You are on page 1of 6

3.

HAFTA
Ders Konusu: Uygurlar Döneminde Oğuzlar, Oğuzların Seyhun Bölgesine Gelmeleri
1-Uygurlar Devrinde Oğuzlar
Uygurların gittikçe siyasi bakımdan ehemmiyet kazanmalarında Oğuzların, metbuları
Göktürkler ile mücadeleleri etkili olmuştur. Bu mücadele, Oğuzları bitkin bir duruma
düşürmüş olmalıdır ki onlar kolaylıkla Uygurların nüfuzu altına girmişlerdir.
Tokuz Oğuzların Uygurların yanında yer alarak, onların gerek Göktürkler ile gerek eski
müttefikleri olan Basmil ve Karluklar ile mücadelelerinde önemli bir rol oynadıkları
bilinmektedir.
Kül-Bilge Uygur Kağanı olunca oğlu Moyençur’u Oğuzların başına yönetici atadı.
743’de Uygur başbuğu Göktürklerin başında bulunan Ozmış Kağan’ın üzerine yürürken, oğlu
da Dokuz-Oğuz kuvvetleri ile kendisine katıldı. Oğuzlar, yeni metbularının yanında, birlikte
parlak zaferler kazandıkları eski kağanlarını ortadan kaldırmaya gidiyorlardı. Bu yılda yapılan
savaşta, Ozmış Kağan ağır bir yenilgiye uğradı. Uygur başbuğu Ötüken bölgesine yerleşti,
kağan unvanının aldı ve Kül-Bilge Han olarak anıldı.
Fakat çok geçmeden Kül-Bilge Han öldü (747). Yerine Dokuz-Oğuzların başında
bulunan oğlu Moyençur geçti ve "Tanrı’da Bolmuş İl Etmiş Bilge Kağan” unvanını aldı. Bu
Uygur hükümdarı Bilge Kağan gibi Dokuz-Oğuzlar için "Dokuz- Oğuz budunum” demekle
beraber kağan olur olmaz Oğuzların ezici çoğunluğunu kendisine düşman buldu. Bunlar,
bizzat bu Uygur kağanı ile ilgili kitabede "Sekiz-Oğuz” olarak anılıyor. Buna göre ancak bir
boy Kağan’a sadık kalmış olmalıdır. Oğuzların, Göktürk kağanlarına olduğu gibi Uygur
hükümdarlarına da isyan etmelerinin istiklâllerini kazanmak gayesi ile ilgili olduğu
söylenebilir.
Oğuzlar, bu maksatla Göktürkler devrinde yaptıkları gibi doğu komşuları "Dokuz-
Tatarlar” ile birleşmişlerdi. Fakat kağan galip geldi. Moyençur’un eline Oğuzların halk
tabakasından (kara igil budun) mühim bir kısmı tutsak düşmüş ise de kağan onlara ve onların
mallarını yağmalatmamış ancak ileri gelenleri yani beylerini öldürtmüştür. Oğuzlar Kağan’ın
kendisine itaat etmeleri teklifini kabul etmediler. Bunun üzerine Moyençur arkalarından gidip
Burgu’da yetişerek savaşmış ve bu sefer onları ağır bir yenilgiye uğratmıştır. Kağan bu
savaşta Oğuzların mallarına el koymuş, kadın ve çocuklarını tutsak almıştır. 29 Temmuzda
Selenge kıyılarında yeniden savaş oldu. Oğuzlar ve Tatarlar bozulup Selenge’yi geçtiler.
Kağan peşlerini bırakmadı. Onları Tay Bilge Tutuk ile diğer iki kişinin kötü hareketleri
yüzünden perişan ve helâk olduklarını ve daha büyük felaketlere uğramamaları için yeniden
kendisine itaat etmeğe çağırdı. Bu Tay Bilge Tutuk’un Oğuzların başbuğu olduğu anlaşılıyor.
