You are on page 1of 36

f A

'd i - u
\

î'l'l
KUZGUN
Edgar Allan Poe

Çeviren ve Derleyen: Oğuz Baykara

BOĞAZİÇİ
ÜNİVERSİTESİ
<$> YAYINEVİ
Edgar Allan Poe
Kuzgun

©BÜTEKA.Ş. 2011.

Boğaziçi Üniversitesi Ya}anevi


Boğaziçi Üniversitesi Uçaksavar Kampüsü
Cengiz Topel Caddesi, Garanti Kültür Merkezi, Arka Giriş
Etiler/İstanbul

bupress@boun.edu.tr
www.bupress.org,www.bupress.net
Telefon ve faks; (90) 212 257 87 27
Sertifika No: 10821

Yayıma Hazırlayan: Ergun Kocabıyık


Kapak taşanını: Kerem Yeğin
Baskı: G.M. Matbaacılık ve Ticaret A.Ş.,
100 Yd Mah. MAS-StT, 1. Cadde, No: 88, Bağcüar/İstanbul
Telefon; 0212 6290024-25
Sertifika No: 12358

Birinci Basım: Mayıs 2011

Boğaziçi University Library Cataloging in Publication Data


î>oe ^dgar Allan Poe, 1809-1849
Kuzgun / Edgar Allan Poe; çev. Oğuz Baykara
35 p. ; 21 cm.
içindekiler

Sunarken, 9

YAZI SANATININ FELSEFESİ, 11

THE RAVEN / KUZGUN, 2 4 /2 5


Edgar Allan Poe
(d. 19 Ocak 1809 - ö. 7 Ekim 1849)
SUNARKEN

oğaziçi Üniversitesi Çeviribilim B ölüm ü’nde altı

B yıldır verm ekte olduğum şiir çevirisi derslerine


yoğun ilgi oldu. Her sene şiir çevirisi üzerine y a p ­
tığımız p ek çok kuram sal ve uygulam alı çalışm anın yan ı
sıra Ingiliz ve Am erikan şiirinden epey çeviri yaptık, ö n c e
“şiir çevrilem ez” y a d a “ ben şiir çevirem em ” ön yargısıyla
gelen öğrencilerim in üç-dört ay gibi k ısa bir zam and a n a ­
sıl yol k at ettiğini hayretle gördüm ve m utlu oldum . Y a n sı
uygulam alı geçen derslerde öğrencilere geneUikle bir şiir
veriyor ve b u n u çevirip gelmelerini istiyordum . Sonrada
herkese k ısa şiirlerin tam am ını, u zu n şiirlerin ise bazı
bölüm lerini tah taya yazdırtarak hem kendi çevirilerini ar­
k ad aşların a gösteriyor hem de bu çevirileri irdeleyerek çe­
viri teknikleri üzerinde duruyordum . A yn ca bazı şiirlerine
-öğrencilerim istediği takdirde- m üdahale ediyor on lan
Türkçede şiir tadına getirmeye çalışıyordum . V arsa, şiirin
d ah a önce yapılm ış olan çevirilerini, en son un da da kendi
çevirimi okuyordum .
2011 yıhnda yaptığım son sınavda Edgar Allan
Poe’n u n çok sevdiğim “Raven” şiirinin ilk iki kıtasını çevir­
m elerini istedim . Kâğıtlar okundu, notlar verildi ve tatile
girdik. Tatil sırasınd a okulda olduğum bir gün b u dersi
alan öğrencilerim den biri beni ziyaret etti ve “ H ocam ,”
dedi, “dönem içinde işlediğim iz şiirlerin çevirisini yap tık
size okud uk. Siz de kendi yaptığınız çevirileri bize o k u ­
dunuz. Ç ok aydınlaticı oldu. Am a son sınavlardan sonra
okul kapandığı için Poe’dan yaptığım ız çeviriyi sizden işi­
tem edik. Ben bu raya hem çayınızı içmeye hem de b u çe­
virinizi dinlem eye geldim”. Aniden bir m ahcubiyet dalgası
geçti içim den, ö d e v olarak verdiğim b ü tü n şiirleri çevirdi­
ğim halde b u şiiri çevirmemiştim. Ç ok u zu n d u , vezinliydi,
10 • Bdgar Allan Poe

uyaklıydı, dili eskiydi. Çevirm ek istem iştim de belki cesa ­


ret edememiştim . B u gerçeği olduğu gibi öğrencime ak tar­
dım. Tatilden sonra gelip beni ziyaret etm esini istedim.
O geceden itibaren yoğun bir tem poyla çalışm aya
başladım . Aradan bir hafta geçtikten sonra bu u zu n şiirin
çevirisi bitm işti. Böylece 108 m ısralık, uyaklı, vezinli yep ­
yeni bir “Raven” çevirisi ortaya çıkm ış oldu.
B an a bu fikri veren öğrencim okul açıldıktan sonra
ziyaretim e geldi ve çayım ı içti. Sonra da Rumeli Hisarı
üzerinden B oğaz’ın mavi suların a bakan m anzaralı oda­
m ızda benden “K uzgun”u dinledi.
İşte, “Raven” şiirinin bende böyle bir anısı vardır.
B u şiirinin çevirisini, ban a her zam an esin kaynağı
olan öğrencilerime adıyorum.

