You are on page 1of 21

Accelerat ing t he world's research.

Modern Düşüncenin Kurucu Ustası:


Descartes
Huseyin Ozturk

Related papers Download a PDF Pack of t he best relat ed papers 

Descart es't e Yönt emin Kendisi ve Et kileri


nihat durmaz

DESCART ES'TA BİLGİ VE DOĞRULUK PROBLEMİ


Çiğdem Sadıkoğlu Yolcu

Felsefe Tarihi-Ders Not ları


şenol korkut
Modern Düşüncenin Kurucu Ustası: Descartes

Hüseyin Öztürk1

Özet
İnsanlığın bugün içerisinde bulunduğu sosyo-ekonomik ve siyasi koşullar çok yakın
dönemlerde inşa edilmiştir. Bin yıllardır çok az değişen yaşam ve düşünme biçimiyle
yasayan insanlık son üç yüzyıl çok büyük bir dönüşüm yasamıştır. Bu dönüşümün bir çok
alanda mevcuttur; bu alanlardan biriside şüphesiz felsefe alanındadır. Düşünce tarihi
Platon’dan modern dönemlere kadar çok büyük değişim yasamamıştır. Bu dönemde genelde
düşünce ya Platon’un bir takliti yada onun bir eleştirişi niteliğinde olmuştur. Buda felsefe
açısından kısmen kısır bir döneme sebep olmuştur. Ancak Descartes’le beraber düşünme
nitelik değiştirmiştir. Aynı dönemde bilimde meydana gelen okültik anlayıştan, mekanik
anlayışa geçiş; Descartes bilimde ki bu donuşumu felsefeye dahası düşünceye
uygulanmıştır. Böylelikle modern felsefenin temelleri atılmış oldu. Bu çalışmada felsefeye
önemli bir transformasyon kazandıran Descartes iki temel felsefe konusu olan bilgi ve ahlak
felsefesindeki düşünceleri incelenerek; Descartes modern düşünce açısından niçin bu
kadar önemli olduğu anlamlandırılmaya çalışılacaktır.

Bilmek, Doğaya Egemen Olmak İçindir.


R. Descartes

Giriş

Descartes bir çokları tarafından çağdaş felsefenin kurucusu olarak görülür; yeni fizik ve gök
bilimlerinden etkilenmiş ve yüksek felsefe yeteneği olan ilk düşünür olarak kabul edilir.
Descartes’in tek özelligi felsefe veya matematik gibi bilimlerle ilgilenmek değildir. Platon ve
Aristo’dan sonra düşünüş biçimini en çok etkileyen filozof olmuştur. O kadar ki düşünmeyi,
bununla beraber araştırmayı formülize etmek için uğraşmıştır. Descartes’ın bu çağın ötesindeki
tavrının en önemli sebeplerinden biri de yaşadığı çağın toplumsal ve siyasal özellikleridir.
XVII. yüzılda Fransa hem düşünce ve sanat alanında hem de siyaset alanında Avrupa'nın en
güçlü ülkesi durumuna geldi. Düşüncenin ve sanatın tarihini çalışanlar mutlak yönetimle klasik
anlayış arasında bir ilişki mevcuttur; Gerçektende o çağda düşünsellik ön plandadır. Descartes
sağın yani yetkin bilgiye götüren yöntemi belirlerken Descartescı aydınlanmanın da yolunu
çizmiş olur. Bu yolda yaşamanın tek dayanağı sağın bilgileridir.


1
Marmara Üniversitesi, Ortadoğu ve İslam Ülkeleri Araştırmaları Enstitüsü, Ortadoğu Siyasi Tarihi ve
Uluslararası İlişkiler Yüksek Lisans Öğrencisi, Haziran 2017
İnsan yalnızca bu bilgilerle tutarlı gelişen ve yetkinleşen bir yaşamayı sürdürebilir. Yine
yalnızca bu bilgilerle doğaya egemen olabilir; daha iyi, daha güçlü yaşama yolunda doğayı
kendine yararlı biçime sokabilir; doğayı kullanabilir.2 Descartes ne kadar kendi başına yaşamış
olsa da bilgilerini yaşamın içinden derleyen, felsefesini yaşamla içli dışlı kuran bir filozof
olmuştur.3
“Pek çok yanlış kanaatı "doğru" diye kabul etmiş olduğumu ve hiç de sağlam olmayan ilkeler
üzerine kurduğum şeylerin pek şüpheli ve kesin olmayan şeyler olduklarını fark etmiş
4
bulunuyorum ... İlk önce eski kanaatlarimin dayandığı ilkelere saldıracağım.” diyerek
felsefesine çok iddialı bir başlangıç yapmıştır.
Yeni bir çağın başlamakta olduğunun bilinci apaydınlık bir biçimde ilkin Descartes ‘da belirir.
Yöntem üzerine konuşmada Descartes "Yüzyılımız bana daha önceki yüzyılların hiçbirinden
geri kalmayacak ölçüde verimli ve kafaca zengin görünüyordu" der. Elbette Descartes’ dan
daha ünlü bilim adamları vardı; zaten bilim alanında gelişmeler uzun süredir mevcuttu. Ancak
hem bu bilimsel çalışmalara ilgin duyan hem de yüksek felsefeye ilgi duyan ilk düşünür
Descartes olmuştur. Bu sayede yüzyıllarca benimsenmiş olan yeni felsefenin en önemli filozofu
Descartes olmuştur.5
Bu çalışmada Descartes’in literatüre iki katkısı üzerinde durulacaktır. İlk bölümde Descartes’in
yaşamı ve çağının özellikleri üzerinden Descartes felsefesinin çıkış noktası anlamlandırılacak.
İkinci bölümde Descartes’in en çok üzerinde durduğu felsefe alanlarından biri olan
epistemolojiye yaklaşımı üzerine yazdıkları incelenecektir. Bu bölümde Descartes’in bilgi
felsefesine olan iki temel katkı üzerinde özellikle durulacaktır; bunlar birincisi metodik şüphe
olarak bilinen Descartes’i şüphe diğeri ise matematiğin felsefeye dahası düşünme eylemine
uyarlanması incelenecektir. Bu bölümde ayrıca Descartes kendisiyle özdeşleşmiş
“düşünüyorum öyleyse varım” önermesi de bu bölümde incelenecektir. Üçüncü bölüm
Descartes’in ahlak felsefesine dair iki önemli nokta üzerinde durulacaktır; bunlardan birincisi
geçici bir ahlak formu ikincisi daha kompleks kural ve amaçları olan ahlak anlayışıdır.


2
Erdemli, s.111
3
Timuçin, Descartes felsefesine giriş, s.25
4
Russel, s.95
5
Timuçin, Düşünce, s.144
I. Descartes’ın Hayatı

Skolastikliğin çoğunu korumuş olduğu doğru olsa da, kendinden öncekilerin atmış oldukları
temelleri kabullenmeyip, tümüyle yeni olan bir felsefe yapısı kurmaya çalışır. Bu durum
Aristoteles'ten beri görülmemiş ve bilimin ilerlemesinin sonucunda görülen yeni bir kendine
güvenmenin işaretidir. Çalışmalarında Platon ve Aristoteles'ten bu yana herhangi seçkin bir
felsefecide görülmemiş olan bir dirilik vardır. Bu aradaki tüm felsefeciler, mesleklerinde üstün
olan öğretmenlerdi. Descartes, bir öğretmen yerine, bulduklarını ilerletmeye can atan bir kaşif
ve yazardır. Tarzı kolaydır ve bilgiçlik taslamaz; öğrencilerden çok dünyanın akıllı insanlarına
seslenir.
1596’da Tours’un 50 km güneyinde bir kasabada doğan Descartes, maddi durumu iyi bir ailede
dünyaya geldi. 1606’da Cizvit kolejine başladı; ardından 1614 Poiter’te hukuk eğitimi aldı.
Faubourg St.Germain'de geometri çalıştı. Daha sakin bir yaşam için Hollanda ordusuna yazıldı.
O sıralar Hollanda barışta olduğundan, iki yıl boyunca derin düşüncelere dalmış olmanın
zevkini çıkarmış olmalıydı. Bununla birlikte 1619’da Otuz Yıl Savaşları onun Bavyera
ordusuna yazılmasına neden oldu. Bavyera'da 1619-1620 kışı sırasında, Yöntem
Konuşmaları’nda anlattığı bir olay geçer başından. Havanın soğuk olmasıyla, sabahleyin
sobanın içine girmiş ve bütün gün orada kalıp derin düşüncelere dalmıştır. Kendi anlatışına
göre, sobadan dışarı çıktığında felsefesi yarı yarıya tamamlanmıştı.6 Burada tamamladığını
söylediği çalışması kendisiyle özdeşleşmiş olan düşünüyorum öyleyse varımdır
1621 yılında savaşmayı bıraktı; İtalya'ya bir gezi yaptıktan sonra 1625 yılında Paris'e yerleşti.
Onun çok fazla öğrencisi olmamıştır; genelde felsefe konularını tartıştığı arkadaşları vardır; bu
yönüyle de yeni dönemin filozofu olduğun kabul edilebilir. Dolayısıyla 1628 yılında
Huguenotların kalesi sayılan La Rochelle'i kuşatan orduya katıldı. Bu olay bittiğinde, belki de
eziyet görme sakıncasından kurtulmak için Hollanda'da yaşamaya karar verdi. Çekingen bir
insandı, Katolik olduğu bilinirdi, ama aslında Galileo gibi bir din anlayışı vardı. Bazılarına göre
Galileo'nun 1616 yılındaki ilk lanetlenmesini duymuştu. İşin aslı nasıl olursa olsun, üzerinde
çalışmakta olduğu harika kitap Dünya’yı yayınlamamaya karar verdi. Çünkü kitapta dünyanın
kendi ekseni çevresinde dönmesi ve evrenin sonsuzluğu hakkında idi. Bu kitabın tümü asla
basılmamış olsa da, bazı kısımları ölümünden sonra yayınlandı.7
Fransa ve İngiltere'ye yaptığı birkaç iş gezisi dışında, Hollanda'da yirmi yıl 1649’a kadar
yaşadı. Tartışma özgürlüğünün bu anda doğduğu bir ülke olarak Hollanda'nın önemini


