You are on page 1of 20

TC.

İZMİR KÂTİP ÇELEBİ ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL VE BEŞERİ BİLİMLER FAKÜLTESİ

SOSYOLOJİ BÖLÜMÜ 4.SINIF

SEMİNER DERSİ ÖDEVİ

TÜRKİYE’DEKİ TELEVİZYON DİZİLERİNDE ANA TEMALAR VE KÜLTÜR


ENDÜSTRİSİ

HAZIRLAYAN

Nevin BAŞARAN-141102009

DANIŞMAN

Doç. Dr. Yılmaz YILDIRIM

İZMİR-2019
İçindekiler
TÜRKİYE’DEKİ TELEVİZYON DİZİLERİNDE ANA TEMALAR VE KÜLTÜR ENDÜSTRİSİ.................................2
Özet....................................................................................................................................................2
Abstract..............................................................................................................................................2
Giriş....................................................................................................................................................3
1- KÜLTÜR ENDÜSTRİSİ KAVRAMI...................................................................................................3
2- TÜRKİYE’DEKİ TELEVİZYON DİZİLERİNDE İŞLENEN ANA TEMALAR..............................................6
2.1. Mafya Dizileri...........................................................................................................................8
2.2. Aşk-Romantik Diziler..............................................................................................................10
2.3. Askerlik Dizileri......................................................................................................................13
2.4. Etnik Diziler............................................................................................................................15
Sonuç................................................................................................................................................16
Kaynakça..........................................................................................................................................18

1
TÜRKİYE’DEKİ TELEVİZYON DİZİLERİNDE ANA TEMALAR VE
KÜLTÜR ENDÜSTRİSİ

Özet

Bu çalışmada, Frankfurt Okulu düşünürlerinden Max Horkheimer ve Theodor W. Adorno’ya ait “kültür
endüstrisi” kavramından hareketle Türkiye’deki televizyon dizileri sosyolojik olarak değerlendirilmektedir.
Güncel gösterimi devam eden dizilerin beş kategoride sınıflandırılabilir. Mafya, aşk, askerlik, etnik kimlik ve
tarih kategorilerinden ilk dördünden seçilmiş örnek diziler üzerinden çalışma bir saptama ve eleştirel
değerlendirme girişiminde bulunmaktadır. Buna göre, tüketimi kolay olan temalar izleyiciye sunulmakta ve
izleyici de bunları tüketerek popüler kültürü sürdürmektedir. Dizilerde güç, para, entrika ve aşkın değişmeden
korunan ortak temalar olduğu görülmektedir. Diziler toplumsal meşruiyetlerini Türkiye toplumundaki güncel
güven gereksiniminden almaktadırlar. Bu gerçek, farklı kategorilerde ve farklı senaryolarla işlenmektedir, ama
Türkiye’deki televizyon dizilerinin yaratıcı ve geliştirici olduğunu söylemek kolay değildir.

Anahtar Kelimeler: Kültür endüstrisi, Türk Televizyon Dizileri, Çarpışma, Erkenci Kuş, Söz, Hercai.

Abstract

In this study, television series in Turkey are evaluated from a sociological perspective with reference to the
concept of "culture industry" coined by philosophers Max Horkheimer and Theodor W. Adorno from Frankfurt
School. The TV series currently on display can be classified into five categories. The study attempts to make a
critical evaluation and identification based on the examples extracted from the first four out of these five
categories which are mafia, love, military, ethnic identity and history. According to this, the themes that are easy
to be consumed are presented to the audience and the audience continues to popularize them by consuming. In
the series, power, money, intrigue, and love seem to be common themes that remain unchanged. These series get
their social legitimacy from the actual confidence requirements in Turkish society. These facts are addressed in
different categories and different scenarios, but it is not easy to say that the series on display in Turkey are both
creative and developmental.

Keywords: Culture industry, Turkish TV Series: Çarpışma, Erkenci Kuş, Söz, Hercai.

2
Giriş

Bu çalışmanın amacı, popüler kültürde önemli bir yer işgal eden Türkiye’deki güncel
televizyon dizilerini, Frankfurt Okuluna ait “kültür endüstrisi” kavramından hareketle
değerlendirmektir. Mafya, aşk, askerlik, komedi, etnik kimlik ve tarih gibi temalarla
izleyicinin önüne gelen güncel televizyon dizilerinde popüler kültürün yansımalarını görmek
mümkün olduğu kadar tersini, yani dizilerden izleyicilere geçen bir popüler kültür akışını
görmek de mümkündür. Burada Frankfurt Okulu mensubu düşünürlerden Max Horkheimer ve
Theodor W. Adorno’ya ait “kültür endüstrisi” kavramından hareketle, tüketici olan
izleyicilerin kasıtlı olarak üretilmiş ideal rollere uydurulduğu söylenilebilir (Adorno, 2003: 1).
Söz konusu roller, ideal meslek, cinsiyet, eş, arkadaş, aile, ev, araba vb.ne sahip olunması ve
bunların içselleştirilmesiyle temsil edilmektedir.

Bu çalışmada mafya dizisi olarak “Çarpışma”, aşk dizisi olarak “Erkenci Kuş”,
askerlik dizisi olarak “Söz” ve etnik dizi olarak da “Hercai” tanıtılıp anlatılarak analiz
edilecektir. Öncelikle kültür endüstrisi kavramını açıklayıp, ardından beş kategoriden oluşan,
Türkiye’deki güncel dizilerin analizine örnekler sunarak yer vereceğiz. Tarih kategorisindeki
diziler için bir örnek dizi seçmek yerine bu kategorinin diğerleri içinde değerlendirilmesini
uygun buluyoruz. Çünkü bunlar aynı zamanda askerlik kategorisi içinde incelenmeyi
gerektirecek özellikler sergilemektedirler. Ayrıca “Muhteşem Yüzyıl” ile başlayıp “Diriliş
Ertuğrul” ile doruğa çıkan tarih kategorisindeki diziler eski popülarite ve etkisini kaybetmiş
bulunmaktadır. Bu diziler askerlik, entrika ve aşkın işlendiği askerlik kategorisindeki dizileri
çağrıştırmaktadır.

1- KÜLTÜR ENDÜSTRİSİ KAVRAMI

Adorno ve Horkheimer “kültür endüstrisi” kavramını ilk olarak “Aydınlanmanın


Diyalektiği”nde kullanmışlardır. Bu kavramın yerine öncelikle kullandıkları kavram ise “kitle
kültürü” kavramıdır. İnsanların özne konumunda olup kültürü yaratmasını vurguladığı için bu
kavramdan sonraları vazgeçmişler onun yerine “kültür endüstrisi” kavramını kullanmışlardır.
Kültür endüstrisi kavramı, kültürün bir endüstriyel fabrikada seri üretimle çoğalmasını
anlatması bakımından önemlidir. Onların tabiriyle kültür endüstrisi, yüksek sanat ile düşük
sanatı bütünleştirip kaynaştırır ve her ikisinin lehine olacak şekilde bir hal alır. Kültür

3
endüstrisi, yapay tüketici kültürü kalıplarını yönetmeye, denetlemeye ve üretmeye başlayan
araçsal akıl formları ve üretimin rasyonelleşmesinden doğmuştur (Stevenson,2008:95).
Bireyselleşmenin artması beklenen modern dönemlerde seri bir şekilde üretilen kültür
ürünleri, insanların özel hissetme duygusunu kısa süreli gerçekleştirse de bu ürünler herkesin
tüketmesi ve bir kenara atması için tasarlanmıştır. Modern zamanlara ait bir kavram olan
“özgürlük ideali”, kültür endüstrisi tarafından spekülasyona uğratılmış ve vaadini
gerçekleştirme umudu bile olmayan bir hayale dönüşmüştür. Kültürün tüketilmek üzere
hazırlanmış ürünleri, insanları özgürleştirme ideali çerçevesinde ikna etmiş ve zamanla bir
tahakküm aracına dönüşmüştür (Adorno, 2007: 109-119). Adorno’ya göre sanat, toplum için
bir protesto aracıdır fakat kültür endüstrisi sanatın bu işlevini yok ederek “protesto” yerine
“itaati” getirmiştir. Kültür ürünleri, alınmaları gereken statü göstergelerine dönüşmüştür
(Assoun, 2014: 130).