Dr. Oğuz B aykara


YAZI SAJSATINm FELSEFESİ
(1Ğ46)
6C A ca b a yazarlar edebiyat eserlerini nasıl kur-
iL A gulayıp son haline getirirler? A ralarından biri
JL ^ çıkıp da bu süreci bize anlatam az m ı?” diye
d ü şü n m ü şü m d ü r hep. Şim diye kad ar niçin böyle bir yazı
yazılm adığı k on u su n d a söyleyecek bir şey bulam ıyorum ,
fakat böyle bir ihm alkârlık için sebep ararsa k b ü yü k bir
ihtim alle yazarlık gururu çıkacaktır karşım ıza. Y azarla­
rın çoğu, özellikle de şairler eserlerinin m ükem m el bir
estetik sezgiyle yaratıldığını savun urlar ve oku5nuculann
sahne arkasın d a olan biteni gözetlem esine izin vermezler.
Ç ü n k ü burada, kararsız düşünceler, son an da yak alan an
esinler, ham fikirler, işe yaram az diye bir ken ara atılm ış
nefis imgeler, tercihler, eklemeler, çıkarm alar, silintiler,
kazıntılar vardır. K ısacası k urguyu işletecek olan çark la­
rın iyi dönm esi için sahnede merdivenlere, şeytaın tu za k ­
larına, horoz tüylerine, kırmızı boyalara, siyah m ürekkep
lekelerine ihtiyaç vardır. Edebi şaheserlerin arkasın d a
böyle ağır a k sa k çalışan bir düzen bulunur.
A yrıca yaratıcı yazarlık sürecinde yaşa n a n b u saf­
haları hatırlayan yazarların sajası pek fazla değildir. G e­
nellikle karşılarına çıkan esinler ne hızla geldiyse bir kez
algılandıktan sonra aynı hızla u n u tu lu p gider.
Ben kişisel olarak şimdiye kadar m eydana getirdiğim
eserlerin b ü tü n evrelerini hatırlayabildiğim den dolayı ya-
ratıcıhk sürecini anlatm aktan kaçm an yazarlara pek sıca k
bakm ıyorum . Edebi eserlerin kurgulanm asına k arşı d u y­
duğum ilginin ashn da m eraktan doğduğunu, b u am açla
tahlil edilen eserden bağım sız olduğunu düşünüyorum .
Ayrıca, kendi eserlerim in yaratılış sürecine bakm anın
b a n a y a da eserlerim e karşı bir saygısızlık olduğunu da
sanm ıyorum . Kanıt olarak bu m akalem de “K uzgun” şii­
rimin kurgulan ış biçimini irdelem ek istiyorum . B u yapı-

Poe “Kuzgun” şiirini 29 Ocak 1845’te Nevu York Evening Mirror gazete­
sinde yajamlamış, bir yıl sonra ise bu şiirin yaratılış süreci üzerine bir
makale kaleme almıştır. Poe’nun bu makalesinin çevirisini kısaltarak
sunuyoruz.
14 • Edgar A llan Poe

tim in hiçbir bölüm ü tesadüfi veya sezgisel olarak ortaya


çıkm am ıştır. B aştan sona kadar adım adım uyguladığım
net, kesin, şaşm az kararların alındığı m atem atiksel bir
d ü şü n ce sürecinin ürünüdür.
K uzgunu yazm aya karar verdiğimde ilk kaygım şiirin
uzu n lu ğu yd u . Edebiyat yapıtı bir otu ru şta okunam aya-
ca k k ad ar u zu n sa okurların dikkatini devamlı canlı tu ta ­
m ayacak demektir, tki oturuşta oku n acak u zu n lu k ta ysa
araya gü n lü k hadiseler girecek, 5dne okurun dikkatini
dağıtacak, eserin bü tü nlüğü kaybolacaktır. A n cak hiçbir
şair eserinde k urguyu geliştiren soyut bü tü n lü kten vaz­
geçemez. A caba uzunluk, eserdeki b ü tü n lü k kaybını den­
gelem ekte bir işe yarar mı? Hemen cevap vereyim: Kesin­
likle hayır! Zaten u zu n şiir olarak bilinen yapıtların hepsi
k ısa şiirlerin san atsal bir şekilde art arda sıralaınmasın-
dan m eydana gelmektedir. Şiir, insan ru h u n u derin bir
şekilde etkileyerek onda duygu yoğunluğu yaratabildiği
oranda şiirdir. B u tür yoğun heyecanların, ru h sa l zorun ­
lu luklardan dolayı k ısa tutulm ası gerekir. Ancak, Kayıp
Cennet adlı yapıtın y a n sı şiir olsa bile, u zu n lu ğu n d an do­
layı b ü tü n sel bir birlik taşım adığını görüyoruz.
U zunluk, şiirin haricindeki sanat eserlerinde de
önemli bir konudur. Örneğin Robinson Crusoe bü tü n sel
birlik gerektirm ediği için bir oturuşta okunabilecek bir
düzyazı yapıtıdır. Böyle bir sanat eserinde u zu n lu k akıl­
lıca kullanılm ıştır. Fakat iyi bir şiir için a sla 33^11 şe}^
düşünem eyiz. Şiir, k ısa bir zam an dilimi içinde in san lar­
da heyecan ve co şk u yaratma3a am açladığı için onu belli
ölçüler dahilinde kısaltm am ız gerekir. Anccik okurda bu
h issi yaratabilm ek için belli bir u zu n lu k gerektiğini de göz
ardı etm em ek lazım.
O k u yu cu n u n ve eleştirm enlerin beğenilerini göz
önünde bu lu n d u rarak yazm ak istediğim şiirin aşağı y u ­
karı y ü z dize uzu n lu ğu n d a olm ası gerektiğine k arar kıl­
dım. Nitekim “K uzgun” şiirim 108 dizeden oluşm aktadır.
İkinci olarak d üşü ndüğüm konu ise okurlar üzerinde
Yazı Sanatının F e lse fe si » 1 5

