Professional Documents
Culture Documents
Claud Levi-Strauss - Mitlerin Yapısı
Claud Levi-Strauss - Mitlerin Yapısı
Sayı: 19
BEDİA AKARSU
NİETZSCHE’NİN TARİH KARŞISINDA TUTUMU ....................................... 1-10
İSMAİL TUNALl
SANATIN PSİKOLOJİK ANLAMI VE WORRİNGER’İN
ÜSLÜP ANALİZİ ....................................... 11-20
PLOTINOS
ENNEAD’LAR 81-111
CHARLES L. STEVENSON
ETHİK TERİMLERİN DUYGUSAL ANLAMI ......................................................... 112-132
WILHELM WEISCHEDEL
ÖZGÜRLÜK VE NORM 133-141
WILHELM WEISCHEDEL
FREIHEIT UND NORM 142-152
CHARLES L tV İ - STRAUSS
MİTLERİN YAPISI 152-180
ŞAFAK URAL
KİTAP KONUŞMALARI 197-199
M İTLERİN YAPISI
Claude Lévi-Strauss
Antropoloji aşağı yukarı yirmi yıldır, surda buıda yapılan birkaç de
neyin dışında, dinsel konulardaki ilişki ve bağlantıları inceleyen araştırma
ları gittikçe daha çok ihmal ediyor. Yetişme biçimleri farklı amatör araştır
macılar da bu durumdan yararlanarak din-etnolojisi alanına sızıyorlar. Bun
lar bizim bir yere bağlamadan havada bıraktığımız konularda birşeyler yap
maya çalışıyorlar; biz elimiz kolumuz bağlı dururken onlar gittikçe daha
geniş bir çevreye el atıyor ve bizim çalışmalarımızın geleceğini şüpheye dü
şürüyorlar.
den sonra yayımlanan bir kitabının başında yer alıyor) modern psi
kolojinin bilinç olaylarıyla pek az ilgilenmesinden ve duygusal yaşamı ince
lemeyi üstün tutmasından yakınabilir : «Psikoloji akımının eksiklerinden bi
ri de, karışık duygulardan açık seçik fikirlerin ortaya çıkabileceği yolunda
ki yanılgıdır.»2 Ancak kendi mantığımızın çerçevesini iyice genişletebilir
sek, bu çerçevenin içine, görünüşte bizimkilerden değişik, ama aslında aynı
derecede bilinçli başka düşünme süreçlerini yerleştirebiliriz. Böyle yapılaca
ğına bu değişik düşünme süreçleri belirsiz ve anlatılamayan duygulara da
yandırılmak istendi. Ama din fenomenolojisi diye bilinen bu yöntemin ve
rimsizliği birçok kez de kanıtlandı.
Peki, mitleri daha iyi anlamak için, mutlaka çeşitli yavanlıklar ve saf
satalar arasında bir seçim yapmak zorunda mıyız? Bazılarına göre toplum
lar mitlerinde tutku, kin, intikam gibi bütün insanlığın paylaştığı duyguları
yansıtır. Bazıları ise mitlerin zor kavranan, astronomiye, meteorolojiye ve
bu tür konulara özgü olayları açıklamaya çalışan deneyler olduğu görüşün
dedir. Ama toplumlar, kendileri yanlış görüşleri kabullenmiş olsalar bile,
olumlu yorumlara kapalı değildir. Öyleyse neden birdenbire böyle karanlık
ve karışık düşünce türlerini üstün tutsunlar? Öte yandan bazı psikanalizci
ve etnologlar da kozmolojik ve natüralist yorumların yerine sosyoloji ve psi
kolojiden alınma yeni bazı yorumlar getirmek istemektedirler. Ama bu kez
de her şey aşırı derecede de yalınlaşmaktadır. Örneğin bir mitolojik sistem
de belli bir kişiye, kötü bir büyükanneye diyelim, önemli bir yer verilmişse,
bu durum, o toplumda büyükannelerin torunlarına karşı düşmanca bir tavır
takındıkları şeklinde açıklanmak isteniyor; yani mitolojiye yalnızca sosyal
yapıyı ve sosyal ilişkileri yansıtan bir şey gözüyle bakılıyor. Ve eğer deney
lerden çıkan sonuç varsayımla çelişirse, işte, mitlerin belirgin niteliği gerçek,
ama bastırılmış duygulara bir çıkış yolu açmaktır, diye ekleniyor. Durumun
gerçekte nasıl olduğu bir yana bırakılıyor ve her zaman haklı olan bir di
yalektikle sözde hakikî anlamı ortaya çıkarmanın yolu bulunuyor.
