You are on page 1of 57

DOĞAN KİTAPÇILIK TARAFINDAN YAYIMLANAN

AHMET ÜMİT KİTAPLARI Ninatta'nın Bileziği


Şeytan Ayrıntıda Gizlidir
Sis ve Gece
Patasana
Kar Kokusu
Çıplak Ayaklıydı Gece Ahmet Ümit
Masal Masal İçinde
Bir Ses Böler Geceyi
Kukla
Beyoğlu Rapsodisi
Aşk Köpekliktir
Başkomser Nevzat / Çiçekçinin Ölümü
Kavim www.webturkiyeforum.com
NİNATTA'NIN BİLEZİĞİ

Yazan: Ahmet Ümit


by Ayhan
Yayın hakları: © Doğan Kitapçılık AŞ
I. baskı / ekim 2006 / ISBN 97S-293-493-5
Bu kitabın I. baskısı 20 000 adet yapılmıştır.

Kapak tasarımı: Yavuz Korkut


Baskı: Altan Basım Ltd. / Yüzyıl Mahallesi
Matbaacılar Sitesi 222/A 34200 Bağcılar - İSTANBUL

Doğan Kitapçılık AŞ Hürriyet Medya Towers. 34212 Güneşli - İSTANBUL


Tel. (212) 449 60 06 - 677 07 39 Faks (212) 677 07 49 DOĞAN
www.dogankitap.com.tr KİTAP
Antep'ten arkadaşlarım Coşkun Özdemir'e, Mustafa
Alagöz'e, Halil Sanağ'a, Halil Gelgeç'e, Hanifı Gelgeç'e, Adil
Yalçın'a, Bülent Yıldız ve Oktay Okukçu'ya en derin
sevgilerimle...
Teşekkür

Ninatta'nın Bileziği'ni yazarken, her kitabımda olduğu gibi


benden yardımlarını esirgemeyen sevgili arkadaşlarım Burçak
Özlüdil'e, Figen Bitirim'e, Kemal Koçak'a, Erhan Çekiç'e, Özlem
Çekiç'e; başta Prof. Dr. Belkıs Dinçol ve Prof. Dr. Ali Dinçol,
Meltem Doğan Alparslan, Metin Alparslan olmak üzere Türk Eski
Çağ Bilimleri Enstitüsü'nün tüm çalışanlarına; Pi Film'den
Ceyda Tufan'a ve Onur Eryeşil'e en içten teşekkürlerimi sunarım.
birinci tablet
Hoş geldin, ey, uzak yolların yolcusu,
ey, güzel haberlerin müjdecisi,
ey omuzlarında yılların bilge yorgunluğunu,
gözlerinde bilinmezin heyecanını taşıyan kişi,
yaşlı ülkeme,
Hattilerin bin Tanrılı toprağına,
güzel Hattuşa'ya hoş geldin...
Hastalanmış mutluluğa,
uzun ömürlü kedere, sona erdireceğin yasıma hoş geldin.
Öksüz sokaklara, kimsesiz meydanlara,
boynu bükük evime, hoş geldin.

Seni bekliyordum.
uzun geceler, uzun günler boyunca,
neşeli baharlar,
doygun yazlar,
yorgun sonbaharlar,
kavruk kışlar boyunca,
uzun, çok uzun yıllar boyunca.
Hoş geldin.

Kaç savaş geçti bu topraklardan, kaç talan,


kaç kral çıktı tahta, kaç kral hükmedemez oldu,
kaç insan öldü, kaç insan doğdu,
kaç ihanet, kaç aşk,
kaç bayram, kaç ayin,
kaç hasat, kaç düğün yaşandı.
Seni bekliyordum,
Tanrılar bizi, Kadeş'te yeryüzünün en korkunç lanetiyle, Biliyorum ki, duydukların aklını karıştıracak,
savaşla cezalandırmadan. biliyorum ki, gözlerin gördüklerine inanamayacak.
Seni bekliyordum, Sakın şaşırma,
Tanrılar Kadeş'te ölümü ülkeme yoldaş kılmadan. sakın yolundan dönme.
Seni bekliyordum, Beni, karanlıkta gördüğün boş bir suret sanma sakın.
Kadeş'te yeryüzünün en büyük savaşı henüz başlamadan. Ben, Panku meclisinin üyesi soylu Maruvaş'ın kızı,
Seni bekliyordum, yiğit komutan Nuvanza'nın bahtsız kadını Ninatta'yım.
biricik aşkım Nuvanza, Kadeş'e gitmeden. Seni bekliyordum.
Seni bekliyordum, çünkü soylu Nuvanza Kadeş'e doğru yola çıkmadan önce,
yiğit Nuvanza Kadeş toprağında kaybolmadan. savaşın ortasında kayıplara karışmadan önce,
Seni bekliyordum, senin geleceğini söyledi.
yas, ihtiyar kadınların yüzlerini gözyaşlarıyla yıkamadan; Seni bekliyordum,
ölüm, genç gelinlerin saçlarını zamansız ağartmadan, çünkü bunu bana soylu Nuvanza söyledi.
savaş, çocukların oyunlarına koyu bir bulut gibi çökmeden. çünkü Nuvanza bunu Göğün Güneş Tanrısı'ndan duydu.
Seni bekliyordum, Seni bekliyordum,
Kral Muvatalli daha savaş emrini vermeden. çünkü, bunu uykumda bana,
Hattuşa boşaltılmadan, Hâkimem Arinna'nın Güneş Tanrıçası da söyledi.
Mısır Kralı Ramses, Kadeş üzerine yürümeden, Göğün Güneş Tanrısı'nın ağzıyla konuşan yiğit Nuvanza
askerlerin genç bedenleri savaş meydanında çürümeden. ve Hâkimem Arinna'nın Güneş Tanrıçası bana dedi ki:
Seni bekliyordum, Seni mutluluğa kavuşturacak kişi,
kim olduğunu bilmeden, yılların ötesinden gelecek.
ama sana verilen görevi yapacağını adım gibi bilerek. O. zamanın büyüsüyle yabancı bir ülkeye dönüşmüş olan
Seni bekliyordum, bu toprakların insanı olacak.
kim olduğunu merak bile etmeden, O. büyük savaşların içinden gelmiş biri olacak.
ama senden emin olarak. O. derin acıların,
Seni bekliyordum, çığ gibi büyüyen kederlerin,
binlerce yıllık özlemimi dindirmen için. sel gibi akan gözyaşlarının içinden gelen biri olacak.
Seni bekliyordum, O gelecek ve yazdıklarını okuyacak.
Yarım kalmış şarkımı tamamlaman için. O gelecek ve seni anlayacak.
Seni bekliyordum, O gelecek ve senin üzerindeki laneti kaldıracak.
biricik aşkım, yiğit Nuvanza ile ruhlarımızı buluşturman için. O gelecek ve seni, soylu Nuvanza'ya kavuşturacak.
Seni bekliyordum, Ona, Göğün Güneş Tanrısı'nın
bana yardım etmen için. ve Arinna'nın Güneş Tanrıçası'nın izniyle,
Seni bekliyordum, yiğit Nuvanza'nın yaptırdığı on iki bilezik halkasını anlat.
Tannlara duyduğum inancı yitirmemek için. Ona de ki:
Seni bekliyordum, O bilezikler ki, sadece ilki bendedir.
kendimi, Kral Tabama soyundan gelen atalarımı, Diğerlerinin her biri ayrı bir şehirde,
bir zamanlar Ay Tanrıçası'yla eş tutulan güzelliğimi, ayrı bir yerde gömülüdür.
kendi adımı, Ninatta'yı unutmamak için. Ona de ki:
Hoş geldin... Sen, o şehirlere git.
Sen, o bilezikleri topla.
Ona de ki:
Her bilezikte bir sonraki bileziğin nerede olduğu yazılıdır.
ikinci tablet
Ona de ki:
Sen o bilezikleri toparlarsan,
benim biricik sevgilim, güçlü erkeğim,
Yiğit Nuvanza bana geri dönecek.
Ona de ki:
Bunlar benim değil, Tanrılann dileğidir.
Tanrılann dileğini yerine getirmek;
kurumuş tarlaya su vermek kadar güzel,
aç bir insanı doyurmak kadar iyi,
sevgiliyle diz dize oturmak kadar mutluluk vericidir.
Ona de ki;
Tanrıların dileklerini yerine getirmemek;
tarlayı kurutmak,
yoksulu aç bırakmak,
sevgiliye sırtını dönmek kadar kötüdür.
Eğer sen sevgiliye sırtını dönersen,
Tanrılar da sana sırtını döner.
ve seni lanetler içinde bırakırlar.
Ona de ki:
Sen, beni yiğit Nuvanza'ya kavuştur,
ben de sana mutlu bir ömür dileyeyim.
Çünkü âşıkların dileği kabul olur.
Ey, bilmediğim bir çağın içinden gelen kişi.
Ey. binlerce yıldır beni pençesinde inleten,
bu büyük laneti kaldırmak için,
tanımadığım ülkelerin, kentlerin içinden gelen kişi.
Sen artık benim ailemden birisin.
Sen benim öz kardeşim,
hiç doğmamış çocuğum gibisin.
Madem ki Ninatta'nın sözlerine inandın,
onun yazdıklarını okumayı sürdürdün.
Madem ki onun acısını dindirmeye karar verdin,
madem ki şefkatli yardım elini uzattın,
artık olanları bilmeye hakkın var.
Ninatta'nın yaşadıklarını,
Kral Muvatalli ve Kral Hattuşili devrinde,
Bin Tanrılı Hatti ülkesinde neler olduğunu öğreneceksin,
merakım gidereceksin.
Mısır Kralı Ramses'in tutkusunu öğreneceksin,
merakını gidereceksin.
Ninatta'nın Nuvanza'ya duyduğu büyük aşkı,
başımıza gelen belaları,
istemeden söndürdüğümüz yaşamları,
bizi lanetlerle ayırmaya çalışan zalim Tanrıları öğreneceksin,
merakını gidereceksin.

Ama dur bekle, acele etme.


Dağların doruklarında görünmeden önce,
yıldızların tek tek sönmesini bekleyen güneş gibi sabırlı ol.
Sadık yazmanıma yazdırdığım her sözcüğü dikkatle oku.
Dikkatle ve yüksek sesle oku. Ben istediğim hiçbir şeyi bu kadar çok sevmedim.
Sesi duy ve anlamını hisset. Onu gördüm, onu sevdim, onu istedim.
Ben de, görünmek için zamanın gelmesini bekleyen ay gibi Ben. onu ilk kez bir meyve bahçesinde gördüm.
sabırla, her bir sözcüğü düşünerek, seçerek yazdıracağım. Bahçede büyük ağaçlar vardı,
Ama öyküme başlamak için, ağaçların dallarında olgun meyveler vardı.
ilk sözcüğü bulmakta hiç güçlük çekmeyeceğim. Meyveler ağaç dallarını yere eğiyordu.
Çünkü, her gün defalarca mırıldandığım Ben bahçedeydim.
o sözcük, işte kendiliğinden dökülüyor ağzımdan: yanımda saray başyazmanı soylu Zuvappiş'in oğlu,
Nuvanza. benim çocukluk arkadaşım, talihsiz İnara vardı.
Ben bahçedeydim,
Sana önce Nuvanza'yı anlatacağım. kendimden habersizdim.
Nuvanza olmasaydı, Bahçede oyun vardı. Bahçede neşe vardı.
ne doğan güneşin, ne yağan yağmurun, Nuvanza o bahçeye geldi.
ne tohumun, ne toprağın, ne meyveye durmuş ağacın, Yanında soylu babam Maruvaş'la geldi,
ne de güzel Hattuşa'nın anlamı olurdu. yanında karısı Manni'yle geldi.
Nuvanza olmasaydı, Nuvanza o zamanlar Manni'yle evliydi.
gelin, gelin olmazdı, damat da damat. Ama sevgim o kadar büyüktü ki, ben onu yine de istedim.
kral hükmünü yitirirdi, kraliçe sıradan bir kadın olurdu. O benden habersizdi.
Nuvanza olmasaydı, O benim sevgimden habersizdi.
damarlarımızdaki kan akmaz, çiçek açmaz, Ama biliyordum:
mucize yavan bir gerçeğe dönüşür, Beni görecekti,
heyecan, susuz kalmış bir çiçek gibi birden sönerdi. beni sevecekti,
beni isteyecekti.
Sana, Nuvanza'yı anlatacağım.
Soylu erkeğim, gözlerimin ışığı, dizlerimin dermanı, Nuvanza o zamanlar gençti.
kalbimin umudu, tenimin sırdaşı, biricik aşkım Nuvanza'yı. Gözleri Hattuşa kartallarının gözleri gibi keskindi.
Bedeni, Fırtına Tanrısı'nın boğaları gibi güçlüydü.
Nuvanza'yı gördüğümde, Arinna'nın Güneş Tanrıçası'nın aslanları gibi çevikti.
onu daha önce de görmüştüm... Nuvanza, genç yaşında sayısız savaşa katılmıştı.
Ama onu ilk gördüğüm an, onu sevdiğim andı. Hattuşa'ya saldıran Kaşga askerleriyle dövüşmüştü,
Nuvanza'yı gördüğümde küçüktüm, Pala ülkesinin çapulcularını püskürtmüştü.
küçüktüm, Hattuşa'dan, erkeklerden, Nuvanza bir kahramandı,
kendimden habersiz küçük bir kızdım. Nuvanza bir efsaneydi,
Onu gördüm, Nuvanza bir destandı,
erkekleri bilmeye başladım. Nuvanza benim sevdiğim adamdı.
Onu gördüm, İnsanlar ondan çekinirdi,
kendimi bilmeye başladım. çünkü o iyi bir savaşçıydı.
Onu gördüm, insanlar Nuvanza'ya saygı duyardı,
hayatı bilmeye başladım. çünkü o dürüst biriydi.
Onu gördüm ve istedim. Ben Nuvanza'dan çekinmezdim,
Ben hiçbir şeyi bu kadar çok istemedim. ben Nuvanza'ya ötekiler gibi saygı da duymazdım,
çünkü onu seviyordum. Ve ben sevdim onu.
Benim sevgim, saygıdan da, korkudan da büyüktü, Ve ben sonsuza kadar bekledim
Benim sevgim daha derindi, daha güçlüydü. onu.

