Professional Documents
Culture Documents
FIKHU'L-İHTİLÂF VE İLK DÖNEM İSLAM HUKUKÇULARI'NIN KULLANDIĞI NEZAKET DİLİ (Cilt 1 SF. 553-569)
FIKHU'L-İHTİLÂF VE İLK DÖNEM İSLAM HUKUKÇULARI'NIN KULLANDIĞI NEZAKET DİLİ (Cilt 1 SF. 553-569)
ELEŞTİRİ KÜLTÜRÜ
ve TAHAMMÜL AHLÂKI
Kitabın Adı
İslâm Düşüncesinde Eleştiri Kültürü ve Tahammül Ahlâkı
Koordinatörler
Prof. Dr. Ahmet POLAT - Prof. Dr. Abdülcelil BİLGİN
Yayına Hazırlayan
Arş. Gör. Şaban ARGUN
Son Okuma:
Arş. Gör. Ahmet Numan ÜNVER - Arş. Gör. Muhammed Ali ACAR
Arş. Gör. Nuray SARMAN
Kapak Tasarım
Halil YILMAZ
Baskı:
Çınar Mat. Yay. San. Tic. Ltd. Şti.
100. Yıl Mahallesi Matbaacılar Caddesi
Ata Han No.: 34/5 Bağcılar / İstanbul, 0212 628 96 00
Sertifika No: 12683
1. Basım
Ekim 2019 / 1000 adet basılmıştır.
İletişim Adresi:
Ensar Neşriyat Tic. A.Ş.
Düğmeciler Mah. Karasüleyman Tekke Sok. No: 7 Eyüpsultan / İstanbul
Tel: (0212) 491 19 03 - 04 – Faks: (0212) 438 42 04
www.ensarnesriyat.com.tr – siparis@ensarnesriyat.com.tr
İSLÂM DÜŞÜNCESİNDE
ELEŞTİRİ KÜLTÜRÜ
ve TAHAMMÜL AHLÂKI
Milletlerarası Tartışmalı İlmî Toplantı
26 - 28 Nisan 2019
CİLT -I-
İstanbul 2019
® Bu kitap İslâmî İlimler Araştırma Vakfı tarafından yayına hazırlanmış olup tebliğlerin ilmî ve fikrî muh-
teva ile dil bakımından sorumluluğu tebliğ sahiplerine, te’lif hakları İSAV’a, basım organizasyonu ise anlaşmalı
olarak Ensar Neşriyat’a aittir.
Toplantıyı Tertipleyenler:
Bu kitapta yer alan araştırma metinleri, hakem heyitinden geçmiş olup “Kitapta Bölüm” olarak değerlendi-
rilmiştir. Çalışmaların sorumluluğu yazarlarına aittir.
İslâm Düşüncesinde Eleştiri Kültürü ve Ahlâkı/ Mahsum Aytepe (ed.), İstanbul: Ensar Neşriyat, 2019,
c. 1, s. 624, 23,5 cm.
ISBN : 978-605-7619-52-5 (I. Cilt) / 978-605-7619-54-9 (Tk.)
1. Kur’ân, 2. Toplum, 3. Fıkıh; 4. Dinî ve Sosyal Hayat; 5. Hukuk Tarihi
200.9 DC20
FIKHU’L-İHTİLÂF VE İLK DÖNEM İSLAM HUKUKÇULARI’NIN
KULLANDIĞI NEZAKET DİLİ
İsa ATCI
GİRİŞ
Allah, insanları farklı ırk, dil ve renklerde yarattığı gibi farklı akıl seviyesi ve
kavrayış kapasitesinde yaratmıştır. Bunun bir neticesi olarak, aynı konu üzerinde
birbirinden farklı görüşler ortaya çıkmış ve insanlar fıtratlarının bir gereği olarak
kendi doğrularının arkasından gitmeye, onları savunmaya ve diğer insanları hakka
ve hakikate uymaya ikna etmeye çalışmışlardır. Esasen bu davranış biçiminde bir
sorun da yoktur. Zira Allah’ın emri de iyi ve doğru olanın yayılması kötü ve yanlış
olanın engellenmesi doğrultusundadır.
Bununla birlikte ne yazık ki, karşı tarafa kendi görüşünün doğruluğunu izah
etme düşüncesi zaman zaman; hararetle savunma, ispat etme ve hatta zorla kabul
ettirme noktasına varabilmiştir. İşte bu durumda müsamaha ve farklı görüşlere
tahammül, yerini kırıcı sözlere, ithamlara, yanlış isnadlara ve tahammülsüzlüğe
bırakmış, özellikle itikâdî alanlarda cereyan eden tartışmalar “tekfir” ile sonuçlana-
bilmiştir. Esasen günümüzde de durum çok farklı değildir. Özellikle ilim çevreleri-
nin birbirlerine tahammülsüzlüğü, önyargılarla cevaplar üretmeye çalışmaları ve
ilmî adâp sınırlarını zorlayan atışmaları “mu’tedil” olması arzulanan İslam ümme-
tinin en temel iletişim problemlerinin başında gelmektedir. Dahası ihtilâflar tefri-
kaya dönüşmekte; birlik ve beraberliğe her zamankinden daha çok ihtiyaç duydu-
ğumuz asrımızda kısır tartışmalarla gönüller kırılmakta, enerji kayıpları yaşanmak-
tadır.
1. KAVRAMSAL ÇERÇEVE
Esasen hilâf, ihtilâf, cedel ve münâzara kavramları klasik eserlerde birbirlerine
yakın veya aynı anlamlarda kullanılmıştır. Bununla birlikte bazı âlimler tarafından
aralarında ki ufak nüans farklılıklarına işaret edilerek tanımlamalarda bulunulmuş,
söz konusu farklılıklar tespit edilmeye çalışılmıştır.
Keza bu ilimlerin birbirleri ile olan irtibatları, aralarındaki usûl-fürû’ ilişkisi de
tetkik edilmeye ve belirlenmeye çalışılmıştır. Bu bağlamda;
Dr. Öğr. Üyesi, Aksaray Üniversitesi İslami İlimler Fak. İslam Hukuku Anabilim Dalı,
isakonevi@hotmail.com, orcid.org/0000-0002-5198-3874.
FIKHU’L-İHTİLÂF VE İLK DÖNEM İSLAM HUKUKÇULARI’NIN 554
KULLANDIĞI NEZAKET DİLİ
Kâtip Çelebi’ye (ö. 1067/1657) göre hilâf ilmi, aralarında bazı farklar olmakla
birlikte aslında “mantık” ilminin bir alt dalı olan “cedel” ilminin bir alt dalıdır.1
Cedel bir yönüyle “nazar” ilminin de alt dalı olup “hilâf” ilmi kendisinden sâdır
olmuştur. Bununla birlikte cedel ilmi, dini ilimler ile sınırlı olmakla aslı diyalektiğe
dayanan “mantık ilmi” nden biraz da farklıdır. Bu yönüyle “âdâbu’l-bahs” ismi ile
bilinen “münâzara ilmi” nin kapsamına girmektedir.2
Buna göre Kâtip Çelebi yukarıda bahsi geçen ilimleri kapsamlarına göre genel-
den özele şöyle kategorize etmektedir:
Mantık →nazar →münâzara (adâbu’l-bahs) →cedel →hilâf.