Mitolojiyle ilgili birçok yeni kuram da buna benzer bir yanılgının et
kisinde kaldı. C.G. Jung’a göre bazı mitolojik temaların belli anlamları var
dı; Jung bu temalara arketip adını veriyordu. Bu ancak eski dilcilerin yön
temleriyle varılan bir görüş olabilir. Eski dilciler uzun süre belli bazı sesler
le bazı anlamlar arasında doğal bir yakınlık bulunduğuna inandılar3. Örne
ğin «akıcı» sesler maddenin sıvı halini, «açık ünlüler» ise4 büyük, kalın,
ağır ya da çınlayan cisimlerin adını belirtmek için kullanılıyordu. Saussure’-
3. Hâlâ bu varsayıma bağlı olanlar vardır. Örneğin Sir R.A. Paget, The
Origin of Language, Journal of World History 1. Nr. 2. Unesco, 1953.
4. Akıncı : r, 1 gibi; açık ünlüler : a, o, u. (Çeviren).
156
den biridir ve her çeviri mutlaka şiirin birçok yerini bozar, değiştirir. Oy
sa bir mit en kötü çeviriye rağmen, mit olma niteliğinden hiç bir şey yitir
mez. Mitin sahibi olan toplumun dili ve kültürü üstüne bilgimiz ne kadar
yetersiz olursa olsun, yeryüzündeki bütün okuyucular bunun bir mit oldu
ğunu anlayacaklardır. Mitin tözü ne üslûpta, ne anlatılış biçiminde ne de
gramer yapısında saklıdır, tözü taşıyan mitin anlattığı hikâyedir. Mit de
dildir, ama çok yüksek bir düzeyde işgören bir dil; bunu belki şöyle açıkla
yabiliriz : anlam başlangıçta bağlı olduğu dilsel temelden kurtulmaktadır.
Şimdi buraya kadar vardığımız sonuçları şöyle bir toplayalım. Bu so
nuçlar üç tane. Birincisi: Eğer mitlerin bir anlamı varsa, bu anlamı taşı
yan, bir mitin içinde yanyana gelmiş tek tek öğeler değildir; anlamı yapan
bu öğelerin bir araya getiriliş biçimidir. İkincisi: Mit dil düzlemine aittir,
dille bütünlenir, yine de mitte kullanılan dil bazı özellikler taşır. Üçüncüsü :
bu özellikler gündelik dilsel anlatım düzeyinin üstünde aranmalıdır, başka
türlü söylemek gerekirse, bu özellikler başka dilsel anlatımlarda karşılaştı
ğımız özelliklerden daha karmaşıktır.
Bu üç nokta kabul edildiği zaman (yalnızca varsayım olarak bile ka
bul edilse) iki önemli sonuca varılır. Birincisi, mit de bütün dilsel dizilişler
(construction) gibi yapıcı, kurucu birimlerden meydana gelir. İkincisi,
bu kurucu birimler, dilin yapısında zaten bulunan fonem, morfem ve seman-
tem10 gibi daha küçük birimlerin varlığım şart koşarlar. Bu kurucu birim
lerin daha küçük birimlerle olan bağlantısı semantemlerin morfemlerle, mor
femlerin fonemlerle olan bağlantısı gibidir. Her birimi kendinden bir aşağı
daki birimden ayıran başlıca ölçü çapraşıklığın artmasıdır. Bu nedenle miti
meydana getiren en üst düzeydeki birimlere (bunlar en karmaşık olan bi
rimlerdir) büyük kurucu birimler diyoruz.
