You are on page 1of 2

YARATMA

hîde sabit olan hakikati demektir. Yaratý- mada belirleyici rol oynar. Bu sebeple bir maktadýr. Döngüsel tezi savunan çok tan-
lýþ Tanrý’nýn sürekli biçimde bu a‘yân-ý sâ- insanýn kemale ermesi demek olan mi‘- rýlý antik dinlerde yaratýlýþ sonradan orta-
biteye tecelli etmesinden veya kelâmcýla- rac veya terakkî yolculuðu bütün yaratýlýþ ya çýkan bir süreç deðildir. Madde ve form
rýn tabiriyle Hakk’ýn a‘yân-ý sâbiteyi bilme- mertebelerini geçerek ilk taayyün merte- ezelden beri var olagelen bir þeydir, ilâh-
sinden ibarettir. Bu kavramýn yaratýlýþla besine dönmesiyle gerçekleþir. lar sadece var olan ilk maddeye þekil ver-
ilgili diðer bir yönü de yaratýlýþýn, yani bir BÝBLÝYOGRAFYA : miþtir. Yaratýlýþ baþý ve sonu bulunmayan,
zaman içinde gerçekleþen hudûsun ezel- Kelâbâzî, Taarruf (Uludað), s. 63, 100; Ebû Tâ- sürekli tekrarlanan formlar âleminde bir
le iliþkili olmasýdýr. Zira her þey kadîmde lib el-Mekkî, Kûtü’l-kulûb: Kalplerin Azýðý (trc. Mu- düzenlemedir. Gerçekte tanrýlar da bu âle-
bir taayyüne sahiptir ve her þey ezeldeki harrem Tan), Ýstanbul 1999, III, 94 vd., 152; Hüc- min bir parçasý olup zaman açýsýndan on-
vîrî, Keþfü’l-ma¼cûb (nþr. Ýs‘âd Abdülhâdî Kýndîl),
haline göre dýþta varlýk kazanmaktadýr. dan önce deðildir. Klasik örneklerine Su-
Beyrut 1980, s. 521; Abdülkerîm b. Hevâzin el-
Bu yaklaþým kýsmen Mu‘tezile’nin ma‘dû- Kuþeyrî, Risâle (trc. Dilaver Selvi), Ýstanbul 2005, mer ve Grekler’de rastlandýðý gibi insan-
mât, kýsmen Ýslâm filozoflarýnýn mahiyet s. 234, 345 vd., 355; Sühreverdî, Avârif, s. 194 dan önce dünyada var olan tanrýlar, yap-
fikriyle irtibatlý olsa da genelde Eþ‘arîler’in vd.; Ýbnü’l-Arabî, Fütûhât-ý Mekkiyye (trc. Ekrem mak zorunda kaldýklarý dünyevî iþlerden
sýfatlar teorisiyle ilgilidir. Ýbnü’l-Arabî’ye Demirli), Ýstanbul 2006, I, 23; a.mlf., Fusûsu’l- (beslenmek, hatta tarým yapmak vb.) kur-
hikem (trc. Ekrem Demirli), Ýstanbul 2006, s. 26,
göre sudûrun ortaya çýkardýðý bazý sorun- tulmak amacýyla insaný ve insan için çe-
169, 429; Sadreddin Konevî, Tasavvuf Metafizi-
lar da ancak a‘yân-ý sâbite ile çözülebilir. ði: Miftâhu gaybi’l-cem ve’l-vücûd (trc. Ekrem þitli canlýlarý yaratmaya mecbur kalmýþ-
A‘yân-ý sâbite sürekli olarak ilâhî ilimde- Demirli), Ýstanbul 2002, s. 10, 14, 31; a.mlf., Sad- lardýr. Çok tanrýlý dinlerde her þeyin ken-
dir ve dýþtaki âlem a‘yân-ý sâbitenin göl- reddin Konevî ve Nasireddin Tûsî Arasýnda Ya- disinden meydana getirildiði ilk madde
zýþmalar: el-Mürâselât (trc. Ekrem Demirli), Ýs- çoðunlukla su, bazan kozmik bir yumur-
gelerinden ibarettir.
tanbul 2002, s. 64, 72; Aclûnî, Keþfü’l-Åafâß (nþr.