Eğlence, kapitalist dönem için üretim sürecinin bir uzantısıdır, yani ondan ayrı bir
zaman dilimi değil, ona eklemlenmiş haldedir. İnsanlar eğlenceyi hak etmek için çalışırlar ve
bu zaman diliminde hiç olmadıkları kadar teslimiyetçidirler. Özellikle kitle iletişim araçlarının
çoğalması, kültürün bu alanlara dağılmasını beraberinde getirmiştir. Artık sanat için bir yere
gitmenize gerek yoktur o, sizin ayağınıza gelmektedir. Bu noktadan sonrada “yüksek sanat”
diye nitelendirilen sanat artık her kesimin ulaşabileceği bir meta haline gelmiştir. “Sanat
eserleri de birer metadır, hatta ancak mübadele edilebildikleri ölçüde değerli olduklarından
su katılmamış metalardır (Adorno, 2007: 21). Sanat eseri, pazarlanabildiği kadar değerlidir.
Artık sanat dileyebildiğimiz radyoların ve efektlerle süslenmiş televizyonun içine girmiştir.
“...yeni metalar için yeni ihtiyaçların yaratılması gerekmektedir…(s. 37). Metalar için artık
kullanım değeri değil gösterge değeri önemlidir. Bu değerin belirlenmesinde en önemli
faktörlerden biri olan reklam, en iyi kitle iletişim araçlarıyla yapılır. “Reklamlar, imajları
tüketilmek üzere üretirken, aslında bireyin onu algılaması aşamasında bir yeniden üretime
neden olarak, bireyin kimlik oluşumu adına çoğu zaman bilinçli bir etki mekanizması haline
gelmiştir diyebiliriz” (Sengir, 2015: 266). Reklamlar aracılığıyla oluşturulan ihtiyaçlar yeni
tüketim biçimlerini de beraberinde getirir. Bu da insanlara “hayat tarzı” diye sunulur. Kültür
endüstrisi arzu başlığı altında tüketim nesneleri üretir. Bireyselleştiğini sanan insan ise
oluşturulmuş arzu kalıplarını edinerek özgürleşme idealinin peşinden koşar. Kültür endüstrisi,
oluşturduğu nesneleri arzularla destekleyerek devamlılığını ivmelendirmiş olur ve bu
aldatmacayı tüketicilere doyum diye kabul ettirir (Akçalı, 2006: 99).

4
Televizyonun yaygın kullanımıyla beraber ekranda ya da sinemada gördüğümüz
“yıldızların” özgül içeriği kalmamıştır. Her biri bir diğerinin yerine geçebilir hale gelmiştir.
Bu noktada özellikle film yapımlarının sanat eseri olarak nitelendirilmesinde problemler vuku
bulmaktadır. “… jönün sevdiği kadına güçlü elleriyle attığı hayırlı dayaklar, yaşamın
şımarttığı miras yedi kadına erkeğin gösterdiği o kaba ve soğuk davranışlar; bunların hepsi
gelişi güzel olarak ister orada ister burada kullanılabilen hazır klişelerdir ve her zaman
şemada kendilerine düşen amaçla tanımlanmışlardır. Varlık nedenleri öngörülen şemayı
tamamlayarak onaylanmaktadır”(Adorno, 2007: 54). Film senaryoları da standart olarak
tasarlanmış, ne zaman ne olacağı kestirilebilen, sonunda ne olacağı izleyici tarafından
öngörülebilen bir formatta hazırlanmıştır. Müzik ve şarkı seçimleri korku ya da ağlama gibi
duygu durumlarının ne olacağını belirler ve bu yolla izleyiciyi filmin içine çekmek mümkün
olur. İzleyici için film her zaman öngörülebilir olmalıdır, çünkü kültür endüstrisi mantığı ile
üretilmiş her yapım hızlı tüketilmek için hazırlanmıştır. Üstünde fazla düşünülmemesi
gereken bu filmler bir sonrakinin fragmanı niteliğindedir. Filmin izlenebilir olması için
izleyicinin görmek istediği sansasyonel sahnelerin olması gerekir (kadın oyuncunun eteğinin
kalkması ya da işkence sahneleri gibi). İzleyici sıkıcı konuşmaları dinlemek istemez, bu
yüzden kültür endüstrisi tüketilebilir olana odaklanır ve onu ortaya koyar. Bu noktada filmler
ya da televizyon programları, içi hızlıca tüketilip bir kenara konan yapımlarla dolmuştur.
Büyük medya şirketleri izleyicinin tüketmeyi en çok sevdiği şeye odaklanırlar, bu da sanat
eserinin niteliğinin bozulmasına ve niteliği belirleyen kriterlerin değişmesine sebep olmuştur.
Bu noktada sanat artık eğlence ile eşitlenmiş, gerçek sanatın yapımı unutulmuş ve modern
kapitalizmin ortaya çıkardığı seri sanat gerçek sanatın yerine geçmiştir (s. 47-70). Sanatla
eğlencenin eşitlenmesi aynı zamanda eğlencenin de entelektüelleşmesiyle gerçekleşir.
Entelektüellik artık radyo ve televizyon aracılığıyla gerçekleşir.

Adorno, kültür endüstrisinin ideal davranış kalıpları ve hayat biçimleri sunduğunu


birçok örnekle göstermektedir. Kadın-erkek rollerini, ideal aile düzenini, sahip olunması
gereken metaları medya aracılığıyla özellikle televizyonlarda görmemiz mümkündür. Kadının
mutfakta olması ya da kahramanını bekleyen bir tip ile anlatılması bu davranış kalıplarına
örnektir. Kültür endüstrisi, tüketimin sürekliliği için ideal davranış ve norm beklentileriyle
insanları standartlaştırmaktadır. Örneğin gülmek bile bir standarda bürünmüştür. Komedi
içeriklerine bir kutu dolusu insanın aynı anda gülmesi beklenmektedir. Gülmenin niteliği alay
etmeye dönüşmüştür. Hemen hemen her dizi ve filmde kullanılan cinsel içerikli sahneler de
izleyici için kolay tüketilen beğeni unsuru olmuştur. Bu türden göstergelerin olması, izlenen

