You are on page 1of 125

FVCİ

W:

ıs ;

Ş eyhülislam M ü lfğ fâ Sabri


Şeyh M ahm ud Ş eltut

ENDÜLÜS KİTAP

Scanned by CamScanner
Nüzûl-i Isa meselesi günümüzde pek çok kişi tarafından tartışılan meselelerden biridir.
Hz. İsa'nın semâya canlı olarak yükseltilişi ve kıyametten önce yeryüzüne tekrar inişi
ülkemizde olduğu gibi İslam dünyasının farklı coğrafyalarında inkâr edilmiş ve hâlâ da
inkâr edilmektedir. Tabi ki pek çok âlim de hadislerde açık bir şekilde zikredilen Nüzûl*i İsa’nın
gerçekleşeceği hususunda makaleler ve kitaplar neşretmişlerdir. Mısır bu tartışmaların
en canlı olarak yaşandığı ülkelerden biridir. Mısır’da Şeyh Mahmud Şeltut’un Nüzûl-i İsa’yı
inkâr eden fetvası bu tartışmayı tetiklemiş ve pek çok âlim O’nun görüşlerine karşı reddiyeler
yazmıştır. 0 sıralarda Mısır'da ikamet eden Şeyhülislam Mustafa Sabri de reddiye yazanlardan
bindir. Konunun önemine binaen Şeyhülislam’ın kitaplarında bulunan bu reddiyeleri derledik ve
Mahmud Şeltut’un fetvası ve tartışma esnasında yazdığı bazı makalelerle birlikte okuyucunun
istifadesine sunduk. Eser Şeyhülislam’ın Kur’an merkezli tartışması ve bugünün şâz fikirlerinin
kaynaklarının görülmesi yönüyle önemlidir.

www.enduluskitap.com
1
Scanned by CamScanner
A cı
■ r. ■N '

NÜZUL-İ ISA

Şeyhülislam Mustafa Sabrı


Şeyh Mahmud Şeltût

Mütercimler
M u h a m m e t Uysal • YasirBeyatlı
İÇİNDEKİLER

Türkçe Tercümeye Önsöz...........................


5

Isa'nın Yükseltilmesi Şeyh M ahm ut Şeltût.................... 11


El-Kavlu'l FasI, Şeyhülislam Mustafa Sabri....................
20

Hz. Isa'nın Göğe Kaldırılışı ve Nüzulü Meselesi............. 20

Nüzûl-i Isa, Şeyh M ahm ud Şeltût....................................


35

Dini Akide ve Sabit Olma Yolu, Şeyh Mahmud Şeltût... 48

İki Ayet... Şeyh M ahm ud Şeltût...................................... 58

El-Kavlu'l-Fasl'dan Sonra, Şeyhülislam Mustafa Sabri. 69

Tercümede Yararlanılan Kaynaklar................................. 122

DİZİN ......................................... 127

Scanned by CamScanner
^enkütisfam figfetı . ^aUud
4=*:
Türkçe Tercümeye Önsöz

Batf'nın modernleşme sürecinden kendi değerlerine


göre başarılı bir şekilde çıkması sonrası İslam dünyasının
karşılaştığı askeri ve siyasi başarısızlıklar beraberinde çok
yönlü bir sorgulama ve özeleştiriyi de getirmiştir. Müslüman­
ların Batı karşısında içinde bulundukları durumun, inandık­
ları din ve dolayısıyla ahlak ve toplum yapısı ile İrtibatının
kurulmasıyla birlikte bu sorgulama problemin aslında
"İslam'ın kendisinden değil bilakis Müslümanların İslam algı­
sından" kaynaklandığı tezi, üzerinden nesiller arası tevarüs
edilen dinin unsurlarına yönelmiştir. Bu tavrın bugünkü
modern(ist) din algısının nüvelerini teşkil ettiğini söyleye­
biliriz. 19 ve 20. Yüzyıllarda oldukça yoğun bir şekilde
karşımıza çıkan bu durum söz konusu olduğunda Mısır'ın
ayrı bir önemi haiz olduğunu söylemek mümkündür. Zira
dönemin Mısır'ı bu sorgulama hareketleri için hareketli bir
merkez ve ev sahibi olma özelliğine sahiptir. Müslümanların
o güne kadar tevarüs ettikleri dinî anlayış ve düşünme
yapısını sorgulamaya tabi tutan bu tavır, tabii olarak canİr
ve ateşli tartışmalara yol açmıştır, İşte bu tartışmalardan biri
de Hz. İsa'nın aleyhisselâm ref'i ve âhir zamandaki nüzûlüne
dair Müslümanların, seleflerinden tevarüs ettikleri inanç
hakkında cereyan edendir.

Tespit edebildiğimiz kadarıyla mesele ilk defa Hint alt


kıtasında tartışılmıştır. Hindistan'da zuhur eden Mîrzâ Gulâm
Ahmed el-Kâdiyânî (ö. 1908), Hz. İsa'nın göğe yükseltilmediği,
canlı olmadığı, dolayısıyla nüzûl etmeyeceği, Hz. İsa'nın
nüzulünü haber veren hadislerde kastedilenin o özelliklerde
birinin ortaya çıkacağının müjdesi olduğu ve o kişinin de
—--r— -------------------- —— -----------------------------

Scanned by CamScanner
kendisi oiduğuı iddiasında bulunmuştur.^ Bunun
bölge ulemâsı bu iddiaları reddetmek için kitaplar ^
/ardır. Mulıammed Enver Şâ/ı Keşmîrîlnin (ö. 1933) et-TasX
bim â Tevâtera fiNüzûli'l-Mesîh kitabı bunlardan biridir.^ ^

Elinizdeki derleme ve tercüme çalışmasının ortaya çıkr^a


sına vesile olan tartışmanın fitili Ezber Şeyh'liği'ne sorula^
bir soruya verilen fetva ile ateşlenmiştir. Çeşitli çevreler
tarafından Kadiyânî olduğu öne sürülen, dönemin Orta­
doğu İngiliz Orduları Genel Komutanlığı'ndan Abdülkerim
Han, Ezber Şeybliğİ'ne Hz. İsa'nın refVe nüzulüyle ilgili bir
soru yöneltmiş. Ezber Şeyhliği de bu soruyu cevaplaması
için dönemin Şeriat Fakültesi Dekan Yardımcısı ve Büyük
Âlimler Kurulu üyesi Mabmûd Şeltût'a (ö. 1963) yönlendir­
miştir. Şeltût, verdiği fetvayı Abmed Haşan ez-Zeyyât'm
(ö. 1968) çıl^armakta olduğu haftalık er-Risâle dergisinin
25.04.1361/11.05.1942 tarihli 462. sayısında bir makale
halinde yayınlamıştır. Şeltût konuyla iigiii fetvasında özetle
Hz. İsa'nın göğe hiç yükseltilmediği, Allah tarafından düş­
manlarının ona ulaşmasından korunarak eceliyle vefat ettiği
ve dolayısıyla nüzûlünün de söz konusu olmadığı tezini
savunmuştur. Bu fetvayı sapkın akidelerine destek olarak
gören Kadiyânî çevreler dergilerinde yayınlamak suretiyle
Ezber Şeyhliği'nin de kendileri gibi Hz. Isa'nın vefat ettiği,
canlı olm adığı ve nüzûl etmeyeceğini ifade ederek kendi
iddialarını teyid ettiğini ilan ettiler.^

/ E th e m R u h i Fığlalt, "Kâdiyânîlik", DİA, XXIV, 137.


2 Bkz, Keşm irl, et-T asrîh b i m â T evâtera f î N ü zû li'l-M e s îh , 6. •
3 Bkz. Ğ u m â r l Ik â m e tu 'l-B u rh â n a lâ N û zû l-i İsâ f î Â h lri'z-Z a m â n , 2 0 ; Seyyıd MjJhamme
H üseyn e l-A ffö n î, S e k b ü 'l-A b a râ t li'l-M e v ti ve 'l-K a b ri ve's-S ekerât, 15. “
b e n z e ri f e tv a ve y a y ın la rı k e n d i id d ia la rın ı d e s te k le m e d e k u lla n m a la rın a b ir örnek ıçı ■
h t t p : //w w w . is la m a h m a d iy y a . n e t/in n e r /1 6 7 4 /in d e x . asp.

Scanned by CamScanner
$eyfcüftsfahi oMusta^g Sab«ı ♦ $ 6^11 ıj^olmıurf $cfta(
4=*=
Şeltût'un iddialarına dönem ulemâsından reddiyeler ya­
zılmışsa da bunlardan tespit edebildiğimiz üç kişinin yazdık­
ları ön plana çıkmıştır. Onlar Sabık Osmanh Şeyhülislamı
Mustafa Sabri Efendi, Şeyhülislam Vekilliği görevinde bulun­
muş Muhammed Zâhid el-Kevserî ve Mağribli âlim Abdullâh
b. Muhammed es-Sıddîk el-Ğumarî'dir. Şeltût, fetvasına
yapılan itirazlar üzerine bir yıl sonra yine aynı dergide beş
yaziılık bir seri yayınlamıştır.** Daha sonra fetva ve reddiye
makalelerini bir metin halinde yeniden düzenleyerek el~
Fetâvâ isimli kitabında yayınlamıştır.^ Bu bölüm bir makale
halinde Türkçeye de tercüme edilmiştir.®

Mustafa Sabri Efendi (ö. 1954) ilgili fetvaya İtiraz sadedinde


Mevkifu'l-AkI ve'l-İlmi ve'l-Âlem min Rabbi'l-Âlemîn ve İbâ-
dihi'l-Mürselîn kitabının bir bölümü olan ve ondan önce
yayınlanan El-Kavlu'l-Fosl Beyne'l-lezîne Yü'minûne Bi'l-Gaybi
Vellezîne la Yü'minûn kitabında yaklaşık on sayfa ayırmıştır.
Şeltût'un reddiye makalelerini yazması üzerine daha sonra
yayımlanan ana kitabında -müellif ondan büyük kitap diye
bahsetmektedir-"EI-Kavlu'l-Fasrdan Sonra"isminde bir başliik
açarak karşılık vermiştir.

Bu meselede Şeltût'a karşı çıkan isimler arasında bulunan


Muhammed Zâhid el-Kevserî (ö. 1952), fetva ve reddiye
makalelerine cevap vermek amacıyla Nazratun Âbira fi
Mezâimi men Yünkiru Nüzûle Isâ aleyhisselâm Kable'l-Âhira
4 M ahm ûd Şeltût, "Nüzûl-i îsâ" er-Risâle, sayı: 514, sayfa: 363-366; M ah m û d Şeltût, "el-
Akîdetu'd-Dîniyye ve Tarîku Sübûtihâ" er-Risâle, sayı: 516, sayfa: 406-40 8; M ah m û d Şeltût,
"Âyetân", er-Risâle, sayı: 517, sayfa: 4 23 -42 6; M ahm ûd Şeltût, "es-Sünne ve Sübûtü'l-
Akîde” er-Risâle, sayı: 518, sayfa: 443-446; M ahm ûd Şeltût, “el-icm â ve Sübûtü'l-Akîde"
er-Risâle, sayı: 519, sayfa: 463-467.
5 Mahm ûd Şeltût, el-Fetâvâ Dirâse li-M üşkilâti'l-M ü slim i'l-M uâsırfîH ayâtihi'l-Y evm iyyeti’l-
Amme, 51-70. Dâru'ş-Şark, Kahire 142 4 /2 0 0 4 .
6 Mahmûd Şeltût, "Hz. İsa'nın Göğe Yükseltilmesi ve Tekrar Dönüşü", D inî Araştırm alar,
VII, s. 289-306.

Scanned by CamScanner
’i

Jla^ûl-l Şua
-------------- » . «

ismiyle bir kitap yayınlamıştır.


is m ıy ıc un ---------- -- Kitap Abdülkadir •«cın
tercümesiyle Nüzûl-i İsâ (aleyhisselâmj Meselesi isminde Türkçe
olarak da basılmıştır.
Nüzûl-i İsa hakkında Şeltût'a karşı yazan bir diğer isjf^
olan Abdullah el-Ğumarî (ö. 1993) Şeltût'un. fetvasına karşı
el-İslâm dergisinde yayınladığı üç makale kaleme almış
daha sonra bu makaleleri Ikâmetu'l-Burhân alâ Nüzûl-i îs^
fî Âhiri'z-Zamân adıyla kitaplaştırmıştır. Kitap Muhammed
Zâhid el-Kevserî'nin takdimiyle basıJmjştır. Şeltût'un reddiye
makaleleri üzerine Akîdetu Ehli'l-lslâm fî Nüzûl-i İsâ isimli bir
kitap daha kaleme almıştiir.

Elinizdeki bu eser Mahmûd Şeltût'un fetvası, fetvasına


yapılan itirazlardan dolayı kaleme aldığı beş makaleden üçü
ve Mustafa Sabri Efendi'nin fetva ve feddıiye makalelerine
verdiği cevaplardan derlenmiştir. Şeltût'un reddiye makale­
lerinden üçünü burada sunmamızın nedeni üç makaleyi
yeterincetemsil edici bulmamuz ve Mustafa Sabri Efendi'nin
yazılarında esas olarak onları muhatap almış olmasıdır.
Böylece iki tarafın iddia ve dayanakları kendi kalemlerinden
sunulmuş ve okuyucuya sağJiıklıbirmuhâkemeyapmaimkânı
sağlanmaya çalışılmıştır. Diğer makalelerin muhtevasını
merak eden okuyucular dilerlerse er-Risâle'n\n 518 ve 519.
sayılarındaki makalelerin kendilerine ya da e/-Fefdvd'daki
ilgili bölümün Türkçe tercümesine bakabilirler.

Nüzûl-i İsâ gibi bir meselede tercüme yapmanın zorluk­


larından biri meselenin, manalarındaki nüanslarla birbirin­
den ayrılan kavramlar üzerinde şekillenmesidir. Şöyle ki
Ib teveffi, istîfâ, tevfiye, imâte, kati kelimelerinin sahip oldukları
jjU ve müellifler tarafından kullanılmak istendikleri manaları

Scanned by CamScanner
Türkçe'de tek bir kelimeyle karşılamanın zorlayıcı bir
durum olduğunu ifade etmeliyiz. Bunun için şöyle bir yol
izlemeyi tercih ettik: Genel itibariyle teveffi, istîfâ ve tevfiye
kelimelerini oldukları gibi bıraktık. Zira bu kelimelerin
açıklamaları metinde geçmektedir. Burada okuyucunun
gözünden kaçma ihtimali bulunan bir hususu kaydetmeliyiz:
Teveffi kelimesi Âl-i İmrân Suresi 55. ayette mealini "Seni
vefat ettireceğim" şeklinde verdiğimiz kelimesinin
mastar halidir. Dolayısıyla teveffî için tespit edilen anlam
ayetteki "vefat ettirme" için tespit edilen anlam olmaktadır.
Dikkat çekmemiz gereken diğer bir husus imâte ve kati
arasındaki farktır. Tercümede imâte kelimesini genel olarak
''imâte (can alma)" şeklinde verdik. Burada kastedilen mana
mahlukattan biriilerinm katletmesi olmadan Allah'ın kulunun
canını ecelinin geldiği vakitte doğal bir ölümle almasıdır.
Bunun gibi ( d ^ ) kelimesi de Allah tarafından söylenen
başkalarının öldürmesine maruz bırakmadan doğal bir
ölümle canını alacağım anlamındadır ki biz bunu da
tercümede "Senin canını alacağım" (dbûuOjO)" şeklinde sunduk.
Katilse kulun başka insanlar tarafından öldürülmesini ifade
etmektedir. Ayrıca gerekli gördüğümüz yerlerde tercümesini
verdiğimiz kelimenin yanına parantez içinde yahut eğer
birkaç kelimeden oluşan bir ifade ise dipnot olarak Arapçası
da kaydedilmiştir.

Tercümede gerekli görülen yerlere tarafımızdan köşeli


parantez ve dipnotlarla açıklamalar eklenmiştir. Ayet meal­
lerini mümkün olduğu kadar anlam akışını bozmayacak
şekilde orijinal metinlerde bulunduğu kadarıyla kaydetmeye
çalıştık. Genel itibariyle mealleri verilen ayet metinlerini
dipnotta kaydettik.

İm
Scanned by CamScanner
Scanned by CamScanner
.9cjlıilf(qfnw ^Uımtgjn /inlıııl ■ <>jt, .^A^'nUıırl goflfll ^

İsa'nın Yükseltilmesi.. /

Üstad Mahmud Şeltût

Yüce Ezher Şeyhliği'ne, Ortadoğu Orduları Genel Komutanı


Sayın Abdülkerîm Hân tarafından şöyle bir soru yöneltildi:
"Kur'ân-ı Kerîm ve Sünnet-i mutahhara nazarında Isa canlı
mı yoksa ölü müdür? Onun canlı olduğunu inkâr eden
Müslümanın hükmü nedir? Onun bir kez daha dünyaya
döneceği farz edildiği takdirde ona (inanmayan müminin
hükmü nedir?"
Bu soru Büyük Âlimler Kurulu Üyesi Saygıdeğer Büyük Üstad
Şeyh Mahmûd Şeltût'a yönlendirildi. O da şunları yazdı:

İmdi, Kur'ân-ı Kerîm, Hz. Isa'nın aleyhisselâm kavmindeki son


durumu ile ilgili hususları üç surede arz etmiştir:

Âl-i Imrân Suresi'nde: "Isa, anlardakiinkdralığt sezince: «Allah


yolundabanayardımcıolacaklarkimlerdir?»dedi.Havârîler:«Biz,
Allah yolunun yardımcılarıyız; Allah'a inandık, şahit ol ki
bizler Müslümanlarız. Rabbimiz! Senin indirdiğine iman ettik
ve Peygamberce uyduk. Artık bizi (hakikate) şahitlik edenlerle
beraber yoz» dediler. Onlar tuzak kurdular. Allah da tuzak
kurdu. Allah, tuzak kuranların en hayırlısıdır. O vakit Allah
söyle buyurmuştu: «Ey Isa! Seni vefat ettireceğim. Seni nezdime
yükselteceğim. Seni, inkâr edenlerden arındıracağım ve sana
uyanları kıyamete kadar kâfirlerden üstün kılacağım. Sonra
dönüşünüz bana olacak. İşte o zam an ayrılığa düştüğünüz

B M ohm Û d Şeftût, "Ref'u îsâ~. er-R isâle, sayı: 4 6 2 , sayfa: 5 1 5 -5 1 7 .

Scanned by CamScanner
Jlfl.af I ^»n

ş e y le r hakkında aranızda ben hükmedeceğim. »"* (A|-i


3/52-55)
.Nisâ Suresi'nde: "Ve «Allah elçisi Meryem oğlu Isa'yı öldürdük,
demeleri yüzünden. Hâlbuki onu ne katlettiler ne de astılar
Fakat onlara öyle gibi gösterildi. Onun hakkında ihtildfo
düşenler bundan dolayı tam bir kararsızlık içindedirler; bu
hususta zanna uymak dışında hiçbir bilgileri yoktur ve kesin
olarak onu öldürmediler. Bilâkis Allah onu kendine yükseltti,
Allah izzet ve hikmet sahibidir. (Nisâ, 4/157-158)

Mâide Suresi'nde: "Allaha kıyamet günü şöyle diyecek: «Ey


Meryem oğlu İsa! Sen mi insanlara, Allahı bırakarak beni
ve anamı iki ilâh edinin, dedin? » İsa da şöyle diyecek: «Seni
bütün eksikliklerden tenzih ederim. Hakkım olmayan bir
şeyi söylemem, benim için söz konusu olamaz. Eğer ben
onu söylemiş olsaydım, elbette sen bunu bilirdin. Sen benim
içimde olanı bilirsin ama ben sende olanı bilemem. Şüphesiz
ki yalnızca sen gaybları hakkıyla bilensin. Ben onlara, sadece
bana emrettiğin şeyi söyledim: «Benim de Rabbim, sizin de
Rabbiniz olan Allah'a kulluk edin.» Aralarında bulunduğum
sürece onlara şahit idim. Ama beni içlerinden aldığında (vefat
ettirdiğinde), artık üzerlerine gözetleyici yalnız sen oldun. Sen,
her şeye hakkıyla şahitsin.»""' (Mâide, 5/116-117)

rL :^ İ5 llii 4İJI jUül ^1 J l Jlâ ^ ^


^ Üjli İİJI ^
\yjs 5jJji ^5^31 5jJ i Jcifi h'JS Jı ^ Jı
(oo-or.jijAP j î ^ ^ ûr>l P

İ3 J > dİJI S ^ 3 iiil û 3 İâ U i ^ 1 1 6 \ I ç k ^ ^ ^


(^OA-^OV.»L-JI
lâ ih lâ li J ll 4İII 03i JjJıöül ^^LlU uJis CJÎe (j-jl ^ ^

Scanned by CamScanner
M

$ciffcuglsgaw 5ob>ı * J^oUurf $»>U(


t=^=
Kur'ân'ın Hz. İsa'nın kavmi içindeki son durumunu gösterdiği
ayetleri İşte bunlardır. Son ayet (Mâide Suresi'ndeki ayet)
bize kavıminin dünyada ona ve annesine tapması hakkında
uhrevî bir durumu anlatmaktadır. Allah ona bu durumu
sormuştur. Ayet, Isa'nın diliyle onun kavmine Allah'ın em­
rettiğinden başka bir şey söylemediğini ikrar etmektedir:
"Benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah'a kulluk
edin." Aynı şekilde aralarında bulunduğu sürece onlara şahit
olduğunu, Allah'ın kendisini vefat ettirdikten («tül ois^) sonra
ise ne yaptıklarını bilmediğini de ikrar etmektedir.

Teveffii^^^) kelimesi Kur'ân'da birçok yerde ölüm manasında


kullanılmıştır. Öyle ki bu mana kelimenin baskın ve akla ilk
gelen manası olmuştur. Bu mananın dışında kullanıldığında
akla ilk gelen bu manadan onu sarf edecek bir karine bera­
berinde bulunmuştur: "De ki: "Sizin için görevlendirilen ölüm
meleği canınızı alacak (vefat ettirecek)"^^ (Secde, 32/11),
"Kendilerine zulmetmekteler iken meleklerin canlarını aldığı
kimseler var ya"^^ (Nisâ, 4/97), "Melekler kâfirlerin canlarını
alırken bir görseydin"^* (Enfâl, 8/50), "Nihayet birinize ölüm
geldiği vakit (görevli) elçilerimiz (melekler) onun canını alır."^^
(En'âm, 6/61), "İçinizden ölenler olur"^^ (Hac, 22/5; Mümin,
40167). "O kadınları ölürp aliDaötürüncevekadar"^^N\sâ. 4/15).
<^İj I La ^ ajLsu 4JLcjLc- JlûS J Lo (3^ J
' l ' " I "

Ulâ C4ja^ Lo I.Uflatıl j î 4j Lo O lâ La**. ı^gJI

\ V~ \ (öJüLLI IV*^<«* lıC’ ^.AAd^l


I ^ ’ I I "

{w (JS3 ^JJI lilLo Jâ 12


(^V (oLiujJI öj^.w) 4^-ILoJI ^^ jJ i 13

(û - ûj3,44r) 4^JLLLII
oVugûJ * 40
=4=1=
"Beni Müslüman olarak at ve beni saiihiere ilhak eyle * (Yusuf,
12/ 101)

Doğru olan ayetteki beni vefat ettirdin ( ı ^ y ) kelimesinin de


akla gelen bu ilk manaya hamledilmesidir ki o da insanların
bildiği ve Arapların lafız ve bağlamdan anladığı canın tabii
bir şekilde alınmasıdır 0 halde ayet eğer İsa'nın
kavmindekl son durumunu bildiren başka bir şey olmasaydı
yine de Hz, Isa diri olduğu ve ölmediği sözünü haklı kılan bir
şey olmazdı.
Burada, İsa'nın canlı olarak gökte olduğu ve âhir zamanda
oradan tneceğini görüşünde olanların iddiasına binaen vefa­
tından kasıt gökten nüzûlünden sonraki vefatıdır demeye bir
yol yoktur. Çünkü ayet İsa^nın ilişkisini âhir zamandaki kavim
ile değil kendi kavmi İle sınırlamada zaKirdir.^^ Nitekim âhir
zamandaki kavim İsa'nın kavmi değil, ittifakla Muhammed'in
kavmidir.
Nisa Suresi'ndeki ayete gelince, o "bilakis Allah onu kendine
yükselttl"demektedir.Müfesslrlerinbirkısmıiı,hattaçoğunluğu
bu ayeti göğe yükseltmek olarak tefsir etmişlerdir. Onlar şöyle
derler: Allah bir başkasını ona benzetti ve onu bedeniyle
birlikte göğe yükseltti. O caniı bir şekilde gökyüzündedir.
Âhir zamanda gökten nüzûl ederek domıuzu öldürecek ve
haçı kıracaktır. Onlar bu sözlerinde şunlara dayanırlar:

Birincisi: İsa'nın Deccâl'den sonra nüzûl edeceğini ifade


eden rivayetlerdir. Hâlbuki onlar lafız ve manaları birleşti-

18
Zâhir, harici b ir karineye ih tiyaç d u y m a d a n m a n as ın ın a n la ş ıld )ğ ı'fa k a t tevil ve tahsis
________ f ■
ih tim alin i barın d ıran lafızdır. (Çev.)

=M=

Scanned by CamScanner
$eatagls{qBt Mustaja Sahm . Şeak uUnUurf $#|(a(
=t==t=
rilemeyecek ölçüde farklı olan muzdarip^” rivayetlerdir. Hadis
âlimleri bu durumu açıkça ifade etmişlerdir. Bunun da
ötesinde o rivayetler Vehb b. Münebbih ve Ka'b el-Ahbâr'ın
rivayetlerindendir. Onların ikisi de Müslüman olmuş Ehl-i
Kitap'tandırlar ve her ikisinin hadis ilmindeki değerleri de
cerh ve tadil âlimlerince ortaya konmuştur.

İkincisi: Ebû Hüreyre'den rivayet edilen ve İsa'nın nüzûlünü


haber vermekle yetinen hadistir. Bu hadis sahih olsa bile
âhâd bir hadistir. Hâlbuki âlimler âhâd hadislerin akide ifade
etmeyecekleri ve gaybî meselelerde âhâd hadislere Itimad
edilmeyeceği hususunda icma etmişlerdir.

Üçüncüsü: Miraç hadisinde anlatılanlardır. Buna göre Hz.


Muhammed (sav) göğe çıkıp kapıların bir bir açılmasını is­
temiş ve kapılar ona açılmış, o da girmiştir. Bu şekilde
ikinci kat semada Isa aleyhisselâm ve teyzesinin oğlu Yahya'yı
görmüştür. Bu dayanağın zayıfl,iğini göstermek için hadis
şârihlerinin çoğunun miraç hadisesi ve Hz. Muhammed'in
(sav) peygamberlerle toplanmasının cismânî değil rûhânî
olduğunu beyan etmiş olmaları bize yeter. (Bkz. Fethu'l-Bârî,
Zâdu'l-Meâd vd.)

İlginç olan bir yandan onlardan bir grup, Muhammed ile


İsa'nın miraçta bir araya gelmesinin cismânî surette olduğuna
Allah Teâlâ'nın "Bilakis Allah onu kendine yükseltti" (Nisâ,
4/158) ayetiyle istidlal ederken diğer yandan onların ayette
geçen İsa'nın yükseltilmesinin bedeniyle göğe yükseltme
olduğuna da miraç hadisiyle istidlal etmeleridir. İşte böyle
hadisin tefsirinde hadisten anladıkları mana için ayeti delil
20 M uzdarip, ravilerin sened veya m etin d e fa rklılaştıkları ve bunların b ir arad a
değerlendirilm esine ya da b un lardan h erh a n g i birinin tercih edilm esine im kân bulunm ayan
rivayetlerdir. (Çev.)

=t=î=

Scanned by CamScanner
.'İvi

^sa

olarak alırlarken, ayetin tefsirinde de ayetten anladıkları


mana için hadisi delil edinmektedirler!

Allah Teâlâ'nın, Âl-i İmrân Suresi ayetlerindeki "Şüphesiz ben


seni vefat ettireceğim" ve Nisa Suresi ayetlerindeki "Bilakis
Allah onu kendine yükseltti" ayeX\er\ne dönecek olursak, İkin­
cisinin birincisinin içerdiği vaadin gerçekleştirildiğini haber
verdiğini görürüz. Bu vaad vefat ettirme, yükseltme ve kâfir­
lerden temizlemedir. Binâenaleyh eğer ikinci ayet vefat et­
tirme ve temizlemeden bahsetmemiş ve Allah'a yükselt­
menin zikredilmesiyle yetinmişse, o halde iki ayetin arasını

I birleştirerek ikinci ayetin ilk ayette zikredilenlerle beraber


mülahaza edilmesi gerekir.

0 halde mana şu şekildedir: Allah İsa'yı vefat ettirdi (canını


aldı), kendisine yükseltti ve kâfirlerden temizledi. Âlûsî, Allah
Teâlâ'nın "Seni vefat ettireceğim" sözünü faırklı şekillerde
tefsir etmiştir. Bunların en tercihe şayan olann şudur: "Seni
eceline yetireceğim ve tabii bir yolla canını alacağım."
Seni öldürmek isteyenleri sana ulaştırmayacağım. Bu, onu
düşmanlarından koruma ve onun ölümünde düşmanlarının
bir dahli olmamasından kinayedir. Çünkü Allah'ın onun
,,22
ecelini getirmesi ve kendiliğinden ölmesi bunu gerektirir.'

Açık olan şudur ki tevfiye sonrasındaki yükseltme,


özel olarak bedenin yükseltilmesi değil mertebenin yüksel­
tilmesidir. Zira bu sözün yanımda "Seni kâfirlerden temizle­
yeceğim" sözünün gelmesi bu işin bir yüceltme ve onurlan­
dırma olduğuna delalet etmektedir. Nitekim ref kelimesi
Kur'ân'da birçok yerde bu manada kullanılmıştır: "AllohiPf
21
.^iUûî viHri 4 ^
22 Âlûsî, R ûhu'l-M eânî, 111,179.

i
Scanned by CamScanner
Çcçjlıû^lsfatHcAAiistaJaSofaitt * $ey^uMofımudÇeftut :J=4=

yüceltilmesine izin verdiği evlerdef^ (Nûr, 24/36), "Biz diledi­


ğimiz kimsenin derecelerini yükseltiriz"^'' (En'âm, 6/83; Yûsuf,
12/76), "Senin şânını yükseltmedik mi?"^^ (hşirâh, 94/4), "Onu
yüce bir makama yükselttikf\M e r y e m , 19/57), "Allah içinizden
inananların derecelerini yükseltsin"^^ (Mücâdele, 58/11) vd.
O halde "Seni kendime yükselteceğim" ve "Bilakis Allah onu
kendine yükseltti" ayet\ermöek\ tabirler tıpkı "Filan kişi refîk-i
alâya yükseldi", "Şüphesiz ki Aİah bizimle beraberdir" ve
"Muktedir bir hükümdarın katında bulunacaklardır"^^ (Kamer,
54/55) sözlerindeki tabir gibidir. Bunların hiçbirinden gözet­
me, koruma ve mukaddes himayeye dâhil olmaktan başka
bir şey anlaşılmaz. Böyleyken "kendisine" (^'p sözünden
"gökyüzü" kelimesi nereden çıkarılmaktadır? Allah'ım! Bu,
yakîn burhân veya burhân benzeri olması bir tarafa zan bile
ifade etmeyen kıssa ve rivayetlere uyarak açık Kur'ânî tabire
zulümden başka bir şey değildir.
Bu açıklamalardan sonra anlaşılmaktadır ki İsa ancak bk
Resuldür. Ondan önce de nice resuller gelip geçmiştir."
Kavmi ona düşmanca bir tavır takınmıştır. Yüzlerinde ona
kötülük yapma istekleri açığa çıkmıştır. Bunun üzerine
-resuller ve nebilerin âdeti olduğu üzere- Allah'a sığınmış,
Allah da izzet ve hikmeti ile onu kurtarmış ve düşmanlarının
tuzaklarını boşa çıkarmıştır. Şu ayet ve sonrasının ihtiva
ettiği mana işte budur: "Isa, onların inkârlarını sezince, Allah
( n 05JI ö j> -) iu ı 0 ^19 ^ 4
(\n ÛJ5-- iAf ÛJ5-) fLİj 24

(i ÖJ3-) ^ lliâJi 25
(ov ÛJ5-») ö llilji 26
\ ÖJ5^) İ5İal
(00«ykûJI öj^) jJİÂ*
29 Müellif burada M âide Suresi 75. ayete telmihte bulunuyor. (Çev.)