6
Timuçin, Düşünce, s.95
7
Russell, s.96
abartmamak olanak dışıdır. Galileo, Hobbes ve Spinoza gibi kişilerin çalışmalarını başka bir
ülkede yapmalarına pek izin verilmezdi. Hollanda'ya göçtüğünde bile Katolik kilisesinin hep
gözüne girmeye çalıştı. Onun dürüst bir Katolik olduğunu ve Galileo'ya göstermiş olduğu gibi,
Kilise'nin çağdaş bilime daha az düşmanlık göstermesi için çaba gösterdi. Bu konuda kendi
çıkarları kadar Kilise'nin çıkarlarını da düşünüyordu. Onun dini bütünlüğünün yalnızca politika
gereği olduğunu düşünenler vardır. Hollanda'da bile üzücü saldırılara hedef oluyordu, ama bu
saldırıları yapan Roma Kilisesi değil Protestan bağnazlardı.8
Onu bu kadar rahatsız etmelerinin sebebi Tanrı ve evren hakkındaki düşünceleridir. O Tanrı’nın
değişmezliği ve zorunluluğu şartını belirtir. Ancak ona göre bu Tanrı yalnız bir zorluk çaresidir.
Aslında doğanın bizzat kendi kanunlarıyla açıklanabilir ve onun yasaları mekanik ve her yerde
aynıdır.
Tutkulu ve okumaya düşkün biri olan İsveç Kraliçesi Christina ile yazışmaya başladı. Aslında
prens Palatine'in kızı prenses Elizabeth için yazılmış olan, ruhun tutkuları üzerine bir yazısını
Kraliçesi Christina’ya yolladı. Bu yazılar prensesin Descartes’ı huzurunda görmek istemesine
neden oldu. Descartes en sonunda kabul etti ve Kraliçe ona bir savaş gemisi yolladı ve ısvec
macerası başlamış oldu. Prenses Descartes’ten ders almak istiyordu; ancak sabahın beşi dışında
zaman ayıramayacaktı. Soğuk İskandinavya kışında bu alışılmadık erken kalkış, narin bir insan
için bir iyi şey değildi. Descartes hastalanıp 1650 şubatında öldü . Descartes hiç evlenmedi,
ama beş yaşında bir kızı vardı; bunun ömrünün en büyük üzüntüsü olduğunu söyler.
Her zaman iyi giyinir ve kılıç kuşanırdı. Çalışkan değildi; kısa kısa çalışır ve az okurdu.
Hollanda'ya giderken yanına, aralarında İncil ve Thomas Aquinas'in bulunduğu birkaç kitap
aldı. Çalışmalarını kısa süreli derin düşüncelere dalmakla yapmış olduğu anlaşılıyor. Descartes,
bir felsefeci, matematikçi ve bilim adamıydı. Felsefe ve matematikte, çalışmaları son derece
önemlidir; bilimde ise övülmeye değer olsa da bazı çağdaşları kadar iyi değildi. Geometriye
büyük katkısı olmuştur o kadar ki kendi analiz kuralını, geometriye yani tamamıyla ölçülebilen
eğrilerin söz konusu edildiği alana uygulayarak, Analitik Geometri'yi kurmuş, yani geometrik
oranları, cebir denklemleri şeklinde ifade etmeyi başarmıştır. Böylece, cebir ile geometri
arasında bir paralelizm bulunduğunu vurgulamıştır. Bir problemi çözülmüş gibi ele alarak ve
tahminin sonuçlarını inceleyen, analitik yöntemi geliştirdi, cebiri geometriye uyguladı. Aynı
zamanda bunu felsefeye de uygulayarak Kartezyen düşünüş biçimini geliştirdi.9
Bugün kendisiyle özdeşleşmiş düşüncelerinin çoğunu 1644 yılında yayınlanmış olan Felsefenin
İlkeleri başlıklı kitabında öne sürdü. Daha başka önemli kitapları da vardı: 1637’de Felsefi

8
Timuçin, Düşünce, s.97
9
A.g.e., s.98
Denemeler ve geometri ve optiği konu edinen bir kitap yazdı. Bir de Ceninin Oluşumu başlıklı
bir kitap yazdı. İnsanların ve hayvanların bedenlerini makineler gibi görüyordu; hayvanların,
yalnızca fizik yasalarıyla yönlendirilen duygu veya bilinçten yoksun olduklarını sanıyordu.
İnsanlar farklıydı: Beyin epifizinde bulunan bir ruhları vardı.10
Ayrıca Descartes dil eğitimi üzerinde çok önemsiyordu. Ona göre dil bilmek eski kitapları
anlamak için çok önemlidir. Eski kitapları okumak geçmiş yüzyılların değerli insanlarıyla
oturup konuşmak gibidir. Filozof, yeterince dil öğrenmiş, eski kitapları yeterince karıştırmıştır.
Başka yüzyılların insanlarıyla konuşmak yolculuk etmekle birdir; bununla beraber bizim
alışkanlıklarımıza ters düşen her şeyin gülünç ve usdışı olduğunu düşünmememiz için çeşitli
halkların görenekleriyle ilgili bir şeyler bilmek hayat dair düşünme noktasında yararlı
olacaktır.11

II. Descartes’in Bilgi Felsefesi Üzerine

Descartes modern cağı etkileme açısından en etkili çalışmalarını bilgi felsefesi alanında
vermiştir. Zira onun ile en çok anılan olgu düşünüyorum öyleyse varım ifadesi hem ontolojinin
hem de epistemolojinin alanına girmektedir. Ancak Descartesçılık için epistemolojik anlamı
daha önemlidir denilebilir. Bu kapsamda kendinden önce ilgilenilmiş olan epistemoloji
konularına kendi bakış açısıyla yaklaşarak modern düşünceyi geliştirmiştir. Descartes
geliştirdiği yaklaşım kabaca iki önemli noktası mevcuttur; bunlardan ilki düşünüyorum öyleyse
varım ile kontrol edilen metodik şüphecilik ikincisi ise matematiği diğer alanlara, buna felsefe
ve astronomi dahil uygulayarak güvenilir bir felsefe inşa etmeye çalışmaktır.12 Descartes’te
ondan önceki düşünürlerde görmediğimiz farklı bir şey görürüz. Onda prosedürle uğraşmayan
felsefi bir pratiklik vardır. Bunda da yine Rönesans sonrası Avrupa insanın özelliklerinin etkili
olduğundan bahsedilebilir. Yani Descartes çağının verdiği özgüvenle düşünce tarihini derinden
kritik etmiştir.
Bu bolümde Descartes’in bilgi felsefesi 5 temel unsurda incelenecektir.
• Metodik şüphe
• Matematik felsefe ilişkisi
• Tümevarım ve tümdengelim
• Yöntem üzerine
• Cogito Ergo Sum


