You are on page 1of 294

Atasöz

Nazmi fiENTÜRK
leri
yim
De ler
deyifl
Öz ler
MUTLU
YAYINCILIK
T‹CARET ve SAN. LTD. fiT‹.
Hoca Rüstem Mektebi Sok. No: 4
Ca¤alo¤lu / ‹stanbul
Tel: (0.212) 512 27 29 - 511 93 57
Fax: (0.212) 512 46 19
Kitab›n Ad› : Atasözleri - Deyimler - Özdeyifller
Yazar› : Nazmi fientürk

®Kitab›n her hakk› sakl›d›r. Mutlu Yay›nc›l›k Ltd. fiti’ne aittir.

ISBN 975 - 7754 - 70 - 6

Teknik Yönetmen : Mustafa NEMUTLU


Türkçe Kontrol : Ero¤an DO⁄ANAY
‹ç Resimler : fienol K‹RP‹KÇ‹O⁄LU
Kapak : Köksal Ç‹FTÇ‹
Dizgi : fiahabettin SAYKALO⁄LU
Montaj : Yahya VESKE
Bask› - Cilt : Uygun Matbaac›l›k

1999 ‹STANBUL
Önsöz
Elinizdeki kitap atasözleri, deyimler ve özdeyifllerle il-
gilidir. ‹lkö¤retim ve ortaö¤retim kurumlar›nda yard›mc› ders
kitab› olarak kullan›lmak üzere haz›rlanm›flt›r.
Kitap üç ana bölümden oluflmufltur. Birinci bölümde ata-
sözleri, ikinci bölümde deyimler, üçüncü bölümde ise özde-
yifller üzerinde çal›fl›lm›flt›r.
Atasözlerinde uygulanan biçim ve yöntem fludur: ‹lkin
atasözleri üzerinde genel bilgiler verilmifltir. ‹kinci bölümde,
atasözlerini aç›klama yöntemi belirtilmifl ve örnek çal›flmalar
yap›lm›flt›r. Daha sonraki bölümde, seçilmifl atasözlerinin öz-
lü aç›klamalar› yap›lm›flt›r. Bu bölümde aç›klanan atasözü
say›s› yaklafl›k bin kadard›r.
Üçüncü bölümde, Türkçe ve kompozisyon derslerinde
kolayl›k sa¤lar düflüncesiyle atasözleri kavramlara göre bö-
lümlendirilmifltir.
Kitapta yer alan deyimler ve özdeyifller de ayn› biçim ve
yöntemle ifllenmifltir.
Kitab›n sonuna sözlük eklenmifltir. Burada kimi atasözle-
rinde, deyimlerde ve özdeyifllerde geçen sözcüklerin tan›m-
lar›na yer verilmifltir.
Daha önce de belirtildi¤i gibi, bu kitapta yeni bir biçim ve
yöntem uygulanm›flt›r. Hedeflenen amaç, Türkçe ve kompo-
zisyon derslerine daha bir ifllerlik kazand›rmakt›r.
Ö¤rencilerimiz ve di¤er okuyucular›m›z, bu kitaptaki
yöntemlerden yararlanarak baflar›l› kompozisyonlar yazabi-
lirler.
Unutulmamal›d›r ki yaz› yazmak özel yetenekten çok bil-
gi, düflünce ve al›flkanl›k iflidir.
Bu yolda hepinize baflar›lar dilerim.

YAZAR

3
‹çindekiler
ATASÖZLER‹

B‹R‹NC‹ BÖLÜM Atasözleri ‹le ‹lgili Aç›klamalar .................. 6

‹K‹NC‹ BÖLÜM Seçilmifl Atasözlerinin Özlü Aç›klamalar› .. 11

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM Konular›na Göre Atasözlerimiz ................. 123

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM Atasözleri Nas›l Aç›klan›r? ........................ 135

DEY‹MLER

B‹R‹NC‹ BÖLÜM Deyimlerle ‹lgili Aç›klamalar ...................... 142

‹K‹NC‹ BÖLÜM Seçilmifl Deyimlerin Özlü Aç›klamalar› ..... 147

ÖZDEY‹fiLER

B‹R‹NC‹ BÖLÜM Özdeyifllerle ‹lgili Aç›klamalar ................... 294

Konular›na Göre Özdeyifller ...................... 297


‹K‹NC‹ BÖLÜM
Sözlük ....................................................... 313

4
Atasöz
leri

5
B‹R‹NC‹ BÖLÜM

Atasöz
leri
ile ilgili

aç›klamalar

6
Atasözleri, atalar›m›z›n deneyimlerini, kesin yarg›lar durumunda sunan, az
sözle çok anlam ifade eden kal›plaflm›fl sözler toplulu¤udur.
Atalar›m›z›n binlerce y›ll›k deneyimlerinin bir ürünü olan atasözleri kimin ta-
raf›ndan söylendi¤i belli olmayan özlü sözlerdir.
Atasözleri, ulusun dünya görüflünü, yaflay›fl tarz›n› yans›t›r. Toplumun kül-
türü ve tarihiyle ilgili baz› bilgileri de tafl›r. Çünkü atasözleri, bir ulusun varl›¤›n›n
ve benli¤inin aynas›d›r.
Ulusun zekâs›, hayal geniflli¤i ve duygu incelikleri atasözlerine yans›r.
Atasözlerinin özellikleri flunlard›r:
• Kal›plaflm›fl sözlerdir:
Sözcük ve sözcük gruplar›n›n özüne dokunulmaz. Sözcüklerin yeri de¤iflti-
rilmez: “At ölür meydan kal›r, yi¤it ölür, flan kal›r.” atasözünde “at”›n yerine bafl-
ka bir hayvan ad› getirilemez.
• Söyleyeni belli de¤ildir:
Atasözleri, halk›n ortak düflünce ve duygular›n› yans›t›rlar; anonimdirler.
• Her zaman bir yarg› bildirirler:
“Tafl›ma suyla de¤irmen dönmez.”
“Dostun att›¤› tafl bafl yarmaz.”
“Emek olmadan yemek olmaz.”
“Bir çöplükte iki horoz ötmez.”
• K›sa ve özlü sözlerdir. Az sözle çok anlam ifade ederler:
“Vakit nakittir.”
“Ekmeden biçilmez.”
“Çivi çiviyi söker.”
• Gözlem ve deneyimlerden do¤arlar. Do¤a olaylar› ve toplumsal olay-
lar da atasözlerinin kayna¤›d›r:
“Mart kap›dan bakt›r›r, kazma kürek yakt›r›r.”
“Mal›n› iyi sakla, komflunu h›rs›z etme.”
“El, elin efle¤ini türkü söyleyerek arar.”
“A¤ustosta gölge kovan, zemheride karn›n ovar.”
• Atasözlerinin pek ço¤u mecaz anlaml›d›r:
“Mum dibine ›fl›k vermez.”
“Devlet adama aya¤›yla gelmez.”
“Keskin sirke küpüne zarar verir.”
“Bafl nereye giderse, ayak da oraya gider.”
• Atasözleri bir ulusun varl›¤›n›n ve ulusal benli¤inin aynas›d›r. Çünkü
o ulusun duyufl ve düflünüfl tarz›n› yans›t›rlar:
“Birlikten kuvvet do¤ar.”
“Dost ac› söyler.”
“Gülü seven dikenine katlan›r.”
“Bir elin nesi var, iki elin sesi var.”
• Atasözleri ö¤üt verici ve yol göstericidir:
“Bugünün iflini yar›na b›rakma.”

7
“Emek olmadan yemek olmaz.”
“‹¤neyi kendine, çuvald›z› baflkas›na bat›r.”
“Önce düflün sonra söyle.”
“Herkesin geçti¤i köprüden sen de geç.”
“Geçme namert köprüsünden, ko apars›n su seni.”
• Atasözlerini oluflturan cümlelerin yüklemleri genifl zamanl› ya da
emir kipindendir:
“Gelen geçer, konan göçer.”
“Geç olsun da güç olmas›n.”
“Et t›rnaktan ayr›lmaz.”
“Hatas›z kul olmaz.”
“Sakla saman› gelir zaman›.”

Atasözlerimizin kaynaklar› nelerdir?


Bütün atasözlerimizin kaynaklar›n› tespit etmek zordur. Bu konuda yap›lan
incelemelerden anlafl›ld›¤›na göre, atasözlerimizin baz›lar› yaflanm›fl olaylar-
dan, baz›lar› ise Nasrettin Hoca f›kralar›ndan kaynaklanmaktad›r. Baz› öykülerin
atasözlerine uydurulmufl olabilece¤ini de hesaba katmak gerekir.

Bir örnek:

El, elin efle¤ini türkü ça¤›rarak arar:


“Akflehir’de subafl›n›n (eskiden belediye görevlisi) efle¤i kaybolmufl. Efle-
¤i bulmalar› için dört yana adamlar sal›nm›fl, har›l har›l eflek aran›rm›fl. Adam-
lar yolda Nasrettin Hoca’y› da görüp tembih etmifller:
– Aman Hoca, demifller sen de flu tepenin ard›nda aray›ver subafl›n›n efle¤i-
ni.
– Olur, olur! demifl Hoca.
Hoca bir yandan türkü söylüyor, bir yandan da tepeye giden yoldaki ba¤-
lara do¤ru sal›na sal›na ilerliyormufl. Karfl›s›na bir köylü ç›km›fl:
– Hayrola Hocam, buralarda ne arars›n?
– Bizim subafl›n›n efle¤i kaybolmufl da onu ar›yorum.
Köylü flafl›rm›fl:
– Hocam nas›l eflek aramak bu? Sen dü¤üne gider gibi neflelisin, türkü
ça¤›r›p duruyorsun.
O zaman Hoca gülmüfl:
– Eee, demifl, el, elin efle¤ini türkü ça¤›rarak arar!
Enver Naci Gökflen
(Hikâyelerle Atasözleri ve Deyimler, 1978)

Atasözlerimizden yazmada ve konuflmada nas›l yararlan›r›z?


Atasözleri güzel ve özlü sözlerdir. Binlerce y›l›n birikimlerini, deneyimlerini,
duygu ve düflüncelerini yans›t›rlar.
Konuflurken ve yazarken atasözlerimizden s›kça yararlan›r›z. Atasözleri ko-
nuflmam›za renk katar, dinleyenleri kolayca ikna etmemizi sa¤lar.

8
Birkaç örnek:

“Seni saks›da gül yetifltirir gibi


Yetifltirmedik tek bafl›na.
Bir limonlukta büyütmedik seni.
K›ra¤› çalmaz diye ac› patl›can›,
Sal›verdik soka¤a.”
R›fat Ilgaz
(Ǜnar, 1976)

“‹fllemeli el kol,
Bunlar iflledikçe bo¤az doyar.
‹nsan gözleriyle görür,
Âlet ifller el övünür.”
Tevfik Fikret
(Bütün Eserleri 2, 1986)

LEVN‹’DEN

Tut atalar sözün, kalbi selim ol;


Gönülden gönüle yol var demifller,
Gider yavuzlu¤u, tab’› halim ol,
Sert sirke kab›na ziyan demifller.

Çün bildin alça¤a akmaktad›r su.


Kâmilin câhile nasihat› bu.
‹krar›n› gözet, olma abes-gû
Birdir ikrar ile iman demifller.

Aldanma cihan›n sak›n var›na,


Düflmeye gör an›n ahü zar›na,
Bugünkü iflini koyma yar›na,
Yar y›k›ld›¤› gün tozar demifller.
Mehmet Fuat Köprülü

9
Kimin ters giderse bir zaman ifli
Muhallebi yerken k›r›l›r difli.
(Figanî)

Ak›l yaflta de¤il belki serdedir


fiahin küçük, turna avlar demifller.
(Mevci)

fiab› kaynatmakla olur mu fleker


Meflhur sözdür her cins cinsine çeker.
(Gedayi)

Diken eken gül devflirmez bir zaman


Kifli ekti¤ini biçer demifller.
(Yesâri)

Aflk a¤lat›r, dert söyletir insan›


Öz a¤larsa göz de a¤lar demifller.
(Figanî)

Her fleyin çoklu¤u az›ndan olur


Aza kanaat et her an demifller.
(Mir’ati)

Az tamah çok ziyan getirir her an


Kanaattir nefse yular demifller.
(Mevci)

Bin kayg› bir borç ödemez


Gamlanma gönül gamlanma.
(Karacao¤lan)

‹t a¤z› tutulmaz her sözü duyma


Bugünkü iflini yar›na koyma.
(Mir’ati)

Biz dahi biliriz bir tutam ottur


Deveyi uçuran yardan demifller.
(Refiki)

Do¤ru söz ac›d›r derler, dar›lma


Her çarl›ya anam diye sar›lma.
(Merdümi)

10
‹K‹NC‹ BÖLÜM

Seçilmifl
Atasöz
lerinin
özlü
aç›klamalar›

11
aba - abdal

A
ABA
D Aban›n kadri ya¤murda bilinir.
Her fleyin bir de¤eri vard›r. Bu de¤er, ona gereksinme duyuldu¤u zaman
daha iyi anlafl›l›r.

D Aba vakti yaba, yaba vakti aba.


Kifli, ihtiyaçlar›n› zaman›ndan önce ve ucuz oldu¤u zaman karfl›lamal›d›r.
Gerekli fleyler mevsiminden önce sat›n al›n›rsa daha ucuza gelir.

ABDAL
D Abdal’a* “kar ya¤›yor” demifller, “titremeye haz›r›m” demifl.
Yoksul insanlar s›k›nt›ya al›fl›k olduklar› için yeni s›k›nt›lar onlar› pek etkilemez.

D Abdal ata binince bey oldum san›r, flalgam afla girince ya¤ oldum
san›r.
Sonradan görme kimseler, lây›k olmad›klar› hâlde yükseldikleri mevkide ne
oldum delisine dönerler; eski durumlar›n› unutarak gereksiz yere böbürlenirler.

D Abdal dü¤ünden, çocuk oyundan usanmaz.


Her insan›n çok sevdi¤i, yapmaktan b›kmad›¤› bir ifli vard›r. Bunu kiflili¤ine,
kültürüne uygun oldu¤u için seçmifltir. Zaman›n›n ço¤unu bu iflle geçirmek onu
mutlu etti¤i için o iflten b›kmas› söz konusu de¤ildir.

D Abdal’›n dostlu¤u köy görününceye kadard›r.


Ç›karc› kifli, ç›kar› söz konusu oldu¤u sürece dost görünür. ‹flini yürütecek
baflka yollar bulunca ya da ifli bitince eski dostlar›n› unutur.

D Abdal’›n karn› doyunca gözü pabucundad›r.


Ç›karc› kiflinin dostlu¤u ifli bitinceye kadard›r. Amac›na ulaflt›ktan sonra he-
men uzaklaflmak ister.

*Abdal: Anadolu’da yaflayan, daha çok çalg›c›l›kla geçinen Türk oymaklar›ndan biri.

12
abdal - ac›
D Abdal* tekkede, hac› Mekke’de bulunur.
Herkes kiflili¤ine, zevkine ve dünya görüflüne uygun bir yerde bulunur.

ACELE
D Acele ile menzil al›nmaz.
Acele edildi¤i takdirde hiçbir iflten iyi sonuç al›namaz. (Hiçbir konuda gerek-
siz yere acele etmemeliyiz.)

D Acele ifle fleytan kar›fl›r.


Pek çok iflimizde acele ederiz. Kendimizi hakl› ç›karacak nedenler ileri sü-
reriz. Ya da acelecili¤e yatk›n bir kiflili¤imiz vard›r. Ancak düflünüp tafl›nmadan,
acele olarak yap›lan iflten iyi sonuç beklenmemesi gerekir. Bu acelecili¤imiz bizi
birtak›m maddî ve manevî zararlara sokar. (‹fllerimizi yaparken acele etmemeli-
yiz; her ifle yeteri kadar zaman ay›rmal›y›z.)

D Acele yürüyen yolda kal›r.


Aceleyle ifl yapan kifli baflar›l› olamaz, yan›lg›lar içinde bocalar. Giriflti¤imiz
iflte olumlu sonuç almak istiyorsak acele etmemeliyiz.

ACEM‹
D Acemi kat›r kap› önünde yük indirir.
Beceriksiz ve acemi bir kifli, kendisine verilen ifli yar›m b›rakabilece¤i gibi
hiç olmayacak flekilde de sonuçland›rabilir. (Acemi, beceriksiz insanlara ifl yap-
t›rmamal›y›z.)

D Acemi nalbant gavur efle¤inde dener kendini.


Mesle¤inde henüz ustalaflmam›fl olan kimseler, ilk çal›flmalar›n› daha ucuz
malzemeler üzerinde yaparlar.

ACI
D Ac› ac›y› keser (bast›r›r), su sanc›y›.
Bir zorlu¤un üstesinden gelmek için ondan daha zor bir yola, ifle baflvur-
mak gerekir. Bu yöntem, bir önceki olumsuzlu¤un etkisini azalt›r.

D Ac› patl›can› k›ra¤› çalmaz.


Kötü durumda olan bir kimseyi yeni kötü durumlar etkilemez.
Yaflamda bafl›ndan büyük y›k›mlar geçmifl insanlar vard›r. Tehlikeli bir iflte,
bu atasözünü flaka yollu söyleyerek, yeni y›k›mlar›n kendilerini pek fazla etkile-
meyece¤ini anlatmak isterler.

* Abdal: Eskiden baz› gezgin dervifllere verilen ad.

13
ac› - aç
D Ac› söz insan› dininden ç›kar›r.
Kötü ve sert sözler insan› öfkelendirir, ölçüsüz davran›fllara iter. Kifli, din,
ahlâk, yasa kurallar›n› bir yana itip en kötü biçimde karfl›l›k vermeye kalk›fl›r.

D Ac›kl› baflta ak›l olmaz.


Büyük bir üzüntü içinde olan kimsenin tüm davran›fllar›n›n ak›ll›ca olmas›
beklenmemelidir. Bu durumdaki kimselere, anlay›fll› davranmak gerekir. Onlar›n
hareketlerini hoflgörüyle karfl›lamal›y›z.


D Aç aman bilmez, çocuk zaman bilmez.
Aç insan, açl›¤› konusunda yap›lan aç›klamalar› dinleyip kabul etmez. Ço-
cuk da hiç olmayacak zamanlarda olur olmaz isteklerde bulunur.

D Aç ay› oynamaz.
‹nsanlar, temel gereksinmeleri karfl›land›¤› ölçüde mutlu olurlar. Görev ve
sorumluluklar›n› yerine getirmeye çal›fl›rlar.
Kendisinden ifl beklenilen kimseden eme¤inin karfl›l›¤› esirgenmemelidir.
Emeklerinin karfl›l›¤›n› alamayan insanlardan verimli ifller beklenemez.

D Aç doymam, tok ac›kmam san›r.


Aç insan ne kadar yerse yesin doymayaca¤›n› san›r. Tok bir insan da hiç
ac›kmayaca¤›n› düflünür.
Aç gözlü insan elde etti¤inden ço¤unu ister. Baz› kimseler ise mal varl›¤›na
güvenerek hesaps›zca harcamalarda bulunur.

D Aç, elini kora sokar.


Aç insan, karn›n› doyurabilmek için her türlü tehlikeyi göze alabilir. Çaresiz
durumdaki insanlardan her fley beklenebilir.

D Aç kurt aslana sald›r›r.


Aç bir insan, karn›n› doyurmak için ölümü bile göze al›r; tehlikeli yollar› de-
nemekten kaç›nmaz.

D Aç ne yemez, tok ne demez.


Aç insan, önüne ne konulsa yer; iyisine kötüsüne bakmaz. Tok olan kimse
ise en güzel yiyeceklerde bile kusur bulur; eksiklik arar.
‹nsanlar›n kararlar›n› içinde bulunduklar› durumlar belirler.

D Aç ölmez, gözü karar›r; susuz ölmez, benzi sarar›r.


Yoksulluk insan›n ölümüne yol açmaz ama yaflam›n› s›k›nt› içine sokar.
Y›pranmas›na yol açar.
Zor durumda olanlarda birtak›m olumsuz belirtiler görülür.

14
aç - aç›lan
D Aç tavuk kendini bu¤day ambar›nda san›r.
‹nsanlar, yoklu¤unu, yoksullu¤unu çektikleri fleyler için olmayacak düfller
kurarlar.

D Aça dokuz yorgan örtmüfller, yine uyuyamam›fl.


Tüm canl› varl›klar›n baz› temel gereksinimleri vard›r. Bunlar› giderdikleri öl-
çüde rahat ederler. Açl›k da insan›n gidermesi gereken temel gereksinimidir. Bu
gereksinmemizi doyurmad›kça hiçbir ifl yapamay›z. Uyuyamay›z bile.

D Aç›n iman› olmaz.


Aç insan, karn›n› doyurmak için yanl›fl ifller yapabilir. Bu s›rada din ve ahlâk
kurallar›n› bir engel olarak görmez.

D Aç›n karn› doyar, gözü doymaz.


1. Uzun süre açl›k çeken biri, karn›

doysa bile aç kal-


ma korkusundan bir türlü kurtulamaz; akl› yiyeceklerde kal›r.
2. Afl›r› tutkulu bir insan için buldu¤u ile yetinme diye bir fley olmaz.

D Açl›k sofulu¤u bozar.


Açl›k iyi huylu, dindar kimseleri bile din d›fl›, ahlâk d›fl› ifller yapmaya yönel-
tebilir.

AÇIK - AÇMAK
D Aç›k yaraya tuz ekilmez.
Büyük ac›lar içinde k›vranan bir insan›n üzüntüsünü art›racak söz ve davra-
n›fllarda bulunulmamal›d›r. Bu durumdaki insanlar›n ac›lar›n› hafifletme yollar›
aranmal›d›r.

D Aç›lan solar, a¤layan güler.


Her fley sürekli bir de¤iflim içindedir; hiçbir fley oldu¤u gibi kalmaz. Sevinç-
lerle kederler, mutluluklarla mutsuzluklar birbirini izler.

