You are on page 1of 25

1

DEVLETİN İDEOLOJİK AYGITLARI BAĞLAMINDA MEDYADA KORKU


ÖGESİNİN İNŞASI: TELEVİZYON HABERLERİ ÖRNEĞİ

MEHMET FURKAN TATOĞLU

RADYO ve TELEVİZYON, MARMARA ÜNİVERSİTESİ

RTS7128 MEDYA PSİKOLOJİSİ

Dr. Öğretim Üyesi Yalçın Yılmaz

8 Temmuz 2020
2

ÖZET

İçinde yaşadığımız dünyada medya, korku kültürünün ve söyleminin üretildiği araçlardan

bir tanesidir. Kitle iletişim araçları, ürettiği birtakım içerikler aracılığıyla topluma bir düşünce

ya da fikir aşılamakta ve toplumu bu fikir ve düşünler ile nasıl hareket etmesi gerektiğini

empoze etmektedir. Egemen güçlerin denetimi altında olan medyanın bu tür argümanlar

kullanarak kamuoyunu harekete geçirmesinin altında çeşitli iktidar ilişkileri yatmaktadır.

Böylece medya, korku söylemi ile bir tür korku tellallığı yapmaktadır. Korku kültürünün etkin

olarak kullanıldığı araç ise televizyon haberleridir. Görüntü ve ses aracılığıyla diğer kitle

iletişim araçlarından büyük bir farkı olan televizyon ile medya, korku kültürünün

oluşturulmasında önemli rol oynamaktadır. Bu bağlamda televizyon haberlerine konu olan

olay ve olgulara ilişkin her türlü argüman medya tarafından hedefinden saptırılarak bir tür

korku aracına dönüştürülmektedir. Ele alınan çalışama da Yapısalcı- Marksist ekolün en

önemli temsilcisi olarak kabul edilen Fransız düşünür Louis Althusser’in Devletin İdeolojik

Aygıtları Kavramı çerçevesinde medyada korku kültürünün nasıl üretildiği ve televizyon

haberlerinde korkunun nasıl inşa edildiğinin çalışması yapılmıştır

Anahtar Kelimeler: Medya, Korku Kavramı, İdeoloji, İdeolojik Aygıtlar, Haber, Korku

Kültürü

ABSTRACT

In the world we live in, media is one of the tools in which culture and discourse of horror

are produced. Mass media tools instill a thought or idea into the society through a set of

content and impose how society should act with these ideas and thoughts. Various power

relations underlie the media, which are under the control of the sovereign powers, to mobilize

the public by using such arguments. Thus, the media is doing some kind of fear poking

through horror discourse. Television news is the tool in which fear culture is used most
3

effectively. Television and media, which have a big difference from other mass media through

image and sound, play an important role in the formation of a culture of fear. In this context,

all kinds of arguments related to the events and facts that are the subject of television news are

diverted from the target by the media and turned into a kind of fear tool. In the study

discussed, the study of how the culture of horror was produced in the media and how the fear

was built in television news was made within the framework of the French thinker Louis

Althusser's theory of the State's Ideological Appliances

Keywords: Media, Concept of Fear, İdeology, İdeological Devices, News, Culture of Fear

GİRİŞ

“Sözcükler karar vermez ne anlam taşıdıklarına yankıları karar verir bir tek”

L. ALTHUSSER

İnsanoğlunun en temel duygularından biri olan korku, içinde yaşadığımız çağda

egemen güçler taraflıdan bilinçli olarak üretilmektedir. Kitle iletişim araçları sayesinde ve

özellikle televizyon ile korku üretimi gerçekleştirilmekte ve toplum bir korku fanusunun içine

hapsedilmektedir. Bireyin yediği yiyecekten, eğitimden, sağlıktan ve kullandığı araca kadar

hayatın hemen her yerinde tehlike ve risklere karşı dikkatli olunması gerektiği medya

tarafından empoze edilmektedir. Günümüzde toplumsal alanı tanımlayan ve inşa eden kitle

iletişim kuramları, korkularımızın üretildiği yerlerdir. Medya da yer alan herhangi bir konu

yine medya tarafından manipüle edilerek belirli bir bölümü ya da altı çizilen önemli bir

noktası kullanılarak bilinçli olarak üretilmektedir. Bu doğrultuda medya kendi amaçları

doğrultusunda toplumu harekete geçirerek korku ve panik havası oluşturmaktadır.

Medyanın en etkin olarak kullandığı kitle iletişim aracının televizyon olmasının

altında yatan birçok neden yatmaktadır. Televizyonun karakteristik özelliklerinden dolayı ses
4

ve görüntünün bir arada olması korku kültürünün oluşturulmasında kullanılan en etkin aracı

televizyon olarak ortaya çıkarmaktadır. Görüntü ve ses ile oluşturulan içerikler özelliklede

haberler, bireyin algısını hızlı bir şekilde etkilemekte ve olaylar görünenden daha dramatik bir

hal alarak bireyi derinden etkilemektedir. Televizyonun izlenilirlik oranlarının da yüksek

olması medyanın ve egemen güçlerin bu kitle iletişim aracını kullanmasında ki sebeplerden

bir diğeridir. Haberlerde yer alan içerikler birey tarafından sorgulanmadan tüketilmekte ve

bireyin bu olaylara karşı savunmasız kalmasına neden olmaktadır. Sorgusuz tüketilen içerikler

bireyi medyanın amaçları doğrultusunda daha da korku ve paniğe sürüklemektedir. Böylece

birey dünyayı medyanın bakış açısından görerek medyanın amacı doğrultusunda düşünceleri

şekillenmektedir.

İnsanoğlu toplu halde yaşamaya başladığı andan itibaren varlığını devam ettirmek,

kendi fiziksel ve ruhsal bütünlüğüne ve birlikte yaşadığı toplumun fiziksel ve kültürel

varlığına gelebilecek tehlikelere karşı korunabilmek için sistemli ve düzenli birliktelikler

kurmuştur. Zamanla gelişip karmaşık şekiller almaya başlayan bu sistemli yapılar devlet adı

altında işlemeye başlamış, toplumsal birlikteliğin belirli bir toprak parçası üzerinde egemen

olmayla bağlantısı kurularak yasal bir birliktelik olarak gerçeklik kazanmıştır. Egemenliğin

meşru otorite ile sağlandığı ve desteklendiği yapılar olarak devletler politik bir gücün

merkezileşmesi ile karakterize olmuştur (Yalçın, 2019). Modern toplum siyasal, entelektüel,

bireysel ve kamusal alanlarda açık ya da örtük bir biçimde ideolojinin hâkim olduğu bir

oluşumdur. Modern dönem boyunca toplum farklı ideolojilerin hakimiyet çabalarına sahne

olmuştur. En geniş ve güçlü toplumsal organizasyon olarak devlet ideolojik hakimiyet

çabalarının hem zemini hem de bu çabaların kazanan tarafı olagelmiştir. İdeoloji ve devlet

ilişkisi hususunda en bilinen ve tartışılan kavramsallaştırmalardan biri Louis Althusser’in

“Devletin İdeolojik Aygıtları”dır. Althusser 20. yüzyılda Marksizm bağlamında devlet,

otorite, iktidar ve ideoloji konularında öncü ve önemli çalışmalar yapmıştır (Yalçınkaya,


5

2016). Gücü elinde bulunduran yapılar, yöneticisi oldukları toplumların sosyal yapılarını ve

zihniyetlerini kendi ideolojileri doğrultusunda şekillendirmeye çalışmışlardır. Bu

şekillendirme sürecinin en önemli araçlarından biriside kitle iletişim araçları ve medyadır. Her

zaman iktidarın ve egemen güçlerin elinde propaganda malzemesi olarak ideolojik bir aygıt

olan medya ve ürettiği içerikler, kullandığı argümanlarla toplumun zihin yönlendireni

olmuştur. Bu özelliklerinden dolayı medya, daima politik bir tarafa da sahip oluştur.

