You are on page 1of 119

İMMUN SİSTEM HASTALIKLARI

Ve
HEMŞİRELİK BAKIMI

1
İmmünite: antikorlarla vücudun korunması

Allerji: antikorlarla hastalık tablosunun çıkması

2
İnsan vücudunun kendisine zararlı etkisi
olan bütün organizmalara ve toksinlere karşı
direnme yeteneğine “Bağışıklık/
İmmünite’’denir.

İmmunoloji=Bağışıklık

3
• İmmün cevap, bir organizma veya proteine
karşı organizmada koruyucu olarak gelişen
mekanizmadır.

• Antijen/allerjen, protein yapaısında olan


maddelerdir. Allerjen vücuda girdikten belli bir
zaman sonra, vücutta antikor oluşturan
organik ve kimyasal maddelerdir. Bağışıklığı
uyaran yabancı maddelerdir.

4
107 çeşit antijen ve antikor bilinmektedir.
Bir maddenin antijenik olabilmesi için belli bir
şekle sahip olması ve konağın kalıtsal
bilgisinin olması gerekir. Antijenin molekül
ağırlığının 8.000 molgram veya daha fazla
olması gerekir. Yüzeyinde düzgün aralıklarla
prostetik radikallerin (radikal çıkıntıların)
bulunması gerekir.

5
• Antikor-Antibadi, koruyucu proteinlerdir.
Antikorlar immunglobulinlerdir. Molekül
ağırlığı 150.000-900.000 mol gram
arasındadır. İmmunglobulinler hafif ve ağır
olmak üzere 2 tip polipeptik zincirden oluşur.

6
Yapısında genellikle 2 ağır, 2 hafif zincir
vardır. Hafif zincirler değişken olan kısımdır,
her antijene özgüdür, sadece belli bir
antijenle birleşebilir. Değişken olan bölümde
belli bir aminoasit dizilişi sırası vardır. Sabit
olan kısım, hücrelere ve diğer doku öğelerine
bağlanmaya yarar.

7
Antikor, allerjen/antijen vücuda girdikten
sonra bu alerjenlere karşı plazma hücreleri ve
bazı lenfositler tarafından yapılan kompleks
moleküllü proteinlerdir. Antikor, sadece
kendini oluşturan antijenle birleşir

8
• Otoimmün Antijen, patolojik değişikliklere
bağlı, immun sistem harap olduğunda,
vücudun kendi proteinlerine karşı immun
cevap ortaya çıkar. Bu olaya immunite denir.

Organizma kendi proteinini bu durumda


antijen olarak algılamaktadır. Buna da
otoimmün antijen denir.

9
• Hipersensitivite, aşırı duyarlılık, alerjenlere
karşı allerjik cevap verme yeteneğinin fazla
olmasıdır.

• Atopik Bünye, aşırı duyarlı bünye.

10
• Reagin, allerjenlerin organizmada
oluşturduğu özel reaksiyoncu IgE
antikorlarıdır.

• Bazofil Hücre veya Mast Hücresi, duyarlı


hücre. Allerjik reaksiyonun oluştuğu hücre.

11
• Şok organ veya hedef hücre, duyarlı hücrenin
bulunduğu organ.

• Hapten, tek başına immün cevap


oluşturmayan küçük molekül ağırlığı olan
maddelerdir. Bu maddeler protein molekülüne
bağlanarak antijenik özellik kazanırlar. Çeşitli
ilaç tozları, bazı kimyasal öğerler, hayvan
tüyleri vs.

12
Bağışıklıkla İlgili Patolojik Durumlar

1) İmmün sistem yetersizlikleri: Doğuştan ya


da kazanılmış olabilir. Hümoral, hücresel ya
da ikisi birden yetersiz olabilir. Primer
olabildiği gibi, Hodgkin hastalığı, beslenme
bozukluğu, kanser ya da böbrek
hastalıklarını takiben gelişebilir.

13
X-ışını, sitostatik ilaçlar, kortizon gibi
immünosupresif ilaçlar, sigara, alkol,
lenfositleri harap eder. Yaşlılıkta da immün
sistem zayıflar.

14
• Agammaglobulinemi:Doğuştan
immünglobulin sentezinin olmayışıdır.

• Hipogammaglobulinemi: Dolaşımdaki
immünoglobulinlarin sentezinin azalması ya
da katabolizmanın artması ya da GIS/
böbreklerden kaybıyla gelişir.

Konjetinal ya da sonradan kazanılmış


olabilir. Lenf dokusu atrofiye olduğundan
humoral bağışıklık yetersizdir. B hücreleri
yoktur. 15
Tanı için immünglobulinlerin serumdaki
miktarına bakılır. Hastalarda ciddi üst ve alt
solunum yolu enfeksiyonları, artritler sık
görülür. Düzenli her ay yapılan gamma
globulin enjeksiyonların ile bakteri
enfeksiyonları kontrol altına alınır.