D Açma s›rr›n› dostuna (dostunun dostu vard›r) o da söyler dostuna.


‹nsan s›rr›n› söylerken, bunun gizli kalamayaca¤›n›, yay›labilece¤ini düflün-

15
açma - adam
melidir.

D Açt›rma kutuyu, söyletme kötüyü.


Baz› insanlar, karfl›s›ndaki insan› alayc› sözlerle k›flk›rtmay› severler. Ken-
dilerinin de ortaya dökülebilecek kusurlu davran›fllar› oldu¤unu düflünmezler.

K›flk›rtt›klar› insan›n kendilerine gözda¤› vermesine neden olurlar. (Kötü konu-


flabilecek birine, bildiklerini aç›klama f›rsat› verilmemelidir.)

ADAM
D Adam adama (her zaman) gerek olur (iki serçeden börek olur).
‹nsan›n tüm ihtiyaçlar›n› tek bafl›na sa¤lamas› olanaks›zd›r. Baflkalar›n›n
yard›m›na muhtaçt›r.
D Adam adama yük de¤il, can gövdeye mülk de¤il (Adam adama yük
olmaz.)
Bir kimseye konuk olarak ya da bir ifl için gelen kifli, o kimsenin yan›nda
uzun süre kalmaz. Bu yüzden de ev sahibine yük olmaz. Onu gerekti¤i flekilde
a¤›rlamal›y›z.
Can›m›z da sonsuza de¤in gövdemizde kalmayacakt›r; insan ölümlüdür.

D Adam adamd›r, olmasa da pulu; eflek eflektir olsa da çulu (atlastan


olsa çulu).
‹nsan›n, de¤eri onun varl›kl› ya da yoksul olmas›yla ölçülmez; onun de¤eri
ancak insanî özelliklerine bak›larak anlafl›labilir. ‹nsan›n de¤eri zenginlikle art-
mayaca¤› gibi, yoksullukla da azalmaz. De¤ersiz insan k›l›k k›yafetiyle de¤er
kazanamaz.

D Adam adam› bir kere aldat›r (s›nar).


Bir kimse baflkas›n› ancak bir kez aldatabilir. Bundan ders alan kimse ikinci
kez aldat›lamaz. Sürekli yalan söyleyerek ifllerini sonuna kadar götürebilecekle-
rini sanan kifliler aldan›rlar.

D Adam olacak çocuk, b.......dan belli olur.


Bir insan›n bir iflte baflar›l› olup olamayaca¤›, ilerleyip ilerleyemeyece¤i da-

16
adam - a¤aç
ha ilk giriflimlerinden belli olur. Kiflinin o ifli ciddiye al›p almamas›, ilerideki duru-
muna iliflkin bir fikir verebilir.

D Adam›n iyisi al›fl veriflte belli olur.


‹nsanlar, iliflkide bulunduklar› kimseleri daha iyi tan›rlar. Özellikle al›fl verifl
s›ras›nda bir insan›n ç›karc›, hilekâr, iki yüzlü ya da dürüst oldu¤u daha iyi anla-
fl›l›r. Bir kifli al›fl verifl yaparken yalan söylemiyorsa, hile yapm›yorsa iyi insan ol-
du¤unu kan›tlam›fl say›l›r.

D Adam›n iyisi ifl bafl›nda belli olur.


Bir kiflinin gerçek de¤eri, yapt›¤› iflte gösterdi¤i baflar› ile ölçülür.

D Adam›n kötüsü olmaz, me¤er zü¤ürt ola.


‹nsanlar kötü olarak do¤mam›fllard›r. Onlar› kötülü¤e ve suç ifllemeye zorla-
yan yoksulluktur.

D Adam›n yere bakan›ndan, suyun sessiz (durgun) akan›ndan kork.


Düflüncelerini aç›kça anlatmayan, ne yapmak istedi¤ini belli etmeyen kim-
seden korkulur. Çünkü böyle kiflilerin ne gibi tehlikeler yarataca¤› kestirilemez.

ADAMAK
D Adamak kolay, ödemek güçtür.
Herhangi bir konuda vaatte bulunmak kolayd›r. Önemli olan söylenenlerin
yap›lmas›d›r. (Gerçeklefltiremeyece¤imiz ifller hakk›nda sorumsuzca vaatlerde
bulunmamal›y›z.)

A⁄AÇ
D A¤aç kökünden y›k›l›r.
Kurulu bir düzen, ancak temel dayanaklar›n›n zay›flamas›yla y›k›lmaya yüz
tutar. Önemsiz de¤iflikliklerle düzen y›k›lmaz.

D A¤aç, meyvesi olunca bafl›n› afla¤› salar.


Zengin bir yaflam deneyimi olan kifli erdemli ve bilgili olur, olgunlafl›r. Bu
özellikleri onu hoflgörülü yapar.

D A¤aç yapra¤›yla gürler.


‹nsan tek bafl›na önemli bir güç oluflturamaz. Dostlar› ve yak›nlar›yla bir
olunca büyük ifller yapabilir. “Bir elin nesi var, iki elin sesi var.”

D A¤aç yafl iken e¤ilir.


‹nsanlar küçük yafllarda daha kolay e¤itilebilirler. Yafl› ilerleyen insanlara

17
a¤aç - a¤›r
yeni bir fley ö¤retmek, yeni geliflmeleri benimsetmek, onlara yön vermek çok
güçtür.

D A¤aca balta vurmufllar, “sap› bedenimden” demifl.


‹nsanlar, bazen en büyük kötülü¤ü en yak›n arkadafllar›ndan ya da yetifltir-
di¤i kimselerden görürler. Bundan da büyük ac› duyarlar. (Dostlar›m›za ve bizi
yetifltirenlere nankörlük etmemeliyiz.)

D A¤aca dayanma kurur, adama (insana) dayanma ölür.


Baflkalar›n›n yard›m ve deste¤i sürekli olamaz. Bu nedenle insan yapaca¤›
ifllerde baflkalar›na de¤il, kendine güvenmelidir.

D A¤ac› kurt, insan› dert yer.


Kurt nas›l a¤ac› içten içe kemirirse dert de insan› içten içe yer bitirir. (So-
runlar›m›z›n bizi y›pratmamas›na çal›flmal›y›z.)

D A¤açtan mafla olmaz.


Yeteneksiz, beceriksiz kimseler, büyük ifllerin üstesinden gelemezler. ‹n-
sanlar, yeteneklerini aflan iflleri yapmalar› için zorlanmamal›d›r.

A⁄A - A⁄ALIK
D A¤al›k (beylik) vermekle, yi¤itlik vurmakla.
Toplumda hat›r› say›l›r, sözü dinlenir bir kimse olmak isteyen kifli cömert ve
yard›msever olmal›d›r. Yi¤itler de bileklerinin gücüyle kendilerini kabul ettirirler.

D A¤an›n aln› terlemezse ›rgad›n burnu kanamaz.


‹flveren, iflçisiyle birlikte çal›flmazsa iflçi ifle var gücüyle sar›lmaz.

A⁄IR
D A¤›r kazan geç kaynar.
1. Zay›f ak›ll› bir kimsenin anlama, kavrama gücü yetersizdir.
2. Eli a¤›r ve tembel bir kifli iflini geç bitirir.
3. A¤›rbafll›, olgun insan çok çabuk öfkelenmez.

D A¤›r yongay› yel kapmaz.


A¤›rbafll›, olgun, ciddî insanlar flu ya da bu flekilde geliflen olaylardan fazla
etkilenmez, zarar görmezler.

18
a¤›z - a¤larsa

A⁄IZ
D A¤›z yer, yüz utan›r.
Arma¤an alan, arma¤an verenin iste¤ini yerine getirmeye çal›fl›r. Hakk› ve
ihtiyac› olmayan bir fleyi kabul eden kifli zor durumda kal›r.

A⁄LAMAK
D A¤lama ölü için, a¤la diri için.
Ölen bir yak›n›n arkas›ndan bir süre a¤lan›r, yas tutulur; fakat gerçekte ge-
ride kalanlar›n ac›kl› durumu a¤lat›c›d›r.

D A¤lamayan çocu¤a meme vermez-


ler.

Hakk›n› aramas›n› bilmeyen kiflinin ifli görülmez. ‹nsanlar en do¤al haklar›n›


elde etme konusunu savsaklarsa, baflkalar› onlar›n haklar›na el koyarlar ya da
çeflitli haks›zl›klarla karfl› karfl›ya kal›rlar. “Hak verilmez al›n›r.”

D A¤larsa anam a¤lar, gerisi (kalan›) yalan a¤lar.

‹nsan›n üzüntülerini yürekten paylaflan kifli anas›d›r. Dertlerimiz karfl›s›nda


hiç kimse analar kadar içten üzülmez. Baflkalar›n›n üzüntüsü bu kadar derin ve
içten de¤ildir. (Analar›m›z›n de¤erini bilmeliyiz.)

19
a¤latan - akçe
D A¤latan gülmez.
Hiçbir kötülük cezas›z kalmaz. Kötülük yapanlar er ya da geç cezalar›n› gö-
rürler.

A⁄RI
D A¤r›s›z bafl mezarda gerek (olur).
‹nsan yaflam› süresince pek çok sorunla karfl›lafl›r. Dertsiz, sorunsuz ya-
flam düflünülemez. ‹nsan›n derdi, s›k›nt›s› ancak ölümüyle sona erer.

A⁄USTOS
D A¤ustosta beyni kaynayan›n zemheride kazan› kaynar.
Zaman›nda çal›fl›p kazanan kifli eme¤inin karfl›l›¤›n› al›r. Güç durumlarda
s›k›nt›ya düflmez, rahat eder. “Yaz›n bafl› piflenin k›fl›n afl› pifler.”

AH
D Ah alan onmaz.
Kötülük etti¤i için beddua alanlar iyi gün görmezler. Yapt›klar›n›n karfl›l›¤›n›
mislisiyle öderler.

AHMAK
D Ahma¤a yüz, Abdal’a söz vermeye gelmez.
Zay›f ak›ll›, ahmak bir kimseye yüz verirseniz sizi s›k s›k u¤raflt›r›r. Olur ol-
maz zamanlarda rahats›z eder.

Ahmak gelin, yengeyi halay›¤› san›r.


Anlay›fl› k›t, görgüsüz kifli, kendisini korumaya çal›flan kifliye hizmetçi gö-
züyle bakar. Ona sayg›s›zca davran›r. Karfl›s›ndaki de¤erli insan›n gönlünü k›-
rarak hizmetinden mahrum kal›r.

AK
D Ak gün a¤art›r, kara gün karart›r.
Mutlu ve huzurlu bir yaflay›fl kifliyi dinç ve nefleli yapar. Mutsuz bir yaflay›fl
ise y›prat›r.

AKÇE
D Ak akçe kara gün içindir.
Sa¤l›kta al›n teri dökülerek kazan›lan para, kötü günlerde en büyük yard›m-
c› yerine geçer. Bizi s›k›nt›dan kurtar›r.

D Akçe ak›l ö¤retir, don (giysi) yürüyüfl.


Para insana yat›r›m yapaca¤› ifller konusunda rahatl›k sa¤lar. Paras› bol
olan kifli, baflkalar›n›n düflünemeyece¤i iflleri yapar. Güzel giysiler giymifl kifli de
güzel yürümeye özen gösterir.

20
ak›l - ak›l yaflta

AKIL - AKILLI - AKILSIZ


D Ak›l ak›ldan üstündür.
Toplum hâlinde yaflayan insanlar tüm gereksinmelerini tek bafllar›na karfl›-
layamazlar. Tüm sorunlar› tek bafllar›na çözümleyemezler. Bir baflkas›n›n bilgi-
sine, düflüncesine, deneyimine, k›saca yard›m›na baflvurmak zorundad›rlar.
(Sorunlar›m›z›n çözümünde ak›l, bilgi ve deneyim bak›m›ndan bizden daha üs-
tün olanlara dan›flmay› ilke edinmeliyiz.)

D Ak›l için yol (tarik) birdir.


Baz› de¤iflmez do¤rular vard›r. Bu do¤rulara ulaflmada akla, bilime ve man-
t›¤a dayanmak gerekir. ‹yi düflünülünce ayr› ayr› kimselerce var›lacak sonuç
hep ayn›d›r.

D Ak›l kifliye (adama) sermayedir.


Bir insan›n en büyük varl›¤› ak›ld›r. Ak›l, insan›n baflar›l› olmas›nda en bü-
yük rolü oynar. Akl›n› kullanan kifli her zaman kazançl› ç›kar.

D Ak›l olmay›nca ne yaps›n sakal.


Kimi insanlar yaflland›¤› hâlde olgunlaflamam›fllard›r. Ak›ls›zca ve çocuksu
davran›fllar›n› sürdürürler.

D Ak›l para ile sat›lmaz.


Ak›l, para ile sat›n al›nan bir nesne de¤ildir. Ak›l, insan›n do¤ufluyla kendi-
sinde var olan ve e¤itimle gelifltirilen bir güçtür. Maddî imkânlarla birçok fley el-
de edilebilir ama ak›l elde edilemez.

D Ak›l yaflta de¤il bafltad›r.

Ak›ll› olma ile yafll› olma aras›nda ilgi yoktur. Baz› küçükler büyüklerden da-
ha ak›ll› olabilirler. Nice yafll› insan vard›r, olgunlaflmam›fl, ak›llanmam›flt›r.

21
akla - akacak
D Akla gelmeyen bafla gelir.
‹nsan ummad›¤›, düflünmedi¤i fleylerle her zaman karfl›laflabilir. Çünkü in-
san›n d›fl›nda yaflam› düzenleyen ve yürüten güçler de vard›r.

D Akl›nla rezil olursun, akl›nla vezir olursun.


Bir insan›n toplumda afla¤›lanmas› ya da sayg› görmesi akl›n› kullanma bi-
çimine ba¤l›d›r.

D Ak›llar› pazara ç›karm›fllar, herkes kendi akl›n› be¤enmifl.


Herkes kendi düflüncesinin ve davran›fl›n›n do¤ru oldu¤unu savunur.
Herhangi bir konuda farkl› düflüncelerle karfl›laflsa bile, yine kendi düflüncesini
tercih eder. Bu gerçekte zay›fl›kt›r; ama kendini her zaman be¤enmek zorunda
olan insandan, baflka türlüsü de beklenemez.

D Ak›ll› düflman, ak›ls›z dosttan hay›rl›d›r. (Deli dostun olaca¤›na ak›ll›


düflman›n olsun.)
Ak›ll› bir düflman›n yapabilece¤i kötülükler ak›l ve sezgi yoluyla anlafl›labilir.
Gerekli önlemler al›nabilir. Ak›ls›z bir dostun iyilik olsun diye yapt›¤› bir davran›fl
daha önceden sezilemez, bilinemez. Önlem al›namad›¤› için kötü sonuç verebi-
lir.

D Ak›ll› düflününceye kadar deli çocu¤unu (o¤lunu) everir.


Kendini ak›ll› sananlar, çok kez ak›ls›z diye tan›nanlardan daha az baflar›
gösterirler. ‹yi düflünmek kadar çabuk karar vermek de önemlidir. Uygulamada
gecikilirse baz› f›rsatlar kaç›r›lm›fl olur.

D Ak›ll› o¤lan neyler ata mal›n›, ak›ls›z o¤lan neyler ata mal›n›.
Ak›ll› kimse, babadan kalacak mirasa güvenmez. Kendi al›n teriyle yaflam›-
n› kazan›r. Ak›ls›z kifli ise babadan kalan miras› k›sa sürede elden ç›kar›r, çar-
çur eder. “Hay›rl› evlât neylesin mal›, hay›rs›z evlât neylesin mal›.”

D
Ak›ls›z bafl›n cezas›n› ayak çeker. (Ak›ls›z köpe¤i yol kocat›r.)
Düflüncesizlik ya da tedbirsizlik yüzünden, gereksiz yere gidip gelme zah-
metine katlan›l›r. ‹yi düflünmeden verdi¤imiz karar›n olumsuz sonuçlar›n› gider-
mek için fluraya buraya kofluflturmak zorunda kal›r›z.

AKMAK
D Akacak kan damarda durmaz.
Baz› kötü olaylar›, daha önceden fark edip önleyemeyiz. Çünkü koflullar kö-
tüdür, gücümüz yetersizdir.
Bu atasözü, herhangi bir zarar karfl›s›nda bunun kaç›n›lmaz oldu¤unu anla-
tarak avundurmak için söylenir.

22
al - alçak

AL (I)
D Al ile aslan tutulur, güç ile s›çan tutulmaz.
Akl›n›z› kullanarak sizden daha güçlü birini alt edebilirsiniz. Ama sadece fi-
zik gücünüzü kullanarak sizden daha ak›ll› birini yenemezsiniz.

AL (II)
D Al elmaya tafl atan çok olur.
De¤erli ve yetenekli kimselere sataflan çok olur. Onlar› k›skan›rlar.

D Al kiraz üstüne kar ya¤ar.


Düflünülmeyen, beklenilmeyen fleyler de olabilir. Bunlar› göz ard› etmemeli-
yiz.

D
Al giyen al›n›r.
Yap›lan bir iflle bir ilgisi olan kifli, söylenen sözleri kendi üzerine al›r. Söz
konusu ifl elefltirildi¤inde, kendisinin elefltirildi¤ini düflünür.

ALACAK
D Alaca¤›m olsun da ala kargada olsun.
Alacakl› olmak, alaca¤› alma olana¤› bulunmasa bile iyi bir fleydir.

D
Alacakla verecek (borç) ödenmez.
Bir kimse, alaca¤›na güvenerek borç alt›na girmemelidir. Alacak, zaman›n-
da al›namay›nca borçlu olunan kimseye karfl› zor durumda kal›nabilir. Borçlan-
d›¤›m›z kifliler, alacaklar›m›z› bekleyemezler.

ALÇACIK - ALÇAK
D Alçac›k efle¤e herkes biner.
Güçsüz, zavall› kimseyi buyruk alt›na almak, ezmek ve h›rpalamak kolayd›r.
(Güçsüz ve korumas›z kimseleri her zaman korumal›y›z.)

D
Alçak uçan yüce konar, yüce uçan alçak konar.
Toplumda alçak gönüllü kimseler takdir toplarlar; sevgi ve sayg› görürler.
Kendilerini herkesten üstün görenler, herkese tepeden bakanlar toplumda iyi bir
yer edinemezler.

D
Alçak yer, yi¤idi hor gösterir.
Kifli, ald›¤› e¤itime, yeteneklerine ve kültürüne uygun olmayan bir görevde
çal›fl›yorsa kendini gösterme olana¤› bulamaz. Basit bir insan gibi muamele gö-
rür.

23
alçak - Allah
D Alçak yerde tepecik kendini da¤ san›r.
Bilgili, yetenekli, baflar›l› kimselerin bulunmad›¤› yerde, az bilgili kimseler
kendilerini çok de¤erli zannederler.

D Alçak yerde yatma sel al›r, yüksek yerde yatma yel al›r.
Herkes kendi seviyesine, kültürüne ve ekonomik durumuna uygun bir yafla-
ma düzeni kurmal›d›r. Bulundu¤u durumdan çok afla¤› ya da çok yukar› olan ya-
flam biçimleri baz› sorunlar yarat›r.

ÂLET
D Âlet ifller, el övünür.
Bir iflin iyi ve sa¤lam flekilde yap›labilmesi için araç ve gereçlere gereksin-
me duyulur. Kifli ne kadar usta olursa olsun, araç ve gereçleri eksikse yapt›¤› ifl
kusurlu olur. Kaliteli ifl, ancak iyi araç ve gereçlerle yap›labilir.

ALIfiMAK
D Al›flm›fl kudurmufltan beterdir.
Al›fl›lan bir fleyden kolayca vazgeçilemez. Kötü al›flkanl›klar›n› b›rakama-
yan kimseler, kötü duruma düflerler; onurlar› k›r›l›r, hor görülürler. Kötü al›flkan-
l›klar›ndan kurtulamad›klar› sürece say›l›p sevilmezler.

ÂL‹M
D Âlim unutmufl, kalem unutmam›fl.
Bilginler de her fleyi ak›llar›nda tutamazlar. Unutulmamas› gerekenleri yaz›-
ya geçirirler. Bilinenler yaz›ya geçirilirse unutulmaz. Yüzy›llar boyunca kuflaktan
kufla¤a aktar›l›r. (Yaz›, kuflaklar aras›nda iletiflimi sa¤lar.)

D Âlimden zalim de do¤ar.


Bilginlerin topluma büyük katk›lar› vard›r. Düflünülür ki bilgin kiflinin çocu¤u
da kendisi gibi olur. Oysa bilgin bir kimsenin çocu¤u bazen zararl› bir insan da
olabilir.

ALLAH
D Allah da¤›na göre kar (k›fl) verir.
1. Allah herkese dayanabilece¤i ölçüde s›k›nt› verir.
2. Allah herkese hak etti¤i ölçüde s›k›nt› verir.

D Allah dokuzda verdi¤ini sekizde almaz.


Allah her insan›n ömrünü önceden kararlaflt›rm›flt›r. Ömrü dolmadan hiç
kimsenin yaflam›na son vermez. Al›n yaz›s› ne ise o olur.

24
Allah - al mal›n

D Allah gümüfl kap›y› kaparsa alt›n kap›y› açar.


Baz› ifllerimizde baflar›s›zl›¤a u¤rar›z, bu yüzden karamsarl›¤a ve umutsuz-
lu¤a kap›l›r›z. Yaflama gücümüzü ve baflarma azmimizi yitirmemeliyiz. Baflar›-
m›z› engelleyen nedenleri saptayarak yeni giriflimlerde bulunursak, sonuç bizim
için olumlu olacakt›r. “Allah’tan umut kesilmez.”

D
Allah kardefli kardefl yaratm›fl, kesesini ayr› yaratm›fl.
Kimse kimsenin s›rt›ndan geçinmeye kalk›flmamal›d›r. Kardefllerin bile ka-
zançlar› ayr›d›r. (Bir kardefl, ötekinin kazanc›na ortak olmay› düflünmemelidir.)