bırakm ak istediğim izlenimdi. B u nedenle şiirimi m üm ­


k ü n olduğu kad ar herkesin beğeneceği bir şekilde, güzel­
lik ve estetik değerleri üzerine kurgulam aya çalıştım . Şiir­
sel güzellikten bahsedince akıl yoluyla algüanan güzellik
değil ru h sal olarak algılanan güzellik söz kon u su yd u . B u
bakım dan zihinsel haz ve ruh sal heyecan bence şiirde düz
yazıya k ıyasla d ah a yoğundu. îşin içine gerçekleri y a n sıt­
m ak girince güzelliği ikinci p lana atanlar olsa bile, ben,
güzellik ilkesinden ödün veremezdim.
Ü çün cü bir adım olarak b u güzellikleri yan sıtm ak
için nasıl bir şiirsel eda ile yola devam edeceğim e karar
verm em gerekiyordu. Şim diye kad ar edindiğim tecrübe­
lerden bu sesin h ü zü n lü olm ası gerektiğini zaten anlam ış
bu lunuyordum . Hangi türden olursa olsun b ü tü n güzel­
likler doruğa çıktığı zam an duygulanabilen bir ru h u göz­
yaşların a boğuyordu. B u nedenle h ü zü n tüm şiirsel ezgi­
lerin anasıydı. Şiirin uzu n lu ğu n u , k on u su n u ve edasını
belirledikten sonra şiirimi bir m ühendis gibi in şa etm eye
başladım . B u rad a dram atik açıdan en yoğun olarak gör­
düğüm şiirsel u n su r n akarat oldu. Tekrar y a da yinelem e,
hem ses hem de d üşü n ce olarak dinleyende çok gü çlü bir
izlenim bırakıyordu. B u nedenle şiirimde her ne kad ar de­
ğişken tekrarlar b u lu n sa da m üm kün olduğu kad ar ajmı
n ak arata yer verm eye çalıştım .
B u n o ktalan saptadıktan sonra sıra n akaratın u z u n ­
lu ğu n a geldi. N akaratın çok u zu n olm ası duru m und a
tekrarlam a güçlükleri ortaya çıkıyordu. B u n u n m ü m kün
olduğunca k ısa tutu lm ası gerekiyordu. Sonunda en iyi
n akaratın tek bir kelime olacağına karar verdim.
B u n d an sonra gelen sorun ise nakaratın ses değeriy­
di. Aklım dan pek çok değişik sesler geçti fakat İngilizcede
“r” sesinin tekrarlam alarda en iyi etkiyi bıraktığını gör­
düm . O halde öyle bir nakarat seçm eliydim ki ses olarak
“r”yi taşıdığı gibi anlam olarak da şiirin ezgisinde h ü zn ü
ve acıyı yansıtm alıydı. B u özellikleri taşıyan sö zcü k olarak
aklım a ilk gelen “neverm ore” [asla] oldu.
16 • Edgar Allan Poe

B u kelim eyi her kıtanın


sonunda kullan m ak istiyor­
dum , a n cak devamlı in san se­
sinin tekrarı m onotonluğa yol
açıyordu. B u engeli kaldırm ak
için nakaratı tekrar edecek
b a şk a bir varlık bulm alıydım .
Aklım a önce papağan geldi,
fakat biraz d ü şü n ü n ce b u n ­
dan hem en vazgeçip k u zg u ­
nu yeğledim. Ü stelik kuzgun ,
dram atik açıdan yazm ak iste­
diğim konu ya en u ygu n olan
k u ştu . O nu konuşturm am
" '' gerekiyordu.
S onu nd a şiirimin çatısı ortaya çıkm ıştı. Şiirim in adı
“K uzgun” olacaktı. B u k u ş zaten m eşum , u ğ u rsu z bir
h ayvan olarak biliniyordu ve devamlı aynı kelime}^ her
hecenin son un da m elankolik bir tonla tekrar edecekti.
B u rad a hem en m ükem m el bir şiirin m u tlaka bir am acı
olm ası gerektiği aklım a geldi. însanhğı en çok h üzne bo­
ğan evrensel acı ne olabilir diye sordum kendim e. C eva­
bım “ölüm ” oldu. îşin estetik tarafını dü şü n erek ölüm ü
şiirselleştirm em gerekiyordu. Şiir a n cak b u şekilde daha
önceden d ü şü n m ü ş olduğum “güzellik” u n su ru n u içere­
bilecekti. G üzellik ve ölüm! B u nlar nasıl yan y a n a gelebi­
lirdi? A n cak güzel bir kadının ölümüyle! G üzel bir kadın
ölecekti, am a onun bu güzelliğini kim dile getirecekti? T a­
bii k i arkad a kalan zavallı sevgilisi... Ağıt tutm ak an cak
onun d udaklarına yakışabilirdi.
B u rad a iki önemli karakteri vurgulam am gerekiyor­
du: Birincisi şiirimde devamlı kaybettiği sevgilisinin ar­
kasın d an inleyen bir insan, diğeri ise sürekli “neverm ore”
sö zcüğün ü tekrar eden bir kuzgundu. M onotonluğa d ü ş­
m eden bu nakaratı ku zgu n a sürekli olarak nasıl tekrar
ettirebileceğim i düşündüm . Kuzgun bu kelim eyi sorulara
Yazı Sanatının F elsefesi * 1 7

cevap verirken kullanm alıydı. Kalbi kırık sevgili k u zgu n a


soru soracak, o da sevgiliye devamlı aynı nakaratı tekrar
edecekti. Sevgili ile ku zgu n u şiirin ilk kıtalanndan itibaren
kon u ştu rm aya başladım . K uzgun ona hep “neverm ore”
sözcüğüyle cevap veriyordu. Dertli sevgiliye şiirin ilerle­
yen bölüm lerinde kendi özel h ayaünı anlattırdım . T ek­
rarda am ansız bir u ğ u rsu zlu k ve tehdit sezen sevgili)â git
gide k u zgu n a d ah a yoğun bir şekilde yaklaştırdım . Yine
dram atik nedenlerle “nevermore” kelim esini altı dizelik k ı­
taların en so n u n a yerleştirdim . B u yolla sevgilinin çektiği
acı, üm itsizlik ve kahrın en etkin bir biçimde ok u yu cu ya
yan sım asın ı sağladım .
B ü tü n san at eserlerinin bir başlangıcı olduğu gibi,
ben de elime kalem i alıp şiirime başladığım da yazdığım
ilk satırlar aşağıdaki dizeler oldu:

*Ey k u ş ! ’ d ed im , ‘A c a y ip s in , y a bir iblis y a k â h in s in ,


Ü stte ta n rı a ltta in sa n , h ep im iz tap a rız ona,
S ö yle b u kederli r u h a, va r m ı ik in ci bir v u s la t.
M elek gib i Lenor"um u k u c a k la r m ıyım a c a b a ?