16
Hastalar enfeksiyona yatkın oldukları için
koruyucu-destekleyici tedavi ve bakım
uygulanır. Gerekirse koruyucu antibiyotikler
verilebilir. Hastaya enfeksiyon belirtisi halinde
sağlık kuruluşuna başvurması gerektiği
anlatılmalıdır. Hastalar ayrı bir odada
yatırılmalı, ziyaretçiler kısıtlanmalı, hastayla
yakın temas etmeleri önlenmelidir. Hastanın
yeterli uyuması ve beslenmesi sağlanmalıdır.

17
2.Gammaglobulinopatiler: Lenfoid hücrelerde
gammaglobulin sentezi artmıştır ancak
etkisizdir. Multiple myeloma, Hodgkin lenfoma
örnektir.

18
3. Otoimmün Bozukluklar: Vücudun kendi
proteinlerine karşı antikor oluşturmasıdır.
Sistemik lupus eritematozus, glomerulonefrit,
romatizmal ateş, romatoid artrit, skleroderme
bu gruptadır.

19
Organ transplantasyonu yada doku
nakillerinde vücut yabancı dokuyu tanıyarak
onu reddedebilmekte, nakli yapılan dokunun
ölümüne yol açmakatdır. Bu durumun
önlenmesi için alıcı ile verici arasında doku
uyum çalışmaları yapılır. Alıcıya immün
sistemi baskılayan ilaçlar verilir.

20
4. Aşırı Duyarlılık ve Allerji: Allerjik cevap
vücudun belki de zararlı olmayacak yabancı
maddelere karşı aşırı duyarlılık
geliştirmesidir.

Allerjenler kimyasal yapıları bakımından


çok çeşitlidirler ve genellikle protein
yapısındadırlar. Ancak ilaç vb maddeler gibi
protein olmayan allerjenler de vardır.

21
Allerjik reaksiyon:

• Allerjen
• Genetik yatkınlık
• Sensitizasyon müddeti
• Nonspesifik faktörler

22
Allerjenler organizmaya alındığında
bunlara karşı IgE antikorları yapılır. Bu
antikorlara “reaksiyoncu (regain) ya da
“duyarlık verici antikor’’ denir.

23
IgE antikoru ile birleşecek olan spesifik
antijene “allerjen’’ denir.

Bir allerjen vücuda girince kendisine karşı


hazırlanmış reagin ile reaksiyona girer. Bu
birleşmeye “allerjik reaksiyon’’ denir.

24
Kimyasal mediatörler:

25
Asetilkolin: Parasempatik ganglioner sinir
uçlarında bulunan nörotransmitter bir
maddedir.

26
Histamin: Etkisi çok açık değildir.
• Hipofizin ön ve arka lobunda bol miktarda
bulunur.
• Bronşları daraltır, sekresyonu arttırır.
• Pulmoner vazokonstrüksiyon yapar, ancak
genelde kuvvetli vazodilatör etki yapar. Bu
nedenle sistemik venöz dönüş ve kalp debisi
azalır.
• Kapiller permiabiliteyi arttırır. Bu nedenle
eritem, ödem ve kaşıntı gelişir.

27
Seratonin: Etkisi çok açık değildir.
• Organizmada bazı dokularda vazodilatasyon,
bazı dokularda vazokonstrüksyon yapar.
• Trombosit adezivitesini arttırıcı etkisi olduğu
düşünülmektedir.
• Kanda, mide bağırsak kanalında, sinir
sisteminde ve diğer dokularda bulunur.
• Düz kaslara uyarıcı nörotransmitter gibi etki
yapar.
• Halüsinasyon ve mental bozukluklara neden
olabilir.
28
Bradikinin: Kuvvetli vazodilatatördür.

• Düz kasları kasarak ağrıyı uyarır.


• Broşları daraltır.
• Antidüiretik etki gösterir.
• Kapiller permiabiliteyi arttırır.

29
Prostoglandinler: 20 karbon atomu taşıyan
yağ asidi türevi bileşikler olup organizmanın
savunmasında cinslerine göre çeşitleri vardır.

30
Hipersensitivite reaksiyonları

• Ani Tip (Anaflaksi): Anaflaktik alerjik


reaksiyon şok gibi yaşamı tehlikeye sokan
boyutlara ulaşabilir.

31
• Sitotoksik ve Sitolitik reaksiyon: Hücre yüzeyi
antijenine karşı oluşmuş sitotoksik antikorla
oluşur.

Sitolitik reaksiyon……………hücrede lizis

Sitotoksik reaksiyon………lizis olmadan


hücreyi doğrudan tahrip eder

32
Sitotoksik ve Sitolitik reaksiyonlar
sırasında IgG ve IgM antikorları hücre
membranındaki antijen ile birleşir. Eğer
antikor reaksiyonunda kompleman işe
karışırsa hücrede lizis olur.