D
Allah kulundan geçmez.
Allah, en s›k›fl›k durumlarda bile kulunu yaln›z b›rakmaz. Ona bir ç›k›fl yolu
gösterir.

D Allah uçamayan kufla alçac›k dal verir.


Allah, yetenekleri ve olanaklar› s›n›rl› olanlara da baz› kolayl›klar sa¤lar.

D
Allah’›n bildi¤i kuldan saklanmaz.
Allah, insan›n yapt›¤› her fleyi, iflledi¤i her suçu bilir. Yapt›¤›m›z ifllerden
ötürü öncelikle Allah’a karfl› sorumluyuz. Bu durumu insanlardan saklaman›n
anlam› yoktur.

D
Allah’›n ondurmad›¤›n› peygamber sopa ile kovalar.
‹nsan›n ifli bir kez bozulmaya görsün; herkes ondan yüz çevirir. Yapt›¤› tüm
giriflimler sonuçsuz kal›r. Her kap› ona kapan›r.

D
Allah’tan s›ska, ne yaps›n muska.
Yetersiz ve yeteneksiz bir kifli, ne kadar u¤rafl›l›rsa u¤rafl›ls›n, yetenekli du-
ruma getirilemez.

ALMAK
D Al kafla¤›y› gir ah›ra, yaras› olan gocunsun.
Herhangi bir yolsuzlu¤a ad› kar›flanlar› ciddî bir flekilde araflt›r. O iflte kusu-
ru olanlar›n telâfl› seni etkilemesin. Yolsuzluk yapan kiflilerin telâfla kap›lmas›
kaç›n›lmazd›r.

D
Al mal›n iyisini, çekme kayg›s›n›.
Her zaman mal›n iyisini almak gerekir. Mal›n iyisini alan onu uzun süre so-
runsuz olarak kullan›r. Çünkü bu mallar sa¤lamd›r; güzel görünüfllüdür. ‹kide bir
bozularak bizi s›k›nt›ya sokmaz.

25
alma - alt›n

D Alma mazlumun ah›n›, ç›kar aheste aheste.


Kendisinden daha güçsüz, zavall› durumdaki insanlara kötülük yapanlar er
ya da geç cezas›n› çekerler. Böylece onlar›n da yaflam› ac› içinde geçer.

ALTIN
D Alt›n anahtar her kap›y› açar.

Para toplumda de¤erli bir araç yerine geçer. Para ile pek çok sorun çözülür.
‹stenilen pek çok fley elde edilebilir. Para olunca her güçlük yenilebilir.

D Alt›n ateflte, insan mihnette belli olur.


Bir maddenin alt›n olup olmad›¤› atefle dayan›kl›l›k derecesi ile daha iyi an-
lafl›l›r. Bir kimsenin gerçek de¤eri de s›k›nt›l› bir durumda tak›nd›¤› tav›rla ölçü-
lür. De¤erli insan, s›k›nt›lar karfl›s›nda kiflili¤inden ve onurundan hiçbir fley yitir-
mez.

D Alt›n eli b›çak kesmez.


Yetenekli ya da varl›kl› insan, yaflam koflullar›n›n zorlu¤u karfl›s›nda ezil-
mez. Ne yapar yapar, geçimini sa¤layacak bir yol bulur. Bu tür insanlar›n elini
kimse bükemez.

D Alt›n eflik, gümüfl efli¤e muhtaç olur.


Zenginlik ya da yoksulluk sürekli de¤ildir. Zenginli¤e pek güvenmemek ge-
rekir. Gün gelir zengin yoksullafl›r, yoksul zenginleflir. Böylece muhtaç olma s›-
ras› de¤iflebilir.

D Alt›n pas tutmaz.


Namuslu, flerefli, yüksek karakterli, onurlu insanlara hiç kimse leke süre-
mez. Sürmeye kalk›flsa bile bunda baflar›l› olamaz.

26
alt›n - anan›n
D Alt›n yerde paslanmaz, tafl ya¤murdan ›slanmaz.
Üstün nitelikler tafl›yan kifli ya da nesne, çok kötü koflullar alt›nda bile de-
¤erinden hiçbir fley yitirmez.

D Alt›n yere düflmekle pul olmaz.


Sayg›n, kiflilik sahibi bir kimse, makam›n› ya da servetini yitirse bile de¤e-
rinden bir fley kaybetmez. Çünkü insan›n de¤eri, bulundu¤u makam ile de¤il, ki-
flili¤i ile ölçülür.

D Alt›n›n k›ymetini (kadrini) sarraf bilir.


Bir fleyin gerçek de¤erini, o fleyin uzman› bilir.

AMAN
D Aman diyene k›l›ç kalkmaz.
Üstünlü¤ümüzü, gücümüzü kabul edip pes eden insanlara sert davranma-
mal›y›z. Teslim olan, çaresiz durumdaki insanlara eziyet etmek çok yanl›flt›r.
Ba¤›fllanmas›n› isteyen insan› ba¤›fllamak gerekir. Bu bir insanl›k kural›d›r.
“E¤ilen bafl kesilmez.”

ANA
D Ana gibi yãr olmaz, Ba¤dat gibi diyar olmaz.
‹nsanlar›n içinde bize ana kadar candan ba¤l› dost yoktur. Analar sevecen-
dir, ba¤›fllay›c›d›r. Gerçek dosttur.

D Ana ile k›z helva ile koz.


Koz helvas›n›n içindeki cevizle helvay› ay›rmak nas›l imkâns›zsa, ana ile k›-
z› ay›rmak da öyle imkâns›zd›r. Çünkü ikisi de birbirine çok benzer.

D Ana k›z›na taht kurmufl, baht kuramam›fl.


Ana-baba k›zlar›na iyi bir yaflama düzeni sa¤layabilirler. Ancak kocas›yla
mutlu olmas›n› sa¤lama konusunda ellerinden hiçbir fley gelmez. Kocas› iyi ol-
mayan bir kad›n, kendi ne kadar zengin olursa olsun, mutlu olamaz. “Ana k›z›-
na taht kurar, k›z baht› kocadan arar.”

D Anal› kuzu, k›nal› kuzu.


Anas› sa¤ olan çocuk daha bak›ml›, daha temiz, daha sa¤l›kl› olur. Anas›z
çocuk ise her türlü bak›mdan mahrum olarak büyür.

D Anan›n (gurkun) bast›¤› yavru (civciv) incinmez (ölmez).


Annenin a¤›r sözü, daya¤› çocu¤a a¤›r gelmez. Çünkü anne bunlar› çocu-
¤una iyiyi ve do¤ruyu, yanl›fl› ve kötüyü göstermek niyetiyle yapar. Ayr›ca, anne
yavrusunu öylesine çok sever ki, en sert hareketlerinde bile bir hafiflik vard›r.

27
anas›na - araba

D Anas›na bak, k›z›n› al, kenar›na bak, bezini al.


Bir k›z›n karakterini ö¤renmek isteyenler, anas›n›n durumunu göz önüne
al›rlarsa aldanmam›fl olurlar. Çünkü soya çekim yoluyla anan›n kimi özellikleri
k›z›na geçer. Ayr›ca k›zlar›n e¤itiminde annenin rolü büyüktür.

ANLAMAK
D Anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna az.
Anlay›fll› kiflileri en küçük bir söz bile etkiler. Oysa anlay›fls›z kimselere ne
söylense yarars›zd›r.

ANMAK
D An beni bir kozla, o da çürük ç›ks›n.
‹nsanlar, dostlar› taraf›ndan aran›lmak ve an›lmak isterler. Küçük bir arma-
¤an onlar için de¤er biçilmez bir fley olur.

APTAL
D Aptala (Abdal’a) malûm olur.
Kimi kez olaylar› önceden sezip haber verenler ç›kar. Bu tamamen rastlan-
t›d›r. Böyle bir durumda kifli kendisini alaya al›r ya da baflkalar›nca alay konusu
yap›l›r.
(Abdal›n halk aras›nda Tanr›’ya yaklaflm›fl bir kifli oldu¤u kabul edilmifltir.
Bu kiflinin olaylar› daha önceden sezdi¤i ve haber verdi¤i inanc› yayg›nd›r. Bu
söz zamanla olaca¤› önceden sezen insanlarla alay için söylenmeye bafllanm›fl-
t›r.)

ARABA
D Araba devrilince yol gösteren çok olur.

Tehlikeli bir olayla karfl›lafl›p zarara u¤ray›nca pek çok kimse ö¤üt vermeye
bafllar. fiöyle yapsayd›n, böyle yapsayd›n derler. ‹fl iflten geçtikten sonra verilen
ö¤ütlerin de¤eri yoktur.

28
araban›n - ar›k

D Araban›n ön tekerle¤i nereden geçerse arka tekerle¤i de oradan ge-


çer.
Çocuklar, büyüklerin yaflay›fl›na uyarlar. Büyükler nas›l bir yol tutmufllarsa
onlar da ayn› yolu izlerler.

ARAMAK
D Arayan Mevlâs›n› da bulur, belâs›n› da.
Do¤ru hedefi seçenler do¤ru sonuçlara, yanl›fl hedefi seçenler yanl›fl so-
nuçlara ulafl›rlar. ‹yili¤e ve kötülü¤e yönelmek insan›n kendi elindedir.

ARI
D Ar›, bal alaca¤› çiçe¤i bilir.

‹flini bilen kifli nereye baflvuraca¤›n› bilir. Kimden ya da nereden ç›kar›n›


sa¤layaca¤›n› çok iyi tespit eder. Tüm çabalar›n› bu yola harcar.

D Ar›, bey olan kovana üfler (üflüflür).


Halk, kendisine liderlik yapacak kiflinin çevresinde toplan›r.

D
Ar› gibi eri olan›n da¤ kadar yeri olur.
Bireyleri çal›flkan olan aile ya da topluluklar her yerde bol kazanç elde
ederler, sayg›nl›k uyand›r›rlar.

ARIK
D Ar›k ata kuyru¤u da yüktür.
Güçsüz ve baz› olanaklardan yoksun kimseler, baflkalar›na yard›m ede-
mezler. En basit bir ifl bile onlara çok a¤›r gelir.

DAr›k etten ya¤l› tirit olmaz.


Çürük çar›k gereçler kullan›larak de¤erli bir ifl yap›lamaz. Bunun gibi hiçbir
niteli¤i olmayan bir kimseden istenilen verim al›namaz. Verimsiz bir topraktan
da bol ürün beklenemez.

29
arife - arpa

AR‹FE
D Arife günü yalan söyleyenin (oruç yiyenin) bayram günü yüzü kara
ç›kar (olur).
Bir kiflinin söyledi¤i yalan, bir süre sonra a盤a ç›kar. Bu yalan› söyleyen ki-
fli toplum içinde mahcup olur, sayg›nl›¤›n› yitirir.

ARKADAfi
D Arkadafl›n› söyle, kim oldu¤unu söyleyeyim.

Her insan kendi kiflili¤ine ve anlay›fl›na uygun kiflilerle arkadafll›k kurar. Bir
insan›n gerçek kiflili¤i, arkadafllar›n› tan›y›nca daha iyi anlafl›l›r.

ARMUT
D Armut dal›n›n dibine düfler.
1. Yap›lan bir ifl, ilkin sahibine yarar sa¤lar.
2. Bir kifli öncelikle yak›nlar›na yard›m eder.
3. Bir kifli, kendini yetifltirenlerin yolundan gider.

ARPA - ARPACI
D Arpa eken, bu¤day biçmez.
Do¤ada ve toplumda her fleyin bir karfl›l›¤› vard›r. ‹yilik eden iyilik, kötülük
eden kötülük bulur. Herkes yapt›¤› iflin karfl›l›¤›n› görür.

D Arpa saman›yla, kömür duman›yla.


Her fleyin iyi yönleri oldu¤u kadar kötü yönleri de vard›r. Kusursuz nesne
olmaz. Bu nedenle kulland›¤›m›z nesnelerin baz› kötü yönlerine katlanmak zo-
runday›z.

D Arpa unun yoksa, tatl› dilin de mi yok?


Bir konu¤u a¤›rlamak için iyi yiyecekler haz›rlamak flart de¤ildir. Tatl› dili-
miz, konu¤umuz için en iyi ikramd›r.

30
arpa - aslan
D Arpa verilmeyen at, kamç› zoruyla yürümez.
Temel ihtiyaçlar› sa¤lanamayan kifliye zor kullan›larak herhangi bir ifl yapt›-
r›lamaz.

D Arpac›ya borç eden, ah›r›n› tez satar.


Borçlanarak yürütülmeye çal›fl›lan ifller, bir süre sonra yürütülemez olur. Ki-
fli, ödeyemeyece¤i bir borç yükünün alt›na girerek elindekileri de tehlikeye sok-
mamal›d›r.

ARSIZ
D Ars›z neden arlan›r, çul da giyer sallan›r.
Ars›z biri hiçbir fleyden utanmaz. Toplumca yad›rganacak davran›fllarda
bulunmaktan kaç›nmaz. Elbise diye çulla sokaklarda dolaflabilir.

ASIL - AS‹L
D Asil azmaz, bal kokmaz.
Bal, kokuflmayan bir besindir; kokuflarak bal niteli¤ini yitirmez. Onur sahibi
bir kifli de olaylar ne kadar olumsuz geliflirse geliflsin, insanî özelliklerini yitirmez.

D Asl›n› saklayan (inkâr eden) haramzadedir.


Toplumda soyunu, ailesini inkâr eden kiflilere iyi gözle bak›lmaz. Kifli top-
lum içinde soyunun sa¤lad›¤› bir ünle de¤er kazanmaz. Soyunun tafl›d›¤› kötü
bir ünle de de¤ersiz olmaz. Kifli, toplum içindeki yerini kendisi kazan›r. Önemli
olan onun kendi karakteri ve nitelikleridir.

D Asil ile tafl tafl›, bedas›l ile yeme afl›.


Kiflilikli, soylu, kültürlü kiflilerle ortak ifl yap›lmal›, kötülerden uzak durulmal›-
d›r. Kiflilik sahibi insanlarla anlaflmak ve ifl yapmak çok zevklidir. Güvenilir olma-
yan kiflilerle yap›lan en iyi ifl bile tats›z bir durum al›r.

ASLAN
D Aslan kocay›nca s›çan deli¤i gözetir.
Sözünün geçti¤i, gücünün yerinde oldu¤u dönemlerde önemli ifller yapm›fl
bir kifli, eski gücünü yitirince küçük ifllerle oyalanmaya çal›fl›r.

D Aslan yata¤›ndan belli olur.

Bir kimsenin kiflili¤ini ortaya koyan baz› özellikler vard›r. Oturdu¤u yerin te-
mizli¤i, düzeni o kiflinin kiflilik sahibi oldu¤unu gösterir.
31
astar - afl›¤›n

ASTAR
D Astar bol olmay›nca yüze gelmez.
Bir ifl yapmak için gerekli olan araç ve gereçleri al›rken tahmini hesaplama-
dan biraz fazla almak yararl› olur. Türlü faktörler hesap edilemeyen eksiklikler
yaratabilir.

Afi
D Afl tafl›nca kepçeye paha olmaz.
S›k›fl›k zamanlarda önemsiz gibi görünen fleylerin de¤eri artar. “Aban›n
kadri ya¤murda bilinir.”

D Afl›n›, eflini, iflini bil.


Sa¤l›kl› ve mutlu yaflamak isteyen kifli yiyece¤ine dikkat etmeli, eflini iyi
seçmeli ve ifline önem vermelidir. Arkadafl, efl, dost seçmekte titiz davranmal›-
d›r.

AfiK - ÂfiIK
D Aflk a¤lat›r, dert söyletir.
Afl›k olan kifli, olaylar karfl›s›nda duygusald›r. Mutsuzlu¤unu a¤lamakla
yans›t›r. Derdi çok olan bir insan da her önüne gelene derdini anlatmaya bafllar.

D Aflk olmay›nca meflk olmaz.


Her fley sevgi ile yap›l›rsa iyi olur. Sevgisiz, gönülsüz yap›lan ifller hiçbir za-
man olumlu sonuç vermez.

D Afl›¤a Ba¤dat uzak (›rak) de¤il (gelmez). (Afl›¤a Ba¤dat sorulmaz.)


Bir fleye çok istekli olan kimse, o fleyi elde etmedeki zorluklar› hiçe sayar.
Bu u¤urda her türlü güçlü¤e katlanmay› göze al›r.

D Afl›¤›n gözü kördür.

Kendisini aflka kapt›ran kimse, sevgilisinin kusurlar›n› görmedi¤i gibi, çevre-


sinde olup bitenlerle de ilgilenmez.

32
at - atlar

AT
D At at oluncaya kadar sahibi mat olur.
Her insan›n iyi yetiflmesi büyük emek ve zaman ister. Onu yetifltirenler bu
süre içinde hayli yorulur, y›pran›rlar.

D
At binenin (ifl bilenin), k›l›ç kuflanan›n.
Her fley onu gere¤i gibi kullanmas›n› bilene yak›fl›r. Söz konusu fley, o kifli-
nin elinde gerçek de¤erini bulur.

D
At binicisine göre kiflner.
‹nsanlar, bafllar›nda bulunan kiflinin etkisi alt›nda kalarak onun tutumuna
göre davran›r.

D
At ölür, itlere bayram olur.
Önemli ve etkili bir görevi üstlenen birinin ölümü ya da iflten ayr›lmas›, ç›-
karc›, niteliksiz kiflilerin ifline yarar. Böyle bir durumda onlar ç›karlar›n› daha ko-
layl›kla elde edecekleri için çok sevinirler, bayram ederler.

D
At ölür meydan (nal›) kal›r, yi¤it ölür flan (nam›) kal›r.
‹nsan, yaflam›n› olumlu, verimli ifller yaparak geçirdiyse, öldükten sonra da
insanlar›n gönüllerinde yaflar; ad› sayg›yla an›l›r.

DAta eyer gerek, eyere er gerek.


Bir iflten verimli sonuç elde edebilmek için önce gerekli haz›rl›klar yap›lmal›-
d›r; sonra da o iflin iyi yürüyebilmesi için bafl›na nitelikli bir kimse getirilmelidir.
Örne¤in, bir fabrikan›n verimli çal›flabilmesi için, yeterli teknik donat›m› ile birlik-
te iyi bir yöneticiye ihtiyac› vard›r.

D
At›n ölümü arpadan olsun.
Çok sevilen bir fley yap›l›rken ya da sevilen bir yiyecek yenilirken sonuç kö-
tü de olsa katlan›laca¤›n› anlat›r.

D
Atlar nallan›rken kurba¤alar ayak uzatmaz.
1. Herkese becerisine, seviyesine, yafl›na uygun bir ifl verilir. Hiç kimse lâ-
y›k olmad›¤› göreve talip olmamal›d›r.
2. Küçükler büyüklerin yan›nda hadlerini bilmelidir.

D Atlar tepiflir, arada eflekler ezilir.


Büyüklerin çat›flmas›ndan küçükler zarar görür. Güçlü kimselerin ya da yö-
netimde bulunanlar›n ç›kar çat›flmalar›, alt kademedeki insanlara zarar verir.

33
ata - ava

ATA
D Ata dostu, o¤ula mirast›r.
Baba dostu, babam›z öldükten sonra bize kalan en de¤erli miras gibidir. Bi-
zi yaln›z ve çaresiz b›rakmaz, bizi korur. Sorunlar›m›za e¤ilir, bize yol gösterir.

D Ata mal› mal olmaz, kendin kazanman gerek.


Babadan kalan mirasa güvenilmemelidir. Kiflinin gerçek mal› kendi al›n teri
ile kazand›¤› mald›r. Al›n teri dökülmeden gelen kazanç kolayca çarçur edilir.

D Atalar sözünü tutmayan› yabana atarlar.


Atalar›m›z›n yaflam deneyimlerini yans›tan sözler, bizim dünya görüflümü-
zün oluflmas›na katk› sa¤layan yarg›lard›r. Bu sözlere de¤er vermeyen, gele-
nekleri, görenekleri küçümseyen kifliler toplumda sayg›nl›k kazanmazlar. Böyle
kiflilerle herkes iliflkisini keser.

ATEfi
D Atefl düfltü¤ü yeri yakar.
Felâketlerin neden oldu¤u bir ac›y› onu çekenden baflkas› tam anlayamaz
ya da ayn› ölçüde üzülemez. Baflkalar›n›n felâkete u¤rayanlara üzülmesi gelip
geçicidir.

D Atefl olmayan yerden duman ç›kmaz.


Her olay›n varl›¤›n›
gösteren baz› belirtiler
vard›r. Küçük de olsa bir-
tak›m belirtiler önemli
olaylara iflarettir. (Halk›-
m›zda, her söylentinin
gerçek bir nedene dayan-
d›¤›na iliflkin yayg›n bir
görüfl hâkimdir.)

D Ateflle barut bir yerde durmaz (olmaz).


Bir arada bulunmalar› tehlikeli olan nesneleri ya da kiflileri birbirinden uzak
tutmaya özen göstermeliyiz.

AV - AVCI
D Ava gelmez kufl olmaz, bafla gelmez ifl olmaz.
Kufllar, do¤an›n sundu¤u çok genifl ortamlarda yaflad›klar› hâlde avlanmak-
tan kurtulamazlar. Her kufl türü tuzaklar kurularak avlanabilir. ‹nsanlar da öyle-
dir. Hiç ak›llar›na bile getirmedikleri baz› kötülüklerle karfl›lafl›rlar, bunlardan et-
kilenirler. (Yaflamdan her türlü sürpriz beklenmeli ve bu durumlara haz›rl›kl›
olunmal›d›r.)
34
ava - ay›n›n
D Ava giden avlan›r.
Baflkalar›na zarar vermeye çal›flan kimse, düflündü¤ü zarara kendisi u¤ra-
yabilir. (Birtak›m ç›karlar sa¤larken, baflkalar›n›n haklar›na zarar vermemeliyiz.)

D Avc› ne kadar al (hile) bilirse, ay› o kadar yol bilir.