S a r a r m ıyım o n u şöyle, y in e m a zid e k i g ib i? ’


O a n k u z g u n dile geldi, cev ap verdi, ‘A s la ’ dedi.

B u dizelerimi şiirin doruk noktası olarak kabu l ederek


öteki dizelerimi kıtanın etrafında örgütledim. B u rad a en
çok d ikkat ettiğim şey, doruk olarak seçtiğim b u dizele­
rin şiirin geri kalanı tarafından gölgelenmemesiydi. D aha
önce y a da d ah a sonra gelen dizelerin bu doruk noktasını
bazen estetik olarak aştığını gördüm. Böyle durum larda
hem en m üdahale ederek öne çıkan kıtalan n etkilerini za-
5aflatma y olu n a gittim.
B a şk a bir önemli konu da h üzün lü sevgiliyle k u zg u ­
nu karşılaştıracağım m ekândı. Böyle bir durum da norm al
olarak ak la gelebilecek ilk yer ormandır, fakat dram atik
ku rgu n u n istediğim yönde gelişebilm esi için sevgiliyi ve
k u şu doğal çevresinden a5ararak bir kon u üzerinde yo-
18 * Edgar Allan Poe

ğunlaştırm am gerekiyordu. Böyle bir durum da şiir, o k u ­


yan lar üzerinde bir ressam ın fırçasından çıkm ış tablo et­
kisi bırakacaktı. B u am aç için en uygun m ekân h ü zü n lü
sevgilinin odası olabilirdi, çü n k ü o, anılarıyla hep bu oda­
da baş başaydı. Ayrıca daha önce bahsetm iş olduğum uz
“güzellik” ilkesinden dolayı odanın iyi döşenm iş olm ası
gerekiyordu.
M ekânı belirledikten sonra, k u şu sevgilinin karşısın a
pencere yolu yla çıkarm am artık kaçınılm az oluyordu. Kuş
pencerenin çeşitli yerlerine vurup gürültü çıkararak içeri-
dekinin dikkatini çekecekti. Dışarıdan gelen bu gürültüyü
duyan âşık da, ölen sevgilisinin onu ziyarete geldiğini zan-
nedecekti. A yn ca k u şu n çıkardığı ses ve gürültüler oku-
jm cu n u n dikkatini her zam an canlı tutacaktı. K uzgunla
sevgiliyi karşılaştırdığım zam anı özellikle fırtınalı bir gece
olarak seçtim . K uzgunun fırtınalı havada içeri girm esi için
bir sebep yaratm ak gerekiyordu ve bu durum dışarıda ko­
pan kıyam etle odanın içindeki huzur ortamı arasındaki
zıtlığı vurgulam alıydı. D aha sonra K uşu n A thena Pallas
b ü stü n ü n ü stü n e uçm alıydı, çü n k ü mermerin beyazı ve
k u zgun un siyahı arasındaki fark a n cak bu rada verilebi­
Yazı Sanatının F elsefesi * 1 9

lirdi. A yn ca Athena Pallas akıl ve zekâ tan n çası olduğu


için devam lı okuyan, yazan sevgilinin bir sığınağıjmıış gibi
yorum lanacaktı. A yn ca “Pallas” sözcüğü k u la k ta çok g ü ­
zel bir yan kı bırakıyordu.
Şiirin ortalarına doğru o k u yu cu n u n üzerindeki izleni­
mi d ah a d a derinleştirebilm ek için hayali öğelere b aşvu r­
dum ve k u zgu n u n odanın içine kan at çırparak girm esini
sağladım .

D u r s u s d ed im d in lem ed i k a fa s ın c a üerledi,
A d a m s a n k i a silza d e u ç t u o d a m a tü n ed i,

B u n u takip eden iki kıtada aşağı jm k an istediğim i elde


etm iştim.

B u k u z g u n i s im s iy a h k u ş , y ü z ü n d e k i ifadeyle,
İçim d ek i k a s v e tim i d ö n d ü r m ü ş tü te b e s s ü m e .
D ed im : ‘S a y ın B a y K u z g u n ’u m , sizin için ç o k ü z g ü n ü m .
T ü y d ö k ü lm ü ş , ib ik gitm iş, a m a s e n A n k a gibisin!

Ö te lerd en gelm e k tesin , ad ın n ed ir söyler m is in ? ’


B a k tım k u z g u n dile geldi, ce v a p verdi, ‘A s la !’ d ed i...

H ayret ettim t u h a f k u ş a , böyle b e rra k k o n u ş u n c a .


S ö zc ü k le r i bir sır k ü p ü , ce v a b ı e k s ik o lsa da.
N asip o lm a d ı k im sey e böyle bir k u ş k a b u l etm ek.
Ç ık m a m ış tır o n u a la n , b en im gib i m e k â n ın a .

G eld i tü n e d i k a p ım ın , ü s tü n d e k i A th e n a ^ a ,
B ö yle bir k u ş v a r m ı a c e p ü s te lik de ad ı ‘A s la !’

Şiirin son un d a hayali öğeleri bir tarafa bırakarak şiire


m üm kün olan en derin ciddiyeti verdim. B u da aşağıdaki
dizelerle gerçekleşti.

O tu r d u b ü s t ü n ü s tü n e , o te k k e la m m d a n son ra, vb .

Bu noktadan sonra sevgüiye hayallere dalmayı bıraktırdım.


