You are on page 1of 19

DÜNYANIN TEKTONİK OLUŞUMU VE DEĞİŞİMİ

Big Bang (Büyük Patlama) Teorisi evrenin kaynağına dair günümüzdeki en büyük teoridir. Büyük
Patlama Teorisine göre bundan yaklaşık olarak 13 milyar yıl önce zaman ve madde yokken, çok yüksek
sıcaklık ve yoğunluktaki bir ortamda patlama olmuş ve patlama sonucunda en hızlı hareket eden kütleler en
dışta, daha yavaş hareket edenler ise en içte olmak üzere, boşluğa doğru bir yayılım başlamıştır ve yine
teoriye göre bu yayılım halen devam etmektedir. Teoriye göre başlangıçta evren tek bir nokta halindeyken
milyonlarca yıl genişleyerek şu anki formuna ulaşmıştır. (Hala da genişlemektedir)

YERİN KATMANLARI
Küre şeklindeki katmanlara Geosfer denir.
1- Yer Kabuğu: Yerküre, çeşitli kayaçlardan oluşmuş katı bir
kabukla çevrilidir. Yerkabuğunun ortalama kalınlığı karalarda
35-50 km, denizlerde ise 8-10 km’dir. Yerkabuğu yoğunluğu ve
kalınlığı farklı iki tabakadan oluşur. Bunlar;
a) Sial (Granitik Kabuk–kıtasal katman): Silisyum ve alümin-
yum bileşikleri fazla olduğu için bu isim verilmiştir. Yoğunluğu
en düşük katmandır. (2,7 g/cm3). Kalınlığı karalarda fazla,
denizlerde azdır. Granit, kalker ve kumtaşı gibi hafif olan
taşlardan oluşur.
b) Sima (Bazaltik Kabuk-okyanusal katman): Yoğunluğu daha
fazla olan bazalt türü taşlardan oluşur. Silisyum ve magnezyum
bileşikleri fazla olduğu için bu isim verilmiştir. Yoğunluğu
sial’dan fazladır (3,3 g/cm3). Kalınlığı karalarda az, deniz diplerinde fazladır.
ÖNEMLİ: Kabuk ile manto arasındaki sınıra Mohorovicic Süreksizliği (Moho) denilir. Ünlü Hırvat
sismolog Andrija Mohoroviçiç ‘in adını taşıyan Moho hem okyanus kabuğunu hem de kıta kabuğunu altta
yatan mantodan ayırıyor.

2- Manto: Yer kabuğunun altındadır ve malzemeler koyu eriyik haldedir. Ateş küre de denilir. Yer
hacminin en büyük bölümüdür (%80). İç kuvvetler enerjisini bu katmandan alır. 50 km den başlayıp 2883
km’ye kadar devam eder. Manto Dünya kütlesinin %67’ini oluşturur. Yoğunluğu 3,3 g/cm3 tür. Yoğunluk
derinliklere inildikçe artar. Manto ikiye ayrılır;
a) Üst Manto: 50 ila 700 km derinlikleri arasında yer alır. Yoğunluğu 3-4 gr/cm3 arasında değişir. En
önemli bölümü dış kısmını oluşturan Astenosfer’dir. Çekirdekteki termonükleer reaksiyondan ısınan ve
yüksek basınç altında olan astenosfer yarı katı haldedir. Akışkan haldeki magma, dikey ve yatay
konveksiyon hareketlerine sebep olur. Yerin en üst katmanı olan litosfer, astenosfer üzerinde hareket eder.
Bu hareket levha tektoniğine, buna bağlı olarak tüm tektonik olaylara (kıtaların kayması, deprem,
volkanizma, sıradağlar ve rift vadilerinin oluşumu) sebep olur.
b) Alt Manto: 700 ila 2883 km’ler arasında yer alır. Yoğunluğu 4,5-5,5 g/cm3 arasında değişim gösterir.
Alt manto katı halde bulunur.

3- Çekirdek: Yoğunluğu ve kalınlığı en fazla olan katmandır. Basınç ve yoğunluktan dolayı katı haldedir.
2890 km den başlayıp 6370 km kadar devam eder. Dünya toplam kütlesinin %32,2 dir. Sıcaklığının 4500-
5000°C olduğu düşünülmektedir. Demir ve nikel fazla olduğu için buraya NİFE denilmektedir. Yoğunluğu
fazla olduğundan Barisfer de denilmektedir. Çekirdek ikiye ayrılır;
a) Dış Çekirdek: Çekirdeğin dış kısmıdır. 2890-5140 km arasında yer alır. Yoğunluğu 10 g/cm3 tür. İç
Çekirdeğe göre daha akışkandır.
b) İç Çekirdek: Dünyanın en merkezdeki kısmıdır. Yoğunluğu 13,6 g/cm3 tür. Yüksek basınçtan dolayı katı
haldedir.

1- Birol Altunay
DÜNYANIN TEKTONİK YAPISI VE LEVHA TEKTONİĞİ
Alman bilim adamı Alfred Wegener'in Kıta Kayması Teorisi'nin geliştirilmesi sonucu oluşmuştur.
Başlangıçta tüm kıtaların Pangea adında tek bir kıta olduğu, sonradan parçalanarak zamanla günümüzdeki
yerlerine ulaştığı görüşünü ortaya attı. Dünya'nın yüzeyi kesintisiz gibi görünüyorsa da gerçekte dev
boyuttaki bir yap-boz gibi birbirine geçen parçalardan oluşmaktadır.
Levha adı verilen bu parçalar, çok yavaş olarak sürekli biçimde birbirlerine göre hareket ederler. Bir
levha, yalnızca okyanusal ya da kıtasal litosferden oluşabildiği gibi her iki litosfer türünü de içerebilir.
Levhalar, levha sınırı ya da levha kenarı ile sonlanır.
ÖNEMLİ: Deprem, volkanizma, tsunami, kaplıca veya gayzer, jeotermal, tektonik dağlar ve ovalar, rift adı
verilen yarıklar, okyanus çukurları, okyanus sırtları ve maden çeşitliliği levha sınırlarında görülür. Levha
sınırları genç oluşumlu olduğu için yükseltileri genelde fazladır. Heyelan ve çığ riski fazladır.

Levhaların hareketlerinde yer kabuğunun bütün bu özellikleri rol oynar. Levhalar ortalama olarak
yılda birkaç santimetre ölçeğinde hareket ederler (Bu kayma en uç örnek olan Pasifik levhası için yılda 15
santimetreye ulaşmaktadır). Hareket halindeki levhaların birbirleri arasında üç tür ilişkisi olabilir.
1- Yaklaşma,
2- Uzaklaşma,
3- Yan yana kayma.

2- Birol Altunay
Levha Hareketleri
1. Yakınlaşma Hareketi Yapan Levhalar

2. Uzaklaşma Hareketi Yapan Levhalar

3. Yanal Hareket Yapan Levhalar

Yakınlaşan Levhaların Oluşturduğu Yeryüzü Şekilleri


İki kıtasal levha yakınlaştığında: Kıvrımlı veya kırıklı sıradağlar,
Kıtasal ve okyanusal levhalar yakınlaştığında: Okyanus çukuru (hendek) ve volkanlar,
İki okyanusal levha yakınlaştığında: Okyanus çukuru (hendek) ve volkan dizileri oluşur.

Uzaklaşan Levhaların Oluşturduğu Yeryüzü Şekilleri


İki levha uzaklaşıyorsa okyanuslar ve bu okyanusların
ortasında volkanik sıradağlar (okyanus sırtları), rift adı
verilen yarıklar oluşur.

Levhaların Yanal hareketi


Levhalar yanal hareket ediyorsa depremler oluşur.

3- Birol Altunay
JEOLOJİK DEVİRLER
İlkel Zamanlar (Prekambriyen) - 4 milyar yıl
Bakteriler ve algler gibi ilk yaşamın ortaya çıktığı dönemdir. İlk kayaç katmanları oluşmuştur.
Fotosentetik bakterilerce üretilen oksijen deniz suyunda çözünmeye, sonra da atmosfere karışmaya
başlamıştır. Kıtaların güney yarım kürede bir araya gelmesiyle, dev kıta Rodinia (Süper Kıta) oluşmuştur.
Assintik (Huron) Orojenezi oluşmuştur.
Prekmbriyen zaman, Arkeyan Devir ve Proterozoik Devir olarak ikiye ayrılır.
ÖNEMLİ: Assintik Orojenezi (Huron Orojenezi): Alt ve Üst Algonkiyen (Proterozoyik) arasında meydana
gelmiştir. Kambriyen tabakaları bu formasyonlar üzerinde açılı uyumsuzlukla dururlar. Kanada masifinde,
Baltık havzasında ve Büyük Colorado Kanyonunda bu durum açıkça görülür.