33
Kompleman olmazsa hedef hücreler
membrandaki antikor nedeniyle fagosite
olurlar. Bu tip hipersensitivite reaksiyonuna
örnek olan transfüzyon reaksiyonu sonucu
intravasküler hemoliz verebilirler. Diğer bir
örnek eritroblastozis fetalis ve ilaç nedeniyle
gelişen hemolitik anemidir.

34
• İmmün kompleks bozuklukları: (Toksik
kompleks reaksiyonu, immün kompleks
hipersensitivitesi, solubl kompleks): Kopleks
antikor-antijen birleşimidir. Vücuda giren çok
miktardaki antijen, antikor yapımına neden
olur.

35
Giderek bu kompleks fagosite olur. Bu
akut enflamatuar reaksiyon vaskülit olarak
ortaya çıkar.

36
Bu antijenler önceden mevcut olan ya da
sonradan oluşan antikorlarla birleşerek solubl
antijen-antikor kompleksini oluşturur. Bu
kompleks doku ya da damar cidarında
toplanarak komplemanın birleşmesi,
polimorfonükleer lökositlerin ve makrofajların
aktivasyonu ile enflamasyona yol açar.

37
• Gecikmiş reaksiyon: Duyarlı lenfositlerin
spesifik antijen ile birleşmesiyle oluşur.

Humoral antikor ya da kompleman varlığı


gerektirmez.

Lenfokinaz makrofaj infilitrasyonuna ve


antijenin inaktivasyonuna neden olur. Bu
süreç 24-28 saatte oluşur.

38
Tanı İşlemleri

• Öykü
• Tam kan sayımı
• Eozinofil sayımı
• Lenfosit sayımı
• Serumda IgE

39
• Allerji testleri (deri testleri)
– Epidermal test
– İntradermal test
– Yama testi

• Hastanın yediği besinlerin düzenlenilmesi


• Eliminasyonu

40
ALLERJİK HASTALIKLAR
Allerji veya Hipersensitivite

41
Anaflaktik Şok

Anaflaktik reaksiyon çok kısa zamanda ani


olarak gelişen şoka benzer ağır semptomlar
veren ve fatal sonuçlanan bir tablodur.

42
Etiyoloji

Parenteral olarak aşı, serum, penisilin ve


diğer antibiyotiklerin verilmesi sonucu
gelişebilir. Hasta daha önceden bu
maddelere karşı aşırı duyarlı hale gelmiştir.
Oral penisilin verilmesi de hastayı bu ilaca
karşı duyarlı hale getirebilir.

43
Belirti ve Bulgular

Düz kaslarda spazm, ürtiker, derin sıkıntılı


solunum asfiksi ve larenks ödemi görülür.
Kalp debisinin azalması, şok belirtileri ve
bayılmaya neden olur. Ayrıca hastada
inkontinans, pupillerde dilatasyon, bilinç kaybı
görülür, ateş olabilir. Çok ileri vakalarda
başlangıçtan 5-10 dakika sonra ölüm olabilir.

44
Tedavi ve Hemşirelik Bakımı

Anaflaktik şok klinik olarak acil bir


durumdur. Hasta kısa süre içinde
keybedilebileceğinden kesinlikle zaman
kaybedilmeden tedaviye başlanmalıdır.
Tedavi şunları içerir;

45
• Histaminin, kan damarlarına ve bronşiollere
olan etkisini durdurmak için antihistaminik
ilaçlar verilir.
• Vazokonstrüksyonu ve bronkodilatasyonu
sağlamak için epinefrin verilir.
• İyileşmeyi hızlandırmak içibn kortikosteroidler
verilir.
• Hava yolları açıklığı sağlanır.

46
• Oksijen verilir, larenks ödemi olduğunda
entübasyon ve trakeotomi gecikmeden
yapılmalıdır.
• Şoku düzeltmek için ise; hastanın durumu
uygun ise şok pozisyonu verilir.
• Kan basıncını yükseltmekj için Levophed ve
norepinefrin uygulanır.

47
Bronşiyal Astım

Öksürük, balgam çıkarma, nefes darlığı


vizing, eksipirasyonun uzaması ile
karekterize, proksismal ve periyodik bir
sendromdur.

48
Etiyoloji

• Eksternsek astım
• İnterensek astım
• Aspirinin oluşturduğu astım
• Egzersiz bağlı astım

49
Belirti-Bulgular

Hastalar nöbetlerin geleceğini önceden


sezinleyebilirler. Semptomların nedeni
bronşiyal konstrüksiyon ve ödemdir. Özellikle
inspiriyumda zorluk, vizing, dispne,
inspiriyumda da zorlanma vardır.

50
Alveol ve ventilasyon-perfüzyon oranı
bozulur. Asit baz dengesizliklerinde bozulma
olur.

Balgamda eozinofiller görülebilir.

Hastalar nöbet sırasında koyu ve


yapışkan balgam çıkarabilir.