Hatta kuzgunu büe hayali bir varlık olarak görmemesi gere-
20 • Edgar Allan Poe

. ■’■ ; ,?.r

kiyordu. Sevgiliye bu andan itibaren kuş hakkında “iğrenç,


pis, iblis, lanetli varlık’ sözlerini söylettim. B ü tün bunlar şi­
irin sonunda sevgiliyle beraber o k u j^ cu n u n dikkatini hızla
som ut gerçeklere geri döndürmeyi amaçhyordu.
Her şey planladığım gibi gitti.
S onu nda sevgili, k u zgu n a kaybettiği kızı bu lup b u ­
lam ayacağını sorm akta, bu n u n karşılığında “neverm ore”
gibi bir cevap alm aktaydı. B u da norm al olarak hikâyenin
bu rad a noktalandığını gösteriyordu.
B u raya k ad ar her şey gerçekliğin sınırlan dahilinde
gitti.
B aştan alacak olursak, “neverm ore” kelim esini öğren­
dikten sonra sahibinin evinden k açan kuzgun, fırtinalı bir
havad a u ç a u ç a kitaplarının içine göm ülm üş öğrencinin
evine geldi. Hâlâ ölen sevgilisinin yasını tutan bu dertii
âşığın onu içeriye alm asını bekledi. Pencere açılır açıl­
m az k u ş u ç a ra k gelip, kim senin ulaşam ayacağı bir yere,
kapının üstü n d ek i Athena b ü stü n ü n ü stü n e kondu. Bu
tu h a f olaya şaşıran adam hiçbir cevap beklem ediği halde
yine de k u şa ism ini sordu. Kuş da bildiği tek kelim e olan
“neverm ore” ile ona cevap verdi. B u sözcük sevgilinin ru ­
Yazı Sanatının F elsefesi * 2 1

h u n d a kasvetli bir şekilde yankılandı ve k u şla yaptığı her


k on u şm ada bu h ü zü n d ah a da arttı. Adam , b ü tü n bu n la­
ra rağm en sevgilisini kaybetm enin verdiği acıyla k u zgu n a
soru sorm aya, ondan m edet um m aya ve kendine işkence
etm eye devam etti. Anlatının birinci aşam ası bu raya k a ­
dar sürer.
B u tü r SEinat yapıtları ne k ad ar ustalıkla, ne kadar
canlı bir şekilde işlenirse işlensin dikkatli bir sanatçı b u n ­
ların içinde bazı eksiklikler sezecektir. Bir san at yap ıtı­
nın sınavı geçebilm esi için iki şeye ihtiyaç vardır. S an at
eserinin her şeyden önce yazıldığı edebi türe u ygu n bir
şekilde yaratılm ış olm ası gerekir ki b u n a yüzeysel yapı de­
nir. İkinci önemli kon u ise san at eserinin derin yapısıdır
ki b u n u dip akıntısın a benzetebiliriz. Bir san at yapıtına
asıl zenginliğini veren de bu dur zaten. Yüzeysel yap ıd a­
ki anlam her zam an tortu olarak derin yap ıya sü zü lü r ve
orada yaşar. Şiiri düz yazıdan farklı kılan bu özelliktir. B u
bakım dan şiir m üteal bir san at yapıtıdır.
Şiir k on u su n d a böyle düşündüğüm den dolaja “Kuz-
gun”un ikinci aşam asını, yan i son iki kıtasını aşağıda gö­
rüld üğü gibi derin yapıyı daha anlam lı kılacak bir şekilde
düzenledim.

Ç e k p e n çe n i 50İreğimden, gelm e a rtık bu ralara!


O a n k u z g u n dile geldi, ce v a p verdi, ‘A s la ’ dedi.

Yukarıdaki dizelerden de anlaşıldığı gibi “Ç ek pençeni y ü ­


reğim den” kelim eleri şiirde kullandığım ız m ecazi bir ifa­
dedir. K uzgunun cevabı olan “asla” ise okuyucu}^!, şiirin
başından b u raya kadar takip eden bölüm ünden bir h isse
çıkarm aya davet etm ektedir. O kuyucu, K uzgu n’u n sim ­
gesel bir varlık olduğunun ilk defa bu rada farkına vanr.
O, aslında ölen sevgilisi için hiç durm adan y a s tutan bir
kalbin evrensel sim gesidir ve bu durum aşağıdaki en son
kıtada betimlenm iştir:
22 • Edgar A llan Poe

B ir a n o ls u n ayrılm ad ı, ord a o tu ru yo r h âlâ,


K a p ın ın ü s tü n d e b ü s tte , A th e n a ’n ın tep esin d e.
G ö zlerin d e rastlıyoru m , şejdian lan n izlerine,
İşte s im s iy a h gö lgesi, v u r u y o r şim d i zem in e,

O n u n k a r a gö lgesin d e r u h u m d ö n d ü bir z in d a n a .
B u c a n ten d en çık m a d ık ça , iflah o la m a m b e n asla!
Gravürler: Gustave Dore
THE RAVEN
KUZGUN
(1045)
26 • Edgar Allan Poe

O n c c upon a nudnight drcary, while I pondcrcd, weak aııd weary,


Ö ver many a quaint and curious volüme o f forgotten lore—
W hile I nodded, nearly napping, suddenly tlıere came a tapping,
A s o f some cn e gcntJy rapping, rapping aL my ch;unber door.
“ T i s some visitor,” I muttered, “tepping at m y chamber door—
O nly Uıis aııd nothing m ore.”

A h, distincüy I remember it was in the bicak December;


A n d each separate dying em bcr vvroiıght its ghost upon Üıe floor.
Eagerly I vvished the nıorrovv—vainly I had sought to borrovv
From m y books surcease o f sorrovv— s o i t o v v for the lost Lcnore—
For tlıe raı e and radiant maiden whonı Üıe angels name Lenore—
Nameless here for evem ıore.