Taşköprizâde (ö. 968/1561) ise, nazâr, münâzara, cedel ve hilâf ilimlerini
usûl-i fıkhın alt dalları arasında zikretmiştir.3
Cedel ve münâzara ilminin aynı görevi icra ettiğini ifade eden Kâtip Çelebi’nin,
“cedel ilmi, daha dar çerçeveli olmakla birlikte ‘cedel ilmi’ne ‘münâzara ilmi’ demek
de çok yanlış değildir”4 görüşüne Saçaklızâde (ö. 1145/1732) katılmaz. O’na göre,
“münâzara, cedel gibi değildir. Çünkü münâzara ilmi, doğru olanı anlamaya yardım
eder. Esasen münâzaranın amacı doğruyu ortaya çıkarmaktır. Cedel ise,
Teftâzânî’nin ifade ettiği gibi, herhangi bir hükmü savunmak veya çürütmek için
faydalanılan ilimdir.”5
Çalışmamızın bu kısmında İslam düşünce tarihinin gelişim serüvenine önemli
etkileri olan bu ilimler kısaca açıklanmaya ve aralarındaki benzerlik ve farklılıklara
işaret edilmeye çalışılacaktır.
Hilâf
Hilâf, cedel metodunun fıkha uygulanmasıdır. Hilâf’ın ortak ve genel geçer bir
tanımı olmamakla birlikte yapılan tanımların benzer noktalar üzerinde birleştiği
görülmektedir. Buna göre; hilâf’ın bir hüküm çıkarma yöntemi olduğu, karşıt görüş
sahiplerinin tartışmalarına “hilâf” denildiği, karşıt görüşü çürütme amacı taşıdığı
vb. hususlar öne çıkmaktadır.6
1
Kâtip Çelebi, Keşfü’z-zunûn ʿan esâmi’l-kütüb ve’l-fünûn, (Beyrut: Dâru İhyâi’t-Türâsi’l-Arabî, ts.), 1:
721.
2
Kâtip Çelebi, Keşfü’z-zunûn, 1: 38, 39, 579, 580; Ahmed b. Mustafa, Taşköprizâde, Miftâhu’s-saʿâde
ve misbâhu’s-siyâde fî mevzûʿâti’l-ʿulûm, (Beyrut: Dâru’l-kütübi’l-İlmiye, 1985), 1: 281.
3
Taşköprizâde, Miftâhu’s-saʿâde, 2: 555-556.
4
Kâtip Çelebi, Keşfü’z-zunûn, 1: 580.
5
Muhammed b. Ebi Bekr, Saçaklızâde, “Tertîbu’l- ‘ulûm”, thk. Muhammed b. İsmail Seyyid Ahmed,
(Beyrut: Dâru’l-Beşâiri’l-İslâmiye, 1988), 142.
6
Ebû’l-Hasan Ali b. Muhammed b. Ali es-Seyyid Şerif Cürcânî, Kitabu’t-Ta’rifât, (Mısır: Matba’atu’l-
Hayriye, 1306), 45; Kâtip Çelebi, Keşfü’z-zunûn, 1: 721; Taşköprizâde, Miftâhu’s-saʿâde, 1: 283/2:
556.
555 İSLÂM DÜŞÜNCESİNDE ELEŞTİRİ KÜLTÜRÜ VE TAHAMMÜL AHLÂKI
Hilâf alanında te’lif edilen ilk eserin Hanefi fakîh Debûsî (ö. 430/1039) tara-
fından kaleme alınan “Te’sîsu’n-nazar fi ihtilâfi’l-eimme” isimli eser olduğu ve
Debûsî’nin, hilâf ilminin kurucusu olduğu kabul edilmektedir.7
İhtilâf
İhtilâf, birbirine uymamak, uyuşmamak, bir halde durmamak,8 ittifak etme-
mek, eşit olmamak, arkasından takip ettirmek anlamlarına gelmektedir.9
Hilâf ve ihtilâf kelimeleri arasında ince bir anlam farkı bulunmaktadır. Bu bağ-
lamda, ihtilâf daha çok; görüş farklılıklarının tespiti ve bu görüşlerden birinin ter-
cih edilmesi gibi anlamlara gelmesine karşın hilâf; kendi kanaatini savunma ve
karşıt görüşü çürütme hedefi gözetmektedir.10
İlk dönem fakîhleri tarafından “ihtilâf” türünde yazılan eserlere bakıldığında
müellifler’in genel anlamda kendi görüşünü veya mezhep görüşünü savunma ref-
leksine (taassup) girmediği bilakis konu ile alakalı farklı görüşleri naklederek bazen
kendi görüş veya tercihini de zikrettiği görülmektedir. Bu davranış tarzı, yazılan
eserlere isim verilme evresinde de kendini göstermiş ve farklı görüşleri bir araya
toplayan eserlere “ihtilâf”11 ismi verilmiştir. Bununla birlikte, İbn Haldûn’un (ö.
808/1406) hilâfı tanımlarken sarfettiği “fukaha arasında meydana gelen ‘ihtilâf’ lı
görüşleri bir araya getiren ilimdir”12 cümlesinden hareketle “ihtilâf” kavramı ile
“hilâf” kavramının ilk dönemlerde zaman zaman aynı anlamda kullanıldığı da söy-
lenebilir. Keza Şafiî’nin (ö. 204/820) el-Ümm13 isimli eserine bakıldığında birçok
bâb başlığında hilâf ve ihtilâf kavramlarının kullanıldığını görmek mümkündür.
Müteahhirûn döneminde hilâf ve ihtilâf kelimeleri kavramsal bir hüviyete bü-
rünmeye başlamıştır. Bu itibarla özünde, ispat, savunma, mücadele ve tefrika ba-
rındırmayan “ihtilâf”ın Hz. Peygamber ve sahabe döneminden bu yana var olduğu-
nu ancak cedel/mücadele, ilzam ve çürütme ruhunun hâkim olduğu “hilâf” ın daha
sonra, özellikle taklîd dönemi ve mezhep tassubunun yerleşmeye başladığı dönem-
7
Ahmet Akgündüz, “Debûsî”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, (Ankara: TDV Yayınları,
1998), 9: 66.
8
Muallim Nâci, Lugat-ı nâci, (İstanbul: Asr Matbaası, ts.), 73.
9
Mecduddin Muhammed b. Yakûp Feyrûzâbâdî, Kâmâsu’l-muhît, (Beyrut: Müessesetü’r-Risâle,
2005), 808; el-Mu’cemu’l-Vasît, 5. bs. (Mısır: Mektebetu’ş-Şurûku’d-Duvecliyye, 2011), 260.
10
Şükrü Özen, “İhtilâf”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi (Ankara: TDV Yayınları, 2000), 21:
565; Şükrü Özen, “Hilâf”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, (Ankara: TDV Yayınları, 1998),
17: 527.