5
yapımı daha ilgi çekici kılmaktadır (s.70-80). “Kültür endüstrisi insanı bir tür varlığı olarak
gerçekleştirir. Herkes bir başkasının yerine geçebileceği yönleriyle var olabilir; herkes bir
yedektir ya da türün bir örneği. Herkes, birey olarak, yeri kesinlikle doldurulabilir, salt bir
hiçliktir ve bunu zamanla o benzerliği kaybettiğinde iyice hissetmeye başlar”(s. 80). Ekran
önündeki insanların mükemmel formu benzerliğin bir sonucudur. Diğerinin yerine geçme
işleminin kolay olması için ideal formlar kullanılır. Ekran aynı zamanda güzel olanı da
belirler, modern zamanların güzellik algısı herkesin standart vücut ölçülerine uymasını
gerektirir. Özellikle kadın vücudunun idealleştirilmesi, tüketimin çeşitlenmesi için
günümüzde de hala kullanılmaktadır. Dizilerdeki erkek ve kadın rolleri, insanlara boyun
eğdirmek için dönüşmek zorunda oldukları şeye birer örnek oluşturur. Feminist kuramcıların
medyada kadın bedeninin nesneleşmesine yönelik eleştirileri de önemlidir. Özellikle Radikal
Feminist yaklaşım medyadaki kadının dış görünüşünün stereotipleştirilmesi, kadın erkek
rollerinin egemen toplumsal değerlere dönüşmesi, kadına yönelik şiddet ve istismarın
normalleştirilmesi, pornografi ve seks turizminin görünür bir biçimde işlenmesini çarpıcı bir
şekilde eleştirirler (Zoonen, 2014: 369-371).

Genel olarak kültür endüstri kavramını ve medya ile olan ilişkisini vurguladık, bundan
sonraki bölümde dizilerdeki kültür endüstrisi örneklerini bulup tüketimle ilişkisini anlatmaya
çalışacağız. Bunu yaparken de Türkiye televizyonlarından izlenen güncel dizilerden örnekler
sunacağız.

2- TÜRKİYE’DEKİ TELEVİZYON DİZİLERİNDE İŞLENEN ANA TEMALAR

Televizyon günümüzde her evde olan kitle iletişim araçlarından biridir. İnternetin
yaygınlaşmasıyla birlikte vakit harcama aracı olma statüsünü kaybetmiş olsa da yine bu işlevi
yerine getirmektedir. Özelikle orta ve alt sınıf insanların evinde ekran karşısında çok fazla
vakit geçirmesi, televizyonun etki kapasitesini bize göstermektedir. Adorno’nun dediği gibi,
insan bilincinin en savunmasız hali, boş zamanını geçirdiği andır. Televizyon boş zaman
öldürme pratiği olarak oldukça işlevsel olunca gösterdiği görüntüler ve toplumsal pratiklerin
görünmeyen bir etkisi olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Reklamlar ve dizilerde
gösterilen normlar ve davranış kalıpları, insanların doğrudan anlayamayacağı şekilde etkilidir.
Durum böyle olunca gündelik hayatı düzenleyen bir araca dönüşen televizyon ve etkisini
ölçmek ve değerlendirmek sosyolojik açıdan önemlidir.

6
Türkiye televizyonlarında ilk 1970’lerde yabancı yapımlardan uyarlama diziler
gösterilirken, daha sonraları yerli edebiyattan uyarlanmış senaryolar karşımıza çıkar. 2000 yılı
ve günümüze kadarki olan dönemde birçok yerli dizi ekranları doldurmakta ve nitelik ve
aynılık sorununu beraberinde getirmektedir. Diziler için nitelik tartışmasına baktığımızda
özellikle hikâyenin sürükleyici olması ve izleyiciyi ekranda tutması önemlidir. Niteliğin bu
boyutu dizilerde işlenen aynı temaları ekranda sık görmemizle sonuçlanır. Biz dizileri dört
kategoriye ayırsak da hikâyelerdeki benzerlikler ve izleyiciyi ekranda tutma stratejileri farklı
değildir. Türkiye televizyon dizileri yabancı yapımlara göre daha uzun sürelidir ve bu vakıa,
haftalık yayınlanan dizilerin her yeni bölümünün bir haftalık periyotta çekilmesi ve
yetiştirilmesi zorunluluğuyla birlikte düşünüldüğünde, akla ikinci bir nitelik sorununu getirir
(Ateşalp, 2016: 25-28). Bir yapıt ortaya koymaktan çok, reyting kovalayan vakit öldürme
aracına dönüşen dizilerin “sanat” olarak kategorileştirmekten ziyade “kültür endüstrisi” aracı
olduğunu vurgulamak gerekmektedir. Dizilerin aynılığı sorunsalına “kültür endüstrisi”
kavramından hareketle bakan Aksoy ve Narmanlı’nın 2019’da yazdıkları makalede de açıkça
ortaya konan, izleyicinin boş zamanını doldurmak için hızlıca tüketilmek üzere hazırlanan
dizi formatlarının içeriğine bakmak gerekirse; karakterlerin, mekânların ve işlenen konuların
aynılığı göze çarpmaktadır (Aksoy, Narmanlı, 2019). Hemen hemen her dizide aşk, cinsellik
ve şiddet gibi unsurlar izleyiciyi ekranda tutmak için kullanılan içeriklerdir.

Haftalık olarak ekranda olan dizilerin farklı temalarına dikkat çekmeden önce ortak
özelliklerini vurgulamak gerekirse, öncelikle karakter seçimlerine baktığımızda, başrolde
oynayanların estetik açıdan tüketim için ideal vücut ve insan tipine uygun olduklarını görürüz.
İkinci olarak ise, hemen hemen her dizide iki mükemmel ideal insan birbirlerine aşık olurlar.
Bu iki ideal tipin kavuşmasını bekleyen izleyici her bölümde başlarına gelen olayların son
bulması için ekrana kitlenir. Erkek, güçlü ve kadını için her şeyi yapabilecek konumdadır.
Kadın ise, erkeğine uygun davranan bazen onu kıskanan konumdadır. Dizilerdeki ortaklıklara
başka bir örnek ise izleyiciyi ekranda tutmaktır. Haftalık diziler oldukları için bir sonraki
bölümde merakın ve heyecanın diri tutulması önemlidir. Bunun için de bölüm en can alıcı
noktada son bulur ve izleyicinin sonraki bölümü merak etmesi beklenir ve böylelikle
süreklilik sağlanmış olur. “Her tür dramada şiddete başvurulur. Şiddet aslında türün
yapısından kaynaklı olan vazgeçilmez bir öğedir. Çünkü çatışmanın yeniden ve yeniden
oluşturulması gerekir ki izleyicinin diziye bağımlılığı artırılabilsin. Tabi televizyon dizilerinin
şiddete bu kadar çok yer vermesi ve onun yerine başka bir şey koyamaması çoğunlukla diziyi
inandırıcılıktan uzak kılmaktadır”(Geçer, 2015: 21). Şiddet, ekranı dolduran ve izleyiciyi

7
oraya bağlayan en etkili göstergedir. Dizilerde de çok sık başvurulan bu gösterge biçimi
hemen hemen her dizide vardır. Dizilerde işlenen konular, izleyicinin hemen anlaması
muhtemel içeriklerle doldurulmuştur. İyiler ve kötüler kesin bir şekilde belirlidir ve genellikle
dizinin final bölümünde hep iyiler kazanır. Kötüler ise cezalarını çekmek için bir kenara
itilirler (Erol, 2007: 239). Burada bizim yapacağımız özel yorum ise, adalet anlayışımızın
kurmaca içeriklerde de olsa bir şekilde gerçekleşmesi ümididir.