A n d tlıe silken, sad, unceıtain rusüing o f each puı-ple curtain


Thrilled me—fılled m e vvitlı fantastic tenors never felt before;
So that now, to stili the beating o f m y heart, I stood repeating,
“ ’T is some visiter entreating entrance at my chamber door—
Som e late visiter entreating entrance at m y chamber door;—
This it is, and nothing more.”

Presently m y soul grew stı onger; hesitaüng tlıen no longer,


“Sir,” said I, “or Madam, tnıly your forgiveness I implore;
But Üıe fact is I \vas napping, and so genüy you came rapping.
A n d so faintJy you came tapping, tapping at m y chamber door,
ITıat I scarce sure I heard you”—here I opened wide tlıe door;—
Darkness Üıerc and nothing more.
Kuzgun •7 .1

Yorgun argın oturm uştum , korkunç berbat bir geceydi,


O kuyordum eskileri, çoğu zaten efsaneydi,
Y avaş yavaş uyuklarken , kapım ı çaldılar birden,
Evet, orda biri vardı, tam u y k u ya dalıyorken.

K ulak dikip mırıldandım: ‘Kimdir acep, ne oluyor?’


B a şk a hiçbir ses gelmedi, dem ek in cin top o3nıuyor.

K asvetli bir sıralıktı, m evsim artık k ara kıştı.


Sönen korlar bir hayalet olm uş tek tek odam daydı.
Ah bir sabah olsa derken, içim içime sığmadı.
Kitap belki deva am a benim akhm Lenor’daydı,

Melekler koym uş adını, sevgilimin adı Lenor,


Am a şim di m eçhul oldu, ismi artık anılm ıyor...

İpekli mor perdelerin, üzgü n mahz^un hışırtısı,


Dehşetlere düşürerek, baktım beni ürkütüyor.
Hızla çarparken yüreğim , tekrar ederek sürekli,
Dedim bu m isafir artık, içeri girm ek istiyor.

B u davetsiz yen i konuk, içeri girm ek istiyor.


Evet, hepsi b u kadardı b a şk a izah istemiyor.

Ruhum güçlendi aniden, artık tereddüt etm eden.


Dedim: ‘Geldim önünüze, dilim sizden a f diliyor.
Tam u y k u ya dalıyorken, kapım ı çaldınız birden.
Baktım dışarıda gürültü, bir yerlerden yükseliyor,

İçime sinm ese bile, işte kapım açık size!’


Açtım baktım ki karanhk, kim secikler görünm üyor.
28 • Bdgar A llan Poe

D e ep into that darkness peering, long I stood thcre vvondering, fearing,


Doubtiııg, dreaming dreams no moıla] ever dared to dream before;
B u l dıe silence was unbroken, and the stiliness gave no token,
A n d the only word thcre spoken was the vvhispered word, “Lenore?”
Th is I whispered, and an echo murmured back the word, “Lenore!”
Merely this and nothing more.

Back into Üıe chanıber tuming, ali nıy soııl within nıe burning,
Soon again I heaıd a tapping sonıewhat louder tlı;ın before.
“Surely,” said I, “surely tiıat is sonıething at ıny vvindovv lattice;
Let m e sec, then, what thereat is, and this nıystery cxplore—
Let ıny heart be stili a moment and tlıis mystery expIore;—
“ ’T is the vvind and notlıijıg more!”

O p en here I flung tlıc shutter, vvhen, vvitlı many a flirt and flütler,
h ı there stepped a slately Raven o f dıe saindy days o f yöre;
N o t the least obeisance made he; not a minute stopped or stayed he;
But, with micn o f lord or lady, perched above my chamber door—
Perched upon a büst o f Pallas just above m y chamber door—
Perched, and sat, and nothing more.

T h en ihis ebony bird beguiling m y sad fancy into sniiling,


B y Üıe grave and stcnı decorum o f tlıe countenance it wore,
“llıo u g h thy crest be shom and shaven, thou,” I said, “art sure no craven,
Ghasdy grim and ancient Raven vvandering from tlıe Nighüy shore—
T eli me what tlıy lordly name is on tlıe Night’s Plutom;m shore!”
Quoth the Raven, “Neverm ore.”
K uzgun• 2 9

Baktım m eşum karanlığa korkudan titreyip h âlâ


K urdum berbat feci düşler, a b u k sa b u k neler neler,
Am a sü k û t sürekliydi, sessizlik hep devam etti.
Sonra bir fısıltı geldi, bu hecenin adı Lenor,

Ben an ın ca bu heceyi karanlıklar cevap verdi.


Yankılandı boşluklarda yüce bir ses Lenor, Lenor!

B ü tü n ruh um yanıyordu döndüğüm de odam a ben.


D uym az mıyım bir tıkırtı, birincisi geçti derken,
Evet, cam da birisi var, bu tak tak ordan geliyor.
Gidip bakm ak lazım dedim, bu sır bir çözüm bekliyor,

Yüreğim i serin tutu p pencereye ilerledim.


Dik dur, sakın korkm a dedim, b a şk a nedir, yel esiyor!

Cam ı açın ca gördüm ki, k an at çırpan bir k u ş vardı.


Kadim çağdan uçu p gelen bu k u ş aslında bir kuzgun.
D ur su s dedim dinlemedi kafasın ca ilerledi.
Adam san ki asilzade u çtu odam a tünedi.

Hemen kapım ın üstün e, üstelik Pallas büstüne.


O turup rahat yerine, aldırmadı çevresine...

B u kuzgun i sim siyah k u ş, yüzün deki ifadeyle,


İçimdeki kasvetim i döndürm üştü tebessüm e.
Dedim: ‘Sa5an B ay Kuzgunum , sizin için çok üzgünüm .
T üy dökülm üş, ibik gitmiş, am a sen A n ka gibisin!

ötelerd en gelm ektesin, adın nedir söyler m isin?’