Bu doğrultuda yapılan çalışmada Devletin İdeolojik Aygıtları üzerinde alışıla gelmiş

kontrolü, toplum da zihin kontrolü gücüne sahip olan, zaman ve mekândan soyut yapısı ile

teknolojinin olanaklarını sonuna kadar kullanan medyanın, korku kavramını nasıl kullandığını

ve toplum üzerinde nasıl bir korku kültürü oluşturduğunu Devletin İdeolojik Aygıtları

Kavramı bağlamında araştırılacaktır.

1. KİTLE İLETİŞİM ARAÇLARI

Günümüzde hem toplumsal varoluşu hem de sosyalleşmeyi yaratmak ve bu ortaklığı

sürdürebilmek için kitle iletişim araçlarına ihtiyaç bulunmaktadır. Genellikle kitle iletişim

araçlarından bir bütün olarak söz edilir. Ancak; radyo, televizyon, yazılı basın, haber ajansları

gibi farklı işlevleri yerine getiren çalışma alanları bulunmaktadır. Kitle iletişim araçlarının

ortak özelliğiyse zamanla toplumda alışkanlığa ve ihtiyaca dönüşerek toplumda bir talebin

oluşmasına neden olmasıdır. Ayrıca bir başka ortak özellik ise olayları aynı anda sınıf,

cinsiyet ya da kimlik gözetmeksizin toplumun her kesimine aynı anda ulaştırabilmesidir

(Soydan ve Alparslan, 2014).

Kitle iletişimi veya kitle haberleşmesi, kitle iletişim araçları adı verilen basın, radyo

televizyon, sinema filmleri, video bantları ve internet ile yapılan her türlü yayınları kapsayan

bir kavramdır.” Bu tanıma, ses bantları, plaklar ile sosyal medya da eklenebilir. Basın
6

kavramı; gazete, dergi, mecmua, kitap, risale ve broşür gibi basılmış eserleri kapsamaktadır.

Kullanılan tüm bu iletişim araçlarıyla kitle iletişiminin gerçekleştirilmesi giderek kolaylaşmış

ve yaygınlaşmıştır (Köroğlu, 2019). Başka bir tanımlamaya göre “iletişim; belli yer ve

zamanda, belli koşullarda, belli tarihi ve geçmişi olan insan etkinliğinin yapılmasının zorunlu

koşuludur”. Belli bir amaçla insanın kendini ve toplumu yeniden üretmesidir. Fakat iletişimi

her zaman “ortaklık” kavramı ile tanımlamak doğru olmamaktadır. Çünkü iletişim insanları

bir arada tuttuğu gibi aynı zamanda onları birbirinden ayırmaktadır. Her zaman kibar bir

şekilde konuşmayabilir, bazen de farklılıklar konuşularak, hatta kavga edilerek ifade edilebilir

(İplikçi, 2015).

1.1.Medya, Yazılı Basın, Görsel ve İşitsel Medya

Medya sözcüğü Latincede ortam, araç anlamına gelen “medium” sözcüğünün

çoğulundan türetilmiştir. Türk Dil Kurumu sözlüğüne göre medya, iletişim ortamı, iletişim

araçları anlamına gelmektedir. Uzunca bir süredir kullanılan medya kavramı artık yerini kitle

iletişim araçları kavramına bırakmıştır. Medya kelimesiyle tüm iletişim araçları ve ortamı kast

edilmektedir. Medya ya da kitle iletişim araçları çağımızda insan ve toplum hayatındaki etkisi

oldukça önemlidir. Günümüzde medya, sadece bilgilendirici ve yönlendirici bir araç olmaktan

çıkmış 4. güç olarak adlandırılmaya başlanmıştır.

Toplumların zihin yönetimin gerçekleştirildiği bir silah olarak kullanılan medya,

özellikle teknolojik gelişmelerle birlikte her zaman ve her yerde ulaşılabilme kabiliyetiyle

önceden sahip olduğu gücün kat ve kat üzerine çıkmıştır. Medyanın temel işlevleri arasında

yer alan bilgilendirme, kültürel devamlılık, toplumsallaştırma ve kamuoyu yaratma işlevleri

insanları medyaya daha çok bağımlı kılmaktadır. Medyayı yazılı basın ve görsel-işitsel medya

olarak ele alırsak, haber, bilgi ve yorumları gazete ve dergi gibi basılı bir şekilde topluma

ulaştıran medya türü yazılı basın, radyo, televizyon gibi daha çabuk bir yoldan topluma
7

ulaştıran medya türü de görsel medya olarak adlandırılmaktadır. Bugüne baktığımızda

teknolojinin bu denli hızlı gelişimi medyanın sosyolojik olarak tabanda kullanım tarzını

değiştirmiştir. 2000 yılı öncesine kadar insanlar daha çok yazılı basın olarak tabir edilen

gazete ve dergiler tüketilirken, günümüzde görsel medya olarak adlandırılan radyo ve

televizyon daha çok tüketilmeye başlanmıştır. Ayrıca internet akıllı telefonların ve Web. 2.0

teknolojisinin de hayatımıza girmesiyle yeni medya olarak tabir edilen kavram da

yaygınlaşmıştır.

2. KURAMSAL ÇERÇEVE

2.1 Genel Olarak İdeoloji Kavramı

İnsanoğlunun düşünme yetisini kullanan bir varlık olması ve gelişme açık doğası ile yüz

yılardır varlığını bir şekilde sürdürmüştür. Tarihin ilk çağlarından bu yana doğaya ve tehdit

olarak algıladığı diğer olgulara karşı bir mücadele içerisinde olmuş, bir şekilde bu tehditleri

bertaraf etmiş ve bugünün tarih yazarı haline gelmişlerdir. Bu süreçte teknoloji, bilim ve fikir

yönünden gelişmiş ve yeni kavramlar ortaya çıkarmıştır. Bu kavramlardan birisi de

ideolojidir. Yine de ideolojiyi tarih içeresinde geliştiğini söylemenin doğru olmaması ile

birlikte bugün, dünya üzerinde en çok tartışılan siyasal terimlerden bir tanesi de ideoloji

kavramıdır. İdeoloji üzerine birçok filozof ve düşünür kendi fikir ve söylemlerini oluşturmuş

ve çalışmalar yapmıştır. İdeoloji temel olarak bir alanda incelemek imkansızdır. İstenilen

amaç doğrultusunda kullanılabilir ve istenilen bilim ve disiplinle ilişkilendirilebilir. Farklı

meslek grupları bu terimi istedikleri tarafa çekebilir ve amaçları doğrultusunda ideolojiyle

alakalı tanım yapabilirler. Bu yüzden ideoloji, üzerine ciddi çalışmalar yapılan bir kavramdır.