10
Russell, s.97
11
Timuçin, Descartes felsefesine giriş, s.73
12
Bu anlayış Newton ile daha da geliştirilerek bugun bilimin genellenebilirliği olarak bilinen ilkeye
dönüşmüştür. Böylece bilimsel çalışmalardaki artış, aritmetik artıştan geometrik artışa dönüşmüştür. Bu durum
bilim tarihi açısından 1700’li yıllardan sonraki sıçramayı açıklamakta önemli olabilir.
Metodik Şüphe
Bilgi ne ile ilgili olursa olsun kuşku felsefi araştırmanın zorunlu koşuludur. Kuşkuya
dayanmayan bir araştırma tehlikelere açık olacaktır. Araştırmacı bize kuşkusunu duyurmasa da
onun kuşkudan uzak olacağını düşünemeyiz. 13
Dış dünyaya her yönelişimizin ya da bilgiye her yönelişimizin kesinlikle kuşkulu bir yöneliş
olması gerekir. Kuşku düşüncede kesinliğin güvencesidir. Doğruluğunu kesin olarak
bilmediğimiz her şeyi yani bizim açımızdan kuşku götürür olan her şeyi yanlışla bir tutmak ya
da daha kesin bir biçimde yanlış diye belirlemek zorundayız. Bu zorunluluk bize başlangıçta
kesin olmayanın yolunu açsa da, bizi önünde sonunda kesinliklere, doğru bilgiye götürecektir.
Bu kuşku, yöntemli bir biçimde geliştirildiği zaman, bize doğruyu en sağlam biçimde
bulduracaktır. 14 Descartes, ona öğretilen birçok doğru zannedilen ve güvenilen bilgilerin hatalı
olduğunu görmüş ve bu yüzden, kendisine öğretilen bütün bilgilerden, hatta matematikten bile
şüphe etmiştir. Fakat bu şüphe, Septizm’in amaç haline getirmiş olduğu şüpheden oldukça
farklıdır. Descartes’da şüphe, doğru ve kesin bilgiye ulaşmak için, sadece bir araçtır. Onun
şüphesi, istemsiz bir şekilde ortaya çıkan veya alışkanlık haline gelmiş bir şüphe değil,
düşünülen istenilen, aklın ışığı ve iradenin gücü ile hakikati aramaya yönelik, hiçbir şeyi
dışarıda bırakmayan tam bir şüphe, yani metodik şüphedir.15 Özetle Descartes'ın felsefesini
şüpheye yaklaşımı ilkin, kendisine öğretilenlerin tümünü birden şüpheli veya yanlış diye atmak,
sonra onları yeniden, sırasıyla birer birer gözden geçirerek, ancak doğru ve şüphe götürmez
olduğu apaçık olanları alıp saklamaktır. Kısacası, Descartes, sadece olası olan bütün bilgileri
reddetmiş, ancak tamamıyla belli ve şüphe götürmez bilgileri kabul etmiştir.
Yöntemsel şüphe veya metodik şüphe diye adlandırılan şüphe, karşı Descartes, insan var olan
dört bilme durumunu ifade eder. Bunlar Anlık (Müdrike), Imgelem (Muhayyile), Duyular ve
Bellek (Hafıza) olmak üzere, dört bilgi yetisidir. Bu 4 farklı bilme yetkinligini bir balmumuna
benzetir, balmumunu şeklen görüp anlamlandırmak duyular ve hafiza sayesinde mümkün iken
o eridikten sonra ona anlam vermek ise müdrike ve muhayyile ile mümkündür. Bu sayede kişi
zor ve anlaşılmaz durumlara dair bir anlamlandırma yetisi kazanacaktır.
Müdrik ile ilgili olarak şunlar ifade edilebilir; Duyuların bizi aldattığı bilinmektedir. Rüyalar
gibi matematiğin bilgisinin kesinliğine rağmen ifrit bir güç bizi yine de aldatabilir ve Descartes


13
Timuçin, Descartes felsefesine giriş, 72
14
A.g.e, s.81
15
Öktem, s.311
bu noktada her şeyden kuşku duyar ve şunu göstermek ister; kesinlik duyularda değil sadece
asıl algı gücünde yani idraktadır.16 Böylece, duyulur her şeyden şüphe etmekle birlikte, artık,
şüphe ettiğinden kesinlikle şüphe etmez. Şüphe etmek ise, bir çeşit düşünmektir. Buna verdiği
örnek ise suya batan bir çubuğun kırık görüntüsüdür. Yine benzer bir örnek de metot üzerinde
şu şekilde geçer; uzaktan yuvarlak görünen kulelerin, yakından bakınca dört köşeli olduklarını
birçok defa gördüm. Böylece, başka birçok hallerde de, dış duyular üzerine verilmiş
hükümlerde, yanlışlar bulduğum gibi, iç duyular üzerine kurulmuş hükümlerde de yanlışlar
buldum. Kolları ve bacakları kesilmiş olan bazı kimselerin, bazen bedenlerinin kesik olan
parçasında acı duyduklarını öğrenmiştim. Bunun için, bizi bir defa aldatanlara, hiçbir zaman
güvenmemek tedbir gereğidir.17
Böylece, Descartes, matematik ve geometri dahil, her şeyden şüphe etmekle birlikte, artık,
şüphe ettiğinden kesinlikle şüphe etmez. Şüphe etmek ise, bir çeşit düşünmektir. O halde,
düşündüğünden şüphe etmez ve ilk temel bilgi, ilk apaçık hakikat olarak "Cogıto ergo sum" u
(Düşünüyorum öyleyse varım’ı) ortaya koyar. Der ki: "Düşünüyorum öyleyse varım"
hakikatinin, şüphecilerin en acayip faraziyelerinin bile sarsmaya gücü yetmeyecek derecede
sağlam ve emin olduğunu görerek, bu hakikati, felsefenin ilk ilkesi olarak kabul etmeye
tereddütsüz karar verdim.18 Cogito ergo sum önermesine sonraki bölümde ayrıntılı
değinilecektir. Bu nokta üzerinde durulması gereken bir diğer sorun ise; insanların bazı şeyleri
sorgulamadan doğruluğunu kabullenmede temayullü olmalarıdır. Doğru olduğunu
kanıtlamadığı hiçbir şeyi doğru diye kabullenmemek her insanın en özlü yaşama görevlerinden
biridir.19 Descartes’e göre düşünme insanlar için müşkül bir konudur. Descartes düşünmenin
zorluğunu dört önemli nedene bağlamaktadır :
• İnsanların, kendi bilgi ve yeteneklerine fazlasıyla güvenmeleri,
• Emekten kaçınmaları,
• Bilgisizliklerini açığa vurmak istememeleri
• Problemleri etraflıca incelemek istememeleridir.

Matematikten felsefeye
Descartes’in en önemli başarısı ve amacı Matematigin kesinliği ve açıklığı sağlayan şartlarını
düşünceye ve diğer alanlara uygulamaya cçalışmasıdır. Böylece kartezyen düşünce biçimi


