: hapishane

prisoner: tutsak, esir

quickly: hızlı bir şekilde (zarf)

radio warning: radyo uyarısı

really: gerçekten(zarf)

recapture: tekrar yakalanmak

regular: düzenli

rent: kiralamak

ring road: yan yol

robbery: hırsızlık, soygun

roof: çatı

rope: ip

run off: kaçmak

248
save: korumak, saklamak, kurtarmak

say-said-said: söylemek

see: görmek (saw-seen)

serve: hizmet etmek, servis etmek, servis hizmet

soon after: çok geçmeden (zarf)

sub-machine gun: makinalı tabanca

suburb: kenar mahalle

surprise: şaşırtmak, sürpriz

take away: alıp – e götürmek (yapım eki)

take off: havalanmak, yola çıkmak, alıp – e götürmek (yapım eki)

take place: meydana gelmek (birleşik fiil)

take: almak (took-taken)

tell: söylemek, anlatmak (told-told)

towards: - e doğru, -e karşı (prep.)

very far: çok uzak

wait: beklemek

woman: kadın

249
122. INDUSTRIAL POLLUTION
a number of: belli sayıda, pek çok sayıda (zarf)

act: hareket etmek, rol oynamak

adult: yetişkin

against: -e karşı (prep.)

among: arasında (preposition, en az iki unsur ister.)

attract: cezp etmek

baby: bebek

bear: (çocuk) doğurmak, katlanmak (bore-born/borne)

between: arasında(preposition, en az iki unsur ister.)

birth: doğum

brain: beyin

business: iş

buy: satın almak (bought-bought)

by: tarafından(prep.)

cause: sebep olmak

cheaper: daha ucuz

clear: açık

clearly: açık bir şekilde (zarf)

common: ortak, yaygın

company: şirket, ortaklık

completely: tamamen (zarf)

condition: şart, durum

control: kontrol, kontrol etmek

correct: doğrulamak, doğru

250
country: ülke

damage: zarar

defect: özür, kusur

develop: gelişmek

developing: gelişen(fiilimsi)

do: yapmak (did-done)

either: -de/ -da (dahil anlamında kullanılır.) = as well = too

enforce: zorlamak

environment: çevre

equipment: ekipman

example: örnek

expensive: pahalı

expose: maruz bırakılmak

extremely: fazlasıyla (zarf)

factory: fabrika

fine: para cezası

government: hükümet

harmful: zararlı

have/has,have got/has got: sahip olmak

health: sağlık

home: ev, ülke

ignore: göz ardı etmek

important: önemli

in order to: -mek, -mak için (isme anlamını ekleyen paralellik (koşul-şart) bağlacı
kategorisinde değerlendirilir.)

in other words: diğer bir değişle (paralellik bağlacı)

251
industrial: endüstriyel, sanayisel

international: uluslararası

large: büyük

law: kanun

lie: uzanmak

like: gibi, istemek, hoşlanmak

lung: akciğer

medical: tıp

new: yeni

not only……but also: değil sadece……fakat ayrıca (hem cümleleri hem de kelimeleri
bağlama bağlacı kategorisinde değerlendirilir.)

only: sadece (zarf)

out of: -den, dan (prep.)

own: sahip olmak, kendi

pay: ödemek (paid-paid)

people: insan

place: yer, mekan, yerleştirmek

poisonous: zehirli

pollutant: kirletici madde

pollution: kirlilik

produce: üretmek, ürün

protection: koruma

punish: cezalandırmak

punishment: ceza

put out of: -den hariç bırakmak (yapım eki)

put: koymak (put v2-put v3)

252
reduce: azaltmak

relationship: ilişki, dostluk

responsibility: sorumluluk

result: sonuç, sonuçlanmak

science: bilim

see: görmek (saw-seen)

serious: ciddi, önemli

severely: sert bir şekilde(zarf)

show: gösteri, göstermek

sometimes: bazen (zarf)

still: hâlâ (zarf)

strictly: sert bir şelilde (zarf)

substance: madde

suffer: müzdarip olmak

than: -den, -dan ( kıyaslama, en az iki unsuru karşılaştırır. )

thing: şey

times: kat, kere, zaman

today: günümüzde (zarf)

town: kasaba

true: doğru

type: tip

unusual: sıra dışı, olağandışı

usually: genellikle (zarf)

want: istemek

way: yol, tarz

worker: işçi

253
123. AROUND THE WORLD IN A PAPER PLANE
aboard: uçak, gemi (içine binmek)

after: sonra ( iki kullanımı vardır: preposition olarak bir cümlenin özne ya da nesne
bölgesinde kullanılabilir, tek cümledir; sadece cümleleri bağlama bağlacı olarak cümle başı ya
da cümle ortasında kullanılabilir, en az iki cümledir.)

air: hava

airsick: hava tutması

almost: hemen hemen (zarf)

amount: miktar

anything: her şey

approximately: yaklaşık olarak (zarf)

around: çevresinde (prep.)

ask: sormak, istemek

average: ortalama

believe: inanmak

between: arasında (pep.)

big: büyük

bomber: bombardıman uçağı

called: olarak adlandırılan (fiilimsi)

careful: dikkatli

carry: taşımak

century: yüzyıl

climb: tırmanmak, tırmanış

conservation: sohbet, muhabbet

construction: inşaat

daughter: kız çocuk

254
day: gün

deep: derin, alçak

desert: çöl, terk etmek

designer: tasarımcı

difficult: zor

distance: mesafe, uzaklık

do: yapmak (did-done)

dream: rüya görmek (dreamed/dreamt- dreamed/dreamt)

during: boyunca

easily: kolay bir şekilde (zarf)

edge: uç, kenar

effort: çaba, gayret

emergency: acil durum, tehlike, acil

engineer: mühendis

excite: heycanlandırmak

excited: heyecanlı, çoşkulu

find out: ortaya çıkarmak, çözmek (yapım eki)

flight: uçuş, uçmak

fly: uçmak, sinek, dalgalanmak (bayrak) (flew-flown)

follow: takip etmek

force: zorlamak, kuvvet, güç

fuel: yakıt, yakmak

get out: çıkmak (yapım eki)

go down: alçalmak

go up: yükselmek

go: gitmek (went-gone)

255
high: yüksek, üst

hold: tutmak

hope: ummak

if: olup olmadığı

include in: -de dahil (isme anlamını ekleyen paralellik bağlacı kategorisinde değerlendirilir.)

indicate: göstermek

kind: tür, çeşit

land: inmek, kara, toprak

less: daha az

life: yaşam, hayat

light: ışımak, ışık saçmak, ışık, hafif (lit/lighted-lit/lighted)

like: gibi, istemek, hoşlanmak

longer: daha uzun

make: yapmak, imal etmek (made-made)

manage: başarmak

moment: an

month: ay

mostly: çoğunlıkla (zarf)

move: hareket etmek, taşınmak, hareket

movement: hareket

nearly: hemen hemen (zarf)

next: gelecek, bitişik

night: gece

on board: içinde (gemi, uçak)

ordinary: sıradan

over: üzerinde (preposition, fiziki bir yer isminden önce gelir.)

256
paper: kağıt

plane: yüzey, düz, düzlemek, süzülmek, uçak

possible: mümkün

quarter: çeyrek

quite: oldukça (zarf)

ready: hazır, hazırlamak

realise: gerçekleştirmek, fark etmek

really: gerçekten (zarf)

record: kayıt, kaydetmek, plak

reinforced: tekrar güçlendirilmiş

remarkable: kayda değer, önemli

result: sonuç, sonuç vermek

rough: dalgalı, engebeli, pürüzlü

say: söylemek,demek (said-said)

schoolteacher: okul öğretmeni

sea: deniz

seem: görünmek

skill: yetenek, beceri

small: küçük

some: bazı, birkaç

stop: durdurmak, durmak, durak

strong: güçlü

stronger: daha küçük

suitable: uygun, elverişli

take: almak (took-taken)

than: -den, -dan (kıyaslama, en az iki unsur ister.)

257
the most: en

think: düşünmek (thought-thought)

touch: dokunmak, temas etmek

true: doğru, gerçek

unrefuelled: yakıt olmadan

until: -e kadar (preposition ve bağlaç olarak kullanımı vardır.)

upper: üst, yukarı

use: kullanmak, kullanım

wave: dalga

weigh: ağırlığında olmak

wild: vahşi, sert

wind: rüzgar

wing: kanat

without: -sız/ -siz, -maksızın/-meksizin (öncesine geldiği yapıyı olumsuz yapar.)

world: dünya

wrong: yanlış, hata

258
124. FOOD
abroad: yurt dışı

allow: izin vermek

also: ayrıca (zarf)

amount: miktar

as a result: sonuç olarak (hem cümleleri hem de paragrafları bağlayan paralellik bağlacı
kategorisinde değerlendirilir.)

as: gibi, olarak, kadar (isme anlamını ekleyen paralellik bağlacı bağlaç kategorisinde
değerlendirilir.)

available: elde edilebilir, kullanışlı

balance: denge, dengelemek

basic: temel, ana

beans: fasulye

body: vücut, gövde, cisim

bread: ekmek

butter: tereyağ

buy: satın almak (bought-bought)

can: teneke, kutu, konserve yapmak

carbohydrate: karbonhidrat

cause: sebep olmak, sebep

cheese: peynir

climate: iklim, klima

comfortable: rahat, huzurlu

consist of: -den oluşmak (çekim eki/ zincir)

contain: içermek, kapsamak

coton: pamuk

259
country: ülke

crisis: kriz, bunalım

crop: ürün

cteam: krema

culture: kültür

damage: zarar, zarar vermek

dates: hurma

depend on: -e bağlı olmak (çekim eki/ zincir)

develop: gelişim, gelişmek

diet: beslenme

different: farklı

difficulty: zorluk

disastrous: feci

discuss: tartışmak

divide into: -içi(n)e bölmek

drought: kuraklık

dry: kuru

ease: kolaylık, rahat

eat: yemek yemek,yemek (ate-eaten)

effect: etki, etkilemek

egg: yumurta

endanger: tehlikeye atmak (-en ön/son ekinin ismi fiilleştirme özelliği vardır)

enjoy: zevk almak

enough: yeterli (zarf)

even: hatta (zarf)

experience: tecrübe etmek, deneyim, tecrübe

260
export: ihraç etmek

extremely: aşırı bir şekilde (zarf)

factor: faktör, unsur, etmen

famine: kıtlık

fat: şişmanlamak, yağ, iç yağ

fat: yağ

feature: özellik

feel: hissetmek (felt-felt)

financial: mali, finansal

fish: balık

food: yiyecek, besin

fortunately: neyse ki

frozen: donmuş, dondurulmuş(fiilimsi/ özne ya da nesne bölgesinde fiilin 3.hal kulanımı)

fruit: meyve

good: iyi, güzel

grain: tahıl, tane

great: büyük, dev

grow: büyütmek,yetiştirmek (grew-grown)

growth: büyüme (fiilimsi/ özne ya da nesne bölgesinde fiilin 3.hal kulanımı)

habit: alışkanlık

have/has,have got/has got: sahip olmak

health: sağlık

historically: tarihsel olarak (zarf)

hungry: aç

if: olup olmadığı (tek cümlenin özne ya da nesne bölgesinde isme anlamını veren bağlaçtır.)

import: ihraç etmek

261
important: önemli

in order to: -mek, -mak için (isme anlamını ekleyen paralellik (koşul-şart) bağlacı
kategorisinde değerlendirilir.)

kind: tür, çeşit

know: bilmek, tanımak (knew-known)

land: kara, toprak, inmek

live: yaşamak, canlı

locally: yerel olarak (zarf)

lose: kaybetmek (lost-lost)

lots of: pek çok (zarf) =a lot of= a number of

main: ana, esas, temel

major: büyük, önemli

man: insan, insanoğlu

many more: daha fazla

mean: anlamına gelmek,kastetmek (meant-meant)

means: gelir, para, araç

meanwhile: bu arada(paralellik bağlacı)

meat: et

milk: süt

money: para

move: taşınmak, hareket etmek, hareket

nation: ulus

need: ihtiyaç, ihtiyaç duymak

no longer: artık = any more

obese: obez, şişman

oil: yağ

262
on the other hand: diğer yandan (hem cümleleri hem de paragrafları bağlayan zıtlık bağlacı
kategorisinde değerlendirilir.)=contrast=otherwise

only: sadece (zarf)

own: kendi, sahip olmak

particullarly: özellikle (zarf)

patatoes: patates

peas: bezelye

people: insan

plentiful: bereketli, bol

population: nüfus

possible: mümkün

preservation: koruma, saklama, muhafaza etmek

pressure: baskı, basınç

processing: işlemek, süreç

produce: üretmek, ürün

provide: sağlamak

quicken: hızlandırmak

reach: uzanmak, el atmak, ulaşmak, tepki göstermek

recently: son dönemlerde (zarf)

refrigeration: buzdolabı

repair: tamir, onarım, tamir etmek

require: gerekmek,

rice: pirinç, çeltiik

rich: zengin

right: hak, doğru, sağ

season: mevsim, sezon

263
section: bölüm, kısım

serious: ciddi, önemli

short: kısa, az

shortage: noksanlık, eksiklik

simple: basit

since: -dığı için (sadece cümleleri bağlayan neden-sonuç bağlacı kategorisinde değerlendirilir)
=now that =in that = as =because

“ since” zaman referansı ile birlikte kullanıldığında “–den beri” anlamındadır.

society: toplum

soft: yumuşak, tatlı

soil: toprak

sometimes: bazen

store: depo, depolamak

such as: gibi

such: bu gibi (referans ifade)

suffer: müzdarip olmak

sufficient: yeterli

sugary: şekerli

surplus: fazla, artan

take: almak (took-taken)

the saddest: en üzücü

tissue: doku

transport: taşımak, nakliye

unable: aciz, yapamaz

usually: genellikle (zarf)

variety: çeşitlilik

264
vegetable: sebze

very few: çok az

weather: hava

wide: geniş

worry: merak etmek, üzülmek

265
125. RURAL MIGRATION
a bit: biraz (zarf)

according to: -e göre

actually: aslında (zarf)

almost: hemen hemen (zarf) = nearly

anymore: artık ( kullanıldığı cümle olumlu ise anlamını olumsuzlaştırır.) = no longer

area: alan

artistic: sanatsal

attract: cezbetmek

attractive: cezbedici, çekici

because of: -den dolayı ( isme anlamını ekleyen paralellik/neden-sonuç bağlacı kategorisinde
değerlendirilir. )

become: olmak (became-become)

belong to: -e ait olmak (çekim eki/ zincir)

best: en iyi

buy: satın almak (bought-bought)

centre: merkez, odak

change: değişim, değiştirmek

choose: seçmek (chose-chosen)

city: şehir

cleaner: daha temiz

college: okul

commercial: ticari

community: topluluk

continue: devam etmek, sürdürmek

countryside: kırsal bölge

266
crime: suç

crop: ürün

decrease: azaltmak

different: farklı

disadvantage: dezavantaj

drive-drove-driven: araba sürmek, sürmek

drug: ilaç

each: her, her bir

easily: kolay bir şekilde (zarf)

employement: istihdam, iş

enjoy: zevk almak

environmental: çevresel

expand: genişlemek

explanation: izah, açıklama

facility: imkan, beceri, tesis

factory: fabrika

farm: çiftlik

farmland: çiftlik alanı

fast: hızlı

faster: daha hızlı

foreign: yabancı

growth: büyüme (fiilimsi/ özne ya da nesne bölgesinde fiilin 3.hal kulanımı)

happen: olmak

help: yardım etmek, yardım

highway: otoyol

history: tarih

267
immigrant: göçmen

improvement: gelişme

in search of: -nın araştırmasında olmak

income: gelir

increase: artmak, artış

increasing: artan

industrial activity: endüstriyel aktivite

internal: iç, dahili

interstate highway: eyaletlerarası otoban

job shortage: iş noksanlığı

keep: sürdürmek (kept-kept)

last: sen, geçen

living: yaşayan

lose: kaybetmek (lost-lost)

lower: daha düşük

major: büyük, önemli

manufacture: üretim, imal etmek

mean: anlamına gelmek meant-meant)

measure: ölçmek

medium-sized: orta genişlikte

mention: ifade, bahsetmek

migrant: göçmen

migration: göç

movement: hareket

moving: taşınan(fiilimsi)

need: ihtiyaç, ihtiyaç duymak

268
number: numara, sayı, rakam, numaralamak

offer: sunmak

often: sık sık (zarf)

outside: dış taraf

pattern: örnek, durum

pay: ödemek (paid-paid)

people: insan

place: yer, mekan, yerleşmek

plant: bitki, dikmek, tesis

political: politik

pollution: kirlilik

population: nüfus

probably: muhtemelen (zarf)

progress: gelişim, ilerleme, gelişmek

provide: sağlamak

quite: oldukça (zarf)

raise: yükseltmek, yetiştirmek, beslemek

reason: sebep

recent: son, yeni

return: geri dönmek, dönüş

rural area: kırsal alan

rural: kırsal, taşra

see: görmek (saw-seen)

seem: görünmek, gözükmek

sett up: dikmek

setting up: dikilen(fiilimsi)

269
settle down: yerleşmek

show: göstermek, gösteri (showed-shown/showed)

small: küçük

social: sosyal

some: bazı, belirli, birkaç

standard: standart

start: başlamak

still: hâlâ (zarf)

suddenly: ansızın,birden (zarf)

the most: en

town: kasaba

transportion: taşımacılık

unexpected: beklenmeyen (fiilimsi)

urban: kentsel

wages: ücret

while: iken (hem zıtlık hem paralellik bağlacı görevlerinde kullanılabilir; ayrıca eş zamanlılık
aranır.)

work: çalışmak, iş

270
126. OUTWARD BOUND
a box of matches: bir kutu kibrit

a little: biraz

ability: yetenek, beceri

about: yaklaşık (prepositon, rakamsal ifadeden önce gelir.)

accident: kaza

activity: faaliyet, etkinlik

adult: yetişkin

age: yaş, çağ

alone: yalnız

also: ayrıca (zarf)

among: arasında (prep.)

area: alan, saha

at all: hiç de

basic: temel, esas

become: olmak (became-become)

beter: daha iyi

boat: bot

both…and: hem…hem de (hem isimleri hem de cümleleri bağlayan bağlaç kategorisinde


değerlendirilir) = and...alike

box: kutu

businessman: iş adamı

busy: meşgul

but: -den başka (isme anlamını ekleyen paralellik bağlacı kategorisinde değerlendirilir.)

carefully: dikkatli bir şekilde (zarf)

cause: sebep olmak

271
challenge: meydan okuma, zorluk

classroom: sınıf, derslik

climb: tırmanmak

common: ortak, yaygın

compass: pusula

complete: tamamlamak

complex: karmaşık

concept: kavram, anlayış

confidence: güven, mahremiyet

confident: kendine güvenen

consist of: -den oluşmak (çekim eki/ zincir)

correct: doğru

country: ülke

course: kurs, rota

create: oluşturmak

danger: tehlike

deal with: üstesinden gelmek, -ile ilgilenmek, başa çıkmak (yapım eki)

different: farklı

difficult: zor

direction: yön, istikamet

do: yapmak (did-done)

during: boyunca (preposition, zaman ifadesinden önce gelir.)

easily: kolay bir şekilde (zarf)

easy: kolay

educational: eğitimsel

everday: günlük

272
everybody: herkes

exercise: egzersiz, alıştırma, alıştırma yapmak

experience: tecrübe, deneyim

feel: hissetmek (felt-felt)

find: bulmak (found-found)

finish: bitirmek

first aid: ilk yardım

frustration: engelleme, hüsran

gain: kazanmak

great: çok büyük, dev

help: yardım etmek

hike: yürüyüşe çıkmak

housewive: ev hanımı

idea: fikir, düşünce

impossible: imkansız

in addition: bunlara ek olarak (isme anlamını ekleyen paralellik bağlacı kategorisinde


değerlendirilir.)

increasingly: artan bir şekilde (zarf)

incresing: artan(fiilimsi)

independence: bağımsızlık

knife: bıçak

know about: -yı bilmek(çekim eki/ zincir)

land: kara, toprak, inmek

last: sürmek (süre vb.), son, geçen

lawyer: avukat

learn: öğrenmek (learnt-learnt)

273
life: yaşam

like: gibi, istemek, hoşlanmak

long-distance: uzun mesafe

map: harita

maximum: en yüksek, azami,

member: üye, eleman

minimum: en düşük, asgari

mistake: hata, yanlış

mountain: dağ

nature: doğa

necessity: gereksinim, ihtiyaç

obtain: elde etmek

occur: meydana gelmek

only: sadece (zarf)

organisation: organizasyon

over: boyunca (zaman referansından önce gelirse)

part: kısım, bölüm

part: kısım, bölüm

perform: gerçekleştirmek, rol oynamak

physical: fiziksel, maddi

planned: planlanan (fiilimsi)

pots and pans: kap kaçak

prepare: hazırlamak

purose: amaç, gaye

rather than: -den ziyade (isme anlamını ekleyen zıtlık bağlacı kategorisinde değerlendirilir.)

reading: okuma (fiilimsi)

274
right: doğru, hak, sağ

river: nehir

rock: kaya

rough: sert, engebeli

sail: yelken açmak

second: ikinci, saniye

send out: yaymak, dağıtmak (yapım eki)

series: dizi, seri

similar: benzer

situation: durum, şart

ski: kayak, kayak yapmak

skill: beceri, yetenek

sleeping bag: uyuma çantası

sometimes: bazen (zarf)

special: özel

spend: harcamak (spent-spent)

start: başlamak

stress: stres, baskı

student: öğrenci

success: başarı

such as: gibi

surprise: sürpriz, şaşırtmak

take part in : -e katılmak (çekim eki/ zincir)

teach-taught-taught: öğretmek

tell: söylemek

think: düşünmek (thought-thought)

275
together: birlikte

uncomfortable: rahatsız

university student: üniversite öğrencisi

use: kullanmak, kullanım

usual: sıradan

very little: çok az

water: su, sulamak

way: yol, tarz

whose difficult: onların zorluğu(en- an)

wild: vahşi, yabani

wilderness: el değmemiş doğa, ıssız

work: çalışmak, iş

world: dünya

young: genç

276
127. WHERE TO INVEST YOUR MONEY:

A PLAIN MAN’S GUIDE TO INVSTMENT


account: hesap

advice: tavsiye

advisable: mantıklı, akla uygun

also: ayrıca (zarf)

amount: miktar, tutar

ask for: -yı sormak, -yı istemek (çekim eki/ zincir)

at least: en azından (zarf)

average: ortalama

bank: banka

bed: yatak

below: altında (prep.)

buy: satın almak (bought-bought)

carefully: dikkatli bir şekilde (zarf)

certain amount: belirli miktar

certain: belirli, kesin

change: değiştirmek, değişim

choose: seçmek (chose-chosen)

conclude: sonuçlandırmak, karar vermek

cost: maliyet

current account: cari hesap

deposit account: vadeli hesap

draw: çekmek, çizmek (drew-drawn)

enough: yeterli (zarf)

entrust: güvenmek (-en ön/son ekinin isimleri fiilleştirme özelliği vardır.)

277
escape: kaçmak, kaçış

expect: beklemek, ummak

expense: masraf

expert: uzman, usta

fact: gerçek

fast: hızlı

financial: mali, finansal

free: özgür, serbest

good: iyi, güzel

guarantee: garanti altına almak

guidelines: rehberlik, ilkeler

heavy: yoğun, ağır

house: ev

immediate: acil

in a number of: belli sayıda (zarf)

increase: artmak, çoğalmak

inflation: enflasyon

interest: faiz

invest: yatırım yapmak

investment: yatırm

investor: yatırımcı

join: katılmak

keep: sürdürmek, saklamak, tutmak (kept-kept)

kind: tür, çeşit

like: istemek, gibi

likely: muhtemelen (zarf)

278
lose: kaybetmek (lost-lost)

losses: zararlar, zaiyat

moment: an, önem

money: para

obtain: elde etmek

offer: sunmak

often: sık sık (zarf)

on the other hand: diğer yandan (hem cümleleri hem de paragrafları bağlayan zıtlık bağlacı
kategorisinde değerlendirilir.) =contrast=otherwise

open: açmak, açık

opportunity: fırsat

pay: ödemek (paid-paid)

profit: kâr

promise: söz vermek, söz

property: mülk, emlak

put aside: tasarruf etmek, biriktirmek (birleşik fiil)

put: koymak (put-put)

quick: hızlı

quite: oldukça (zarf)

rate: oran, değer biçmek

real: gerçek

receive: almak

reduce: azaltmak

regularly: düzenli bir şekilde (zarf)

remain: kalmak

remember: hatırlamak

279
rest: dinlenmek, dinlenme, kalan

retirement: ekmeklilik

rise: yükselmek, doğmak, zam, yükseliş (rose-risen)

risk: tehlike, risk

save: kurtarmak, biriktirmek

savings: tasarruf, birikim

scheme: plan yapmak, entrika çevirmek, proje, plan

sell: satın almak (sold-sold)

share: hisse, pay

short: kısa

simpler: daha basit

since: -dığı için (sadece cümleleri bağlayan neden-sonuç bağlacı kategorisinde değerlendirilir)
=now that =in that = as =because

“ since” zaman referansı ile birlikte kullanıldığında “–den beri” anlamındadır.

situation: durum, hal

so …that: öylesine …..ki (bağlaç)

still: hâlâ (zarf)

stock market: borsa

take advantage of: -den istifade etmek(çekim eki/ zincir)

taxation: vergi

taxes: vergi

tax-free: vergiden muaf

the safest: en güvenli

too: -de, -da ( dahil anlamında kullanılır. ) =neither=as well

try: denemek

under: altında (prep.)

280
unit trust: yatırım fonu

value: değer, kıymet, değer biçmek

want: istemek

way: yol, tarz

whenever: her ne zaman

wisely: akıllıca (zarf)

within: içinde (prep.)

281
128. THE SAMARITANS
about to: -mek üzere, -cek üzere

achieve: başarmak, elde etmek

advertise: reklamını yapmak

altenative: alternatif, seçenek

always: daima (zarf)

available: elde edilebilir, uygun, mevcut

befriending: arkadaş olma

believe: inanmak

between: arasında (preposition, en az iki unsur ister.)

call: aramak, çağırmak, adlandırmak

care: ilgi, önemseme

carefully: dikkatli bir şekilde (zarf)

change: değişim, değiştirmek

clearly: açık bir şekilde (zarf)

commit suicide: canına kıymak

confidential: güvenilir, gizli

contact: ilişki kurmak, temas etmek

country: ülke

deal with: ilgilenmek, üstesinden gelmek (yapım eki)

decide: karar vermek, belirlemek

develop: geliştirmek

difficulty: zor

distress: üzmek, sıkıntı

earn: kazanmak

easily: kolay bir şekilde (zarf)

282
else: başka

establish: kurmak, yerleştirmek

except for: -den başka (hem cümleleri hem de paragrafları baplayan paralellik bağlacı
kategorisinde değerlendirilir.)

fall: düşmek, sonbahar (fell-fallen)

feel: hissetmek (felt-felt)

find: bulmak (found-found)

form: şekil vermek, oluşturmak

friend: arkadaş

have/has,have got/has got: sahip olmak

help: yardım etmek

hopeless: umutsuz

in other words: diğer bir değişle (paralellik bağkacı)

in spite of: -e rağmen (zıtlık bağlacı)

indoctrinate: telkin etmek

keep: sürdürmek (kept-kept)

kill: öldürmek

know about: -yı bilmek (çekim eki/ zincir)

learn: öğrenmek (learnt-learnt)

left-out: dışarıda kalmak

life: yaşam, hayat

likely: muhtemelen(zarf)

lonely: yalnız

make: yapmak (made-made)

mind: zihin, akıl

money: para

283
never: hiç,asla (zarf)

no one: hiç kimse

number: numara, sayı

organisation: organizasyon

own: kendi, sahip olmak

per: her

person: kişi

persuade: ikna emek

phone: telefon açmak

preach: öğüt vermek

probably: muhtemelen (zarf)

publicity: tanıtım, ilan

put at ease: rahatlatmak

rate: oran

readily: kolaylıkla (zarf)

ready: hazır, hazırlamak

remember: hatırlamak

secret: gizli

select: seçmek

situation: durum, şart

so far: şimdiye kadar, şu ana kadar (zarf)

so that: -sın diye, -cek şekilde (paralellik koşul şart bağlacı kategorisinde değerlendirilir.)

solution: çözüm

someone: birisi

successful: başarılı

talk: konuşmak, söylemek

284
tell: söylemek (told-told)

the highest: en yüksek

the only: tek

the person on the other end of the line: hattın diğer ucundaki kişi

think: düşünmek (thought-thought)

train: eğitmek

volunteer: gönüllü=voluntary

want: istemek

worth: değerli

285
129. WHAT HAPPENED TO THE DINOSAURS?
a number of: pek çok (zarf) = a lot of= lots of = many = a great deal = a good deal

acid: asit

ago: önce, evvel (zarf)

also: ayrıca (zarf)

animal: hayvan

anyway: yine de (zıtlık bağlacı)

arrive: varmak, ulaşmak

as: olarak,gibi,kadar (bağlaç görevinde isimlere gelir)

bone: kemik

brain: beyin

cause: sebep olmak

change: değişim, değiştirmek

climate: iklim, klima

crash: çarpışmak, kırılma

death: ölüm, vefat

die: ölmek

different: farklı

dinosaur: dinozor

disappear: yok olmak, ortadan kaybolmak

discover: keşfetmek

drought: kıtlık, kuraklık

earth: yeryüzü, kara, toprak, topraklamak

either… or: ya …. ya da ( hem isimleri hem de cümleleri bağlama bağlacı kategorisinde


değerlendirilir.)

enormous: devasa, çok büyük

286
enough: yeterli

find out: çözmek, ortaya çıkarmak (yapım eki)

find: bulmak (found-found)

happen: olmak

hit: vurmak, çarpmak (hit-hit)

human being: insanoğlu

human: insanoğlu, insan

ice: buz

idea: fikir, düşünce

increase: artmak

intelligent: zeki, akıllı

just: sadece

kill: öldürmek

lesson: ders

live: yaşamak

local: yerel

obviously: açıkça (zarf)

pollution: kirlilik

popular: popüler, yaygın

possibility: ihtimal

possible: mümkün

propose: önermek, teklif etmek, örnek

rain: yağmur

responsible: sorumlu

same: aynı

seem: görünmek, gözükmek

287
since: - den beri (özne ya da nesne bölgesinde zaman referansından önce gelir.)

small: küçük

something: bir şey

species: tür, cins

suddenly: aniden (zarf)

suprisingly: şaşırtıcı bir şekilde (zarf)

temperature: sıcaklık

the newer: daha yeni

theory: teori, kuram

unlikely: muhtemel olmayan

until: -e kadar(bağlaç, cümle başı ya da cümle ortasında kullanılır.)

until: -e kadar(preposition, tek cümlenin özne ve nesne bölgesinde gelir.)

unusual: sıra dışı, olağanüstü

world: dünya

wrong: yanlış

288
130. THE ELEPHANT’S GRAVEYARD
about: yaklaşık (preposition, rakamsal ifadeden önce gelirse)

as far as: -kadarıyla (bağlaç)

as: -dığı için,-dığı gibi,-dıkça,-iken (bağlaç görevinde fiillere gelir)

book: rezerve etmek, kitap

concern: ilgilendirmek, ilgi, alaka

continue: sürmek, devam etmek

dead: ölü

decline: düşmek, düşüş, geri çevirmek

eastern: doğu

elephant: fil

estimate: tahmin etmek

except for: -den başka (hem cümleleri hem de paragrafları bağlayan paralellik bağlacı
kategorisinde değerlendirilir.)

