Professional Documents
Culture Documents
Çevirenler:
Ümit TATLICAN - Bekir BALKIZ
P aradigm a
A n th on y G id d en s
Sosyolojik Yöntemin
Yeni Kuralları
Ç evirenler:
Ü m it T A T L IC A N - B ekir B A L K IZ
Paradigma
İstanbul, M art 2 0 0 3
S osyolojik Yöntemin Yeni Kuralları
Anthony G idden s
Türkçesi
Ü m it TATLICAN - B ekir BALKIZ
Baskı
Engin Yayıncılık
Birinci Baskı:
İstanbul, M art 2003
PA R A D İG M A Y A Y IN L A R I
Cankurtaran mah. Seyit Haşan sok. 12/4
Sultanahmet / İSTA N BU L
TEL (0 212 638 64 46)
Yayınevi İrtibat Tel: 0 532 403 21 49
İçindekiler
Ö n sö z / 1
ik in c i B a s k ıy a G ir iş / 3
B irin c i B a s k ıy a G ir iş / 23
4 a. g. y. s. 35
İkinci Baskıya Giriş 1
10 a. g. y., s. 11
11 Lynch, W illiam T ., ‘W hat does the trouble herm eneutic explain/justify?’,
S ocial E pislem ology, Vol. 6, 1992.
İkinci Baskıya Giriş 17
13 a. g. y., s. 38
İkinci Baskıya Giriş 19
olarak tarif eder. Bu tür ani geçişler olsa bile, toplumun sıradan
üyesi, bilim insanlarının teorik düşünce düzeyinde yaptıkları
g ib i, farklı dil ve etkinlik biçim leri arasında oldukça rutin
geçişler yapar.
Parsons, modern toplumsal düşüncede en anlamlı fikrî ya
kınlaşmanın -D urkheim ve Freud’un birbirlerinden bağım sız
olarak ulaştıkları- ‘değerlerin içselleştirilm esi’yle ilgili oldu
ğunu ileri sürer; ancak ben, daha iyi bir örneği, M ead, Witt
genstein ve H eid egger’in birbirlerinden bağım sız olarak ol
dukça farklı bakış açılarından hareketle ulaştıkları - v e H eideg
g e r ’in izin den giden Gadam er tarafından da u la şıla n -
‘refleksivitenin toplum sal (ve d i l s e l) te m eli’ düşüncesinin
oluşturduğu kanaatindeyim. B enlik-bilinci pozitivistik sosyal
teori okullarında her zaman önem siz bir ayrıntı olarak g ö
rüldü; bu okullar ‘içebakış’ yerine dışardan gözlem i geçirmeye
çalıştılar. Gerçekte, ister birey isterse gözlem ci tarafından ya
p ılsın , ‘bilin cin yorum u’na ‘g ü v en ilm ezlik ’ bu okulların
V e r s te h e n i reddedişlerinin her zaman temel hareket noktası
oldu. Bilincin sezgisel veya empatik kavranışı pozitivistler ta
rafından sadece insan davranışı hakkında olası bir h ip o tez kay
nağı olarak alınır (bu görüş W eber’e bile yansım ıştır). Ondo
kuzuncu yüzyılda ve yirminci yüzyıl başında, G e istesw issen sc
h a ften (İnsan Bilim leri) geleneğinde, V ersteh en (Yorum layıcı
Anlama), her şeyden önce bir y ö n te m , insan etkinliğini araş
tırmanın bir aracı v e, bu sıfatla, başkalarının tecrübelerini
‘yeniden yaşam a’ veya ‘yeniden icra etm e’ye dayalı bir şey
olarak alındı. Bu görüş,- D ilthey tarafından benim sendiği ve
sonradan W eber tarafından değişikliğe uğratıldığı haliyle, po-
zitivist muhalifleri tarafından yöneltilen şiddetli eleştiriler kar
şısında kesinlikle korunmasızdı; zira Dilthey ve Weber, farklı
biçimlerde de olsa, ‘anlama yöntem i’nin ’n esn el’ ve bu yüz
den öznelerarasılık düzlem inde doğrulanabilir m ateryaller
sağladığını ileri sürmekteydi. Ancak, bu yazarların ‘anlama’
olarak adlandırdıkları şey, ne sadece başkalarının yaptıklarını
anlama yöntem idir, ne de onların bilinçlerinin kısmen gizem li
Birinci Baskıya Giriş 33
1 S chutz'un ilk kez 1932’de D er sinnhafte Aıtfbau der sozialen Welt adıyla
hasılan bu çalışm ası, 1967’de İn g ilizce’ye The P henom enology o f the
Social World adıyla çevrildi.
'llıısse rl’in fenom enolojisinin göz önünde bulundurduğu fenom enler ... öz
(essentia) fenom enlerdir. Ö z fen o m en leri, real b ir karakter taşım ayan
Ic n o m e n le rd ir. Ö z fe n o m e n in ö z e lliğ i, re fle k s iy o n lu b ir tav ra
(fenom enolojik bir tavra) dayanm asıdır. ... fenom enolojinin fenom enleri
ırrcaldir. F enom enoloji real fenom enlerin d eğ il, reduksiyon (ayıklam a)
yöntem i uygulanan fenom enlerin b ilgisi, bir öz b ilgisidir. Reduksiyon
yoluyla tem izlenen fenom enler, artık irrealitelerdir. İşte fenom enoloji real
olayları değil, bu irrealiteleri “öz” olarak kavrar ... Ö rneğin, algı hakkında
40 Sosyolojik Yöntemin Yeni K uralları
bir gayretle, bu b ilgiyi bir tür gölgem si, tâli bir varoluştan
başka bir şey olmayan şeylere uyumlu kılmaya çalışma sonu
cunu doğurm uştur. N itekim , H u sse r l’e g öre, n iy e tsel-
lik/yönelim sellik içsel bir özne ve nesne ilişkisidir; ve, egonun
—harikulâde zihinsel bir edimle— em pirik dünyadan arındığı
tam fenom enolojik indirgeme yöntem i bu hareket noktasına
dayanır. Husserl niyetsellik/yönelim sellik kavramını önceki
anlam ve deneyim /tecrübe teorilerinde kabul edilem ez olarak
gördüğü öncüllere karşı bir tepki olarak geliştirir; ve bunu ya
parken, anlam ve referans/atıf arasındaki ayrımı anlam-atfedici
düşünceleştirme edimi lehine tamamen terk etm eye yönelir.
Birçok yorumcu bu yaklaşıma karşı çıkm ış ve Husserl’in niyet
sellik /yön elim sellik tanımının değiştirilm esi gerektiğini ileri
sürmüştür. Nitekim , Ryle şu değerlendirmeyi yapar:
Göründüğü kadarıyla açık olmasa da, öyle olarak bildiğim şeyin ger
çekte bildiğim gibi olup olmadığını söylem ek bir ölçüde mantıklı
olsa bile, bu dönüştürülmüş niyetsellik/yönelim sellik nosyonuyla ça
lışan bir fenom enoloji, açıkça ben-merkezci bir metafizik içinde kal
maktan, mantık ve fizik felsefesi gibi diğer tüm felsefe dallarına ön
celik iddia etmekten kurtulacaktır.2
Şem siye açma tasarısı/dlişüncesi şem siye açma eylem inin nedeni de
ğildir; aksine o , sadece zihinde oluşturulan bir beklentidir. Eylem ,
aksine, bir tasarıyı/düşünceyi ‘hayata geçirir’ veya bunda ‘başarısız
kalır’. Bundan farklı olarak, yağmurun yağacağını hissetme herhangi
bir tasarı biçimi değildir. Bu hissin, ‘Yağmurdan korunmazsam elbi
selerim ıslanacak; bu hiç de hoş bir şey değil; o halde, bunu önle
mem gerek’ şeklindeki bir çıkarımla hiçbir bağlantısı yoktur. Bu bağ
lantı veya ilişki, kendisi vasıtasıyla tüm geçm iş tecrübelerimin kom
pleks bütününe yöneldiğim [fenom enolojik anlamında - A . G.] ni-
yetsel edim im le kurulur.6
6 ıı g. y „ s. 92-93
46 Sosyolojik Yöntemin Yeni K uralları
16 a. g. y „ s. 91.
17 a. g. y ., s. 93.
Bazı Sosyal Teori ve Felsefe Okulları 51
kast ediliyorsa, bunun niçin istenilir bir şey olarak kabul edil
mesi gerektiğini veya bu dönüştürmenin nasıl yapılabileceğini
unlamak zordur -b izza t Schutz’un da belirttiği gibi, özellikle,
sosyolojik kavramların formülasyonuna temel oluşturan ilgi ve
kı ilerlerin, gündelik kavramlarımıza içkin ilgi ve kriterlerden
Imklı oldukları dikkate alınırsa.
S ır f g e n iş bir y a zarlar grubunun ça lışm a la r ın ı
Icuom enolojik’ olarak adlandırmasına veya H usserl’in yazı
lımlıdan açıkça yararlanmış olm asına dayanarak, -gön ü l ra-
lıntlığıyla— fenom enolojik bir sosyoloji ‘mümkün müdür’ diye
sormanın faydalı olmayacağını düşünüyorum. İlk olarak, bana
göre, H usserl’in transendental fenom enolojisinde öne çıkan
bıı/.ı problemlerin daha sınırlı düzeyde ve kılık değiştirmiş bir
biçim de S ch u tz’un yazılarında yen iden ortaya çık tığını
söylem ek doğrudur. Bu problemler şunlardan ibarettir: ister
doğa dünyasının isterse toplumsal gerçekliğin ‘olgusallığı’ an
lamında alınsın, ‘d ış’ gerçekliğin fenom enolojik olarak nasıl
mşa edilebileceği problemi; ve ya transendental ego düzeyinde
vn da - ‘bireyi-aşan’ yapılar olarak kollektiviteleri içeren ve
onlara temel oluşturan- daha somut dünya düzeyinde tezahür
rdeıı ‘ötekiler (öznelerarasılık) problem i’.
