Professional Documents
Culture Documents
Peter Lauster - Aşk Ve Aşkın Psikolojisi
Peter Lauster - Aşk Ve Aşkın Psikolojisi
AŞK
ve • • •
AŞKIN PSIKOLOJISI
Çeviren
Nurittin Yıldıran
e Doruk Yayımcılık
AŞK n AŞKIN PSiKOLOJiSi
Peter Lauster
Almanca'dan Çemen:
Nurittin Yıldıran
Düzelti:
Buket Tanyu, Ertan Altan
Kapak Tanrımı:
Doruk ve Etki
Dizgi
Leyla Çelik
Baıkındlt:
Ceren Basım-Yayım
Tel.: 0.212.284 37 21
İkinci Baskı, Nisan 2000
ISBN: 975- 553- 203-X
AŞK
ve . . .
AŞKIN PSIKOLOJISI
Çeviren
Nurittin Yıldıran
Peter Lauster, AJk ve Allan l'llikol.oJsl,
Çev.:Nurittin Yıldıran, 2. Baskı, Ankara 2000,
Doruk Yayınları, 200 s.
15BN: 975-553-203-X
"Sevmek-sevmek.
INGEBORG BACHMANN
ALBERTENRENSTEIN
İÇİNDEKİLER
Önsöz ................................................................................................. 11
6. AŞKTA BEKLEDİGİNİ
BULAMAMANIN SONUÇLARI ...... . . . . ......................... ............ 137
Sevgiden yoksun kalış en şiddetli ruhsal acıdır .................... 140
Beklentilerine kavuşamama,
ruhsal rahatsızlıkların nedenidir ............................................. 144
Aşkta beklediğini bulamamanın sonu,
ruhsal donukluktur .................................. ................................... 147
Aşk üzerine yazılmış olan bu kitap çok uzun bir süreç içinde
ortaya çıkh. Yirmi yılı aşkın bir süredir aşk olgusunun açık
lanması konusu ile uğraşıyorum. Araşhrmacı ve uygulayıcı
psikolog olarak tüm kişisel deneyimleri ve bilimsel bilgileri bura
da birleştirmeye çalışıyorum. Ancak bu kitap gene de bilimsel bir
rapor niteiiği taşımıyor.
Aşk ruhsal bir olgudur ve bundan dolayı da, yalnızca aşkla
ilgili ve günümüzde doğal bilimler alanında bilinen araştırma
yöntemlerince ulaşılması çok çok zordur. Ancak bu, aşk hakkın
da genel geçer hiçbir şey söylenemeyeceği anlamına da gelmez.
İnsan aşkı, yaşayarak tanır. Bir şeyi yaşamanın laboratuvarda
12 AŞK ve AŞKIN PSİKOLOJİSİ
Duyguların Bahçesinde
HERMANNHES5E
dir, ama hem cinsellik alanında hem de yaşamın tüm öteki alan
larında "karşılık beklemeden verilen, olağanüstü bir şeydir". İ şte
bundan dolayı sevgi, orgazma ulaşmak için uğraşmaz, cinsel
dürtü olayının gerçekleşmesine yalnızca katılmakla yetinir.
Ancak bu katılım yaşadıklarımızı ruhumuzun derinliklerinde
duymak, ruhsal doyum ve mutlu bir yaşam için çok çok önem
lidir.
Karşılaştırmalar, her zaman bir kuşkuyu da içinde taşıyor.
. Ama gene de kendimi somut biçimde anlatabilmek için basit bir
karşılaştırma yapacağım. Sevgi, hamurun kabarmasını ve pasta
nın daha lezzetli olmasını sağlayan maya gibidir. Ya!J.i açlığı kalo
riyle gidermek için maya gerekmez. Başka türlü söylersek: Sevgi
ruh için, her şeyden önce biyolojik bir dürtü olayı olan cinsellik
olayının iyice güzelleşmesine ve doruğa çıkmasına yardım eden
bir donanımdır, bir katalizördür. Sevgi bu katalizör etkiye yalnız
ca cinsellikte değil yaşamın tüm öteki alanlarında da sahiptir. Salt
para kazanmak için işimi yapıyor olabilirim. Ama işin içine sevgi
de girerse kendimi daha rahat, daha keyifli hissederim. İnsanlarla
ilişkimi mesleki ya da· sosyal bir görev olarak görebilirim ama
çevremdekilere sevgi de duyuyorsam, kendimi daha mutlu hisse
derim. Hareketsizlikten kurtulmak ve oksijen depolamak için
ormanda bir gezinti yapabilirim. Halbuki ağaçları, kokuları,
havayı ve akşamı tüm duyu organlarımla .severek algılarsam
sadece beden kendini dinçleşmiş hissetmez ruh da dinçleşir ve
eskisine oranla daha mutlu olduğumu duyumsarım.
Sevgi, tüm yaşantılara girebilen genel bir ilkedir. Yaşa
mamızdaki tüm olaylar sevgi olmadan da sürüp-gider; sevgi ·
ki, pek çok korku ve karanlıkla içiçe olan cinsel alan söz konusu
olunca bir cinsel teknik rehberini okuyarak doyurucu bir sonuca
ulaşacağımıza inanırız.
Eğer orman size eğer bir şeyler veriyorsa, ormanda gezmek
hoşunuza gidiyorsa duyularınız açıksa, orman gezintisini, cinsel
likte de aynı olması gerekir. Burada en önemli şey., elbette karşı
mızdakinin bireyselliği, kişiliği ve özgünlüğü için sevgiyi gözar
dı etmeden bedensel duyarlılıklara ve karşı cinsin bedenine
yönelik kendiliğinden olumlu bir tutum geliştirmek üzere kendi
bedenimiz ve karşımızdakinin bedeniyle ilgili her şeyi sevmektir.