exist: var olmak

fall: düşmek

fast: hızlı

figure: rakam

go up: yükselmek (yapım eki)

graveyard: mezarlık

halve: yarılanmak

hardly: hemen hemen hiç(zarf)

holiday: tatil, tatil yapmak

hunter: avcı

ivory: fil dişi

kill: öldürmek

289
late: geç, son zamanlarda (zarf)

maybe: muhtemelen (zarf)

nature: doğa, tabiat

past: geçmiş

photograph: fotoğraf çekmek, fotoğraf

population: nüfus

present: mevcut, hediye, sunmak

price: fiyat, ücret, değer biçmek

product: ürün, mahsul

protect: korumak

reason: sebep

reserve: rezerv, stok, ayırtmak, korumak

restrict: sınırlandırmak

same: aynı

say: söylemek (said-said)

scale: ölçek

soon: çok geçmeden, yakında (zarf)

start: başlamak

thing: şey, nesne

ticket: bilet

too: çok, aşırı

total: toplam, tutar

trade: ticaret

walk: yürümek

wild: vahşi, yabani

would better: iyi olur

290
would like: istemek

291
131. A NATION OF PET-LOVERS
abandon: terk etmek, bırakmak

alarming: alarm verici, endişelendirici (fiilimsi)

allow: izin vermek

alone: yalnız

amount: miktar, tutar

animal: hayvan

average: ortalama

best: en iyi

better: daha iyi

bring: getirmek (brought-brought)

carelessness: dikkatsizlik, ilgisizlik

caring for : -ile ilgilenme ( fiilimsi, “for” preposition’u ile birlikte fiile yakın kullanımı)

cat: kedi

cause: sebep olmak

certainly: kesinlikle (zarf)

city: şehir

clearly: açıkça (zarf)

cost: mal olmak, masraf, maliyet (cost- cost)

cure: tedavi, çare, tedavi etmek

discuss: ele almak, tartışmak

disease: hastalık

dislike: hoşlanmamak, hoşlanmama

do: yapmak (did-done)

dog: köpek

especially: özellikle (zarf) = particularly = specially

292
example: örnek

family: aile

farmer: çiftçi

feel: hissetmek (felt-felt)

first of all: her şeyden öte (paralellik bağlacı) = above all

food: yiyecek

free: serbest, özgür, ücretsiz

funny: eğlenceli

get rid of: -den kurtulmak (çekim eki/ zincir)

home: ev, ülke

information: bilgi, haber

killed: öldürülen (fiilimsi)

large: büyük

last: geçen, son, sürmek(süre)

leave: bırakmak, ayrılmak (left-left)

little: küçük, az

look at: -e bakmak (çekim eki/ zincir)

lose: kaybetmek (lost-lost)

love: sevmek, sevgi, aşk

major: büyük, önemli

measure: ölçüm, tedbir, ölçmek

mess: kirlilik, pis

nation: ulus, millet

often: sık sık, sıklıkla (zarf)

old: yaşlı, büyük, eski, yetişkin

only: sadece (zarf)

293
personally: kişisel olarak(zarf)

pet: evcil hayvan

pet-lover: evcil hayvan sever

physical: bedensel, fiziksel

poor: fakir

possible: mümkün

pound: para birimi, kilo

rabies: kuduz

rather: oldukça (zarf)

read about: -yı okumak (çekim eki/ zincir)

realize: fark etmek, gerçekleştirmek

reason: sebep

recent: son

restrict: sınırlamak

run: koşmak, çalıştırmak (ran-run)

sad: kötü

see: görmek (saw-seen)

sheep: koyun

shock: şok, şok etmek

show: göstermek (showed-shown/showed)

spend: harcamak (spent-spent)

statistic: istatistik

street: cadde

suggest: önermek, ele almak, iddia ermek

survey: araştırma, araştırmak

sweet little thing: küçük tatlı şey

294
sweet: tatlı, şeker

take care of: -ile ilgilenmek (çekim eki/ zincir)

than: -den,-dan (kıyaslama, en az iki unsuru kıyaslar.)

think: düşünmek (thought-thought)

threat: tehdit

too: çok, aşırı

true: doğru, gerçek, hakiki

unique: tek, eşsiz

variety: çeşit, çeşitlilik

want: istemek

295
132. BUSINESS GOES GREEN
accept: kabul etmek

act: hareket, eylem

adult: yetişkin

around: çevresinde (preposition)

ask: sormak, istemek

attitude: tutum, düşünce, davranış

business: işletme, iş

buy: satın almak (bought-bought)

careless: dikkatsiz

carry: taşımak

change: değişim, değiştirmek

choose: seçmek (chose-chosen)

clean up: gelişmek, temizlemek, bitirmek

cleaner: daha temiz

concern: ilgi, endişe, ilgilendirmek

consider: düşünmek

consumer: tüketici

container: saklama kabı, kap, konteyner

contribute: katkıda bulunmak

damage: zarar vermek, zarar

demand for: -nın talebi (çekim eki/ zincir)

dispose: yok etmek, kurtulmak

do: yapmak (did-done)

employed: kullanılan (fiilimsi)

environment: çevre

296
environmentally: çevresel olarak (zarf)

find: bulmak (found-found)

forgot: unutmak (forgot-forgotten/forgot)

friendly: dostça (zarf)

glass: cam, bardak

gradually: yavaş yavaş (zarf)

green: yeşil, yeşillendirmek

hairspray: saç spreyi

heavily: yoğun bir şekilde, aşırıderecede, ağır bir şekilde (zarf)

hundred: yüz(sayı)

impossible: imkânsız

industry: endüstri

is on: devam etmek

label: etiket

lack of: -nın eksikliği, -nın yoksunluğu (çekim eki/ zincir)

layer: tabaka

like: gibi, istemek, hoşlanmak

make sure: emin olmak (birleşik fiil)

make: yapmak (made-made)

manufacture: imal etmek, üretim

mean: anlamına gelmek, kastetmek (meant-meant)

more and more: gittikçe artan sayıda

no longer: artık(kullanıldığı cümleyi olumsuz yapar.) = any more

once: bir zamanlar (zarf)

once: -dığı zaman ( cümle başı ya da cümle ortası cümleleri bağlama bağlacı olarak
kullanılır.) = when

297
paper: kâğıt

pollute: kirletmek, pisletmek

polution: kirlilik

pressure: baskı, basınç, basınç uygulamak

process: işlem, süreç, işlemek

produce: üretmek

product: ürün, mahsul

question: soru, soru sormak

recent: son (zarf)

recycle: geri dönüştürmek

result: sonuç

rethink: tekrar düşünmek

safe: emniyetli, güvenilir

safer: daha güvenli

sell: satmak (sold-sold)

survey: araştırma, araştırmak

throw away: fırlatıp atmak (birleşik fiil)

use: kullanmak, kullanım

way: yol, tarz

world: dünya

298
133.A GREENER WORLD
acting: hareket eden (fiilimsi)

action: eylem, davranış

advice: tavsiye, öğüt

animal: hayvan

apart from: -den başka (paralellik bağlacı)

assault: saldırı

avoid: kaçınmak

aware: farkında

belief: inanç, düşünce

believe: inanmak

bring: getirmek (brought-brought)

buy: satın almak (bought-bought)

by which: o vasıtayla (…-dığı/-en,-an)

careful: dikkatli

complexity: karmaşıklık, zorluk

comsider: düşünmek

constant: sürekli, sabit

contact: temas, ilişki kurmak

content: uygun

crop: ürün

damage: zarar vermek, zarar

decide: karar vermek

demand: talep etmek

device: alet, cihaz

direct: yöneltmek

299
drive: araba kullanmak (drove-driven)

effect: etki, tesir, etkilemek

exist: var olmak

far away: çok uzak

fossil fuel: taşlaşmış yakıt

get-got-got: elde etmek

good: iyi, güzel

government: hükümet

great: büyük, harika

here: burada

in power: iktidarda

individual: birey, kişi

instead of: -nın yerine (isme anlamını ekleyen paralellik bağlacı kategorisinde değerlendirilir.)

just: sadece (zarf)

leave: bırakmak, ayrılmak (left-left)

less: daha az

live: yaşamak, yaşam

local: yerel

moderate: ılımlı

nature: doğa, tabiat

need: ihtiyaç, gereksinim

part: kısım, bölüm

planet: gezegen

poisonous: zehirli

polluter: kirletici

pollution: kirlilik

300
presure: baskı, basınç

product: ürün, mahsul

put up: koymak

really: gerçekten (zarf)

re-selection: yeniden seçim

responsible: sorumlu

rule: kural, hüküm sürmek

savage: vahşi

save: kurtarmak, biriktirmek

sell: satmak (sold-sold)

show: göstermek (showed-shown/showed)

simple: basit

soil: toprak

somebody: birisi

somehow: bir şekilde, her nasılsa (zarf)

splendid: mükemmel

stop: durmak, durdurmak, durak

stuff: mal, eşya

subject to: -e maruz kalmak (çekim eki/ zincir)

such as: gibi

the most: en

then: o zaman(zaman referansı görevinde),daha sonra (zarf)

thing: şey

transport: taşımacılık, taşımak

try: denemek

301
unfortunately: ne yazık ki(cümleleri bağlama bağlacı ve paragraf bağlama bağlacı olarak
kullanılabilir.)

vast: geniş

violence: şiddet

violently: şiddetle (zarf)

walk: yürümek

without: -sız, -siz (kendisinden sonra gelen ismi olumsuz yapan preposition)

write: yazmak (wrote-written)

yet: ama, fakat (cümle başında geldiğinde “but” bağlacı gibi kullanılır.)

yet: henüz (zarf)

302
134. A 90-DAY STRETCH
across: boyunca (preposition, bir uçtan bir uca anlamında)

admire: hayran olmak

admit: kabul etmek

advice on: -(üzerin)e tavsiye (çekim eki/ prep.kendi anlamında)

agency: acente, ajans

allowance: ücret, harçlık, ödemek

always: daima (zarf)

anyone: herkes

as well as: -nın yanında (isme anlamını ekleyen paralellik bağlacı kategorisinde
değerlendirilir.)

available: elde edilebilir, uygun

bike: bisiklete binmek, bisiklet

booklet: kitapçık

booklet: kitapçık, broşür

camp site: kamp yeri, kamp bölgesi

celebration: kutlama

charge: yük, şarj, şarj etmek

check with: kontrol etmek, birine danışmak

coincide: denk gelmek, rastlamak

contain: içermek

cost: mal olmak, maliyet, ücret (cost-cost)

cross: karşıya geçmek, geçiş

cycle: bisiklet sürmek, pedal çevirmek

detail: ayrıntı, detay, detaylandırmak

dream up: hayal etmek

303
dream: rüya görmek (dreamed/dreamt- dreamed/dreamt)

encourage: teşvik etmek, cesaret vermek

end up: sonlanmak

excellent: mükemmel

find: bulmak (found-found)

flight: uçuş, uçmak

flora and fauna: hayvanlar ve bitkiler(varlığı)

folow: takip etmek

free information leaflet: ücretsiz bilgi kitapçığı

from ….to: -den…..e kadar (prep.)

girl: kız çocuğu

go through: arasından geçmek (prep. kendi anlamında kullanımı)

great care: büyük özen

guide: rehber, kılavuz, rehberlik etmek

hand out: dağıtmak, ilan etmek

hear: duymak,işitmek (heard-heard)

idea: fikir, düşünce

incredibly: inanılmaz bir şekilde (zarf)

living: yaşam, yaşayan (fiilimsi)

luggage: bagaj

map: harita

never: asla, hiç (zarf)

not only….but also: değil sadece…fakat ayrıca ( hem cümleleri hem de kelimeleri bağlama
bağlacı olarak kullanılabilir.)

novice: acemi

otherwise: aksi takdirde (zıtlık bağlacı)

304
package tour: paket tur

place: yer, mekan, yerleştirmek

plant: bitki, dikmek, tesis

preparation: hazırlama, hazırlık

probably: muhtemelen (zarf) = perhaps

quite: oldukça (zarf)

regular: düzenli

ride: binmek (rode-ridden)

road: yol

room: oda, salon

route: rota, güzergah

say: söylemek (said-said)

sectional: bölümsel, parçalı

see: görmek (saw-seen)

shorter: daha kısa

since: - den beri (prep.; özne ya da nesne bölgesinde zaman referansından önce gelir.)

small: küçük

snigger: kıskıs gülmek

someone: birisi

such: bu gibi

surprise: şaşırtmak, sürpriz

tackle: üstesinden gelmek, başarmak

teacher: öğretmen

too: çok, aşırı

town: kasaba

trail: yol, iz, iz sürmek

305
transatlantic: atlantik ötesi

travel: seyahat etmek, seyahat, yolculuk

want: istemek

way: yol, tarz, yöntem

within: içinde

work out: hesaplamak, çözümlemek, tasarlamak

worthy: değerli

306
135. GLEEN CURTIS
a number of: pek çok (zarf) = a lot of= lots of = several = many

against: karşı (prep.)

ailerons: kanatçık

airship: uçak, hava aracı

altitude: rakım, yükseklik

anxious: çok istekli, meraklı

area: alan, saha

army: ordu

as well as: -nın yanında (isme anlamını ekleyen paralellik bağlacı kategorisinde
değerlendirilir.)

ask: sormak, istemek

aviation: havacılık

bear:doğurmak (bore-born/borne)

because of: -den dolayı(paralellik içerisinde neden-sonuç bağlacı) = due to = owing to

become: olmak (became-became)

bitter: acı

boat: tekne, kayık, bot

both….and: hem….hemde (kelimeleri ve cümleleri bağlama bağlacı olarak kullanılabilir.)

build: inşa etmek (built-built)

by that time: o zamana kadar

called: olarak adlandırılan (fiilimsi)

claim: iddaa etmek

climb: tırmanmak, tırmanış

company: şirket, arkadaşlar, kuruluş

307
considerable: önemli, kayda değer = remarkable

construct: inşa etmek

consultant: danışman

control: kontrol etmek, kontrol

corporation: ortaklık, kurum

cover: kaplamak

cross: karşıya geçmek, geçiş

design: dizayn etmek, tasarlamak, dizayn

development: gelişme

die: ölmek

differ: farklı olmak

director: yönetici, müdür, yönetmen

distance: mesafe, uzaklık

during: boyunca (preposition)

employ: çalıştırmak, sağlamak, istihdam etmek

end: sonlanmak, son

engine: motor, makine

equip: donatmak

establish: (rekor)kırmak, kurmak

factory: fabrika,

feature: özellik, yayınlamak

file:dava açmak, dosya, klasör

finally: sonuç olarak (zarf)

first: ilk, başlangıç, önce (zarf)

flap: kanatçık (uçak), kanat çırpmak

fly: uçmak (flew-flown)

308
foolow: takip etmek

form: şekil vermek, oluşturmak, şekil, biçim

from …. to: -den….e (preposition)

get: elde etmek, sürmek (got-gotten/got) (metne göre anlam verilebilir)

go: gitmek (went-gone)

government: hükümet

hinged: açılır kapanır, menteşeli

idea: fikir, düşünce

innovation: yenilik, icat

institution: kurum, enstitü

interested in: ile ilgilenen (fiilimsi’ye preposition gelerek fiile yakın kullanım)

land: inmek, kara, arazi

law suit: hukuk davası

liberty: özgürlük

merge: birleşmek

method: yöntem, usul

military: askeri, ordu

minute: dakika, an, tutanak tutmak

navy: donanma

newspaper: gazete

patent: buluş hakkı, patent, patentini almak

peak: zirve, tepe, zirveye çıkmak

pioneer: öncü, öncülük etmek

plane: uçak, düzlemek, düz

ponton: duba

possible: mümkün

309
power: güç, kuvvet, güç sağlamak

prize: ödül

race: yarış, yarışmak

rate: oran, değer biçmek

reach: ulaşmak

receive: almak

record: kayıt, plak, kaydetmek

rivalry: rekabet, yarışma

series: seri, dizi

serve: hizmet etmek, hizmet

settlement: yerleşim, anlaşma

so …. that: öylesine ... ki (bağlaç)

speed: hız, hızla gitmek (sped/speeded- sped/speeded)

sponsor: sponsor, sponsorluğunu yapmak

supply: sağlamak, tedarik etmek

surface: yüzey, yüzeye çıkmak

tail: kuyruk

take off: havalanmak, elbisesini çıkarmak (yapım eki)

talent: yetenek

train: eğitmek, eğitim

trophies: ödül

turn: dönmek, döndürmek

use: kullanmak, kullanım

violet: bozmak

war: savaş, savaşmak

well: iyi

310
win: kazanmak (won-won)

wing: kanat (kuş, uçak, bina, futbol veya siyasi partiye ait)

work: çalışmak, iş

would rather: -iyi olur (modal) = had better

311
136. FLYING GRANDMOTHER
ability: yetenek

after: sonra (preposition, tek cümlenin özne ya da nesne bölgesinde gelir.)

air: hava

aircraft: hava aracı

airplane: uçak

area: alan, saha

around: çevresinde (preposition)

aviation: havacılık

back: geri, arka

beautiful: güzel, harika, hoş

big day: büyük gün

busy: meşgul, işlek, yoğun

challenge: meydan okumak, meydan okuma, zorlu iş, görev

charity: yardımsever, sadaka, hayır

children: çocuklar

classification: sınıflandırma

clothe: giydirmek, kıyafet (clothed/clad-clothed/clad)

come up with: -ile ortaya çıkmak, fikir üretmek ( yapım eki almış fiil + prep.un kendi
anlamında kulanımı)

come: gelmek (came-came)

commerical: ticari

completely: tamamen (zarf) = exactly

courage: cesaret, yürek

decide: karar vermek, belirlemek

312
decision: karar

distance: mesafe, ara, uzaklık

employment: iş, istihdam

enough: yeterli,

ever: hiç (zarf)

familiar: benzer, iyi bilinen, samimi

family: aile, sülale

feel: hissetmek (felt-felt)

first: ilk, birinci, önce (zarf)

flight: uçuş

fly: uçmak (flew-flown)

flying: uçma (fiilimsi)

fun: eğlence, eğlenmek

gather: toplamak, bir araya getirmek

get: elde etmek, sürmek (got-gotten/got) (metne göre anlam verilebilir)

give: vermek (gave-given)

go off: geçmek, çıkıp gitmek, (yemek)bozulmak (yapım eki)

goal: amaç, hedef

grab: sarılmak, yakalamak

grandchildren: torun

grandmother: babaanne

have/has,have got/has got: sahip olmak

husband: koca, eş

instructor: eğitmen, eğitici

interview: röportaj

job: iş, görev

313
just: sadece(cümle başında okunmaz, konuşma çizgisidir.)

keep: sürdürmek, devam etmek, beslemek, saklamak (kept-kept)

know: bilmek (knew-known)

knowledge: bilgi, ilim

learn: öğrenmek (learned v2-3-learnt v2-3)

leave: bırakmak, ayrılmak (left-left)

lesson: ders

let: izin vermek (let-let)

licance: lisans, izin, izin belgesi vermek

like: istemek, gibi, hoşlanmak

live: yaşamak, yaşam

lose: kaybetmek (lost-lost)

member: üye, eleman

mind: zihin, akıl

minute: dakika

name: isim, ad, isim vermek

neck: boyun, sarılmak

needy: muhtaç, yoksul

of course: elbette (zarf)

office: ofis, büro

opportunity: fırsat, olanak, imkan

organisation: organizasyon

part-time: yarı zamanlı

pass by: geçip gitmek

president: başkan

private: kişisel, özel

314
put up: çıkarmak (yapım eki)

real: gerçek, hakiki

really: gerçekten (zarf)

right: doğru, haklı, sağlı,

safe: güvenilir, emniyetli

say: söylemek (said-said)

sit: oturmak (sat-sat)

solo: tek

someone: birisi

start: başlamak

still: hâlâ (zarf)

tell: söylemek (told-told)

thing: şey, nesne

think: düşünmek (thought-thought)

trainee: satjyer, acemi

union: birlik, sendika

until: -e kadar (paralellik bağlacı)

unusual: sıra dışı, olağandışı

uppermost: enüst seviye

want: istemek

weather: hava

whether: olup olmadığı (paralellik bağlacı, bu anlamıyla if kuralları geçerlidir.)

wonder: merak etmek, harika

wonderful: harika, müthiş

years old: yaşında

315
137. PROPRIETARY SCHOOLS
accomplishment: başarı, beceri, yetenek

achieve: elde etmek, başarmak

apply: uygulamak, başvurmak

ask: sormak, istemek

at present: şu aralar, şu an (zarf) = at this moment=at this time

automated: otomatikleştirilen (fiilimsi)

business: iş, işletme

closely: yakından (zarf)

come from: -den gelmek (çekim eki/zincir)

common: ortak, yaygın

cost: maliyet, masraf, mal olmak (cost-cost)

count: saymak, sayı, hesaba katmak

course: kurs, rota

craft: oymacılık,

customer: müşteri

development: gelişim, gelişme

education: eğitim, öğretim

emphasize: yurgulamak

evaluate: değerlendirmek

experiment: deney, deney yapmak

fair price: makul fiyat, uygun fiyat

field: alan, saha, tarla

generally: genellikle(zarf)

give-gave-given: vermek

316
grow: büyümek, yetişmek (grew-grown)

help: yardım etmek, yardım

high: yüksek

idea: fikir, düşünce

in other words: diğer bir değişle (paralellik bağlacı)

include in: -de dahil (paralellik bağlacı) = including

include: içermek, kapsamak

increasing: artan (fiilimsi)

instruction: öğretim, eğitim,

interested in: ile ilgilenen(fiilimsi + kendi anlamında prep. kullanımı)

knowledge: bilgi

last: sürmek, devam etmek, geçen, son

less: daha az

longer: daha uzun

meet: karşılamak, görüşmek (met-met)

nearly: hemen hemen (zarf)

need: ihtiyaç, gereksinim, ihtiyaç duymak

new: yeni, taze, modern

not only …. but also: değil sadece…. fakat ayrıca …. (kelimeleri bağlama bağlacı ya da
cümleleri bağlama bağlacı olarak kullanılabilir.)

number: sayı, numaralamak

offer: sunmak

operation: çalışma, faaliyet (fiilimsi)

own: sahip olmak, kendi

painting: resim

pay for: -nın parasını ödemek(çekim eki/ zincir)

317
pay: ödemek (paid-paid)

physical: fiziksel

practical: pratik, kullanışlı

privately: özellikle, şahsen (zarf)

proprietary: özel, şahsi

public: halk,

qualitiy: nitelik

rather than: -den ziyade (isme anlamını ekleyen zıtlık bağlacı kategorisinde değerlendirilir.)

remain: kalmak, arttırmak

result: sonuç, netice, sonuçlandırmak

satisfying: tatmin etme, memnun etme, tatmin edici

school: okul, mektep, yetiştirmek, öğretmek

segment: aşama, bölüm

self-improvement: kişisel gelişim

sense: his

short: kısa

skill: beceri, yetenek

speech: konuşma

student: öğrenci

success: başarı

such as: gibi

team: takım, ekip

than: -den, -dan (prep.) (kıyaslama, en az iki unsur ister.)

that is: yani (paralellik bağlacı) = namely

theoretical: teorik

train: eğitim, eğitmek

318
vocational: mesleki, mesleksel

want: istemek

will: istemek

willing: istekli, gönüllü

work: iş, çalışmak

world: dünya

319
138. VEGETARIANISM
again: tekrar

alive: canlı

animal: hayvan

apperance: görünüş, görünüm

ask: sormak, istemek

available: elde edilebilir, kullanışlı, mevcut

awful: kötü, korkunç

become: olmak (became-became)

book: kitap, rezerve etmek

boring: sıkıcı

celebration: kutlama

certainly: kesin olarak (zarf)

change: değişim, değiştirmek

character: karakter, kişilik

chemical: kimyasal

consumer: tüketici

cooking: yemek yapma (fiilimsi)

danger: tehlike

dessert: tatlı

die: ölmek

diet: beslenme

different: farklı

dish: yemek, tabak

dull: sıkıcı, donuk, duygusuz

320
easily: kolay bir şekilde (zarf)

eat: yemek (ate-eaten)

egg: yumurta

endless: sonsuz

equally: eşit olarak, eşit bir biçimde (zarf)

even: hatta (zarf)

fact: gerçek

factory: fabrika

farm: çiftlik

faster: daha hızlı

feed: beslemek (fed-fed)

find: bulmak (found-found)

fish: balık

food: yiyecek, besin

forget: unutmak (forgot-forgotton)

found: kurmak

from … to: -den ... e (prep.)

full of: -ile dolu (isme çekim eki eklenerek kullanım)

gift: hediye

grow fat: şişmanlamak (yapım eki)

habit: alışkanlık, huy

happily: mutlu bir şekilde (zarf)

healthy: sağlıklı

hope: ummak, umut

human being: insanoğlu = man

hunger: açlık

321
importance: önemli

improve: geliştirmek, ilerletmek

in order to: -mek, -mak için (isme anlamını ekleyen paralellik (koşul-şart) bağlacı
kategorisinde değerlendirilir.)

in recent years: son zamanlarda(zarf)

increase: arttırmak, artış

interest: ilgi, alaka, ilgilendirmek

keep: saklamak, tutmak, beslemek, sürdürmek (kept-kept)

kill: ölmek, öldürmek

life: yaşam, hayat

little: az, küçük

live: yaşam, yaşamak

longer: daha uzun

made up of: -den oluşmak (çekim eki/ zincir)

made up: oluşmak (yapım eki)

main course: ana yemek

marvellous: mükemmel

meal: öğün

means: vasıta, araç, yol, imkan

meat: et

milk: süt

more and more: gittikçe artan sayıda

nation: ulus, millet

need: ihtiyaç, gereksinim, ihtiyaç duymak

neverthless: yine de (zıtlık bağlacı) = nonetheless

no longer: artık (olumlu cümlede kullanıldıklarında anlamı olumsuz yaparlar.) = any more

322
now: şimdi (zarf)

number: sayı, saymak

order: sıra, sipariş, emir, emretmek

own: kendi, sahip olmak

painlessly: ağrısız, zahmetsiz

planet: gezegen

plant: bitki, tesis, dikmek

pleasure: lezzet, tat, yemek, zevk

poisonous: zehirli

pollution: kirlilik

possibilty: ihtimal, olasılık

poultry: kümes hayvanları

product: ürün, üretmek

profit: kâr, fayda

pump: pompalamak, pompa

puzzled: şaşırarak, şaşırmış(fiilimsi)

puzzlement: şaşkınlık

rather than: -den ziyade (zıtlık bağlacı)

real: gerçek, hakiki

reason: sebep

result: sonuç, netice

richer: daha zengin

river: nehir, akarsu

salad: salata

same: aynı

sea: deniz

323
seem: görünmek, gözükmek

serve: hizmet etmek, hizmet

several: birkaç, çeşitli, pek çok (zarf)

sex hormones: cinsiyet hormonları

society: toplum

some: bazı, belirli, birkaç

soup: çorba

stereotyped: basmakalıp, klişeleşmiş, kalıplaşmış (fiilimsi)

still: hâlâ (zarf)

strange: tuhaf, garip

such as: gibi

too: -de –da (“dahil” anlamında kullanılır.) = either = as well

treat: muamele etmek, tedavi etmek

try: denemek

turn: dönmek, dönüş

type: tip, tür, cins

unchanging: değişmeyen(fiilimsi “un” ön eki ile olumsuz yapıldı.)

unimaginative: hayal gücü olmayan

usually: genellikle(zarf)

variety: çeşit, çeşitlilik

various: çeşitli

vegetarian cookery: vejeteryan mutfağı

want: istek

way: yol, tarz, yöntem

without: -sız, -siz (prep.; ismin önüne gelerek ismi olumsuz yapar.)

world: dünya

324
139. THE OZONE LAYER
above: üzerinde (prep.)

actually: gerçekte (zarf)

agree: anlaşmak, kabul etmek

all: tüm

appear: görünmek, belli olmak

as …. put it: … - dediği gibi

barrier cream: koruyucu krem

before: önce (preposition, özne ve ya nesne bölgesinde kendi anlamında gelir.)

bring: getirmek (brought-brought)

cause: sebep olmak

change: değişim, değiştirmek

chemical: kimyasal

climate: iklim, klima

company: şirket, ortaklık

conclusion: sonuç, netice

condition: şart, durum, koşul

consumption: tüketim

convenient: uygun, elverişli, rahat

country: ülke, memleket

crop: ürün, ekin, mahsul

dark glass: koyu gözlük

decide: karar vermek

decision: karar

depletion: azalış, tüketim

325
different: farklı

disaster: felaket, afet

due to: -den dolayı(isme anlamını ekleyen neden-sonuç paralellik bağlacı kategorisinde
değerlendirilir.) = owing to = because of

emission: yayılım, yayım

end: son, uç, sona ermek

ensure: garanti etmek, sağlamak

extinction: yok olmak

face with: karşı karşıya kalmak, yüz yüze gelmek

famine: kıtlık

flood: sel

government: hükümet

hat: şapka

historic: tarihi, tarihsel

hole: çukur, delik

human: insan, insaoğlu

immediately: hemencecik (zarf)

important: önemli

in fact: gerçekte (zarf) = indeed

inconvenient: uygunsuz

increase: artmak, artış

interest: ilgi, alaka

know: bilmek (knew-known)

layer: tabaka

let: izin vermek (let-let)

manufacture: imal etmek, üretim, mamul

326
massive: büyük, devasa

moreover: dahası (paralellik bağlacı) = what is more=furthermore

multional: çok uluslu

national: ulusal

need: ihtiyaç, gereksinim, ihtiyaç duymak

only: adece(zarf)

over: boyunca (preposition, zaman referansından önce gelirse)

over: üzerinde (preposition, fiziki yer isminden önce geldiğinde kullanılır.)

pack: ambalajlamak, paket

penetrate: girmek, delmek, arasından geçmek

per cent: yüzde

political: politik

pollution: kirlilik

production: üretim, imal, mahsul

productivity: verimlilik, üretkenlik

put aside: kenara koymak, aldırmamak (birleşik fiil)

put: koymak (put-put)

race: ırk, koşu

ray: ışın, ışık saçmak

reach: ulaşmak

reduce: azaltmak

refrigerator: soğutucu, buzdolabı

repeat: tekrarlamak, yinelemek

result: sonuç, netice, sonuçlandırmak

rush: acele etmek

size: boyut, çap, büyüklük

327
skin cancer: deri kanseri

sorry: üzgün

stabilise: dengede tutmak, stabilize etmek

stock: stok, stoklamak

such as: gibi

sun: güneş, güneşlenmek

talk about: -yı konuşmak (çekim eki/ zincir)

top: zirve, doruk, tepesinde bulunmak

various: çeşitli

wear: giymek, takmak (wore-worn)

what if: ne olacak (paralellik bağlacı)

whenever: her ne zaman

without: -sız, -siz (ismin önüne gelir ve ismi olumsuz yapar)

would rather: -iyi olur (modal) = had better

328
140. A HOLIDAY BROCHURE
accommodate: kalacak yer sağlamak, yerleştirmek

accompanied: eşlik etme (fiilimsi)

accompany: eşlik etmek, refakat etme, eklemek

account: hesap, hesap vermek

advice: tavsiye, öğüt vermek

advisable: akla yatkın, mantıklı, tavsiye edilebilir

affix: eklemek, bağlamak, (mühür) basmak

age: yaş, çağ, yaşlanmak

agency: ajenta, ajans

air ticket: uçak bileti

allocate: ayırmak, pay etmek

alone: yalnız

any: herhangi, hiç

application: başvuru

apply: uygulamak

approximately: yaklaşık olarak (zarf)

arrangement: düzenleme

as soon as: -er …. ermez (paralellik bağlacı)

authorise: yetki, yetki vermek, izin vermek

available: mevcut, uygun

bed: yatak

best: en iyi

booking: rezervasyon

branch: şube, dal, branş

329
brochure: broşür

charge: şarj etmek, yüklemek, şarj

choose: seçmek (chose-chosen)

clear: açık, berrak, net

clerical work: büro işi

complaint: şikâyet

condition: şart, durum

confirmation: onaylamak, tasdik, onaylama

consider: düşünmek

consist of: -den oluşmak (çekim eki/ zincir)

cost: mal olmak, maliyet, ücret (cost-cost)

cot: bebek beşiği

cross-country skiing: kayak krosu, ülkeyi boydan boya geçen, kuzey disiplini kayağı

custom declaration: gümrük bildirimi

customer: müşteri

daily: günlük, gündelik

date: tarih, randevu

delivery: teslimat, teslim

departmen (dept.) : bölüm, şube, kısım

departure: kalkış, ayrılış

deposit: depozito, emanet, bankaya yatırmak

detail: detay, ayrıntı, ayrıntılı anlatmak

direct: doğrudan, yöneltmek

document: belge, doküman

document: dosya, belge

entry: giriş

330
extra: ilave, ek

extract: özet

fee: ücret, harç, ödemek

fill: doldurmak

finalize: sonuçlandırmak

first class post: birinci sınıf posta

fold: bükülmek, katlamak

folding: katlanan(fiilimsi)

following: aşağıdaki, takiben (fiilimsi)

food: yiyecek

from … to: -den …… e (prep.)

fully: tamamen (zarf)

general: genel, yaygın

guide: rehber

help: yardım etmek

holiday: tatil, tatil yapmak

hotel management: otel yönetimi

how to book: nasıl rezerve edileceği

identical: aynı, özdeş

immediately: hemencecik(zarf)

included: -de dahil (paralellik bağlacı)

includes: içermek, kapsamak

indicate: belirtmek,

instruction: talimat

insurance: sigorta

letter: mektup, belge, evrak

331
local: yerel, bölgesel

luggage label: bagaj etiketi

need: ihtiyaç, gereksinim

night: gece

obtainable: elde edilebilir, alınabilir

organising: organize etme (fiilimsi)

page: sayfa

parent: aile

passenger: yolcu

passport: geçiş belgesi

pay for: -nın parasını ödemek(çekim eki/ zincir)

pay: ödemek (paid-paid)

payment: ödeme, ücret,

per: her

photocopy: fotokobi

please: memnun etmek

plus: artı

possible: mümkün

properly: uygun bir şekilde(zarf)

provide with: -yı sağlamak (çekim eki/ zincir), -ile donatmak (çekim eki/ kendi anlamı)

provide: sağlamak

receive: almak

reduction: indirim

refund: geri ödeme

regret: pişman olmak, üzülmek

repayment: geri ödeme

332
request: istek, talep etmek

require: gerekmek, ihtiyaç duymak

reservation: rezervasyon

reserve: rezerv, stok, ayırtmak, korumak

room: oda

satisfaction: memnuniyet, tatmin

send: göndermek (sent-sent)

separate: ayırmak, ayrı,

service: hizmet, servis, hizmet etmek

settle: yerleştirmek

share: paylaşmak

sign: imzalamak,

single: tek, bekâr

special: özel,

staff: personel

stamp: pul, kaşe, damga

supplementary: ek, ilave

sure: emin, elbette, kesin (zarf)

telephone: telefon, telefonla aramak

throughh: vasıtasıyla, arasından, içinden (preposition)

tour: tur, gezinti

transportation: ulaşım, taşımacılık

travel: yolculuk, seyahat, seyahat etmek

twin-bedded: çift yataklı (birleşik isim + fiilimsi)

unable: yetersiz, aciz

under: altında (prep.)