11
Bk. Ahmed b. Muhammed b. Selâme Ebû Ca’fer et-Tahâvî, Muhtasaru ihtilâfi’l-’ulemâ, İhtisar,
Cessâs, thk. Nezir Ahmed, Abdullah, (Beyrut: Dâru’l-Beşair’l-İslamiyye, 1995); Ebû Ca’fer
Muhammed b. Cerîr et-Taberî, İhtilâfu’l-fukahâ, Thk. Salah Muhammed Uveyza, İmâd Zeki el-
Bârûdî, (Kahire: Mektebetu’ş-Şurûki’d-Duveliyye, 2009).
12
İbn Haldûn, Dîvânü’l-mübteda ve’l-haber fî tarihi’l-Arab ve’l-Berber ve men âsarahüm men zevi’ş-
şe’ni’l-ekber, (Beyrut: Dâru’l-Fikr, 2001), 578, 579.
13
Muhammed b. İdris eş-Şafiî, el-Ümm, thk. Rifat Fevzi Abdulmuttalib (B.y: Dâru’l-Vefâ, ts.).
FIKHU’L-İHTİLÂF VE İLK DÖNEM İSLAM HUKUKÇULARI’NIN 556
KULLANDIĞI NEZAKET DİLİ
lerden itibaren yaygınlık kazanmaya başladığını söyleyebiliriz. Bir ilim dalı olarak
“ilmu’l-ihtilâf” isminin değil, “ilmu’l-hilâf”14 isminin kullanılmış olması da bu tes-
pitimizi teyit etmektedir. Bu anlamda “ihtilâf” mevcut görüşlerin tespiti iken “hi-
lâf” bir metottur denilebilir.
Günümüzde hilâf ve ihtilâf kelimelerinin anlam kaymasına uğradığı görülmek-
tedir. İslam düşünce tarihinde görüşünü ispatlama ve karşıt görüşü çürütme faali-
yetinin ifadesi olan “hilâf” kavramı, günümüz Türkçesinde neredeyse tedavülden
tamamen kalkmış, taraflar arasında cereyan eden; münâzara, münâkaşa, karşıt
görüş beyan etme ve hatta tefrikaya varan tartışmalar “ihtilâf” kavramı ile ifade
edilmeye başlanmıştır. Başka bir ifade ile günümüzde “ihtilâf” kavramı mevcut
görüşlerin nakledilmesi değil bilakis belli bir görüşün hararetle savunularak karşıt
görüşün çürütülmeye çalışılmasına isim olmuştur. Bu çalışmada kavram kargaşası-
na yol açmamak için günümüzdeki yaygın kullanımı esas alınarak bu anlamı ifade
etmek üzere “ihtilâf” kavramı kullanılmaya gayret edilmiştir.
Hilâfiyât
Bu kavram, ilk dönemlerdeki “ihtilâf” kavramı ile aynı anlamı ifade etmek üze-
re kullanılmıştır. Ebû Yusuf (ö. 182/798) tarafından telif edilen İhtilaf-u Ebî Hanife
ve İbn Ebî Leyla adlı eser15 gibi mezhep tassubundan uzak çalışmalar hicri 3. Asrın
sonlarına kadar sürmüştür. Günümüzde mukayeseli hukuk alanında te’lif edilen
çalışmaları “hilâfiyat” olarak isimlendirmek de mümkündür.16
Cedel
Cedelin sözlük anlamı, çekişmeye güç yetirmek, sözü ard arda sıralamak, ipi ve
muhatabı evirip çevirerek bükmektir. Geniş anlamıyla cedel, terim olarak, “söz
söyleme ve tartışma metodunun belirlendiği, kuralların konulduğu bir sanattır.”
şeklinde tanımlanabilir.17
Cedel bir metod olmakla birlikte söz konusu tariflerde bazı muhakkiklerin
onun icra ettiği fonksiyona da dikkat çektikleri ve hatta bunun üzerinden bir ta-
nımlamaya gittikleri görülmektedir. Örneğin Kâtip Çelebi’ye göre cedel, kendisi ile
bir görüşün desteklendiği veya çürütüldüğü ilimdir.18 Keza Seyit Şerif Cürcânî, “Bir
kişinin, bir delil ya da şüphe ile kendi sözünün bozulmasını engel olmak veya has-
mın iddiasını çürütmek maksadıyla söz söylemesidir” şeklinde tarif etmiştir.19
14
İsmail Hakkı İzmirli, İlm-i hilâf, (Dersaâdet, y.y. 1330).
15
Yakub b. İbrahim el-Ensârî, Ebû Yusuf, İhtilâf-u Ebî Hanife ve İbn Ebî Leyla, tsh. Ebûlvefa el-Afgânî,
(Kahire: Matbaatu’l-Vefâ, 1938), 1357.
16
Halis Demir, Hanefi Mezhebinde Hilâf Literatürü, Cumhuriyet Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi
19/2 (2015): 115.
17
İbrahim Emiroğlu, Cedel Nedir?, Dokuz Eylül Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 11 (1999): 17,
18.
18
Kâtip Çelebi, Keşfü’z-zunûn, 1: 579-580.
19
Cürcânî, Kitabu’t-Ta’rifât, 33.
557 İSLÂM DÜŞÜNCESİNDE ELEŞTİRİ KÜLTÜRÜ VE TAHAMMÜL AHLÂKI
Cedel, aklî ilimlerdendir. Hasma karşı sevk ettiği öncüllerin bir kısmını nazar
ilmi ve hitabetten alırken günlük meselelerden de istifade eder. Cedel, usûl ilminin
alt dalları arasında bulunmakla birlikte adâbu’l-bahs adıyla bilinen münâzara il-
minden de istifade eder. Cedelin gayesi, ispatlama ve çürütme melekelerini geliş-
tirmektir. 20 Sonuç olarak; hilâfın sadece fıkhî meseleleri konu edindiği ancak
cedelin, her alanla ilgili tartışma kurallarını içermesi yönüyle hilâftan daha kap-
samlı bir ilim olduğu söylenebilir.
Mubâhese (Adâbu’l-bahs)
Mubâhese, iki veya daha fazla kişinin bir mesele hakkında tartışmalarıdır. An-
cak burada bir taraf iddiasını ispat etmeye çalışırken diğer taraf itiraz eder. Böyle
bir durumda itiraza karşı verilecek cevabın şekli önemlidir. Zira cevap, konunun
özü ile alakalı ve doğruyu ortaya çıkarmaya yönelik ise buna “tahkîki cevap” denir.