51
Tanı

Tekrarlayıcı atakların varlığı, ailede alerji


öyküsü, dispne, öksürük, mukoid balgamda
ve kanda eozinofillerin oluşu tanı için kriterdir.

52
Tedavi ve hemşirelik bakımı
• Eliminasyon
• Semptomatik tedavi
– Adrenalin
– Isoproterenol
– Aminofilin
– Kortikosteroidler
– Antibiyotikler
– Ekspektoranlar
– Suni ventilasyon
• Hiposensitizasyon
53
Astım

• Enfeksiyon
• Amfizem
• Bronşektazi
• Amfizem
• Korpulmonale
• Status Astmatikus

54
Komplikasyonları

Hiposensitizasyon tedavisi almayan


hastalarda bronşiyal astım,sinüzit,orta kulak
iltihabı,burun kanamaları,nazal polipler
görülebilir.Çocukluk çağındaki hastalarda
bunlara ilaven maksillar sinüslerde
gelişememe, göz altlarında morluklar, damak
ve diş bozuklukları da görülebilir.

55
Besin Allerjisi

Besinlerin alerjen olarak , kendisine


duyarlı kişilerde oluşturdukları sistemik alerjik
reaksiyonlardır.

56
Besin alerjisinde şok organlar değişik
organlar olabilir. Örneğin; deri,
gastrointestinal sistem, solunum sistemi vb.
Fakat gastrointestinal alerjide şok organ
gastrointestinal sistemdir

57
Etiyoloji

Besin olarak yenen her türlü madde


alerjen olabilir. Besinlerin allerjik reaksiyon
meydana getirebilmesi için besini alan kişinin
atopik bünyeli oluşunun yanı sıra sıklıkla
yenmesi ve pişirme-hazırlama yöntemlerinin
de rolü vardır.
Besinlerin neden oldukları alerjik
reaksiyonlar, besinin alınışından genellikle 12
saat sonra ortaya çıkar.
58
Besin alerjisine neden olan besinler
arasında anne sütü, inek sütü, yumurta, etler,
balık, buğday, mısır, pirinç, çavdar, arpa,
yulaf gibi bazı tahıllar, narenciye, muz, kavun,
çilek, elma gibi bazı meyveler, bezelye,
fasulye, domates, patates, ıspanak gibi bazı
sebzeler, yapay besin boyaları içeren hazır
besinler, fındık, fıstık gibi kuru yemişler,
sucuk, pastırma, salam, sosis sayılabilir.

59
Belirti ve Bulgular

Hastalarda iştahsızlık, karın ağrısı, ağız


kokusu, diyare ya da konstipasyon, baş
ağrısı(migren de olabilir) solukluk, yorgunluk,
terleme, ürtiker, egzama, anjiyonörotik ödem,
astım, nezle, sinirlilik, adale ağrıları olabilir.

60
Genel hipersensitive prensiplerine aykırı
olarak besin alerjisi, besinlerin ilk defa
yenmesiyle de oluşabilir.Bu duyarlılığın
intrauterin hayatta oluştuğu düşünülmektedir.

61
Tanı

Öykü, tanıda oldukça önemlidir. Bunun


yanı sıra hastaya eliminasyon diyeti
uygulanır. Bu diyetin özelliği bütün besinleri
kesip en az antijenik kabul edilen besinlerden
başlanarak her defasında yeni bir besin
maddesinin eklenmesiyle yapılan diyet
sistemidir.

62
Bu diyet sırasında ilaç, vitamin vb.
kullanılmaz. 2-3 günde bir yeni besin maddesi
eklenir. Yeni besin maddesini eklenmesiyle
ürtiker ortaya çıkıp çıkmadığı izlenir. Şüpheli
besin diyete sokulup çıkarılarak alerjik
reaksiyonun ortaya çıkıp çıkmadığı izlenir.

Besinler ile yapılan deri testleri güvensizdir.

63
Tedavi ve Hemşirelik Bakımı

• Eliminasyon
• Semptomatik ilaç tedavisi
• İmmunoterapi(aşı tedavisi)

64
Gastrointestinal Allerji

Şok organ olarak gastrointestinal sistemi


tutan alerjik reaksiyonlardır.

65
Etiyoloji

Besinler gastrointestinal alllerjinin en sık


nedenidir. Özellikle yumurta, inek sütü,
buğday, balık, domates, kuru yemiş ve
çikolata gastrointestinal alerjiye neden
olmaktadır.

66
İlaçların oral veya enjeksiyon yolu ile
verilmesi özellikle erişkinlerde gastrointestinal
alerjiye neden olur. Hormonlar(özellikle
insülin) penisilin, aspirin, barbituratlar, iyot
bileşikleri, sulfamidler, tetrasiklinler ve
vitaminler sıklıkla gastrointestinal alerjiye
neden olurlar.