333
until: -e kadar (preposition, tek cümlenin özne ve nesne bölgesinde kullanılır.)

valid: geçerli, yasal

visa: vize, vize vermek

334
141. THE CONSUMER SOCIETY
advertiser: reklamcı

affect: etkilemek

age: yaş, çağ

as much as: kadar çok

attractive: cezbedici, çekici

baby lotion: bebek losyonu

baby: bebek

because of: -den dolayı (paralellik bağlacı) = due to = owing to

begin- began-begun: başlamak

buy: satın almak (bought-bought)

choice: tercih, seçenek

clothing: giysi, giyecek (fiilimsi)

commercial: ticari, kârlı, reklam

common-sense: sağduyu

consumer: tüketici

demand: talep, talep etmek

early: erken, başlangıç

effect: etki

equally: eşit olarak (zarf)

equipment: araç gereç, ekipman

everyone: herkes

exercise: egzersiz, alıştırma, egzersiz yapmak

exploit: istismar etmek

fail: başarısız olmak

335
far more: çok daha fazlası

feel: hissetmek (felt-felt)

find: bulmak (found-found)

food: yiyecek,

… for … reason: … sebepten dolayı (isme anlamını ekleyen paralellik bağlacı kategorisinde
değerlendirilir.)

future: gelecek

geared to: -e yöneltmek (çekim eki/ prep. kendi anlamında)

goods: mal

guidance: rehberlik

have-had-had: sahip olmak

important: önemli

in the way of: bakımından

increase: arttırtmak, artış

influence: etki

life: yaşam, hayat

likely: muhtemelen (zarf)

manufacturer: üretici, imalatçı

mother: anne

necessarry: gerekeli

part: kısım, bölüm

particularly: özellikle (zarf) = specially

possible: mümkün

powder: pudra, toz, pudralamak

pram: bebek arabası

prepartion: hazırlık

336
present: hediye, armağan, takdim etmek

push-chair: bebek arabası

recognise: tanımak, fark etmek, gerçekleştirmek

remain: kalmak, artmak

repeat: tekrar etmek

sale: satış

say: söylemek (said-said)

service: hizmet

society toplum

special milk: özel süt

special: özel

strong: güçlü, kuvvetli

suggestion: öneri, iddia

sweet: tatlı, güzel koku

take advantage of: -den istifade etmek, -nın avantajından faydalanmak (çekim eki/ zincir)

toilet: tuvalet

true: doğru, gerçek

try: denemek

want: istemek

washing powder: yıkama tozu

watch: izlemek

way: yol, tarz

weakness: zayıflık

when it come to: konu – e geldiği zaman

337
142. THE ELIZABETHAN GRAMMER SCHOOL
afternoon: öğle sonrası

almost: hemen hemen (zarf)

altogether: hep beraber

always: daima (zarf)

among: arasında (prep.)

ancestor: ata, baba

answer: cevap, cevaplamak

argument: tartışma, sav

arrive: ulaşmak, varmak

art: sanat

back: geri, arka, sırt

beat: dövmek, vurmak (beat-beaten/beat)

break: ara, mola

call: aramak, çağırmak, olarak adlandırmak

certain: belirli, bazı, birkaç

change: değişim, değiştirmek

class: sınıf

come: gelmek (came-come)

common-sense: sağduyu

compare: karşılaştırmak, kıyaslamak

competitive: rekabetçi, hırslı

controversial: tartışmalı

count: hesaplamak

develop: geliştirmek

devote: kendini adamak

338
discipline: disiplin, disiplin sağlamak

during: boyunca (prep.)

easy: kolay

eeducationalist: eğitimci

encourage: cesaretlendirmek,

except for: -nın dışında,- den başka, hariç

exceptional: olağanüstü, özel

fail: başarısız olmak

find: bulmak (found-found)

first: ilk, birinci

front seat: ön koltuk

game: oyun

get up: kalkmak (yapım eki)

gift: yetenek, hediye

go: gitmek (went-gone)

go-went-gone: gitmek

grumble: homurdanmak

happy: mutlu, seviçli

have/has,have got/has got: sahip olmak

heart: kalp, gönül, merkez

horrify: şoke etmek, korkutmak

imagination: hayal gücü

in recent years: son zamanlarda (zarf)

in the coursse of: süresince

including: -de dahil (paralellik bağlacı)

incredible: inanılmaz, olağanüstü

339
indicate: belirtmek, göstermek

instead of: -nın yerine (isme anlamını ekleyen paralellik bağlacı kategorisinde değerlendirilir.)

justify: doğrulamak

know for certain: kesin bilmek, emin olmak (çekim eki/ zincir)

language: dil, lisan

last: son, geçen, sürmek

lesson: ders

lesson: ders

life: yaşam

monotony: monotonluk

morning: sabah

name: isim, isimlendirmek

nature: doğa

nevertheless: -yine de(zıtlık bağlacı) = nonetheless = anyway

not only….but also: değil sadece….. fakat ayrıca ( hem isimleri hem de cümleleri bağlayan
paralellik bağlacı kategorisinde değerlendirilir.)

off: izin

often: sık sık (zarf)

only: sadece (zarf)

over: boyunca (zaman referansından önce gelirse)

own: kendi, sahip olmak

parent: aile

period: dönem, süre

physically: fiziksel olarak(zarf)

place: yer, mekan, yerleştirmek

play: oyun, oynamak

340
punish: cezalandırmak

pupil: öğrenci

question: soru, soru sormak

read: okumak

remarkable: olağanüstü, dikkate değer

rest: dinlenme, kalan

rhetorical: belagat

say-said-said: söylemek

school: okul

schoolchilden: okul çağındaki çocuklar

seem: görünmek

self-expression: kendini ifade (etme)

show: göstermek (showed-shown/showed)

sit: oturmak (sat-sat)

spend: harcamak (spent-spent)

subject: konu, ders

surely: elbette, kesinlikle (zarf)

teach: öğretmek (taught-taught)

teacher: öğretmen

think: düşünmek (thought-thought)

timetable: zaman tablosu, saat seferi

typical: tipik

waste: israf, israf etmek

week: hafta

write: yazmak (wrote-written)

341
143. ONE WOMAN’S RACE ACROSS ALASKA
again: tekrar

alone: yalnız

alternate: değiştirmek

away: uzak, uzakta (zarf)

barely: zar zor, hemen hemen hiç (zarf)

bear: dünyaya getirmek (bore-born/borne)

beat: dayak atmak, dövmek (beat- beaten/beat)

behind: arkasında (prep.)

below: altında (zarf)

break: kırmak, kopmak, ara, mola (broke-broken)

brighten: parlatmak, aydınlatmak

bring: getirmek (brought-brought)

bury: gömmek

catch up: -e yetişmek (çekim eki/ zincir)

check: kontrol etmek, kontrol

cheek: yanak

clear: açık, net

clear: açık, net, temiz, temize çıkarmak

close: yakın, kapatmak

completely: tamamen (zarf)

continuing: devam eden (fiilimsi)

cover: kaplamak, örtmek, örtü

damage: zarar, zarar vermek

daylight: aydınlık

deep: derin,

342
determine: kararlılık, belirlemek

diary: günlük, günce, anı defteri

difficult: zor

distance: uzaklık, mesafe, uzağa koymak

dog: köpek

dream: hayal kurmak, rüya (dreamed/dreamt-dreamed/dreamt)

drop: düşmek, damla, düşüş

end: son, sonlanmak

enter: girmek

experience: deneyim, tecrübe, tecrübe etmek

eyelash: kirpik

eyes: göz

face: surat, yüz yüze gelmek

fall: düşmek, düşüş (fell-fallen)

feet: ayak

feet: fit (ölçü)

finish: bitirmek

freeze: donmak (froze-frozen)

freze shut: donup kapatmak (birleşik fiil)

front-runner: ön koşucu

frostbite: soğuktan donmak (frostbit-frostbitten)

get back: bönmek

grow: büyümek (grew-grown)

gust up: şiddetli esmek (rüzgar)

heavy: yoğun, ağır

high: yüksek

343
hope: umut, umut etmek

hot: sıcak

improve: gelişmek

is on: devam etmek

jog: koşmak, sarsmak

jogging: koşu

just: sadece (zarf, cümle başında okunmaz. türkçedeki konuşma çizgisidir.)

keep: sürdürmek, tutmak, saklamak (kept-kept)

last: sürmek, geçen, son

late: geç, eski

lead: öncülük etmek (led-led)

leader: lider

leave: ayrılmak, bırakmak (left-left)

led: liderlik etmek

limit: sınır, sınırlandırmak

limp: topallamak

long: uzun

lose: kaybetmek (lost-lost)

love: sevgi, sevmek

lung: akciğer

meal: öğün

minutes: dakika, tutanak

move: hareket etmek, taşınmak

near: yakın (zarf)

once: bir zamanlar, bir keresinde (zarf)

original: özgün, orijinal

344
outdistance: geride bırakmak

outdoor: açıkhava, bina dışı

pass: geçmek

pull away: sıyrılmak

push: itmek, sıkışmak

put: koymak (put-put)

race: yarış, yarışmak, ırk

rage: hiddetlenmek, hiddet, öfke

reach: ulaşmak

rest: kalan, dinlenmek

ride: binmek, gezinti (rode-ridden)

right: doğru, hak, sağ

rise: doğmak, yükselmek, artış (rose-risen)

risk: risk, tehlikeye atmak

roll down: (aşağı) akmak (prep. kendi anlamında kullanımı)

run: koşmak, çalıştırmak (ran-run)

save: kurtarmak, biriktirmek, kurtarma

second: ikinci, saniye

serious: ciddi

shelter: barınak

shout: haykırmak, bağırmak

sky: gökyüzü

sled: kızak, kızakla kaymak

sleep: uyku, uyumak (slept-slept)

snow: kar

snowdrift: kar yığıntısı

345
snowstorm: kat fırtınası

so do: aynısını yapar = so does = so doing = so are

soon: çok geçmeden (zarf)

start out: yola koyulmak

stay: kalmak

still: hâlâ (zarf)

stop: durdurmak, durak

stronger: daha güçlü

take to: alıp - e götürmek (yapım eki)

take turn: nöbetleşe yapmak (birleşik fiil)

take: almak (took-taken)

team: takım, ekip

temperature: sıcaklık

temporarily: geçici olarak (zarf)

than ever: şimdiye dek hiç olmadığı kadar

than: -den,-dan (kıyaslama, en az iki unsur ister.)

too tired to go: gidemeyecekkadar yorgun

too: çok, aşırı

trail: yol, iz

training: eğitim, idman (fiilimsi)

travel: seyahat etmek, seyahat

turn: dönüş, dönmek

village: köy, kasaba

visibility: görüş mesafesi

visible: görünür

wait for: -yı beklemek (çekim eki/ zincir)

346
wake up: uyanmak

way: yol, tarz, yöntem

weather: hava

win: kazanmak (won-won)

wind: rüzgar

worsens: kötüleşmek

write: yazmak (wrote-written)

wrong: yanlış

zero: sıfır

347
144. PHOBIAS
acknowledging: kabul etmek, itiraf etmek (fiilimsi)

actually: gerçekte (zarf)

afraid: korku

aisle: koridor

as if: -mış gibi (farzetmek, varsaymak anlamıyla okunur.)

avoid: kaçınmak

avoid: kaçınmak

bad: kötü

bath: banyo, yıkanmak

beat: dövmek, pataklamak, (nabız vb.) atmak (beat-beaten/beat)

careful: dikkatli

close: yakın, kapatmak

come: gelmek (came-came)

cope with: üstesinden gelmek (yapım eki)

count: saymak, sayı

crew: memur

door: kapı

even: hatta (zarf)

experience: tecrübe etmek, deneyim

explain: açıklamak

faster: daha hızlı

fear: korku, korkmak

feel: hissetmek (felt-felt)

flat: düz, yassı, düzeltmek

flight: uçuş

348
fly: uçmak, (bayrak) dalgalanmak, sinek (flew-flown)

frantic: korkmuş, aşırı heyecanlanmış

fright: korkutmak, korku

girl: kız

go up: yükselmek (prep.. kendi anlamında)

ground: zemin, yer

hallway: koridor

happen: olmak

heart: kalp

height: yükseklik

help: yardım etmek

jump: atlamak, fırlamak, sıçramak

know: bilmek (knew-known)

large: büyük

late: geç, son

laugh: gülmek, gülüş

lift: asansör

little: az, küçük

look up: yukarı bakmak

lots of: pek çok (zarf) = a lot of = a number of

meet: buluşmak, görüşmek (met-met)

midnight: gece

miserably: sefil bir halde

next: yakın, sonraki, sonraki (prep.)

open: açık, açmak

open: açmak, açık

349
peaceful: huzurlu

phobia: fobi

phone: telefonla aramak, telefon

plane: uçak, süzülmek

please: lütfen

point: işaret, işaret etmek

pretend: varsaymak, rol yapmak

really: gerçekten (zarf)

remember: hatırlamak

rigid: sert bir şekilde

ring: yüzük, halka, çalmak (telefon/zil) (rang-rung)

round: yuvarlamak, dönmek

scream: çığlık atmak, çığlık

seat: koltuk

see: görmek (saw-seen)

sick: hasta

so silly: çok aptalca

something: bir şey

space: ara, boşluk

spider: örümcek

stand up: ayağa kalkmak

stand: ayakta dikilmek (stood-stood)

stare: gözlerini dikerek bakmak = goggle

start: başlamak

talk about: yı konuşmak (çekim eki/ zincir)

tell: söylemek (told-told)

350
think about: -yı düşünmek (çekim eki-zincir)

toward: -e doğru (prep.)

unnatural: doğal olmayan, yapmacık, garip

urgent: acil, önemli

voice: ses

want: istemek

window: pencere

worry: merak etmek, merak, kaygı

351
145. THE HAUNTED HOUSE
arrest: tutuklamak, yakalamak

bed: yatak, yatmak

belong to: -e ait olmak (çekim eki/ zincir)

body: cisim, gövde, vücut

both … and: hem … hem de (cümleleri veya kelimeleri bağlama bağlacı olarak kullanılır.)

bury: gömmek

buy: satın almak (bought-bought)

centre: merkez

clearly: açık bir şekilde (zarf)

cold: soğuk, duygusuz

come from: -den gelmek

come: gelmek (came-came)

dark: karanlık, koyu

daughter: kız evlat

death: ölüm, vefat

decide: karar vermek

decoration: dekorasyon, süsleme

different: farklı

dismember: parçalara ayırmak

even though: - se bile/ - sa bile (kendi içinde kuralları olan sadece cümleleri bağlayan
bağlaç(zıtlık) kategorisinde değerlendirilir.) = even if = even so

explanation: izah, açıklama

fright: korkmak, korku

garden: bahçe, bahçıvanlık yapmak

ghost: hayalet, ruh

352
good: iyi

hang: asmak

haunt: perili, aklından çıkmamak

hear: duymak, işitmek (heard-heard)

history: tarihi

house: ev

husband: koca, eş

important: önemli

job: iş

kill: öldürmek

kitchen: mutfak

learn: öğrenmek (learnt-learnt)

living: yaşama (fiilimsi)

low: düşük, az

middle: ortasında

move: hareket etmek, taşınmak

murder: cinayet

nearby: yakında (zarf)

need: ihtiyaç, gereksinim, ihtiyaç duymak

neighbour: komşu

night: gece

nightmare: kabus

nobody: hiç kimse

notice: farkına varmak, dikkat etmek, duyuru, ilan

nowhere: hiçbir yer

owner: sahibi

353
part: kısım, bölüm

pieces: parça,

possible: mümkün

price: fiyat, ücret

prison: hapishane

rather: oldukça (zarf)

reason for: -nın sebebi (isme anlamını ekleyen bağlaç kategorisinde değerlendirilir.)

redecoration: yeniden süsleme, tekrar dekore etme

refuse: reddetmek

repair: tamir

room: oda

seem: görünmek

sell: satmak (sold-sold)

several times: birkaç kez (zarf)

shortly: kısacası (zarf)

sign: işaret, imzalamak,

some time later: bir zaman sonra (zarf)

somewhere: bir yer

strange: tuhaf, acayip

summer: yaz

superstitious: batıl inançlı

terrible: korkunç, berbat

than:-den,-dan (kıyaslama, en az iki unsuru karşılaştırır.)

trouble: problem, sorun

various: çeşitli

voice: ses

354
wake up: uyanmak ( prep. kendi anlamında )

warm: sıcak

word: kelime, sözcük, sözcüklerle anlatmak

355
146. WHITE LIES
ask about: -yı sormak, -yı istemek (çekim eki/ zincir)

boring: sıkıcı(fiilimsi)

busy: meşgul, işlek

call: aramak, çağırmak, adlandırmak

cook: yemek pişirmek, aşçı

date: tarih, randevu

diner: akşam yemeği

ever: hiç (zarf)

everybody: herkes

excuses: mazeret

false: yanlış

fine: iyi

friendship: arkadaşlık

give: vermek (gave-given)

hence: bu yüzden (neden-sonuç bağlacı)

hide: gizlemek (hid-hidden)

instead: bunlardan başka(paralellik bağlacı)

invite: davet etmek

lie: yalan

like: gibi, istemek

new: haber, bilgi

parent: aile

probably: muhtemelen (zarf)

protect: korumak

question: soru, soru sormak

356
really: gerçekten (zarf)

recent: son

say: söylemek (said-said)

show: göstermek (showed-shown/showed)

someone: birisi

sometimes: bazen (zarf)

son: erkek evlat

study: çalışma, çalışmak

taste: tatmak, lezzet

tell: söylemek (told-told)

terrible: korkunç, berbat

the only: tek

true: gerçek, hakikat

truth: doğru, gerçek

usually: genellikle (zarf)

want: istemek

way: yol, tarz

white lies: beyaz yalanlar

357
147. THE DIRTY OLD MAN OF EUROPE
absorb: emmek

according to: -e göre

act: hareket etmek, rol oynamak, eylem

air: hava

amount: miktar

because of: -den dolayı (isme anlamını ekleyen paralellik bağlacı kategorisinde
değerlendirilir.) = due to = owing to

building: bina (fiilimsi)

burn: yakmak

carry: taşımak

cause: sebep olmak

coal: kömür

connection: ilişki, alaka

constantly: sürekli (zarf)

contain: içermek, kapsamak

continental: kıtasal

cost: mal olmak, masraf, ücret (cost-cost)

crisis: kriz, bunalım

damage: zarar, zarar vermek

decide: karar vermek

dirty: kirli

discover: keşfetmek

effect: etki, etkilemek

emission: yayılım

environment: çevre

358
especially: özellikle(zarf) = especially = particularly

examine: incelemek, sorgulamak, muayene etmek

fall: düşmek, düşüş (fell-fallen)

farm: çiftçilik

fishery: balıkçılık

forest: orman

form: şekil vermek, şekil, biçim

give off: yaymak (yapıum eki) = give out = send out = emit

imbalance: dengesizlik

join: katılmak

lake: göl

last: geçen, son sürmek

level: seviye

little: az, küçük

mainly: başlıca, çoğunlukla (zarf)

man: insan, insanoğlu

mind: akıl, zihin

mix: karıştırmak

moisture: nem

movement: hareket

nation: ulus

old: eski, yaşlı, ihtiyar

outside: dışında

part: kısım, bölüm

percent: yüzde

plant: bitki, dikmek

359
polluter: kirletici

pollution: kirlilik

power station: güç istasyon

produce: üretmek

rain: yağmur

reason for: -nın sebebi

recently: son dönemlerde (zarf)

reduce: azaltmak

refuse: reddetmek

reponsible for: -den sorumlu olmak

report: rapor

resulting: sonuçlanan (fiilimsi)

river: nehir

see: görmek (saw-seen)

senile dementia: yaşlılık bunaması, bunama

serious: önemli

smoke: duman

snow: kar

soil: toprak

suffer: müzdarip olmak

suggest: önermek, ileri sürmek

survey: araştırma, anket, araştırmak

take action: harekete geçmek (birleşik fiil)

the greatest: en büyük

the most: en

water: su, sulamak

360
weakness: zayıflık, halsizlik

361
148. FOOD ADDITIVES
a number of: pek çok (zarf) = a lot of = lots of = many = several

acceptable: makul, kabul edilebilir, geçerli

add up: üst üste koymak, bir arada toplamak

additive: katkı

allow: izin vermek

amount: miktar

answer: cevap, cevaplamak

appear: görünmek

assume: farzetmek

attractive: cezp edici

base on: -e dayanmak (çekim eki/ zincir)

carbonated: karbonatlı

case: durum, vaka, olay

cause: sebep olmak

certainly: kesinlikle (zarf)

cheese: peynir

colour: renklendirmek

colouring agent: renklendirici

concern: ilgi, endişe, ilgilendirmek

consider: düşünmek

consumer: tüketici

contact: temas, ilişki

control: kontrol etmek, kontrol

convenience: hazır, gıda

dangerous: tehlikeli, riskli

362
depend on: -e bağlı olmak (çekim eki- zincir)

doubt: kuşku, şüphe, kuşkulanmak

dried: kurumuş (fiilimsi)

dry: kuru, kurutmak

eat: yemek yemek (ate-eatten)

estimate: tahmin etmek

express: ifade etmek

factory made: fabrikasyon olarak imal edilen

far-reaching: geniş ölçüde, kapsamlı, uzun vadeli

fizzy drink: gazlı içecek

food: yiyecek, besin

fresh: taze, yeni

function: fonksiyon, işlev, işlevini yerine getirmek

group: gruplandırmak

growth: büyüme (fiilimsi/ özne ya da nesne bölgesinde fiilin 3.hal kulanımı)

harmful: zararlı

health: sağlık

in fact: gerçekte (zarf) = indeed

in order to: -mek, -mak için (isme anlamını ekleyen paralellik (koşul-şart) bağlacı
kategorisinde değerlendirilir.)

ingredient: malzeme, madde

jam: reçel

knowledge: bilgi

locally: bölgesel olarak, yerel olarak(zarf)

main: ana, başlıca, esas, temel

make sure: emin olmak (make yardımci fiili ismi fiilleştirme görevi üstlenmiştir.)

363
manufacturer: üretici, imalatçı

member: üye

mix: karıştırmak, karışım

no longer: artık (zarf; olumlu cümleyi, olumsuz yapar.) = any more

normally: normal bir şekilde(zarf)

obvious: açık

pack: paketlemek, ambalaj, paket

packet: paket

permit: izin vermek

population: nüfus

potentially: potensiyel olarak (zarf)

preservatives: koruma maddeleri, koruyucular

prevent: önlemek

produce: üretmek

regulation: düzenleme

safe: emniyetli, güvenilir

seem: görünmek

seperate: ayırmak,

small: küçük

soup: çorba

spoil: bozulmak, bozmak (spoiled/spoilt - spoiled/spoilt)

stabiliser: dengeleyici

stop: durdurmak, durak

substance: madde

sufficent: yeterli, elverişli

taste: tat, lezzet, tatmak

364
tin: konservelemek,

tinned: kutulanan, konservelenen (fiilimsi)

vegetable: sebze

view: görüntülemek, görüş, görüntü

365
149. HOLIDAYS
abroad: yurtdışı

accommodation: konaklama

advantage: avantaj

agent: ajenta, ajans

air travel: uçak seyahatı

alone: yalnız

always: daima (zarf)

arrange: ayarlamak, düzenlemek

arrangement: düzenleme, ayarlama

avoid: kaçınmak

bill: fatura, senet

book: rezerve etmek, rezerve, kitap

chasing: takip etme (fiilimsi)

cheap flight: ucuz uçuş

cheap: ucuz

cheaper: daha ucuz

check: kontrol etmek, kontrol

choice: tercih, seçenek, seçim

choose: seçmek (chose-chosen)

choosing: seçme (fiilimsi)

clothe: kıyafet, giydirmek (clothed v1-2-clad v1-2)

complicate: karmaşık

cost: mal olmak, maliyet, ücret (cost-cost)

crowded: kalabalık

difficult: zor

366
dish: yemek

dress: elbise

easy: kolay

family: aile

food: yiyecek

foreign: yabancı

free: özgür, serbest

friends: arkadaşlar

holiday: tatil, tatil yapmak

holidaymaker: tatilci

in addition: bunlara ek olarak (isme anlamını ekleyen paralellik bağlacı kategorisinde


değerlendirilir.)

incredibly: inanılmaz bir şekilde (zarf)

independently: başlı başına, bağımsız bir şekilde (zarf)

instead of: -nın yerine (isme anlamını ekleyen paralellik bağlacı kategorisinde değerlendirilir.)

international: uluslararası

language: dil, lisan

less: daha az

like: gibi, istemek, hoşlanmak

little: az

meal: öğün

money: para

moreover: dahası (hem cümleleri hem de paragrafları bağlama paralellik bağlacı kategorisinde
değerlendirilir.) = what is more = furthermore

obvious: açık

on the other hand: diğer yandan (hem cümleleri hem de paragrafları bağlayan zıtlık bağlacı
kategorisinde değerlendirilir.) =contrast=otherwise

367
organise: organize etmek

own: sahip olmak, kendi

package: paket, ambalaj

pay: ödemek (paid-paid)

pocket: cep

prefer: tercih etmek

price: fiyat, ücret

range of: tür, çeşit, sıra = sort of

reasonable: akıllıca, mantıklı, makul

region: bölge

reservation: rezervasyon

resort: tatil yeri

save: korumak, kurtarmak

serve: hizmet etmek, servis

similar: benzer

simple: basit

speak: konuşmak (spoke-spoken)

spending: harcama(fiilimsi)

stay: kalmak

suit: uymak, takım elbise

taste: tatmak, lezzet

time: zaman

timetable: tarife, zaman tablosu

tour: tur, gezinti

transport: taşımacılık

travel: yolculuk, yolculuk etmek, seyahat

368
trouble: sorun, problem

try: denemek

usually: genellikle (zarf)

wide: geniş, bol, yaygın

will to: -e istekli olmak (çekim eki/ zincir)

worry about: -yı merak etmek, -den endişelenmek (çekim eki/ zincir)

369
150. BODY LANGUAGE
alike: benzer, aynı

apperance: görünüm, görünüş

area: alan, saha,

bear: (çocuk) doğurmak, katlanmak (bore-born/borne)

believe: inanmak

birth: doğum

body: vücut, cisim, gövde

chin: çene

cold: soğuk

come to + v1: -e başlamak

come to look: görünmeye başlar

common: ortak, yaygın

culturally: kültürel olarak(zarf)

determine: belirlemek, karar vermek

even: hatta (zarf)

exact: kesin

explain: açıklamak

eyes: göz

facial: yüz

feature: özellik

form: şekillendirmek, oluşturmak, şekil, biçim

frequently: sıklıkla (zarf)

generally: genellikle (zarf)

help: yardım etmek

in other words: diğer bir değişle (paralellik bağlacı)

370
kinesics: vücut dilini inceleyen bilim

look: bakmak, bakış

mounth: ağız

movement: hareket,

nose: burun

out of: -den,-dan (preposition, isimlerden önce gelirse)

perhaps: muhtemelen (zarf) = probably

permanent: kalıcı

program: programlamak, program

quite: oldukça (zarf)

region: bölge

set: kurmak, çıkmak (set-set)

shape: şekil, biçim, şekil vermek

smile: gülmek

southern: güneyli, güney

study: çalışmak, araştırma, incelemek

suggest: önermek, ileri sürmek,

surprising: şaşırtıcı (fiilimsi)

teeth: dişler

unformed: şekilsiz, oluşmamış

unfriendly: arkadaş canlısı olmayan

western: batılı

371
151. COMPUTERS IN THE MODERN WORLD
account: hesap, hesap vermek

add: eklemek

already: zaten (zarf)

banking: bankacılık, işlem (fiilimsi)

bill: fatura, senet

business management: iş yönetimi

business: iş

carry: taşımak

cash: nakit

cheque: çek, makbuz

communicate: iletişim kurmak, haberleşmek

communication: iletişim, temas

computer: bilgisayar

customer: müşteri

deposit: para yatırma

easy: kolay

education: eğitim

efficient: etkili

employee: işçi, çalışan

envelope: zarf

especially: özellikle (zarf) = particularly = especially

essential: esas, ana, temel

experiment: deney, tecrübe etmek

fairly: oldukça (zarf) = pretty

future: gelecek

372
government: hükümet

health care: sağlık bakım

help: yardım etmek

imagine: hayal etmek

immediately: hemencecik (zarf)

importance: önem, etki

important: önemli

insert: yerleştirmek

invention: icat

keep: tutmak, saklamak, sürdürmek (kept-kept)

kind: tür, çeşit

monitor: izlemek, ekran

new: yeni

outside: dışında

pay: ödemek (paid-paid)

place: yer, mekan, yerleştirmek

predict: tahmin etmek

progress: gelişim, gelişmek

punch: girmek

put in: yerleştirmek

put: koymak (put-put)

record: kayıt, plak, kaydetmek

return: geri dönmek

scarcely: hemen hemen hiç, zar zor, güç bela (zarf; cümleyi olumsuz yapar.)