Türkiye’deki dizilerde işlenen temaların yıllara göre değişiklik gösterdiğini


söyleyebiliriz. 1990’larda aile temalı diziler ön plandayken, 1990’ların sonunda polisiye
dizileri gösterilmeye başlamıştır. 2000’lerin başında ise siyasi konular etrafında şekillenen
öyküler dizilere konu olmuştur. Ardından edebiyattan uyarlama dizilerin, günümüzde ise
tarihi, etnik, askeri ve mafya dizilerinin popüler olduğunu söyleyebiliriz (Aksoy, Narmanlı,
2019:544).

2.1. Mafya Dizileri

Genel olarak dizileri farklı temalara böldüğümüzde tekrarlanan ve öne çıkan dört ana başlık
karşımıza çıkmaktadır. Öncelikle izleyici tarafından en fazla talep gören “mafya” dizilerine
bakarsak, işlenen konular kötülerin ve iyilerin sonu gelmez sürekli rekabeti karşımıza
çıkmaktadır. Karakterlerin çoğu erkektir ve sert mizaçlı, şiddet uygulamaktan kaçınmayan
“hegemonik” erkeklik kavramsallaştırmasına uygun tiplerdir (Anbarlı, 2019: 88-90). Mafya
temalı dizilerin izleyicisinin fazla olması yeni medya ile de ilişkilidir. Özelikle Twitter
üzerinden oluşturulan gündemler dizilerin yayınlandığı anda izleyicinin de aynı anda geri
dönüşlerinin alındığı bir zamandaşlıkla birlikte götürülmektedir (Kazaz ve Özkent, 2016: 205-
224). Yeni medya ile diziler arasındaki bu etkileşim devamlılık bakımından önemli olup
toplumsal norm ve tip oluşturma işlevi oluşturmaktadır. Yani bu dizilerdeki karakterler
gündelik hayatta özellikle konuşma ve davranış kalıpları itibariyle örnek alınmakta, dizi
replikleri izleyici tarafından kendi tecrübesi gibi alınıp kullanılan yani tüketilen söylemlere
dönüşmektedir. Bu tür dizilerde sürekli şiddet ve silah göstergeleri bulunmakta ve izleyici
tarafından bu normallikle izlenmektedir. İyiler de kötüler de insan öldürmekte, fakat iyilerin
sebepleri haklı gösterilmekte ve izleyici de bunu normal karşılamaktadır.

Mafya dizilerinde örneklemimize aldığımız “Çarpışma” dizisi Show TV kanalında her


Perşembe saat 21.00’de yayınlanmaktadır. Kısaca konusuna değinmek gerekirse; başrolde

8
olan polis karakterinin, geçmişte çalışma arkadaşı olduğu mafya babasıyla olan husumetleri
ve çekişmeleri dizinin içeriğini oluşturmaktadır. Polis rolünde olan Kadir, organize işlerde baş
komiserdir, fakat dizide genellikle kendi sorunlarıyla ve sürekli yakın çevresinin başına gelen
musibetlerle ilgilenmektedir. Kaba ve acımasız bir polis olan Kadir, suçlular söz konusu
olduğunda kural tanımayan davranışlar sergilemekte, yakın çevresini korumak için de bir o
kadar fedakâr ve merhametli davranmaktadır. Bu durumu; günümüz toplumunda yabancıya
karşı güvenin azalması dolayısıyla yakın çevremizi korumaya yönelik endişemizin artması
olarak yorumlayabiliriz. Kadir’in sevdikleri için çok fazla korumacı olması, yetimhanede
büyümesinden kaynaklanmaktadır. Dizide diğer karakterlerin de hüzünlü hayat hikâyeleri
vardır. Ortak noktaları birbirlerinin acılarını paylaşmalarıdır. Dizide her bölüm kötü olarak
sunulan mafya karakteri ile başrolde olan polis karakteri ve arkadaşlarının çekişmesini
izlemekteyiz.

Mafya dizilerinde genellikle iyilerin sürekli zorluklarla karşılaşması ve başlarına gelen


olayları bir şekilde atlatmaları sahnelenir. Medya sektörü en çok ne izleniyorsa, yani ne
tüketiliyorsa onu sahnelemeye meyillidir. Dizi sektöründe şiddet ve korku tüketilmesi kolay
unsurlardır ve Türkiye televizyonlarında en çok işlenen konular arasındadır. Çarpışma
dizisine döndüğümüzde her bölüm silahlı saldırılar, bomba ve kaçırma olayları, tehdit gibi
psikolojik görüntüler izlenmektedir. Adaleti yasal olmayan yollardan aramak, mafya
dizilerinde sık işlenen temalardandır. Türkiye’deki hemen hemen her kanalda şiddet içerikli
filmlerin olması aynılığın bir göstergesidir. Kültür endüstrisinin aynılık çerçevesinde moda
olanı seri bir şekilde üretmesi, tüketimin zahmetsizce gerçekleşmesini beraberinde getirir.
Pasif izleyiciler, moda olanı zahmetsizce oturdukları yerden izlerler. Burada tüketilen sadece
davranış kalıpları değildir. Günümüz dizi sektöründe görünenin ötesinde bir seri üretim süreci
vardır. Ürün yerleştirmeler, kullanılan şarkı ve müzikler, kıyafetler vb. bunların hepsi pasif
izleyiciyi tüketime koşullamak için hazırlanmıştır.

Mafya dizilerindeki toplumsal rollere ve normlara baktığımızda; aile hayatının ve


büyüklere saygının önemli olduğunu görürüz. Çarpışma dizisine dönersek, olayların geçtiği
mekânlar, mahalle kültürünün yaşandığı yerlerden oluşur. Karakterler, mahalle ortamında
büyümüş, oranın konuşma ve davranış kalıplarını edinmiştir. “Mahalle ağzı” dediğimiz
konuşma biçimiyle konuşan karakterlerin ailenin bir aradalığına önem verdiklerini
söyleyebiliriz. Türkiye toplumunun ideal aile düzenini akşam yemeği için kurulan sofrada
görebiliriz. Türk toplumunda önemli bir değer olan akşam yemeği buluşması, bu dizide
gösterilen unsurlardan biridir. Toplumsal inşa bakımından dizilere önem atfedersek, ailenin

9
önemli olduğunu vurgulayan sahnelerin bu işleve karşılık geldiğini söylemek yanlış
olmayacaktır.

Mafya dizilerinde, toplumsal hayatta var olmanın yollarını illegal yollarla çözmek
işlenen konulardan biridir. Özellikle mahalle hayatının vurgulandığı dizilerde devletin kolluk
kuvvetinden medet ummak yerine birbirlerine destek olma görülmektedir. Kenarda kalmış,
toplumun dışına atılmış “dışarıdakiler” olarak nitelendirebileceğimiz kesimin mücadelesini
izlemekteyiz.

Kültür endüstrisi açısından mafya dizilerine baktığımızda yapacağımız son yorum:


izleyici tarafından, gösterilen yaşam tarzına öykünme söz konusu olabilir. Bu dizilerde
özellikle mafya karakterlerin lüks hayatları, kolay yoldan para kazanmaları izleyicinin
özenmesini doğurabilir. Ekranda yaşanan hayatın kurgusal olması bir yana izleyicinin adeta
bilinçaltına işleyen, imrenilen hayat tarzı mafya dizilerini eleştirmek için yeterli olmaktadır.
Mafya dizilerindeki karmaşa ve kaos hali, izleyici tarafından dikkatlice izlenir. Kurgusal
olarak hazırlanmış bu görüntülere, gerçek hayatta rastlayan izleyici tepkisiz kalabilir. Yani
mafya dizilerinin şiddeti normalleştirme ve yaşanılan hayatı özendirme gibi eleştirilecek
yönleri vardır.