Scanned by CamScanner
uMSgûf-l ^$sû
yolunda yardımcılarım kim?" dedi.. (Â|-j
bu ayetlerde onların tuzaklarına nispetle kend'^^^^^
gücünü ve onların İsa'yı öldürme tuzaklarının
koruma vp himavp Ptmo tuTa^ı __ . / ^n'ıpı Onu
açıklamaktadif. Allah Teâlâ, "Ey Isa! Seni vefat e t t i r r - ıkı
nezdime yükselteceğim. Seni, inkâr edenlerden a r ı n H ^ ^ ''i

(Âl-i İmrân, 3/55) buyurduğu zaman, onu düsm*^°?®"^’
tuzaklarından kurtararak tuzaklarını kendi başlar^^*^'^*^'^'^
ceğini,
ceğını, onu
onu kati
kati ve
ve asılmava tm n n kalmadan normal
asılmaya maruz 9eçire-
ölmesi için eceline ulaştıracağı™, sonra da Allah'ın on T"®
dişine yükseiteceğini müjdelemektedir. ^

Okuyucunun, düşmanlarının Allah'ın peygamberlerine t


toplandığında cari olan sünnetullahı kavradığı ve Kur'ân''
hükmetmesi uygun olmayan bu rivayetlerden zihni serbest
kaldığı zaman bu ayetlerden Isa'nın kavmindeki son durumu
He İlgili anlayacağı şey işte budur. Bilmiyorum onların arasın­
dan çekip çıkarılması ve bedeniyle birlikte göğe yükseltilmesi
yoluyla İsa'nın kurtarılması nasıJ olur da bir tuzak olabilir!
Yine kendisine karşı koymaya güç yetiremedikleri ve insan
kudretinin sınırları dışında olan bu şey nasıl olur da daha
hayırlı tuzak olarak nitelenebilir? Bir tuzağın karşılığı olan bir
tuzak ancak ondaki olağan halinin dışına çıkmayarak onun
tarzı üzere olması durumunda gerçekleşir. Bunun bir benzeri
Hz. Muhammed in sallallâhu aleyhi ve sellem durumu hakkında
vârid olmuştur: "Hani kâfirler seni tutuklamak veya öldürmek,
ya da (Mekke'den) çıkarmak için tuzak kuruyorlardı. Onlar tuzak
kuruyorlar. Allah da tuzak kuruyordu. Allah, tuzak kuranların
en hayırlısıdır.""' (Enfâl, 8/30)

(ov jT hjy^) ^ Jlâ (»4%iS^ ^"Srili^6^


Ji ajı %İ3 .] ,3^ A, P-

Scanned by CamScanner
gc^hagisgam uUu8(ata SabM ■ $eyh J A a U u d ŞcgtOt , |

Bu bahsin özeti şudur:


Ne Kur'ân-ı Kerîm'de ne de sünnet-i mutahharada İsa'nın
bedeniyle birlikte göğe yükseltildiğine, onun şimdiye
kadar orada canlı olarak bulunduğuna ve âhir zamanda
yeryüzüne ineceğine dair kalbin mutmain olacağı bir inanç
esası oluşturmaya elverişli bir dayanak yoktur. Bu konuda
gelen ayetlerin tamamında haber verilen şey Allah'ın
İsa'ya; onu eceline ulaştıracağı, kendine yükselteceği ve
kâfirlerden koruyacağı yönündeki vaadidir. Bu vaad de
gerçekleşmiştir. İsa'yı düşmanları ne öldürebilmiş ne de aşa­
bilmiştir. Ancak Allah onu eceline ulaştırmış ve kendine
yükseltmiştir."
İsa'nın bedeniyle göğe yükseltildiğini, onun şimdiye kadar
orada canlı olarak bulunduğunu ve âhir zamanda oradan
ineceğini inkâr eden kimse kat'î bir delille sabit olan bir şeyi
inkâr etmiş olmaz. Binaenaleyh İslam ve imandan çıkmış
olmaz; dinden döndüğüne de hükmedilemez. Bilakis o
kişi mümin ve Müslümandır. Eğer ölürse müminlerden
sayılır. Müminlerin namazının kılındığı gibi namazı kılınır ve
müminlerin kabristanına defnedilir. Allah katında imanında
bir kusur yoktur. Allah kullarından en iyi haberdar olan ve
onları görendir.
İstiftâdaki, "Onun bir kez daha dünyaya döndüğü farz
edildiği takdirde ona inanmayan kimsenin hükmü nedir?"
şeklindeki son soruya gelince, bu anlattıklarımızdan sonra bu
soruya bir mahal kalmamış ve hakkında soru yönelmemiştir.
Allah en iyi bilendir. ________
(r- jiâjSn
.dJl 4JÖJ3 aJÜI ol93 32 ^

Scanned by CamScanner
33
El-Kavlu'l FasI

[Hz. İsa'nın Semaya Yükseltilişi ve Nüzulü Meselesi] 34

Burada ele alm ak iste d iğ im iz ö n e m li b ir husus, er-Risâle


ergisinin, 462. sayısında ya yım la n a n Ş eriat Fakültesi Dekan
« Sûyük Alknte
r« L İ h r ' ' f ■’ 5=^'’ S '" " '™ . Ortadoğu
|J „ I„ ^"“^1 !'° " '“« ''k â ı'n d a n Abdülkerim Han'ın
S e y Z g i ^ a ^ 9<ıga yükseltHIsi ite ilgili olarak Eahar
ly d ir b X r » , *
Için Eaher'dcn fetva'’» !“ ’ v " desteklemek
idi. Belki de Ezher s ."“ ''en Hindistanlı bir Kâdiyâni"

»^^un k a l m T ' r buru­


ğundan soruyu kurul ' P' Jni arı oldu-
yazarı Şeyh Şeltût'a ®^|'^*^®rı biri olan makalenin
yönlendirilen m e s e le d S " kendisine
kİ Kadıyanıltk te m a y ü lü n ü yakında

T '" " '" '' o ,o n ö u

« M ,y „ e u ia m A h m e a IV, 1 7 4 .1 8 2 .

v a h l^ ^ ^ u '' ^ 8 8 0 J iın d n H in d is ta n k a y n a k lı b ir d in î
l l d T ^ ^ r n e d iy y e is im li k ita b ın d a
vah iu 1 9 . Y üzyılın m ü c e d H ri- L ^^f^^tsinm b irç o k v a h iy a ld ığ ın ı, 1 8 8 5
k e n d k - ^ H z. İs a 'n ın d â ^ ^ n r a 1 8 9 1 y ıh n d a , a ld ığ ı
duv, T ve M ü s lü m n n i 9 ''b i t a b ii b ir ö lü m le ö ld ü ğ ü n ü , A lla h 'ın
\ Z T " - ^ 8 0 2 y ılın d a kend^^^^^^^^ 6 e fc /e d /ğ / m e s îh v e m e h d î o la r a k g ö n d e r d iğ in i
y ılın d a ise k e n d is in in m - / ■• ^ ^ t ı h a m m e d 'i n ş e r ia t in i d e v a m e ttir e n b ir p e y g a m b e r ,
J K rlşna o ld u ğ u n u ila n t r ^ ’^ ^ t ı la r iç in m e h d i, H ır is tiy a n la r iç in m e s ih , H in d u la r için
^ d e v a m e ttir m e k te d i \ ‘‘ ^ ° d ıy a n ilik , ik i m ily o n a y a k ın n ü fu s u ile v a rlığ ın ı g ü n ü m ü z d e
1 3 7 - İ3 g (Ç ç^ j A y rın tılı b ilg i için b kz. E th e m R u h i F ığ la lı, "KÖ diyânîHk", D İA , XX iV ,
..M mm

20

Scanned by CamScanner
$eyiı5İ!(s{Qm^JAgsto^aSobj^t • $eyfc^afcmutl ŞeJtût +=1=
öğreneceksin-^* Şeyhin cevabı kendinden önceki müfessir-
lerin söylediklerinin aksine İsa'nın aleyhisselâm canlı olarak
yükseltilmediği,yeryüzünde öldüğü ve ruhunun yükseltildiği
yönündedir. Canlı olarak yükseltilmesi doğru olmayınca,
Şeyh'in"âhad haberler üzerine inanç konuları inşa edilemez"
hüccetine dayanarak sayılarının çokluğuna rağmen itimat
etmediği hadislerde geçtiği gibi, âhir zamanda tekrar nüzûlü
de hükmünü yitirmektedir.

Şeyh Şeltût, Hz. İsa'nın refi konusunda müfessirleri hatalı


bulduğu gibi, onun nüzulünü kıyamet alametlerinden sayan
usûlu'ddîn âlimlerini de hatalı bulmuştur. Şeyh Şeltût ile
müfessirler, mütekellimler ve muhaddisler arasındaki ihtilaf,
mucizeleri inkâr ve kabulde, aralarında Şeyh Şeltût'un da
bulunduğu inkârcılarla, içlerinde tefsir, hadis ve kelam ehli­
nin de bulunduğu kabul edenler arasındaki bir hilafa dönmek
tedir. Mucizelere inanmayan kimsenin varacağı nokta, muci­
zeler hakkında vârid olan hadisleri -râvileri ne kadar çok da
olsa- sübûtlarında şüphe oluşturarak ve ayetleri de manala­
rını anlamsız yorumlarla tevil ederek reddetmektir. Bu red­
detmenin sebebi hadislerin, hadis âlimleri tarafından bili­
nen hadis tenkidi yollarıyla gerçekten sabit olmayışı veya
ayetlerin delâletlerinin zâhir^^ olmaması değil, bilakis inkâr-
36 Büyük Âlim ler Kurulu kendi araların da m ezkûr iki öğrencinin durum unu m üzakere
ettikleri zam an Peygam berim izin sallallâhu aleyhi ve sellem son peygam ber olduğunu inkâr
edenin küfrüne fe tv a vermede, konu hakkında vârid olan hadis ve oluşmuş icmâi ta'n ederek
Kururdan ayrı düşen ve tereddüt edenler olduğunu işittim. Allah Teâlâ'nın "M uham m ed,
sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir. Fakat o, A llahım Resûlû ve peygam berlerin
sonuncusudur Allah her şeyi hakkıyla bilendir." (Ahzâb, 3 3 /4 0 ) ayetinin delâleti bu konuda
kat'îdir. Ben bu aykırı üyeye şüzûzâtında bu kitabın m ukaddim esinde (cilt 1, sayfa 4 5 6 -46 2)
cevap verdim. Şimdi de diyorum ki eğer Şeyh Şeltût'un Büyük Âlim ler Kurulu'na iltihâkı, o
iki Öğrencinin derslere katılm ası meselesinden daha sonra olmadıysa ilk akla gelen o şâz
iyenin o olduğudur.
37 Zahir, manastnın anlaşflmasf İçin harici bir karineye ihtiyaç duyurm ayacak şekilde bu
manaya açtk olarak delalet eden, fa k a t tevil ve tahsis ihtim aline açık bulunan ve kendisinden
Çıkarılan hüküm sözün asıl sevk yani söylenme sebebi olm ayan lafızdır (Çev.)

Scanned by CamScanner
Şeijfcu^tsCa» t^us(a{g Sabm ■ Şeylı »^fllımud ŞeCtûl
4=+

vasıflarla nitelenen bir şahıs olarak varlığını inkâr etmişti.


Şeltût'un şeytanın varlığına inanmasının önündeki engel,
Hz. İsa'nın aleyhisselâm yükseltilmesi ve nüzûlünü kabul
etmesinin önündeki engel ile aynıdır. Bu engelden kasıt
deney ve gözlemle ispatı mümkün olanlar dışında hiçbir
şeyi kabul etmeyen materyalist modern biılimdlir. Mater­
yalist bilime olan inançları Allah'ın Kitabına ve Peygamber'in
sünnetine olan inançlarından daha fazla olanlar naza­
rında peygamberlerin kevnî mucizelerinin vukûunu ve
şeytanın varlığını kabul etmelerini engelleyen bu mânfı on­
ların, peygamberliğini dâhilikle tebdil ederek Muhammed'in
sallallâhu aleyhi ve sellem peygamberliğini savunmalarına da
engel olmaktadır. Buna göre ne Kur'ân hiçbir teville mana­
sını ihlal etmeye cesaret edilemeyen Allah'ın kitabı, ne
de hadisler olanca kolaylıkla yalanlamaya cesaret edile­
meyen Resulüllâh'ın hadisleri olmaktadır. Eğer inkârcı
Şeyh'in İsa'nın yükseltilımesi ve nüzûlünü inkâr edişinde
gizli sebepler olmasaydı ve yükseltilmesi hakkındaki iki
ayete ve nüzûlü hakkındaki hadislere, o gizli sebeplere
bağlı kalmaksızın tarafsız bir bakışla bakıp düşünseydi, bu
düşünmesi onu Müslümanların İsa'nın aleyhisselâm yükseltilişi
ve âhir zamanda nüzûlüne olan inançlarını kabul etmeye
götürürdü. Ben Şeyh'in Hz. İsa'nın ref ve nüzulünün üzerine
bina edildiği ayet ve hadislerin yerine kendilerine tutunduğu
teveffî ayetlerinde de bunların vukûuna engel teşkil edecek
herhangi bir mâni görmüyorumı.
"Bilakis Allah onu kendisine yükseltmiştir."* (N^sâ, 4/158) ve
"ve seni kendime yükselteceğim."* (Âl-i İmrân, 3/55) ayet-

( \ 0 A . . L J I ÛJ3-.) ^ '1 40

(00 J î ÖJJ-.) J i 41

Scanned by CamScanner
* __________

. Ptti âi gibi bütü n peygam berler w. , ^


leri olan ruhun yükseltilmesi
tiyarlar ha yükseltilm e oldun
Allah onu kend/s/ne yü/cse/tm /jr/r-
nin 'oysa onu öldürmediler ve asmad lar _ ayetinin p e ^
den g L e s i, yükseltmenin onun sö yled i^ an amda dl^„
bizim söylediğimiz anlamda olduğuna k a t, olarak dela^ej
etmektedir. Zira Şeyh'in tefsir ettiği şekliyle Onu öldürme­
diler. Bilakis Allah onun ruhunu kendisine yükseltti" sözün­
de, bu tefsire göre, nefyedilen katletm e ile isbat edilen yük­
seltme arasındaki zıtlığın makul bir tarafı bulunmadığı
için muciz olan nazma layık bir mana yoktur. Çünkü ruhun
yükseltilmesi, öldürülmemesi ve çarmıha gerilmemesi ile
uyumlu olduğu gibi, öldürülmesi ve çarmıha gerilmesi ile de
uyumludur. Dolayısıyla nahivcilerin'” nefiy^’^ya da nehiyden"*
sonra gelen "jş" (bilakis) kendisinden sonrasını, kendisinden
öncesinin mana olarakzıttı yapar açıklamalarına aykırı olarak.
"jş"(bilakis) kelimesinden sonrası öncesiyle zıt olmamaktadır.
Onun canlı olarak yükseltildiğini inkâr eden Şeyh'in bu itiraza
cevap verme imkânı yoktur.

Şeyh'in kendilerine tutunduğu teveffî ayetlerinde ise, İsa'nın


(aleyhisselâm) Öldürülmesi ve çarmıha gerilmesinin reddedil­
mesinin Allah'a yükseltilmesiyle tamamlanmasının bizim
görüşümüzü desteklemedeki gücüne denk ya da ona yakın
bir şekilde, onun görüşünü destekleyen bir şey bulunma­
maktadır. Çünkü feve/ifTnin zihne ilk gelen aslî anlamı.

( \ 0 V .c L - J I Û J 5 -) ‘> 9 ^
44 A rapça dil bilgisi (sentaks) u zm a n la n . (Çev.)
45 Olumsuzluk. (Çev.)
46 Yasaklama. (Çev.)

Scanned by CamScanner
$€^İı5İnfoııı ^ u t(o {o Sobti * Mo k mu d

Şeyh'in zannettiği gibi imâte (can alma) değil, bir şeyi tam
olarak almak ve kabzetmektir/^ Yani teveffı ve istîfâ' dilde
aynı manadadır. Muhtâru's-Sıhâh'âa şöyle demektedir: "Hak­
kını istîfâ etti ve hakkını teveffı etti [hakkını tam/eksiksiz
olarak aldı] aynı anlamdadır."^ Ancak ruhun alınması anla­
mında olan imâte (can alma), tevefffmn mutlak ve tam
almak anlamında olmasından dolayı hem onun hem de
başkalarının kapsamında bulunan türlerinden bir türdür. İşte
Şeyh Şeltûfun, kendilerinden Hz. İsa'nın canlı olarak göğe
yükseltilmesinin anlaşılması gereken Kur'ân ayetlerinin tef­
sirindeki hatasının ya da mugâlatasının kaynağı budur.
Çünkü Şeltût bu kelimenin genel aslî anlamından habersiz bir
şekilde, insanların sadece bu anlamda kullanıyor olmalarına
bakarak, tevefftnin anlamının imâte (can alma) olduğunu
zannettiği gibi, Kur'ân'ın Hz. İsa'nın tevefffsme delâlet
eden ayetlerde onun öldüğünü bildirdiğini zannetmiştir.
Dolayısıyla Şeltût, bu zannına binaen sanki "öldürüldükten
sonra onun canlı olarak yükseltilmesinin yeri yoktur"demiştir.
Ancak lügatlere müracaat etseydi, imâte'n'm (can almanın)
tevefffmn ikincil anlamı olduğunu görürdü. Hatta Zemahşerî
Esâsu'l-Belâğa'da onun bu manasını "Mecazdan olarak"
sözünden sonra zikretmiştir.'’’ Daha önce söylediğimiz gibi,
tevefffnm Arapça bilenlerin zihinlerine ilk gelen aslî anlamı.

47 et'Tevfiye'nin m anasm m başkasınm bir şeyi taıvam er) alrr)asını sağ lam ak olm ası
gibi. Nitekim Allah Teâlâ, "Ancak Allah'ı yan ın d a bulur da Allah onun hesabını tastam am
vehr"(Nûr, 2 4 /39) ve "Sabredenlere m ü k â fa tla n elbette hesapsız o larak verilir" (Zümer,
39/10) buyurmuştur.
(4jLm4İ>’ öjlip <tUİ öjü^ ^ 0cL>lıbl
Yoksa o ruhu alm aya özel bı^

b i.
ifade degılo'^- . r'ân 'liğer ^
bizzat Kura ı^g^^isi tefsir ej.
N ite k in ı
alan ö ld ü kle rin d e , ö lm e y i
anV.İP v ı..-- rtsflf’/öt/n 3 9 /4 2 ) b u ayet “ta^
S k /m de .^ " ''e ffîs in ir ,)
olarak
. I. almak OİâH
olan ^ durumundaki
J . ..-• ı m i i n H a k İ ıkı ttürü
İlCİ ü r n d? j

türlerinden v (h â re y le (can almakla)


k a p s a m a k ta d ır.m a n a s ı şöyle olurdu: "Allah canlar,
sınırlı o's^^ı V öim eyenlerinkini d e uykularında
S - S k i h S s 'I'" '" ''' İK İ"*' de vakıanın hilafıdır. Vi„,
birincisinde ölüm halinin, ruhun b e d e n d e n ayrılması değil
öldürülmesi hâli olması gerekir. Yine b u n d an O, çecelcyinsizi
ölü gibi kendinizden geçirip alan ve g ü n d ü z ü n kazandıklarınızı
bitendir:^ (En'âm,6/60) ayetindeki fevreffrnin m anası anlaşılır.

Butahkik üzerine AllahTeâlâ'nın, "Ey İsa, şüphesiz ki seni vefat


ettireceğim. Seni kendime yükselteceğim ve seni inkârcılardan
temizleyeceğim.''’ (Âl-i İmrân, 3/55) ayetinin manası "Ben

dmaktadT/ANT'^^«c^'^'^^®" ken d im e yükselteceğim”


sonra gelen “ve s e n ; i n i, A , sözünden
onun fevfeffi'sinin man f^i'^izle ye ce ğ im " sözü de
ğına dair ek bir delildir^ (canını alm a) olmadı-
rerek onu kâfirlerden t ^ ' ^ ı ^ *tâfirleri bırakıp İsa'yı öldü-
yükseltmesindeki tem i^T '^ 'kendisine canlı olarak
f i l d i r . nwu.
ö v io T f jererıenaıren bir
şereflendiren o"
^ f e S S J a _ T e â lâ - n ın S ü p h e s t ti
^ ^ *>®jJl û jq ^ ) IÂ « |'' • • t , -

’ IİA^İI
‘>->3-) f ^

■------ ^ J| ^ IŞ 4İJ1 jl5 H

Scanned by CamScanner
$Bi|lıüfls^Qw L/Uu9(n^o Snb>l • J^olmud

seni vefat ettireceğim. Seni kendime yükselteceğim ve seni


inkarcılardan temizleyeceğim" (Âl-i İmrân, 3/55) sözlerinin
tümü tek bir durumun beyanı içindir. Bu üç haber, aralarında
zamansal bir öncelik ve sonralık olmaksızın birbirlerini tefsir
etmektedir. Çünkü atıf vâv'ının tertibe delâlet etmediği
bilinmektedir. Dolayısıyla Şeyh Şeltût'un iddia ettiği gibi
eğer "Seni vefat ettireceğim" ( d i ^ ) sözünden "Senin canını
alacağım" ve "Seni yükselteceğim" ( Ü 913) sözünden
de "senin ruhunu yükselteceğim" manası murad edilseydi,
ikinci söz kendisine ihtiyaç duyulmayan fazla bir söz olurdu.
Çünkü Allah'ın peygamberlerinden kıymetli bir peygamber
olan İsa'nın aleyhisselâm ruhunun, o öldükten sonra Rabbine
yükseltilmesi bahsedilmeye gerek dahi olmayan bilinen
bir şeydir. Bilakis eğer ayetteki ilk sözü, yani "Seni vefat
ettireceğim"] "seni öldüreceğim." manasına
hamletseydik o da kendisine ihtiyaç duyulmayan fazla bir
söz olurdu. Zira bütün nefislerin ölümü tadacağı ve her
nefsi de Allah'ın öldürdüğü malumdur, Allah insanlardan
veya peygamberlerden kime senin canını alacağım demiş
ki? Allah Teâlâ'nın "Seni vefat ettireceğim" sözünden
"Senin canını alacağım" manasını anlayan Şeyh bunu
düşünmüyor mu acaba? Ancak mana onu düşmanlar değil
de Allah öldürecek şeklinde olabilir ki bundan murad onu
düşmanlarının katletmesinin nefyedilmesi olur. Fakat bu
anlamda da onun canını Allah'ın alacak oluşu, Yahudilerin
katletmesiyle çelişmemektedir. Çünkü eceli gelen herkesin,
hatta katledilerek ölenlerin de canını alan Allah'tır. Bu
yüzden müfessirlerden çoğu "Seni vefat ettireceğim"
ayetine, Allah'ın onun ecelini müstevfi (eceline yetirici) olup
ecel-i müsemmasına ertelediği, dolayısıyla düşmanlarının
onu öldürmeye güçlerinin yetmediği anlamını vermişlerdir.

Scanned by CamScanner
tefsf'^®,tim yaptığımız gibi «(j,^,
■ nazaiım^^ -a d®ği^' «f// (, istifa (eU^^jj
r r a l 't '" ’ F3^^* t
“' f .yi) anlam"’t.m am la""’^ I Dolayısıyla Allah, İsa'nın
H i^ Î man^^ı"''^ t'^ ild S olan Isa'n.
tmai^lanıtıası ^üsfev^degld^^ı^.

»»'"'“T A^ah İS" ' " ^ ı f ''® '^',


fslrl yaP^"[tJı) birbirine karıktırdılar-garip
^®"^'tt®olanteı^V^'y''^^^Lrî'r»in de bulunmasıdır-
1" “*®" nn arasında tefsirde aynı zamanda
“la" °" t bir dil hatasıdır- arasında bir muzâf
rtv e ftte ttire n )';a h ı« P ^ ^ :;, ^şüphesiz^ben se,
bulunmaktadır- »seni alacağım (liUjLI-;)
nlreceğim’ '^■ı,ajil,j;i^)değil-dolayısıyla
buraya, eceli ilave etm e^a beyan eden ,k,
Hz. Isa'nın bizzat ken sözünü mansus olan
avete "ruh’u ilave etmek 0 tarafından
za^hir mananın aksine z°dam ^5

^payetinde hüâf-ı zâhir olmaktan daha ötedir.

Yani "JS"(bilakis) edatının sonrasının, yani ts ^ r ji


yükseltti" i^ l iuı 1^3) sözünün, kendinden rektiği
V n u katletmediler" {û ^ ı^i) sözünün zıddı ^ ^-jnkü bu
kuralını bozduğu için esas itibariyle caiz değ}\o}lJr_^^^
53 Müteaddî fiil, Arap dil bilgisinde mef'ûle (nesne diyebiliriz) geçişli olan f
.. -/T " kcedekitamlayo''°
54 Arap dil bilgisinde isim tamlamasının iki öğesinden biri olan m uzoj Tur ç
karşılık gelmektedir. (Çev.)

\ '■*51''^»

Scanned by CamScanner
Sab>ı • $ı^|ı ^UoU»ri ^cfl«(

yükseltmenin, yani ruhun yükseltilmesinin İsa aleyhisselâm


hakkında zikredilmeye değer bir durum olmaması bir yana,
daha önce de söylediğimiz gibi ruhun yükseltilmesi ayetin
nefyetmeye itina gösterdiği öldürme hali ile de uyumludur.
Hatta "Senin canını alacağım" (dLo^) anlamında olması
halinde "Seni vefat ettireceğim" sözünün zikredil­
mesinin bir anlamı bulunmamaktadır. Sonra bu can alma
hangi zamanda gerçekleşmektedir? Eğer şimdiki zamanda
olmuşsa yani bu ayetten hemen önce zikredilen, İsa'ya
aleyhisselâm düşmanlarının tuzak kurduğu zamanda olmuşsa,
Hz İsa'yı hayatı konusunda teskin etmesi beklenen bu söz,
amaca uzak, hatta amaca zıt olmaktadır. Çünkü bu sözde Hz.
İsa'nın düşmanlarının tuzaklarının onu katletmek suretiyle
nprrekleseceğine, Allah'ın da onun ruhunu kabzedeceğine
zımni bir itiraf vardır. Acaba Şeyh Ş e ltû t Atlah'ın Hz.
İsa'yı canlı olarak göğe yükselttiğini inkâr ettiği gibi düş­
manlarının Hz İsa'yı öldürmediklerini de inkar mı ediyor.
eT o l a d ü . ü l L i uzak gaiaoate
Sair herhangi bir tasrih yoktur. Halbuki teskin makam, yuk-
I • nanlı iken olmasını gerekli kıldığı gibi böyle
seltmenın cani, '^en ,,a k gelecekte
bir tasrih, de f 3 ,;!^ bulunmaması hasebiyle
olacağına dair herhangi b !|,uözünün"senin

canını alacağım . jır. Hatta Türkçe yeni büyük


hatta konuyla tamamen a imâtesinin
tefsir sahibi büyük âltm Kuç Mesih'i tanrılaştırma
(canının alınmasının) Hmst,yanların Mesih, ?

55 M d * ^ostemöi

yazılarında bu imzayı kullanmıştır. ^


DİA, XI, 57.(Çev.)

Scanned by CamScanner
t V.. * . .

I .Ol"

^■ıHini seklindeki yorumu da bu


j^otmek için zikredıldıg Ş makama uzak ol-
r in * bir fa ,d a s.Jla-
; : f i» d o i. y 'W
maz. Benden önce cgni vefat ettireceğim (4s>3r* ı^l)
,e benim de "olduğum zorunluluk hakkmdaki
ayetinin tefsirinde sözünün, her
aosontem, „ „ „ olan, 'seni tam bi, sakilde

/cryomet gunu ?oy/e y ded/n?"


/nson/uro, /l//oh'( eksikliklerden uzak tutarım.
,yı söylemem benim için söz konusu
söylemiş olsaydım, elbette sen bunu
o/amaz. Eğer berr orru

r » ™ » * * «obKnb o to » / . ' o k » M « to .- d m to a to
bu/urrduğum sürece on/ora jab/t idim. Ama sen beni ıçlerındm
niHığmHn rhem^cfm ettirdiâindel artık uzerienne gozetleyıcı
yalnız sen oldun."^^ (Mâide, 5/ 116 -117 )

Buradaki "Sen beni vefat ettirdiğinde" L^) sözünün


manası beni onların arasından aldığında ve onlarla ve arzî
âlemleriyle bağımı kopardığında demektir. Binaenaleyh
56 Elmalılı M uham m ed Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'ân Dili, II, 1117.

U küjlflili Jlâ dili û io Gr^lİ a '*4 ! ^ ^


ı^î kiül td-n^ti U )}$(jkuij (i 4İtt^ Aös4xiâcJ5 j| ^3»oJ JiuöJ'İÜJ^'\ jî (j 03^
UB jLftJ sSüâ U l o ^ < i^ 3 ‘^ ' j 3 4^ İ3>^l ^ lü ş3l ^ o i l lü 0 5 İ İİ I
(\ \V-^\"l iÖjlSUI 6j3^) 1^1,1c-Ct^^l CJÎ Cj5

Scanned by CamScanner
________ ggütitulaıı J!<'iitU{o 5ai»( » ^Uataııij Q«><İ< , j ı ^

onun fev'e/î^sinden murad imâte (can alma) suretiyle değil


yükseltme suretiyle almadır. Nitekim daha önce fev^e^nin
lügatte ve Kur'ân'm kullanımında ikinci türden almaya, yani
canın alınmasına özel olmadığını öğrenmiştin.

Burays kadar bahsettiklerimiz, Isa'nın aleyhisselâm yükseltil­


mesiyle alakalı olarak Kur'ân'da geçenlerin tafsilatıdır. Kur'-
ân'da, zikredilen bu ayetlere ilave olarak, iki ayet daha
vardır ki onlardan Hz. İsa'nın âhir zamanda nüzûl edeceği
anlaşılmaktadır. O halde tıpkı nüzûl hadislerinde olduğu gibi
söz konusu iki ayette de Hz. İsa'nın daha önce yükseltilmiş
olduğuna dair iki delil vardır. Dolayısıyla mesele Şeyh
Şeltût'un, "Hz. İsa'nın yükseltilişi hadisesine Kur'ân'da delil
yoktur. O halde yükseltilişi sâkıt olduktan sonra ise nüzûlüne
mahal yoktur" şeklinde tevehhüm ettiği gibi değildir. Bilakis
iki ref' ayeti -ki bunların zikri daha önce geçti- ve şu iki nüzûl
ayeti birbirlerini desteklemektedir: "Kitab ehlinden hiçkimse
yoktur ki ölümünden önce, ona iman edecek olmasın. Kıyamet
günü, o onların aleyhine şahit olacaktır!^’^ (Nisâ, 4/159),
"Şüphesiz o, kıyamet için bir bilgidir."^^ (Zuhruf, 43/61). Hz.
İsa'nın âhir zamanda yeryüzüne inişini inkâr eden şeyh Şeltût,
tıpkı iki ref ayetindeki zikrettiğimiz ve onun görüşü olan
sadece ruhun yükseltilmesiyle uyum göstermeyen karinelere
bir cevap bulamadığı gibi, uzak zorlamalara başvurmadan
bu iki nüzûl ayetine de bir tevil bulamayacaktır.

Buraya kadar konu hakkında söylediklerimizden Müslüman­


ların itikat ettiği anlamda İsa'nın aleyhisselâm ref inin Kur'ân'da
beş defa geçtiği ortaya çıkmıştır: İki ref ayetinde*^° sarâhaten.
( \0 ‘\ «eUuJI ÛJ5-;) 45^ J jl 4j 0 ^ 2 ^ ^1 y K J I ^ 1 ö]s 58
(■^^ <ıJı_,s>-3JI ûj3-u) iiLİJU <ü |3 59
60 Nisâ, 4 /1 5 8 ve Âl-i İmrân, 3 /5 5 . (Çev.)

Scanned by CamScanner
Qiın

!
İki nüzûl .lyctinde İktizâ"' ve onu kâfirlerden temizi»,,,
tinde"' İse telmîh yoluyla. »^mızieme aye-

Sen İstersen onlara, Allah Teâlâ'nın om .n r, ı.


m ukarreblerdendlr’' ' (Al-i Imrân, 3 / 45 ) sözün
lirsin. On sözde onun rnukaneb L S û 1 Ü * * ''
yükseltildiğine işaret vardır H a ttı "nr. mahalline
^ e ö h d r'^ (Al-i l ı l â n . 3 /4 ^ ’ a y i n d e r ^ T
Çünkü vecih, zülcâh (şan, makam ^ cardır.
artlamındadır. Dünyada zülcâh o lu ş u n T IL 'o -'^ ^ '^
meşinden daha büyük bir nöct» ^ yükseltil-
onun d O ,n .,n l,„ h i L d ' ^ s u s S o Hz
seltıiraesi hususundaki Kur'ân'm h ^"^h'a yük-
m .k « d ,n -Onlu, , u z Û r » u l t , " , Î ' * ' ™ ' “ “ “
tuzu» »oronlunn en h a y „ l, M ı, f (A|,| îm â * * '

« m re sln lr, Allah » , , ^ , 0

kurulm uş b ir tuzak o ld u ğ u n u inks, ederek tuzak « « Û to

göre Allahın, onların peygam berine kurdukları tuzaklarına


g ^ p gelen tuzağı, Hz. İsa'nın imâtesi (canının alınması) ve
ruhunun A llaha yükseltilmesiyle gerçekleşmektedir; canlı
olarak yükseltilmesiyle değil. Sanki Allah, düşmanlarının
ona karşı yapm ak istediğini uygulamaya sokmuş ve onlar
katletm eden önce onu katletmiş veya onların Hz. İsa'yı
6 1 Nisâ, 4 /1 5 9 ve Zuhruf, 4 3 /6 1 (Çev.)
6 2 Â l-i Im rân, 3 /5 5 . (Çev.)

(fcO J İ ö_)3»ki) 63
(10 «(jljAt J Î 0j3»v) l^JJI j

(01 cjljAC J Î öj3»o) JşJj SUJİ 4İIİ3 dili jSjİ3 İ3j^3

----------------------------- — ----------------------------------

Scanned by CamScanner
■gcyltugfs^amoMufifotoSab^l * Şcylt L>Uoiıwud$flg(ût :F=F
m.
k atle tm e İsteklerini onun canını almak (imâte) suretiyle
rçekleştirmiştlr. Hâlbuki bu durumda Allah onlara tuzak
k u ran değil, onların yardımcısı olmaktadır!