K tnom etodoloji
Ivııom enolojik düşünceler sosyolojid e etkili olm aya devam
rlsc bile, haklı olarak fenom enolojinin can çekişen bir felsefe
okluğu söylenebilir. Kıta filozofları arasında başarısı her za
man bir ska n d a l b a şa rı olan varoluşçuluğun savaş-sonrası
yükselişi aniden kesintiye uğradı, ilgi diğer alanlara kaydı ve
veııi perspektifler geliştirildi. İngiliz ve Alman düşünürler fe-
ımınenolojiye karşı daima m esafeli durdular; ve özellikle Bri-
lııııya’da, karmaşık bir teknik term inoloji ve yakıcı ahlâkî
kaygının karışımı olan ‘fenom enolojik varoluşçuluk’un mu
52 Sosyolojik Yöntemin Yeni K uralları
ikinci ılcvrim ’in genel eğilim iyle b irleşen - temel bir bağlantı
ımklıısı yer alır.18
Ancak, Garfinkel Parsons’a borcunu açıkça itiraf etse b ile,19
viıır de Schutz’un yazıları G arfinkel’in düşüncelerinin gelişi
mimle ilk hareketi sağlam ış görünür. Schutz’un etkisinin iyi
lılı örneğine, G arfinkel’in onun toplum sal davranışta rasyo-
mılılenin doğası hakkındaki görüşlerini tartışmaya ve açım la
maya çalıştığı ilk makalesinde rastlanır. Bu makalenin temel
.ııgllıııanının dayanak noktası, Garfinkel’in ‘bilim in rasyonali-
ı>'.ı' ile sağduyu veya ‘doğal tutum’un rasyonalitesi arasında
\apliği ayrımdır.211 Garfinkel, bilimin rasyonalitesi deyim iyle,
VVrber’iıı, -to p lu m sa l davranışı açıklam ak için açık-seçik
■Mıiçlıır-amaçlar kriterinirl k u llan ıld ığı- rasyonel eylem anali-
- imle sergilenen bakış açısını anlatır. Bu çerçevede, güdülen
miş eylem , gözlem cinin -aktörlerin kendi davranışlarını dü-
ıı ııleıkcıı başvurdukları kriterlerden oldukça farklı olabilen ve
m m imikle farklı o la n - kriterlerine göre açıklanır. Ne var ki, bu
•ıkıl yürütme sonucunda, İnsanî toplumsal etkinlik alanlarının
luiyllk bir kısmı sanki ‘rasyonellikten uzak’mış ve ‘rasyonel
• y İrinler’ sadece marjinal önem deym iş gibi bir durum ortaya
ı,ıkın. Toplumsal davranışın yorumlanmasında kullanılabilecek
iı k bir rasyonalite standardı bulunduğu düşüncesini terk eder
•■i nktörlerin kullanılabilecekleri farklı ‘rasyonaliteler’ bulun-
•Iııp.ıımı söylersek, rasyonel eylem artık sadece ilâve bir kate-
i'nııyı temsil etm ez. Schutz’u izleyen Garfinkel, sosyal bilim
im mkilerden ziyade pratik gündelik hayatın ilgileriyle bağ-
Imılılı bu türden epeyce fazla ‘rasyonalite b içim i’ tespit eder.
'" İlk devrim i M oore, Russell ve erken dönem VVittgeinstein’ın çalışm aları
iı'iıısil etm ektedir. K arşılaştırın: A yer, A. J., et al., The R evolution in
P h ilo so p h y, London, 1956.
I İmIıııkel, H arold., Studies in E thnom etodology, New Jersey, 1967, s. İx.
" llic rational properties o f scientific and com m on sense a c tiv ities’,
yukarıdaki k itap ta yeniden b asıld ı. K arşılaştırın : E llio t, H enry C .,
'ıiıııılıırities and differences betw een science and com m on sense’. Turner
Uny, E th n o m eto d o lo g y, London, 1974.
54 Sosyolojik Yöntemin Yeni K uralları
*1 II. g. y., s. 1.
i
'n lim s ö z ed im i (illu cu tio n a ry a c ı): sö y ley e re k , k o n u şm a ey lem inde
bulunurken yapılabilecek olan eylem ya da faaliy et; düpedüz bir şey
löylcm ek dışında, bir şey söylerken gerçekleştirilm iş'olan edim ya da fiil.’
(A hm et C ev izci, P aradigm a F elsefe T erim leri S ö zlü ğ ü , P arad ig m a
Y ayınları, Şubat 2000, İstanbul), [çev. not.].
’ W ittgeinstein, L udvig., P h ilo so p h ica l In v e sıig a tio n s, O xford, 1972, s.
1-16 .
56 Sosyolojik Yöntemin Yeni K uralları
'' (larfinkel, H arold, and Sacks, H arvey., ‘On form al structures o f practical
actions’, M cK inney, John C ., and T iry ak ian , Edw ard A ., T h e o re tic a l
Sociology, P erspectives and D evelopm ents, New Y ork, 1970.
11 a. g. y., s. 348.
Scarle, John R., Speech A cts, C am bridge, 1969, s. 16.
58 Sosyolojik Yöntemin Yeni K uralları
• •
‘etkisöz edim i (p erlo cu tio n a ry acı): ik n a etm ek , söz verm ek türünden
edim leri; bir şeyler söyley erek , ağızdan b irtakım sözcükler çıkararak
gerçekleştirilen edim ler. Söylem e edim inin, anlam lı tüm celer kurm akla
g erçekleştirilen fiilîn dinleyen kişi üzerinde oluşturduğu e tk iy i, sözü
söyleyen, konuşan kişiye bağlayan eylem ; konuşan kim senin bir tümce
k u rark en , bilerek ya da b ilm eyerek k arşısın d ak i kişin in duygu ve
düşüncelerinde m eydana getirdiği etk i.’ (Ahmet C evizci, Paradigma Felsefe
Terim leri Sözliiğii) İçev. n ot.|.
Bazı Sosyal Teori ve Felsefe Okulları 65
K ullanılan terim ler ve ifadelerin daha iyi anlaşılm ası am acıyla Austin ve
S earl’in dil felsefesiyle ilgili bazı terim lerini birlik te verm eyi uygun
gördük: ‘e d im se l d il (p e r fo r m a tiv e la n g u a g e ): ‘Söz v e riy o ru m ’,
'd av ran ışım d an dolayı özü r d iliy o ru m ’ tü rü n d e n , anlam ını ağızdan
çıkartıldığı anda, söylenm e edim inden alan; yapı bakım ından bildirim e
benzem ekle b irlik te , o lg u la rı, dış d ü n y ad a o la n la rı betim lem eyen;
d olayısıyla, doğru ya da yanlış değil d e, başarılı ya da başarısız olan
cylem sel nitelikli dil. ed im sel sö zcelem (j)erform ative utterance): Ünlü
dil filozofu J. A u stin ’in klâsik felsefenin m itleştirerek çok üzerinde
durduğunu söylediği ‘evetlem e’nin karşısına koyduğu sözce, sözcelem türü.
K endi çö zü m lem elerin d e e v etlem e terim in i k u llan m ak tan kaçınm ak
am acıyla, bir olgu durum unu betim leyen söylenim ya da sözcelem lere
gözlem leyici sözcelem ler adını veren A ustin’de, gözlem leyicilerin aksine,
doğru ya da yanlış olm ayan sözcelem türü, e d im sö z g ü c ü (illo cu tio n a ry
fo r te ) : Ünlii çağdaş dil filozofları J. A ustin ve J. S earle’in öğretilerine
göre, belli bir iletişim ortam ında, edim söz veya söyleyerek yapm a fiilîni
belirleyen niyet ya da bu fiilîn yapılabilm e değeri; bir söylenim ya da
sözcelem in anlam ından ve göndergesinden ayrı olarak taşıdığı üçüncü bir
değer, d ü z sö z e d im i (lo cu tio n a ry a d ): Ünlü İngiliz dil felsefecisi J.
A ustin’in sınıflam asında yer alan ve ağızdan anlam lı sözler çıkarm aktan
oluşan edim ; belli bir anlam ı ve dış karşılığı olan bir tüm ce oluşturm ak
suretiyle gerçekleştirilen fiil. A ustin’e göre, bir şey söylem ek bir düzsöz
edim i gerçekleştirm ekle aynı şeydir; başka bir deyişle, bir düzsöz edimi
gerçekleştirmeksiz-in bir şey söylem ek m üm kün değildir. Öte yandan, bir
düzsöz edim i, iiç alt edim in bir birlikteliğinden m eydana gelir. Bunlar da,
sırasıyla, seslendirm e, dillendirm e ve anlam landırm a ed im lerid ir.’ (a. g.
>’.). |çev . not.].
’-l M ates, B ., ‘On the verification o f statem ents about ordinary language’,
l.yas, C olin, Philosophy and Linguistics, London 1971, s. 128.
66 Sosyolojik Yöntemin Yeni K uralları
' ' llıı vc önceki paragraftaki alıntılar Peter W inch’e aittir (The Idea o f Social
S c ie n c e , London, 1958, s. 52, 88 ve 123) | So sya l B ilim D üşüncesi ve
I elsefe, İngilizceden Çeviren: Ö m er D em ir, Vadi Y ayınları, M ayıs 1994,
Aııkııra|.
' N ö z e llik le ‘U nderstanding a prim itive so ciety ’ adlı yazıda: A m e r ic a n
Philosophical Q uarterly, Vol. I, 1964.
70 Sosyolojik Yöntemin Yeni K uralları
IIjtıc lı’in sö zleriyle, burası ‘fe lse fî devrim ’in hem güçlü hem
•lı za y ıf yanıdır. Bu sözlerin hem en ardından W inch,
W iiigcnstein’dan şu alıntıyı yapar: ‘Kabul edilm esi, veri olarak
alınm ası gereken şey hayat tarzlarıdır’ . B u v e c iz söz
U Keledeki yeni yönelim leri özetler ve aynı zamanda onlara
U tı bir sınırlama getirir. F ilozof, toplum sal ‘uzlaşım ’ı veya
toplumsal ‘kurallar’ı keşfettiğinde ve birey ile onu çevreleyen
dllııyıı arasındaki karşılıklı alışverişlerin çoğunun toplumsal
dıivıııınştan kaynaklandığını ve bu davranış için de ifade
•.dildiğini kavradığında, toplumsal hayat tarzlarını veri olarak
•İn ve fe ls e fî prob lem lerin ü zerin e giderk en -d e y im
n im d ey se- buraya ‘yaslanır’. Araştırmanın sınırını toplumun
v n lc şik kuralları çizer; aktörlerin davranışları am açlı ve
iınıııılırıcı olarak resm edilirken, ‘u zlaşım lar’ın kaynakları
muğlak halde ve belki de ister istem ez açıklanmadan bırakılır;
Dıı allar, bu resim de, ‘müzakere ed ilm iş’ yani bizzat insan
ı yirm inin ürünleri olarak d e ğ il, aksine bu eylem lerin
•ulaşılacağı zemin olarak yer alır.
" Ihı- Idea o f Social Science, s. 40; karşılaştırın: W ittgeinstein, The Blue
and Brown Books, O xford, 1972, s. 14 ve devamı.
76 Sosyolojik Yöntemin Yeni Kuralları
45 G adam er, H ans-G eorg, K leine Sch riften , Vol I, T übingen, 1967, s. 109;
ayrıca, onun D as P roblem der Sprache, M unich, 1967 adlı çalışm aya
yazdığı kısa girişine bakınız-.
46 A bel, T heodore, ‘The Operation called V e rste h en ’, A m erican Journal o f
S o c io lo g y , Vol. 54, 1948, s. 218.
Bazı Sosyal Teori ve Felsefe Okulları 81
V| Kntnvledge and Hıunan Interests, Jurgen H aberm as, London, 1972, s. 214
(Bilgi ve İnsansal İlgiler, Çev: Celâl A. K anat, Kıiyerel Y ayınları, Kasım
1997, İstanbul).
86 Sosyolojik Yöntemin Yeni K uralları
"... ben üzerine düşünüm e bağlı o lm ayan, özne ve nesne ikilem inin söz
konusu olm adığı, kendi kendinin bilincinden önce gelen bilince p re -
ır fle k s if bilinç adı verilir” (A hm et C evizci, Paradigm a F elsefe Sözlüğü,
ır f l e k s iv i te m a d d e s i). Bu te rim ö n c e d e n ü z e rin d e (d ik k a tlic e )
düşünülm eden, yani bir ‘ön-düşünm e gerektirm eden y ap ılan ’ eylem leri
nitelemek için kullanılm aktadır, (çev. not.)