Bu kurucu birimleri ya da başka bir deyişle mitemleri tanımak ve öte
kilerden ayırabilmek için nasıl çalışmalıyız? Bunların fonem, morfem ve se-
10. Fonem : aşağı yukarı harf kavramını karşılayan, dilde anlam değişik
liği yaratan en küçük ses birimi. Al ve el kelimelerini alalım. İkisi arasındaki
fark a ve e seslerinde, bu seslerin değişmesiyle anlam da değiştiğine göre a
ve e birer fonemdir. Ak ve al’da ise k ve l’nin birer fonem olduğu ortaya çı
kar. Morfem : dilde, anlam taşıyan ve daha fazla bölünemeyen en küçük bi
rim. örnek : gelecek misin, gel-kök; ecek-gelecek zaman; mi-soru; sin-ikinci
tekil şahıs. Gel, ecek, mi ve sin birer morfemdir. Semantem : kelime (fikirleri
temsil eden söz). (Çeviren).
159
Şimdiye kadar aşağıdaki tekniği uyguladık : her mit tek tek çözümlen
di, önce olaylar sıraları bozulmadan mümkün olduğu kadar kısa cümlelerle
anlatıldı. Her cümle ayrı bir fişe geçirildi, fişler hikâyedeki yerlerine göre
numaralandı. Bütün bunlar tamamlanınca gördük ki, her fişte bir özne ve
bu özneye uygun bir yüklem var. Başka bir deyişle : bütün kurucu birimle
rin özünde bir ilişki, bir bağlantı yatıyor.
lım. Bütün insanlık yokolduktan sonra, başka bir dünyadan yeryüzüne in
miş arkeologlar düşünelim. Bu arkeologlar kitaplıklarımızdan birini karış
tırıyor olsunlar, hakkında hiç bir şey bilmedikleri yazımızı çözmeye uğraşı
yorlar. Bunun için gerekli ilk koşul alfabenin soldan sağa ve yukardan aşa
ğı yazıldığını bulmaktır. Yalnız bazı ciltler bu yolla çözülemez: müzik bö
lümünde yer alan orkestra partisyonları! Bizim arkeologlar nota sıralarını
çözmek için ellerinden geleni yapacaklardır tabiî. Sayfanın sol üst başın
dan başlayarak sırayla okumaya çalışacaklardır. Yalnız bir süre sonra bazı
nota kümelerinin (bazen bütün kümenin, bazen de bir kısmının) belli ara
lıklarla tekrarlandığını ve birbirinden (görsel bakımdan) uzak olan bazı me
lodilerin birbirine benzediğini farkedeceklerdir. Belki o zaman bu yazıyı sı
rayla okumaktansa, bir bütünün birbirine bağlı öğeleri gibi kabul edip ona
göre davranmaya karar vereceklerdir. İşte bu karara vardıkları zaman uyum
dediğimiz şeyin ilkesini kavramış olacaklardır; çünkü bir orkestra partis
yonunun, anlam kazanması için, hem soldan sağa, bir sayfadan öbü
rüne uzanan bir eksen boyunca (yani zaman içinde ilerleyerek) hem de
yukardan aşağı inen bir eksen boyunca (yani aynı zaman dilimi içinde ka
larak) okunması gerekir. Başka bir deyişle aynı mezürün içinde kalan bütün
notalar büyük bir birim, bir ilişki kümesi meydana getirirler.
Öbür kıyaslama asıl konuya ilk bakışta sanıldığından daha yakın. Oyun
kartlan üstünde hiç bilgisi olmayan bir gözlemciyi alalım. Bu gözlemci uzun
süredir bir falcıyı dinliyor olsun; gözlemci müşterileri görür ve yaşlanna,
cinsiyetlerine, görünüşlerine, toplumdaki yerlerine, vb. göre sınıflandırır.