Peygamberini canlı bir şekilde göğe yükselterek düşman-


larmın onu öldürme çabalarını boşa çıkarmak suretiyle
onlara tuzak kurmaya nispetle bu yorumun garipliğine de
bir bakın! Aslında Allah'ın onlara kurduğu tuzağın tamamı
"Oysa onu ne katlettiler ne de çarmıha gerdiler'^^ (Nisa, 4/157)
sözünden sonraki "Fakat onlara öyle gibi gösterildi'^^ (Nisâ,
4/157) ifadesinde zikredilmiş olmasına rağmen Şeyh bunu
tamamen görmezden gelmiştir. Kur'ân'ın Hz. Isa hakkındaki,
"Oysa onu ne öldürdüler ne de çarmıha gerdiler"^^ (Nisâ, 4/157),
"Bilakis Allah onu kendine yükseltti" (Nisâ, 4/158) ifadelerin­
den eğer İsa'nın canlı olarak Allah'a yükseltilmesi anlaşıılmıyor
da Şeyh Şeltût'un ısrarlı bir şekilde iddia ettiği gibi ruhunun
yükseltilmesi anlaşılıyorsa, o zaman birinin çıkıp şöyle
demesi mümkün olmaktadır: "Kur'ân Mesih'in katledilmiş ve
çarmıha gerilmiş olduğunu kesin bir şekilde reddetmiyor.
Çünkü ruhunun Allah'a yükseltilmıiş olması onun, düşmanları
tarafından öldürülmüş ve çarmıha gerilmiş olmasıyla çeliş­
memektedir. Bu şekilde düşmanlarının Hz. İsa'yı ne öldürüp
ne çarmıha gerdikleri sözü boş söz kabilinden olmaktadır.
Bu söz tıpkı birinin bir insanı katlettikten sonra mahkemede:
"Onu ben katletmedim. Ruhunu da kabzetmedim. Onun
ruhunu ancak Allah kabzetti!"demesi giibidr."

Hevası kendisine Hz. İsa'nın ref'i mucizesini inkâr etmesini


emreden bu tevilin sahibi olan Şeyh Şeltût eğer Kur'ân'ın
( \ 0 V «pL uJJI ÛJ3^)

( \ 0 V ( cLmiJJI S7

( \ 0 V (cLu^l SS

Scanned by CamScanner
u L lamı o ld u â u n u u n u tm a m ış olsaydı, H z. İsa n ın k a tle -
îi'lm e s ite çarm .ha gerilm esini inkâr edişinin ancak gütünç
S T .y m e t i o lm asın d an kendisini korurdu!

Modern dönem yazarları ve Ezher âlim leri içinden onlara


uyanları, Peygam berlerin kevnî m ucizelerini ve bu m ucizeler
dışında^Hz. İsa'nın r e f ve nüzulü, şeytanın varkğı gibi evrenin
yasalarına aykırı olan olayları kabul e tm ekten alıkoyan ve
bu aykırılığı sebep göstererek konu hakkındaki hadisleri
yalanlamaya ve ayetleri tevile zorlayan esas m âni hakkında,
bu bölüm ün başında, gayba im an etm eyen m odernist yazar
ve âlim lerin şüphelerini giderm ek için daha öncesinde har­
cam adığım ız gibi bir çaba harcayarak yeteri kadar açıklama
yaptık.

Scanned by CamScanner
$ealıüCı.<!PQw g^uslnta Safa>ı ■ $eij|. ^ o U u d gcf|û( ^

69
NüzûM İsa

Şeyh Mahmud Şeltût

“Bunların bir de ümmî takımı vardır; Kitab'ı bilmezler. Onların


bütün bildikleri bir sürü kuruntulardır. Onlar sadece zanda
bulunurlar. Vay o kimselere ki elleriyle Kitab'ı yazarlar. Sonra
da onu az bir karşılığa değişmek için, "Bu, Allah'ın katındandır"
derler. Vay ellerinin yazdıklarından ötürü onların hâline! Vay
kazandıklarından dolayı onların hâline!" {Bakara, 2/78)

Geçen yıl bu zamanlarda Ezber Şeyhliği'ne Kur'ân-ı Kerîm ve


sünnet-i mutahharaya göre Hz. İsa'nın aleyhisselâm canlı mı
yoksa ölü mü olduğu ve onun canîı olduğunu inkâr eden
Müslümanın hükmü hakkında bir soru yöneltildi. Böyle bir
kişinin karısıyla evlilik bağı kalır mı? Öldüğünde namazı kılınır
mı ve Müslüman mezarlığına defnedilir mİ? Yoksa bu kişi
mürted olur da bu sebeple karısı boş olur, namazı kılınmaz
ve Müslüman mezarlığına defnedilmez mi?

Yüce Ezber Şeyhliği bu soruyu bize yönlendirdi ve mesele


hakkmdaki görüşümüzü yazmamızı istedi. Biz de Kur'ân-ı
Kerîm'de İsa'nın kavmindeki, son durumuyla ilgili varid olan
ayetleri, sonra bu konuda rivayet edilen hadisleri ele aldıik.
Bunların tamamını ayet ve hadislerin ışığında inceledik. Bu
araştırmadan da metnini sunduğumuz şu sonucu çıkardık:

"Bu bahsin hülasası şudur:

69 M ahm ûd Şeltût, "Nüzûl-i îsâ", er-Risâle, sayı: 514, sayfa: 363-366.

Scanned by CamScanner
Ne Kur'ân-ı Kerîm'de ne de sünnet-i m utahh arad a Hz. İsa'nın
bedeniyle göğe yükseltildiğine, onun şim diye kadar orada
canlı olarak bulu ndu ğun a ve âhir zam an d a yeryüzüne
ineceğine dair kalbin m u tm ain olacağı bir akide oluşturmaya
elverişli bir dayanak yoktur.

Bu konuda gelen ayetlerin haber verdiği şeyin tam am ı


Allah'ın İsa'ya onu eceline ulaştıracağı, kendine yükselteceği
ve kâfirlerden koruyacağı yön ündeki vaadidir. Bu vaad
gerçekleşm iştir de. Hz. İsa'yı düşm anları ne öldürebilm iş ne
de çarm ıha gerebilm iştir. Ancak Allah onu eceline ulaştırmış
ve kendine yükseltm iştir.

İsa'nın bed eniyle g ö ğ e yükseltildiğini, onun şimdiye kadar


orada canlı olarak b u lu n d u ğ u n u ve âhir zam anda oradan
ineceğini inkâr eden kimse kat'î bir delille sabit olan bir şeyi
inkâr etm iş olm az. Binaenaleyh İslam ve im andan çıkmış
olm az; d ind en d ö n d ü ğ ü n e de hü km edilem ez. Bilakis o
kişi m ü m in ve M üslüm andır. Eğer ölürse m üm inlerden
sayılır. M ü m in lerin nam azının kılındığı gibi nam azı kılınır ve
m ü m in le rin kabristanına defnedilir. Allah katında imanında
bir kusur yoktur. Allah kullarından en iyi haberdar olan ve
onları görendir."

Bu araştırm ayı Yüce Şeyhliğe takdim ettim . Meselede


bu netice üzerine karar verildikten sonra, bazı insanların
dind arlıkta bir m eslek, verâ ve takvanın beyanı, Allah'ın dini
ve hü küm leri konusunda hassasiyet göstergesi edindiği ve
oldukça yaygın hale gelen bu ve benzeri m eseleler sebebiyle
tekfir kapısını kap atm ak için bu araştırm ayı değerli er
Risâle dergisinde yayınlam ayı uygun buldum . er-Risâle bu

Scanned by CamScanner
$ci)lıü(l(8gQm oMuslata » $cj)fc ^oUud Oeflûl
4-4-

araştırmayı, hicri 1361 senesi Rebîülâhir ayının 25'inde çıkan


462- sayıda yayınlama nezaketini gösterdi.

[İmin tadına varan, şer1 usul ve istidlalde vukûfiyeti olan


dirilerinin bu araştırmaya karşı çıkacağını ve son derece açık
hülasayı' eğip bükeceğini zannetmezdim.

/\ncak görüntü ve unvan yönünden âlimlere benzerlik gös­


teren bir grup, bu araştırmanın değerini düşürmeye ya da
ona çamur atmaya çalıştılar. Bu sebeple bu bahsin etrafında
oldukça zayıf şüphe ağları ördüler. Hiçbir âlimin göz atma­
dığı gazete ve dergilerde birbirinin tekrarı ve benzeri sözler
yazmaya başladılar. Yapmış oldukları tüm tahrifatlar şu nok­
talarda birleşmektedir:

İsa'nın şu anda canlı olduğu ve âhir zamanda gökten nüzul


edeceği Kitap, sünnet ve icma ile sabittir.

Nüzûl-i İsa'yı inkâr eden, Mehdi'nin hurucunu inkâr eden


gibidir. İkisi de tıpkı hayrı ve şerriyle kaderi inkâr eden kimse
gibi kâfirdir.
Bu araştırma "Kâdiyânî ruhuyla" ortaya konmuştur. Bununla
Gulâm Ahmed el-Kâdiyânî'nin tabilerinin arzularına yoldaş
olmuş ya da uygun konuşmuş olmak kastedilmiştir.

Biz, ilginç olması sebebiyle üçüncü maddeden başlayacağız.


Çünkü bu madde okuyuculara bu grubun araştırma üslu­
bunu, tefkir ve tekfir usullerini göstermektedir.

Onların "büyüğü" basılan bir yayınında şöyle demektedir:

^0 11 Mayıs 1941 (Çev.)

Scanned by CamScanner
uMagât-ı i ta

"Belki de soruyu soran kendi mezhebini desteklemek


Ezher'den fetva almak isteyen Hindistanlı bir Kâdiyânî idj
Belki Ezher Şeyhliği de Ezher'den iki Arnavut Kâdiyânî öğren­
cinin kovulması kararını veren Büyük Âlimler Kurulu'nun kara­
rını uyguladığı için biraz da olsa pişman olduğundan soruya
kuruldaki âlimlerin arasından makalenin yazarı Şeyh'e yönlendirdi
ki onun kendisine yönlendirilen meseledeki Kâdiyânîlik temâyü-
lünü yakında öğreneceksin. Şeyhin cevabı ise Hz. İsa'nın aleyhis-
selâm yeryüzünde öldüğü ve ruhunun yükseltildiği, canlı olarak
yükseltilmediği yönünde olmuştur."^^

Burada sayfanın altına bir dipnot düşerek -Allah affetsin-


şöyle diyor:

"Büyük Âlimler Kurulu kendi aralarında mezkûr iki öğrencinin


durumunu müzakere ettiklerinde Peygamberimizin (sav) son
peygamber olduğunu inkâr edenin küfrüne fetva vermede, konu
hakkında vârid olan hadis ve oluşmuş icmâi ta'n ederek şâzlık
gösteren ve tereddüt edenler olduğunu işittim. Allah Teâlâ'nın
"Muhammed, sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir. Fakat
o, Allah'ın Resûlü ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah her şeyi
hakkıyla bilendir." (Ahzâb, 33/40) ayetinin delâleti bu konuda
kat'îdir. Ben bu aykırı üyenin şüzûzâtına (henüz tamamı yayınlan­
mamış olan) kitabın mukaddimesinde cevap verdim. Şimdi de
diyorum ki eğer Şeyh Şeltût'un Büyük Âlimler Kurulu'na iltihâkı,

71 M u s ta fa S a b ri Efendi, el-K avlu 'l-F asI, 1 6 5 ; M e v k ifu 'l-A k I, IV, 1 7 4 -1 7 5 .


72 M a h m u d Ş e ltû t bu ve d iğ e r m a k a le le ri e l-K a v lu 'l-F a s l'a re d d iy e o la ra k yazm ıştır. O bu
m a k a le le ri yazd ığ ı z a m a n S a b ri E fen d i'n in z a m a n z a m a n "B üyük K ita p " ism iyle kendisine
a tıfta b u lu nduğu M e v k ifu 'l-A k I k ita b ı h e n ü z y a y ın la n m a m ış tı. Ö ncesin de yayınlam ış olduğu
el-K avlu'l-FasI, d a h a s o n ra y a y ın la n a c a k o la n "B üyük K ita p " M e v k ifu 'l-A k I'ın b ir bölümünü
biz a lın tıla rın k a y n a ğ ın ı h e r ik i k ita p ta n g ö s te rm e y i tercih ettik
-V\

Scanned by CamScanner
a<«sio{o Sobll . >,Uolı,ud

o iki öğrencinin derslere katılması meselesinden daha sonra


olm adıysa ilk akla gelen o şaz üyenin o olduğudur."^^

Türkiye'nin kendisini reddettiği Şeyhülislam böyle söylüyor!


Bu ifadeye geri dön ey okuyucu ve onu tekrar et ki el-Kavlu'l-
Fasl beynellezîne Yu'minûne bi'l-Gaybi vellezîne lâ Yû'minûn
kitabının sahibinin neler yazdığını gör. Tekrar et ki Büyük
İslam Devleti ni bu kişiler vasıtasıyla dine nisbet edilen şey­
lerden şüphe eder hale getiren tek etkeni bilesin.

Bu Şeyh en ufak bir araştırma yapmadan ilim ehline, bu


zayıf ve anlaşılması zor ibarede olduğu gibi ağır ithamlarda
bulunmayı kendisine mübah görüyor. Böylece bu araştır­
manın yazarının Kâdiyânî temayülleri olduğunu, Büyük
Âlimler Kurulu'nda aykırılık göstererek iki Kâdiyânî talebenin
ilişiğinin kesilmesine itiraz eden bir üye bulunduğunu,
bu üyenin Hz. Muhammed'in sallallâhu aleyhi ve sellem son
peygamber olduğunu inkâr eden kişinin kâfir olduğuna
fetva vermede tereddüt ettiğini, bu konu hakkında varid
olan hadisin hücciyetini ta'n ettiğini, bu konu hakkında
oluşan icmayı ta'n ettiğini ve bu konu hakkında kat'î olan
ayetin delaletini de ta'n ettiğini iddia ediyor. Bu Şeyh,
Büyük Âlimler Kurulu'nda hâli ve akîdesi bu şekilde olan bir
üye bulunduğunu tasavvur ediyor ve ifade ettiği gibi bu
üyeye reddiye olarak henüz yayınlanmamış bir kitap telif
ediyor. Hâlbuki o üyenin kim olduğunu bilmiyor ve kendini
onun kim olduğunu sorma zahmetine sokmuyor. Ta ki biri
ona yardımcı olana kadar. Böylece o, hayal dünyasında
ŞeltCıt'un araştırmasıyla meçhul üyenin iki öğrencinin iti­
razını birleştiriyor. Hatta Şeltût ile dinin temelleri ve ana
•meselelerinden bir meseleyi inkâr etmesi sebebiyle küfre
Mustafa Sabri Efendi, el-Kavlu'l-FasI, 165 -16 6; M evkifu'l-AkI, IV, 175.

Scanned by CamScanner
cAlögûC*(

düşen bu meçhul üyenin küfrünü birleştiriyor ve şöyle diyor:


"Eder Şeyh Şeltût'un Büyük Âlimler Kuruluna iltihakı, o iki
öğrencinin derslere katılması meselesinden daha sonra
olmadıysa ilk akla gelen o şaz üyenin o olduğudur.

Şeyh'in tasavvur ettiği ve bahsettiği akideyi kendisine


zulüm ve düşmanlıkla giydirdiği böyle bir kimsenin Büyük
Âlimler Kurulu'nda şu anda ve geçmişte hiç var olmadığını
söylemeye gerek duymuyorum.

Aynı şekilde Büyük Âliımier Kurulu ns iltihâk ettiğim zâmânın


o iki öğrencinin derslere katılması meselesi ve haklarındaki
kararın uygulanmasından sonra olduğunu söylemeye de
gerek duymuyorum.

Ancak bundan sonra, o üyenin Şeltût olmadığını artık


bildiğine göre ona soruyorum: O halde kimdir o kişi? En
azından bu konuda akla gelen ikinci şahsı da bilelim.

Ona soruyorum ve onun bu soruya cevap veremeyeceğine


eminim. Çünkü Şeyh ve benzerleri söylediklerini ilim ve
araştırmayla söylemezler. Onlarınki ancak biT tahm in, zan,
çarpıtma ve gerçekleri saptırma ile konuşurlar. "Onlaryalnız
zanna ve nefislerin arzusuna tâbi oluyorlar" (Necm, 53/23)
"Şüphesizzan, hakikat namına hiçbir şey ifade etmez" (Necm,
53/28)

Okuyucuların Mısır'daki din önderlerinden kimsenin bu


adam dan salim kalm adığını bilm eleri onlara yeter. Nitekim
o m erhum Üstad İm am Şeyh M u h am m ed Abduh'u itham
ediyor. M erhum Üstad Şeyh Reşid Rıza'yı itham ediyor.
M uhterem Üstâd-ı Ekber Şeyh M erâğî'yi itham ediyor ve
bunlardan başka Rablerine kavuşan ve yaşamakta olan

Scanned by CamScanner
$cal>a{lsgQw J4u8ta(g Sab>ı « J^gUud 9o(>(ûl

başkalaritnı itham ediyor! Eğer okuyucularımıza onun gülünç


ithamlarına misaller göstermek istesek söz uzardı/^ Ancak
biz Şeyh Merâğî ve Şeyh Abduh'a nisbet ettikleriyle yeti­
neceğiz.

O, Şeyh Abduh'un -Allah ondan razı olsun- Peygamberimizi


sallallâfju aleyhi ve sellem "görüşlerinin ve iıikelerinin doğrulu­
ğunda kendine güvenen ve onlarla insanların salâh ve ıslahını
arzulayanların benzeri"^^ bir adam olarak gördüğünü iddia
etmektedir. Allah yolunda hakkıyla cihad ettikten sonra razı
olmuş ve razı olunmuş olarak Rabb'ine giden böyle temiz bir
ruha bu görüşü isnad ediyor. Bu manayı sıkça tekrarlıyor ve
Mısırlı âlimlere kin ve nefret izhar eden bir üslupla şöyle diyor:
"Bu sözü ve bu sözün sahibi Şeyh'in ismini övmeye devam
eden İslam kültüründen sapıp Batı kültürüne meyletmiş
Mısır basınını düşün"^®

Bu sözü, içinde risâlet, mucize, mucizenin peygamberin


doğruluğuna delaleti, vahiy, vahyin mümkün oluşu ve fiilen
vukûu, genel olarak peygamberlerin görevleri, özei olarak
Hz. Muhammed’in sallallâhu aleyhi ve sellem ırisâleti hakkında
konuşan revWdWsö/es; kitabının sahibi Şeyh Abduh hakkında

5,,. sei.o.y.

V''‘ V '’dvki bölüm e m ü ra c a a t edebılvl^^^^^


75 M ustafa Sabrı, el-Kavlu I-Fasi, { / . T a 'iM tı'n d a bulunan peygam ber
sözü M uham m ed Abduh'un Akâid-ı Lkild ed ir- "Derim ki: Nebi, ilim ve am el
tarifi sebebiyle söylemiştir. Bahsi geçen f j edilebilir. Öyle ki o hikm et gereği,
bakımından fıtra tı hak üzere ‘'^ ^ ^ T s k a b irfd ra t He olur. Bu da fıtra t He olur. Yani onun
haktan başka bir şey bilm ez ve haktan ^ ^^yar. Eğer fıtratın d a aynı
için fikir ve nazara ihtiyaç duym az; ancak ilâhı bir talim e y ^
zamanda türü, kendisinde bulunan fıtr a t üzere m a , düşün. Şüphesiz bu ince
resuldür. Değilse o sadece nebidir; resul değildir Bunun
b,t m c s c le d ü -I c t - T a 'M t blö Şetbl'l-Akâid e k M a d ,y v b l S 2 - m tçe
76 Mustafa Sabri, el-Kavlu'l-FasI, 41; M evkifu I A , /

Scanned by CamScanner
söylüyor. O. risalesinin
olmayan, samimi bir şekilde âlimlerin görüşle""^"'''"
isteyenler için ilmîgörüşününnenrH u ^ ® " " '° 9 '-enmek

“ r- --rss:

ve burhanın durumunu yüceltrnis \ , J ’ı,- ^ akıl


M m » , T.UM İ . y , X ™
tabı olanlan azarlamış ve akledenİP • h l
L lir :
“™"
^ Vermiştir. Zanna
M m », M uh-m m /d t ^ L İ T
M » ,m „ . m » r« r„ " 2 ': ^

iyor. Bu ifadeyle Şeyh Meraği Peygamber efendimizin


kevnı m ucizelerini inkâr etmiştir. Bu inkârı şeyhin o konudaki
hadisleri de inkârını gerektirm ektedir. Bu onun İslam şeria-
tin in ikinci kalesi olan M uham m edi Sünneti inkârını gerektirir.
Şeyh M erâğî bu yaptıklarıyla Fıkıh ve Usulu Fıkıh okutulan
Şeriat Fakültesinin kapatılmasının önünü açmaktadır.” Kıya-
sın m ukaddim eleri hayal ve adil olmayan hükümlerden oluş­
tu ğ u için kitabının sayfalarını karaladığı bu neticeye ulaş­
mıştır.

7 7 M u h a m m e d M u s t a f a M e r â ğ î, H a y â t-ı M u h a m m e d Takdim i, 1 3. Şeltût, M erâğî'nin


s ö z le rin i b a z ı t a s a r r u fla r la n a k le tm iş tir. (Ç ev.)

— ---------------------------------------------------------- i t- <

Scanned by CamScanner
uUustoJo>SobM* uUoİımudÇeÜtûi
bu Şeyh, bu ve benzeri ithamları alıp Şeyh Abduh,
Merâğî ve benzerlerine yapıştırıyorsa, Şeltût ve Şeltût
jbilere bu ithamların benzerlerini ya da daha ağırlarını
^ kıstırmasında bir gariplik yoktur. İşte her asırda İslam'ın
kendileriyle sınandığı ve kalabalıkların arzu ve inançlarına
yygun sözler söylemeyi kendilerini hayır ve nimete ulaştır-
^ada daha avantajlı faydalı gören bu gibi kimselerden,
öğrendiğim baskın karakter budur.

Okuyucularımıza mizah olarak ve onların araştırma metotları


veilmisamimiyetlerinin derecesini veburhan hükmüne inme­
lerini göstermek için zikredeceğimiz bir diğer örnek onların
metotları üzere eğitim almakta olan birinin^® şunları yazma­
sıdır:
"Bunun yerine onun -bizi kastediyor- onlara -Kâdiyânîleri kast­
ediyor- muhalefet etmek ve itiıkadlarında Müslümanlara muva­
fakat izhar etmek ile Allah'a yakınlaşmaya çalışması gerekirdi. Eğer
bunu Allah'a yakınlaşmaya çalışmak için yapmazsa, haddi aşanlara
karşı dini müdafaa eden yiğit âlimlerle mücâmele babından ve
haddi aşanların nüfuz edebilecekleri bir boşluk bulamamaları
için Müslümanlarla birlik İçinde olduğunu göstermek için yapsın.
Avamın darb-ı meselinde söylediği gibi: "Ben ve kardeşim amca­
mın oğluna karşı biriz. Ben ve amcamın oğlu yabancıya karşı biriz."
Sonra şöyle diyor: "Allah aşkına bana söyle. Ezher'in kendilerine
muhalefet ettiği ve bu meselelerde delil veya delile benzeyen bir
78 Tespit edebildiğimiz kadarıyla Ş eltût bu ifadeyle o dönem de otuzlu yaşlarda olan
Abdullah b. M uhom m ed es-Sıddîk el-Ğ u m ârî'yl kastetm ektedir. Ğ um ârî, Ş eltût'un ilk
makalesine reddiye olarak İslâm Dergisi'nde üç m akale kalem e almış, d ah a sonra bu
makaleleri Ikâm etu'l-Burhân alâ N üzûl-i îsâ f î Â hiri'z-Zam ân adıyla kitaplaştırm ıştır.
''Maalesef Islâm Dergisi'nin ilgili sayılarına ulaşam adığım ız için yukarıdaki sözleri asıllarıyla
^^’^iilaştnamadık. Şeltût'un ilk m akalesindeki fetvasın ı savunm ak ve kendisine yapılan
'braziara cevap vermek için yazdığı beş m akaleden sonra da Akîdetu Ehli'l-lslâm f î N üzûl-i
° °leyhısselâm adında başka b ir kitap d ah a kalem e alm ış ve Şeltût'un sonraki beş
^Volesindeki iddialarına itirazlarını dile getirm iştir. (Çev.)

Scanned by CamScanner
<^Qaag-ı jgg
4=*
sey bulunmadığını söylediği, Kâdiyânîler tarafından kendilerine
haber veriidiğinde, İsa'nın nüzûlünü sahih, hasen ve nnjjnçelpirjgyj^
nimak üzere yetmiş hadisle, hayatta olduğunu ve ref edildiğini de
hadisler, sahâbe, tâbün ve müctehld imamların âsârı ile ispat eden
Hindistan ulemasının durumu ne olur?
Bu söz yorum yapmaya ihtiyaç duymamaktadır. Zira Risale
okuyucusunun, mücâmele ve "Ben ve kardeşim amcamın
oğluna karşı biriz. Ben ve amcamın oğlu yabancıya karşı
biriz." diyen avamın darb-ı meseline uygun hareket etme­
nin bunlardaki araştırma esaslarından olduğunu bilmesi
için bu sözü okuması yeter. Bu, düşüncede uyum sağlaya­
mayacağımız ve kendimizi onunla meşgul etmek isteme­
diğimiz yeni bir usuldür. Şuhları söylememiz yeterli olacaktır:

Birincisi: Yukarıda naklettiğimiz fetvanın hülasası, İsa'nın


canlı olması, bedeniyle göğe yükseltildiği ve âhir zamanda
yeryüzüne nüzûl edeceği meselelerinden hiçbirinin, mün­
kirinin tekfir edileceği ölçüde kalbin mutmain olacağı bir
akide oluşturacak kat'î bir delille sabit olmadığı hususunda
açıktır. Bu kadarının Kâdiyânî mezhebiyle uzaktan yakından
bir alakası yoktur.

İkincisi: Fetvanın Kâdiyânîlerin görüşüyle kat'î bir şekilde


uyumlu olduğunu kabul etsek bile, bu durum fetva sahibinin
Kâdiyânîllk anlayışıyla yazdığını ve Hz. M uham m ed'in saM/â/ıu
aleyhi ve sellem son peygamber olmadığı ve Gulâm Ahmed'in
kendisine vahiy gelen bir peygam ber olduğu görüşünde olan
Kâdiyânîleri desteklediği anlamına gelir mi? Bunun gibi eğer
Müslümanlar bir meselede Yahudi ve Hıristiyanlar ile aynı şeyi
L söylediklerinde bu onların Yahudi veya Hıristiyan anlayışında
j|l olduklarına delil olur mu? Yine Müslüm an âlim lerden birinin

Scanned by CamScanner
$eijkSllalam J i u s i a j a Snbtı ■ $çj)|, şeffaf
=t=l=
Kur'ân'da neshin vukûunu inkârı halinde bu durum Kâdiyâ-
pîlik ruhundan mı kaynaklanmış olur? Hindistan ulemâsı bu
pıeselede Kâdıiyânîlere karşı çıkarlarsa aynı şekilde mücâ-
p^ele babından o âlimin de onlarla aynı şeyi söylemesi mi
gerekir? Eğer birisi Sevrî'den nakledildiği ve İbnü'l-Arabî'nin
tefsirinde Hanefîlere nisbet ettiği gibi, cihadın bizden
kâfirlerin küfrü sebebiyle değil, onların bizimle savaşması ve
bize saldırması sebebiyle matlûb olduğunu söylerse bu da
Kâdiyânî anlayıışından mı kaynaklanmış mı olacak?

Hayır! Hayır! Siz çarpıtıcılar bu yaptığınızla sizden önceki


hüccet ve burhanı zayıf olan, hakikate samimiyetle bağlan­
mayan, bu sebeple de görüşleri çarpıtarak onları kötü gös­
terenlere uymaktan başka bir şeyi amaçlamıyorsunuz.
Onlar şöyle derlerdi: "Bu Mutezilenin görüşüdür", "Bu filo­
zofların görüşüne uymaktadır", "Şu İbn Teymiyye'nin görü­
şüdür".. İşte siz sizden öncekilerin yolunu karış karış, adım
adım takip ediyorsunuz. Onlar da tıpkı sizin şu sözlerinizde
olduğu gibi görüşleri çarpıtmaya çalışmışlardı: "Bu Kâdiyânî
anlayışıdır" "Bu oryantalistlerin görüşlerine uymaktadır"
"Bu, dinde yeniliktir".. Ancak bilin ki İslâmî düşünce, selef-i
salihînde olduğu gibi safiyetini kazanmaya ve hüccet ve
burhana samimiyetle bağlı olmayı geri kazanmaya başladı.

Aslında uygun olan bizim kendimizi böyleleriyle meşgul


etmememiz ve sözlerine değer vererek nakletmemizdi.
Ancak onlar, kandırma ve çarpıtma üsluplarından farklı bir
tarzı seçtiler ve onların ağlarında bir av olarak bırakmaya
gönlümüzün elvermediği bir grupla İrtibata geçtiler. Onları
dinin adıyla kandırdılar ve bu fetvanın Kur'ân, mütevatir


Scanned by CamScanner
l >^so
4=#:

sünnet ve k a ti icma ile sabit akideyi çiğnediği şeklind


vesvesede bulundular. Bu ve benzeri şekilde vesvese
lerde bulundular. Bu vesvesenin sonuçlarından biri olarak
kalbimizde sevgisi ve yeri olan m uhterem bir vekil onla
nn söylediklerine aldandı. Konu hakkında Sayın Üstâd-
Ekber'e sunduğu ve M akâm -ı Âlî Sahibi Sayın Bakanlar Kurulu
Başkanı'na" bir nüsha gönderdiği bir yazı yazdırarak onlara
muvafakat etti.“

Bu yazıda şöyle diyor;

Zât-ı âlinize dinî akidenin tem eline az veya çok taalluk


eden her biri ayrı ayrı önem ve ehem m iyete sahip iki
mühim mesele hakkında yazıyorum." Sonra Sayın Üstâd-ı
Ekberden bu iki mesele hakkında kendisinin tespit etmiş
olduğu doğru görüşü el^Ezher dergisinin yanında el-lslâm
ve M e dergilerinde yayınlamasını rica ediyorum. Biz
d ıw bir meselede görüşünü öğrenm ek için din âlimlerinin
hocasına veya dinî İlmî bir heyete müracaat edilmesinde
bir mahzur görmüyoruz. Ancak bunun gibi dinî bir mesele
hakkındakı bu yazının Makâm-ı Âlî Sahibi Sayın Başbakan'a
yöneltilmesini anlamıyoruz: Bununla İlmî ve dinî düşüncenin
özel bir türünü korumak için kendisine müracaat edilen
hakim bir heyet mi kastediliyor? Eğer maksat bu ise bu
geçnıış İspanyol engizisyon mahkemelerinin bir suretinin
Mısır da hayata döndürülm e gayretine ne kadar da benziyor.
S e ık bu hüküm et başkanı ve âlimlerin hocası eliyle güç
ve otoritenin değil hüccet ve burhanın dini olan İslâm’ın
Kucağında yapılmak isteniyor.

80 en-Nehhâs Paşa id i (Çev.)


^ ^ 'u/evve/ ayının beşinde yayınlanan el-V efd ü 'l-M ısrî gazetesi.

Scanned by CamScanner
Scanned by CamScanner
Âlimler insanda iki kuvvet bulunduğunu söylemişlerdir:
Bunlardan biri nazarî kuvvettir ki onun kemali, hakikatleri
oldukları hal üzere bilmektir. İkincisi am elî kuvvettir ki onun
da kemali hayatın idamesi ile ilgili gerekenleri yapmaktır.
İslam, insanın dünya ve ahiret saadeti için bu ilkeyi karar­
laştırmış ve bu yüzden yükümlülükler iki tür gelmiştir: Bir
kısmı ilim olarak talep edilenler, diğer bir kısmı ise amel
olarak talep edilenler. Bunu, ilim ve ameli bir araya getiren
ve kurtuluş ile saadeti bu ikisine bağlayan pek çok Kur'ân
ayetinde çok açık bir şekilde görüyoruz: "Erkek veya kadın,
kim mü'min olarak iyi iş işlerse, elbette ona hoş bir hayat yaşata­
cağız ve onların mükâfatlarını yapmakta olduklarının en güzeli
ile vereceğiz!^^ (NahI, 16/97) "Şüphesiz, inanıp yararlı işler ya­
panlara gelince, onlar için içlerinde ebedî kalacakları Firdevs
cennetleri bir konaktırf^ (Kehf, 18/107) "Andolsun zamana
ki, insan gerçekten ziyan içindedir. Ancak, iman edip de sâlih
ameller işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler, birbirlerine
sabrı tavsiye edenler başka Onlar ziyanda değillerdir." (Asr,
103/1-3)

81 M a h m û d Ş eltût, "el-A kîdetu'd-D îniyye ve Tarîku Sübûtihâ", er-Risâle, sayı: 516, sayfo-
4 0 6 -4 0 8 .

{\^ <JpûJl ÖJ5-,) İÜî Jtİİ 3I jT i ^ ^


3
(^ *v ı<_ÂftS<jı ûj .u<) c>ıl^ cıioJijûJi
84
OloJLıaJI ö\ '
' ' ' ' ' ' (r-

Scanned by CamScanner
^Ijnnler Üinn olarak istenilen yükümlülüklerin isimlendiril-
I fTiesini akâid veya usuluddın, ameli olarak istenilen yüküm-
^ lülüklerin isıınlendınlmesini ise şeriat veya fürû' belirlemiş­
lerdir.

İnsanın bilmesinin mümkün olduğu hakikatler çok olunca,


bunların pek çoğunun da Şâri'in kastettiği saadetle yakından
bir bağlantısı olmayınca hikmet bu saadeti elde etmek
jçin iman edilmesi gerekenlerin insanlara açıklanmasına
hükmetmiştir. Bu da tahkik edildiğinde bunların tüm semavî
dinlerin ortak olduğu Allah'a, meleklerine, kitaplarına, pey­
gamberlerine ve ahiret gününe iman gibi esaslara râcî ol­
duğu görülür.

Bu esasları Şâri belirledi ve insanlardan bunlara iman etme­


lerini istedi. İman, delilden elde edilen vâkıaya mutabık
kesin itikattır. Bu itikadı delil diye isimlendirilen her şeyin
sdğlamayacağı açıktır. Bu itikadı ancak kendisine şüphenin
bulaşmadığı kat'î delil sağlar.