1. Zaman (Paleozoik) – 370 milyon yıl (545 milyon yıl önce başlayıp 251 milyon yıl öncesine kadar uzanır)
Gezegenin tüm tarihi boyunca, yaşamın çeşitliliği ve yaygınlığı yönünden en parlak zaman aralığıdır.
Kıtalar tek parça halindeydi (Pangea). Kaledoniyen ve Hersinyen (Variskan) orojenezi oluşmuştur. Ural,
Appalaş ve İskandinav Dağları oluşmuştur. Dev bitki türlerinden oluşan ormanlar gelişmiştir. Taş kömürü
yatakları oluşmuştur.
Paleozoik Zaman; Kambriyen, Ordovisyen, Silüryen, Devoniyen, Karbonifer ve Permiyen dönemleri
içeren altı alt dönem olarak incelenir.
ÖNEMLİ: Kaledoniyen Orojenezi, İrlanda ve Britanya'nın kuzey bölgelerinde, İskandinav dağlarında,
Svalbard'da, Doğu Grönland'da, Kuzey Amerika’nın Göller Bölgesi’nde ve kuzey-orta Avrupa'nın bazı
kısımlarında kaydedilen bir dağ yapı dönemidir. Kaledoniyen orojenezi, Ordovisyen'den yaklaşık
Devoniyen'e kadar olan, yaklaşık olarak 490–390 milyon yıl önce meydana gelen olayları kapsamaktadır.
Hersiniyen Orojenezi (Variskan Orojenezi), Paleozoik (birinci jeolojik zaman) devrin ikinci yarısını
oluşturan Karbonifer ve Permiyen boyunca, Lavrasya ile Gondwana arasında çarpışma ile oluşan orojenez
dönemidir. Ural dağları (Rusya) ve Appalaş Dağları (ABD) Hersiniyen orojenezi ile oluşmuş dağlardır.
Hersiniyen kıvrımları Avrupa'da İrlanda ve İngiltere'den başlar, Fransa, Almanya oradan da Polonya'ya
kadar uzanır. Hersiniyen dağları daha sonraki zamanlarda aşınmış, eğrilmiş ve yeniden yükselmiştir. Harz
(Kuzey Almanya), Massif Central (Güney Fransa), Bohemya Dağları (Çek Cumhuriyeti), Kara Ormanlar
dağlık bölgesi (Almanya’nın güneybatısı) ve Meseta Central (İspanya) bu dağ grubundandır.

Türkiye Masif Araziler


1. Zonguldak Masifi 2.Yıldız Dağları Masifi 3. Kastamonu–Devrekani 4. Kırşehir Masifi
5. Bitlis Masifi 6. Mardin (Eşiği) Masifi 7. Menteşe–Saruhan (Menderes) Masifi
8. Anamur Masifi
Dünyadaki Masif Araziler
1- Kuzey Asya (Sibirya) 2- Kuzeybatı Avrupa 3- Doğu Avrupa
4- İskandinav yarımadası 5- Kanada 6- Amerika kıtasının doğusu
7- Avustralya’nın büyük bir bölümü (Güney doğusu hariç-Avustralya Alpleri) 8-Antarktika

ÖNEMLİ: Paleozoik Dönemde, Zonguldak taş kömürü yatakları oluşmuştur.

2. Zaman (Mezozoik) - 170 milyon yıl (251 milyon yıl önce başlayıp 65 milyon yıl öncesine kadar uzanır)
1. jeolojik zamanda oluşan kıvrım dağları dış kuvvetlerin etkisi ile aşınarak peneplen adı verilen
düzlükler oluştu. Aşınma sonrasında deniz çukurlarında büyük oranda tortulanmalar olmuştur. Tek kıta
Pangea oluştu ve Pangea parçalanarak ayrı kıtalara bölünmeye başlamıştır. Tetis Denizi oluştu. Tebeşir
oluştu. Dinazorlar ortaya çıkmıştır.
Mezozoik Zaman da kendi içinde Trias, Jura ve Kretase olmak üzere üç bölüm olarak incelenir.
ÖNEMLİ: Mezozoik Dönemde, Anadolu’nun olduğu yerde Tetis Denizi bulunmaktaydı.

3. Zaman (Senozoik) - 65 milyon yıl öncesinden başlayan ve günümüze kadar sürmektedir.


Senozoik, Tersiyer-Paleojen, Tersiyer-Neojen ve Kuaterner olarak üç alt döneme ayrılır.
Tersiyer dönemlerinde Avustralya ve Güney Amerika'nın Antarktika'dan ayrılmasıyla, dev kıta
Gondvana'nın son kalıntısı da tarihe karışır. Hindistan'ın Asya ile çarpışmasıyla, tektonik ve volkanik
aktivite de artış olur. Anadolu belirmeye başladı. Alp-Himalaya kıvrımları oluşmuştur. Kayalık-And
kıvrımları oluşmuştur. Atlas ve Hint okyanusları oluşmuştur. Kuzey-Doğu Afrika'nın Rift vadisi oluştu.
Dünya'nın çeşitli bölgelerinde linyit, petrol, bor ve tuz yataktan oluşmuştur.

4- Birol Altunay
ÖNEMLİ: Alpin Orojenezi: Jura’da başlayarak Tersiyer sonuna kadar devam etmiş ve kıvrımlanma
hareketleri birçok safhada gerçekleşmiştir. Pliyosen yaşlı tabakalar bile bu devrenin son safhasında deforme
olmuşlardır; yalnız Kuaterner tortulları yatay olarak daha yaşlı formasyonları örter. Sonucunda
İspanya'dan Endonezya'ya kadar uzanan Alpin kuşağı (Alp-Himalaya sıradağları) oluşmuştur.

Kuaterner döneminde yaklaşık 2,5 milyon yıl önce başlayan ve yaklaşık 14 bin yıl önce biten buzul
çağları (Pleistosen) yaşandı. Daha sonra iklim ılımanlaşmaya başlayarak günümüzdeki iklim koşulları ortaya
çıkmıştır. Egeid karasının çökmesiyle Ege Denizi oluşmuştur. Marmara Denizi, İstanbul ve Çanakkale
boğazlar oluşmuştur. Karadeniz göl halinden deniz haline geldi. İnsan hayatı başlamıştır.

KAYAÇLAR
Belirli bir kimyasal yapısı olan, inorganik, katı ve doğal maddelerdir. Bir mineral veya birkaç
mineralin birleşmesiyle meydana gelir. Kayaçlar oluşumları sırasındaki doğal ortamı yansıtan bir çeşit
belgelerdir. Yer kabuğunun jeolojik gelişmesinin izleri bu çeşit kayaçlar üzerinde işlenmiştir. Bu nedenle yer
tarihinin doğal belgeleri sayılırlar.
Kayaçlar, mineral yapılarına, kimyasal bileşenlerine, barındırdığı bileşenlerin dokularına ve
oluşumuna neden olan etmenlere göre sınıflandırılmaktadır. Bu belirleyiciler yardımıyla yapılan
sınıflandırma, üç ana kayaç türünü içerir; bunlar Püskürük, Tortul ve Başkalaşım kayaçlarıdır.
Bir kayacın başka bir kayaca dönüşümü, kayaç döngüsü adı verilen bir jeolojik modelle
gösterilmektedir. Kayaçlarla ilgilenen bilim dalına petrografi adı verilir.

OLUŞUMLARINA GÖRE KAYAÇLAR


1. Püskürük (Volkanik-Magmatik) Kayaçlar
Magmanın soğuyarak katılaşması sonucu oluşurlar.
a) İç Püskürük Kayaçlar (Derinlik-Plütonik-intrüzif kayaçlar): Magmanın yerin derinliklerinde ağır ağır
soğuması sonucu oluşan taşlardır. Çok sert ve iri tanelidirler. Başlıcaları granit, siyenit, diyorit, gabro ve
trakittir.
Granit, kendine özgü yer şekilleri oluşturması açısından diğer kayaç türlerinden ayrılır. Granitler esasında
sert ve dayanıklı kayaçlar olmakla birlikte bir kısmı, çeşitli nedenlerle kimyasal çözünme ve fiziksel
parçalanmaya uğrayarak birbiri üzerinde yer alan irili ufaklı ve köşeleri yuvarlak bloklardan oluşan “Tor
Topoğrafyası” adı verilen özel yer şekillerinin oluşmasına yol açarlar.

b) Dış Püskürük Kayaçlar (Yüzey-Volkanik-Ekstrüzif Kayaçları): Soğuma hızlı olduğu için


ince tanelidirler. Bu kayaçların başlıcaları; bazalt, andezit, volkan camı (obsidyen), süngertaşı, inci taşı
(perlit), serpantin (yılan taşı) ve tüftür.