Bir kimse, baflkas›n› yenmek için birtak›m ustal›klara baflvururken, karfl›s›n-
dakinin de ayn› yollara baflvuraca¤›n› hesaba katmal›d›r.

AVRAT
D Avrat* var, ev yapar; avrat var, ev y›kar.
“Yuvay› difli kufl yapar.” diye bir atasözümüz vard›r. Aileyi çekip çeviren,
ayakta tutan kad›nd›r. ‹yi bir kad›n aileye düzen verir, huzur getirir. Kimi kad›nlar
da kifliliklerindeki bozukluklar nedeniyle ailenin düzenini bozarlar, mutsuzlu¤una
yol açarlar.

AY
D Ay ›fl›¤›nda ceviz silkilmez.
Her ifl, yerinde ve zaman›nda yap›lmal›d›r. Ön haz›rl›klar› tamamlanmadan
bafllan›lan iflten verimli sonuç al›namaz.

D Ay (gün) var y›l› besler, y›l var ay› (günü) beslemez.


Kimi zaman koflullar çok elverifllidir. Bir ayl›k gelir bir y›l yetecek kadar çok
olur. Kimi zaman ifller çok ters gider, bir y›ll›k kazanç bir ayl›k ihtiyac› karfl›laya-
mayacak kadar az olur.

AYAK
D Aya¤a de¤medik tafl olmaz, bafla gelmedik ifl olmaz.
‹nsan yaflam› boyunca pek çok kötü olayla karfl›lafl›r. Bu olaylardan tama-
men uzak yaflamak insan›n elinde de¤ildir.

D Aya¤›n› s›cak tut, bafl›n› serin; gönlünü ferah tut, düflünme derin.
Sa¤l›kl› ve mutlu bir yaflam sürmek istiyorsan›z, aya¤›n›z› s›cak, bafl›n›z›
serin tutunuz. Her fleyi kendinize dert etmeyiniz.

D Aya¤›n› yorgan›na göre uzat.


‹nsan, birtak›m ekonomik s›k›nt›lara düflmemek için geliri ile gideri aras›nda
bir denge kurmal›d›r. Giderlerini gelirlerine göre ayarlamal›d›r.

AYI
D Ay›n›n k›rk türküsü var, k›rk› da ahlat üstüne.
‹nsanlar, hangi konuya daha çok önem veriyorlarsa hep o konu üzerinde
konuflma ihtiyac› duyarlar. Baz› insanlar, kafalar›na takt›klar› bir fleyi her zaman
ve her yerde tekrarlay›p dururlar.
*Avrat: Anadolu’da kad›n, efl anlam›na gelmektedir.

35
az - Azrail

AZ
D Az atefl çok odun yakar.
Dikkate al›nmayan küçük bir tehlike, uygun bir ortam bulunca önüne geçil-
mesi zor zararlara yol açar.

D Az el afl kotar›r, çok el ifl kotar›r. (Az eli aflta gör, çok eli iflte gör).
Bir ifl niteli¤ine uygun miktarda kifli taraf›ndan yap›lmal›d›r. Baz› ifllere çok
kiflinin kar›flmas› faydadan çok zarar getirir. Yemek piflirmek gibi. Fakat baflka
bir ifli, birçok insan bir arada çal›flarak k›sa sürede bitirebilir.

D Az olsun, uz (öz) olsun.


Bir iflin ya da kazanc›n az olmas› önemli de¤ildir. Yeter ki yap›lan ifl yararl›
sonuç versin; elde edilen kazanç ihtiyaçlar› karfl›las›n.

D Az tamah, çok ziyan (zarar) getirir.


Kimi insanlar azla yetinmesini bilmezler; emeklerinin karfl›l›¤›n› az›msarlar.
Daha çok kazanmak isterler. Bu da kimi zaman onlar› baz› yanl›fl ifllere sürük-
ler. Sonunda istediklerine kavuflamad›klar› gibi, birtak›m zararlara da u¤rarlar.

D Az veren candan, çok veren maldan.


Yoksul bir kiflinin yapt›¤› küçük bir yard›m, içten ve fedakârca oldu¤u için
daha de¤erlidir. Varl›kl› bir kiflinin yapt›¤› yard›m nicelik yönünden çok olmas›na
karfl›n fedakârl›k say›lmaz.

D Aza kanaat etmeyen, ço¤u bulamaz.


Baz› kifliler aza kanaat etmezler. Azlar›n bir araya gelerek ço¤u oluflturdu-
¤unu anlamazlar. Ne kadar çal›fl›l›rsa çal›fl›ls›n “çok”a hemen kavuflulamaz. Az-
lar›n çok hâline gelmesi, düzenli ve uzun süreli bir çal›flmay› gerektirir.

D Az›c›k afl›m, kayg›s›z (a¤r›s›z) bafl›m.


Önemli olan zenginlik de¤ildir; huzurlu bir yaflamd›r. Orta hâlli ve huzurlu bir
yaflam, zengin fakat huzursuz bir yaflama tercih edilmelidir.

AZRA‹L
D Azrail gelince o¤ul uflak sormaz.
1. Azrail bir kimsenin can›n› almaya geldi¤i zaman “geride çoluk çocu¤u ka-
lacak” diye düflünmez.
2. Azrail, insanlar›n yafl›na bakmaz; büyük küçük demez. Ölüm s›ras› ge-
lenlerin can›n› al›r. Ölüm karfl›s›nda ayr›cal›k yoktur.

36
baba - bakarsan

B
BABA
D Baba o¤luna bir ba¤ ba¤›fllam›fl, o¤ul babaya bir salk›m üzüm ver-
memifl.
Babalar, çocuklar›n›n yetiflmesi için büyük fedakârl›klarda bulunurlar. Her
nedendir bilinmez kimi çocuklar bu gerçe¤i anlayamaz, hay›rs›z olurlar.

D Baban›n (atan›n) sanat› o¤ula mirast›r.


Çocuk ilkin babas›n›n ifline ilgi duyar ve giderek bu iflte ustalafl›r. Büyüdü¤ü
zaman, babas›ndan ö¤rendi¤i bu sanat› meslek edinir. Baba mesle¤i de miras
yerine geçer.

BACA
D Baca e¤ri de olsa duman› do¤ru ç›kar.
Toplumda sayg›nl›k kazanm›fl baz› kifli ve kurumlar vard›r. Koflullar ne ka-
dar elveriflsiz olursa olsun bunlar›n niteli¤inde herhangi bir de¤ifliklik olmaz.

BA⁄
D Ba¤a bak, üzüm olsun, yemeye yüzün olsun.
Kifli, karfl›l›k bekledi¤i iflten istedi¤ini alabilmek için gereken harcamalar›
yapmal›d›r. Hiçbir ürün, emek vermeden elde edilemez.

BAHfi‹fi
D Bahflifl (belefl) at›n difline bak›lmaz.
Para verilmeden sa¤lanan bir fleyin ufak tefek kusurlar› hofl görülmelidir.
(Karfl›l›ks›z verilmifl bir fleyde eksik noksan bulmaya çal›flmak do¤ru de¤ildir.)

BAHT
D Bahts›z›n ba¤›na ya¤mur, ya tafl ya¤ar ya dolu.
Talihsiz bir insan›n tüm iflleri ters gider. Ne kadar u¤rafl›rsa u¤rafls›n, ters-
liklerden kurtulamaz.

BAKMAK
D Bakmakla usta olunsa, köpekler kasap olurdu.
Bir fleyi ö¤renmek için baz› denemeler yapmak gerekir. Uygulama yapma-
dan, sadece seyrederek bir fleyi ö¤renmek mümkün de¤ildir. Sadece bakmakla
yetinilir, denemekten kaç›n›l›rsa hiçbir olumlu sonuç al›namaz.

D Bakarsan ba¤, bakmazsan da¤ olur.


Yararland›¤›m›z araç ve gereçler sürekli bak›m ve onar›m gerektirir. Bak›m›
iyi yap›lmayan fleyler, kendilerinden beklenen yarar› sa¤layamaz.

37
bal - bafl

BAL
Bal bal demekle a¤›z tatlanmaz.
Sözde kalan dilek ve tasar›lar›n ifl bitirmede hiçbir etkisi olmaz. Emek ver-
meden, çaba göstermeden sadece sözünü ederek bir ifli sonuçland›rmak müm-
kün de¤ildir.

Bal olan yerde sinek de olur (bulunur).


Güzel bir fleyin çevresinde, ondan yararlanmak isteyen asalaklar da bulu-
nur.

D Bal tutan parma¤›n› yalar.


Bir kimse içinde bulundu¤u, görev ald›¤› iflten az ya da çok kazanç sa¤lar.
Bu onun hakk›d›r.

BANA
D Bana dokunmayan (beni sokmayan) y›lan bin yaflas›n.
Yaln›zca kendi ç›kar›n› düflünen kimse, baflkalar›na kötülük eden kifliye,
kendisine zararl› olmad›¤› sürece kay›ts›z kal›r. Kendisine kötülü¤ü dokunma-
yan kifliye dokunmak istemez. Ancak kendi mutlulu¤unu, toplumun mutlulu¤u ile
bir tutan kifliler, bu sözün karfl›s›ndad›rlar.

BAfi
D Bafl a¤›r gerek, kulak sa¤›r.
Toplumda sayg›n bir kifli olmak için a¤›rbafll› olunmal›, her türlü dedikodu,
k›flk›rtma vb. ye kulak verilmemelidir.

D Bafl dille tart›l›r.


Düflünceler, dil arac›l›¤› ile ortaya konur. Bu nedenle bir kimsenin ak›ll› olup
olmad›¤›, söyledi¤i sözlerden anlafl›labilir.

D Bafl nereye giderse, ayak da oraya gider.


Bir toplumda yöneticilerin davran›fllar› halk›n davran›fllar›n› da etkiler. Yö-
neticiler nas›l davran›rsa, yönetilenler de öyle davran›r. Yöneticiler yasalara, ge-
lenek ve göreneklere ba¤l› iseler halk da onlar›n yolundan gider. Yönetici nitelik-
sizse halkta da bir yozlaflma bafllar.

D Bafl olan bofl olmaz (olmamal›d›r).


1. Belirli bir ifli olan kiflinin bofla harcayacak zaman› yoktur.
2. Bir yere yönetici olan kifli bilgisi, deneyimi ve sa¤lam kiflili¤iyle o makam›
doldurmal›d›r.

38
bafl - bekârl›k
D Bafl sallamakla kavuk eskimez.
Bir kimsenin her söyledi¤ine “evet efendim, peki efendim, do¤ru, çok iyi” di-
ye karfl›l›k vermek insana zarar getirmez denir; ancak böyle bir tav›r kiflili¤imize
zarar verebilir.

D Bafl yar›l›r börk (fes) içinde, kol k›r›l›r kürk (yen) içinde.
Aile içindeki, arkadafllar aras›ndaki uyuflmazl›klar yabanc›lara duyurulma-
mal›d›r. Bunlar bir s›r olarak saklanmal›d›r. Bu gibi olaylar›n baflkalar›na anlat›l-
mas› baz› sak›ncalar do¤urabilece¤inden gizli tutulmas›nda yarar vard›r.

D Bafl›n sa¤l›¤›, dünya(n›n) varl›¤›.


Dünyada her iflin bafl› sa¤l›kt›r. Sa¤l›k en büyük zenginlik say›l›r. Dünyada
sa¤l›kl› olmaktan daha de¤erli zenginlik yoktur.

D Bafl›n› acemi berbere teslim eden, pamu¤u cebinden eksik etmez


(etmesin).
‹fl bafl›na tecrübesiz ve bilgisiz kimseleri getirenler, olabilecek tüm s›k›nt›la-
ra zararlara katlanmaya haz›r olmal›d›rlar.

BAYKUfi
D Baykufl viraneyi gülistana de¤iflmez.
Her varl›k kendi çevresini, al›flt›¤› yeri sever. Daha iyi bile olsa baflka yere
gitmez.

BEDAVA
D Bedava sirke baldan tatl›d›r.
Masrafs›z ya da emeksiz elde edilen fleylere herkes ilgi gösterir, bunlarda
kusur aramaz. Para ödenmeden elde edilen fleyler çok hofla gider.

BEKÂR
D Bekâra (ergene) kar› boflamak kolay (gelir).
Bafl›ndan o iflle ilgili bir olay geçmeyen kiflinin o ifli hafife almas›, önemse-
memesi do¤ald›r. Ama o iflin her yönünü bilenler daha dikkatli olurlar. O iflin ya-
banc›s› olan biri do¤ru de¤erlendirmeler yapamaz.

D Bekârl›k sultanl›k.
Bekârl›¤›n evlilikten daha rahat oldu¤unu anlatmak için söylenen bir atasö-
zümüzdür. (Kendisinde aile sorumlulu¤unu tafl›yacak gücü bulamayan, özgür
yaflama biçimini tercih eden biri için bekârl›k ›srarla istenilen ve savunulan bir
durumdur.)

39
besle - bݍak

BESLEMEK
D Besle kargay›, oysun gözünü.

‹nsanlar iyilik yapmay› severler. Bu iyilikleri bilmeyenler, unutanlar da ç›kar.


Bu gibi kiflilerden her türlü kötülük görülebilir. (Bu atasözü, nankörlük edenler
için söylenir.)

BEfi
D Befl parmak bir olmaz (de¤il).
Ana ve babalar› bir oldu¤u hâlde kardefller aras›nda çeflitli yönlerden farkl›-
l›klar bulunur. Zekâlar›, yetenekleri ayr› ayr›d›r. Bu farkl›l›klar onlar› toplumda
baflar›l› ya da baflar›s›z yapar.

D Befl parma¤›n hangisini kessen ac›maz?


‹nsan çocuklar› aras›nda ay›r›m gözetmez. Çocuklar›n›n görebilece¤i zarar-
lara ayn› derecede üzülür.

BETER
D Beterin beteri var(d›r).
Herhangi bir felâketle karfl›laflan kifli, karfl›laflt›¤› felâketten daha büyük fe-
lâketlerin de bafl›na gelebilece¤ini düflünerek avunur.

BEY
D Beyler buyru¤u yoksula kan a¤lat›r.
Halk› yönetenler bazen öyle ters kararlar al›rlar, o kadar çok vergi toplarlar
ki halk bu kararlar alt›nda ezilir, s›k›nt›l› durumlara düflerler.

BIÇAK
D B›çak yaras› onulur (geçer), dil yaras› onulmaz (geçmez).
B›ça¤›n açt›¤› yara bir süre can›m›z› yakar; yara kapan›nca ac›s› hafifler ve
giderek kaybolur. Ama hakaret, a¤›r söz gibi gönül k›r›c› davran›fllar hiçbir za-
man unutulmaz. De¤iflik vesilelerle hat›rland›¤›nda ayn› ac›y› verir.

40
b›ça¤› - bir

D B›ça¤› kestiren kendi suyu, insan› sevdiren kendi huyu.


Bir nesnenin ya da insan›n de¤eri kendi öz niteliklerinde yatar. B›ça¤›n iyi
kesmesi çeli¤e iyi su verilmesi ile mümkündür. ‹nsanlar da güzel huylar›ndan
ötürü sevilip say›l›rlar.

B‹LMEK
D Bilmemek ay›p de¤il, sormamak (ö¤renmemek) ay›p.
‹nsan›n dünyada olup biten her fleyi bilmesine olanak yoktur. Bu bir kusur
say›lmaz. Ama bilmediklerini sorup ö¤renmemek ve bu yüzden yanl›fllar yap-
mak elefltirilecek bir durumdur. Bilmediklerimizi mutlaka sorup ö¤renmeliyiz.

B‹N
D Bin bilsen de bir bilene dan›fl.
Bir insan her fleyi ne kadar iyi bilirse bilsin, gene de onu kendisinden daha
iyi bilen bulunabilir. Bilgili ve deneyimli insanlar›n görüfllerini almakta yarar vard›r.

D Bin dost az, bir düflman çok (fazla).


Dostlar›m›z dertlerimizi paylaflt›¤›m›z, maddî ve manevî destek ald›¤›m›z
insanlard›r.
Dostlar›m›z ne kadar çok olursa mutlulu¤umuz da o kadar artar. Fakat düfl-
man bir tane bile olsa insan› hayattan b›kt›r›r, maddî ve manevî yönden s›k›nt›
içine sokar.

D Bin nasihatten bir musibet ye¤dir.


Baz› insanlar, yanl›fl yolda olduklar› konusunda verilen ö¤ütlere kulak as-
mazlar. Kendi bildiklerini okumaya devam ederler. Ancak karfl›laflt›klar› bir felâ-
kette gerçe¤i anlarlar. Yaflanm›fl olaylar, ö¤ütlerden çok daha etkilidir.

D Bin ölçüp bir biçmeli.


Bir ifle giriflmeden önce, uzun uzun düflünmeli, sa¤lam kararlar almal›y›z.
Böyle yaparsak ifllerimizde baflar›l› oluruz.

B‹R
D Bir adama k›rk gün (deli dersen deli, ak›ll› dersen ak›ll› olur) ne der-
sen o olur.
Bir kimseye sürekli telkin yap›larak bilinç alt›na baz› duygular ve inançlar
yerlefltirilebilir.

D Bir adam›n ad› ç›kaca¤›na can› ç›ks›n.


Ad› kötüye ç›kan kifliler, gerçekte kötü olmasalar bile toplumun bu yarg›s›n›
kolay kolay de¤ifltiremezler. Sevilmezler, say›lmazlar; iflsiz güçsüz kal›rlar.

41
bir - bir çöplükte

D Bir a¤açta gül de biter diken de.


Bir ailede, bir e¤itim kurumunda iyi insanlar kadar kötü insanlar da yetiflebi-
lir. Bunun nedenleri çok farkl›d›r. Yaln›zca aileyi ya da okulu suçlamak do¤ru ol-
maz.

D Bir a¤›zdan ç›kan, bin a¤›za (dile) yay›l›r.


Bir kimse, yay›lmas›n› istemedi¤i bir s›rr›n› kimseye söylememelidir. Çünkü
ortaya at›lan bir söz çok çabuk yay›l›r; k›sa bir süre sonra herkesin konufltu¤u
konu hâline gelir.
D Bir bafl so¤an bir kazan› kokutur.
Kötü bir kiflinin söyledi¤i sözler, yapt›¤› davran›fllar, içinde bulundu¤u toplu-
lu¤u rahats›z eder, huzuru kaç›r›r.

D Bir çiçekle yaz (bahar) olmaz (gelmez).


Küçük bir belirtiyle, özlenen güzel günler gelmifl say›lmaz; doyurucu sonu-
ca ulafl›lmaz.

D Bir çöplükte iki horoz ötmez.

Bir yerde iki kifli bafl olmaz. Biri ne yapar yapar ötekini oradan uzaklaflt›r›r.

42
bir deli - bir m›h
D Bir deli kuyuya bir tafl atar, k›rk ak›ll› ç›karamazm›fl.
Bazen bir kimsenin yapt›¤› yersiz bir ifl, birçok kimse taraf›ndan düzeltile-
mez. Çünkü yap›lan ifl hiçbir kurala uymaz.

D Bir elin nesi var, iki elin sesi var (Bir elin sesi ç›kmaz).

Her ifli tek bafl›m›za, kendi olanaklar›m›zla yapamay›z. Bir baflkas›n›n yar-
d›m›na gereksinme duyar›z. Yard›mlaflarak ifller daha kolay baflar›l›r.

D Bir (sa¤) elinin verdi¤ini öbür (sol) elin duymas›n.


Yap›lan bir iyilik gizli tutulmal›, onunla övünülmemelidir. Bu iyilik ya da yar-
d›m ün kazanmak amac›yla yap›lmad›¤› için herkese söylenmemelidir.

D Bir fincan (ac›) kahvenin k›rk y›l hat›r› vard›r.


‹yilik küçük de olsa unutulmaz.

D Bir k›z› bin kifli ister, bir kifli al›r.


Güzel fleyi herkes ister ama o, ancak bir kifliye k›smet olur.

D Bir koyundan iki post ç›kmaz.


Bir kimseden, gücünün yetmedi¤i özveriyi beklememek gerekir. O kimse-
den verebilece¤i oranda bir fley al›nd›ktan sonra, ayn› fleyi bir kez daha almaya
çal›flmak bofl bir giriflimdir.

D Bir kötünün yedi mahalleye zarar› vard›r (dokunur).


Bir kimsenin yapt›¤› kötülükler, sadece kendisini kötü insan olarak tan›t-
makla kalmaz. Çevresindeki insanlar› da rahats›z eder; zararlara yol açar.

D Bir m›h bir nal kurtar›r, bir nal bir at kurtar›r.


Baz› olaylar› ya da görevleri önemsiz, küçük görürüz; onlara de¤er verme-
yiz. ‹hmallerimiz yüzünden u¤rad›¤›m›z büyük zararlar, önemsiz sayd›¤›m›z kü-
çük fleylerden ç›km›flt›r. Basit bir vida eksikli¤i koskoca makineyi ifllemez duru-
ma getirebilir. Bir çivi eksikli¤inden ötürü ç›kan nal at›m›z›n sakatlanmas›na ne-
den olabilir.

43
bir s›çrars›n - borç
D Bir s›çrars›n çekirge, iki s›çrars›n çekirge, sonunda yakalan›rs›n çe-
kirge (üçüncüsünde avucuma düflersin çekirge).
Birkaç kez saklanabilen bir suç günün birinde ortaya ç›karak yapan› kötü bir
duruma düflürür, suçlu cezas›z kalmaz.

D Bir tepe y›k›l›r, bir dere dolar.


Dünyada hiçbir fley kaybolmaz, yaln›zca biçim ve yer de¤ifltirir. Birinin kay-
betti¤ini baflkas› bulur, zengin yoksullafl›rken, yoksul zenginleflir.

D Biri yer biri bakar, k›yamet ondan kopar.

Bir fleyden yaln›z bir ya da birkaç kifli yararlan›r da baflkalar›na yararlanma


olana¤› verilmezse bundan büyük sorunlar ç›kar. Halk›n bir bölümü lüks bir ya-
flam sürerken bir bölümü de yoksulluk içinde k›vran›rsa, bu toplumda büyük bir
kargafla ç›kabilir.