Âlimler mukaddimeleri sâlim olan ve mukaddimelerinin


hükümleri duyu ya da zarurete varan aklî delilin o yakîni
ifade ettiği*^ ve istenilen imanı gerçekleştirdiği hususunda
ittifak etmişlerdir.

Naklî delillere gelince pek çok âlim onların yakîn ifade


etmediği, istenen imanı gerçekleştirmeyeceği ve tek başına
herhangi bir akide oluşturmayacağı görüşünü benimsemiş
'erdir.Onlardemişlerdir ki: Çünkü naklîdeliller kesinliğe engel
^^Şkil eden pek çok ihtimale kapı aralayan geniş bir alandır.
Naklî delilin yakîn ifade ettiği ve akide ispat edebileceği
ve u 'f '" ^ozr'n/n M u h ass al'ı, Sadüddîn TaftazânVnin M akâsıd'ı ve diğer kelam
‘^'^°Pİonna m ü ra c a a t ediniz.

Scanned by CamScanner
vyri|Ofj_^«n____ _ —------ ------
bu nakli delilin hem vürûdunun
®°'“n S e t i n i n kati olmasını şart koşmuşlardır. Vürûdu-
î r kaVf olmasının manası ResÛlullah'tan sallcmu aleyhi,,
r sabit oluşunda hiçbir şüphenin bulunmamasıdır. Bu ise
S m ^ v a tird e olur. Delaletinin kati olmasının anlar.,
ise manasının muhkem bir nass olmasıdır. Bu da herhangi
bir tevil ihtimali içermeyen lafızda olur. İşte nakli delil bu
mesabede olursa yakîn ifade eder ve kendisiyle akidenin
ispatı geçerli olur. Bunun misalleri Kur'ân'ın bahsettiği
tevhid, peygamberlik, ahiret günü gibi dinin temelJ<onuları
hakkında varid olan ayetlerdir. Bunların vürudu kati olduğu
gibi delaleti de kati olarak gelmiştir. Taşıdığı anlamdan
başkasına ihtimali yoktur.

Bil ki Allah'tan başka hiçbir ilâh yoktur. (M uham m ed, 47/19)


De ki: "O, Allah'tır, bir tektir." "Allah Samed'dir. (Her şey O'na
muhtaçtır; O, hiçbir şeye muhtaç değildir.)" 'Ondan çocuk
olmamıştır (Kimsenin babası değildir). Kendisi de doğmamıştır
(kimsenin çocuğu değildir)." "Hiçbir şey O'na denk ve benzer
değildir." (İhlas, 112/1 -4) De ki: "Hiç de öyle değil, Rabbime and
olsun, mutlaka diriltileceksiniz." (Teğâbün, 64/7) "De ki: "Onları
ilk defa var eden diriltecektir." (Yasin, 36/79) Peygamber,
Rabbinden kendisine indirilene im an etti, mü'minler de
(iman ettiler). Her biri; Allah'a, meleklerine, kitaplarına ve
peygamberlerine iman ettiler." (Bakara, 2 /2 8 5 ) Asıl iyilik,
Allah'a, ahiret gününe, meleklere, kitap ve peygamberlere iman
edenlerin.. ." (Bakara, 2/177)

İşte akide ile ilgili hususların durum u ve sabit yolu bu


şekildedir. Bunlarla ilgili bilginin bütün insanlara genel
olması ve herhangi bir gruba özel olm am ası gerekir. Çünkü
bunlar dinin esasıdır ve insan onlarla m ü m in olur. O halde bir

4=4=

Scanned by CamScanner
g^uataja Şofe., .

j^ÜiTiinin bunları bilmemesi nasıl tasavvur edilebilir ki? Bu


I gensl biİ9’*^*^ gerekliliklerinden biri de sübutu ve nefyinde
âlimler arasında ihtilaf bulunmamasıdır.

guradan kat î bir şekilde varid olmayan veya kati bir şekilde
varid olup da delaletine ihtimaller karışmış olan ve bu
sebeple âliimlerin ihtilaf ettiği ilmiyyâtın dinin bize inanma
y ü k ü m lü lü ğ ü yüklediği ve iman edenlerle etmeyenlerin
arasındaki ayırıcı çizgiyi temsil eden akidelerden olmadığını
söyleyebiHıriz.

Hal böyleyken Tevhid kitaplarında*^ Allah'ın bizi inanmakla


yükümlü tuttuklarının yanında bu türden pek çok mesele
bulabilirsin. Bunlar Allah'ın varlığı, birliği, peygamberler ve
ahirete imanın yanında zikredilen Allah'ın gözle görülüp
görülmeyeceği, Allah'ın sıfatlarının zatına zaid olup olmadı­
ğı, mürtekib-i kebîrenin durumu, ahir zamanda zuhur ede­
cek Mehdi, Deccâl, Dâbbe, duman ve Nüzûl-i Isa gibi mesele­
lerdir./^ar/defty'd-Derc//r,*^Cev/7erefü7-/.ö/f/cân/** ve başka kitap­
larda olduğu gibi.

İlmi tarih bu meselelerin akaid konuları içinde tartışılmasının


fırkaların farklılaşması, kelâmı görüşler ve mezheplerin çoğal­
masıyla ortaya çıkmış olduğunu göstermektedir. Binaen­
aleyh bu konular, haklarında bir görüşe sahip olan ve hak­
kında ittifak edilen bir akideye ulaşma ümidiyle görüşünün
86 Akaid ve kelam kitaplarını kastediyor. (Çev.)
87 ed-Derdîr lakabıyla m eşhur olmuş M ısırlı fakih, m ütekellim ve sûfîA hm ed b. M uham m ed
^l-Adevîel-M âlikîel-Ezherîel-Halvetî'nin (1 2 0 1 /1 7 8 6 ) m üellifine nisbetle Harîdetu'd-Derdîr
olarak da bilinen el-H arîdetu'l-B ehiyye isim li eseridir. 71 beyitte kalem e alınan m anzum
akide metni yine m üellifin kendisi tarafın d an şerh edilmiştir. (Çev.)
88 Mısırlı Eşarî-Mâlikî âlim lerinden Ebu İshâk İbrahim el-Lakkânî'nin kalem e aldığı 144
l^oyitlik bir akide manzumesidir. Eser bizzat m üellifi tarafından muhtasar, orta ve m utavvel
°!^ak üzere üç ayrı şerhe konu edinilmiştir. Ayrıntılı bilgi için bkz. Emrullah Yüksel,
^^''l^aretü't-Tevhîd" DİA, VII, 4 5 7 -3 5 8 . (Çev.)

Scanned by CamScanner
Jiifit-I ______ ____________ ________________ _

hüccetini ortaya koyan âlimler arasında ictihad konusu


olmuştur. Bunun örnekleri çoktur. Mesela Allah'ın noksan
sıfatlardan münezzeh ve kemal sıfatlarıyla muttasıf olduğu
hususunda Müslümanların tamamının ittifak etmesi bum
lardan biridir. Bu, tüm Müslümanların bildiği ve hiçbir âlimin
diğeriyle ihtilaf etmediği kati bir akidedir. Fakat onunla ilgiü
olan bazı meseleler İnceleme konusu olmuştur: Allah'ın
üzerine kulları için aslah (en uygun/en iyi) olanı yapması
vacip midir? Kul kendi ihtiyarî fiillerini kendisi mi yaratır?
Kulların İşledikleri masiyetler Allah'ın muradı mıdır? Âlimler
bu konularda ihtilaf ettiler. Mutezile aslah olanın terkini,
kulun yapmadığı bir şeyden dolayı azaba uğramasını ve
kabihin (kötü olanın) irade edilmesini Allah'ın celâli ve
kemâline yakışmayan noksanlık olarak gördüler. Bu yüzden
Allah'ın aslah olanı yapmasının vacip olduğu, kulun kendi
fiillerini kendi yarattığı ve Allah'ın masiyet irade etmediği
görüşünü savundular. Başkaları da Allah üzerine bir şeyin
vacib (zorunlu) olmasının, kullarının fiillerini yaratmaktan
aciz olmasının, mülkünde onun irade etmediği şeylerin
meydana gelmesinin Allah'ın celâli ve kemâline uygun düş­
meyen noksanlık olduğunu düşündüler. Bu yüzden Allah
üzerine aslah olanı yapmanın vacib (zorunlu) olmadığı,
Allah'ın kulların fiillerinin yaratıcısı olduğu, masiyetleri de
onun irade ettiği görüşünü savundular.

Gördüğün gibi onlar Allah'ın bizi inanmakla yükümlü tut­


tuğu esasta -ki o esas da noksanlıktan tenzih edilip
kemalle vasıflanmasıdır- ihtilaf etmemişler, ancak başka
hususlarda ihtilafetm işlerdîr.O da bir şeyin noksanlık olup da
Allah'ın onunla nitelenemeyeceği bir şey mi yoksa noksanlık
olmayıp da Allah'ın kendisiyle nitelenebileceği bir şey mi
olduğudur. Tevhld kitapları, onların ittifak ettikleri ve ihtilaf
ettikleri meseleleri zikretmiş, her görüş sahibinin kendisiyle
İstidlalde bulunduğu naklî delilleri kaydetmiştir.
-----------------------------------

Scanned by CamScanner
Scanned by CamScanner
l 5w

tamamı "akide"nin ne anlama geldiğini ve üzerine bina


edildiği esası bilmeyenlerin sözüdür.
Şüphe yok ki zikrettiğimiz bu ilkeler, neyin akidenin içine
girdiği ve neyin girmediği hususunda hakikati bilmek
isteyenin yolunu aydınlatır. Bu ilkeler âlimler nezdinde -onla­
rın kitapları ve tartışmalarına muttali olan herkesin bildiği
gibi- hakkında tartışma olmayan müsellem ilkelerdir. "Hz.
İsa'nın göğe yükseltilmesi ve ahir zamanda nüzûlü Kur'ân,
Sünnet ve icma ile sabittir" diyenlerin sözünü bu ilkeler
ışığında karşılıyoruz. Bizim bu konuda üç yaklaşımımız
var: Zikrettikleri ayetlere bakışımız, zikrettikleri hadislere
bakışımız ve üçüncüsü de bu hususta var olduğunu iddia
ettikleri icmaya bakışımız.
Bu konudaki ayetleri üç türe dayandırmaktayız:

İlk tür: İsa'nın vefatını ve yükseltilişini zikreden ayetlerdir.


Bunlar zâhirleriyle, vefatın gerçekleştiğini ortaya koymak­
tadır. Bunlar şu ayetlerdir: "Hani Allah şöyle buyurmuştu: "Ey
İsa! Şüphesiz, senin hayatına ben son vereceğim. Seni kendime
yükselteceğim."^ (Âl-i İmrân, 3/55)

"MeryemoğluİsaMesih'i,Allah'ınelçisiniöldürdük"demelerinden
ötürüdür. Oysa onu öldürmediler ve çarmıha germediler,
fakat onlara öyle göründü. Ayrılığa düştükleri şeyde doğrusu
şüphededirler. Bu husustaki bilgileri ancak zan n a uymaktan
ibarettir. Kesin olarak onu öldürmediler. Bilakis Allah onu
kendine yükseltti".^^ (Nisa, 4/157-158) "Aralarında bulundu­
ğum sürece onlara şahit (ve örnek) idim. A m a beni içlerinden

(00 Jl 4^1 libıdljS ıj| ^ il 90


" • ♦ ’
(jjjJI ( j l _ 3 4İ İ ıjSJ^ Û3İL0 L95 03İÂ9 L03 4İ)l J5JI1J ^jJl ^;u»ia )I llhs ljl
LoiiJl 4İII (_Jj Lu.flj Usj ıjk ll ^l2 l yi 4j l <Ux
(\0A-'0V

*=4

Scanned by CamScanner
4=t
"Sen istersen bu zikrettiklerimize, Allah Teâlâ'nın onun
hakkındaki "ve mukarreblerdendir"^ (Âl-i İmrân, 3/45) sözü­
nü de ekleyebilirsin. Bu sözde onun mukarreb meleklerin
mahalline yükseltildiğine işaret vardır."®^

Şeyh'in buradaki mahalden kastı tabi ki semadır. Bu garip


bir Kur'ân tahrifidir. "Mukarrebler"^ kelimesi Kur'ân'da pek
çok yerde geçmiştir; "(İman ve amelde) öne geçenler ise
öne geçenlerdir. İşte onlar mukarreb kimselerdin' (Vakıa,
56/10-11) "Fakat o eğer mukarreblerden ise, ona rahatlık, güzel
rızık ve Naîm cenneti vardın'^' (Vâkıa, 56/88-89) "Bir pınar ki,
m ukarreblerondan içerler."{Mutaff\f\n, 83/28) Öyleyse semada
bedeniyle yaşayan sadece İsa değildir. Bilakis onunla birlikte
semada yaşayan ve her geçen gün sayıları artan bölük bölük
Allah'ın kulları vardır. İşte böyle olsun mantık!

Sonra şöyle diyor: "Hatta "Dünyada da, ahirette de v e a h tir f


(Âl-i İmrân, 3/45) ayetinde de buna işaret vardır. Çünkü vecîh,
zülcâh (şan, makam, mevki, itibar sahibi) anlamındadır. Dün­
yada zülcâh oluşuna ise göğe yükseltilmesinden daha büyük
bir gösterge yoktur."^

(10 i jljAfr Jl
95 Mustafa Sabrh el-Kavlu'l'FasI, 1 7 2 ; M e v k ifu l-A k lJ V , ^
96 M u k a rre b 'in kelim e anlam ış y a k ın la ş tırılm ış , b ir şeye yakın kılınm ış" dernektir. Bu ifade
sâlih kulların A lla h 'a yakın olan a n la m ın d a bazı sâlih ku lla r için kullanıldığı gıb, bir grup
m e le ğ i ifad e için de kullanılm ıştır. Bkz. Nisa, 4 /1 7 2 . Yukarıda c ü m leler kelim enin manasın,
tespit hakkın d a s a r f ed ild iğ i için tercü m e ve m an asın , tayin e tm e d e n kelim enin aslın
kullanm ayı tercih e ttik. (Çev.)

( A ^ -A A
\l? t'\\ Loİ5 98
^

(to .j l ^ Jl û j^ ) i
100 M u s ta fa Sabri, el-K avlu'l-FasI, 1 7 2 ; M e v k ifu 'l-A k I, IV, 181.

________________________

Scanned by CamScanner
LAtusta(g Sob*ı « ^eıjlı oMniimurf ^eftûı

^eylenmeyecek bir sözdür. Çünkü İsa'nın dünyada itibar


jbi oluşu açık mucizelerle desteklenen risâletidir. 'Ve
j] ona kitabı, hikm eti, Tevrat ve İncili öğretecek. Allah, onu
■ ailoğallt^tına bir Peygam ber olarak gönderecek (ve o da onla-
^ çöy/e diyecek): "Şüphesiz ben size Rabbinizden bir mucize
'^^etirdira" İmrân, 3/48-49) Bu itibarın yanında bu ayetin
^aret ettiğini iddia ettikleri göğe yükseltilme kıssasından
nasıl söz edilebilir? Dünyayı ve orada kendisinin itibarlı olu­
şunu hissedenleri terk eden birinin dünyada nasıl itibarı
olur? İşte söz konusu grup, inkâr edenin tekfir edildiğini iddia
ettikleri akideyi desteklem ek için her ibareden bir işaret veya
telmîh çekip çıkarıyorlar.

Üçüncü tür: Müfessirlerin muradında ihtilaf ettikleri iki ayet­


tir. Haklarında söylenen bazı sözlere göre o iki ayet Isa'nın
nüzûlüne delalet etmektedir. Bu iki ayet şunlardır:

"Kitab ehlinden hiç kimse yoktur ki ölümünden önce, ona


(İsa'ya) iman edecek olmasm!^^^ (Nisâ, 4/159)

"Şüphesiz o Kıyametin (kopacağının) bir bilgisidir."'°' (Zuhruf,


43/61)
Bugün okuyuculara bu iki ayet hakkında bahsi daha fazla
uzatmak ve iddia ettikleri hususa delalet etmedeki derecesini
beyan etmek istemiyoruz. Bu konu Allah'ın izniyle gelecek
makalenin konusu olsun.

(>o‘\ .jijAft j ı fi ^
ÛJ3^) itL U U 4İİ5 1 0 2

Scanned by CamScanner
103
İki Ayet...

Daha önceki makalede belirttiğimiz gibi Kur'ân'ın tümünün


vürûdu kat'îdir. Delâleti ise iki türlüdür; Kat'î olup tevili
kabul etmeyen ve kat'î olmayıp iki veya daha fazla manaya
muhtemel bulunan. Bu iki türün de ilmîyât ve ameliyât
meselelerinde bulunduğunu ve ikinci türün inkâr edenin
tekfir edildiği herhangi bir akide için delil olmaya uygun
olmadığım ortaya koymuştuk. Bunları ortaya koyduktan
sonra bunları Isa'nın re f veya nüzûlü hakkında zikrettikleri
ayetlere uygulamaya başlamıştık. Bu ayetleri üç türde topla­
yıp iki türde görüşlerinin batıl oluşunu açıklamıştık. Bugün ise
üçüncü türü mevzu bahis ediyoruz ki o da İsa'nın nüzûlüne
kat'î olarak delalet ettiğini iddia ettikleri iki ayettir.

İlki Nisâ Suresi'nin şu ayetidir: "Ehli kitaptan hiç kimse yoktur


ki onun ölümünden önce, ona iman edecek olmasın. Kıyamet
günü, o onların aleyhine şahit olacaktır.'^°* (Nisâ, 4/159)

Diğeri de Allah Teâlâ'nın Zuhruf Suresi'ndeki şu sözüdür:


"Şüphesizo Kıyametin bir bilgisidir."^^^ (Zuhruf, 43/61)
***

Biz, fetvayı yazdığımızda bu ikîayete ve onların İsa'nın nüzû­


lüne delalet edişlerinin derecesine nazar etm em iş değildik.

1
1^ W 3 M a h m û d Şeltût, "Âyetân" er-Risâle, sayı: 5 1 7 , s a y fa : 4 2 3 -4 2 6 .
im ..UJi ^ ^ ^
û j^ ) ^ \U i 431^ 105

Scanned by CamScanner
i
, yjpe rnüfessirlerin bu iki ayet hakkındaki farklı görüşleri ve
I anlayışlarını bilmiyor da değildik.

gi2 O vakit -mevzumuz muhalifinin küfrüne hükmedileceği


delil meselesi iken- bu ayetler hakkındaki rnüfessirlerin
bizzat kendileri ve tercihleri farklı farklı olan kavillerinden
bizim de gördüklerimizi gören birinin çıkıp da bu ayetlerin
Isa'nın nüzûlü hakkında kat'î naslar olduğunu söyleyeceğini
ise tahmin etmiyorduk! Bu yüzden tefsir kitaplarından bir
şeyler okuyanlar için delalet derecesinin açıklığa kavuşma­
sıyla yetinerek bu ayetler hakkında konuşmamayı tercih
etmiştik. Ancak onlar bu ayetleri mevzu bahis etmemeyi
kabul etmediler ve bu iki ayetin İsa'nın nüzûlü hakkında kati
iki nass olduğunu iddia ettiler. Bu yüzden okuyucuların önüne
rnüfessirlerin bu iki ayet hakkında söylediklerinin bir özetini
koymaktan başka çare bulamıyoruz. Daha sonra da kendi
görüşlerimizi ortaya koyacağız ki hak açıkça ortaya çıksın:

İlk ayet:
Müfessirlerin bu ayet hakkında farklı farklı görüşleri vardır.
Bunların içinde en meşhur olanları ise iki görüştür.

Birinci görüş: "Ona" M ve "onun ölümü" (ü >.) ifadelerindeki


zamirler ile kastedilen isa'dır.'“ Buna göre mana şu şek de
olmaktadır: Hıristiyan olsun Yahudi olsun Ehli kitaptan
hiç kimse yoktur ki İsa ölmeden önce Isa ya iman edec
olmasın. Onlar dediler ki: Bu ayet Isa o'meden Eh
kitabın ona iman edeceğini haber vermektedir. Halbuki
onlar şu ana kadar kendilerinden istenen şekilde ona iman
etmiş değiller. Dolayısıyla İsa'nın şu anda yaşıyor o_______
e/.,ı„aen
Kıyamet günü, o onların aleyhine şahit olacaktır. ( ıs ,

Scanned by CamScanner
çAİflŞûf l

bu imanın ölümünden önce gerçekleşmesi gerekir. Bu da


ahir zamandaki nüzûlünde olacaktır.

İkinci görüş: "Ona" (dj) ifadesindeki zamirin İsa, "onun ölümü"


(dJ5x>) ifadesindeki zamirin de ehli kitaptan olan kimse için
kullanıldığıdır. Buna göre mana şu şekilde olmaktadır; Ehli
kitaptan olan her bir fert kendi ölümünden önce İsa'ya
iman edecektir. Ehli kitabın bu şekildeki imanı ne İsa'nın
şimdi hayatta olmasına ne de gelecekteki nüzûlüne bağlıdır.
Çünkü burada murad, onların ölümle karşılaştıklarında İsa'­
nın Allah'ın peygamberi ve bir kulunun oğlu olduğuna iman
edecek olmalarıdır.
Müfessirler nazarında bu iki görüş meşhurdur ve her birini
tercih edenler bulunmaktadır. İbn Cerîr bunların her ikisini
de yazmış, bunlara delalet eden rivayetleri de zikretmiş ve
sonra şöyle demiştir:
"Bu görüşler içinde sıhhat ve doğruluğu en uygun olan şöyle
diyenin sözüdür: "Bu ayetin tevili: Ehli kitaptan hiç kimse yok­
tur ki İsa ölmeden İsa'ya iman etmemiş olmasın. Bu görüşün
diğer görüşlerden daha doğru olduğunu söyledik. Çünkü Allah
Teâlâ Muhammed'e sallallâhu aleyhi ve sellem inanan herkese,
mirasçılıkta, cenaze namazının kılınmasında ve küçük çocuk­
larının ümmete dâhil edilmesinde ehli imanın hükmüyle
hükmetmiştir. Eğer Ehli kitabın her bir ferdi ölümünden önce
İsa'ya iman ediyor olsa idi öldüğünde o Kitabîye buluğa erme­
miş küçük çocuklarından veya Ehl-i İslam'dan olan büyük
çocuklarından başka hiç kimsenin miırasçı olmaması gerekirdi..-
Ayrıca namazının kılınması, yıkanması ve defnedilmesi konula-
İh rında da Müslüman hükmünde olması gerekirdi. Çünkü Isaya
iman ederek ölen her kişi Muhammed'e iman ederek ölmüŞ

«ol
Scanned by CamScanner
.flcıjlıilPlsPam^■M(in(n{a .Onhtı « J4nUurf ÇnClilI
^-4-
olmaktadır... Müslümanlar Muıhammed'i sallalldhu aleyhi ve sellem
onun Allah'tan getirdiklerini ikrar etmeden ölen Kitabîye
hayatta olduğu günler üzere hükmedilmesi hususunda icma
etmişlerdir. Onun canı, malı, küçük olsun büyük olsun çocuklarına
dair ahkâmda ölümüyle hayatta iken üzerinde olduğu dinin
dışında başka hiçbir şey nakledilmemiştir. Bu da ayetin şu anlamda
olduğunu göstermektedir: "Onlar Isa ölmeden önce Isa'ya iman
edeceklerdir. Bu da İsa'nın nüzulünde olacaktır."

İbn Cerîr, bu ifadeyle İsa'ya iman, etmenin Muhammed'e


snilallâhu aleyhi ve sellem İman etmeyi gerektirdiğini söylemek­
tedir Çünkü Muhammed'in risâleti, İsa'nın iman edilmesi için
aetirdiği hususlardan biridir. Bundan dolayı Isa'ya iman etrmş

manlara uygulanan ahkam bir hük-


ile ilgili h u su sld aki Müslümanların icmâına
mün sabit olmadığı bu ^lunra da ayetin manasının
aykırıdır. Bu '‘^^^^g^fgeçirsiz olmaktadır. Böylece İbn
zikredilen anlam da d m a g ç ^ g ,,

İbn Cerîr'in tercih ^ tt'â ^ .^ S d e n ^ b i^ ^ ü fe s s irin rivayet


gerekir ki görüşten birini seçmesinden ve
ehlinden hikâye ettiği ^ .u etmesinden daha fazlası
kendi görüşüne cerîr'den kapıp, ayet sanki İbn
yoktur. Fakat kavim bunu pttikleri nüzûl-ü İsa'ya kati
Cerîrln bu tercihiyle birlikte ıddıa e t t ı l d e ^ ^ ^ ______
_____-— ------- - : r„ >,1To'uîi-

107 B a z ı t a s a r r u f l a r l a a l ı n t ı l a n m ı ş t ı r . (
A y i'l- K u r 'â n , V II, 6 7 2 - 6 7 4 . ) ■«— — v\ .

Scanned by CamScanner
bir delil haline geldiğini insanlara vehmettirerek istedikleri î
gibi tasvir ettiler. Biz onlara reddiyemizi bilmedikleri ya da |
farkında değillermiş gibi yaptıkları aşağıdaki maddelerde
özetliyoruz:
İbn Cerîr ayetteki iki ihtimali de zikrediyor ve her biri
hakkındaki rivayetleri zikrediyor. İkinci görüşü de İbn Abbas,
Mücâhid ve diğerlerine ulaştırıyor. Öyleyse İbn Abbas, Mücâ-
hid ve diğerlerinin muhalefet ettiği bir görüş nasıl birden
fazla mana taşıma ihtimali olmayan kati bir nas oluyor?

İbn Cerîr kendi seçtiği görüşü tevcih ettiği gibi diğer görüşü
de "Ölüm gelen herkesin dininde kendisi için hak batıldan
108
açığa çıkıncaya kadar canının çıkmayacağı" şeklinde tevcih
etmiştir. Bana göre İbn Cerîrln seçtiği görüşü ifade ederken
mesela "Sahih olan görüş"demeyip tefrite kaçmadan" Sözle­
rin içinde evlâ olanı"demeye iten budur.

Eğer İbn Cerîr bu iki manadan birini tercih etmişse başka


âlimler de -ki bunların içinde iki imam olan Zemahşerî ve
Nevevî ve başkaları da vardır- diğer manayı tercih etmişlerdir.
İbn Hacer Fethu'l-BârM e şöyle der:

"Bir grup âlim bu görüşü -ikinci görüşü kastediyor- tercih etti.


Bunu Übey b. Ka'b'ın kıraatinden dolayı yaptılar: "Onlar ölmeden
Önce Isa'ya kesinlikle inanacaklardır" Yani ehli kitap ölmeden
önce. Nevevî şöyle der: "Buna göre ayetin manası şu şekilde
olmaktadır: Ehli kitaptan kendisine ölüm ulaşan hiç kimse yoktur
ki ölümle yüzleşirken ruhu çıkmadan önce Isa'ya, onun Allah'ın
kulu ve kulunun oğlu olduğuna iman etmesin. Fakat bu durumda
iman etmesi ona fayda vermeyecektir.______________ _______ ^
;08 Taberî, Tefsîru't-Taberî C öm iu'l-B eyân an Te'vîl-I Â yi'l-K u r'ân , VII, 667.

— — --------------------------------------------------------------------------------------------

Scanned by CamScanner
$eMtıC{lsgqm q<usta^a Sob^ • $eM<ı ^JAoUud $ef<û(
4=^
Allah Teâlâ'nın şu ayette buyurduğu gibi: "Yoksa (m a k b u l)
tövbS' kötülükleri (g ü n a h la rı) y a p ıp y a p ıp d a kendisine ö lü m
nelip Ç^ünca, "İşte ben şim d i tövbe e ttim " diyen kim selerinki
(jeğilöir'^^° (Nisâ, 4 /1 8 ) Sonra da şöyle devam etti: Bu görüş
daha doğrudur. Çünkü ilk görüş İsa'nın nüzûlü vaktine
ulaşan Ehli kitaba özeldir. Fakat Kur'ân'ın zâhiri gerek Isa'nın
nüzûlünden önce, gerekse nüzûlü vaktindeki her bir Ehli
kitap hakkında u m u m bir ifadedir."^'^

Keşşaf sahibi de buna yakın bir şey zikretti ve konu hakkındaki


açıklamaları uzattı. İm am Râzî'de tefsirinde ondan bu görüşü
nakletmiştir. Dileyen o tefsirlere m üracaat etsin.

Böylece şunlar açığa kavuşmaktadır:

Bu ayet tek bir m anada nass değildir ki o konuda kat'î bir


delil olsun.

İbn Cerîr'in ilk görüşü tercih edişinde tutunduğu gerekçe


müsellem değildir. Bu görüşünü, ayetteki im andan m uradın,
kişiye fayda veren ve üzerine ahkâm terettüp eden m uteber
bir iman olduğu üzerine bina etmiştir. Hâlbuki o vakti' dışın­
da meydana geldiği için, -fbn Cerîr'in de içinde olduğu ule­
mânın belirttiği gibi- geçerli sayılmayan, herhangi bir değeri
olmayan ve üzerine ahkâm ın terettü p etm ediği bir imandır.

İkinci görüş sahiplerinin tutundukları "E hlikitaptan h içkim se


yoktur k i..." (Nisâ, 4 /Î5 9 ) ayetindeki açık um um a, "Onlar
ölmeden önce İsa'ya kesinlikle inanacaklarcfıır"^^ şeklindeki

J ıl 0 ^ 1 o lip l no

Hacer, Feth u'l-B ârî, VI, 4 9 2 -4 9 3 .


112

LJ

Scanned by CamScanner
r L^İ^ûC‘1.Osn

Übey kıraatine, ölüm esnasındaki imanın kıyamet günü t


sahibine fayda vermeyeceğine bakan kişinin Ibn Cerîr'in |
görüşüne muhalefet etm ekten ve Nevevî ile birlikte ikinci ^
görüş için "Bu görüş daha zâhirdir" dem ekten başka çaresi
yoktur.

Tüm bunların neticesi ayetin nüzûl-i İsa hakkında kat'î delil


olmak bir yana zâhir bile olmadrğıdır.

İkinci ayet:

Müfessirlerin bu ayetin tefsirimde de farklı görüşleri vardır.


Bu görüşlerden bazıları "Şüphesiz o Kıyam etin bir biigisidir."
(Zuhruf, 43/61) ayetindeki zamirin M uham m ed'e sallallâhu
aleyhi ve sellem yahut Kur'ân'a döndüğü şeklindedir. Fakat biz
bunu uzak bir ihtimal olarak görüyoruz ve çoğu müfessirin
düşündüğü gibi zamirin İsa'ya döndüğünü düşünüyoruz.
Çünkü önceki ayetlerdeki bahis İsa hakkındadır. Bununla
birlikte bazı müfessirlerin tasvir ettiği başka bir hilaf bulmak­
tayız: "Şüphesiz o"yani İsa/'/c/yamet/n birbHgisidir"Yan\ onun
nüzûlü kıyamet aiam etlerinden bir alam ettir veya babasız
meydana gelmesiyle ya da ölüleri diriitişiyle ölüm den sonra
dirilm enin doğruluğuna bir delildir."''”

Buradan ortaya çık m a k ta d ır ki İsa'nın k ıy a m e tin alameti


oluşu hakkında üç görüş vardır;

Birincisi: Ahir zam andaki nüzûlüyle kıyam et alametlerinden


bir alamettir.

İkincisi: Babasız m ey d a n a g elm esiyle k ıy a m e tin imkânına


delildir.

î 13 Ebussuûd Tefsiri. (Ebussuûd, Tefsîru Ebissuûd, V III, 5 2 -5 3 )

Scanned by CamScanner
■' - z

$6qlıû{is{anı J^ustata Sab>ı • $cnl, ^plmurf ^

• -pcüsü: Ölüleri diriltmesiyle de ölümden sonra dirilmenin


.*^^kâ^nina delildir. Ayetin müfessirlerin takrir ettiği bu anlam-
tacıma ihtimali nüzûl-i İsa'ya dair kat'î bir nass olmaması
lan
içi,p,yeterlıdır.

I^at biz bununla yetinmiyor ve ikinci görüşü -İsa'nın babasız


eydana gelişi kıyametin imkânına delil olduğu görüşünü-
şu g e r e k ç e l e r e dayanarak tercih ediyoruz:

Sözün bağlamı öldükten sonra tekrar dirilmeyi inkâr eden


onunla ilgili sözleri garip bulan Mekke halkına yöneliktir.
Kur'ân-ı Kerim pek çok ayet ve suresinde onlara cevap verme
ve kalplerinden bu şüpheyi söküp atmakla uğraşmıştır. Bunu
yaparken kullandığı yol, onların bakışlarını'fiilen müşahede
ettikleri ya da inandıkları şeylere yöneltmektir.

"Ey insanlar! Ölümden sonra diriliş konusunda herhangi


bir şüphe içindeyseniz (düşünün ki) hiç şüphesiz biz sizi
topraktan ya rattı k..."“ " (Hac, 22/5) "...Yeryüzünü de ölü,
kupkuru görürsün. Biz, onun üzerine yağmur indirdiğimiz
zaman kıpırdar ve k a b a rır...(H a c , 22/5) "Allah'ın rahme­
tinin eserlerine bak! Yeryüzünü ölümünden sonra nasıl
diriltiyor. Şüphe yok ki O, ölüleri de elbette diriltecektir...
(Rûm, 30/50) Mevzu bahis olan ayetin içinde geçmekte
olduğu Zuhruf Sûresi de baş tarafındaki şu ayetlerle bu
fnanayı sunmuştur: "O, gökten bir ölçüye göre yağmur indi­
rendir, Biz onunla ölü araziyi canlandırdık. İşte siz de, böyle
diriltileceksiniz."^^ (Zuhruf, 43/11)
(û ö. öe -13 ^ ûi ^4
(0 Ij^ ) CJ3İ 6 -Ü I ;Ü I ^ 115 ^

jsiİi ^ iu'i öl ^
('^ Û J ^ ) Ö s k -'J ^ l i i ûJlİj ^ j 3 İj Î U ;U-SJI J o (5 -y iİ ^ ^ 7 y

Scanned by CamScanner
r =4= 4 =
Ata

İşte istidlâlde şüpheyi söküp atan doğru ve sonuç alıcı yol


budur. Fakat onların bakışlarını nüzûl-i İsa gibi -ki bu konu da
onlara göre şüphelidir- bizzat kendisinin onlara haber verdiği
şeylere çevirmesi ve onlardan bu şeylerle kalplerindeki şüp­
heyi söküp atmalarını talep etmesi isabetli olmayan bir yol­
dur. Çünkü inkâr konusu olan bir şeye yine inkâr konusu olan
başka bir şeyle delil getirmektir.