2. Tortul (Sedimenter) Kayaçlar


Daha önceleri oluşmuş olan mevcut kayaçlar ayrışarak rüzgar, dalga,
akarsu ve buzullarla taşınıp göl, akarsu ve okyanus tabanları ile çukur alanlarda
biriktirilir. Başlangıçta boşluklu ve gevşek bir yapıya sahip olan bu tabakalar
zamanla sıkışarak sertleşir. Bu olaya tortulanma (çökelme, sedimantasyon) denir.
Böylece tortul kayaçlara dönüşüm sağlanır. Tortul kayaçların en önemli özelliği
içlerinde fosil bulundurmalarıdır.
ÖNEMLİ: Tabakalaşma ve Tipleri: Doğada tabakalar
bazen birbirine uygun ve yatay bir şekilde tabakalaşmış
olarak görülür. Bu şekildeki uyumlu istiflemeye konkordant
tabakalaşma denir. Fakat bazen tabakalaşmada
düzensizlikler veya tabakaların kronolojik sıralanmasında,
eksiklikler ile karşılaşılır. Bu şekildeki tabakalara
diskordant tabakalaşma adı verilir.

a) Fiziksel (Kırıntılı) Tortul Taşlar: Akarsular, rüzgarlar ve buzullar tarafından kayalardan koparılan
parçaların çukur yerlerde biriktirilmesiyle ve bu irili ufaklı taneciklerin doğal bir çimentoyla birleşmeleri

5- Birol Altunay
sonucu oluşur. Bu kayaçların başlıcaları; kiltaşı (Şist), kumtaşı (Gre) ve çakıltaşı (Konglomera), breş’tir.

b) Kimyasal Tortul Taşlar: Suda eriyerek çözünebilen minerallerin daha sonra çökelerek birikmesi
sonucunda oluşmuşlardır. Bu kayaçların yaygın olanları kalker (kireçtaşı), jips (alçı taşı), kaya tuzu,
dolomit, çakmaktaşı (Sileks)’tir.
Kalkerlerin erimesi sonucu mağaralar ile kanyon vadiler; kireçli suların buharlaşması ve kirecin
çökelmesi sonucu, sarkıt, dikit ve traverten gibi yer şekilleri oluşur. Bu tür şekillerden oluşan “karst
topoğrafyası” ülkemizde kalkerli arazinin yaygın olduğu Akdeniz Bölgesinde gelişme göstermiştir.

c) Organik Tortul Taşlar: Bitki ve hayvan kalıntılarının deniz ya da göl çanakların da birikmesi ile
oluşurlar. Bu kalıntılar zamanla bakterilerin de etkisiyle karbon bakımından zenginleşir. Turba, linyit, taş
kömürü, antrasit, mercan kayaları ve tebeşir oluşur.
ÖNEMLİ: Fosillerin Yararları
1- Tortul kayaçların hangi zamana ait olduğunun (yani yaşlarının) anlaşılmasını sağlar.
2- Fosillerin bulunduğu bölgenin geçmişteki coğrafi durumunu ve iklim şartlarının nasıl olduğunun
anlaşılmasını sağlar.
3- Nesilleri tükenmiş veya eski zamanlarda yaşamış canlıların (Dinozor, mamut) tanınmasını sağlar.
4- Canlıların geçirdiği gelişim dönemleri hakkında bilgi edinilmesini sağlar.
5- Yer kabuğunda oluşan değişimler hakkında bilgi verir.
6- Fosil yakıtların oluşmasını sağlar

3. Başkalaşım (Metamorfik) Kayaçlar: Daha önceden oluşmuş püskürük ve tortul kayaçların yüksek
sıcaklık ve basınç altında kalarak renk ve şekil değiştirmeleri sonucu oluşan kayaçlardır. Sertliği en fazla
olan kayaçlardır.
Granit’in başkalaşmasıyla Gnays,
Kalker’in başkalaşmasıyla Mermer,
Kömür’ün başkalaşmasıyla da Elmas,
Kum taşı’nın (Gre) başkalaşması ile Kuvarsit,
Kil taşı’nın (şist) başkalaşmasıyla Mikaşist,
Çamur taşı (şeyl) başkalaşmasıyla Fillat,
Minerallerin başkalaşmasıyla Serpantin (yılan taşı),
oluşur.

Kayaç Döngüsü
3 tip doğal kayacın (magmatik, tortul,
başkalaşım) birbirine dönüşmesi olayını ifade eder. Tabi
bu olaylar zincirinin olması için uygun koşullar gerekir
ve bu uygun koşulların hepsinin ortaya çıkması için
milyon yıllar gerekebilir.

ÖNEMLİ: Mohs sertlik ölçeği (Mohs sertlik cetveli), Minerallerin sertliği Avusturyalı mineralog Friedrich
Mohs tarafından 1812 de ortaya konulan ve Mohs sertlik dizisi adı verilen bir ölçek yardımıyla nisbi olarak
ölçülür. Mohs sertlik skalasına göre bir mineralin sertliğini bulmak için, sertliği bilinen mineral veya
minerallerle, sertliği saptanacak olan mineral birbirine sürtülür ve sertliği bilinmeyen mineralin hangi
minerali çizdiği ve hangisiyle çizildiği belirlenir.

6- Birol Altunay
AYRIŞMA
1- Mekanik (Fiziksel) Ayrışma
Ani sıcaklık değişmeleri ve donma olayı ile gerçekleşir. Kayaçların çatlaklarına giren su donma
yoluyla genleşir ve kayacın parçalanmasına neden olur. Günlük sıcaklık farkının fazla olduğu alanlarda fazla
etkilidir. Gündüz ısınıp genleşen kayaç, gece soğukla büzüşür, süreç sonunda parçalanma başlar. Fiziksel
ayrışma sonucunda mineral yapısı ana kayaca benzer küçük parçacıklar oluşur. Fiziksel ayrışmanın etkili
olduğu alanlarda toprak oluşumu daha yavaştır.
Fiziksel çözülmenin görüldüğü iklimler; 1- Çöl iklimi
2- Tundra iklimi
3- Kutup iklimi
4- Sert Karasal
5- Ilıman Karasal
2- Kimyasal Ayrışma
Kimyasal ayrışma sonucu kayaların içindeki mineraller ayrışarak kimyasal yönden değişmeye uğrar.
En önemli etken sudur. Kimyasal çözülmenin görüldüğü alanlarda toprak oluşum süreci hızlıdır. Kimyasal
ayrışma; oksidasyon, hidroliz, hidratasyon, karbonasyon gibi yollarla gerçekleşir.
ÖNEMLİ: Oksidasyon: Kayaçların bünyesindeki minerallerin oksijenle tepkimeye girmesiyle oluşur.
Hidroliz: Kayaların bileşimindeki suyun etkisiyle oluşur.
Hidratasyon: Kayacın yapısına suyun katılmasıyla oluşur.
Karbonasyon: Karbondioksitin kayaçların yapısında değişime neden olmasıdır. Karstik şekillerin oluşumu
bu yolla gerçekleşir. Kimyasal ayrışma sonunda kayacın kimyasal yapısı değişir. Kayaçların yapılarına göre
kimyasal ayrışma süreçlerinden birisi daha etkin olur.
Kimyasal çözülmenin görüldüğü iklimler; 1- Ekvator iklimi
2- Savan iklimi
3- Muson iklimi
4- Akdeniz iklimi
5- Ilıman Okyanusal iklim
3- Biyolojik Ayrışma
Canlıların çeşitli yollarla kayaçları parçalamasıdır. Özellikle mikro organizmalar ve yosunlar
kayaçları salgıladıkları özel asitlerle parçalamaktadır. Bitki örtüsünün gür olduğu alanlarda görülmektedir.
Bitki köklerinin, kayalarının çatlaklarına girerek zamanla büyümesi ve bunun sonucu genişleyerek kayaların
çatlamasına denir. Ayrıca bitki köklerindeki özsu taşın kimyasal çözünmesini kolaylaştırmaktadır.

İÇ KUVVETLER
Enerjisini yerin derinliklerinden alan (Astenosferden) ve yeryüzünün şekillenmesine olumlu yönde
etkiye sahip kuvvetlerdir.
Orojenez (Dağ Oluşumu), Epirojenez (Kıta Oluşumu), Seizma (Deprem), Volkanizma ve
Tsunami’dir.

DAĞ OLUŞUMU (OROJENEZ) HAREKETLERİ


Orojenez, İç kuvvetlerin ortaya çıkma şekillerinden birini ifade eden orojenez terimi dağ oluşumu
anlamına gelir. (Oros = dağ; genese = oluşum)

Orojenez’in Nedenleri
1– Elevasyon Hipotezi: Geçen yüzyılda A.von Humboldt ve von Buch gibi bilginlerin savundukları bu
düşünceye göre, orojenik hareketler yeryuvarın iç kısımlarındaki ergimiş kızgın maddelerin (magma)
doğrudan doğruya yerkabuğu üzerinde yaptığı etkilerden ileri gelmektedir. Bu hipotez bugün tamamen
terkedilmiş bulunuyor. Çünkü doğrudan doğruya böyle bir ilişki saptanmadığı gibi, yalnız kıvrımlı dağların
değil, volkan konilerinin bile lavların birikimi ile oluştukları gerçeği ortaya konmuş bulunuyor.

2– Büzülme (kontraksiyon) Hipotezi: Dünyamızın zamanla soğumakta, iç kısımlarının sıcaklığı


azalmaktadır. Bu yüzden merkezi kısımlarının hacmi küçülmektedir. Litosfer boşlukta duramayacağına göre,
bu büzülmeye uymak zorunda kalır. Fakat litosferin büzülmesi, her tarafında düzgün kıvrımlar halinde
olamaz. Çünkü bazı kısımları eskiden beri sertleşmiştir. Bu stabil kısımlarda büzülme ancak kırıklar veya
çökmeler şeklinde meydana gelebilir. Buna karşılık, litosferin jeosenklinal kısımlarında büzülme kıvrılmalar
halinde gelişir.