750’de Dokuz Oğuzlar, Kırgızlara ve Çiklere elçi göndererek onları, Uygurlara karşı
birlikte harekete geçmeye davet etmişlerdir. Moyençur Kağan da bununla ilgili olarak Çiklere
karşı yeniden sefere girişip onları itaat altına aldı. Bu savaşlar esnasında Çin’de bulunan
Oğuzlar ve Türkler (Göktürk bakiyeleri) de dışarı çıkmışlar, Kağan’ın düşmanlarına
(Basmıllar ve Karluklar) katılmışlardır.
Uygur Kağanı Moyunçur’un Türkçe kitabesinde, devletin dayandığı başlıca unsur
olarak "On Uygur-Tokuz Oğuz budunu” belirtilmektedir. Kitabelerdeki bu bilgilerden
Oğuzların, Uygur Devleti içindeki mevkilerinin Göktürk Devleti’ndeki gibi olduğu
anlaşılmaktadır. Yani Oğuzlar nasıl "Türk Budununun” yanında Göktürk Devleti’nin
dayandığı ikinci bir unsur idiler ise Uygur Devleti’nde de, On Uygurların yanında aynı
mahiyette bir rol oynamışlardır. Bu Oğuzların Göktürk Devleti’nde olduğu gibi Uygurlara
karşı da zaman zaman isyan ettikleri görülmektedir.
Kırgızlar 840 yılında Uygurları yıkarak Orhun bölgesine yerleştiler ancak kuvvetli bir
varlık gösteremediler. Hatta Orhun kültürünün ortadan kalkmasına sebep oldular. 924
tarihinde Moğol soyundan, Kıtayların saldırılarına dayanamayan Kırgızlar eski yurtları olan
Yeni-sey bölgesine çekildiler. Böylece eski Türk yurdu olan Ötüken ve Orhun bölgesi, kati
olarak Moğolca konuşan kavimlerin eline geçti. Bölgedeki Türk halkları batıya göç ettiler.
Kalanlar ise çoğunluğu oluşturan Moğol boyları arasında eridiler. XIII. yüzyılda Orta
Asya’nın siyasi ve etnik çehresini değiştirecek olan Cengiz İmparatoluğu’nun kuruluşu Orhun
bölgesinin bu dönemdeki Moğollaşmasının bir sonucudur.
2-Oğuzların Seyhun Bölgesine Gelmeleri
Uygur dönemine dair bilgi veren Arap kaynakları Dokuz Oğuz adıyla Uygurları
tanımlamaktadırlar. Yani Oğuz ve Uygurları aynı isim ile karıştırmışlardır. Uygurların
yıkılmasıyla birlikte doğudaki bu Dokuz Oğuzlara dair bilgiler sona ermektedir. Bu konuda
iki tez mevcuttur.
Birincisi Dokuz-Oğuzların 840’taki Kırgız saldırısı üzerine dağılarak veya Uygurlar ile
karışmak suretiyle varlıklarını kaybettikleri düşünülmektedir.
İkinci teze göre ise Dokuz Oğuzların Uygur Devleti’nin yıkılmasından sonra batıya
doğru göçerek Seyhun (Sır-Derya) kıyılarına ve onun kuzeyindeki bozkırlara gelip X.
yüzyılda "Oğuz” adıyla tarih sahnesinde etkili olmuşlardır. Bu Oğuzların Batı Göktürk
ulusuna (On-Oklar) dâhil olduklarına dair bir bilgi yoktur. Seyhun bölgesindeki Oğuzların
büyük bir kısmının bölgeye doğudan geldikleri kabul edilmektedir. Onlar, Abbasi Halifesi
Mehdi zamanında Maveraünnehir’e, Türk yurdunun en uzak bölgesinden gelmişlerdir. Bu
bölge Peçeneklerin yurdu olup, Oğuzların onları yerlerinden ettikleri anlaşılmaktadır.
Bunlardan başka Tokuz-Oğuzların 820-821 yıllarında Usruşana’ya bir akın yapmaları Dokuz-
Oğuzların batıya doğru göç ettiklerinin bir delilidir.