Tıpkı mitlerini incelediği toplum üstünde bazı bilgilere sahip olan etnograf
gibi. Bizim gözlemci aynı zamanda falcının sözlerini, yani falları dinleye
cek ve daha sakin bir ortamda inceleyebilmek ve karşılaştırmak için bun
ları ses bandına alacaktır; tıpkı yerlilerle konuşurken yaptığımız gibi. Eğer
gözlemci büsbütün aptal değilse ve yeterince belge toplayabilmişse, açılan
falın yapısını ve öğelerini, yani kart sayısını (32 ya da 52), bunların dört
benzer seriden meydana geldiğini, birimlerin aynı olduğunu (kartlar) ve
ayırıcı bir tek nitelik (renk) taşıdıklarını bulacaktır.
Artık yöntemimizi asıl konuda sınamanın zamanı geldi. Örnek olarak
Oidipus mitini alalım, bu miti seçiyoruz, çünkü hikâyeyi herkes bilir, baş
tan anlatmak gerekmez. Aslında bu örnek böyle bir sınama için pek de uy
gun değildir. Oidipus miti bize parça parça, hem de daha geç şekilleriyle ak
tarılmıştır. Üstelik dinî gelenekten ve belki de çok eskiden uygulanmış olan
ayinlerden fazlasıyla kopmuş, ahlâkî ve estetik kaygulara yer veren edebiyat
161
1 4
00
2 7
2 3 4 6 8
1 4 5 7 8
1 2 5 7
3 4
00
5 6
Kadmos Zeus’un
kaçırdığı kızkar-
deşi Europa’yı arı
yor. >
Kadmos ejderhayı
öldürüyor11.
Spartalılar birbiri
Eabdakos (Laios’-
ni yokediyor. babası) =
«topal» ( ?)
Oidipus babası La- Laios (Oidipus’un
ios’u öldürüyor. un babası) =
«düşe kalka yürü
yen, sakar» (?)
Eteokles kardeşi
Polyneikes’i öldü
rüyor.
Antigone kardeşi
Polyneikes’i göme
rek yasakları çiğ
niyor.
Önümüzde aynı kümeye giren ilişkileri bir araya getiren dört dikey sü
tun var. Eğer miti anlatmak durumunda olsaydık, sütunları gözönüne almaz,
satırları soldan sağa okur, ancak bir satır bitince aşağı geçerdik. Ama söz
konusu miti anlamak olunca, zaman içinde akışı belirten (diakronik) sıralar
dan birinin (satır bitince alt satıra geçme) işlevini yitirdiğini görüyoruz. Ge
ne soldan sağa doğru «okuyoruz» ama, bir sütunu bir bütün olarak kabul
ediyoruz, soldaki bütün sütunu okuduktan sonra sağındakine geçiyoruz.
Varsayımımıza göre, aynı sütunda bir araya gelmiş ilişkiler, saptanma
sı gereken ortak bir niteliğe sahip olmalıydı. Nitekim soldaki ilk sütuna ba
karsak hep aralarında taşkın ilişkiler bulunan kan akrabalarından sözedil-
diğini görürüz : bu akrabalar toplumsal kuralların izin verdiğinden daha ya
kın, daha özel bağlar kurmuşlardır. Yani birinci sütundaki ortak nitelik aşı
rı değer verilen akrabalık ilişkileridir. İkinci sütunda ise gene aynı ortak ni
telik görülür, yalnız burada bu nitelik olumsuz yönde yansımaktadır : ge
163
Devam etmeden önce sağdaki iki sütun arasında yer alan ilişkiler üs
tünde biraz duralım. Üçüncü sütun canavarlarla ilgilidir; önce insanların
topraktan doğmasını, bitmesini engelleyen bir khthön12 canavarının öldü
rülmesi gerekir. Daha sonra, insanın doğasına ilişkin bilmeceler sorarak in
san kurbanlarının varolma olanağım yoketmeye çalışan bir sfenks öldürü
lür. Yani ikinci olay birinciyi tekrarlar ve insanların oto-khthönisiyle (yani
insanların topraktan doğduğu, bittiği) ilgilidir. İnsanlar sonunda iki canava
rı da yener; üçüncü sütunun ortak niteliğine insanın topraktan bittiğinin
(otokhthâni) yadsınması diyebiliriz13.
pisim ortaya koymak için kullanılan bu yol hiç bir zaman mutlak sonuca
götürmez, varılan yaklaşık bir sonuçtur. Ama şimdilik işimizi görmektedir.