7- Birol Altunay
3- Kıtaların Kayması Teorisi: Alfred Wegener’in geliştirdiği bu teoriye göre; yerkabuğu başlangıçta bir
bütündü ve sonradan parçalara ayrılmıştır. Manto üzerinde yüzen bu parçalar çeşitli kuvvetlerin etkisiyle yer
değiştirerek birbirlerinden uzaklaştılar. Karaların bu yatay hareketleriyle kıtalar oluşurken; aralarındaki
boşluklara suların dolmasıyla da okyanuslar ve denizler oluşmuştur. Kıtaların eskiden bir bütün olduğunu;
kıyı şekilleri uyum, levhaların yaşları, eski buzul birikim tabakaları ve fosiller bakımından benzerlik gibi
kanıtlar destekler. Örneğin Atlas Okyanusu’nun her iki kıyısında biçim ve jeolojik yapı bakımdan
bakımından benzerlik gösterir.

4- Plaka (Levha) Tektoniği Teorisi: Bu görüşte de yerkabuğunun plaka (=levha) denen çeşitli parçalardan
oluştuğu kabul edilir. Plakaların bir kısmını kıtalar veya kıtaların genişçe parçaları; bir kısmını da okyanus
tabanları veya parçaları oluşturur. Okyanus tabanlarındaki levhaların sınırlarını, okyanus sırtları meydana
getirir. Bu sırtlar, mantodan yükselen lavların sokulmasıyla yavaş yavaş yükselir; bu sırada gerilmeye
uğrayarak açılarak kırılır ve genişlerler. Bu olaya okyanus tabanlarının genişlemesi denir. Okyanus
tabanlarındaki plakalar, daha yoğun malzemeden oluşmuştur. Bunlar yükselen okyanus sırtlarından kıtalara
doğru meydana gelen eğime uyarak hareket eder. Okyanusal plakalar, kıtasal plakalarla karşılaştıkları
yerlerde, kıtasal plakanın altına dalarlar. Çünkü bazik olduklarından daha ağırdırlar. Bunun sonucunda
kıtaların kenarlarında derin okyanus hendekleri meydana gelir. Okyanus tabanlarında ve hendeklerde
çökelmiş tortul tabakalar, bu dalma-batma bölgesinde sıkışarak kıvrılırlar ve orojenez’e yol açan yan
basınçların nedeni bundandır.

A- Kıvrım ile Dağ Oluşumu:


Dış kuvvetler yeryüzünü aşındırır. Aşındırılan parçalar denizlerde ve deniz kıyılarında birikir. Bu
birikim alanlarına jeosenklinal alan denir. Binlerce metre kalınlıktaki bu tortul tabakalar yerkabuğu
hareketleri ile yan basınca uğrar ve kıvrılarak su yüzeyine çıkar. Bu kıvrımların yüksek kısımlarına yani
sıradağlara “Antiklinal”, çanak şeklindeki çukur yerlere ise “Senklinal” denir.
Avrupa’dan Asya’ya kadar uzanan Alp-Himalaya Dağ Kuşağı, Kuzey Amerika’daki Kayalık
Dağları, Güney Amerika’daki And Dağları kıvrılma sonucunda meydana gelmiştir.

Ülkemizdeki Kıvrım Dağları


Marmara Bölgesi Dağlarımız: Yıldız, Koru, Işıklar, Samanlı ve Biga Dağlarıdır.
Ege Bölgesi Dağlarımız: Murat Dağları ile Emir Dağlarıdır.
Akdeniz Bölgesi Dağlarımız: Akdağlar, Bey Dağlar, Katrancık, Sultan, Dedegöl, Geyik, Bolkar,
Aladağlar, Tahtalı, Binboğa Dağlarıdır.
Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi Dağlarımız (Toroslar): Malatya, Hakkari, Buzul
(Cilo), Karasu-Aras, Palandöken, Bingöl, Mercan ve Allahuekber Dağlarıdır.
Karadeniz Bölgesi Dağlarımız (Kuzey Anadolu Dağları): Küre, Bolu, Ilgaz, Köroğlu, Canik,
Giresun, Trabzon, Rize-Kaçkar, Mescit, Kop, Kalkanlı, Yalnızçam Dağlarıdır.
İç Anadolu Bölgesi Dağlarımız: Sündiken, Sivrihisar, Elmalı, Deveci ve Akdağlardır.

B- Kırılma İle Dağ Oluşumu:


Eski kara parçaları ve eski kıtalar yan basınçlar etkisiyle kıvrılmayacak şekilde sertse bunlar kırılır.
Bu kırık hattına fay denir. İki fay arasında oluşan yükseltilere Horst, çukurlara ise Graben denir. Kırık
hatları yeryüzünün zayıf yerleri olduğu için deprem, volkanizma ve kaplıcalar fay hatları boyunca uzanırlar.
Ülkemizde Kaz, Madra, Yunt, Aydın, Bozdağlar ve Menteşe dağları birer Horst, Büyük ve
Küçük Menderes Ovaları, Gediz Ovası, Bakırçay birer grabendir. Nur Dağları da kırıklı yapıda oluşmuştur.

8- Birol Altunay
ÖNEMLİ: İç Anadolu bölgesinde yaygın olarak bulunan ovalar, göl olan yerlerin sularının zamanla
çekilmesiyle oluşan çanakların, sel ve akarsuların taşıdığı alüvyal malzeme ile dolması sonucu oluşmuştur.
Hatay tektonik (çöküntü) alanının ortasında yer alan Amik Ovası, yakın zamanlara kadar Amik Gölü
adı ile bilinen bir göl vardı. Ancak uzunluğu 16 km, genişliği 10 km olan gölün ve göl çevresindeki
bataklıklarla beraber 310 km²'yi bulan arazinin bir bölümünün kurutulması ile göl kayboldu. DSİ tarafından
yürütülen ve 1968 yılında başlayıp 1974 yılında tamamlanmış olan kurutma işlemi sonucunda elde edilen
verimli topraklar çiftçilere dağıtılarak tarıma açılmıştır.

Türkiye’deki Geçitler
Kalkanlı (Zigana) Geçidi: Trabzon Limanı’nı Gümüşhane iline bağlamaktadır. Kalkanlı Geçidi’nde Çoruh
nehrinin kolları bulunur. Tehlikeli geçiş nedeniyle yaklaşık 13 km uzunluğunda Zigana Dağı Tünel
çalışmaları yapılmaktadır.
Kop Geçidi: Bayburt ilini ile Erzurum iline bağlamaktadır. Kop Geçidi’nde Çoruh nehrinin kolları bulunur.
ÖNEMLİ: Kop ve Kalkanlı Geçitleri İran dış ticareti açısında da büyük önem taşımaktadır.
Ecevit Geçidi: Karadeniz kıyısındaki İnebolu ilçesi ile Kastamonu arasında yer alan geçittir. Ecevit
Geçidi'nde Devrekani Çayı bulunur.
Ilgaz Geçidi: Kastamonu ile Çankırı ve Ankara'yı birbirine bağlamaktadır. Ilgaz Geçidi'nde ise Kızılırmak'ın
kolu olan Gökırmak Çayı bulunmaktadır.
Çubuk Geçidi: Antalya ili ile Burdur ilini birbirine bağlamaktadır. Geçitte Aksu nehri bulunmaktadır.
Sertavul Geçidi: Akdeniz’i İç Anadolu’yu birbirine bağlamaktadır. Geçitte Göksu nehri bulunmaktadır.
Sertavul Geçidi, Karaman ili ile Mersin ilini sınırında bulunur.
Gülek Geçidi: Akdeniz Bölgesinin İç Anadolu Bölgesine bağlamaktadır. Geçitte Tarsus Çayı bulunmakta-
dır. Gülek Geçidi Adana ili ile Konya ili arasında bulunur. Gülek Geçidine Kilikya kapısı da denilir.
Belen Geçidi: Hatay ilinin kıyısı ile iç kesimini birbirine bağlar. Geçitte Asi Nehri bulunmaktadır.
Ovit Dağı Tüneli: Türkiye'de Rize-Erzurum arasındaki kara yolunun İkizdere-İspir mevkiinde bulunan Ovit
Dağı Geçidi'nin kara yolu tüneli ile geçilmesini hedefleyen bir ulaşım projesidir. Toplam uzunluğu 14,346
kilometre ile proje tamamlandığında Türkiye'nin en uzun, Avrupa’nın ikinci (Avrupa'nın en uzun çift tüplü
tüneli), Dünyanın ise en uzun altıncı (Dünyanın en uzun üçüncü çift tüplü karayolu) tünelidir.
Bu proje ile, kasım ile nisan ayları arasında yoğun kar yağışı nedeniyle trafiğe kapanan İkizdere-İspir
arasındaki 2.600 rakımlı Ovit Dağı Geçidi'nin yılın tamamında trafiğe açık olması sağlanmıştır.