Nuvanza'yı andığımda hep bir gülümseyiş gelir aklıma:


Cesur, umut dolu, biraz muzip ama kendinden
ve dünyadan emin bir gülümseyiş.
Nuvanza'yı meyve bahçesinde gördüğümde,
yine aynı gülümseyiş vardı yüzünde.
Yanında benim soylu babam Maruvaş vardı,
yanında onun karısı güzel Manni vardı
ve Nuvanza'yı, Nuvanza yapan o gülümseyiş vardı yüzünde.
Ben bir incir ağacının dalındaydım,
saray başyazmanı Soylu Zuvappiş'in oğlu,
benim çocukluk arkadaşım, talihsiz İnara'yla oynuyordum.
İnara durgun göller gibi sakin bir çocuktu,
ben çağlayanlar kadar coşkuluydum.
İnara incir ağacından inmem için yalvarıyordu,
ben inatçıydım;
ben inmiyordum.
işte o anda gördüm Nuvanza'yı,
işte o anda gördüm Nuvanza'nın gülümseyişini.
O gülümseyiş beni aldı,
beni incir ağacından indirdi.
Beni aldı, beni genç kız yaptı.
Beni çocukluğumdan kurtardı,
bana kadın olacağımı müjdeledi

Ben, Nuvanza'yı görünce,


duru bir derede yüzen kırmızı balıklar gibi gördüm yazgımı.
Ben, Nuvanza'yı görünce,
anladım onsuz bir hayatın olamayacağım.
Oysa Nuvanza benden yaşlıydı,
oysa Nuvanza babamın arkadaşıydı,
oysa Nuvanza'nın karısı vardı,
oysa Nuvanza'nın karısı,
karnında üç ay sonra doğuracağı bir oğlanı taşıyordu.
Ama Nuvanza'nın gülümseyişi, hiç korkma diyordu,
gördüklerin geçici,
bir sen hakikisin, bir de bana duyduğun sevgi.
Ve ben inandım onun gülümseyişine,
üçüncü tablet
Ey,göğün Güneş Tanrısı ile
Hâkimem Arinna'nın Güneş Tanrıçası'nın müjdelediği kişi.
Ey. biricik aşkım Nuvanza'nın geleceğini söylediği kişi.
Sana sevgi, sana saygı, sana minnetle uzanıyor ellerim.
Sana teşekkürlerin en içtenini, en sahicisini sunuyorum,
Lütfen kabul et. Bu tabletleri okuduğun için, bana
inandığın için, bu kutsal yolculuğa çıktığın için, kendini
Tanrıların buyruğuna bıraktığın için. Bu kavuşamayan
sevgilinin, bu huzursuz ruhun, bu yazgısı tamamlanmamış
kadının iyi dileklerini kabul et.

Belki şimdi yollardasın.


Zaten hayat bir yolculuk değil midir?
Hayat. Tanrıların olaylarla ördüğü bir patikada,
yürümekten başka nedir?
Sen. Tanrıların yolunda yürürken,
ben de sana hikâyemi anlatacağım.
Sen sıkılmayasın diye,
hikâyemi sana yol arkadaşı yapacağım.

Ey. yılların ötesinden gelen kişi,


işte bir kez daha söylüyorum,
tatlı bir meyvenin balı gibi dudaklarıma yapışan o kelimeyi,
“Nuvanza"yı.
Ben Nuvanza'yı istiyordum. Ona Zitiş adını verdi.
Başak güneşi, arı çiçeği, yeni doğmuş bebek anneyi, Onu kıskanmadım.
tarla tohumu, kadın erkeği nasıl isterse, Zitiş'i kendim doğurmuş gibi mutlu oldum.
ben de Nuvanza'yı öyle istiyordum. Zitişi sevdim. Zitiş dillendi, kıskanmadım.
Ama Nuvanza'nın haberi yoktu. Zitiş yürüdü, kıskanmadım.
Ben Hattuşa'nın her yerinde onu arıyordum. Zitiş öteki çocuklarla oyunlar oynadı, kıskanmadım.
Gözüm görüntüsünü, kulağım sesini, Annesi onu sokakta unuttu, ben unutmadım.
burnum kokusunu arıyordu. Onu tehlikelerden, belalardan korudum.
Ama onu görünce, bir çekingenlik geliyordu üstüme. Onu kendi kanımdan bildim.
Kaçıp, bir kuytuya sığınıyordum. Onu kendi oğlum bildim.
Bir kuytuyu sığınıp doya doya onu seyrediyordum. Onu sevdim. Çünkü Nuvanza da seviyordu.
Yanına gitmiyordum, Ben mutluydum; çünkü Nuvanza da mutluydu.
yanına gidersem,
Tanrıların beyaz büyüsü bozulacak diye korkuyordum. Ama uzun sürmedi.
Yanına gidersem, Çünkü Kral Muvatalli'nin işleri vardı.
beni sıradan bir genç kız gibi görecek, Çünkü Muvatalli'nin işleri,
öyle tanıyacak, öyle bilecek, öyle alışacak diyordum. Nuvanza'nın mutluluğundan daha önemliydi.
Konuşurken kaşlarının çatılmasını, bira içmesini, Nuvanza, Kral Muvatalli'nin sadece komutanı değildi.
şakalaşmasını saklandığım kuytudan seyrediyordum, Onun arkadaşıydı, sır saklayanıydı, güvencesiydi.
gür ama şefkat yüklü sesini uzaktan dinliyordum. Muvatalli sıkıntıya düşünce, Nuvanza da sıkıntıya düşerdi.
Kendimi saklayamayıp da o beni gördüğünde ise Nuvanza tasalıydı; çünkü Muvatalli tasalıydı.
sadece bakıyordum. Ben tasalıydım; çünkü Nuvanza tasalıydı.

O anda, bakışlarım kendi başına bir insan oluyordu, Muvatalli'nin düşmanı çoktu.
bakışlarıma söz geçiremiyordum, Yukarıda Kaşgalılar, aşağıda Mısırlılar.
bakışlarım istedikleri gibi bakıyordu Nuvanza'ya. Kaşgalılar dizgine vurulmaz yabani bir domuz gibiydi.
Nuvanza anlamıyordu bakışlarımı. Topraklarımıza saldırıyor, evlerimizi talan ediyor,
Anlamaya çalışıyordu ama anlamıyordu. bahçelerimizi, bağlarımızı yağmalıyorlardı.
Belki konuşmak istiyordu benimle ama anlamıyordu. Göğün Güneş Tanrısı
Ben bu büyünün bozulmasından korkuyordum, kaçıyordum. ve Hâkimem Arinna'nın Güneş Tanrıçası'nın yardımıyla
Yiğit Nuvanza,
işte böyle, kara yazgımı değiştirecek kişi, ve kralın kardeşi, ordunun Büyük Meşedi, Hattuşuli,
günler işte böyle geçti. Kaşgalıları yendiler.
Nuvanza'nın karısı Manni ona bir çocuk doğurdu. Kaşgalılar, Hitit kılıcı ve baltasının önünde boyun eğdiler.
Çocuğun ay gibi bir yüzü vardı, gördüm. Çocuğun Mısır Firavunu Sethos, Kadeş'e düzenlediği akınlarda yenildi.
kara saçları vardı, gördüm. Çocuğun ışıltılı gözleri Kargamış ve Halep'teki Hitit savaşçıları,
vardı, gördüm. Çok güzel bir çocuktu, gördüm. onun kanlı ordusunu pişman ettiler.
Kıskanmadım. Ne onu, ne annesi Manni'yi. Firavun Sethos yenilgisini yırtık bir çuval gibi sırtlayıp,
Sevindim; çünkü Nuvanza da sevindi. Nuvanza'nın utanç içinde ülkesine dönmek zorunda kaldı.
oğlunun adını Kral Muvatalli koydu. Hatti ülkesini çevreleyen düşmanlar sustu,
sindi, inlerine çekildi.
Ne ki Mutatalli'nin sıkıntısı bitmedi. Kraliçe Iştapariya öldü.
Muvatalli'nin sıkıntısı saraydaydı. Üstelik Prens Ammuna da öldü.
Muvattali'nin sıkıntısı içerdeydi. Muvatalli'nin sıkıntısı, Tanrı'nın insanları şöyle dediler:
kara bir yılan gibi yüreğine çöreklenmiş oturuyordu. Hattuşa'da kan dökmeler çok arttı.
Bu sıkıntının adı Hattuşili'ydi. Bunun üzerine ben Telipinu,
Muvatalli'nin öz kardeşi Hattuşili, Hattuşa'da asiller meclisini toplantıya çağırdım.
şimdi Tanrı olan büyük kral Murşili'nin küçük oğlu, Bu andan itibaren Hattuşa'da kral ailesinin bir çocuğuna
Muvatalli'nin küçük kardeşi Hattuşili. hiç kimse kötülük yapmayacak, ona bıçak çekmeyecek!
Kendi küçük ama hırsı büyük Hattuşili. Öndeki en büyük erkek çocuk, prens, kral olsun!
Muvatalli kardeşine Kaşga'nın valiliğini vermişti, Eğer önde bir prens yok ise,
ama o fazlasını istiyordu. kim ikinci sıradaki oğul ise, kral o olsun!
Muvattali kardeşini ordunun meşedi yaptı, Eğer varis olacak bir prens yok ise,
ama o fazlasını istiyordu. hangi kız çocuk öndeki ise, ona bir içgüveysi alsınlar,
Kaşga ülkesinden Hattuşili'nin aşırılık haberleri geliyordu. kral o olsun!
Hattuşili gözünü Muvatalli'nin tahtına dikmişti, Gelecekte kim benden sonra kral olursa,
Hattuşili kardeşinin yerini istiyordu. kardeşleri, oğullan, hısımları, akrabaları
Muvatalli öleceğini bilen bir hasta gibi bunu biliyordu. ve askerleri birlik olsunlar!
Muvatalli bunu Nuvanza'ya anlatıyordu. Kral ailesinden hiç kimseyi öldürme.
Nuvanza bunu bildiği için sıkıntıdaydı. Bu, iyi değildir.
Ben, Nuvanza sıkıntıda olduğu için sıkıntıdaydım.
Muvatalli Tanrı olmuş Kral Telipinu Fermanı'nı okudu.
Muvatalli'nin önünde iki yol uzanıyordu. Ve Muvatalli kararını verdi; kan dökmeyecekti.
ilki, Tanrı olmuş Büyük Kral Telipinu Yasası'nı çiğnemek, Hattuşili'nin hatalarını bağışladı.
kendi kardeşini, kendi eliyle öldürmek. Telipinu Yasası'nı çiğnemedi,
İkincisi, tahtı Hattuşili ile paylaşmak. Tanrılara özgü bir cömertlikle elini kardeşine uzattı,
kardeşine sevgiyle sarıldı.
Muvatalli düşündü, günlerce, gecelerce düşündü; Tacını, tahtını ve ülkeyi kardeşiyle paylaşmaya karar verdi,
çare bulamadı. ama Hattuşili daha fazlasını isteyecekti.
Nuvanza'ya danıştı; Ta ki çölde eski bir düşman, iri bir akrep gibi
Nuvanza, kardeş kanı dökme dedi. sıcak kumların içinden çıkıp,
Tanrılara sordu; Hatti ülkesine yürümeye başlayıncaya kadar.
Tanrılar, kardeş kanı dökme, dediler.
Falcılara gitti;
falcılar kardeş kanı dökme, dediler.
Yaşlılara danıştı;
yaşlılar kardeş kanı dökme, dediler.
Yaşlılar şimdi Tanrı olan Telipinu Fermanı'nı oku dediler.
Muvatalli, Kral Telipinu Fermanı'nı okudu.
Kral Telipinu Fermanı eskiyi söylüyordu,
Kral Telipinu'nun eski fermanı şöyle diyordu:
Kral ailesinde kan dökmeler çoğaldı.
dördüncü tablet
Ey,iyiliği, sade bir elbise gibi giyen yüce kişi.
Ey,aradıkça arayacakları çoğalan, ey.
buldukça bulacakları çoğalan, benim
uzaklardan gelen akrabam. Sana.
Nuvanza'yı anlattım, sana Nuvanza
bizim eve geldiğinde,
babam soylu Maruvaş'la konuşurken duyduklarımı anlattım.
Ben ki devlet işlerini sevmem, ben ki konuşmaları
Nuvanza'nın sesini duymak için dinlerim.