İdeoloji kavramı 1796’da Fransız filozof Destutt de Tracy tarafından icat edilmiştir. Tracy

ideoloji kavramını bilinçli düşünce ve fikirlerin kaynaklarını açığa çıkarmak amacıyla fikirler

bilimini (idea-oloji) ifade etmek için kullanmıştır. Sözlük anlamı olarak "siyasal veya
8

toplumsal bir öğreti oluşturan, bir hükümetin, bir partinin, bir grubun davranışlarına yön veren

politik, hukuki, bilimsel, felsefi, dini, moral, estetik düşünceler bütünü"olarak tanımlanan

ideoloji kavramı; tutum ve kanaatlerin kitlesel ifadesi amacıyla, hedef kitlenin üzerinde

mutabık olduğu kültürel kodlar, simgeler ya da sembollerle üretilen bir anlamlandırma alanı

olarak karşımıza çıkmaktadır. Bilgibilim olarak Türkçe’ye çevrilen kavram; sistematik fikir,

gerçekdışı görüş, politik tavır, dünya görüşü, dinin dünyevi görüşü, yol, beşerî sistem gibi pek

çok farklı anlamda da kullanılmaktadır (Durmaz, 2015). Eagleton’a göre ideoloji, baskıcı bir

siyasi iktidarın ayakta durmasını sağlayan aldatıcı bir düzendir. Bu düşünüre göre ideoloji

toplumsal bağlardan alıkonulamayan inançlardır. Aynı zamanda egemen toplumsal sınıfların

maddi çıkarlarını doğrudan dile getiren ve onun yönetimini destekleyen fikirlerdir (Sucu,

2012). Kavram çok sık kullanılmakla birlikte zaman içinde yeni birçok anlam da kazanmıştır.

Kavramın kazandığı anlamsal çeşitlilik, birbirinden farklı hatta zıt anlamlarda

kullanılabilmesine sebep olmaktadır. Mumby, ideoloji kavramını “kaygan ve inatçı” olarak

betimlemiştir. Kazancıya göre ise “İdeoloji netamelidir”. İstediğin yere kadar uzar. İstediğin

alana bulaşır. İstediğin amaç için kullanılabilir. (Abdulhakimoğlulları, 2019). İdeoloji,

temelde bireysel düşünceyle başlayan ve ailenin, grubun, sınıfın, topluluğun, toplumun ve en

genel anlamda ulusun, belirli bir sistem içerisinde kendisini tanımladığı veya çeşitli

sistem/sistemlere karşı direniş göstermesine dayanak oluşturduğu soyut ve somut şekillerde

kendisini gösteren bir araçtır veya söz konusu yapı tarafından araç sallaştırılmış bir

düşünce/inanç/dogma ya da tutumdur (Dursun, 2009). İdeoloji üzerine uzun zamandır birçok

tanımlama yapılmıştır ve tartışılmıştır. Ancak Louis Althusser ideoloji tanımlamasını ve

kavramsallaştırmasını diğer düşünürlerin birkaç adım ötesine taşımıştır

2.2 Althusser’e Göre İdeoloji Kavramı

İdeoloji kavramı üzerine yapılan çalışmalardan en kusursuz ve kamuoyu tarafından kabul

edilmiş olanı Fransız düşünür Louis Althusser’in ideoloji üzerine yaptığı çalışmaları ve
9

düşünceleridir. Althusser’e göre ideoloji; “Bir insanın ya da bir toplumsal grubun zihninde

egemen olan fikirler, tasarımlar sistemidir.” (Kazancı, 2003, s. 40). Althusser için ideoloji,

toplumsal yaşantıyı farklı biçimde fakat her zaman ve her aşamada kendiliğinden etkiliyen bir

oluşumdur. Daha doğrusu toplumsal pratik ile ideoloji iç içedir (Kazancı, 2006).

Althusser’e göre ideolojinin tarihi yoktur, hep var olmuştur ve bir ortamı temsil

etmektedir. Anne karnında başlayan ideolojik etki, bireyi hayatı boyunca denetlemektedir.

Althusser'de ideoloji hayat pratiğidir ve hayatla birlikte başlar. İdeolojiyi bireye yüklemenin

yolu ve yöntemi sistemin kendi içinde vardır. İnsana ideoloji yükleme adeta otomatik yani

kendiliğinden çalışır. Marks'ın Kapital'de ideolojiyi tanımlamak için söylediği "bilmiyorlar

ama yapıyorlar" cümlesi, aynı geçerliği Althusser'de de bulmaktadır (Kazancı, 2003, s.38).

Althusser’e göre toplumsal oluşum üç ayrı yapıdan oluşur. Üç temel yapı “Ekonomik

yapı”, “Siyasal Pratik” ve “İdeolojik Düzey” dir. Ekonomik yapı faaliyetleri kapsar. Bir

maddeyi başka bir madde haline dönüştürmek, madde üzerinde çalışmak ekonomik bir

çabadır. Ekonomik yapı içinde üretim gerçekleştirilir. Sözgelimi, buğday ekip biçmek,

buğdayı un haline getirip ekmek yapmak, onu satmak bir ekonomik işlev türüdür. Üretim

olayı yani ekonomik çaba belirli maddeleri toplumun gereksinmesini karşılayacak başka bir

madde haline dönüştürmek ve bunu toplumun kullanımına sunmak çabasıdır. Maddi bir

olayın adıdır. Bu temel çaba tüm toplumsal sistemlere özgüdür. Varlığın vazgeçilmez

koşuludur (Özer, 2017). Siyasi pratik, üretim sonucu yani ekonomik faaliyet sonucu ortaya

çıkan ürünün nasıl paylaşılacağının ilkelerini belirleyen uygulamadır. Üleşimin ve ilkelerinin

açıklanıp bunlara uyumun sağlanması çalışmasıdır. Bu uygulamayı siyasal sistem gözetir.

Koyduğu hukiki kurallarla bölüşüm sonucu kime ne kadar pay düşeceğini belirler. Sözgelimi

işçi ücretinin ne olacağını, hukuk kurallarına uymanın cezasını bu belirler ve koyduğu ilkelere

uyulmasını, insanlara meşru gelen, doğal gelen kurumlarıyla gözetir (Kazancı, 2016 s. 84).

İdeolojik düzey, toplumsal formasyonun üçüncü katmanıdır. Ekonomik yapılaşma ve ona


10

bağlı pratikle, sistemin fiziki ve anlık gereksinmesi karşılanır. Maddi gereksinmeler karşılanır.

Siyasal pratik de bu durumu ve statükoyu gözetir. Oysa sistemin bir dönemden öteki döneme

geçişini sağlamak için, daha doğrusu sistemin sürekliliğini sağlamak için ek bir yapılanmaya,

çabaya, oluşuma ihtiyaç vardır. Bu oluşum, ideolojik yapı ve çabadır (Kazancı, 2003, s. 42).

Althusser’e göre, ideolojik düzey toplumsal oluşumun sürekliliği için gereklidir ve “yeniden

üretim” aracılığıyla gerçekleşir. Toplumsal oluşumun sürekliliği için ideoloji kendini yeniden

üretmelidir ve bu yeniden üretim sayesinde sistem de yeniden üretilir. Her toplumsal oluşum

var olmak ve üretebilmek için hem üretmek hem de üretim koşullarını “yeniden üretmek”

zorundadır. Üretim koşullarının yeniden üretilmesiyle gerçekleşen toplumsal biçimlenme,

toplumsal biçimlenmenin belirleyicisi; insanların ve toplumsal grupların zihin dünyalarına

hükmeden egemen fikirler, tasarımlar sistemidir (Abdulhakimoğulları, 2019). Althusser,

ideoloji tanımlamasında özellikle Alman İdeolojisinde yer alan “yanlış bilinç” ve Kapital’de

ortaya atılan “meta fetişizmi” kavramlarını merkeze almaktadır. Bu iki kavramdan hareketle

o, ideoloji düşüncesini “bireylerin gerçek varoluş koşullarıyla kurdukları hayali ilişkinin

tasarımlanması” tezi üzerine oturtmaktadır (Zengin, 2018 s.54).