2.2. Aşk-Romantik Diziler

Aşk, her dönemde, her dizide olmazsa olmaz işlenen bir konudur. İzleyici tarafından
tutulan bu tür diziler, her türlü tüketim unsurunu içinde barındırır. Aile ve cinsiyet yapısı,
sosyo-ekonomik durum ve yaşam tarzı gibi ögelerin tüketilmek üzere hazırlanması bu tür
dizilerde çok sık rastlanmaktadır. “Günlük yaşamın bütün yönleriyle kurgulanarak gösterime
sunulduğu dizi filmler, izleyici kitlesine bir takım örnek modeller sunabilmekte, satın alacağı
şeyi belirlemesine yardımcı olabilmekte, ne giyeceğini belirlemek vb. hayatına dair birçok
konuda vereceği kararları etkileyebilmektedir”(Kırtepe, 2014: 117). Tüketim nesnelerini ve
moda olanı belirleyen diziler pasif izleyiciye bunları kolayca empoze edebilmektedir. Aşk
dizilerinde başrol oyuncularının görsel açıdan ideal vücut ve insan profiline uymaları bu
yüzdendir. Gösterilen tüketim nesnelerini oyuncular üzerinden moda haline getirmek dizi
sektörü için bir kazanç aracı olmakta, ikinci bir işlev olarak, tüketim nesnelerinin pazarda
dolaşmasına ve yenilerinin sürekli akış halinde sunulmasını sağlamaktadır.

10
İkinci temamız olan aşk dizilerinde “toplumsal cinsiyet” inşası göze çarpmaktadır.
Özellikle erkek ve kadın rolleri keskin bir şekilde belirlenmiştir. Türkiye dizi tarihine
baktığımızda hiç değişmeyen “zengin kız, fakir oğlan” ya da “fakir kız, zengin oğlan”
tipleştirmesi her zaman mevcuttur. Son yıllarda romantik komedi ya da aşk dizilerinde kadın
karakterlerin saf, sakar ve masum olmaları göze çarpmaktadır. Erkek karakter, eğer zengin ise
başarılı, akıllı herkesin hayran olduğu tiplerdir. Bu hayran olunası karakter, saf kadın
karakterine âşık olur ve dizi bu ikilinin entrikaları çevresinde gelişir. Aşk ya da komedi
dizilerindeki yan karakterler genellikle komik tiplerdir. Gülünç yönleri ise hazırlanmış espri
dizgelerinden değil, doğallıktan kaynaklanır. İzleyicinin kolayca anlayabileceği bir olay
örgüsü ve mizah anlayışı vardır. İzleyici bu tür dizileri izlerken düşünmez, zaten düşünmesi
de beklenmez. Adorno’nun da işaret ettiği gibi pasif izleyici ekranda ne olacağını
kestirebiliyorsa izlediği görüntüyü tüketme isteği o kadar iştahlı olmaktadır. Bu tür dizilerde
belirsizlik ve şaşırtma bulunmaz, izlenen şey daha çok merak ve entrika unsurlarıdır. İki
aşığın başından geçen olayları merakla izlemek, kurgusal olana öykünmekten
kaynaklanmaktadır. İdeal ilişkide olması gereken davranışların gösterildiği bu tür diziler,
gerçek hayatta muhtemel olmayacak kadar muhteşem görüntüler sunmaktadır. Gösterişli
evler, pahalı marka arabalar, uşaklar, hizmetçiler gibi gösterişçi tüketim nesnelerinin yanında
ideal insan tipleri ve insanların birbiriyle olan ilişkisi gerçek olamayacak kadar kusursuzdur.
Diğer taraftan mahallesinde yaşayan, küçük iş yeri olan karakterlerin de bulunduğu bu tür
dizilerde farklı sınıfsal konumda yaşayan insanların biraradalığı izlenmektedir. Kendi halinde
yaşayan insanların övüldüğü bu tür dizilerde dayanışmanın vurgulandığını söyleyebiliriz.

Aşk dizilerinde örneklemimize aldığımız “Erkenci Kuş” yapımı Cumartesi günleri Star
TV’de yayınlanmaktadır. Kısaca konusundan bahsedersek; reklam şirketi olan, yakışıklı,
kaslı, marjinal giyim tarzına sahip olan, başarılı, havalı “Can” karakteri erkek başroldür.
Partneri ise geleneksel bir ailenin küçük kızıdır, saf ve doğal bir görüntüsü vardır. Kendi
hayal dünyasında yaşayan “Sanem” karakteri, Can’ın reklam şirketinde asistan olarak işe
başlar. İkilinin ilişkileri böyle başlamış olur. Sanem hiç eğitimi olmamasına rağmen, kısa süre
sonra Can’ın gözüne girerek reklam tasarımcısı olur. Dizi genellikle Sanem’in ve ailesinin
yaşadığı mahallede ve reklam şirketinde geçmektedir. Romantik komedi formatında olduğu
için yan karakterler genellikle komiktirler. Her bölüm özenilmiş ve modaya uygun seçilmiş
marka kıyafetlerin tercih edilmesi özellikle kadın karakterlerin giyim tarzlarında oldukça
belirgin bir şekilde görülmektedir. Dizide öncelikle iki başkarakterin aşkı, daha sonra bu
karakterlerin aileleri arasındaki ilişki ve yan karakterlerin komiklikleri ve onların da aşk

11
ilişkileri görülmektedir. Yani genel olarak ikili ilişkilerin ve aile hayatının, bolca entrika ve
yanlış anlaşılmanın işlendiği dizi her hafta başka olaylarla izleyiciyi ekranda tutmaktadır.
Dizide oynayan oyuncuların, gerçek hayatları magazinsel açıdan da ekranlara taşınmaktadır.
Bu tür dizilerde oyuncu seçimleri, yetenek ve eğitim gibi faktörlerin ölçülmesinden önce
kültür endüstrisi açısından tüketime uygunluk bakımından yapılmaktadır.

Kültür endüstrisi, ürettiği ürün için öncelikle talep yaratmaktadır. Talebin oluşması
sürecinde etkili olan kitle iletişim araçlarının yaygın bir şekilde kullanılması pasif izleyicileri
tüketiciye dönüştürmek için oldukça işlevseldir. “Kitle iletişim araçları rasyonalize edilmiş,
tüketime güdüleyen ve tek tip bir pazarlama ideolojisinin yapılandırdığı bir yönelim ile
bireylerden başlayarak tüm toplumsal alana yayılan bir etki alanına sahiptir”( Yağlı, 2012:
150). “Özellikle son yıllarda reklam ve televizyon dizilerinin birbirlerinden beslendikleri
dikkat çekmektedir. Dizilere ürünler ve markalar yerleştirmenin yanı sıra artık dizi
oyuncularının da dizi içerisinde yaratılan karakterleriyle reklamlarda sıklıkla yer aldığı
görülmektedir. Burada amaç, izleyicilerin diziden aşina oldukları karakterlerin ve
özelliklerinin reklama ve reklamı yapılan markaya transfer edilmesidir. Böylece televizyonun
en önemli içeriklerinden olan reklamlar ve televizyon dizileri tüketim kültürünün yayılmasına
bütünleşik olarak hizmet etmektedir”(Aydın, 2014: 6274). Örneklemimize aldığımız “Erkenci
Kuş” dizisinde tüketimi güdüleyen birçok örneğe rastlayabiliriz. Öncelikle giyim sektörünün
moda olan markalarını oyuncuların kıyafetlerinde görmekteyiz. Hatta giyilen kıyafetlerin
hangi markaya ait olduğunu söyleyen sosyal medya hesapları bile bulunmaktadır. Modayı
belirleyen markaların dizilere sponsor olması, tüketimin sürekli her alanda görülmesi ve diri
tutulmasını sağlamaktadır. Sadece tekstil sektörü değil araba ve beyaz eşya sektörünün de
reklam olarak bolca görüldüğünü söylemek gerekir. Analizimizi daha da ileri taşırsak; çalınan
müzikler, elde tutulan ya da masada duran herhangi bir nesne bile reklam unsuru olmaktadır.
Kültür endüstrisinin çoğaltılarak yaratılmış her ürünü böylelikle gündelik hayatta, kitle
iletişim araçları sayesinde sürekli görünür olmaktadır.

