You are on page 1of 5

AVRUPA FELSEFESİ

Milotoslu filozoflar

Thales: her şeyin kökeni sudur

Aneksimendros: ilk madde belirsizlik

Aneksimenes: ilk madde hava veya soluk

ELEALILAR

Parmenides: var olan her şey ezelden beri vardır. Hiçbir şey yoktan var olmaz. Her şey
akıldan oluşur. Gözüyle gördüğüne inanmaz, duyuların bilgisine inanmaz

Heraklitos: aynı ırmağa iki kez girilmez. Tanrı hem gece hem gündüzdür, hem kış hem
yazdır, hem savaş hem barış, açık ve tokluktur. Tanrı yerine akıl anlamına gelen logosu kullanmıştır.
Her şeyin altında yatan şey logostur tanrıdır. Duyulara inanmaktadır. Her şey akar.

Empedokles: Doğanın bir maddeden ortaya çıkması mümkün değildir. Ona göre doğada 4
tane ilk madde (kök) varı. Toprak, ateşi hava su. Doğadaki değişimler bu dört maddenin birbirine
karışıp ayrışması sayesinde gerçekleşmektedir. Her şey ateş toprak hava ve sudan meydana gelmiştir.
Ancak karışım oranları farklıdır. Parçaları birleştirip bütün haline getiren sevgidir.

Anaksagoras: her şeyden biraz vardır. Bu küçük parçacıklar tohum veya filizdir. İlk atinalı
filozoftur.

Demokritos: Doğadaki atomlar sonsuz ölçüde çeşitlidir. Atom kuramı duyumlarımızı da


açıklayabilmektedir. Bir şey duyumsuyorsak bu boş uzamda atomların hareket etmesinden
kaynaklanmaktadır. Ayı görmemi sağlayan şey ay atomlarının gözüme ulaşmasıdır. İnsanlarda ruh
beyne bağlıdır, beyin dağılınca bir bilince sahip olamayız. Atomlar değişmeyen ve akmayan şeylerdir.
İnsanlar ölünce ruh atomları her etrafa saçılır. Ölümden sonra yaşam yoktur.

Sokrates: Platonun hocası çirkin biri ama fikirleri çok güçlü ve kendisinin hiçbir şey
bilmediğini düşünüyor. Akılcı. Oligarşiliği savunur.

Platon: her şeyin akıldan meydana geldiğini söyler.

Aristotales: Platonun öğrencisi. Her şey sadece akılla elde edilmez. Duyular da önemlidir.
Duyularda var olmayan bir şey bilinçte de var olamaz. İnsanın doğuştan gelen bir aklı yoktur. Akıl en
önemli niteliğidir insanın. İnsanların mutlu olması için üç şey olmalıdır. Haz ve keyif verici bir hayat,
özgür ve mutluluk sahibi, araştırmacı ve filozof olarak yaşamaktır.

HELENİZİM

Aristo ve ortaçağ başlangıcı arasındaki dönemdir. Yunan kültürünü ele alır. Helenistik
krallık: Makedonya, Suriye ve Mısırdır.
STOACILAR

Tek bir dünya vardır.

Cicero stoacıların başında gelir. Bireysel olan insanı merkeze yerleştiren bir dünya görüşü
için Hümanizmi ortaya koymuştur. Stoacı olan Seneca ise insan için insanın kutsal olduğunu
söylemiştir.

Hastalık ve ölüm gibi bütün doğal süreçler doğanın değişmez yasalarına göre
gerçekleşmektedir. Hiçbir şey rastlantı değil. Her şey zorunlu olarak gerçekleşir ve kader geldiğinde
yakınmak bir işe yaramaz.

EPİKUROSÇULAR

Epikuros haz veren bir davranışın sonucunda her zaman olası yan etkiler vardır (çikolata).
İnsanın hayvandan farklı hayatını planlamasıdır. Haz hesabı yapabilir. Ölüm bizi ilgilendirmez der.
“Var olduğumuz sürece ölüm ortada yoktur; ölüm geldiği anda da biz artık yokuz.”