Baktım k u zgu n dile geldi, cevap verdi, ‘Asla!’ dedi...
30 • Edgar Allan Poe

M u ch I ınarvelled this ungainly fowl to hear discourse so plainly,


T h ou gh its ;mswer liftle meaııing—little relevancy bore;
For we cannol help agreeing that no living human being
Ever yet was blessed w tlı seeing bird above his chamber door—
Bird or beast upon the sculplured büst above his chamber door,
W itlı such name as “Neverm ore.”

But tlıc Raven, siuing lonely on the placid büst, spoke only
T h a t one word, as if his soul in that one word he did outpour.
NoÜıing fııılher then he uttered—not a feather then he Iluttered—
T ili I scarccly more tlıan muttered, “O tiıcr fricnds have llovvn beforc—
O n Üıe morrow he will leave me, as m y I lopes have flovvn before.”
"llıen tlıe bird said, “N evennore.”

Startled at Üıe süliness broken by rcply so aptly spoken,


“D oubdess,” said I, “what it ufters is its only stock and store
Caught from some unhappy master vvhom ımmerciful Disaster
Follovved fast and follovved faster tili his songs one burden bore—
T ili the dirges o f his H ope tliat melancholy burden bore
O f ‘Never—nevermore’ .”

But the Ravcn stili bcguiling ali m y fancy into smiling,


Straight I vvheeled a cushioned seat in front o f bird, and büst and door;
T h en , upon the velvet sinking, I betook myself to hnking
Fancy unto fancy, thinking what this ominous bird o f yore—
W h at this gıim, ungainly, ghastly, gaunt and ominous bird o f yore
M eant in croaking “Neverm ore.”
Kuzgun *31

H ayret ettim tu h a f kuşa, böyle berrak kon u şun ca,


Sözcükleri bir sır küpü, cevabı eksik olsa da.
Nasip olmadı kim seye böyle bir k u ş k a b u l etmek,
Ç ıkm am ıştır onu alan, benim gibi m ekânına,

Geldi tünedi kapım ın, üstün deki A th en a’y a,


Böyle bir k u ş var mı acep üstelik de adı ‘Asla!’

O turdu b ü stü n ü stü n e, o tek kelam ından sonra.


S an ki k ısa sözcüğüyle, döküverm işti içini,
Kımıltısız sakin sakin, duruyordu oracıkta
Dedim ‘D ostlar uçu p gitti bıraktılar tek başım a,

Yarın sen de terk edersin jdtik um utlarım gibi!’


Beni duyup dile geldi, cevap verdi, ‘A sla!’ dedi.

Ü rktüm sessizliği bozan, açık sözlü bu yanıttan.


Dedim ‘K uzgun kurnaz çıktı, ezberlemiş nakaratı.
Herhalde bir sahibi var, her gün bin belaya uğrar,
Adam feleğe pes etti, ‘Ben bu dertten onm am !’ dedi

İflah olmam ‘A sla ’ deyip, belki de kestirip attı.


Dem ek k u ş ondan öğrendi, ‘A sla’ denen nakaratı.

H ayran olup gülüm sedim , ‘Her işte bir hayır!’ dedim,


Hemen bir sandalye çekip k u şu n önüne tünedim .
Yerleşerek minderime göm ülm üştüm hayallere:
B u u ğ u rsu z iğrenç k u şu n , deri-kem ikten her yanı.

Kadim çağdan u çu p gelip, nasıl kapım ı tıkladı?


‘Asla!’ diye gaklıyorken neydi acaba m aksadı?
32 • Edgar Allan Poe

T h is I sat engaged in gııessing, but no syllable expressing


T o the fowl whose fiery eyes now bum ed into m y bosom ’s core;
ITıis and more I sat divining, with m y head at ease recliıiing
O n the cushion’s velvet lining that the lam-plight gloated o ’er,
B ut whose velvet-violet lining witlı tlıe lam-plight gloating o ’er,
She shall press, ah, nevermore!

T h e n methought the air grew denser, pcrfumed from an unseen censer


Swung by Seraphim whose foot-falls tinkled on the tufted floor.
“Wretch,” I cried, “(hy G od hath lent theo-by these angels he halh sent thee
Respite—respite and nepenthe from (hy memories o f Lenore;
Quaff, oh quafT this kind nepenthe and forget dıis lost Lenore!”
Q u oth the Raven, “Neverm ore.”

“Prophet!” said I, “thing o f evil!—prophet stili, if bird or devil!—


W hether Tem p ter sent, or whether tempest tossed thee here ashore,
Desolate yet ali undaunted, on this desert land enchanted—
O n this hom e by Horror haunted—teli m e truly, I implore—
Is there—is there balm in GileadP—teli m e—teli me, I implore!”
Q u oth the Raven, “Neverm ore.”

“Propheti” said I, “thing o f evil!—prophet stili, if bird or devil!


B y that H eaven that bends above us—by that G o d we both adore—
T e li this soul with sorrow laden if, within the distant Aidenn,
It shall clasp a sainted maiden whom the angels name Lenore—
Clasp a rare and radiant maiden whom the angels name Lenore.”
Q u oth the Raven, “N everm ore.”
K uzgun • 33

Bir kelim e söylem eden, oturdum düşü n düm nedir,


O ateşli bakışları yüreğim i delm ektedir,
Ö lçüp biçip h ayal ettim başım ı yastığa ittim,
İşık nefis parlıyordu kadife kum aş üstün de,

Mor kadife bu rd a am a Lenor’um yok ortalıkta,


K aranlıktan ses gelse de, dokunam am ona asla!

Derken hava ağırlaştı esrarengiz m is kokuyla.


Melekler çıktı halıya, ellerinde buhurdanhk,
‘Zavallı’ dedim kendim e, İşte Tanrıdan bir deva.
Arın artık anılardan, hem derdinden hem Lenor’dan

Dik kafan a şu ilacı, giden gelmez u n u t onu!’


O an k u zgu n dile geldi, cevap verdi, ‘A sla ’ dedi.