92 Sosyolojik Yöntemin Yeni K uralları
* d e ic tic : doğrudan gösteren veya işaret eden (bu , şu ve bun la r gibi sözcükler
d e ik tik b ir işlev e sa h ip tirle r). |W e b s te r’s N in th New C o lleg iate
D ictionary, M erriam -W ebster Inc., Publishers, U .S.A ., 1983] [çev. not|.
Bazı Sosyal Teori ve Felsefe Okulları 95
•U
‘A postscript to “ K nowledge and Human Interests’” , P hilosophy o f the
Social S cien c es, Vol. 3, 1973, s. 166.
96 Sosyolojik Yöntemin Yeni K uralları
* reason: neden, sebep; bir olayın nedeni; bir hareketin açıklam ası veya
b ah an esi; g e r e k ç e , bir harekete yol açan , insana bir karar verdiren,
insanı bir niyete iten şey. L o n g m a n -M e tro , B ü y ü k İn g ilizce -T ü rk ç e -
Türkçe S ö zlü k, M etro K itap Y ayın Pazarlam a A .Ş ., 1993. G id d en s’ın
eylem in bilinçdışı nedenleri ve güdülerle ilintili olarak, bir dış nedenden
ziyade, kişinin yaptığı davranışlara açıklam alar getirebilm esi anlam ında,
yani onun kendince sebep lerin i an latm ak için k u llan d ığ ı bu terim i
g e re k ç e olarak karşılam ayı uygun buluyoruz. A yrıca terim in benzer bir
kullanım ı için, bak. Brian F ay, Ç ağdaş S o sya l B ilim ler F elsefesi, çev.
İsmail T ürkm en, Ayrıntı Yay. İst. 2001, s. 136-147). [çev. not]
Faillik, Edim Teşhisleri ve İletişim Niyetleri 101
kaııik bir şey olduğunu, kişinin ‘başına g elen ’ bir şey oldu
ğunu imâ etmektir; ve bir davranış parçasını, eğer o kişinin
'sebep olduğu’ veya ya p tığ ı bir şey ise, bu şekilde tanımlamak
kesinlikle yanlıştır. Sanırım, buradan hareketle, eylem ler ve
hareketler ayrımını tamamen bir kenara bırakmanın pekâlâ
mümkün olduğunu düşünülebiliriz: buna göre, bir eylem ana
lizinin uygun referans birimi k işi, yani eyleyen ben olmak zo-
ı undadır. Ancak, bununla ilintili bir başka m esele daha vardır,
■jayet ‘hareketler’ terminolojisini kullanırsak, böyle bir form
çerçevesinde yapılan betim lem elerin, ‘eylem bctim lem eleri-
’ııtlc olm adığı biçim de, bir gözlem dilini tem sil ettiğini var
sayma eğilim ine gireriz. Başka bir deyişle, hareketler doğrudan
gözlem lenip betim lenebilirken, eylem betim lem elerinin daha
lıırklı süreçleri, çıkarım veya ‘yorum ’u (örneğin, hareketi bir
kural ışığında yorumlamayı) gerektirdiğini varsayma eğilim i
gösteririz. Ancak, bu varsayım gerçek dayanaktan yoksundur.
Itizler kesinlikle, eylemleri ( ‘istem d ışı’) hareketler gibi doğru
dan gözlem leriz; şayet, bu tespit, gözlem lenen şey hakkında
yapılacak betimlem elerin (farklı) teorik terimleri öngerektiren
ıİndeler içinde dile getirilm eleri gerektiği anlamında alınırsa,
iki betimleme tarzı da aynı ölçüde ‘yorum ’ içerir.
Pek çok felsefeci, eylem kavramının esas olarak niyet kav
unuma odaklandığını, kavramın ‘amaçlı davranış’a işaret et
mesi gerektiğini kabul eder. Bu kabul iki kılıkta kendini gös-
inir: (1) genelde eylem kavramı bakımından; (2) edim tip leri
nin teşhisi bakımından. Ancak ikisi de ayrıntılı incelem eye
gelmez. Birinci durum söz konusu olduğunda, niyet kavramı
nın mantıken eylem kavramını içerdiğini ve bu yüzden onu
Oııgcrektirdiğini, ancak bu içerm e v e öngereklilik ilişkisinin
tersi yönde çoğu kez mümkün olm adığını belirtmek yeterlidir.
l eııom enolojik bir n iy etsellik /yön elim sellik temasına örnek
olarak, bir aktörün ‘n iyetien em eyeceği’, aksine bir şeyi yap
maya niyetlenm esi gerektiği söylenebilir. Ayrıca elbette, her
kesin kabul ettiği gibi, insanların kendi eylem leri sonucunda
meydana g elen , aslında yapmaya niyetlenm edikleri pek çok
104 Sosyolojik Yöntemin Yeni Kuralları
Niyetler ve projeler
Gündelik İn gilizce kullanımda aralarında fark olduğu düşü
nülse de, ‘niyet’ veya ‘am aç’ terimlerini aynı anlamda kulla
nacağım. Gündelik kullanımda ‘am aç’, ‘niyet’ten farklı olarak,
fenomenolojik anlamda tamamen niyetsel/yönelim sel bir terim
tleğildir: biz, kişinin ‘am açlı’ ya da ‘bir amaca yön elik ’ olarak
davrandığından söz ederiz. ‘A m aç’, niyet kavramında olm a
yan bir şekilde, ‘bir şeye karar verm e’ veya ‘bir şeyde kararlı
olm a’yla ilintili görünmektedir: amaç terim iyle uzun vadeli
tutkuları anlatmak eğilim inde olsak da, niyet daha ziyade gün
delik pratiklerle sınırlıdır.3 Ancak yine de, bu tür tutkuları
(sö z g e lim i, bir kitap yazm a tutkusunu) anlatm ak için
‘proje/tasarı’ terimini kullanacağım.
' Austin, J. L., ‘Three ways o f spilling in k ’, The P hilosophical R eview , Vol.
75, 1966.
106 Sosyolojik Yöntemin Yeni K uralları
Bazı ek tespitler:
1. Eylem in amaçlı olm ası için aktörlerin kullandıkları bilgiyi
soyut bir önerme biçim inde formüle etmeleri zorunluluğu
Faillik, Edim Teşhisleri ve İletişim N iyetleri
* Toulm in, Stephen, ‘Reasons and causes’ , B orger, R obert and C ioffi, Frank,
Explanation in B ehavioural Sciences. C am bridge, 1970, s. 12.
108 Sosyolojik Yöntemin Yeni Kuralları
Edim teşhisleri
İnsan davranışı üzerinde araştırma yapan зек çok kişi, genel
lik le onun doğa dünyasındaki oluşum 1 .rda görülm eyen bi
çim de ‘anlam lar’a sahip olduğunu veya ‘anlam lı’ olduğunu
kabul eder. Ancak, bu kaba açıklama yeterli değildir. Zira, do
ğanın maddî olarak dönüştürülmüş veya ‘insanileştirilm iş’ kı-
Eylem in rasyonalizasyonu
Gündelik İngilizce kullanımda ‘ne soruları’ ile ‘neden-sorula-
rı’ arasındaki ayrımlara dikkat etm em e eğilim i yaygındır. Uy-
10 Hu konuda şu sözü söyleyen Danto ile aynı fikirdeyim: ‘Bir adam , bir şeyi
yapm aya n iyetlenerek, fakat istediği yolu izlem eden yapabilir: ancak,
"iste k ” terim inin an lam ın ı, y aln ızca n iy etle anlatılan şeyi anlatacak
şekilde düzeltm ediğim iz sürece’. A nalytical Philosophy o f Actiorı, s. 186.
' liilen/gerçekten (çev. not).
120 Sosyolojik Yöntemin Yeni K uralları
sarf edilen söz hem bizzat ‘anlamlı (bir) edim ’dir hem de aynı
zamanda bir mesaj veya anlamı başkalarına iletm e biçimidiı
verilen bu örneğin ihtiva ettiği anlam, muhtem elen, sahnede
yer alan evli çift ve başkaları tarafından idrak edildiği şekliyle
‘evlilik birliğinin, bu vesileyle karara bağlanması ve bağıtlan
m ası’ kuralına işaret eden bir şey olarak alınabilir.
‘İletişim sel edim ler’ olarak sözlerin anlamı (eğer varsa), bu
yüzden, prensip itibariyle her zam an, eylem in anlamından
-v e y a özel edimler olarak eylem teşhisinden- ayrılabilir. İleli
şim sel edim, aktörün amacının veya amaçlarından birinin baş
kalarına malûmat düzeyinde aktarılmasıyla ilintili bir edimdiı
Kuşkusuz, bu ‘malûmat’ mutlaka önerme biçiminde olmak zo
runda değildir; aksine, belirli bir tarzda tepki göstererek başka
larmı ikna etme veya etkilem e girişimini de içerebilir. Böylecc,
sözün hem bir edim - ‘yapılan’ bir ş e y - hem de bir ‘iletişimsel
edim ’ olabilmesi gibi, ‘yapılan’ bir şey d6 iletişim sel niyet içe
rebilir. Aktörlerin -eylem lerin i ‘sezindirerek’- başkaları üze
rinde belirli izlenim ler yaratma çabaları, bu tür iletişim biçim
lerini sözlerle sağlanan iletişim biçim leriyle mukayese etmeye
çalışan Erving G offm an ’ın yazılarında oldukça iyi anal i/
edilmiştir. Ancak, bu sözler şu tespitin değerini azaltmaz: odıııı
kesm ek ve diğer birçok eylem biçim i bu anlamda iletişimsel
edim değildir. Ö zetle, (evlilik törenlerinde ritüel sözler sari
edilm esi de dahil) kişinin bir şey yaparken ne yaptığını anin
mak ile başkalarının, o kişinin iletm ek maksadıyla söylediği
veya yaptığı şeyleri nasıl anladıklarını anlamak arasında fark
vardır. Aktörler veya sosyal bilim cilerin, eylem ler hakkında
neden-soruları sorarken, ya ‘n e’ yapıldığını sorabileceklerini
ya da aktörlerden neden belirli bir biçim de davranma eğilimi
göstermek zorunda kaldıklarına ilişkin açıklama isteyebilecek
lerini belirtmiştim . B iz, sözler konusunda neden-soruları su
rabiliriz, ancak birinin -n ed en özellik le bir şeyi yaptığından
z iy a d e - neden ö zellik le o sözü söyled iğin i bilm ek istediği
m izde, onun iletm ek n iyetinde olduğu şeyi öğrenmek isteyebı
liriz. Aktörün neyi amaçladığını öğrenmek için birinci tip ne
Faillik, Edim Teşhisleri ve İletişim N iyetleri 121
bildiğini bildiğini bilm esi ...’* biçim inde bir başka sonsuz ge
riye gidişi gerektirmez. ‘Diğer kişinin, onun onu bildiğini bil
diğini b ilm esi’ şeklindeki sonsuz geriye gid iş, sadece -ilg ili
kişilerin bir başkasını saf dışı bırakmaya veya elindekileri ön
ceden tahmin edip yenm eye çalıştık ları- poker oyunu gibi
stratejik durumlarda tehdit yaratır: ve burada bir felsefeci veya
sosyal bilim cinin çözeceği bir mantık bulmacasından ziyade,
aktörler açısından pratik bir problem söz konusudur. İletişim
sel niyet teorisiyle bağlantılı ‘sağduyu anlayışı’ veya karşılıklı
bilgi iki şeyi gerektirir: ilk olarak, ‘eh liyetli bir aktörden’,
kendisi ve başkaları dahil, ehliyetli aktörlerin özellikleri hak
kında ‘bilm esi (inanm ası) beklenebilecek şeyler’i ’; ve ikinci
olarak, aktörün belirli bir zamanda içinde bulunduğu konumu
ve sözün yöneltildiği kişi veya kişileri (son iki bilgi, belirli eh-
liyetlilik biçim leri atfetmenin bu yüzden uygun düştüğü özel
bir durum türünün örneklerini içerir).
