You are on page 1of 3

Berlin'in Görüşlerine Eleştiriler

Özgürlüğü, pozitif ve negatif özgürlük arası yarışma olarak görmenin, özgürlük kavramını
anlamak açısından faydalı bir yol olmadığını düşünenler de vardır. Örneğin Gerald
MacCallum "bunlar arasındaki ayrımın hiçbir zaman yeterince açık olarak ortaya konmamış
olduğunu düşünüyordu; ona göre ayrım yapma girişimleri "belli oranda ciddi bir karışıklığa
dayanıyordu" ve özgürlüğün doğası hakkında ciddi olabilecek tartışmaları baltalıyordu
(MacCallum, 1967: 312). MacCallum, özgürlüğü pozitif ve negatif açılardan görmek yerine,
üçlü yapıya sahip bir olgu olarak görüyordu:

Dolayısıyla özgürlük daima bir şeyin (bir fail veya bir özne), bir şey olmak veya olmamak,
yapmak veya yapmamak üzere bir şeyden bağımsız kalması ile ilgilidir; üçlü bir ilişki söz
konusudur (MacCallum, 1967: 314).

Başka bir şekilde ifade etmek gerekirse, özgürlük daima x'in, z'yi yapmak (veya yapmamak)
üzere y den bağımsız hale gelmesidir. MacCallum'a göre MacCallum'a göre özgürlük,
öz- gürlüğe dair farklı görüşlerde tartışma konusu olan ister pozitif ister negatif olsun,
unsurlar, özgürlüğün kendisinin yapısı hakkında değil, daima üçlü bir yapıya sahiptir.
yalnızca y (bağımsız kalınan şey) değişkeninin yapısı Daima x'in, z’yi yapmak (veya
hakkında olmalıdır. Şu iki örneği ele alalım. 1) A'nın, okula yapmamak) üzere y’den
gitmek için devlet görevlilerinden kurtulması 2) B'nin, daha bağımsız hale gelmesidir. Pozitif
verimli bir hayat sürebilmek için alkol bağımlılığından ve negatif için özgürlük arasında
kurtulması. Berlin'in iki farklı özgürlük kavramı anlayışında tartışmaya neden olan unsurların
1 negatif özgürlüğe işaret ederken 2 pozitif özgürlüğe hitap hepsi, değişkenlerin yapısıyla
eder. Diğer yandan MacCallum'a göre ikisi de aynı biçimi alakalıdır.
alır: A/B'nin, bir engel tarafından ket vurulan bir şeyi
yapma özgürlüğü; birinde engel dışsal bir kısıtlama iken
diğerindeki engel içseldir. Mantık olarak ise ikisi de aynıdır.

Dolayısıyla MacCallum'a göre, özgürlüğün iki farklı biçimi yoktur, tek bir biçimi vardır;
pozitif ve negatif özgürlük arasında bir ayrım yapmak fayda getirmeyecektir. Berlin'in
yaklaşımına diğer bir eleştiri de (diğer düşünürlerin yanı sıra) Quentin Skinner ve Philip Pettit
tarafından desteklenen ve son dönemde yeniden canlandırılmış olan cumhuriyetçi özgürlük
anlayışıdır. Bu düşünürler, "Tahakkümsüzlük (non-domination) olarak Özgürlük” dedikleri
üçüncü bir özgürlük yaklaşımı olduğunu öne sürerler, bu özgürlük doğası itibariyle ne negatif
ne de pozitiftir.
Tahakkümsüzlük şeklindeki özgürlük anlayışına giriş yapmak adına şu farazi örneği ele
alalım: Yarın ülkenizde sınırsız siyasi gücü olan totaliter bir diktatör olarak göreve
başladığımı düşünün, ayrıca ülkede hiçbir demokratik denetim ve denge sistemi de olmasın.
İstediğim her şeyi yapabilirim. Ama sonra, belki biraz eğlenceli bir çatlak olduğum için ya da
bir şekilde yetkilerimi unuttuğum için insanların günlük yaşamına müdahale etmeden
hayatlarına devam etmelerine izin verdiğimi, sadece yasaları normal şekilde uyguladığımı
düşünelim. Bu durumda negatif ve pozitif özgürlük anlayışlarına göre özgür olur musunuz?
Pozitif özgürlük anlayışının destekçisi olan bir insanın, bu anlayış demokratik fikirlerle
bağlantılı olduğu için bu durumu özgürlük olarak değerlendirmesi güç görünmektedir.
Dışarıdan bakıldığında, negatif özgürlük destekçileri de bu durumdan pek hoşlanmayacaktır
ama mesele tam olarak bu değildir çünkü neticede hiç kimsenin gündelik yaşamına
karışmayacağım; dolayısıyla negatif özgürlük açısından bakıldığında böylesi bir durumda
yaşayan insanların özgür olduğu söylenebilir.