Ama öğrendim kralların işlerini,


öğrendim kralların kirli işlerini,
öğrendim kralların kanlı işlerini,
öğrendim kralların Asurlu bir tüccarınkinden daha ucuz,
daha acımasız işlerini.
Babamla, Nuvanza'nın konuştuklarından başka,
İnara da anlattı bana,
soylu babası saray yazmanı Zuvappiş'ten duyduklarını.
Böylece öğrendim ben her şeyi.
Böylece ben, öğrendiğim her şeyi sana anlattım.
Sana taht için neredeyse birbirinin kanını dökecek
iki kardeşi anlattım.
Sana iki kardeş kralın
şimdilik kılıçlarını kınlarına soktuklarını anlattım.
Ama çölde çıkacak bir fırtınanın ülkemin gökyüzünü
nasıl kara bulutlarla kaplayacağını daha anlatmadım.
Hatti ülkesi gençlerinin kanlı yağmurlarla yıkanıp,
Savaş Tanrısı'na adak olarak sunulacaklarını anlatmadım.
Sana oğullarını yitiren annelerin acısını anlatmadım. biri daha vardı, keşke olmasaydı.
Dul kalan gelinlerin yasını, Biri daha vardı, ben nasıl Nuvanza'yı seviyorsam,
öksüz çocukların umutsuzluğu anlatmadım. o da beni seven; keşke sevmeseydi.
Sana bunları anlatmadım. Ama seviyordu, en az benim Nuvanza'yı sevdiğim kadar.
Çünkü sana daha kendi aşkımı anlatmadım. Soylu Zuvappiş'in oğlu, benim çocukluk arkadaşım İnara.
Benim aşkımı bilmeden, olanları bilemezsin. Zavallı İnara, talihsiz İnara, tek suçu beni sevmek olan
Oysa sen olanları tam olarak bilmelisin, İnara.
gökte gezinen dolunay gibi tam ve gerçek olarak.
Ne Hattuşili'nin tabletlere yazdırdığı gibi, Eğer Nuvanza olmasaydı,
ne de Ramses'in tapınakların kapılarına kazıttığı gibi. eğer Nuvanza'ya duyduğum bu aşk olmasaydı,
Krallar hep yanlış, hep eksik anlatır. İnara'nın sevgisi yeterdi onunla evlenmem için.
Krallar kılıçlarının gölgesi halkın üzerinden eksilmesin ister. İnara'nın sevgisi öyle büyüktü ki,
Krallar şöyle düşünür: onu bir kardeş gibi sevmeme rağmen,
Nasıl olur da tahtta daha çok kalırız. yine de evlenirdim onunla hiç düşünmeden.
Nasıl olur da daha çok ülkeyi istila ederiz. Onun bana duyduğu sevgi,
En iyisi, en adili bile böyle düşünür. sadece benim Nuvanza'ya duyduğum sevgiyle kıyaslanabilirdi.
Çünkü böyle düşünmezse kral olamaz. O kadar sahici, o kadar içten, o kadar çaresiz,
Böyle düşünmek kral olmanın şanındandır. o kadar kederli, o kadar umut dolu.
Muvatalli böyle düşünüyordu. İnara bana bakarken yıldızlar basardı gözlerini.
Hattuşili böyle düşünüyordu. İnara bana bakarken, yüzü incelirdi.
Ramses böyle düşünüyordu. Yüzü bir kızın yüzü gibi alımlı olurdu, çekici olurdu.
Nasıl olur da daha çok toprak ele geçiririz, O kadar çok kız vardı ki Hattuşa'da,
nasıl olur da daha çok köle, daha çok vergi toplarız. İnara kendisine baksın diye kıvranan.
Ama İnara'nın gözleri onları görmezdi,
Onlar böyle düşünürken, İnara gözlerini benden alamazdı.
ben, günbegün imkânsız bir sevgiyi büyütüyordum, Bunu benim babam soylu Maruvaş bilirdi,
ben, imkânsız bir sevgiyi büyütüyordum bedenimde. bunu İnara'nın babası soylu Zuvappiş de bilirdi.
Nuvanza bir gülümseyişle genç kız yapmıştı beni. Bilirler ama birbirlerine söylemezlerdi.
Nuvanza bir gülümseyişle genç kız yapmıştı, ikisi de emindi söz zamanının yakında geleceğinden.
çocuk bedenimin içindeki ruhumu. Soylu Zuvappiş hediyeler göndermek için
Şimdi bedenim, ruhuma ayak uydurmaya çalışıyordu. hazırlıklara başlamıştı bile.
Tıpkı güçlü efendisinin hızlı yürüyüşüne Onlara göre, bu evlilik Fırtına Tanrısı Teşup'un hükmü gibiydi,
ayak uydurmaya çalışan, çırpı bacaklı bir köle gibi. kaçınılmazdı. Vakti gelince olacaktı.
Ruhumun istediği gibi biçimleniyordu bedenim.
Bedenim iyi sulanmış, iyi güneş almış, Ama hepsi de yanılıyordu.
iyi bakılmış bir ağaç gibi günbegün büyüyordu. Çünkü benim açlığı büyüyen ruhum,
Boyum uzuyordu, kalçalarım yuvarlaklaşıyordu, benim açlığı büyüyen bedenim Nuvanza'ya aitti.
memelerim irileşiyordu. Bu kutsal açlığı ancak Nuvanza giderebilirdi,
Bedenim ruhumun isteğine uymuş, ama Nuvanza'nın haberi yoktu bundan.
imkânsız bir aşka büyüyordu. Nuvanza sadece bakışlarımız karşılaştığında,
Bir ben değildim bedenimdeki değişimi fark eden, iki kor parçası gibi yanan gözlerimi bilirdi,
kızaran yüzümü bilirdi, Oysa ülkenin en yetenekli dansçıları,
rüzgârda yaprak gibi titreyen ince bedenimi bilirdi. en güzel danslarını yapıyordu.
Nuvanza belki halimi anlıyordu, Oysa ülkenin en yetenekli akrobatları,
anlıyordu ama anlamazlıktan geliyordu. en muhteşem gösterilerini yapıyordu.
Belki de anlamıyordu, Halk toplanmış onları izliyordu,
benim deli dolu bir kız olmama veriyordu bu hallerimi. benim umrumda değildi.
Ya da bilmemek işine geliyordu. Ben sadece Nuvanza'ya izledim.
Ama bilmezden gelmek koruyamayacaktı onu. Adım atışını, kaslı bedeninin kendinden emin sarsılışını,
Çünkü etimdeki ateş hem onu, dik başını, tanıdıklarına sıcacık gülümseyişini izledim.
hem beni yakacak kadar harlıydı, alevliydi, güçlüydü. Karısı Manni yanında yoktu,
Ve aklım yapma dese de, yüreğim, ben, Nuvanza'yı izledim.
etim sürükleyip götürecekti beni Nuvanza'nın yatağına. Tapmağa vardık,
Ve o gün uzak değildi. ben, Nuvanza'yı izledim.
Ve ben Hasat bayramında yaptım yapacağımı. Tapınakta başrahip karşıladı bizi,
ben, Nuvanza'yı izledim.
O sabah erkenden kalktık, Başrahip töreni başlattı, dualar okudu,
o sabah temizlendik, Kral ve Kraliçe, Tanrıların önünde diz kırdılar,
o sabah en güzel giysilerimizi giydik. saygıyla eğildiler,
O sabah Hattuşa'nın sıcak havasını ciğerlerimize çektik. ben, Nuvanza'yı izledim.
O sabah sarayın önüne gittik. Tütsülerin kokusu tapmağı tuttu, Tanrılara adaklar sunuldu,
Kral ve Kraliçe sarayın kapısına çıkınca, ben, Nuvanza'yı izledim.
kırmızı giysili çalgıcılarla ilahiciler, Kafile neşelendi, hep birlikte yemek yenildi,
Kral ve Kraliçe'nin yanlarında yerlerini alınca, şarap içildi, bira içildi,
Kral ve Kraliçe hazır olunca tören alayı yola koyuldu. ben, Nuvanza'yı izledim.
Yürüyüşle birlikte çalgıcılar müzik aletlerini çaldılar. Tören bitti, Kral ile Kraliçe önde bütün kafile saraya döndü,
ilahiciler dualar söyleyerek dans etmeye başladılar. ben, Nuvanza'yı izledim.
Kral Muvatalli ve Kraliçe yürüdü. Vakit öğleyi buldu, Nuvanza yalnız kaldı,
Kral ve Kraliçe yürürken halkı selamladı. ben, Nuvanza'yı izledim.
Biz soylular, Kral ve Kraliçe'nin arkasından yürüdük. Nuvanza şaraptan ve sıcaktan bunaldı, nehre yürüdü,
Biz soylular, halkı selamladık. ben, Nuvanza'yı izledim.
Bizim ardımızdan saray görevlileri geliyordu. Nuvanza kuytu bir köşe buldu,
Saray görevlileri Tanrılara sunulacak adakları taşıyordu. Nuvanza ağacın gölgesine uzandı,
Herkesin gözü, muhteşem giysiler içindeki Nuvanza gözlerini kapadı,
Kral Muvatalli ile Kraliçe'deydi. ben, Nuvanza'yı izledim.
Ama ben Kral'la Kraliçe'ye bakmıyordum. Ve izlemek dayanılmaz olunca,
Ben, Muvatalli'nin bir sıra arkasında yürüyen ben sadece izlemekten vazgeçtim;
Nuvanza'ya bakıyordum. yaklaştım.
Gözlerim ona kenetlenmişti, Bir yılan gibi sürünerek değil,
oysa tören yeri rengarenkti. sahibini uyandırmaktan çekinen sadık bir köpek gibi.
Oysa ülkenin en yetenekli müzisyenleri, Binicisine yakın olmak isteyen bir kısrak gibi ama sessizce
en güzel şarkılarını söylüyordu. yaklaştım.
Heyecandan dudaklarım kurudu, Önce biraz canım yandı ama hoşuma gitti.
ona yaklaştım. Önce biraz korktum ama hoşuma gitti.
Kalbim bir kuş gibi kanatlandı, delice çarpmaya Ve sonra yan yana uzandık.
başladı, Ve sonra o bana dedi ki:
ona yaklaştım. Neden koynuma girdin?
Bacaklarım titremeye başladı, Ve ben ona dedim ki:
ona yaklaştım. Çünkü seni sevdim.
Soluk alışlarını duydum, Nuvanza yüzüme baktı ve dedi ki;
duydukça daha çok yaklaştım. Ben senin babanın arkadaşıyım.
Nuvanza'nın geniş göğsünün Dedi ki:
bir körük gibi inip kalktığını gördüm, Ben senin babanın yaşındayım.
yaklaştım. Dedi ki:
Ayağımın altında bir dal kırıldı, Benim karım var.
yaklaştım. Dedi ki:
Nuvanza gözlerini açtı, beni gördü, Benim oğlum var.
yaklaştım. Dedim ki:
Nuvanza beni görünce şaşırmadı, Ben senden bir şey istemiyorum.
gülümsemedi, Dedim ki:
gözlerinde hiç görmediğim bir parıltıyla baktı. Bir insan, bir nehri nasıl severse
Yaklaştım. ki nehir o insanı bilmez,
Nuvanza'nın bakışları vahşileşti, parıltı derinleşti. ben seni öyle seviyorum.
Ürkmedim, korkmadım, Dedim ki:
ben Nuvanza'ya yaklaştım. Ben senden bir şey istemiyorum.
Nuvanza bana uzandı. Bir çocuk, oyunu nasıl severse
Nuvanza elimi tuttu. ki oyun o çocuğu bilmez,
Nuvanza beni kendine çekti. ben seni öyle seviyorum.
Nuvanza uzanıp boynumdan öptü. Dedim ki:
Nuvanza elini bacaklarımın arasına soktu. Bir genç kız, bir çiçeği koparmadan, uzaktan koklayarak
Nuvanza'nın parmaklan ıslandı. nasıl severse, ki çiçek o genç kızı bilmez,
Nuvanza başını geniş elbisemin altına soktu. ben seni öyle seviyorum.
Memelerimi buldu, memelerimi öptü, Dedim ki:
benim hoşuma gitti. Ben senden bir şey istemiyorum,
Nuvanza benim giysilerimi çıkardı, gülümsemeni eksik etme yeter.
hoşuma gitti. Nuvanza yüzüme baktı.
Nuvanza kendi giysilerini çıkardı. Nuvanza yüzüme bakarken gözleri nemlendi.
Otlar gibi, ağaçlar gibi, nehir gibi çıplak kaldık, Nuvanza'nın gözlerinde iki çiy tanesi belirdi.
hoşuma gitti. Nuvanza'nın esmer yanakları iki çiy tanesiyle nemlendi.
Nuvanza bedenini bana sürdü, Ama Nuvanza, tek söz söylemedi.
hoşuma gitti. Ben de söylemedim.
Nuvanza beni sevdi, Öylece durduk nehrin kenarında.
Nuvanza beni aldı, Öylece durduk ağaçların altında.
Nuvanza beni kadın yaptı, hoşuma gitti.
Öylece durduk birbirimizin yakınında.
Öylece durduk, Hattuşa'da bayram vardı. beşinci tablet
Ey, uzak günlerin kokusunu,
renklerini, soluğunu bana getiren kişi.
Ey, beni tanımadan bilmeden, benim için yollara düşen kişi.
Ey, yazdırdıklarımın sadık okuru.
Umarım aşk nedir bilenlerdensin,
umarım yaptıklarıma bakıp,
beni aklın acımasız yasalarıyla mahkum etmezsin.
Umarım yaptıklarımı değerlendirirken
kalbin de katılır yargılamaya.
Umarım beni suçlamazsın.
Çünkü ben kendimi suçladım.
Çünkü sen, beni benim kadar suçlayamazsın.
Çünkü kimse beni, benim kadar suçlayamaz.
Ama kendini suçlamak aşkı öldürmez, alevlendirir.