Bu söylediğimizi destekleyen şeylerden biri de Allah Teâlâ'nın


İsa'nın kıyamet alameti olduğu hususunu detaylandırmakba-
bından söylediği şu sözüdür: "Artık onun hakkında asla şüphe
e tm e y in f'' (Zuhruf, 43/61) Bu söz, konuşmanın kıyametin
kendisi hakkında şüphe eden bir kavimle olduğuna delalet
etmektedir. Alamet ise ona inanan ve geleceğinden şüphe
etmeyerek onu doğrulayan kimse için olur. Onun gerçekleşe­
ceğini inkâr eden veya şüphe eden kimseyle onun alametleri
hakkında konuşmaya ihtiyaç yoktur. Hatta onunla bu konu­
da konuşmak doğru değildir. Onun ihtiyaç duyduğu şey
öncelikle onu kıyametin kendisine iman etmeye sevk edecek
bir delildir ki sonrasında ona, "iman ettiğin bu şeyin alameti
şudur"dem ek mümkün olsun.

Sonra Arap Dili'nin üsluplarını anlamada belirlenmiş usul­


lerden biri de lafızda hükmün zata isnad edilmesi durumun­
da eğer hükümden zatın kastedllmesi mana olarak doğru
olmuyorsa, kelamda zata en yakın ve onunla bağlantısı en
güçlü olan mananın takdir edilmesidir. Bu kaideyi Allah
Teâlâ'nın "Şüphesizo Kıyametin bir bilgisidir."''' (Zuhruf, 43/61)
sözüne tatbik ettiğim iz zaman İsa'nın zatının zat olmak ba­
k ım ın d a n ^ ^
^ a X[' i iğ
(ı\ ÛJ3-)
{■\\ ^LJJ ^ ^

Scanned by CamScanner
$ e ı j l > Q g t s g o w .Muslain 2 a b » ( • O» ı ıı ,
------------- ----------- — » ^gpı» ^egl, o.o,.-..

K fc,u kelamda bir takdirin gerekK olduğunu bildik. Sonra da


I nüzûl, babasız yarat.lma ve ölüleri diriltmesini karşılaştır-
f dığımızda şüphesiz biz bu üçünün içinden babasızyaratılmayı
daha yakın bulacağız. Çünkü bu İsa'nın inşa ve olu­
şumu ile »Igitidir; onunla ilgili aslî olmayan başka bir şeyle
değil* İşt® ^ V3kit mananın ona hamledilmesi taayyün eder
ve ay^t'i kofîmenln manası.’ ^^Kıya,metten şüphe etmeyin!
Şüphesiz İsa'yı babasız yaratmaya gücü yetenin ona da gücü
yeter" şeklinde olur.

Bununla şu husuıslar açıklığa kavuşuyor:

Birincisi: Nüzûl-i İsa'nın seçimi, kıyameti inkâr edenlerin kalp­


lerindeki şüpheleri söküp çıkarmak için ve akabinde "Artık
onun hakkında asla şüphe etmeyin"^' (Zuhruf, ^ 3/ 61) deme­
nin mana olarak doğru olacağı şekilde kıyamet için bir delil
olmaya elverişli değildir.

120 Yani İsa'ya. M ü e llifin b u ra d a yüklem m s m d a


DİU Belagatı k a r a lla m o g ö re j Ba isnad da hakiki ve mecat, olmak aze e
vardır, yaklem d e ki hükârn ö zrıe y eıs n a d e ^ ^ ^ ^ ^ ^ „ ,,,„ d ın ta ,a s O y a a l,

İkiye ayrılır. Eğer hükm ün ö ^ " ^ /^ ^ ; ; ; ^ ; ’^ a ld a ğ a glhl.


isnad olur. "Allah b itk ile ri yeşe doğru değilse, aksine as m
dayandırıldığı unsura d o ğ ru d a n ısn edilmişse o zaman m
gereken sey ile b ir iUfkisi ‘’ ü ' ö ö ö ü ^ ’ aslında ^
■Saltan saray in ,a e tti" cüm iesınde . „ <■<>'’ f . Z r , I Z l i v a r d ı r . i,te
değil, e m rin d eki a d a m la rd ır. ^nUmiStir. Dolayısıylo ^0^° °û T isa'n ın ken d i zatıyla bir
sebea olduğu için h ü k ü m a n a Z Z ^ ğ u n u söylüyor Hükmün
müellif aynı d u ru m u n b u r a d a d a Ü^Ç npigyısıyta burad a toooa jjj.idnin kurulmasında
kıyamet a la m e ti o lm a s ı d o ğ ru ‘‘ ‘ ^ ' ^ 1 0 ^ 0 ^ "^ " i Z dt 'en aye< « « rin ö e U
esas dayandığı u n su ru te s p it e 'ı n e k 'n n h ^ , , ı l^ '^ ^ " '‘ Z Z a m e t l olm a hükmünün
dayanılabilecek en g ü ç lü 0 " ^ “ ' ' ' ' ’ , e g itû td gö re hu kıya ağlayan u'U^
ihtilafın k a y n a k la n d ığ ı n o k ta b u ra s : jayam etin bir zam anda yeryu
'saya isnad ed ilm e s in i s a ğ la y a n , y a n , l a n ı n ky^^, ,a r e ®
İsa'nın babasız d ü n y a y a g elm iş o m a ^ ^
''üzül edecek olm asıdır. (Çev-)

Scanned by CamScanner
-4=4=2- ^ögûf ı .5oo

'naşı: Isayı ahır zam andaki nüzulüyle kıvam t-


'erinden bir alam et kılm ak buraya u^gulî d ^ " " ^
Çunku soz kıyam eti inkâr edenlere I
yısıyla onlar kıyam et hakkında delile ihtiyaç
Kıyam ete im an eden bir toplulukla k o n u ş u îm u y o '!7 ° ''''
alam etlerinden bahsedilsin. ^ °nun

Üçüncüsü; Ayetin hamledilmesi mümkün olan .


mana beyan ettiğimiz ikinci manadır.

Netice olarak İsa'nın re f ve nüzulü hakkında zikrettikleri av t


er bunlardır. Şüphe yok ki onların bu şekilde arz edilm ek*
z.kr«,Sim iz ™
okuyuculann zkl, su hususu herhanşü bi, sOpba , S "
maz: K u ,;âna, i d * «tikleri gibi akide o b i t u u c * ^
münkirinin kufrunu gerektirecek şekilde katiyet ifade eden
lıakkında zann-ı
galıb dahi ifade eden bir ayet yoktur.

Şeyh Mahmud Şeltût Büyük Âlimler Heyeti Üyesi

Scanned by CamScanner
El-Kavlu'l-Fasl'dan Sonra"

-tfhülisla"' Mustafa Sabri


şey
ç0sâ!^ dergisi/ Şeyh Şeltût'un el-Kavlu'l-FasI kitabıma
jciiye olaratk yazdığı makaleleri yayınlamış ve onları ya­
lanmadan önce de ilan ederek övmüştür. Bana gelince
■zat kitabın^^^ kendisinin, mevzu dışına çıkan ve hüccet-
I İp korunan alanını ıskalayan bu gibi reddiyelere cevapları
mesi sebebiyle ve söz konusu makaleleri çürütmek
diğer güzide âlimlerin yazdıklarıyla yetinerek cevap
'^rmedirn. Fakat Şeyhin reddiyesinin büyük bir kısmının
rtantaki küçük bir talike yöneltildiğini gördüm. Bu red-
S tendisine « y a BOyOk A lg ler Kurula Oyate-
£ PM am berim » aor> paygaurb» olu!u.»)a» supb»
rinde q edenin küfründen şüphe eden,
eden yahut j ^ meçhul bir zata iftira etti-
hayal dünyamda p, ^u yanıltmaya karşı benim
ğimi vehmettiriyor. V âlimlerin kıtapla-
kitabımda (el-Kavlu I Fas) dolayı benim mus-
,,,y l.h .rh .n g .b l, cevap »
takil olarak bu işi yapmam ger

Şeyhin makalelerine benim dolayı muay-


emanetimle bağlantılı makalelerde gere
yen bir noktadan cevap ^igntısız olarak g e ç e r ^
konumuzla bağlantılı gerekse — —
I» Musto/d Sobri. M evkltu'l-A kl, K Mevkıf^'l Akl
to/bV f<,sl ki,ab,nda y a z d M a n n a
Mahmud Şeltût'un iddialarını a ^ başhl^ '
l^itobında yazdığı için el-Kavla I FasI dan
el-Kavlu'l-FasI (Çev.)

Scanned by CamScanner
r =i=^
seleleri de genel bir şekilde ele almaktan gen durmadınr^.
Ben konuyla ilgili olanı öne alıyorum ve diğerlerim -içinde
benim bu cevabı neşretmemdeki esas sâık olarak kabul
ettiğim mesele olsa da- erteliyorum. Şimdi derim kı:

Hz. İsa'nın göğe yükseltildiğini ve kıyamet yaklaşınca nüzul


edeceğini söyleyen bizlerin tarafında -âhir zamanın aykırı­
larının dışındaki tüm âlimler bizimle^birliktedir- Ikâmetü'l-
Burhan alâ Nüzûl-i îsâ fî hiri'z-Zam ân'" isimli kitapta -Allah
müellifini hayırla mükâfatlandırsın- isimleri tek tek zikredil­
miş 31 sahâbînin rivayetiyle 60 hadis vardır. Hasmımızın
yanında ise, bizi destekleyen hadis ordusunu dikkate
almamasının dışında, şaz görüşlerini destekleyen tek bir
hadis dahi yoktur.
Ayetlere gelirsek, Hz. Isa'nın refi hakkında iki ayet vardır.
Bunlardan birinin -ki o Nisâ Suresi'ndeki ayettir- delâleti
kat'î olup tevil kabul etmez. Diğerinin -ki o da Âl-i Imrân
suresindeki ayettir- ise delâleti zâhirdir. Nüzûlü hakkında
da delaletleri zâhir olan iki ayet vardır. Hasmın tek dayanağı
ise Âl-i Imrân Suresi'ndeki "Ey İsa şüphesiz ben seni vefat
ettireceğim"{Â\-\ Imrân, 3/55) ayetinde geçen re f (yükseltme)
ve teveffî arasında var olduğunu vehm ettiği zıtlıktır. Biz bu
konudaki hiçbir ayeti tevil etmeye ihtiyaç duymuyor, bilakis
hepsini zâhirine hamlediyoruz. Hatta hasmın dayanağı
olan teveffî ayetini de zâhirine hamlediyoruz. Hz. İsa'nın
ref ve nüzûlünü inkâr eden hasmımız ise, fevef/Tnin imâte
124A bdu llah b. Sıddîk el-Ğ u m ârî, Ş e ltû t'u n er-R isâle d erg isin in 4 6 2 . S ayısın d a yayınlanan
fe tv a s ın a el-İslâm dergisinde üç ta n e red d iye m a k a le s i y a y ın la m ış , d a h a s o n ra d a bu konuda
nüzû l-i Isa hadislerinin â h â d hadis k ab ilin d en o lm a d ığ ın ı is p a t için m u h te m e le n öncele
üç m akalesini de kap sayacak şekilde y u k a rıd a ism i a n ıla n k ita b ın ı k a le m e alm ıştu’. Kitap
M u h a m m e d Z âh id el-K evserî'nin ta k d im iy le neş re d ilm iş tir. Ğ u m â rî, Ş e ltû t'u n kendisin^
1hı yap ılan itira z la r sebebiyle k a le m e a ld ığ ı beş m a k a le s i ü ze rin e d e A k îd e tu Ehli’i-İsidna f'
N u zû l-i îsâ aleyhisselâm ism inde a y rı b ir k ita p d a h a k a le m e alm ış tır. (Çev.)
^ '
70 I

Scanned by CamScanner
gcü'lıüglsgamuMustn^n

^an alma) anlam ının zâhir o l d u ğ u n u T r ~ ? ^


Icnphesiz ben sem vefat ettireceğim" (A\ . f A l l a h ' ı n
iu n u y o r. Sonra da ref' hakkmdaki iki
^ e fffy e uyacak şekilde zorlam alar yaDivo^v
ki gerçekte o zah ir de değildir- u y d L L k
“ Jediyo,. Vapt,ğ, , ™ l d a m a M I m a ^ r ^ “ *« “
^ « ilga « m a t o n ib aren i,. t e d d i « makalele , Z
şeyh Şeltut un A llah ın kitabının ayetlerine bu yaptığı saz
görüşlerini tem ize çıkarmaktan başka biramaca dayanmayan
zorlamalardan başka bir şey değildir. Daha da ötesi onlar,
hakikati tahkik etm ek isteyen hassasiyet sahibi kimselere
sunacağımız, pek çok hata ve bozukluk da içermektedir:

İlki: Teveffî'mn imâte (can alma) anlamında nass“’ veya zâhir


olduğunu zannetm esidir.

İkincisi: el-Kavlu'l-Fasl'da yazdığım gibi tevefffmn "bir şeyi


tamamıyla alm ak" manasının dile dayanma itibariyle imdte
(canalma)anlamıylaeşitolduğu,hattaondandahaağırbastığı
hakkında yazdıklarımı dinlememesidir. Hatta Zema^er.
,ösu7-Se/dğa .im li
anlamını "Mecazdan olarak anlamına eşit,
'Tamamen alm a" anlarnının / ^
/ın "Şüphesiz ben seni
k.„a ondan daha aâhi,
vetoerf/receg/m"(Al-ilnnran, / tamamen alacağım-
seni içinde bulunduğun yer i T e n / kendime yükselteceğim"
olması halinde, sonrasında

^^5 /Vass, m a n a s ın a aç ık b ir T _ bununlo beraber i


°iıl sevk yani sö y len mne
e ssebebini teşkil eeden.
e b e b in i teşki
^‘Jİunan lafızdır. (Çev.)
iemahşerî, Esösu'l-Belâğa, Ih '

Scanned by CamScanner
. ._ uWiijllPI Ona

(Âl-i Imrân, 3/55) sözünü "ruhun yükseltilmesi" olarak tevil


etm ek için bir zorunluluk b u lu n m am aktad ır/”

Üçüncüsü; Teveffînin manası hasmın iddia ettiği gibi imdtp


(can alma) olsa dahi yine de bu tevili gerektiren bir zorunluluk
yoktur. Nitekim Fahreddin Râzî'nin tefsirine m üracaat edil­
diğinde müfessirlerden ayetteki "Seni ve fa t ettireceğim "
( d i ^ ) (Âl-i imrân, 3/55) ifadesine "Senin norm al bir ölümle
canını alacağım" (ıdL^) anlamı verenlerin Hz. İsa'nın göğe
yükseltilmesini inkâr etmedikleri; bilakis "Onun canını aldı
Sonra diriltti ve yükseltti veya yükseltilişi esnasında canını
aldı"'“ dedikleri görülecektir. Sadece ruhunun yükseltildiğini
ise, teveffî'nin im âte (can alma) anlamına hamledilmesinin
gereği olduğunu zannetmesi sebebiyle, M uham m ed Abduh'-
tan başkası -reddiye makaleleri yazarı bu görüşü ondan
nakletmiştir- söylememiştir. Makalenin yazarı da bu konuda
ona uymuştur. Yazar bunun gibi, teveffî'nin im â te (can alma)
anlamının zahir oluşunda da Abduh'a tabî olmuştur.” ’ Fakat

iç e n d e n aldtğmda, artık üzerlerine gözetleyici yalnızken o l n " ( H ’j ı


sözüne gelince, bu ayetteki teveffî kelimesini im âtP i l ' l ^

burada da zikredeyim Bu ince anlavıcn ,nhin t.- ■ ■ «avlu I-Fasi da geçmişti. Şimdi
-rece” sözünden öT2 e « r s n tr 'v "
etmez. Zira İsa aleyhisselâm "oratannHn h ı w - fttısmım ız gibilerine inkişaf
âlem e intikal etmeden onların aralarında b lk ,ld 7 â ^ '^ ^^jece" yani yeryüzünden başka bir

onlardan ayrılması ölümle olsun. ^oolı olduğum sürece’ demiyor

binaen vefatından kasıt gökyüzünden n ü lû Z n d T “ '« 'e olanların iddiasına


I Çünkü ayet onun ilişkisini âhir 7 n w / ■/ • vefatıd ır demeye bir yol yoktur.
İti zahirdir. Nitekim âhir zam and^k'^ '■ /7e s/n/r/on7odo
Uİ Muhammed'in

y IP m Z / Z M /ı, 74.
^ 9 Abdub un garüşü için bkz: Reşîd Rızd, Tefslru'l-Mendr. III, 316-317.

M
Scanned by CamScanner
,âbî d a h a fazla kınanm ayı hak »t . ^
' 5,nın za n n ı ü z e rin d e kalm ak için
. gl-K avlu'l-FasI d a ken d isin i hatalı kim

„ „ ederse, hata yapana u , ™ „ 4 C ru ™ ,t


jercih e tm e y e d e v a m e d e r ve hasmma d le n d iL n H H
ederek h a k ik a t v e insafa karşı ayak direr. Biz de onu hakka
döndürünceye ya d a m eseleyi didik didik ederek batıl gö-
füşünü yok e d in c e y e k a d a r daha önce haklarında konuşa
konuşa m u h a ta b ım ız ı sağır e ttiğ im iz yanlışlarıyla ve daha
sonra m a k a le le rin e y e n ile rin i eklem iş olduğu hatalarıyla ona
vurmaya d e v a m e d e c e ğ iz .

Dördüncüsü: M a k a le le rin yazarı Şeyh Şeltût'un Mginç du­


rumlarından birisi d e ken d i görüşünün dışında olsa da
yine ta b î o lu n a n ın hatasına dikkat çekildikten sonra
İm la n bir tâ b i o lm a olsa da hata yapana tâbi olma
tutkunluğudur. Z ira b e n el-K a vlu 'l-F a sI kitabımda, "Şüphe-
■ n i w pfnt e ttire c e ğ im " (Al-i İm rân,3/55) ayetinde mufes
- 1 1 k â S n t e k t e n kpttanp ecdi™
sırlerın sem k a tie a • j^enj olan ecel-i musem-
(seni eceline y e tıre c e ğ T.nkı"
mana^^^ kad ar sağ b -rakacağ ım . Tıpk. >
olduğu gibi."” ' eve/fî müsfevfi anlamrnda,
çekmiş ve şöyle d e m ı ş t ^ --------------- -
------------------------------------------ - n lan eceline.
130 Önceden belirlenmiş, m u k a d d ^ gidinde tefsir edilmesidir.
131 Malımın tamamını aldım. denesinin
132 M ûellitin it im ! e ttiğ i husus kelim elerin''’ un
r™ nahc önce öe g e ç tiğ i ü z e re [ ra<3u
timck öem ektır; u e rm e k d e ğ il. yani 'sem o n ^ ^
’ullanıldığmda m a n a , "ecelini ta s ta tastam am e dan hata
denmiş olsaydı o z a m a n ' ” ‘’ " ^ 'J n „ ö e olurdu. M u e l h f i ^
»iid^necllinekodaryasatacağım'^^^^
< o ,„ „ P c e „ n e k L c r v a ,o m c a ^

elediği
dediği bu a ç ık la m a n ın g e ç tiğ i a z f^eeddâânn ““
pp f^ H>
^eOd,H>
^eOd, ^^ »—
'd
'İra-,-Tenzil
ru -t-J e n z Lve
e Csrâru't-TevU
e s râ ru 't-T e v îl.. I. ^ ff f :'^^ Z‘ 'ü‘ üd, ira£C»^' *'^ '
d , T e fs i'"
tîb Şırbîni, e s -S ira c ü 'l-M d n îr, I, ^ ^

Scanned by CamScanner
I .^»0

,.ni «elinin tamamından hakkını alan anlamındadır


o İsa'dır. Müveffî yani o tamamı veren de Allah'tır. Fakat o
müfessirler "almak" anlamındaki tek bir nnefule muteaddi
İ n tevefft ile Allah Teâlâ'nın "Allah onun hesabm, tam ola.
rak verir" (Nûr, 24/39) ayetinde olduğu gıbı^ J ı mefûle
müteaddî olan tevfiye'yi birbirine karıştırdılar. Onların bu
tefsiri yapmaktaki gayeleri ise makalelerin yazarı gibi bir
mütevehhimin ayetteki "Seni vefat efrireceğ/rn ifadesi ile
"Senikendimeyükselteceğim"sözü arasında tevehhum etmesi
muhtemel olan çelişkiyi ortadan kaldırmaktır. Yoksa söz
konusu müfessirler Şeyh Şeltût'la, teveffTnm imâte (can alma)
anlamında olduğu ve özellikle de Hz. İsa'nın diri olarak göğe
yükseltilmesinin inkârı hususunda hemfikir değiller. Şeyh
Şeltût ise onları hakolan görüşlerinde takip etmiyor da lugavî
yanlışlarında takip ediyor. Bu tâbiiyetin sebebi ise bu hatanın
onun şaz görüşüne faydası olması değil, -nitekim aslında ona
zarar veriyor-sadece hata ve yanlışlara yaslanma alışkanlığına
uygun düşmesidir. Er-Risâle dergisinin 514. sayısında yayın­
lanan ilk reddiyesindeki şu sözleri ne bakmız:"Bu konuda gelen
ayetlerin haber verdiği şeyin tamamı, Allah'ın Isa'ya onu eceline
ulaştıracağı^^ ve kendisine yükselteceği yönündeki vaadi­
dir."'^' Dolayısıyla yazarın "Allah'ın İsa'ya onu eceline ulaştı­
racağı yönündeki vaadidir" sözü, lafızda hata, mana ve mak­
sutta isabetle -ki o mana Allah'ın "Şüphesiz seni vefat etti­
receğim (Âl-i İmrân, 3/55) sözüyle İsa'nın canını alacağını
murad etmemiş olmasıdır- birlikte müfessirlerin "Ecelini
müstevfîy/m (seni eceline yetireceğim) ve seni ecel-i müsem-
mana kadar sağ bırakacağım" sözlerinin bizatihi aynısıdır.

(r<\ ûj^) Ûİ3İ 9

-35 "nü^OI-, Isö : er-nisöle. say,: s u . sayfa: 363 .

Scanned by CamScanner
ir

i Hâlbuki makale yazarı onlarm hatasın, ^1 '


, e terk etmiş; yani lafzı almış ve m anlv T'V'"'^"'® «iklerini
' . . ^ etmiştir.
Bir kimseyi m ana olm adan lafzında tat-
olmadığı için bu da Şeyh Şeltût'un ^
Bğer onları m anada da takip etm k '^atasıdır,
öldürülmeksizin r e f edildiği aörüsiin
şeyh 5 y i« .., * ■ '* ■ * -
Kavlu'l-FasI isimli kitabım dan önce «=.> , f'-
tenkid edilen m akalesinde t e v e f lr L ^ 'T n T " /^
manasında olduğunu a .k ç a s ö y . : " v ^ n t I s î l r S
inkar goruşunu bu m ana üzerine bina etmiştir Acabatelh
Şeltût, bahsettiğim iz makalesinin "Bahsin özeti” kısm L
da ve E l-K avlu'l-F asl'a cevap olarak yazdığı makalede bu
özeti tekrarlarken, "Bu konuda varid olan ayetlerin haber
verdiği şeyin tam am ı Allahın îsa^ya onu eceline ulaştıracağı
ve kendine yükselteceği yönündeki vaadidir" dediğinde,
kendi görüşünden müfessirlerin görüşüne dönüp, "Seni
vefat ettireceğim " ( ^ '^ ) sözündeki feve^'y® /nıofe (can
alma) anlam ının dışında bir an^lam mı veriyor? Zira Allah'ın
Hz. İsa'ya eceliyle im â te s in i (canını almasını) vaad etmesi-
r>in bir anlam ı yoktur. Doğrusu Şeyh Şeltût biraz önce
kendisinden naklettiğ im iz sözlerinde ne söylediğinin farkın­
da değildi. Şeyh Şeltût, o sözleri geçen sene El-Kavlu'l-
^os/'ın yayınlanm asından önce yayımlanan makalesinden
tıakietmişti. Fakat biz o zam an onu tenkit etmekle uğraş-
'^amıştık. Fakat Ş eyhin bize yazdığı reddiyesinde ıkmcı
aynı şeyi tekrarlam ası ve müfessirlerin .....
^»ireceğim " ayetini "Seni eceline u»aft"'a“ 9
« l.d e , £ r la .z d a
^ '^'Jşune aykırı olan m aksutta ise ıs

-Trtı»**’'
Scanned by CamScanner
dikkat çekm em izin onu u yan dırm adığ ını, daha da
sanki müfessirlerin yaptığı bu hataya d ik k a t çekmemizi^ |
onu görüşüne uym ayan bu tefsin ta k lid e teşvik ettiğ j^|'ı
görünce Şeyhin gafleti ve kendi görüşüne aykırı da olsa hatj
yapanların hatalarından hoşlanm ası hususundaki farkında,
lığım ız daha da arttı.

Beşincisi: EhKavlu'l-Fasl'a reddiye m akalelerinin yazarı Şey|^


Ş e ltû t Kitap ve sünnette Hz. İsa'nın oleyhisselâm bedeniyle
semaya yükseltilmesi ve âhir zam an da nüzûlü hakkında
kalbintatm in olacağı birakideoluşturacakbirdayanakbulun-
m adığı iddiasını tekrarlam aya devam etm ektedir. Çünkü
o, nassları/metinleri ne kadar çok olsa ve senetleri birbirini
ne kadar desteklese de prensip olarak sünneti kayda
değer bulm am aktadır. Onun nazarında "Kim benim adıma
kasten yalan söylerse, cehennem deki yerine hazırlansın!"''*
hadisinden başka yakîn ifade eden bir hadis yoktur. Şeltût'a
göre, Peygamber Efendimiz sa//ö//dhua/ey^/vese//em adına yalan
söylemek, ona söylemediği bir şeyi isnad e tm e kle sınırlı olup,
peygam berin söylediği veya yaptığı bir şeyi reddetmeyi
kapsamamaktadır. Dolayısıyla hadis inkârcılarına bir korku
yoktur. Tüm korku sadece hadisleri kabul edenleredir. Sahâ-
be, tabiîn ve sonrakilerden Hz. Peygam ber'den hadis rivayet
eden herkesin, rivayet ettikleri hadisin senedi ne kadar sa­
hih olursa olsun bu hadis gibi yakîn ifade etm ediği sürece
bahsedilen hadisin uyarısına m u h atap olması mümkündür.
Sanki Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem bu hadisle, kendi
ağzını kapatm am ışken ü m m etinin ağzına gem vurmuş y3
da kendi ağzıyla birlikte üm m etinin de ağzını kapatmıştır-^
11 halde kalbin tatm in olm adığı ve bir inanç oluşturmaya yeted'
‘ olmayan yüz binlerce hadisi toplayıp kavdederekJsİ£!Sİ
136 Buhârî, ‘'İlim " 3 8 ; M üslim , "M u kad d im e", 3.

L ..,.1
Scanned by CamScanner
^gnnet ettikleri zannıyla kendilerini p e y ^ l Z T ^ ° * ^
oydurma ve cehennemdeki yerlerini h l 7^®'' hadis
jtan Buhârî, Müslim, Ebû Dâvûd ve din tehlikesine
^,ayhalinel ^ hadis hafızlarının

Sünnete verdiği kıym ette bu derece cimn h


üadis âlimlerinin sahih kabul ettikleri
hakkında bu vâsıftaki hadisler pek cokn.r k
otan doğruluk ihtimalini umursamadan u ^J^'^'^tde, baskın
„ s d ik
cimrinin sadece hadis râvîleri ve hadis tnni:. , ^ hu
y la n la m a to n korkm a™ ., d a j» , L ' i b“ " *

Hadisleri yalanlayanların ayetleri reddetmekte seçtikleri


yol ise, ayetlerin m analarını kendi hevâlarına uyuncaya ka­
dar tevil adı altında zorlam aktır. Bu yapılanda tahrif ile sözü
mahallinden çıkarm ak olsa d a ... İşte Nisâ Suresi'ndeki şu ayet:
“Oysa onu öldürm ediler ve çarmıha germediler. Fakat onlara
öyle gibi gösterildi Onun hakkında anlaşmazlığa düşenler,
öu konuda kesin bir şüphe içindedirler. O hususta hiçbir
öilgileri yoktur. Sadece zan n a uyuyorlar. Onu kesin olarak
öldürmediler. Bilakis Allah onu kendisine yükseltti.""'^ (Nisa,
4/157-58) Bu ayet İsa'nın göğe yükseltilmesi hususunda
^^snmmızın, hocası M u h am m e d Abduh'u taklit ederek söyle-
*^*9' ruhunun yükseltilm esi" tevilini kabul etmeyen, delâ-
katî bir ayettir. Çünkü nahiv kitaplarında açıkça söy-
gibi, nefiy ve nehiyden sonra gelen "j:" (bilakis)
!2 lİÎ!î?sinden sonraki ifadenin, öncesindeki olumsuz ifa d e
t^Jİ ÎJj . 1. • 3' » t ^ ^ • i( * I" • * î A* h ’i SÜq ûoİL İ î I 03 L05 1 5 7

1 M-
' ' '(^O
' A-^OV<eLJI û)5-)1aÜI iill J^

Scanned by CamScanner
ûM 90
■ M .n ;,n ın zıddını e m re d e n bir şey
„ i„ olumlusu ya * a k ,o ltilm e s l- bir arada bulu- ,
Olması gerekir. Fakat ruhu y kelim esinden önce

nefyedılen k gerilmenin"

Dolayısıyla ^ f t e j i d i olarak varid olan "Bilakis


bunla-rın zıddınm 4 /1 5 7 -5 8 ) ayetindeki
Allah onu kendisine yu k ^
bir derecaye indlr-r„bb,«,i,.

raf'in "ruhun yükseltilm esi" olarak


el-Kavlu'l-FasMa, ' , d ik k a tin i çekmiştim.
,a p .s r re-llln koruyarak »e kam
Bir de ne göreyim. , d ö v d ü ğ ü m -zira sağır
dişiyle basmım. « 9 ™ ^ ^ 0 0 ,e t e p le daha da

r t f ^ v u r k ^ v r bÛ m a n l^
Sd“ makalesi yazıyor. Bizim bu meselemizde dayak yi-
S J n manevi sağır olduğu ve kulağına b u rh a n ın gırmed.gı
anlaşıldı. Reddiye m akalelerinde bazen beni konuyla ilgisiz
şeylerle suçluyor, bazen de Kitap, sünnet ve ıcm a hakkında
delillerin kıymeti hususunda bu görüşlerin hak olanlarını
batıl olanlardan ve güçlülerini zayıflardan ayırm adan ferk-
lı görüşler ve sözler naklediyor. Bundaki te k gayesi de
konu hakkındaki ayet ve hadislerin d elâ le tle rin d e şüphe
oluşturarak, İslam'daki tevarüs edilen Hz. İsa'nın aleyhisselâm
göğe yükseltilişi ve nüzûlü akidesinde şüpheler oluştur­
maktır. Şeyh'in hadisleri itibara alm am aktan çekinmediğini
biliyoruz. O zaman biz burada onun karşısına çıkıyor ve ona
muhkem^^* olan re f ayetiyle m eydan okuyoruz! Bu ayete

138 M uhkem lafız, m anasına d e la le ti en açık o lan ve te v il ve nesih ihtim oH barındıthd^y


lafızdır. (Çev.)

• I I"** i*

Scanned by CamScanner
yaptığı sağır num arası yapm aktan başka bir şeyle
3nlışlanamaz ve m a ğ lu p edilem ez olan mâniine cevab
nedir? Işın jn h a fı, redd iye nıakaleleri yazarı Şeyh’in, hem
n3ssı hem de rnucız uslubuyla re fin , "ruhun yükseltilmesi"
olarak tevil edilm esini engelleyen Nisâ Suresi ayetindeki
delil'if^'Z® cevap v e rm e m e s id ir... Şeyh'im tevilini katı bir
ş0İ<ilde çürü ttü kten sonra parlaklığı daha çok ortaya çıkan
[ju ap3Çi'k d elilim ize cevap verm iyor... Hem bu delilimize
cevap verem iyor h em d e Kitap ve sünnete karşı korku
onun "Ne Kur'ân'da ne d e sünnet-i mutahharada Hz. İsa'nın
bedeniyle g ö ğ e yükseltildiği hususunda kalbin mutmain
olacağı bir akid e oluşm asını sağlayacak dayanak yoktur"
sözünü tekrarlam asına eng el olmuyor.