BO⁄AZ
D Bo¤az dokuz (k›rk) bo¤umdur.
Bir söz iyice düflünmeden söylenmemelidir. O sözün nas›l bir etki yapaca¤›
hesaplanmal› ki herhangi bir sak›nca yaratmas›n.

BOL (1)
D Bol bol yiyen bel bel bakar.
Kazand›¤› paray› bol bol harcay›p, gelece¤i için hiçbir fley ay›rmayan kifli
sonunda büyük s›k›nt›lara düfler.

BORÇ - BORÇLU
D Borç iyi güne kalmaz.
Ertelenen borç artar. Daha ters bir günde kap›ya dayan›r. Daha büyük s›-
k›nt›lara yol açar. Borcu ilk f›rsatta ödemek yerinde olur.

D Borç ödemekle, yol yürümekle tükenir (biter).


Birden ödenemeyecek kadar çok olan borcumuzu, azar azar ödeyerek,
uzun bir yolu da sab›rla yürüyerek bitirebiliriz.

44
borç - boflbo¤az

D Borç yi¤idin kamç›s›d›r.


Borç, kifliyi daha çok çal›flmaya zorlar. Borcu, onu daha çok çal›flmaya iten
bir kamç› gibidir.

D Borç yiyen kesesinden yer.


Borçla al›fl verifl yapan, ald›klar›n›n paras›n› hemen vermez ama ald›klar›-
n›n karfl›l›¤› kesesinden ç›kacakt›r. Bu kifli, bir süre sonra borcunu ödemek zo-
rundad›r.

D Borçlu ölmez, benzi sarar›r.


Borç kifliyi öldürmez, ancak hasta edecek kadar üzer, tedirgin eder.

D Borçlunun dili k›sa gerek.


Borçlu, alacakl› durumda olan bir kimse için ileri geri konuflmamal›d›r.

BOfi
D Bofl çuval ayakta (dik) durmaz.

Bilgisiz, yeteneksiz ve deneyimsiz bir kifli, hiçbir iflte dikifl tutturamaz.

D Bofl f›ç› (teneke) lang›rdar (tang›rdar).


Bir konu üzerinde kulaktan dolma, yar›m yamalak bilgisi olanlar, hemen bil-
giçlik taslamaya kalkarlar. Böyleleri için önemli olan gösterifltir. Çok konuflarak
bunu sa¤lamaya çal›fl›rlar.

D Bofl torba ile at tutulmaz.


1. Bir iflte baflar›l› olabilmek için bilgi ve yetene¤in yan›nda fedakârl›k da
gerekir. Bir iflin gerektirdi¤i fedakârl›klardan kaç›n›l›rsa istenilen sonuç elde edi-
lemez.
2. Ç›kar ve karfl›l›k gösterilmeden bir kimse bir yere ba¤lanmaz.

BOfiBO⁄AZ
D Boflbo¤az› atefle atm›fllar, “odun yafl (az)” demifl.
Boflbo¤az bir kifli, herkesin sustu¤u en tehlikeli bir anda bile dilini tutamaz.

45
boynuz - bülbül
BOYNUZ
D Boynuz kulaktan sonra ç›kar, ama kula¤› geçer.
Bir meslek dal›nda ya da bilim alan›nda en üst düzeye ulaflm›fl kimseler bi-
le, kendilerinden sonra gelenler taraf›ndan afl›labilirler. Böyle olmas›, toplumun
ilerleyebilmesi bak›m›ndan iyi bir durumdur.

BUGÜN - BUGÜNKÜ
D Bu gün bana ise yar›n sana.
Bugün birinin bafl›na gelen kötü bir durumun, daha sonra baflkas›n›n da ba-
fl›na gelebilece¤ini hat›rlatmak için söylenir.

D Bugünkü iflini yar›na b›rakma.


Her iflin belirli bir süre içinde bitirilmesi gerekir. Bugün yap›lmas› gereken ifl,
sudan nedenlerle yar›nki günlere b›rak›l›rsa, yar›nki ifller daha da s›k›fl›r; tümü-
nü yapmaya zaman yetmez. Ayr›ca, baz› ifller gününde yap›lmazsa önemini yiti-
rir. (Her ifl zaman›nda ve gerekti¤i flekilde yap›lmal›d›r.)

D Bugünkü tavuk yar›nki kazdan iyidir. (Yar›nki kazdan bugünkü tavuk


ye¤dir.)
Elde edilmifl bir kazanç, umulan daha büyük bir kazanca feda edilmemeli-
dir. Az bile olsa elde edilmifl kazanç tercih edilmelidir. Yar›nki kazançla ilgili hiç
hesapta olmayan aksilikler ç›kabilir.

BU⁄DAY
D Bu¤day›m var deme ambara girmeyince, o¤lum var deme yoksullu-
¤a ermeyince (düflmeyince).
‹nsan, bir fleye tam olarak sahip olmadan, o fleye sahip oldu¤unu söyleme-
melidir. Evlâd›n nas›l biri oldu¤u da ancak yoksulluk durumunda anlafl›l›r. Varl›k-
l› iken bunu anlamak zordur.

BULMAK
D Buldum bilemedim, bildim bulamad›m.
Kifli, elinde f›rsat varken bundan yararlanmay› bilmez. Yararlanma yollar›n›
ö¤rendi¤i zaman da de¤erlendirecek f›rsat bulamaz.

BÜLBÜL
D Bülbülü alt›n kafese koymufllar “ille de vatan›m” demifl.
Kifli, yurdu d›fl›nda ne kadar zengin olursa olsun, yine de yurdunu özler.
Yurdumuz, üzerinde do¤up büyüdü¤ümüz, e¤itimimizi ald›¤›m›z, kutsal sayd›¤›-
m›z bir yerdir.

D Bülbülün çekti¤i dili belâs›d›r.


‹lerisi düflünülmeden, gelifligüzel söylenen söz insan›n bafl›na dert açabilir.
(Dilimizi tutmas›n› bilmeliyiz.)

46
büyük - büyük lokma

BÜYÜK
D Büyük bal›k küçük bal›¤› yer (yutar).
Do¤ada ve toplumda gözlenen olaylar gösteriyor ki güçlüler, güçsüzleri ezer.
D Büyük bafl›n derdi büyük olur.
Büyük ifllerin bafl›nda bulunanlar›n karfl›laflaca¤› güçlükler de çoktur. Bü-
yük sorumluluklar›n alt›na giren kifliler pek çok sorunla u¤raflmak zorunda kal›r-
lar. Bir iflin hacmi büyüdükçe s›k›nt›lar› da artar.

D Büyük lokma ye, büyük (söz) söyleme.

Baz› kifliler, gerçeklefltiremeyecekleri ifller hakk›nda abart›l› iddialarda bulu-


nurlar. ‹nsan, baflaramayaca¤›, sonuçland›ramayaca¤› bir konuda kesin sözler
söylememelidir.

47
cahil - cefa

C
CAH‹L
D Cahile lâf (söz) anlatmak, deveye hendek atlatmaktan güçtür (zor-
dur).
Cahil ya da bilgisiz dedi¤imiz insanlar, belirli bir kültür düzeyine ulaflama-
d›klar› gibi pek çok konuda da inatç›l›k ederler. Böyleleri ile konuflup anlaflmak
çok zordur.

D Cahilin dostlu¤undan, âlimin düflmanl›¤› ye¤dir.


Dostluk anlay›flla, özveriyle, bilgiyle geliflir. Bu özellikler, cahil kiflide pek
bulunmaz. Bu nedenle cahille kurulan dostluklar ço¤u zaman zararl› olur.

CAN
D Can bo¤azdan gelir.

Sa¤l›kl› yaflamak için iyi beslenmek gerekir. ‹nsan, yiyece¤ine önem vere-
rek güçlenebilir. Baflar›l› olmam›zda iyi beslenmenin büyük rolü vard›r.

D Can can›n yoldafl›d›r.


‹nsanlar tek bafllar›na yaflayamazlar. Konuflup dertleflmek, ifl yapmak için
baflka insanlara ihtiyaçlar› vard›r.

D Can ç›kmay›nca huy ç›kmaz. (Huy can›n alt›ndad›r).


Huy, insan kiflili¤inin ayr›lmaz bir parças›d›r. Yaflam boyu varl›¤›n› sürdürür.
Davran›fllarla, sözlerle, duygu ve düflüncelerle kendini belli eder.

CEFA
D Cefay› çekmeyen, safan›n kadrini bilmez.
‹nsano¤lunun yaflam› s›k›nt›larla doludur. Hemen her s›k›nt›n›n sonunda ki-
fli rahata kavuflur. S›k›nt›ya düflüp ac› çekmeyenler, sürdürdükleri rahatl›k ve
mutlulu¤un de¤erini yeterince anlayamazlar.

48
cins - cömert

C‹NS
D Cins horoz yumurtada öter.

Soylu ve de¤erli olacak çocuk, daha bebekli¤inde anlafl›l›r.

D Cins kedi ölüsünü göstermez.


Soylu kifli, kötü durumunu belli edecek davran›fllardan kaç›n›r.

CÖMERT
D Cömert derler maldan ederler, yi¤it derler candan ederler.
Kendisinin cömert oldu¤una inand›r›lan baz› insanlar, cömertliklerini göster-
mek için bol para harcarlar. “Sen çok yi¤itsin” diye pohpohlanan insanlar da yi-
¤itlik göstermek üzere giriflti¤i kavgalarda yaflam›n› bile yitirebilirler.

D Cömertle nekesin (nekesle cömerdin) harc› birdir.


Temel gereksinmelerin karfl›lanmas› için yap›lan harcamalarda cömert de
cimri de ayn› paray› öder. Cimri, ucuz diye bir fleyin kötüsünü al›r, ama ald›¤› k›-
sa sürede kullan›lmaz duruma geldi¤i için yenisini almak zorunda kal›r. Cömert
ise çok para ödeyip her fleyin iyisini al›r. Sonuç olarak cömert de cimri de ayn›
paray› ödemifl olurlar.

49
ça¤r› - çiftçi

Ç
ÇA⁄RILMAK
D Ça¤r›lan (ça¤r›ld›¤›n) yere erinme, ça¤r›lmayan yere görünme. (Ça¤-
r›ld›¤›n yere git, ar eyleme; ça¤r›lmad›¤›n yere gidip yerini dar eyleme).
‹nsan›n ça¤r›ld›¤› yere gitmesi bir nezaket gere¤idir. Ça¤r›lmad›¤› yere git-
memesi gerekir; giderse yüzsüzlük ve ars›zl›k yapm›fl olur.

ÇALMAK
D Çalma elin kap›s›n›, çalarlar kap›n›.
Kötülükler kötülükle, iyilikler iyilikle karfl›lan›r. Kötülük yapanlara iyilikle kar-
fl›l›k verildi¤i s›k rastlanan bir durum de¤ildir.

ÇAM SAKIZI
D Çam sak›z› çoban arma¤an›.
Verilen bir arma¤an›n sunuldu¤u kimsenin de¤erine uygun olmad›¤›n› ve
verenin gücünün ancak buna yetti¤ini özür yollu anlatmak için söylenir. (Arma-
¤an›n maddî de¤eri de¤il, manevî de¤eri gözetilmelidir.)

ÇATAL
D Çatal kaz›k yere batmaz (çak›lmaz).
Birden fazla kiflinin söz sahibi oldu¤u, yetkilerin ve sorumluluklar›n tek elde
toplanamad›¤› ifl yürümez.

ÇIKMAK
D Ç›kmad›k canda umut vard›r. (Ç›kmad›k candan umut kesilmez).
1. Hasta ölüm döfle¤inde bile olsa, onun ölümünü kabullenemeyiz. ‹çimizde
hastan›n kurtulaca¤›na iliflkin bir umut vard›r. Bu nedenle her tür iyilefltirme yo-
lunu deneriz.
2. Elden ç›karmak zorunda kald›¤›m›z bir fleyle henüz tüm ba¤lant›lar›m›z›
kesmemiflsek, üstün bir çaba göstererek onu yeniden kazanmay› umabiliriz.
(Çok kötü giden ifllerimizde bile umudumuzu tümüyle yitirmemeliyiz.)

Ç‹FTÇ‹
D Çiftçinin karn›n› yarm›fllar, k›rk tane “gelecek y›l” ç›km›fl.
Çiftçi, kötü iklim koflullar› ve maddî olanaks›zl›klar yüzünden bazen umdu-
¤u verimi alamaz; daha sonraki y›llara umut ba¤lar.

50
çi¤ne - çocu¤a
Ç‹⁄NEMEK
D Çi¤nemeden yutulmaz. (Lokma çi¤nemeden yutulmaz.)
Lokmalar› çi¤nemeden yutamay›z. Çünkü yemek borusu besinlerin çi¤ne-
meden yutulmas›na uygun de¤ildir. Bunun gibi, çal›flmadan paraya, rahata,
mutlulu¤a kavuflamay›z.

Ç‹NGENE
D Çingeneye beylik vermifller, önce babas›n› asm›fl (kesmifl).
Baz› insanlar, kendilerine bir yetki verildi¤inde “ne oldum delisi”ne dönerler.
Bu yetkiyi, en yak›nlar›n›n kötülü¤üne yol açsa bile kullanmaktan çekinmezler.

Ç‹RKEF
D Çirkefe tafl atma üstüne s›çrar.
Edepsiz bir kimsenin tepkisine yol açacak davran›fllarda bulunmamak gere-
kir. Böylelerinin insana büyük zarar› dokunur.

Ç‹V‹
D Çivi ç›kar, ama yeri kal›r.
Baflkas›na yapt›¤›m›z bir kötülü¤ü daha sonra gidersek bile, bu kötülü¤ün
izlerini gideremeyiz. Gönül yaras› kapansa da unutulmaz.

D Çivi çiviyi söker.


Güçlü bir fley kendisi kadar güçlü olan baflka bir fleyle ya da durumla etki-
siz b›rak›labilir.

ÇOBAN
D Çobans›z koyunu kurt kapar.
Her toplum bir lidere, yöneticiye ihtiyaç duyar. ‹yi yöneticiler toplumun kal-
k›nmas›nda, yönlendirilmesinde önemli rol oynarlar. Yöneticisi, koruyucusu ol-
mayan toplum, baflka toplumlar›n egemenli¤i alt›na girer ya da yok olur.

ÇOCUK
D Çocuk düfle kalka büyür.
‹nsan yavrusu çok narindir. Geliflmesi belli bir süre içinde ve a¤›r a¤›r olur.
Bir yafl›na do¤ru yürüme denemelerine bafllar. Bu ifli yaparken s›k s›k düfler,
a¤lar. Anne ve babalar›n bu durumda endifleye kap›lmalar› gereksizdir.

D Çocu¤a ifl buyuran, ard›nca kendi gider.


Çocu¤a her türlü ifl buyurulmaz. Çocu¤un beceremeyece¤i bir ifli buyuran
kimse, bu iflin yap›l›p yap›lmad›¤›n› anlamak için arkas›ndan gitmek zorunda ka-
l›r.

51
çocu¤un - çürük

D Çocu¤un yedi¤i helâl, giydi¤i haram.


Çocu¤un beslenmesi için gerekli harcamalar yap›lmal›d›r. Ama ona pahal›
giysiler almak do¤ru olmaz. Çünkü çocuk bunlar› hem hor kullan›r hem de ça-
buk büyüdü¤ü için giysi uzun süre kullan›lamaz. Böyle befl alt› ay sonra de¤iflti-
rilmesi gerekecek bir çocuk giysisi için büyük paralar harcamak manas›zd›r.

ÇOK
D Çok gezen, çok bilir.
Çok gezen kifli, gezdi¤i yerlerde çok fley ö¤renir; yeni yerler ö¤renir, yeni
dostlar edinir. Böylece bilgisini, kültürünü gelifltirir.

D Çok mal (para) harams›z, çok lâf (söz) yalans›z olmaz.


Yasa d›fl› yollara baflvurmadan, normal bir çal›flmayla zengin olmak çok
zordur. Çok konuflan insan da bilerek ya da fark›nda olmadan yalan söyleyebilir.

D Çok naz âfl›k usand›r›r.


Birçok konuda oldu¤u gibi nazlanmada da afl›r›ya gidilmemelidir. Kendisine
duyulan sevgiye ve ba¤l›l›¤a güvenip yerli yersiz nazlananlar, bir süre sonra
çevresindekilerin uzaklaflmas›na neden olurlar.

D Çok söyleme ars›z edersin, aç b›rakma h›rs›z edersin.


Bir kimseye yerli yersiz ö¤üt vermek umulan fayday› sa¤lamaz. Bunlar o ki-
flinin ars›z olmas›na neden olur. Bunun gibi en temel gereksinmeleri bile karfl›la-
namayan insanlar da gereksinmelerini yasa d›fl›, ahlâk d›fl› yollardan karfl›lama-
ya kalkarlar.

ÇUL
D Çul içinde aslan yatar.
Bir kimsenin de¤eri d›fl görünüflüyle de¤il, kiflili¤inin sa¤laml›¤› ile ölçülür.

ÇÜRÜK
D Çürük tahta çivi tutmaz.
Temel niteliklerini yitirmifl, çürümüfl bir fleyi kullan›labilir bir duruma getir-
mek olanaks›zd›r. Bu gibi fleyleri yenilemekten baflka çare yoktur.

52
da¤ - davetsiz

D
DA⁄
D Da¤ bafl›ndan duman eksik olmaz.
Büyük sorumluluk isteyen görevleri yüklenen kimseler pek çok sorunla u¤-
raflmak zorunda kal›rlar. Bu nedenle dertleri, s›k›nt›lar› hiçbir zaman eksik olmaz.

D Da¤ da¤a kavuflmaz, insan insana kavuflur.


Ne kadar uzak düflmüfl olurlarsa olsunlar, insanlar günün birinde birbirleriy-
le karfl›laflabilirler.

D Da¤ ne kadar yüce olsa, yol üstünden aflar.


Yaflamda, afl›lmas› güç gibi görünen baz› engellerle, sorunlarla karfl›lafl›r›z.
Yenilmesi olanaks›z gibi görünen zorluklar›n da bir çözüm yolu vard›r. Akl›m›z›
iyi kullan›p, f›rsatlar› iyi de¤erlendirirsek bu sorunlar› çözecek yollar› bulabiliriz.

D Da¤da ba¤›n var, yüre¤inde da¤›n var.


Mal› mülkü ya da evlâd› olanlar kayg› ve üzüntüden uzak olamazlar.

DAMLAMAK
D Damlaya damlaya göl olur. (Aka aka sel olur).
Küçük fleyleri küçümsemek do¤ru de¤ildir. Bu küçük fleyler birikip büyük bir
varl›k olufltururlar. Her çok azdan oluflur.

DANIfiMAK
D Dan›flan da¤› aflm›fl, dan›flmayan(›n) yolu flaflm›fl.
Bir insan›n her fleyi bilmesi olanaks›zd›r. Bilmedi¤i konular› bilen kiflilere so-
ran, en zor ifllerin üstesinden gelir. Bilmedi¤i konular› bilenlere dan›flmayanlar
sonunda birtak›m zararlara u¤rarlar.

DAVA
D Davac›n kad› olursa, yard›mc›n Allah olsun. (Davac›s› kad› olan›n
yard›mc›s› Allah olsun).
Bir anlaflmazl›k durumunda hem davac› hem de yarg›layacak kimse ayn› ki-
fli olursa, hakl› ile haks›z ay›rt edilemez. Adalet yerini bulamaz.

DAVET
D Davetsiz gelen (giden) döfleksiz oturur.
Bir yere ça¤r›l› olmadan giden kimse sayg› ve ilgi görmez. Böyleleri a¤›rlan-
may› beklememelidirler.

53
davul - deniz

DAVUL
D Davul dengi dengine (çalar).
Dostluk, arkadafll›k kuracak ya da evlenecek olanlar›n birbirine denk olmas›
gerekir. Aralar›nda hiçbir ortak özellik bulunmayan insanlar›n iliflkileri fazla uzun
sürmez.

D Davulun sesi uzaktan hofl gelir.


‹flin içinde olmayanlar o ifli kolay ya da kârl› san›rlar. Öyle olaylar vard›r ki
uzaktan bakan ona imrenir. Oysa içinde yaflayan kimseyi huzursuz eder. ‹flin
içine girerek ayr›nt›l› bir inceleme yapt›¤›m›z zaman hiç de özenilecek bir nitelik
tafl›mad›¤›n› görürüz.

DE⁄‹RMEN
D De¤irmen iki tafltan, muhabbet iki bafltan.
Tek yanl› iyi niyet ve sevgiyle iliflkileri gelifltirmek çok zordur. Özellikle kar›
koca ya da ifl ortaklar› aras›nda karfl›l›kl› sayg› ve sevgi bulunmal›d›r. ‹ki taraf
da birbirine sevgi ve sayg› beslerse anlaflma kolaylafl›r.

DEL‹
D Deli deliden hofllan›r, imam ölüden.
‹nsanlar ya kendilerine benzeyen ya da yarar sa¤layabilecekleri kiflilerden
hofllan›rlar.

D Deli deliyi görünce de¤ne¤ini (çoma¤›n›) saklar.


Sald›rgan kifliler, kendileri gibi sald›rgan olanlara ses ç›karamazlar. Onlar-
dan ayn› karfl›l›¤› alacaklar›n› bildikleri için çekinirler.

D Deli dostun olaca¤›na ak›ll› düflman›n olsun.


Bkz. “Ak›ll› düflman, ak›ls›z dosttan ye¤dir.”

DEM‹R
D Demir tav›nda dövülür.
Her iflin yap›labilmesi için uygun olan bir zaman, bir durum vard›r. Baflar›,
zaman ve durumu iyi saptay›p gerekeni yapmakla elde edilir. Uygun zaman ve
durum göz önüne al›nmadan yap›lan ifl baflar›s›zl›kla sonuçlan›r.