Onun koynundan çıktığım gün,


Nuvanza'nın erkekliğini içimde hissetiğim gün,
îşte o gün, Nuvanza benden ayrılınca,
ben Hattuşa'nın içine yürüdüm.
Yürüdüm ama Hattuşa artık aynı Hattuşa değildi.
Evler aynı ev değildi.
Duvarlar aynı duvar değildi.
Taşlar aynı taş değildi.
Ağaçlar aynı ağaç değildi.
Kuşlar aynı kuş değildi.
Nehir aynı nehir değildi.
Ve insanlar aynı insan değildi.
Sanki Göğün Güneş Tanrısı asasını
iyilikle dokundurmuş gibi her şey güzelleşivermişti. İnara bunu anlayınca öfkeyle sordu:
Hani Şarap Tanrısı, çanağından size içirir de, Serdeydin?
dünyanın kötülüklerini görmez olursunuz ya, ben de Ben de dedim ki:
öyle olmuştum işte. Oysa bir tek yudum şarap Niye soruyorsun?
koymamıştım ağzıma. O da bana dedi ki:
Ben değil, soylu baban Maruvaş merak ediyor.
Oysa bir tek yudum bira koymamıştım ağzıma. Ben de ona dedim ki:
Ama Şarap Tanrısı'nın nimetleriyle Ben, babamla konuşurum.
aklı hafifleyen biri gibiydim yine de. İnara bir daha sormadı. Yanımda yürümeye başladı.
Bir tarlakuşu olmuştum da uçuyordum Birbirine karışmadan akan iki nehir gibi yürüdük.
Hattuşa sokaklarında. Sonra İnara bana dedi ki:
Bir kelebek olmuştum da savruluyordum Size hediyeler göndereceğim.
Hattuşa rüzgârının önü sıra. Ben ne demek istediğini anladım ama konuşmadım.
Bedenimden kurtulmuştum, aklımdan kurtulmuştum, Birbirine karışmadan akan iki nehir gibi yürüdük.
beni bağlayan ne varsa kurtulmuştum. İnara dedi ki:
Ama hatırlattılar. Artık benim evimde kalmanı istiyorum.
Babamın sevgisinden kurtulmuştum, Birbirine karışmadan akan iki nehir gibi yürüdük.
soyluluğumdan kurtulmuştum, Sonra İnara bana dedi ki:
Hattuşa'nın yasalarından kurtulmuştum. Biz evlenelim.
Ama hatırlattılar. Ben yine konuşmadım.
Beni gökyüzünden alıp, yeniden toprağın üzerine bıraktılar. İnara önüme geçti.
Ben, önü toprakla kesilen bir nehir gibi
Bunu yapan İnara'ydı.
kendi içime akmaya başladım.
Benim oyun arkadaşım, benim biricik dostum, İnara karşımda durdu ve dedi ki:
hep benim mutluluğumu istediğini söyleyen İnara. Biz evlenelim.
Mutluluğu sadece benim yanımda bulan İnara. Anladım ki söylemeden olmayacak.
Benim için canından olan İnara. Anladım ki İnara'nın kalbini kırmadan,
Onun sesini duyduğumda,
İnara beni anlamayacak.
anladım ki, Aslanlı Kapı'nın gölgesindeyim. Anladım ki, söylemezsem İnara beni bırakmayacak.
Onun sesini duyduğumda,
Dedim ki:
anladım ki ben,
Biz evlenemeyiz.
Güneş Tanrıçası'nın gökyüzündeki evinde değil, Dedim ki:
Hattuşa'nın içindeyim. Ben, seni bir arkadaş gibi seviyorum, bir koca gibi sevemem.
Dedim ki:
İnara yüzüme baktı,
Güzel bir eş seç, bu senin hakkın ama o eş ben olmayayım.
İnara yüzüme bakınca anladı mutluluğumu.
Dağ Tanrısı öfkelenir de nasıl yeri sarsarsa,
İnara yüzüme bakınca,
İnara da öyle sarsıldı karşımda.
anladı mutluluğu bir başkasında bulduğumu.
Fırtına Tanrısı öfkelenir de,
Soldu İnara'nın genç yüzü.
şimşekleriyle nasıl gökyüzünü parçalara bölerse
Soldu İnara'nın iki iri yıldız gibi parlayan ışıltılı gözleri.
öyle ışıklar çaktı İnara'nın kara gözlerinde.
Anladı artık ondan sonsuza kadar koptuğumu.
Dedi ki:
Bir eş seçmek benim hakkım. Nuvanza'yla yaptığımız suçtu.
Ama Tanrılar bilsin ki, o senden başkası değildir. BU suçun cezası ağırdı.
Seni sevmek benim hakkım ama Tanrılar bilsin ki, Bu suçun cezası ölümdü.
eğer sen İnara'nın eşi olmazsan, Ama tutamadım kendimi, söyledim.
hiçbir kadın onun eşi olmayacaktır. İnara söylediklerimi duyunca,
Ben dedim ki: okunu fırlatmaya hazırlanan bir yay gibi gerildi yüzü.
Biz Tanrıların sürüşüyüz. Keskin bir bıçak gibi inceldi gözleri.
Tanrılar bize demiştir ki, biri size eş olmazsa, öbürünü seçin. Daha fazla durmadı,
İnara bana dedi ki: baharda karlar eriyip de bir ırmak nasıl akar giderse,
Ben seçimimi yaptım. Sen de yap. öyle hiddetle aktı gitti.
Ben ona dedim ki: O gidince üzüldüm, onu üzdüğüm için. O gidince pişmanlık
Ben kimseyi seçmeyeceğim. duydum, onu pişman ettiğim için. Ama biraz da rahatladı
İnara bana dedi ki: içim. Çünkü bugün değilse yarın, hiç çaresi yok ona aynı
Ninatta yalan söylüyor. sözleri söyleyecektim. İnara mutluluğumu alıp gidince ben de
Ninatta seçimini yaptı. evimin yolunu tuttum. Tanrıların bana kızdığını bilseydim
Ama Ninatta'nın seçtiği kişi ona koca olmaz. evime gitmezdim. İnara'nın peşinden koşar, onu
Ben ona dedim ki: durdururdum, olacakları bilseydim,
Ben koca istemiyorum. Ben kendimi Tannlara adayacağım. İnara'nın elini tutar, onun öfkesini tatlı sözlerle yatıştırırdım.
İnara başını salladı ve dedi ki: Bilseydim İnara'nın benden ayrılınca Nuvanza'ya gideceğini,
Ninatta yalan söylüyor. O kendini Nuvanza'ya adadı. İnara'dan özürler diler, kendimi onun önünde aşağılardım.
İnara başını salladı ve dedi ki: Ama bilemedim. Akıl edemedim. Anlayamadım. Ah! Hiç
Ninatta yanlış yapıyor. Nuvanza'dan ona koca olmaz. bilemedim.
Nuvanza'nın karısını var. Nuvanza, karısını seviyor. Bildiğimde ise Tanrılar çoktan kusmuşlardı
Nuvanza'nın oğlu var. Nuvanza, oğlunu seviyor. öfkelerini üzerimize.
Nuvanza, Ninatta'yı sevmez.
Nuvanza, Ninatta'ya bakmaz. Haberi soylu babam Maruvaş getirdi eve.
Nuvanza, Ninatta'yla konuşmaz. İnara ölmüştü.
Nuvanza, Ninatta'ya dokunmaz. İnara, Nuvanza'nın kılıcının ucunda canını teslim etmişti.
İnara böyle deyince, Babamın yüzü karardı.
ben Göğün Güneş Tanrısı'nın aslanları gibi öfkelendim. Kendi öz oğlu ölmüş gibi yaşlar döküldü gözlerinden.
İnara böyle deyince, benim mutluluğumun yerini öfke.aldı. Kendi öz kardeşi katil olmuş gibi dövündü.
İnara böyle deyince, ben İnara'nın kalbini kırmak istedim. Duyunca ben felaketin haberini babamdan, öylece kaldım.
Ve ona dedim ki: En keskin bıçakla kesseler zerre kan çıkmazdı etimden.
Nerden geldiğimi soruyordun söyleyeyim. Kutsal dağdaki kayalar gibi kıpırdayamaz oldum,
Nuvanza'nın yanından. göremez oldum, soramaz oldum.
Nuvanza bana baktı, benimle konuştu, bana dokundu. Babam gözyaşlarını silip, anlattı olanları.
Nuvanza'nın bedeniyle benimki bir oldu. İnara öfkeyle yürümüş üstüne Nuvanza'nın
Nuvanza benim oldu. Hattuşa'nın orta yerinde.
Ben Nuvanza'nın oldum. Nuvanza alttan almış önce. Gençliğine vermiş İnara'nın.
Ben böyle dedim.
Oysa Nuvanza'yla yaptığımız zinaydı.
Törende içtiği şarapların kötü etkisine vermiş Ağlamış kendi öz oğlunu öldürmüş gibi kendi kılıcıyla.
bu genç adamın küstahlığını. Sonra gitmiş, kendi muhafızlarına teslim olmuş.
Geçip gitmek istemiş, huzurlu evine. Demiş ki:
İnara bırakmamış fakat, sürdürmüş hakaretlerini. Beni tutuklayın.
Nuvanza alaya vurmuş bu kez. Genç bir adamı öldüren bu katili tutuklayın.
Demiş ki: Askerleri şaşırmışlar komutanlarının bu isteğine.
Eğer yenmek istiyorsan beni, boğalarla güreşelim ikimiz de. Nuvanza demiş ki:
Kim önce yenerse boğayı o galip gelsin. Daha ne duruyorsunuz. Ben birini öldürdüm.
Ama dinlememiş İnara. Birini öldüren Panku Meclisi karar verene kadar tutukludur.
Demiş ki: Beni tutuklayın.
Sen bir korkaksın aslında.
Askerlerin olmasa hiçbiri olmazdı zaferlerinin. işte bunları söyledi soylu babam.
Demiş ki: Ben böylece duydum. İnara ölmüştü.
Sen bir yalancısın aslında. Ben böylece duydum, duymaz olaydım.
Herkes soylu biliyor seni. Nuvanza katil olmuştu, ben böylece bildim, bilmez olaydım.
Oysa sen ihanet ediyorsun arkadaşlarına. Tanrılar bana kızmıştı,
Demiş ki: ben böylece anladım, anlamaz olaydım.
Sen bir alçaksın. Ben böylece çaresiz kaldım, kutsal dağdaki taş gibi.
insanların mutluluğuyla oynuyorsun karanlık kuytularda.
Bu kadarı fazla gelmiş Nuvanza'ya.
Demiş ki:
Artık yeter.
Demiş ki:
Bu kadar hakaret yeter. Eğer susmazsan,
kılıcım konuşacak seninle.
İnara kabul etmiş bu meydan okumayı.
Demiş ki:
Hadi gel.
Nuvanza temkinli dövüşmüş yine de.
Belli ki öldürmek niyetinde değilmiş.
Belli ki niyeti küçük bir cezayla haddini bildirmekmiş,
bu haddini bilmez delikanlıya.
Ama İnara sanki karşısında Mısırlı bir düşman varmış gibi
yalın kılıç saldırmış Nuvanza'ya.
Ve omzunu çizince İnara'nın kılıcı,
Nuvanza'da kaybetmiş aklını, kaybetmiş temkinliliğini.
Ve üçüncü hamlede delip geçmiş Nuvanza'nın usta kılıcı,
benim oyun arkadaşım,
zavallı İnara'nın benim için çarpan yüreğini.
Ve İnara daha düşerken yere pişman olmuş Nuvanza yaptığına.
Kaldırıp çarpmış kılıcını taşa.
altıncı tablet
Ey, sevincin sönmüş ateşini yeniden yakacak,
umutları mutluluk, mutluluğu gerçek yapacak kişi.
Biliyorum, güzel değil hikâyem.
Biliyorum, karartıyor duydukların yüreğini.
Bunun için bağışla beni.
Ama Tanrılar daha iyi bir yazgı bağışlamadılar bana.
Tanrılar Kadeş'le lanetledi beni,
oysa ben Kadeş'i bilmezdim.
Tanrılar Kadeş'le mühürledi ömrümü,
oysa ben Kadeş'in adını bile duymamıştım.
Tanrılar Kadeş'te aldı mutluluğu elimden,
oysa ben Tanrılara karşı gelmemiştim.
Tanrılar bana akıl verdi, ben kullandım.
Tanrılar bana gönül verdi, ben kullandım.
Tanrılar bana beden verdi, ben kullandım.
Niye beni cezalandırdılar, ben anlamadım.
Ben sadece Nuvanza'yı sevdim.
Ben İnara ölsün istemedim.
Ben Nuvanza katil olsun istemedim.
Ben babam ağlasın istemedim.
Ben İnara'nın babası Zuvappiş ağlasın istemedim.
Ben Nuvanza'nın karısı Manni ağlasın istemedim.
Ben Nuvanza'nın oğlu Zitiş ailesinden ayrı kalsın istemedim.
Ben sadece Nuvanza'yı sevdim.
Ama Tanrılar beni cezalandırdılar.
Ve ben günlerce taşa kestim.
Ve ben günlerce yemedim, içmedim,
görmedim, dokunmadım, kımıldamadım, sadece dinledim.
Her akşam eve dönen babamdan Nuvanza'nın, hayatta Beklemiş ki Zuvappiş'in yüreğini kabartan fırtına geçsin.
sevdiğim tek adamın başına gelenleri dinledim. Ama evlat acısı geçer mi?
Genç İnara'nın bedeni yanarken kutsal odunların üzerinde,
Nuvanza kendi askerlerine teslim olunca, İnara'nın bedeni ateş olup Tanrıların gücüne güç katarken,
Nuvanza'nın İnara'yı öldürdüğü duyulunca, İnara'nın dumanı Tanrıların sisine bürünürken,
yer yerinden oynamıştı Hattuşa'da. Zuvappiş çıkmış Kral Muvatalli'nin huzuruna.
Zavallı İnara'nın babası, Panku Meclisi'nin önemli adamı, Demiş ki:
yazman Zuvappiş, oğlunun ölüm haberini alınca, Adalet istiyorum.
inanamamış kulaklarına. Demiş ki:
Kötü bir şaka sanmış bunu. Kanıma kan istiyorum.
Ama İnara'nın kanlı cesedi evinin önüne gelince, Demiş ki:
yaşlı elleri oğlunun genç kanına değince, Canıma can istiyorum.
anlamış felaketin bu kez kendi kapısını çaldığını. Demiş ki:
Sarılıp ağlamış oğluna, karısıyla birlikte uzun uzun. Kral bu cinayeti görsün.
Sonra bırakmış oğlunun henüz soğumamış bedenini. Demiş ki:
Doğrulmuş ve demiş ki: Panku Meclisi toplansın.
Adalet istiyorum. Demiş ki:
Demiş ki: Katil cezalandırılsın.
Kanıma kan istiyorum. Muvatalli bilgece sözlerle yatıştırmaya çalışmış,
Demiş ki: yaşlı adamın deli bir boğa gibi öfkeli yüreğini.
Canıma can istiyorum. Muvattali sarmaya çalışmış,
Demiş ki: yaşlı adamın yaralı bir aslan gibi kanayan yüreğini.
Kral bu cinayeti görsün. Muvattalli yumuşatmaya çalışmış,
Demiş ki: yaşlı adamın aç bir kartal gibi acımasız yüreğini.
Panku Meclisi toplansın. Ama Zuvappiş vazgeçmemiş.
Demiş ki: Demiş ki:
Katil cezalandırılsın. Kanıma kan istiyorum. Canıma can.
Kral Muvatalli de Hattuşalılar gibi, Muvatalli demiş ki:
şaşkınmış, üzgünmüş, perişanmış. Tamam. Panku Meclisi toplansın yarın.
iki dost, iki önemli adam arasında öylece kalmış. Tamam. Panku Meclisi yarın versin bu suçun cezasını.
Bir yanda en güvendiği komutam Nuvanza ki, Muvatalli bunları demiş,
onu kaybederse hem dış düşmanlara karşı, ama Nuvanza'yı kendi yazgısına teslim etmemiş.
hem öz kardeşi Hattuşili'ye karşı zayıf düşecek. Konuşmuş tek tek Panku Meclisi'nin soylu üyeleriyle.
Öte yanda Panku Meclisi'nin güçlü adamı, yazman Zuvappiş ki, Olayı anlatmış onlara tek tek.
onu kaybederse saygınlığı zedelenecek. Demiş ki:
Kral Muvatalli bir gün beklemiş. Nuvanza'yı bilirsiniz.
Kral Muvatalli iki gün beklemiş. Demiş ki:
Kral Muvatalli üç gün beklemiş. Nuvanza bu ülke için çok şey yaptı.
Kral Muvatalli, Demiş ki:
talihsiz İnara'nın genç bedeni yakılana kadar beklemiş. Nuvanza katil değil.
Beklemiş ki Zuvappiş'in acısı dinsin. Demiş ki:
Tanıkları dinledim. İnara sürüklemiş onu kavgaya. Ve kendine gelmesi için su serptiler yüzüne.
Demiş ki: Manni kendine gelince, hemen çıktı Kraliçe'nin huzuruna.
Siz de dinleyin tanıkları. Dedi ki:
Demiş ki: Benim kocam suçsuz.
Bir can gitti, gitmesin biri daha. Dedi ki:
Ertesi gün Panku Meclisi'nin soyluları açıklamış kararı. Benim kocam kötülük bilmez.
Soylular kararda demişler ki; Dedi ki:
İnara'yı Nuvanza öldürdü, doğrudur. Benim kocamı siz tanırsınız. Benim kocam bir kahraman.
İnara'yı Nuvanza kılıcıyla öldürdü, doğrudur. Dedi ki:
Ama İnara başlattı kavgayı. Tanıklar görmüş bunu. Bu karar çok ağır.
Tanıklar bize söylediler bunu. Biz bunu öğrendik. Dedi ki:
İnara başlatmış kavgayı. Bu karar insafsızca.
Ama İnara öldü. Dedi ki:
Onu Nuvanza öldürdü. Tanıklar söyledi bunu da bize. Almayın çocuğumu elimden.
Biz bunun için şöyle karar verdik: Kraliçe biliyordu durumu.
Nuvanza suçludur, İnara'yı öldürdüğü için. Muvatalli anlatmıştı Kraliçe'ye siyasetin neyi istediğini.
Ama Inara çaresiz bırakmıştır onu. Kraliçe dedi ki:
Bu yüzden Nuvanza ölümü hak etmiyor. Nuvanza'yı biliriz. Kötülük nedir bilmez.
Ama bir can borcu varİInara'nın ailesine. Dedi ki:
Bu yüzden Nuvanza öz oğlu Zitiş'i verecek Zuvappiş'e. Nuvanza'yı biliriz. Nuvanza bir kahraman.
Ve Zuvappiş hiç kin duymayacak Nuvanza'ya. Dedi ki:
Eğer Zuvappiş kin duyarsa, Meclis yeniden toplanacak. Ama genç bir adam öldü. Soylu Zuvappiş'in oğlu İnara.
Ama Nuvanza, kan borcunu ödemezse, Dedi ki:
eğer Nuvanza oğlu Zitiş'i, borçlu olduğu Zuvappiş'e vermezse, Bir at değil, bir koyun değil, bir dana değil. Bir
kendi canını verecek oğlunun yerine. insan öldü. Soylu Zuvappiş'in oğlu İnara. Dedi
Babam bu haberi getirince benim çözüldü bedenim. ki:
Konuşmayı unutan ağzımdan bir çığlık yükseldi, Karar insafsız değil. Karar adil.
gözlerimden kanlı yaşlar boşandı. Dedi ki:
Düştüm bir taş gibi evimizin taştan zeminine. Üzülme. Gençsin, bir çocuğun daha olur. Bunun üzerine
Aynı anda bir çığlık daha yükseldi, Manni baktı Kraliçe'ye. Bunun üzerine Manni anladı bu
bir kadının daha gözlerinden kanlı yaşlar boşandı. kararın değişmeyeceğini. Bunun üzerine Manni içine
Aynı anda bir kadın daha düştü taş gibi evinin taştan zeminine. akıtmaya başladı yaşlarını. Bunun üzerine Manni çıktı
O Nuvanza'mn karısı, Zitiş'in anası Manni'ydi. saraydan. Bunun üzerine Manni döndü evine. Sarıldı gün
Günahsız Manni, olanlardan habersiz Manni, zavallı Manni. ortasında,
Kurban Zitiş'in anası, kurban Manni. olanlardan habersiz derin bir uykunun içindeki oğluna.
Duyunca Panku Meclisi'nin kararını, inanamadı duyduklarına. Uyandırmaya kıyamadan sarıldı oğluna. Uyandırmaya
Suçsuzdu onun inancına göre kocası Nuvanza. kıyamadan kokladı oğlunu. Uyandırmaya kıyamadan
Cahil bir çocuktu İnara ve biraz da deli. öptü oğlunu. Ve sonra Nuvanza geldi eve. Zitiş'e sarılmış
Hiç yoktan önüne çıkmıştı Nuvanza'nın. Öldürtmüştü kendini. Manni'yi görünce kabardı yüreği.
Manni duyunca Panku Meclisi'nin kararını,
yıkıldı taş gibi, evinin taştan zeminine.
Ve Nuvanza dedi ki karısına:
nehrin kızıl suları Manni'nin tatlı canını alınca,
Ben canımı vereyim. Vermeyelim Zitiş'i onlara.
Ve Nuvanza dedi ki karısına: Nuvanza çıldırdı.
Zitiş'in bir suçu yok. Nuvanza başkaldırdı Tanrılara.
Ve Nuvanza dedi ki karısına: Ne tapınaklara girdi, ne adak sundu, ne de yalvardı.
Senin bir suçun yok. Ben öldürdüm İnara'yı. Yaralı bir arslan gibi ölümü arar oldu.
Ben ödemeliyim döktüğüm kanın bedelini. Muvatalli yeni bir belaya meydan vermemek için
Manni baktı Nuvanza'ya. Dedi ki: Nuvanza'yı yolladı Hattuşa'dan.
Neden? Yolladı onu ayaklanan bir Kaşga Beyi'nin üstüne.
Dedi ki: Nuvanza severek kabul etti bu görevi.
Söyle bana. Neden düşman oldu sana İnara? Ölüme yakın olmak artık onun en büyük sevinciydi.
Nuvanza dedi ki: Ben Hattuşa'da kaldım.
Bilmiyorum. Aklım Nuvanza'yla birlikte yürüdü Kaşga Beyi'nin üzerine.
Nuvanza dedi ki: Ben Hattuşa'da kaldım.
Biri kışkırtmış olmalı. Yüreğim Nuvanza'yla birlikte arar oldu ölümü.
Dedi ki: Ben Hattuşa'da kaldım.
Ruhum Nuvanza'yla birlikte atıldı,
Belki şaraptan. Belki biradan. Hava da sıcaktı.
Yanlış anladı belki beni. Bilmiyorum, neden. Kaşga savaşçılarının üzerine.
Nuvanza korudu beni. Ve çok geçmeden karşılaştı Nuvanza,
Nuvanza korudu benim kahrolası adımı. Ölüm Tannsı'nın soğuk yüzüyle.
Nuvanza söylemedi Manni'ye benim adımı. Ve Nuvanza karşılaşmadan Ölüm Tanrısı'yla,
Nuvanza söylemedi kimseye, ben gördüm bunu rüyamda.
benim ölümlere neden olan adımı.
Manni baktı kocasına. Beyaz bir ata binmişti Nuvanza. Beyaz bir giysi vardı
Manni kocasını tanıyordu. ü|erinde. Beyaz bir kalkanla koruyordu kendini. Beyaz bir
Manni kocasına inanmadı. kabzası vardı elindeki baltanın. Bir savaşçı çıktı karşısına.
Ama başka bir şey sormadı. Siyah bir ata binmişti. Siyah bir giysi vardı üzerinde, Siyah
Ertesi gün alıp götürdüler Zitiş'i. bir kalkanla koruyordu kendini. Ve siyahtı kılıcının
Bir çığlık yükseldi Manni'nin evinden. kabzası. Nuvanza, siyahlı adamı görünce, ölmüş karısıyla
Bir çığlık asılı kaldı karşılaşmış gibi gülümsedi. Günlerdir görmediği oğlunu
Nuvanza'nın evinin üzerinde kara bir duman gibi. görmüş gibi istekle atıldı, siyah kabzalı kılıcın önüne.
Manni oğluyla birlikte gönderdi aklını. Siyah giysili savaşçının kılıcı yardı rüzgârı. Siyah giysili
Manni oğluyla birlikte gönderdi yüreğini. savaşçının kılıcı, indi Nuvanza'nın beyaz kalkanın üstüne.
Manni oğluyla birlikte gönderdi sevincini. Nuvanza sendeledi,
Manni oğluyla birlikte gönderdi umudunu. bir boğa tarafından boynuzlanan adam nasıl sendelerse.
Manni oğluyla birlikte gönderdi ne bekliyorsa hayattan. Nuvanza güçlükle durdu güçlü atının üzerinde.
Ve Manni o kadar çok şey gönderdi ki oğluyla birlikte,
geriye ölümden başka bir şey kalmadı.
Ve Manni verdi canını, Hattuşa'ya can veren nehre.