Ýbnü’l-Arabî yaratýlýþýn gayesi meselesi- Yûsuf b. Mahmûd el-Hâc Ahmed), Dýmaþk 1421/
ta veya bir toprak parçasýdýr. Her yaratý-
ni de ele almýþtýr. Ona göre âlem bir mak- 2000, II, 155; A. Avni Konuk, Fusûsü’l-hikem lýþ, bu ilk unsurun iyi ve kötü parçalar ha-
sat için var olmuþtur. Ancak Ýbnü’l-Arabî Tercüme ve Þerhi (haz. Mustafa Tahralý – Selçuk linde ikiye ayrýlmasý ve bunlarýn birbiriyle
Eraydýn), Ýstanbul 1987, I, 39; Süleyman Uludað, mücadele etmesiyle devam eder. Ýyi olan
bu görüþlerini açýklamak üzere bazý âyet- Tasavvuf Terimleri Sözlüðü, Ýstanbul 1992, s.
leri, bir kýsmý zayýf veya mevzû olan ha- unsur iyi varlýk türlerine þekil verir; çoðu
283; Ebü’l-Alâ el-Afîfî, Ýslâm Tasavvufu: Ýslâm’-
disleri yorumlamýþtýr. Buradan hareketle da Mânevî Hayat (trc. Ekrem Demirli – Abdullah
defa tanrýlar bu aþamada ortaya çýkar. Kö-
sûfîler “kenz-i mahfî” tabirini üretmiþler- Kartal), Ýstanbul 1996, s. 185; Ekrem Demirli, tü olan unsur da kendine uygun tanrýlar
Sadreddin Konevî’de Bilgi ve Varlýk, Ýstanbul yaratýr. Ýnsanýn yaratýlmasý da bu yaratýl-
dir. Bu kavram, “Ben gizli bir hazine idim,
2005, s. 54, 227; a.mlf., Ýslâm Metafiziðinde mýþ tanrýlarýn bir icraatý olarak kabul edi-
tanýnmayý murat ettim; mahlûkatý yara- Tanrý ve Ýnsan: Ýbnü’l-Arabî ve Vahdet-i Vücûd
lir.
týp kendimi tanýttým, böylece onlar da be- Geleneði, Ýstanbul 2008, s. 169 vd., 177 vd., 214;
ni tanýmýþ oldu” anlamýndaki rivayete da- M. Erol Kýlýç, “Ýbnü’l-Arabî, Muhyiddin”, DÝA, Eski Mezopotamya’da Sumerler’den
XX, 500. baþlayarak yaratýlýþla ilgili bütün efsane-
yanmaktadýr (bu rivayetin mevzû oluþu ÿEkrem Demirli
hakkýnda ittifak edilmiþtir, bk. Aclûnî, II, leri Enuma Eliþ adý verilen çivi yazýlý me-
155). Vahdet-i vücûd merkezinde geliþen tinlerde bulmak mümkündür. Buna göre
tasavvuf düþüncesinde bu kavram Tan- ™ DÝNLER TARÝHÝ. Canlý ve cansýz bü- baþlangýçta kaosu temsil eden ilk tuzlu su
rý’ya iþaret eder. Bu tabir ekseninde dile tün varlýklarýn yaratýlýþý meselesi dinlerde Tiamat’la (diþil prensip) yer altýnda mev-
getirilen düþünce âlemin varlýk sebebini çeþitli kavramlarýn kendisiyle iliþkilendiril- cut tatlý su Abzu (eril prensip) vardý. Ýki
ilâhî kemalin feyezaný þeklinde görmektir diði aslî doktrinlerin temelini oluþturur. suyun karýþýmýndan ilk tanrýlar Mummu,
Yaratýlýþ ve ondan sonraki düzenlemeler Lahmu, Lahammu, Anþar, Kiþar doðdu.