Yok eğer, konu ile çok da alakalı olmayıp sadece karşı tarafı susturmaya yönelik ise
bu cevaba “cedelî cevap” denir.21
Nazâr/Münâzara
Nazar ilmi, münâzarada üstün gelebilmek için söz ve delillerin sevkedilme
usullerini ortaya koyan ilimdir. 22 Delilleri semaî ve aklî olarak ikiye ayıran
Taşköprizâde’ye göre nazar ilmi, semâî delilleri (kitap, sünnet, icma’) ve şerî ahkâ-
mın sınırlarını konu alan bir ilimdir.23
Münâzara ise, bir konuda iki tarafın doğruyu bulmak için akl-ı selim ile görüş
alışverişinde bulunmasıdır.24 Taşköprizâde’ye göre, münâzara aklî ilimlerden olup,
doğrunun ortaya çıkarılması için iki taraf arasında cereyan eden tartışma
adâbından bahseden ilimdir.25
2. FIKHU’L-İHTİLÂF
Kur’ân’a bakıldığı zaman “tefrika” ve tefrikaya yol açan “ihtilâf”ın yasaklandığı
ve insanların bundan sakındırıldığı görülmektedir. Söz konusu ayetlerde; Bazı
insanların tartışmada çok hırslı olduğu (ez-Zuhrûf 58), Allah’ın insanları tek bir
ümmet olarak yaratmadığı ve O’nun rahmet ettikleri hariç, insanların ihtilâf üzeri-
ne olacakları (el-Hûd 118-119) bildirilmektedir. Bu itibarla, dinin emirlerine uy-
manın ve ihtilâf etmemenin (eş-Şûra 13), Allah’ın ipine (dinine) sımsıkı sarılmanın
ve böylece tefrikaya düşmemenin emredildiği (Âl-i İmrân 103); bunun bölünüp
parçalanmaya yol açacağı (el-En’am 153), ve büyük bir azaba neden olacağı (Âl-i
20
Taşköprizâde, Miftâhu’s-saʿâde, 1: 281.
21
Ömer Nasuhi Bilmen, Hukuk-ı İslamiye ve Istılahat-ı Fıkhîye Kamûsu, (İstanbul: İstanbul
Üniversitesi Yayınları 402, 1949), 1: 33.
22
Taşköprizâde, Miftâhu’s-saʿâde, 1: 280.
23
Taşköprizâde, Miftâhu’s-saʿâde, 2: 555.
24
Bilmen, Hukuk-ı İslamiye ve Istılahat-ı Fıkhîye Kamûsu, 1: 33.
25
Taşköprizâde, Miftâhu’s-saʿâde, 2: 555.
FIKHU’L-İHTİLÂF VE İLK DÖNEM İSLAM HUKUKÇULARI’NIN 558
KULLANDIĞI NEZAKET DİLİ
İmrân 105) vurgulanmaktadır. Kur’ân bize ihtilâfların çözüm merciini de göster-
mektedir. Allah ve Rasûlü (sas) (en-Nisâ 59).
Esasen “müsâdeme-i efkârdan bârika-i hakîkat zuhûr eder”26 (ihtilâflı görüşle-
rin karşılaşmasından hakikat şimşeği çakar) sözü, tefrikaya götürmeyen ihtilâfın
mutlak manada yasaklanmadığını bilakis bir zenginlik, genişlik ve doğruya ulaşma-
ya vesile olduğunu ifade etmektedir.
Keza, Kasım b. Muhammed (ö. 107/725), Ömer b. Abdulaziz (ö. 101/720),
İbn. Abidin (ö. 1252/1836) gibi birçokları, sahabe ve müçtehitler arasında vuku
bulan ihtilâfın, daha doğrusu aynı konu hakkında ortaya konulmuş olan muhalif
(farklı) görüşlerin insanlara kolaylık sağladığını ifade etmişlerdir.27
İhtilaf’ın meşruiyeti hususunda hemen her yerde zikredilen “ümmetimin ihti-
lâfı rahmettir” hadisi sened açısından zayıf olmasına rağmen anlam olarak sahihtir.
Ancak burada bahsedilen ihtilâf, tefrikaya düşüren ihtilâf değil, içtihâdî konularda
farklı çözüm yolları sunan ve böylece insanlara kolaylık sağlayan ihtilâftır.28
2.1. İhtilâf Nedenleri
İhtilâfların en temel nedeni nasslar’ın, kabulü, anlaşılması ve hükme
tatbiki hususunda fakîhler arasında ki görüş ayrılıklarıdır. Bu hususta
şunları zikredebiliriz:
1. İslam hukukçularının nassları açıklama prensipleri hususundaki ihtilâfları.
Bu, “kıyas” gibi bazı fıkhî kaynakların delil olma derecesindeki ihtilâflarıdır.
2. Bazı hadislerin bir kısım İslam hukukçusuna ulaşmışken diğerlerine ulaş-
mamış olması. Böylece bir taraf nass ile amel ederken diğer tarafın ihtilâf konusu
mesele hakkında rey ile içtihatta bulunmayı tercih etmesi.
3. Güvenilir bir yolla ulaşmış olan hadisin delâletinde ve kast ettiği manada ih-
tilâf edilmesi.
4. Nass bulunmayan hususlarda iki tarafın farklı içtihatlarda bulunması.29
26
Muallim Nâcî, Lugât-ı Nâci, (İstanbul: Asr Matbaası, ts.), 138.
27
el-Mevsûatu’l-Fıkhîyyeti’l-Kuveytiyye, Vizaratu’l-Evkâfi ve’ş-Şuûni’l-İslamiyyeti, (Kuveyt: Dâru’s-
Selâsil, 1404), 2: 296.
28
Yusuf el-Karadâvî, İhtilaf ve Tefrikalar Karşısında İslami Tavır, 3. Baskı. (İstanbul: Nida Yayıncılık,
2016), 68- 76.
29
Abdulkerim Zeydan, Hilâf İlmi ve İslam Hukukçularının Hukuki İhtilaflarının Sebepleri, trc.
Abdullah Kahraman, Cumhuriyet Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 3 (1999): 289.
559 İSLÂM DÜŞÜNCESİNDE ELEŞTİRİ KÜLTÜRÜ VE TAHAMMÜL AHLÂKI
30
Bilmen, Hukuk-ı İslamiye ve Istılahat-ı Fıkhîye Kamûsu, 1: 326-328; Karadâvî, İhtilaf ve Tefrikalar
Karşısında İslami Tavır, 21, 22.
31
Karadâvî, İhtilaf ve Tefrikalar Karşısında İslami Tavır, 17.
FIKHU’L-İHTİLÂF VE İLK DÖNEM İSLAM HUKUKÇULARI’NIN 560
KULLANDIĞI NEZAKET DİLİ
8. Fikrî/fıkhî görüşleri, bilerek/kastî olarak benimsediği siyasi düşüncelerine
hizmet edecek şekilde çarpıtarak değerlendirmesi, yorumlaması, istismar etmesi.