16
Vorlander, s.376
17
Öktem, s.312
18
A.g.e, s.314
19
Erdemli, s.108
olarak bilinen düşünce anlayışını geliştirmiştir. Descartes’ın matematiğe güveni tamdı; ona
göre Matematik rüyalarda dahi aynıdır. Örneğin rüyanızda 4 kenarlı bir üçgen göremezsiniz.
Çağın bilimcileri özelde oyalanmak tutarsızlığını gösterirken Descartes hemen her şeyi evrensel
matematiğe götürme eğilimi gösterir. Descartes özellikle doğa bilimlerine matematiği
alabildiğine uygulamak istiyordu. Descartes' de matematik inancı sarsılmaz bir inançtır, Bu
tutum yeni bir tutumdur ama, deyim yerindeyse bir ilk tutum değildir, Galileo fizikle
matematiği evlendirmişti, böyle olunca matematik fiziği ölçebilen bir şey olarak yeni bir güç,
yeni bir anlam kazanmış oluyordu.20 Descartes’e göre diğer bilimler matematiğin sadece farklı
biçimleridir.21
Aritmetik ve geometrik bilgilerinin temeli bilim için örnektir. Her ikisinin de temel yöntemi
yani bağlanması bütün bilimsel düşünüşün yöntemi ve bütün hakikatin kaynağını oluşturur.
Böylece yöntemsel bilginin örnekleri geometri ve aritmetiktir. Bunlar bütün ilimlerin en
güveniliri ve en berrağıdır. Matematik bizim araştırdığımız gibi bir konuya, yani basitliği ve
açıklığıyla kendiliğinden beliren bir konuya sahiptir. Aslında bütün hakikat de açık ve basittir.
Hakikat araştırmasına götüren biricik doğru yolu bize matematik gösterir Çözümlemeli
geometride olduğu gibi, "bütün matematik çözüm", bilinmeyeni bilinir varsaymak ve daha
sonra bunu, yani söz konusu olan şeyi ve hatta bilineni de "sanki bilinmiyormuş gibi, fakat
yöntemsel bir biçimde türetmekten ibarettir yani matematik bir tür tümdengelim yöntemidir.22
Aristoteles matematik ve fiziği ayırmıştı. Descartes ise onu evrensel bir araç haline getirmeyi
amaçlıyordu. Matematik fiziği ölçebilen bir şey olarak yeni bir güç, yeni bir anlam kazanmış
oluyordu. Bu bilimsellik kavrayışı Aristoteles de bir taslaktır ancak. Bu kavrayış, bu her şeyi
evrensel bir düzende görmek ve matematikle ölçmek kaygısı yeni bilimin temel yönelişini
açıklar. O dönemin bilim adamları özelde oyalanırken eski düşüncenin çekici yanlışlarından,
hiçbir temele dayanmayan, yer yer mitos değeri taşıyan önerilerinden kurtulamamışlardı.
Descartes’e göre çalışma alanımız bilim alanlarından hangisi olursa olsun çaba gösteriyor olsa
da sonuçlara varabilmek için yöntemli çalışmamız gerekir.23

Tümdengelim – Tümevarım
Descartes’in bilgiye yaklaşırken kullandığı iki temel aksiyomdan biri tümdengelim diğeri ise
tümevarımdır. Ona göre kesin bilinen bazı şeylerden zorunlu olarak çıkan her şeydir. En önemli


20
Timuçin, Descartes felsefesine giriş, s.143
21
Timuçin, Düşünce, s155
22
Vorlander, s.375
23
Timuçin, Düşünce, s.145
bilgi apaçık bilgidir yani sezgisel bilgidir, ama bazı şeyler apaçık olmasalar da kesin olabilirler.
Bu kesin bilgileri de tümdengelim yoluyla, zincirde bir halkadan bir halkaya geçercesine
sağlarız. Yani tümdengelim zihnin bir anlık çabası değildir. Tümevarım ise önerilen bir soruya
bağlı olarak adımların her birinin tek tek gözden geçirilmesi demektir. Bunu tekrar saymanın
sebebi zihnin sınırlı kapasiteye sahip olmasıdır. Böylelikle daha küçük alt hesaplarda
uygulanabilir ve sonuç alınabilir.
Bahçemizdeki çam ağacının yaprak dökmediğini bilmemiz önemli değildir, eğer öbür çam
ağaçlarının da yaprak dökmediğini bilmiyorsak hiçbir işe yaramaz o sınırlı bilgimiz. Ya da
bahçemizdeki çam ağacının herhangi bir özelliği öbür çam ağaçlarında yoksa bu özellik ancak
özel bir önem taşıyabilir.24
Böylece Descartes, dikey bilgi üretme yolunu tarihe bırakarak deyim yerindeyse yatay bir
çalışma alanı veya bir düzlem üzerinde kendini gösteren bir çalışma alanı kurmaya çalışmıştır.
O bu alanda bir bütünü oluşturan ögeleri bir bir görmeye, daha doğrusu düşünsel çaba ile şeyler
asındaki ilişkileri görmek, bir bütünü oluşturan ögeler arasındaki ilişkiyi ortaya çıkarmaya
çalışmıştır. Bu da tam tamına bir basite götürme çabasını gerektirir.25 Bu iki aksiyomun dışında
Descartes çok kompleks bir düşünüş yöntemi üretmiştir. Bunları aklın yöntemleri üzerinde ve
yöntem üzerinde ayrıntılı bir şekilde açıklamıştır.

Yöntem Üzerine
Descartes düşünmenin veya doğruyu bulmanın bir yöntem ile olmasını zorunlu olduğunu
düşünmektedir. Bunu ormanda kaybolan birine benzetir; kişinin sağa sola koşturmak yerine
kendine en makul olan bir yön seçip o yönde ilerlemesi gerekmektedir. Böylece istemediği bir
yerde olsa en azından bir yere ulaşacaktır; bu da geceyi ormanda geçirmekten daha iyidir. Bu
kurallar bize doğru bilgiye ulaşma çabasında ne gibi yollar izlememiz gerektiğini bildirirken
genel bilimsel yöntem anlayışının da bir açıklamasını getirir. Çünkü Descartes’e göre iyi bir
zihne sahip olmamız yetmez, önemli olan onu iyi kullanmaktır. En büyük ruhlar en büyük
erdemlere olduğu kadar en büyük kötülüklere yatkındırlar.26
Hakikatin araştırılmasında Yöntem zorunlulukla gerekir. Yöntem iki bakımdan gereklidir;
rastgele araştırmalarla hakikatin bilgisine ulaşılmaz. Herhangi bir şeyin hakikatinin
araştırılmasında, araştırmayı bırakmak yöntemsiz çalışmaktan çok daha uygundur. Çünkü
böylesine düzensiz çalışmaların ve belirsizce düşüncelere dalmanın doğal ışığı karartıp,


24
Timuçin, Descartes felsefesine giriş, s.82
25
A.g.e s.84
26
A.g.e s.64
kavrayışı körelttiği kuşku götürmez.27 Descartes'de yöntem sorunu en önemli sorundur. Yöntem
buna göre usun bir aracı olarak değerlendirilmelidir. Yöntem bir maymuncuk olmadığı gibi bir
anahtar da değildir. Yöntem bir kalıp değildir çünkü, bir kalıplar toplamı değildir, ancak ve
ancak bilgiye yönelmede belli bir tutum alma biçimidir. Gene de yöntemliliğin evrensel
düzeyde aranıp bulunabilecek temel kuralları olmalıdır. Descartes yöntemi ve yöntemliliği
ortaya koymak için yola çıktı ve kendi deneylerinden giderek bize yöntem konusunda temel bir
anlayış kazandırmak istemiştir.28
Descartes yöntemini Aklın Yönetimi İçin Kurallar"da, tek ve aynı kuralın iki parçası olarak sezgi
ve çıkarış olarak ele alırken "Metot Üzerine Konuşma’da ayrı ayrı dört farklı yöntem olarak ele
almıştır. Bu çalışmada daha geniş kapsamlı olması sebebiyle metot üzerinde bahsedilen 4
yöntem dikkate alınacaktır.

Metot Üzerine Konuşmalar


Descartes bu kuralları koyarken düşüncesini tam olarak yaslayabileceği temeli henüz
bulamamıştır, önemli olan ona ulaşmaktır. Doğruları arama yolunda uzun bir süre, kesinliksiz
kalabiliriz. Aradığımız temeli bulmadığımız halde onu bulduğumuzu sanacak, bu sanıyla
yetinecek ya da onu bulana kadar doğru yanlış herhangi bir temelle iş göremeyiz.
Doğrulanmamış temel, temel değildir. Düşünce dünyasındaki bu bekleyiş esnekliği, uygulama
dünyasında sürdüremeyeceğimiz bir esnekliktir. Yaşam kesinlikler bekler ve eylemlerimiz
ancak kesinlikli olabildiğimiz zaman bize mutluluk getirir. "Bu arada usum beni yargılarımda
kararsız kalmak zorunda bırakırken bari eylemlerimde kararsız kalmayayım ve
becerebildiğimce mutlu yaşamayı bundan böyle elden bırakmayayım diye, üç ya da dört
kuraldan oluşan, size de bildirmek istediğim bir ahlak anlayış geliştirdim. "Evet kuşkulanabilir
her şeyi yanlış diye belirlemek yararlıdır" ancak "biz bu kuşkuyu eylemlerimizi
gerçekleştirirken hiç mi hiç kullanmamalıyız, çünkü yaşamımızdaki davranışlarımızla ilgili
olarak çok zaman yalnızca sanı değeri taşıyan görüşleri izleriz, nedeni de işlerimizi yaparken
eylemde bulunma fırsatlarının hemen her zaman daha biz kuşkudan kurtulmadan gerçekleşmesi
zorunluluğudur"29Bu yöntemin kurallarına gelince: Bunlar, Descartes'a göre, Apaçıklık, Analiz,
Sentez (Sıra) ve Sayış olmak üzere dört tanedir.30