ve bu düþünce bir ölçüde sudûr teorisi-
(kozmoloji ve kozmogoni) sadece var olma- Bu tanrýlar daha sonra göktanrýsý Anu ile
nin kemal-mükemmel fikriyle irtibatlý gö-
nýn mahiyetini açýklamaz, ayný zamanda tatlý sularýn tanrýsý Ea’yý yaratýr. Bunlarýn
rünmektedir. Ýnsan bu maksadýn gerçek-
insanýn yeryüzündeki konumu ile kendi- çok sayýda tanrýyý yaratmalarý üzerine Ab-
leþmesinin vasýtasý sayýlýr. Ýbnü’l-Arabî in-
sini kurtuluþa ulaþtýracak yolu içeren ah- zu rahatsýz olup çocuklarý olan tanrýlarý öl-
sanýn bu yönünü anlatmak için, “Ýnsan ilk
dürmeye karar verir. Bunu öðrenen tan-
maksatla amaçlanan varlýktýr” der (Fusû- lâkî tutuma dair doktrinleri de belirler.
rýlardan en bilgesi Ea bir büyü ile Abzu’-
su’l-hikem, s. 26) ve insaný âlem aynasýnýn Böylece dinlerde yaratýlýþ doktrini, Tan-
yu öldürür ve sarayýný Abzu üzerine inþa
cilâsý kabul eder. Burada insandan kaste- rý’nýn insana yönelik metafizik planýnýn
eder. Ardýndan eþiyle birlikte fýrtýna tan-
dilen insân-ý kâmil (Hz. Peygamber) olsa da tarihsel ve fiziksel zemininin teþkiline ýþýk
rýsý olacak dört kulaklý ve dört gözlü Mar-
vekâleten bütün insanlar bu kapsama gi- tutar.
duk’u yaratýr. Eþinin öldürülmesi üzerine
rer. Sûfîler hakîkat-i Muhammediyye, nûr-ý Dinlerde yaratýlýþ felsefelerinin açýkla- Tiamat kendi taraftarlarý olan tanrýlarý
Muhammedî, akl-ý evvel gibi terkipleri bu maya çalýþtýðý þey büyük oranda evrenin, toplar ve büyülü güçlere sahip Kingu’yu
baðlamda yorumlamýþlardýr. Yaratýlýþla il- dünyanýn, canlýlarýn ve cansýzlarýn nasýl bunlarýn baþýna getirir. Marduk’la Tiamat
gili düþüncelerden biri de varlýk mertebe- meydana geldiði ve düzenlendiði proble- arasýnda meydana gelen þiddetli savaþ-
leridir. Ýbnü’l-Arabî’ye göre yaratma veya miyle ilgilidir. Tarih felsefesi açýsýndan ba- tan Marduk galip çýkar. Tiamat’ýn bede-
taayyün belirli mertebelere göre ortaya çý- kýldýðýnda bu probleme iki farklý din þek- nini parçalayan Marduk onun organlarýn-
kar. Mertebeler düþüncesi “bir” ile “çok- linin iki farklý sistem geliþtirerek cevap dan yeri ve göðü yaratýr. Marduk, Kingu’-
luk” sorununu açýklamayý hedefler ve her vermeye çalýþtýðý görülür. Çok tanrýlý din- nun toprakla karýþtýrýlmýþ kanýndan insa-
mertebeyle ilgili çeþitli sorunlar üzerinde ler, yaratýlýþý döngüsel (devrî) bir tarih te- ný halkeder ve Ea aracýlýðýyla insanýn yer-
durulur (DÝA, XX, 500). Mertebeler fikri zi üzerine oturtarak bu konuda tek tan- yüzündeki konumunu ve görevlerini be-
özellikle tecerrüd, fenâ, mi‘rac gibi tasav- rýlý dinlere has yoktan var etme doktrini- lirler. Bu mitler çerçevesinde anlatýlan öy-
vufî bilginin merkezî kavramlarýný açýkla- nin gerektirdiði delilleri bütünüyle dýþla- külerin ve kahramanlarýn dönemin belli

331
YARATMA

tarihî þartlarýný yansýttýðý gerçeði burada Broun, The Two Creation Stories in Genesis, Ber- âdud, tesânüd, tevâsul, ülfet / teâlüf, ih-
incelenemeyecek kadar ayrýntýlýdýr. keley 1974, s. 8, 10, 15; F. R. McCurley, Ancient san, infak” gibi kavramlar da yardýmlaþma
Myths and Biblical Faith: Scriptural Transfor-
Ýkinci tür yaratýlýþ felsefesi tek tanrýlý mation, Philadelphia 1983, s. 10, 11, 12; S. N.