Kitap ve sünnet Hz. İsa'nın bedeniyle göğe yükseltildiğine


delâlet etm iyorsa, acaba onun iddia ettiği gibi "ruhuyla
yükseldiğine" d e lâ le t ediyor mu? Yoksa iki tür yükseltilmeye
de mi delâlet etm iyor? Fakat sünnet bir tarafa -Hz. İsa'nın
iktizâen b ed en iyle yükseltildiğine delâlet eden sarih pek
çok nüzûl hadisini kastediyo rum - Kur'ân, ruh ve beden a y j
olmaksızınHzJsabınren(yükseltilmesi)hu5usundasarıht,r
öyle ki bu sarahati inkâr
önümüzdetartışma noktası olarak sadece I j
ruh mu, beden m i, yoksa ikisi birden mı
lenmesi kalm aktadır. Bu d u rum d a son seçe g^_^ yy^^_
edeceğinde şüphe yoktur. Çünkü ^pat etti-
ledilme ve çarm ıha gerilnnenın j j|e olamaz. Eğer
9inde şüphe yoktur. Bu ref ise m uc ^ q j^gni her gün
herhangi
nemangı bir akıllı kim senin "
kimsenin .günden, bahsedilen
»jönünden
otıırıHı.A..™ dAö^ rd
oturduğum ,A ür,n ri'ı kkata
n cü a t a gcılorıyor
___ y— ___________

Sarih lafız, ister h a k ik a t is te r m e c a z


><fnd,si ile kastedilen m a n a n ın açık ç a a n la ş ıld ığ f

Scanned by CamScanner
l O to

kata yükseltilenin ve orada oturanın sadece ruhunun oldu. ]


ğunu anlamasının makul bir manası varsa, Hz. Isa'nın
yükseltilişini inkâr edenin, onun kendisinin değil ruhunun
yükseltildiği iddiasının da bir manası olur. Bu, neredeyse
sözü anlamaktan aciz olanlar dışındakiler için oldukça açıktır.
Nitekim biz nazm-ı mu'cizin üslûbundan istinbat ettiğimi^
ve yukarıda zikrettiğimiz -ki daha önce de el-Kavlu'l-Fasl'6^
zikretmiştik- başka bir engelle bu iddiayı çürütmüştük.
Bahsettiğimiz engel de ^Yuhunun yükseltilm esi ve j j (bila­
kis) kelimesinden önce zikredilen "katledilm e ve çarmıha
gerilme" arasında zıtlık bulunm am asıdır. Sanki Şeyh Şeltût,
Hz. İsa'nın refi hususundaki teviliyle yükseltm eyi ilga ve
Kur'ân'ın İsa hakkında gerçekleştiğini ve gerçekleşmediğini
haber verdiği şeyleri tersyüz ediyor. Binaenaleyh Allah Teâlâ:
"Oysa onu öldürm ediler ve çarm ıha g e rm e d ile r... Bilakis Allah
onu kendisine yükseltti." diyor. Şeyh ise: "Onu öldürdüler.
Allah da onun ruhunu kendisine yükseltti"! diyor. el-Kavlu'l-
Fasl's reddiye makalelerinin yazarı Şeyh'i bu maceralara
sürükleyen sâiki söylersem bir sırrı ifşa etm iş olacağımı
zannetmiyorum: Şeyh harikulade olayların imkânsızlığına
iman ettiği kadar Kur'ân'a iman etm iyor. Bu sebeple ayetlerin
kendisi ve kendisi gibi düşünenlerin nazarında imkânsız olan
bir şeyden bahsettiğini gördüğünde Kur'ân'ı yıkıp geçiyor...
Diğer taraftan da makalelerinin Kur'ân'a im an eden oku­
yucularından^ korktuğu kadar Kur'ân'dan korkmuyor. Bu
sebeple Kur'ân'ın ayetlerinden hoşuna gitm eyenlere yap­
tığı muhalefeti o ayetleri inkâr ederek değil de tevil ede­
rek yürütmeye çalışıyor ve ayetlere yü klen m e ihtimali
bulunmayan, inkârdan tercüm e edilm iş bu tevil saçmalık­
larını yüklüyor.

:4=^

Scanned by CamScanner
____ggyfcütoggn» Qahki >

^ c s ı : e l-K o v lu 'l-F a s iy öncesinde yazdığı iki makalesi ve


sonra kitaba red d iye olarak yayınlanan makalelerinde
I ‘'^Isa'nın aleyhisselâm g ö ğ e yükseltildiğini inkâr eden Şeyh
^^l ût Alla*^''^ K itab ın d a m ansûs olan yükseltilmeyi, hâlâ
5^„*“ ynden sonra "ru h u n u n yükseltilm esi"şeklindeki teviline
„arak şaz gö rüşlerini y ü rü tm e y e ve sanki kulaklarında
'^-^rlık varmış gibi bu te v ilin geçersizliği hakkında söyledi-
irnizi d u ym am aya d e v a m etm ektedir. Bir önceki m adde-
(jgrum dan bah setm iş ve buna çok şaşırmıştık.

^ak er-R isâle'n\n 5 1 6 . sayısındaki ikinci reddiye makale-


başka bir n a ğ m e daha işittik. Burada Muham m ed
^hd^h'tan miras a ld ığ ı h âzin en in iflas ettiğine kendi kendine
! i olduktan sonra b u ld u ğ u ve kendisine sığındığı yeni bir
îpvil hâzinesinin m ü jd esin i verm ektedir. Bu yeni hâzinesi
L m F .h re d d in R â îl'n ln , yine H i Isa'ya hitaben söylenen,
S m ı o t o '» » K ı y g ı m ı ‘ I’ ' ' * ' * "
u rÂI-i Im rân 3/55) ayetinin tefsirindeki

sozudunŞ
S ddd e«tlı İ l i ^ ^u söze sımsıkı yapışmıştır,
şinden dolayı ikinci burhanlarla üstün kıl-
Râzî'nin"Bu üstün
madır."sozunden sonra soy 9 yükselteceğim "
"Şunu bil ki bu a y e t A llah m ^j^et ve mekân
(Âl-i İmrân, 3 /5 5 ) sö zü n d ek i
yönünden değ il d e re c e ve m e rte b e üstünlüğün me-
ğuna delâlet e tm e k te d ir. Tıpkı ^ ^ nibi."^"*^
I^ân olarak değil d e re c e o larak o uğ
. i o la n jm a m Razı nın
Hasmın yeni d a y a n a ğ ı v e ,p şunu söylemeliyiz
sözünü ta rtış m a y a g e ç m e en-------------
y _______________ " ^ , -Jı Ipl^-i 14 0
-— ^ '
(oo.jiysfJtöj»-)^^! * r-^rsy
3i
' ^^l^reddin Râzî, M e fâ tîh u 'l-G a y b , V III, 7 / -

Scanned by CamScanner
hi7. reddiye olarak yazılan ikinci m akaledeki bu nakli 1
^ f k iİtrise
L e lim am ----------
in a ııı
Râzî'nin de .m. akale
. .
yazan git,
ı - —
|
g O P en b ir K im b t; ^ in k a r oi
bedeniyle göğe yüHseltlIış.™ m ar eniği,
S r , Eyet okuyucuda böyle bir zan olosacagmd,
'û p j f bulunmamaktadır. Yazar da zaten bu nakil o yüzd,„
Lpm iitır. Fakat biz okuyucudan İmarn Razının, daha onc,
K n m bedenen göğe yükreltlllsinde hiçbir seklide te.il
edilme imkanı olmayan kati delil olduğunu soyledıgımp
Vvsa onu öldürm ediler ve ça rm ıh a g erm ediler. F akat onlara
öyle gibi gösterildi Onun hakkın d a a n la ş m a z lığ a düşenler, bu
konuda kesin bir şüphe içindedirler. O h u su sta h iç b ir bilgilen
yoktur. Sadece zanna uyuyorlar. O nu kesin o la ra k öldürmediler.
Bilakis Allah onu kendisine yükse/ff/."'" (Nisâ, 4 /1 5 7 -5 8 ) ayeti­
nin, tefsirinde yazdıklarım tam am en o ku m ad an acele etme­
mesini rica ediyoruz:

"Üçüncü^'’^ mesele: Hz. İsa'nın aleyhisselâm göğe yükseltilişi bu


ayetle sabittir. Bu ayetin nazîri Âi-i Imrân Suresi'ndeki şu ayettir: V
zaman Allah şöyle dedi: "Ey Isa, şüphesiz ki seni vefat ettireceğim. Seni
kendime yükselteceğim ve seni inkârcıiardon temizleyeceğim..."^^
(Âl-i İmrân, 3/55) Allah Teâlâ daha sonra şöyle buyurmuştur: 'Ve
Allah Azizdir (üstündür, güçlüdür), Hakîm'dir (hüküm ve hikmet sahi­
bidir)" (Nisa, 4H 58) İzzetten murad kudretin kemalidir. Hikmetten
murad ise ilmin kemalidir. Allah (cc.) bununla, Hz. İsa'nın dünya­
dan semavâta yükseltilişinin beşere nisbetle imkânsız olsa da onun
kudreti ve hikmetine nisbetle zor olmadığına dikkat çekmiştir. Bu,

^ 4.*^ û3^ U3 ûttlâ Loİ dljl T '«I - - î iaO


<ü\ 4İJI (^0V) ıLsı ’ ’r- r- ‘ r ' — ^ ^

H 3 Mevkifu'l-Akl'da m uhtem elen hn .p w , ( ' 0 A - \ 0 V < .L J 1h j ^ )


iJLuJij olarak kaydedilm k rin “ ' °y^^l<lonan b ir h a ta seb ebiyle "İkinci Mesele
ru k a n ü a k a y d e t t i g i b i d i r . (Çey.)

6.Şİ1 i , ‘j j ÜŞD5 ^ Ül
— —---------- i —

Scanned by CamScanner
riayetinnazirıdır:"Kendisineâyetlerimizdenhı l
\ kulunu (Muhammedi) bi,r gece Mescid i '
, ;,ketlendirdiğimiz Mescid-i Aksa’ya götüren A^hÎn"
,::;ç,üphe.zahakk.y.ai,tendi,harv;^^^^^^^^^^^^
kıylagörendir.""
Muhammed.n kudretine nisbetle imkânsız olsa
ki Allah Teâlâ'nın kudretine nisbetle kolaydl?"

İslam kanununda veya araştırmada emanet, adalet ve sami­


miyet kanununda İm am Râzî'nln, konuya özel yerindeki
detaylı ue delilleriyle açıklanmış bu sözünü gizleyip, mahalli
dışında zikredilmiş, kuvvet ve açıklıkta da ona eşit olmayan
başlo sözünü ilan etm ek var mıdır? Sanki İmam Râzî bu
saçma görüşü gözlerden uzak tutmuş ve bu yüzden konuınun
mahalli/yeri olan r e f ve nüzul hakkındaki İkişer ayetin tef­
sirlerinde zikretm em iş, bunun yerine o ayetlerin, özellikle de
muhkem olan r e f ayetinin, Müsiümanlar tarafından bilinen
r e f ve nüzûle delâletini kabul ederek ve Müslümanların

i„a.d,S. gibi inanarak d iğ e r


Doiayrsıyia Râzfnin o sozu, îj,|,n ç „ d i,o z ü y ie
dagii, zikrettiğimiz 9'b' ^ ^kteitihd . .
de çelişen bir sürçmedir. Fa görüşe
nüzulünü inkâr eden şâz ^ . hasmı
u-, hdtta etmediğim .tğmj özellikle
ozeniMc de
uymaktadır. İm am Râzînın ıç . j„|j|de hata etmediğini
kendi sözleriyle çelişen ® üginçtir ki, Hz. İsa'nın
ona kim söylemiştir? Şurası şeyen h a d i s l e r ordusu
âhir zamanda yeryüzüne . onlardan sonra ge eri
bu hadisleri rivayet eden sahabe ^3, g„g
ve
'•âvîler ordusu, onların ^ 'i d r e f ^ l î İ Ü ^ İ ^ ^
değeri veren bütün â l im l e ç K ^ ! ! ^ ! : ^ ^ ^ ^
--------------------
irs
ti ' ^ )

15jj'
1 0 4 -1 0 5 .
fohreddin Râzî. M e fâ tîh u 'l-G ° y ^ '

Scanned by CamScanner
ve onların m üfessirlerinden oluşan -ki iç le rin d e im a m Râzi(jJ'
vard ır-o rd u bir tarafta, h as m ım ızın R âzi'nin Tefsir-i K e b ir\r^^
bir köşesinde b u ld u ğ u bir kavil d e d iğ e r ta ra fta . İşte o n a gör^
tefsirin bir köşesinde b u ld u ğ u bu g ö rü ş ü n kefesi b u g 0(;|(,
orduya ağır basm aktadır!

Buna ilave olarak İm am Râzî'nin, '"Sona tâ b i o la n la rı /f/ydmer


g ü n ü n e kadar, kâ firle rd e n ü s tü n k ıla c a k o la n ben im '^^^ (A|.j
İm rân, 3 /55) ayetinin tefsirinde sö yled iğ i "S eni kendim e
yü kse lte ce ğ im '^^ (Âl-i İm rân, 3 /5 5 ) a y e tin d e zik re d ile n İsa'nın
yükseltilm esinden m uradın, ona ta b i o la n la rın h ü c c e t ve bur­
hanla üstün oluşlarına kıyasla derece v e m e rte b e olarak
yükseltm e olduğu sözü, İsa'nın d ere c e ve m e rte b e ola­
rak kendilerinden üstün o ld u ğ u kim selerin , İsa'ya tabî
olanların da hüccet ve burhanla k e n d ile rin d e n ü stü n olduk­
ları kimseler, yani kâfirler olm asını g e re k tirir ki, bu üstün­
lük de Hz. Isa'nın büyük derecesine n is p e tle çok za y ıf bir
üstünlük olm aktadır. Hz. İsa'ya ta b i o la n la rın h ü ccet ve
burhanla üstün kılınmış olm aları, ö n c e s in d e zikredilm iş
olan Hz. Isa'nın yükseltilişinden m u ra d ın da d ere c e ve
m ertebe olarak yükseltilm iş olm asın, g e re k tirm e z . Bu-
ü s tü n S L ° h " “ '^ “ 'ölüklerinin d e mekân

İsa'nın gökte olması gibt is a C i n a l l"

lerinin kıyam ete kadar Hm ^ ^ u d ıle r ü ze rin d e k i galebe-


haber verm e m ucize ' • ^ eceği şeklin d eki gelecekten
göre t â b î l e ^ r S ' f « “ d eğ e rlen d irm e y e
_____________'^'“ 9 “ değil Isa'nın ü s tü n lü ğ ü maki-

CS ai 5 , i, J, ,47
(00 .j l ^ jj 148

Scanned by CamScanner
sun aleyh o lu y o r N ite k im b f e n - -
zikrettiğimiz s e b e p le r ile «Sana değerienn-
kadar, k â firle rd e n ü s tü n kU a ca T o
t /55) ayetin d eki ifa d e ve İsa'n ° hem'm"'” / i ı ■

bir üstün k ılm aya ih tiyaç b u lu n m a m a ! baştan


jjyle tam o la ra k u y u m sağlamam asınd

edilmeye layık b ir değerlendirme değHdi!


sonra eğer İm a m Râzî, A llah Teâlâ'mn ^
teceğim" (uüşij) d e m e y ip d e câr ve yüksel­
t i şekilde s ö y le n m iş olan "Seni mukayyed
ly i sö zü n ü d e rin bir şekilde d ü ş r n îe r d f S 'f S ™ ”
yükseltilmesini h ü c c e t ve burhanla L a S i ' ,a' b r!:
üstünlüklerine kıyas e ttiğ i sözünden dönerdi. Çünkü or!a
tabı olanlar A lla h a yükseltilm em iş, sadece kâfirlerden üstün
kılınmıştır. D a h a d a ötesi Râzî eğ er bu şaz sözünü Âl-i imrân
Suresi'ndeki r e f ayeti olan "Seni kendim e yükselteceğim"
ayetine u yg u n h a le g e tirm e y e çalıştığı gibi Nisâ Suresi'nde
zikredilen m u h k e m re f' ayetine, yani "Oysa onu öldürmediler
ve çarm ıha g e rm e d ile r. F a k a t o n la ra öyle g ib i gösterildi... Onu
kesin o la ra k ö ld ü rm e d ile r. B ilakis A lla h onu kendisine yükseltti."
(Nisâ, 4 /1 5 7 -5 8 ) a y e tin e d e uygun hale getirmeye çalışsaydı
■ki bunu y a p m a k o n u n göreviydi;. Hatta iki nüzûl ayeti ve
tüm nüzûl h a d is le rin e uygun hale getirmesi gerekmek­
teydi. Çünkü R âzî'nin ne Nisâ Suresi'ndeki ayeti ne^
ayetin tefsirin d e k e n d i söylediklerini ne de nüzu
inkâr etm esi m ü m k ü n d e ğ ild ir- sözüne tutunan ş
^'91 gibi u y a rıld ık ta n sonra h a ta d a js ra r^ _ ^ — —
Makîsun aleyh kıyasta hükm ü bilinm eyen
Adilen ve hükm ü bilinen m eseledir. Usulcülerın ıst ^

Scanned by CamScanner
rHı Ç ü nkü o v a k it m ana, "Onu l
fahiş hatasının ^ ' , h a g erd iler. Bilakis Allah onun il
ne katlettiler ne Ç ükseltti" o lu rd u . Şüphe yok '
derecesini ve f^ ^rteb es n e fy e d ilm e s in e "j:-
ki katlediim e ve çarm y e d ilm e s i o ikisinin
(biiakis) ile ^ -İd e n in ) aksini b e lirte re k nefye-
(ö ldürü lm e Y in e ş ü p h e y o k kı derece
dilm esini teyıd ıçm ° ^ u k û u ile çelişmez,
ve m erteb en in yükselt' ç a rm ıh a germiş,
N itekim düşm anları j, o la b ilir. H a tta derece
Allah da onun derecesin y ^|^^g|^j|^esi, katledilm e ve
ve m erteb en in J^hade ?J^^gHj,^esindense katledilm e
çarm ıha gerilm e o lm ad y ^ gösterm ektedir,
ve çarm ıha g erilm e ı e ^ jö y ie d ik le ri b u katledilm e
H atta Hıristiyanlar gerçe Ş saraylar v e köşkler bina
ve çarm ıha g erilm e üzen ç a rm ıh a gerilm enin
ettiler. O halde Kur'ân'dak, katled m e v e çarrn^ 9
ettiler. O halde Kur a v ü k s e ltilm e s i" ş e k lin d e tefsir

Kavlu'l-Fasl'da ve bu ilavede zikre ttiklerim izd en ref m, ruhun


yükseltilmesi" olarak tevil ve "derece yükseltilm esi olara
tefsir edilmesinin nassın sarâhatine ilave edilm iş zorlama D
tevil ve tefsir olduğunu öğrendi. Bu gibi tekellü fler ancaK,
bunu gerektiren ve m ananın ıslah ed ilm esin e fayda sağlayan
bir zaruret olduğunda yüklenilir. Yoksa zo rlam a yapanın
Uı*ılxw-ki*ır%r<li'M^ l y r ı v / r i ' ^ H o n ^ n % /û n n ^ n 3 \ / l I C İ ^ H P İ T T l G k
2 ve m uzdarip (çelişik) görüşe tutkun olan Şeyh Şeltût
J j cümleden son,ra gelen "jş in (bilakis) iki tarafındaki
^tâın lüzumunu bizden öğrendikten sonra, ikinci reddiye
'l^glesjınde Hz. Isa'nın katledilmesi ve derecesinin yüksel-
C e s i arasında zıtlık üretm ek için beyhude çabalamaktadır.
p, çaba uo ..nrunda
uğrunda şöyle söyle diyor:
BU
"7 t\\k gerçekleşmiştir. Ç ünkü ref'den maksat, düşmanların mak-
a ttt olan
l a rona saldırm
i ' ...... ...... ayla Hz. İsa arasına bir -engel
-------------------- . i , - . .
konularak
H orprpsinin yükseltilmesidir.
ertebe ve derecesinin vükseltilmesidir. Bu durumda mana şu su
^kb llde olmaktadır:
rİP O İ m â K I d U ' i r . "Allah
m i c ı ı ı uonu
ı ı u udüşmanlarından v u ı u ı ı ı u ^ ve
u ^ ı ı l a ı ı m ı ıı l u a n rkorumuş v c vonu
-; m u
^Idürememişlerdir.
... ___ .:riûrHir Ri.lakis onlarıın tuzaklarını bozmuş,
Bilakis onlariin bozmuş. eceliyle
canını almış ve bununla onun mertebesini yükseltmiştir."'"''

Biz "Bilakis A llah onu kendisine yükseltti" (Nisâ, 4/158) ayetinin


tefsirindeki bu uzun sözün, sadece "Allah'a yükseltilme" olan
nass üzerine ziyadelerle dolu olduğunu görüyoruz. Hatta
ine asımda nass üzerine ziyadeden ibaret olan "derecenm
îükseltiknesi" üzerine yeni ilaveler yapıldığını goruyoruz.
Ziyade üzerine ziyadeden -^^ksat''Jt" (bNakb
öncesiyle sonrasının arasmda «^"^^[^“^ıf^^gerçekleştiğinin
onun katledilmesi arasında bir g .. giep yapan kişi,
beyan edilmesidir. Biz de diyoruz .
‘derecesinin yükseltilm esi"nden ' çünkü aslında
bir engelin vukû b u ld u ğ u n u nere ,-armıhaqerilmenin
dereceninyükseltilmesinin katledilme ve uyumlu
9erçekleşmemesi yerine bunların ,,,ç,w|a Şeyh kendi
Olduğunu daha önce söylemiştik. '^ J ^ g ^ iy a n bir
*^®ndine derecenin yükseltilmesine on g^gel ve
ânlana eklemeye çalışmaktadır. Zira . jjgjne yükseltti.'
^ n g e lin şekli onun "Bilakis
408 "el-Akîdetu'd-Dîniyye ve Tarîku Subûtıhâ,

Scanned by CamScanner
Scanned by CamScanner
iwAlıî^3f<

çelip onu yeni bir sapkınlığa mı sevk etti? Her neyse, o ^


m akalesinde "ruhun yükseltilm esi" tevilinden yüz çevir^'
bu defa derecesinin ve m anevi m ertebesinin yükseltilme^
teviline sığınarak İm am Râzî'nin sözünü eski sapkınlığ^^
tercih ediyor. İkinci tevil de -ayrıntılarını öğrendiğin üzere
ayetin m anasının ifsadında birinci tevil gibi olm akla birli^^ç
Şeyh'e her ikisinde de tevil tekellüfünü yüklenm ek kalmıştım
İkinci tevildeki tekellüf ise tevildeki ilk iddiasını değiştirmeyi
-ki m ünazara kurallarını bilenler iddianın değiştirilmesinin
ifhâm olduğunu bilirler- ya da en azından ifhâm da iddia
değiştirm eye yakın olan delil değiştirm eyi gerektirdiği için
daha çoktur.

Ben reddiye m akaleleri yazarı Şeyh'in hakka karşı inatçılıkta


devam ı bırakmasını tavsiye ediyorum . Hiçbir tevil ve tahrif
onu "jş" (bilakis) kelimesinin iki tarafındaki nefiy ve isbâtı
telaffuz eden ayetin pençelerinden kurtaram az. Bu ayet, Müs­
lüm anların Hz. İsa'mın göğe yükseltilm esi akidesi hakkında
delâleti ve sübûtu kât'î olan bir ayettir. H atta Şeyh'in inadını
korum ak için sözlerine tu tu n d u ğ u İm am Râzî de bu akideye
inanm akta ve Hz. İsa'nın göğe yükseltilm esi bu ayetle sabittir
dem ektedir.

Şeyh Şeltût'un, tefsir âlim lerinden başka birinin kendisine


yeni bir tevil yolu açıp hakkı kabul etm esin in önünde engel
oluncaya kadar İm am Râzî'nin m ahalli dışında söylenmiş
sözünden alnınmış tevile tu tu n u p kalm am ası için, el-Kavlu'l-
FasI başkasına yetm işken -ki Şeyh bu yüzden beni kıskan-
m ıştır- kendisine yeterli gelm eyen Şeyh'le aramızda nihâi
hü km ü ortaya koyacak bir yol hakkında düşündüm . Bunun
üzerine Mısır'daki edebiyat, dil, din âlim lerine ve hüküm
152 M ü n â z ırm ı k a t 'î d e lille rle s u s tu rm a k (çev.)

Scanned by CamScanner
Snt... . . „ (:
j ' ^ ^ ~~------
^"!,ermesi k e n d ile rin e başvurulan herkpc u
L ü n o lm ayan d an te m y iz edilm esinde m ü n t? '
L istiftâda b u lu n m a y ı uyg u n gördüm Bu 1 1 7 '
I makul m a n ay a d e lâ le t e d e n bir sözle, boş s £ 1 h
benzeyen söz d e b irb irin d e n ayrılmış olur Tüm İ İ T
âlim kişilerden fe tv a itiy o r u m . B e n 's a n m ıy o r ! 'ki
^^jdiye m a k a le le ri yazarı Şeyh'in er-Risâle dergisinin 519
sayısındaki son re d d iy e m akalesinde Hz. İsa'nın göğe yük­
seltilmesi h a k k ın d a M e râ ğ rn in /'A lla h 'ın V zam an Allah şöy­
le d^di". ş ü p l^ ^ ^ iz k i se n i v e fa t ettireceğim. Seni kendime
yükselteceğim ve s e n i in k â rc ıla rd o n tem izleyeceğim."''' (Âl-i
İmrân, 3 /5 5 ) a y e tin in za h ir manası Hz. İsa'yı vefat ettirip
(teveffî) canını a ld ığ ı (im â te ) sonra yükselttiği^^'’ şeklindedir.
Vefattan sonra y ü k s e ltilm e n in zahir manası da Allah katın­
daki derecelerin yü kseltilm esid ir."'" görüşünü naklettikten
sonra söylediği "Belki d e Sayın Üstad-ı Ekber Şeyh Merâğî'-
nin fetvasını g ö s te rd ik te n sonra bazı resmi âlimlerin yayga­
ralarından k u rtu lu ru z ki o n ların bir görüşe I!®
onun din o ld u ğ u n u id d ia etm elerin in ancak Sayın Şeyhin
-ki o Ezher Ş eyh i'd ir- g ö rü ş ü n ü J ^ V ö ğ re n m e z
bilinmektedir. F akat o n la r o n u n g o ş j. . azad
-ki o Ezher Ş e y h i'd ir-“ ‘ kend ilerim des-
edip onun g ö rü ş ü n ü b e n im s e m e y e ° | j,p yazarının
teklemek için yarışırlar."^" .. Ben
bu sözünün ne d e Sayın Şeyh ^ güvenilirliğ'ini or-
âlimlerini s u stu racağ ın ı veya g o r u ş l e r ^ ^ ^ ^ _ _ _

(00 , j i ^ J Î i j ^ ) h J' S ^

If M a ..,,,.,,,
® 'f/m bilir b e lk i d e re d d iy e 5t7y/o--
yh/(ğ,j tekrarlayıp d u ra ra k re s m i â lim
M a ..„ ve S ü b û tü 'l-A k ıd e ,

Scanned by CamScanner
. L,iH,rarak varlığının istiklali o lm a y a n b ir g ö lg e d e r j
' 'ne düşüreceğine in a n m ıy o ru m . Bilakis m a k a le le rin ya^,,
cesıne duş 9 y ü kseltilm esi m eselesind eki gö,
râşünün 'bütün kıym etini çekip a lan v e m a k a rrı sahibi zatm
nöruşunun ■„ muKaıııaı
m ukallidi vapan
yapan -ki m a k a. .m. . . sah. ,ib i d..e ,sadece . ^
L d ıM u h a m m e d A b d u h 'u n b ir m u k a llıd ıd ır -k e n d ıa le y h in e
kesin bir hüccet kabul e d iy o ru m . T a rtış m a lı o ld u ğ u n u iddia
ettikleri m eselede iş, M ısır'da şaz g ö rü ş le riy le b ilin e n ve her
biri görüşlerini birbirinden ainnış o la n v e h e p s in i to p lu olarak
el-Kavlu'l-FosM a te n k it e ttiğ im ş e y h le rin ö te s in e geçm ez...
Daha önce, bunların ö n d e ri o la n M u h a m m e d Abduh'un
bu meseledeki görüşünü ‘'m ü te v e fftk e "d e k \ te v e fffn m can
alma (im âte) anlam ının zah ir o ld u ğ u z a n n ın a b in a ettiğini
öğrenmiştin. Şeyh M e râ ğ î d e fe tv a la rın d a g ö rü ş ü n ü hoca­
sının bu zannına dayandırıyor.^^^
158 Burada, ne vefattan son raki re f'd e n z a h ir m a n a d e re c e n in y ü k s e ltilm e s id ir diyen Üstad-ı
Ekber'in ne de ona tab i olan üstadın a n la m a d ığ ı o ld u k ç a ö n e m li v e in c e b a ş k a bir husus
vardır: Çünkü vefattan sonraki re f'id d ia s ı b irb irin e u y a n b u ik i ü s ta d d a n b a ş k asın ın söylediği
bir şey değildir ve bunun A llah'ın "Seni v e fa t e ttir e c e ğ im " s ö z ü n d e n s o n r a k i "Seni kendime
yükselteceğim " sözünden başka b ir gerekçesi d e y o k tu r. F a k a t "S e n i v e fa t ettireceğim ’

Z ro l k a tle tm e d ile r. Bilakis


r ! ! l s nda l t " ' u y u m lu o la b ilm e s i için , s e n i ö ld ü re c e ğ im
M esih'in t e v e f f l ' s i n Z n Z m T o l l m ^ ^ S u re s i'n d e bulunan
ref'den m u rad da derecesinin yü k s eltilm e s i w 1 ° ^ ^ a d a n s o n ra zikrolunon
yükseltilm esinin ölüm ünden s o n ra y a b ıra k ılm ^ ^ r e f',n g e c ik m e s in in , y a n i derecesinin
derecenin yükseltilm esi ö lü m ü n d en s o n ra v a anlam ı^ o lm a z d ı. Ç ün kü bu şekilde
ettiğ i ve daha Önce ha k k ın d a konuşuld “ ^ ^ e rim e k te v e tâ b i o la n ü s ta d ın d a tasavvur
m eydana gelm em ektedir. Bu g ercektP ^ ^ ^ ^ ° r ıla r m d a n k u r ta r ılm a esnasında
’^'^°bının ayetleriyle oynam alarının k n r J - k i A lla h bu iki üstada da
Bir kimsenin öldükten sonra derecesinin e tm e le r in e izin vermemiştir.
°^'^^‘^ r e k şehit olm ak g ib i o la ğ a n dışı b^r "^" /se a n c a k d in d ü ş m a n la rı tarafından
ustad Mesih'in ö ld ü rü lm ek ten ve Foitattâb/
vnIT ^ Qörüşünü s e çti ki bu ö lü m H ^ '^ ' k u r ta r ıld ık ta n s o n ra eceliyle -tabii
yüks^eite ^-^°^i'da z ik re ttiğ im iz g ib i " s T T y ü k s e ltilm e s i için bir sebep
yani
yom A lln
lb hh'm ‘•'««rn ^ e e^o
maizizle
le yyeec
c eenğim
in r'" ■ «'cyuı ce ttire
ıu ıe i-c ce yğ ıın
im , I"-
kendime
“» k to s L /m o onu alm n^.r,.^ ^
9 ö ğ e y ü fa e /tm . • o y e tın d e k i ü ç c ü m le te k
" f “ m te te k b ir durumM b ir durumun^
r^ ^ e ıtm e s i-'-- ■
> ' ° r f i z a m a n a ! “ ^ -f " ' °--'-'•l•M° fil]
n n d a n *k*' u "n " ” " **“ k â fir le rin çevresin'I^'
■te rtib e iş a re t e tm e z.z b e y a n ,d ,r. Ve m a lu m d u r ki ^

Scanned by CamScanner
f
Senlı5g<5{a"i ^ u s ta tn Sabjı » $eqlı O itaU ud §e{tûl

cunu ds öğrendin ki bu zan sahibi kim olursa olsun


?
.. .— / U t a h ı v a v ı n l a n H ı l ^ t a r k
'■ ^lu'l-Fosl kitabı yâyınlandıktan sonra ubahsedilen _ ı ______ ■■■
zan
■ide kalmasının bir özrü ve mazereti yoktur.

...|ejnek istediğim noktaya dönüyorum: Mısır'daki bütün


jjl edebiyse ve din âlimlerinden fetva istiyorum. Onlardan
l(onuda. hakkı ilan etmelerini Allah, ilim, edebiyat ve
bu
^evk'i selim için şahitlik yapmalarını istiyorum:

Allah'ın "Onu kesin^ olarak öldürmediler. Bilakis Allah onu


j^endisineyükseltti."'^^ (Nisâ, 4/158) ayetindeki nefiy ve isbâtın
[nan3Sindan ortaya çıkan neticenin, "Onu öldürmediler.
Bilakis Allah onun derecesini kendıisine yükseltti"olması caiz

midir?Bunun anlamı nedir? Onun derecesi ulûhiyet manasına


mı yükseltilmiştir? Şeyh'in, "derecesinin yükseltilmesi" olarak
tefsir etmesinden önce biz onun"AI1ah'a yükseltilmesi"nden,

mukarreb meleklerin mahalli olan semaya yükseltildiğini


anlıyorduk. Sanki bir muzâf takdiriyle şöyle denilmiştir:
'Bilakis Allah onu semasına yükseltmiştir." Aslında bu takdir
de refin, "derecenin yükseltilmesi" olarak tefsir edilımesiyle
uygundüşmemektedir. Nitekim"Allah onun derecesini sema­
sına yükseltti" denmez. Muhaliflerimiz bu tefsir ile görüşü­
müze dönmüşlerse o başka. Refe yaptıkları tefsirin ref
cümlesinde, "kendisine yükseltilenin" zikredilmesiyle uyum­
lu olmamasıyla sonuçlanması bir yana, derecesi ve merte­
besinin yükseltilmesinin öldürülme ve çarmıha gerilmenin
^erkekleşmediğine dair birtekid olması ve bunun öldlürülıme
''^çarmıha gerilme ile bir araya gelmeyecek bir şeyin vuikûu
açıklanması mümkün müdür? Başka bir deyişle: Eğer
aL 'Muhaliflerimizin ayetin tefsirinde söylediklerini
'--j!ll£ki[de söylemiş ve "Onu ne katlettiler ne de çarmıha
(\ÛA- \ÛV .s L ^ I 4İJ| 4İII Î İ İ J j j £>5Îâ 1^3 159

i ^
Scanned by CamScanner
g e rd ile r. Bilakis A lla h o n u n d e re c e s in i y ü k s e ltti"d e m iş olsayd,
İsa v e d ü ş m a n la rın ın o n a y a p m a y a çalıştıkları arasında bir
e n g e lin v u k u u n u b ild irm iş o lu r m u y d u ? Y ine derecesinin
y ü k -s e ltilm e s in d e , k a tle d ilm e d iğ i v e ç a rm ıh a gerilm ediğinin
y e te rli g a ra n tis i v a r m ıd ır? Bana g ö re b u b eyand a b ö y le
b ir g a ra n ti o lm a d ığ ı g ib i size g ö re d e yoksa bu sözü inatçı
Ş e y h 'te n a k p Şeyh'i b u sözle iizâ m e d in ve bunu onun
a le y h in e tescil e d in ki b ir d a h a h a re k e t e d e m e s in !
........... .. „

çalışan Şeyh şunu bilsin ki Kur'ânin ' '


icazıyla m ahfuz kalıp zırva sözler derpi ve
fjisâ Suresi'ndeki ayetindeki ref'in ruh, için
yükseltilmesi değil, öldürülmesivle '‘‘^^«'^eslnin
yükseltilişle yükseltildiğine delaletinin
etmekten başka bir kurtuluş yolu yoktur S " " '

sunda katidir. D iğ e r ayetlerin bazıları r e f ^ r a z lr ır e ^ r j


delalette zahirdir. Bu delillerin toplam ında Hz. Isa'nın ö n «
goge yukseltıhşı sonra da vakti gelince nüzûlü hakkında, ref'
ve nüzûle A llah'ın g ü ç yetirebilm esinden şüphe duyanların
kalpleri hariç, kalb in m u tm a in olduğu bir dini akide oluştur­
maya ileri d e re c e d e kifâyet vardır.