2.3 Devletin İdeolojik Aygıtları

Althusser devletin tanımını Marksist gelenekteki devlet tanımını kullanarak yapmıştır:

• 1) Devlet, devletin baskı aygıtıdır.

• 2) Devlet ve devlet iktidarı birbirinden ayrıdır.

• 3) Sınıf mücadelesinin amacı devlet iktidarını ele geçirmektir ve bunu

başaran sınıf devlet aygıtını kendi amaçları doğrultusunda kullanır.

• 4) Proletarya öncelikle burjuva devlet aygıtını yıkıp onun yerine bambaşka

bir devlet aygıtı koyar ve böylece ilerleyen süreçte devleti ortadan

kaldırmayı hedefler.
11

Althusser’e göre devletin amaçları doğrultsun da kullandığı iki aygıt vardır. Bunlar

devletin ideolojik aygıtları ve devletin baskı aygıtlarıdır. DİA’lar ve devletin baskı aygıtları

arasında belli başlı temel farklılıklar vardır. Devletin İdeolojik Aygıtları şu yapılardan

oluşmaktadır (Althusser, 1978, s. 34-35);

• Dini DİA (değişik kiliseler sistemi)

• Öğretimsel DİA (değişik, özel ve devlet “okulları sistemi)

• Aile DİA’sı

• Hukukî DİA

• Siyasal DİA (değişik partileri de içeren sistem)

• Sendikal DİA

• Haberleşme DİA’sı (basın, radyo- televizyon vb.)

• Kültürel DİA (edebiyat, güzel sanatlar, spor vb.)

Devletin baskı aygıtları ise hükümet, idare, ordu, polis, mahkemeler ve

hapishanelerdir. İdeolojik aygıtlar, nesneldir ve gündelik yaşantının bir parçası halindedir.

Öznel değildir, hiçbir özne tarafından üretilemez fakat özneyi şekillendirir ve kendini tekrar

edecek tarzda yapılanmış bir olgudur. Ayrıca nesnel ve dışsal bir yapıya sahip olduğundan

toplumun nesnel yüzünü temsil eder. Bu kurumlar baskı grupları gibi doğrudan devletin

bünyesinde barındırdığı kurumlardan değildirler. DİA’lar doğrudan devletin bir organı

şeklinde olabilecekleri gibi özel sektör tarafından ihtiva ediliyor da olabilmektedirler

(Althusser, 2006, s. 64-68).

DİA’lar tüm toplumsal kurumlarla iç içe bir haldedir. Gündelik yaşantımızın her

alanında ideolojik aygıtların yer alması sebebiyle çoğu zaman onlar tarafından

yönlendirildiğimizde bunun farkında bile olmayabiliriz. Farkında olmayız çünkü ideoloji asla

“ideolojiğim” demez (Abdulhakimoğulları, 2019). Devletin baskı aygıtı ve devletin ideolojik


12

aygıtları. Devletin baskı aygıtı birleşmiş, merkezi bir cisimdir. Buna karşın devletin ideolojik

aygıtları çok sayıda, görece bağımsız ve devlet ideolojisinin tümünden ya da bir bölümünden

ayrı bir sistem olarak bütünleşmişlerdir. Devletin baskı araçları fiziksel ya da simgesel bir

baskı ile işler. Buna karşın devletin ideolojik aygıtları temelde ideolojiyle işler. Devlet

aygıtlarının işleyiş bütünlüğünün temelinde devlet iktidarını elinde tutan sınıfın sınıfsal

siyaset bütünlüğü yer almaktadır. Devlet iktidarını elinde tutan sınıf siyasetinin yani devlet

ideolojisinin hedefi egemen sınıfın sömürdüğü sınıfların sömürü koşullarını dolayısıyla da bu

sömürüyü mümkün kılan üretim ilişkilerini yeniden üretmektir (Yılmaz, Avcı, 2011 s.210).

Yani Althusser’in Devletin İdeolojik Aygıtları olarak tanımladığı kavram, aynı

ideoloji tarafından yönetilmesine rağmen Devletin Baskı Aygıtlarıyla aynı şey değildir.

Devletin Baskı Aygıtları adı üzerinde hiç olmazsa bile en son aşamada “baskı”

kullanmaktadır. Diğer bir ifadeyle Devletin Baskı Aygıtları, iktidarını “şiddet kullanarak”

ilerletmektedir. Bu bağlamda Devlet, baskı aygıtlarıyla muhakeme edebilir, birtakım cezalar

verebilir, kendi siyasi çıkarları için insanları saf dışı bırakmaya çabalayabilir (Zengin, 2018, s.

60).

3. KORKU KAVRAMI

Korkmak son derece doğal bir davranıştır ve insanoğlunun en doğal duygularınındın

birisidir. Korku, bireyin yaşamını sürdürebilmesi için gereklidir. İnsanoğlu genellikle

yabancı olduğu olgulara ve tanımlayamadığı cisimlerden korkar. Korku kavramı bireyin

bir nevi doğal savunma mekanizmasıdır ve beraberinde tedbiri, endişeyi ve yeri

geldiğinde de şiddeti getirir. İnsanlık var olduğu günden bu yana hep bir şeylerden

korkmuş ve bu korkuya karşı savunma mekanizmaları geliştirmiştir. İlk insanlar

yıldırımdan, vahşi hayvanlardan, yabancı olduğu topluluklardan korkmuş ve bu tehditlere

karşı önemler alarak kendilerini savunmuşlardır. Ancak burada daha etkin bir savunma
13

mekanizması olarak adlandıracağımız olay merak duygusudur. Bilinmeyenden korkan

birey, merak duygusu ile ilk önce yıldırımı, vahşi hayvanları vb. öğrenmiş ve bu sayede

bilinmeyenden kaynaklanan korkuları da yenebilme olanağı elde etmiştir.

Oldukça karmaşık bir doğaya sahip olması nedeniyle korkuya ilişkin farklı tanımlar

mevcuttur. Örneğin Young, korkuyu "içinde bulunulan ortamın algılanmasıyla ortaya

çıkan, iç organları harekete geçiren, bedende, davranışta ve bilinçte kendini belirten

duygusal bir süreç" olarak tanımlamıştır (Eren, 2005). Korku; denetlenemeyen durumlar

karşısında, insanın bilinçli ya da bilinçsiz olarak hissettiği bir duygudur. Temelinde

belirsizlik, anlaşılmayan, başka bir şeyle karıştırılabilme olasılığı bulunan duygulara işaret

eden kavram; gerçek ve gerçek dışı durumlarda ortaya çıkmaktadır (Utma, 2020).

İnsanı insan yapan sevgi, nefret, hüzün gibi en temel duygulardan biri olan korku;

insan olmanın yapı taşıdır. Bilim insanları, primatlar üzerinde yaptıkları deneyler

sonucunda oldukça ilginç sonuçlarla karşılaşmışlardır. Bu hayvanların yer aldığı çeşitli

deneylerde, yılanlara verdikleri tepkiler oldukça fazladır. Bir yılanla ilk kez karşılaşan

yavru primatlarda bile bu korkunun yaşanması ilginç bir sonuçtur. Deneyin bir diğer

aşamasında, deneklere yılanla birlikte çiçekler de gösterilir. Bir süre sonra hayvan, sadece

çiçekten de korkmaya başlar (Eren, 2005). Bu deney ile yılan korkusu gibi bazı korkularda

doğuştan gelmektedir ve korku aynı zamanda kültürel bir yöne sahiptir.