Tahakkümsüzlük şeklindeki özgürlük

Özgürlüğü tahakkümsüzlük olarak değerlendiren kişiler, özgürlüğünüzün başkasının


iradesine kalmış olması halinde aslında özgürlüğe sahip olmadığınızı öne sürerler.
Tahakküm altında yaşıyor olmak, davranışlarınızı, özgürlüğünüzün korunduğunu garantiye
almak yönünde değiştirecektir. Bu durumda özgür olabilmeniz için, davranışlarınıza
karışılmaması yeterli olmayacaktır, özgürlüklerinizin korunduğu özgür bir ülkede yaşıyor
olmanız gerekir.

Tahakkümsüzlük olarak özgürlüğün (veya cumhuriyetçi özgürlüğün), negatif özgürlükten


farklı olarak görülebileceği durum bu tip bir durumdur. Bir insanın eylemlerine karışılmasıyla
tahakküm altında olması arasında fark vardır. Tahakküm altında olmak, insanın özgürlüğünün
başkasına bağlı olmasıdır. Yukarıda örneklediğimiz diktatörlük durumunda da, insanların
özgürlüğü benim keyifli halimi sürdürmeme veya onlara müdahale edebileceğimi
hatırlamama bağlı olacağı için bu anlamda herkes tahakküm altındadır. Dolayısıyla
cumhuriyetçi özgürlük anlayışı açısından bakıldığında, yukarıda belirtilen durumda iki
problem söz konusudur. İlk olarak, insanların eylemlerine müdahale edilmiyor olsa bile, bu
durum kolayca değişebilir durumdadır ve ikincisi de, insanlar farklı davranmaya başlayacaktır,
belki de beni (diktatörü) öveceklerdir, müdahale etmeme konusunda fikrimi değiştirmeyeyim
diye belki de onlar kendi davranışlarını biraz değiştireceklerdir. Örneğin İngiliz şair ve
cumhuriyetçi yazar John Milton, sansüre karşı çıkarken sansürün yalnızca insanların
yazdıklarını değiştirmeye başlayacağını söylemekle kalmıyor, daha ziyade yazarların da
otosansüre başlayacağını belirtiyordu, böylece kendi istedikleri şeyleri yazmak yerine sansüre
takılmayacağını bildikleri tarzda eserler üreteceklerdi. Yazılanlar daha kötü hale gelecekti ve
insanlar kendileri gibi olamayacaklar, yönetenlere dalkavukluk yapacaklardı.

Dolayısıyla insan, eylemlerine fiilen karışılmadan da tahakküm altında olabilir ve


tahakkümsüzlük olarak özgürlük anlayışı, tahakküm altına alınabileceğimiz durumun ortadan
kaldırılması gerektiğini söyler. Bu fark, tahakkümsüzlük anlayışını müdahaleyle ilişkili olan
negatif özgürlük görüşünden ayırır. Cumhuriyetçilerin bu özgürlüğü gerçekleştirme yöntemi
ise tahakkümün gerçekleşmeyeceğini garanti altına alan siyasi kurumların olduğu özgür bir
devlette yaşamayı sağlamaktır. Negatif özgürlük mantıken her tür devlet idaresinde
gerçekleşebilir, pozitif özgürlük ise demokratik politikalarla alakalı olma eğilimindedir,
cumhuriyetçi özgürlük ise böyle olmak zorunda değildir.

Peki negatif özgürlüğe gerçekten de her tür yönetim şekli altında ulaşılabilir mi? Veya bu
soruyu biraz farklı şekilde sorarsak, belli yönetim şekillerinin bireysel özgürlüklere müdahale
etme ihtimali diğerlerine göre çok daha fazla değil midir? Varsayalım ki siz ve ben, bizi
tahakkümsüz özgürlüğe götüreceğini düşündüğümüz bir dizi kurumun listesini yapıyoruz.
Böylesi bir devletin, bağımsız bir yargı tarafından desteklenen hukuk yasalarına sahip bir
devlet olması gerektiğini söyleyebiliriz, bunun yanı sıra bir meclisin hiç kimsenin hakkını
istismar etmemesini sağlayacak şekilde çift meclisli bir temsil sistem düşünebiliriz,
çoğunluğun iradesinin azınlığın haklarını çiğnemediğinden emin olabileceğimiz bir seçim
sisteminden de bahsedebiliriz. Tasavvur ettiğimiz her şey, tahakkümsüz özgürlüğümüzü
korumanın en iyi yolu olacaktır, peki aynı kurumlar grubunun, özgürlüğümüzü müdahaleden
korumak açısından da en iyi sistem olacağını düşünemez miyiz? Ayrıca her ne kadar mantık
olarak müdahalesizlik anlayışının diktatörlük idaresi altında korunabileceğini, dolayısıyla
müdahalesizliğin belli bir yönetim şekline bağlı olmadığını ispatladığını söyleyebilecek olsak
da akla hemen şu soru gelir: İnsanlık tarihinde müdahalesizlik anlayışını gerçekten korumuş
herhangi bir diktatörlük örneği var mıdır?

You might also like