Grice ve diğerleri, bir konuda doyurucu bir açıklama ge
tirmenin sö z tiplerinin (b ilin en ) anlam larını kavramam ızı
mümkün kılm ası manâsında, iletişim sel niyetin temel ‘anlam’
biçimi olduğunu kuvvetle vurgular. Başka bir d eyişle, ‘S-an-
lam ’ (aktörün bir sö zle anlatmak istediği şey) ‘X -anlam ’ı
(belirli bir işaret veya sem bolün anlattığı şeyi) açıklamanın
anahtarıdır.14 Bunun b öyle olm adığını düşünüyorum, ^ - a n
lam’ hertı sosyolojik hem de mantıksal olarak ‘S-anlam ’dan
önce gelir. Sosyolojik olarak önce gelir, zira çoğu insan ama
cının m ev cu d iyeti için gerek li (tekil bireyler tarafından
kullanılan) sem bolik kapasiteler çerçevesi, kültürel formlara
aracılık eden bir dil yapısını gerektirir. Mantıksal olarak önce
dir, çünkü ‘S-anlam ’dan başlayan bir izah ‘sağduyusal anlam-
lar’ın veya karşılıklı bilginin kaynaklarını açıklayamaz, aksine
• co n scien ce co llective: terim , ‘ko llek tif b ilin ç ’ veya ‘k o lle k tif v ic d a n ’
o larak ç e v rile b ilir, ancak ikisi de terim i tam o la ra k k a rş ıla m a z .’
( D u rk h e im , A nthony G iddens, Fontana Press, G reat Britain 1978, s. 25).
|çev . n o t|.
128 Sosyolojik Yöntemin Yeni K uralları
‘İ r a d e c il ik ’
Parsons’m ilk dönem çalışm asında, W eber’in metodolojik
yaklaşımında doğal olarak bulunduğu farz edilen (ve farklı biı
açıdan, Pareto’da daha önce belirtisi olan) ‘iradecilik’ ile ah
lâkî konsensüsün işlev sel zorunluluğu görüşü uzlaştırılmaya
çalışılır.3 ‘D eğer’ kavramı, Parsons’m yazılarında tanımlandığı
haliyle, ‘eylem in referans çerçevesi’nde anahtar rol oynar; zirıı
bu temel kavram, kişiliğin ihtiyaç-eğilim lerini -içselleştirilm iş
değerleri- (sosyal sistem düzeyinde, norm atif rol beklentileri
vasıtasıyla) kültürel konsensüse bağlar. ‘Somut bir eylem sis
tem i’, der Parsons, ‘bir konumla ilişk ili eylem unsurlarının
bütünlüklü bir yapısıdır. Bu, esasında, belirli türde düzenli bir
sistem içinde bir araya gelen güdüsel ve kü ltü rel -y a h u t sem
b o lik - unsurların bütünleşm esi dem ektir.'*
Bu düşüncenin anlamı bir kez kavrandığında, bazılarının da
dikkat çektiği gibi, Parsons’m ilk çalışm ası S o sy a l Eylem in
Y a p ıs ı'nda öne çıkan ‘iradeciliğin’ S o sya l Sistem ve sonraki
yazılarında tem sil ed ilen olgun konum unda niçin ortadan
kalktığını görm ek zor olmayacaktır. Parsons’m ilk çalışm a
sında iradecilik ‘p o zitivizm ’in karşısına konur: ikinci terim
eyleyen özneye ahlâkî bir aktör olarak yapılan tüm atıfları kü
çüm sem eye çalışan ondokuzuncu yüzyıl sosyal teorilerini, ilki
ise e y le y e n ö zn ey i ön plâna çıkaran teorileri anlatır.
‘İradecilik’ terimini kullanm ası, Parsons’ın kendi yaklaşımını
yaratıcı, yenilikçi fail olarak aktör kavramı çerçevesinde kur
maya çalıştığını gösterir. Parsons için , -aktörler tarafından
‘içselleştirildiği’ şek liy le - genel konsensüsü (universal consen-
sus) meydana getiren temel değerler ile kişiliğin güdüleyici un
surları aslında aynı değerlerdir. Şayet bunlar aynı değerlerse,
- ‘iradecilik’ teriminin ism en öngerektirdiği- insan eyleminin
yaratıcı karakterini mümkün kılan temel güç ne olabilir? Par
sons, iradecilik kavramını sadece ‘norm atif bir karaktere ait
10 P arsons, T alco tt, tran slato r’s footnote in W eber, M ax, The Theory o f
S ocial and Econom ic O rganisation, London, 1964, s. 124. Karşılaştırın:
The Social System , s. 36. Parsons bu çalışm ada ‘düzen p roblem i’nin iki
yöniinü birbirinden ayırır: ‘Hobbescu problem ’ ve ‘iletişimi mümkün kılan
sem bolik sistem lerdeki düzen problem i’.
Toplumsal Hayatın Üretimi ve Yeniden-Üretimi 135
12 a. g. y., s. 32.
138 Sosyolojik Yöntemin Yeni Kuralları
* b ilin çd ışı u n su rlar; veya p ratik te k u llan sak bile çoğu k ez farkında
olm adığım ız ve sözel olarak ‘ifade etm ediğim iz unsurlar. Giddens İkincileri
sözel bilinç olarak terim leştirir (çev. not).
Toplumsal Hayatın Üretimi ve Yeniden-Ür etim i 139
14 G offm an’ın kelim e oyunları (cinaslar), bilm eceler, şakalar vb. hakkındaki
şu sözüyle k arşılaştırın : ‘K elim e oyunu y ap m ak , b ağ lam ın güciinii
yadsım aktan ziyade, okum a dışında h er şeyi göz ardı ederek bağlam ın
gücünü y ü celtm ek tir.’ G offm an, E rv in g ., F ram e A n a ly sis, New Y ork,
1974, s. 443.
142 Sosyolojik Yöntemin Yeni K uralları
15 Z iff, Paul, ‘Natural and form al languages’, H ook, Sidney, Language and
P h ilo so p h y, New Y ork, 1969; ayrıca bak. aynı yazarın Sem antic Analysis
(Ithaca, 1960) adlı kitabı.
Toplumsal Hayatın Üretimi ve Yeniden-Ür etimi 143
1 Güç, ister dar isterse daha genel anlamında, m uktedir olm ayı
anlatır. Aslında aktörlerin ne kadar güce sahip olduklarını
ispatlayabilecek bir başka kriter olmasa bile, anlamın iletil
mesinden farklı olarak, g ü ç sadece ‘uygulandığı’ anlarda
varlık kazanm az. Ondan g elecek te kullanılm ak üzere
‘saklanan’ güç olarak söz edeceğim için, bu nokta önem li
dir.
2 Güç ve çatışma arasında olumsal bir ilişki vardır: benim ge
liştirdiğim güç kavramı, her iki anlamda da, mantıken ça
tışmayı gerektirmez. Bu tanım, güç kavramının bazı kulla
nımlarına veya yanlış kullanımlarına ters düşer: sosyoloji
literatüründe bu türden belki de en ünlü ‘gü ç’ tanımı Max
W eber’e aittir; bu tanıma göre, güç ‘bireyin kendi iradesini
başkalarının muhalefetine rağmen kabul ettirebilme kapasi-
tesi’dir21. Bu tanımın bazı çevirilerinde ‘rağmen’ ibaresinin
atlanması anlamlıdır; güç kavramı, böylece, sadece başka
larının direnci kırıldığı, onlara boyun eğdirildiği durumda
ortaya çıktığı için çatışm ayı gerektirir22 şeklinde tanımla
nır.
3 Çatışma ve dayanışm ayla doğrudan ilişk ili olan, aslında
‘gü ç’ten ziyade ‘çıkar’ kavramıdır. Güç ve çatışma sıklıkla
birlikte yer alıyorsa, bunun nedeni, ilkinin İkincisini mantı
ken gerektirmesi d eğil, aksine gücün çıkarların sürdürül
21 Max W eber, Econoıny and S o ciety, New Y ork, C ilt I, s. 224. [T oplum sal
ve E ko n o m ik Ö rg ü tlen m e K u ra m ı, Ç ev iren : Ö zer O zan k ay a, İm ge
Y ayınevi, A nkara, 1995.|
22 Karşılaştırın: G iddens, ‘“ Power” in the recent w ritings o f Talcott Parsons’,
S o c io lo g y , V ol. 2, 1968 | ‘T alc o tt P a rso n s’ın y azıların d a “ İk tid ar” ’,
S iyaset, Sosyoloji ve Toplum sal T eo ri, Ç eviren T uncay B irkan, M etis
Y ayınları, İstanbul, Ocak 2()(K)|.
150 Sosyolojik Yöntemin Yeni K uralları
Rasyonalizasyon ve refleksivite
G eleneksel toplumsal düşünce okullarının çoğunda, refleksivi
tenin -içerim leri ya göz ardı edilm esi ya da olabildiğince
daha az dikkate alınması gereken- bir ayrıntı olarak görüldü
ğünü daha önce belirtmiştim. Bu tavır, ‘içebakış’ın bilime ay
kırı diye büyük ölçüde mahkûm ed ildiği m etodoloji kadar,
bizzat insan davranışının kavramsal tasviri konusunda da sergi
lenir. Ancak, insan hayatı için hiçbir şey -toplum daki tüm
‘eh liy etli’ üyelerden b ek len ilen - davranışın reflek sif gözeti
minden daha tem el ve özel önem de d eğildir. Bunu temel
önemde görmeyen toplum felsefecilerinin yazılarında, eleştir
menler tarafından çoğu kez işaret edilen tuhaf bir paradoks ycı
alır: yazarlık ‘ehliyetine sahip’ olarak kabul edilm eleri, onların
gerçekte başkalarının davranışları hakkında yaptıkları açıkla
malarda görmezden geldikleri şeyi içerir.