= barely = hardly

science: bilim

373
since: -dığı için (sadece cümleleri bağlayan neden-sonuç bağlacı kategorisinde değerlendirilir)
=now that =in that = as =because

space exploration: uzay keşfi

speed: hız

store: depo, dükkan, depolamak

subtract: eksiltmek, düşürmek

take care of: ile ilgilenmek (çekim eki/ prerp. kendi anlamında kullanımı)

than ever: şimdiye kadar hiç olmadığı kadar

thanks to: sayesinde (paralellik bağlacı)

time: zaman

too: -de,-da (dahil anlamında kullanılır.)

use: kullanmak

window: pencere

withdraw: para çekme

without: -sız,-siz (prep.; bir ismin önüne gelirse o ismi olumsuz yapar.)

374
152. THE COMPUTER
a whole: bütün

ability: yetenek, beceri

absorb: anlamak, öğrenmek, emmek

accessible: ulaşılabilir, erişilebilir

accounting: hesaplama (fiilimsi)

activitiy: faaliyet, etkinlik

addition: toplama

also: ayrıca (zarf)

animate: canlı

as well as: -nın yanında (isme anlamını ekleyen bağlaçlar kategorisinde değerlendirilir)

automatic: otomatik

base: temel

basic: temel, esas, ana

beter: daha iyi

binary: ikili işlem (sayı)

capability: kabiliyet, yeteneklik

cease: durdurmak, bitmek, sona ermek

change: değişim, değiştirmek

circuit: devre

combination: bileşim

combine: birleştirmek

comparison: karşılaştırma

component: bileşen

continue: devam etmek, sürdürmek

data: veri

375
definition: tanım, belirleme

design: dizayn, dizayn etmek, tasarlamak

device: alet

different: farklı

digit: tek haneli sayı

direction: talimat, yön, doğrultu

division: bölme

easily: kolay bir şekilde (zarf)

entity: varlık

exist: var olmak

express: ifade etmek,açık

finally: son olarak(zarf)

first of all= above all: her şeyden öte(paralellik bağlacı)

flexible: esnek

follow through: uygulamak (yapım eki)

follow: takip etmek

form: şekil vermek, biçim

function: işlev, fonksiyon, işlevini yerine getirmek

further: ek, ilave

guidance: yönlendirme, rehberlik

handle: üstesinden gelmek

handle: üstesinden gelmek = cope with = overcome

hard: zor, sert, sıkı

impulse: sinyal

in addition to: -e ek olarak (isme anlamını ekleyen paralellik bağlacı kategorisinde


değerlendirilir.)

376
in brief=in short: kısacası(paralellik bağlacı)

in effect: etkin bir biçimde

in the main: çoğunlukla, genellikle (zarf)

inanimate: cansız

individual: bireysel

interference: müdahale, çatışma

let: izin vermek (let-let)

limit: sınır, limit, sınırlandırmak

logic: mantık

machine: makine

magnetize: manyetize etmek

make up of: -den oluşmak (çekim eki/ zincir)

manipulate: işlemek,

manipulator: işleyici

match: eşleşmek

mean: anlamına gelmek (meant-meant)

memory: hafıza

multiplication: çarpma

neither … nor: ne … ne de (hem isimleri hem de cümleleri bağlayan bağlaç kategorisinde


değerlendirilir)

non- living: yaşamayan (cansız)

numeric: sayısal

off: kapalı

on: açık

operation: işlem

outside: dış

377
perform: uygulamak, yürütmek

power source: güç kaynağı

predetermine: önceden belirlemek

process: işlem

reach: ulaşmak

represent: temsil etmek

require: gerektirmek,

rule: kural, hükmetmek

run: çalıştırmak, koşmak, işletmek (ran-run)

self-directed: kendini yönetme

separate: ayırmak, ayrı

sequence: sıra

simplified: basitleştirilmiş(fiilimsi)

somewhat: bir dereceye kadar

specific: özel

specifically: özellikle (zarf)

spot: nokta

start: başlamak

state: evre, eyalet, durum, belirtmek

stop: durmak, durak

store: depo, dükkan, depolamak

subtraction: çıkarma

supervision: denetim, gözetim

surface: yüzey,

switch: anahtar

symbolic: sembolik

378
tape: bant, şerit

unaided: kendi başına, yardımcısız

under: altında (prep.)

understand: anlamak (understood- understood)

utilize: kullanmak, faydalanmak

379
153. NATIONAL DISEASE
afternoon: öğleden sonra

already: hali hazırda (zarf)

amateur: amatör

art: sanat, ustalık, maharet

asleep: uyurken, uykuda

at least: en azından (zarf)

average: ortalama

becoming: olma (fiilimsi)

belief: inanç, inanma

benefical: faydalı

boom: gümbürtü, gümlemek, patlama sesi

bound to: -e mahkûm olmak (çekim eki/ zincir)

broad: genişletmek

broadening: genişletme, genişleyen (fiilimsi)

by which: o vasıtayla –dığı,-en/ -an

choice: seçim, tercih

colour: renk, renklendirmek

conservation: konuşma, sohbet

content: memnun etmek, içerik, memnun

continue: devam etmek, sürdürmek

danger: tehlike, risk

destroy: zarar vermek

detrimental: zararlı

diminish: azalmak, eksiltmek

discover: keşfetmek, keşif

380
disease: hastalık

during: boyunca (prep.)

effect: etki,

enormous: devasa, büyük, iri, kocaman

entertainment: eğlence, ziyafet

even: hatta (zarf)

eventually: sonuç olarak (zarf)

exert: arttırmak, uygulamak, kullanmak

false: yanlış

figure: rakam, numara, görünüş

fit: uymak, uygun, zinde (fitted/fit-fitted/fit)

free: ücretsiz, serbest, özgür

gardening: bahçecilik, bahçıvanlık (fiilimsi)

genius: dahi

go by: geçip gitmek

goggle: gözlerini dikerek bakmak = stare

googgling: gözünü dikerek bakma (fiilimsi)

grand-father: büyük baba

grateful: minnettar

grow: büyütmek, büyümek, yetiştirmek (grew-grown)

habit: alışkanlık, huy

hear: duymak, işitmek (heard-heard)

horizon: ufuk, anlayış

influence: etkilemek, tesir etmek, etki

introduction: tanıtım, giriş

involved in: -de dahil (isme anlamını ekleyen paralellik bağlacı kategorisinde değerlendirilir.)

381
joy: eğlence

lead: yol göstermek, öncülük etmek (led-led)

leisure time: boş zaman

likelihood: ihtimal, olasılık

limit: sınır, sınırlandırmak

look at:-e bakmak (çekim eki/ zincir)

maintain: sürdürmek, devam ettirmek

major: büyük, önemli

majority: çoğunluk

midnight: gece

monster: canavar

mostly: çoğunlukla (zarf)

occupy: meşgul etmek, işgal etmek

pastime: eğlence

peak: zirve, tepe

population: nüfus

preface: önsöz, başlangıç, giriş yapmak

probability: olasılık, ihtimal

prompt to: -e sevk etmek, -e yöneltmek (çekim eki/ zincir)

prompt: teşvik etmek, dakik, hızlı, çabuk

pub: bar

pursuit: ilgi, arayış, uğraşı

quite: oldukça (zarf)

rather than: -den ziyade (zıtlık bağlacı)

remain: kalmak

remark: görüş, yorum, düşüncesini söylemek

382
rise: yükselmek, artış, zam (rose-risen)

seem: görünmek

serious: önemli, ciddi

so and so: öyle böyle

spend: harcamak, (vakit) geçirmek (spent-spent)

strictly: sert bir biçimde, sıkı bir şekilde (zarf)

study: çalışma, çalışmak

sure: kesin, emin, kesinlikle, elbette (zarf)

thanks for: teşekkürü borç bilmek (deyim)

variety: çeşitlilik

vast: geniş, büyük

viewer: izleyici

virtually: hemen hemen (zarf)

watch: izlemek

widely-held middle-class opinion: geniş şekilde benimsenen orta sınıf düşüncesi

383
154. GETTING THE U.S. TO GO METRIC
a few: birkaç (zarf)

abroad: yurtdışı

accept: kabul etmek

add: eklemek

adult: yetişkin

against: -e karşı (prep.)

aircraft: havayolu

announce: duyuru, ilan, duyurmak

article: makale, madde, sözleşmeyi bağlamak

because of: -den dolayı (isme anlamını ekleyen neden-sonuç bağlacı) =due to= owing to

become: olmak (became-become)

before: önce (preposition, özne ve nesne bölgesinde kendi anlamında geldi.)

bottle: şişe, şişelemek

buy: satın almak (bought-bought)

cause: sebep olmak

change: değişim, değişmek

citizen: vatandaş, yuttaş

colleague: meslektaş

company: şirket, ortaklık

completely: tamamen (zarf)

cut down: kesmek, azaltmak

dated: tarihlenen(fiilimsi)

distance: mesafe, uzaklık

dozen: düzine

effort: çaba, gayret

384
enter: girmek, giriş

except: hariç,- den başka

expect: beklemek, ummak

feet: foot ölçüsü, fit, ayaklar (foot’un çoğul hali)

force: güç, kuvvet, güçlendirmek

foreign: yabancı

give up: vazgeçmek, bırakmak (yapım eki)

give: vermek (gave-given)

go: gitmek (went-gone)

happen: olmak

harder: daha zor

imagine: hayal etmek,

including: -de dahil (isme anlamını ekleyen paralellik bağlacı kategorisinde değerlendirilir.)

insist: ısrar etmek

jogger: koşucu

language: dil, lisan

learn: öğrenmek (learned v2-3-learnt v2-3)

letter: mektup, belge, evrak

like: gibi, istemek, hoşlanmak

liter: litre

lover: sever, hayran, sevgili

magazine: dergi

measure: ölçüm, ölçmek

member: üye

metric: metre

nearly: hemen hemen (zarf)

385
object: karşı çıkmak, itiraz etmek

order: emretmek, emir, sıra, sipariş

plane: uçak, süzülmek

protest: protesto

quarter: çeyrek

quickly: çabucak (zarf)

really: gerçekten (zarf)

receive: almak, (yayın) çekmek

road: yol, cadde

save: korumak, kurtarmak

say: söylemek (said-said)

sayings: söylemler, özlü sözler, özdeyiş (fiilimsi)

scientist: bilim insanı

seem: görünmek

sign: işaret, sinyal, imzalamak

slow: yavaşlatmak, yavaş, ağır

speak of: -den bahsetmek (çekim eki/ zincir)

state: eyalet, devlet, belirtmek,

still: hâlâ (zarf)

study: çalışma, çalışmak

subject: konu, maruz bırakmak

supporting: destekleyen (fiilimsi)

take: almak (took-taken)

teach: öğretmek (taught-taught)

tenth: onda bir, onuncu

than: -den, -dan (kıyaslama, en az iki unsur ister.)

386
think: düşünmek (thought-thought)

weight: ağırlık yapmak, ağırlık

wine: şarap

within: içinde (prep.)

387
155. THE CASH MACHINE
about: yaklaşık (preposition)

account number: hesap numarası

allow: izin vermek

amount: miktar

away: uzak

back: arka, sırt

both … and: hem … hem de (cümleleri ve kelimeleri bağlama bağlacı olarak kullanılabilir.)

carry out: gerçekleştirmek (yapım eki)

cash dispenser: bankamatik, para çekme makinesi

cash machine: para çekme makinesi

cash: nakit

check: kontrol etmek, kontrol

comfortable: rahat, sakin, rahatlatıcı

contain: içermek, kapsamak

correct: doğru, düzeltmek

creat: oluşturmak

customer: müşteri

design: dizayn etmek, dizayn, tasarlamak

detail: detay, ayrıntı, ayrıntılı anlatmak

drink: içmek, içecek (drank-drunk)

during: boyunca(prep.)

early: ilk, erken, başlangıç

easy: kolay

enable: mümkün kılmak, olanak sağlamak

give out: dağıtmak, yaymak (yapım eki)

388
height: yükseklik, boy

holding: tutarak (fiilimsi)

identification: kimlik saptama

if: olup olmadığı (bağlaç)

information: bilgi

inside: içinde (prep.)

installed: yüklenen, kurulan (fiilimsi)

issue: yayımlamak, basmak

keyboard: klavye

made up of: -den oluşturmak (çekim eki/ zincir)

money: para

name: isim, ad, isimlendirmek

need: ihtiyaç, gereksinim, ihtiyaç duymak

number: sayı

of which: öncesinde çokluk kelimesi ister ve o çokluğun bir kısmını açıklar, (onların…-dığı, -
en/-an)

often: sıklıkla (zarf)

packet: paket, ambalaj, paketlemek

position: pozisyon, makam, yerleştirmek

reader: okuyucu

send: göndermek (sent-sent)

similar: benzer

so that: -sın diye (paralellik bağlacı, koşul-şart)

special: özel

strip: şerit,

take place: meydana gelmek (birleşik fiil)

389
tape recorder: kaset kaydedici

tape: şerit, bant, kaset

the highest: en yüksek

track: izlemek, iz, işlem

transaction: işlem

type: yazmak, tür, tip

until: -e kadar (preposition, tek cümlenin özne ve nesne bölgesinde gelir.)

withdraw: geri çekmek

work: iş, çalışmak

390
156. FAIR FOR WOMEN’S FOOTBALL
administration: yönetim, idare

aggression: saldırganlık, taarruz

always: daima (zarf)

angry: kızgın, öfkeli

apart from: -den başka (paralellik bağlacı)

appear: görünmek

apply: uygulamak, başvurmak

association: birlik, dernek

ban: yasaklamak

begin: başlamak (began-begun)

best: en iyi

blame: suçlamak

break down: bozulmak, yıkmak (prep. kendi anlamında kullanımı)

capable of: - nın yeteneğinde olmak, yapabilir (çekim eki/ zincir)

chance: şans

club: kulüp, cemiyet

comment: açıklamak, yorumlamak, eleştirmek

complain about: -yı şikayet etmek (çekim eki/ zincir)

decide: karar vermek

differ: farklı olmak, ayrılmak, benzememek

domestic: iç, evcil, yerel

drop: düşmek, damla, düşüş

elect: seçmek

emphasis: vurgu

establish: kurmak, tesis etmek

391
everywhere: her yer

fair: adil, adaletli

fairly: oldukça (zarf)

female: kadın

field: alan, saha

follow: takip etmek

force: güç, kuvvet, zorlamak

foreign: yabancı

form: şekillendirmek, biçimlendirmek, biçim, şekil

foul: kirletmek, bozmak

game: oyun

have/has,have got/has got: sahip olmak

important: önemli

in face of:-nın karşısında (çekim eki; prep. kendi anlamında)

infamous: kötü şöhretli

instead of: -nın yerine ( isme anlamını ekleyen paralellik bağlacı kategorisinde
değerlendirilir.)

international: uluslararası

is on: devam etmek

job: iş, meslek

league: lig, küme

manager: müdür

member: üye

nowadays: bu günlerde (zarf)

offer: sunmak,

official: memur, görevli

392
once: bir zamnalar, bir keresinde (zarf)

organise: organize etmek

pay for:- nın parasını ödemek (çekim eki/ zincir)

pick: seçmek

play: oyun, oynamak

player: oyuncu

pressure: baskı, basınç, baskı yapmak

professionally: profesyonel olarak (zarf)

proper: uygun, münasip

properly: uygun bir şekilde (zarf)

prospect: olasılık, ihtimal

qualified: nitelikli, vasıflı(fiilimsi)

rather: oldukça (zarf)

recent: son

recognise: tanımak, fark etmek

remarkably: kayda değer biçimde, olağanüstü

resistance: direnç, direnme

revoke: iptal etmek

rigidly: sert bir şekilde (zarf)

rule: kural

senior: yaş seviyesi, üst kıdemli

similar: benzer

skill: beceri, hüner

star: yıldız, parlak

story: hikaye, masal

strength: güç

393
strong: güçlü

structure: yapılandırmak, yapı, bina

take step: girişimde bulunmak, adım atmak

team: takım, ekip

the same thing: aynı şey

traditional: geleneksel

under: altında (prep.)

way: yol, tarz, yöntem

win: kazanmak (won-won)

women: kadınlar

394
157. WHAT IS NEWS?
add: eklemek

advertising: reklam (fiilimsi)

all: tüm, bütün

along with: -ile birlikte (paralellik bağlacı) = relevant to = deal with = to do with

already: zaten, halihazırda (zarf)

approximately: yaklaşık (zarf)

as …. put it: … - dediği gibi

as regard…: bakımından

attention: dikkat

attract: cezbetmek

audiance: seyirci

availability: geçerlilik, elverişli

awful: berbat, kötü

best: en iyi

bias: önyargı

bite: ısırmak, lokma, sokmak (bit-bitten)

breaking story: son gelişme

carry: taşımak

cause: sebep, sebep olmak

certain: belirli, birkaç

circulation: dolaşım (kan), devir

company: şirket, ortaklık

conflict: çatışma

consider: düşünmek, hesaba katmak

constrain: zorlamak, engellemek

395
contain: içermek, kapsamak

contemporary: modern, güncel, çağdaş

contrary to: zıttına (zıtlık bağlacı)

cost: mal olmak, maliyet, masraf (cost-cost)

cover: kaplamak, örtmek, örtü

crime: cinayet

criteria: kriterler

criterion: kriter

daily: günlük

deal with: ile ilgili, üstesinden gelmek (yapım eki)

decide: karar vermek

demand: talep etmek, talep

dependence: bağlılık, bağımlılık

disaster: felaket

display: göstermek, sergilemek, görüntülemek

document: doküman, belge

dog: köpek

dominate: hükmetmek, hâkim olmak

dull: sıkıcı =boring

each: her

editor: başyazar, yayımcı

effect: etki, etkilemek

element: unsur, öge

especially: özellikle (zarf) =particularly=specially

even though: -se bile (zıtlık bağlacı) = even so = even if

event: olay

396
exclusively: seçkin, sadece

explanation: açıklama, izah

familiarity: samimilik, benzerlik

feature: özellik, yüz hattı

fill: doldurmak

first of all: her şeyden öte (paralellik bağlacı) = above all = after all

fit: uymak (fitted/fit-fitted/fit)

former: önceki, ilk

front: ön

great: büyük, harika

host: ev sahibi

hostage: rehine, tutsak

identify: tanımlamak, kimliğini tespit etmek

in favour of: lehine, için

individual: bireysel, kişi, birey

interest: ilgi, alaka, ilgilendirmek

interviewing: görüşme, röportj

journalism: yayıncılık

leaving: bırakarak, bırakma (fiilimsi)

likely: muhtemelen (zarf)

mainly: başlıca, çoğunlukla (zarf)

mass media: kitle iletişim aracı

mass: kitle

media: medya,

meeting: toplantı, görüşme (fiilimsi)

middle east: orta doğu

397
motto: simge, yazıt, parola

multitude: kalabalık

natural disaster: doğal felaket

network: ağ, şebeke

news account: haber hesabı

news:haber

newspaper: gazete

newsworthy: haber değeri taşıyan, güncel

no form: hiçbir şekilde

novel: yeni, roman, tuhaf

occasionally: bazen = sometimes

of which: öncesinde çokluk kelimesi ister ve o çokluğun bir kısmını açıklar, (onların…-dığı, -
en/-an)

outlet: çıkış noktası, çıkış yeri

page: sayfa

pay attention: dikkat etmek (birleşik fiil)

percent: yüzde

perhaps: muhtemelen (zarf) = probably

personalize: kişiselleştirme

presence: varlığı, mevcudiyet, bulunma

president: başkan

producer: yapımcı

profit: kar, fayda

public: halk

rating: oran, sınıflandırma

reason for: -nın sebebi

398
regard as: olarak kabul etmek

regardless: bakılmaksızın

rely on: -e dayanmak, -e güvenmek

reporter: gazeteci, muhabir

result from: -den kaynaklanmak (çekim eki/ zincir)

result: sonuç, netice, sonuçlandırmak

routine: rutin, alışkanlık

sale: satış

selecting: seçilen (fiilimsi)

significiant: önemli

simply: basitçe (zarf)

space: alan, ara

spure: saf, temiz

stress: vurgulamak, stress

time: zaman

unusual: sıra dışı, olağanüstü

victim: kurban,

violence: şiddet

visual: görsel, taslak, kroki

whatever: her ne olursa olsun

worthy: değerli, kıymetli, değer = worth

399
158. TV OR NOT TV; THAT’S THE PROBLEM
accept: kabul etmek

actually: aslında, gerçekte (zarf)

adult: yetişkin

around: çevresinde (prep.)

babysitter: bebek bakıcısı

better: daha iyi

broadcasting: yayıncılık(fiilimsi)

communicate: iletişim kurmak, haberleşmek

difficulty: zorluk, güçlük

dinner: akşam yemeği

discuss: tartışmak

distraction: dikkat dağıtan şey

disturb: rahatsız etmek,

divorce rate: boşanma oranı

educator: eğitimci

emotional: duygusal

enjoy: zevk almak

entertain: eğlendirmek, ağırlamak (misafir)

entertainment: eğlence

failure: bozuklık, başarısızlık

free: serbest, boş, ücretsiz

gap: boşluk, ara

generation: nesil, kuşak

grow: büyümek (grew-grown)

hardly: hemen hemen hiç (zarf)

400
in fact: gerçekte (zarf; paralellik bağlacı görevleri) = indeed

in part: kısmen (zarf)

invent: icat etmek, icat

law: kanun, hukuk

let: izin vermek (let-let)

level: seviye, kademe

look: bakmak, bakış

mental illness: zihinsel hastalık

minute: dakika, tutanak tutmak

older: daha yaşlı

parent: aile (ebeveyn)

partly: kısmen (zarf)

prohibit: yasaklamak

proposal: öneri, teklif

quiet: sessiz

radical: köklü, esas

real: gerçek, hakiki

reasonable: makul, mantıklı, akla uygun

rediscover: yeniden keşfetmek

remember: hatırlamak, anımsamak

report: rapor etmek, rapor

right: doğru, hak, sağ

seem: görünmek

sentence: cümle, söz, mahkûmiyet, mahkûm etmek

serious: önemli, ciddi

suggest: önermek, ele almak

401
truth: doğru, gerçek

typical: tipik, özgün, normal

without: -sız/-siz, -meksizin/ -maksızın (ismin önüne gelerek, ismi olumsuz yapar.)

would like: istemek

write: yazmak (wrote-written)

402
159. THE EARTH’S SPREADING DESERTS
about: yaklaşık (prep.)

affect: etkilemek

ago: önce (zarf)

along: boyunca (prep.)

ancient: antik, eski

anymore: artık(olumlu cümlenin anlamını, olumsuz yapar.) = no longer

area: alan, saha

as far as: … - kadarıyla (bağlaç)

as many times as: … kadar çok kere

as much as: kadar çok

as well as: -nın yanında, kadar iyi (paralellik bağlacı)

avoid: kaçınmak

badly: kötü bir şekilde (zarf)

bare: çıplak

benefit: faydalanmak, fayda, çıkar

blow: esmek, üflemek, darbe (blew-blown)

but: -den başka (paralellik bağlacı)

capital: başkent

carry through: vasıtasıyla taşımak (prep. kendi anlamında kullanımı)

cattle: sığır

chance: şans

collection: birikim, biriktirmek

community: topluluk

complex: karışık, karmaşık

concern about: - ile ilgilenmek (çekim eki/ zincir)

403
concern about: … hakkında endişe duymak ( çekim eki/ prep. kendi anlamında kullanımı )

continent: kıta

cover: kaplamak, örtmek, örtü

crop: ürün

cut down: kesmek

damage: zarar, zarar vermek

dependent: bağımlı, bağlı

desert: çöl, ıssız

desert-like: çöl gibi

destruction: tahribat, zarar

die: ölmek

disappear: gözden kaybolmak, yok olmak

disaster: afet, felaket

distinctly: belirgin biçimde, farklı

drought: kuraklık

dry: kuru, kurumak

dust: toz

edge: uç, son

effort: çaba, gayret

encourage: cesaretlendirmek

enlarge: büyütmek, genişletmek

existence: varlık, mevcudiyet

expand: genişlemek

expanding: genişleyen (fiilimsi)

experience: tecrübe etmek, deneyim, tecrübe

failure: bozukluk, başarısızlık

404
famine: kıtlık

farm: çiftlik, ekip biçmek

farmer: çiftçi

farming: çiftçilik(fiilimsi)

faster: daha hızlı

fence: korumak, çift örgü, tel örgü

fertile: verimli

fighting: savaşma (fiilimsi)

firewood: yakacak odun

flow into: içine akmak (çekim eki/ prep. kendi anlamında kullanımı)

food: yiyecek, besin

fragile: kırılgan

frequently: sıklıkla (zarf)

generation: nesil, kuşak

get fat: şişmanlatmak (get yardımcı fiili ismin başına gelerek o ismi fiilleştirir.)

goat: keçi

goggling: gözünü dikerek bakma (fiilimsi)

grass: çim

herd: sürü

highly: aşırı bir şekilde (zarf)

hot sun: sıcak güneş

idea: fikir, düşünce

improvement: gelişim, ilerleme

keep: beslemek, saklamak, sürdürmek, tutmak (kept-kept)

land: kara, toprak, arazi

left: kalan (fiilimsi/ özne ya da nesne bölgesinde fiilin 3.hal kulanımı)

405
lie: uzanmak, yalan söylemek(lied/lay-lied/lain)

lose: kaybetmek (lost-lost)

manage: başarmak

medicine: tıp, ilaç

moon: ay

move: taşınmak, hareket etmek

mud: çamur

necessary: gerekli

nothing: hiçbir şey

orchard: meyve bahçesi, bağ

over: üzerinde (preposition, coğrafi bir yer almamı veren isimden önce gelirse)

overworked: fazla çalışan (fiilimsi)

part: kısım, bölge

pile up: yığılmak (çekim eki/ prep. kendi anlamında kullanımı)

pipe: boru, borulamak

plan: planlamak, plan

plant: dikmek, bitki, tesis

poor: fakir, yoksul

populated: nüfuslanan (fiilimsi)

population: nüfus

prevent: önlemek

public: halk

question: soru, soru sormak

quickly: hızlı bir şekilde(zarf)

rain forest: yağmur ormanı

rain: yağmur

406
rainfall: yağış miktarı

raise: yetiştirmek (bitki), büyütmek (çocuk)

region: bölge, yöre

river: nehir

sand: kum, kumsal

saving: koruma (fiilimsi)

sell: satmak (sold-sold)

settle down: yerleşmek, kurulmak

sheep: koyun

similar: benzer

slow: az, düşük

space: alan, boşluk, uzay

spread: yayılmak, yaymak

stare: gözünü dikip bakmak = goggle

starvation: açlık

starve: açlıktan ölmek

steady: mevcut, sürekli, sabit

street: cadde,

stretch: uzamak, uzatmak

subject: konu, ders

supply: tedarik etmek, sağlamak

survive: hayatta kalmak

take over: ele geçirmek (yapım eki)

take to: alıp - e götürmek (yapım eki)

terrible: korkunç, berbat, kötü

the only: tek

407
threaten: tehdit etmek

through: arasından, içinden, vasıtasıyla (prep.)

topsoil: üst toprak

tree: ağaç

understand: anlamak (understood-understood)

unprotected: korumasız

vast: geniş

vegetation: bitki örtüsü

walk: yürümek, yürüyüş

wall: duvar

water: su, sulamak

well: kuyu

wind: rüzgar

worldwide: dünya çapında

worn out: çok kullanmaktan işe yaramaz duruma gelmek, yıpranmak, kırık dökük, harap

408
160. MR. JONES
a pair of: bir çift

about to: -mek üzere,- cek üzere

accident: kaza

add: eklemek

advice: tavsiye

affair: iş, mesele

aisle: koridor

also: ayrıca (zarf)

always: daima (zarf)

apparently: görünüşte, görünür bir şekilde (zarf)

as though: -mış gibi (varsaymak, farzetmek) = as if

ask for:- yı sormak (çekim eki/ zincir)

average: ortalama

behind: arkasında (prep.)

belonging: eşya, ait olma (fiilimsi)

birthmark: doğum lekesi

black-hair: siyah saçlı

blind: kör

blue: mavi

breakfast: kahvaltı

bright: parlak, neşeli

brownstone: kahverengi taş

busy: meşgul, işlek

cake: kek

carry: taşımak

409
cheekbone: çene kemiği

childhood: çocukluk

circumstance: durum

clearing: temizleyerek (fiilimsi)

close: kapatmak, yakın

coat: ceket

colour: renkli, renklendirmek

come to + V1: -e başlamak

come to talk: konuşmaya başlar (-e başlamak)

confide: güvenmek, güvenip sırrını açmak

conservation: konuşma, sohbet

cripple: topal

cross: geçmek, geçit

crutch: koltuk değneği

dark: koyu, siyah

distinctive: belirgin

door: kapı

doubtful: kuşkulu, karanlık, kesin olmayan

dress: giymek

drug dealer: zehir taciri

during: boyunca (prep.)

early: erken, başlangıç

elderly: oldukça yaşlı (zarf)

face: yüz, surat, yüzyüze gelmek

fortune – teller: falcı

fur cap: kalpak (şapka)

410
furnished: döşenmiş (fiilimsi)

gift: hediye, armağan

give: vermek (gave-given)

glasses: gözlük

gold-rimmed: altın çerçeveli

good listener: iyi dinleyici

grey: gri

half-dozen: yarım düzine

hand: el, ele vermek

handsome: yakışıklı

helpless: yardımsız

hurry out: aceleyle çıkmak

imagine: hayal etmek

in- between: orta, arasında kalmak

intelligent: zeki, akıllı

keep: tutmak, sürdürmek, saklamak (kept-kept)

kindly: kibarca (zarf), iyi, merhametli

lace-curtained: dantel perdeli

landlady: ev sahibi kadın

late: son, geçen

laundry: kuru temizleme

left: sol

leg: bacak

lense: mercek

line: hat, sıra, çizgi

live: yaşamak, yaşam

411
long: uzun

lower: indirmek, düşürmek, somurtmak

marry: evlenmek, evli

meal: öğün

means of support: geçim araçları

middle-aged: orta yaşlı

mine: benimki, maden

miss: özlemek, kaçırmak

missing: kaçak

mistaking: yanlış anlama, hata (fiilimsi)

moment: an, esna

month: ay

neatly: temizce, düzenli bir şekilde (zarf)

need: ihtiyaç, gereksinim, ihtiyaç duymak

never: asla (zarf)

next: yanında, bitişik

nice: iyi, güzel

obvious: açık

offer: sunmak

office: ofis, işyeri

only: sadece (zarf)

opposite: zıt, karşıt

ordinary-looking: sıradan görünüşlü

owners: sahipleri

passenger: yolcu

peacock: tavuskuşu

412
pitch-black: kapkara

place: yer, mekan, yerleştirmek

pleasantly: hoş bir şekilde (zarf)

press: basın, baskı, basınç, baskı yapmak, ütül (lemek)

priest: papaz

private: özel

pull: girmek, çekmek

rapidly: hızlıca (zarf)

rather: oldukça (zarf)

red: kırmızı

regret: pişman olmak, üzülmek

remember: hatırlamak

report: rapor, rapor etmek, ihbar etmek

ride: binmek (rode-ridden)

room: oda

rooming house: pansiyon

set off: yolculuğa çıkmak (yapım eki)

shabby: eski püskü, yırtık pırtık

shape: şekil olmak, şekil, biçim

shopping: alışveriş (fiilimsi)

sitting: oturma (fiilimsi)

speak: konuşmak (spoke-spoken)

stand up: ayağa kalkmak

star: yıldız, parlak

stare: gözlerini dikmek, dikkatle bakmak

station: istasyon

413
strange: tuhaf, acayip

subway car: metro

suit: uygun, takım elbise

sunshiny: güneşli

tea: çay

tenant: kiracı, kiralamak

the largest: en büyük

the smallest: en küçük

thick: kalın, yoğun, katı

thin: ince, zayıf, inceltmek

throat: boğaz, gırtlak

tidy: düzenli

tie: kravat, bağlamak, bağ

totally: tamamen (zarf)

train: tren, eğitim, eğitmek

trouble: problem, sıkıntı

unable: gücü yetmez, yapamaz

usual: sıradan, olağan

visit: ziyaret etmek

visitor: ziyaretçi

wear: giymek, takmak (wore-worn)

winter: kış

zero: sıfır

414
161. FIRST TO SKI CROSS CONTINENT
achievement: başarı

across: boyunca (prep.)

