You are on page 1of 2

KÜMEYT ei-ESEDT

Zeyd el-Esedi, Beyrut 1414/ 1994, tür.yer. ; Han- mOn nazariyesini savunanların başında bir cisme dönüşür veya değişik bir nitelik
na ei-Fahürl, Ttı ril]u ' l- edebi'l-'Arab i, Bey rut, Nazzam ve Cahiz gelir. Nazzam'a göre Dı­ kazanır. Mesela insan küçük bir ateşin
ts ., s. 307 -308; ibrahim Sarıçam , "Kümeyt b.
rar b. Amr'ın iddiasının aksine tevhidi ka- dokundugu bir odun un tutuştuğunu ,
Zeyd el-Esed!ve Haş imiyya t'ı " , AÜiFD, XXXVI
( 1997), s. 271-296; XXXVII (1 997). s. 201-232; nıtlamak ancak kümOnu benimsernek- sonra da peşpeşe alevlerin çıktığını gö-
Nevzat H. Yanık. "İbn Künase", DiA, XX, 158; le mümkün olur. Zira maddi varlıklarda rür. Şüphe yok ki odun u tutuşturan ateş ·
ismail Durmuş. "İ ntih al ", a.e., XXII, 348. çeşitli şartlara bağlı olarak or~aya çıkan devam etmez. söner ve yerine başka ateş
li! RAHMi ER belli tabiat ve özelliklerin bulunduğu, me- gelir. Bu kadar ateşin odunda saklı olması
imkansızdır. Çünkü kalan ateş yanan par-
sela odunda yanma, ateşte yakrtıa, gıda­
larda besleme özelliklerinin varlığı ve bun- çadaki tek ateştir. Eğer ateş odunda saklı
KÜMÜN ların maddelerinin içine dahil edildiği za- bulunsaydı tek bir ateş değil çok ateşler
(ı.:.ı~f) rureten bilinen bir husustur. Naslar da olması gerekirdi. Su ile ateş arasındaki
Bir dsınin diğer bir cisimde bu gerçeği teyit eder. Nitekim Kur'an'da ilişki incelendiği takdirde de özelliklerinin
veya bir arazın bir cisimde içilen suyu buluttan indirenin , yakılan istihaleye bağlı olduğu görülebilir (en-Ne-
bilkuwe var olması anlamında cat, s. 183- 188).
ateşin ağacını bitirenin Allah olduğu be-
felsefe ve ketarn terimi.
L lirtilirken (el-Vak ı a 56/69-72) yağmurun KümGn nazariyesi, Allah ' ın maddi var-
bulutta ve ateşin odunda sa~ı bulundu- lıklara her an müdahale ettiğini ve yara-
Sözlükte "gizli olmak, gizlenmek" anla- ğuna işaret edilmiştir. Yaratılışın başlan­ tıcılığının sürekli olduğunu kanıtlamak
mına gelen kümün, terim olarak "bir cis- gıcında bütün insan soyunun zerreler ha- amacıyla İslam düşünürlerinin çoğunluğu
min diğer bir cisimde veya maddeye ait linde.Adem'in sırtından çıkarıldığını bildi- tarafından eleştiriJip reddedilmiştir.
bir özelliğin (arazın) cisimde bilkuwe var ren hadis de kümOn nazariyesinin doğru­ BİBLİYOGRAFYA:
olması" diye tanımlanabilir. Karşıtı zuhür luğuna ilişkin bir başka delil sayılmıştır Cah iz, Kitabü 'l·l:fayeuan, V, ı 0-21, 52-53,
(veya buruz) olup "gizli iken ortaya çık­ (Ca h iz, v. ı 0-16. 92-93; Hayyat. s. 44. 97). 92-93; Hayyat, el-intişar, s. 44, 97; Eş'ari, Mal).a-
mak" demektir. ZuhGr da terim olarak Cabir b. Hayyan, Nazzam ve Cahiz'in sa- lat (Ritter), s. 327; ibn Fürek, Mücerredü'l-Ma-
"bir cisimde bilkuvve var olan bir şeyin vunduğu bu görüşü daha sonra İbn Hazm, l).alat, s. 270-271; ibn Sina, en-Necat ( n şr Ma-
ci d Fahri), Beyrut 1405/1985, s. 183-188; Ab-
açığa çıkıp bilfiil var olması" şeklinde tçı­ Takıyyüddin İbn Teymiyye ve İbn Kayyim dülkahir ei-Bağdadi. Uşulü 'd-din, istanbul 1928,
nımlanabilir. Kümun ve zuhGr meselesi el-Cevziyye gibi Selef alimlerinin, farklı s. 56; İbn Hazm, e l-Faşl (Umeyre). V, 184-186;
erken devir kelam alimlerinin tabiat fel- açılardan da olsa benimsediği görülmek- Şehristanl. el-Milel (Kllani). ı, 56; Macid Fahri.