Aşk dizilerinde incelemeye konu olan unsurlardan bir diğeri ise, toplumsal cinsiyet
inşasıdır. Karakterlerin davranışlarında, senaryonun gidişatında bu inşaya dair birçok örnek
görebilmekteyiz. Erkeğin başarılı ve yakışıklı olması, kadının ise saf ve güzel olması ideal
olanı sunması bakımından önemlidir. “Erkenci Kuş” dizisinde erkek, kadın için sürekli
sürprizler yapar, kadın ise bunlar karşında erkeğe hayranlık besler. Erkek o kadar
mükemmeldir ki başka kadınların da çekim alanındadır, bu yüzden esas kadınla arasında
kıskançlık yaşanır ve erkek bu durumu düzeltmeye çalışır, bunu yaparken de kendi ve kadının

12
yakın çevresinden yardım alır. Bu arzu edilme durumu tam tersi yani kadının gözde olduğu
durumlarda da geçerlidir. Bu örnekler hemen hemen her dizide olduğu gibi özellikle aşk
konulu dizilerde bolca görülmektedir. İzleyiciye hayali bir hayatı gösteren bu diziler ideal
erkek, kadın ve ilişkiyi özendirmektedir. Hatta toplumsal cinsiyet inşası bakımından oldukça
etkili olan bu göstergeler, toplumsal hayattaki gerçek ikili ilişkilerin seçiminde de etkili
olmaktadır. Yan karakterlere baktığımızda mahallede yaşayan kadınların ev işleri yapması,
birbirlerinin evlerine gidip dedikodu yapmaları, eşleriyle olan ilişkilerinde baskın yani halk
deyimiyle “dırdırcı” olmaları işlenmektedir. Diğer taraftan ofis ortamında çalışan kadınların
hayatında bir erkek ya da koca olmaması toplumsal cinsiyetin inşasında ideal formları bize
göstermektedir. Başarılı olan iş adamlarının diğer kadınlar tarafından gözde olmasının
yanında çapkın ilişkiler içinde olması da ahlaki olmayan davranış kalıplarının
normalleştirilmesi adına bize örnekler sunmaktadır.

Son bir değerlendirme yapacak olursak; bu tür dizilerin hemen hemen her kanalda
birkaç tane olması, ele almış olduğumuz tüketim nesnelerinin ve toplumsal cinsiyet inşası
konularının dolaşımı için açık göstergeler sunmasını zahmetsiz hale getirmektedir. Kitle
iletişim araçlarının görünenin ötesindeki etkisini ortaya koymak için askerliği ve Silahlı
Kuvvetleri konu alan dizilere bakacağız.

2.3. Askerlik Dizileri

Son yıllarda Türkiye’de ekranlarda Türk Silahlı Kuvvetleri’ni öven diziler dikkat
çekmektedir. Terörle mücadeleye karşı askerliğin önemini işleyen bu diziler toplumsal inşa
bakımından izleyiciyi oldukça etkilemektedir. Özellikle 2015’ten sonra ekranlarda bu türden
dizilerin olmasının, askerlik görevine teşvik etme amacıyla hazırlandığını söylemek yanlış
olmayacaktır. Türk tarihi açısından askerliğin önemi her zaman vurgulanmıştır. Bu tür
dizilerin izleyici kesimi yine orta ve alt sınıf insanlardan oluşmaktadır. Tüyleri diken diken
eden çarpıcı sahneleri ve müzikleri ile izleyiciyi ekrana kitlemektedir, aynı zamanda duygusal
sahneleri ile izleyenleri ağlatmaktadır. Bu tür dizilerin en büyük işlevi Türkiye’nin birlik,
beraberlik ve bölünmezliğini vurgulaması ve izleyiciler açısından milli duyguların taze
kalmasını sağlamasıdır.

Askerliği öven diziler için örneklemimize aldığımız yapım her pazartesi Star TV’de
yayınlanan “Söz” dizisidir. Dizide bir grup özel harekât timinin terörle mücadele kapsamında

13
ülkenin birliği için savaşmaları konu olarak işlenmektedir. Vatanlarına son derece bağlı olan
bu tim kendi aralarında da aynı bağlılığı göstermektedirler. Her bölüm terörle mücadele
konulu çatışmalara yer vermekte, bazen olaylar kişiselleşmektedir. Örneğin ilk bölümde
komutanlarının kızı terör mensupları tarafından kaçırılmış, zorlu mücadeleler sonucu kız
kurtarılmıştır. Ailelerinin genellikle köylü ya da alt sınıf insanlardan olması göze
çarpmaktadır. Özel hayatlarına gelince görevleri dışında özel ilişkilere zaman ayırmaları
kolay değildir, fakat her dizinin gereği olarak aşk ilişkilerinin olduğu sahneleri de
izlemekteyiz.

Vatana bağlılığı işleyen dizideki sahneleri değerlendirirsek; komutanların askerlere


söylediği sözler önemlidir. Bir sahnede komutanın askere “sen askersin başına gelen şeyleri
kişiselleştiremezsin, sen vatanın için varsın” demesi ya da “binlerce Mehmetçik doğsun diye
yine bir Mehmetçik can verir” gibi sözlerin mevcudiyeti, benliklerini ve canlarını vatana
bağlamanın askerlerin görevi olduğunun vurgulanması bakımından önemlidir. Askerlik
görevinin uhrevi bir boyutunun olduğunu bu sözlerle anlamak mümkündür. Benliğini vatana
bağlamak, istenilen görevler arasındadır. Dizi sektörünün toplumsal değer yaratma aracı
olarak da kullanılmasını bu dizide görmekteyiz. İzleyiciler açısından da milli bütünlüğün
önemi böylece tekrar tekrar ekranlara getirilerek tazelenmektedir.

Bu tür dizilerde öne çıkan müzik tercihleri insanları ağlamaklı duygu durumuna
sokmak için seçilmiştir. Acıklı sahnelerin bolca kullanılması izleyiciyi ekrana tutmak
bakımından değerlendirilirse, kültür endüstrisinin insani duyguları kullanarak var olma
stratejisi taşıdığını söylememiz yanlış olmayacaktır. “Her tür dramada şiddete başvurulur.
şiddet aslında türün yapısından kaynaklı olan vazgeçilmez bir öğedir. Çünkü çatışmanın
yeniden ve yeniden oluşturulması gerekir ki izleyicinin diziye bağımlılığı artırılabilsin”
(Geçer, 2015: 21). Toplumsal değerleri diri tutmak için hazırlanmış bu tür dizilerde bile
tüketim nosyonu vazgeçilmez bir başvuru yoludur. Dizinin ekranda kalması ve reyting alması
için şiddet içerikli görüntülerin kullanılması gerekmektedir. Dizinin konusu ne olursa olsun
kültür endüstrisi ürünleri her yolla pazara sokmakta ve devamlılığını her şekilde
sağlamaktadır. Bir dizi ne kadar örnek olursa olsun içinde tüketim unsurları taşımaktadır.