DEN‹Z
D Deniz dalgas›z olmaz, gönül sevdas›z olmaz.
Her denizde az çok dalga bulundu¤u gibi, her gönülde de bir sevda vard›r.
(Gönül de, deniz gibi zaman zaman dalgalan›p sevdaya kap›l›r.)

54
deniz - deve

D Denize düflen y›lana sar›l›r.


Güç bir duruma düflenlerin bundan kurtulmak için her türlü çareye baflvur-
mas› ola¤and›r. Bu kifli için önemli olan o andaki güçlükten ya da tehlikeden
kurtulmakt›r. Yeni tehlikeler do¤uraca¤›n› bilse bile her çareyi denemekte sak›n-
ca görmez.

DERT - DERTS‹Z
D Dert a¤lat›r, aflk söyletir.
Dertler insan› üzer, bunalt›r, ac› verir; çaresizlik içinde k›vrand›r›r. Aflk da
bir tür derttir. Aflka tutulan kifli duygular›n› d›fla vurarak rahatlamak ister, durma-
dan konuflur.

D Derdini söylemeyen derman bulamaz.


‹nsan s›k›nt›s›n› baflkas›na aç›klayarak giderebilir. Bizim çare bulamad›¤›-
m›z bir derde baflkalar› çare bulabilirler. (Dertlerimiz bizim olanaklar›m›z› afl›yor-
sa bunlar› yak›nlar›m›za anlatmal›, onlar›n önerilerinden yararlanmal›y›z.)

D Dertsiz bafl (kul) olmaz.


Herkesin az ya da çok baz› dertleri vard›r. Maddî zorluklar›n afl›lmas› dert-
lerin bitti¤i anlam›na gelmez. Yaflam sorunlarla doludur. Yaflayan bir kimsenin
dertsiz oldu¤u düflünülemez.

DESTUR
D Destursuz ba¤a gireni sopa ile kovarlar.
Bir yere izinsiz girmek ya da bir ifle izinsiz el atmak kötü karfl›lan›r.

DEVE
D Deve boynuz ararken kulaktan olmufl.
Kimi insanlar, ellerindekilerle ya da bulduklar›yla yetinmezler. Daha fazlas›-
n› isterler. Gözlerini h›rs bürüdü¤ü için saçma sapan ifller yaparlar. Sonunda el-
lerindekileri de yitirirler.

D Deve büyüktür, ama bafl›n› bir eflek yeder.


Görünüfl bak›m›ndan büyük olmak her zaman ak›l bak›m›ndan da büyük ol-
ma anlam›na gelmez. Ak›ll› insanlar, görünüfl bak›m›ndan büyük olan pek çok
kifliyi yönetecek, peflinden sürükleyecek güçtedir. Tarih böyle örneklerle dolu-
dur.

D Deveye “inifli mi seversin, yokuflu mu?” demifller; “düz yere (düze)


k›ran m› girdi?” demifl.
Bir ifli kolay yoldan, s›k›nt› çekmeden yapmak varken, dolayl› yollara çeke-
rek s›k›nt› yaratman›n anlam› yoktur.

55
deve - dilenci

D Deveyi yardan uçuran bir tutam ottur.


Küçük bir ç›kar peflinde koflmak, bazen kiflinin büyük zararlara u¤ramas›na
yol açabilir.

DEVLET
D Devlet adama aya¤›yla gelmez.
Hiçbir makam ya da zenginlik birtak›m çabalar gösterilmeden kazan›lmaz.
Her alanda baflar› sab›rl› ve düzenli bir çal›flmayla elde edilebilir.

D Devlet mal› deniz, yemeyen domuz.


Devlete zarar vermeyi meslek hâline getiren ç›karc›lar, “Devlet zengindir;
bu zenginlikten yararlanmaya bak›n›z; aksi takdirde aptal say›l›rs›n›z.” derler.
Böyleler için devlet mal› bitip tükenmez bir hazine gibidir. Bir yolunu bulup bu
zenginlikten yararlanmayan kifli aptald›r. (Bu sözle devlet mal›n› sorumsuzca
kullananlar, devletin s›rt›ndan zengin olmak isteyenler elefltirilmektedir.)

D‹KENS‹Z
D Dikensiz gül olmaz. (Gül dikensiz olmaz).
‹yi ya da güzel olan her fleyin az çok s›k›nt› veren bir yan› da bulunur. Gü-
zel bir fleye sahip olan ya da olmak isteyen kifli, bu rahats›z edici fleyleri hofl
karfl›lamal›d›r.

D‹L (1)
D Dilin cirmi küçük, cürmü büyük.
Dil küçük bir organd›r. ‹nsan, duygu ve düflüncelerini dil arac›l›¤›yla aktar›r.
Kifli duygu ve düflüncelerini ak›l ve mant›k süzgecinden geçirmeden dile getirir-
se, bafl›na büyük belâlar açabilir.

D Dilin kemi¤i yok(tur).


‹nsan do¤ru ya da yanl›fl her fleyi söyleyebilir. Baz› kimseler dillerine hakim
olamazlar; bir söyledikleri bir söylediklerini tutmaz. En olmayacak lâflar› söyle-
mekten çekinmezler.

D‹LENC‹
D Dilencinin torbas› dolmaz.
Baflkalar›ndan yard›m alarak yaflamay› meslek edinmifl kimselerin iste¤i
bitmez. Bunlar verilenle yetinmez, her gün daha fazlas›n› isterler.

D Dilenciye borçlu olma, ya dü¤ünde ister ya bayramda.


Ç›karc›, afla¤›l›k kiflilerle iliflki kurmamak gerekir. Böyle kifliler, insan› en ol-
mad›k zaman ve durumlarda küçük düflürecek davran›fllarda bulunabilirler. ‹n-
san›n onurunu k›racak sözler söyleyebilirler.

56
dinsiz - dost

D‹NS‹Z
D Dinsizin hakk›ndan imans›z gelir.
Ac›mas›z olan kifliyi, kendisinden daha ac›mas›z biri yola getirir.

DO⁄MAK
D Do¤mad›k çocu¤a don (giysi) biçilmez.
Henüz olaca¤› ya da elde edilece¤i kesinlikle belli olmayan bir fley için ön-
ceden birtak›m haz›rl›klar yapmak gereksizdir.

DO⁄RU
D Do¤ru söyleyeni dokuz köyden kovarlar.
Do¤ru olmakla birlikte baflkalar›n›n ifline gelmeyen sözleri söyleyenler sevil-
mezler. Do¤rular›n söylenmesini ç›karlar›na ayk›r› bulanlar, do¤rular› dile geti-
renleri küçük düflürmeye çal›fl›rlar. (Toplumda yaln›z kalaca¤›m›z› bilsek bile
gerçekleri dile getirmekten kaç›nmamal›y›z.)

D Do¤ru söyleyenin bir aya¤› üzengide gerek.


Her zaman do¤rular› ifade etmekten çekinmeyen bir kifli, pek sevilmeyece¤i
için, bulundu¤u yerden ayr›lmaya haz›r olmal›d›r.

D Do¤ru söyleyenin tepesi delik olur.


Do¤rular› dile getirenler, toplumda birçok düflman kazan›rlar. Bunlar o kifli-
ye zarar verebilirler.

DOST - DOSTLUK
D Dost ac› söyler.
Gerçek dostlar, iyi ve kötü günlerimizde yan›m›zdad›rlar. Yanl›fl davran›flla-
r›m›z› hiç çekinmeden elefltirirler. Dost olan kimsenin söyledi¤i söz, ac› da olsa,
insan›n iyili¤i içindir. ‹lk söylendi¤inde belki biraz üzülürüz ama daha sonra bu
uyar›lar›n ne kadar yerinde oldu¤unu anlay›p takdir ederiz.

D Dost bafla bakar, düflman aya¤a.

Toplumda dostlar›m›z oldu¤u gibi düflmanlar›m›z da vard›r. Dostlar›m›z, yü-


zümüze bakarak hangi durumda oldu¤umuzu anlamaya çal›fl›rlar. S›k›nt›l›ysak
yard›ma koflar, sevinçliysek buna ortak olurlar. Düflmanlar›m›z ise her an kaya-
bilece¤ini düflünerek aya¤›m›za bakarlar; zor durumda kalmam›z›, gülünç duru-
ma düflmemizi beklerler. (Bu atasözü, temiz giyinmenin gereklili¤ini de anlat›r.)

57
dost - dünya
D Dost bin ise azd›r, düflman bir ise çoktur.
Bkz. “Bin dost az, bir düflman çok.”

D Dost (akraba) ile ye, iç; al›fl verifl etme.


Dostlar aras›ndaki iyi iliflkilerin bozulmamas› için birbirleriyle al›fl verifl et-
memeleri gerekir. Al›fl veriflte kâr amac› güden tutum dostlu¤u bozar.

D Dost kara günde belli olur.


‹nsanlar aras›nda dostlu¤un de¤eri, ancak birbirlerine gereksinme duyduk-
lar› zamanda anlafl›l›r. Gerçek dostlar ancak s›k›nt›l›, üzüntülü günlerde insan›
yaln›z b›rakmamakta belli olur.

D Dostun att›¤› tafl bafl yarmaz.


Dostun ac› sözünden ya da sert davran›fl›ndan insana kötülük gelmez.
Dostlar, bu tür davran›fllar› iyilik için yap›lm›fl olarak de¤erlendirirler.

D Dostluk baflka, al›fl verifl baflka.


‹ki kifli aras›ndaki dostluk, al›fl veriflte birinin ötekine özveri ile davranmas›n›
gerektirmez. Dostluk iliflkileri ile al›fl verifli birbirine kar›flt›rmamak gerekir.

DUT
D Dut kurusu ile yâr sevilmez.
Fedakârl›k yapmadan hiçbir ifl gerçeklefltirilemez. Güzel bir fley elde edebil-
mek için maddî ya da manevî baz› fedakârl›klarda bulunmam›z flartt›r.

DÜ⁄ÜN
D Dü¤ün afl› ile dost a¤›rlanmaz.
Herhangi bir kimseye ikram edilebilecek s›radan bir fleyi dostlar›m›za suna-
may›z. Konuk a¤›rlaman›n de¤eri, özel haz›rl›kta bulunmakt›r.

DÜNYA
D Dünya mal› dünyada kal›r.
Bir maldan ancak yaflad›¤›m›z süre içinde yararlanabiliriz. Sahibi oldu¤u-
muz fleyleri iyi de¤erlendirmemiz gerekir. Mal varl›¤›m›z hayat›m›z› kolaylaflt›r-
mal›, bize ve çevremizdekilere mutluluk vermelidir.

D Dünyan›n ucu uzundur.


‹nsan yaflad›kça çeflitli olaylarla karfl›laflabilir. Bu yüzden her zaman gele-
ce¤ini düflünerek önlemler almal›d›r.

58
düflen - düflmez
DÜfiMEK
D Düflenin dostu olmaz (hele bir düfl de gör).
Varl›kl›, güçlü bir kimsenin çevresinde “iyi gün dostlar›” çoktur. Ancak gün
gelir de söz konusu kifli gücünü, zenginli¤ini yitirirse, çevresindeki sahte dostlar›
hemen da¤›l›verirler. Eski dostlar›n› sorunlar›yla baflbafla b›rak›rlar. Bu, büyük
bir vefas›zl›k örne¤idir.

D Düflmez kalkmaz bir Allah.


‹nsanlar›n talihsizliklere düflmeleri ola¤and›r. Varl›kl› iken yoksul, sa¤l›kl›
iken hasta, güçlüyken güçsüz olabilir. Tam tersi de olabilir. Yaln›zca Allah, bu
tür durumlardan uzakt›r. Çünkü Allah her zaman güçlüdür.

59
ecel - e¤ri

E
ECEL
D Ecel geldi cihana, bafl a¤r›s› bahane.
Ölüm herkes için kaç›n›lmaz bir olayd›r. Her ölüm bir nedene ba¤lan›r. Bu
nedenle, ölümün as›l nedeni olmayabilir. Bunlar bahanedir. As›l neden kiflinin
yaflama süresinin bitmesidir.

D Ecele çare bulunmaz.


Çaresiz gibi görünen her güç iflin bir ç›kar yolu vard›r. Fakat ölüme çare
yoktur.

D Eceli gelen köpek cami duvar›na siyer (ifler).


Herkesin üzerine titredi¤i, kutsal sayd›¤› fleyi kötüleyen, bozan kimse, bu
davran›fl›n›n kötü sonucuna katlan›r.

EDEP
D Edebi edepsizden ö¤ren.
Edebsiz bir kiflinin davran›fllar›n›n nas›l tepkiyle karfl›land›¤›n› görerek bun-
dan ders ç›kar›r›z. Bu kötü hareketleri yapmay›z. Böylece edebi edepsizden ö¤-
renmifl oluruz.

E⁄‹LMEK
D E¤ilen bafl kesilmez.
Bkz. “Aman dileyene k›l›ç kalkmaz.”

E⁄RET‹ - E⁄R‹
D E¤reti (emanet) ata binen tez iner.
Ödünç al›nm›fl araçlarla giriflilen ifller çok kez yürütülemez. Çünkü söz ko-
nusu mal bir süre sonra geri verilecektir.

D E¤ri bakan e¤ri görür.


Bir ifle yaklafl›m biçimi çok önemlidir. O ifle olumsuz yaklafl›m, sonucu da
olumsuzlaflt›r›r.

D E¤ri oturup do¤ru konuflal›m.


Birisine karfl› tutumumuz ne olursa olsun do¤ruyu söylemeliyiz. Do¤rular›
dile getirmekten kaç›n›rsak bu durum baflkalar›na zarar verebilir.

60
ekme - el

EKMEK (1)
D Ekmeden biçilmez.
Emek vermeden beklenen bir sonuca eriflilmez. Hiçbir ürün, gerekli haz›rl›k-
lar yap›lmadan, çaba göstermeden elde edilemez.

EKMEK (2)
D Ekmek aslan›n a¤z›nda.
Geçim sa¤layacak bir ifl bulmak ve para kazanmak kolay de¤ildir.

D Ekmekle oynayan›n ekme¤iyle oynan›r.


Bir kiflinin geçimini sa¤lad›¤› ifle engel olmamak gerekir. Gün gelir baflkala-
r›n›n geçim kayna¤›n› kurutan kimse de ayn› durumla karfl› karfl›ya kal›r.

EL (1)
D El elden üstündür.
Bir toplumda bilgi ve beceri bak›m›ndan herkes ayn› düzeyde de¤ildir. Bir
kimse, kendisinden üstün bir baflkas›n›n da olabilece¤ini bilmelidir.

D El eli y›kar, iki el de yüzü.


Baflar›l› olman›n en etkili yolu yard›mlaflmakt›r. Bir kifli yan›ndakine yard›m
ederse, sonra her ikisi de birleflip baflka kiflilere yard›mc› olabilirler. Yard›mlafl-
ma ile ifller daha çabuk bitirilir.

EL (2)
D El a¤z›na bakan, kar›s›n› tez boflar.
Özel yaflam›m›zla ilgili konular› baflkalar›na anlatmamal›y›z. Bu konularda
baflkalar›n›n düflüncelerine ve ö¤ütlerine kulak asmamak gerekir. Aksi takdirde
aile düzenimiz, özel yaflam›m›z bozulur.

D El at›na binen tez iner.


Bkz. “E¤reti (emanet) ata binen tez iner.”

D El elin efle¤ini türkü söyleyerek arar.


Sorunumuzu en iyi flekilde ancak kendimiz çözebiliriz. Baflkalar› bu ifli iç-
tenlikle de¤il, neflesinden geri kalmayarak yapar.

D El için kuyu kazan, evvela kendi düfler. (Kazma kuyuyu kendin dü-
flersin).
Baflkalar›na tuzak haz›rlayan kifli, bu tuza¤a önce kendisi düflebilir, kötülü-
¤e önce kendisi u¤rayabilir.

61
el - er
D El yaras› onulur, dil yaras› onulmaz.
Tart›flmak, kavga etmek biz insanlara özgüdür. Kavgada kimi zaman yara-
lan›r, kimi zaman da yaralar›z. Yara derin de olsa bir süre sonra iyileflir. Ancak
kötü sözlerle karfl›m›zdakinin kalbini k›rm›flsak, bu ba¤›fllanabilecek bir fley de-
¤ildir. Karfl›m›zdaki bizi ba¤›fllasa bile bu sözler onu hep rahats›z eder.

D Elden gelen ö¤ün olmaz, o da vaktinde bulunmaz.


Yaflam›m›z› sürdürebilmek için temel gereksinmelerimizi karfl›lamam›z ge-
rekir. Bu konuda baflkalar›ndan gelecek yard›mlara bel ba¤layamay›z. Baflkala-
r›n›n yapaca¤› yard›m yeterli olamayaca¤› gibi zaman›nda da yap›lamaz. (Te-
mel gereksinmelerimizin sa¤lanmas›nda öncelikle kendi olanaklar›m›za güven-
meliyiz. “El kazan› ile afl kaynamaz.”)

D Elin a¤z› torba de¤il ki (çekip) büzesin.


Bazen, dedikodu konusu olmaya elveriflli bir söz söylenir ya da bir davra-
n›flta bulunulur. Bunu herkes kendine göre yorumlay›p orada burada anlatmaya
bafllar. Ne gibi önlemler al›n›rsa al›ns›n bu tür konuflmalar›n önüne geçilemez.

ELÇ‹
D Elçiye zeval olmaz.
Bir kimseden baflka bir kimseye bir öneri ulaflt›ran kimse bu arac›l›¤›ndan
ötürü sorumlu tutulup cezaland›r›lamaz.

EMANET
D Emanete h›yanet olmaz.
Emanet olarak b›rak›lan fleyi titizlikle korumak gerekir. Bize b›rak›lan ema-
neti, nas›l ald›ysak öyle geri vermeliyiz. Kendi iflimizde ya da bir baflkas›n›n ç›-
kar› için kullanmamal›y›z. Emanete herhangi bir zarar gelmesi dostluklar› bozar.

EMEK
D Emek olmadan yemek olmaz.
Bir iflte baflar›l› olmak için çal›flmak gerekir. Geçimimizi ancak eme¤imizle
sa¤layabiliriz. Çal›flmadan para kazan›lmaz.

ER (1)
D Er kocar, gönül kocamaz.
Kifli yaflland›kça vücudu eski gücünü yitirir. Ama gönlündeki yaflama h›rs›n›
ve coflkusunu kaybetmez, gönlü genç kal›r.

D Er olan ekme¤ini tafltan ç›kar›r.


Dürüst, mert ve çal›flkan insanlar, en kötü koflullarda bile geçinmenin yolla-
r›n› bulurlar. ‹fller ne kadar çetin de olsa çal›flkan insan azminden ve gücünden
hiçbir fley yitirmez.

62
eski - eflek
D Eski dost düflman olmaz, yenisinden vefa gelmez.
Eski dostlar aras›nda güçlü ba¤lar oluflmufltur. Çünkü onlar ac› tatl› nice
günleri birlikte yaflam›fllard›r. Bu kimselerin aras›nda baz› k›rg›nl›klar olsa bile,
ifli düflmanl›k boyutlar›na vard›rmazlar, küçük k›rg›nl›klar eski dostlar› birbirine
düflüremez. Yeni kurulan dostluklarda bu denli güçlü ba¤lar olmad›¤› için, belirli
bir güven henüz oluflmam›flt›r.

D Eski düflman dost olmaz.


Baz› insanlar aras›ndaki düflmanl›klar köklü nedenlere dayan›r. Eskiden be-
ri sürüp gelmifl olan bu düflmanl›¤›, dostlu¤a dönüfltürmek hemen hemen ola-
naks›zd›r. Görünüflteki dostluk, özünde düflmanca unsurlar tafl›d›¤› için yine de
tehlikelidir.

D Eskisi olmayan›n yenisi olmaz.


Eski, yeniye ulaflmak için bir basamakt›r.

D Eskiye ra¤bet (itibar) olsayd›, bit pazar›na nur ya¤ard›.


Eskiyerek de¤er yitirmifl fleylerin yeniden de¤er kazanmas› düflünülemez.
Yeni fleyler ilgi çekicidir. Herkes yeni fleyleri sever.

EfiEK
D Eflek hoflaftan ne anlar.

Bilgisiz, görgüsüz, kültürsüz ve zevksiz bir kifli, herkesin be¤endi¤i, güzel


buldu¤u fleyleri küçümser. Onlar› de¤erlendiremez. Basit ve kaba fleylerden da-
ha çok zevk al›r.

D Eflek, kula¤› kesilmekle küheylân olmaz.


Asl›nda niteliksiz olan bir fleye ne yap›lsa de¤iflmez. fiekil de¤iflikli¤i ile bir
fleye benzemek gerçekte o fley olmak de¤ildir.

63
efle¤e - ev
D Efle¤e alt›n semer vursalar, (eflek) yine eflektir.
‹nsanl›k de¤erlerini yitirmifl bir kifli, k›l›k k›yafetle, unvan ve makamla de¤erli
olamaz. Çünkü bu gibiler, söz ve davran›fllar›yla ne kadar niteliksiz olduklar›n›
ortaya koyarlar.

D Efle¤e (kat›ra) cilve yap demifller, çifte (tekme) atm›fl.


Kaba kiflilerin, hofla gitsin diye yapt›klar› flakalarda bile incitici bir yan bulu-
nur. Hofla gideyim derken komik duruma düflerler.

D Efle¤in kuyru¤unu kalabal›kta kesme; kimi uzun der, kimi k›sa.


Baflkalar›n› ilgilendirmeyen önemsiz bir ifl bile herkesin gözü önünde yap›l-
mamal›d›r. Görenlerin ileri sürdü¤ü düflünceler sizi flafl›rtabilir. Düflündü¤ünüzü
yapma olana¤› bulamazs›n›z.