67
İnhale edilen maddeler: Bu maddeler
solunum sistemi ile vücuda girerek
gastrointestinal allerjiye neden olabilirler.
Örneğin; ev tozu.

68
Tüm bunların yanı sıra enfeksiyon;
hormonal değişiklikler, duygusal faktörler,
aşırı yorgunluk, ani hava değişiklikleri,
besinlerin çok sıcak veya soğuk, çok
baharatlı, ham veya çok olgunlaşmış, çok
yağlı veya çok posalı olması da
gastrointestinal alerjiye neden olabilir.

69
Belirti ve Bulgular

Gastrointestinal alerjinin çocuklarda en tipik


belirtisi tekrarlayan karın ağrıları, uykusuzluk
ve huzursuzluktur. Ağız ve farinkste; dermatit,
ödem, aft, ağız kokusu ve ağızda kötü tat,
özefagusta; yutma güçlüğü, ağrı, epigastrik
ağrı ve ağırlık hissi, midede; bulantı, kusma,
kardiospazm ve pilor spazmı, bağırsaklarda;
diyare, konstipasyon, kolik, rektal ve anal
bölgede dermatit, pirurit, kanama sık görülen
belirti ve bulgulardır.
70
Tanı

Diğer organ alerjileri ile birlikte olmadıkça


gastrointestinal alerjinin tanısını koymak
güçtür. Ailede allerji öyküsü, belirti ve
bulguların tekrarlayıcı karakterli olması tanıda
yardımcıdır.Bunun yanı sıra kanda, gaitada
ve gastrointestinal mukusta eozinofil
bulunması, Gastrointestinal sistemin
röntgenografileri, besin eliminasyon testi
yapılabilir.
71
Tedavi ve Hemşirelik Bakımı

Korunma ve eliminasyon, ilaç tedavisi ve


hiposensitizasyonu kapsar.

72
İlaç Allerjisi

İlaç reaksiyonu ilacın kullanılmasından sonra


ortaya çıkan beklenmeyen klinik belirtilerdir.
Bu reaksiyonlar; alerjik olanlar ve olmayanlar
olmak üzere iki grupta toplanır.

Allerjik olmayan ilaç reaksiyonları şunlardır;

73
• Yüksek doz reaksiyonu: İlacın çok miktarda
alınması ya da detoksifiye edilmesinde bir
yetersizlik olduğu zaman ortaya çıkar.

• Yan etki: İlacın beklenen fakat istenmeyen


etkisidir.

• Sekonder etki: Geniş spektrumlu


antibiyotiklerin uzun süre alınması sonucunda
bu ilaca dirençli suşların yaptığı
enfeksiyonların ortaya çıkması, bağırsak
florasının bozulması vb. durumlardır. 74
• Sinerjistik etki: İki ya da daha çok ilacın
birlikte kullanılmaları sırasında benzer
etkilerin birleşerek oluşturdukları
reaksiyonlardır.

• İlaç intoleransı: Bir ilacın istenen veya


istenmeyen farmokolojik etkilerinin küçük
dozlarda bile ortaya çıkmasıdır.

• İdiosenkrazi: Bir ilacın farmakolojik etkileri


dışında anormal bir reaksiyon göstermesidir.
75
Klinik olarak ilaç alerjisi düşündürebilecek
durumlar ise şöyle özetlenebilir;

• İlacın farmakolojik etkisine benzemeyen


etkilerin görülmesi,
• Bu etkilerin ilacın en küçük miktarı ile
meydana çıkması,
• Etkilerin ilacın kullanılmasından kısa bir
müddet sonra açığa çıkması,
• İlacın çok küçük miktarının alınmasıyla
belirtilerin tekrar ve daha şiddetle ortaya
çıkması 76
Etiyoloji

İlaç alerjisine sıklıkla neden olan ilaçlarlın


arasında penisilin, iyot, aspirin, sulfamit ve
hormonlar sayılabilir.

77
İlaç alerjisinin ortaya çıkmasını bazı
faktörler kolaylaştırmaktadır. Bu faktörler
şunlardır;

İlaçların kimyasal yapıları: Kimyasal yapı


olarak birbirine benzeyen ilaçlardan birine
alerjisi olan bir bireyde, diğerlerine de alerji
gelişebilir. Örneğin penisilin ve
sefalosporinler.

78
İlaçların veriliş yolları: İlaçların parenteral
yolla verilmesi sırasında oral yolla verilmesine
oranla daha fazla alerjik reaksiyon
görülmektedir.

79
İlaçların dozu ve verilme süreleri: Bir ilacın
dozu ve verilme süresi arttıkça ilaç alerjisi
oluşturma olasılığı da artmaktadır.