27
Erdemli, s.106
28
Timuçin, Düşünce, s.148
29
A.g.e., s.153
30
Öktem, s.328-329
Apaçıklık Kuralı; Doğruluğunu apaçık bilmediğim hiçbir şeyi doğru olarak kabul etmemek,
yani acele hüküm vermekten ve peşin hükümlere saplanmaktan dikkatle çekinerek, verdiğim
hükümlerde ancak kendilerinden şüphe edilmeyecek derecede açık ve seçik olarak kavradığım
şeyleri bulundurmaktır." O halde, "açık ve seçik" olan bilgi nedir? Descartes, bu konuda şunları
söylemiştir. " ... Hatta, birçok kimseler vardır ki, hiçbir şeyi, hakkında iyi hüküm vermek için
gerektiği şekilde görmezler; zira, şüphe götürmez bir hükmün dayanabileceği bilgi, yalnız açık
değil, seçik de olmalıdır. Açık bilgiden, dikkatli bir zihne görünen ve belli olan bilgiyi
kastediyorum .... Seçik bilgiden de, keskin ve başka bilgilerden ayrı bir bilgiyi kastediyorum.
Öyle ki, bu bilgide, onu gerektiği gibi gözden geçirene kadar açıkça görünenden başka bir şey
bulunmaz."31
Analiz Kuralı; İnceleyeceğim güçlüklerden her birini daha iyi çözümlernek için mümkün
olduğu kadar bölümlere ayırmaktır." Bu kural, basitleştirme kuralıdır. Tam ve son sınırına
kadar götürülebilen bölme, bizi bölünmezlere, doğrudan doğruya sezgiyle bilinebilen apaçıklık
atomlarına götürür. Çünkü, ona göre, bilinmesi en kolay olan, basit olan şeylerdir. Basit olan
şeyler, aynı zamanda ilk bakışta sezgi ile görülebilen, dolayısıyla bilgisi kesin olarak
edinilebilen şeylerdir. Ancak, bunların sayısı azdır. Bunun için, Descartes, bunların dikkatle
gözetilmesini ve incelenmesini ister. Böylece, karmaşık ve karanlık önermelerden sezgiyle
adım adım daha basit önermelere inmek, daha sonra da, bu basit önermelerin sezgisinden
hareket ederek, adım adım çözülmesi gerekene ulaşmak mümkün olabilir.
Sentez (Sıra) Kuralı; En basit ve bilinmesi en kolay şeylerden başlayarak, tıpkı basamak
basamak bir merdivenden çıkar gibi, yavaş yavaş, en bileşiklerin bilgisine yükselmek için, hatta
doğaları gereği, birbiri ardınca sıralanmayan şeylerin arasında bile bir sıra bulunduğunu farz
ederek düşüncelerimi bir sıraya göre yürütmektir."
Sayış Kuralı; Hiçbir şeyi unutup ihmal etmediğimden emin olmak için her yönde birçok sayışlar
ve tekrarlar yapmaktır. Böylece herhangi bir noktada ortaya çıkan bir hata düzeltilebilir ve
sonra üretilecek olan kompleks bilgiler hatalı bir temel üzerine inşa edilmemiş olunur. Yani
ürettiğimiz bilgi güvenilir hala gelmiş olur.

Cogito Ergo Sum


Düşünüyorum öyleyse varım, ifadesi tam anlamıyla Descartes’le özdeşleşmiş bir ifade olarak
karşımıza çıkmaktadır. İçerdiği derin muhtevasını anlamak biraz güç olsada; Descartes, genel


31
Descartes, Felsefenin İlkeleri, s.55-56. 

bir ifade ile düşünmenin insan için en ayırt edici özellik olduğu üzerinden kendini ve diğer her
şeyi açıklamaya çalışır .Bu ifade Descartes ‘in diğer bütün çalışmalarının bir sonucu ve üst
öğretisi olarak kabul edilebilir.
Dilimizin değişik yapısı nedeniyle cogito ergo sum formülünü tam olarak çeviremiyoruz.
Cogito ergo sum belki de düşünüyorum öyleyse benim diye çevrilebilir, ancak bunun da pek
anlamlı olmayacağı görülüyor. Descartes düşünüyorum öyleyse varım demek isteseydi cogito
ergo existo derdi. Ne var ki sum' la existo arasında bu bağlam içinde büyük bir ayrılık olduğu
söylenemez, hatta bu iki şeyin anlamı birbirine iyice yaklaştırılabilir. Nitekim Yöntem Üzerine
Konuşma'nın latince baskısında bu formül ego cogito ergo sum sive existo olarak konur, yani
düşünüyorum öyleyse benim ve varım. Gerçekte artık cogito terimi bütün bir formülün anlamını
açıklamaya yetiyor. Cogito deneyinin felsefede pek de yeni bir deney olmadığını söyleyebiliriz.
Aziz Augustinus Tanrı katı adlı yapıtında şöyle diyordu: Aldanıyorsam varım, olmayan
aldanmaz çünkü. Ne var ki böyle bir deneyi Aziz Augustinus bilgi kuramına temel yapmayı
düşünmemiştir.32
Descartes, bu konuda şunları söylemiştir: "Kendimi, duyulardan da imgelemden de ayrı
sayabilirim. Ama, o zaman ben, ben olmaktan çıkmam. Belki, daha eksikli bir ben olurum ama
bu, benim var olmamamı gerektirmez. Oysa, anlıksız bir ben düşünmek imkansızdır."33
Cogito'nun çıkarımsal olduğunu kabul etmek, Cogito'nun ilk hakikat olmadığını iddia etmek
demek olur ki, bu da bütün sistemi tehlikeye düşürür. Şu halde, Cogito, zihni bir sezgi ile
kavranan, ilk ve tek, fakat zorunlu bir hakikattir. Cogito, bulunan ilk hakikat ve bu itibarla
felsefenin ilk ilkesi olmakla kalmaz, aynı zamanda, bize, hakikatin ölçütünü de verir; çünkü bu
ilk hakikat, açık ve seçiktir.34
İlk olarak, Descartes, Tanrı’nın varlığını şöyle kanıtlar: "Madem ki, şüphe ediyorum, o halde
varım; fakat kendimde bu şüphe denilen eksikliği görmem, bende, tam ve olgun fikirlerinin
bulunmasını, dolayısıyla bu fikirlerin biricik anlaşılır nedeni olan Tanrı'nın var olmasını
gerektirir; hatta olgun, sözüne sadık, aldatmaz bir Tanrı'nın varlığını gerektirir. Eğer, zihnimin,
bir şeye ait olduğunu açık ve seçik olarak gördüğü her şey, gerçekten o şeye aitse, gerçek
varlığın bir olgunluk olduğu ve onsuz Tanrı'nın mutlak olgunluğunu tasavvur edemeyeceğim
şüphesizdir. Sonuç olarak, Tanrı, gerçekten ve zorunlu olarak vardır. Ancak böyle bir Tanrı,
açık ve seçik fikirlerimi garanti ederek, ruhla bedenin gerçek aynılığını temin eder". İkinci
olarak, yaptığı Tanrı kanıtlamasında, Descartes, kendisine "varlığımın sebebi ben miyim" diye


32
Timuçin, Descartes felsefesine giriş, s.79
33
(Alıntılayan Öktem s.321)Afşar Timuçin, Descartes, s.98
34
Öktem, s.317
sorar ve bu sorusunu "hayır, varlığımın sebebi ben değilim; eğer ben olsaydım, kendimi, eksik
bir varlık olarak değil, tam olgun bir varlık olarak yaratırdım. Kendimi yoktan yaratıp, vücuda
getirecek kadar kudretli olsaydım, kendimi muhtaç veya eksik yaratmazdım. Bu yüzden beni
bir yaratan mevcuttur. Ve o ancak olumlu niteliklere sahiptir; yani beni aldatacak bir ifritten
öte bana akıl veren üstün bir varlıktır.35