İhtilâfların tefrikaya dönüşmesinde önemli ahlâki nedenlerden biri de; kelam,
tasavvuf, mantık, felsefe ve fıkhî ekoller için bir değerlendirme yapılırken, ifrat ve
tefrite gidilmesidir.32
2.2. İhtilâfın Faydaları
İlmî nedenlerle meydâna gelen ihtilâfları Allah’ın bir nimeti ve rahmetinin te-
cellisi olarak gören Ömer Nasuhi Bilmen (ö. 1883/1971), bu tür ihtilâfların hüküm
çıkarma sahasını geniş tuttuğunu ve İslam ümmetine geniş bir alan oluşturan dinî
ve hukukî bir servet olduğunu ifade etmiştir.33
Bu sayede İslam hukuku, alternatifi olmayan tek bir uygulamaya hapsedilme-
miştir. Yani insanlar bir mezhepte veya imamının görüşlerinde darlık olduğunda
diğer mezheplerde genişlik ve kolaylık bulacaklardır. Bu ihtilâfın, şerî delillerin
ışığında olmak şartıyla ibâdet, muâmelat, dil, hüküm veya ceza alanlarında olması
da farketmez. Bu bağlamda fıkhî konularda ihtilâfın olması noksanlık değil, bilakis
rahmettir, Allah’ın kullarına nimetidir. Bu ihtilâflar İslam ümmetinin övünmesini
gerektiren bir servettir. Bundan dolayıdır ki içtihadında isabet eden müçtehide iki
sevap, hata edene ise sırf bu konuda çaba sarfettiği için -hata yapmasına rağmen-
bir sevap verileceği bildirilmiştir.34
Tüm bu değerlendirmelerden anlaşılan odur ki; yasaklanan ihtilâf, tefrikaya
düşüren ihtilâftır. Bu tür ihtilâf Müslümanların gücünü de zayıflatır. Değilse ihti-
lâf, rahmet, genişlik ve zenginliktir.
2.3. İhtilâfın Zararları
Şâtıbî’ye (ö. 790/1388) göre, ihtilâf, ya hevâ sebebiyle ya da içtihat sebebiyle
vukû bulabilir. Hevâ ile ihtilâf etmek yasaklanmıştır. hevâ ile ihtilâf etmek, tam
anlamıyla “hilâf”tır. Bu, kişiyi hırslandırır, buğz ve tefrikaya götürür. İçtihat sebe-
biyle edilen ihtilâf ise böyle değildir.35
İhtilâf ve münâzara’nın fert ve toplum nezdinde ki zararlarını sıralayan
Gazzâlî (ö. 505/1111), İhtilâfın; haset, kin, nefret, kibir, övünme, riyâ, tecessüs
(hasmın kusurunu arama) ve hırs gibi sakınılması istenen vasıfları güçlendireceğini
zikretmiştir. Gazzâlî’ye göre, “ilim âlimi başıboş bırakmaz. Ya ebedî felâkete ya da
saâdete ulaştırır.” Hz. Peygamber (sas): “İnsanların kıyamet gününde en ağır azab
32
Burhanettin Can, İhtilaf Ahlakının İnşası Tarihi Bir Sorumluluktur, Umran Dergisi, (B.y: Pınar
Yayınları, 2017), Sy. 271: 6.
33
Bk. Bilmen, Hukuk-ı İslamiye ve Istılahat-ı Fıkhîye Kamûsu, 1: 329.
34
Karadâvî, İhtilaf ve Tefrikalar Karşısında İslami Tavır, 77, 78.
35
Ebu İshak İbrâhîm b. Mûsâ b. Muhammed el-Gırnâtî eş-Şâtıbî, el-İ’tisâm, thk. Suleym b. Îd el-Hilâlî,
(Suud: Dâru İbn-i Affân, 1992): 683, 684.
561 İSLÂM DÜŞÜNCESİNDE ELEŞTİRİ KÜLTÜRÜ VE TAHAMMÜL AHLÂKI
36
Beyhakî, Şuabu’l-İmân, Hadis no: 1642, 3: 274.
37
Daha geniş bilgi için bk. İmam Ebû Hâmid Muhammed el-Gazzâlî, İhyâ-u ‘ulumi’d-din, trc. Ahmed
Serdaroğlu, (İstanbul: Bedir Yayınevi, ts) 1: 116-122.
38
Aykut Avcı, “Fıkhî İhtilâfların Tarihsel Gelişimi”, Bozok Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 8/8
(2015), 119.
39
Tirmizî, Sünen, 5: 44 (2676).
40
Karadâvî, İhtilaf ve Tefrikalar Karşısında İslami Tavır, 77.
41
Karadâvî, İhtilaf ve Tefrikalar Karşısında İslami Tavır, 22-25.
FIKHU’L-İHTİLÂF VE İLK DÖNEM İSLAM HUKUKÇULARI’NIN 562
KULLANDIĞI NEZAKET DİLİ
mek gerekir ki Allah ve Rasûlü fıkhın alanına giren konularda ihtilâfı toptan yasak-
lamamakla birlikte, çerçevesini çizmiş, tefrikaya yol açmaması hususunda uyarmış-
tır.
Kur’ân “Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle davet et; onlarla en güzel
yöntemle tartış. Kuşkusuz senin rabbin, yolundan sapanların kim olduğunu en iyi
bilendir; O, doğru yolda bulunanları da çok iyi bilir” (en-Nahl 125) buyurarak ihti-
lâf durumunda doğrunun nasıl tesis edilmesi gerektiğini ortaya koymuştur.
Çalışmamızın bu kısmında en önemli kazanımı uygulama zenginliği ve rahmet
olan ihtilâfın, tefrikaya neden olmaması için kendisinde bulundurması gereken
bazı hususlara işaret edilerek ihtilâf ahlâkının temel parametrelerine değinilmeye
çalışılacaktır:
Tartışmacılar, görüşlerine sağlam deliller getirmeli ve tartışma
âdâbına riâyet etmelidir.
Tartışmacının ileri sürdüğü deliller muhatabın zihnini aydınlatmaya, aklını iş-
letmeye yönelik olmalıdır. Aynı zamanda; art niyetli olanları, inadı huy edinenleri
ve cehaletinin dahi farkında olmayan cahilleri bir daha konuşamayacak denli sus-
turmaya da vesile olmalıdır.42
Tartışma konusu, dinin özüne taalluk etmeyen tâlî meseleler ile
alakalı ise cedelden sakınarak susmayı tercih etmelidir.
Gazzâlî, İhyâ-u ulumi’d-din adlı eserinde mirâ43 ve cedeli kişiyi âfete götüren
hasletler arasında zikretmiştir. Mirâ ve cedeli terketmeyi emreden hadis-i şerifler
zikreden Gazzâlî, cedelin başkasını ilzâm maksadından ibaret olduğunu belirtmiş-
tir. O’na göre cedelin temel gayesi, karşısındakini küçük düşürmek, cehaletini ve
kusurlarını ortaya çıkarmaktır ki bunların ikisi de nefsin gizli ve kuvvetli şehvetle-
rindendir. Kişi bununla kendini yüceltmek, faziletini izhâr etmek ister. Oysa kibir
ve yüksekliklik, rubûbiyet vasıflarıdır. Bundan kurtuluş ise susmasında günah ol-
mayan her meselede susmakla mümkündür.44
Tartışmada kullanılan dil ve uslûba dikkat edilmelidir.