adventure: macera

adventurer: maceracı

alone: yalnız

arm: kol

arrival: varış, geliş

arrive: ulaşmak, varmak

as for: -e gelince (paralellik bağlacı)

bad: kötü, zarar

badly: kötü bir şekilde (zarf)

barrier: bariyer, engel

because of:-den dolayı (isme anlamını ekleyen paralellik bağlacı kategorisinde


değerlendirilir.) = owing to = due to

belong to: -e ait olmak(çekim eki/ zincir)

blood: kan

bottled oxygen: oksijen tüpü

break: kırmak, bozmak (broke-broken)

camp: kamp, kamp yapmak

carry off: alıp - e götürmek, ödül kazanmak (yapım eki)

comment: yorumlamak, açıklamak

companion: ortaklık, rehber, arkadaş

company: şirket, ortaklık

complain: şikayet etmek

complete: tamamlamak

415
concept: kavram, konsept

container: saklama kabı, conteynır

continent: kıta

control: kontrol, kontrol etmek

cross: geçmek, geçit

cut open: kesip açmak (birleşik fiil)

depend on: -e bağlı olmak (çekim eki/ zincir)

diary: günlük, anı defteri

difficulty: zorluk, güçlük

distance: mesafe, uzaklık

dog: köpek,

dome: tepe

easily: kolay bir şekilde (zarf)

edge: uç, kenar

elbow: dirsek

emotion: duygu, his

enough: yeterli

ensure: garanti etmek, sağlamak

entry: giriş

exploration: keşif

explorer: kâşif, araştırmacı

fall: düşmek, sonbahar (fell-fallen)

feet: ayak

field: saha, alan

first: ilk, başlangıç

follow: takip etmek

416
foot: ayak

forcing: zorlayarak (fiilimsi)

fuel: yakıt, yakmak

giant: dev, büyük

guess: tahmin etmek, tahnin

happy: mutlu olmak

help: yardım etmek, yardım

heroic: kahraman

hurt: acıtmak, kalbini kırmak (hurt-hurt)

ice: buz

icy: buzlu

ill-fitting: yakışmayan, bol gelmek, uyum sorunu

increase: arttırmak, artış

indicator: belirteç, gösterge

inland: iç kara, anakara

instead: bunlardan başka (paralellik bağlacı)

late: geç, gecikmiş

learn: öğrenmek (learnt-learnt)

leave: ayrılmak, bırakmak (left-left)

legacy: efsane

lose: kaybetmek (lost-lost)

machine: makine

mast: anten direği

mileage: mesafe, mil hesabı

mixed: karıştırılmış (fiilimsi)

moment: an

417
nothing: hiçbir şey

occasionally: bazen (zarf) = sometimes

other means: diğer araçlar

pad: çanta

place: yer, mekan, yerleştirmek

planned: planlanan (fiilimsi)

point: nokta, uç

pole: kutup

poor radio communication: kötü(az) radyo iletişimi

prefer: tercih etmek

procedure: yöntem, metot, işlem

protection: koruma, himaye

put up: (çadır) kurmak, (adaylığını) koymak, (fiyat) artırmak

reach: ulaşmak

right: sağ, doğru, hak

sail: seyretmek, seyir

same: aynı

scale: ölçek

set out: yolculuğa çıkmak = set off

ski: kayak, kaymak

sleeping: uyuma (fiilimsi)

slow: yavaşlatmak, ağır, yavaş

snow: kar

so … that: öylesine … ki (bağlaç)

sore: yaralı, ağrılı

starting: başlama (fiilimsi)

418
step: adım, basamak

stiff: sert

stillness: boşluk, sessizlik

suddenly: aniden (zarf)

suffer: müzdarip olmak, acı çekmek

suffuse: kaplamak, kızartı

suffused: bereli(fiilimsi)

supplier: tedarikçi

supply: tedarik etmek, sağlamak

support: desteklemek, destek

sympathetically: anlayışlı bir şekilde (zarf)

tent: çadır, otağ

top: zirve, doruk, zirveye çıkmak

transport: taşımacılık, nakliye, taşımak

travel: seyahat etmek, yolculuk, seyahat

twice: iki kez (zarf)

until: -e kadar (preposition, tek cümlenin özne ve nesne bölgesinde kullanılır.)

vastness: çok geniş arazi, sonsuzluk, genişlik

wait: beklemek

weather: hava

welcome: hoş karşılamak, hoş geldiniz

419
162. INFLATION
action: eylem, çalışma, faaliyet

ago: önce (zarf)

bring: getirmek (brought-brought)

buy: satın almak (bought-bought)

carefully: dikkatli bir şekilde(zarf)

complex: karışık

consumer: tüketici

convince: ikna etmek

cure for: -yı iyileştirmek, -yı tedavi etmek (çekim eki/ zincir), tedavi

disease: hastalık

double: ikiye katlanmak

effective: etkili, etkileyici

election: seçim

employer: işveren

equal: eşit

generally: genellikle (zarf)

impatient: sabırsız

increase: arttırmak, artış

inflation: enflasyon

instead of: -nın yerine (isme anlamını ekleyen paralellik bağlacı kategorisinde değerlendirilir.)

lie: uzanmak, yalan söylemek(lied/lay-lied/lain)

lose: kaybetmek (lost-lost)

money: para

month: ay

420
moreover: dahası (hem cümleleri hem de paragrafları bağlayan paralellik bağlacı
kategorisinde değerlendirilir.) =furthermore=what is more

naturally: doğal olarak (zarf)

old: eski, yaşlı, büyük

ordinary: sıradan, olağan, basit

original: özgün, orijinal, asıl

part: parti, kurum, cemiyet

pay rise: ücret zammı, maaş zammı

persuade: ikna etmek, razı etmek

please: memnun etmek

policy: politika, siyaset, tedbir

possible: mümkün

price: fiyat, ücret

promise: söz vermek, söz

reason: sebep

receive: almak

restore: yenileştirmek, restore etmek

salary: maaş, aylık, maaş vermek

seem: görünmek

shop: dükkan, mağaza, alışverişe gitmek

simple: basit

situation: durum, hal

state: durum, eyalet, belirtmek

suffer: müzdarip olmak

support: desteklemek, destek

surprising: şaşırtıcı (fiilimsi)

421
tell: söylemek (told-told)

unfortunately: ne yazık ki(cümleleri bağlama bağlacı ve paragraf bağlama bağlacı olarak


kullanılabilir.)

value: değer, kıymet, paha biçmek

vote: oy vermek, oy

voter: seçmen

wait for: -yı beklemek(çekim eki/ zincir)

win: kazanmak (won-won)

422
163. HOME-SCHOOLING
a number of: pek çok (zarf) = alot of = lots of

adult life: yetişkin yaşamı

ask about: -yı istemek, -yı sormak (çekim eki/ zincir)

attend: katılmak

attend: katılmak, iştirak etmek

believe: inanmak

better: daha iyi

climate: iklim, klima

comet: kuyruklu yıldız

compulsory: zorunlu, mecburi = obligatory

continue: devam etmek, sürdürmek

correct: doğru, doğrulamak

desire: arzu, istek

different: farklı

dinner: akşam yemeği

discussion: tartışma, konuşma

education: eğitim

experience: tecrübe, deneyim

formal: resmi

heavy: yoğun, ağır

home-schooling: evde eğitim (öğretim)

important: önemli

in addition(to): (-e)(isme anlamını ekleyen paralellik bağlacı kategorisinde değerlendirilir.)

interest: ilgi, alaka

interesting: ilginç, ilgi çekici (fiilimsi)

423
interestingly: ilginç şekilde (zarf)

learn: öğrenmek (learnt-learnt)

learning: öğrenme (fiilimsi)

math: matematik

miss: kaçırmak, özlemek

national: ulusal

obtain: elde etmek

own: kendi, sahip olmak

parent: aile (ebeveyn)

pass on: -(üzerin)e geçirmek (çekim eki/ prep. kendi anlamında kullanımı)

perfect: harika, mükemmel

polar bear: kutup ayısı

prefer: tercih etmek

provide: sağlamak

qualify: vasıflandırmak, nitelemek

rain forest: yağmur ormanı

reading: okuma(fiilimsi)

receive: almak, (yayın) çekmek

regular: düzenli, kanuna uygun

religious: dinsel, dini

result: sonuç, netice, sonuçlandırmak

satellite: uydu

set up: kurmak

snowfall: kar yağışı

start: başlamak

take out: çıkarmak, yola çıkmak (yapım eki)

424
teach: öğretmek (taught- taught)

time: zaman

uncomfortable: rahatsız

value: değer, kıymet, değer biçmek

way: yol, tarz, yöntem

winter tourism: kış turizmi

425
164. EXPLORERS OF AMERICA
according to: -e göre

achieve: elde etmek, başarmak

acquaintance: tanıdık, eş dost

actually: gerçekte (zarf)

after: sonra (bağlaç, cümle başı ya da cümle ortasında gelir, en az iki cümleyi birbirine
bağlar.)

after: sonra (preposition, tek cümlenin özne veya nesne bölgesinde gelirse)

answer: cevap, cevaplamak

around: çevresinde (prep.)

arrive: varmak, ulaşmak

attention: ilgi, özen, dikkat

back: geri

believe: inanmak

businessman: iş adamı

called: olarak adlandırılan (fiilimsi)

century: yüzyıl

claim: iddaa etmek, istek

coastline: sahil, kıyı

come: gelmek (came-come)

consider: düşünmek

continent: kıta

cross: geçmek, geçit

date: tarih, randevu, randevuya çıkmak

discover: keşfetmek

distance: mesafe, uzaklık

426
employ: işe almak, çalıştırmak, istihdam etmek

enough: yeterli

evidence: kanıt, delil, kanıtlamak

expedititon: sefer, yolculuk

explorer: kâşif, araştırmacı

financial: finansal

food: yiyecek, besin

for reason… : …sebepten dolayı

friend: arkadaş

from … to: -den…. e (prep.)

go: gitmek (went-gone)

great: büyük

historian: tarihçi

in fact: gerçekte (zıtlık bağlacı) = indeed

influential: etkili, etkileyici

involved: -de dahil

join: katılmak

knowledge: bilgi

land: inmek, kara arazi

later: sonraki

leave: ayrılmak, bırakmak (left-left)

long before: çok önce

mainly: başlıca, çoğunlukla (zarf)

make acquintance: tanışmak

move: taşınmak, hareket etmek

name after: adını vermek (prep. yapım eki görevi görerek yeni bir fiil oluşturmuştur.)

427
name: isim, ad, isimlendirmek

navigator: denizci

obtain: elde etmek, sağlamak

plenty of: çoğunlukla

probably: muhtemelen (zarf)

prove: ispatlamak, kanıtlamak (proved-proven/proved)

raise: ortaya atmak, öne sürmek, yetiştirmek, (çocuk) büyütmek

reach: ulaşmak

representative: temsilcisi

responsible for: -den sorumlu olmak ( prep.; çekim eki/ zincir)

return: geri dönmek

sail: yelken açmak

sailor: yelkenci

second: ikincisi, saniye

ship: gemi

spend: (para) harcamak, (zaman) geçirmek (spent-spent)

story: hikaye, masal

strait: boğaz, geçit

success: başarı

successful: başarılı

such as: gibi

supply: tedarik, tedarik etmek

sure: emin, kesin, kesinlikle (zarf)

take place: meydana gelmek (yapım eki)

tell of: -den bahsetmek (çekim eki/ zincir)

then: o zaman (referans)

428
thinh: düşünmek (thought-thought)

travel: seyahat etmek, seyahat, yolculuk

traveller: seyahatçi, yolcu

until: -e kadar (preposition, tek cümlenin özne ve nesne bölgesinde kullanılır.)

various: çeşitli

visit: ziyaret etmek, ziyaret

voyage: deniz seyahati

week: hafta

429
165. A ROSE –RED CITY
administrative: yönetimsel, idari

age: çağ, yaş

ancient: antik, eski

area: alan, saha

as old as: kadar eski

at time: ara sıra

beautiful: güzel, hoş

block out: örtmek, kapamak, girmesini engellemek (prep. kendi anlamında kullanımı)

brilliant: parlak, muhteşem

bring: getirmek (brought-brought)

build: inşa etmek (built-built)

caravan: kervan

carefully: dikkatli bir şekilde (zarf)

cave: mağara

change: değişirmek, değişim

circle: dönmek, çevre

city: şehir

come from: -den gelmek (çekim eki/ zincir)

complete: tamamlamak, tam, bütün

darkness: karanlık, belirsizlik

decline: gerilemek, çökmek

deep: derin, çukur

delicately: özenle, incelikle

describe: tanımlamak

desert: çöl

430
develop into: -e dönüş/tür)mek (yapım eki) =make into= convert into=transform into

disappear: yok olmak, gözden kaybolmak

eastern: doğu

end: sona vermek, uç, son

enter: girmek

establish: kurmak, (hız rekoru) kırmak

except: hariç

famous: ünlü

following: takip eden (fiilimsi)

found: krulmak, kurmak

guide: rehberlik etmek, kılavuz

hidden: gizlenen (fiilimsi)

high upon: yüksekliğindeki

hillside: tepe, yamaç

important: önemli

improvement: gelişme, gelişim

inhabit: oturmak, yaşamak

investigation: araştırma, inceleme

king: krallık

leaving: bırakarak (fiilimsi)

lie: uzanmak (lied/lay-lied/lain)

listen to: -yı dinlemek(çekim eki/ zincir)

manificent: muhteşem

mention: ifade, bahis

monument: anıt

mountain: dağ

431
museum keeper: müze bekçisi

narrow: dar, ince

no longer: artık (olumlu cümlenin anlamını olumsuz yapar.) = anymore

occupy: işgal etmek, meşgul etmek

paint: boyamak

path: yol, patika

peace: barış, huzur

place: yer, mekan, yerleştirmek

possible: mümkün

pottery: çömlek, çanak

prosperity: refah, bolluk

province: vilayet, il

quietly: sesizce (zarf)

road: yol, cadde

rose-red city: gül kırmızısı şehir

route: rota, yön

ruined: harap olan, yıkık (fiilimsi)

same: aynı

sandstone: kum taşı

scientific: bilimsel

secret: gizli

settle: yerleştirmek

sky: gökyüzü

sky: gökyüzü

so …that: öylesine… ki (bağlaç)

stay: kalmak

432
suddenly: aniden (zarf)

sunshine: güneş ışığı

surround: çevrelemek

temple: tapınak

tomb: mezar

towards: -e doğru (prep.)

tower up to: -e kadar yükselmek (prep. kendi anlamında kullanımı)

trade: ticaret

trading: ticaret (yapma) (fiilimsi)

traveller: seyahatçi

treasury: hazine

tribe: kabile

turn into: -e dönüşmek (yapım eki)

twist: bükülmek

undiscovered: keşfedilmemiş, keşfedilmeyen (fiilimsi)

wall: duvar

watering place: kaplıca

way in: giriş, girmek, girilecek yer = get in

wealthy: zengin

word: kelime, sözcüklerle anlatmak

worship: ibadet etmek

writing: yazma (fiilimsi)

433
166. A SURVEY ON EDUCATION
a number of: pek çok (zarf)

absolutely: kesinlikle (zarf)

academically: akademik olarak(zarf)

adjust: adapte olmak, ayarlamak

adult: yetişkin

altitude: yükseklik

among: arasında (prep.)

appear: görünmek, görmek

army: ordu

as far as: kadarıyla

as in: -de olduğu gibi (paralellik bağlacı)

as long as: -dıkça

as well adjust as: adapte olanlar kadar iyi

attend: katılmak

attitude: tutum, davranış

backward: geri, gelişmemiş

base on: -e dayanmak, -e güvenmek (çekim eki/ zincir)

better: daha iyi

bright: parlak

certain: belirli, bazı, birkaç

change: değişim, değiştirmek

claim: iddia etmek, iddia, istek

colleague: meslektaş

concern: ilgi, alaka, endişe, ilgilendirmek

conduct: yönetmek, yürütmek, iletmek

434
constantly: sürekli olarak (zarf)

cope with: üstesinden gelmek (yapım eki)

country: ülke, memleket

deal with: -ile ilgilenmek(prep. kendi anlamında), üstesinden gelmek (yapım eki)

different: farklı

discussion: tartışma, münakaşa

distrupt: dağıtmak, alt üst etmek

disturbance: rahatsızlık

education: eğitim

effect: etki, tesir, etkilemek

environment: çevre, ortam

evidence: kanıt, delil, kanıtlamak

experience: deneyim, tecrübe

expression: ifade, anlatım, söz

extremely: aşırı derecede, fazlasıyla (zarf)

feel: hissetmek, his,duygu (felt-felt)

find out: öğrenmek, çözmek, ortaya çıkarmak (yapım eki)

form: şekil, biçim, şekillendirmek

harm: zarar, zarar vermek

headed: başı olan (fiilimsi)

hear: duymak (heard-heard)

high: yüksek, zirve

in search of: -nın araştırmasında (prep. kendi anlamında kullanımı)

indication: belirti, gösterge

keeep: saklamak, sürdürmek, beslemek (kept-kept)

lead to: yol açmak (yapım eki)

435
lecturer: eğitmen,eğitici

majority: çoğunluk

move: taşınmak, hareket etmek

never: asla (zarf)

new: yeni

opinion: düşünce, fikir, görüş

parent: aile (ebeveyn)

part: kısım, bölüm, parça

personel: kişisel, bireysel

progress: işlem, süreç

publish: yayınlamak, basmak, ilan etmek

rate: oran, kur, değer biçmek

regularly: düzenli bir şekilde (zarf)

report: rapor, ihbar etmek,

result: sonuç, netice, sonuçlandırmak

rubbish: saçmalık, çöp

same: aynı

simply: basitçe (zarf)

statistical: istatistiksel

stay: kalmak

stress: stres, baskı yapmak, vurgulamak

strong: güçlü, kuvvetli

subject: konu, ders, maruz bırakmak

successful: başarılı

suffer: müzdarip olmak

sufficiently: yeterli miktarda (zarf)

436
suggest: önermek, ele almak

survey: araştırma, inceleme, araştırmak

suspect: şüphelenmek, kuşkulanmak, şüphe

team: takım, ekip

through: vasıtasıyla, arasından, içinden, ile (prep.)

travel: seyahat, yolculuk, seyahat etmek

true: gerçek, hakiki, doğru

understand: anlamak (understood-understood)

unusually: sıra dışı, olağanüstü (zarf)

437
167. THE ROYAL NATIONAL INSTITUTE FOR THE BLIND
adjust: ayarlamak, adapte olmak

age: yaş, çağ

as well as: -nın yanında (isme anlamını ekleyen paralellik bağlacı kategorisinde
değerlendirilir.)

bear: doğurmak, dünyaya getirmek, katlanmak (bore-born/borne)

blind: görme engelli

character: karakter, kişilik

committee: komite, heyet, kurul

condition: şart, durum, koşul

decide: karar vermek

depend: bağlı, bağlı olmak

difficult: zor

easily: kolay bir şekilde (zarf)

education: eğitim

every day: her gün

finger: parmak

form: şekil, biçim, şekillendirmek

game: oyun

good: iyi

grow: büyümek (grew-grown)

help: yardım etmek

idea: fikir, düşünce

imagine: hayal etmek, farzetmek

improve: geliştirmek, ilerletmek

kind: tür, çeşit

438
life: yaşam, hayat

like: gibi, istemek, hoşlanmak

lose: kaybetmek (lost-lost)

national: ulusal

need: ihtiyaç, gereksinim, ihtiyaç duymak

older: daha yaşlı

ordinary: sıradan, olağan

physician: doktor

pour: dökmek,yağmak

pres: baskı, basınç, baskı yapmak, basın

print: baskı, bastırmak, yazdırmak

printing: basılan (fiilimsi)

publish: yayınlamak, basmak, ilan etmek

raise: yetiştirmek, yükseltmek

rest: kalan, dinlenme

royal: asil, kraliyet

shape: şekil, şekillendirmek, biçimlendirmek

sight: görüş, görme yeteneği, gözlemlemek

simplified: basitleştirilmiş(fiilimsi)

spend: harcamak, geçirmek (spent-spent)

start: başlamak

tea: çay

tell: söylemek (told-told)

the best: en iyi

think: düşünmek (thought-thought)

time: zaman, süre

439
try: denemek

use: kullanım, kullanmak

way: yol, tarz, yöntem

worse: daha kötü

write: yazmak (wrote-written)

440
168. HOW TO ‘SEE’ A CITY
above all: her şeyden öte (paralellik bağlacı) = after all

advantage: avantaj

anyone: herkes, herhangi biri, hiçkimse (olumsuz)

architecture: mimari, yapı

arrive: varmak, ulaşmak

avoid: kaçınmak, engellemek

bath: banyo

bland and boring: tatsız tuzsuz

bus: otobüs

by day: gün itibariyle

centre: merkez, merkezde toplanmak

complete: tamamlamak

continue: devam etmek, sürdürmek

darkness: karanlık, gizlilik

deliver: dağıtmak, teslim etmek

depressing: kasvet verici, iç karartıcı(fiilimsi)

detail: detay, ayrıntı, ayrıntılı anlatmak

determine: belirlemek

diner: akşam yemeği

drink: içmek, içecek (drank-drunk)

eat: yemek yemek (ate-eaten)

find: bulmak (found-found)

food: yiyecek, besin

foot: ayak

forget: unutmak (forgot-forgot/ forgotten)

441
former: önceki, ilk

gallery: galeri, sergi

golden: altın

great: büyük, devasa

head: baş

immediately: hemencecik (zarf)

important: önemli

interesting: ilginç, ilgi çekici(fiilimsi)

light: ışık, hafif, aydınlık (lit/lighted-lit/lighted)

look at: -e bakmak (çekim eki/ zincir)

look up: aramak, arayıp bulmak (yapım eki)

look: bakmak, görünmek

made up of: -den oluşmak (çekim eki/ zincir)

mantelpiece: şömine rafı

mean: anlamına gelmek (meant-meant)

monument: anıt

museum: müze

never: asla (zarf)

note: not etmek, işaretlemek, not, senet

obviously: açıkça (zarf)

on the other hand: diğer yandan (hem cümleleri hem de paragrafları bağlayan zıtlık bağlacı
kategorisinde değerlendirilir.) =contrast=otherwise

one kind or another: şu veya bu şekilde

open: açık, açmak

particularly: özellikle (zarf) = specially

picture: resim

442
place: yer, mekan, yerleştirmek

pleasure: zevk, keyif

possible: mümkün, muhtemel

postcard: karpostal

preferably: tercihen (zarf)

properly: uygun bir şekilde (zarf)

relaxation: dinlenme, gevşeme

remember: hatırlamak

remind: hatırlamak, anımsatmak

return: geri dönmek

river: nehir

room: oda

rule: kural, hükmetmek

see: görmek (saw-seen)

serve: hizmet etmek, servi, hizmet

settle into: (içine) yerleşmek (prep. kendi anlamında kullanımı)

showcase: vitrin

sightseeing: gezip görme (fiilimsi)

square: meydan, kara

steaming: buhar

straight: doğru (gitmek)

stroll: gezinmek, dolaşmak

suburb: varoş, banliyo

tend to: -e meyilli olmak (çekim eki/ zincir)

thanks to: sayesinde (paralellik bağlacı)

443
think back over: (üzerine) tekrar düşünmek (yapım eki) (over; prep.kendi anlamında
kullanımı)

tired: yorgun (fiilimsi)

top: zirve

toward: -e doğru (prep.)

train: tren, eğitmek

travel: seyahat etmek, seyahat

trouble: problem, sıkıntı

ugly: çirkin

unless: -medikçe/ -madıkça (paralellik içinde koşul-şart bağlacı, bağlı olduğu fiili anlam
olarak olumsuz yapar.)

visit: ziyaret, ziyaret etmek

visiting: ziyaret eden (fiilimsi)

444
169. STUNTPEOPLE
accept: kabul etmek

acting: oyunculuk, oyun (fiilimsi)

anything: her şey

apply: uygulamak, başvurmak

ask: sormak, istemek

below: altında (prep.)

bounce: sıçramak, zıplamak, sekmek

crazy: deli, çılgın

dancer: dansçı

dangerous: tehlikeli, riskli

death: ölüm

decide: karar vermek

earthquake: deprem

enjoy: zevk almak

fall off: -den düşmek (çekim eki/ zincir)

fall: düşmek, inmek, düşüş (fell-fallen)

finish: bitirmek, son

full: tam

give up: bırakmak (yapım eki)

hard: sert, zor, sıkı

jump off: yüksekten atlamak (yapım eki)

jump: fırlamak, sıçramak, zıplamak

jumping: atlama, sıçrama (fiilimsi)

learn: öğrenmek (learnt-learnt)

listed: listelenen (fiilimsi)

445
lucky: şanslı

mad: deli, akıl hastası

member: üye

pool: havuz

pretty: oldukça (zarf), sevimli

properly: uygun bir şekilde (zarf)

quickly: hızlı bir şekilde (zarf)

rarely: nadiren (zarf)

reach: ulaşmak

really: gerçekten (zarf)

rescue: kurtarmak

short: kısa

simple: basit

skill: beceri, hüner

softer: daha yumuşak

sound like: gibi gelmek

stuntpeople: dublör

suggest: önermek, ele almak

swimming: yüzme

tall: uzun

think about: -yı düşünmek (çekim eki/ zincir)

throw off: atlamak

top: zirve, doruk

train: eğitmek, eğitim, tren

try: denemek

union: birlik

446
view: incelemek, görüş, görüntü

want: istemek

work: çalışmak, iş

young: genç, taze

447
170. COMPUTER EDUCATION
a great deal: pek çok (zarf) = a great many = a good deal = a lot of = a number of

about: yaklaşık (preposition, rakamsal ifadeden önce gelirse)

achievement: başarı

additional: ilave, ek

admit: kabul etmek,

almost: hemen hemen (zarf)

announce: duyurmak, ilan etmek

at least: en azından (zarf)

begin: başlamak (began- begun)

behind: arkasında (prep.)

bits and pieces: ufak tefek şeyler

budget: bütçe, bütçelemek

classroom: sınıf, derslik

computer awareness: bilgisayar farkındalığı

computer: bilgisayar

cost: maliyet, mal olmak (cost-cost)

course: kurs, yön, süreç

curriculum: müfredat programı

deal with: ile ilgilenmek (prep. kendi anlamında kullanımı; üstesinden gelmek (yapım eki)

develop: geliştirmek

double: ikiye katlamak, çift

due to: -den dolayı (isme anlamını ekleyen paralellik bağlacı kategorisinde
değerlendirilir.)=owing to=because of

education: eğitim, öğretim

extract: çıkartmak, özet, alıntı

448
fund: fon, sermaye, yatırım yapmak

funding: fonlama, fon sağlama (fiilimsi)

good: iyi, güzel

government: hükümet, yönetim

half-price: yarı fiyatına

hence: bu yüzden (paralellik bağlacı) = therefore = thus

hope: umut, ummak

in that way: bu yolla (paralellik bağlacı) = in this way

information: bilgi, haber

job: iş, görev

low: düşük, az

material: madde, malzeme

minister: bakan

necessary: gerekli

need: ihtiyaç, gereksinim, ihtiyaç duymak

offer: sunmak, teklif, öneri

originally: başlangıçta, aslen (zarf)

over: boyunca (preposition, zaman referansından önce gelirse)

part: kısım, bölüm, parça

personal: kişisel, özel

primary: birincil, ana, ilk

provide: sağlamak, temin etmek

provided with: -yı donatmak, -ile donatmak(çekim eki/ zincir)

put into: -e yatırım yapmak, -e para yatırmak (çekim eki/ zincir)

raise: büyütmek, yükseltmek, artış

reason: sebep, sebep olmak

449
require: gerekmek, ihtiyaç duymak

run: çalışmak, yürütmek, koşmak (ran-run)

say: söylemek (said-said)

school: okul, mektep

secondary: ikincil, orta

sense: hissetmek, his, duygu

show: göstermek, gösteri (showed-shown/showed)

skill: beceri, maharet

spending: harcama (fiilimsi)

still: hâlâ (zarf)

supply: sağlamak, tedarik etmek

take: almak (took-taken)

teacher: öğretmen

together: birlikte

training: eğitim, antrenman

under: altında (prep.)

understand: anlamak (understood-understood)

unless: -medikçe(paralellik içerisinde koşul-şart bağlacı)

until: -e kadar (preposition, tek cümlenin özne veya nesne bölgesinde gelir.)

use: kullanım, kullanmak

virtually: hemen hemen (zarf)

without: -sız, -siz (isimden önce gelerek ismi olumsuz yapar.)

worthwhile: faydalı = useful = helpful

450
171. RUNNING AWAY FROM TROUBLES
a few: birkaç, biraz (zarf; sayılabilir çoğul isimlerden önce gelirse)

abandon: terk etmek

absence: eksiklik, yokluk

act: hareket, eylem, rol oynamak, hareket etmek

again: tekrar

aggressive: kavgacı, saldırgan

as far as: -kadarıyla(paralellik bağlacı)

astonish: şaşırmak, hayrete düşürmek

aware: farkında

away: uzak

before: önce (bağlaç olarak kullanıldığında, cümle başı ya da cümle ortası en az iki cümleyi
bağlar.)

behind: arkasında (prep.)