14
2.4. Etnik Diziler

Son yıllarda yoğun olarak etnik içerikli dizilerin ekrana taşınması, izleyici için yeni
görüntüler, kültür endüstrisi için ise yeni tüketim alanı oluşturmuştur. İzleyici merakının en
yoğun olarak kullanıldığı bu dizilerde, entrika içerikli sahnelerin olması da tüketimin
devamlılığını sağlamaktadır. “Etnografik iletişimin sözlü ve sözsüz iletişim tarzının
şekillenmesinde etkili olan kültürel değerler, dizide sözlü ve görsel olarak işlenmektedir.
Dizinin akışı içinde arka fonda çalan etnik müziklerin de dizinin vermek istediği mesajı daha
etkili hale getirdiği söylenebilmektedir. Böylece izleyici, milli değerlerin kodlarını medyadan
izlemekte ve dinlemektedir” (Yalçın, 2016: 2340). Seçilen müzikler, gösterilen mekânlar
kültür endüstrisi açısından bir ürün haline gelmiştir. Her bölüm bu ürünler izleyicinin
bilincine sunulmakta ve kültür endüstrisinin devamlılığı bu şekilde sağlanmaktadır.

Etnik diziler için örneklemimize aldığımız “Hercai” dizisi Atv kanalında, her Cuma
yayınlanmaktadır. Hercai’nin kelime anlamı; hiçbir şeyde kararlı olmayan, bir dalda
durmayan, bir işi sonuna değin götürmeyen, aşkta bağlılığı bulunmayan kimsedir. Dizi bir
kitaptan uyarlanmıştır. Kısaca konusuna değinmek gerekirse; dizi Mardin’in Midyat ilçesinde
geçmektedir. Dizi iki düşman aşiretin, namus davası üzerine, birbirlerinden intikam
almalarını, aşk üzerinden anlatmaktadır. Birbirlerine âşık olan “Miran” ve “Reyyan” iki
düşman ailenin çocuklarıdır. Miran’ın ailesi geçmişte yaşanan namus davasının karşılığı
olarak Reyyan’ı istemişler ve Miran ile evlendirmişlerdir. Fakat ailesi istediği için Miran
evlendikleri ilk geceden sonra Reyyan’ı ortada bırakıp kaçmak zorunda kalmıştır, böylece
geçmiş namus davasının intikamı alınmış olacaktır. Reyyan karakteri; namusu temsil eder, hiç
okutulmamış ve ailesi haricinde kimseyle iletişim kurmamıştır. Miran ise; ataerkil toplumda
gücü ve soyun devamlılığını simgeleyen karakterdir.

Miran aşiretteki tek erkektir, yaşı küçük olmasına rağmen aile içinde kendinden büyük
olanlara da sözü geçmektedir. Reyyan karakterine dönersek aşiret yapısı içinde sözü
geçenlerin istekleri doğrultusunda yaşaması ve özgürlüğünün onlara bağlı olması örneklerinde
görüldüğü üzere, ataerkil yapının güçlü bir şekilde dizide işlendiğini söylemek gerekir. İki aile
arasındaki kan davası, “namus” üzerinden çıkmıştır. Özellikle doğu kültüründe önemli olan
ahlaki değerler dizide bolca işlenmiştir. Dizide kadınların ikincil konumda olmasını bu ahlaki
değerlerin yüceltilmesine bağlayabiliriz. Türkiye’deki doğu kültürünün özeliklerini dizide
bolca görmekteyiz. Örnek vermek gerekirse; yaşlı, zengin erkeklerle, yaşı küçük kadınların
evlendirilmesi, aşiretin başına geçmek için erkekler arasında süren mücadele, kadınların

15
statüsü yüksek erkeklerle evlenmek istemesi ve bunun için birbirleriyle yarışmaları gibi
davranış örüntülerini görmekteyiz. Mekânsal olarak incelersek; dizinin çekildiği yerdeki tarihi
ve etnik unsurların bolca gösterilmesi göze çarpmaktadır. Türkiye’deki doğu kültürünün
özellikle ataerkil yapısının baskınlığını dizide görmek mümkündür. Toplumsal değerlerin
yeniden inşasını gözlemlediğimiz bu dizilerde izleyicinin doğu kültüründeki çarpıcı örnekleri
merakla izlemesi, dizi sektörü açısından reyting malzemesi olmasını da beraberinde
getirmektedir. Etnik göstergelerin merakla izlenmesi, kültür endüstrisi açısından tüketimin bu
tür dizilerde tekrarlanmasını sağlamaktadır. Son yıllarda etnik unsurların vurgulandığı
dizilerin çoğalması da bu yüzdendir. Kültürel değerlere ve normlara merak ve öğrenme isteği
ile yaklaşan izleyicinin bu tutumunu kültür endüstrisi ekonomik girdi olarak kullanmaktadır.

Aşiret yapısının zengin ve lüks tüketimi de dizide işlenmektedir. Hizmetçiler,


bahçıvanlar, lüks arabalar, büyük konaklar gibi tüketim nesneleri, etnik ögelerin vurgulandığı
dizilerde de gösterilmektedir. Geleneksel kültürü anlatan bu dizilerde bile kapitalist üretimin
metalarının reklamını görmek mümkündür.

Son olarak her dizide olduğu gibi izleyiciyi ekranda tutma stratejisi olarak şiddet ve
ağlama içeriklerini her bölüm izlemekteyiz. Özellikle baş kadın karakter olan Reyyan’ın
namus yüzünden erkek kardeşleri tarafından şiddete uğraması buna örnek olarak verilebilir.
Aynı zamanda toplumsal bir sorun olarak gördüğümüz kadına şiddettin her bölüm ekrana
taşınması eleştirilmesi gereken bir konudur. Çünkü tekrarlanan şiddet sahneleri zamanla onun
normalleştirilmesi yönünde bir algıya yol açabilmektedir. Ayrıca kadına şiddetin coğrafi oluşu
gibi bir önyargıyı da izleyiciye verebilmektedir. Acı ve dram, daha karmaşık düzenlenmiş ve
daha az tekrar edilen bir işleyiş üzerinden izleyiciye verilebilir.

Sonuç

Bu çalışmada, Frankfurt okulu mensubu düşünürlerden olan Theodor Adorno ve Max


Horkheimer tarafından geliştirilmiş “kültür endüstrisi” kavramından hareketle, Türkiye’deki
televizyon dizileri eleştirel bir çerçevede değerlendirilmiştir. Kültür endüstrisi kavramı,
kültürün pazarlanmasına olduğu kadar yeniden üretimi ve dönüştürülmesine de gönderme
yapmaktadır. Bu yönüyle televizyon dizi sektörü iletişimin olduğu kadar sosyolojinin
kapsamına girmektedir. Türkiye’de yayınlanan güncel diziler, mafya, aşk-romantizm, askerlik
ve etnik dizi şeklindeki kategorilere ayrılarak incelenmiştir. Mafya kategorisinde “Çarpışma”,

16
aşk-romantizm kategorisinde “Erkenci Kuş”, askerlik kategorisinde “Söz” ve etnik dizi
kategorisinde “Hercai” değerlendirilmiştir.