İşte o zaman her bir algı ve duyumdan kendiliğinden öyle bir
sevinç doğar ki bu sevinç ileride pek çok şeyin de temelini oluş
turur.
bir şeydir. Öyle ki, sahiplenme tutkusu işin içine girince sevgi en
büyük tehlikenin içine düşer. Sahip olmak istendiğinde gözlem
lerimiz suçsuz ve özgür kalamaz bakışlarla gerginleşir ve bula
nıklaşır, duyuların nesnel algılama yeteneklerinde düşme başlar.
Yani eğer bir kimse sevgiye gerçekten önem veriyorsa -bir tüke
tim toplumunda ne zaman başka bir şey değil de sevgi önemli
olur acaba?- hiçbir şey olmayı istememek ve sevginin süresi ile
ilgili kafa yormamak gerekir. Sevgi ve yaşama bağlılık, bir çiçeğin
koku saldığı andaki gibi açılır. Her şeyimle bu çiçeğe yoğun
laştıysam o güzel koku kesinlikle ölecektir; yok eğer o anda
mutluysam, o anın yinelenmesi mümkündür ve bu yinelemeler
bunun için hiç dert olmayacaktır.
İstemlerimde olgun değilsem ve buna bir de karşımdakinin
olgun olmayışı eklenirse bir insanın bir insana duyabileceği sevgi
daha baştan tehlikelerle yüzyüze demektir. Buna karşılık tutkulu
değilsem, sahiplenme düşüncem yoksa, korkak değilsem ve
güvenlik peşinde değilsem, sevgi o zaman her gün yeniden ve
yeniden çiçek açar. Ancak duyularımı açık tutmam gerekir. Sevgi
bir kişiye karşı çiçeklenebilir ama tek bir kişiye karşı olmak
zorunda da değildir. Çünkü açıklık, ama gerçekten açıklık güven
sizliğin içine dalmaktır, duyarlılıktır ve günlük olarak yeni
lenmedir. Bu yaratıcı tutum, bir önceki günün bir duyumunun
yinelenmesi peşinde koşmak değildir, sürekli olarak belirli anlara
bağlanmaktır. Dünün değil bugünün güzelliği ve çirkinliği açılır
o zaman sevgiye.
Burnunda geçmiş tüten kimse gerçekte duyarlı biçimde bugü
nü yaşamıyordur; sevme yeteneği kesintiye uğramıştır� güvenlik
kalıcılaştırma, görev, bağlılık vb. kaygılara batmıştır. Tüm
bunlar, sevgiden bambaşka şeylerdir. Bağlılık arayan biri için
bağlılık sevgiden daha önemlidir. Ve böyle olduğu içindir ki
bağlılıktan söz etmesi gerekir, sevgiden değil.
Sevgi bir anda çiçek açar ve bu bir anın içinde sonsuzluk
vardır. Ama bu ''bir kişiye sonsuz sevgi" deme,k değildir. Bu sevgi
AŞK ve AŞKIN PSİKOLOJİSİ/F:3
34 AŞK ve AŞKIN PSİKOLOJİSİ
bir anda varsa başka bir anda yoktur. Ve her bir an birbirinin aynı
değildir. Bu sevgi ancak iki taraf her zaman yeniden ve yeniden
karşılaşırlarsa sonsuza kadar sürüp gider. Ama eğer ilişkilerinin
sonsuzluğunu düşünce ve istem yoluyla gerçekleştirmeye çalı
şırlarsa sevgilerine ölümcül darbeyi vurmuş olurlar. Bunun
neden böyle olduğu, sevgi oluşumu daha geniş biçimde kitabın
ilerleyen bölümlerinde ele alınarak açıklanacaktır.
yor, artık o bana ait, ben de ona". Bu sahiplenme istemi büyük bir
yanılgıdır, kıskançlığı uyandırır ve bundan da her iki taraf için
büyük bir ruhsal acı doğar.
Böyle bir sahiplenme isteminin ortaya çıkması, kapitalist bir
tüketim toplumunda anlaşılmayacak, bir şey değildir. Mülkiyet,
bu toplumda doğup büyüyen biri için belirleyici önemi olan bir
deneyimdir. Tüketim araçları mülkiyeti gayet doğal bir şeydir,
mülkiyet kavramının sevgi nesnesi olan şeye de aktarılması da
anlaşılır bir şey gibi görünüyor. Çünkü her sevgi sonuçta bir evli
lik birliği kurma kararıyla noktalanıyor, ve bu birlik büyük ölçü
de ortak mülkiyetin oluşturulduğu ve yönetildiği bir ekonomik
birliktir.
Ne var ki, en ilkel ve asıl biçimiyle sevginin mülkiyet konusu
nesneler ve bunların yönetimi ile hiçbir ilişkisinin olmadığını
anlamamız gerekiyor. İki insan mülkiyeti düşünmeden karşı
laştıkları ve kendilerini yani kendini ve karşısındakini meta
olarak görmediği zaman sevgi en arı biçimiyle güzel olur.