Oğuzların Aşağı Seyhun bölgesine doğudan Çu ve Talas bölgelerinden gelmiş
olmalıdırlar. Fakat onların bu yeni yurtlarına ne zaman geldikleri kesin olarak
bilinmemektedir. Bununla beraber Oğuzların Aşağı Seyhun boylarına Halife el-Mehdi
zamanında (775-785) geldikleri hakkında Horasanlı bir müverrihin sözleri doğru olabilir.
Çünkü, Karluklar, 766 yılında Türgiş Devleti’ne son verdiler. Karlukların güçlenmesi
Oğuzların yer değiştirmelerine ve göçlerine sebep oldu.
Oğuzlar, İslam coğrafyacıları tarafından Guz diye isimlendirilmişlerdir. Aynı kaynaklar
Dokuz Guz yahut Tokuz Oğuz ismini ise sadece Uygurları anlatırken kullanmışlardır.
a-Oğuz-Peçenek Münasebetleri
Aşağı Seyhun boyları ile Aral kıyılarının Oğuzlardan önceki sahiplerinin Peçenekler
olması gerekir. Tahminlere göre Oğuzlar, doğudan gelerek Peçeneklere saldırmışlar ve onları
Cim (Emba) ırmağının ötesine sürmüşlerdir.
Yurtlarından atılan Peçenekler Cim ve İtil arasına yerleşmişlerdir. Fakat 893-897 yılları
arasında Oğuzlar ile Hazarların ortak hücumlarına uğradılar. Yenilen Peçeneklerin kalabalık
kısmı İtil’i geçerek Karadeniz’in kuzeyindeki topraklara göç ettiler.
Peçeneklerin bir kısmı da Oğuzlara katılıp eski yurtlarında kalmışlardır. Oğuzların
Peçenek boyunu meydana getirenler bunlardır.
3-İslâm Memleketleri İle Olan İlişkiler
Oğuzlar Seyhun bölgesine gelince Abbasi valileri yani Müslüman bölgeleriyle sınır
olmuşlardır. Oğuzlar, X. yüzyılda artık Seyhun bölgesinden bahseden kaynaklarda en çok
ismi anılan unsurlar haline gelmişlerdir. İslam kaynaklarında Dâr ül-Harb’ın en gözü pek
savaşçıları olarak karşımıza çıkarlar. Oğuzlar, komşusu olan Karluklar, Kıpçaklar, Hazarlar
ve Peçenekler gibi Türk devlet ve boylarıyla olan mücadeleleri ile de kaynaklarda yer
almışlardır.
İlk zamanlarda Oğuzlar Müslüman topraklarına akınlar yapmakta idiler. Bu konuyla
ilgili Mesudi’nin eserinde “ Devamlı olarak İslâm ülkelerine akınlar yaparlar. Yolları
üzerinde rastladıkları yerleri yağma ederler. Sonra da süratle geri dönerler” denilmektedir.
Müslümanlar da Oğuzlara karşılık vermekte idiler. Abbasilerin Horasan Valisi Abdullah
b. Tahir zamanında (828-844) üzerlerine ordu gönderilen Oğuzların nerede oturdukları
bilinemiyor ise de onların artık bu esnada aşağı Seyhun boylarında bulunduklarına da şüphe
yoktur. Abbasilerin Horasan Valisi Abdullah b. Tahir’in oğlu kumandasında 838-840 yılları
arasında gönderilen ordu Oğuzları yenerek 1000 kadar tutsak almıştı. Bu tutsakların
satışından 600.000 dirhemlik bir gelir elde edilmiştir.
Karlukların ve batı komşuları Oğuzların İslâm ülkelerine karşı yaptıkları yağma
akınlarının dışında, Oğuzlar bazen Maveraünnehir’de isyan çıkaranların daveti üzerine
bölgeye giderek ücretli askerlik de yapıyorlardı.