Peki, bu «amerikan usulü» yorumlanan Oidipus mitinin anlamı nedir?
Oidipus miti bir tecrübesizliği ve erişilmesi güç bir amacı yansıtır : İnsan
ların topraktan bittiğine inanan bir toplumun (bak. Pausanias, VIII, XXIX,
4 : Bitki insanın modelidir) bu kuramı aşarak her insanın bir kadınla bir er
keğin birleşmesi sonucu doğduğunu görmesi oldukça güç bir adımdır. Hattâ
bu aşılması imkânsız bir güçlüktür, diyebiliriz. Ama Oidipus miti iki sorun
arasında köprü kurmaya yarayan mantıksal bir aracıdır, birinci sorunu «İn
san bir şeyden mi, yoksa iki şeyden mi doğar?» diye alırsak, bundan çıkan
ikinci sorun da, “insan kendi kendinden mi, yoksa başkasından mı doğar?”
olur. İki sorunun ortak bir yanı vardır : kan akrabalığına fazla değer veril
mesiyle, kan akrabalığına gereğinden az değer verilmesi arasındaki ilişki,
topraktan bitmeyi yadsıma çabasıyla, topraktan bitmeye ulaşma olanaksız
lığı arasındaki ilişkinin aynıdır. Edinilen tecrübeler topraktan bitme kura
mı hakkında şüphe uyandırabilir, ama, toplumsal yaşam kozmolojiyi doğ
rular; çünkü gerek toplumsal yaşamın, gerek kozmolojinin yapısı benzer
karşıtlıklarla doludur. Demek ki kozmoloji hakikidir. Buraya iki nokta da
ha eklemek istiyoruz.
Yukardaki yorumu yaparken.eski dönemlerin uzmanlarını çok uğraş
tıran bir soruyu göz önüne almamıştık : Oidipius’un en eski örneklerinde
(Homer’de) Jokaste’nin intiharı, Oidipus’un kendi kendini kör etmesi gibi
bazı motiflerin bulunmayışı. Ama bu motifler mitin yapısını değiştirme
dikleri gibi, hikâyenin içinde kolayca yerini bulabilmektedir. Jokaste’nin in
tiharı kendi kendini yoketme olarak üçüncü sütuna, İkincisi ise bir sakatlık
örneği olarak dördüncü sütuna girer. Bu ekler miti daha açık seçik yapar;
ayaktan başa geçişle, topraktan bitmeyi yadsımadan kendi kendini yoketme-
ye geçiş arasında benzer bir ilişki vardır.
Bu yöntem şimdiyedek mitoloji araştırmalarının önüne çıkan önemli
bir engeli ortadan kaldırmaktadır. Bu engel en eski, asıl örneği bulma zor
luğudur. Biz bir miti bütün çeşitlemeleriyle gözönüne alarak tanımlamayı
öneriyoruz. Başka bir deyişle, bir mit, mit olarak kabul edildiği sürece mit
tir. Bu ilke bizim Oidipus yorumumuzla oldukça iyi açıklanabilmektedir.
Bizim yorumumuz Freud’un tanımlamasına da dayandırılabilir, ayrıca bu
ilke de Freud’un tanımlamasına uygulanabilir. Freud’un «Oidipus’sal» te
rimlerle ortaya attığı sorun, tabiî ki, topraktan bitme ile çift cinsliliğe da
yanan üreme arasında yapılacak bir seçimi yansıtmamaktadır. Ama sorun
166
orada da bir şeyin iki şeyden nasıl çıkabileceğidir; nasıl oluyor da dünyaya
gelmemize bir kişi yetmiyor, hem bir anne, hem bir baba gerekiyor? Freud’u
Sofokles’le birlikte Oidipus mitini aktaran kaynaklar arasına sokmakta du-
raksamamalıyız. Freud’la Sofokles’in örnekleri de daha eski ve sözde «otan
tik» olan başka örnekler kadar inandırıcıdır.