III. Descartes’in Ahlak Felsefesi Üzerine



Descartes bir arkadaşının ahlak üzerine niçin yazmadığını sorması üzerine, “Ahlak üzerine
düşüncelerimi yazmaktan çekindiğim doğrudur, bu da iki sebeptendir; birincisi, kötülerin
insana iftira atmak için kolayca bahane bulabilecekleri bundan daha elverişli bir saha yoktur;
ikincisi, başkalarının âdet ve ahlâkını düzenlemeye karışmak hakkı, Hükümdarlarla onlardan
yetki alan kimselerin işidir”.36
Descartes felsefesine baktığımızda o, felsefeyi bir ağaca benzetir: kökleri metafizik ,gövdesi
fizik; gövdeden çıkan dallar da öteki bilimlerdir. Descartes bunları da genel olarak üç başlık
altında toplar: hekimlik, teknik ve ahlak. Burada gördüğümüz gibi Descartes felsefesinin
temeline metafiziği yerleştirmiş ve bunun üzerine de sistemini inşa etmiştir. Bunun nedeni
Descartes felsefede bir dönüşüme taliptir ki bu da metafizik bir temeli gerektirir. Metafiziği ise
üç bölümden oluşur; Metodik şüphe, Cogito ergo sum ve Tanrı düşüncesi. Descartes
metafiziğine şüphe ile başlar ama bu septiklerin şüphesi değildir, gerçekleştirmek istediği ideali
ya da gayesi için ortamı hazır hale getirmek için var olan bir şüphedir. Laberthonniére’in
ifadesiyle: “bu şüphe hiçbir suretle, şüphe etmek için şüphe eden, şüphecilerin şüphesi değil
idiyse de, bulmak için arayanların endişesi de değildi”37
Descartes bu ebediyet rüyasının son adımı, felsefe ağacının dalı olarak tıp, mekanik ve ahlaktır.
Öyleyse Descartes'ın felsefe yapmada izlediği yol sırasıyla, 'Muvakkat ahlak, Metot (mantık ve
matematik), Metafizik, Fizik, Tıp, Mekanik ve Kati ahlaktır.
Descartes giriştiği bu zorlu uğraşta metafizik temeli kurmadan önce bilgi ağacının son dalı
olarak verdiği temelli ahlaktan farklı olarak işe kendine muvakkat ya da geçici bir ahlak
oluşturmakla başlar. Başka bir deyişle “metafizik bilginin temelini oluşturur. Çünkü içinde
bulunduğu zeminin kayganlığından haberdardır ve ona göre tedbirini almaktadır. Bu nedenle
de ilk adımı kendisine "hayatının işlerini düzenleyen muvakkat bir ahlak oluşturmak”tır. Bunun
içinde yapılacak ilk iş 'iyi yaşamı' temin etmek olmalıdır. Daha sonra metot meydana


35
Öktem, s.318
36
Aydoğan, s.104
37
Laberthonniére, s.12
getirmektir. Sonra bu meselelerde hakikati bulmaya alıştığı zaman kişi gerçek felsefe ile
uğraşmalıdır.38
Her ne kadar bir bilgi felsefecisi olsa da ahlak alanına bir ilgisi olduğu söylenebilir. Ancak
bazıları bunu sadece ahlak adı altında temelini araştırmış, bir çeşit psiko-fizyoloji çalışması
olduğunu söylemektedir. Ayrıca Elisabeth Stuart'a yazılmış mektuplarında ahlakla ilgili
belirlemeler vardır. Bundan başka, daha eski bir çalışması olan Yöntem Üzerine Konuşma'da,
üçüncü bölümde ahlak konularına değinmiştir.39

Üstün İyi
Saadet, üstün iyinin elde edilmesi ile ortaya çıkan bir tür ruh memnunluğu ise; üstün iyi nedir?
Descartes, üstün iyi ile ilgili olarak da “pagan filozoflar arasında” başlıca üç kanaat olduğunu
söyler: “Birincisi, üstün iyinin, şehvet olduğunu söyleyen Epikuros’un kanaati; ikincisi üstün
iyinin fazilet olmasını isteyen Zenon’un kanaati; üçüncüsü de, üstün iyinin vücudun olduğu
kadar ruhunda bütün olgunluklarından mürekkep olduğunu söyleyen Aristo’nun kanaatidir.40
Descartes bu üç filozofun üç ayrı üstün iyisini değerlendirmeye alır: ilk olarak Aristo’nun üstün
iyisi Descartes’a cazip gelmez. Çünkü Aristo üstün iyiyi genel olarak ele alır ve bunun içinde
üstün iyiyi tek fazilet olarak indirgemeyip insanın erişebileceği tüm olgunlukların karşılığında
alır. O bunu şöyle açıklar: “Zira Aristo umumi olarak bütün insanların tabiatının üstün iyisini,
yani bütün insanların en olgununun sahip olabileceği iyiyi göz önüne aldığı için, onu insan
tabiatının erişebildiği bütün olgunluklardan tertip etmekte haklı idi; ama bu, bizim hiç de
işimize yaramaz.”41

Muvakkat (Geçici) Ahlak 42


Descartes geçici bir ahlak inşa etmesinin sebebini şu şekilde açıklar: “Oturduğumuz evi
yeniden yapmaya başlamadan önce malzeme ve mimar bulmak veya bizzat mimarlık etmek,
sonra dikkatle planını çizmek yetmeyip de aynı zamanda bu işle uğraşırken rahatça oturabilecek
diğer bir ev bulmakta lazımsa, böylece aklım hükümlerimde kesinlikten kaçınmamı
emrederken, işlerimde kararsız kalmamak ve elimden geldiği kadar mesut yaşayabilmek için
üç veya dört kaideden ibaret geçici bir ahlak kabul ettim.”