80
Hastaya ilişkin faktörler: İlaç allerrjileri
erişkinlerde çocuklara oranla daha sık
görülmektedir. Atopik bünyelilerde ilaç
alerjileri daha sık görülür. Bazı hastalıklar ilaç
alerjisinin ortaya çıkmasını
kolaylaştırmaktadır. Örneğin; sistemik lupus,
eritematozus, sarkoidoz

81
Belirti ve Bulgular
İlaç alerjilerinin irti ve bulguları oldukça
çeşitlidir:

Deri belirtileri ürtiker, eritem,


ekzantem(deri döküntüsü), bül(içi sıvı dolu
deri lezyonu), eksfoliatif dermatit(metaller,
barbitüratlar ve sülfamitlerin neden olduğu
fatal deri lezyonu), ekzama, sabit deri
döküntüleri(kaybolduktan sonra yerinde
pigmentasyon bırakan deri döküntüleri)
oluşabilir.
82
• Kan ve dolaşım sistemine ilişkin belirtiler:
Ttrombositopeni, agranülositoz, aplastik
anemi, hemolitik anemi görülebiliri.
• Ateş: İlaç alerjilerinde ateş yükselebilir.
• Nefropati: Anaflaktik şok ve hemolitik
anemilerde akut tübüler nekroz ortaya
çıkabilir.

83
• Pulmonar belirtiler: Bronkozspazm görülebilir.
• Anaflaktik şok: Radyoopak maddeler, iyot
bileşimleri, lokal anastetikler, B12,
streptomisin bu duruma neden olabilir.
• Serum hastalığı sendromu: İlacın
alınmasından 5-14 gün sonra ortaya çıkan
yaygın ürtiker ateş, eklem ağrıları ve
lenfadenopati ile karakterize bir tablodur.
Penisilin, streptomisin, sulfamid ve tioürasil

84
Tanı

Öykü ve deri testleri ile konur.

85
Tedavi ve Hemşirelik Bakımı

Korunma ve ilaç tedavisini içerir.


Korunmada eliminasyon esastır. Allerjik
olduğu düşünülen ilaçlar hastaya verilmez.
Allerjik olabileceği düşünülen ilaçların
antihistaminik, sempatomimetik ve
kortikosteroidler verilmesiyle bazı hafif alerjik
reaksiyonlar önlenebilir.

86
Tedavide ise şüpheli ilaçlar kesilir.
Reaksiyon deri lezyonları şeklindeyse
antihistaminikler oldukça yarar sağlar.Larenks
ödemi ve ses kısıklığı oluşmuşsa
antihistaminiklere ilaveten adrenalin de
verilebilir.

Anjiyonörotik ödem durumunda anaflaktik


şok tedavisi uygulanır.

87
AIDS (Edinilmiş Bağışıklık Eksikliği Sendromu)

En fazla IV yolla ilaç alma alışkanlığı


olanlar, Haitililer, A tipi hemofililer ve
homoseksüeller arasında yayılmış ölümcül
hastalıktır.

88
Etiyoloji

HIV(Human Immunodeficiency Virus) ya da


HTLV-III (Human T-Cell Lymphocytotropic
Virus) ya da LAV/IDAV (Lymphodenopaty-
associated virus/immunodeficiency
associated virus) olarak adlandırılan virüs bu
hastalığı etkenidir. Virüsün T lenfositlerine
patolojik etkisiyle oluşan immunolojik
dengesizlik AIDS’in temelini oluşturur.

89
AIDS etkeni olarak antijenik tipli farklı bir
virüs daha bulunmuş ve HIV-2 olarak
adlandırılmıştır.

90
Belirti-Bulgular
Nedeni bilinmeyen ateş ve gece
terlemeleri, tremor, konuşamama,
hareketlerde yavaşlama, kısa sürede aşırı
kilo kaybı, lenf bezlerinin şiş ve ağrılı oluşu,
kuru-devamlı öksürük, uzun süreli ishal, oral
cansidiasis, aşırı yorgunluk halsizlik, deride
morumsu lekeler, lenfositepeni, serum Ig
düzeyinde artma.

Terminal dönemde inkontinans, görme


bozukluğu, parapleji gelişebilir.
91
• Latent evre: asemptomatiktir. Kişi hastalık
belirtileri olmamasına karşı hastalığı
bulaştırır. Seropozitif kişilerin %80’i bu
durumdadır.

• Kalıcı yaygın lenfadenopati: hasta bireyin lenf


bezleri 1 cm’ye kadar büyümüştür. Bu
durumdaki kişilerin 1/4’ünde başka belirti
yoktur.

92
• AIDS’e ilişkin belirtiler (ARC): Sadece AIDS
belirtileri vardır. Fırsatçı enfeksiyonlar ve
malignensi yoktur. AIDS belirtileri ise
anoreksiya, diyare, kilo kaybı, ateş, gece
terlemesi, öksürük, yorgunluk,ciltte ıslaklık,
baş ağrısıdır. Seropozitif kişilerin %10’u bu
durumdadır.