Bütün bu söylenenlerden önemli bir sonuç çıkıyor. Bir mit aslında bü
tün çeşitlemelerinin toplamı olduğuna göre yapı çözümlemesinde bütün ör
nekleri aynı ciddilikle ele almak gerekir. Thebai kaynaklı bütün örnekler
incelendikten sonra diğerleri ele alınmalıdır. Labdakos’un soyu üstüne ve
rilen, Agaue’yi, Pentheus’u ve Jokaste’yi de içine alan bilgiler; Amphion’la
Zethos’un kent kurucusu rolünü oynadığı, Lykos’u anlatan diğer The
bai kaynaklı örnekler; ve uzaktan yakından konuyla ilgisi olan efsaneler,
örneğin anne tarafından Oidipus’un kuzeni olan Dionysos’u anlatan ya da
Thebai örneklerinde Kadmos’a verilen rolün Kekrops’a verildiği Atina kö
kenli efsaneler, v b. Bütün bu örnekler için birer tablo yapmak, öğeleri
tablolara yerleştirmek gerekir. Daha sonra çeşitli tablolardaki öğeler birbi-
riyle karşılaştırılır : Kekrops’un yılanı öldürmesi Kadmos hikâyesindeki ben
zer olayla, Dionysos’un kendine yüklediği görev Oidipus’unkiyle, «şiş ayak»
Dionysos loxias’la (loxias aksak yürüyen demektir), Europa’nın aranması
Antiope’yle, Sparta’lıların Thebai’yi kurması Amphion ve Zethos ikizleri
nin kent kurmasıyla, Zeus’un Europa ya da Antiope’yi kaçırması kurbanın
Semele olduğu diğer bir olayla, Thebai’li Oidipus, Argos’lu Perseus’la vb.
Böylece önce her örneğin iki boyutlu bir tablosu, bunlar da arka arkaya di
zildiğinde üç boyutlu bir bütün ortaya çıkar. Bu bütün artık üç yönde «oku
nabilir»; soldan sağa, yukardan aşağıya ve önden arkaya doğru (ya da tam
tersine). Bu tablolar hiç bir zaman birbirinin aynı olmaz. Yalnız yapılan de
neylerden anlaşıldığına göre, her zaman görülen bu küçük farklar arasında
önemli bağlantılar da vardır. Bu bağlantılar aracılığıyla ve belli bir yalın
laştırma süreci sonunda, bütünü mantıksal bir işlemden geçirerek sözkonu-
su mitin yapı kurallarını çıkarabiliriz.
Belki de bu işi fazla aşırılığa götürmemize karşı çıkanlar olacaktır,
çünkü elimizdeki örnekler zaten ancak bugüne ulaşmış olanlardır. Ya var
dığımız bütün sonuçlan altüst eden yeni bir örnek ortaya çıkarsa? Eğer
eldeki örneklerin sayısı çok azsa bu sorun ciddi olabilir, ama örneklerin sa
yısı çoğaldıkça sorun kuramsal olmaktan öteye gidemez. Aşağı yukarı,kaç
örneğin gerektiği ancak deneylerle ortaya çıkar; bu sayının da çok yüksek
olacağı sanılmamalıdır. Eğer bir odanın eşyalarını ve bunların dağılımını,
167
Resim 1.
karşılıklı iki duvara asılmış iki aynadan görüyorsak, iki ihtimal var demek
tir. Aynalar birbirine paralelse görüntülerin sayısı sonsuz olacaktır. Ama
iki ayna arasında bir açı varsa görüntülerin sayısı açının genişliğine göre
artacak ya da azalacaktır. En fazla dört ya da beş görüntü -bize mutlak bir
bilgi vermese bile- bütün önemli eşyaların saptanmasını sağlayacaktır.