Tartışanların sözlerini çok kısa veya uzun tutmamaları, anlaşılması zor kav-
ramlar kullanmamaları, muhatabın görüşlerini tam anlamadan cevap vermek üzere
söze girmemeleri, seslerini yükseltmemeleri, muhatabın görüşlerine gülmemeleri,
42
Necati Demir, Adab-ı Sedat’taki Tartışma Örneklerinden Bazılarının Modern Mantık’taki Tartışma
Mantığı Çizelgesi İçinde Uygulanması, Cumhuriyet Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 12/2
(2008): 388.
43
Mirâ, söze itiraz etmek ve mücadele etmektir.
44
Gazzâlî, İhyâ-u ulûmi’d-dîn, 3: 264-267.
563 İSLÂM DÜŞÜNCESİNDE ELEŞTİRİ KÜLTÜRÜ VE TAHAMMÜL AHLÂKI
45
İsameddin Ebû’l-Hayr Ahmed b. Mustafa b. Halil Taşköprizâde, Risâletu’l-âdâb fî ilm-i âdâbi’l-bahsi
ve’l-munazara, thk. Hâyif en-Nebhân, (Kuveyt: Dâru’z-Zâhiriyye, ts.), 27.
46
Karadâvî, İhtilaf ve Tefrikalar Karşısında İslami Tavır, 103.
47
Karadâvî, İhtilaf ve Tefrikalar Karşısında İslami Tavır, 10.
48
Cenksu Uçer, Mezhep Olgusu Ve Mezhepçilik Ekseninde İhtilâf Ahlâkı, Diyanet İlmi Dergi 53/3,
(2017): 149-154.
FIKHU’L-İHTİLÂF VE İLK DÖNEM İSLAM HUKUKÇULARI’NIN 564
KULLANDIĞI NEZAKET DİLİ
İhtilâflı konularda ihtiyata en yakın olan görüş tercih edilmelidir.
İhtilâf ve münâkaşalı meselelerde insaf ve itidal yolunu tercih eden
Hâdimî’nin (ö. 1176/1762): “İttifak, ihtiyattadır” 49 sözleri konumuz açısından
önemlidir. Buna göre, ihtilâf durumunda cedel ve ilzâm’ın değil, ihtiyat’ın tercih
edilmesi, yani ihtiyata en yakın görüş üzerine tarafların ittifak etmeleri her iki
tarafı da birbirlerine karşı zafer veya yenilgi düşüncesinden kurtaracak, tartışmala-
rı en güzel surette bitirecektir.
Taraflar birbirlerini tekfir etmekten sakınmalıdır.
Müslüman olduğunu söyleyen bir insan, delillere dayanarak bir görüş ortaya
koyuyor ve bu görüşünü savunuyorsa onu kâfir saymak asla doğru değildir. Müs-
lümanlar arasında vuku bulan ilmî bir ihtilâf, düşmanlık, kin ve ayrılık doğurmu-
yorsa o meselenin İslamî bir mesele olduğuna hükmedilir. Ancak, ihtilâf konusu
olan mesele, kin, düşmanlık ve tefrika ortaya çıkarıyorsa İslamî bir mesele olmadığı
gibi bu hususta tartışmaya devam etmek de asla caiz değildir.50
3. İLK DÖNEM İSLAM HUKUKÇULARI NEZDİNDE İHTİLÂF
Fıkhî ihtilâflar, Hz. Peygamber (sas) ve sahabe döneminde ciddi tartışma ve
derin ayrılıklara neden olmadığı gibi, ilk dönem İslam hukukçuları nezdinde de
tefrikalara yol açmamıştır. Bu dönem, “Hikmet (ilim) Müslümanın yitik malıdır.
Nerede bulursa onu hemen alır”51 hadisinin adeta can bulduğu ve ilmî hayata tat-
bik edildiği bir dönemdir. Fakîhler birbirlerinden istifade etmiş; yekdiğerinin ders
halkalarına katılmış, ilmî müzakerelerde bulunmuş ve hatta birbirlerinin eserlerini
okuyarak ezberlemişlerdir.
Ebû Hanife ile İmam Mâlik’in (ö. 193/808) sohbet ve tartışmaları, İmam
Mâlik ile Leys b. Sa’d’ın (Ebû’l-Leys) (ö. 175/791) yazışmaları, İmam Şâfiî’nin;
İmam Mâlik ve İmam Muhammed’e, İmam Muhammed’in İmam Mâlik’e, Ahmed b.
Hanbel’in (ö. 241/855) İmam Şâfiî’ye talebe olmaları ve ilim ehlinin zaman zaman
mezhep değiştirmeleri; bir ilim ailesi teşkil eden bu kişilerin imkân buldukça birbir-
lerinden istifade ettiklerini, doğruluğuna kanaat getirince rey ve içtihatlarını değiş-
tirmek suretiyle hakkın ızharına ve ilmin tekâmülüne çalıştıklarını göstermekte-
dir.52
49
Abdullah Kahraman, Ebû Sa’id el-Hadimî’nin Hayatı, Eserleri, İlmi Kişiliği ve Bazı Fıkhî Görüşleri,
Dokuz Eylül Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 18, (2003): 152.
50
Ramazan Altıntaş, “İslâm Düşüncesinde Tevhid ve Tefrika”, Cumhuriyet Üniversitesi İlahiyat
Fakültesi Dergisi 1 (1996): 112-113.
51
Tirmizî, Sünen, 5: 51 (2687).
52
Hayrettin Karaman, İslam Hukuk Tarihi, 4. Bs, (İstanbul: İz Yayıncılık, 2004), 197.
565 İSLÂM DÜŞÜNCESİNDE ELEŞTİRİ KÜLTÜRÜ VE TAHAMMÜL AHLÂKI
Keza; Şâfiî’nin el-Ümm isimli eserini yazmadan önce İmam Muhammed’in el-
Asl isimli eserini ezberlemiş olması, İmam Muhammed’in İmam Mâlik’in el-
Muvatta isimli eserini ezberleyerek nakletmiş olması,53 müçtehit imamlar döne-
minde mezhepleşmenin henüz tekâmül etmediğini ve ilim tâliblerinin mezhep
taassubundan uzak olarak birbirlerinden rahatlıkla istifade edebildiklerini göster-
mektedir.
Ebû Hanife, Şafiî, Mâlik, Ahmed b Hanbel, Evzaî (ö. 157/774) ve diğer imam-
lar mezhepleri şer olarak görmemişlerdir. Yine onların hiç biri bir kişiyi zorla veya
öteki mezhepleri karalayarak kendi mezhebine davet etmemişlerdir. Örneğin, kan
akmasının abdesti bozduğu görüşünü kabul etmeyen Ahmed b Hanbel’e “Kanı
aktığı halde abdest almadan namaz kılan bir kişinin arkasında namaz kılar mısın?”
diye sorulduğunda O, bu soruyu yadırgamış ve “İmam Malik ve Said b. Müseyyeb’in
(ö. 94/713) arkasında nasıl namaz kılmam ki!” demiştir.54
İmam Şafii, Ebû Hanife’nin kabrine yakın bir yerde sabah namazı kılarken
edep ve saygısından dolayı kunut duası okumamış ve “Irak’lı kardeşlerimizin mez-
hebine geçtik galiba” demiştir.55
Keza Ebû Hanife ile İmam Mâlik’in Mescid-i Nebevi’de yatsı namazının sünne-
tinden sonra ilmî müzakerelerde bulundukları, ihtilâf ettikleri konularda şiddet ve
öfkeyi bir kenara bırakarak birbirlerini hatalı olmakla itham etmekten kaçındıkları,
daha sonra kalkarak birlikte namaz kıldıkları nakledilmiştir.56
Kaynakların zikrettiğine göre, Şam fakîhi İmam Evzaî, Ebû Hanife’nin, Hz.