Bizler, sevginin kişilik pazarındaki metalarız. Bu metalar,
çekiciliklerini sınamak için "süslenen" kadınlar ve kızlar olur; bu
metalar, parasal güçlerini göstermek için toplumsal konum
larıyla övünen erkekler olur. İyi anlaşılmak için, kadınların
"güzel" olmak amacıyla süslenmelerine ve araba kullanmaktan
hoşlanan erkeklerin spor araba kullanmalarına karşı olmadığımı
belirtmek isterim. Bunları ya_rgılamaya kalkmak, olaylara at
gözlüğüyle bakmakta direnmek olurdu. Böyle bir şey sözkonusu
değildir. Çünkü yaşamanın tadını çıkarmak, ruh sağlığı bakı
mından önemli bir önkoşuldur. Ancak hayattan zevk alma yanın
da bir "metakişi" olarak kendi "metadeğer"ini yükseltmek, kendi
ni daha iyi "satmak" gibi şeylerin de birer güdüleyici olabileceğini
göstermeye çalışıyorum. Kendini böyle satmak isteyen kişi de
çoğu zaman çabucak satılmıştır ve sevgi alanında kendisinin ve
birlikte olduğu kişinin kıskançlığıyla yüz yüze gelmekten de
kurtuluşu yoktur.
DUYGULARIN BAHÇESİNDE 37
yen birinin, kötü bir Don Juan olarak kabul edilmesini anlamak
hiç de zor değildir. Bundan dolayı da arkadaşları, birinden birini
seçmesini öğütlerler bu insanlar, kişinin aynı zamanda "gerçek
ten" sevilebileceğine inanamazlar.
Ömür boyu sürecek bir evlilik birliği düşüncesi ile gölge
lenmeyen karşılıksız sevgi birden çok kişiye duyulabilir. Bu,
psikolojik olarak anlaşılır, bir insan bunu anlaşılır bulmayacaktır.
Çünkü böyle birşey onun, sevgi üzerine kurulu yaşam ve ekono
mi birliği anlayışına denk düşmemektedir.
Burada sevgiden söz ediyorsak, sevginin psikolojik bakımdan
ne olduğunu, burada hangi sürecin geliştiğini aydınlatmak iste
memizdendir. Ve bunu yaparken bir hukukçunun, bir poli
tikacının, öğretmenin, rahibin ya da bir filozofun sevgi hakkında
neler düşündüğünü, söylediğini ya da yazdığını bir yana bırak
mamız gerekir.
Sevme yeteneğine sahip yani başkalarını sevmeye ruhsal
olarak açık bir insan için hiç bir sınır yoktur.
Sevgi geleneğin tüm engellerini aşabilir. Çünkü sevginin
kendisi doyumun ve yaşam mutluluğunun sırrını içinde barın
dırmaktadır. Onun karşısında her şey hatta bağlılığın erdem
olduğu ilkesi bile solda sıfır kalır, önemsizleşir. Sevme yeteneği
olan bir insan sevmek için yaşar ve büyük aşk peşinde koşmaz;
onun için her aşk büyük aşktır, hiçbiri ötekinden farklı değildir.
Gerçi sevdiği değişik insanların birey olarak farklılıkları vardır
ama o farklılıkları farklı yoğunlukta sevmez, o her bir bireye özgü
olanı sever ve her bir özgüllük onun için aynı derecede önemlidir,
artık "büyük' aşk yoktur, tek yere yoğunlaşma yoktur tam tersine
akıp giden bir yaşam ırmağı vardır, tüm canlıların çeşitliliği
vardır.
Sık sık şu itirazla karşılaşıyorum: Sık sık başka insanlarıseven
birinin oldukça belirgin bir cinsel dürtüsü ve kendine güven
sorunları vardır, sürekli olarak kendini gerçekleştirmek ve
saygınlık kazanmaya çalışmak zorundadır. Önce "cinsel dürtü"
DUYGULARIN BAHÇESİNDE 43
ERICH FROMM
Pek çok insan aşkı hafife alır; ortaya çıkmasını edilgen biçim
de bekler. Çünkü aşkın, dışardan herhangi bir etkide bulunmayı
gerektirmeden oluşacak bir şey olduğuna inanır. Bu, masal
lardaki gibi prensin sonunda gelip prensesi kurtarmasına benze- ·
yen bir olay gibi aşkın kendiliğinden gelmesini beklemek, ağır bir
yanılgıdır.
Aşkı, birden ortaya çıkıveren ve bu yüzden de edilgen biçim
de, gelmesi beklenen kadere bağlı büyük bir olay olarak gören
anlayış çok yaygındır. Aşkı beklemek, kaderci bir tutumdur.
Çünkü bu şekilde kendisi ve yaşamını "bekleyelim, görelim"
konumuna sokar insan. Ne var ki edilgenlik içindeyken aşk
doğmaz. Çünkü aşk, etkinliktir.
Eğer aşk etkinlik ise, öğrenilebilen bir eylemdir, bir davra
nıştır. Sevginin gerçekten somut bir biçimde gelişebilmesi için,
var olması gereken sevmeye hazırlıklılıktan hiraz önce söz ettim.
46 AŞK ve AŞKIN. PSİKOLOJİSİ
,
Aşk, içebakıştır
Bundan önceki bölümde, kendini adama yoluyla sevgi doğdu
ğunu anlattım. Ama sevgi kendini adamayla birlikte aynı zaman
da içebakıştır. Gene de, kucak dolusu para karşılığında mantral
[Veda dinine özgü "kutsal", "düşünce aracı" anlamındaki sans
kritçe kavram.ç.n.] Satan ve yalnızca kendinden alınan bir mant
ral ile içebakışın mümkün olduğunu iddia eden bazı Hint
Guru'larından farklı anlıyorum ben içebakışı.
Son kitabım "Ruhunuzu Kana tlandırın " da içebakışın anlamı
üzerinde durdum. İçebakış, tipik doğulu-dinsel izler taşıyan bir
teknik değil, herkesin üstesinden gelebileceği bir durumdur.