believe: inanmak

belonging: kişisel eşya

blame: suçlamak, kabahat, kusur, suç

blow: darbe, esmek, üflemek (blew-blown)

close: kapatmak, yakın, kapalı

communication: iletişim, haberleşme

completely: tamamen (zarf)

confuse: şaşırmak, kafası karışmak

create: oluşturmak, meydana getirmek

dead: ölü

debit: borç = loan = dept

departure: terk ediş, gidiş, ayrılmak

451
desert: terk etmek, çöl

desertion: firar, terk

despair: umutsuz

die: ölmek

different: farklı

disturb: rahatsız etmek, üzmek

door: kapı

early: erken, ilk

empty: boş, boşaltmak

engineer: mühendis, planlayıp düzenlemek

every day: her gün (zarf)

family: aile

fear: korku, korkmak

feel: hissettirmek (felt-felt)

for … reason: … sebepten dolayı

form: şekil, biçim, model biçimlendirmek

free: serbest, ücretsiz, özgür

fresh: taze, yeni

front: ön, cephe, yönelmek

goodbye: hoşça kal, güle güle

group: grup, takım, topluluk

guilty: suçlu, günahkâr

happy: mutlu, sevinçli

hear: duymak (heard-heard)

highly: yüksek derecede (zarf)

husband: eş, koca

452
identify: tanımlamak, kimliğini tespit etmek

identity: kimlik

ignore: göz ardı etmek

impulsive: düşüncesizce davranan, birdenbire, ani olarak

killing: öldürme (fiilimsi)

kind: tür, çeşit

kiss: öpmek, öpücük

lack: eksiklik, boşluk

law: kanun, hukuk

leave: bırakmak, ayrılmak (left-left)

leaving: ayrılma, bırakma (fiilimsi)

life: yaşam, hayat

like: gibi, istemek, hoşlanmak

living: yaşama (fiilimsi)

marriage: evlilik

minority: çok azı, azınlık

motive: motif, güdü

never: asla (zarf)

note: not, not etmek

obscure: belirsiz

obvious: açık

often: sık sık (zarf)

pack: paket, paketlemek, valiz toplamak

pain: acı, ağrı

past: geçmiş

personality: kişilik, karakter

453
plan: planlamak, plan

prefer: tercih etmek

pride: gurur

quietly: sessizce (zarf)

rather than: -den ziyade (zıtlık bağlacı)

reject: reddetmek

return: geri dönmek, dönüş

root of: kaynaklanan, kök

ru away: kaçmak, firar etmek

running: kaçış, çalışma (fiilimsi)

say: söylemek (said-said)

see: görmek (saw-seen)

seem: görünmek

self-confidence: özgüven

serious: önemli, ciddi

situation: durum, hal

small: küçük, az

somewhere: herhangi bir yer

start: başlamak

state: durum, hal, eyalet, devlet

tend to: -e meyilli olmak (çekim eki/ zincir)

terrible: korkunç, berbat

than: -den, -dan (kıyaslama, en az iki unsuru karşılaştırır.)

the biggest: en büyük

tie up: bağlanmak, ilişki kurmak

treat: tedavi etmek, muamele etmek

454
trouble: problem, sorun, sıkıntı

try: denemek

unfinished: bitirilmemiş(fiilimsi)

upset: üzmek, üzgün (upset-upset)

usually: genellikle (zarf) = generally

wait: beklemek

way: yol, tarz

whether: olup olmadığı (paralellik bağlacı)

within: içinde

without: -sız, -siz (isimden önce gelerek, ismi olumsuz yapar.)

wive: eş (kadın)

worry: merak etmek, üzülmek

worse: daha kötü

wrong: yanlış, hatalı

455
172. FRIENDSHIP
a number of: pek çok (zarf) = a lot of= a great deal = a great many

about: yaklaşık (preposition, rakamsal ifadeden önce gelirse)

actual: gerçek

age: yaş, çağ

among: arasında (prep.)

argument: kavga, tartışma

at the very beginning: en başta geleni

attitude: tavır, tutum, düşünce

average: ortalama

background: sosyal çevre, arka plan

behaviour: davranış

belief: inanıç

between: arasında (prep.)

big: büyük

case: durum, vaka

ceremony: tören, merasim

clearly: açık bir şekilde (zarf)

close: yakın, kapalı, kapatmak

closeness: yakınlık

come: gelmek (came-came)

confidence: güven

consideration: üzerinde düşünme, göz önüne almak

degree: derece, aşama

depend on : -e bağlı olmak (çekim eki/ zincir)

difference: farklılık

456
disappoint: hayal kırıklığına uğramak

discussion: tartışma(fiilimsi)

each other: birbirini, birbirlerini

enjoy: zevk almak

experience: tecrübe, deneyim

express: ifade etmek

expression: ifade, söz, anlatım

eye: göz

facial: yüz

factor: faktör, unsur

favour: iyilik, iyilik etmek

friend: arkadaş, dost

friendliness: dostluk

friendship: arkadaşlık

get closer: yakınlaşmak

get on: geçinmek, anlaşmak

get: elde etmek (got-gotten)

greatly: büyük bir şekilde (zarf)

hate: nefret etmek, nefret

idea: fikir, düşünce

immediately: hemencecik (zarf)

important: önemli

impression: izlenim, etki, belirti

in other words: diğer bir değişle (paralellik bağlacı)

intelligence: zeka

interest: ilgi, alaka

457
interested in: -ile ilgilenen (fiilimsi)

intimate: samimi

just: sadece (zarf)

know: bilmek (knew-known)

lack: yoksunluk, eksiklik

like: gibi, istemek, hoşlanmak

live: yaşam, yaşamak

lookingat: -e bakarak (fiilimsi)

make: yapmak (made-made)

meet: karşılamak, görüşmek (met-met)

mistaken: hatalı, yanlış (özne veya nesne bölgesinde fiilin 3.hali kullanıdığında fiilimsi görevi
görür.)

moreover: dahası (paralellik bağlacı) = furthermore = what is more

mutual: karşılıklı

nervousness: sinirlilik, asabilik

ness: -lık/lik (isim yapar)

overcome: üstesinden gelmek

part: kısım, bölüm

physical attractiveness: fiziksel çekicilik

play: oyun, oynamak

point: nokta, puan

positive: pozitif, olumlu

powerful: güçlü

reach: ulaşmak

reason for: -nın sebebi (çekim eki/ zincir görevi)

relationship: ilişki, alaka

458
rely on: -e güvenmek, -e dayanmak (çekim eki/ zincir)

result from: -den kaynaklanmak (çekim eki/ zincir)

same: aynı

send out: göndermek, yaymak, dağıtmak (yapım eki) = give out = emit

share: paylaşmak

shy: utangaç, çekingen

signal: işaret, sinyal, sinyal vermek

similar: benzer

simply: basitçe (zarf)

smile: gülümsemek

social status: sosyal statü

soft: yumuşak, tatlı, alkolsüz

speak: konuşmak (spoke-spoken)

spend: harcamak (spent-spent)

stand: ayakta kalmak, katlanmak (stood-stood)

stronger: daha güçlü

student: öğrenci, talebe

support: destek, desteklemek

take for granted: çantada keklik görmek

term: terim, dönem, devre

the more ….. the more: -ne kadar…. o kadar

to illustrate: hayal edin(örneklendirmek)

tone: ton

trust: güvenmek, güven

under: altında (prep.)

understand: anlamak (understood-understood)

459
usually: genellikle (zarf) = generally

vary: çeşitlenmek, değişmek

voice: ses

want: istemek

460
173. AMERICAN CITIES
agency: acente, ajans

agriculture: tarım

all: tüm

attitude: tutum, davranış

available: mevcut, kullanışlı, uygun

back: sırt, geri, arka

bad: kötü

basically: temel olarak (zarf)

behaviour: davranış

behind: arkasında (prep.)

believe: inanmak

buy: satın almak (bought-bought)

commerce: ticaret

condition: şart, durum, hal

consider: üzerine düşünmek

cost: mal olmak, maliyet (cost-cost)

dark: koyu, karanlık

deal with: üstesinden gelmek (yapım eki)

deserve: hak etmek

directly: doğrudan (zarf), direkt, yönetmek

dishonesty: dürüst olmayan, yalancılık

dream: rüya görmek, rüya (dreamed/dreamt-dreamed/dreamt)

easily: kolay bir şekilde (zarf)

effective: etkili, etkileyici

escape: kaçmak, firar

461
evil: kötülük

farm: çiftlik

flock: kalabalıklaşmak, toplanmak

full of: ile dolu (çekim eki)

further: ilave, ek

government: hükümet

grass: çim

harsh: sert, sıkı

help: yardım etmek

historically: tarihsel olarak (zarf)

housing: konut, yerleşme (fiilimsi)

illegal: yasal olmayan

improvement: gelişim, ilerleme

in addition: ek olarak (paralellik bağlacı)

indirect: dolaylı

influence: etkilemek, etki

innocence: masumiyet

institution: yer, kurum

job: iş

lack: yoksun olmak, yokluk, eksiklik

land: kara, arazi, inmek

law: kanun, hukuk

like: istemek, gibi, hoşlanmak

live: yaşam, yaşamak

low-interest: düşük faizli

middle-class: orta sınıf

462
mind: akıl, zihin

more than anything: her şeyden ötesi

never: asla (zarf)

place: yer, mekan, yerleştirmek

play: oyun, oynamak

preserve: korumak, muhafaza etmek

provide: sağlamak

reaction: reaksiyon

reality: gerçeklik

reason: sebep

receive: almak

relate: ilişkilendirmek

replace: yerini almak, değiştirmek

represent: temsil etmek

result: sonuç, netice, sonuçlandırmak

rural: kırsal

say: söylemek (said-said)

set up: kurmak

settlement: yerleşme, anlaşma

spaciousness: ferahlık, genişlik

spend: harcamak (spent-spent)

starting: başlama (fiilimsi)

strange: tuhaf, garip

strong: güçlü

suburban: kenar mahalle

support: destek, desteklemek

463
tell: söylemek (told-told)

think: düşünmek (thought-thought)

to do with: -ile ilgili olmak = deal with

trace: iz, izlemek

tree: ağaç

true: gerçek, doğru

unpleasant: hoşa gitmeyen

unskilled: beceriksiz, niteliksiz

until: -e kadar (preposition, tek cümlenin özne ya da nesne bölgesinde kullanılır.)

urban: şehir

veteran: emekli, deneyimli, kıdemli

worth: kıymet, değer

464
174. CULTURE SHOCK
abroad: yurtdışı

also: ayrıca (zarf)

appointment: randevu

around: çevresinde (prep.)

attitude: tutum, davranış

avoid: kaçınmak

become: olmak (became-become)

behave: davranmak

belief: inanış

between: arasında (prep.)

business meeting: iş toplantısı (fiilimsi)

common: yaygın, ortak

compare: karşılaştırmak

comparing: kıyaslama (fiilimsi)

conscious: farkında, bilinçli

custom: gelenek

different: farklı

diffirence: farklılık

exciting: heyecan verici (fiilimsi)

exist: var olmak

experience: deneyim, tecrübe

family: aile

frighten: korkutmak

frightened: korkmuş, ürkmüş(fiilimsi)

from …. to: -den ….. e (prep.)

465
give: vermek (gave-given)

go on: devam etmek (yapım eki)

have: sahip olmak (had-had)

in order to: -mek, -mak için (isme anlamını ekleyen paralellik (koşul-şart) bağlacı
kategorisinde değerlendirilir.)

in terms of: bakımından (paralellik bağlacı)

insecure: güvensiz

judgement: karar, yargı

know: bilmek (knew-known)

late: geç, son (zarf)

mealtime: yemek zamanı

mean: anlamına gelmek (meant-meant)

meet: karşılamak, görüşmek (met-met)

on the other hand: zıttına (zıtlık bağlacı)

organise: organize etmek

own: kendi, sahip olmak

point: nokta, uç, açı

quick: hızlı (zarf)

reflect: yansıtmak

right: doğru, hak, sağ

rule: kural, hüküm sürmek

sense: his, duygu

several: birkaç

similarity: benzerlik

social habit: sosyal alışkanlık

society: toplum, dernek

466
strict: sert, katı, sıkı

surprise: şaşırtmak, sürpriz

thing: şey

timetable: zaman tablosu

travelling: seyahat etme(fiilimsi)

try: denemek

turn up: varmak

uncomfortable: rahatsız, konforsuz

understand: anlamak (understood-understood)

vary: çeşitlenmek

view: görüş

visit: ziyaret etmek, ziyaret

way: yol, tarz

when to eat: ne zaman yenileceği

willing: istekli, gönüllü

wrong: yanlış, hatalı

467
175. COMMUNICATION AND CULTURE
a set of: bir takım

ability: yetenek, kabiliyet

act out: dışa vurmak

acting: rol yapma, oyunculuk

affect: etkilemek

allow: izin vermek

along with: ile birlikte (paralellik bağlacı)

always: daima (zarf)

appropriate: uygun, el koymak

as well as: -nın yanında (isme anlamını ekleyen paralellik bağlacı kategorisindedir.)

avoid: kaçınmak

behave: davranmak

belong to: -e ait olmak(çekim eki/ zincir)

better: daha iyi

blindness: körlük

building block: yapı taşı

called: olarak adlandırılan (fiilimsi)

carry: taşımak

communicate: iletişim kurmak

communication: iletişim

compare: karşılaştırmak

consequently: sonuç olarak (zarf)

context: içerik

contrasting: karşılaştırma (fiilimsi)

culture: kültür

468
cure for: -yı tedavi etmek (çekim eki/ zincir)

develop: geliştirmek

ethnocentric: ırkçı

factor: unsur, faktör

follow: takip etmek

foreign: yabancı

gain: kazanmak

get in the way: önünü kesmek

important: önemli

in other words: diğer bir değişle (paralellik bağlacı)

in such a way that: -cek şekilde (paralellik bağlacı) = in a manner that

influence: etkilemek, etki

inseparably: ayrılmazbirşekilde(zarf)

intent: amaç, niyet

intentional: kasıtlı

interconnect: birbirine bağlamak

intercultural: kültürlerarası

judge: yargı, karar

language: dil, lisan

learn: öğrenmek (learnt-learnt)

leave: ayrılmak, bırakmak (left-left)

linguist: dil bilimci

link: bağlamak, bağlantı

luggage: bagaj, valiz

mean: anlamına gelmek (meant-meant)

meaning: anlam (fiilimsi)

469
misunderstanding: yanlış anlama (fiilimsi)

native: doğal, ana (dil)

new: yeni

not only ……but also: sadece değil…….fakat ayrıca da…(hem cümleleri hem de kelimeleri
bağlama bağlacı olarak kullanılır.)

opportunity: fırsat, olanak

own: kendi, sahip olmak

particular: özel

pattern: örnek almak, model, desen

person: kişi, şahıs

product: ürün,

promote: teşvik etmek

provide: sağlamak

remember: hatırlamak

same: aynı

share: paylaşmak

study: çalışmak

studying: çalışma(fiilimsi)

suitable: uygun, elverişli

take for granted: çantada keklik görmek

think about: -yı düşünmek (çekim eki/ zincir)

think: düşünmek (thought-thought)

tongue: dil, konuşma

travel: seyahat etmek

try: denemek

unintentional: kasıtsız

470
using: kullanma (fiilimsi)

value: değer, kıymet, değer biçmek

view: incelemek, görünüş

willing: istekli, gönüllü (fiilimsi)

willingness: isteklilik, gönüllülük

without: -sız, -siz (isimden önce gelerek, ismin anlamını olumsuz yapar.)

word: ifade etmek, kelime

471
176. FREE TRADE
above all: her şeyden öte (paralellik bağlacı) =first of all=after all

achieve: başarmak

afford: gücü yetmek

afraid of: -den korkmuş (çekim eki/ zincir görevi)

again: tekrar

argument: tartışma, iddia

as many products as possible: mümkün olduğu kadar fazla

automatically: otomatik olarak (zarf)

become: olmak (became-became)

benefit: faydalanmak, yararlanmak, fayda, çıkar

better: daha iyi

bigger: daha büyük

buy: satın almak (bought-bought)

cheap: ucuz

colony: koloni, sömürge

competition: rekabet, yarışma

confidence: güven

consume: tüketmek

consumer: tüketici

control: kontrol, kontrol etmek

convince: ikna etmek, kandırmak

crash: çökmek, çarpışmak, araba kazası, çöküş

create: oluşturmak

crisis: kriz, bunalım

damage: zarar vermek, zarar

472
effect: etki, etkilemek

emerge: ortaya çıkmak

employement: iş, istihdam,

especially: özellikle (zarf) = particularly = specially

eventually= consequently: sonuç olarak

expansion: genişleme, büyüme

export: ihraç etmek

factory: fabrika, atölye

farmer: çiftçi

feel: hissetmek (felt-felt)

fewer: daha az

finished: bitirilen (fiilimsi)

fixed: sabitlenen (fiilimsi)

following: takip eden(fiilimsi)

for one thing: önce, evvela (zarf)

foreign: yabancı

free: serbest, ücretsiz, özgür

go on: devam etmek (yapım eki)

goods: mallar

grow poorer: fakirleşmek

human: insan, insanoğlu

import: ithal etmek

improve: geliştirmek

industrialised: endüstriyelleştirilen(fiilimsi)

introduce: tanıtmak

keep: sürdürmek, tutmak, büyütmek (kept-kept)

473
landowners: kara sahipleri

led to: yol açmak (yapım eki)

less: daha az

limit: sınır, sınırlandırmak

living: yaşama, yaşayan (fiilimsi)

lose: kaybetmek (lost-lost)

main: ana, esas, temel

maintain: devam etmek, sürdürmek

manufacture: imal etmek, üretim

money: para

more and more: gittikçe artan sayıda

nation: ulus

naturally: doğal olarak (zarf)

need: ihtiyaç, gereksinim

on the other hand: diğer bir yandan (zıtlık bağlacı)

opinion: düşünce, fikir

over: üzerinde (preposition, coğrafi bir yer isminden önce gelirse)

owner: sahip

pay: ödemek (paid-paid)

position: pozisyon, durum, makam

produce: üretmek

profitable: karlı, kazançlı

protectionism: yerli ekonomi koruması

raw material: hammadde

realise: fark etmek

resource: kaynak, kaynak sağlamak

474
richer: daha zengin

secondly: ikinci olarak (zarf)

sell: satmak (sold-sold)

similar: benzer

simple: basit

solution: çözüm

speculative investment: riskli yatırım

spending: harcamaya (fiilimsi)

stock market: borsa

successful: başarılı

support: destek, desteklemek

term: devir, dönem

textile: tekstil

the other way round: tam tersi durum, tam aksine

the strongest: en güçlü

theory: teori, kuram

time: zaman

too: çok, aşırı

trade: ticaret

unemployement: işsizlik

unpleasant: hoş olmayan

use up: tüketmek (yapım eki)

view: incelemek, görüş

wage: maaş

want: istemek

wealth: zenginlik, servet

475
win: kazanmak (won-won)

wish: istemek

world: dünya

476
177. TWO STRANGES ON A TRAIN
a lot of: pek çok (zarf) = a number of = a plenty of

after: sonra(bağlaç olarak kullanıldığında, cümle başı ya da cümle ortasında en az iki cümleyi
bağlar.)

again: tekrar

almost: hemen hemen (zarf) = nearly

already: hali hazırda (zarf)

another: bir diğer

ask: soru sormak, istemek

asleep: uyuyan

attractive: çekici, cazibeli

back: geri, sırt, arka

bad: kötü

because of: -den dolayı (paralellik bağlacı) = due to = owing to

begin: başlamak (began-begun)

businessman: iş adamı

casually: günlük, sıradan (zarf)

commercial: ticari

compartment: bölme, kısım, alan

conversation: sohbet

course: kurs, yön

dining-car: yemek vagonu

empty: boş

engineer: mühendis

ever: hiç(zarf)

excellent: mükemel

477
express: hızlı, süratli

face: yüz (surat), yüz yüze gelmek

feeling: hissederek (fiilimsi)

find: bulmak (found-found)

fluent: akıcı, sürükleyici

foreign: yabancı

fried: kızartılmış (fiilimsi)

front: ön, yönelmek

get up: kalkmak (yapım eki)

good: iyi, güzel

grilled: ızgara, ızgarada yapılmış(fiilimsi)

hang open: açılıp kapanmak (birleşik fiil)

happy: mutlu

hardly: hemen hemen hiç (zarf)

hope: umut etmek, umut

hungry: aç

if: olup olmadığı (paralellik bağlacı)

include: kapsamak, içermek

interested in :-ile ilgilenen (fiilimsi)

knowledge: bilgi

large: büyük

like: istemek, hoşlanmak, gibi

loudly: yüksek sesle, gürültüyle (zarf)

meal: öğün

medium-rare: orta az pişmiş et

meeting: buluşma, toplantı (fiilimsi)

478
mind: görüş, fikir, amaç, akıl, zihin, bellek

moment: an, esna

mood: ruh hali, ruhsal durum

mouse-trap: fare kapanı

mouth: ağız

mushroom: mantar

nervously: sinirli bir şekilde(zarf)

nobody: hiç kimse

normally: normal bir şekilde (zarf)

notice: fark etmek, duyuru

of which: onların –en/ -an, -dığı (çoğul isimleri açıklar)

offer: sunmak

old: yaşlı, eski

opposite: zıt, ters

part: kısım, bölüm

perfect: harika

persuade: ikna etmek

poor salary: az, eksik maaş

potato: patates

prepare: hazırlamak

qualification: nitelik

recently: son zamanlarda (zarf)

say: söylemek (said-said)

seat: koltuk

seem: görünmek

sit: oturmak (sat-sat)

479
smoking: sigara içerek (fiilimsi)

snore: horlamak

sort of: tür, çeşit

specialising: özelleştiririlen(fiilimsi)

steak: biftek

stranger: yabancı

student: öğrenci, talebe

sure: emin, kesin(zarf)

surprise: sürpriz, şaşırtmak

surround: çevrelenmek

take place: meydana gelmek

take to: alıp –e götürmek (yapım eki)

teach: öğretmek (taught-taught)

teaching: öğretme (fiilimsi)

the biggest: en büyük

the only: tek

thick: kalın

touch: dokunmak

train: eğitmek, tren

translator: tercüman, çevirmen

turn down: geri çevirmek

unlikely: muhtemel olmayan

vacant: boş (zaman), akılsız

whose + noun (isim): onun –en,-an/-dığı ( kendisinden sonra isim ister. )

wonder: merak etmek

worry: endişelenmek, merak etmek, şaşmak

480
178. VILLAGE VOICE
a few: birkaç, biraz (sayılabilir çoğul isimlerden önce gelirse)

achievement: başarı

act: hareket etmek, rol oynamak

address: hitap etmek, adres, konuşma yapmak

age: yaş, çağ

allowance: harçlık

angry: sinirlilik

anonymous: isimsiz, meçhul

appreciate: takdir etmek

approach: yaklaşmak

ask: istemek, sormak

back: geri, arka, sırt

bake: pişirmek

basic: temel, esas

between: arasında (prep.)

blood: kan

boys: erkek çocuklar

bring: getirmek (brought-brought)

call: çağrılmak, aramak, olarak adlandırmak

care: ilgi, bakım

carry out: gerçekleştirmek (yapım eki)

carry: taşımak

catch: yakalamak

cattle: sığır

chore: ev işi

481
class: sınıf

cleanliness: temizlik

comb: taramak, tarak

come out: dışarı çıkmak (yapım eki)

come to + V1: -e/-a başlamak

confusion: kafa karışıklığı, şaşkınlık

continue: devam etmek, sürdürmek

cooking: yemek pişirme (fiilimsi)

council: meclis

curious: meraklı

daily: günlük

darker: daha koyu

decide: karar vermek

delicacies: lezzetli yiyecekler

diet: beslenme

dilapidate: harap olmak

distant: uzak, mesafeli

distrust: güvenmemek

doing: yaparak (fiilimsi)

dozen: düzine

elder: yaşlı

enough: yeterli

expect: beklemek

explain: açıklamak

feet: ayak

field: tarla, alan, saha

482
form: şekil vermek, biçim, şekil

freedom: özgürlük

further: ilave, ek

gather: toplamak

get rid of: -den kurtulmak(çekim eki/ zincir)

girls: kız çocuklar

give out: tükenmek, bitmek (yapım eki)

government: hükümet

gradually: yavaş yavaş, kademeli olarak (zarf)

graze: otlatmak

grow: büyümek (grew-grown)

guest: misafir, konuk

habit: alışkanlık

hair: saç

handful: avuç dolusu

hear: duymak (heard-heard)

help: yardım etmek

herbal remedy: bitkisel ilaç

hide: gizlemek (hid-hidden)

hiding: gizlenme (fiilimsi)

humbly: kibarca (zarf)

hut: kulübe

ill: hasta

important: önemli

improvise: uydurmak

increase: arttırmak, artış

483
insist: ısrar etmek

invite: davet etmek

keep: sürdürmek, tutmak, beslemek (kept-kept)

leave: ayrılmak, bırakmak (left-left)

let: izin vermek (let-let)

letter: mektup, harf

life: yaşam, hayat

like: gibi, istemek, hoşlanmak

likely: büyük ihtimalle, muhtemelen (zarf)

live: yaşam, yaşamak

look in on: kısa bir ziyaret yapmak

major: büyük, başlıca

mother: anne

obey: uymak, itaat etmek

offer: sunmak

official: resmi, resmi görevli

offspring: evlat

often: sık sık (zarf)

once: bir kez

outside world: dış dünya

own: sahip olmak, kendi

parent: aile

peanut: fıstık

perhaps: muhtemelen

permission: izin

place: yer, mekan, yerleştirmek

484
plot: düşmanlık, çizmek

proper: uygun

rather than: -den ziyade (zıtlık bağlacı)

receive: almak

relative: akraba

reluctantly: istemeyerek(zarf)

remain: kalmak

right: haklı, doğru, sağ

round: çevresinde (prep.)

second: ikinci

see: görmek (saw-seen)

send: göndermek (sent-sent)

sew: dikiş dikmek (sewed-sewn/sewed)

skin: deri

sleeve: elbise kolu

small: küçük, az

sometimes: bazen

soon: çok geçmeden, yakında (zarf)

spare: boş, yedek, ayırmak

spend: harcamak (spent-spent)

spoil: bozmak (spoiled/spolit-spoiled/spolit)

stage: aşama

stay away: uzak durmak

stay: kalmak

still: hâlâ (zarf)

suitable: uygun, elverişli

485
superior: amir, üst

supper: akşam yemeği = dinner

supply: tedarik etmek

suspicious: şüpheli, kuşkulu

sweet: tatlı, güzel koku

take away: alıp –e götürmek (yapım eki)

take the class: derse girmek

tear: yırtılmak, yırtık, gözyaşı (tore-torn)

tell: söylemek (told-told)

than: -den, -dan (kıyaslama, en az iki unsur ister.)

the next day: ertesi gün, sonraki gün

throw into: içine düşmek (prep. kendi anlamında kullanımı)

too: çok, aşırı

town: kasaba

try: denemek

turn into:-e dönüşmek (yapım eki)

twice: iki kez

undaunted: korkusuzca, cesur (fiilimsi)

unwanted: istenmeyen (fiilimsi)

vegetable: sebze

village: köy, köy halkı

voice: ses

walnut: ceviz

want: istemek,

warn: uyarmak

wash: yıkamak

486
watch: izlemek

welcome: hoş karşılamak

whisper: fısıldamak, fısıltı

wive: eş (kadın)

wolf: kurt

woman: kadın

wood: odun

work: çalışmak, iş

younger: daha genç

487
179. WHAT IS THIS CALLED LOVE?
activity: aktivite

afraid: korkmuş

alive: canlı

anxiety: endişe

area: alan, saha

artifical: yapay

attachment: bağlılık

attraction: çekicilik, cazibe

bagin: başlamak (began-begun)

basis: temel, esas, kaynak

beat: darbe, vuruş, atmak (nabız vb.) (beat-beaten/beat)

beautiful: güzel, hoş

being: olma (fiilimsi)

believe: inanmak

believer: inanıcı, inanan

birth: doğum

book: kitap, rezervasyon etmek

brain: beyin

buy: satın almak (bought-bought)

called: olarak adlandırılan (fiilimsi)

career: kariyer, meslek

center: merkez, ortalamak

certain: belirli, bazı, kesin

chance: şans

change: değiştirmek, değişim

488
close: yakın, kapalı, kapatmak

connection: bağlantı, ilişki

digestion: sindirim sistemi

distinct: farklı

distinguish: ayırt etmek

distract: dikkati dağıtmak

eat: yemek yemek (ate-eatten)

effect: etki

emotion: duygu

end: sonlanmak

enjoyment: zevk

enthusiasm: çoşku, şevk

equation: denklem, eşitlik

excitement: heyecan, çoşku

experience: tecrübe etmek, deneyim

fall: düşmek, inmek, düşüş (fell-fallen)

farmer: çiftçi

farmhouse: çiftlik evi

faster: daha hızlı

feel: hissetmek (felt-felt)

find-found-found: bulmak

flowing: akış, akma(fiilimsi)

focus: odak

function: işlev, işleviniyerine getirmek

give: vermek (gave-given)

go on: devam etmek (yapım eki)

489
go up: yükselmek (yapım eki)

growth: büyüme (fiilimsi/ özne ya da nesne bölgesinde fiilin 3.hal kulanımı)

happen: olmak

heart: kalp,

home: ev, ülke

idea: fikir, düşünce

important: önemli

influence: etki, etkilemek

intense: yoğun

interview: görüşmek, röportaj

know: bilmek (knew-known)

land: kara, arazi, inmek

lately: son zamanlarda (zarf)

less: daha az

level: seviye, düzey

like: gibi, istemek, hoşlanmak

literature: literatür, edebiyat

look at: -e bakmak(çekim eki/ zincir)

look: bakmak, görünmek, bakış

love: aşk, sevgi

lower: alçak, düşürmek, düşük

marriage: evlilik

meal: öğün

meet: karşılaşmak, görüşmek (met-met)

minimum: asgari, en düşük

need: ihtiyaç, gereksinim, ihtiyaç duymak

490
never: asla (zarf)

newness: yenilik

nobody: hiç kimse

optimistic: iyimser

panic: panik

pleasure: zevk

possible: mümkün

powerful: güçlü

produce: üretmek

program: programlamak, program

reduce: azaltmak,

relationship: ilişki, alaka

release: salınmak, yayılmak, bırakmak

romance: roman, aşk, romatizm

same: aynı

seem: görünmek

separation: ayrılma

sharing: paylaşma (fiilimsi)

slow down: yavaşlatmak (yapım eki)

so …. that: öylesine …. ki (paralellik bağlacı)

some: bazı, birkaç, belirli

speaking: konuşma (fiilimsi)

stimulant: etki, uyarıcı

stimulation: uyarı, dürtü

stop: durmak, durak

symptom: belirti, gösterge

491
take: almak (took-taken)

think: düşünmek (thought-thought)

thrown into: -e kapılmak (çekim eki/ zincir)

tire: yorulmak

tired: yorgun (fiilimsi)

to do with: -ile ilgili olmak = deal with

together: birlikte

try: denemek

upset: üzmek, üzgün (upset-upset)

very much: çok fazla

way: tarz, yol, yöntem

wonderful: harika, müthiş

work: iş, çalışmak

492
180. WHO’S CRAZY
according to: -e göre

admission: giriş izni, kabul

admit: kabul etmek, izin vermek

argue: tartışmak

arrive: ulaşmak, varmak

as many as: kadar fazla (çok)…

ask: sormak, istemek

at all: hiç de (zarf)

behave: davranmak

between: arasında

bizarre: tuhaf, enteresan = eccentric = strange

carry out: gerçekleştirmek(yapım eki)

case: durum

clinch: perçinlemek, çözümlemek

clinching: perçinleyici, dikkat çeken (fiilimsi)

come from: -den gelmek (çekim eki)

comment: yorumlamak, yorum

complain: şikâyet etmek

conclude: sonucuna varmak, hükmüne varmak

confirm: doğrulamak

conservative: koruyucu, tutucu, muhafazakâr

considerable: önemli

continue: devam etmek, sürdürmek

convenient: uygun

493
conventional: geleneksel

convince: ikna etmek

courteously: nazikçe, nazik bir şekilde (zarf)

crazy: deli

demonsrate: kanıtlamak, gösteri yapmak

detect: belirlemek

diagnose: teşhis etmek, tanı koymak

diagnosis: teşhis

disembodied voices: ruhani (ölmüş kişilerden gelen) sesler

distort: bozmak, kırmak

disturbed: rahatsız, deli

doctor: doktor

during: boyunca (prep.)