sefesine ilişkin tartışmalarında ortaya tedir. Ttıril]u 'l-{elsefeti'l-islamiyy e(t rc. Ke mal Yazld).
çıkrtııştır. İlk defa Ca bir b. Hayyan tarafın­ Beyrut 1974, s. 84; Cemi! Salib<'i. el-Mu'cemü '1-
Ehl-i sünnet ile Mu'tezile kelamcı ları ­ fe/se{i, Beyrut 1982, ll, 245; Ebü Rlde, Min Şü­
dan kullanıldığı sanılmaktadır(Ebu Rlde, nın çoğunluğu ise kümGn ve zuhGr naza- yul]i'l·Mu'tezile lbrtıhim b. Seyyar en-Na;:;;:am,
S. ı 52). Zeydi alimlerinden Kasım b. İbra­ Kahire 1989, s. 141-157.
riyesini eleştirip onun yerine cevher ve
him kümun nazariyesini Anaxsagoras'ın araz teorisi esasına dayanan bir tabiat ~ YusuF ŞEvKi YAvuz
felsefesine dayandırır. Şehristani ve Sey- felsefesini kabul etmiştir. Onlara göre bir
yid Şerif el-Cürcani'nin yanı sıra Batılı
cismin zamanla ortaya çıkan başka bir
araştırmacılardan Max Horten da aynı
cismin bünyesine dahil olması veya bir KÜN
görüşü paylaşır. Josef Horovitz ise bütün (.;')
cismin diğer bir cismi özümsernesi müm-
varlıkların ilk günde yaratıldığına ilişkin
kün değildir. Mesela ateş , karşıtı olan su- Allah'ın
bir bilginin Talmud'da bulunduğu tezin-- yaratma gücünü ve süratini anlatan
yu da ihtiva eden odunda saklı olamaz.
den hareketle kümGn nazariyesinin müs- dini-tasawufi terim.
Ayrıca kümGn nazariyesi ayrı iki cismin L _j
lürnanlara yahudilerden geçtiğini, fakat
tek bir mekanda bulunmasını gerektir-
Nazzam gibi bazı kelamcıların Stoacılar'­
diği için de geçersizdir. Zira taştan ateşin "Allah bir varlığın veya olayın gerçek-
dan (revakiyyOn) etkilenmiş olabileceğini
çıkması taşta ateşin saklı bulunmasın­ leşmesini istediği zaman 'ol' (kün) der,
söyler (a.g.e., s. 141-142). Ebu Ride, kü-
dan değil iki taşın birbirine sürtülmesi o da hemen oluverir" anlamındaki ayet-
mOn nazariyesinin öncelikle Helenistik
sonunda Allah tarafından yaratılmasının lerden hareketle (mesela bk. el- Bakara
felsefeden alındığını belirtmekle birlikte
bir sonucudur. Dolayısıyla ateşte yakıcılı­ 2/117; Al-i im ran 3/4 7, 59) kevn masdarı­
Nazzam'ın ortaya koyduğu teorinin fark-
ğın. üzümde tatlılığın , zeytinde yağın bu- nın emir sigasından türetilen bir terim
lılıklar taşıdığına ve orüinal yönleri bulun-
lunduğuna ilişkin gözlemlerimiz kümün . olup kelam , tasavvuf ve edebiyatta Al-
duğuna dikkat çeker.