İçebakışın öğrenilmesi ve yaşanması için Hintli Guru gerekli
52 AŞK ve AŞKIN PSİKOLOJİSİ
Aşk, hayattır
Sevme yeteneği, kendini dışa açmak, insanın yüzünü dışarıya
doğru çevirmesidir; sevme yeteneği, içime dolanları, bana gelen
leri sevmektir. Sevmekten başka ne var ki yapabileceğim? Taraf
tutmadan duygulanabilirim ya da nefret edebilirim elbette. Pek
çok insan başka insanlardan duydukları korku yüzünden tarafsız
davranmak istiyor. Ne var ki fazlaca işe yaramayan bir hiledir bu.
DUYGULARIN BAHÇESİNDE 63
3. Sevme Yeteneği
nin ?
ALiCE MiLLER
ayrı cinstendirler ama aynı zamanda iki ayrı insan olarak farklı
ideolojilerin de taşıyıcısıdırlar, belirli katmanlara mensupturlar,
belirli birer gelirleri vardır ve ayrı çekiciliğe ve ruha sahip iki insa
nı varlık olarak karşı karşıya gelmekle kalmazlar, aynı zamanda
bir pazardaki nesnelerdir "sadece sevgi" peşinde olsalar da, kısa
bir süre sonra evlenme niyetleri olmasa da böyledir bu. Bunu
herkes bilir. Bilir de kimse bunları söze dökmez. Hiçbir sorun
yokmuş, her şey dört dörtlükmüş gibi davranılır, her sevgi çevre
sinde odaklaşıyormuş gibi davranılır. Pek çok insan, pazar meta
ları oldukları, kendilerinin de başkalarını böyle gördüğü gerçe
ğini görmezden gelir ve bilince çıkarmak istemez. Çünkü o
zaman kendimize olan saygımızı ve başkalarının bize duyduğu
saygıyı kaybederiz.
İster açıkça ister üstü örtülerek itiraf edilmiş olsun ister hiç
itiraf edilmemiş olsun: Bir erkek kolayca "güzel bir kadın" elde
etmek için mesleki kariyer v.e para peşinde koşuyorsa, toplumsal
sistemin tutsağı demektir. Gerçi sevgi arar ama çok büyük bir
olasılıkla hayal kırıklığına uğrayacaktır. Kendisi için doğru kadı
nı bulacak, evlenecek ve çocuk sahibi olacaktır. Ama tümü mutlu
bir evlilik görüntüsünden ibarettir. O kişi, sevgiyi ya hiç yaşa
yamaz ya da çok kısa bir süre için yaşabilir. Belki köpeğini veya
dağlarda günbatımını ya da bir orman gezintisinde güz havasını
ciğerlerine çekmeyi sevecektir ama kadınla erkek arasındaki
sevgiyi bulamayacaktır. Orta yaş bunalımına düşecek ve bir
sevgili edinecektir kendine. Belki de, şansı varsa eğer, kısa süreli
olarak gelişmiş sevgi yeteneği dönemleri yaşayacaktır. Ancak
günlük ya.şanı tutsak düşüncelerin, ideolojilerin ve pazar beklen
tilerinin sorunlar zinciri ile yeniden örtülecektir.
Toplumsal koşullar, sevginin gelişmesine elverişli değildir.
Ancak gene de bizler, bu düşünce kafesinin çaresiz tutsakları
olmaya yazgılı, umutsuz kurbanlar da değiliz. Sevgiyi geliş
tirebiliriz, ama eğer istersek. Mutlaka tüm ideolojilerden bağım
sızlaşmamız ve düşünce kafesimizi terketmemiz gerekiyor.
DUYGULARIN BAHÇESİNDE 71
Sevgi ve Özsaygı
Özsaygının, geçmiş aşk deneyimleriyle ve bunların sonucu
olan Şimdiki sevme yeteneğiyle yakından bağlantısı vardır.
Çocuk eğer, sevgilerinden yoksun kalacağı korkusuyla yaşa
mında bir sınırlama olmadan ana babasınca kabullenildiğini
hissederse, özbenliği güçlü ve kendine saygılı olabilir. Çocuk
eğer kendisi olabilirse, "aptalca sorular" sorabilirse (tabii ana-
76 AŞK ve AŞKIN PSİKOLOJ İSİ
Duyuların Açıklığı
Sevme yeteneğinin geliştirilmesi için çok büyük önemi olan
şey, duyarlılıktır. Duyarlılıktan ne anlamak gerekir? Tüm duyu
lar uyanık ve olguya hazır duruma getirildiğinde, duyarlılığa
hazırız demektir. Duyarlı olmak çevremde şu anda olagelen her
şeye açık olmak anlamına gelir. Bundan dolayı duyarlılık, daha
önce anlattığımız içebakış ve gözlem ile çok yakından bağlan
tılıdır.
İçebakış durumunda, en üst düzeyde duyarlı ve gözlem
leyiciyimdir. Duyular açıksa, olanlcm duyumsarsam, gerçeği
alımlamaya hazırsam, sevgi gelişebilir. Sevgi, duyularla ilgili bir
olaydır, akıl yoluyla gerçekleşemez. Gerçi düşünce, sevgiyi iste
yebilir ve yol gösterebilir, ancak sevgiyi uyaramaz. Pek çoğu;
aklın yardımıyla ya da aklın incelenmesi ve oluru ile sevginin
olabileceğini sanıyor. Yani akla, sansürcülük görevi veriliyor.
Ondan sonra da akıl bir sevginin değip değmeyeceğinin hesabını
DUYGULARIN BAHÇESİNDE 79
Güzellik Nedir?
Güzellik, zevke göre değişen yani bireysel bir şey midir yoksa
"güzellik" diye üst bir kavram var mıdır? Bu soruyu yanıtlamak
çok zordur. Her dönemin modasına bağlı olan ve belirli bir
dönem için pek çok insan tarafından benimsenen bazı güzellik
idaelleri olmuştur. Bu dönemlerde güzel kabul edilen ve güzel
olarak duyumsanan bazı şeyler üzerinde söze dökülmemiş bir
görüş birliği oluşur.