Peygamber (sas) döneminde gerçekleştirilen gazâlardan çıkarılan fıkhî hükümleri
içeren ve “es-Siyer” ismi ile adlandırdığı eserine bir reddiye yazmış ve meseleleri
kendi bakış açısına göre değerlendirmiştir. Ebû Yusuf da bu alanda Evzaî’ye bir
reddiye yazmıştır. İmam Şafiî ise bu konuda her üç imamın telif ettiği eserleri bir
araya getirerek önemli değerlendirmelerde bulunmuştur.57
İmam Şafiî’nin, “er-Red alâ Muhammed İbnu’l-Hasan” isimli eserinde İmam
Muhammed’in görüşlerini değerlendirdiği görülmektedir. Şafiî burada çeşitli konu-
larda İmam Muhamed’e muhalefet ettiği görüşlerini delilleri ile zikretmiştir. İmam
Muhammed’in görüşünü, sorduğu gıyabî sorularla tenkit eden Şafiî’nin bunu son
derece ilmî bir uslûp ile yaptığı, asla kırıcı sözler kullanmadığı görülmektedir.58
53
Şamil Dağcı, “İmam Şâfiî’nin Hayatı ve Fıkıh Usûlü İlmindeki Yeri”, Diyanet İlmi Dergi 32/2: 81, 82.
54
Karadâvî. İhtilaf ve Tefrikalar Karşısında İslami Tavır, 79.
55
Karadâvî, İhtilaf ve Tefrikalar Karşısında İslami Tavır, 82.
56
Abdulfettah Ebû Gudde, İslam’da Tartışma Âdâbı, trc. Meryem Hanan Mergen, (By: Meâric Kitap,
2016), 52.
57
Şafiî, el-Ümm (er-Red alâ Muhammed İbnu’l-Hasan), thk. Rifat Fevzi Abdulmuttalib, (B.y: Dâru’l-
Vefâ, trs.) 9: 171-278.
58
Şafiî, el-Ümm (er-Red alâ Muhammed İbnu’l-Hasan), thk. Rifat Fevzi Abdulmuttalib, (B.y: Dâru’l-
Vefâ, trs.) 9: 85-169.
FIKHU’L-İHTİLÂF VE İLK DÖNEM İSLAM HUKUKÇULARI’NIN 566
KULLANDIĞI NEZAKET DİLİ
İlk dönem İslam hukukçuları arasında cereyan eden ilmî münâzaralar ve mek-
tuplaşmalar da bu müçtehitlerin birbirlerine hitâbı ve kullandıkları nezaket dili
hakkında önemli ipuçları vermektedir. Bu hususta önemli kaynaklardan biri arala-
rında ihtilâflı meseleler bulunan İmam Mâlik ile Yahya b. Yezid’in karşılıklı yazış-
malarını içeren mektuptur.
İlk dönem zahitlerinden olan Yahya b. Yezid, İmam Malik’e; ince kumaştan el-
bise giydiği, elenmiş buğday ekmeği yediği, yumuşak minderlerde oturduğu ve
kapısında nöbetçiler beklettiği hususlarını içeren ve kendisini son derece nazik bir
uslupla uyardığı bir mektup göndermiştir. Yahya b. Yezid’in mektubuna düştüğü
“bu mektubun içeriğine kimse vakıf olmadı. Sadece seninle benim aramdadır” kaydı
çok nazik bir düşüncenin ürünüdür. İmam Malik’in bizlere örnek olacak bir uslup
ve incelikle verdiği cevap şöyledir:
Mâlik b. Enes’ten Yahya b.Yezîd’e! Allah’ın selamı üzerine olsun.
Mektubun bana ulaştı. Nasihatlerin gönlüme yerleşti. Allah takvanı daim kıl-
sın ve sana hayırlar bahşetsin. Allah’tan muvaffakiyetler diliyorum. O’ndan başka
güç ve kudret sahibi yoktur. Elenmiş buğday ekmeği yediğim, ince kumaşlardan
elbiseler giydiğim, kapımda nöbetçiler bekletttiğin ve yumuşak döşeklerde uyudu-
ğum doğrudur. Bunlar için Allah’tan af diliyorum. Ancak, şunu da bilesin ki; Allah
Teâlâ şöyle buyuruyor: “De ki: Allah’ın kulları için çıkardığı ziyneti, temiz ve helal
rızıkları kim haram kılmıştır?” (el-A’râf 32).
Bununla birlikte bunlardan sakınmamın daha hayırlı olduğunu biliyorum.
Mektubunu bizden esirgeme. Biz de size daima mektup yazmaya devam edeceğiz.
Vesselâm.59
Burada örnek vermek istediğimiz bir diğer mektup da Ebû Hanife’nin Basra
kâdısı Osman el-Bettî’ye (ö. 143/760) yazdığı mektuptur. Osman el-Bettî, Ebû
Hanife’nin mürcie mezhebinin görüşlerini savunduğunu işitmiş ve Ebû Hanife’yi
uyarmak için mürcie’nin görüşlerini eleştirdiği bir mektup göndermiştir. Ebû Hani-
fe’nin kendisini eleştiren Osman el-Betti’ye gönderdiği mektubundaki uslubundan
birkaç cümle aktarmak istiyoruz:
Allah’ın selamı üzerine olsun. Kendisinden başka ilâh olmayan Allah’ın sana
olan nimetinden son derece memnunum.
Mektubun bana ulaştı. Bize yönelik nasihatlerini anlamış durumdayım. Bunla-
rı hayra ve nasihate olan hırsından dolayı yazdığını biliyorum. Bu hususta iyi niye-
tinden eminiz…
59
Gazzâlî, İhyâ-u ulûmi’d-din, 1: 173, 174; Taha Cabir Alvânî, Edebu’l İhtilaf fi’l İslam, (Virjinya: el-
Ma’hedi’l-Âlemî fi’l-Fikri’l-İslamî, 1987), 118-120.
567 İSLÂM DÜŞÜNCESİNDE ELEŞTİRİ KÜLTÜRÜ VE TAHAMMÜL AHLÂKI
Mektubumu iyi anla. Sana izah ettiğim görüşlerimden başka bir şey düşün-
mekten sakın. Allah bizi ve seni itaati ile esirgesin. O’ndan rahmeti ile kendimize
ve sana muvaffakiyetler vermesini diliyoruz… Ebu Hanife görüşlerini delilleri ile
açıklar… Ve mektubunu şöyle bitirir:
Daha da anlamadığın bir şey olursa, bana bildir. Sana cevap veririm inşallah.