effectively: etkili bir şekilde (zarf)

eight: sekiz (sayı, rakamsal ifade)

eligible: taburcu olmak

emotion: his, duygu

empty: boşaltmak, boş

environment: çevre

erroneous: hatalı, yanlış

experiment: deney yapmak, deney

eye: göz

firmly: kesin bir şekilde (zarf)

form: şekil vermek, şekil

fraud: sahtekâr

494
gain: kazanmak, kazanç

ground: zemin, yer

happen: meydana gelmek, olmak

hear: duymak (heard-heard)

herself: (onun/kadın) kendisi (referans)

himself: (onun/erkek) kendisi (referans)

hollow: çukur

hospital: hastane

ill: hasta

in fact: gerçekte (zarf)

itself: (onun/cinsiyet belli değil)kendisi (referans)

journalist: gazeteci

judge: yargılamak, değerlendirmek

judgement: önyargı, yargı =bias

lend to: katkıda bulunmak, borç vermek (çekim eki) (lent-lent)

lie: yalan söylemek, uzanmak

life: yaşam, hayat

look away: bakıp uzaklaşmak (birleşik fiil)

looking away: sağa sola bakarak, yüzünü yanaçevirerek (fiilimsi)

mentally: zihinsel olarak (zarf)

mistake: hata, yanlışlık

name: isim, isimlendirmek

nevertheless: yine de (bağlaç)

nurse: hemşire

occupation: meslek

495
of: toplam (rakamsal ifade öncesinde)

originator: mucit, kök

patient: hasta

perfectly: mükemmel olarak, kusursuz (zarf)

piece: parça, kısım

position: mevki, statü, fikir

present: sunmak, hediye, armağan

pretend: taklit yapmak, taklit = sham

privilege: ayrıcalık

professor: profesör

pseudo-patient: sahte hasta

psychiatric ward: psikiyatri koğuşu

psychiatrist: psikiyatrist, psikiyatri uzmanı

quote: alıntı yapmak, aktarmak

radical: eski

range: sıra, tür

recognise: fark etmek

remain: kalmak, sürdürmek

reputation: ün, nam, şöhret

response: yanıt, cevap

sane: akıllı

say: söylemek (said-said)

schizophrenia: şizofreni

sensible: mantıklı

sham: taklit yapmak, taklit = pretend

496
sometimes: bazen, ara sıra (zarf)

staff: memur, personel

stigmate: utanç verici şey, leke, yara izi

stigmatise: damgalamak =label

stuff: eşya, ürün, mal

successfully: başarılı bir biçimde

sufficient: yeterli

supervivion: gözlem, denetim, teftiş

support: destek, desteklemek

suspect: şüphelenmek

symptom: belirti, bulgu, işaret

take: almak (took-taken)

tend to: -e meyilli olmak (çekim eki/ zincir)

the whole: tamamı, tümü

though: -ise de (bağlaç)

threat: tehdit etmek, tehdit

thud: düşme sesi, pat diye düşme

treat: tedavi

undetected: belirlenmemiş, farkedilmemiş (fiilimsi)

view: görüş

walk on: yürüyüp gitmek, yürümeye devam etmek

ward: koğuş

well-intentioned: iyi niyetli(fiilimsi)

wonder: merak etmek, şaşırmak, mucize

write about: -yı yazmak (çekim eki/ zincir)

497
181. BRITISH UNIVERSITIES

attend: katılmak, devam etmek

award: ödül

because: -dığı için (paralellik bağlacıdır ve neden-sonuç ilişkisi kurar)

below: altında (prep.)

body: vücut, cisim

brick: tuğla

century: yüzyıl

city: şehir

college: yüksekokul, üniversite, kolej

combination: birleşim, birleştirme, birlik

consist of: - den oluşmak (çekim eki/ zincir)

council: konsey, divan, meclis

criticise: eleştirmek

decision-making: karar verme (fiilimsi)

degree: derece

demand for: -nın talebi (çekim eki/ zincir görevi)

discussion: tartışma, münazara

divide into: -e bölmek (çekim eki/ zincir)

do: yapmak (did-done)

establish: kurmak

examination: inceleme, denetleme, muayene, sınav

498
example: örnek

feature: özellik, nitelik

form: şekil vermek, şekil, biçim

fortnight: iki hafta

found: kurmak

fund: fon, kaynak

govern: yönetmek

grand: bağışlamak, burs

income: gelir

increase: artmak, artırmak, artış

independent: bağımsız

institute: enstitü, kurmak, atamak

lecture: ders

maintain: devam ettirmek, sürdürmek = keep

make sure: emin olmak

meet: karşılaşmak, karşılamak

new: yeni

often: sıklıkla (zarf)

old: yaşlı, eski

original: asıl, orijinal

out of: -den/-dan (ek)

parent: ebeveyn, anne/baba

province: il, taşra, branş

499
provincial: taşra, eyaletleilgili, köylü

public: halk

range of: -nın türü (çekim eki/ zincir görevi) = sort of

recearch: araştırmak

redbrick: kırmızı tuğla

research: araştırmak, araştırma

senate: senato

single: tek, sade, bekâr

solve: çözmek

some: bazı, biraz (miktar zarfı)

sort: sıralamak, sıra, tür

study: çalışmak, araştırmak

subject: özne, konu, denek, maruz bırakmak

such as: gibi (sonrasına bir isim veya isimler alır)

supervise: denetlemek, yönetmek

their: onların 3.çoğul kişi aitliği (referans)

there is/are: vardır (present tense’de var olma durumu)

together: birlikte, beraber

towards: -e karşı (prep.)

tuition: okul harcı

tutor: eğitici, hoca

tutorial: özel ders, eğitim kursları

university: üniversite

500
want: istemek

war: savaşmak, savaş

which/that: olan (açıklamalı soru bağlacı değilse,”bu, şu, o” değilse, “ones ve those “gibi
referanstır.)

whose + noun (isim): onun –en,-an/-dığı ( kendisinden sonra isim ister. )

501
182. LESS EQUALİTY IN EDUCATION, MORE QUALİTY

acceptable: kabul edilebilir, uygun

afford: gücü yetmemek

afraid: korkmak

ago: önce (zaman referansı)

almost: hemen hemen (zarf)

another: bir diğer

argument: tartışma

besides: bunlardan başka (paralellik bağlacıdır, paragrafları bağlayan bağlaç kategorisinde


değerlendirilir.)

besides: -nın yanında (paralellik bağlacıdır, isme anlamı veren bağlaç kategorisinde
değerlendirilir.)

child: çocuk

children: çocuklar

different: farklı, değişik, çeşitli

disregard: önem vermemek, tanımamak

educate: eğitmek, öğretmek

education: eğitim

educational: eğitimsel, öğretimsel

emphasis: vurgu

enough: yeterli derecede

equality: eşitlik

examination: inceleme, denetleme, muayene, sınav

502
exceptionally: istisnai olarak, olağanüstü (zarf)

fifty: elli (sayı)

forty: kırk (sayı)

good: iyi

hypocrisy: iki yüzlülük

ignore: göz ardı etmek

in other words: diğer bir deyişle (paralellik bağlacı)

individual: bireysel

influence: etkilemek, zorlamak, etki

insist: ısrar etmek

interfere with : -ile müdahale etmek (çekim eki/ prep. kendi anlamında kullanımı)

interfere: müdahale etmek

justification: gerekçe, taraftar, sebep

justify: savunmak, gerekçe göstermek

large: büyük, geniş

mark: işaretlemmek, işaret

mathematics: matematik

nonsense: mantıksız

nowadays: bugünlerde, günümüzde (zarf)

of course: elbette (zarf)

opinion: fikir, düşünce

parent: ebeveyn, anne/baba

politics: siyaset

503
prevent: engellemek, önlemek

privilege: ayrıcalık

put into: -(için)e koymak (çekim eki/ zincir)

react: tepki göstermek

reaction: tepki

reason for: -nın sebebi (çekim eki / zincir)

recognise: fark etmek, itiraf etmek, kabul etmek

regard as: olarak kabul etmek

regardless of: -e bakılmaksızın

right: düzeltmek, hak, doğru, sağlam

same: aynı

self-interest: bencillik, çıkarcılık

sense: his, duyu, akıl, zeka

so: bu yüzden ( neden- sonuç paralellik bağlacı kategorisinde değerlendirilir.)

sociology: sosyoloji

some: bazı, birkaç (sayıdan önce)

some: biraz (miktar zarfı)

special: özel

standard: standart, normal

successful: başarılı

suffer: müzdarip olmak

theorist: teorist, kuramcı

treat: muamele etmek

504
treat: muamele etmek, tedavi etmek

true: doğru, gerçek

undesirable: istenmeyen

unfair: adaletsiz

want: istemek

while: iken (hem zıtlık hem paralellik bağlacı görevlerinde kullanılabilir; ayrıca eş zamanlılık
aranır.)

wrong: yanlış

505
183. WELCOME TO PRESTEL

a few: birkaç (zarf)

adapt: uyarlamak

agent: acenta, ajan, aracı

airline: havayolu, havayolu şirketi

allow: izin vermek

among: arasında, aralarında (iki şey ister)

appear: ortaya çıkmak, görünmek

as soon as: -er… -ermez (bağlaç)

as well as: -nın yanında (isme anlamını ekleyen bağlaçlar kategorisinde değerlendirilir)

ask for: -yı aramak, -yı istemek (çekim eki/ zincir)

availability: kullanılabilirlik

available: elde edilebilir, kaullanılabilir, mevcut

book: rezerve ettirmek, kitap

bring: getirmek, neden olmak (brought-brought)

business: iş, firma, işletme

button: düğmelemek, sır vermemek, düğme, tuş, buton

central: merkezi, esas, asıl

company: şirket, bölük, topluluk, arkadaş

computer: bilgisayar

constantly: sabit, sürekli olarak (zarf)

contact: irtibat kurmak, temas

506
currently: şu anda, son zamanlarda (zarf)

customer: müşteri, alıcı

development: gelişme, gelişim

direct: doğrudan

each other: birbirleri

easy: kolay

edit: düzenlemek, yayına hazırlamak

enormous: devasa, kocaman, dev gibi

everseas: deniş aşırı

exchange: değiştirmek, bozdurmak, değişim, takas

extract: seçip çıkartmak, aktarmak, özünü çıkarmak, alıntı, öz, özet

fare: ücret

ferry: feribotla taşımak, götürmek, feribot, vapur

find: bulmak, aramak (found-found)

foreign: yabancı

good: iyi, faydalı, ürün

guide: rehberlik etmek, yol göstermek, rehber, kılavuz

hotel: otel

independent: bağımsız

index: dizin, içindekiler

information: bilgi, danışma

instantly: hemen, aniden (zarf)

item: haber, öğe, madde

507
keep: sürdürmek, tutmak, saklamak, beslemek(hayvan) (kept- kept)

kind: tür, cins

line: hat, sıra

link: bağlamak, bağlantı, hat

medium: ortam, orta, araç, çevre

news: haber

operator: operatör, işletmen

ordinary: sıradan, basit

organise: organize etmek

page: sayfa, sayfayı numaralandırmak, çağırmak

particular: belirli, özel

particular: belirli, özel

plan: planlamak, tasarlamak, plan, tasarı

powerful: güçlü

press: basmak, bastırmak, baskı, medya, basın

private: özel

provider: sağlayıcı

quick: hızlı (zarf)

range of: -nın türü (çekim eki/ zincir görevi)

receive: almak, çekmek (yayın)

rent: kiralamak, kira

reserve: rezerve ettirmek, ayırmak = book

response: yanıt, cevap

508
result: sonuçlanmak, sonuç

screenful: akran, ekran kapsadığı kadar, akran dolusu

seat: koltuk

send: göndermek, yollamak (sent-sent)

service: hizmet, servis

shop: dükkan, mağaza

simply: basit olarak, basitçe (zarf)

space: aralamak, yer, uzay, mesafe

special: özel

supply: tedarik etmek, sağlamak = provide

system: sistem, şebeke, ağ

take to: alıp –e götürmek (yapım eki)

telecommunication: haberleşme, telekomünikasyon, teleiletişim

the latest: en son

theatre: tiyatro

think: düşünmek (thought-thought)

topic: konu

training: eğitim, idman, antrenman (fiilimsi)

travel: seyahat etmek (uçakla uzun yol)

up-to-date: güncel

valuable: değerli

vast: geniş

via: vasıtasıyla, aracılığıyla =by

509
184. WHERE ARE GOİNG?

as well: -de/-da, dahi (iki noktalama işareti arasında kullanımı vardır)

aspect: yön

aware: farkında, haberdar

between…and: arasında…ve…. (prep.)

buy: satın almak (bought-bought)

clutter: karmaşık, karışıklık

competition: rekabet, yarışma

conservation: koruma

cow: inek, korkutmak

dealer: satıcı

enter: girmek, piyasaya gitmek, kaydetmek

fast: hızlı

faster: daha hızlı

flying saucer: uçan daire

further: ileriye, uzağa, ilave, daha öte

hen: tavuk = chicken

hovercraft: hava aracı

inkeeper: otelci

interest in: ile ilgili (çekim eki/ zincir görevi)

introduce: tanıtmak, uygulamak, piyasaya sürmek, göstermek

introduction: tanıtım, uygulama

510
laugh: gülmek, kahkaha atmak

lie: uzanmak (lied/lay-lied/lain)

locomotion: gezi, hareket

mad: deli, çılgın

means of living: geçim kaynağı

monster: canavar

more and more: gittikçe artan sayıda

navigate: takip etmek, seyretmek

on the other hand: diğer yandan (hem cümleleri hem de paragrafları bağlayan zıtlık bağlacı
kategorisinde değerlendirilir.) =contrast= otherwise

overcrowded: fazla kalabalık

pastime: eğlence, hobi

rival: rakip

saucer: çay tabağı

seater: koltuklu

sell: satmak, vermek (sold-sold)

set on fire: yakmak, tutuşturmak

shock: şaşırmak

someone: birisi, bir kimse

spark: kıvılcım

stage-coach: at arabası

sum: toplamak, özet, toplam

threat: tehdit etme

511
too: -de,-da (dahil anlamındaki bağlaç) = either = as well

track: izlemek, yol, iz = way

widespread: yaygın

512
185. ENERGY-EFFICIENT BUILDINGS

account for: -nın sorumlusu, -den sorumlu (çekim eki/ zincir görevi)

adjust: ayarlamak, alışmak

air conditioner: iklimlendirici, klima

awareness: farkındalık

because of: -den dolayı (isme anlamını veren bağlaç kategorisinde değerlendirilir, tam cümle
gerekli değildir)

between: arasında (preposition, en az iki unsur ister.)

both: her iki (referans)

breathe: nefes almak

centre: merkez

chain: zincir

concern about: -den endişe etmek, -ile ilgilenmek (çekim eki/ zincir)

concern to: -e endişe duymak (çekim eki/ zincir)

concrete: beton

construction: inşaat, yapı

consume: tüketmek, yok etmek

consumption: tüketim

corporate: şirket

costly: maliyetli, masraflı (zarf)

defence: savunma, koruma

demonstrate: kanıtlamak

depend on: -e bağlı olmak (çekim eki/ zincir)

513
design: dizayn etmek, dizayn, tasarlamak

destructive: zararlı, tahrip edici

easily: kolay bir şekilde (zarf)

efficiency: verimli, etkin

efficient: etkin, tasarruflu

elaborate: ayrıntılı, detaylandırmak

enhance: geliştirmek, artırmak, yükseltmek

entire: tamamı, tüm, bütün, tam

environmentally: çevreselolarak(zarf)

evenly: eşit bir şekilde, aynı oranda (zarf)

fabricate: üretmek

facility: tesis, olanak, kolaylık

furthermore: dahası (paralellik bağlacı)

go into effect: yürürlüğe girmek

harvest: hasat etmek, hasat

have/has to: zorundadır (present tense’de zorundalık modalı)

headquarter: ana merkez

idealistic: idealist

illuminate: aydınlatmak, donatmak

illumination: aydınlatma

immediate: şimdi, acil, birden, şimdiki

in the event that: -mesi/-ması durumunda = in a manner that

mahogany: maun ağacı, akaju

514
manufacture: üretmek, üretim

manufacturing: üretim

manner: tavır, tarz, yol

material: materyal, malzeme

miserable: çok kötü

more so: çok daha fazlası

motivation: harekete geçirme, motivasyon, güdü

nearly: hemen hemen (zarf)

not only……but also: değil sadece……fakat ayrıca (hem cümleleri hem de kelimeleri
bağlama bağlacı kategorisinde değerlendirilir.)

of which: öncesinde çokluk kelimesi ister ve o çokluğun bir kısmını açıklar, (onların…-dığı, -
en/-an)

overall: tam, tüm

ozone-depleting: ozonu incelten (fiilimsi)

peak: zirve

pollute: kirletmek, bozmak

prototype: model, ilk örnek

realise: farkına varmak

resource: kaynak, kaynak sağlamak

retailer: perakendeci, bayi

room: oda

seem: görünmek, gözükmek

shipping: nakliye, kargo (fiilimsi)

site: yerleştirmek, site, yer, bölge

515
so do ı, so does, so are = aynısını yapar

so dos/so do: aynısını yapar

sometimes: bazen (zarf)

spread: yaymak, yayılmak ( spread-spread)

store: depolamak, depo, dükkan

stream: geçmek, akmak

subfloor: parke, alt döşeme

success: başarı

there is no question: şüphe yoktur

together: birlikte, beraber

ultimate: en üst düzey, en son

unimportant: önemsiz

wasteful: savurgan, israf eden

whether: olup olmadığı (paralellik bağlacı, bu anlamıyla if kuralları geçerlidir.)

516
186. WHAT’S WRONG WITH THE WEATHER

accuracy: doğru, kesin

ahead: önde, ileri

anything: herhangi (bir şey), hiçbir şey

as …. put it: … - dediği gibi

ash: kül

by: -e kadar (prep.)

cause: sebep olmak, neden olmak, sebep, neden

certain: kesin, güvenilir

chance: şans

climatological: iklimsel olay

counteract: karşılıklı hareket, etkisini yok etmek

couple: çift, iki

deplete: yok etmek, bitirmek, azaltmak

depletion: yok olma, tüketme, bitirme

disrupt: bozmak, aksatmak

dust: toz

eruption: patlama

even: hatta, bile

eventually: sonuç olarak, sonuçta (zarf)

excuse: mazur görmek, mazeret

extreme: aşırı

flood: sel baskını

517
forecast: tahmin etmek

freakish: kırılgan, anormal, tuhaf

global warning: küresel uyarı(ısınma) (fiilimsi)

greenhouse gas: sera gazı

gulf-war: körfez savaşı

halt: durdurmak

happen: meydana gelmek, olmak

heat-trapped: ısı tutucu (fiilimsi)

indicate: göstermek, belirtmek

influence: etkilemek, etki

insult: küçük görmek, aşağılamak

interact: etkileşmek, birbirini etkilemek

jump: şıçramak, atlamak

know for certain: kesin bilmek, emin olmak (çekim eki/ zincir)

layer: tabaka, katman

look for: -yı aramak (çekim eki/ zincir)

measure: ölçüm, tedbir, önlem

name after: ismini vermek (yapım eki)

outbreak: ortaya çıkmak, patlamak

phenomenon: olay, olağanüstü (şey)

point to:-e bilimsel işaret etmek, -yı göstermek (çekim eki/ zincir)

pool: havuz

powerful: güçlü

518
recognisable: farkedilebilir

recurrent: tekrarlayan

release: bırakmak, salmak

revolution: devrim, ihtilal

scatter: dağıtmak

scientific: bilimsel

sort out: sınıflandırmak, düzenlemek = classify

speculate: yorumlamak, tahmin etmek

suggest: önermek, ele almak

suppress: bastırmak

to some extent: bir dereceye kadar

too…to: -meyecek/ -mayacak kadar (bağlaç)

toward: -e doğru (prep.)

trapping: tutucu, tuzaklama, yakalama

trend: eğilim, moda

trigger: tetiklemek, tetikleyici

uncertainly: belirsizce, kararsızca (zarf)

unseasonably: mevsimsiz, zamansız bir şekilde

variation: değişim

weather: hava

519
187. AUTOMATION

advance: ilerlemek, geliştirmek

although: -ise de (özel kuralı olan zıtlık bağlacı kategorisindedir, zaman uyumu aranmaz ve
en az iki tam cümle ister)

application: uygulama, başvuru

as: gibi, olarak, kadar (bağlaç)

as:-dığı için, -dığı gibi, -dıkça, -iken (bağlaç)

automate: makineleştirmek, otomatikleştirmek

automation revolution: makineleşme devri (ihtilali)

automation: otomasyon, makineleşme, özdevinim

clearly: açık bir şekilde (zarf)

component: bileşen, parça

correct: doğrulamak, düzeltmek

dependency on: -e bağlılık (çekim eki/ zincir mantığında kullanımı) = dependence on

dryer: kurutma makinesi

exhaust: tüketmek, egzoz

good: iyi, fayda, yarar

in (the) case of: -mesi/-ması durumunda

in the first place: ilk başta geleni, en başta geleni, ilk önce

industrialise: sanayileş(tir)mek

machine: makine

nearly: hemen hemen (zarf)

nearly: hemen hemen (zarf)

520
on the other hand: diğer yandan (hem cümleleri hem de paragrafları bağlayan zıtlık bağlacı
kategorisinde değerlendirilir.) =contrast= otherwise

poverty: yoksulluk, fakirlik = poor

previous: önceki

product: ürün

production: üretim

recognise: farketmek

solve: çözmek

technique: teknik, yöntem

technology: teknoloji, uygulayım bilimi

the present day: günümüzdeki (zarf)

true: doğru, gerçek, tam

understand: anlamak, öğrenmek (understood-understood)

washer: çamaşır makinesi

world: dünya

yet: fakat, ama (bağlaç)

yet: henüz (zaman referansı)

521
188. AUTOMATION IS CREATING CONFLICT AMONG WORKERS

according to: -e göre (prep.)

accuse: suçlamak

add: eklemek, ilave etmek

applied: uygulamalı (fiilimsi)

argue: ele almak, iddia etmek

automation: makineleşme

become: olmak (became-become)

between…and: arasında…ve…. (prep.)

bonus: prim, kar payı, ödül

bring about: meydana getirmek, gerçekleştirmek (yapım eki)

change: değiştirmek, değişim

communication: iletişim

computer-operated: bilgisayarı çalıştıran

conclusion: sonuç

conflict: çatışma

effort: çaba, gayret

explain: açıklama

explain: açıklamak

failure: yanlışlık, şanszılık, başarısızlık

fear: korkmak

human: insan, insanoğlu

introducing: tanıtım, sunucu (fiilimsi)

522
involve: içermek

job: iş

lack: eksiklik, yoksunluk

layout: düzenlemek, tasarım

level: eşitlemek, yıkmak, dengelemek, seviye, kademe

lose: kaybetmek (lost-lost)

loss: kayıp, hasar

machinery: makineler, düzenek, sistem

management: yönetim

manually: elle, elle işletilerek

nature: doğa

participate: katılmak, ortak olmak

partnership: ortaklık

pay: ödemek (paid-paid)

phenomenon: fenomen, olay

possess: sahip olmak

publish: yayınlamak, yayımlamak

reduce: azaltmak

relation: ilişki

report: rapor, bilgi

resource: kaynak

shop floor: iş zemini, işçiler

skill: beceri, yetenek

523
specialist: uzman

specilialist: uzman

stage: aşama

supervise: denetlemek

surprising: şaşırtıcı (fiilimsi)

training: eğitim, idman (fiilimsi)

wide: geniş

wide: geniş

widespread: yaygın

write: yazmak (wrote-written)

524
189. ASH FROM A VOLCANO: IT MAY REMAIN ALOFT

above: üzerinde

aloft: havada, yukarıda

altitude: yükseklik

analyse: çözümlemek, incelemek, analiz etmek

ash: kül

assume: varsaymak

balloon: şişirmek, balonla uçmak, küre, balon

believe: inanmak

chemically: kimyasal olarak (zarf)

collect: biriktirmek

come out from: ortaya çıkmak (yapım eki)

come out: çıkmak, yayımlanmak, sonuçlanmak (yapım eki)

correct: düzeltmek, doğrulamak, doğru

eruption: patlama, püskürme

flat: düz

go up: yukarıya çıkmak, yükselmek, patlamak

match: karşılaştırmak, eşleştirmek

near: yakın, yakında

origin: köken, kaynak

particle: partikül, tane, nesne, parçacık

plume: tüy, bulut

525
remain: kalmak

sample: denemek, örnek, numune, çeşit

say: söylemek (said-said)

spherical: yuvarlak

top: kapamak, üst, tepe

vast: geniş, büyük

volcano: volkan, yanardağ

what’s more: dahası (bağlaç)

yet: henüz (bağlaç)

526
190. ADVERTISING

about: hakkında, yaklaşık olarak(sayılardan önce ) (prep.)

advertising: reklamcılık (fiilimsi)

answer: cevap, yanıt

appetizing: iştah açıcı (fiilimsi)

associate with: ile ilişkilendirmek (prep. kendi anlamında kullanımı)

background: sosyal çevre, arka plan

better: daha iyi

bowl: yuvarlamak, kase

brand: marka

bread: ekmek

can: teneke

certain: bazı, belirli, kesin

chlorine: klor

claim: iddia etmek, iddia, istek

everything: her şey

food: yiyecek

freshly-baked: yeni pişmiş (fırında) (fiilimsi)

fry: kızartmak

help: yardım etmek, yardım

image: yansıtmak, görüntü, resim, şekil

important: önemli

in some cases: bazı durumlarda

527
in some cases: bazı durumlarda

influence: etkilemek, etki

jar: kavanoz

juicy: sulu, ağız sulandırıcı

last: son, sürmek

like: sevmek, hoşlanmak, istemek, gibi

mouth-watering: ağız sulandırıcı (fiilimsi)

must/ought to/should: -meli/-malı,-mesi gerekir/-ması gerekir (gereklilik modalı)

nobody: hiç kimse

often: sıklıkla (zarf)

packaging: paketleme, ambalajlama (fiilimsi)

pan: tava

poure: dökmek

purple: mor

researcher: araştırmacı

sausage: sosis, sucuk

sell: satmak, vermek (sold-sold)

sound: kulağa gelmek, ses

strange: tuhaf =bizarre

succesfully: başarılı bir şekilde (zarf)

tap: musluk

taste: tatmak, lezzet, tat

tasty: lezzetli

tell: söylemek, anlatmak (told-told)

528
than: -dan (kıyaslama prep.)

than:-den/-dan (kıyaslama,en az iki şeyi kıyaslamak için kullanılır)

unpleasant: hoşa gitmeyen, tatsız

unpleasant: hoşa gitmeyen, tatsız, nahoş

use: kullanmak, faydalanmak

white: beyaz

with: ile (kelime anlamı)

with: ile birlikte (ek anlamı)

529
191. ARE YOU REALLY A NON-SMOKER?

amount: miktar

based on: -e dayanmak, -e güvenmek (çekim eki/ zincir)

because of: -den dolayı (isme anlamını veren bağlaç kategorisinde değerlendirilir, tam cümle
gerekli değildir)

breast: göğüs

by the ..(time)..: itibariyle (by zaman referansıyla birlikte kullanıldığında “itibariyle ve – e


kadar” anlamları vardır. fakat bu şekliyle ‘itibariyle’ görevindedir.)

called: olarak adlandırılan (fiilimsi)

cancer: kanser

chronic: kalıcı, kronik

cigarette: sigara, mazot

contain: içermek, kapsamak

decade: on yıllık süre, dekat

develop: geliştirmek, gelişmek

estimate: tahmin etmek

exceed: sınırı aşmak, geçmek

expose: maruz bırakmak

general: genel, yaygın, komutan

hazard: risk, tehlike

husband: (erkek) eş

imply: vurgulamak, ima etmek, içermek, işaret etmek

ineffectiveness: etkisizlik

ineffectiveness: etkisizlik, başarısızlık

530
involuntary: gönülsüz, istemsiz

killer: öldürücü (fiilimsi)

knowledge: bilgi

large: büyük, geniş

link: bağlantı, bağlamak

lung: akciğer

moreover: dahası (hem cümleleri hem de paragrafları bağlayan paralellik bağlacı


kategorisinde değerlendirilir.) =furthermore = what is more

non-smoker: sigara içmeyen

pre-existing: önceden var olan (fiilimsi)

publish: yayınlamak, basmak, ilan etmek

rate: saymak, sınıflandırmak, oran, hız

related to: ile ilgili (prep. kendi anlamında kullanımı)

secondhand: ikinci el, gönülsüz içici, dolaylı olarak

show: göstermek, sergilemek, sahnelemek (showed - shown/showed)

site: bölge, konum

smoke: sigara içmek, duman

strengthen: güçlendirmek, sağlamlaştırmak (-en ön/son eki isimleri fiilleştirme görevi


üstlenir.)

study: çalışmak

suggest: önermek, ele almak, iddia ermek

suggest: önermek, ele almak, iddia ermek

than: -dan (kıyaslama prep.)

theorise: kuramlaştırmak, teorileştirmek

thesis: tez

531
tobacco: tütün

toxic: zehirli

wive: eş (kadın)

worsen: kötüleş(tir)mek (-en ön/son eki isimleri fiilleştirme görevi üstlenir.)

532
192. SCHOLL INSPECTORS

about: hakkında, yaklaşık olarak(sayılardan önce ) (prep.)

accommodation: konaklama

according to: -e göre (prep.)

alone: yalnız, sadece

although: -ise de (özel kuralı olan zıtlık bağlacı kategorisindedir, zaman uyumu aranmaz ve
en az iki tam cümle ister)

arrangement: düzenleme, ayarlama

awful: kötü

can not… nor: ne… ne de

carefully: dikkatli bir şekilde (zarf)

case: kutulamak, kaplamak, durum, vaka, sonuç

certainly: kesinlikle (zarf)

certainly: kesinlikle (zarf)

counciller: meclis üyesi., komisyon üyesi

course: kurs, rota

dig-up: araştıma, meydana çıkarmak, kazı yapmak (dug-dug) = research

disciplinary: disiplin

dismissal: işten çıkarma, kovmak, görevden alma

equipment: donanım, ekipman, malzeme, araç gereç

for one thing: önce, evvela (zarf)

formal: resmi

headmaster: müdür

533
history: tarih

indication: belirti, gösterge

inspection: denetleme, teftiş

inspector: müfettiş, denetmen

inspectorate: denetim kurulu

know for: -yı bilmek (çekim eki/ zincir)

know: bilmek, tanımak (knew-known)

last: geçen, son (zarf)

lavatory: lavabo, tuvalet

lavatory: lavabo, tuvalet

lead to: yol açmak (yapım eki)

leak: sızmak, akmkitabıak, su sızdıran delik ya da çatlak

local: yerel

look at: -e bakmak (çekim ekinde zincir)

math(s): matematik

minister: bakan

numerous: sayısız, çok

out of: -den/-dan (prep.)

pass on: -(üzerin)e geçirmek (çekim eki/ prep. kendi anlamında kullanımı)

polytechnic: teknik okul

possibly: muhtemelen (zarf) = likely

press: baskı yapmak, basın

primary: ilk, birinci

534
print: basmak, yazdırmak

provide: sağlamak

pupil: öğrenci = sudent = tutee

qualified: nitelikli (fiilimsi)

rain: yağmur yağmak, yağmur

refuse: reddetmek

remark: açıklama

remark: belirtmek, açıklama, görüş

roof: çatı

say: diyelim ki, farzedelim ki, söylemek (said-said)

secret: sır

shortage: eksiklik, noksanlık

so do ı, so does, so are = aynısını yapar

so: bu yüzden (bağlaç)

some: birkaç (miktar z.), bazı

staff: personel

take a look: bakmak

teach: öğretmek, öğrenim (taught-taught)

textbook: ders kitabı, okuma kitabı

together: birlikte, beraber

verbal: sözlü

visit: ziyaret etmek

wish: istemek

535
193. PAIN

above all: herşeyden öte (bağlaç)

accept: kabul etmek, onaylamak

ache: ağrımak, acımak, acı

alter: değişmek, değiştirmek

alteration: değişiklik, değişim

attack: saldırmak

attempt: teşebbüs

bear: (çocuk) doğurmak, katlanmak (bore-born/borne)

bear: dayanmak

beg: yalvarmak

brilliant: mükemmel, zeki

brilliant: parlak, zeki

burden: yük, ağırlık

burden: yüklemek, yük

casually: öylesine (zarf)

challenge: meydan okuma, zorluk

challenge: meydan okumak

conceal: gizlemek

conceal: gizlemek

confirm: doğrulamak

conflict: çatışma, anlaşmazlık

definite: belirgin

536
definite: belirgin, belli

desert: terketmek, ayrılmak, çöl = abandon = departure = leave

determination: karar, sonuç

devastate: harap etmek

devastating: tahrip edici, zarar verici (fiilimsi)

dramatic: belirgin

exact: kesin

face: surat, yüz yüze gelmek

gradually: aşamalı olarak (zarf)

grow: büyütmek, yetiştirmek, çıkmak (grew-grown)

harden: sertleşmek, kuvvetlendirmek

hero: kahraman

however: her ne kadar… olursa olsun (zıtlık bağlacı, paragrafları bağlama görevinde)

impress: etkilemek

impression: etki

in the event that: -mesi/-ması durumunda = in a manner that

irrational: mantıksız

irritable: sinirli

less: daha az

loud: yüksek ses

mental illness: akıl hastalığı, ruhsal bozukluk

noticeable: önemli, dikkate değer, görülebilir

observation: gözlemlemek

537
overcome: üstesinden gelme, başarmak (overcame-overcome)

overwhelming: aşırı, çok kuvvetli, karşı konulmaz

persist: ısrar etmek, sürdürmek, devam etmek

purity: saflık, masumluk, arındırmak

rare: nadir

recognise: tanımak, fark etmek, gerçekleştirmek

relation: ilişki

resignation: direnç

result: sonuçlanmak, sonuç

selfishly: bencilce (zarf)

severe: şiddetli

sharpen: keskinleştirmek

sometimes: bazen (zarf)

steel: sertleştirmek, çelik gibi yapmak, çelik

strenght: güçlükle

strengthen: sağlamlaştırmak, kuvvetlendirmek, sıkılaştırmak

temporary: geçici

till: -e kadar (prep.)

unbearable: dayanılmaz

victim: kurban

while: iken (hem zıtlık hem paralellik bağlacı görevlerinde kullanılabilir; ayrıca eş zamanlılık
aranır.)

whose: isimlerin aitliği (whose+noun(isim)şeklinde gelir ve devamında hemen fiil gelirse –


en/-an şekliyle tam bir cümle gelirse –dığı şekliyle okunur.)