Estetikle ilgili değer yargılarımızı o dönemin değer yargı
larından çıkarırsak, güzellik değerlendirmemiz aklın sansürüne
bağımlı kalır. Ancak güzelliği yalnızca kendimize özgü olarak da
keşfedebiliriz. O zaman duyularımızı duyarlı hale getirmemiz
gerekir. Duyarlı insan, normların ve estetik değer yargılarının
etkisinde ya da kıskacında kalmadan güzelliği kendi başına yaşa
yabilir. Duyarlı insan kendini içinde bulunduğu zamana açar
tamamen ve o anın, duyuları aracılığıyla içine dolmasını sağlar. O
zaman akıl durur ve değerlendirmeleriyle işe burnunu sokmaz.
Düşünce dinginleşmişse ve duyular uyanıksa ancak bu duyarlılık
AŞK ve AŞKIN PSİKOLOJİSİ /F:6
82 AŞK ve AŞKIN PSİKOLOJİSİ
Yalnızlık Sanatı
Yukarıda anlatılan ve düşünceden tam dikkat ve uyanıklılık
durumunda kopmuş zaman örneği, duygu gücüyle yaşanmış an'ı
anlatıyordu. Bu yaşayışın yalnızca kendi içinde gerçekleşmesi
mümkündür. Bir başkasına izlenimlerini veya deneyimlerini
sorduğumda bana böyle bir şeyi yaşatamaz.
Çoğu insan yalnızlıktan hastalıktan korkar gibi korkuyor.
Onlar için yalnızlık acı vericidir. Çünkü kendileriyle başbaşa
kalmaktan, kendi yaşadıklarıyla başbaşa kalmaktan korkuyorlar.
Burada sözkonusu olan yoğun bir duyarlılıktan duyulacak korku
değildir tam tersine kendi düşüncelerinden duyulan korkudur.
Hep duyarım: "Yalnız kaldım, düşünceler üşüşüyor kafama,
sonra doluya koyuyorum almıyor boşa koyuyorum dolmuyor,
sevimsiz anılar birer birer su yüzüne çıkmaya başlıyor veya beni
bir gelecek korkusu sarıyor."
Düşünme, geçmişe veya geleceğe yönelik olur. İnsanı şimdi
den koparır ve bu yüzden duygu gücü'nün öne çıkmasını, duyar-
DUYGULARIN BAHÇESİNDE 91
Haz ve Eylem
Buraya kadarki bölümlerde sevgininin, genel bir ilke olduğu;
karşı cinsten bir kişiye yönelik olmadığı ortaya çıktı. İnsan yaşamı
boyunca anne sevgisini, baba sevgisini, bir öğretmene sevgiyi
(tabii bu mutluluk herkese nasib olmuyor) doğa sevgisini, kendi
ne yönelik sevgiyi, tanrı sevgisini, arkadaş sevgisini, sanat eseri
sevgisini vb. tanır. Sevgi, cinsel birlikteliğimiz olan kişiyle sınırlı
değildir, çevremizdeki her şeye her an yönelebilir. Bunun böyle
olduğunu buraya kadar verdiğim örneklerle ve açıklamalarla
bilince çıkarmaya ve anlaşılır kılmaya çalıştım. Bunu çok önem
siyorum ve bu yüzden de, sevgi yeteneğini bir olgu olarak tüm
boyutlarıyla ele alabilmek için bir çok sayfayı ayırdım. Ayrıntıya
girmeden söyleyecek olursak, burada yaşamı sevmek sözkonusu
edilmektedir. Herkes doğa sevgisini, ağaç sevgisini, su sevgisini,
taş sevgisini, günışığına yönelik sevgiyi, bulutların oluşumunu
sevmeyi, koku sevgisini, gürültü ve ezgi sevgilerini bilir. Tüm
duyular bu sevgilerin yaşanmasında yeralırlar. Sevgi, duyular
yoluyla gerçekleşir, düşünce yoluyla değil. Ve bu yüzden de
duyuların açık ve uyanık olması gerekir. Bu ise, üzerinde böyle
sine çok konuşulan duyarlılıktır.
Cinsel birliktelik yaşanan birine olan sevgi de duyarlılık
yoluyla uyanır. Burada genel ilkeye aykırı bir durum yoktur.
Ancak işin içine giren fazladan bir şey vardır: Cinsellik ve cinsel
lik yoluyla gelen haz. Bu yepyeni şeyi ve daha başka şeyleri de
şimdi ele almak ve birbirleriyle olan bağlantılarını doğru koymak
istiyorum.
Hayatım boyunca beni çevreleyen tüm diğer şeyler gibi cinsel
lik de duygu gücü aracılığıyla algılanır ve alımlanır. Ancak cinsel
lik b•mdan farklı olarak bir de cinsel doyum hazzı yaratır. Bu haz,
yalnızca duyu organlarından gelmez, aksine cinsel organlarca
üretilir ve onlara bağlıdır. Bu hazza ulaşma çabası cinsel hormon
larla ilgilidir; bu olay insana özgü dürtüsel bir olaydır.
Haz duymaya yönelik bu dürtüsel çaba, birlikte yaşanan kişi- ,
ye olan sevgiyi çelişkilerle dolu bir hale getirir ve bir karmaşaya
yol açar. Çünkü sevgi ve cinsel haz çabası birbirine karışabilir.