9- Birol Altunay
KITA OLUŞUMU (EPİROJENEZ) HAREKETLERİ
Katı haldeki yer kabuğunun sıvı haldeki Manto üzerinde batmadan kalabilmesine İzostatik (Eş)
denge denir. İklim değişmeleri (buzul oluşması veya buzulların erimesi), dağ oluşumu hareketleri,
volkanizma ve karalarda aşınmanın, denizlerde birikmenin fazla olması İzostatik dengeyi bozan faktörlerdir.
Epirojenik hareketler yerkabuğunun İzostatik dengesinin bozulması ile meydana gelir. Deniz ilerlemesi
(Transgresyon) veya deniz gerilemesi (Regresyon) olayları görülür.
Hollanda’nın çökmesi, Venedik’in çökmesi, Japonya’nun çökmesi, Hawai Adalarının çökmesi,
Grönland ve Antarktika’nın çökmesi, Ege Denizi’nin çökerek oluşması, Çukurova’nın çökmesi
Transgresyona örnektir.
Anadolu Yarımadasının ve İskandinavya Yarımadasının yükselmesi ise Regresyona örnektir.
ÖNEMLİ: Bir bölgede kıyı taraçalarının (seki) bulunması, platoların yaygın olması ve deniz canlılarına ait
fosillerin bulunması epirojenez olayına kanıttır.

ÖNEMLİ: Epirojenez sonucunda enine kıyı, boyuna kıyı, limanlı kıyı, fiyort kıyı, ria kıyı ve dalmaçya kıyı
tipleri oluşabilmektedir.

Türkiye’nin Platoları
Plato, akarsular tarafından derin vadilerle yarılmış düzlüklere denilmektedir. Engebeli ve dağlık bir
ülke olmamıza rağmen çok plato olmasının sebebi 3. Jeolojik zamanın sonlarında ülkemizde gerçekleşen
toplu yükselmedir.
 İç Anadolu Bölgesinde yer alan Haymana Platosu, Cihanbeyli Platosu, Obruk Platosu, Bozok
Platosu, Uzunyayla Platosu tabaka düzlüğü platolarıdır.
 Doğu Anadolu Bölgesinde bulunan Erzurum–Kars Platosu ve Ardahan Platosu volkanik platolardır.
 Akdeniz Bölgesindeki Taşeli Platosu ve Teke Platosu karstik platolara örnektir.
 Marmara Bölgesinde yer alan Çatalca–Kocaeli Platosu aşınım platolarıdır.
 Ege Bölgesinde yer alan
Yazılıkaya Platosu tabaka
düzlüğü platolarına örnektir.
 Güneydoğu Anadolu Bölgesin-
deki Gaziantep Platosu ve
Şanlıurfa Platosu tabaka
düzlüğü platolarıdır.
 Karadeniz Bölgesinde yer alan
Perşembe Platosu tabaka
düzlüğü platolarıdır.

10- Birol Altunay


VOLKANİZMA
Volkanlar genelde uzaklaşan ve yakınlaşan tektonik levhaların bulunduğu yerlerde gelişir. Örneğin
Orta Atlantik Okyanus sırtı, levhaların birbirinden uzaklaşması sonrasında, bazaltik magmanın deniz altı
volkanizması şeklinde okyanus tabanından yukarı çıkmasıyla oluşmuştur. Diğer bir örnek de Pasifik Ateş
Çemberinde görülür ki bu da tektonik levhaların birbirlerine yaklaşması sonucunda görülen deniz altı
volkanizmasıdır. Volkanlar ayrıca yerkabuğunun zayıf alanlarını tercih ederek magmanın yeryüzüne çıktığı
yerlerde oluşur. Örneğin Afrika Rift Vadisi,
Sıcak magmanın yeryüzüne çıktığı noktalara sıcak nokta ya da hot-spot adı verilir. Bunlar özellikle
Pasifik Okyanusu’nda çok yaygındır. Birkaç örnek verirsek Hawai, Galapagos Adaları önemli sıcak
noktalardır.
Volkanlar, sıcak magmayı dışarıya attıkları gibi, su buharı ve diğer gazları, örneğin kükürt oksitleri
(SO2, SO), karbondioksit (CO2) ve karbonmonoksitleri de (CO) dışarıya çıkartırlar. Ayrıca, kızgın küller ve
çok çeşitli katı malzeme de fırlatırlar.

A) Derinlik Volkanizması
Bazı durumlarda magma yeryüzüne doğru yükselir ancak yüzeye ulaşamaz. Bu durumda yer altında
soğuyarak katılaşır. Magmanın yerkabuğunun içine sokularak yavaş yavaş soğumasına derinlik volkanizması
denir. Yerkabuğunun tabakaları arasına kadar sokulan magma, yüzeye çıkmadan çeşitli derinliklerde
katılaşarak şekiller oluşturur.

Derinlik volkanizması ile oluşan şekiller;


Batolit: Kilometrelerce genişlikteki alanları kaplayan büyük kütlelerdir. Magmanın yeryüzüne doğru
sokulması ve yer altında soğuması ile oluşur. Batolit genellikle dağlık kütlelerin merkezi kısımlarında yer
alır. Ör; Uludağ.
Lakolit: Batolitlerden sonra en yaygın şekillerdir. Tortul kayaçlardan meydana gelen tabakalarını kaldırarak
ve onlar arasına sokularak meydana getirdikleri oluşumlardır. Batolitlere göre yüzeye daha yakın yerde
oluşurlar ayrıca dar bir sapın üzerinde mantara benzeyen bir şekli vardır.
Dayk (Duvar): Kayalarda bulunan çatlaklara dik bir şekilde sokulan, üzerindeki örtü aşındıktan sonra duvar
görünümü alan derinlik volkanizmasıdır.
Sill: Tabakalar arasına yatay olarak sokulup katılaşmış püskürük kayaçlardır. Bu şekiller, dış kuvvetlerin
üstteki tabakaları aşındırması sonucu ortaya çıkar.
Bismalit: Oluşum mekanizmaları bakımından lakolitlere benzeyen kütlelerdir fakat onlardan farklı olarak
bismalitin üst kısmı girintili çıkıntılıdır. Bunun sebebi de magmanın sokulup kubbe şeklinde yükselttiği örtü
tabakalarda meydana gelen faylanmalardır.

11- Birol Altunay


Nek (Tıkaç): Volkan bacasının ağzını tıkayan lavın, volkan konisinin aşınması ile ortaya çıkan sütun
şeklindeki görünümüdür. Afyonkarahisar ilindeki Karahisar Dağı, 1020-1040 metre yükseklikteki ovanın
birdenbire 1220 metreye çıkan ve üstünde bir kale (Karahisar Kalesi) yıkıntısı bulunan trakit-andezit
karakterli volkan tepesidir.

B) Yüzeysel Volkanizma
Yüzey volkanizmasının görüldüğü alanlar genellikle yerkabuğunun zayıf olduğu kırıklı (fay)
bölgeleridir. Buralarda bulunan ve çok derinlere kadar ulaşan kırıklar, magmanın yeryüzüyle olan
bağlantısını sağlar.

Yüzey volkanizmasıyla oluşan şekiller;


Volkan Konisi: Volkanik patlama sırasında çıkan katı ve sıvı maddelerin üst üste birikmesi ile oluşur.
Volkanlardan çıkan malzemeler ve lav akışkanlıklarına göre çeşitli volkan şekilleri meydana gelir.
a. Kül (Piroklastik) Volkanlar: Volkanizma sırasında çıkan volkan külü, bombası, kumu, lapilli gibi
katı maddelerin birikmesiyle oluşmuş koni şeklindeki volkanlardır.
b. Tabakalı Volkanlar: Magmanın farklı dönemlerde aktif olması, farklı malzemeler ile soğuyarak
katılaşarak üst üste binmesi ve yükselmesi sonucunda oluşurlar. Tabakalı volkanlar yüksekliği fazla olan yer
şekilleridir. Ağrı dağı tabakalı volkana örnektir.
c. Kalkan Görünümlü Volkanlar: Tabakalı volkandan farklı olarak akıcı özelliğe sahip lavların
yükselmeden yayılması sonucu oluşurlar. Yandan bakınca kubbemsi, kalkana benzeyen bir görüntüsü vardır.
Güney Doğu Anadolu bölgemizde yer alan Karacadağ volkanı örnektir.

Krater: Volkan bacalarının sonunda huniye benzeyen çukurlardır. Volkan ağızıdır.


Kaldera: Patlama ve çökme sonucu oluşan kraterin başka bir patlama ile genişlemesiyle oluşan
büyükçukurlardır. Nemrut volkan dağı 1441 yılında ikinci kez patlamıştır. Bitlis’teki Nemrut volkanında
oluşan Kaldera gölü örnektir.