baðlamýnda kullanýlmaktadýr.
dinlerde ortaya çýkan yoktan yaratýlýþ (ex Kramer, Tarih Sümerde Baþlar (trc. Muazzez Ýl- Kur’ân-ý Kerîm’de iâne kavramý iki âyet-
nihilo) biçimidir. Bu yaratýlýþ anlayýþýnda miye Çýð), Ankara 1990, s. 10, 12, 20; a.mlf., te yer alýr (el-Kehf 18/95; el-Furkan 25/4).
Sümer Mitolojisi (trc. Hamide Koyukan), Ýstanbul
Tanrý mevcut olan her þeyi tamamen yok- Dört âyette istiâne masdarýndan gelen
1999, s. 66-70; S. H. Hook, Orta Doðu Mitolojisi
tan var etmiþ ve tamamen iradî þekilde (trc. Alâeddin Þenel), Ankara 1991, s. 24-30; J. fiiller özellikle “Allah’tan yardým isteme”
düzenlemiþtir. Ex nihilo modelinin iki örne- Campbell, Ýlkel Mitoloji (trc. Kudret Emiroðlu), anlamýnda, iki âyette müsteân “yardýmý
ði Yahudilik ve Hýristiyanlýk’týr. Yahudilik’- Ýstanbul 1992, s. 10-25; M. Eliade, Ebedî Dönüþ umulan” mânasýnda Allah’ýn sýfatý olarak
Mitosu (trc. Ümit Altuð), Ýstanbul 1994, s. 61-70.
te yaratýlýþla ilgili anlatýmlar büyük oran- geçer (Yûsuf 12/18; el-Enbiyâ 21/112). Te-
da Tevrat’ýn Tekvîn kitabýnýn ilk dört bö- ÿKürþat Demirci âvün kavramýnýn iki defa zikredildiði Mâi-
lümünde bulunur. Birinci bölümün birin- de sûresinin 2. âyetinde, kötülük edenlere
ci cümlesinden ikinci bölümün dördüncü – — karþý hissedilen öfkenin intikamcý ve sal-
cümlesine kadar yer alan kýsýmda hiçbir YARDIMLAÞMA dýrgan tutumlara yol açmamasý gerektiði
˜ ™
þey yokken Tanrý’nýn ilk temel formlarý ya- belirtildikten sonra, “Ýyilik ve takvâda yar-
ratmasý ele alýnýr. Önce ýþýk, sonra sularýn Ýnsanýn sosyal bir varlýk olmasý ve top- dýmlaþýn, kötülük ve düþmanlýk yolunda
arasýndan gök kubbenin yaratýlýþý, deniz- lu halde yaþamasý, toplu halde yaþayan in- yardýmlaþmayýn” buyurulmak suretiyle Câ-
ler ve bitkilerin yaratýlýþý, hayvanlarýn ya- sanlarýn da birbirlerinin yardýmýna ihtiyaç hiliye asabiyetinin beslediði, hiçbir ahlâkî
ratýlýþý, insanýn Tanrý sûretinde yaratýlýþý duymasý sebebiyle Ýslâmî literatürde yar- ölçü tanýmayan kabileci dayanýþma ve yar-
anlatýlýr. Bu yaratýlýþ iþlemi altý günde ta- dým ve yardýmlaþmaya dair çok sayýda kav- dýmlaþma reddedilir. Þevkânî buradaki yar-
mamlanýr ve yedinci gün kutsanýr. Bura- ram bulunmaktadýr. “Yardým etmek” an- dýmlaþmanýn bütün iyilikleri, yardýmlaþma
ya kadar nakledilen yaratýlýþ öyküsü ikin- lamýndaki avn kökünden türeyen teâvün yasaðýnýn da bütün kötülükleri kapsadýðý-