38
Aydoğan, s.105
39
Timuçin, Düşünce, s.171
40
Descartes Ahlak, s.37
41
(Alıntılayan Aydoğan) Descartes Ahlak, s.37
42
Descartes Metot, s.25-28
İlk kaide, “Tanrı’nın beni çocukluğumdan beri içinde yetişmemi lütuf ve inayet buyurduğu dine
sağlamca bağlı kalarak, ülkemin yasa ve âdetlerine boyun eğmek ve başka her şeyde kendimi
birlikte yaşayacağım kimselerin en akıllıları tarafından uygulamada benimsenen, en ölçülü ve
aşırılıktan en uzak görüşlere göre idare etmekti” .
İkinci kaide, “ İşlerimde elimden geldiği kadar karar ve sebat sahibi olmak ve en şüpheli
kanaatleri bile, bir defa kabul ettikten sonra en doğru ve en şaşmaz kanaatlermiş gibi takip
etmekti.” Descartes kararsız kalmamanın kendisini, sonradan kötü olduğuna hükmettikleri
şeyleri daha önce iyi bularak yapmaktan kendilerini alamayan bir takım zayıf ve kararsız
ruhların vicdanlarını rahatsız eden pişmanlık ve huzursuzluktan kurtarmış olduğunu belirtir.
Üçüncü Kaide, “ Üçüncü düsturum daima talihten ziyade kendimi yenmeye ve dünyanın
düzeninden ziyade kendi arzularımı değiştirmegye gayret etmek ve umumiyetle
düşüncelerimizden başka hiçbir şeyin iktidarımız dâhilinde olmadığına ve bir netice bizden
hariçte olan şeyler hakkında elimizden geleni yaptıktan sonra, gücümüzün yetmediği bütün
şeylerin bizim için tahakkuku imkânsız (yani bizim için mutlak olarak imkânsız olması) şeyler
olduğuna inanmaya çalışmaktır. Fakat her şeyi bu zaviyeden ihtiyaç olduğunu itiraf ediyorum”
Dördüncü Kaide, “Bu ahlaka sonuç olarak insanların hayatta yaptıkları türlü işleri, içlerinden
en iyisini seçebilmek için, gözden geçirmek istedim; başkalarının uğraştıkları işler hakkında bir
şey söylemek istemem; fakat kendime gelince, yaptığım işi sürdürmekten, yani bütün hayatımı
aklımı işletmekte ve kabul ettiğim metodu izleyerek gücümün yettiği kadar hakikatin bilgisinde
ilerlemekte kullanmaya devam etmekten daha iyi bir şey yapmayacağıma inandım.
Descartes, kabul ettiği bu öğreti ya da muvakkat ahlakın özelliğinin onu kabul edeni mümkün
olduğu kadar bahtiyar yaşatmak olduğunu söyler. Ancak burada şunun ayırımını iyi yapmak
gerekir. Ona göre baht, “... ancak bizden dışarıda bulunan şeylere bağlıdır, kendi emeği ile
edinmedikleri bir nimete kavuşan kimselere bilgeden çok bahtiyar denmesi de bundandır”
Oysa saadet tam bir ruh memnunluğu ile iç hoşnutluktan ibarettir ki bu da bilgelerde mevcuttur.
Böylece mesut yaşamak ruhu memnun ve hoşnut yaşamaktan başka bir şey değildir. Şimdi bize
bu saadeti muvakkat ahlak sağlayamaz ancak bu saadetin, mesut hayatın olmadığı yerde hiç
olmazsa işlerinde kararsız kalmamak ve bahtiyar bir hayat yaşamak adına bu muvakkat ahlakı
kabul etmiştir.
Kati (Temelli) Ahlak43
Descartes’ın kurguladığı felsefe ağacının son aşaması kompleks ve sürekli bir ahlak anlayışıdır.
Descartes’ın geçici ahlaktan sonra kurmak istediği temelli ve kalıcı ahlak anlayışını
tamamlamaya ömrü yetmese de Ahlak Üzerine Mektuplar’da kafasındaki kati ahlaka dair bazı
ifadeler kullanmıştır. Descartes önce ruhun işlevleriyle bedenin işlevlerini birbirinden ayırmak
gerektiğini" söyler. Beden düşünmeyen bir şeydir, her çeşit düşünce ruhla ilgilidir. Bu yüzden
onun ahlak anlayışı düşünme ve akıl üzerinedir.
Descartes bu ahlak anlayışını üç maddeye ayırmaktadır:
Bunlardan ilki “Hayatın her fırsatında yapmak ve yapmamak gerekeni bilmek için her zaman
elden geldiği kadar, düşünceyi kullanmaya çalışmaktır” Bu kuralla Descartes bilgeliğin son
meyvesi olan Kati ahlaka, tam bir ruh memnunluğuna ancak aklın kullanılmasıyla
varılabileceğini belirterek rasyonalist bir başlangıç yapar. Bu önemlidir, çünkü aklın bir dış
kaynağa başvurmaksızın kendi kararını verebileceğini, kendi hareketini, davranışlarını
düzenleyebilecek güçte olduğunu vurgulamakla akla olan inancını ve güvenini bir kez daha
ortaya koyar.
İkinci kati ahlak kuralı “...aklın örgütlediği her şeyi ihtiras ve iştihalara kapılmaksızın yerine
getirmek için, sağlam ve sabit bir karar sahibi olmaktır”
Temelli ahlakın bu kuralı muvakkat ahlakta da mevcuttur, muvakkat ahlakın ikinci kuralında
da sebat ve karar sahibi olmaya çalışır. Ancak muvakkat ahlakta günlük yaşamda kararsız
kalmamak, işlerini yürütebilmek adına sebat ve karar sahibi olmaya çalışırken temelli ahlakta
aklın emirlerini yerine tam olarak getirebilme amacıyla sağlam bir karar sahibi olmaya çalışır.
Bu noktada bir şeye dikkat çekmek gerekirse Descartes Kati ahlakın bu kuralında sağlam bir
karar sahibi olmayı faziletle ilişkilendirirken bizi fazilet gibi ahlakının temel bir kavramına
daha ulaştırmış olur; “Bence fazilet bir karar sağlamlılığı olsa gerektir, bununla beraber şimdiye
kadar onu bu şekilde anlayan bir kimsede tanımıyorum: Hâlbuki o, türlü türlü şeylere şamil
olduğundan, birçok çeşitlere ayrılmış ve dolayısıyla başka başka adlar almıştır.” Descartes’da
Faziletin zemini ya da karar sağlamlığı ilk olarak muvakkat ahlakta oluşturulsa da doğru şekline
Kati ahlakta ulaşılmıştır. Çünkü fazilet burada akılla tamamlanır; “Fakat fazilet akılla
aydınlanmadığı zaman yanlış olabilir, yani iyi yapmak irade ve kararı, bizi iyi sandığımız kötü
şeylere de götürebilir.”
Descartes’e göre son kati ahlak kuralı; “...böylece elden geldiği kadar, akla göre hareket
ederken, elde olmayan bütün nimetlere tamamıyla gücümüzün dışında şeyler gözüyle bakmak


43
Descartes Ahlak, s.30
ve bu yolla onları hiçbir zaman arzu etmemeye alışmaktır. Zira memnun olmamıza engel olan
biricik şey, arzu, esef veya nedamettir.” Bizim dışımızda olan tüm iyi şeyleri aynı zamanda
gücümüzü aşan şeyler diye belirlersek doğuştan yapımızdan ulaşamadığımız şeyler için
pişmanlık duymayız, çünkü onlardan yoksun kalmamız bizim suçumuz değildir. Descartes, bu
kuralı açıklamak için Çin veya Meksika krallıklarına sahip olmamaktan dolayı duyulabilecek
üzüntüye benzetir. Descartes ahlak üzerine notlarda “Böylece, hep söylenildiği gibi,
zorunlulukları erdem yapacağız, o zaman hastaysak sağlıklı olmayı, hapisteysek özgür olmayı
arzulamayacağız, değerli taşlar kadar dayanaklı bir madenden yapılmış bedenlere, kuş gibi
uçmak için kanatlara sahip olmak istemeyeceğiz.” Yani Descartes’e göre mutluluğun en önemli
argümanlarından biri de kanaatkâr olmaktır. Bu yönüyle Homo Economıcus anlayışından
ayrılmaktadır.
Son olarak Descartes’ın ahlak anlayışını özetleyecek olursak onun ahlakı dünyevi bir ahlaktır.
Çünkü insana bu hayatta saadeti vadeder. Dış bir müdahale beklemeksizin dünyevi bir olgunluk
ve kurtuluş gerçekleştirmeyi amaçlıyor. Tıpkı bilgi felsefesinde olduğu gibi akıl en önemli
argümandır. İnsanın ahlaklılığının kendi elinde olduğunu söyleyerek akla olan inancını belli
eder. Ayrıca gerek muvakkat ahlak gerek temelli ahlak da aklın kuralları ile hareket eder. Her
kuralda akla vurgu vardır. Bununla beraber mutlulukçu bir ahlaktır ki oluşturduğu iki ahlak da
sonunda mutluluğa götürür. İlki bir tür bahtiyarlık sözü verirken ikincisi olan Kati ahlak saadeti
vadeder.44 Descartes ahlakının akılla olan ilişkisinin yanında entelektüel bir form tasarlar ki o
üstün iyiyi fazilet, bilgelik olarak belirler ve saadet de bu üstün iyi neticesinde ortaya çıkar.
Onun ahlakiliğinin farklı bir niteliği de beden ve aklen özgürlük bilincidir. “Bana
özgürlüğümden bir şeyler yitirtecek olan her yükümlenmeyi aşırılar arasına koyuyorum.” der.
Descartes’in bu mutmain ahlak anlayışı Filibeli Ahmed Hilmi’nin Amak-ı hayal kitabında
evrensel mutluluk olarak bahsedilmektir.
Evrensel mutluluk bahsi45
… “Doğru, doğru… Bana söyleyiniz, merhamet ediniz; hayattan tiksiniyorum, onsuz da edemiyorum. Sonsuz
mutluluk nedir? Mecliste bulunanlara sıra ile söz verdi. İbrahim a.s. “Sonsuz mutluluk; çalışmak, kazanmak ve
kazandığını insanlarla paylaşmaktır” dedi. Musa a.s. “Sonsuz mutluluk; nefsini, Firavun gibi insanın başına bela
olan aşırı isteklerden arıtmaktır” dedi. Çin diyarının âlimi Konfüçyüs, “Sonsuz mutluluk; bir tencere pirinç
pilavına bütün lezzetleri sığdırmaktır” dedi. Eski Yunan’ın mistik filozofu Eflatun (Platon),“Sonsuz mutluluk; her
şeyin hiç bozulmayan ideal özünü daima akılda tutmaktır” dedi. Eflatun’un talebesi akıl ve mantık uzmanı
Aristoteles, “Sonsuz mutluluk; tüm eşyayı ve tüm olayları cinsine göre sınıflayıp mantık süzgecinden geçirmektir”
dedi. Orta doğunun gizemli insanı Zerdüşt, “Sonsuz mutluluk; aydınlığın karanlığı yok etmesidir”