Maar: Magmadan yeryüzüne ulaşan gazların oluşturduğu basınç sonucunda meydana gelen patlamalarla
oluşan çukurdur. Meke gölünün çanağı bu şekilde oluşmuştur, bu yüzden Meke Maarı (Konya) olarak ta
anılır. Ayrıca Acıgöl Maar Gölü (Nevşehir) örnek verilebilir.
Lav: Akışkan halde yeryüzüne ulaşan magmadır.
Piroklastik Madde: Püskürme biçimi ve tanelerin kökeninden
bağımsız olarak volkanik bacalardan dışarı atılan kırıntılardır.
Bu parçalar kayaç parçaları olabileceği gibi özgün kristaller ve
kristal, cam karışımı olabilirler. Tefra adı da verilir.
Volkan Tüfü: Volkan külü, volkan kumu gibi küçük boyutlu
katı materyallerin birikip sıkışmasıyla oluşur. 0.06-2 mm arası
olan tanelere sahiptir.
Tüf Tabakası: Volkan tüflerinin çimentolaşması ile hafif, yumuşak, çok gözenekli volkanik taşlar tüf
tabakalarını oluşturur.
İgnimbrit: Akışkan kül depolarıdır.
Lapilli: 2-64 mm arası olan katı tanelere lapilli (volkan çakılı) denir.
12- Birol Altunay
Volkan Bombası: Magmadan çıkan 64 mm’den daha büyük boyutlu katı materyallerdir.
Aglomera: Volkandan atılan sıvı (plastik) lav parçalarının havada iken elipsoidal şekilde volkan bombasını
oluşturması ve bunların da yere düşüp depolanması sonucu oluşan kayaçtır.
Volkanik Breş: Volkandan atılan katı haldeki blokların oluşturduğu kayaca denir.
Lahar Depoları: Volkan yamacında biriken gevşek malzemenin yağmur suyuyla beraber karışmış haldeki
çamur depolarıdır.
ÖNEMLİ: Piroklastik birikimler; piroklastiklerin pekişmiş ya da pekişmemiş birleşimleri olarak
tanımlanabilir. Hacimlerinden %75’ten fazlası piroklastlardan oluşur, geriye kalan kısmı epiklastikler,
organik ya da kimyasal sedimanlar oluşturur. Ağırlıklı olarak pekişmişlerse piroklastik kayaç ismini alırlar.
Ağırlıklı olarak pekişmemiş malzemeden oluşuyorsa Tefra olarak adlandırılırlar
Piroklastik akıntı, doğadaki en ölümcül yıkıcı güçlerden biridir. Volkanlardan çıkan ve sıcak gazlardan
beslenmiş kor halindeki kül ve lav parçaları ile volkanik yamaçlardan çok hızlıca aşağıya akan sıcak
akıntılardır. Bu akıntılar saatte 200 km hıza ulaşabilirler.

ÖNEMLİ: Endonezya'daki Java adasında 2.799 metre yükseklikteki Kawah Ijen volkanından mavi renkte
lav çıkmaktadır. Saks mavisi tonundaki lavlar geceleri ve güneşin doğuşunda büyük bir görsel şölene
dönüşüyor. Lavlar rengini volkanda bol miktarda bulunan sülfürden alıyor. Sülfür yeryüzüne çıkarken gaz
fazına geçtiğinden lava mavi renk veriyor.

Gayzer (Kaynaç)
Gayzer, düzenli veya düzensiz aralıklarla, suları yukarı doğru fışkırarak patlama yapan bir sıcak su
kaynağıdır. İzlanda dilinde “patlak verme” anlamına gelir. Yerin derinliklerinde bulunan suların sıcaklığı yıl
içinde fazla bir değişme göstermez. Fay kaynakları volkanik ve kırıklı bölgelerde görülür. Bu nedenle
kutuplara yakın bir bölge olmasına rağmen İzlanda'da birçok gayzer ve sıcak su kaynağı bulunmaktadır.
Kaynak su belirli bir yerde ısınınca (kaynayınca), bir patlama yapar ve bu kaynar suyu dışa fışkırır.
ABD’de Yellowstone Milli Parkı’nda ve Yeni Zelanda’da görülmektedir.

Türkiye’deki Volkanik Dağlar


Doğu Anadolu Bölgesi: Büyük Ağrı, Küçük Ağrı, Tendürek, Süphan, Nemrut.
İç Anadolu Bölgesi: Erciyes, Hasan dağı, Melendiz dağı, Karadağ, Karacadağ.
Güneydoğu Anadolu Bölgesi: Karacadağ
Ege Bölgesi: Kula volkanik arazisi (Manisa) (En genç volkanik arazi)
Akdeniz Bölgesi: Hassa volkanik arazisi (Hatay)
ÖNEMLİ: Uludağ bir volkan dağı değildir. Uludağ’da yer kabuğunun tabakaları arasına sokulan
magmanın yeryüzüne çıkamadan çeşitli derinliklerde katılaşarak (batolit, dayk, lakolit, sill gibi) değişik
şekillerin oluştuğunu, bu oluşumların alttan yaptığı iç basınçla Uludağ’ın yüksek kesimlerini
oluşturturmuştur.
ÖNEMLİ: Kula volkanik arazisi nedeniyle Kula ilçesi çevresine “Yanık Ülke (Katakaumene)”
denilmektedir. Bu volkanik arazide, volkanik küller içinde bulunan insanlara ait ayak izlerine
rastlanılmaktadır.
ÖNEMLİ: Erciyes, Hasan ve Melendiz volkan dağlarının arasında kalan Kapadokya adının Farsça
Katpatuka’dan geldiği ve “Güzel Atlar Ülkesi” anlamına geldiği söylenir.

Dünya’daki Volkanik Alanlar


1- Ateş Çemberi: Büyük Okyanus çevresi
2- Okyanus Sırtı: Atlas Okyanusu ortası
3- Akdeniz ve Çevresi
4- Doğu Afrika (Büyük Rift Vadisi)

13- Birol Altunay


RİFT (Yarık)
Levhaların sınırında çarpışma, uzaklaşma ve sıyırma hareketleri
gerçekleşir. Rift vadileri yanal sıyırma hareketin oluştuğu alanlarda
gerçekleşir. Büyük Rift Vadisi içerisinde Viktorya, Tanganika, Turkano,
Albert, Edward, Kiru, Malawi gibi göller oluşmuştur. Lut gölü
(Ölüdeniz), Ürdün Rift Vadisi'nde bulunan bir kapalı havza gölüdür. Lut
gölünü oluşturan fay Afrika Levhası ve Arap Levhası arasındaki tektonik
levha sınırı boyunca yer alır.
İzlanda riftlerden oluşur. Japon Çukurluğu (Mariana ve Tuscarora
çukur-ları) da rifte örnektir. Okyanus levhası kara levhasının altına girer ve
Atlantik’in ortasından çıkar.

DEPREM (SEİZMA)
Yerkabuğunda meydana gelen salınım ve titreşim hareketlerine Deprem denir. İnceleyen bilime
Sismoloji denir. Deprem şiddetinin aynı olduğu noktaları birbirine bağlayan eğrilere İzoseist denir.

Depremin Büyüklüğü ve Şiddeti


Depremin büyüklüğü, depremde oluşan sarsıntıyı sismograf ile ölçer. Depremin büyüklüğü Richter
ölçeğiyle ölçülür ve 1, 2,.,9 gibi normal sayılarla ifade edilir.
Deprem şiddeti ise depremin oluşturduğu hasar incelenerek belirlenir. Mercalli ölçeği ile ölçülür ve
I, II, ..XII gibi roma rakamları ile ifade edilir.

Odak Noktası (Hiposantr)


Odak noktası yerin içinde depremin enerjisinin ortaya
çıktığı noktadır. Bu noktaya odak noktası veya
iç merkez de denir. Gerçekte, enerjinin ortaya çıktığı bir nokta
olmayıp bir alandır, fakat pratik uygulama-larda nokta olarak
kabul edilmektedir.

Dış Merkez (Episantr)


Odak noktasına en yakın olan yer üzerindeki noktadır.
Burası aynı zamanda depremin en çok hasar yaptığı veya en kuvvetli olarak hissedildiği noktadır. Aslında
bu, bir noktadan çok bir alandır. Depremin dış merkez alanı depremin şiddetine bağlı olarak çeşitli
büyüklüklerde olabilir. Bazen büyük bir depremin odak noktasının boyutları yüzlerce kilometreyle de
belirlenebilir. Bu nedenle “Episantr Bölgesi" ya da “Episantr Alanı" olarak tanımlama yapılması gerçeğe
daha yakın bir tanımlama olacaktır.

Odak Derinliği
Depremde enerjinin açığa çıktığı noktanın yeryüzünden en kısa uzaklığı, depremin odak derinliği
olarak adlandırılır. Depremler odak derinliklerine göre sınıflandırılabilir. Bu sınıflandırma tektonik
depremler için geçerlidir. Yerin 0-60 km derinliğinde olan depremler sığ deprem olarak nitelenir. Yerin 70-
300 km derinliklerinde olan depremler orta derinlikte olan depremlerdir. Derin depremler ise yerin 300
km’den fazla derinliğinde olan depremlerdir.