ci bölümden üçüncü bölümün sonuna ka- ve muâvene “yardýmlaþma” mânasýnda en ný söyler (Fet¼u’l-šadîr, II, 10). Kurtubî’ye
dar farklý þekilde tekrarlanýr. Bu bölüm- sýk rastlanan kelimelerdendir. Ýâne ve ma- göre iyilik ve takvâda yardýmlaþmanýn çe-
deki ana konu Âdem ile Havvâ’nýn cen- ûnet kelimeleri de “yardým etmek” mâna- þitli yollarý vardýr ve herkesin yardýmý ken-
netteki hayatýdýr. Tanrý topraktan Âdem’i, sýnda kullanýlýr. Yardým eden kimseye ve di yetenek ve imkânlarýna göredir; mese-
onun kaburga kemiðinden Havvâ’yý yara- genellikle iþe yarayan her þeye muîn, bi- lâ âlim bilgisiyle, zengin malýyla baþkasýna
týr. Kýssanýn geri kalan kýsmý yýlanýn Hav- rinden yardým istemeye istiâne, kendisin- yardým eder (el-Câmi£, VI, 46-47). Mâverdî
vâ ile Âdem’i kandýrmasý ve onlarýn cen- den yardým istenen kiþiye müsteân denir bu âyette insanlara yardýmlaþma emre-
netten çýkarýlmasýyla ilgilidir. Cennetten (Lisânü’l-£Arab, “.avn” md.). Yine ayný kök- dilirken iyilik ile takvânýn birlikte zikredil-
uzaklaþtýrma tarihsel yaratýlýþýn baþlangý- ten gelen mâûn insanlara faydalý olan þey- mesinin sebebini þöyle açýklar: “Çünkü Al-
cýný teþkil eder. Yaratýlýþýn amacý Tanrý’ya leri anlatýr (Taberî, XII, 709). Modern Arap- lah’ýn hoþnutluðu takvâ ile, insanlarýn hoþ-
kulluktur. Ýnsan bütün yaratýlmýþlarýn üze- ça’da kooperatif için teâvüniyye kelimesi nutluðu iyilikle kazanýlýr; bu ikisine sahip
rinde bir konuma yerleþtirilerek bu amacýn kullanýlýr. “Birine yardýmcý olup yükünü sýrt- olan kimse tam mutluluða ve sonsuz ni-
anlamý açýklanýr. Kabalacý yaratýlýþ doktri- lama, yükünü paylaþma” anlamýndaki zahr mete sahip olur” (Edebü’d-dünyâ ve’d-dîn,
ni, yaratýlmayý Tanrý’nýn belli aþamalar ha- s. 184). Kur’an’da zahr ve türevleri de sýk-
kökünden türeyen tezâhür ve müzâhere
linde on ayrý þekilde tecellisi þeklinde al- ça geçmektedir (M. F. Abdülbâký, el-Mu£-
“birbirine destek olmak, yardýmlaþmak”,
gýlayýp Ýslâm tasavvufundaki vahdet-i vu- cem, “zhr” md.). Üç âyette müzâhere (et-
zâhir ve zahîr de “yardým eden” demektir
cûd fikrine yaklaþýr. Hýristiyanlýk’ta yara- Tevbe 9/4; el-Ahzâb 33/26; el-Mümtehine
(Râgýb el-Ýsfahânî, el-Müfredât, “zahr” md.;
týlýþ büyük oranda Yahudilik’teki doktrin 60/9), üç âyette de tezâhür (el-Bakara 2/
Lisânü’l-£Arab, “zahr” md.). “Yardým et-
çerçevesinde yorumlanmýþsa da kilise ba- 85; el-Kasas 28/48; et-Tahrîm 66/4) mas-