Müslümanlar bu yağma akınlarına karşı Buhara civarında, Şaş ile İsficab bölgelerinde
surlar inşa ettiler. Hudud şehirleri de surlar ve hisarlar ile güçlendirildi. Fakat başarılı
olamayınca şehirleri korumak için duvar yapmak tedbirinden bir müddet sonra vazgeçildi.
a-Oğuz Gulamları
Daha sonra akınlar devam etmekle beraber bir köle ticareti ortaya çıktı. Oğuzların iyi
savaşçılar olmaları ve güzel dış görünümleri nedeniyle, bu köleler çok yüksek fiyatlara alıcı
buluyorlardı. Ayrıca bu köleler sadece Horasan’a değil, Horasan aracılığı ile diğer yerlere de
satılıyorlardı. Bunlar İslâm dünyasında sayıları gittikçe artmaya başlayan ‘Türk Gûlamları’
idiler. Fakat bunlar sadece satın alma yoluyla edinilmiş gûlamlar değillerdi. Bazıları da kendi
rızaları ile bu yolu seçmişlerdir. Daha sonra zamanla konumlarını yükseltmişler ve İslâm
dünyasının yöneticisi konumuna gelmişlerdir.
b-X. Asır Kaynaklarında Oğuzların Kökeni ve Genel Tabiatları
Oğuzların kökeni hakkında ilk kayıtların yer aldığı Mücmel el-tavârîh’de (yazımı M.
1126) söylenenler efsanevi bilgilerdir. Müellife göre; “Nuh peygamberin oğullarından
Yafes’in yedi oğlu vardı. Bunlar: Çin, Türk, Hazar, Saklâb (Slav), Rus, Misek ve Kemârî idi.
Misek pek yaşamamıştı, onun oğlunun oğlu olan Ğuz (Oğuz) dedesinin babası Yafes
tarafından çok sevilirdi” denilmektedir.
Ayrıca Misek’ten Ye’cûc ve Me’cûc’ün babaları olarak bahseder. Böylelikle Oğuz
Ye’cûc veya Me’cûc’ün birinin oğlu olarak tarif edilmektedir.
İslâm coğrafyacılarının eserlerinde bulunan bu kötü tasvir ve zaman zaman düşmanlık,
Oğuzların Maveraünnehir sınırlarında Müslümanlara çıkardıkları zorlukların yansımasıdır.
Oğuzların Türk olduğu diğer tüm İslam coğrafyacıları tarafından da vurgulanmaktadır.
Oğuzlar, Mes’ûdî (öl. 956) tarafından Türklerin arasında en kahraman ve en kudretlileri
ayrıca da gözleri en küçük olanları olarak tanımlanmıştır. Mesudi’nin eserinde (yazımı M.
982) Oğuzların mücadeleyi sevdikleri, harp sırasında cesur ve yiğit oldukları ayrıca mağrur
(azametli) yüzlü, kötü niyetli ve hasetçi oldukları belirtilmektedir.
İdrîsî ise bir yerde onlar için ahlâklarında Berberîler’e benzediklerini, başka bir yerde
ise “Oğuzlar Kötü tabiatlı, merhametsiz, cahil ve katı kimselerdir” der.
Korkulan bu düşmanın İslam halifelerinin hizmetlerine girmeleri İbn Havkal’da şöyle
tasvir edilir:
“Türkler şiddet ve cesaret bakımından diğer insanlara üstün olmaları nedeniyle
halifelerin askerleri, beyleri ise kumandanları olmuşlardır. Türkler askeri açıdan herkesten
üstündür. İyi hizmetleri, itaatleri, giyimlerindeki gösteriş nedeniyle Maveraünnehir dihkânları,
halifelerin kumandanları, maiyetleri, hizmetkârlarının ileri gelenleri olmuşlardır.”
Klasik İslam kaynaklarında Oğuzların ve genel olarak Türklerin Müslüman olması ve
halifenin ordusunda yararlılık göstermeleriyle birlikte olumsuz imaj değişmeye başlamıştır.
UYGUR DEVLETLERİ
O

cq
© Yurı B re g e l 2003
21

10. FROM MID-8TH TO THE END OF THE 9TH CENTURY: THE EARLY ISLAMIC PERIOD IN THE WEST, THE QARLUQS AND UYGHURS
IN THE EAST

You might also like