Senin ve benim için elimden gelen iyiliği esirgemem. Yardım Allah’tandır…
Bana selamını ve ihtiyacını yazmayı ihmal etme. Allah bizlere ahrette hoş bir
yurt ve güzel bir hayat nasip etsin. Allah’ın selamı, rahmeti ve bereketi senin üzeri-
ne olsun.60
SONUÇ
İhtilâf, insanlık tarihi kadar eskidir. Hatta diyebiliriz ki insanoğlu var oldukça
ihtilâf da var olacaktır. Esasen buradaki temel sorun ihtilâfın varlığı değil, ihtilâfın
tefrikaya dönüşmesidir. Kuşkusuz bu, ihtilâf ahlâkının yok olmasından kaynak-
lanmaktadır. Değilse ihtilâf, ilmî hareketlilik kazandırdığı gibi, toplumun dini me-
selelerinin çözümün de uygulama zenginliği sağlamaktadır.
Günümüzde meydana gelen ihtilâflar, nadiren dinin sabiteleri etrafında cere-
yan etse de çoğu zaman şâz görüşler veya tâli meseleler hakkında meydana gelmek-
tedir. Bu bağlamda, söz konusu ihtilâf ve tartışmaları esasen iki yönden ele almak
faydalı olacaktır: Birincisi, ihtilâfın konusu. Diğeri ise, görüşlerin beyanı ve redde-
dilmesinde tarafların kullandığı dil ve usluptur.
İhtilâf ahlâkını tam manasıyla tesis etme mecburiyetimiz şu hususların altının
çizilmesini zorunlu kılmaktadır:
Hakikatin izharı için meydana gelen ihtilâf rahmettir. Ancak cehalet, heva,
menfaat devşirme vb. amaçlarla meydana gelen ihtilâf hem kişinin kendisine hem
karşısındakine hem de tüm topluma zulümdür.
İhtilaf, karşısındakini alt etme hedefine bina edilmemeli, aksine onu ikna et-
me ve kazanma amacı gütmelidir.
Hiç kimsenin görüşü “din” değildir. Dolayısıyla hiç kimse kendi görüşünü mut-
lak doğru olarak görmemeli, ön yargılardan kurtularak karşısındakinin görüşünün
ve delillerinin daha isabetli olabileceğini peşinen kabul etmelidir.
Hiç kimse hakkında yeterli bilgi sahibi olmadığı konularda kuru bir didişme
sevdası ile muhalefet etmemelidir. Bu bağlamda ömrünü ilme adamış büyüklere
karşı son derece saygılı ve ölçülü olunmalıdır.
60
Abdülvahap Öztürk, İmam-ı Azâm Ebû Hanife ve Eserleri, (İstanbul: Şamil Yayınevi, 2012), 109-117.
FIKHU’L-İHTİLÂF VE İLK DÖNEM İSLAM HUKUKÇULARI’NIN 568
KULLANDIĞI NEZAKET DİLİ
Bir görüşü savunmak veya red etmek ayrı birşeydir. Bunu yaparken karşısın-
dakine saldırgan ve buyurgan bir tavır sergilemek, sesi yükseltmek ayrı bir şeydir.
Bundan dolayı ilmî edebi asla terk etmemelidir.
Bir görüşü gündeme getirirken öncelikle bu ihtilâfın toplumun ve ilim ehlinin
faydasına mı yoksa zararına mı olacağı önceden hesap edilmelidir. “Li külli makâlin
makâmun” sözü, ilmî ihtilâflarda temel düsturumuz olmalıdır. Toplumun faydası-
na olmayan, dahası kafalarını karıştıracak hususların, sadece ilim ehli özelinde dile
getirilmesine özen gösterilmelidir.
Doğrusunu en iyi bilen Allahtır.
Çalışmamızı Enfal Suresinin 46. Ayeti ile sonlandırmak istiyorum:
“Allah ve Rasulüne (sas) itaat edin, birbirinizle çekişmeyin, sonra zayıflarsınız
ve zaferi elden kaçırırsınız. Sabredin, kuşkusuz Allah sabredenlerle beraberdir.”
KAYNAKLAR
Abdulfettah Ebû Gudde, İslam’da Tartışma Âdâbı. trc. Meryem Hanan Mergen. By: Meâric Kitap, 2016.
Akgündüz, Ahmet. “Debûsî”. Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi. 9: 66-67. 44 Cilt. Ankara: TDV
Yayınları, 1994.
Altıntaş, Ramazan. “İslâm Düşüncesinde Tevhid ve Tefrika”, Cumhuriyet Üniversitesi İlahiyat Fak. Dergi-
si/I (1996): 112-113.
Avcı, Aykut. “Fıkhî İhtilâfların Tarihsel Gelişimi”. Bozok Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi. 8/8 (2015):
119-132.
Beyhakî, Ahmed b. el-Hüseyin Ebû Bekir. Şuabu’l-imân. thk. Abdulali Abdulhamid Hamid. 14 Cilt. Riyad:
Mektebetü’r-Rüşd, 2003.
Bilmen, Ömer Nasuhi. Hukûk-ı İslâmiye ve Istılâhât-ı Fıkhîye Kâmusu. İstanbul: İstanbul Üniversitesi
Yayınları/402, 1949.
Can, Burhanettin. İhtilâf Ahlâkının İnşası Tarihi Bir Sorumluluktur. Umran Dergisi. Yay. No: 271. B.y:
Pınar Yayınları, 2017.
Cürcânî, Ebû’l-Hasan Ali b. Muhammed b. Ali es-Seyyid Şerif. Kitâbu’t-Ta’rifât. Mısır: Matbaatu’l-
Hayriye, ts. 1306.
Dağcı, Şamil. “İmam Şâfiî’nin Hayatı ve Fıkıh Usûlü İlmindeki Yeri”, Diyanet İlmi Dergi 32/2 (Nisan-
Mayıs-Haziran, 1996): 69-127.
Demir, Halis. Hanefi Mezhebinde Hilâf Literatürü, Cumhuriyet Universitesi İlahiyat Fakultesi Dergisi 29/2
(Aralık 2015): 111-146.
Demir, Necati. Adab-ı Sedat’taki Tartışma Örneklerinden Bazılarının Modern Mantık’taki Tartışma
Mantığı Çizelgesi İçinde Uygulanması. Cumhuriyet Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 12/2
(2008): 381-406
Ebû Yusuf, Yakub b. İbrahim el-Ensârî. İhtilâf-u Ebî Hanife ve İbn Ebî Leyla. tsh. Ebûlvefa el-Afgani. Kahi-
re: Matbaatu’l-Vefâ, 1938.
el-Mu’cemu’l-Vasît. Mısır: Mektebetu’ş-Şurûku’d-Duvec liyye. 5. Baskı. 2011.
Emiroğlu, İbrahim. Cedel Nedir? Dokuz Eylül Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi/12 (1999): 17-37.
569 İSLÂM DÜŞÜNCESİNDE ELEŞTİRİ KÜLTÜRÜ VE TAHAMMÜL AHLÂKI