Dolayısıyla tü m ü y le m ü te v â tir olan hadisleri küçümseyerek


ve delâleti kat1 o lan ayetlerle onları makul manadan çıka-
rıncaya kadar o yn ayarak bu akideyi inkâr eden sorumsuz
kişinin d in in d e noksanlığına hükmedi'lmese de düşünce­
sindeki noksanlığa h ü km ed ilm e li ki bu noksan düşünceyle
insanların akid eleri h akkınd a fetva makamını
doğru değildir. Hz. İsa'nın öldürülm esi ile "ruhunun A laha
yükseltilmesi" veya "Allah'ın yanında ve
'"esi"arasında zıtlık b u lu n d u ğ u n u iddia etm ey
do iki tür yü k s e ltilm e n in jy-üncesi tam biri
*^^bil olduğunu an lam ayan //^la Seyh'in İsa'nın
0 halde h er ne kadar e l-K a ^ ^ "v/ipven Hıristiyanların
'^^^iedildiğini ve çarm ıh a gerildiğini soy
^İ^*'üşünde o lm a d ığ ın ı söylemiş o yükseltil-
î[^ e ltilm e s in in , o n u n ruhununj^^y^^— ^
------------- '^tayı içi'^
^ ^iJiustaki tevatür manevî tevatürdür. Konu

ÎP
& fti i.m '
Scanned by CamScanner
. . u nprektiren ve zâhiri destekleyen bir ;
ifadesinde ise bu hann
rpHdiveg .makaleleri
. , ■ vazarı
yazan Seyh'e ycnnce,
gelince
»
şey vardır. Fak ^./nam a yoluyla Hz. İsa'nın bedenen
tevil ve teviJie m anada ^ b u lu tlan onun göz-
yükseltılişıni inkâf ayetteki "Seni inkâralardan
V 5 5 ) İfadesini dikkatli bir y i l d ,

ym ladığ. ikinci reddiye-» 2


J ” r L l s ? l r , H a « a er

"Seni onlarm ^ m e s in e '“ ve Nisâ Suresi'nin


r^Ûhkem âyetindeki te.ilterinin birinde yapt.gı o y n a m .te d .
t a r â R «âyi kendisine dayanak yapn.as.na rağmen, Raz, nın
bu sözünü de görem em iştir.
Sekizincisi: M üslüm anların Hz. İsa'nın a/eyhisselâm rrf'
ve nüzulü hakkındaki akidelerinin , fe tv a m akalesi ve
Kavlu'l-Fasl kitabım ıza reddiye m akaleleri yazan Şey m
iddia ettiğ i gibi Kur'ân ve sü n n etten bir d aya n ağ ı yoksa bu
â ü â e m e i i n l n e fia n e le rd e n b b e fia n e ^ gere»'.. 0
Öyleyse İslam'da bu efsaneyi uyduran k im d ir. Eg
bazı gafil veya yalancı din âlim leri u y d u rd u dersek sahabe
d ö n e m in d e n itibaren b ü tü n â lim le r h a tta
Kâdiyânîliğin ve M ısır'da M u h a m m e d A b d u h un
kadar b ü tü n M üslüm anlar, Hz. İsa'nın g ö ğ e yukseltııldıg
ve âhir za m an d a nüzul e d e c e ğ in e in an ıyo rlard ı. Bınaenaiey
er-Risâle dergisinde m akaleler yazan Şeyh mufessı ^
fakihler, m uh addisler ve m ü te k e lllm le rd e n Hz. Isa'nın re
nü zu lü n ü inkâr eden bir kişi d ah i g ö s te re m e z. H atta
yazarının ikinci reddiye m ak a le s in d e tebşirinden na
m ahalli dışında söylenm iş sözüne, d e n izd e b o g ^ ^ ^
--------------------------------------- -------- ----------------------------- 7“^; ' '
163 M o h m û d Ş e lt û t " e l^ A k îd e tu 'd -D în iy y e ve T a rîk u S ü b û tih â " e r-R ıs a le , soy - '
408,

Scanned by CamScanner
Ijuğu her ot ve saman parçasına tutunm aya çalıştığı gibi
^^tunduğu İm am Fahreddin Râzî de buna inanmaktadır. Bu
tefsif m eselenin m ahallinde sunduğu görüşünü
gtniyle n akletm iştik... Hz. Isa'nın göğe yükseltilmesi ve
^^ij, mamanda nüzûlü hakkındaki ayetlerin tefsirinde müfes-
sirler ihtilaf etm iş olabilirler. Bazılarının bazı ayetlerin tefsi­
rindeki görüşleri diğerlerinin görüşlerine karşı mercûh da
olabilir. Fakat şüphe yok ki hepsi de Hz. Isa'nın r e f ve
nüzûlü akidesinin esasında m üttefiktirler. Âlimlerin Hz.
İsa'nın yükseltilişi hakkındaki icmâi belki de konu hakkında
delâleti m uhkem olan Nisâ Suresi'ndeki, "Onu kesinlikle
öldüremediler. B ilakis A lla h o n u k e n d i k a tın a yükseltti'*"" (Nisâ,
4 / 1 5 7 - 5 8 ) ayetine dayanm asa da nüzûlü hakkında tevatüre
ulaşmış ve buna binaen daha öncesinde yükseltilmiş olm a­
sını gerektiren hadislere dayanıyor olabilir.

Hz. İsa'nın ref' ve nüzûlü konusundaki bu nokta, yani bu


konuda vârid olan ayetlerin tefsirinde âlimler arasında ih­
tilaf vaki old uğunun kabul edilmesi meselesi, hakikatin
ortaya çıkması ve konu hakkında zihinleri karıştırma kastıyla
yapılan dem agojileri yok etm ek için bizinn konuya a a
fazla eğilm em izi gerektirm ektedir. Şeyh
makalesinde,'" müfessirlerin nüzûi hakkındaki ıkı ayetin tef­
sirinde onları nüzûl hâdisesi ile ilgili olmayan manalara gö­
türen ve bunları nüzûl ile ilgiM sözlere tercih eden söz­
lerinden hoşuna gidenleri aldı, î''ı
bıraktı. Bu nakillerden şaz götüŞÖnü deste em ç
müfessirlerin sözlerini kullanm ak ve na i e
samimiyet yolundan sapm ak suretiyle, di a ı
2 İLt‘yuculann zihninde, kendisi gibi ojm üfesşıreii!]----------- :

y^S/W 4^»
^«5 ^ohmûd Şeltöt, “Âyetân", er-Risöle, sayı: 516.

Scanned by CamScanner
İsa'nın âh ir z a m a n d a k i n ü z ü lü n e in a n m a d ık la r ı yönündr^
bir zan, h a tta y a k ın o lu ş tu rm a k is te m iş tir. M a k a le y i okuy^^']
ve "Ehl-i
/ / - / rkitaptan kimse
\ n u f ^ ı ^ ı I ,x.f - - - - yyoktur
-------- ki onun ölümünden önce u/^Q
onn
. . I ___/ m ;^a ___
iman edecek olmasın"""" (Nisâ, 4 /1 5 9 ) ayetindeki rmecrur
zamirin'''^ İsa'ya râci olduğunu ve ayetin Hz. İsa'nın ölümün,
den önce nüzülüne işaret ettiği ihtim alini tercih eden ibn
Cerîr'e m uhalefet eden İm am N evevîve Zemahşerî'nin,Übeyy
b. Ka'b'ın "Ölümlerinden önce ona iman edecek olmasın^"*
kıraatini buna engel görerek bu m ana dışında bir manayı
seçtiklerini^^^ öğrenen bir kişi İm am N evevî ve Zemahşerî'nin
de aynı re f hadisesi gibi Şeyh ile aram ızda tartışm a noktası
olan, Hz. İsa'nın âhirzam andaki nüzûlünü kabul etmediklerini
ya da en azından Şeyh'in şüphe ettiğ i ve ettird iğ i gibi şüphe
ettiklerini zanneder. Tabi ki m esele kesinlikle böyle değildir.
Çünkü Hz. İsa'nın nüzûlü hadisesi, âlim ler nazarında otuz bir
sahâbînin rivayetiyle altmışa ulaşan ve tü m ü y le mütevâtir
olan hadislerle sübûtu kesindir. A ncak m u h alefet edenler
sadece bazı ayetlerin hiç kim senin vu k û u n d a şüphe etmediği
bu hadiseye işaret etm esine h a m led ilm es in e muhalefet
etm ekte-dir. Nitekim ref' hadisesi d e Nisa Suresi'ndeki ayetle
ve nüzûl hadisleriyle birlikte sübutü kesindir. Diğer ayetlerin
ise bazıları Isa'nın nüzülüne, bazıları da ref'ine delâlette
za irdir. Hatta yükseltilmesi hususunda kat'î delil olan Nisâ
üresi nin akabinde gelen "E h l-i k ita p t a n k im s e yoktur
onun o/umunden ö n c e o n a im a n e d e c e k o lm asın '^'" (Ni5^
_ _ _ J j y ^ t | k a ^ b i r şekilde n ü zû le d e lâ le t etm ede zâti'^

«Kette g e ç e n
seçen "ono" ve "onu" önce v e " o n a im a n e d e c e k "
^ o ^ fr/en n ; k a s te d iy o r. (Ç e v .)

^69 N e v e v l Ş e rh u 'n -N e v e v î n \a c ^
â S a h ıh -ı M ü s lim , I, 4 4 7 ; Z e m a h ş e r î, el-K eşşâf, h
('0^ ..UJi ^ ‘^1 ^|=gı >1 ^
___
Scanned by CamScanner
giyindir. H a tta İb n C e rîr'in b u ih tim a li te rc ih e d e rk e n
< j //Q^ s ıh h a t v e d o ğ r u lu ğ a en, u y g u n olandır"^^^ sözü
' *^j5ta s ö y le n ilm e s i g e r e k e n in e n azıd ır. Ç ü n k ü Z e m a h -
isievevî'nin, ik in c i z a m iri e h li k ita b a ircâ e d e re k b u n u n
5^*^' 5iında te rc ih e ttik le r i d iğ e r ih tim a l o la n , k ıy a m e tte n ö n c e
kitabın t ü m ü n ü n ö lü m le r in d e n ö n c e H z. Isa'ya im a n
v a k ıa y a a y k ırı o lm a s ın d a n d o la y ı h a d d i z a tın d a g a y ri
^ küldür. Bu sö zü s ö y le y e n le r b u im a n ın ö lü m le ri e s n a s ın d a
olacağını id d ia e d iy o rla r. F a k a t K u r'â n 'ın nassı "ölüm ü e s n a -
sında"dieğ\\ "ö lü m ü n d e n ö n c e " ş e k lin d e d ir. Bu ih tim a le Ü b e y y
b Ka'b kıraati d ış ın d a b ir m ü ra c c ih d e y o k tu r. F akat b u k ıra a t
Kur'ân'dan s a y ılm a y a n v e k e n d is in e d a y a n m a n ın d o ğ ru o l­
madığı şâz b ir kıraattir.^^^ D iğ e r ta ra fta n , b u a y e tin Isa'nın
aieyhisselâm n ü z û lü n e k a t'î b ir ş e k ild e d e lâ le t e tm e d e z â h ire
yakın o lm a s ın d a n d o la y ı, b a z ı n ü z û l h a d is le rin in s o n u n d a
râvînin, e ğ e r is te rs e n iz "Ehl-i k ita p ta n kim se y o k tu r ki o n u n
ölümünden ö n ce o n a im a n ed ec ek olmasın"^^^ (N-isâ, 4 /1 5 9 )
ayetini o k u y u n d e d iğ in i görürsünüz.^^'’ Ebû H u re y re b u sözü
üç defa tekrarlam ıştır.^^^

Sözü d ikkate a lm a n h iç b ir k im s e n in H z. İsa'nın n ü z û lü n ü n p e k


çok hadisle s a b it o ld u ğ u n a b ir itira zı y o k tu r. Bu s e b e p le b u
l^onuda er-Risâle d e rg is in d e m a k a le le r y a za n Ş e ltû t un sözü
sivrisineğin k a n a d ın ın ç ık a rd ığ ı v ız ıltıd a n d a h a d ü ş ü k v e
daha değersiz k a lm a k ta d ır. Y in e Alılah'ın k ita b ın d a k i r e f v e
•^üzûl a y e tle rin d e n H z. Isa'n ın re f' v e n ü z û lü n e d a ir b ir z a n n -ı
oluşacağını d a h i r e d d e d e n sö zleri d e a y n ı ş e k ild e d e -

^am /u7-fleyd n a n T e 'v îl-i  y i'l-K u r'â n , V II, 6 7 2 .

1?4
^^hârî (\0<\ .cL-JI ÖJ5-») ^
'bn 4 9 ; M ü s lim , " îm â n " , 2 4 2 .
'^ ^ f^ îru 'l-K u r'â n i'l-A z îm , II, 4 5 6 .

Scanned by CamScanner
Sfvh Jpllûl' l'’'■■’'’’ '^'Oeı âlinı^
^UUl<^ scwleılne nyKm oLın söiündç''
vvV*<^«'«^' Müslümonl.ırm, Hz.lsa'mn nsf
*;, ^ .'.'l .(.ıJoleıli'In Allahın. Resulü'nün veAllai,

lnv>a<ia ı^hlp olmadığım la n odeı^k soruyoıuz: Müdii-


nunlann ttıkad e^ilndlğl bu ohane nereden ortaya çıkmıjtır;
Mklı ki onlaıın ne Hz. Isa Kin onu önce göğe yükseltip
sonra da vakti gelince İkinci kez yeryüzüne İndiren bir fazilet
uyv1umwdA, ne de bu akideyi desteklemek için peygam
herlerinin dilinden İsimleri bilinen 30 sahâbî tarafından riva-
\ıet edilen 60 hadis uydurmada bir çıkarları vardır.

hakkında bu kadar ayet ve hadis bulunmasına rağmen


hu kapsamlı akide efsane ise, makul olan, bu efsanenin
söz konusu akideye delâlet eden hadisler uydurulmasında
ve onun âyetlerden istinbat edilip anlaşılmasında değil
avetlerin ve hadislerin bizatihi kendilerinde olmasıdır. Bu

o m , t t f t u e d tfk rn ^ /so
b Ot Bvroöo da lu h r u f Sutesi>»if*^

•» y ^ « r t tdtn yry ohmet ( k ^ diye

V'lKtknıtı» Bh» te tel... ■. ~H ı h a A n ı Mutatfdrs'lr Afl^


ZÜÎ *** ^ O t c t a n ö id ü rtctk vt
Utiecektir. İm anı kendi > ^ p c
o h yh t tm t iL ° ^ geçtrrcek ve imamın arko
^ 'W r d te r t n a m a / ktfocainir jv
y*ocak ‘ (Fahrrddm Râit. Mefâtlbn
^ " ^ y ^ ^ o c o k - fF a h r td d in Râ/f. M efd tfb u

Scanned by CamScanner
J
geMİıüglstaı»
*^*^3 --- M u slaja
* Sob«ı ♦ 'T'-J’'
$ey|, w'>mp^u»
JyloUud Oe»(ûl
^«;r(U( _ _^

gpasi/ m ezkûr hadislerin -onları itibara almayanların


SÖZÜf’ ^ peygam bere nisbeti sahih olsun ya da olmasın-
^Qf^nşar\ peygam berin hadisleri ve bu akidenin istin-
vahiy*^ . I ^ g ^ ierin de Allah'ın kelamı olmamasıdır!
j^gtedıld‘9 y
h Şeltût'un bizimle münakaşa ettiği bu meselenin
gvet jo ğ r u olan vaz'ı, ne kadar ağır da olsa biraz önce
p^akul^^ j şekilde tahlil edilmesidir. Dolayısıyla makul
^jl^rettig'^ J^ların gf^gneyi Kur'ân ve sünnetten almış
olan Mus Vecdî'nin Batı modern bilimi hakkında
olmala»'' ve dinlere bir bakış attı ve onların
konuşurken efsanelerinin birbirine bağlı oldu-
birbirinden Kur'ârt ve sürrnetirr de bu
ğunu gördü” ^ r;o lm a s ,d ,r.ü s ta d F e rîd V e ^

„i„ bu pek (Ok y e * * « “ ettim.


kapsayan b meselesinde tartış-
„t.b e 'n m t e f ve , â t “ S
mayı kö rü kleyen ( 3 9 söylediğim bu gp pir
ma geldiği hakkında be İm,ş muc
kmda suizan yapan bu bilim bize
suizan veya Ferîd ec Nitekim 519)
ne yapılan katı bir bir soruya
yazdığı reddiye kendisine
Şeyh Reşîd Rızâ'nın .y|e nakletti:
verdiği cevabı kendi k

olan üç

o lu y o r M«ır d o o r t Y

Scanned by CamScanner
İsa'nın b ed en v e ru n u ne g o g e yüks,,
»Kur'ân'da ne ^ y e r y ü z ü n e in e c e ğ in e d a ir sarih k
diğine’” ne Dde c ; i c l e c e Hıristiyanların
aıyi"^ Hinsııya"— b
~ ir a k id e s id ir ve o n j
nass l'^
vardır.
^ ^ lBu
v l dsaa n itibaren h e r ^z a^ m
^ laa nn bb uu nn uu Müslümam
M üslüm am;',

rtrrs/S /» -b « - « . l e ,y = „ i h. 5

S L e » « ba'n,n beden « a h u y la g o je »fife,,.


(ildiğinin kendilerinden nakledildiği kim seler arasında dahi
tartışmalı bir meseledir.

Bundan anlaşılmaktadır ki hadisler, M ü s lü m a n la r arasında


bu Hıristiyan akidesinin yayılm asının a ra c ıd ır. Reşîd Rızâ'nın
son cümlesinin manası Hz. İsa'nın n ü z û lü n d e , n ü zû i hadis­
lerinin, refinin Kur'ân'la ispatı k a d a r d a h i olsa b ir kıymeti
olmadığıdır. Dolayısıyla bu şâz g ru b u n n a z a rın d a söz ko-
Z h '’' ? M üs l üma nl a r ı n hadis kitap­
la d o İ^ ^ d iğ e r k ita p la r vardır-
Haklarında y a y d ığ T e fs T '^ T k ita p la rın ın kay-
sözümüz böylelikle sah>^ ı^"^ olmadıkları
''^ " ü ^ û l ü h a k k , n d a k r h l ° ^ T ^ - “^ z . İsa'nın ref'
zarında delâleti kan niıv, k a d a r b u g ru b u n na-
akkındaki hadislerin kı!^^ k ıy m e ti nüzûlö
d a h a fa z la o la »
Hiesi
m ta vp
“ '" " ’a e k iaaya,
y e tuH ..-ı y '. ' ' * " 9 l'c li? -ddenir.HerneKa-
e n ir .H e r n a U -
çarmıha klırıstıvanlar.., Li_ ı_ ,
^'tıasınaT"’'*’^ 9®tilmesi h'
* aynı bu düşOnrp akidelerinin tashihi
'■ S ^ r ' ^ a n l a l ? " 9ö re Kuran',n ayetierinin
B u n d r^ '^ '^ ' ^^^anelerin izlerinde'’
j;;;d 3 n , bu m eseledeki aykırı'*
9^eoy]
r u h t a n o lu ş m u ş o lrf< ı!"
‘''SSSd.o.,
^'sole, say,: 519 , sayfa: 466 .
Scanned by CamScanner
Ç ığlığının sınırının, konu hakkındaki ayetlerin delâletinin
Ivvetine veya konu h a t a d a geçen hadislerin sübûtunun
kuvvetine 'tınnat etm edikleri şeklinde gösterdiklerinden
ha
ha derin olduğu anlaşılmaktadır. Er-Risâle dergisinde
0^ *
fddiye makaleleri vazan
yazan Spvh
Şeyh, H^n
dağ nik! ^v.^4. ve .hadis
gibi ayet .. yığ,n-
.
' „e âlimlerin sübut ve delalet yönünden onlara olan iti-
'^^larına
tlarıns saldırmak suretiyle 7yakın oluşturmak bir ya--------
uixim uıu^ıujmdKDiryana na n
zan-
bile nlusturm
* aiip w,\a oluşturm avacak
ayacak hale aetirpnp
getirene kaHar
kadar nronları alt
- ' etmenin çok gerisindedir. Sadece Nisa ayetinin delâletini
h' -"Onu kesin olarak öldürmediler. Bilakis Allah onu
f dineyükseltti"(Nisâ,4/15 7 -1 5 8 )ayetini kastediyorum-bir
ykadar yerinden sarsmaktan aciz kaldığını görmüştünüz.

.. ,..n ru s u - Şeyh Şeltût'u ve Şeltût'un bu görüşü


kanilerinden
Icendılerınden aldığı
aıa g kimseleri İsa aleyhisselâm hakkındaki
^ derinliğine yap-
goruşlerınde y ^ ..j^ hân onları Kur'ân ve sun­
ağımız ‘^tr.ıjaretle bir yükseltilmesi inancının
nette Hz. Isa nın bed y tatmin olacağı bir daya-
oluşturulmasına g^iren sebebin ne olduğu
nağın bulunduğunu mka buraya kadar sayıp
hususunda şaşırmış bir durumdayız Şey^.^ ki
döktüğümüz, sünnetteki . ^gbil ve gafil değildir,
dayanakları da görem eyecek k a j katletmediği ve
Çünkü eğer İsa, ö zeilikiç de ruhtan müteşekkil ıs
çarmıha g e rm e d iğ i İsa, e ğ e r ® . j^yienen İsa, bu r't
Kur'ânân nassıyla g ö ğ e "''E ^ a ^ id m A y n ış e k ild e K ^ ^ "
i>edenden m ü teşekkil olan sa o mürekkep o
>ioğruluğuna ve İsa'nın beden olduğu bir ,^rı'ın
'"anan herkeste kalbinin m almayan Ş^/ ' plarm
"'uşmahdır. Kalbi bu inançla ^ 't^'^^'j.-^a^kidelerinin'
*^'?'nden kendisinin yaşadıg* ^^gyükseltU^'^' ppediyo''*
ve havasının, Hz. İsa'nın 9^^^^3yand-ğ'^'
■“^yânağı olm ayan b ir h6vay3 ^— -

Scanned by CamScanner
sa

i n s a f b u Is la m ı a k id e n in d a y . •
EâerondarerrekaJ^' g a k ta n v a zg e ç s in . Ç ü n k ü bu
hakkında şüphe oluŞ ,^. ^ ^ ,^ y a n h e rk e s e zâ h ird ir. By
Kur'ân'ı okuyan ^ ^gdis k ita p la rı g ib i K u r'â n '^ 'J
dayanağın 'nKan^^ ^n o lu ş u n u in k â ra varır
dayanak olmaya ^ h a lk ın d a k i h a d is le ri râ v île r H ıris t^ f
'^""'"tak îe re k uydurm uşlarsa, H z . Isa'n ın göğ

a : y r * « '« r “ «• “ " t ''"


S m u ş ve Kur'ân'a sokuşturm uştur? H e r n e k a d a r Şey^*;
hüsnü zan beslemesem de o n u n , B u d ü ş ü n c e B a tı ile bg;
lantıya geçtikten sonra D oğu İsla m D ü n y a s ı'n m z e k ile r sınıfinı^^
akidesidir. Nitekim Hz. Isa'nın r e f' ve n ü z û lü H ıris tiy a n ve Müs.
lümanların ortak akidesidir." d iy e n F erîd V e c d i B ey gibi, din­
lerin birbirinden doğmuş efsan eler o ld u ğ u n u söyleyecek
kadar pervasız olduğunu z a n n e tm iy o ru m .

bu meseleye y a k la ş ım ın d a k i z ih n iy e tin in de-


ğsriendirilmesinde bana oörünpn j r.
idrakettiğim kadarSevh1nkr.^c ?.
ki. Müslümanlarda yerleşmiş d a n J I " " " '
akidesini yıkmak, sonra da^ h. ^u-’
dönüştürmek için, bu vıkma H ıris tiy a n akidesine
derecede nassların tevilinHo ta h r ife varacak
tezyifine ciddi bir itimadı n i v e in s a fsız bir hadis
p g ^ ^ ' a y e t l e r i tevili o ld u ğ u hadisleri

®diyo?ve m ? ° î ^ a y a n b u M
^tkasındak- ^ ''® ttüzûl haH^ I m e z â h irle rle iştigal
^ l^ n n i k a b u l etmemesinin
zlkreH**î m e z k û r olan Hz-

S ® '«tiamaiJ^bası u ğ r u n f k u rta ra c a k bir kaÇ


5 ^ ® "3 ® ''9 izliv '^ ^ ® P ® ta k b u \L ^ ^ '’'^ '^ ''f la fe m d a aşın I’'
^ y o r . Eğ,^ ;^b.u a k id e y i k a b u lü n e engel ob
e l-K a v lu 'l-F a s I kitabın^''
Scanned by CamScanner
bazılar'nı da bu ilavede g ö s te rd i/^ ‘
I engeller ona yeterli g e irrıe r,,i,.9 ''^ lz K u râ n ', •
için bu açık d u ru m y e te rlid ir.T ^ '''^ P ''ğ ı zorlan
i m zikredilm em iş olanla
İnektedir. Eğer Şeyh'te hakka ^ ena^f
kadar açık sözlülük ve cesurluk
HZ. Isa'nın ref' ve nüzulünü kah
sebebi açıkça söyler ve hem ins^JıJ‘'" '‘ ®"9elleyen
seçtiği m eşakkatli konum dan dolaî, S
kurtarır hem d e kendisi rahatlar e l ? ' f
ettiğimiz gibi o esas sebep, gavbivât? “ l^a^et
kültüre sahip ta b a k a nazarında Hz l i î , ! çağdaş
ve oradan n ü zû lü n ü n m uhâl/gercekle?m r-^?''^® '*''"’®^'
lerden olm asıdır. Reddiye
etsin ya da e tm e s in şeytanı inkâr edişinden b u İa îa Feriİ
Vecdî'nin ifşa e ttiğ i ve İslam dünyasındaki devirleri - ö z d S
dini vazif6İ6rcİ6n Istifsd© 6d6n sarıklı hocalara nispetle-
henüz kapanm am ış olan sokuşturma ve gizleme düzenine
uyarak, o çağdaş kültürlülerden biri olmaya çalışmaktadır/"

M ohm ûâ Ş e ltû t, K u r'â n 'm d e lâ le t e ttiğ i Hz. İsa'nın göğe yükseltilip sonra do orndm
görmüyor ki İslam âlimleri
'Nüzûlünün o ldu ğu g ib i b ır a k ılm a s ı h a lin d e a k lî m üm kinâttan ^
"«onnUo k a b u l çg ö rm
r m üüş, o la n "~ok,l
a k ı lven anka ki il
l çatişüğm
ç a t ^ ^ ^ ;da
^
“»»n ana m ü m k ü n k ıla c a k b ir ş e k ild e te v il üzere, hârikulâde
dışındaki o la ğ a n ü s tü o la y la r, el-K avlu I-Fasi a ta ' Dolayısıyla kâinatın
^ ^ n i i s t û ) o la y la r o lu p h â r ık u 'l-a k i (a k ıl üstü) olayların aklî olarak
mantıcısı olan A lla h 'ın v a rlığ ın ın s ü b u tu n d a n sonra istihalenin tam
^ n oluşund a s ö y le n e c e k b ir söz yoktur. ><^'>'<•''‘ 1 daba dar ajan deney
ne d e m e k o ld u ğ u n u h e m b u n la rı olmadığım bilmiyor
Sozlem üzerine k u ru lu o la n m o d e rn biHftuö jşte el-Kavla'l-Fas /
bu k o n u h a k k ın d a
hâsıl o la n k in in a te ş iy le b irlik te i ı° t i r inat d°satnn'^ yükseltilmiş olan
^ nlmoyon k a lb in d e , k e n d is in d e n m u tm a i poioyısv'd f uıptınrso m u
^ » « > * h n n d a v e y a z a c a k la n n d a re h b e ri a m a m kimi P
> ’ d d S e y h Ş e ltO t in a d a d a y a n a n b u iddıcsm dan v ^
^ e riştirecek y o k tu r. ^

Scanned by CamScanner
, AiüaCg-t

in ilan e tm e d iğ i h a k ik a ti, H? u . ^
jyısıyla şeyh''" ^ a k i a k id e m iz i in k â rd a k i daya!'"''«f”
vT nüzûiü h ^ u s in k â r a la r m m d a y a n a ğ , o £ S
mucize ve d 9 " ' ^ , Bizim a k id e m iz d e k i d a y a n a ğ f" S ,
dern bilim oldug a d a m la r ın ın , k e n d ile rin e r
modern b ı l ı m m j v e r m e d iğ i k a d îm avptT^^''«
° '^ ^ " ' " ° * r m o d e r n b ilim d in le r in ta m a m ın ı
hadislerdir. BU Ferid y^^dî'nin sözüne g ö S >
î f r S y a s ı Batı ile bağlantıya g e ç tik te n sonra kendi f i
n de onıL arasında olduğunu g ö rü n ce te k kelime etn,
îünkü işin kendi gücünün üstünde o ld u ğ u n u gördü. C
diye makalelerinin yazarı olan Şeyh d e bunların tümünü
bilmektedir. Eğer bilmiyorsa Ferid V ecdî'nin seneler öne»
el-Ehrâm'da yazdıklarından öğrenm iştir. Bunu öğrendi ve
bundan kendisine M üslüm anların akid elerin i, bunların
dayanakları olan ayet ve hadislerle b irlik te te k tek yıkmav
kolaylaştıran bir akide oluşturdu. D in le rin tam am ını efsa-
neier âiemine fırlatan modern b ilim in yıkılm asına gelince
S î İs la m D ü n yasın a ni;
îö Îm ektS iH I g ü cü n ü n üstünde
r L e vay halineT'"' f ' m t i h a n o ld u ğ u bu günle-
yüzüstü bırakın ' ' bu z o r g ü n lerin d e sadece
bir olup ona cahilce bilakis cahil düşmanlarıyla
P ona cahilce m uam elede b u lu n u y o rla r.
Onuncusu: Hz. İsa'n p
ve inceleme k o n u ş , n ü z û l ü m eselesinin araştırma
' kabul ve ''^^® dilm esi iki şekilde olur, ilki
”^ütâbık olH^ g ö rü şlerin hangisinin doğ'"
a,|n 'htilaf vâkî b ilin m e s i için ya da kon"
hilinm" .'^^hgisinin tercih^^Ü"'^ e ttiğ im iz takdirde e"
" d ilm e y e d a h a layık olduğun"^
ed ilm esid ir.

Scanned by CamScanner
.ekilde ise

ktu rveo nlanm kardoğ rulukvrh.r^® k'^5tİ9in de ■■

% , * . ı , n i,,„ t e S S :
taayyün etm esinden sonr;^ ^^'ndan ?;^n
5 d . oldu4u te e , “ t f
«kûu hakkından hüknaOn « s h n d r İ ; “ "^^^^^ “ «mİ
Bu meselede vâkî olan hakikate m
kimseyi ilgilendiren işte bu birinci . 1 ^ ! i'^yen bir
göğe yükseltilmiş ve âhir z a m a n d V î'^ i^ " '''
midir? Yoksa daha önce göğe yükseb^^"-
yecek midir? Haddi zatında önemli oHn
olduğu gibi er-Risâle dergisinde neşredilin f^t"'
da öğrenilmesi beklenen önemli husus ist*?''®^®
olursa olsun m eselenin bu birinci sekil
* a a id i ,. a ,a o k u y n c C r L t J ^ r n r . S S S
Mmenın İlgilendirdiği kadar bu vakıayı inkâr edenin tekfir
dilip edilmemesi ilgilendirmemektedir. el-Kavlu'l-Fasra red-
5eyh Şeltût açısından da me-
eıeaekı kendine has görüşünden dolayı, yani ref ve nüzûl
'^kâr etmesi görüşünden dolayı maksud olan
^dur. Nitekim onun görüşü normal bir şekilde bu iki hadise-
'^^*^ûunun doğruluğunu zann-ı galip ile tercih edip de
^^dece bu iki hadiseyi inkâr edenin küfrünü nefyedecek
'ÇiJ^de bunların reddi değildir. Müsteftî müftüye meseleyi
şekilde arz etm em iş olabilir. Bununla birlikte müstef-
vâki olanın ve m üftünün nazarında mesele haikkında
W ^ oian görüşün ne olduğu, eğer küfrü
etm inkâr etm ek, eğer küfrü gerektiriyorsa da kabu
i Hz. İsa'nın r e f ve nüzûlünü inkâr edene t e ^
veya adem -i küfrü bilmek İstemiş o
uzaktır. ____
Ak

Scanned by CamScanner
.azarı Şeyh'i^ bizim le rnese^.
la k a le le ''^ jim d a onun da bpkı b-,:’'
tıokı k:..