3.1 Korku Kültürü

Kitle iletişim araçları dünyada olup biten her şeyden çok kısa sürede haberdar

olmamızı sağlarken meydana gelen olayları bir takım yöntem ve teknikleri kullanarak,

kendi amacına uygun bir şekilde topluma sunmaktadır. Günümüzün kapitalist dünyasında

reyting ve tiraj kaygısıyla hareket eden medya kuruluşları, aktardıkları haberlerle

bireylerin algılarını yönlendirmekte, kendilerinin istediği şekilde olayların


14

yorumlanmasında belirleyici rol oynamaktadır. Kitle iletişim araçları topluma sunduğu

ürünler aracılığıyla birtakım önyargılar ve kalıplar yaratırken, bunların toplumda nasıl

algılanması gerektiğine ilişkin kendi sosyal gerçekliğini de inşa etmektedir (Utma, 2020).

Günümüz toplumunun gündemi tümüyle insanların karşı karşıya bulunduğu

tehlikelere odaklanmış durumdadır. Öyle ki, son yıllarda gerek bireysel gerekse de

toplumsal yeni tehlikelerin sayısında gözle görülür bir patlama yaşanırken; hayat giderek

daha fazla şiddeti içeren bir biçimde resmedilmektedir. İnsanın hayal gücü olayları hep

olumsuz şekilde yorumlarken; çeşitli risklerle bağlantılı olarak sürekli muazzam felaket

senaryoları üretilmektedir. Örneğin, AIDS’in, bu ölümcül salgının yayılması korkusu;

nükleer savaş, küresel ısınma ve başka çevre felaketleriyle ilgili kaygıları daha da

pekiştirmektedir (Çakar, 2009. s. 30). Bununla birlikte korku zihinlere hâkim olur ve

diğer sorunlar abartılmaya, olası çözüm yolları ise göz ardı edilmeye başlanır. Böylece

korku kültürü toplumda meydana gelen bu sorunlarla mücadele etmeyi engelleyen bir

şüphe ortama oluşturmaktadır.

İnsanların birbirlerine hızla yabancılaşmasıyla korku ve şüphe atmosferi içinde

güvenlik, baş değer hâline getiriliyor; güvenliği sağlamak için yapılan her türlü girişim,

kendini meşrûlaştıracak koşulları da berâberinde yaratıyor. Riskleri ortadan kaldırma

çabası altında ise yenilik yapma şansı boğazlanıyor ve insanlar, pasif bir yaşam tarzını

benimsemeye zorlanıyor. Dünyayı değiştirme çabalarının yerini artık, güvenliği sağlama

çabaları aldı ve kişisel güvenliğin sağlanması için çalışan dev bir sektör ortaya çıktı;

sigortacılık sektörü, kârlarını geometrik artışla katladı (Saygın, 2005). Korku kültürünün

temel amacı; bireyi önceden karar verilmiş bazı düşünce ve davranış kalıplarının içine

sokarak otoritenin istediği bir kişilik haline getirmektir (Güler, 2014).

3.2 Medyada Korku Ögesi


15

Kitle iletişim araçları dünyada olup biten her şeyden çok kısa sürede haberdar olmamızı

sağlayan aygıtlardır. Dünyanın herhangi bir yerinde meydana gelen bir olaydan kısa sürede

haberdar olmamızı sağlamasının yanında birtakım yöntemler kullanarak kendi amacına uygun

bir şekilde topluma sunmaktadır. Günümüzde medya kuruluşları reyting ve tiraj kaygısı ile

hareket etmektedirler. Bu tür kaygıların temelinde finansal nedeler yatmaktadır. Bu

sebeplerden ötürü medya kuruluşları aktardıkları haberlerle bireylerin algılarını yönetmekte

ve kendilerinin istediği doğrusunda haberleri yorulmalarını istemektedir. Günümüzde,

toplumları dizayn eden kitle iletişim araçları, insanların korkularının üzerinden kurulan

söylemlerin en çok üretildiği ve satıldığı yerlerdir.

Günümüzde medyada korku kültürünün inşasında kitle iletişim araçlarının popüler

kültürün birer mekanizması gibi çalışması önemli rol oynamaktadır. Toplumsal gücün kontrol

mekanizmasını ölçebilmek amacıyla gazete başlıkları, televizyon haberleri sürekli "öyküler"

uydurarak birer korku makinesine dönüşür ve olayların kontrolünü değiştirmeye çalışırlar.

Özellikle savaş, hastalık, doğal felaket gibi olaylarda korku gizli bir kontrol mekanizması

olarak görev yapmakta, tehlikeyi kamuya duyuran haberler ise bu riskleri ve korkuları

görünür kılmaktadır (Utma, 2020). Yaşadığımız yüzyılda medya bizi her türlü tehlikeye karşı

uyarmaktadır. Medya da yer alan birtakım haberler topluma sürekli tehlike içerisinde

olduğumuz gerçeğini dayatır. Bu doğrultuda kitle iletişim araçları, toplumu bir şekilde

harekete geçirmeyi hedefleyerek amaçlarına ulaşmak doğrultusuna toplumda panik havası

yaratmaya çalışırlar. Medyanın korku tellallığı yapması genellikle toplumda tehlike hissi, risk

algısı, güvensizlik duygusu ve tehdit unsuru yaratarak mümkün olmaktadır. Tehlike, risk,

güvensizlik ve tehdit gibi kavramların belirli olaylarla bağlantılı olarak sık sık gündeme

gelmesi toplumda korku kültürünün oluşmasına neden olmaktadır. Bu anlamda modern

toplum, medyanın tahrik ve azdırmaları sonucu bir risk toplumuna dönüştürülmüştür. Riskler

medya tarafından sürekli güncel hale getirilmekte ve gündemde tutulmaktadır. Medya


16

olmadan bu risklerin bir anlamı da olmamaktadır. Yani, riskleri yapan bugün medyadır

(Yırdigül,2014). Özellikle sağlık ve hastalıklar söz konusu olduğunda medyanın korku

tellallığının daha da arttığı görülmektedir. Medya, yaşadığımız çağda hemen her yerde bizi

tehdit eden ve etrafımızı çepeçevre sarmalayan bir dizi tehdit ve tehlikeye işaret etmektedir.

Örneğin, gündelik hayatımızda kullandığımız tava ve tencerelerden bilgisayar ve cep

telefonlarına, radyasyon ve kimyasal atıklardan tekstil ürünlerine kadar birçok etkenin kansere

neden olabileceği ile ilgili içerikler medyada büyük yer kaplamaktadır. Oysa kanserle ilgili

gerçek çok daha farklı ve oldukça basittir. Sebze ve meyvelerde bulunan vitaminlerin

eksikliği insan DNA’sına zarar vermekte, bunun sonucu olarak da kansere yakalanma riski

artmaktadır (Çakar, 2009).

Görüldüğü üzere medya, birçok alanda korku kültürünü isteyerek inşa etmektedir. Medya

topluma karşı bir güç mekanizması kullanılarak toplumu baskı altında tutmakta ve istediği

şekilde yönlendirmektedir. Medya bir silah olarak insan zihnini, duygularını ve düşçülerini

hedef almakta ve amaca yönelik kullanmaktadır. Bu doğrultuda korku, medyanın en etkin

şekilde kullandığı unsurlardan bir tanesidir.