Nuvanza, karısının ölüsünü nehirde bulunca,


Siyahlı adam bir tay gibi çevikti. Yeniden savurdu kalıcını. Gözlerinde derin bir keder.
Nuvanza hazırlıksızdı bu kez. Gözlerinde bilmediğim bir karanlık vardı.
Kalkanını kaldıramadı bu kez. Gözleri görünce, hemen tanıdı beni.
Kılıç Nuvanza'nın başına inecekti bu kez. Dedi ki:
Ama Manni göründü birden. Beyaz bir bulutun içinde. Ninatta.
Manni belirdi birden beyaz tüller içinde. Dedi ki:
Manni belirdi birden, Tatlı Ninatta.
dudaklarında oğlunu yitirmeden önceki gülümsemesiyle. Dedi ki:
Manni'nin bulutu girdi kılıçla Nuvanza'nın arasına. Cesur Ninatta. Rüyamda hep seni gördüm.
Ve Manni'nin bulutu korudu Nuvanza'yı. Rüyamda hep seninle Manni'yi gördüm.
Ve ben çığlık atarak uyandım. Manni'nin yanında hep Zitiş vardı. Sen yalnızdın.
Ve Nuvanza'ya bir şey oldu, ben anladım. Sen sadece bana bakıyordun.
Ve o geceden sonra ben, Dedi ki:
Nuvanza'dan gelecek haberleri bekledim. Ninatta, karanlığın içinde bir güneş gibi ışıldıyordu yüzün.
Ve o geceden sonra ben uykuyu yitirdim. Manni elini tutmuştu senin. Manni elimi tutmuştu benim.
Ve o geceden sonra ben düş yerine, Manni kederli bir şarkı mırıldanıyordu.
Nuvanza'dan gelecek haberi sayıkladım. Manni yazgısını mırıldanıyordu kendi kendine.
Ninatta sen susuyordun.
Haberi yerine kendi geldi Nuvanza'nın. Ninatta ben de susuyordum.
Yaralı, neredeyse ölüme yakın. Suskunluğumuz Kutsal Dağ'dan daha ağırdı.
Ve büyücüler ve hekimler toplandı başına büyük kumandanın. Suskunluğumuz zalim Tanrıların vereceği cezadan daha ağırdı.
Ve evinde kim varsa, hizmetçileri, köleleri toplandılar başına. Ninatta, sen ne yaptın bana?
Ve ben evimde kalamadım artık. Ninatta, ben ne yaptım sana?
Ve ben gündüzleri gidip Nuvanza'nın evine, Ninatta biz ne yaptık karımla, oğluma?
onun başında bekledim. Nuvanza böyle deyince,
Ve ben, sen neden geldin diyenlere dedim ki: gözyaşlarım tutamadı kendini.
Nuvanza babamın arkadaşıdır. Nuvanza bizim yakınmazdır. Nuvanza böyle deyince,
Dedim ki: utanç kapkara bir kan gibi yürüdü yüzüme.
Nuvanza yalnızdır. Nuvanza'nın bir yakım yoktur. Nuvanza böyle deyince, suçunu bilen bir köle gibi küçüldüm
Dedim ki: kendi bedenimin içinde.
Nuvanza böyle deyince,
Nuvanza bizim yakınmazdır.
kaçmak için kendi utancımdan,
Böylece kaldım ben Nuvanza'nın kederli evinde.
kaçtım Nuvanza'nın evini saran duvarlardan.
Böylece kaldım ben,
kendi elimle ocağını söndürdüğüm evin dört duvarı altında. Ama kurtuluş yoktu bundan.
Böylece bekledim başında Nuvanza'nın. Utanç her yerdeydi. Utanç her yerde benimleydi.
Nuvanza ölmesin diye... Ben günlerce Nuvanza'nın evine gidince,
Nuvanza ölürse, onunla birlikte ben de öleyim diye. anlamıştı insanlar İnara'nın neden öldüğünü
Ama şükür Nuvanza ölmedi. Anlamıştı insanlar Zitiş'in neden verildiğini İnara'nın ailesine.
Şükür açtı Nuvanza gözlerini. Anlamıştı insanlar, Manni'nin neden kendini nehre attığını.
O gözlerini açtığında ilk beni gördü.
Anlamıştı insanlar Ninatta'nın bir günahkâr olduğunu.
Gözlerinde yorgunluk vardı.
yedinci tablet
Ey, beni pençesinde inleten bu laneti kaldırmak için
yılların ötesinden gelen kişi. Ey, benim kötü kaderim için
ağlayan kişi. Hattuşa'da herkes düşman olmuştu bana. Bir
tek babam soylu Maruvaş inanmadı, Hattuşa'yı basan sel
suları gibi evlere sızan söylentilere. Sordu bana:
Doğru mu duyduklarım?
Sordu bana:
Sen Nuvanza'yı sevdin mi?
Sordu bana:
Bu yüzden ölmüş İnara. bu yüzden ölmüş Manni. Bu
yüzden sönmüş ocağı Nuvanza'nın. Ben söyledim babama.
Evet, ben Nuvanza'yı sevdim. Ben söyledim babama. evet,
bu yüzden öldü Inara. Evet, bu yüzden söndü ocağı
Nuvanza'nın. Ben söyledim babama. Ama ben böyle olsun
istemedim. Ben Inara ölsün istemedim. Ben Nuvanza katil
olsun istemedim. Ben Zitiş, Manni'den koparılsın
istemedim. Ben Manni huzuru nehrin kızıl sularında bulsun
istemedim. Ben Nuvanza'nın ocağı sönsün istemedim. Ben
sadece Nuvanza'yı sevdim.
Babam Soylu Maruvaş bunları duyunca gözyaşları döküldü,
solgun yanaklarına.
Babam Maruvaş bunları duyunca sarıldı bana. krallarla barış anlaşmaları yapmıştı, krallarla yemek yemişti,
Babam Maruvaş anladı beni. krallarla şarap içmişti.
Ve ben anladım Maruvaş babam olduğu için şanslı olduğumu. Muvatalli, Nuvanza'dan vazgeçemezdi.
Dedi ki: Çünkü, bizim dedikodumuz Hattuşa'nın gökyüzünde
Artık her taraf bataklık. kara bir bulut gibi gezerken,
Dedi ki: aşağıda Ramses adında bir başka kara bulut
Artık sen bataklık yoluna düşmüş bir ceylansın. yürüyordu Hatti ülkesine.
Dedi ki:
Dikkat etmen gerek artık. Ramses, Hatti şehirlerinden birine zafer kayası oydurtmuştu.
Dedi ki: Bu ülke benimdir yazdırmıştı.
İnsanlar kötü. Senin mutsuzluğun, eğlencedir onlara. Bu ülke, Mısır'ındır yazdırmıştı.
Dedi ki: Ramses uyumuş bir laneti uyandırmak istiyordu.
İnsanlar kötü. Ninatta'nın kara yazgısı, eğlencedir onlara. Ramses eski bir yarayı yeniden açmak istiyordu.
Bu yüzden uzak dur Nuvanza'dan. Bırak artık onu. Ramses kötü bir masalı yeniden anlatmak istiyordu.
Kopar at içinden, Masal lanetliydi, kanlıydı, eskiydi. Çok eskiydi.
bir köle nasıl koparırsa tarladaki ayrık otunu. Tanrı Kral Şuppiluliuma'nın günleri kadar eskiydi.
Ben dedim ki:
Ey benim soylu babam. Şimdi Tanrı olan Kral Şuppiluliuma Hatti ülkesini genişletti.
Kralın verdiği unvanla değil, aklıyla, yüreğiyle soylu babam. Yalçın dağları, verimli ovalan, yeşil ırmakları, mavi gölleri,
Bilirsin yalan söyleyemem sana. Ben unutamam Nuvanza'yı. sarayları, tapınakları, tapınakların Tanrılarını Hatti'ye kattı.
Ama uzak kal dersen, denerim. Hatti ülkesi büyük ülke oldu. Kral Şuppiluliuma Büyük Kral
Ama bunu yaparım diyemem. oldu.
Çünkü denedim, yapamadım.
Sen istersen yine denerim, yapar mıyım bilemem. Kral Şuppiluliuma büyürten Mısır küçülüyordu.
Ben böyle deyince, kederi daha da derinleşti babamın. Mısır'da krallar birbirini öldürüyordu. Mısır'da
Ama artık başka söz demedi. genç bir adam, Tutenkamon kral olmuştu. Ama
O demedi ama bizim üzerimize söylenmiş sözler, Mısır'da krallar çok yaşamıyordu. Tutenkamon da
büyüdü, fırtına oldu, sarayın üstünde patladı. çok yaşamadı.
Tutenkamon'un karısı, üvey kız kardeşi Ankesenamon'du.
Kral Muvatalli zor durumdaydı. Tutenkamon ölünce, güzel gözlü Ankesenamon korktu.
Nuvanza herkesin ağzındaydı. Çünkü Başrahip Eje, kral olmak istiyordu. Kral olmak için,
Eğer Nuvanza değil de başka biri olsaydı konuşulan, Ankesenamon'la evlenmek istiyordu. Kraliçe Ankesenamon
Muvatalli hiç acımadan çözerdi sorunu. bunu biliyordu. Ankesenamon, Rahip Eje'yle evlenmek
Ama Muvatalli, Nuvanza'dan vazgeçemezdi. istemiyordu. Ama Rahip Eje ısrarlıydı. Rahip Eje güçlüydü.
Nuvanza sadece bir kumandan değildi. Mısır ülkesinde Rahip Eje'ye karşı çıkacak kimse yoktu.
Nuvanza sadık bir dosttu. Kraliçe Ankesenamon bunu da biliyordu. Bunu bildiği için
Nuvanza krallığın mührü altındaki krallıkları biliyordu. Kral Şuppiluliuma'ya mektup yazdı. Dedi ki: Ey, Hatti
Nuvanza kralların hangisi yiğit, hangisi korkak, ülkesinin güçlü Kralı.
hangisi sadık, hangisi hain, hangisi iyi, hangisi kötü,
hangisi aptal, hangisi akıllı biliyordu.
Krallarla savaşmıştı, krallarla konuşmuştu,
Ey, adı benim ülkemde bile saygı uyandıran büyük adam. Kral Şuppiluliuma olayı öğrenince bir boğa gibi köpürdü.
Benim kocam öldü. Yaralı bir aslan gibi kükredi.
Benim oğlum yok. intikam yeminleri etti Tanrılara.
Ama sende oğul çokmuş. İntikamı için yardım etsinler diye kurban sundu Tanrılara.
Neden bana oğullarından birisini vermiyorsun.
Eğer sen oğullarından birini bana verirsen, Ama Tanrıların niyeti başkaydı.
Ben onu kendime koca yapacağım. Tanrılar Hatti ülkesini cezalandırmaya hazırlanıyorlardı.
Ve bu ceza suyla geldi, toprakla geldi, rüzgârla geldi.
Büyük Kral Şuppiluliuma mektubu okudu. Çocuk, genç, yaşlı demeden Hatti insanlarını kırdı geçirdi.
Mektubu okudu ve aklı karıştı. Salgın aylarca sürdü. Ölümler aylarca sürdü.
Ankesenamon'un sözlerine inanamadı. Evlerden yükselen feryatlar aylarca sürdü.
Kral Şuppiluliuma Hatti'nin büyüklerini topladı. Bu kara lanet, Kral Şuppiluliuma'yı alıncaya kadar sürdü.
Mektubu onlara da okudu. Kral Şuppiluliuma yatağa düşünce,
Hatti'nin büyüklerinin de aklı karıştı. Kral Şuppiluliuma'nın al benzi kuru topraklar gibi sararınca
Ve Kral Şuppiluliuma Mısır'a bir elçi yolladı. Kral Şuppiluliuma'nın kartal bakışı solunca lanet de bitti.
Elçi güvendiği bir adamdı. Rüzgârın sürüklediği kara bulutlar gibi dağıldı lanet.
Lanetle birlikte salgın da gitti.
Elçinin adı Hattuşa-ziti'ydi.
Lanetle birlikte ölüm de gitti.
Hattuşa-ziti'nin yolculuğu günlerce sürdü.
Ama Mısırlılar'a duyulan nefret hep kaldı.
Hattuşa-ziti günlerce Mısır'da kaldı.
Kral Şuppiluliuma ölse bile
Hattuşa-ziti günler sonra döndü Mısır'dan.
Kral Şuppiluliuma'nın Mısır'a duyduğu nefret hiç ölmedi.
Yanında Kraliçe Ankesenamon'un ikinci mektubu vardı.
Her Hitit Prensi bu nefretle doğdu. Bu nefretle büyüdü.
Kraliçe Ankesenamon şöyle diyordu:
Ey Hitit ülkesinin güçlü Kralı. Bu nefret yürekte bir yara gibi hep kaldı.
Ey adı benim ülkemde bile saygı uyandıran büyük adam.
Ramses işte bu yarayı yeniden kanatmak istiyordu.
Niçin bana inanmıyorsun?
Ramses iki ülkeyi de bu yaranın kanıyla yıkamak istiyordu.
Niçin alay ettiğimi sanıyorsun?
Tehlike sınırdaydı. Tehlike yakındı.
Ben başkasına değil yalnızca sana yazdım. Tehlike kapımızın önündeydi.
Birçok oğlun olduğu söyleniyor. Muvattalli ilk kez endişelendi. Muvatalli ilk kez korktu.
Oğullarından birini bana verirsen
Muvatalli bir sabah erkenden kalktı.
O, hem bana koca, hem de Mısır'a kral olacak. Muvatalli çatının üstüne Güneş Tanrısı'nın karşısına
üzeri örtülü hasırdan iki masa kurdu.
Büyük Kral Şuppiluliuma inandı Ankesemon'un sözlerine. Masalardan birini Arinna Kenti'nin Güneş Tanrıçası için,
İnandı bu çaresiz kraliçenin yürekten gelen davetine. Ötekini diğer Tanrılar için kurdu.
Ve oğlu Zannanza'yı bir askeri birlikle yolladı Mısır'a.
Masaların üstüne otuz beş adet kurban ekmeği,
Ama Zannanza hiçbir zaman ulaşmadı Mısır'a.
Kızılca buğday kırması, içlerinde iyi kaliteli yağ,
Saray entrikalarının uzmanı Başrahip Eje,
Yağlı börek ile dolu tencere,
Ankesenamon'la evlenmek için gün sayan Eje,
Kızılca kırması ile dolu bardak,
Kral olmak için yanıp tutuşan Eje,
Otuz testi şarap koydu.
Mısır ordusunu sürdü Hitit birliğinin üzerine.
Bunlar hazırlanınca, Muvatalli çatının üstüne çıktı.
Ve acımasızca öldürdü Prens Zannanza'yı.