nazariyesini doğrulamaz. Çünkü Allah ' ın lah'ın yoktan mutlak manada yaratma-
Erken devirden itibaren İslam alimleri,
yaratıcılığı bütün varlıklar üzerinde her sını ifade etmek üzere kullanılmıştır.
tabiat felsefesi alanında maddenin za-
an etkilidir (İbn FOrek, s. 270-27 I; Abdül- Miltüridi kelamcıları kün kelimesinden
man içinde ortaya çıkan ve giderek belli
kahirel-Bağdad!, s. 56; ibn Hazm, V, 185) tekvin terimini oluşturmuş ve eserlerin-
yapı ve özelliklere sahip kılınarak yaratıl­
KümGn nazariyesini eleştirenierden biri de ilahi fiillerle ilg ili meseleler bu başlık
dığını kabul edenlerle (ashabü'l-kümOn
de İbn Sina'dır. Ona göre maddenin yapı­ altında işlenmiştir (bk. KEVN; TEKVİN}.
ve't-tabai') maddenin aynı tür cevherler-
sında ve özelliğinde geçerli olan kümOn Mutasavvıflar. ilahi fiilierin tecellilerine
den ibaret olup niteliklerden yoksun bu-
değil değişim ve dönüşümdür (istihale) dair edebi metinlerde meseleleri kün ya-
lunduğunu ve niteliklerinin her an Allah
Maddeye dışarıdan gelen bir özellik karış­ nında "kün fe-yekün, kün fe-kan " gibi iba-
tarafından yaratıldığını savunanlar (asha-
bü 'l-ceva hir ve'l-a'raz) diye iki gruba ay- madığı gibi madde içinde saklı bulunan
relerle anlatmışlardır.
rılmış ve tezlerini temellendirirken olduk- bir cisim veya nitelikten de söz edilemez. Genelde Türk dini -tasavvufi edebi-
ça farklı görüşler ileri sürmüşlerdir. Kü- Madde ancak değişime uğrayarak farklı yatında,özellikle de Bektaşllik ve Alevi-

552
KÜNDEKART

lik gibi zümre edebiyatlarında bu kelime Gelip geçmek gerektir kün fe-kandan -Sey-
KÜNA
ve ibarelerin remzi olarak "kat u nun, yid Neslml); kün fe-yekun ( Halik-ı halk u
kat u nun hitabı 1 emri. vücud-ı kün fe- Izid-i bl-çun 1 Fail-i kargeh-i kün fe-ye- (bk. ESMA ve KÜNA).
L __j
kün" gibi tabirlerin daha çok kullanıldığı kOn- Sinan Paşa; Ol kadir-i kün fe-ye kOn
görülmektedir. Bilhassa tasawuf ve tek- lutf edici rahman be nem 1Kesmeyen rız­
ke şiirinde Allah'ın kudreti, kainatı yok- kını veren cüm lelere sultan be nem- YG- KÜNDEKARİ
tanyaratması, yaratılış anı ve zamanı ile nus);·:.kat u nun" (COş kıldı akl- ı kül ge ldi ks;ls'o..W)
fail-i mutlak olarak tasarrufu bu ifade- vücuda kainat/ Kaf u nOn emrinden oldu Dekoratif amaçlı
lerle vurgulanmıştır. Bunların Türkçe'- bu cihan yekbarmest-Neslml); "nun ·He bir doğramacılık tekniği.
kat" (HurOfa bakma andan içeri bak 1 L __j
deki karşılıkları olan "ol, ol deyince olma.