Bazı zihinl^^*^® TartiŞi^^^^'^'lünÜ kabul ettiği, ancak


.İl ref' ve nuz'j' ^\e hakkında yakın ifa!
ğw M '* ''" “ " « " I,

hükrîretr^^^^^lnin küfrü hususuna karşı ç,kt,.


I
bunları ®f^de -ki Şeyh'in makalelerini ok?,
sadece g ^ , ızienına edenlerle karşılaştım- Şeyh^^
'''" ? r ir în d a bunu '^‘^'J^'ı'^a'nın r e f ve nüzulü mesç!
Srumunu inkâr edenin küfrünün ispatının,
leşindeki görüşünü, nüzûlün bizatihi kendisinin
nıeselenin a^I'nıb binaen, İslam'da tevarüs
ispatı kadar koJ bir şeyle tefsir etme
S n e o izienimden ne de bu tefsirden herhangi
S ey oğru bir esasa dayanmamaktadır. Bu ancak Şeyh
ve benzerline karşı hüsnü zan gösterenlerin gafletidir.
Müslümanîararasında sapıkfikirleri yayanlar batıl görüşlerini
terviç etmek için bu gibi gaflete dayanan hüsnü zanlardan
faydalanmaya alıştılar. Bilakis Şeyh bizim le meselenin
vasfından önce aslı hakkında tartışm akta ve Hz. İsa'nın ref ve
nüzûlünü inkâr etmektedir. Tabi bundan sonra da Hz. İsa'nın
ref ve nüzûlünü inkâr edenin küfrünü de inkâr etmektedir.
Doğrusu münkirin tekfir edilmesi bu iki hadisenin Kur'ân
ve sünnetten deliklerle sabit olduğu kabul edildikten sonra
olduklar! 9 'b i bunların sabit
doğal olarak d ü ş U ş lı^ ^

Şeyh'in bize meselen*


™dan hedefinin dp h'* '^^'’Şi çıktığını ve bu tartıŞ'
" “ ^olduğunu söylem iştik. Zira o HZ. İsa'-

Scanned by CamScanner
^ef've nüzulünü tam am en ^
,ve fetvayı destekleyen m a k a le S ® ''""k te d ir ;
f görüşüdür. Yoksa onun için bir m . İ e ti
edilen görüşe yaklaştırm ak i s t e y S ^ ^ ^ V i p i s C ^ f '^ d i ğ i
^^f-ve nuzulunun tasdik edilm e! ^
(ja sadece bunları inkâr edeni • ^'^'rnle m - 9'^'
karşı çıkıyor değildir. Şeyh'in
gayesi hakkında söylediklerimi ve tart,

nakzetmeye çalışarak Hz. İsa'n da tezvifv,


Kur'ân ve sünnetten getirdin! ’^üzûlülalt^^'^
Halbuki bizim Kur'ân ve i,ir t
■■ - l u - j . , '^®^tınnettennnti..j... ^®*'t^esidir
venuzul hadiselerini inkâr edenlerin ^ deliller ref'
bilakis bu hâdiselerin ispatının del değil
« ■ w k i,a b ,„ d ,„ ö « r ; ;
naklettiklerine göre- hakkında fetva ' t " " .f başında
İlki, "Kur'ân-ı Kerîm ve sü n n et I t a ^ " ^^'^fr.
İl mı yoksa ölü m üdür?" İkincisi 9öre Isa can-
kâr eden Müslümanın hükmü n ; d i r ? " 't V 2 n ° Î ^ ''" '
kındaki ilk soru meselenin =.ci, ^ bak-

ve n T zû rn ü n d t t [""''-"dirdiğim iz Hz. fsa'nın


bu s o ru v 2 rT K hakkındaki sorudur. Şeyh'in
makaleJnH 2 ', ' dergisinin 462. sayısındaki'" ilk
tındaki ik- ^^'^'®'^dığı ve bir yıl sonra derginin 514. sayı-
'^ığı ilk “•<' bu makale el-Kavlu'l-Fasl'a yaz-
dir rnakalesidir- tekrar edildiği üzere şu şekHde-
^^Q'n/ Kerîm'de ne de sünnet-i mutahharada Hz.
göğe yükseltildiğine ve âhir zamanda yer-
^^osı ^ edeceğine dair kalbin mutmain olacağı bir inanç
^^^^^^^^^^^Ş^urmaya elverişli bir dayanak yoktur." Bu cevap,
^ -- ■■I _ _■■ ~'
°^kıda hatalı olarak 412. sayı şeklinde kaydedilmiştir. (Çev.)

Scanned by CamScanner
ptte Hz. 's a n ın ucuenıyiç g .,-"
de 5 ^ '^ L n d a o ra d a n in e c e ğ in e \
ne Kur'ân'd^ ';e= » ^ L S c = Nvevitim
e l «ad- dedilecek
e d i , « bir
C ?: :
yükseltildığı"ndisine açıktrr. Eğer bu iki hâdist^''
nette bunlar için delil
d d il b u lu n d u ğ ''?

ma
S;;üyorlarsa daje>ey
yn ^ ,g nuzulunu
, , ü l ü n ü ininkâr hu.
kâr hu^:
__ rv>^L':iİ0İCIır \IZk-7riw. r-
nrutmain .,,e rd e n sonra m a k a le le r yazarı Şey^.,^
» “ “ “ t â e » ".e s in < le daha ne ta le p e d ila b llı, b,
nnrü5unun
görüşünün be r sarmayarak oonu
n u vyumuşatan
u m iK a t^ ^ ve

|inkâr
S etmeaıgıuiı,
«mediSW Mdece bunlar, inkar ed en.n küfrüne kar,
. . .iddia
çıktığını I J edenİ6r
, ; - himu
bunu okusun.

Evet, burada Şeyh'in görüşünü yum uşatanları hataya düşü-


varatr. O
ren bir nokta vardır. ?eyn ın istiftâdaki
aa Şeyh'in
u da ısuuaaaKi ikinci
iKincı sorunun
cevabında
ndaref ref ve nüzûlü inkâr edenin küfrünü nefyetmesidir
ili/ r/Mfi ı/*J-\ ^ _I _•• I t.ı -
Bu da ilk soruda geçen, ref' ve nüzûlün kendilerinin nefye
ditmesinden sonradır... İki cevapta zikredilen nefiy merha
ref ve aotolun inkâr,------------■■•«•m
~ ~ ---------------------------------------- ve bu n lan n vu^uu^un
v u k ll
^82 Eğer isterseniz bu acık ^^>717?
O Tiı f ' I --------- ---- -_______ __ ______ _____

dergisinin 517 te,


Vozdiğ,
S S d —l i r mokores/n/n 5onı,n«
eder, hiçbir
eden hiçi, şey y o k t u r ' d .
d nOzOi ü hakkında iddin
fien de derim ki-
ki' ŞgÇp\hıt ^ ' Vono, ^z â h iriy le zan n -ı galip ifade
b i r i e c i M i " i m a n zariıı^ . .

2korkm' d Z ntüm
^Tur'dn'ın e „ a - e duu
^ r ^ ‘dn endişe

-T aahhkkikik-b
— —
de "T " abaşlığıyla
llığ ıy la ö gövdüğü
düğn

«"lövr- n iri... d w k ü
"“«'"'•m/, "/„
e o s s C T Serek vo/rtür. rL °'i' nasslarm mikJajr.r eTTd e n k is im koktur.
„ u ,,.
So*ce
S kut'ân'*
ad ece Kur'ânVc
'edüettiğTf^’ "‘"'erin t o m o 7 ' ° v e nü. d ü ş m e k t e n
°^“7 w 7 " r '“ * ^ur-ön',„ 7
'""'W /Î6û^^^ d*S'Wfr.
e ğ ild ir. Şeyh'in
Şeyh'/n bürntin
0“™*
^drnmen /Vorr,,,,.. V"'*'"-- fMustoft, c„r„ ... ,mwn/e*
7 ^ 7 n rütıkirü mdl-'
^ '^Slrotuo, kastetm ekted ir. BU
^ ' ^ 2û l-i fsğ (a le y h is s e lâ m )

Scanned by CamScanner
^ .-UnUuri $efıa(

bunları inkâr edenin küfrünün


jjliTis^i arasında, bir de bunların vukuunu tasdik et-
fgd^^ .^jjl^te bunları inkâr edenin tadlîl edilmesiyle yetini-
j(fir etmekten kaçınma merhalesi vardır. Şeyh bunu
^pda zikretmemiştir. Fakat eğer bu iki hâdisenin vukû-
f^^'^^^'sdjk ediyorsa bunları inkâr edenin tekfirine yanaş-
jçin bu merhale zikredilmeyi hak etmektedir. Şeyh
pı^V^J^^inde bunları inkâr merhalesinden, makalesinde ol-
öpem verdiği inkâr edeni tekfir etmeme merhalesine
tır konuya verdiği büyük önemden dolayı
makaleleri mütalaada tam olarak uyanıkolmayan
p^^'^^ler Şeyhin kalbinin söz konusu iki merhale arasındaki
'^''^h^lede m utm ain olduğunu zannettiler. Hâlbuki Şeyh
isinde, kendi görüşü olan re f ve nüzulün tümden inkâ-
"'^''muvafık olf^^masmdan dolayı bu merhaleye değmme-
Basit zihinlerde bu zannın oluşmasından da çekin-
" ' T Bilakis Hz Isa'nın durumu hakkındaki görüşüne
S ; olmasına rağmen bu zannın oluşmasın, arzu etti ki
kuyucuların bu konuda kafası karışsın ve gerçekte olanın
a S i düşünsün. Çünkü ref' ve nüzûlü inkâr olan goruşunu
A ■ ıHanvavmakta yenilgiden korktu. Bu sebeple goruşunu

i i n k â r edenin K kfir edilnıeslni inkâ.

ve nuzulu inkar edenin Kurruı daha zor


« m , ,e f ve nüzûlun „ d f kâ«rln
y ü k le d i,, özellikle ç a jd ,,
küfrü mübahtır. A ncak kim senin on k «jekfirden
y jr . Sanki onlar ilk d o ^ e m le rd
<iaha büyük günah y o k tu r ^igrak anladılar.
W tekfirin ağırlaştırılm ası ve yasak m ^ a b u l etmediği
^'naenaleyh Şeyh, Hz. İsa'nın ref' ve nuzulunu kao ^

Scanned by CamScanner
^ idn hile yapıyor ve onları
;^ v iç l e suretiyle tasvir ederek kç!' I
^ ° T fX ü oT bu ta rtış m a konusun^ n,| i
U n in kufru^^ sağlıy^^- Lltnetrryen m doğruluğu» '

“ ? % nO»)“ «’!,’ ' İ r l n d » ' aç.k d e l.lle rte ,spa,

ğimiz
karşı çıkmaKtar^- v a s fın d a n ön ce aslında
Seyh'in benimle B unu b ilm e m le birlikte
Ben
-ı,« o
tartışmakta olduğunu
^ ° ) r '^ ü z üJ m^ inİn kârın
kârın d d aa h aklı m
naKiı m ıı yoksa
yoKsa hak
hak
görüyorum
görüyorum K kiİ re
ret o ld u ğ ------- -------
u n u n a raştırılm ası yerine
ve doğrudan ^apn^'^ kâfir o lu p o lm a d ığ ı bahsine
beniref'venuzulnı K^^^^ j a b en i zo r d u ru m d a bırakmak
onun isteğine uyarak d u rm a m ı istediği
istiyor. Halbuki on ^ n ü z û lü n ü in k â r e d e n i tekfir
e“ a;nı'Iekilde bu münkiri te k fir e trn e k te n kaçınmakla
yetinmeyip buna ilaveten
yetinmeyip ouna ref' ve
---------------- • n u zu l h a k k ın d a k ı ayet - ve-
hadisleri yokluk konumuna dü şürerek o n u n d o ğ ru yoldan
saptığını ve hata yaptığını söylem ekten g e ri d u ra n ı da tekfir
. ^ 1 - » ty _ I / t r ~ __ # ı _ • - ^ ı _ I
etmek bana zor gelm ez... Fakat e l-K a v lu 'l-F a s I kitabımda
hiç kimsenin küfrüne h ü k m etm ed im . S a d e c e bazı insanları
mugayyebâta inanmamalarından d o la y ı m u c ize le re inan­
mamakla suçladım. Bunun sebebi açık k o n u ş m a k ta n ka­
çınmam değildir. Bilakis İnsanların ç o ğ u n a k â fir o lu p son­
ra da kâfir olm adım 'dem ekten d a h a k o la y b ir şeyin olma-
H İtn ^ bir kimseyi tekfir e tm e n in fa y d as ız oluşun-
geçen ant^ı ^^ı^^nın za rif h ik â y e le rin d e n birinde
"»maz kıhnm! " î™ " *“ °Wuğu gibi: -AbdesIsB
“ ™ “ “■'»''ar*. B.n k,ld,m n alzım a da »

4=4=^
SL.
Scanned by CamScanner
-X

’■ serm edi"P eki, Hz. Isa'nın re f ve n.w . ‘ '


olan Şeyh'in, Allah'ın, Kur'ân'm^ kâf„
‘’Î ^ a n l' bir varlık olarak vasfettiği şeytamn
«i‘' . zamanki durum u nedir? Mesela a^i u ‘"kâr
.« » ' C u r -n u s tu r : ^
K , ile e ğ ilm e kte n se n i ne alıkoydu? Büvûklnir

; g K: " ' U , ra i, „„„


y o ra ; , : - t ‘ ~

Moft. î-» ^ ' " ' • Û )" ' « (■» oraOoo


,en kovuldun. Ş üphesiz b e n im la n e tim hesap ve ceza gününe
Hadar senin ü ze rin e d ir." İblis, "Ey R abbim ! Öyle İse bana in-
sanlonu d iriltile c e k le ri g ü n e k a d a r m ü hle t ver" dedi. Allah,
(öy/e buyurdu: "Sen o b ilin e n vakte (kıyamet gününe) kadar
mühlet ve rile n le rde n sin ." İblis, "Senin izzetine andolsun ki, iç­
lerinden ih lâ sa e rd irilm iş k u lla rın hariç, elbette onların hepsini
ozdıracağım" d e d i. A lla h , şöyle buyurdu: "İşte bu gerçektir.
Sen de gerçeği s ö y lü y o ru m : A ndolsun, cehennemi seninle ve
onlardan sa n a u y a n la rın hepsiyle dolduracağım .""" (Sâd,
38/75-85) "Ç ün kü o (şe yta n ) ve kabilesi, onları göremeyeceğiniz
yerden sizi g ö r ü r k r .'^ ^ (A'râf, 7/27) "İblis ise cinlerdendi de
m i n i n m , l d a m a ç M n Şim di *
r f » kendinlıe d o s tla r m edm iyorsm nz! Ho/tah onia, smn
için birer d ü ş m a n d ırla r."^ ' (Kehf, 18/50)

(VO) cgUM . . m' , .J.

J3IÎ isji3 v) (AO)s'.

(rv.jij*^ı .t ^ yi
ûj^), s^jLt
r- . t î - ’ - ■
^3 03^ '' ' '

Scanned by CamScanner
Uaûf-I iOso

ise tıpkı Şeytonın durumu gibidir, ç . ^


m ürıatıK iaw <--- „ der. Irksan inkâr edince de ''ş o p .^
şeytan insana, ^ ^en âlemlerin Rabbi olan AHaJ'^
ben senden a za g ı^ k şgyh kabahatinden da?
korkarım"der. ^ v e "Allah şeytanla ilgili ayetu J

demiştir.
Binaenaleyh şeyh görüşlerini yıkan c e v ^
tevil ve Hz. İsa'nın ref' ve nuzuluyle ılg h varıd olan hadisleri
hafife almada bir çıkış bulamayınca, A a veresulüoayetiçf
ve hadislerde Hıristiyan efsaneleriyle uyumlu şekilde kotm.
şuyorlar" diyecektir. İşte bu şekilde bir küfürde bulunup da
bunun küfür olduğunu kabul etmedikten sonra Şeyh'in tekfir
edilmesinden ne fayda elde edilebilir ki?

Biz bir kimsenin küfrüne hükmetmek ile buna sebep olan


söz ya da fiili son derece kötüleyerek, ebedi cehenneme
müstehak olmasınlar diye kendilerini bu tehlikeden koruma-
lan için Müslümanları uyarmaktan başka bir şevi arnarlsm,
yoruz. Bu durum eğer tehlikeye atılan kimse uyLılma v e S

Fakat eğer bu kişi nesrivat ve tpüfick • ^ ı ^ ^

i„ e .e „ 4 ’
Onun tekfir oh*i .
Vecdî Beyin eski rnTkallîer'"!?*^^^''' onun, Ferid
!!? l!l'^ ''^ ^ 'n d a , ç S birinde kendilerine işaret
7 - ^ ^ yazılar, ve kaside
v: i ,

Scanned by CamScanner
$e8fcûMaı« uUustfljla knU, . r. .

sokuşturmakla insanların zihinle,- •

^ Jjeyenlerden biri olduğunu göstermektik

davranan! ı ..
mayıp insanları küfre düşmekten ^'^''®^^^'’®tlüşeni
>'«"^/„lm as, g a ,.te n yerin “
S ,i küfründe cesaretlendirme ve Allah'ın
azabını hafife almadır. Müsamahakâr k t e e ' n l S
,^,„arhamet eden suretinde görünmesi ve küfürden ,a“ -
iııanın da katı kalpk sert bırl olarak gösterilmesi Müslü-
yanları aldatmasın. Çünkü katı olan kimsenin sözü Allah'ın
Resulü'nün sözlerinin mefhumuna daha muvâfıksa,
Allah'tan bir ahit almamış olan bu müsamahakâr, Allah'ın
‘Onlar ateşe karşı ne kadar da dayanıklıdırlar"(Bakara, 2/175)
dediği kimseler hakkında gösterdiği merhamette fuzûli
olsa gerektir. Özellikle de küfür ve iman ile ilgilenmeyen,
yani küfrün öfkelendirmediği ve imanın da sevindirmediği
kimsenin m erham etine tabi olmayan "Allah'ın merhame-
ti'nden menkul m erham etinde fuzûli olsa gerektir. Çünkü
bu hoşgörünün kaynağı, memleketin dininin -ki onda müsa-
rnahakârın kendi dini de vardır- kâfirin küfrü ve başkalarının
onun izinden gitmesi sebebiyle tehlikede olmasına ehem­
miyet vermemesidir. Müsamahakârın bu kabul
etmemesine gelince bu onun din işlerine verdiği önem ye
itinanın azlığındandır. Ancak eğer malı ve
ikindisinin kıymetli gördüğü bir şeye böy e ır
» r t i« ufak bir şüphe onu endişelendin- * ^ ^
« -n .il eok zayıf da olsa
fayfe buyuntıaktadır:'ffe kİ. kgef . kesoda
*« *S k *,iz, eslerinizi c ^ r e lU ^ to zd m f-9 «

Scanned by CamScanner
ticaret ve beğendiğini^'y^

^•■n.im "Ben Şeyh M uham m ed Abduh'


Baz, dergilerde sözüne gelince, bun,
un mezhebine göre başkalarının İslam'ın dışında say,
nakleden kışı bu ^^^ul etm esi hasebiyle Şey,,
dıklannın ^ ğ |y |e övmek istemiştir. Fakat bu hen,
Abduh’u 9 ° ^ 9 Ijg n e hem de başkasına göre küfür

9«"
veren bir sözdür. Hz. Peygamber sallallâhu aleyhi ve selkm "Ey
Fâtıma! Allah'ın yanında sana hiçbir faydam dokunmaz"'®
dedikten sonra Şeyh Muhammed Abduh'un şâz mezhebine
tabi olana bu tâbiiyet ne fayda verir ki?

Bu durumda Hz. Peygamber'in “Kolaylaştırın zorlaştırmayın


müjdeleyin nefret ettirmeyin”‘” hadisiyle bize cevap verile­
mez. Çünkü biz küfür ve iman meselelerinde katı davran­
makla mesela Mutezile gibi büyük günah sahibini imandan
çıkarmak veya Haricîler gibi bu günahla onu küfre sokmak
S r “ 0S "V a B a v „ ,„ ™ . e , S
kudretine imar. «

m er-Risâiç
/88 er.Risâie der
d i •■■■ ' " ^ ' ' O- ^^31^
\jti\lS
edphtirlıj:- ^ Savicınrl^ ( ^ İ ( ^ k T İI \ t - |-r*ıı - » S İ ı .• '
’Z Z y " ’‘‘^^^yyyh y ' " " ” yoynlonan
^ naklet ■ ^arafınH '^SUizler tarafm rt ^ ^ b â r e k 'in makalesinden
E ’B b2 '- “ '"''■ '"'r I'e bu t y Sultam ola,a!

' ' ^ S a " , 3 S i : U e s m y '^ ° r ı : 5 1 8 , s a y f a : 4 4 B . m l


^ Vasâ\/n" c

Scanned by CamScanner
_g,i,ta(ı.(a. S.1,.1 U.., ^

W 9 = y i nausltatein « „
< | a « benW çahsma h ^ l a „ „ , ,
■ 'i r . H ara bazı m « s e b b ıh le , U lart,„
ni görenlerin onun İslam'a yabancı biri olduğunu zan
‘‘'îelerinde'^
,rtielenn“ '='‘ kalbinde en ufak bir sıkıntı duymamal
un biKintı duymarrrakta.
■I®'f L. bu
h,ı benzemeyle gurur duyup kendisi hakkında h;.ı,innH, ne
^ ^[^edildiğiy^® de ilgilenmemektedir. Benim nazarımda
le bir kişi» İsismî izzet-i nefsi olmaması ve bu izzet-i nefsin
islern'ı küçük görmenin kâim olması sebebiyle bir
'^^firdir Müslümanın, kalbindeki bu izzet-i İslam'ı ona zıt olan
^ igrden kaçınmakla korumasında ise herhangi bir zorluk
bJunndar^^ktadır.

■• meselelerde araştırma yapanların hatalarının çoğaldığı


^""amanda, Allah'ın karşısına Müslüman olarak çıkmayı
-^ L e v e n le r bilsinler ki, onun dışında bir din arayandan
1 u n asla kabul edilmeyeceği İslam, çok büyük yücelik ve
î L iv e t e sahip bir dindir. O, Müslümanların onun asa-
f den asalet öğrenmelerine yaraşır bir dindir. Kim dinine

saygı gösterirse kend J '. , L bu din kendisini


göstermeyene de saygı ^ . . -jjgrenMüslümanı mazur
tazimde herhangi bir ıhma nefsin kınaması
görmez. Bu sebeple kaibi" ^ gtirmedeki noksanlıklara
şartıyla dinin gereklerini y gn ufak bir kuçum-
gözyumsa da kendisine karşı g , 15ı Binaenaleyh pek
seme ve hafife almada kişiyi ter gözetmesi halin-
çok günahı işleyen bir kimsenin u Ş parması mümkün­
de iman, selamette olduğu için dinim K

__________________

Ben insen, küfre sokan bu h afife


^<Jrküm veya A rabım . S o n ra M ü s lü m a n ım 'Y -------------- ----------^ ^

Scanned by CamScanner
Scanned by CamScanner
I lıakl^^ ‘^^'■'■'yet kuranlnn'gö®'® söylemeye
? J a f e t ¥ ^ edeplenm iş olan ülkelerin sal 'Medeniyet
L d e gördüğü zam anda önlemlerini aw
lılık ve katılıkla davrand.ğ,n, g ö r d ü ğ ü m T lib r ' h -*"
âlimlere şunu söylem e hakkım var: 5ımdı o

kulak verin! İslam ın düşmanlarına değil de İslam'a u


^ e t edin. İslam'ın hüküm lerinden ve kuraliarından düşmam
,3 ,n a yardım cı ve destek olacak şeyler çıkarmayın.?s^^,
kendisine m e rh a m e t etm eyen düşmanlarına m e r h S
eden ve arkadan vurup saldırsınlar diye meydanı düşman­
larına bırakan t)'*'ahm aklık, aptallık ve gaflet dini haline Getir­
meyin"'"'^

On birincisi, Hıristiyanların akidesine göre Hz. İsa'yı Yahu-


diler katletm iş ve çarm ıha germiştir. Katlinden günler sonra
da Allah onu diriltm iş ve göğe yükseltmiştir. Biz Müslü­
manların akidesine göre ise hiç katledilmeden Allah onu
yükseltmiştir. Dolayısıyla Müslümanlar ve Hıristiyanlar Hz.
- . . ı_ . . . __ ir^
JlüaûJ-l >$90

Şeyh Şeltût'un buna bir cevabı olacaksa şu oiu^.,


Yahudilerin Isa'sı ne nerede ise oradadır! ' ş.

Tercümede Yararlanılan Kaynaklar

Ahmed b. Hanbel eş-Şeybânî, M üsnedi Ahrned h


thk.Şuaybei-Arnaût-ÂdrlMürşid,Müessesetü'r-Ri5-j
1420/ 1999.

Âlûsî, Ebu'l-FadI Şihâbüddîn es-Seyyid MahrnûH


Bağdâdî, Rûhu'l-Meânî fî Tefsîri'l-Kur'âni'l-Azî çi
Mes'anî, Dâr İhyâi't-Tûrâsi'l-Arabî, Beyrut ts

Beyzâvî, ei-Kâdî Nâsıru'd-Dîn Ebî Sa-îd Abdullâh u


Muhammed eş-Şîrâzî el-Beyzâvî, Envâru't-Ter^^J b

Haşan Haliak-Muhammed Ahm ed el-A tr;,c" Subhî


Muessesetü'l-lmân,Beyrut1421 / 2000 . '^"''^'^-Reşîd!
Buhârî, Muhammed b kmâîi ı r.

» « -n . K o J 7 "^
IvNVVbdzOhY ■' ^*P'=^/'^WVY.youtuh^
“ ®-com/watch?v=-
Ahmed b m u

Ebûns ^ ' Abdülhâdî


jl thk. ş i^ 'j'e y m â n b E ş -a s

1 4 3 0 / 2 ^ " " " ' '^^'■ "belli, Dâru'r-

Scanned by CamScanner
'*»“"•'”-^ « .1 .-.k......,
Ebussuûd, Muhammed b m k ’ 4>
Ebissuûd el-Müsemmâ IrsâH,. Tefsir,,
Kur'âni'l-Kerîm, Dâr Ihyau't-Türâsi'u

EIrtialılı M u h am m ed Hamdi Yazır


Neşriyat ve Dağıtım , ts. ' Hak Dini Kur'ân Dili, Eser

E„™llah Vük»l, -ö vh e,M ',.T e.K d ; Dİ», v„, 4 s ,.js 8


es-Seyyid C em âlüddîn el-Efaânî »» u
et-Ta'lîkât alâ Şerhi'd-Devvânî M'l
M ektebetü'ş-Şurûk ed-Devliyye, Kahire 1İ 33/2002

Ethem Ruhi Fığlalı,"Kâdiyânîlik'; DİA, XXIV, 137-139.

Fahreddin er-Râzî, Tefsîru'l-Fahir'r-Râzî el-Meşhûr bi't-Tefsîri'l-


Kebîr ve Mefâtîhi'l-Ğayb, Darul Fikr, Beyrut 1401/1981.

Ğumârî, Ebu'l-FadI Abdullah b.Muhammed b.Sıddîkel-Hasenî,


Akîdetu Ehli'l-islâm fî Nüzûl-i îsâ, Âlemü'l-Kütüb, Beyrut
1406/1986., Ikâmetu'l-Burhân alâ Nüzûl-i Isâ fî Âhiri'z-Zamân,
el-Mektebetü'l-Ezheriyye li't-Türâs, Kâhire ts.

Hatib Şirbini, es-Siracü'l-Münîr fi'l-iâneti alâ Marifeti Bazi


Maânî Kelâmi'l-Hakîmi'l Habîr, Dar Ihyau't-Türâsi'l-Arabî,
Beyrut 1425/2004.

Ibd Ha«r. A hm «, b. A,i b, H,ce,


Sarhi Sahlhl-l-lmâm Ebl Abdillâh Mdhammrf b. t a . l al
Buhârî,el-Mektebetü's-Selefıyye,ts.
I " I I-. Amer b. Kesîr el-Kureşî ed-
Ibn Kesîr, Ebu'l-Fidâ Isr^aı^l • . Muhammed es-
Dim aşkî,Tefsîru'l-Kur'ânı'l-Azım ,_ 1420/1999.
Selâme, DârTaybe li'n-Neşn vet-Tevzı, Kiy

Scanned by CamScanner
I __ _ __

. Fnver Şâh el-Hindî, Keşmîrî,


Keşmîrî.^^‘^ ^ ^ " iL li'l-M e s îh , th k. A b d ü lfe ttâ h Ebû > b ,

.Refuîsâ"er-Risâle,sayı:462,sayfa:si3 ^
-Risâle, sayı: 514, 363-366

»I
' ' . /I AbîHp" er-KisaıC/ /■«• - t-to-44c
^“‘’" " s S 'l 'A k î d e '; er-Risâle, say,: 519, sayfa;
" T -H s i û t , el-Fetâvâ Dirâse lı-Muşkılâti'l-Müsii^,,'
^ fî lyâtihi'l-Yevm iyyeti'l-A m m e, Dâru'ş-Şark, Kahi,
^004 1424^ "Hz. İsa'nın Göğe Yükseltilmesi ve Tekr,,
S S ü " trc. Mustafa Baş, Dinî Araştırmalar, VII, s. 289-306.

Muhammed b. Ebî Bekr b. A bdülkâdir er-Râzî, MuhtâruV


Sıhâh, Mektebetu Lübnân, Beyrut ts.

Muhammed Mustafa Merâğî, M u h am m ed Hüseyin Heykelin


Hayât-, Muhammed kitabına takdim yazısı, Dâru’l-Maâhf,
Kahire ts.
Muhammed Zâhid el-Kevserî, Nazratün Âbiratün fî Mezâimi
men Yünkiru Nüzûle îsâ aleyhisselâm Kable'l-Âhira, Kahire
1408/1987., Nüzûl-i îsâ (aleyhisselâm) Meselesi, trc
Abdülkâdir Yılmaz, Rıhle Kitap, İstanbul 2012.

Müslim, Ebu'l-Hüseyn Müslim b. el-Haccâc el-Kuşeyrî en-


Neysâbûrî, Sahîhu Müslim, thk. M u h a m m e d Fuâd Abdülbâki
Dâr Îhyâi'l-Kutubi'l-Arabiyye, Kahire 14 1 2 /1 9 9 1 .
Mustafa Sabri Efendi, el-Kavlu'l-FasI b e y n e 'l-le zîn e Yü minû
bi l-Gaybi vellezîne Lâ Yü'minûn, Kahire 1361, Mevkifu

Scanned by CamScanner
^g/(_||mi ve'l-Âlemi min Rabbi'l ÂIp
pâr İhyâi't-Türâsi'l-Arabî, 867^7? .!^® 'bâdihi'l-Mürselîn,
Kubbaati'l-Cedîde ve Mağzâhâ |-Ced i / f ’j
1356, sayı: 584, sayfa: 10-16. '^ ^' Zilkade

,s Sindi i t t e Abdulfenâh Ebû a u d d ^ M e t e b e t r M 'S


el-lslâmıyye, Beyrut 1409/1988. Matbuat

NeseJ Ebu'l-Berekât Abdullah b. Ahmed b. Mahmûd en-


Nesefî,Tefsıru n Nesefî (Medarıku't-Tenzîl ve Hakâiku't-Tevîl),
thk. Yûsuf Ah Bedıvî, Dâru'l-Kelimi't-Tayyib, Dimaşk-Beyrut
1426/2005. ^ ^

Nevevî, M u h yid d în Ebû Zekeriyyâ Yahyâ b. Şeref en-Nevevî,


Şerhu'n-Nevevî alâ Sahîh-i Müslim, Mektebetü'r-Rüşd, Riyad
1425/2004.

Reşîd Rızâ, Tefsîru'l-M enâr, Dâru'l-Menâr, Mısır 1367.

Seyyid M u h a m m e d Hüseyn el-Affânî, Sekbü'l-Abarât li'l-


Mevti ve'l-Kabri ve's-Sekerât, M ektebetu Muâz b. Cebel, Cîze
1420/2000.

Taberî, Ebû Cafer M u h a m m e d b. Cerîr,Tefsîru't-Taberî Câmiu'l-


Beyân an Te'vîl-i Âyi'l-Kur'ân, Abdullah b. Abdulmuhsin et-
Türkî, Dâr Hecr, Kahire 1422/2001.

Yusuf Şevki Yavuz, "Elmalılı M uham m ed Hamdi", DİA, XI, 57­


62.

Zekî M übarek, "el-Hadîs Zû Şücûn", er-Risâle, sayı: 518, sayfa:


446-448

=t=*

Scanned by CamScanner
o- 4=4: >^sa

Zemahşerî, Cârullâh Ebu'l-Kâsım Mah -


Zemahşerî.el-KeşşâfanHakâikiĞavamid^*^'* Ö *
Ekâvîl fî Vücûhi't-TeviU hk. Â d il Ah me d^ ^ ' ’^” **
Ali M uham m ed M u a v v id , M e k te b e t.v ı. JS .
1418/1998., Esâsu'l-Belâğa, D â r u l - K ü t ü S >
1419/1998. ° ''"f9iyy„ V
'S
http://www.islamahmadiyya.net/inner/l674/i
ındex,asp

Scanned by CamScanner

You might also like