93
• Tam gelişmiş AIDS: Kişide AIDS belirtileri
yanında fırsatçı enfeksiyonlar (virüs, mantar,
bakteri), ansefalopati ve malignensi (Kaposi
sarkomu) de görülür. Ansefalopati ve
malignensi genellikle enfeksiyonun
alınmasından sonra 3-5 yıl içinde gelişir.
Seropozitif kişilerin %10’u bu durumdadır.

94
Tanı

Öykü, klinik bulgular, serolojik,


immünopatolojik çalışmalar ve virüs
izolasyonu ile konulabilir.

AIDS erkeni HIV ile temas etmiş kişilerde


“Anti-HIV’’ antikorları oluşur. Bunlar ELİSA
testiyle kişinin kan serumunda saptanabilir.

95
ELİSA’nın pozitif oması tanı için yeterli
sayılmamaktadır. Çünkü ELİSA’nın yanılma
olasılığı yüksektir. Bu nedenle testten pozitif
sonuç alınırsa test yanilenir. Sonuç yine
pozitifse Western-Blot testi uygulanır.
Western-Blot testi sonucu da pozitif çıkan
kişiye seropozitif denir. Seropozitif kişiler HIV
taşır ve bulaştırır. Ancak klinik olarak AİDS
belirtileri göstermeyebilirler.

96
Seropozitif kişilerin %20’si ilk 5 yılda,
%50’si ilk 10 yılda, geri kalanlar ise daha
uzun bir sürede AIDS belirtileri
göstermektedir. AIDS gelişmeyen seropozitif
olguların % 90-95’inde HIV yıllarca sessiz
kalmaktadır.

97
Bulaşma yolları

Seropozitif fakat hastalık belirtisi olmayan


kişilerin, virüsü taşıyabilecekleri kabul
edildiğinden bu kişiler durumlarını eşlerine,
sağlık personeline söylemelidir. Kişi her türlü
cinsel ilişkide mutlaka prezervatif kullanmalı,
kan vermemelidir.

98
Jilet, diş fırçası, kontakt lens gibi kişisel
eşyasını başkalarıyla paylaşmamalıdır.
Kendisine yapılacak bazı işlemler arasında
(diş çektirme, kulak deldirme, dövme,
aşılama, allerji deri testi, akupuntur,
pedikür, manikür) durumunu açıklamalıdır.

99
HIV kan, sperm, vajina salgısında yaşar.
İdrara, gözyaşı, ter, tükürükte de bulunur
ancak bunlarda konsantrasyonu düşüktür.
Vücut dışında canlı kalması söz konusu
olmadığı için sosyal ilişkiler sırasında
bulaşması olanaksızdır.

100
AIDS iki şekilde bulaşır:

1) Kan yolu ile,


2) Cinsel ilişki ile
3) Anneden bebeğe plesanta/doğumda vajinal
sağılar
4) Anne sütü ile

101
Tedavi

Antiretroviral Azodothmidine (AZT) ve


Dideoxynosine DDI adında iki ilaç
kullanılmaktadır. İlaçlar retrovirüslerin
üremesine ve T4 lenfositlerine virüsün
yapışmasını engelleyerek etkili olmaktadır.
Toksik etkileri çoktur ve pahalıdırlar.

102
Immunolojik tedavide ise kemik iliği
transplantasyonu, gama interferon,
interleukin 2 ve alfa interferon
kullanılmaktadır. Koruyucu aşı ile igili
çalışmalar yapılmaktadır.

103
Korunma ve Hemşirelik Bakımı

!!! AIDS’in ihbarı zorunludur.

• Kan verilmesi gerekiyorsa tüm kanların


kontrolü yapılma, kontrolü yapılmayan kanlar
kullanılmamalıdır.
• Organ bağışı yapan kişilerde, sperm
bankalarında kişinin AIDSli olup olmadığı
kontrol edilmelidir.

104
• Kan şişelerinin üzerine, kan grubunun yanı
sıra “AIDS antikoru (-)’’ kaydı da bulunmalıdır.

• Acil durumlarda kan verilecek hastaya


önceden AIDS kontrolü yapılmış kan
verilmelidir. Bu mümkün değilse AIDS
tehlikesi olmayan kişilerden kan alınmalıdır.

105
• Yabancı ülkelerden gelen turist, işçi,
öğrencilerden en az 5 yıl, genel ev, bar
pavyonlarda çalışanlarla, eşcinsellerden
kesinlikle kan alınmamalıdır. Bu kişiler kan
bağışının yanı sıra organ ve sperm
bağışlarında da bulunmamalıdırlar.

106
• Dış ülkelerde kan ve kan ürünleri alımında,
ulusal kan bankları tercih edilmelidir.

• İlerde ameliyat olması planlanan kişinin kendi


kanı önceden alınıp saklanmalı ve ameliyat
sırasında bu kan kullanılmalıdır.