14- Birol Altunay


Türkiye'de olan depremler genellikle sığ depremlerdir ve derinlikleri 0-60 km arasındadır. Orta ve
derin depremler daha çok bir levhanın bir diğer levhanın altına girdiği bölgelerde olur. Derin depremler çok
geniş alanlarda hissedilir, buna karşılık yaptıkları hasar azdır. Sığ depremler ise dar bir alanda hissedilirken
bu alan içinde çok büyük hasar yapabilirler.

Oluşumlarına Göre Depremler


1- Tektonik Depremler: Yeryüzündeki kırık hatları (fay) boyunca meydana gelen geniş alanlı titreşim
hareketleriyle oluşur. Şiddetli ve etkileri en fazla olan depremlerdir.

2- Volkanik Depremler: Volkanizma faaliyetleri sırasında oluşan depremlerdir. Etkin volkanların çevresinde
görülen depremlerdir. Etki alanları dardır.

3- Çökme Depremleri: Kayatuzu, jips, kalker gibi kolay eriyebilen karstik arazilerde yeraltında kayaların
erimesiyle oluşan boşlukların, mağaraların tavanlarının çökmesiyle meydana gelen depremlerdir. Etki
alanları en dar olan depremlerdir. Akdeniz Bölgesi’nde yaygındır.

Dünyadaki Deprem Kuşakları


1. Pasifik Deprem Kuşağı
2. Alp-Himalaya Deprem Kuşağı
3. Atlantik Bölgesi Deprem Kuşağı
4- Doğu Afrika Deprem Kuşağı

Dünya’da Deprem Riskinin Düşük Olduğu Yerler (Masif Alanlar)


1- Kuzey Asya (Sibirya)
2- Kuzeybatı Avrupa ve İskandinav yarımadası
3- Doğu Avrupa
4- Amerika kıtasının doğusu
5- Avustralya’nın büyük bir bölümü (Güney doğusu hariç-Avustralya Alpleri)

Türkiye’deki Deprem Kuşakları


1) Kuzey Anadolu Deprem Kuşağı
2) Batı Anadolu Deprem Kuşağı
3) Güneydoğu Anadolu Deprem Kuşağı

Türkiye’de Deprem Riskinin En Az Olduğu Alanlar


1- Konya ve Karaman çevresi
2- Taşeli Platosu ve Mersin çevresi
3- Ergene Ovası (Edirne)
4- Güneydoğu Anadolu’nun iç kesimleri (Şanlıurfa ve Mardin çevresi)
5- Karadeniz Bölgesi’nin kıyı kesimleri

DEPREM DALGALARI
Cisim ve Yüzey Dalgaları olarak ikiye ayrılır.
A. Cisim Dalgaları
Yer kabuğunun iç kısımlarındaki odak bölgesinden her yöne yayılan dalgalara cisim dalgaları adı verilir.
Bunlar birincil-sıkışma ve ikincil-kesme dalgaları olarak adlandırılan P dalgaları (Primary ya da Pressure) ve
S dalgaları (Secondary ya da Shear) olmak üzere iki çeşidi vardır.
P Dalgalarının Özellikleri
1- En hızlı ilerleyen ve sismografa ilk ulaşan deprem dalgasıdır.
2- Hızı, kabuğun yapısına göre 1,5 km/s ile 8 km/s arasında değişir.
3- Yıkım etkileri düşüktür.
4- Her ortamda (katı-sıvı-gaz) yayılırlar.
5- Boyuna dalgalardır.
S Dalgalarının Özellikleri
1- Kayıtlara ikinci ulaşan dalgalardır.
2- Hızı P dalgasının hızına göre değişir ve yaklaşık 1 km/s ile 6,4 km/s arasındadır.
3- Sadece katı kütlelerde hareket ederler.
4- Enine dalgalardır.
15- Birol Altunay
B. Yüzey Dalgaları
Odağa en yakın, merkez üssü olarak adlandırılan bölgeden yayılan ve dünyanın yüzeyi boyunca yayılan
dalgalara yüzey dalgaları denir. Deprem dalgaları içerisinde en yavaş ilerleyen dalgalardır. P ve S
dalgalarından sonra sismograf kayıtlarına ulaşırlar.
Yüzey dalgalarının oluşumları sırasında yer hareket ettiğinden etkisi büyük olur.
Yüzey dalgalarını Rayleigh dalgaları ve Love dalgaları olmak üzere iki çeşidi vardır.
Rayleigh Dalgalarının özellikleri
1- Tabakalı bir ortamda meydana gelebilirler.
2- Dalgaların yayılması sırasında tanecik hareketi büyük ekseni düşey olan bir elips çizer, hareket
yayılma doğrultusuna ters yönde bir harekettir.
3- Hareketin hem düşey hem de yayılma doğrultusunda yatay bileşeni vardır, dolayısı ile hem düşey
hem de yatay bileşen sismograflarında kayıt edilirler.
4- Yarı sonsuz homojen bir ortamda oluşan oluşur.
Love Dalgalarının Özellikleri
1- Yüzey Dalgalarının en hızlısıdır.
2- Yeri yatay düzlemde hareket ettirir.
3- Yeryüzünde yarılmalara neden olur.
4- Sadece tabakalı ortamda oluşabilirler.
5- Periyot arttıkça hız artar.
6- Love dalgalarının hızı Rayleigh dalgalarının hızından büyük S dalgalarının hızından küçüktür.
7- Sismograflarda S dalgalarından sonra, Rayleigh dalgalarından önce görülürler.

Depremlerin İkincil Etkileri


Çoğu zamanda afete yol açan büyük depremler, başka tehlikeleri de tetikleyebilmektedir. Bu gibi tehlikeler
ikincil tehlikeler olarak adlandırılmaktadır.
a- Sallantı ve Yeryüzünün Çatlaması: Sallantı ve yeryüzü çatlamasına bağlı olarak binaların ve dikili
yapıların zarar görmesi depremlerin en temel sonuçlarından biridir. Depremin şiddetine, merkez üsse olan
uzaklığına ve yerel jeolojik ve jeomorfolojik durumlarından etkilenmektedir. Yer çatlakları ise baraj, köprü,
nükleer tesis gibi büyük ve geniş yapılar için büyük tehlike oluşturmaktadır.

b- Tsunami: Derin denizde varlığı hissedilmezken, sığ sulara geldiğinde dik yamaçlı kıyılarda ya da V tipi
daralan körfez ve koylarda bazen 30 metreye kadar tırmanarak çok şiddetli akıntılar yaratabilen bu dalga;
insanlar için deprem, tayfun, çığ, yangın ya da sel gibi bir doğal afet haline gelebilmektedir.

c- Heyelan, Çığ ve Çamur Akıntısı: Depremler ardından gelen pek çok ve sürekli artçı sarsıntı, volkanik
dağların aktif hale geçmesi, kıyıya vuran güçlü dalgalar ve orman yangınları sonucu heyelanlar meydana
gelebilmektedir. Heyelanlar deprem sonrası yardım için orada bulunan personel için de önemli bir tehlikedir.

ç- Yangınlar: Deprem ardından elektrik hatları ile gaz borularının zarar görmesi sonucu yangınlar çıkabilir.
Yine depreme bağlı olarak su borularının da zarar görmesi durumunda depremlere zamanında müdahale
etmek zorlaşabilmektedir.

d- Zemin Sıvılaşması: Zemin sıvılaşması sallantı sonrası suya doymuş tanecikli materyallerin sıkılığını
kaybetmesi ve katı halden sıvı hale geçmesi şeklinde görülebilir. Bu durumda binalar ve köprüler çökebilir
ya da bulunduğu noktaya batabilir.

e- Seller: Seller de deprem sonrası oluşabilen tehlikelerden biridir. Sellere nehir ve göllerin kapasitelerinden
fazla su taşımaları sonucunda taşmalarının yanı sıra deprem sırasında barajların yıkılması veya hasar görmesi
de sebep olabilir.

16- Birol Altunay


f- Gelgit Kuvveti: Depremlerin gelgit kuvvetlerini oluşturdukları da tespit edilmiştir.

g- İnsana Etkileri: Depremler salgın hastalık, temel ihtiyaç eksikliği, yaşam kaybı, yüksek sigorta primleri,
genel mülke zarar, yollarda ve köprülerde hasar ile binalarda çatlak ve yıkılmaya sebep verebilir. Volkanik
faaliyetleri harekete geçirerek var olan hasardan çok daha fazlasına sebep olabilir.

FAY (Kırık)
Fay, iki kıta sahanlığının birbirlerine sürtünerek zıt yönlerde hareketleri sonucu oluşan yapıya verilen
isimdir. Kırıkların uzunlukları boyunca jeolojik tabakalar iki ayrı blok halinde yer değiştirir. Faylarda kayma
hareketi bir düzlem boyunca oluşmaktadır. Bu düzleme fay düzlemi (fay aynası) adı verilir.