‘E y k u ş !’ dedim, ‘Kâhin m isin? Y oksa bela m ısın nesin?


Seni şe}^an mı gönderdi, yel mi attı buralara?
T ek b aşın a k o rk u su zca nasü geldin bu diyara?
Hayaletler gezer burada. N’olur şimdi söyle bana.

H asret canım a tak etti, a şk derdine var mı deva?


O an k u zgu n dile geldi, cevap verdi, ‘A sla!’ dedi.

‘Ey k u ş!’ dedim, ‘Acayipsin, y a bir iblis y a kâhinsin.


Üstte Tanrı altta insan, hepim iz taparız ona.
Söyle bu kederli ruha, var mı ikinci bir vuslat.
Melek gibi Lenor’u m u k u caklar mıyım acaba?

S arar mıyım onu şöyle, jdne m azideki gibi?’


O an ku zgu n dile geldi, cevap verdi, ‘A sla ’ dedi.
34 • Bdgar A llan Poe

“B c Ihat vvord our sign in paıling, bird or fıend!” I shrickcd, upslaıling—


“G et dıee back into Üıe tempest and dıe Night’s Plutonian shore!
Lcave no black plum c as a token o f that lie Üıy soul hath spoken!
Lcave m y loneliness unbroken!—quit the büst above m y door!
T a k c dıy beak from out m y heart, and take dıy form from off m y door!”
QuoÜı the Raven, “N everm ore.”

A n d Üıc Raven, never flitting, stili is sitting, stili is sitting


O n the pallid büst o f Pallas jııst above m y chamber door;
A n d his eyes have ali Üıe seeming o f a dem on’s that is dı eaming,
A n d tlıe lamp-light o ’er him streaming throws his shadow on the floor;
A n d m y soul from out tliat shadow that lies floaüng on the floor
Shall be lifted—nevennore!

“Raven”in imlasında Floyd Stovall’ın The Poem s o f Edgar A llan Poe (The
University Press of Virginia, 1965) isimli çalışması esas alınmıştır.
Kuzgun * 3 5

F eıyad ettim: Ey iğrenç kuş! Pis sözüne lanet olsun!


Senin elin k an at çırpar, yolun cehennem e kadar!
Sözlerinin hepsi yalan, haydi şimdi git buradan!
Beni dertlerimle bırak, bir k ara tüy bırakm adan!

Ç ek pençeni yüreğim den, gelme artık buralara!


O an k u zg u n dile geldi, cevap verdi, ‘A sla’ dedi.

Bir an olsun ayrılmadı, orda oturuyor hâlâ.


Kapının ü stü n d e büstte, A th en a’nın tepesinde.
Gözlerinde rastlıyorum , şeytanların izlerine,
îşte sim siyah gölgesi, vuruyor şimdi zemine.

O nun k a ra gölgesinde ruh um döndü bir zindana,


B u can tenden çıkm adıkça, iflah olam am ben asla!
u ki t ap, E d g a r A l l a n P o e ’ n u n “ K u z g u n ” i si ml i ün l ü şi i ri ni n
y e n i v e g ü ç l ü bir ç e v ir is i ile P o e ’n un “Y a z ı n S a n a t ın ın
F e l s e f e s i ” i s i ml i m e t n i n d e n “ K u z g u n ”u n y a z ı l m a s ü r e c i n i
iç ere n b ö lü m ü bir a r a y a ge tiriyor. Bu “K u z g u n ” çevirisi,
y a l n ı z c a y e n i bir çevi ri değil, ayn ı z a m a n d a ö z g ü n şiire
bir Tü r kç e sadâ k a z a n d ı r m a çabası.

“Sonunda şiirimin çatısı ortaya çıkmıştı. Şiirimin adı “K u zg un” olacal<tı.


Bu l<uş zaten meşum, uğursuz bir Imyvan olarak biliniyordu ve devamlı
aynı kelimeyi her hecenin sonunda m elankolik bir tonla tekrar edecekti.
Burada hemen m ükem m el bir şiirin mutlaka bir amacı olması gerektiği
aklım a geldi. İnsanlığı en çok h ü zn e boğan evren sel acı ne o la bilir
diye sordum ken d im e. Cevabım “ö lü m ” oldu. İşin este tik tarafını
dü şü nerek ölüm ü şiirselleştirm em gerekiyordu. Şiir an cak bu şek ild e
daha önceden düşünm üş olduğum “g ü z e llik ” unsurunu içerebilecekti.
G ü zellik ve ölüm ! B u nlar na sıl yan yana geleb ilird i? A n ca k g ü zel bir
kadının ölüm üyle! G üzel bir kadın ölecekti, ama onun bu g ü zelliğ in i
kim dile getirecekti? Tabii ki arkada kalan zavallı sevgilisi. Ağıt tutmak
a n cak onun dudaklarına yakışabilirdi. ”

E d g a r A l l a n P o e (1809-1849), ABD ’li şair, kısa öykü yazarı, editör ve


edebiyat eleştirmeni. Amerikan Romantik Akımının öncülerinden ve ABD ’nin
ilk kısa hikâye yazarlarındandır. Modern anlamda korku, gerilim ve polisiye
türlerinin de öncüsüdür. Bugün birçok kimse tarafından ABD ’nin ilk büyük
yazan kabul edilse de, Poe hayattayken akademisyenler ve eleştirmenlerden
yeterince ilgi görmemiştir. Ancak görüngübilimsel, yapısalcı ve postyapısalcı
eleştirmenlerin son zamanlarda yaptığı çalışmalar, Poe’nun, anlatı sanatını
belki de on dokuzuncu yüzyılda yaşamış diğer Amerikalı yazarlardan çok daha
iyi kavramış bir deha olduğunu göstermektedir. Bugün artık Poe bir kurrpaca
ustası ve modernist imgelemin habercisi olarak kabul edilmekt^ıdir.

B O Ğ A Z İ Ç İ ü n i v e r s i t e s i

You might also like