3.3 Medya Türü Olarak Haber

Haber, insanlık tarihinin ilk yıllarından itibaren süregelen ve temelinde insanların hakikati

öğrenme arzusunun yattığı bir kavramdır. İnsanoğlu, haberi edinerek veya edindiği haberi,

bilgiyi bir başkasına aktararak hayatına yön vermiş ve yön vermeye devam etmektedir. Haber,

içinde bulunduğu dönem ve dönemin bireyleri için vazgeçilmez bir unsurdur. Aynı zamanda

ardından gelen dönemin şekillenmesinde ciddi bir faktördür. Yani kendisini mevcut andaki

bağlamın ötesine taşıyarak, sonraki dönemlerin şekillenmesinde bir aracı görevi üstlenir

(Türkmen, 2019). Haber, “olay” demektir. Olay dediğimiz şey ise çeşitli olguların, belirli yer

ve zaman içinde meydana gelme, ortaya çıkma sürecidir. Haberin amacı da gerçekleşen bir
17

olayın kitlelere aktarılmasıdır. Olay, insanın bulunduğu her yerde gerçekleşebilir ancak bu

olayın haber niteliği taşıması gerekmektedir. Bu durumda, her olay bir haber değildir. Olay,

onu gözlemleyen varsa haber olmaya adaydır (Büyükafşar, 2019). Kısaca haber zamanında

verilmesi gereken kamu genelinde çok sayıda kişiyi ilgilendiren, onları bir şekilde etkileyen,

anlaşılır bir dilde yazılan olay, fikir veya görüştür. Günümüzde bu kavramı genişletmek

mümkündür. Özellikle giderek artan oranlarda kişilerin özel hayatlarının diğer kişiler

tarafından merak edilmesi vakaları çok hızlı bir şekilde artmaktadır. Örneğin ünlü kişilerin

özel hayatlarına ilişkin paylaşımları hem dünyada hem de ülkemizdeki haber bültenlerinde

haber olabilmektedir. Haber tanımlamasında bu anlatımdan yola çıkarak daha genel bir

yorumlama yaptığımızda “İnsanların üzerinde konuştuğu şey haberdir” diyebiliriz (Yılmaz,

2019).

3.4 Televizyon Haberciliği

Kitle iletişimi ve bu iletişime egemen olan anlayış, kültürel, toplumsal, politik ve

ekonomik yapılara bağımlıdır. Televizyon, kitle iletişim araçlarından biridir. Bu

bağımlılık örgüsü içinde yapısal özellikleriyle inanılırlığı güçlüdür. Bu yapısal özellikler,

işitsel-görsel bir araç olduğundan, ilk dönemlerden bu yana dürüstlük, nesnellik, açıklık

ve yansızlık olarak yansımıştır. Kitle iletişimi kapsamında önemli toplumsal görevlerden

biri olan haberler, insanlara yaşamış oldukları dünyaya ait gerçekleri algılamaları

hususunda önemli referans noktalarıdır (Şener, 2019).

Günümüzde teknolojik gelişmelere paralel olarak, haber medyasının yoğunluk

kazandığı alan önce yazılı basından işitsel-görsel medyaya yani radyo ve televizyona,

sonrasında da yeni medya diye de ifade edilen dijital medyaya kaymış durumdadır. Bunun

temel nedeni görsel medya metinlerinin tüketimi için gereken zamanın sınırlı oluşu ve

maddi açıdan fazla yük getirmiyor oluşudur. Bu temel nedenlerin yanı sıra, görsel medya
18

takibinin yazılı medya takibi için gereken kültürel donanımdan çok daha azının yeterli

oluşu ve yazının durağanlığına karşın görüntü ve sesin üstünlüğü de görsel-işitsel medya

tercihinde önemli belirleyiciler olmuştur. Bu durumu Garnham üç unsur üzerinde

yoğunlaşarak açıklamaktadır; tüketim zamanı, tüketimin mali yönü ve tüketim için gerekli

kültürel donanımdır (Yurdigül, 2014). Bu unsurlar görsel-işitsel alanda yayınlana

haberlerin yazılı basına oranla çok daha fazla dikkat çekmesine ve çok daha fazla takip

edilmesine neden olmaktadır.

Televizyon haberlerinde diğer önemli unsur ise zaman kavramıdır. Televizyon

haberleri bu kavram açısından ele aldığında, kullandığı canlı yayın teknolojileriyle

haberleri ‘anında’ verebilme gücüne sahip olmasıdır. Anındalık televizyon haberciliğinin

en önemli gücü olarak kabul edilmesinin yanında haberleri daha çabuk sunmanın en iyi

sunmak anlamına gelmediğinin, azami dikkat ve doğrulama gerektirdiğini unutmamak

gerekmektedir. Televizyon haberlerinde bilgi geçici olmakta ve gündem ise sürekli

değişmektedir. Bu durumun asıl sebebi haberleri anında yayına vermeyi istemektir.

Postman’ın belirttiği gibi “Ve şimdi de…” şeklindeki söylemle diğer bir reklam kuşağına

diğer bir habere geçecek, bir anda haberin etkisi silinecek, haber büyük bir ölçüde

bayatlayacak, böylece haber izleyicide bir etki bırakmayacak ve hızlı şekilde tüketilmeye

mahkûm olmaktadır (Yazıcıoğlu,2016).

3.4.1 Devletin İdeolojik Aygıtları Bağlamında TV Haberlerin de Korku Öğesinin

İnşası

Günün önemli gelişmelerini takip ederek, siyasal, toplumsal ve teknolojik alanlarda

bilgi sahibi olmamızı sağlayan haberler, birey için dünyaya açılan bir penceredir. Toplumun

dış dünyaya yönelik algısının şekillenmesinde etkili rol oynayan haberler, suç, şiddet, cinayet

gibi konuları gündeme taşıyarak, korku kültürünün inşa edilmesinde belirleyici olmaktadır.
19

DİA’lar tüm toplumsal kurumlarla iç içe bir haldedir. Gündelik yaşantımızın her alanında

ideolojik aygıtların yer alması sebebiyle çoğu zaman onlar tarafından yönlendirildiğimizde

bunun farkında bile olmayabiliriz. Farkında olmayız çünkü ideoloji asla “ideolojiğim” demez

(Abdulhakimoğulları, 2019). Bu doğrultuda medya tarafından servis edilen televizyon

haberlerinin içeriği tümüyle ideolojik amaçlar doğrultusunda hazırlanıp topluma servis

edilmektedir. Bu ideolojik sebepler nedeniyle bilinçli oluşturulan içerikler, toplumda korku ve

panik havası oluşturmaktadır. Oluşturulan bu korku ve panik havası ile toplum, iktidar ve

egemen güçlerin istekleri doğrultusunda hareket etmektedirler. Meydana gelen bir olayla ilgili

olarak haber merkezlerine ulaşan içerikler birtakım prosedürler uygulanarak hazırlanır. Bu

içerik ile medya meydana gelen olayı gerçek dışı bir argüman ile ya da olayın bir bölümünü

kullanarak topluma servis etmesinin altında iktidar ve egemen güçlerin amaçları yatmaktadır.