Hiçbir aktör eylem inin akışını her yönüyle gözetem ez. Belli
bir yer ve zamandaki davranışını niçin yaptığını açıklaması is
tendiğinde, bir şekilde başkasının onayını aramıyor yahut kar
şısmdakini ‘ehliyetli’ olarak görmüyorsa ‘sebebi yok’ cevabını
verebilir. Ancak bu sadece gündelik etkileşim in önem siz görü
len yönleri için söz konusudur, yoksa aktörün davranışında
önem li addedilen bir şey için değil. Zira, aktörün, soruldu
ğunda, her zaman gerekçelerini sunm ası beklenir. (Tespitin
Batı kültür alanı dışında ne kadar geçerli olabileceğini burada
tartışmayacağım.) Gerekçeler sunmak, davranışını sadece örtük
olarak yönlendiren şeyler hakkında sözlü bir açıklama yapacak
aktörü gerektirdiği için, kullandığım şekliyle ‘rasyonalizasyon’
terimi ile bir olay sonrası yanlış gerekçeler sunmak anlamın
daki ‘rasyonalizasyon’ arasında ince bir sınır çizgisi vardır
Gerekçeler sunmak, eylem lerin ahlâkî sorumluluğuna ilişkin
değerlendirm eyle karışır ve böylece kolaylıkla duyguları giz
lem eye veya yanıltmaya elverişli hale gelir. N e var ki bunu
kabul etm ek, tüm gerekçelerin, sadece, aktörlerin kendi dav
ranışları hakkında, toplumda genel kabul gören sorumluluk
kuralları çerçevesinde - s ö z konusu kuralların yaptıkları şey
Toplumsal Hayatın Üretimi ve Yeniden-Üretimi 153
Eylem in güdüsü
Aktörlerin, diğer kişilerden, kendi davranışları hakkında yap
malarını bekledikleri -v e y a uygun gördükleri- açıklama bi
çim lerinin, davranışın rasyonalizasyonuyla, yani aktörün nc
yaptığını ve onu niçin yaptığını yeterince kavradığı varsayılan
durumlarla sınırlı olduğunu düşünmek hata olacaktır. Günde
lik İ n g iliz c e k u lla n ım d a, daha ön ce b elirttiğim gibi,
‘gerek çeler’ güdülerden net olarak ayrılmamıştır: ‘Onun Y
* aııtopoesis: sistem in kendini otom atik olarak üretm esi |çev . not.].
162 Sosyolojik Yöntemin Yeni K uralları
Özet
Bu bölümün temalarını kısaca özetleyerek yorumlamak faydalı
olacaktır. Durkheim’in sosyolojisinde ve Parsons’ın ‘eylemin
referans çerçevesi’nde, elinizdeki incelem ede ele alınan birçok
m esele üzerinde durulmasına rağmen, bu yaklaşımların bazı
açılardan yeterince tatminkâr olmadıklarını ileri sürerek söze
başlam ıştım . Parsons eylem in referans çerçevesi terimini kul
lansa b ile, onun şem asında, gerçekte kavramı tanımladığım
temelde bir eylem teorisi geliştirilmez; toplumsal hayattaki çı
kar farklılaşmaları, bu şem ada, sadece ‘birey’ ve -ah lâk î bir
topluluk olarak kabul ed ilen - ‘toplum ’ arasındaki karşıtlık te
m elinde dikkate alınır. Toplum sal çatışmanın kaynağı, buna
bağlı olarak, birey aktörlerin güdülerini -toplum sal istikrarın
üzerine kurulduğu- ‘temel değerler’e bağlayan ahlâkî bağlılık
lardaki zayıflıklar olarak görülür. Güç, çıkar çatışması ve mü
cadelenin başat özellikler olarak ortaya çıktığı Marx’ın yazıları
oldukça farklı bir analiz çerçevesi sağlıyor izlenim i verir; an-
çok daha radikal bir savunusu olarak ortaya çıktı. Öte yandan,
fenom enoloji ve dil felsefesinde hem bir araştırma konusu hcııı
de araştırma kaynağı olarak sağduyuya ilgi canlandı ve öıu-
çıktı. Fenom enolog düşünürler, doğa bilim lerinin bilgi iddi
alarmın, doğal tutumun ontclojik öncülleri karşısında ikincil
önem de veya bu öncüllere tâbi olduklarını ileri sürerek, bıı
doğa bilim eleştirisi yapmak istediler. Öte yandan, dil felsefi
sinde bu tür bir eleştiri yapılmadı; ancak, ilgisini doğa dünya
sıyla sınırlandıran dil felsefesi, toplumsal dünya ve doğa dün
yası arasında mantıksal bir ayrım bulunduğunda ısrar ederek,
bilim felsefesinden uzaklaşma eğilim ine girdi. Bununla bera
ber, gerek fenom enoloji gerekse dil felsefesi - ‘doğal tutum’
bakış açısından hareketle- bir sosyal bilim eleştirisi geliştirmeyi
başardı.
Fenom enolog düşünürler ve ‘gündelik d il’ felsefecilerinin
sağduyuyu teknik bakımından savunm aları, sosyal bilimler
deki problemleri açıklamaya yönelik olduğu durumlarda, bıı
bilimlere karşı oldukça yaygın bir sağduyusal tutumla örtüşmr
içindedir. Bu anlayışa göre, sosyal bilimlerin ve özellikle sos
yolojinin bulguları sıradanlaşmaya mahkûmdur, çünkü bu bi
limler toplumsal hayatın içindeki aktörler olarak zaten bilme
m iz gereken şeyleri betim lem ekten fazlasın ı yapamazlaı
-n itek im , daha önce aktarma yaptığım bir düşünür, Louclı,
sosyologların toplumsal davranış açıklamalarının ‘gereksiz ve
abartılı olduğunun kabul edilm esi’ gerektiğini belirtir. Bu fikiı.
doğal olarak, bizzat sosyal bilim ciler tarafından üstünkörü bı
çimde reddedilir ve bu fikri çürütmek için iki gerekçe ileri sil
rülür: sosyolojinin sadece aktörlerin kendi eylem leri hakkında
daha önceden bildikleri şeyleri ‘b etim led iği’ veya ‘yeniden
b etim led iği’ doğru olsa b ile, hiç kim se, bir konu hakkında,
içinde yer aldığı belirli bir toplumsal kesim e göre daha fazla
ayrıntılı bilgiye sahip olam ayacağı için, sıradan aktörlerin sa
dece kısm en malûmat sahibi oldukları bu t İlgi öbeğinin açık
ve anlaşılır hale getirilmesi gerekir. Ancak, çoğu kişinin katıla
cağı gibi, sosyal bilim cilerin çabalarının, tabiatları gereği, bı-
Açıklayıcı Yorumların Yapısı 173
u y g u n o l a n ı Le rationalism e
4 B a c h e l a r d ’ ın ç a l ı ş m a l a r ı n d a n , b e l k i d e , e n
a ppliqué, P a r i s , 1 9 4 9 . C a n g u i l h e m G . , Études d ’histoire et de philosophie
des sciences, P a r i s , 1 9 6 8 . ‘ L ’ o b s e r v a t i o n s c i e n t i f i q u e ’ , d e r B a c h e l a r d , ‘e s t
to jo u rs une o b s e rv a tio n p o lé m iq u e .’ [ B a c h e l a r d ’ in s ö z le riy le ,
‘ L ’o b s e r v a t i o n s c ie n tifiq u e est to u jo u rs une o b s e rv a tio n p o lé m iq u e ’.
[ ‘ B i l i m s e l g ö z l e m h e r z a m a n b i r g ö z l e m p o l e m i ğ i d i r ’ ] Le nouvel esprit
scien tifiq u e, s . 1 2 .
5 K uhn, T hom as., The Structure o f S cien tific R evolutions, C hicago, 1 9 7 0
[Bilim sel D evrim terin Yapısı, İngilizce’den Çeviren: N ilüfer K uyaş, Alan
Y ayıncılık, Ekim 1 9 8 2 , İstanbul]; ‘R eflections on my c ritic s’, Lakatos,
Im re, and M usgrave, A lan., C riticism a n d the G row th o f K now ledge,
C a m b rid g e , 1 9 7 0 [B ilginin G e lişim i & B ilg in in G e lişim iyle İlgili
Teorilerin E leştirisi, Türkçesi: H üsam ettin A rslan, Paradigm a Y ayınevi,
İstanbul 1 9 9 2 ] ; ‘Second T hçughts on p aradigm s’ S uppe, F rederick, The
Structure o f Scientific Theories, U rbana, 1 9 7 4 ; L akatos, Im re., ‘Criticism
and the m ethodology o f scientific research program m es’, P roceedings o f
the A ristotelian Society, Vol. 6 9 , 1 9 6 8 ; L akatos, ‘Y anlışlam a ve bilimsel
araştırm a program larının m etod o lo jisi’, Lakatos and M usgrave, B ilginin
G elişim i & B ilginin G elişim iyle İlgili Teorilerin E leştirisi; ‘H istory of
science and its rational rec o n stru ctio n s’, B uck R , and C ohen, R obert,
B oston Studies in the P h ilosophy o f Scien ce, Vol. 8 , D ordrecht, 1 9 7 1
(ayrıca, K uhn’un yazısına bakınız: ‘N otes on L ak ato s’, aynı kaynakta);
‘Popper on dem arcation and induction’, Schilpp, Paul A ., The Philosophy
o f K arl Popper, Lasalie, 1 9 7 4 ; Feyerabend, Paul, ‘Problem s o f em piricism ’,
C olodny, R ., B eyond the edge o f C ertainty, E nglew ood C liffs, 1 9 6 5 ;
‘U zm anlaşm a taraftarı için te se llile r’, L akatos ve M usgrave, B ilg in in
G elişim i & B ilginin G elişim iyle İlg ili T eorilerin E le ştirisi; ‘A gainst
m ethod: outline o f an anarchistic theory o f k n o w led g e’, R adner and
W inokur, M innesota Studies in the P hilosophy o f Science, Vol. 4 (Yöntem e
H ayır, Türkçesi: Ahm et İnam , Ara Y ayıncılık, 1 9 9 1 , İstanbul.)
Açıklayıcı Yorumların Yapısı 179
lim sel K eşfin M a n tığ ı'm n - ilk yayınlandığı h a liy le- mantıkçı
pozitivizm in ilkelerinden köklü bir kopuşu temsil ettiği açıkça
görülür. Popper, anlamı sınanabilirliğe indirgemek yerine, şu
iki tem ayı, yani bilimi diğer inanç veya araştırma biçimlerin
den ayıran sınır kriteri ve tüm dengelim sel bir mantık çerçeve
sinde yanlışlamanın önemi temalarını geçirir. Popper’ın bilim
felsefesinin genel gelişm e çizgisi, bu temaları bir araya getir
menin yanı sıra, hem bilim sel keşifte cesaret ve yaratma yete
neğine hem de profesyonel bilim insanları topluluğu arasında
eleştirel rasyonalizmin önemine yapılan vurgular çerçevesinde
ilerler.
Popper’m çalışm asının eleştirel kabulü, şim diye kadar bü
yük ölçüde Kuhn ve diğerlerinin katkıları, onların alevlendir
dikleri tartışmalar ve ayrıca Popper’m yazıları üzerine Alman
ya’da yapılan münakaşalar neticesinde gerçekleşti.6 Yalnızca
mantıkçı pozitivizm le değil, bilim sel yöntem i sadece araştırma
konusuyla ilgilenen tekil bilim insanından hareketle ele alma
eğilim indeki geleneksel bilim anlayışlarıyla da kökten bağını
koparan Popper’ın bilim felsefesi, bunun yerine k ollektif bir
girişim olarak bilim anlayışını, yani eleştirel aklın kurumsal
laşmasını geçirir. Ancak, Popper’ın çalışm ası, tam da bu son
vurgu n ed en iyle, K uhn’un ve ayrıca bilim felsefesi içinde
onun görüşlerinden büyük ölçüde uzaklaşan müteakip geliş
melerin yolunu hazırlar.