Muvatalli Tanrıların huzuruna vardı.
Prens Zannanza'yı ve arkadaşlarını.
Muvatalli, Arinna Kenti'nin Güneş Tannçası'na, Babam, Arinna'nın Güneş Tanrıçası'nın
Göğün Güneş Tanrısı'na, Ve bütün Tanrıların rahibi idi.
Şimşeğin Fırtına Tanrısı'na ve diğer Taunlara şöyle dedi: Beni babam dünyaya getirdi.
Göğün Güneş Tanrısı Sen Şimşeğin Fırtına Tanrısı beni annemden aldın.
Ve Hâkimem Arinna'nın Güneş Tanrıçası, Beni büyüttün.
Hâkimem kraliçe, Hatti ülkesinin kraliçesi, Beni Arinna'nın Güneş Tanrıçası'na
Efendim Göğün Kralı Fırtına Tanrısı, Ve bütün Tanrılara rahip yaptın!
Hâkimem kraliçe Tanrıça Hepat, Hatti ülkesinde beni kral yaptın!
Göğün Kralı Hatti'nin Fırtına Tanrısı... Tahta oturttun!
Bütün erkek ve kadın Tanrılar, Ben Kral Muvatalli,
Hatti ülkesinin bütün dağlan ve ırmakları, Senin, Şimşeğin Fırtına Tanrısı tarafından
Tanrılar efendilerim, büyütülmüş biri kişi olarak sana dua ediyorum.
Hâkimem Arinna'nın Güneş Tanrıçası Hangi Tanrıları çağırdı isem,
Ve Hatti ülkesinin bütün Tanrıları, Hangi Tanrılara dua etti isem,
Efendilerim, O Tanrılara beni açındır!
sizler, rahibiniz olarak benim için Benim, kulun Muvatalli'nin dilinden dökülen sözleri al!
Hatti ülkesinin hâkimiyetini ilan ettiniz. Onları Tanrıların önüne götür!
Şimdi Tanrılarım kulunuzun, rahibinizin sözünü, duasını Tanrılar, benim dualarımı geri çevirmesinler!
işitin! Nasıl ki kuş yaşamak için yuvasını bulursa,
Efendilerim, Tanrılarım, Ben de, Efendim Şimşeğin Fırtına Tanrısı,
tapınaklarınızın ve heykellerinizin duasını yapacağım... Seni buldum. Beni yaşat!
Efendilerim, Tanrılar kulağınızı bana verin! Tanrılara hangi duayı ediyorsam,
Benim bu dualarımı işitin! o sözleri Tanrıların içine doldur!
Efendilerim, Beni işitsinler!
dua olarak söylediğim bu sözleri siz Efendilerim, Ben seni her zaman yücelttim. O zaman da yücelteceğim.
Tanrılar kabul edin! Şimşeğin Fırtına Tanrısı'nı o zaman da yücelteceğim!
Onları işitin! Gelecekte oğlum, torunum, krallar, kraliçeler,
Size, Tanrılara, dua olarak sunduğum bu sözlerimden Hatti ülkesinin prensleri, subaylarım,
işitmek istemeyecekleriniz olursa, Efendim Şimşeğin Fırtına Tanrısı'na
onlar, ölümlü bir kişinin ağzından çıktığı için, her zaman saygı duyacaklar
onları işitmeyi bir yana bırakın! Ve şöyle diyecekler:
İşte ben Kral Muvatalli, O, gerçekten kudretli, kahraman,
Arinna'nın Güneş Tanrıçası'nın Tanrısal yüceliğe ulaşmış bir Tanrı'dır.
Ve bütün Tanrıların rahibi olarak ben Muvatalli,
Sana, Göğün Güneş Tanrısı'na dua ediyorum. Muvatalli böyle seslendi Tanrılara.
Sen Efendim Göğün Güneş Tanrısı, Muvatalli böyle yardım istedi Tanrılardan.
bugün Tanrıları kaldır! Ve Tanrılar ona açık bir şey söylemediler.
Hangi Tanrıları bugün yakan için çağırdıysam. Ve Tanrılar ona biz senin yanındayız demediler.
Sen, Göğün Güneş Tanrısı, Ve Muvatalli anladı Tanrılardan yardım gelmeyeceğini.
Onları gökten, yerden, dağlardan, Anladı tek çarenin insanlarda olduğunu.
ırmaklardan, tapınaklarından, tahtlarından çağır! Anladı tek çarenin savaşçılarında olduğunu.
Efendim, Şimşeğin Tanrısı, ben bir insanoğlu idim.
işte o yüzden Muvatalli, Nuvanza'dan vazgeçemezdi. kralları, beyleri Muvatalli'nin etrafında toplamaya.
Çünkü savaş kapıdaydı. Böylece Nuvanza uzak kaldı Hattuşa'dan ve ben Ninatta'dan.
Çünkü Amurru devleti, yüz çevirmişti ondan. Ve böylece ben daha çok sevdim onu.
Amurru kralı gönderdiği tablette şöyle diyordu: Böylece ben daha çok özledim onu.
Bugüne kadar sadık hizmetkârdık size ama artık değiliz. Sonra bir gün Nuvanza çıkıp geldi.
Muvatalli, Nuvanza'dan vazgeçemezdi. Karlı, karanlık kış günlerinin ardından
Çünkü büyük savaş yakındı. çıkıp gelen bahar gibi geldi.
Ve Muvatalli kararını verdi. Tatlı bir söz gibi çıkıp geldi.
Ve Nuvanza yataktan kalkınca Sıcak bir gülümseyiş gibi çıkıp geldi.
Ve Nuvanza neşesine değil
ama sağlığına kavuşunca, onu yanına çağırdı. Nuvanza iyi haberlerle geldi.
Dedi ki: Kaç ülke, kaç kral, kaç beyle konuştuysa onlar demişler ki:
Bela yırtıcı kuşlar gibi dönüyor başımızda. Biz Hatti ülkesinin Büyük Kralı Muvatalli ile birlikteyiz.
Dün gece Göğün Güneş Tanrısı bana göründü. Ekinimiz onundur, hayvanımız onundur,
Savaş yakın, dedi. askerimiz onundur, mızrağımız ve kılıcımız onundur.
Savaşa hazırlanın, dedi. Muvatalli sevindi buna.
Göğün Güneş Tanrısı, Nuvanza'yı gönder, dedi. Ama aynı sevinci
Nuvanza Nahrina'ya, Pidasa'ya, Dardanoi'ye, Masa'ya, Nuvanza'nın güneşten kavrulmuş yüzünde göremeyince
Karkisa'ya, Lykia'ya gitsin, burkuldu içi. iyilik yapmak istedi, bu sadık adama.
bu ülkelerin krallarıyla, beyleriyle konuşsun Oturup konuştu onunla.
ve onları da savaşa hazırlasın, dedi. Oturup konuştu. Bir kral gibi değil, hakiki bir dost gibi.
Daha başka ülkelerin kralları ve beyleriyle konuşsun, Dedi ki:
onları da savaşa hazırlasın, dedi. Ölen kişi artık ölüler ülkesine gitmiştir.
Savaş zor ve büyük olacak, dedi. Nasıl ki nehir bir kayayı deler de bir parçasını götürürse,
Daha önce böyle bir savaş görülmemiş olacak, dedi. ölen kişi de bizden kopmuştur.
Bu savaşta Nuvanza en büyük yardımcındır, dedi. Ölen kişi artık sadece Tanrılarla konuşacaktır.
Bu savaşta Nuvanza öz kardeşinden daha yakın olacak, dedi. Çünkü Tanrılar onu yanlarına almıştır.
O sadece komutan değil, o bir kral gibidir, dedi. Dedi ki:
O tıpkı bir kral gibi senin yerine konuşabilir, dedi. Kalan kişi yaşayanlar ülkesindedir.
Göğün Güneş Tanrısı bana böyle, dedi. Kalan kişi yaşayacaktır. Kalan kişi unutarak yaşayacaktır.
Özlemek kutsal ise unutmak da kutsaldır.
Nuvanza şaşkındı. Dedi ki:
Nuvanza, Tanrılar onu terk etti sanıyordu. Böyle olmaz.
Nuvanza, Tanrılar ona kızgın sanıyordu. Bir erkek yalnız yaşayamaz.
Nuvanza, Muvatalli'nin sözlerini, Sana bir kadın gerek.
Tanrıların kendisini bağışladıklarına yordu. Nuvanza inatçı bir keçi gibi geri durdu.
Nuvanza kabul etti Muvatalli'nin verdiği görevi. Dedi ki:
Böylece Hattuşa'dan da, ben Ninatta'dan da uzak olurdu. Savaş yaklaşmakta.
Böylece kendini ve beni korumuş olurdu. Dedi ki:
Böylece Nuvanza gitti Hattuşa'dan. Kadın bir savaşçının ayak bağıdır.
Böylece Nuvanza başladı, Ben böyle yalnız daha yararlı olurum kralıma.
Muvatalli zeki kral,
Muvatalli zeki erkek.
sekizinci tablet
Muvatalli gülümsedi Nuvanza'nın karşı koyusuna.
Dedi ki:
Sen bilirsin.
Ama ben, Nuvanza olsaydım eğer,
Beni seven bir kız olsaydı eğer,
Hele benim yüzümden dile düşmüş bir kızsa eğer,
Hiç düşünmez alırdım evime.
Şüphe yok, Tanrıların da hoşuna giderdi böylesi.
Nuvanza inatçı bir boğa gibi uzak durdu bu tekliften.
Dedi ki:
Olmaz.
Dedi ki:
Ben kadın almayacağım evime bir daha.
Dedi ki:
Yalnız yaşamak iyi.
Ey, üzerimdeki büyük laneti kaldıracak,
Ey, benim sevincim olacak kişi.
Nuvanza'nın beni istemediğini,
Nuvanza'nın yalnızlığı seçtiğini,
Ben, babam soylu Maruvaş'tan duydum.
Duydum ve incindim.
Duydum ve üzüldüm.
Duydum ve ümidimi yitirdim.
Ve ben, Manni'yi düşündüm.
Manni'nin ölümünü düşündüm.
Ve ben kendimi Manni'nin yerine koydum.
Dedim ki kendime:
Belki ben de atlamalıyım nehre.
Belki ben de huzuru kızıl sularında aramalıyım nehrin.
Belki ben de elveda deyip yaşayanlar ülkesine,
ölüler ülkesinin kapısını çalmalıyım.
Ağaca düşen kurt gibi girdi bu düşünce aklıma.
Ve ağaca düşen bir kurt gibi çıkmadı bu düşünce aklımdan.
Ve babam bana baktı.
Bana baktı ve gördü
gözlerimin beyazında(büyüyen kara ölümü.
Bana baktı
ve anladı kızının yaşayanlar ülkesini terk etmek istediğini.
Ve babam bana hiçbir söz demedi.
Ve babam çıktı gitti evden.
Ve ben ölmeye hazırlandım.
Ve ben ölmeye hazırladım aklımı, yüreğimi, bedenimi.
Ve ben ölecektim.
Ve babam Büyücü Iştapariya'yı getirdi evimize. Nehrin kızıl suyu çare değil derdine.
Ben, Iştapariya'yı gördüm. Dedi ki:
Iştapariya'nın karanlıkta ışıl ışıl yanan gözlerini gördüm. Bekle. Beklemeyi bilirsen istediğin gerçekleşecek.
Iştapariya geldi ve elini alnıma koydu. Dedi ki:
Iştapariya geldi ve elini kamıma koydu. Beklemeyi bilirsen istediğin gelecek.
Iştapariya geldi ve elini ayaklanma koydu. Dedi ki:
Iştapariya beni bıraktı, Büyük bir lanet var üzerinde.
Iştapariya Güneş Tanrıçası'na seslendi: Çok güçlü bir lanet. Ölü bir erkek, ölü bir kadın
Dedi ki: ve terk edilmiş bir çocuk.
Ey büyücülüğün Güneş Tanrıçası. Önce o lanetin kalkması gerek.
Ey kudretli Güneş Tanrıçası, sen bir ziyafet verdin. Dedi ki:
Tüm Tanrıları davet ettin, Bekle. Beklemeyi bilirsen mutluluk gelecek.
tüm insanları da davet ettin,
ama benim şu hastamı çağırmadın. Tanrıçam böyle dedi üç gece üst üste.
Tanrılar, yediler, içtiler, Ve ben üçüncü gece uyandım.
insanlar yediler, içtiler, Ve ben uyandığımda başucumda oturan babamı gördüm.
ama benim hastam yemedi, Ben başucumda oturan babamın gözlerinde gözyaşı gördüm.
benim hastam unutuldu. Utandım ölümü istediğim için.
Sen bu hasta kadını niye çağırmadın? Utandım bu yaşlı adamı bırakıp gitmeyi istediğim için.
Bu hasta sen Güneş Tanrıçası'nı Baş Tanrısı yapmıştı. Babam elini alnıma koydu.
Lütfen çağır onu, Dedi ki:
lütfen o da bize katılsın: Annen öldüğünde sen küçücük bir bebektin.
Bırak onu, yesin içsin. Dedi ki:
Bırak onu, sen Baş Tanrıçası'na gelsin. Annen öldü ve ben hiçbir kadını sevmedim.
Bırak hastayı gelsin. Bırak kadını gelsin. Birçok kadın girdi çıktı yatağıma.
Bırak onu sağlığına tekrar kavuşsun. Ben hiçbir kadını annen gibi sevmedim.
Bırak onu Güneş Tanrıçası'na gerçek bir köle olsun. Dedi ki:
Bırak onu sana hep kurbanlar getirsin. Sevmeyi bilirim. Acıyı bilirim.
Sevmenin hayatı nasıl acıya çevirdiğini bilirim.
Iştapariya böyle dedi. Dedi ki:
Iştapariya kuyruk yağı çıkardı. Ama hayat daha değerlidir sevdadan.
Iştapariya kuyruk yağını eritti. Dedi ki:
Iştapariya dedi: Hayat daha büyüktür sevdadan.
işte bu yağ nasıl eriyip gittiyse, Dedi ki:
kötülük de aynı şekilde erisin. Yok olup gitsin. Hayat daha güzeldir sevdadan,
Ve kötülük yok olup gitti sakın hayattan vazgeçme.
Ve Arinna'nın Güneş Tanrıçası acıdı halime.
Ve Arinna'nın Güneş Tanrıçası üç gece üst üste göründü bana. Sözleri anlamlıydı.
Dedi ki: Sözleri güzeldi. Sözleri
Bekle. doğruydu. Ama beni
Dedi ki: etkilemedi.
Ben kesilmiş bir dal gibi boynumu büktüm.
Babam benim boynumu büktüğümü gördü, dokuzuncu tablet
o da boynunu büktü. O da beni anladı.
Dedi ki:
Umudunu kesme.
Bir ağaç kurumamışsa,
bu mevsim değilse öteki mevsim çiçek açar.
Bu mevsim değilse, öteki mevsim meyve verir.
Yeter ki ağaç kurumasın.