Plotinos: Var olan tek şey tanrı ya da birdir. Doğadaki biçimlerde birin yani tanrının zayıf
birer yansımasıdır. Görülen her şeyde tanrının bir yansıması vardır.

Descartes: kesin bilgiye akılla ulaşılır. Yeni çağ felsefesinin kurucusudur. İlk büyük sistem
kurucusudur. Açık ve kesin olarak doğru olduğuna emin olmadığımız bir şeyi doğru kabul edemeyiz.
Descartes her şeyden şüphe eder. “Düşünüyorum o halde varım.” Tanrı fikri doğuştan gelmektedir.
Düşünce ve varoluş arasında bağ vardır. Tinsel ve uzamsal gerçeklik arasında bağ vardır. Gerçeklik
birbirinden tamamen ayrı olan iki tözden, düşünce ve uzamdan oluşmaktadır. Her şey ya düşünme ya
da uzamdır. Hayvanlarını makine olarak görür. Düalist. Tanrının var olmak için kendinden başka bir
şeye ihtiyacı yok.

Spinoza: Var olan her şeyde tanrıyı görür. Kutsal kitaba “tarihsel-eleştirel” açıdan bakan ilk
kişidir. Kendimizi duygularımızdan ve izlenimlerimizden kurtardığımız zaman mutlu olabilir.
Descartesin tersine tek bir töz olduğunu savunur. Var olan her şeyi tek ve aynı şeye indirger. Monist.
Doğa tanrıdır. İnsan özgür değildir. Sadece tanrı ya da doğa özgürdür. Determinist.

Locke: Empiristtir (Berkeley ve Hume gibi). Duyuların önemli olduğunu savunmuştur


Aristotales gibi. Bilinç boş bir levhadır. Birincil ve ikincil nitelikler diye ayrım yapmıştır. Birincil
nitelikler, şeylerin kapladığı yer, ağırlığı, biçimi, hareketi ve sayısıdır. Duyuların gerçekliğine hitap
eder. İkincil nitelikler, renk, koku, tat ya da sestir bunlar gerçek özellikleri yansıtmaz. Birincil
niteliklerde herkes aynı görüşe sahiptir ama ikincil nitelikler hayvandan hayvana, insandan insana
değişir. İnsanın tanrı hakkındaki bilgisi akıldan kaynaklandığı için rasyonalisttir. Düşünce özgürlüğü
ve hoşgörüden yanadır. Cinsler arası eşitliği savunur. Erkeğin kadınlardan üstün olduğu fikri
insanların yol açtığı bir durumdur. Güçlerin ayrılması ilkesini ilk savunandır (devlet iktidarının çeşitli
kurumlara dağıtılması). Fiziksel dünyanın gerçek olduğuna inanmıştır.
Hume: İnsan hem izlenimlere hem de tasavvura sahiptir. İzlenim, dış dünyanın doğrudan
duyumsanması, tasavvur ise bu izlenimin hatırlanmasıdır. Buddha ile benzer görüşleri yansıtırlar.
Agnostiktir.

Berkeley: Empiristtir. Dünyadaki şeyler aynen duyumsadığımız gibidir. Madde ve malzeme


duyumsanamaz. Şeyleri de elle tutulur bir halde duyumsamayız. Tanrının varlığı herhangi bir insanın
varlığından daha kesindir. Tanrı bilincimizdedir. Var olan her şeyin tek nedeni tanrıdır. Zaman ve
uzam biliçtedir Her şey tinden meydana gelir.

Kant: Dünya hakkındaki bilgilerin oluşmasında hem izlenimler hem de aklın önemi vardır.
Kanıtlanamaz olan şeyler insan alının bir özelliğidir. Dünyanın bütün insanlar için nasıl olacağı
bilinebilir. Doğa yasaları mutlak ve geçerlidir. İnsanın özgür bir iradesi vardır. Her şey nedensellik
yapısına göre gerçekleşmektedir. Evrensel ahlak yasasını kabul eder. Bir şeyi ödev saydığın için
yapıyorsan ancak o zaman ahlaksal davranıştan söz edebiliriz. İnsanın ölümsüz bir ruhu vardır, tanrı
vardır ve insanın özgür iradeye sahip olduğu varsayımı insan ahlakı için kaçınılmazdır.