yaratma. yoktan yaratma. halketme, Nefstir can değildir nOn ile kaf- Niyazi-i
vücut bulma" gibi kelime ve deyimler de Mısrl) gibi şekilleriyle edebiyata yansı­ Kelimenin aslıFarsça kendekarl olup
kün kelimesiyle türevlerinin ifade ettiği mış. pek çok şair tarafından bir telmih heykeltıraşlık, hakkakl1k. kalemkarlık gi-
mana ve mazmunu anlatır. unsuru olarak ve yaratılıştan bahseden bi plastik sanatları adlandırır (kendi-
her vesileyle kullanılmıştır. İnsanın ve den "oymak, kesmek"; karl "iş, çalışma;
Kün emriyle bunun çevresinde geliş­
evrenin yaratılışı münasebetiyle devriy- tarz"). Osmanlıca'da kendekarlye daha
miş ifade ve kavramlar tasawuf litera-
yelerde (Kaf u nOn hitabı izhar olmadan 1 çok "kalem karl" anlamı verilirken yine
türünde ve tekke çevrelerinde önemli
Biz o l kainatın ibtidasıyız - Harabl); AI- Farsça künde (tomruk, masif ağaç kütle-
yer tutar. Devriyyeler. ilahiler başta ol-
lah'ın mutlak iradesinden kinaye olarak si) kelimesinden etkilenilerek bir k ünde-
mak üzere tevhid ve münacatlar gibi
tevhid ve münacatlarda (Ger murad etse karl terimi ortaya çıkarılmış ve genelde
dini metinlerde sık sık kün emriyle ilgili
nice bir ·i lle m 1 Kün demekle bulur vücGd ince marangozluk kapsamına giren ah-
tasawufi düşünce ve görüşlere yer veri-
ol dem-Na'tl Mustafa) ; Nur-ı Muham- şap sanatları. özelde de aşağıda anlatı­
lir; özellikle mesnevilerin baş tarafındaki
med( dolayısıyla na'tlarda (Olmasaydı za- lacak olan dekoratif dağramacılık sanatı
manzumelerde Allah'ın kainatı ilk yaratı­
tın olmazd ı vücOd-ı kün fe-kan 1 La-büd için kullanılmıştır.
şından kinaye olarak anılır. Terimin ayrı­
olmazdı heyOla-yı cihan sO retkarin -Os-
ca sevgiliyi ve kainatın yaratılışını anla- Kündekarl sekizgen. beşgen, yıldız .
ma.n Şems) yer alan kün emrine "kelime- gibi geometrik şekillerde kesilmiş küçük
tan veya benzer konulara temas eden şi­ tü'l-hazret, kelime-i tekvln. kün hitabı" ahşap parçalarının çivi ve tutkal yardı­
irlerle bahariyyelerde de kullanıldığı gö- da denilir (Uludağ, s. 301-302). Kelime- mı olmaksızın yalnızca birbirlerine ge-
rülmektedir. nin kat u nun veya nun ile kat biçiminde çirilmeleriyle düz yüzeyler elde etmeyi
Tasawuftaki yaratılış nazariyesine gö- kullanılması durumunda kat Hz. Adem'e, amaçlayan bir tekniktir. Böylece nem
re kainat henüz var edilmemişken ve nun Hawa'ya işaret eder. Yine bu harfle-
ve ısı değişikliği sebebiyle yekpare ağaç
Allah 'tan başka hiçbir varlık yokken Allah rin iki ele benzetilerek Hakk'ın. failiyet ve
Ievhalarda görülen eğrilme ve çarpılma­
bilinmeyi ve sevilmeyi istediğinde önce mef'uliyetine yahut vücOb ve imkanına
lar önlenir. Tercih edilen ağaç türleri ön-
bir nur yaratıp ona "kün Muhammeda" işaret ettiği kabul edilmiştir. Kün terimi
celikle ceviz. meşe, şimşir, armut. aba-
(ol ya Muhammed) dedi. Nur bu hitap kar- Türkçe'deki "ol" şekliyle yine varlığın ya-
noz ve gül ağacıdır. Tekniğin temeli kü-
şısında hicabından terleyerek "la ilahe il- ratılışından kinaye olarak kullanılmıştır
çük ağaç parçalarının damarları. dolayı­
lallah" (AIIah'tan başka ilah yoktur) cevabını (Ol dedi bir kerre var oldu cihan 1 Olma
sıyla eğrilme yönleri birbirine zıt gelecek
verdi. O vakit Allah keremiyle "Muham- derse mahvolur ol dem heman-Süley-
şekilde yivler ve girinti -çıkıntılarla birleş­
med ResQlullah" (Muhammed Allah'ın elçi - man Çelebi).