44
Aydoğan, s.114
45
http://aybuder.org/wp/download/%C3%82m%C3%A2k-%C4%B1%20Hayal.pdf
dedi.Hinduizm’in büyük üstadı Brahma, “Sonsuz mutluluk; nefsinin her isteğine tersini vermek ve zannımızın
aksinin doğru olduğunu anlamak” dedi. İsâ Mesih a.s. “Sonsuz mutluluk; geçmişi unutmak, şimdiki hali hoş
görmek ve geleceği düşünmemektir” dedi. Lokman Hekim,“İnsanlar bu kavramı elde edemedikleri her şeyi ifade
edebilmek için icad etmişlerdir” dedi. Hızır, “Sonsuz mutluluk; gönüle bitmek tükenmek bilmeyen isteklerin
girmemesidir. Böyle bir gönül her an her yerde bir hayalet gibi tecelli edebilir” dedi. Buda, ayağa kalkarak,“Ey
Beşeriyet! Sonsuz mutluluk; evrenle bütünleşip yok olmanın diğer adıdır. Nirvana! Nirvana!” dedi ve oturdu.
Salonun ortasındaki ‘beşeriyet’in başı döndü, sendeledi ve yere düşerek, “Hangisi doğru?” dedi. İlmin ve irfanın
efendisi ayağa kalkarak; “Ey Beşeriyet! Mutluluk, hayatı olduğu gibi algılamak, hayatın sırtımıza yüklediği
yükleri taşımak ve her şeyin daima daha mükemmele gitmesi için üzerimize düşeni yapmaktır!” dedi.
Amak-ı hayalde geçen bölüm de göz önünde bulundurulduğunda Descartes’in ahlak anlayışı
Bu benzerlik Descartes çağdaşlarında ve bölgesinden farklı düşünebilen; ve üretebilen biri
olduğunu göstermektedir. Descartes’in ahlak anlayışı tıpkı bilgi felsefesindeki özgün ve yararcı
bir anlayışa sahiptir. Bu ahlak anlayışı temelde ontolojiye ve epistemolojiye destek
mahiyetindedir. Bu yönüyle de Descartes ahlakçılıkılığı yararcı olduğunu ifade edebiliriz.

IV. Sonuç

Descartes pek çok açıdan modern çağın en etkili düşünürlerinden birisi konumundadır.
Descartes bize tıpkı Platon ve Aristo gibi bir mantık anlayışından çok mantığa dayalı bir yöntem
anlayışı kazandırmıştır. Descartes’i özel yapanda budur; ondan sonra gelecek düşünüş biçimleri
ya onun yöntemini geliştirmiş usçular ve deneyciler gibi ya da ona tepki olarak pozitivistler
gibi yeni söylemlerde bulunmuşlardır. Bu noktada şunu ifade etmek gerekir Descartes’in
meydana getirdiği ekol eski anlayışlardan farklıydı; Descartesçılık ardıllarının canla başla
geliştirmeye çalıştığı bir felsefe olmadı, bir felsefe okulu da olmadı. Artık herşeyin hızla
eskidiği zamana gelinmişti. Özelikle Descartes’tan iki yüzyıl sonra meydana gelen endüstri
devrimi başta toplumsal tepkiler olmak üzere her şeyi değiştirdi. Bundan felsefede nasibini
almış oldu. Geçmişte bilimlerin kökenlerini oluşturan felsefe bu yeni çağda pek fazla önemli
değildi.
Bu yüzden Descartes ve Descartesçılık gücü ve etkisi yaratıcısının öngörüleri düzeyinde kaldı.
Hızla gelişen zamanlar Descartes'in yanılgılarla ve tezatlarla dolu bilgilerini ayıklayıp, bize
yalnız araştırmalara açık, şüpheyle izlenen ya da şüpheyi izleyen bir Descartesçılık bıraktı. Her
felsefe ardında ona inan bir kitle bırakır, bu kitle önderlerinin felsefesini okullaştırmayı her
zaman beceremezler. Ardıllarının bağlılığından korkmak zira bütün düşünsel yapıyı bağnaz
hale dönüştürebilirler. Descartesçılıkta bu söz konusu olmamıştır. Descartes gerek kişiliği
gerekse düşünce sistemi sebebiyle bunu gerçekleştirmemiştir. Çünkü onun amacı büyük bir
hoca olmak veya ekol meydana getirmek değil özgür dünyanın insanlarını düşüncelerini berrak
hala getirmekti.
Her şeye rağmen yüzyıllardır Descartes'in felsefeye katkılarından yararlanılmaktadır. Bugün
bile Descartes bizi önyargılardan koruyor, bize kuşkunun yaratıcı değerini duyuruyor, bizde
kendi kendimizi kandırmama inancını oluşturuyor. Bunun dışında başta Newton olmak üzere
sonrasında pek çok bilim ve düşünce adamını doğrudan etkileyerek bilimde yaşanan büyük
sıçramaya önemli katkı sağlamıştır. Ve modern düşüncenin babası olarak görülmektedir. Yani
gerek felsefeye kazandırdığı yeni bakış açısı ile gerekse bilimsel düşünceye kazandırdıkları ile
Descartes yüzyılın en etkili düşünürlerinden biridir. Fikirleri ve dostlarına verdiği tavsiyeler
bugün dahi geçerliliğini korumaktadır. Bilgi felsefesine kazandırdığı metodik şüphe ve
matematiğin felsefe uyarlanması ve bunu bir düşünüş bicimi ve yöntemine dönüştürmesi
Descartes’i modern çağının kurucusu yapmaktadır. Ayrıca ahlak felsefesine getirdiği basit ama
kullanışlı bakışta Descartes’in kuru bir teorisyenden öte bir pratik filozofu olduğunun ispati
niteliğindedir. Zira onun ahlak anlayışı herkes tarafından basitçe anlaşılabilecek nasihatler
niteliğindedir. Bu yüzden Descartes’i öğrenmek ve anlamak bugün hala önemini korumaktadır.
modern düşünceyi hakkıyla anlayabilmek ancak iyi bir Descartes okumasıyla mümkün
denilebilir.
Kaynakça
• Amak-ı hayal alıntı;
http://aybuder.org/wp/download/%C3%82m%C3%A2k-%C4%B1%20Hayal.pdf
• AYDOĞAN, Emine, Descartes’in Ahlak Anlayışı, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi
Sosyal Bilimler Dergisi Sayı 55, Aralık 2015
• BAÇ, Murat, Epistemoloji, Anadolu üniversitesi Açıköğretim Yayınları, Eskişehir,
Temmuz 2011, 1. Baskı
• Cogito, Oyleyse Descartes, Yapi Kredi Yayınları, Üç aylık Düşünce Dergisi - Sayı:10,
Yıl: 1997 (Descartes özel sayısı)
• COHEN, Bernard, The Newtonian Achievement, Blackwell Publishing, 2003
• COPLESTON, F. C., A History of Philosophy, Volume IV: Modern Phılosophy From
Descartes to Leibniz, Image Books Doubleday, New York, Jan 1994
• COPLESTON J., Felsefe Tarihi. (Çev. Aziz Yardımlı), İdea Yayınevi, Cilt IV Bölüm A ,
İstanbul, 2010
• ÇELİK Sara, Modern Felsefe-I, Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Yayınları, Eskişehir,
Haziran 2012
• DAMASIO, A. R., Descartes’in yanılgısı, Duygu, Akıl ve İnsan Beyni, Varlık Yayınları,
2006
• DESCARTES , René, Ahlak Üzerine Mektuplar, M.E.B Basımevi, İstanbul 1996.
• DESCARTES, René, Metot Üzerine Konuşma, Sosyal Yayınevi, İstanbul, 1994
• DESCARTES, René. Ruhun İhtirasları, İstanbul: M.E. Basımevi, 1991.
• DOĞAN , Özlem. Etik. İstanbul: Notos Kitap, 2014.
• ERDEMLİ, Attillâ. “Aydınlanma Filozofu Olarak Descartes.” Felsefe Arşiv no.27,1990
• İYİ, Sevgi, Harun TEPE, Etik Anadolu üniversitesi Açıköğretim yayınları, Eskisehir,
Ocak 2013, 3. Baskı
• LABERTHONIERE C., Descartes Üzerine Tetkikler. Ankara: Maarif Yayınevi, 1959.
• ÖKTEM, Ülker, Descartes ‘da Bilginin Kesinliği Problemi, Ankara Üniversitesi,
• RUSSEL, Bertrand, Batı Tarihi Felsefesi, Aydınlanma cağı, İlya Yayınevi, İzmir, 2001
• STRARHERN, Paul, 90 Dakikada Descartes, Gendaş Yayınları, 2. baskı
• TİMUÇİN, Afşar, Düşünce Tarihi 2, Gerçekçi Düşüncenin Gelişimi, Bulut Yayınları,
1994
• TİMUÇİN, Afşar, Descartes Felsefesine Giriş, Bulut Yayınları, 1999
• VORLANDER, Karl, Felsefe Tarihi, İz Yayıncılık, 2. Baskı, İstanbul, 2008

You might also like