D Efle¤ini sa¤lam ba¤la, sonra Allah’a ›smarla (komflunu h›rs›z ç›kar-


ma).
‹fllerimiz ya da mallar›m›z için gerekli güvenlik önlemlerini almal›y›z. Çünkü
iflimizin sa¤lama ba¤lanmas›nda ilk sorumlu biziz. ‹flimizi ya da mallar›m›z› ye-
terli güvenlik önlemlerini almadan baflkalar›na emanet edersek baz› sak›ncala-
r›n ortaya ç›kmas› do¤ald›r.

ET
D Et t›rnaktan ayr›lmaz.
Yak›n akrabalar ya da dostlar aras›ndaki ba¤ kolay kolay kopmaz. Bu kim-
seler de zaman zaman anlaflmazl›¤a düflerler. Ancak bu anlaflmazl›klar hiçbir
zaman ba¤l›l›klar› koparacak kadar büyütülmez. Çünkü onlar›n ba¤l›l›klar› çok
güçlü ve köklüdür.

ETEK
D Etek (el) öpmekle dudak (a¤›z) afl›nmaz.
Bir ifl için bazen ilgili kifliye yalvar›p yakarmak gerekebilir. Bundan kaç›nma-
mal›y›z. Böyle yapmakla insandan bir nitelik eksilmez.

ETMEK
D Eden bulur, inleyen ölür. (Etme bulursun, inleme ölürsün.)
Kötülük eden, kötülük bulur. Kimsenin yapt›¤› yan›na kalmaz.

EV
D Ev alma, komflu al.
Bir ev sat›n al›rken baz› özellikler arar›z. Genifl olmas›, günefl görmesi, mut-
fa¤›n›n kullan›fll› olmas› vb. gibi. Ama komflu evden daha önemlidir. Komflu kö-
tüyse, ald›¤›m›z ev ne kadar güzel olursa olsun, o evde rahat oturamay›z, huzur
bulamay›z. Yan yana yaflayaca¤›m›z kifliler, yaflad›¤›m›z yerden daha önemlidir.

64
ev - evi

D Evdeki hesap çarfl›ya (pazara) uymaz.


Hemen her ifl için bir ön haz›rl›k yapar›z. Birtak›m hesaplar ç›kar›r›z, olas›
sorunlara çözümler düflünürüz. Ancak uygulamada baz› terslikler baflgösterebi-
lir. ‹fl, umdu¤umuz gibi sonuçlanmayabilir.

D Evi ev eden avrat (yurdu flen eden devlet).


Evin her yönüyle yaflanabilir duruma getirilmesinde kad›n›n rolü çok büyük-
tür. Evin bak›m›, temizli¤i, düzeni, mutlulu¤u kad›n›n iyi ve yetenekli olmas›na
ba¤l›d›r. Yurdun bar›fl ve güvenli¤ini sa¤lamak da devletin görevidir.

65
fakirlik - fukara

F
FAK‹RL‹K
D Fakirlik ay›p de¤il, tembellik ay›p.
Yoksul olmak, az para kazanmak utan›lacak bir durum de¤ildir. Ancak hem
yoksul olup hem de tembellik ederse, bu ay›planacak bir davran›flt›r.

FARE
D Fare (s›çan) ç›kt›¤› deli¤i bilir.
Bir suç ifllemeye niyet eden ya da gizli bir ifl yapmaya niyetlenen kifli, yaka-
lanma tehlikesi belirince nereye kaçaca¤›n› iyi bilir; bunu önceden hesaplam›flt›r.

FAYDASIZ
D Faydas›z bafl, mezara yarafl›r.
‹nsanlar yaflad›klar› süre içinde kendileri için, toplum için yararl› ifller yap-
mal›d›rlar. Görevini yapmayan, baflkalar›n›n s›rt›ndan geçinerek yaflayan kifli
ölü say›l›r.

FAZLA
D Fazla (art›k) mal göz ç›karmaz.
Ne kadar ve ne türden mal olursa olsun gözden ç›kar›lmamal›d›r. Fazla mal
bize zarar vermez. Aksine ilerisi için gereklidir. Bugün fazla gördü¤ümüz mal,
ileride bize lâz›m olacakt›r.

FELEK
D Felek kimine kavun yedirir, kimine kelek.
Yaflam koflullar› kiflilerin mutlulu¤u ya da mutsuzlu¤u üzerinde etkili olur.
fiansl› insanlar, iflleri yolunda gitti¤i için mutlu bir yaflam sürerken, flanss›z in-
sanlar tüm çabalar›na karfl›n hak ettikleri rahata bir türlü kavuflamazlar.

FIRSAT
D F›rsat sakal alt›ndan geçer.
F›rsat› yakalamak bazen çok kolayd›r; yeter ki yakalayacak zaman iyi ayar-
lanabilsin.

FUKARA
D Fukaran›n tavu¤u tek tek yumurtlar.
Yoksul bir kimsenin bir kenara koyaca¤› paras› bulunmaz. Sürekli geçim s›-
k›nt›s› içindedir. Sermayesi olmad›¤› için gelir getirecek yerlere yat›r›m yapa-
maz. Tek sermayesi el eme¤i ve kafa gücüdür. Kafa gücü ve el eme¤i ile zengin
olunmaz, ancak geçim sa¤lanabilir.

66
garip - gelin

G
GAR‹P
D Garip kuflun yuvas›n› Allah yapar.
Garip ve kimsesiz kifliler, Tanr›’n›n kendilerine yard›mc› olaca¤›na inan›rlar.
Bu inanç onlara çal›flma gücü verir, hayata daha çok ba¤lan›rlar.

GEÇMEK - GEÇM‹fi
D Geçme namert köprüsünden, kopars›n su seni.
Mert olmayan birine karfl› minnet alt›nda kalmaktansa s›k›nt›ya katlanmak
daha tutarl› bir davran›fl olur.

D Geçmifle mazi, yenmifle kuzu derler.


Geçmiflte kalan olaylar›n üzerinde tak›l›p kalman›n bir yarar› yoktur. Bugün
ve gelecekte neler yapabilece¤imizi düflünmeliyiz.

GELMEK
D Gel demesi kolay, ama git demesi güçtür.
Bir kimseyi ifle almak, konuk olarak a¤›rlamak kolayd›r. Ancak ifle al›nan
kimse beklenen verimi veremiyorsa, konuk olarak ça¤›r›lan kifli de bir türlü git-
mek bilmiyorsa güç durumda kal›r›z. Bu nedenle bir kimseye “gel” demeden ön-
ce çok iyi düflünmeliyiz.

D Gelen geçer, konan göçer.


Dünyada her fley geçicidir. Hiçbir fley ayn› kalmaz, de¤iflir, y›pran›r, biter.
‹nsanlar bir yerden baflka bir yere göçerler. Dünyaya gelen, ömrü bitince öbür
dünyaya gider.

D Gelen, gidene rahmet okutur. (Gelen gideni arat›r).


Bazen, be¤enmedi¤imiz bir yöneticinin ifl bafl›ndan uzaklaflt›r›lmas›n› ya da
hofllanmad›¤›m›z bir kirac›n›n evden ç›kmas›n› isteriz. Yeni yöneticinin ya da ki-
rac›n›n daha iyi olaca¤›n› umar›z. Ancak durum umdu¤umuz gibi olmayabilir.
Yeni gelen yönetici ya da kirac› eskisinden daha kötü ç›kabilir. Öncekileri ara-
maya bafllar›z.

GEL‹N
D Gelin girmedik ev olur, ölüm girmedik ev olmaz.
Baz› erkekler flu ya da bu nedenle evlenip evlerine gelin getirmeyebilirler.
Ama ölüm herkes için kaç›n›lmaz bir gerçekliktir, herkesin evine girecektir.

67
gelini - gö¤e
D Gelini ata bindirmifller, “ya nasip” demifl.
Kesin sonuç al›nmadan hiçbir ifle oldu bitti gözüyle bak›lamaz. Beklenme-
dik engeller ç›k›p ifli bozabilir.

GEM‹
D Gemisini kurtaran kaptan(d›r).
Ekonomik ve sosyal sorunlar yaflanan bir toplumda baz› insanlar her türlü
yönteme baflvurarak kendi durumlar›n› iyilefltirmeyi baflar›rlar. Yaln›zca kendi
ç›karlar›n› düflünen bu kimseler, ç›karlar›n› güvenceye al›r ve rahatlarlar. Ancak
bu tür giriflimler, toplumsal düzenin sa¤lanmas›na olumlu etki yapmaz; var olan
sorunlar› iyice art›r›r.

GENÇL‹K
D Gençli¤in k›ymeti ihtiyarl›kta bilinir.
Bir fleyin de¤eri, o fley elden gidince daha iyi anlafl›l›r. Gençlik de böyledir.
Genç insan bu dönemi gerekti¤i flekilde de¤erlendiremez, geçici zevkler u¤runa
zaman›n› ve enerjisini bofla harcar. Y›llar›n nas›l geçti¤inin fark›na varmaz. Yafl-
lan›nca, yap›lmas› gereken çok fleyi yapmad›¤›n› görür. Art›k bunlar› yapacak
gücü ve zaman› kalmam›flt›r. Geciken ifllerini yapamad›¤› için üzülür. Gençli¤in
ne kadar de¤erli oldu¤unu anlar. Ne çare ki ifl iflten geçmifltir.

D Gençlikte para kazan, kazand›kça kur kazan.


Gençlik, insan›n en verimli ça¤›d›r. Bu ça¤› iyi de¤erlendirip maddî yönden
birikim yapanlar, yafll›l›¤›n› rahat ve huzur içinde geçirirler.

GEZMEK
D Gezen aya¤a tafl de¤er.
Gereksiz yerlerde dolaflan, uygunsuz davran›fllarda bulunan kimse, bu ge-
zisi s›ras›nda kendisine zarar verecek durumlarla karfl›lafl›r.

G‹ZL‹
D Gizlide gebe kalan, âflikârede do¤urur.
Toplumdan gizlenerek yap›lan ifller er ya da geç ö¤renilir. Bu gizli iflin kaç›-
n›lmaz belirtileri ortaya ç›k›nca her fley toplumca bilinir duruma gelir.

GÖK
D Gö¤e direk, denize kapak olmaz.
‹nsan hayal kurmadan duramaz. Her ifl önce zihinde canlan›r ve flekillenir.
Hayal kurmak normal ölçülerde tutulabildi¤i sürece yararl›d›r. Çünkü hayal, ya-
ratman›n önemli bir arac›d›r. Hayaller, gerçekleflebilir ya da gerçeklefltirilebilir
nitelikte olmal›d›r. (Gerçekleflmesi olanaks›z hayallerle zaman kaybedilmemeli-
dir.)

68
göl - görgü
GÖL
D Göle su gelinceye kadar, kurba¤an›n gözü patlar.
Her ifl zaman›nda yap›l›rsa yarar sa¤lar. Sonunda rahata kavuflulaca¤› bi-
linse bile, bekleme süresinin çok uzamas› o ifli yarars›z duruma getirir. Ayr›ca, o
ifle ümidini ba¤layanlar› çok güç durumda b›rak›r.

GÖNÜL - GÖNÜLSÜZ
D Gönül bir s›rça sarayd›r, k›r›l›rsa yap›lmaz.
‹nsanlar genellikle duygusal bir yap›ya sahiptirler. K›r›c› sözlere, sert davra-
n›fllara karfl› çok duyarl›d›rlar. Bu bak›mdan hiç kimsenin, özellikle dostlar›m›z›n
gönlünü k›rmamal›y›z. Gönlü k›r›lan kimse, bize karfl› eski içtenli¤ini göstere-
mez. Onun gönlünü kazanmak için yapt›klar›m›z pek yarar sa¤lamaz.

D Gönül ferman dinlemez.


Gönül sevdi¤inden asla vazgeçmez. Gerçekten seven kifli, sevdi¤ini elde
etmek için yaln›zca duygular›n›n emrine boyun e¤er. Baflkaca hiçbir emir ve en-
gel onu bu yoldan döndüremez.

D Gönül kimi severse güzel odur.


Güzellik anlay›fl› kifliden kifliye de¤iflir. Bir kimsenin güzel buldu¤unu baflka
bir kifli güzel bulmayabilir. Herkes kendi kültürüne, be¤enilerine uygun bir güzel-
lik anlay›fl›n› benimser. Herkes gönlünün sevdi¤ini güzel bulur.

D Gönülden gönüle yol vard›r.


Birbirlerini seven insanlar hep birbirlerini düflünürler. Bunlar›n duygu ve dü-
flüncelerinde uyumlu bir ortakl›k vard›r. Dostlar birbirlerinin iyiliklerini isterler, se-
vinçlerini paylaflmay› arzu ederler. Biri öteki için ne düflünüyorsa, o da beriki için
benzer fleyleri düflünür.

D Gönülsüz namaz gö¤e (göklere) a¤maz.


‹steksiz yap›lan iflten verimli sonuç al›namaz.

D Gönülsüz yenen afl, ya kar›n a¤r›t›r ya bafl.


‹steksiz, gönülsüz yap›lan iflten beklenen verim sa¤lanamaz; hatta baz› za-
rarlara da yol açabilir. T›pk› isteksizce yenen yeme¤in insana dokunmas› gibi.

GÖRGÜLÜ
D Görgülü kufllar gördü¤ünü ifller, görmedik kufllar ne görsün ki ne
ifller?
‹yi e¤itim alm›fl kimseler toplum içinde nas›l davranacaklar›n› bilirler. Böyle
bir e¤itim almam›fl, iyi yetiflmemifl kiflilerse nas›l davranacaklar›n› bir türlü bile-
mezler.

69
görünen - gülme

GÖRÜNMEK
D Görünen köy k›lavuz istemez.

Kimi gerçekler tüm ayr›nt›lar›yla ortadad›r. Onlar üzerinde düflünmenin, tar-


t›flman›n ve onlar› aç›klaman›n gere¤i yoktur.

GÖZ
D Göz görmeyince gönül katlan›r.
Yak›n›m›zda bulunmayanlar›n özlemine, ac›s›na daha kolay dayanabiliriz.

D Gözden ›rak olan gönülden de ›rak olur.


‹nsanlar aras›ndaki dostluklar›n geliflmesinde ve kökleflmesinde s›k s›k gö-
rüflmenin önemli bir pay› vard›r. Çeflitli nedenlerle ayr› düflenlerin aras›ndaki
sevgi de zamanla azal›r; birbirlerini yavafl yavafl unutmaya bafllarlar.

D Gözü tanede olan kuflun aya¤› tuzaktan kurtulmaz.


Baz› insanlar, her iflten bir ç›kar sa¤lamay› düflünürler. Böyle ç›kar peflinde
koflan kiflilerin bafllar›na gelmedik ifl kalmaz.

GÜL
D Gülü seven, dikenine katlan›r.
Sevdi¤imiz bir kiflinin, bir iflin ya da bir mal›n iyi yönleri oldu¤u kadar eksik
ve kusurlu yönleri de vard›r. Bu durum bizi üzmemeli, karamsarl›¤a itmemelidir.
‹nsan sevdi¤i kimse ya da sevdi¤i ifl yüzünden gelecek s›k›nt›lara katlanmal›d›r.

GÜLMEK
D Gülme komfluna, gelir bafl›na.
Birinin bafl›na gelen kötü bir duruma gülmemeliyiz. Benzer bir olay bizim de
bafl›m›za gelebilir.

70
gün - güzellik
GÜN - GÜNDÜZ
D Gün do¤madan neler do¤ar.
Yar›n ne gibi olaylar›n yaflanaca¤›n› kimse bilemez. Yeni do¤an günün
hangi iyiliklere ya da kötülüklere gebe oldu¤unu kestirmek güçtür. fiu anda s›-
k›nt›s›n› çekti¤imiz kötü durumdan kurtulabiliriz. Bu nedenle umutsuzlu¤a ve ka-
ramsarl›¤a yenik düflmemeliyiz.

D Gündüzün mumunu yakan gece karanl›kta kal›r.


Kimi insanlar, ellerine geçen olanaklar› ilerisini düflünmeden çarçur ederler.
Ancak gün gelir bu fleylere gereksinme duyarlar. ‹flte o zaman savurganl›klar›-
n›n cezas›n› pahal› öderler.

GÜNEfi
D Günefl balç›kla s›vanmaz.
Aç›k seçik ortada duran, herkesçe bilinen gerçekler örtbas edilemez. Yalan
yanl›fl sözlerle ve kurnazca yorumlarla ters yüz edilemez.

D Günefl girmeyen eve doktor girer.


Önemli bir enerji kayna¤› olan günefl, insan yaflam› ve sa¤l›¤› için çok ge-
reklidir. Günefl mikroplar› öldürür, vücudu güçlendirir. Günefl alan evler, sa¤l›k
aç›s›ndan yaflamaya çok elverifllidir. Güneflten yoksun kalan evlerde hastal›k
eksik olmaz.

GÜVENMEK
D Güvenme (inanma) dostuna, saman doldurur postuna.
‹nsan dostlar›yla dertleflir, kederlerini ve s›rlar›n› paylafl›r. Kimi zaman da
ona güvenip önemli ifllere giriflir. Ancak dost sand›¤›m›z birtak›m kifliler bize kö-
tülük edebilirler. Güvenimizden yararlan›p büyük zararlar verebilirler.

D Güvenme varl›¤a, düflersin darl›¤a.


Kifli, varl›kl› durumuna güvenerek savurganl›k yapmamal›d›r. Varl›k, do¤ru
kullanmas›n› bilmeyenlerin elinde k›sa sürede eriyip gider. Varl›¤›n tükenmeye-
ce¤ini sanan kimseler k›sa sürede yoksullu¤a düflerler.

GÜZEL
D Güzele k›rk günde doyulur, güzel huyluya k›rk y›lda doyulmaz.
De¤erli olan fizik güzelli¤i de¤il, huy güzelli¤idir. Güzel olup da huyu güzel
olmayan insanlardan çabuk b›k›l›r. Huyu güzel olan insanlarla sa¤lam ve sürekli
dostluk kurulabilir.

D Güzellik ondur, dokuzu dondur.


Bir kimse ne denli güzel ya da yak›fl›kl› olursa olsun, giyim ve kuflam› iyi
de¤ilse, çevresindekiler taraf›ndan güzel bulunmaz. Giyim kuflam, güzel görün-
mede önemli bir etkendir.
71
hac› - hamsi

H
HACI
D Hac› hac›y› Mekke’de (dervifl dervifli tekkede) bulur.
Amaçlar› ve yollar› ayn› olan insanlar, birbirleriyle o yolda buluflurlar.

HAD
D Haddini bilmeyene bildirirler.
Bilgi ve yeteneklerinin d›fl›na ç›kan konularda söz söyleyen ya da davran›fl-
ta bulunan baz› kifliler vard›r. Yetkili olmad›klar› bir konuda yetkiliymifl gibi ko-
nuflmay›, yüksekten atmay› pek severler. Böylelerine kimi zaman kibarca, kimi
zaman da sert bir flekilde haddini bildirenler ç›kar.

HAK
D Hak deyince akan sular durur.
Kifliler aras›ndaki anlaflmazl›klar, hakl›yla haks›z›n tarafs›z bir flekilde belir-
lenmesiyle çözüme kavuflturulabilir. Tarafs›z davran›fl karfl›s›nda hiç kimsenin
anlaflmazl›k konusuyla ilgili bir sözü kalmaz.

D Hak yerde kalmaz. (Hak yerini bulur).


Haks›zl›k er geç ortaya ç›kar. Yap›lan haks›zl›klar, yapan›n yan›na kâr kal-
maz. Böyleleri gereken cezaya çarpt›r›l›r. Hakl› er geç hakk›n› al›r.

HAMAL
D Hamala semeri yük olmaz.
1. ‹nsana kendi ifli a¤›r gelmez.
2. Çocuklar›m›za ve yak›nlar›m›za severek bakar›z; onlar›n varl›¤›n› bir yük
olarak görmeyiz.

HAMAM
D Hamama giren terler.
Bir ifle giriflen kimse, o iflin zorluklar›n› ya da masraflar›n› göze almal›d›r.
Bu zorluklar› göze almadan ve gereken masraf› yapmadan istedi¤imiz sonucu
elde edemeyiz.

HAMS‹
D Hamsi kurban olur mu? Kan› da var can› da. (Hamsi niçin kurban ol-
mas›n; kan› da var can› da).
Kafalar›na koyduklar› ifli yapmaya kararl› olanlar, bu iflin yersiz ve saçma
oldu¤una ald›rmaks›z›n, do¤ru oldu¤unu kan›tlamaya çal›fl›rlar.

72
han›m - hat›r
HANIM
D Han›m k›rarsa kaza, halay›k k›rarsa ceza.
‹flveren durumundaki kiflilerin yapt›¤› hatalar genellikle hofl görülür. Fakat
buyruk alt›nda çal›flanlar›n en küçük hatalar› bile suç say›larak cezaland›r›l›r.

HARMAN
D Harman döven öküzün a¤z› ba¤lanmaz.
Bir ifl yapan, ürün elde eden kimsenin, bundan yararlanmas› do¤ald›r. O
konuda kendine sa¤layabilece¤i önemsiz ç›karlar›n› önlemeye çal›flmamal›y›z,
huzursuzluk ç›kar.

HASTA - HASTALIK
D Hasta ol benim için, öleyim senin için.
Kifli kendisi için özveride bulunan bir kimseye, s›ras› geldi¤inde daha büyük
bir özveride bulunur.

D Hasta olmayan, sa¤l›¤›n kadrini (de¤erini) bilmez.


Sa¤l›¤›n de¤eri, bir hastal›k geçirdikten sonra daha iyi anlafl›l›r. ‹nsan, has-
tal›¤›n ortaya ç›kard›¤› s›k›nt›lar› düflünüp yeniden hasta olmamaya çal›fl›r, sa¤-
l›¤›na özen gösterir.

D Hastaya döflek (yatak) sorulmaz.


Her insan›n vazgeçemeyece¤i birtak›m ihtiyaçlar›, al›flkanl›klar›, tutkular›
vard›r. Bunlar o insan›n yaflam›nda önemli bir yer tutar. O kifliye, bunlar›n kendi-
sine gerek olup olmad›¤› sorulmamal›d›r.

D Hastal›k kantarla girer, miskalle ç›kar.