Çarpışma’da erkek kimliği, entrika ve şiddet örgüsünün, Erkenci Kuş’ta sosyo-


ekonomik statü, romantik aşk ve psikolojik gereksinimlerin, Söz’de vatanın birliği ve
beraberliğine yönelik siyasi ve sosyal ihtiyaçlar ile fedakârlık duygusunun ve Hercai’de aşiret,
ağalık, töre, aile vb.nin içerisinde bulunduğu feodal ve ataerkil ilişkilerin işlendiği
görülmektedir. Bu işleyişlerde kategorik çeşitlenmenin getirdiği farklılıkların yanı sıra
eğlence ve tüketim gereksiniminden kaynaklanan benzerlikler göze çarpmaktadır. Adorno ve
Horkheimer’a ait kültür endüstrisi kavramı bu aşamada ufuk açıcıdır. İnsanların boş vakitleri
nasıl değerlendirdikleri önemlidir. Televizyon dizileri boş vakitleri eğlence ve tüketimle
doldurmak kadar izleyicilere sundukları ideal insan tipleri, ideal davranış kalıpları ve ideal
alışkanlıklar bakımından da dikkat çekmektedir. Örneklem bağlamımızdaki diziler bir taraftan
güven gereksiniminin önemi ve maliyeti gibi Türkiye’nin güncel problemlerini geniş bir olay
örgüsü içerisinde işleyerek toplum tarafından takip edilmeyi mümkün kılarlarken, diğer
taraftan da streotipleştirilmiş roller ile toplumu dönüştürebilmektedir.

Sosyolojik açıdan bakıldığında, güvene dayalı toplumsal ilişkilerin kurulması gereği


Türkiye toplumunun en güncel gerçeğidir. Bu gerçek, Çarpışma’da güç, para, yalan ve
entrika; Erkenci Kuş’ta sosyo-ekonomik statü, doğallık, romantizm ve eğlence; Söz’de
diğerkâmlık, vatanseverlik, mücadele ruhu ve fedakârlık ve Hercai’de feodal aile ilişkileri ve
kurallarına bağlılık, eril toplumsal cinsiyet rollerine sahip çıkmak ve toplumsal itibar
üzerinden işlenmektedir. Bütün dizilerde şiddet ve aşkın ortak temalar olduğu ve izleyici
tarafından takdir topladığı görülmektedir. Bu, izleyiciye tüketilmesi için kolay temaların
sunulduğunu ve onların da bunları tüketerek varolduklarını göstermektedir ki, bu, çift yönlü
bir diyalektiktir.

Aslında silah, şiddet ve hakaret cümlelerinin yoğunluğu ile aşk temasının dizileri
sürükleyen temel unsur olması, Türkiye’deki dizilerin tematik çerçevede zengin olmadığına
da yorulabilir. Psikolojik olarak bakıldığında, bu durumun toplumdaki üretme duygusu ve
özgünlük gereksinimine zarar verdiği söylenilebilir. Kültür endüstrisi kavramından
anlayabildiğimize göre, Türkiye’deki dizilerde gözlemlenen bu ortak durum, yeniliğe ve
gelişmeye açıklığa ket vurabilmektedir. Popüler kültürün şekillenmesinde etkisi bulunan
dizilerin bu yönleriyle yeniden değerlendirilmeleri gerekmektedir.

17
Kaynakça

Adorno, W. T. (2003) Kültür Endüstrisini Yeniden Düşünürken. (Çev.)Bülent O. Doğan.


Cogito, 36, Yaz.

Adorno, W. T. (2007) Kültür Endüstrisi Kültür Yönetimi. (Çev.) Mustafa Tüzel, Nihat Ünler
ve Elçin Gen. İstanbul: İletişim Yayınları.

Akçalı, İ, S. (2006). Günlük Yaşamda Reklam ve Büyülenmiş Tüketiciler. Selda İçin Akçalı
(Der.). Gündelik Hayat ve Medya (s.97-114). Ankara: Ebabil.

Aksoy, S., Narmanlı, D. (2019). “Tutan/Tutmayan" Tanımlaması İle Yaratılan Farklılık


Yanılsamasına Karşı Yerli Dizilerin Aynılığı. Gümüşhane Üniversitesi İletişim Fakültesi
Elektronik dergisi. Sy. 1: 538-565

Anbarlı,Ö, Z. (2019). Dijital Televizyon Dizilerinde Hegemonik Erkeklik. Erciyes İletişim


Dergisi. Sy. 1: 81-104

Assoun, L,P. (2014). Frankfurt Okulu. (Çev.) Işıl Ergüden. Ankara: Dost.

Ateşalp T. S. (2016). “Nitelikli Televizyon”:Medya Profesyonellerinin Perspektifinden Türk


Televizyon Dizilerinde Nitelik. İletişim. Sy.25: 9-37

Aydın, K, Ö. (2014). Televizyon Reklamlarında Dizi Karakteri Kullanımıyla Sunulan


Tüketim Kültürü Değerleri: Yalan Dünya Örneği. Journal of Yasar University. Sy.36: 6273-
6282

Erol, G. (2007). Türk Yerli Dizileri ve Estetik Yargıların Biçimlenmesi. Gülbuğ Erol (Der.).
Medya Üzerine Çalışmalar. (s.235-251). İstanbul: Beta.

Geçer, E. (2015). Türk Dizilerinde Kültürel ve İdeolojik Bir Değerlendirme: Made İn Turkey.
Müttefekkir. Sy.3: 13-23

Kazaz, M. Özkent, Y. (2016). Televizyon Dizileriyle Eş Zamanlı Olarak Twitter Kullanımı:


İletişim Fakültesi Öğrencileri Üzerine Bir Araştırma. Selçuk İletişim Dergisi. Sy:2: 205-224

Kırtepe, S. (2014). Dizi Karakterlerinden Etkilenme Hakkında İzleyici Değerlendirmeleri.


(Yayınlanmamış Doktora Tezi). Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Endüstrisi, Erzurum.

Sengir,S. (2015). Kültürel Değişkenler Örüntüsündesanat Eğitiminin Görsel Kültür


Eğitiminedönüşüm Gerekçeleri. Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi. Sy.54: 264-277

Stevenson, N. (2008). Medya kültürleri Sosyal Teori ve Kitle İletişim. (Çev.) Göze Orhon,
Engin Aksoy. Ankara: Ütopya.

18
Yağlı, F. (2012). Görsel Kültür Ve Görsel İmajın Bir İnşa Alanı Olarak Modanın Endüstriyel
Büyüsü. 1. Uluslar arası Moda ve Tekstil Tasarımı Sempozyumu. (ss. 147-152). Antalya:
Akdeniz Üniversitesi.

Yalçın, M. (2016). Popüler Kültür Ürünü Olarak Türk Televizyon Dizilerinde Etnografik
İletişim Kodların Kullanımı: Diriliş “Ertuğrul” Örneği. İnsan ve Toplum Bilimleri Araştırma
Dergisi. Sy.7: 2232-2341

Zoonen, L. (2014). Medyada Feminist Yaklaşımlar. Süleyman İrvan (Der.). Medya Kültür
Siyaset (s.265-298). Ankara: Pharmakon.

19

You might also like