Medyada sunulan haberler sosyal bir gerçeklik oluşturarak, toplumda korku söyleminin

oluşmasına neden olmaktadır. Bu doğrultuda toplumda oluşan risk ve tehlike havası ile

korkuyu yaymakta ve daha önemli olan konuların konuşulmasına engel olmaktadırlar.

Günümüzde haberlerin sadece belirli saatler ve belirli sürelerle sınırlı kalmayışı, istenildiği

anda ve istenildiği kadar tüketilebilmesi televizyon ekranlarından topluma sınırsız bir bilgi

akışını mümkün kılmıştır (Yurdigül, 2014). Böylece birey sadece günün belirli saatlerinde

değil, günün her saatinde medyanın yaydığı korku ortamı içerisindedir. Bireyin dış gerçekliği

algılamasını ve anlamlandırmasını sağlayan bu sonsuz sayıdaki ve konudaki bilgi akışı içinde,

bireyin korku ve paniğe kapılmasına neden olacak türden riskler ve tehlikelerle ilgili her türlü

argümanı içermektedir. Medyada yer bulan herhangi bir haberin aktarılış tarzı oldukça

önemlidir. Konu haber değeri taşıdığı için tarafsuz bir şekilde sunulması ile o konun toplumda

korku ve paniğe neden olacak şekilde sunulması arasında oldukça büyük fark vardır. Bu

durumu medyada servis edilen haberlerde görmek mümkündür. Televizyon haberleri

aracılığıyla toplumda korku kültürünün oluşturulması sürecinde öne çıkan unsurlardan biri de
20

izleyici beklentisi ya da reyting kaygısıdır. Diğer program türlerinde olduğu gibi haber

programlarında da izleyiciyi cezp etme, izleyicide merak uyandırma ve bu merakı sürekli

kılma temel amaç olmuştur. Haber medyası, liberal basın anlayışının temelini oluşturan ‘talep

arzı belirler’ görüşünden hareketle, haberi de alınıp satılan ve pazarlanabilen bir meta olarak

görmektedir (Türkmen, 2019). Bu doğrultuda haberin izleyici istek ve beklentileri

çerçevesinde üretilip sunulması gündeme gelmiştir. Bu görüş haberlerde yer alan şiddet, kan,

gözyaşı gibi birçok konunun sık sık gündeme gelmesine dayanak oluşturmaktadır. gibi birçok

konunun sık sık gündeme gelmesine dayanak oluşturmaktadır. Mitsel figürlerle, gerçekliğin

yeniden üretildiği televizyon programlarında, insan doğasının en ilkel ve güçlü duygusu olan

korku kullanılarak, mevcut egemen yapının meşrulaştırılması amaçlanmaktadır. Televizyon

kuruluşları hazırladıkları yayınlarla dünyayı olduğundan daha kötü biçimde resmederek,

tedirgin hale gelen bireylerin algılarını istediği şekilde yönlendirebilmektedir. Kişiler

televizyonda yayınlanan şiddet sahnelerine ne kadar sık maruz kalırlarsa, kendilerini o kadar

tehdit altında hissetmektedir (Utma, 2020). Bu doğrultuda toplumda korku seviyesinin

artışıyla birlikte insanlar daha çok evde kalmakta, sosyal hayattan uzaklaşmakta ve insanlara

olan güven de bu doğrultuda azalmaktadır. Birey televizyon haberlerini ne kadar çok izlerse

ve bu haberleri ne kadar çok ciddiye alırsa, dış dünyaya karşı güvensizlik, tehdit, tehlike ve

korku duyguları daha çok artmaktadır. Böylece tolumda bir korku kültürü oluşmaktadır.

Rızanın üretilmesi sürecinde olduğu gibi, risk olgusunun oluşmasında da medya en temel güç

konumundadır. bu durumu “imal edilmiş risk” olarak tanımlamaktadır. İmal edilmiş risk

olgusu, korku, kaygı ve güvensizlik üzerinden türetilmektedir. Ortaya çıkması muhtemel bir

olumsuzluğun, tehlikenin gerçekleşme olasılığına karşı duyulan gergin bekleyiş durumunu

ifade eden risk; geleceğe ilişkin bir belirsizlikten kaynaklanmaktadır (Utma, 2020).

Korku, doğal şartlarda herhangi bir durumdaki potansiyel risklere karşı geliştirilen

bireysel bir tepki iken, haberler aracılığı ile belirli alanlarda inşa edilen sosyal bir boyuta
21

taşınmıştır. Haberler özellikle suç, şiddet, uyuşturucu, terör, felaketler, hastalıklar gibi konular

üzerinden korku tellallığı yapmaktadır. Bu gibi konuların televizyon haberlerinde kısa,

dramatik, çatışmalı, görsel olarak ilgi çekici bir problem çerçevesi olarak hazırlanıp sunulması

sonucu korkunun, kavramsal anlam ve alanı oldukça genişlemiş ve korku, gündelik yaşamın

bir parçası haline gelmiştir. Artık insanlar eskisinden çok da fazla ve çok daha farklı şeylerden

korkar durumdadır. Haberler, bireysel ve toplumsal olarak korkuları yaratmakta, beslemekte

ve yerine yenilerini koyarak sürekli kılmaktadır. Haberlerin korkuyu üretme, yayma ve sürekli

kılma pratiklerini televizyon ana haber bültenleri üzerinden inceleyen çalışmada, bu durum

televizyon haberlerinin belirli özellikleri üzerinden ele alınarak açıklanmıştır. Buna göre

televizyon haberleri, ele aldığı konu ve olayları toplumda korku kültürünün oluşmasına

yönelik bir anlatı yapısı içerisinde hazırlayarak sunmaktadır. Çalışmada, televizyon

haberlerindeki bu anlatı yapısı; görüntünün üstünlüğü, haberlerin gerçeklik boyutu, haberlerde

kategorize etme, özel efekt teknolojilerinin kullanımı, uzman görüşüne başvurma, manipüle

etme, abartma, normalleştirme, farklı türlerden uyarlama, öykünme ya da örnek sunma, dil ve

söylem, olumsuzlaşma ve izleyici beklentisi/reyting kaygısı gibi başlıklar üzerinden

incelenmiş ve televizyon haberlerinin bu şekilde korku kültürünü inşa ettiği ileri sürülmüştür.

SONUÇ

Çalışmada devlet, ideoloji ve iktidar bağlamlarında önemli görüşleri olan Althusser’in

Devletin İdeolojik Aygıtları bağlamında medyanın nasıl bir korku kültürü inşa ettiği ele

alınmıştır. İçinde bulunduğumuz teknoloji çağında medyanın, korku söylemi üreten bir

araç konumunda olması Althusser’in düşünleri bağlamında ele alınarak açıklanmıştır.

Başta televizyon olmak üzere kitle iletişim araçları korkuya yönelik söylemleri ile
22

toplumda risklere ve tehlikelere karşı farkındalık yaratarak dünyayı olduğundan daha

tehlikeli bir yere olarak algılanmasına neden olmaktadır.