538
wild: kızgın, vahşi

wonder: merak etmek, şans, mucize

539
194. TYPHOONS

a great deal: pek çok (zarf) =many= a lot of =a great deal =several

accuracy: kesinlik, doğruluk

action: önlem, eylem

advisability: tavsiye edilebilirlik, uygunluk

against: -e karşı (prep.)

aircraft: hava aracı

although: -ise de (özel kuralı olan zıtlık bağlacı kategorisindedir, zaman uyumu aranmaz ve
en az iki tam cümle ister)

among: arasında, aralarında (iki şey ister)

as much as: kadar çok

aspect: yön, görünüş, açı, bakış açısı

autumn: sonbahar

beyond: ötesinde

break out: patlak vermek

bury: gömmek

by: vasıtasıyla, aracılığıyla, oranında, -e kadar, itibariyle (prep.)

change: değiştirmek, değişim

coast: sahil, kıyı

continuously: devamlı bir şekilde, sürekli olarak (zarf)

course: yol, rota

crash: vurmak, çarpmak

cripple: sakatlamak, bozmak

540
crippled: kullanılamaz, sakatlanmış (fiilimsi)

deal: ilgilenmek, meşgul olmak, tacir, iş, hisse

destructive: yıkıcı, yok edici

disastrous: felaket getiren, korkunç

doubtful: şüpheli

enormous: devasa, çok büyük

estimate: tahmin etmek

example: örnek

flatten: dümdüz etmek

flood: su baskını

forecast: tahmin

function: işlev, fonksiyon

gales: şiddetli fırtına

however: her ne kadar… olursa olsun (zıtlık bağlacı, paragrafları bağlama görevinde)

hurricane: kasırga

immobile: hareketsiz

in order to: -mek, -mak için (isme anlamını ekleyen paralellik (koşul-şart) bağlacı
kategorisinde değerlendirilir.)

inaccurate: doğrulanmamış, hatalı

injure: yaralamak, hasar verme

injured: yaralı = hurt

interfere: müdahale etmek

introvert: içe dönük, kapalı

541
large-scale weather modification: büyük ölçekli hava değişimi

lie: uzanmak (lied/lay-lied/lain)

missing: kaybolmuş, kayıp (fiilimsi)

modify: değiştirmek

mound: tepecik

now under way: şimdi devam ediyor

orbit: (yörüngede) dönmek, göz, yörünge

outlook: görünüm, bakış açısı

overtaken: yetişip geçmek

paddy: çeltik, pirinç

partially: hemen hemen (zarf)

plot: çizmek, düşmanlık etmek, taslak, arazi, planlamak

possibility: ihtimal

potentially: potansiyel olarak, imkan dahilinde

prepare: hazırla(n)mak

pressure: basınç

provide with: -yı sağlamak (çekim eki/ zincir), -ile donatmak (çekim eki/ kendi anlamı)

ration: hisse, pay

request: istemek, talep

reservoir: rezervuar, depo

respond: cevaplamak, yanıt, cevap

seed: tohum ekmek

sink: (suya) batmak (sank/sunk-sunk)

542
smash: kırıp dökmek, ezip geçmek

store: dükkan

substantial: önemli

such as: gibi / such: bu gibi

sunk: batmış, batık(fiilimsi)

suspect: şüphelenmek

temporary: geçici

there is no question: söylemeye gerek yok = needless to say

throughout: boyunca (zaman referansı)

throughout: tamamında (yer, zaman)

underway: devam etmek, yapım aşamasında

unfortunately: ne yazık ki (zarf)

valuable: değerli

vulnerable: zayıf, hasssas, savunmasız

warn: uyarmak

wreck: kaza yapmak

wrecked: parçalanmış (fiilimsi)

yet: henüz (zarf, cümle ortasındaki anlamı); ama-fakat(bağlaç, cümle başında kullanıldığında
anlamı.)

543
195. WHAT DOES THE CHIP MEAN TO YOU?

access: ulaşım, erişim

afford: gücü yetmek

beyond: ötesinde

brain: beyin

cheaply: ucuza (zarf)

come down: (fiyat) düşürmek, inmek, zorlamak

compute: hesaplamak

computer: bilgisayar

convert into: -e dönüşmek (çekim eki /zincir) = make into = change into= transform into =
turn into

define: tanımlamak, tarif etmek

divide: bölmek, ayırmak

either: her iki = both

enjoy: zevk almak, keyfini çıkarmak, eğlenmek

happen: olmak =be =become

idea: fikir, düşünce

immobile: hareketsiz

in order to: -mek, -mak için (isme anlamını ekleyen paralellik (koşul-şart) bağlacı
kategorisinde değerlendirilir.)

including: -de dahil (isme anlamını ekleyen paralellik bağlacı kategorisinde değerlendirilir.)

increase: artmak, artırmak, artış

intelectuel: düşünsel, entelektüel, zeki, aydın

introvert: içine kapanık, içe dönük kimse

544
machine: makine ile yapmak, makine

massive: büyük, kocaman

mean: anlamına gelmek, kastetmek (meant-meant)

microelectronic: mikroelektronik

mobile: hareket eden, gezgin, cep telefonu

overcome: üstesinden gelme = cope with = handle = deal with

overtake: yetişip geçmek (overtook-overtaken)

planet: gezegen

predict: tahmin etmek

quite: oldukça (zarf)

reality: gerçek, gerçeklik

reliable: güvenilir, emin

science fiction: bilim kurgu

situation: durum, şart, koşul

spread: yayılmak, yaymak (spread-spread)

spread: yaymak, yayılmak ( spread-spread)

successfully: başarılı bir şekilde (zarf)

surround: çevrelemek, kuşatmak

terminal: bağlantı ucu, uç

the main factor: temel unsur, baş faktör

understand: anlamak, öğrenmek (understood-understood)

uniformity: tekdüzelik

unpleasant: hoş olmayan

unreliable: güvenilmez, inanılmaz

545
viewdata: görüntülü data (veri)

546
196. THE OCEAN FLOOR

able to: -ebilmek (modal)

as well as: -nın yanında (isme anlamını ekleyen bağlaçlar kategorisinde değerlendirilir)

before: önce (preposition ve bağlaç olarak iki kullanımı vardır. bağlaç olarak kullanıldığında
en az iki cümleyi bağlar. preposition olarak kullanıldığında ise, bir cümlenin özne ya da nesne
bölgesinde kendi anlamında kullanılır.)

begin: başlamak (began-begun)

bottom: zemin

bottom: zemin, dip = floor

canyon: kanyon

come: gelmek (came-come)

continent: alan, kıta

continental: kıtasal

currently: halihazırda = already

deep: derin

depht: derinlik, dip = deep

depth: derinlik, dip

different: farklı, değişik, çeşitli

flat: düz

from…to: -den…e... (prep.)

go down: inmek, azalmak

land: kara, karaya çıkmak

larger: daha büyük

like: sevmek, hoşlanmak, istemek, gibi

547
make up of: desteklemek, -den oluşmak (çekim eki/ zincir)

make up: oluşturmak, tamamlamak

ocean: okyanus

oceanographer: denizbilimci, oşinograf

range: sıra

range: sıra, alan, saha, dizmek, sıra halinde olmak

reach: ulaşmak, erişmek

reach: ulaşmak, erişmek

really: gerçekten (zarf)

recently: son zamanlarda (zarf)

ridge: sırt, tepe, çıkıntı

see: görmek (saw-seen)

shelf: sığlık, sahanlık

shelve: ertelemek, meyilli olmak

shine: parlamak

slope: eğim

substantially: belirgin bir şekilde (zarf)

the deepest: en derin

the largest: en büyük

think: düşünmek (thought-thought)

-to hold: içine almak, tutmak

trench: hendek

trench: siper, çukur, hendek

548
under: altında (prep.)

work: iş, çalışmak

549
197. MOTORWAYS

agriculture: tarım

alike: benzer, aynı = same

alongside: boyunca, yanında

animal: hayvan

bee: arı

bitter: acı

bulldozer: dozer, yoldüzler

butterfly: kelebek

bypass: yanından geçmek, çevreyolu

calm: sakinleşmek

carriageway: taşıtyolu, anayol

certain: bazı, belirli, kesin

circle: çevre

circular: dairesel, yuvarlak

circular: döngüsel

city: şehir

congest: tıkanmak, doldurmak, kalabalıklaşmak

consideration: göz önünde bulundurmak, düşünmek

continue: devam etmek, sürdürmek

countryside: kırsalkesim

creature: varlık, insan, hayvan

cycle: döngü, tur, dönüş

550
deaf: sağırlık

decade: on yıllık süre

designate: belirlemek, uygulamak, düzenlemek

designated: belirlenmiş, belirlenen (fiilimsi)

development: gelişme, gelişim

direct: yöneltmek, doğrudan, yönlendirmek

displace: yerinden çıkarmak, yerini değiştirmek

displace: yerinden etmek, yerini almak

distant: uzak mesafeli = away

efficient: etkili, verimli

endanger: tehlikeye atmak, zarar vermek

establish: kurmak, yerleştirmek

exist: var olmak, yaşamak

expand: genişlemek

fall on deaf: kulak ardı etmek, duymazlıktan gelmek

fell: kesmek, mahvetmek

fiercely: şiddetle (zarf)

former: ilk söylenen, ilk, önceki

fox: kurnazlık etmek, aldatmak, tilki

government: hükümet, devlet, yönetim

in brief: kısacası

insist: ısrar etmek

interfere with: -e/ile müdahale etmek (çekim eki/zincir)

551
involved: -de dahil

ironical: alaycı

issue: konu

layer: tabaka, katman

loud: yüksek ses

ministry: bakanlık

mole: köstebek

motorist: şoför, sürücü

motorway: otoyol, asfalt

multiply: üremek, artmak, çoğalmak

nature lover: doğa sever

numerous: sayısız, çok sayıda

object: itiraz etmek, karşı çıkmak

objection: itiraz

occupy: meşgul olmak, işgal etmek, yaşamak

odd: acayip, tuhaf = strange = bizarre

once: bir zamanlar

owl: baykuş

plan: planlamak, tasarlamak

prey: avlamak, av

protect: korumak, himaye etmek

protest: karşı çıkmak, protesto

rabbit: tavşan

552
rail: ray

regrettable: üzücü

reserve: rezerv, stok, ayırtmak, korumak

road: yol

route: rota, güzergah

safe: güvenli, güvende

serve: hizmet etmek, hapis yatmak

shrink: küçülmek, daralmak (shrank/shrunk - shrunk)

somehow: bir şekilde, her nasılsa (zarf)

somehow: her nasılsa, bir şekilde

species: tür, cins

stoat: kakım (hayvan), as

survive: hayatta kalmak

swallow: yutmak

swallow: yutmak, dönmek, altında kalmak

take into consideration: dikkate almak, hesaba katmak

the former: ilki

the latter: sonuncusu

unable: yapamaz, gücü yetmez, aciz

uninhabited: oturulmamış, boş(fiilimsi)

unused: kullanılmamış, alışılmamış (fiilimsi)

up to: -e kadar

urgent: acil = immediate

553
vole: fare = mice

wasteland: çöl, boş arazi

554
198. CONSUMER PRESSURE

a while: bir süre

abundance: bolluk, miktar

achieve: başarmak, elde etmek

action: eylem

advance: ilerlemek, geliştirmek

afterward: sonradan

attempt: teşebbüs etmek

attract: cezbetmek, cazip gelmek

broadcaster: yayıncı

but for: sayesinde

chat: muhabbet, sohbet

combination: birleştirme, birlik

come alive: meydana gelmek, oluşmak, canlanmak (yapım eki)

come up to: eşit olmak, denk gelmek, karşılamak (yapım eki)

come up: gündeme gelmek, tutulmak (yapım eki)

concern: endişelendirmek, ilgilendirmek

confrontation: yüzleşme, karşılaştırma

critically: ciddi bir şekilde, eleştirisel olarak, tehlikeli olarak (zarf)

defeat: mağlup etmek, yenilmek, yenilgi

defeat: yenmek, yenilgi

ever-increasing: giderek artan (fiilimsi)

555
expectation: beklenti

globe: bölge, dünya, küre

gradually: kademeli olarak, yavaş yavaş (zarf)

hand: el, oyun, kontrol

handle: idare etmek, ele almak, üstesinden gelmek

harmless: zararsız

identify: tanımlamak, belirlemek

indifference: ilgisizlik

investigate: araştırmak, incelemek

invitation: davet

lead: öncülük etmek, liderlik etmek (led-led)

lunch: öğle yemeği

matter: konu, mesele

nevertheless: yine de (bağlaç)

occasion: fırsat, sebep, durum

parallel: paralel, kıyaslama, benzerlik

parliament: meclis, parlamento

principally: en çok, çoğunlukla, özellikle(zarf)

process: işlemek, kayıt altına almak, süreç

question: sorgulamak, soru sormak, soru

resent: alınmak, sinirlenmek, gücenmek

retail: perakende (satış)

sale: ucuzluk, satış

556
settlement: anlaşma, yerleşme

spectacularly: mükemmel, ilgi çekici bir şekilde (zarf)

spokesman: sözcü, temsilci

take place: ortaya çıkmak = come about = come alive = come exist

throw away: bir kenara atmak

throw: atmak, fırlatmak

withdraw: geri çekmek, almak (withdrew-withdrawn)

557
199. LAW OF CONSERVATION OF MATTER: EVERYTHING
MUST GO SOMEWHERE

a while: bir süre

absurdity: saçmalık, anlamsızlık

actually: aslında, gerçekten (zarf)

although: -ise de (özel kuralı olan zıtlık bağlacı kategorisindedir, zaman uyumu aranmaz ve
en az iki tam cümle ister)

borrow: ödünç almak, borç

borrow: ödünç almak, borç almak

certainly: kesinlikle (zarf)

certainly: kesinlikle (zarf) = absolutely =definitely

combustion: yanma

conservation: koruma

controversial: tartışmalı

discard: ayırmak, atmak

dump: dökmek, yığmak

dust: toz

ethical judgement: ahlaki yargı

garbage: çöp

globe: küre, dünya, gezegen, bölge

harmless: zararsız

in turn: sonuçta (bağlaç)

invisible: görünmez

558
invisible: görünmez

judgment: karar, hüküm, düşünce

law: kanun, yasa

leak out: sızmak

loan: borç vermek, ödünç vermek = lend

matter: konu, sorun, mesele, madde, dava

mislead: yanlış uygulama (misled-misled)

misunderstand: yanlış anlama, yanıltmak (misunderstood- misunderstood)

>> (“mis” ön eki geldiği yapıya olumsuz anlam katar.)

neither…nor: ne…ne de (hem isimleri hem de cümleleri bağlayan bağlaç kategorisinde


değerlendirilir)

phase: aşama, evre

plant: tesis, santral, dikmek, bitki

pollutant: kirletici

practise: pratik yapmak

recycle: geri dönüştürmek

remove: kaldırmak

reuse: yeniden kullanmak

revoke: iptal etmek

scarred: iz bırakmak, saçmak

scientific absurdity: bilimsel saçmalık, anlamsız bilgi

sewage: atık su, kanalizasyon

sewage: kanalizasyon

559
since: -dığı için (sadece cümleleri bağlayan neden-sonuç bağlacı kategorisinde değerlendirilir)
=now that = in that = as =because

smokestack: baca (fabrika/vapur)

solid: katı

some sort: bir tür, bir derece

somewhere: bir yere

soot: is yapmak, is

sort out: çözümlemek, sınıflandırmak

strip-mining: açık ocak madenciliği (fiilimsi)

tend to: -e meyilli olmak (çekim eki/ zincir)

thermal: sıcak

throw away: fırlatıp atmak (birleşik fiil)

trade off: fedakârlık, değiş tokuş

use up: tüketmek (yapım eki) = consume

waste: atık, israf

560
200. THE PALEOLITIC AGE

accessible: ulaşılabilir

accomplishment: başarma, yetenek

aggressive: saldırgan, kavgacı

at best: olsa olsa, en fazla

at time: ara sıra (zarf) = (on) occasion

cannibalistic: yamyam gibi

cave: mağara

cave: mağara, oyuk

clay: kil, çamur, insan vücudu

compete: yarışmak, rekabet

deer: geyik (karaca)

enemy: düşman

fashion: moda, tasarlamak, meydana getirmek, kılık kıyafet

ferocious: vahşi, acımasız

home sapiens: insan

hunt: avlanmak

illustrate: örneklemek, göstermek, yansıtmak

implement: alet

in some instances: bazı durumlarda

initiation: kabul töreni

instict: içgüdü, sezgi

561
investigetor: araştırmacı

invisible: görünmez

join: katılmak

logic: mantık

mammoth: mamut, devasa

mild: ılıman

nut: fındık

painting: tablo, resim, boyama (fiilimsi)

pass on: -(üzerin)e geçirmek (çekim eki/ prep. kendi anlamında kullanımı)

perilous: tehlikeli

permit: izin vermek, olanak vermek

pregnant: hamile

prey: avlanmak = hunt

rank: rütbe, derece

rank: rütbe, kademe

reason: yargılamak, düşünmek, akıl, sebep

reindeer: ren geyiği

ritual: dini tören, ayin

scene: manzara, tablo, görüntü

seed: tohumlamak, tohum, çekirdek

split: bölmek, yarmak, parçalanmak (split-split)

squirrel: sincap

strike: vurmak

562
striking: çarpıcı, dikkat çekici (fiilimsi)

sudden: ani, birden

supplement: sağlamak, ilave etmek, eklemek

survival: hayatta kalma

uncertain: belirsiz

unlike: farklı, zıddına (bağlaç)

violent: vahşi, şiddetli

wast: atık, çöp

wipe out: silip süpürmek, yok etmek (yapım eki)

woolly rhinoceros: tüylü gergedan

worst: yenmek, en kötü

563
201. TRENDS

adolescence: adölesan, ergenlik

boom: patlamak, yükselmek

built in memory: iç bellek

cash dispenser: bankamatik

conventional: geleneksel

currency: para birimi, döviz

currently: şu anda, bugünlerde (zarf)

debit card: hesap kartı, bankamatik kartı

decade: on yıllık süre, on yıl

denomination: birim, ölçü

divorce: boşanmak, ayrılmak

dreadful: öldürücü, ürkütücü

elsewhere: başka yer

fewer: daha az

forecast: tahmin

forward: ileriye doğru

growth: büyüme, yaşlanma (fiilimsi/ özne ya da nesne bölgesinde fiilin 3.hal kulanımı)

hit: vurmak, çıkmak

household: ev halkı

impact: darbe, etki, tesir

implication: çıkarım, ima

564
intractable: zorlu, takip edilemez

labour: iş gücü, emek

leave: ayrılmak, bırakmak, izin, yaprak (left-left)

look forward (to) : dört gözle beklemek

monetary: mali

on the way out: modası geçmiş, yok olmak üzere

payment: ödeme

plastic-based: plastik kaplı (esaslı) (fiilimsi)

predictable: tahmin edilebilir

primarily: ilk olarak, öncelikli olarak (zarf)

proportion: orantılamak, oran

retire: emekli olmak, uzaklaşmak

retirement: emeklilik, geri çekilme

scale: ölçeklendirmek, ölçek

significant: önemli

split: bölmek, yarmak, parçalanmak (split-split)

square: meydan

stereotypical: basmakalıp

stereotypical: basmakalıp, klişe

transaction: işlem

transaction: işlem

trend: eğilim göstermek, eğilim, moda

undergo: değişime uğramak

565
undertake: üstlenmek

vacancy: boşluk, boş kadro

employer: işveren, patron

change: değiştirmek, değişim

business: iş

look at: -e bakmak (çekim ekinde zincir)

make up: oluşturmak, tamamlamak

then: o zaman (zaman referansı görevinde), daha sonra (zarf)

take place: meydana gelmek (birleşik fiil)

from…to: -den…-e (prep. görevinde kullanılır)

mean: anlamına gelmek, kastetmek (meant-meant)

slowly: yavaş bir şekilde(zarf)

according to: -e göre

cheque: çek, hesap

pretty: oldukça (zarf), sevimli

difference: fark, farklılık

multi-function: çok fonksiyon

pass on: -(üzerin)e geçirmek (çekim eki/ prep. kendi anlamında kullanımı)

566
202. NUCLEAR POWER - A SAFE SOLUTION?

a head-on collision: kafa kafaya çarpışma

above all: her şeyden öte (paralellik bağlacı) = after all

accident-prone: kazaya eğilimli

anymore: artık ( kullanıldığı cümle olumlu ise anlamını olumsuzlaştırır.) = no longer

assure: garanti etmek = ensure

at the very least: en az, hiç olmazsa, en aşağı

basin: havza, leğen

beneath: altında

besides: bunlardan başka (paralellik bağlacıdır, paragrafları bağlayan bağlaç kategorisinde


değerlendirilir.)

break: kırmak, bozmak (broke-broken)

catastrophic: felaket getiren, yıkıcı

claim: iddia etmek

collision: çatışma, çarpma

concrete: beton

contaminate: kirletmek

core: öz, çekirdek

deadeningly: ses izolasyonlu olarak (zarf)

depend on: -e bağlı olmak (çekim ekinde zincir)

disappoinment: hayal kırıklığı

dreadful: ürkütücü, dehşet verici

drop: düşmek, bırakmak,damlamak

567
entire: tüm, hepsi, tamamı

equivalent: eşdeğer

crust: kabuk

foresee: öngörmek, tahmin etmek (foresaw- foreseen)

foreseen: öngörülen, öngörülmüş (fiilimsi)

forever: sonsuza kadar, ebediyen

harness: kullanıma sokma, donanım, yararlanmak

heroic: kahramanca

in the event of: durumunda, halinde, olduğu durumda

in the meantime: bu süre içinde, bu sırada

incredible: inanılmaz

inhabitant: oturan, sakin, yerli

labour: çalışmak, işgücü, uğraş

least: en az, en düşük

mass: birikmek, toplamak, kütle, cisim

meantime: bu arada, bu süre içinde

melt-down: kaybolmak, yok olmak, erimek

military weapons: askeri silahlar

molten: eriyik, erimiş

object: itiraz etmek, nesne, obje

objection: itiraz, engel

peaceful: barışçıl

plume: tüy

568
possibly: muhtemelen (zarf) = likely

precaution: önlem, tedbir

resource: kaynak

self sacrific: fedakarlık

shield: siper

side: taraf, kenar

so far: şimdiye kadar, şu ana kadar (zarf)

so far: şu ana kadar, şimdiye kadar

sooner and later: eninde sonunda

sooner and later: er ya da geç

spill: dökmek, saçmak (spilt v2-3- spilled v2-3)

state: göstermek, açıklamak, söylemek

station: istasyon

take into account: hesaplamak, dikkate almak

the fact that: …- dığı gerçeği

through: vasıtasıyla, aracılığıyla, tamamen = by

uncontrollable: kontrol edilemez

wall: ayırmak, duvar örmek, duvar

warlike: savaşçıl

zone: bölge, alan

569
203. HOW TO STOP COMPUTER ABUSE

absolute: tüm, mutlak, kesin

abuse: su istimal etmek, kötüye kullanmak

advocate: avukat, taraftar, yandaşlar

after all: hepsinden öte (bağlaç)

arise: kaynaklanmak, ortaya çıkmak (arose-arisen)

arrest: tutuklamak

associate: birleştirmek, bağdaştırmak

at the same time: aynı zamanda (zarf)

base on: -e dayanmak (çekim eki/ zincir)

both: her iki (referans)

but: ama, fakat (zıtlık bağlacıdır. bu şekilde geldiğinde bağlaç kuralına göre tam cümle ister.)

case: dava = file

catch: yakalamak (caught-caught)

confidential: güvenilir, özel

deceive: kandırmak = fool

detect: belirlemek, bulmak, ortaya çıkarmak

dishonestly: hileli, dürüst olmayan(zarf)

distinct: belirgin

distortion: bozulma

duplicate: kopyasını yapmak

exactly: tamamen, kesinlikle (zarf)

experimental: deneysel, denek

570
finally: son olarak (zarf)

fingerprint: parmak izi almak, parmak izi

fool: kandırmak

forge: taklidini yapmak, uydurmak

forger: sahtekâr

forgery: sahtecilik, sahte imza

get away: kaçmak, çıkmak

government: hükümet

guess: tahmin etmek, düşünmek

identification: kimlik tespiti (saptama)

identify: tanımlamak, tanımak, tespit etmek

impose: zorlamak, yük olmak

imposter: sahtekâr

inconvenient: rahatsız edici

instead of: -nın yerine (isme anlamını ekleyen ve paralellik bağlacı kategorilerinde
değerlendirilir.)

key in: (veri) girmek

key: kilitlemek, anahtar, tuş

legitimate: meşru, geçerli, haklı

messy: karmakarışık

mimic: taklit, mimik

mind: zihin, akıl

modify: değiştirmek

571
more and more: gittikçe artan sayıda

operation: işlem, çalışma

probably: muhtemelen (zarf)

promise: umut vermek, söz vermek

punishment: ceza

reap: kaldırmak, toplamak, kazanmak

refer: havale etmek, yollamak, bakmak, ait olmak

reject: reddetmek

remote: uzaktan, naklen yayın

requirement: gereksinim, ihtiyaç

resist: direnmek, karşı koymak

restriction: sınırlama, kısıtlama

reward: ödüllendirmek, mükâfat

safeguard: korumak

signature: imza

subject to: -e maruz kalmak (çekim eki/ zincir)

subject: maruz kalmak, denek, konu

substantial: önemli, belirgin

sufficiently: yeterli miktarda, yeteri kadar (zarf)

thorough: ayrıntılı, titiz, dikkatli, mükemmel, kapsamlı

tip: uç, tepe

transmit: iletmek, aktarmak

572
unfortunately: ne yazık ki (cümleleri bağlama bağlacı ve paragraf bağlama bağlacı olarak
kullanılabilir.)

variation: farklılık, değişiklik

while: iken (hem zıtlık hem paralellik bağlacı görevlerinde kullanılabilir; ayrıca eş zamanlılık
aranır.)

whose + noun (isim): onun –en,-an/-dığı ( kendisinden sonra isim ister. )

widelly: geniş bir şekilde, oldukça (zarf)

refer: ait olmak, bahsetmek

in order to: -mek, -mak için (isme anlamını ekleyen paralellik (koşul-şart) bağlacı
kategorisinde değerlendirilir.)

associate with: ile ilişkilendirmek (prep. kendi anlamında kullanımı)

noise: ses çıkarmak, ses, gürültü

surely: elbette, kesinlikle (zarf)

573
204. THE MIND AND THE BODY

, namely, : yani (iki noktalama arasında kullanım)

after all: herşeyden öte (paralellik bağlacı) = above all

alive: canlı, zinde

and so on: ve benzeri, buna benzer

anxiety: endişe, kaygı

apparent: görülen, göze çarpan

approach: yaklaşmak

as much as: kadar çok

at ease: kolay, husursuz, endişeli

background: sosyal çevre, arka plan

behaviour: davranış

condition: şartlandırmak, koşullandırmak

conflict: çatışma

counterpart: tam benzeri, benzer

derive from: -den kaynaklanmak (çekim eki/ zincir) = result from = stem from

determinant: belirleyici faktör, etken

diminish: yok etmek

disturbance: kargaşa, sıkıntı

disturbance: rahatsızlık

enjoy: zevk almak

enjoy: zevk almak, keyfini çıkarmak

express: ifade etmek, açık

574
forefront: ön plan

function: işlev, fonsiyon, çalışmak

gesture: jest, mimik

hand in hand: el ele

identity: kimlik, kişilik, benzerlik

in other words: diğer bir değişle (paralellik bağlacı)

inability: yetersizlik= inadequacy

inadequacy: yetersizlik, eksiklik

limitation: kısıtlama

mean: anlamına gelmek (meant- meant)

miserable: çok kötü

neglect: ihmal etmek

not only……but also: değil sadece……fakat ayrıca (hem cümleleri hem de kelimeleri
bağlama bağlacı kategorisinde değerlendirilir.)

overcome: üstesinden gelmek

personality: kişilik, şahsiyet

pleasure: zevk, keyif, sevinç

principle: prensip, ilke

purely: tamamen, sadece (zarf)= merely

regard: kabul etmek, göz önüne almak, saygınlık

release: salmak, bırakmak

resolve: çözümlemek, ortadan kaldırmak

rest on: -e dayanmak, -e güvenmek (çekim eki) = rely on = base on

self expression: kendini ifade etme

575
self-evident: tartışmasız, kendini kanıtlama

simultaneously: eş zamanlı olarak (zarf)

spontaneity: doğallık

stem: çıkmak, -den gelmek, engellemek, kök, (ağaç)

structure: yapılandırmak, yapı, bina

tackle: mücadele etmek, başarmak, üstesinden gelmek

tension: gerginlik, gerilim, heyecan

the fact that: …- dığı gerçeği

therefore: bu yüzden (paralellik bağlacı) =thus =so

what if: ne olacak?

Whether (1)olup olmadığı Bu üç anlamı da karşımıza çıkabilir.

whether… or not(2)…olsa da… olmasa da

whether…or (3)ister…olsun; ister… olsun

576

You might also like