Romantikler

Johann Gottfried Herder romantikler açısından çok önemlidir.

Romantikler sanatın insanları dile getirilemeyene yaklaştırılabileceğine inanıyordu. Hatta


bazıları sanatı tanrıya benzetmişti.

Hegel: kalıcı ve mutlak doğrular olamaz. İnsan bilgisinin temelleri kuşaktan kuşağa
değişmektedir. Akıl dinamik bir süreçtir. İnsan bilgisi daima ilerler ve insanlık da durmadan gelişip
ileri doğru hareket eder. Tarihin bir amacı vardır. Diyalektiğin kurucusudur. Bilginin üç aşaması tez-
antitez ve sentezdir. Kadın ve erkek birbirinden farklıdır. Hayvan erkeğin özelliğine bitki de
kadınınkilere yakındır. Dil bireyi yaratır. Dünya tini önce bireyde bilincine varır. Buna öznel akıl der.
Daha sonra yüksek bir bilince ise aile, toplum ve devlette ulaşır. Buna da nesnel akıl der. Üçüncü
aşama da mutlak akıldır. Bu da sanat, din ve felsefedir. Bunların arasında aklın en yüksek biçimini
felsefe oluşturur.

Kiekegaard: hegel e tepki göstermiştir. Doğrular özneldir. Tanrıyı nesnel olarak


kavrayamadığımız için inanmak zorundayız. Bir şeye akılla değil öznel yolla ulaşılır. Doğru her
zaman azınlıktır. Ona göre varoluşun üç biçimi vardır: estetik aşama, etik aşama, dini aşama. Ona göre
bir çok insan ömrünü sadece bir aşamada kalarak tamamlar. Estetik aşamada biri hep günü gününe
yaşar ve haz peşinde koşar. Gösterişçillik yapar. Kaygı onun için olumlu bir durumdur. Kişinin
varoluşsal durumda bulunduğunu gösterir. Etik aşamada ciddi tutum vardır. Ahlaki ölçütlere
dayanarak karar verir. Dini aşamada inancı estetik hazlara ve aklın buyruklarına tercih ederler.

Marx: Toplumdaki maddi, ekonomik ve toplumsal ilişleri altyapı, toplumdaki düşünüş tarzı,
politik kurumlar, yasalar, din, ahlak, sanat, felsefe ve bilime üstyapı der. Maddi koşullar toplumdaki
her türlü düşünce ve fikri taşımaktadır. Altyapı üstyapıyı belirler. Üstyapı maddi altyapısını yansıtır.
Toplumdaki üretim biçimi orada ne gibi politik ve ideolojik ilişkiler görüleceğini belirler. Üstün
durumdaki kişi sınıf egemenliğini terk etmeyeceği için değişim ancak devrimle olur. Kapitalist
toplumdan komünist topluma geçişin nasıl olacağı üzerinde durmuştur. Nasıl çalıştığımızı bilincimizi
etkiler ama bilinç de çalışma tarzını etkiler. Kapitalist sistemde işçi bir başkası için çalışmaktadır. Bu
nedenle çalışma onun kendi dışında bir şey haline gelir. İşçi kendi emeğine ve dolayısıyla kendi
kendine yabancılaşır. İnsan olarak değerini yitirir. Kapitalizm işçinin yarattığı bir artı değer veya kara
el koymaktadır. Bu da sömürüdür. Elde edilen karın büyük bir kısmını üretim araçlarını
modernleştirmete ayırır. Kapitalizmde giderek artan fabrikalar işgücüne olan ihtiyacı azalttı. Böylece
işsizlik durmadan artar ve toplumsal sorunlar büyür. Marx’a göre bu tür krizler Kapitalizimin sonunun
yaklaştığını göstermektedir. Marx en sonunda proleterlerin başkaldıracağına ve üretim araçlarını ele
geçireceğine inanıyordu. Daha sonra proletarya burjuvaziyi baskı ve denetim altında tutar ve yeni bir
sınıflı toplum oluşur: proletarya diktatörlüğü. Daha sonra bunun yerine sınıfsız bir toplum olan
komünizm alacaktır (Üretim araçlarının herkese yani halka ait olduğu bir toplum). Böylece herkes
yeteneğine göre çalışacak ve ihtiyacı kadar alacaktır. Marxtan sonra bu hareket iki kola ayrıldı. Sosyal
demokrasi: daha insanca ve daha adil bir topluma adım adım ve barışçı bir yoldan varmak ister (Batı
Avrupada ağırlık kazandı). Leninizm: eski sınıflı toplumun ancak devrimle ortadan kaldırılabileceğini
savunmaya devam ederler (Doğu Avrupada, Asya ve Afrikada ağırlık kazandı).Her ikisi de yoksulluk
ve baskıya karşı mücadele ettiler.