Ben üzüldüm babamı üzdüğüm için.


Dedim ki kendime:
Ben artık babamı üzmeyeceğim.
Dedim ki kendime:
Ben artık Tanrıçamın bana söylediği gibi bekleyeceğim.
Dedim ki kendime:
Ben böyle yaşamayı seveceğim.
Ve karar verdim;
Bir daha Nuvanza'yla karşılaşmamaya.
Ve karar verdim;
Bir daha Nuvanza'yı düşünmemeye.
Ve karar verdim;
Nuvanza'nın adını anmamaya.
Ey, Göğün Güneş Tanrısı ile
Hâkimem Arinna'nın Güneş Tanrıçası tarafından seçilen kişi.
Ey, benim kötü yazgıma tanık olan kişi...
Ey, benim içi boşalmış bir ağaca benzeyen
zayıf irademe tanık olan kişi.
Ey, aşkın beni nehre düşmüş bir dal gibi
bir o kıyıya, bir bu kıyıya çarptığına tanık olan kişi.
Nuvanza'yla karşılaşmamaya karar vermiştim.
Nuvanza'yı düşünmemeye karar vermiştim.
Nuvanza'nın adını anmamaya karar vermiştim.
Tutamadım sözümü.
Babamı üzmek istemesem de,
kendimi üzmek istemesem de,
dilden dile dolaşan adımı temizlemek istesem de,
tutamadım sözümü.
Bir sabah
çıktım evimden.
Bir sabah
geçtim Hattuşa'nın taş sokaklarından.
Bir sabah
vardım Nuvanza'nın evinin önüne.
Saklandım bir ağacın arkasına.
Saklandım Nuvanza çıkana kadar.
Saklandım, Nuvanza gölgesini salıncaya kadar sokağa.
O çıkınca kapıdan, ben de çıktım ağacın arkasından.
Beni gördü ve gülümsedi.
Beni gördü ve durdu.
Beni gördü ve sordu:
Nasılsın Ninatta? Sen bir heves değilsin benim için.
Dedim ki: Sen mutluluksun,
Aylardır en güzel günüm bu, çünkü seni gördüm. sen sevinçsin,
Dedim ki: sen kedersin,
Aylardır en güzel günüm bu, çünkü bana gülümsedin. sen acısın,
Dedim ki: sen kıvançsın,
Aylardır en güzel günüm bu, çünkü benimle konuştun. sen yarasın,
Dedim ki: sen umutsun,
Teşekkür ederim. sen benim değiştiremediğim yazgımsın.
Nuvanza'nın gülümseyişi yüzüne yayıldı. O zaman ben sevinçle titredim.
Nuvanza'nın gülümseyişi tatlı bir ışık oldu bedenine yayıldı. O zaman ben sevinçle ağladım.
Dedi ki: O zaman ben dedim ki:
Neden öyle söyledin? Neden götürmüyorsun beni evine.
Ben seni her zaman görürüm. Dedim ki:
Ben sana her zaman gülümserim. O zaman neden arkadaşın olarak almıyorsun yanına?
Ben seninle her zaman konuşurum. Neden yalnız yaşıyorsun küskün Tanrılar gibi?
Dedim ki: Neden boynu bükük koyuyorsun beni?
Beni görmezsin sandım. Tanrıların küstüğü bir zavallı gibi.
Bana gülümsemezsin sandım. Nuvanza sildi savaşçı elleriyle gözümün yaşını.
Benimle konuşmazsın sandım. Dedi ki:
Bana kızgınsın sandım. Senden uzak yaşamak hoşuma mı gidiyor benim?
Nuvanza'nın bakışları buğulandı. Dedi ki:
Dedi ki: Ben de isterim, Ninatta'yı evime götürmek.
Ben sana kızgın değilim. Dedi ki:
Kızacaksam kendime kızarım. Ben de isterim, Ninatta'yı hep yanımda görmek.
Ben seni suçlamadım. Ben de isterim gecemi, gündüzümü,
Suçlayacaksam kendimi suçlarım. yatağımı Ninatta'yla paylaşmak... Ama yapamam.
Dedim ki: Sen de yapamazsın.
Kendine kızma, Dedi ki: r
kızacaksan bana kız. iki ölü var aramızda.
Kendini suçlama, iki ölü bakıyor bize ölüler ülkesinden.
suçlayacaksan beni suçla, iki ölü var, rüyalarıma giriyorlar.
çünkü ben açtım bu belaları başına. Tanrılar yüz çevirdi bizden.
Nuvanza başını salladı. Tanrılar öfkelendi bize.
Dedi ki: iki ölü var aramızda.
Yok, sen açmadın bu belayı başıma. Onlara ödememiz gereken bir bedel var.
Ben kendim istedim. Göğün Güneş Tanrısı kötü günlerden bahsediyor bana.
Yok, sen değilsin başımızdaki lanetin sorumlusu; Falcıya gittim, iki kara yılan attı suya.
çünkü ben de seni sevdim. Yılanlar karanlığa yüzdüler.
İstemeseydim, yaklaştırmazdım seni yanıma. Yılanlar kana yüzdüler.
İstemeseydim, dokunmazdım sana. Yılanlar kötülüğe yüzdüler.
Sonra yılanlar karanlığın, kanın, kötülüğün içinden çıktılar. Çok uzun sürecek,
Yılanlar ak sulara yüzdüler. Savaş bitecek, barış gelecek,
Yılanlar ak sularda birbirinin kara gövdesine dolandılar. bilinmezlik, kutsal dağı saran bir sis gibi her yanı kaplayacak.
Bedenlerinin ışıltısı gözlerimi aldı. Ben falcıya sordum:
Falcı dedi ki bana: Nasıl anlayacağım lanetin kalktığını?
Zor günler var önünde, Falcı dedi ki:
geçecek. Tanrılar bir işaret yollayacak sana.
Uzun ayrılıklar var önünde, Tanrılar bir yabancı gönderecek sana.
geçecek. O yabancı kaldıracak laneti.
Acı günler var önünde, Ben falcıya sordum:
geçecek. Kim bu yabancı? Nasıl kaldıracak laneti?
Yeter ki, Falcı dedi ki:
biri, seni beklesin. Onu bilmem.
Yeter ki, Ben havuzda yılanların gösterdiğini söyledim sana.
biri, sana inansın.
Yeter ki, Ben de evime döndüm.
biri, seni sevsin. Ben anlamadım falcının söylediklerini.
Yeter ki, Göğün Güneş Tanrısı, gece göründü ve anlattı bana.
sen de onu bekle. Göğün Güneş Tanrısı dedi ki:
Yeter ki, Ey, yiğit Nuvanza,
sen de ona inan. ey, çaresiz Nuvanza,
Yeter ki, ey, günahkâr Nuvanza.
sen de onu sev. Bekle...
Beklemek tek çare senin için. Arınmak için bekle.
İnanmak tek çare. Kavuşmak için bekle.
Sevmek tek çare. Mutlu olmak için bekle.
Sabır tek çare senin için. Yılların ötesinden gelecek yabancıyı bekle.
Ben, falcıya sordum: O seni arındıracak,
Ne kadar sürecek bu bekleyiş? o seni kavuşturacak,
Falcı dedi ki: o seni mutlu kılacak.
Çok uzun sürecek.
Çünkü Tanrılar çok kızmış sana. On iki halkalı bir bilezik yaptır.
Falcı dedi ki: Her bilezik halkasını ülkenin ayrı bir kentine götür.
Çok uzun sürecek. Her halkanın üzerine,
Önce güneyde bir savaş olacak. bir sonraki bileziği götürdüğün kentin adını yazdır.
Öyle bir savaş ki yeryüzü böylesini görmemiş olacak. Bilezikleri on iki ayrı kente sakla.
O savaşta çok insan ölecek, Her halkanın üzerine sakladığın yeri yaz.
çok kan dökülecek, Sonra bekle.
çok kadın ağlayacak. Yılların ötesinden beklenen yabancıyı bekle.
Tanrıların öfkesi yine de geçmeyecek. Yabancı gelsin.
Falcı dedi ki: Gelsin ve uzak kentlerdeki bilezikleri toplasın.
Toplasın bir araya getirsin.
işte o zaman kalkacak üzerindeki kara lanet.
onuncu tablet
işte o zaman kavuşacaksın istediğine.
işte o zaman çalacak mutluluk kapını.
işte böyle Ninatta. Göğün Güneş Tanrısı böyle dedi bana.

Biricik aşkım Nuvanza bunları anlatınca


sevinçten gözlerim doldu. Demek kavuşacaktık sonunda.
Uzun yıllar geçse de demek buluşacaktık sonunda.
Ben de Arinna'nın Güneş Tanrıçası'nın
bana söylediklerini anlattım.
Sevindi Nuvanza bunu duyunca.
Uzun yıllar sürse de ayrılık, demek kavuşacaktık sonunda.
Ey, karanlık günlerin ardından gelen kişi.
Ey, Tanrılar katında bilinen, Tanrılar katında sevilen kişi.
Umarım sevinç içinde geçer ömrün.
Umarım bir ırmak kadar uzun olur ömrün.
Umarım Tanrı yolu gibi ışıklı olur ömrün.
Nuvanza'nın konuşmasını duyunca benim de ışıklandı içim.
Ve inandım ona.
inandım ona ve Tanrılara.
Ve Nuvanza on iki halkalı bileziği yaptırdı.
Ve Nuvanza ilk halkayı bana verdi.
Ve Nuvanza öteki halkaları başka kentlere taşıdı.
Ve her halkayı bir kente sakladı.
Ve biz sabrı katık edip gecemize,
sabrı katık edip günümüze,
sabrı katık edip sevgimize,
bekledik.

Ve biz beklerken, krallar savaşa hazırlandı.


Ve biz beklerken Muvatalli ve Hattuşili karar verdi savaşa.
Ramses karar verdi savaşa.
Ve Muvatalli karar verdi başkentimizi Hattuşa'dan
dağların ötesindeki ülkeye, Tarhanduşa'ya taşımaya.
Ve soylu babam Maruvaş ve soylu aşkım Nuvanza
ve ben taşındık dağların ötesindeki Tarhundaşa'ya.
Ve ben terk ettim çocukluğumun kenti Hattuşa'yı.
Ve ben taşındım hiç bilmediğim bir kente: Tarhundaşa'ya.

Ve savaş hazırlıkları sürdü.


Ve madenlerden daha çok demir çıkarıldı. Ve Hattuşili ve askerleri Kadeş'e gittiler.
ustalar daha çok ok yaptı, mızrak yaptı, kılıç Onları orada Ramses'in okları,
yaptı, balta yaptı, mızrakları, kılıçları, savaş arabaları bekliyordu.
Onları orada ölüm bekliyordu.
Ve marangozlar yüzlerce savaş arabası yaptı. Ve ben her gün öldüm Nuvanza Kadeş'te iken.
Ve ülkeden binlerce at toplandı. Ve ben her gün oklandım.
Ve ülkeden binlerce savaşçı toplandı. Ve ben her gün kılıçtan geçirildim.
Ve o kış sona ererken ülkenin kadınları üzüntü içindeydi. Ve ben her gün savaş arabalarının altında kaldım.
Ve o kış sona ererken ülkenin yaşlıları üzüntü içindeydi. Ve ben her gün öldüm Nuvanza Kadeş'te iken.
Ve o kış sona ererken, Ve ülkenin bütün kadınları benim gibiydi.
ülkenin genç erkekleri korku, cesaret ve heyecan içindeydi. Benim gibi her gün öldüler.
Ve o kış sona ererken, Öldüler ama umutlarını yitirmediler.
ve bahar gelirken ben Nuvanza için kaygılanıyordum. Hepsi savaştan gelecek bir haber bekliyordu.
Karlar erirken, çiçekler açarken, ekin yeşerirken Hepsi savaşı kimin kazanacağını değil,
ben Nuvanza için kaygılanıyordum. kocasının, oğlunun, kardeşinin
Ama Nuvanza rahattı. savaştan dönüp dönmeyeceğini merak ediyordu.

Nuvanza bana Tanrıların kehanetini anlattı. Ve çok geçmeden geldi haberler.