K uhn’un yazıları sosyal bilim lerde olağanüstü bir ilgiyle
karşılanmıştır. ‘Paradigma’ terimi birçok yazar tarafından be
nimsenir; ancak ya genel olarak ‘teori’yle eş anlamda ya da
Merton’ın daha önce terime yüklediği dar anlamında kullanı
lır.7 Bu yazarlardan bazıları, daha sonra ayrıntılı bir tarama ya
parak, sosyolojinin tek, evrensel olarak kabul edilebilir bir pa
radigmaya sahip olm adığı sonucuna varırlar. Fakat, bu açık
lama fazla aydınlatıcı değildir; zira K uhn’u ön celikle para
Bilim-olmayandan fa rk lılık
Afrika kozm olojileriyle ilgili tartışmalardan açıkça anlaşılmak
tadır ki, Batı bilim inin kendine has sosyal organizasyonunun
ayırt edici özelliğini belirlemek hiç de kolay değildir. Bu koz
m olojiler dünyada olup bitenler hakkında kendi içinde tutarlı,
kuşatıcı ‘açık layıcı yorum lar’ geliştireb ilir, oluşturdukları
bilgi-iddialarının bir tür özeleştirisi ve revizyonunu yapabilir
ler. Batı bilim inin, ekseriyetle, Kuhn’un -büyük ölçüde sorgu
lanmadan benimsenen ön-kabuller içeren ve ‘bulmaca çözme-
’nin sıradan bir aktivite old u ğu - ‘normal b ilim ’ine yakın dur
duğu; bilim gibi din ve büyünün de, önem li ölçüde, belirli
teknoloji biçim leri oluşturmaya hizm et eden pratik amaçlara
yönelik olduğu kabul edildiği takdirde, bilim insanları ve bü
Açıklayıcı Yorumların Yapısı 183
Yanlışlamanın önemi
Popper’ın bilim felsefesin d e tümevarımsal mantık eleştirisi
başlangıçta şöyle gelişir: Tümevarımsal mantık empirizmle ve
ayrıca Bacon tarafından betimlenen bilim sel yöntem modeliyle
sıkı bağlantı içindedir. Dünyada olup bitenlerin titiz gözlem i,
tekrarlanan empirik sınamalarla doğrulanan ve böylece evren
sel yasalar olarak ifade edilen düzenlilikleri ortaya çıkartır
Ancak, yasaların doğrulanmasıyla ilgili bu anlayış pek ünlü biı
güçlüğe takılıp kalır: ne kadar sınanırsa sınansın yasanın kesin
olarak doğrulandığı söylenem ez; zira, her zam an, sonlu biı
diziyi izleyen n + lin ç i gözlem in yasayla tutarsız olma ihtimali
Açıklayıcı Yorumların Yapısı 185
Paradigm alar
Kuhn’un terimi kullanış biçim i ve yol açtığı bazı sıkıntılar is
men bilim tarihi ve felsefesiyle sınırlı olsa da, ‘paradigma’ te
rimi birbirinden oldukça farklı felsefî geleneklerde geliştirilen
başka türden kavramlarla açıkça belirli ortak unsurlar taşır
-örn eğ in , ‘dil oyunları’ (W ittgenstein), ‘çoğul gerçeklikler’
(James, Schutz), ‘alternatif gerçeklikler’ (Castaneda), ‘dil yapı
ları’ (W horf), ‘sorunsallar’ (Bachelard, Althusser). Bu kavram
ların tümü terimler, ifadeler veya betimlem elerin anlamlarının,
bir şekilde, hermeneutik olarak -y a n i, genelde anlam çerçeve
leri adını verdiğim şeyle bağlantılı olarak- kavranması gerek
tiğini göstermek amacıyla kullanılır. Ancak, anlamın rölatifliği
ilkesinin bu şekilde ifadesi, kolaylıkla, örneğin W inch’in ya
bancı kültürleri anlama konusunda W ittgenstein’dan yarar
lanma girişiminde olduğu gibi, rölativizm e veya radikal uzla-
şım cılığ a kayma riski yaratır. Kuhn, paradigma değişikliği sü
recinin bir bilim sel ‘ilerlem e’ m odeliyle nasıl uzlaştırılabilece-
ğini yeterince açıklamadan, bilimin gelişim i hakkındaki görüş
lerinin rölativist içerimlerinden sürekli uzak durur. Zira, para
digmalar devrim ci değişim süreçleriyle birbirinin yerini alan
kapalı epistem olojik öncüller sistem iyseler, bir paradigmanın
diğerinden daha rasyonel olduğuna nasıl karar verilecektir?
Bu, açıkça, post-W ittgensteincı felsefedeki, farklı dil oyunları
nın bir arada bulunuşlarıyla ilgili sıkıntıların ikiye katlanması
demektir.
Burada Kuhn’un B ilim sel D evrim lerin Y apısı’nın yol açtığı
problemlere değineceğim : ancak, bu konuyla ilgili söyleyecek
lerimin çoğu, daha genel düzeyde, yukarda adı geçen yazarla
rın yazılarının yol açtığı m eseleler için de geçerlidir. İlk olarak,
Kuhn bu çalışm asında paradigmaların iç-bütünlüklerini abar
188 Sosyolojik Yöntemin Yeni K uralları
12 D aha sonraki yorum larında K uhn, diğer önem li konularda olduğu gibi bu
h ususta da önceki konum unu netleştirdi ve düzeltm elere gitti. Örneğin,
bakınız: ‘R eflections on my c ritic s’ ve özellik le ‘Second thoughts on
p arad ig m s’.
Açıklayıcı Yorumların Yapısı 189
tan öteye geçm ez: dogmatizm ler kadar bilim sel teorideki göz
kamaştırıcı yenilikler de, benzer şekilde, bilimin kendini meş
rulaştırmasına içkin faktörlerden ziyade, normlar ve çıkarlar
tarafından koşullandırılır. Elbette, bunu söylem ek bilim sel te
orilerin geçerliliğinin kendi oluşumlarında belli ölçüde rol oy
nayan çıkarlara indirgenebileceğini iddia etmek değildir -b u
tavır aslında eski ‘bilgi sosyolojisi’nin klâsik hatasıdır. Ancak
bu hususun kesinlikle vurgulanması gerekir: vurgu, K uhn’un
doğa bilim lerinin g elişim iyle ilgili görüşünden ziyade, ö zel
likle W inch’inkine benzer eserler üreten ve idealist geleneklere
derinden bağlı felsefelere yönelik olarak yapılmalıdır. Herme
neutiğin önem i, ancak ve ancak ona kaynak teşkil eden felsefî
idealizm geleneklerinden arındırıldığı takdirde doğru olarak
kavranabilir.
Üçüncü olarak, K uhn’un paradigmaların iç-bütünlüklerini
abartması, onları ‘kapalı’ sistem ler olarak alma eğilim inde ol
duğunu gösterir.13 Bu kabul, paradigmalar arasındaki anlam
farklılıklarıyla ilg ili -d a h a gen el d üzeyde yukarıda adını
andığım diğer yazarların çalışmalarında katlanarak nükseden-
karakteristik bir sıkıntıya yol açar. Eğer paradigmalar birbirin
den kopuk ve kapalı birer evren iseler, bir anlam çerçevesin
den diğerine nasıl geçilebilir? Zaten baştan yanlış ortaya ko
nulduğu için, problemin bu haliyle çözüm ü zordur. Kuhn’un
bu yaklaşımına göre: anlam çerçeveleri birbirlerinden bağım sız
olarak varolurlar: ( 7 ( ) ( ). Bu ifadenin yerine, bir kalkış n o k
tası olarak, h er p a ra d ig m a ( ‘dil oyunu’, vb. diye okuyun) d i
ğerleriyle iç içe g eçer önermesi geçirilm elidir. Bu iç içe geçiş,
hem bilim içinde paradigmaların birbirini izleyen gelişim i hem
de aktörün bir paradigma içinde ‘yolunu bulm a’yı öğrenmesi
düzlem inde sö z konusudur. E instein ’m fizik anlayışı N ew -
toncu fizikten köklü bir kopuşu temsil etse bile, aralarında açık
süreklilikler vardır; Protestanlık belirli temel hususlarda Kato
bağım sız gözlem ler veya ' veriler’ olmadığını; ‘sofistike yanlış-
lam acılık’ şem asının sınanabilirlik problem lerine (tam anla
m ıyla yeterli olm ayan) bir ön-yaklaşım getirdiğini; ve para
digma teriminin doğa bilimleri mi yoksa diğer bilimler için mi
kullanıldığına bakmadan, hâkim teorik bir perspektifi kavra
manın veya bu türden perspektifleri ilişkilendirm enin herme
neutik görevler olduğunu kabul edebiliriz. Ayrıca, sosyal bi
limleri doğa bilimlerinden ayıran kapsamlı farklılıklardan kay
naklanan bir dizi m eseleyi ele alm am ız gerekir. S osyoloji,
doğa bilimlerinden farklı olarak, kendi ‘araştırma n esn esi’yle
özne-nesne ilişk isi içinde değil, aksine bir özne-özne ilişkisi
içindedir: onun uğraş alanını önceden-yorumlanmış bir dünya,
yani aktif özneler tarafından yaratılan anlamların bu dünyanın
inşası veya üretimine fiilen dahil olduğu önceden-yorum lan-
mış bir dünya oluşturur. Sosyal teorinin inşası, bu yüzden,
başka hiçbir alanda muadili olmayan çifte hermeneutiği gerek
tirir; ve son olarak, genellem elerin mantıksal statüsü doğa-bi-
lim yasalarının mantıksal statüsünden oldukça anlam lı bir
farklılık gösterir.
Fakat bu problemlere geçm eden önce, hermeneutiğin An-
glo-Am erikan felsefesin deki rasyonalite tartışm asıyla kısaca
ilişk ilen d irilm esi gerekir. Y abancı kültürlerdeki bireylerin
inançları, örneğin, bir insanın aynı anda bir kuzgun da olabile
ceği inancı antropologların gelen ek sel ilgi odağı olmuştur.
Ldvy-Bruhl, en azından kariyerinin ilk dönem lerinde, çelişki
ilkesinin varlığı kabul ed ilm ed iği için , ‘ilkel düşü n ce’nin
‘m antık-öncesi’ yapıda olduğunu savunur: zira, bir insanın in
san ve aynı anda bir kuzgun olduğuna inanmak, basitçe, kendi
içinde çelişkili değil midir? Aslında, böyle bir inanç daha ben
zer nitelikteki inançlardan belirgin bir farklılık göstermez: ör
neğin, komünyonda koparılan ekm eğin İsa’nın bedeni ve şa
rabın ise onun kanı olması; sonlu bir matematik sisteminin son
suzluk kavramını içermesi; yahut hız artışının zamanın akışını
uzatması. Burada şu vurgulanmak istenmektedir: anlam çerçe
velerinin ilişkilendirilm esi problemi rasyonel her düşüncenin
194 Sosyolojik Yöntemin Yeni K uralları
riayet etm esi gereken ‘zorunlu’ bir ilişkiler küm esi olarak em
poze edilen formel mantığın öncülleri çerçevesinde ele alına
maz. Form el mantık m etafor, ironi, iğn elem e, kasıtlı ç e
lişki/mugalâta ve -pratik etkinlik olarak- dilin diğer incelikle
riyle ilg ilen m ez. ‘Yağmur yağıyor! İnanm ıyorum !’ gibi bir
sözü düşünün. Bu söz zorunlu olarak kendisiyle çelişm ez mi?