Tabiî eldeki bütün örneklerin incelenmesi gerektiği de açıktır. Eğer
Freud’un Oidipus miti üstüne söyledikleri mitin kapsamına giriyorsa, -ki biz
buna inanıyoruz- Cushing’in Zuni’lerin yaradılış miti üstüne anlattıklarının
güvenilir olup olmadığı sorusu saçmadır. Yanında diğerlerinin bozuk kop
yalar olarak kaldığı «hakiki» bir örnek zaten yoktur. Bütün örnekler mi
tin kapsamına girer.
Şimdi neden genel mitolojide yapılan araştırmaların cesaret kırıcı so
nuçlar verdiğini anlıyoruz. Karşılaştırmacılar bütün örnekleri ele alacakla
rına, hep en önemlilerini ayırmaya çalışmışlardır. Oysa daha sonra bir tek
kabilede (bazen yalnız bir köyde) görülen bir tek mitin bir tek değişkenine
yapı çözümlemesi uygulandığında iki boyutlu bir şemanın ortaya çıktığı sap
tandı. Ancak bir mitin aynı köyde ya da aynı kabilede görülen değişkenleri
gözönüne alınmaya başlandıktan sonra, şemalar üç boyutlu olmuştur. Kar
şılaştırmanın kapsamı genişletilmek istendiğinde boyut sayısının hızla arttığı
görülür. Yavaş yavaş bütün boyutları açık seçik bir biçimde toparlamak im
168
14. Bak : Annuaire de l’Ecole pratique des Hautes Etudes, Section des
Sciences religieuses, 1952-1953, s. 19-21 ve 1953-1954, s. 27-29.
169
Değişim Ölüm
Bitkilerin mekanik Birbirine âşık ikiz Erkek kardeşle, İnsanların çocuk
olarak kullanıl lerin önderliğinde kız kardeş arasın larının tanrılar ta
ması (yeraltmdaki yaradılış da zina (suyun rafından yokedil-
dünyalardan çık kökeni) mesi (suda boğa
mak için yararla rak)
nılan basamak)
sinirlerinden yapılma yaylar taşıyan) bu gurup, başka bir örnekte toprak iş-
leyicileri olarak (bu örnekte yaylan bitki lifleriyle sarılıdır) belirlenir:
Bitki lifleri (tarım) her zaman hayvan sinirlerine (av) egemen olduğu
na ve (aynı derecede önemli olmasa bile) tanrılarla işbirliği yapmak, onla-
171
Birinci sıra:
İkinci sıra:
Yaşam
Tarım
Ot yiyenler
Av Leş yiyenler
alırlar, et yerler), ama aynı zamanda bitkisel besin üretenlere benzerler (ya
ni yediklerini öldürmezler). 'Ianm a avdan daha çok önem veren Pueblo’lar-
da da biraz değişik olarak aynı düşünce vardır : avını canlı olarak yakala
yıp yiyen hayvanlar otyiyenler için neyse, kargalar da ekili bahçeler için ay
nı şeydir. Ama otyiyicileri bağlayıcı-köprü olarak da düşünmek mümkün
dür; çünkü bunlar hem (etyemez) bitki toplayıcıdır hem de kendileri avcı
olmadıkları halde, başkaları için hayvansal besin sağlarlar (yani başkaları
bunları yer). Böylece birinci, ikinci, üçüncü, v.b dereceden köprüler elde
edilir. Köprü görevi taşıyan her terim kendi içinde taşıdığı karşıtlıkla bir
sonraki köprü-terimin ortaya çıkmasına yardım eder.
Avrupa Amerika
(külkedisi) (ash-boy)
Cinsiyet dişi erkek
Aile çift aile ailesiz
(baba baştan evlenmiş) (öksüz)
Dış görünüşü güzel kız çirkin oğlan
Tutumu kimse kendisini sevmez umutsuz bir aşka tutul
muştur
Değişim doğaüstü güçlerin yar doğaüstü güçlerin yar
dımıyla çok güzel giy dımıyla tiksindirici dış
siler giyer görünüşünden kurtulur.