DUYGULARIN BAHÇESİNDE 95
PETER HANDKE
bir yerdir ve ben asıl buna üzülüyorum. Çünkü pek çok yanlış
anlama ve hayal kırıklığı bu yolla oluşuyor.
Sevgi, ancak gerçeklik içinde, gerçekten olanın içinde gerçek
leşebilir. Gerçeklik temeldir, kendini bu temelde gerçekten geliş
tirebilirim. İşin özü buradadır, işte bundan dolayı, pek çok insan
da önemli bir rol oynayan hayalgücü aşamasının olabildiğince
kısa bir süre içinde atlahlması gerekir.
Hayalgücü dönemine gereksinim duymayan; gerçeklik topra
ğında farkedişten tutulmaya yani hayal gücünün devreye girme
sine gerek olmayan bir sevgiye yürüyen sevgi özellikle mutlu bir
sevgidir.
Tabii böyle olunca, özlemin uyarıcılığı, hayalgücümüzde
"öteki için yanıp-tutuşma"nın uyarıcılığı; aşk romanlarında çok
önemli ve gerilim yaratan bir uyarıcılık, yok olmuş olacak. Bu,
aşk romanlarının, ruh dünyamıza yaptığı zararlı bir etkidir.
Çünkü, hayalgücümüzle oluşturduğumuz sevgi aşamasının
uzamasına, aşırı abartılmasına ve göklere çıkartılmasına neden
olur. Bunun temelinde de heyecan yatmaktadır. Sevginin, hayal
gücü aşamasında gelişmini sürdüren bir hastalık değil sağlıklı bir
gelişim; gerçeklikte yaşıyor olmanın bir ifadesi, yaşanmış bir
andan bir sonraki anı şimdi ve burada yaşamanın bir ifadesi
olması gerekir.
Üçüncü Aşama:
Kendini Tanıma ya da Kendini Gerçekleştirme
Doğa sevgisinde, kendini tanıma ve kendini gerçekleştirme de
hissedilir. Bir çiçeğe olan sevgimde, kendimi tanırım ve kendimi
gerçekleştiririm. Bir hayvana yönelik sevgideki bu kendini tanı
ma bir çiçeğe olan sevgiye oranla daha güçlü ve daha belirgin
biçimde ayrımsanır. Bu ayrımsama bir insanla ilişki kurul
duğunda ise daha da belirginleşir.
Gerçi kendimi yalnızlıkta da tanıyabilirim. Yalnızlık bu konu-
110 AŞK ve AŞKIN PSİKOLOJİSİ
SUZANNE BRQGGER
Kıskançlık
Az ya da çok şiddetli olsa da herkes tarafından yaşandığı için
kıskançlık olağan sayılıyor. Kıskançlık, düşüncelerinde sahip
lenme eğilimi ağır basan, yaşamlarını sahip olma tarzına göre
belirleyen toplumlarda ortaya çıkar.
Kıskançlık, birlikte olunan kişi, "sevgi nesnesi" yalnızca kendi
ne ait alana eklenmeye kalkışıldığında doğar. Böyle bir istem,
toplumla ilgili değildir ve mülkiyet eğilimli toplumlar kadar
yaygındır. Tüm yaşam mülkiyete, yarışmaya, üstünlük müca
delesine ve toplumda yer edinme çabasına uygun olarak düzen
lenirse sevgiyi bunun dışında tutma ayrıcalığı gösterilemez.
Sahip olma çabası, sahiplenmeye dayalı yaşam biçimi sevginin
işine karışacak olursa, kıskançlık zorunlu olarak pusuya yatar,
hayatı ve sevgiyi bize zindan eder.
Bir yandan da mülkiyetçi düşüncemizden kopmak istemeyiz.
Bu ikisinin birbiriyle bağlantılı olduğunu göremediğimiz sürece
aklımız karışır ve her sevgi, mutluluk yarattığı gibi "birlikte oldu
ğumuz kişiyi, bundan daha fazlasın� verebilecek bir başkasına
kaptırma korkusu" da yaratabilir.
Kıskançlıkta sevginin derecesinin ölçülebileceği yani biri ne
denli kıskançsa o ölçüde çok sevdiği iddia edilir hep. Bu elbette
yanlış bir yargıdır. Bir kimse ne denli kıskanç ise, o denli mülkiyet
düşkünüdür. O ölçüde mülkiyete göre yaşamaktadır, bencil
124 AŞK ve AŞKIN PSİKOLOJİSİ
tavırlıdır, güçlü bir egoya değil -evet, tam tersine- zayıf bir egoya
sahiptir. Sevgilinin yeni bir aşkta bir başkasına yönelmesi, kişi
liğini yaralayan bir olay ve ego zayıflığı olarak algılanır.
Sevginin bir kişiyi seçeceğine ve seçimini yaptıktan sonra hep
bu kişide kalması gerektiğine inanırız ("tek, gerçek ve büyük" aşk
mitosu). Buraya değin sevgi olgusunu çeşitli yanlarıyla ele aldım.
Bundan sonra sanırım; tek, gerçek ve büyük aşkın olmayacağı
anlaşılmıştır. İnsanın yaşayan ruhu, tek bir insana yönelik biricik
ve kesin sevgiye takılıp kalmaz. Sevgi, dayatmasız açıklıkta,
duyarlılıkta oluşur, ruhsal canlılığımız temelinde her gün yeni
den ve yeniden gerçekleşir, ister tanıdık birine isterse de yeni,
şimdiye değin tanımadığımız birine yönelik olarak hem de. Bu,
bir olgudur; bu gerçeği açık-seçik kavramak zorundayız. Ancak o
zaman tüm öteki tanımların gerçekliğe eklemlenen ama yaşayan
gerçekliğin ırzına geçmekten başka bir şey olmayan normları,
ahlak anlayışlarını ve kuralları bize aktaran düşünceden kaynak
landığını görebiliriz.