Hayır: zira, en azından belirli bağlamlarda, bir kişinin buna ol
dukça benzer bir söz söylem esinde özellik le hiçbir tuhaflık
yoktur. Uzun bir kuraklık döneminin ardından yağmurla uya
nan bir çiftçi ‘Yağmur yağıyor, inanmıyorum’ diyebilir. Veya,
sağanak yağmuru izleyen bir kadın ‘Aslında, bu ya ğ m u r değil’
diyebilir. Ç iftçi yağmurun yağdığına inanm adığını söyled i
ğinde, bir başkası bu sözün gerçekte onun yağmurun yağdı
ğına inandığını ifade etmesinin ironik bir biçim i olduğunu; ve
ikinci örnekte ise, (‘Bu durum, tropiklerde gördüğüm muson
larla karşılaştırıldığında sadece basit bir sağanaktır’ gibi) örtük
bir y o ru m u n söz konusu olduğunu söyleyebilir. Ancak, önemli
olan da kesinlikle bu örtük yorumdur; bu küçük çaplı örnekler
için doğru olan, daha makro düzeyde, sözgelimi-, yabancı bir
kültürün inançlarını anlama süreci için de doğrudur.15
Teorik m eta-dil oluşturmanın kriterleri -k e sin lik , soyut
lama, vb - gündelik hayattaki kriterlerden ve bilimsel-olmayan
diğer dil biçimlerinin kriterlerinden farklıdır. Ancak, metafo-
run yenilikçi paradigmaların oluşumunda önem li bir rol oy
nadığını ileri sürmek bir ölçüde mantıklıdır. Yeni bir paradig
mayı tanımak bilinen öncüllerin değişikliğe uğratıldığı yeni bir
anlam çerçevesini kavramaktır: yeni şem anın unsurları eski
15 Bu durum , W inch tarafından aslında çok iyi ifade edilm iştir: ‘Elbette,
hiçbir zam an Zande büyüse! pratiklerinin rasyonalite standartları olarak
kabul ed eb ileceğ im iz şeylere başvurm ayı içerd iğ in i y adsım adım . Bu
standartlar arasında, aynı zam anda, “çelişm eyi hesaba katm a” ilkesi de yer
alır. A ncak, ‘ç e lişk i’yi nasıl tanım lam am ız gerektiği konusunda dikkatli
olm am ız gerektiğini ısrarla vurguladım . Şayet, çelişki ilkesini ‘bilim sel’
k av ram lara göre açıklam aya ç a lışırsa k , onun tanım ı fark lı o lacak tır.’
W inch, ‘C om m ent’, B orger and C io ffi, E xplanation in the Behavioural
S cien ces.
Açıklayıcı Yorumların Yapısı 195
Uygunluk problem i
Konusu insan davranışını ‘anlamak’ olan yegâne alan sosyal
bilimler değildir; edebiyat ve sanatın da böyle bir amacı vardır.
E debî ve estetik formlar, elbette insan etkinliğinin hiçbir rol
oynamadığı doğadan ve doğa olaylarından sıklıkla esinlenirler.
A ncak, buradaki doğa, çoğunlukla insanîleştirilm iş doğadır:
196 Sosyolojik Yöntemin Yeni K uralları
benzeri bir şey olarak alınam az. Yabancı bir kültürü ziyaret
eden antropolog, bu kültür hakkındaki bilgisini derinleştirir
ken asıl kim liğini feda edemez: antropologun esas görevi, ger
çekte, bu kültüre ilişkin betimlemeleri kendi kültürel kim liğin
den yola çıkarak diyaloga sokmaktır. Bir hayat tarzını bilmek,
kişinin onun içinde yolunu bulabilm esi, yani başkalarıyla olan
karşılaşmaları sürdürebilmek için gerekli karşılıklı bilgiye sa
hip olabilm esi demektir: ancak, bu kapasitenin fiilen kullanılıp
kullanılmaması önemli değildir. Burada iki farklı soruyla karşı
laşırız. İlkin, karşılaşmaları devam ettirebilm e kapasitesinin,
ancak ve ancak, toplumun sıradan üyelerinin tepkileri veya
yansıyan tepkileri kıstas alınarak -fakat, onların, araştırmacının
tespitleri veya söylediklerini ‘sahi’ veya ‘tipik’ olarak kabul
etm eye hazır olmaları ölçüsünde- ‘uygun’ olarak değerlendiri
lebileceği apaçıktır. Bu tespitin içerimlerini daha kesin bir dille
nasıl ifade edebiliriz? İkinci olarak, hayat tarzlarına ilişkin be
timlem elerin ilişkilendirilm esiyle ilgili hermeneutik görev ile
sosyal bilimlerde geliştirilen teknik kavramlar arasında nasıl bir
ilişk i vardır? Bu iki soru, S ch u tz’un, W eber’i izleyerek ,
‘uygunluk prob lem i’ olarak sözünü ettiği şeyin iki farklı
boyutunu oluşturur.
W inch, tıpkı Schütz gibi, sosyal bilim lerin, davranışlarına
atıfta bulundukları bireylere yabancı kavramları rahatça kulla
nabileceklerini kabul eder. W inch iktisattaki ‘likidite tercihi’
kavramını buna örnek olarak verir. Ona göre, bu kavram işa
damlarının kendi etkinliklerinde kullandıkları kavramlarla
mantıksal bağlantı içindedir: ‘Zira, bu kavramın bir iktisatçı ta
rafından kullanılm ası, iktisatçının kavramın iş etkinliği açısın
dan ne anlam ifade ettiğini önceden kavramış olmasını gerek
tirir. Ayrıca, bu kavrayış para, m aliyet, risk gibi iş dünyasıyla
ilgili kavramları anlamayı da gerektirir.’16 W inch, bunun dı
şında hemen hemen hiçbir şey söylem ez. W inch’in açıklama
sında bu ‘mantıksal bağlantı’ ile ne kast edildiği açık değildir;
* law o f the excluded m iddle: her önerm e doğru veya yanlıştır (iki değerlilik
ilkesi olarak kullanılır) Literary M ethods and Sociological Theory, Bryan
S. G reeen, The U niversity o f Chicago Press, 1988, s. 171.
Açıklayıcı Yorumların Yapısı 201
A
1. Sosyoloji ‘ö n ce d en -v erili’ bir nesneler evreniyle değil, a k
sine öznelerin a k tif eylem leriyle inşa edilen veya üretilen bir
evrenle ilgilenir. İnsanlar doğayı toplumsal olarak dönüştü
rüp onu insanileştirirken kendilerini de dönüştürürler; an
cak elbette, insanlar, zaten kendi varoluşlarından bağımsız
bir nesne-dünyası olarak kurulmuş olan doğa dünyasını
üretmezler. İnsanlar dünyayı dönüştürürken tarihi yaratı
yor ve o yüzden tarih iç in d e yaşıyorlarsa, bunun nedeni,
toplumun üretimi ve yeniden-üretim inin -a lt türe dahil
hayvan topluluklarından farklı olarak - ‘biyolojik olarak
programlanmış’ olmamasıdır. (İnsanların ürettikler teoriler
teknolojik uygulamalarla doğa üzerinde etkili olabilir; ne
var ki, insanlar doğa dünyasının özellik lerin i, toplum sal
dünyada yaptıkları gibi, tesis edem ezler.)
2. T oplum un ü retim i ve ye n id en -ü retim i, bu yüzden, bir dizi
mekanik süreç olarak değil, aksine üyelerinin beceri g erek
tiren b ir icrası ola rak a lın m a lıd ır. Fakat, bunu vurgula
mak, kesinlikle, aktörlerin bu becerilerin neler olduklarının
veya sadece onları nasıl kullanabileceklerinin tamamen
farkında olduklarını; veyahut aksine toplumsal hayat tarz
larının, en doğru şekilde, eylem in niyetlenilm iş sonuçları
olarak görülebileceğini söylem ek değildir.
B
1. İn s a n î fa illik a la n ı sın ırlıd ır. İn sa n la r toplum u üretirler,
ancak bu üretim i tarihsel olarak konum lanm ış aktörler ola
rak ve kendi seçm edikleri koşullar altında gerçekleştirirler.
Bununla birlikte, niyetli eylem olarak analiz edilebilecek
davranış ile nom olojik bakımdan bir ‘oluşlar’ bütünü ola
rak analiz edilebilecek davranış arasında kırılgan bir sınır
212 Sosyolojik Yöntemin Yeni K uralları
C
1. S o syo lo g g ö zlem ci, - ‘a r a ştırm a -k o n u su ’na ka y n a k teşkil
e d e n - so sya l hayatı, ona ilişkin bilgisini kullanm adan bir
g ö zlem 'fe n o m en 'i h aline g etirem ez. Bu noktada, gözlem
cinin konumu toplumdaki diğer herhangi bir üyeninkin-
den farklı değildir; ‘karşılıklı b ilg i’ bir dizi düzeltilebilir
malûmat değildir, aksine o , hem sosyologların hem de sı
radan aktörlerin toplumsal etkinlikleri ‘anlamak’ -yan i,
bu etkinlikler hakkında ‘kabul-gören’ betim lem eler yap
m a k - için kullandıkları ve kullanmak zorunda oldukları
yorumlama şemalarını anlatır.
2 . B ir h a ya t tarzına dalm ak gözlem cinin bu türden betim lem e
ler ya p a b ilm esin in zo ru n lu ve yegâne yoludur. N e var ki,
‘dalmak’, burada -sö zg elim i yabancı bir kültür söz konusu
oldu ğu nd a- topluluğun ‘tam bir ü yesi olm ak’ anlamına
gelm ez ve gelem ez. Yabancı bir hayat tarzı ‘hakkında bilgi
Sonuç 213
sahibi olm ak’, onun içinde nasıl davranacağını bilm ek, bir
pratikler toplamı olarak ona iştirak e d e b ilm e k tir. Ancak,
sosyolog gözlem ci açısından bu, sosyal bilim sel söylem in
kategorilerine uyumlu kılınm ası, yani dönüştürülmesi g e
reken betimlem eler yapmanın bir yoludur.
D
1. Sosyo lo jik kavram lar, bu yüzden, çifte herm eneutiğe tâ b i
dir:
(a) Doğa bilimleri veya sosyal bilimlerdeki teorik şemalar,
kesinlikle, birer hayat tarzı, yani belirli türden betim
lem elerin yapıldığı pratik birer faaliyet biçim i olarak
görülm esi gereken perspektiflerdir. Bu faaliyetlerin
zaten hermeneutik bir görev olduğu Kuhn ve diğerle
rinin bilim felsefesinde açıkça gösterilir.