mek” mânasýna gelen bir baþka kelime de
balarý yaratýlýþýn altý günde vuku bulduðu darýndan fiil kalýplarý bulunur. Mâide sû-
nasrdýr. Nasr “mazluma yardým etmek”,
yolundaki ifadeyi sembolik bir anlatým ola- resinin 2. âyetindeki teâvün yerine Baka-
nusret ise “yardým etmenin güzelliði (hüs-
rak kabul eder. Hýristiyan yaratýlýþ doktri-
nü’l-maûne)” diye açýklanýr. Ayný kökten nâ- ra sûresinin 85. âyetinde tezâhür masda-
nini Yahudilik’ten ayýran en önemli husus
sýr ve nasîr “yardým eden”, tenâsur “yar- rýndan bir fiil kullanýlýr ve yahudileri eleþ-
þeytanýn yaratýlýþ konusundaki mistik mis-
dýmlaþma”, müstansýr “yardým isteyen” tiri baðlamýnda, “Sonra siz ... kötülük ve
yonudur. Þeytan, Âdem ile Havvâ’nýn ya-
mânasýndadýr. Nasîrin çoðulu olan ensâr düþmanlýk yolunda onlarla yardýmlaþýyor-
ratýlma süresinde tarihsel ve zamansal
kelimesi Mekke muhacirlerine yardým eden sunuz” ifadesi geçer. Tezâhür ve müzâhe-
boyutlarýn oluþumunda âdeta görünme-
Medineli müslümanlar hakkýnda kullanýl- re kavramýnýn yer aldýðý diðer âyetlerde de
yen mistik bir rol oynar. Onun yoldan çý-
mýþtýr (Râgýb el-Ýsfahânî, el-Müfredât, “nsr” haklý ve meþrû olmayan yardýmlaþmalar
karmasý eylemi zaman ve tarihin teþekkül
md.; Lisânü’l-£Arab, “nsr” md.). Bunlarýn nehyedilir. Beþ âyette zahîr kelimesi yer
mantýðýna zemin hazýrlar. Buradan hare-
yanýnda sözlükte “birinin bakýmýný, ihtiyaç- alýr (M. F. Abdülbâký, el-Mu£cem, “zahr”
ketle gnostik Hýristiyanlýk yaratýlýþ ve kur-
larýný üzerine almak” anlamýndaki “kefl” kö- md.). Nasr masdarýnýn türevleri de hem
tuluþ süreçlerini þeytanýn misyonu ile iliþ-
künden türeyen “tekâfül” “birbirine kefil Allah’a hem insanlara nisbet edilerek bir-
kilendirir.
olmak, birbirinin ihtiyacýný karþýlamak” de- çok âyette kullanýlmýþtýr (a.g.e., “nsr” md.).
BÝBLÝYOGRAFYA :
mektir. Bir kimsenin bakýmýný üzerine ala- Bir âyette, “Allah size yardým ederse ar-
A. Heidel, The Babylonia Genesis: The Story of
na kâfil ve kefîl denir. Modern Arapça’da týk sizi hiç kimse yenemez; sizi yardýmsýz
the Creation, Chicago 1942, s. 15-25; F. G. Brat-
ton, Myths and Legends of the Ancient Near “et-tekâfülü’l-ictimâî” sosyal dayanýþmayý býrakacak olursa O’nun dýþýnda size yar-
East, New York 1970, s. 7, 8, 9; J. S. Forrester- ifade eder. Ýslâmî kaynaklarda ayrýca “te- dým edebilecek kim vardýr? Müminler yal-

332

You might also like