tirilmesi esasına dayanır. Genellikle par-
sidir) dedi. Daha sonra bu nurun terin- BİBLİYOGRAFYA : çaları çerçeveye alan çıt'alarla kenar tah-
den eflak (dokuz felek), ondan anasır-ı er- Niyazi-i Mısri. Risale-i Devriyye (nşr. Abdur- taları ve göbekler oyma-kabartma ara-
baa (dört unsur). ondan da mevalld-i sela- rahman Güzel, TKA, XVII-XXI/1-2 ı 1983 ı için-
besk motiflerle, bazan da sedef kakma-
de), s. 121-139; Na'ti Mustafa, Edhem ü Hü-
se (hayvan, bitki, cansız nesneler) yaratıldı. larla süslenmiştir.
ma (nşr. Ahmet Yılmaz). Konya 2001, s. 4,
Devriyyelerde "kavs-i nüzul" veya "fer- 5, 11; Agah Sırrı Levend , Divan Edebiyatı 1is- Daha çok kapı , pencere ve dolap ka-
şiyye" de (devriyye-i ferşiyye) denilen bu tanbul 1943). istanbul 1984, s. 17; Abdü lba-
natlarıyla minber ve kürsülerde uygula-
süreçle birlikte kün emrinin verildiği, ki Gölpınarlı, Alevf-Bektaşi !'lefesleri, istanbul
1963, s. 233; a.mlf., Tasavvu{tan Dilimize Ge-
nan kündekar'inin en güzel örnekleri XII.
böylece insanın kenz-i mahfi mertebe-
çen Deyimler ve Atasözleri, istanbul 1977, s. yüzyılda Mısır, Suriye- Filistin ve Anado-
sinden çıktığı, o ilk cevheri karşılayan
181; iskender Pala, Ansiklopedik Divan Şiiri lu'da hakim olan Türk- İslam sanatların­
nur-ı Muhammedl'nin (akl-ı evvel, akl-ı Sözlüğü (Ankara ı989), istanbul 1999, s. 250; da, sonraki yüzyıllarda ise sadece Ana-
kül, nefs-i kül, rO h-ı izafl. alem-i vahdet, Süleyman Uludağ, Tasavvuf Terimleri Sözlüğü,
dolu'da görülür (XVI. yüzyıla kadar). Er-
hakikat-i Muhammediyye, aşk-ı ekber) bu istanbul 1991, s. 30 1-302; Mehmet Yılmaz,
Edebiyatımızda islami Kaynaklı Sözler, istan-
ken örneklerin başlıcaları arasında Suri-
emirle birlikte vücut bulduğu anlatılır. ye- Mısır'da Sayda Nefi se Hatun (ı ı 38-
bul 1992, s. 89, 98; Abdülhamid Hayret Sec-
Mutasawıflar bunu "cemi-i ervah ve ec- cadi, Güzide-yi ez Te'şfr-i ~ur' an ber Na;;m-ı ı ı 4 5) ve Rakaya (ı ı 5 5) camilerinin mih-
samın me bd e ve menşei" olarak kabul Farisf, Tahran 1371, s. 37 -38; Abdullah Uçman. rapları ile Salih Talay'i Camii'nin kapı­
ederler (mesela bk. Niyazi-i Mısrl, Risa- Rıza Tevfik'in Tekke ve Halk Edebiyatı ile il-
sı (ı ı60), Eyyub'i dönemine tarihlenen
le-i Devriyye, bk. bibl). gili Makaleleri, i stanbu l 2001 , s. 91 , 103,
201 239-242 441-457; Dihhuda, Lugatname,
İmam Şafii'nin sandukası (ı 2 ı ı), M elik
Kün emrinin tasawuf geleneğinde ya- XX!l/B, s. 217; "Kün", TDEA, VI, 42; Mustafa Salih Türbesi'nin kapısı (ı 249- ı 250) ve
ratılışlabirlikte anılması ona geniş bir Uzun. "Devriyye", DiA, IX, 252-253; Bekir To- İbn Tolun Camii'nde Sultan Laçin'in min-
paloğlu, "Halik", a.e., XV, 304. beri (ı 296) bulunmaktadır. Anadolu'daki
kullanım alanı sağlamış ve kelime "kün
fe-kan" (Eğer mahbOba istersen ulaşmak/ li] İSKENDER PALA erken örnekler arasında da Konya Alaed-

553

You might also like