(b) Ancak, sosy o lo ji, bizzat toplum sal aktörlerin anlam
çerçevelerinden hareketle daha önceden inşa ettikleri
bir evrenle meşgul olur ve söz konusu anlam çerçeve
lerini gündelik dil ve teknik dilin ilişkilendirildiği te
orik şemasına göre yeniden-yorumlar. Anlam çerçeve
leriyle sosyolojinin teorik şemaları arasında basit tek-
yönlü bir ilişki olm adığı için , çifte hermeneutik o l
dukça kom pleks bir süreçtir; sosyolojide oluşturulan
kavramlar sürekli ‘dolaşım ’ halindedirler: ilk etapta,
davranışları hakkında analiz yapmak am acıyla oluştu
rulan sosyolojik kavramlar bu insanlar tarafından be
nimsenir ve, böylece, söz konusu davranışların tamam
layıcı parçası haline gelirler. Öte yandan, ilgili kavram
ların başlangıçtaki anlamları sosyal bilimlerin teknik
söz dağarcığı içinde değişim e uğrar.
dil, 30, 33,73, 82, 83, 135, 138, 139. dönüşümse! gramerler, 120
151, 155,158, 162, 194 Droyscn, 80
dil biçimleri, 194 Durkhcim, E., 24, 32, 34, 49, 105,
dilbilim, 57,58 126, 127, 128, 129, 131, 132,
dil-dışı unsur, 94, 198 133, 144, 145, 159, 160, 173,
dil felsefesi, 83, 87,120, 172 174, 175,201,207,210
dil kullanımı, 12, 84, 120 Durkheimci-Parsonscı işlevselcil ik,
dil merkezli yorum, 83 146
dil oyunu,31, 72, 83, 84,96, 164, duyu-verisi, 40, 176
189, 190, 187, 197 duyusal gözlem, 176, 177
dilsel donanım, 93 düalizm, 6, 7, 10, 11, 147
dilsel ehliyet, 93,140 düzeltme programı, 58
dilsel form, 5 5 ,7 6 düşünceleştirm e edimi, 42
dilsel ifade, 71,72, 87 düzen, 127, 133
dilsel kurallar, 71 düzenlilik, 67, 184
Dilthey, W. 3 2 ,7 8 ,7 9 , 80, 81, 83 düzen problemi, 133,134
dil topluluğu, 138,139 düzensizlik, 133
dil ve anlam , 37 edebiyat, 195
dil yapılan, 31, 187 edebî ve estetik formlar, 196
din, 87, 182, 183 edim, 4 4 ,6 4 ,6 6 ,9 6 ,9 8 ,1 0 2 ,1 0 7 ,
dinsel kozmoloji, 188 139, 174, 198
dinsel öğreti, 183 edim aktörü, 108
D iyalektik Aklın E leştirisi, 43 edim lerin anlam ının teşhisi, 206
diyalektik ilişki, 134 edim ler ve iletişimler, 60
diyalog, 94 edim nitelem esi, 115
diyalog süreci, 95 edim söz etkiler, 158
dogma, 181 edim lerin teşhisi problemi, 110
dogmatizm , 189 edim teşhisleri, 99, 103, 106,108,
doğa bilimleri, 4, 13, 14, 17, 18,23, 112 116, 125, 198
2 4 ,2 5 ,2 6 ,2 7 ,2 8 , 37 ,6 7 ,6 8 , edim tipleri, 104
84, 110, 172, 193,201,203, edim tiplerinin teşhisi, 99
213 edim -türleri, 114
doğa bilimleri felsefesi, 176,208 edimsöz, 64
doğa bilimlerinde çifte edim söz edimleri, 55,119
herm eneutik, 19 edim söz güçler, 119
doğal dil, 195,199 egem enlik tarzlarının yeniden-
doğa düzeni, 134 üretimi, 208
doğal nedenler, 153 ego, 75
doğal-olm ayan anlam, 121 ego psikolojisi, 43
doğal tutum, 4 1 ,4 3 ,5 3 , 54, 172 ego-bilinci, 48
doğa ve toplum, 153 egonun-tecrübcsi, 43
doğru, 7 0 ,7 1 ,8 9 ehliyet, 91, 122, 142, 152
doğrudan gözlem, 44 ehliyetli aktörler, 207
doğrulama ilkesi, 26 ehliyetlilik, 207
dönüştürme kapasitesi, 147, 148 ehliyet sahibi toplumsal aktör, 201
dönüşüm kuralları, 158 Einstein, A., 26, 189
218 Sosyolojik Yöntemin Yeni K uralları
hermeneutik, 13,60, 189, 195, 197, iletişimsel niyet, 99, 118, 121, 123,
205 ,2 0 6 ,2 0 9 ,2 1 3 140, 157, 158, 199
hermeneutik analiz, 191, 200 iletişim ve etkileşim ortamları, 150
hermeneutik daire, 76, 81 iletişim ve faillik, 78
herm eneutik düşünce, 80 iletişim ve hermeneutik analiz, 98
hermeneutiğin evrenselliği, 84, 96 ilkesel açıklama, 153
hermeneutik felsefe, 34, 37, 38,78, indekssel, 56, 63,64
79, 88 indekssel gösterge, 55
herm eneutik fenom en, 89 indekssel ifade, 5 5 ,5 6 ,5 8 ,5 9 ,6 3 ,
herm eneutik fenom enoloji, 92 6 4 ,7 6 ,9 3
hermeneutik gelenek, 79 indekssellik, 59,63
hermeneutik özerklik, 89 insan edim lerinin teşhisi, 111
herm eneutik teori, 83 insan eylem i modellerinin rasyonel
hermeneutik ve bilim felsefesi, 88 inşası, 200
hermeneutik ve eleştirel teori, 78 insan eylem inin dönüştürme
hermeneutik ve nomolojik analiz, kapasitesi, 147
85,97 insan faillerin inşa edici becerileri,
herm eneutik ve nomolojik 198
yaklaşım, 95 insan ve doğa arasındaki diyalektik,
hermeneutik ve pozitivizm, 84 134
hermeneutik yorum, 84 inşacı analiz, 58, 59, 61
Hempel, 178 inşa ve yeniden-inşa etme, 109
Herder, 78 intihar, 61, 112
hipetetiko-dedüktif sistemler, 176 İn tih a r, 174, 175
Hobbescu düzen problemi, 129, 132, ip so fa cto , 119, 166
169 iradecilik, 130, 129
Hobbescu problem, 129, 132 ironi, 64, 141, 194
Huizinga, 164 irrasyonalizm , 43
hipotez, 32 İsa, 193
Husserl, Edmund, 38, 3 9 ,4 0 ,4 1 ,4 2 , istekler, 164
4 8 ,4 9 ,5 1 ,7 5 ,8 7 ,8 8 işbölümü, 135, 148
içebakış, 32, 151 işçi sınıfı, 135
içkin gözetim, 117 işlev/işlevsizlik karşıtlığı, 162
içsel ilişki, 68, 72 işlevselcilik, 159, 167,160, 161, 168
içsel yaptırım, 146 işlevsel karşılıklı bağımlılık, 162
içselleştirilmiş değerler, 128 işlevsel uyuşmazlık, 168
iç ve dış diyalog, 84 işlevsel zorunluluk, 130
ideal diyalog, 97 işlevselcilik,4, 34, 36
iktisat, 23,197 itaat, 69, 72
iletişim, 93, 139, 163, 198 izafiyet teorisi, 26
iletişim ortamı, 141 Jam es, 187
iletişim süreci, 199 kaos’un antitezi, 134
iletişimsel edimler, 33, 100, 119 kapitalist toplum, 135
iletişimsel ehliyet, 93, 140 kapitalizm, 25, 135, 136
iletişimsel etkileşim normları, 95 karşılaştırılabilir olgular, 174
karşılaştırılam azlık, 180
Dizin 221
toplumsal ycımlru Hırlını M lırçlrıı, Wchcr, Max, 32, 37, 39,44, 45,49,
163, 167 50,53, 60,72, 8 0 ,8 1 ,8 6 , 106,
toplumsal yapı, 162 126, 129, 130, 133, 134, 149,
toplumsal /.orluyıcılık voyıı 157, 197, 209
yiikiimlUlUk, 105 Winch, Peter, 30, 38, 66, 67, 68, 69,
toplum tipi, 135, 136 7 0 ,7 1 ,7 2 , 73, 74, 76,79, 83,
toplum tipleri şeması, 159 84, 87,96, 131, 187, 188, 189,
toplumun ahlâkî talepleri, 132 197, 198, 209
toplumun üretimi, 207 Wittgenstein, Ludwig, 29, 31, 32,
toplumun üretimi ve ycnidcn- 33, 38, 52, 55, 57, 63, 70, 74,
üretimi, 137, 138,2 1 0 ,2 1 1 ,2 1 4 7 6 ,8 1 ,8 3 , 8 7 ,9 2 ,9 9 , 102,
toplumun üretimi veya inşası, 137 120, 128, 144, 163
Toulm in, 107 W horf, Benjam in Lee,31, 187
Tractatus, 83 W right, 145
transendental, 40, 42 W olf, Friedrich 78
transendental ego, 41, 43, 51 yabancılaşm a, 97
transendental fenom enoloji, 48, 51, yanlış, 6 9 ,7 0 ,7 1 ,8 9
75,88 yanlışlama, 181
tutarlılık, 90, 162, 195 yanlışlam a formülü, 186
tüm dengelimli-nom olojik yasalar, yanlışlamacılık, 185, 186
17 yanlışlamacılık şeması, 186
tüm evarımsal mantık, 184 yapı, 5, 11,35, 144, 157, 158, 159,
tümevarımsal mantık çerçevesi, 160, 161, 167,212
186 yapı analizi yaklaşımı, 157
tümevarımsal mantık eleştirisi, 26, yapılaşma, 160, 161, 165,212
184 yapılaşm a teorisi, 3, 11
tümevarımsal yöntem , 173 yapılaşm a süreçleri, 164, 212
Türlerin K ökeni, (C. Darwin) 24 yapının ikiliği, 4, 5, 6, 8, 10, 12, 162,
uygunluk, 89 208,212
uygunluk postülası, 48, 50, 209 yapının üretimi ve yeniden-üretimi,
uygunluk problemi, 197 157, 160, 168, 169
uyumlu eylem akışları, 114 yapının yeniden-üretilm e tarzları,
ücretli emek, 135 208
üretim, 137 yapısal analiz, 202
üst anlama, 81 yapısal bütünleşmesi veya
varlıksa] güvenlik, 156 dönüşümü, 164
varoluşçu fenomenoloji, 29, 33, 48, yapısalcılık, 4, 34, 35,158, 160
95 yapısal ilkeler, 165
varoluşçuluk, 51 yapı tiplerinin süreklilikleri ve
varoluşsal fenomenoloji, 39, 115 çözülüşleri, 161
VerstehenlErklaren ayrımı, 13,79 yaratıcı problcm-değişiklikleri, 186
Verstehen, 32, 37, 76, 79, 80, 81, yargısal rölativizm, 190, 191
199 yasaların doğrulanması, 184
Viyana Çevresi, 178 yaşantı-dünyasının betimleyici
Vries, 5 ,1 4 , 15, 16, 17, 19 fenomenolojisi, 43
W artheit und M ethode ,8 0 Yeni Ahit, 87
226 Sosyolojik Yöntemin Yeni Kuralları