• Şüpheli hasta materyalleri ile çalışan


personelin eldiven ve önlük kullanmaları
uygundur. Önlük ve eldiven çıkarıldıktan
sonra eller yıkanmalıdır.
107
• Ele kan bulaşırsa, derhal bol miktarda su ve
sabunla eller yıkanmalıdır.

• Laboratuar eşyasının yüzeyleri 1/10’luk


Sodyum hipoklorit çözeltisi ile temizlenmeli,
cam ve madeni laboratuar malzemesi
otoklavda steril edilmeldir.

108
• Hastanelerde normal sterilizasyon ve
dezenfeksiyonda kullanılan solüsyonlar
HIV2i inaktive eder. Bu solüsyonlara eter,
aseton, alkol, fenol, lizol sodyum hidroksit,
hidrojen peroksit örnektir. Düşük ya da
yüksek pH da virüsü inaktive eder. Virüs
iyonizasyon ışınlara ve UV ışınlarına
nispeten dirençlidir.

109
• AIDSli hastanın çarşafları su geçirmez
torbalarla çamaşırhaneye gönderilmelidir. En
az 25 dk bol deterjanla 71C de yıkanmalıdır.

• Hastanın pansuman materyali vb atıkları


yakılarak yok edilmelidir.

110
• Hastanın kan, idrar, sekresyon vb sıvı atıkları
doğrudan kanalizasyon sistemine atılmalıdır.
Ancak bu sistemlerin denizlere açılma ve
içme sularıma karışma ihtimali olmamalıdır.

• Personel için en yüksel risk kontamine iğne


ve diğer kesici aletlerle olan yaralanmalardır.
Dispozibl iğneler kullanılmalı atılacak
iğnelerin başkalarına batmamaları için özen
gösterilmelidir.

111
AIDS virüsü sperm ile çıktığından eşcinsel
ilişkilerde rektum mukozasından, kadınlarda
vajina mukozasından vücuda girmektedir.
Erkeklerde ise penis mukozasından
girmektedir. Bu nedenle;

112
• AIDS cinsel temasla bulaştığından AIDSliler,
şüpheliler, eşcinseller ve hayat kadınları gibi
riskli gruptan kişilerle cinsel temas çok
tehlikelidir.

• Büyük şehirler ve sayfiye yerlerde turistlerle


ilişki kuran gençlerimiz de risk grubu
oluşturmaktadır. Bu gençlerimizim eğitilmesi
gerekmektedir.

113
• AIDSli kadın gebe kaldığında hastalığı
çocuğa gebelikte ya da doğum sırasında
bulaştırabilir. Bu nedenle şüpheli durumlarda
kadın gebe kalmamalıdır. Doğumdan sonra
hasta oldukları belirlenen kadınların virüsün
sütten de geçebileceği düşünülerek
çocuklarını emzirmemeleri gerekmektedir.

114
• Hemşire AIDS hastalığı, bulaşma yolları ve
korunma hakkında çevresine eğitim yapmalı,
çevresinde klinik belirtiler gösteren kişileri
sağlık kuruluşuna başvurması için ikna
etmelidir.

• Hemşire hastaya bakım verirken kendini ve


diğer hastaları virüsten korumalıdır. Bu
hastalrın bakımında disposibl enjektörler
kullanmalı ve diğer koruyucu önlemler
almalıdır.
115
• Hastada uzun süreli ishal olduğundan sıvı
elektrolit dengesindeki bozulma olasılığına
karşı AÇT yapılmalıdır.

116
• Hastanın ateşi, terlemeleri, ishali
olduğundan bol sıvı alması sağlanmalı,
sıvı elektrolit dengesi yaşam bulguları
yönünden izlenmelidir. Hasta için
kullanılan derece ve tansiyon aletleri
ayrılmalı, sonrasında bu aletler iyice steril
edilmelidir.

• Hastada iştah kabı olduğundan protein,


karbonhidrat ve vitamin yönünden zengin
gıdalarla beslenmelidir.
117
• Oral candidiasis hastaların beslenmesini
bozacağı için ağız bakımı gerekir.

• AIDS sosyal ilişkilerde bulaşmadığı için


hastaların izolasyonu gerkmez. Ancak
hastaların ikincil enfeksiyonlardan
korunmaları gerekir.

• Hastalar yorgunluk ve halsizlik


hissettiklerinde normal günlük bakımını
kendileri yapamayabilirler. Hemşire hastanın
günlük hijyenik bakımından sorumludur. 118
• Hemşire hastaya psikoloji destek
sağlamalıdır.
• Hastaya ressesitasyon gerekiyorsa asla
ağızdan ağza suni solunum yapılmamalı,
ambu kullanılmalıdır.
• Ameliyathane, yoğun bakım üniteleri,
hemodiyaliz, acil servisler gibi kanla temas
olasılığı fazla olan ünitelerde çalışan
personelin kendilerine , diğer hastalara
bulaşmayı önlemek açısından gerekli
önlemleri almaları zorunludur.
119

You might also like