Fay Çeşitleri
1- Eğim Atımlı Faylar
Eğim atımlı faylarda hareket fay düzleminin eğimi boyunca aşağıya ve yukarıya doğru oluşur.
a- Normal Faylar: Bu faylarda tavan bloğu fay düzlemi üzerinde tabana nazaran eğim aşağıya doğru
hareket eder bu suretle ilk blok birbirlerinden uzaklaşırlar. Blokların fay düzlemi üzerinde yapmış olduğu bu
hareketler oransal hareketlerdir.
ÖNEMLİ: Her iki yanı normal faylarla sınırlandırılmış olan bu tür çöküntü alanlarına Graben adı verilir.
Bunun karşıtı olarak da her iki yanı normal faylarla sınırlandırılmış yükselti alanları ise Horst olarak
adlandırılır. Ege bölgesinin iç kesimlerinde gelişen büyük akarsu vadileri ve bu vadiler arasında yer alan
faylarla sınırlandırılmış yüksek sırtlar ile kıyılardaki koy-körfez ve aralarındaki yarım adalar, gerilme rejimi
altında gelişen Horst-Graben Sisteminin bir ürünüdürler.

b- Ters faylar: Bu tür faylarda tavan bloğu taban bloğuna nazaran fay düzlemi üzerinde eğim yukarıya
doğru hareket etmiş veya taban bloğu tavan bloğuna nazaran fay düzlemi üzerinde eğim aşağıya doğru
hareket etmiştir.
ÖNEMLİ: Ters faylar sıkışmalı bölgelerde geliştiğinden fayın her iki bloğundaki tabakaların da, ilksel
şekillenmeleri kıvrılarak bozulur ve Kıvrımlı Yapılar gelişir. Bu tür fayların yükselen ve kıvrımlanan tavan
blokları yeryüzündeki dağ kuşaklarını oluştururlar. Anadolu’nun, Karadeniz ve Akdeniz kıyıları boyunca yer
alan Karadeniz ve Toros dağları ile Doğu Anadolu’daki yüksek dağlık alan, ters fay ve bindirmeler sonucu
gelişen yapılardır.

2- Doğrultu Atımlı Faylar


Bu tür faylar, fay düzleminin her iki yanında bulunan blokların birbirlerine nazaran fay düzleminin
düzleminin doğrultusu boyunca kaymaları sonucu meydana gelmektedir. Doğrultu atımlı faylar kayma
hareketinin yönüne göre ikiye ayrılmaktadır. Bunlar Sağ yönlü atımlı faylar Sol yönlü atımlı faylardır.
Doğrultu atımlı faylarda her iki blok yatay istikamette birbirinden uzaklaşarak ayrılır. Bunların sağ yönlü mü
yoksa sola yönlü mü olduğunu anlamak blokların hareket yönlerine bakmamız gerekir.
ÖNEMLİ: Kuzey Anadolu Fayı (KAF) sağ yanal atımlı, Doğu Anadolu Fayı (DAF) sol yanal atımlı bir
faydır.

3- Oblik Atımlı Faylar


Doğada, oluşan gerilmelerin yönü, kayaçlarda oluşan kırılmaların doğrultusu ile aynı olmadığından,
bu gerilme sonucu gelişen faylar da genellikle tek bir yöne atım göstermezler. Bu durum fayların hemen
tamamında değişik miktarlarda gözlenen ikinci nitelikli ve farklı yönlerde gelişen atımların oluşmasını
sağlar. Ana hareket yönüne ek olarak bir ikincil harekete sahip olan bu tür faylara Oblik Atımlı Faylar denir.

17- Birol Altunay


Tsunami
Tsunami (Japonca'da liman dalgası anlamına gelir) okyanus ya da denizlerin tabanında oluşan
deprem, yanardağ patlaması ve bunlara bağlı taban çökmesi, zemin kaymaları gibi tektonik olaylar sonucu
denize geçen enerji nedeniyle oluşan uzun periyotlu deniz dalgasını temsil eder. Tsunami kelimesi, 15
Haziran 1896 yılında Japonya'da yaşanan büyük Meiji tsunamisinden sonra dünya dillerine kendiliğinden
yerleşmiştir.

Tsunami’nin Nedenleri
Bir tsunaminin ana üretim mekanizması, önemli miktarda suyun yer değiştirmesi veya denizin
bozulmasıdır. Suyun bu yer değiştirmesi genellikle depremlere, toprak kaymalarına, volkanik patlamalara,
buzul buzağılamalarına veya daha nadiren göktaşları ve nükleer testlere bağlıdır.

Tsunami Özellikleri
Tsunamiler iki mekanizma ile hasara neden olur: Bunlar, yüksek hızda hareket eden bir su duvarının
darbe kuvveti ile araziden süzülen ve beraberinde büyük miktarda enkaz taşıyan büyük hacimli suyun yıkıcı
gücüdür.
Günlük rüzgar dalgalarının dalga boyu (tepeden tepeye) yaklaşık 100 metre ve yüksekliği yaklaşık 2
metre, derin okyanustaki bir tsunami, 200 kilometreye kadar büyük bir dalga boyuna sahiptir. Böyle bir
dalga saatte 800 kilometreden daha fazla hareket eder, ancak muazzam dalga boyu nedeniyle herhangi bir
noktadaki dalga salınımı bir döngüyü tamamlamak için 20 veya 30 dakika sürer ve sadece yaklaşık 1 metre
genliğe sahiptir.)
Tsunami sahile yaklaştıkça ve sular sığlaştıkça, dalga sığlaşması dalgayı sıkıştırır ve hızı saatte 80
kilometrenin altına düşer. Dalga boyu 20 kilometreden daha az azalır ve genişliği Green yasasına göre
muazzam bir şekilde büyür.
Tsunami'nin dalga zirvesi kıyıya ulaştığında, deniz seviyesindeki sonuçta ortaya çıkan geçici
yükseliş koşulu olarak adlandırılır. Büyük bir tsunami, saatlerce gelen birden fazla dalgaya sahip olabilir.
Sahile ulaşan ilk dalga en yüksek akıntıya sahip olmayabilir.
Depremden kısa bir süre sonra kıyıda görülen yavaş ama anormal su yükselişi çok kuvvetli
dalgaların yani tsunaminin geleceğinin habercisidir. Tsunaminin ilk ve son dalgası etkisizdir ancak diğer
dalgalar çok hızlı ve kuvvetlidir. Ard arda gelen 4-5 büyük dalga çevreye yayılır.

Tsunami Dağılışı
Tsunaminin en çok görüldüğü (yaklaşık %80’i) yer Pasifik (Büyük) Okyanusudur. Akdeniz
havzasındaki ülkelerde de tsunami riski fazladır. Ancak göller de dahil olmak üzere büyük su kütlelerinin
olduğu her yerde mümkündür. Endonezya, Japonya, Şili, Yeni Gine Adaları gibi ülkeler yüksek riskli
bölgelerdir. En yeni örneği 10 Mart 2011 tarihinde tüm dünyanın gözü önünde Japonya'da yaşandı. Son 140
yılın en büyük depremi olarak tanımlanan felakette can kaybı yaşanmazken deprem sonucu oluşan tsunami
de akıl almaz can ve mal kaybı yaşanmıştı.
Tarihsel çalışmalar, 8300 km’den fazla kıyı şeridine sahip ülkemizde son 3000 yıl içinde 90’dan
fazla tsunami meydana geldiğini göstermektedir. Bunlar başta Marmara Denizi olmak üzere ülkemizi
çevreleyen tüm denizlerde gözlemlenmiştir.
Oluşabilecek herhangi bir depremde meydana gelebilecek tsunaminin, Marmara Denizi’nde doğu-
batı doğrultusunu geçme süresi 50 dakika kadardır. Ancak bu kapalı denizde çalkantının devam etmesi ve
yansıyan dalgaların etkili olması beklenmelidir.

18- Birol Altunay


1509 İstanbul Depremi ile oluşan tsunaminin İstanbul surlarını aştığı ve dalganın tırmanma
yüksekliğinin 6 m’ye ulaştığı bilinmektedir. 1894 İstanbul Depremi’nde de oluşmuş olan tsunami İstanbul’da
etkili olmuştur ve bazı yerlerde deniz 50 m kadar çekilmiş ve geri dönmüş fakat sahil sınırı değişmemiştir.
Karaköy ve Azaplı köprüleri de geçici olarak su altında kalmıştır.
İstanbul Kıyılarında oluşması olası en büyük dalga yüksekliği 5.56 metredir. En yüksek dalganın
ulaşacağı kıyı bandı İstanbul’un doğusu ve kıyıya paralel 10 km’lik kıyı çizgisidir. Tsunami Dalgasının
kıyılara erişme zamanı 8 dakika, kıyılarda ilerleme mesafesi 150 metreden azdır. Geçmişte olmuş
tsunamilerden ve günümüzde yaptığımız analizlerden de anlaşılacağı üzere; Marmara Denizi’nde, tsunami
üretebilecek bir depremden sonra, zayıf da olsa bir risk vardır. Ancak, oluşacak tsunaminin Pasifik
Okyanusu’nda meydana gelen ve dalga boyu 30 metreyi geçen tsunamiler gibi olmayacağı açıktır.

19- Birol Altunay

You might also like