Nuvanza bana savaş da olsa, ayrılık da olsa, Ve haberler gelmeye başlayınca
ölüm de olsa bu kehanetin gerçekleşeceğini hatırlattı. her evden bir ağıt yükselmeye başladı.
Yapmamız gereken o yabancıyı beklemekti. Her evden bir ölü,
Ve biz bekledik. her evden bir savaşçı.
Ve karlar erirken ve çiçekler açarken ve ekin yeşerirken Ve her evde yaslı birkaç kadın,
askerler aşağıya, Suriye ülkesine inmeye başladılar. ve her ev ve her kent acıya, yasa, kedere boğuldu.
Baharı ülkelerinde bırakıp, Ve savaşın sonucu açıklandığında,
ölmek ve öldürülmek için Suriye ülkesine inmeye başladılar. ne biz kazanmıştık, ne Mısırlılar.
Ve biz, Nuvanza'yla bir gece vedalaştık. Gelen haberci dedi ki:
Ve bir gece biz, Kadeş'teki savaş meydanı çok kalabalıktı.
sadece gözlerimizle dokunarak birbirimize vedalaştık. Kadeş'te gökyüzü pırıl pırıldı, açıktı,
Sadece sözlerimizle okşayarak bedenlerimizi vedalaştık. Tanrılar iyice görsün diye savaşı.
Çünkü dokunmak yasaktı. Bizimkiler pusu kurdular Mısır birliklerine.
Çünkü Taunlar böyle istemişti. Ki toplam dört tümeni vardı Mısır'ın.
Çünkü Tanrılar öfkelenmişti. Ama dört tümen ayrılmıştı birbirinden.
Çünkü Tanrılar yasaklamıştı. Ki bizimkiler saldırdılar dört tümenden biri olan Ra'ya.
Birbirimize dokunmak için bekleyecektik. Önce Ra, sonra Amon tümeni bitirildi, oldukları yerde.
Ve biz bekledik. Ramses kurbanı oldu tecrübesizliğinin.
Bizimkiler parçaladılar iki Mısır tümenini,
Muvatalli ve askerleri Kadeş'e gittiler. bir dağı ortadan ayırır gibi.
Nuvanza ve askerleri Kadeş'e gittiler. Mısırlılar perişan oldu, savaş arabalarımızın,
savaş baltalarımızın, savaş kılıçlarımızın önünde.
Ama bizim safımızda döğüşen Kaşgalılar savaş bitti sandılar.
Kaşgalılar Mısır birliğinin garnizonunu yağmaladılar. Ama ben umutluydum.
Bozdular savaş düzenini savaş bitmeden. Eğer kötü bir şey olursa Nuvanza'ya
Böylece arkadan yaklaşabildi, sinsi bir Mısır tümeni. mutlaka duyulur diyordum.
Böylece kesin bir zaferi kaçırdık elimizden. Mutlaka bilinir.
Böylece paylaştık zaferi yendiğimiz Ramses'le. Ve bekliyordum Nuvanza'yı yeniden görmek için.
Ama kötü bir sonuç değildi yine de. Gözüm kentin kapılarındaydı.
Ramses ertesi gün çıkmadı savaş alanına. Kulağım gelen haberlerdeydi.
Ve çekildi ülkesine. Bekliyordum Nuvanza'nın girmesini kente.
Çekildi Suriye'yi bırakarak bizim kılıçlarımıza, baltalarımıza. Ama gelmedi Nuvanza.
Kente girmedi Nuvanza.
Ancak kadınlar ilgili değillerdi bu haberle. Hatti ülkesine geri dönmedi Nuvanza.
Onlar kocalarını, çocuklarını, kardeşlerini sordular. Ben kaldım yalnızlığımla,
Haberci iyi bir haber veremedi onlara. ben kaldım bir başıma,
Haberci dedi ki: ben kaldım elimden alınan umudumla.
Bilmiyorum.
Haberci dedi ki:
Çok ölü varmış meydanda.
Dedi ki:
Bilmiyorum kimdir ölen, kimdir kalan?
Kadınlar kızdılar haberciye.
Kadınlarla birlikte ben de kızdım.
Dedim ki:
Sen Nuvanza'yı bilmiyor musun?
Nuvanza ki yiğit bir komutandır.
Dedim ki:
Sen Nuvanza'yı bilmiyorsan, nasıl doğru haber getirirsin.
Nuvanza ki o savaşın en önünde savaşan bir arslandır.
Haberci korktu benden.
Haberci korktu kadınlardan.
Haberci saklanıp iki muhafızın arkasına kaçtı meydandan.
Biz kadınlar kaldık meydanda.
Kaldık erkeklerimiz, çocuklarımız, kardeşlerimiz için
duyduğumuz acıyla.

Ve sonra askerler geldi.


Sağ salim geldi askerler.
Yaralı geldi askerler.
Gözünü, kolunu, bacağını kaybetmiş olarak geldi askerler.
Sonra kimse gelmedi.
Sonra gelmeyenlerden umut kesildi.
Sonra gelmeyenler için ağladı her kadın, her ev, her kent.
on birinci tablet
Ey, umudumun kırıldığını gören kişi,
ey, umutları hiçbir zaman kırılmasın dediğim kişi,
o gece babam soylu Maruvaş getirdi haberi.
O gece boğucu bir sıcağın içinden gelerek babam dedi ki:
Nuvanza kaybolmuş savaşta.
Dedi ki:
Korkma, kimse görmemiş öldüğünü.
Dedi ki:
Korkma, kimse görmemiş yaralandığını.
Dedi ki:
Son çatışmadan sonra görmemiş kimse onu.
Dedi ki:
Belki esir düşmüştür Ramses'e.
Belki Ramses götürmüştür onu Mısır'a.
Dedi ki:
Dur, akıtma gözyaşlarını.
Dedi ki:
Endişelenme, savaş bitti.
Endişelenme, görüşmeler başlar yakında.
Bizde de var soylu Mısırlılar'dan esirler.
Değiştiririz Nuvanza'yla.

Babamın sözlerini duyunca, isyan ettim Taunlara.


Sözlerinizi unuttunuz mu, dedim.
Bizimle oynuyor musunuz, dedim.
Lanetinizi hep böyle üzerimizde mi tutacaksınız, dedim.
Ve Fırtına Tanrısı nasıl öfkesini indirirse bir ağacın üzerine,
işte ben o ağaç gibi sarsıldım durduğum yerde.
Karardı gözüm, erken çöken bir kış akşamı gibi. Bir tek satırda sordu ama ben umutlandım, bekledim.
Düştüm yere gövdesinden ayrılan taze bir dal gibi. Mısırdan mektup aylar sonra geldi.
Babam kaldırdı beni. Ben, Kraliçe'nin dizinin dibine oturdum.
Babam yatağıma taşıdı beni. Umutla, mektupta yazılanları dinledim.
Babam avutucu sözlerle uyuttu beni. Ramses şöyle diyordu:
Sezmiş olacak ki isyanımı, Nuvanza göründü rüyamda bana. Hatti ülkesinin Kraliçesi, Büyük Kraliçe Puduhepa,
Dedi ki: Ben, kardeşin iyiyim.
Nedir bu halin? Evlerim, oğullarım, ordularım, atlarım, arabalarım iyidir.
Dedi ki: Ülkemde büyük ölçüde iyilik vardır.
Kehaneti bilmez misin? Sen, kız kardeşim de iyi olasın!
Dedi ki: Evlerin, oğulların, orduların, atların, arabaların iyi olsunlar!
Bekle. Beklediğimiz yabancı buluşturacak bizi. Asillerin iyi olsunlar!
Ve Nuvanza'yı görünce, Ülkende büyük ölçüde iyilik olsun!
Nuvanza'nın sözlerini duyunca, Habercilerim, kız kardeşimin habercileri ile birlikte
gerçekten görmüş gibi oldum onu. bana geldiler.
Gerçekten konuşmuş gibi oldum onunla. Onlar, bana kız kardeşimin,
Ve ertesi gün mutlulukla kalktım yataktan. Hatti ülkesinin kralı, Büyük Kral'ın iyiliğini bildirdiler.
Ve bekledim. Onlar bana kız kardeşimin iyiliğini,
Bekledim uzun geceler, uzun günler boyunca, kız kardeşimin oğullarının iyiliğini,
neşeli baharlar, doygun yazlar, yorgun sonbaharlar, ülkelerinin iyiliğini bildirdiler.
soğuk kışlar boyunca, uzun, çok uzun yıllar boyunca. Kız kardeşimin iyilik haberlerini alınca çok sevindim
ve şöyle dedim:
Kaç savaş geçti bu topraklardan, Çok şükür iyidirler.
kaç kral çıktı tahta, Kız kardeşimin bana gönderdiği mektubu gördüm
kaç kral hükmedemez oldu, kaç insan öldü, ve Hatti ülkesinin Büyük Kraliçesi kız kardeşimin
kaç insan doğdu, pek güzel bir biçimde yazdığı konuları işittim...
kaç ihanet, Kardeşim Hatti ülkesinin kralı, Büyük Kral bana şöyle yazdı:
kaç aşk, Kızımın başına kokulu yağı dökecek kişileri gönder!
kaç bayram, Onlar onu Mısır kralının, büyük kralın evine götürsünler!
kaç hasat, İşte kardeşim bana böyle yazdı.
kaç düğün yaşandı bu topraklarda, bekledim. Kardeşimin bana bildirdiği bu karar çok güzeldir.
Mısır'ın Taunları ile Hatti'nin Tanrıları
Kral Muvatalli öldü, bekledim. iki büyük ülkeyi sonsuza dek
Oğlu Urhi Teşup kral oldu, bekledim. bir ülke olarak birleştirmek için bizi bu karara sevk ettiler...
Hattuşili entrikalarla Urhi Teşup'u ülkeden kovdu, bekledim.
Hattuşili sonunda isteğine kavuştu, bekledim. Böyle diyordu Büyük Ramses.
Hattuşili kral oldu, bekledim. Büyük işlerden bahsediyordu Büyük Ramses.
Başkent yeniden Hattuşa'ya taşındı, bekledim. Ama bir satır olsun anlatmıyordu Nuvanza'yı.
Puduhepa kraliçe oldu, bekledim. Bir satır olsun söylemiyordu Nuvanza'nın başına gelenleri.
Puduhepa, Ramses'e mektup yolladı, Nuvanza'yı sordu. Ama umudumu yitirmedim ben, bekledim.
Koca mektupta bir tek satırda Nuvanza'yı sordu.
Babam soylu Maruvaş öldü. on ikinci tablet
Babam soylu Maruvaş torununu göremeden öldü,
ben bekledim.
Ülkem, Mısır'la sonsuz dostluk anlaşması yaptı, ben bekledim.
Kral Hattuşili ile Firavun Ramses yedi ayrı tablete kazıttı
dostluk anlaşmasını, ben bekledim.
Hattuşili, kardeşim dedi Ramses'e.
Ramses, kardeşim dedi Hattuşili'ye.
Keşke savaşmadan kardeşim deseydiniz birbirinize
diye düşündüm, bekledim.
Yazık değil mi ölen askerlere diye düşündüm, bekledim.
Yazık değil mi ölen askerlerin analarına, kanlarına,
çocuklarına diye düşündüm, bekledim.
Yazık değil mi bana,
yazık değil mi Nuvanza'ya diye ağladım,
bekledim.
Ben Göğün Güneş Tanrısı'na, Arinna'nın Güneş Tanrıçası'na
ve Nuvanza'ya güvendim, bekledim.
Ben güzel günlerin geleceğine inandım ve bekledim.
Ve beklerken, bizi lanetten kurtaracak yabancı okusun diye
bu tabletleri yazdırdım.
Ben bekledim ve yaşlandım.
Dizimde takat kalmadı,
saçlarım kederli bulutlar gibi ağardı,
derim buruştu, gözlerimin feri söndü, ben bekledim.
Yazdıracaklarım tükendi, bekledim.

Umudumu yitirmedim ama biraz gölgelendi inancım.


İnancım her gölgelendiğinde Nuvanza göründü bana.
Bir Tanrı gibi rüyamda göründü. Umudumu tazeledi
ve bekle dedi. Ve ben bekledim.
Şimdi çok yorgunum.
Şimdi ölüler ülkesinden esen rüzgâr üşütüyor tenimi.
Şimdi zamanım kalmadı.
Ama biliyorum bekleyişim bitmedi.
Biliyorum, bedenimiz olmasa da ruhlarımız kavuşacak nasılsa.
Ey, yılların ötesinden gelecek yabancı.
Ey, beni Nuvanza'ya götürecek kişi.
Ey, Nuvanza'yı bana getirecek kişi.
Şimdi söyle bana, sahiden geldin mi?
Yazdıklarımı okudun mu?
Sahiden on iki ayrı kentte gömülü,
On iki ayrı bileziği aradın mı?
On iki ayrı kente gittin mi?
On iki ayrı bileziği buldun mu?
On iki ayrı bileziği bizi birleştirmek için topladın mı?
Sahiden beni Nuvanza'ya götürecek misin?
Nuvanza'yı bana getirecek misin?

Yoksa Tanrılar yine kandırdı mı bizi? Yoksa Nuvanza


boşuna mı yaptırdı on iki bileziği, Yoksa Nuvanza
boşuna mı sakladı on iki ayrı kente, Yoksa sen,
yabancı, yoksa sen yok musun? Yoksa boşuna mı
geçti bekleyişim? Yoksa boşuna mı geçti benim
ömrüm? Yoksa ben Nuvanza'yı boşuna mı sevdim?
Yoksa ben...
Kitapta kullanılan hiyerogliflerin anlamları

Ben

Sevgili

Göğün Fırtına
Tanrısı

Yaşam Kutsal

Dağ Çocuk,

oğul Güneş

Tanrısı Çocuk,

kız Büyük

Kraliçe

Çatışma Prens
Kişiler

Hattiler: MÖ 2500-1700 yılları arasında Anadolu'da


büyük bir uygarlık oluşturmuş halk. Bölgeye
daha sonra gelen Hititler, uygarlık ve inanç/mi-
toloji bakımından Hattiler'den yoğun olarak et-
kilenmişlerdir.
Hititler: MÖ 2000 yılından MÖ VIII. yüzyıla kadar
Anadolu'da hüküm süren ilk büyük devlet.
Hattuşa: Hitit İmparatorluğu'nun başkenti. Ço-
rum'un Sungurlu ilçesine 5 km uzaklıktaki Bo-
ğazköy'de bulunmaktadır.
Tarhundaşa: Kadeş Savaşı sırasında Hititlere geçici
olarak başkentlik yapan şehir.
Panku Meclisi: Hititler'de hem yasama, hem de yar-
gı organı olan meclis.
Kadeş: Eski Suriye'de bir kent.
Kadeş Savaşı: MÖ 129O'lı yıllarda yapılan yeryüzü-
nün en büyük ilk savaşı. Kadeş kentinin yakın-
larında yapıldığı için bu adla anılıyor.
Ninatta: Hititli soylu bir aileden gelen kadın.
Maruvaş: Ninatta'nın babası.
Nuvanza: Ninatta'nın âşık olduğu adam. Hititli ko-
mutan.
Manni: Nuvanza'nın karısı.
Zitiş: Manni ile Nuvanza'nın çocukları.
İnara: Ninatta'nın çocukluk arkadaşı. Ninatta'ya âşık
olan genç.
Zuvappiş: Inara'nın babası.
Kral Muvatalli: Hitit Kralı II. Muvattalli. Yirmi yıldan
fazla hüküm sürmüştür.
Urhi Teşup: II. Muvatalli'nin oğlu. Amcası III. Hattu-
şili tarafından tahttan indirilmiştir.
Kral Hattuşili: III. Hattuşili. II. Muvatalli'nin karde-
şi. Hititlerin en hırslı, en güçlü krallarından biri.
Kraliçe Puduhepa: III. Hattuşili'nin karısı. Hitit dev-
letinde etkin olan kraliçelerden biri.
Ramses: II. Ramses, Mısır Firavunu. Kadeş Sava-
şı'nda Mısır orduları komutanı.
Kral Telipinu: Hitit Kralı. Saray içi cinayetleri önle-
mek için kendi adıyla anılan bir ferman çıkar-
mıştır.
Kral Şuppiluliuma: Hititler'in en önemli kralların-
dan biri. Ülke topraklarını genişletmiş, güçlü
bir devlet yaratmıştır.
Zannanza: Şuppiluliuma'nın Mısırlılar tarafından öl-
dürülen oğlu.
Tutenkamon: Genç yaşta bir saray entrikasıyla öl-
dürülen Mısır Firavunu.
Ankesenamon: Mısır Kraliçesi, Tutenkamon'un
karısı.
Başrahip Eje: Eski Mısır'da entrikalar düzenleyen
bir din adamı.

www.webturkiyeforum.com

by Ayhan

You might also like