Eğer sevgi, birlikte olunan kişiden yüz çevirir ve bir başkasına
dönerse bu bir canlılık sürecidir, ahlaksızlık değildir. Sevgi her
gün yeniden gelişmelidir; sevgi aynen korunabilecek durağan bir
olay değildir. Değişiklik yapmadan koruma, mülkiyetçi düşünce
yapısma denk düşer. Bu ise baskı, takılıp kalma, cansızlık ve sevgi
ilişkisinin ölümü demektir.
Sevgi her gün yeniden ve zorlamasız biçimde doğup geliş
melidir yoksa kaybederiz onu. Bir ilişki kurabiliriz, bir ekonomi
ortaklığı, "rezil ve çirkin dünya"ya karşı bir koruma ve direniş
kalesi kurabilir ve "birbirimize sonsuza değin bağlı kalma" yemi
ni edebiliriz. Ama bu, sevgi olgusuna zorlama yoluyla kötülük
edildiği gerçeğini hiç mi hiç değiştirmez. Bu tür ilişki ve bağlılık
eğilimleri öne çıktığı oranda da sevgi, giderek daha çok ortaya
çıkar. Bu gerçeği görmek istemiyoruz nedense; onu yadsıyoruz,
öteliyoruz ve akıl kalıplarına sokuyoruz. Sevgi olgusunu görmez
den geldikçe, hep kıskançlık acısına düşeceğiz, "sahiplendiğimiz
AŞKTA NELER OLUYOR? 125
Aşkın Geçiciliği
Sevgi'nin bir 'değişmez' olduğuna inanıyoruz. Sevgiyi bir kere
"ele geçirmek" onu "elde tutmak" bizim için (hem de sonsuz
casına) kalıcı sayılıyor. Ana-baba sevgisi, tabii sevmeyi bilen ana
babalara sahip olma mutluluğuna erişmişsek, on yıllar boyunca
az ya da çok değişmeden kalır. Ya da sevgi olmasa bile ana -baba
sevgisi, sağlıklı ruhsal gelişmemiz açısından yaşamsal bir önem
taşıyordu. Çocuğun, ana-babanın sevgi ve sevecenliğini yitir
mekten duyduğu korku, Sigmund Freud'a göre, "ayrılık korku
su", ruhumuzda derin izler bırakır.
Ana-baba sevgisinden yoksunluk sanayi toplumunda çocuk
için bir kuruntu değil gerçekten tehlikelidir. Çünkü çocuk böyle
bir durumda maddi ve ruhsal anlamda rahatını yitiricektir. Ve
çocuklar bunu sezerler.
Ana-baba sevgisinden yoksun kalma korkusu yetişkinlik
döneminde de oluşturulan birlikteliklerde birlikte olunan kişiyi
yitirme korkusuna aktarılır. Kurduğumuz ilişkiye yapışırız sıkı- ,
sıkıya; onda korunma, rahatlık ve güvenlik ararız. Sevgi bir iliş
kide devreye girer girmez "ayrılma korkuları" da üretmeye
başlar. Bu durum asıl üzülünecek şeydir. Çünkü bu ruhsal olay
çok büyük güvensizliğe, acıya ve eleme yol açar.
Şimdi yetişkinler arasındaki sevgi (ana-baba sevgisini değil)
şöyle olduğu gibi, oldukça yüzeyseldir, geçicidir; bir anda doğan
bir duygudur. Hiç bir an, durdurulamaz. Her bir an, bir sonraki
132 AŞK ve AŞKIN PSİKOLOJİSİ
leştirir.
Sevgi kendi kendine oluşur, kendi kendine yeter. Çünkü o
AŞKTA NELER OLUYOR? 135
ERICH FR.OMM
Bundan daha büyük ölçüde bir ruhsal sağlığa hiç kimse erişe
mez.
III
Yaşamın Anlamı
Sevme Sanatında Yahyor
7. Psikoloğun Çalışmalarından
AUGUSTE RODIN
ilk kez yaşıyordun, her şey taptazeydi, her şey mutluluk veri
ciydi.
"Ancak şimdi duyuların köreldi, hem de yalnızca karına karşı
değil genel olarak köreldi. Bu, biyolojik yaşlanma anlamında bir
yaşlanma süreci değildir. Görme gücü azalmış da olsa, insan
yaşlandıkça duyular yaşlanmaz. Konu yaşlanmakla ilgili değil
dir. Bu, psikolojik bir sorundur.
"Duyular, düşünceyle körelirler. Karınla bir ilişki kurdunuz,
birlikte bir bütçe yaptınız, çocuklar büyüttünüz, sen bir ev yaptır
dın, mesleki alanda başarı kazanmak için uğraştın, çok meşgul
dün, kafan planlarla ve tutkulu hedeflerle doluydu. Ama duyu
ların gittikçe köreldi. Çünkü duyarlılığı ihmal ettin."
Helmut: "Mesleğimde ilerledim. Çünkü eşime, aileme bir
şeyler verebilmek istiyordum."