Darwin: insanın kendisinin uzun bir biyolojik evrimin sonucu olduğunu kanıtladı. Darwin
yeryüzünün yaşını 300milyon olarak tahmin etti. Her adada farklı tür canlıların olması beslenme
biçimleriyle alakalıdır. Dünyadaki büyün hayvanlar birbiriyle akrabadır. Var olma mücadelesindeki
doğal seçim evrimsel gelişmeye yol açıyordu. Çevreye daha iyi uyum sağlayan hayatta kalıyordu ve
kendi türünün devamını sağlıyordu. Birbirine en yakın türler arasında hayatta kalma mücadelesinin
daha şiddetli geçtiğini belirtmiştir. Çünkü bunlar aynı besin kaynaklarının elde etmeye çalışmaktadır.
Darwin tanrının dünyayı yarattığı inancını sarsmıştır. İnsanların ve insansı maymunların bir zamanlar
aynı kökenden çıktığını savunuyordu. İlk yaşam sıcak ve küçük su birinkitisinden çıkmıştır.

Freud: insanın güdüsel yaşamı, insanın güdüleri ve ihtiyaçlarıyla çevresinin dayattıkları


arasındaki gerilim ya da çatışmadır. Geçmişe ait bütün anıları içimizde taşırız. Haz ilkesi gerçeklik
ilkesiyle dengelenmeye başlar. Bu düzenleyici işlevi üstenen ego yani ben oluşur. Cinsel istekler ve
ihtiyaçlar insanın doğal ve en önemli özelliğidir. İnsan bilinci, insanın ruhunun ancak küçük bir
bölümünü oluşturur. Bilince olduğumuz şeyler buzdağının sudan çıkan ucu kadardır. Bilicin altında
biçinçaltı ya da bilinçdışı yatmaktadır. Düşündüğümüz, yaşadığımız ve aklımıza gelen her şeye
önbilinç adını vermiştir. Bilinçdışı bastırılmış olan her şeydir. Bilinçdışı düşünceler rüyalar
aracılığıyla kendini bilince duyurmaya çalışır. Rüyanın gizli düşüncesini yorumlayıp açığa çıkmış
içeriğe dönüştürme çabasına Freud, rüya işçiliği adını verir. Rüyalar küçük birer sanat eseridir.
Sartre: Varoluş özden önce gelir. Öz bir şeyin gerçekten ne olduğudur yani onun doğasıdır.
İnsan doğasını kendi yaratmak zorundadır. Çünkü bunlar kendşne önceden verilmiş değildir. İnsanlar
özgürdür. Yaşamın bir anlamı vardır. Neyi algıladığımızı biz belirleriz. Kadın erkeğe kıyasla daha
yumuşak değerlere sahip çıkmaktadır.

You might also like