Medya, içeriklerini oluştururken birtakım dinamikleri gözetir. Bu dinamiklerin altında

ticari kaygılarla hareket eden medya kuruluşlarının, reyting ve tiraj kaygısıyla daha fazla

okuyucuya ve izleyiciye ulaşmak istemesi yatmaktadır. Ayrıca iktidar ve egemen güçler

tarafından kontrol edilen medya kuruluşları, güç sahiplerinin istekleri doğrultusunda da

hareket etmektedirler. Oluşturulan içeriklerle topluma hiçbir yerin güvenli olmadığı,

bireyin daima bir tehlike içerisinde olduğu empoze edilmektedir. Oluşturulan korku

kültürü toplumu bir korku fanusunun içine hapsetmiştir. Genellikle televizyon haberleri ile

oluşturulan bu korku ve panik havası, haberlerde yer alan şiddet, cinayet, taciz gibi

konuların sık sık gündeme getirilerek oluşturulmaktadır. Bu doğrultuda bilinçli olarak

oluşturulan bu tarz içeriklerle iktidar ve egemen güçler, daha ciddi meseleleri toplum

tarafından ıskalanması istenmektedir. Daha ciddi meseleleri göz ardı eden toplum bu tarz

haberlerle güz yüze kalarak iktidar ve egemen güçlerin konumlarını daha da

sağlamlaştırmasına neden olmaktadır. Medya kuruluşları topluma servis ettiği haberler

aracılığı ile birtakım önyargılar ve kalıplar inşa ederek, bunların toplumda nasıl

algılanması gerektiğine ilişkin kendi sosyal gerçekliğine de üretmektedir.

Sonuç olarak medya, iktidar ve egemen güçlerin etkisi altında işleyen bir

mekanizmadır. Medyanın zihin yönlendirme gücünü son derece etkin bir şekilde kullanan

iktidar sahipleri, televizyon haberleri aracılığıyla oluşturdukları korku kültürü ile amaçları

doğrultusunda topluma yön vermektedir. Bireyin dünya algısını değiştiren medya iktidar

sahiplerine daha geniş bir alan sağlayarak konumlarını daha çok sağlamlaştırmasına

yardım etmektedir. Son tahlilde iktidar ve medya ilişki son derece komplikedir. Gücün

etrafında birleşen medya kuruluşları, iktidar ve egemen güçlerin bir silahı olarak hizmet

vermektedirler.
23

Kaynaklar

Abdulhakimoğulları, E., D. (2019). Althusserin devletin ideolojik aygıtları bağlamındaotoğraf

kullanımı. Journal of political administrative and local studies. 2(1). s. 29-35. (ii)

https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/814581

Althusser, L. (1978). İdeoloji ve devletin ideolojik aygıtları. Alındığı URL:

https://www.academia.edu/35116292/Louis_Althusser_-

_%C4%B0deoloji_ve_Devletin_%C4%B0deolojik_Ayg%C4%B1tlar%C4%B1

Althusser, L. (2006). İdeoloji ve devletin ideolojik aygıtları. Alındığı URL:

file:///C:/Users/ffurk/Desktop/ideoloi/ideoloji_ve_devletin_ideolojik_aygtlar.pdf

Avcı, Y., Yılmaz, (2015). Louis althusser’in felsefesi ve temel kavramları üzerine bir

inceleme. Ekev Akademi Dergisi (46). S. 209-210 (ii)

https://www.academia.edu/30288308/Louis_Althusserin_Felsefesi_ve_Temel_Kavramlar%C4%B1_

%C3%9Czerine_Bir_%C4%B0nceleme

Büyükafşar, M. (2019). Haber ve doğruluk ilişkisi: “Yalan haber” ve haber doğrulama

pratikleri. Marmara Üniversitesi.

Çakar, S. (2009). Reklamlarda korku çekiciliğinin kullanılması. Bahçeşehir Üniversitesi.

Çapak, G. (2020). Medyanın Korku kültürü yaratımındaki rolü: Dijital gazete haberleri

üzerine bir inceleme. Ege Üniversitesi.

Durmaz, G. (2015). İktidar ve kitle iletişim araçları üzerine rıza üretimi: bir söylem analizi

uygulaması. Gazi Üniversitesi.

Eren, A. (2005). Korku kültürü, değerler kültürü ve şiddet. Sosyal Psikoloji Çalışmaları

Dergisi. 8(8). s. 1-3 (ii) https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/198137


24

İplikçi H., G. (2015). İletişim modelleri ve kitle iletişim modelleri. Sosyal ve Beşeri Bilimler

Dergisi, 7(2), 17-19 (ii) https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/438028

Kazancı, M. (2003). Althusser ile ideoloji üzerine yapılamamış bir söyleşi. İletişim

Araştırmaları Dergisi. 1(2). s 38-45

Kazancı, M. (2006). Althusseri ideoloji ve ideolojiyle ilgili son söz. İstanbul Üniversitesi

İletişim Fakültei Dergisi. 0(24). s. 67-69) (ii) https://dergipark.org.tr/tr/download/article-

file/212257

Kırık, A., M., Var, S., S., Özkoçak, V., Darıcı, S. (2020). Pandemi dönemlerinde iletişim ve

algı yönetimi: Yeni koronavirüs hastalığı (covid-19) örneği. Akademik Sosyal Araştırmaları

Dergisi, 8(104), 38-45. Doi: 10.292287ASOS.43249

Köroğlu, S. (2019). Çocukların görsel- işitsel kitle iletişim araçlarına karşı korunması. Gazi

Üniversitesi.

Saygın, A. (2005). Korku kültürü ve yeni etkiket. (ii)

https://www.academia.edu/29708885/Korku_K%C3%BClt%C3%BCr%C3%BC_ve_Yeni_Etiket_Alk

%C4%B1m_Sayg%C4%B1n_Kahve_Molas%C4%B1_23.03.2005

Soydan, E., Alparslan N. (2014). Medyanın doğal afetlerdeki işlevi. İstanbul Sosyal Bilimler

Dergisi, 5(2) 55-57. (ii) http://www.istjss.org/Makale/90-medyanin-dogal-afetlerdeki-islevi

Sucu, İ. (2012). Althusser’in gözünden ideoloji ve ideolojinin bir taşıyıcısı olarak yeni medya.

Selçuk İletişim Dergisi. (3). S. 31-33 (ii) https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/177764

Şener, K. (2020). Televizyon haberciliğinde hızın gazetecilik pratiklerine ve kimliğine etkisi

üzerine bir alan araştırması. Ankara Üniversitesi.


25

Türkmen, B. (2019). Televizyon haberlerinde 2017 kudüs krizi: a haber, ccn türk ve fox tv

anahaber bültenleri üzerinden bir inceleme. Selçuk Üniversitesi.

Utma, S. (2020). Medyada korkunun inşası: Televizyon haberleri özelinde kuramsal bir

değerlendirme. Uluslararası Sosyal Araştırma Dergisi 13(69). S. 1297-1300

Doi:10.17719/jisr.2020.4042

Yalçın, S. (2019). Devletin ideolojik aygıtarı bağlamında erken cumhuriyet döneminde

sinema ve din ilişkisi. Tokat Gaziosman Paşa Üniversitesi.

Yalçınkaya, D. (2016). Louis althusser’in devletin ideolojik aygıtları adlı eseri bağlamında,

günümüzde sosyal medya ve iktidar ilişkilerinin sosyolojik bir analizi. Cumhuriyet

Üniversitesi.

Yazıcıoğlu, F. (2016). Türk televizyon haberciliğinde dış haber algısı: Trt haber, ccn türk, fox

tv örneği. Atatürk Üniversitesi.

Yılmaz, E. (2019). Türkiye’de televizyon haberciliğinde sosyal medyanın erkileri: show tv

ana haber ve tgrt haber tv örneği ile whatsapp haberciliği. İstanbul Yeni Yüzyıl Üniversitesi.

Yurdigül, A. (2014). Televizyon ana haber bültenlerinde korku kültürünün inşası. İstanbul

Üniversitesi.

You might also like