"Çalıştın çabaladın. Kafanı işlettin, düşünceye öncelik verdin,
duyarlılığa zamanın yoktu artık. Karın senin için alışılmış bir şey
durumuna gelmişti, ona zaman ayırdığın yoktu doğru-dürüst. O
sıradan, doğal bir olaydı artık. Onu duyularına almaz oldun,
yalnızca düşüncelerinde yer verdin ona. Düşünce egemen duru
ma geldiğinde ilişki doğar, sevgi kaybolur. Yeniden duyarlılığını
yaşamalısın. Bilinçli olarak bir daha incele karını. Ona bak, onu
duyularınla yakala, duyarlı ol, düşünceyi bitir, içinde yaşadığın
döneme gir. O zaman bir şeyler olduğunu anlayacaksın. Karını
bir kere daha yeni ve taze olarak göreceksin. Onu, düşünce
gücünde yer aldığı gibi değil olduğu gibi göreceksin, onu o anda,
tüm canlılığıyla göreceksin, o anda sevgi doğup gelişebilir. Böyle
olacak mutlaka demiyorum, olabilir. Sevgiyi yeniden keşfet
menin biricik yolu da budur. Bunu denemelisin. Çünkü onu
sevmek ve onunla bir ilişkiden öte bir şeyi yaşamak seni çok ilgi
lendiriyor."
Helmut: "Korkum da burada, tüm dikkatimi vermeme
rağmen onu sevmiyorsam ne yapmam gerekiyor?"
168 AŞK v e AŞKIN PSİKOLOJİSİ
dönüştürdün.
"Yeniden kendine dön, kendi kişiliğine, kendi duyularına
dön. Duyularından hareketle tepki gösterirsen ve aklını devreden
çıkarırsan kendine daha yakınlaşmışsın demektir. Kendine daha
da yakın olmanı istiyorum, hepsi bu. Kendine ne denli çok yakın
san, aslına kendi duygularına ne denli çok yakınsan o denli iyi.
"Eskiden, birinin duygularıyla hareket ettiğini söylediğimizde
onun çıldırmış olduğu anlamına gelirdi. Halbuki asıl duygu
larınla hareket etmediğin zaman çılgınsın. Kendine dön, duygu
larına dön; kendini sağlıklı hissedeceksin.
"Sevgi ve mutluluğu ancak ve yalnızca duyuların aracılığıyla
yaşayabilirsin. Kendini duyularından uzak tutarsan ve aklını öne
çıkarırsan işte o zaman çıldırırsın. Duyularının kendi dirim
sellikleri içinde gelişebilmeleri için aklın kolayca çözülür. Ne
demek istediğimi anladın mı?"
Anita: "Biraz seziyorum ama anlayamıyorum. Yani bana göre
senin söylediklerin biraz hekimlik taslamak gibi geliyor. Söyle
diklerinin doğru olup olmadığını bilemiyorum."
"Bilemeyebilirsin. Doğru olduğuna inanmak zorunda da
değilsin. Tek bir temeli vardır her şeyin, bu da sensin. Bilmi
yorsan, öğrenmeye çalışmalısın. Bir anda kavranabilir, kelimeler
arasında şaşkına dönersin anlayınca. Kavramak sadece akıldan
.
ve sadece duygulardan kaynaklanmaz. Kavramak senin bütü
nünle ilgili bir olaydır. Bu olayı yaşamadınsa, biraz bekle. Bu
konuda daha sonra konuşuruz. Sen ve ben, kavramayı iki zorla
ma ile sağlayamayız. Kavrama birden ortaya çıkar, hiç beklen
medik bir anda ortaya çıkar.
"Sevgide sorun olmaz. Seversin, bu kadar basit; tam bir güven
le açarsın kendini, kendini dışa vurursun ve duyularınla zaten
mutluluğu duyumsadığın için sevecenlik ve yakınlık gösterirsin,
hepsi bu. Sevgine karşılık bir şey yapılmasını beklemezsin; duyu
ların açık olduğu için mutlusundur, kendin de açıksındır ve aşırı
180 AŞK ve AŞKIN PSİKOLOJİSİ
Sık sık pek çok insan şöylesine karşı çıkıyor: "İyi de, bu d ürtüy
le nasıl başa çıkacağım? Onun da yerine getirilmesi gerekiyor.
Hem de aşık almalardan ya da sevmelerden daha sık. .. ". Ben de
şöyle karşılık veriyorum: Daha fazla sevmelisiniz. Sevmek pek
çok insan için çok seyrek gerçekleşen bir olaydır. Bu insanlar
dünyayı gezerler, doğada ve insanlar arasında sevgiden yoksun
dolaşırlar. Sevme yetenekleri körelmiştir. Ama cinsellik gene de
doyumu arar. Bu kadar insanın doyumsuz ve mutsuz olmasında
ne var ki şaşacak?
Zeka veAşk
Pek çok kere, Avrupa kültürü ve uygarlığının zekayı fazla
abarttığına işaret ettim. Eğitim, düşüncenin ve zekanın eğitimine
yöneltilmiştir, duygu alanıyla ilgilenmez.
Sevgi, akıl ile kavranamaz. Akıl ile gerçi sevgi üzerinde düşü
nülebilir, dil açısından analiz edilebilir ama zeka ile sevgiyi yaşa
mak olanaksızdır. Yaşayışa yer olması için düşüncenin susması
gerekir. İşin özü bir şeyi yaşamakta yatıyor. Yoksa onu analiz
etmekte ya da parçalamakta değil.
Sevgi iyileştirir, şiddet hasta eder ve yere serer, hem bizi hem
de başkalarını. Özgürlüğe ve mutluluk ışığına giden tek bir yol
vardır: Bu yolun adı sevgi dolu yakınlık göstermedir. Bu gerçeğin
önemini azaltabilecek hiçbir çürütülemez kanıt ileri süremez akıl.
İnsanlık tarihi, şiddeti destekleyen, sevgiye karşı çıkan kanıtların
da tarihidir. Günlük yaşamımızda da sevgiyi halklı gösteren bir
sürü kanıtla karşılaşırız. Düşünce, şiddetten yanadır; zeka şidde
tin gücüne inanır. Şiddet olan yerde, sevgi ve mutluluk ölür.