Hastal›k insana aniden ve zorlu olarak gelir, ama ayn› çabuklukla gitmez;
hasta yavafl yavafl iyileflir.

D Hastal›k sa¤l›k (sayr›l›k) bizim için.


‹nsan sa¤l›kl› oldu¤u gibi hasta da olabilir. Bu durumu do¤al karfl›lamal› ve
gereken önlemleri almal›d›r.

HATASIZ
D Hatas›z kul olmaz.
Her insan hata yapabilir. Çünkü insan her zaman sa¤l›kl› düflünme ve tutar-
l› davranma olana¤›n› bulamaz. Önemli olan hatan›n en k›sa zamanda düzeltil-
mesi yoluna gidilmesidir.

HATIR
D Hat›r için çi¤ tavuk yenir.
Çok sevdi¤imiz bir kifliyi gücendirmemek için yap›lmas› güç olan fleyleri bile
yapmak gerekir.

73
haydan - her
HAY
D Haydan gelen huya gider.
Kolay ve emeksiz kazan›lan fleyler elden kolay ç›kar. Çünkü bu kazanc›
eme¤inin hakk› karfl›l›¤›nda elde etmedi¤i için k›ymetini bilmez.

HAZIR
D Haz›ra da¤lar dayanmaz.
Sürekli harcama, en büyük birikimleri bile bitirir. Haz›r para ya da mal he-
sapl› harcanmazsa ve harcand›¤› kadar yerine konmazsa er ya da geç tükenir.

HELÂL
D Helâl kazanç ile ya¤l› pilav yenmez.
Yasa d›fl› yollara baflvurmadan, din ve ahlâk kurallar› çi¤nenmeden zengin
olmak mümkün de¤ildir.

HER - HERKES
D Her a¤ac›n meyvesi olmaz.
Çok görkemli durdu¤u hâlde meyve vermeyen a¤açlar vard›r. Bunun gibi
d›fl görünüflüyle umut veren her insan, umdu¤umuz baflar›y› gösteremez, ve-
rimli olamaz.

D Her a¤aç kökünden kurur (çürür).


Bir toplumu ayakta tutan temeller bozulursa, o toplum y›k›lmaya yüz tutar.

D Her a¤açtan kafl›k olmaz.


Özelli¤i olan bir ifl için herhangi bir fley kullan›lmaz ya da o ifl herhangi bir
kifliye verilmez.

D Her çiçek koklanmaz.


Yaln›zca güzel oldu¤u için her kad›nla iliflki kurulmaz. ‹nsan›n bafl›na olma-
d›k dertler açar.

D Her çok azdan olur.


Azlar›n birikmesiyle çoklar oluflur. Bkz. “Damlaya damlaya göl olur.”

D Her damardan kan al›nmaz.


Herkesten yard›m beklemek, istemek ve almak do¤ru de¤ildir; bu mümkün
de de¤ildir.

D Her düflüfl bir ö¤renifl.


Bafl›m›za gelen her felâket, gerçekleri görüp ö¤renmemiz için bir f›rsatt›r.
‹nsanlar, bu felâketlerden gereken dersi almam›fl olsalard›, bugünkü geliflmifllik
düzeyine ulaflamazd›k.

74
her - her sakaldan
D Her firavunun bir Musa’s› ç›kar.
‹nsanlara ›st›rap çektiren her zalimi yenecek bir kurtar›c› ç›kar.

D Her horoz kendi çöplü¤ünde öter.

Herkes ancak kendi çevresinde bir de¤er tafl›r ve sözünü orada geçirebilir.
Bu yer onun aile çevresi, dost çevresi ya da ifl çevresidir.

D Her iniflin bir yokuflu (her yokuflun bir inifli) vard›r.


‹nsan›n bafl›ndan yaflam› süresince bir dizi iyi ve kötü olay geçer. ‹fli yolun-
da giderken bozulabilir ya da kötü durumda olan iflini akl›n› kullanarak, f›rsatlar›
de¤erlendirerek yoluna koyabilir.

D Her kafl›¤›n k›smeti bir olmaz.


Herkesin flans›, yetene¤i, bilgisi ayn› de¤ildir. Bu yüzden ayn› gayreti gös-
terdikleri hâlde kimisi daha çok, kimisi daha az kazan›r.

D Her koyun kendi baca¤›ndan as›l›r.


Herkes kendi davran›fllar›ndan sorumludur. Herkes kendi hatas›n›n cezas›-
n› çeker. Baflka sorumlu aramak gerekmez.

D Her kuflun eti yenmez.


Herkes zorbal›¤a boyun e¤mez, buna karfl› gelecekler de ç›kar.

D Her sakaldan bir tel çekseler, köseye sakal olur.


Herkes biraz özveride bulunsa, olanaks›z gibi görünen ifller kolayca hâlledi-
lir.

75
her yi¤idin - hile
D Her yi¤idin bir yo¤urt yi¤ifli vard›r.
Herkesin kendine özgü bir çal›flma yöntemi, bir ifl yapma biçimi vard›r.

D Her yi¤idin gönlünde bir aslan yatar.


Herkesin gönlünde ulaflmak istedi¤i yüksek bir fley vard›r.

D Her zaman gemicinin istedi¤i rüzgâr esmez.


Olaylar her zaman istedi¤imiz yönde geliflmeyebilir. Baz› fleyleri yönlendir-
memiz ve denetim alt›na almam›z mümkün de¤ildir.

D Her ziyan bir ö¤üttür.


‹nsan, yanl›fl bir davran›fl› yüzünden u¤rad›¤› zarardan ders al›r; yanl›fl
davran›fl›n› düzeltme yoluna gider.

D Herkes kafl›k yapar, ama sap›n› ortaya getiremez.


Herkes bir ifl yapar, ama istenildi¤i kadar güzel ve kusursuz olmaz. Çünkü
herkesin bilgi, beceri ve deneyimi ayn› de¤ildir.

D Herkesin arfl›n›na göre bez vermezler.


Genel kurallar herkesin istek ve gereksinmelerine göre bozulamaz.

D Herkesin tenceresi kapal› kaynar.


Kimsenin durumu, içinde bulundu¤u yaflay›fl koflullar› baflkalar›nca gere¤i
gibi bilinemez. Ayr›ca, hiç kimse bu gibi durumlar›n›n baflkalar›nca bilinmesini
istemez.

D Herkesin yoruldu¤u yere han yap›lmaz.


Bkz. “Herkesin arfl›n›na göre bez vermezler.”

HIRSIZ
D H›rs›za kilit (kap›, baca) olmaz.
H›rs›zl›k ya da kötülük yapacak kimse, kendine özgü bir yöntem ve plânla
hareket eder. Bu yüzden ona karfl› al›nan önlemler pek etkili olmaz.

H‹LE
D Hile ile ifl gören mihnet ile can verir.
Hileli ifller yaparak baflkalar›n› aldatan kifli, bunun cezas›n› er ya da geç gö-
rür. Kimse taraf›ndan sevilip say›lmaz, pek çok düflman kazan›r. Yapt›klar›ndan
piflmanl›k duysa bile art›k ifl iflten geçmifltir; insanlar›n güvenini kazanamaz. Ya-
flam›n›n sonuna kadar yapt›klar›n›n cezas›n› çeker.

76
hoca - huylu

HOCA
D Hocan›n dedi¤ini yap (söyledi¤ini dinle), yapt›¤›n› yapma.
Düflünceleri olumlu fakat davran›fllar› tutars›z kimselerin izinden giderken
dikkatli olmak gerekir. Önemli olan do¤ru ve tutarl› olanlar› benimsemektir.

HOROZ
D Horoz ölür, gözü çöplükte kal›r.
‹nsan› sevdi¤i fleylerden, al›flkanl›klar›ndan koparmak mümkün de¤ildir.
Nerede olursa olsun kendi çevresini özler, al›flkanl›klar›n› sürdürmek ister.

D Horozu çok olan köyün sabah› geç olur.


Kar›flan› çok olan ifllerden güç sonuç al›n›r. Bir ifle ilgili ilgisiz herkes burnu-
nu sokarsa o iflin yap›lmas› gecikir. Her ifli ilgilisine b›rakmak gerekir.

HUY
D Huy can›n alt›ndad›r.
Huy, insan›n yarad›l›fl ve ruh özelliklerinin bütünüdür. Do¤ufltan gelen bu
özellikler de¤ifltirilemez.

D Huylu huyundan vazgeçmez.


Kiflili¤imizin bir parças› olan huylar›m›zdan, al›flkanl›klar›m›zdan kurtulma-
m›z çok zordur.

77
hoca - huylu

HOCA
D Hocan›n dedi¤ini yap (söyledi¤ini dinle), yapt›¤›n› yapma.
Düflünceleri olumlu fakat davran›fllar› tutars›z kimselerin izinden giderken
dikkatli olmak gerekir. Önemli olan do¤ru ve tutarl› olanlar› benimsemektir.

HOROZ
D Horoz ölür, gözü çöplükte kal›r.
‹nsan› sevdi¤i fleylerden, al›flkanl›klar›ndan koparmak mümkün de¤ildir.
Nerede olursa olsun kendi çevresini özler, al›flkanl›klar›n› sürdürmek ister.

D Horozu çok olan köyün sabah› geç olur.


Kar›flan› çok olan ifllerden güç sonuç al›n›r. Bir ifle ilgili ilgisiz herkes burnu-
nu sokarsa o iflin yap›lmas› gecikir. Her ifli ilgilisine b›rakmak gerekir.

HUY
D Huy can›n alt›ndad›r.
Huy, insan›n yarad›l›fl ve ruh özelliklerinin bütünüdür. Do¤ufltan gelen bu
özellikler de¤ifltirilemez.

D Huylu huyundan vazgeçmez.


Kiflili¤imizin bir parças› olan huylar›m›zdan, al›flkanl›klar›m›zdan kurtulma-
m›z çok zordur.

77
›rmak - ›smarlama

I
IRMAK
D Irmak kenar›na çeflme yap›lmaz.
Herkesin bol bol yararland›¤› bir fleyin hemen yan›na ayn› ifli görecek bir
fley yapmak bofl bir çabad›r.

D Irmaktan geçerken at de¤ifltirilmez.


Her iflin bir yolu, yöntemi vard›r. Yap›lan bir iflin çok önemli bir aflamas›na
gelmiflken, yöntem ya da yönetim de¤iflikli¤i yaparak tehlike yaratman›n manas›
yoktur.

ISIRGAN
D Is›rgan ile taharet olmaz.
Baflar›l› bir ifl yapmak için, yapt›¤›m›z iflin niteli¤ine uygun, yararl› araçlar
kullanmal›y›z. Kötü ve tehlikeli malzeme ile iyi bir ifl yap›lamaz.

ISIRMAK
D Is›racak it diflini göstermez.
Kötülük edecek kimse önceden haber vermez. Emeline ulaflmak için gizlili-
¤e önem verir.

ISMARLAMA
D Ismarlama hac, hac olmaz (kabul olmaz).
Kifli, kendisinin yapmas› gereken bir ifli baflkas›na yapt›rmamal›d›r. Baflka-
s›na ›smarlad›¤›m›z ifller istedi¤imiz gibi olmaz.

78
ibadet - iki


‹BADET
D ‹badet de gizli, kabahat de.
‹badet, insan›n Tanr›’ya olan ba¤l›l›¤›n› göstermek için yapt›¤› bir ifltir. ‹n-
san Tanr›’ya olan borcunu baflkalar› görüp takdir etsin diye yapmamal›d›r. Gös-
terifl için yap›lan ibadetin hiçbir de¤eri yoktur. Bunun gibi, kabahat da toplumda
hofl görülmeyen ay›planan bir eylemdir; onun da gizli tutulmas› gerekir.

‹K‹
D ‹ki at bir kaz›¤a ba¤lanmaz.
Ba¤›ms›z hareket etmeyi seven, özgürlü¤üne düflkün iki kifli bir arada uzun
süre yaflayamaz. Böyle kiflilerin anlaflmalar› çok zordur.
D ‹ki cambaz bir ipte oynamaz.
‹ki kurnaz ve hileci kiflinin bir arada çal›flmas›na olanak yoktur. Özellikleri
gere¤i birbirlerini aldatmak için tüm yeteneklerini kullan›rlar. Biri, ötekini zor du-
rumda b›rakarak ç›kar›n› kollamaya çal›fl›r.
D ‹ki ç›plak bir hamamda yak›fl›r.
‹ki yoksul kiflinin evlenip yuva kurmalar› çok zordur. Evlili¤in gerçekleflebil-
mesi ve yürüyebilmesi için birinin biraz varl›kl› olmas› gerekir.
D ‹ki el bir bafl için(dir).
Ancak kendi geçimlerini sa¤layabilenlerin, baflkalar›na yard›m edecek du-
rumlar› yoktur.
D ‹ki gönül bir olursa (olunca) samanl›k seyran olur.
Birbirini seven çiftler için yaflan›lan ortam›n önemi yoktur. Tüm güçlerini
sevgilerinden alan bu iki insan, her türlü engeli aflabilirler.
D ‹ki kaptan bir gemiyi bat›r›r.
Bir ifl, iki taraftan gelen buyruklarla yönetilemez.
D ‹ki karpuz bir koltu¤a s›¤maz.

‹nsan›n iki ifli ayn› anda yapmas›na ve bitirmesine olanak yoktur. Her iki ifl-
ten de verimli sonuç al›namaz. (‹fllerimizde baflar›l› olmak istiyorsak, onlar› belir-
li bir s›raya göre yapmal›y›z.)
79
ilim - insan

‹L‹M
D ‹lim, sahibine dost; mal, sahibine düflman kazand›r›r.
Bilgili kifli, genifl bir dost çevresine sahip olur. Zengin bir kiflinin ise zenginli-
¤i herkesin k›skançl›¤›n› çekti¤i için birçok düflman› olur.

‹MAM
D ‹mam evinden afl, ölü gözünden yafl ç›kmaz.
Bir fleyler al›nmas› olanaks›z bir yerden, bir fleyler vermesini beklemek yer-
sizdir. Cans›z bir vücuttan gözyafl› ç›kmayaca¤› gibi, sürekli almaya al›flm›fl
imamdan da bir fley elde etmek mümkün de¤ildir.

‹NSAN
D ‹nsan befler, bazen flaflar.
Her insan hata yapabilir. Çünkü akl›n› her zaman iyi yolda kullanamaz ya
da çaresiz kal›r. “Kul kusursuz olmaz.”

D ‹nsan do¤du¤u yerde de¤il, doydu¤u yerde.


Do¤up büyüdü¤ümüz yere özel bir sevgi duyar›z. Ancak geçim koflullar› bi-
zi do¤du¤umuz yerden ayr›lmak zorunda b›rak›r; baflka yerlerde ifl arar›z. ‹fl bu-
lup karn›m›z› doyurdu¤umuz yere yerlefliriz. Buras› bizim için yeni bir yurt ol-
mufltur. Buraya daha çok ba¤lan›r›z.

D ‹nsan (adam) eti (yükü) a¤›rd›r.


Her aile geçimini kendi gelirine göre ayarlar. Aile d›fl›ndan bir baflkas›n›n
bak›m› bu aileye kald›¤›nda baz› güçlükler ortaya ç›kar.

D ‹nsan insan›n (adam adam›n) fleytan›d›r.


‹nsan› do¤ru yoldan ç›karan, kötülü¤e sürükleyen yine insand›r. ‹nsana en
büyük zarar yine insandan gelir.

D ‹nsan kendini be¤enmese çatlar (ölür).


‹nsan bilgi, beceri, ak›l vb. yönlerden kendisini be¤enir; hatta kendisini üs-
tün görür. Bunu yapmazsa yaflam›n› sürdüremez.

D ‹nsan (adam) k›ymetini insan (adam) bilir.


Bir insan›n de¤erini, o kimsenin önemini kavrayabilecek nitelikteki insanlar
anlar.

D ‹nsan söylefle söylefle (konufla konufla), hayvan koklafla koklafla


(anlafl›r).
Hayvanlar birbirlerini içgüdüleriyle tan›rlar. ‹nsanlar ise konuflarak birbirleri-
ni daha iyi anlarlar. Sorunlar›n› tart›fl›rlar, ortak bir noktada birleflirler.

80
insan - isteyenin
D ‹nsan sözünden (ikrar›ndan), hayvan yular›ndan tutulur.
‹nsan, söyledi¤i sözden sorumludur. Verilen söz her koflulda tutulmal›d›r.
Bir kiflinin söyledikleriyle yapt›klar› aras›nda bir tutars›zl›k varsa, kendisine o
sözleri hat›rlat›l›r. ‹nsan, verdi¤i sözü tutup tutmamas›yla de¤erlendirilir.

D ‹nsan yedisinde ne ise yetmiflinde de odur.


‹nsan, temel al›flkanl›klar›n› henüz çocuk yaflta edinir. Yafl› ilerledikçe bu
al›flkanl›klar› iyice kökleflir; onlardan vazgeçemez.

D ‹nsan›n (adam›n) alacas› içinde, hayvan›n alacas› d›fl›nda(d›r).


Hayvan› tan›mak kolayd›r; d›fl görünüflüne bakarak bir yarg›da bulunabiliriz.
Ama insan› tan›mak bu kadar kolay olmaz. ‹nsan›n ne düflündü¤ünü, ne yap-
mak istedi¤ini anlamak için uzun bir inceleme yapmak gerekir. ‹nsan iç yüzünü
ortaya koymaktan her zaman kaç›nm›flt›r.

‹P
D ‹p inceldi¤i yerden kopar.
Bir konudaki anlaflmazl›k en hassas noktas›ndan patlak verir. Baz› sorunlar
bizim d›fl›m›zda geliflebilir. Kiflisel çabalar›m›z, o sorunu çözmeye yetmez. Olay›
kendi ak›fl›na b›rak›r›z. Kendimizi, sorunun çözülmesine ya da çözümsüz kal-
mas›na haz›rlar›z. Her ikisini de do¤al karfl›lamaktan baflka elimizden bir fley
gelmez.

D ‹p koptu¤u yerden ulan›r (ba¤lan›r).


1. Bir ifl hangi noktada bozulmuflsa düzeltilmesine oradan bafllan›r.
2. Darg›n iki kifliyi bar›flt›rmak için darg›nl›k yaratan fleyi ortadan kald›rmak
gerekir.

‹SLÂM
D ‹slâm’›n flart› befl, alt›nc›s› insaf demifller.
‹slâm dininin befl temel kural› (flart›) vard›r: Kelime-i flahadet, namaz, oruç,
zekât, hac. E¤er alt›nc›s› olsayd› herhalde insaf olurdu. ‹nsaf, ‹slâm’›n befl flart›
kadar de¤erli bir özelliktir. ‹nsafl› insan kötülük ve haks›zl›k yapamaz. Her za-
man flefkatli ve yard›mseverdir.

‹STEMEK
D ‹stedi¤ini söyleyen, istemedi¤ini iflitir.
Birisine a¤›r sözler söyleyen, karfl›l›¤›n› yine a¤›r sözlerle al›r.

D ‹steyenin bir yüzü kara, vermeyenin iki yüzü.


Baflkalar›ndan yard›m isteyen kimse bunu utanarak yapar. Bu kimsenin du-
rumunu anlamazl›ktan gelip yard›m yapmaktan kaç›nan kimsenin daha çok
utanmas› gerekir.

81
ifl - it

‹fi
D ‹fl insan›n aynas›d›r.
Bir kimseyi iyi tan›man›n en etkili yolu yapt›¤› ifle bakmakt›r. ‹flinin kalitesi, o
kiflinin bilgisi, yetene¤i, titizli¤i hakk›nda sa¤lam bilgiler verir.

D ‹fl olaca¤›na var›r.
Bir ifl insan›n denetiminden ç›kt› m› ne yap›l›rsa yap›ls›n ayn› sonuca ulafl›-
l›r. Bu duruma yön vermek elimizde de¤ildir. ‹fli oluruna b›rakmak gerekir.

D ‹flin yoksa flahit ol, paran çoksa (borcun yoksa) kefil ol.
Dertsiz bafl›n› derde sokmak istiyorsan, tan›k ya da kefil olabilirsin. Tan›k,
s›k s›k mahkemeye ça¤r›l›r, iflinden gücünden kal›r. Kefil ise gerçek borçlu bor-
cunu ödemedi¤i zaman bu paray› ödemek zorunda kal›r.

D ‹flten artmaz, diflten artar.


Kazanç ne kadar çok olursa olsun, tutumlu davran›lmazsa para biriktirilmez.

‹fiLEMEK
D ‹flleyen demir pas tutmaz (paslanmaz, ›fl›ldar).
‹nsan› sa¤l›kl› yapan etmenlerden birisi de çal›flmas›d›r. Çal›flan insan›n
yetenekleri geliflir, yarat›c›l›¤› artar. Tembel tembel oturan kifli, ifl yapma yetene-
¤ini yitirir. Hayattan zevk almamaya bafllar, kötümser bir insan olur.

‹T
D ‹t itin aya¤›na (kuyru¤una) basmaz.
Baflkalar›na kötülük etmede ayn› yolu izleyenler, birbirlerine zarar vermezler.

D ‹t ulur, birbirini bulur.


Afla¤›l›k bir kimse, bir yerde varl›k göstermeye bafllay›nca, ayn› amaçta
olanlar hemen onun çevresinde toplan›rlar.

D ‹t ürür, kervan yürür.


Gerçekleflmesi do¤al olan ifllere ve durumlara karfl› ç›k›lsa da engellene-
mez. Do¤ru ve iyi ifller yapan kimse, baz› kötü kimselerin engellemeleriyle karfl›-
lafl›r. Bunlar ne kadar ba¤›r›rlarsa ba¤›rs›nlar ilerlemeye engel olamazlar.

D ‹ti an, de¤ne¤i yan›na koy (tafl›, eline al).


1. Afla¤›l›k bir kimse ile karfl›lafl›ld›¤›nda kavgaya haz›r olunmal›d›r.
2. Afla¤›l›k bir kifliden söz edildi¤inde kula¤›na gidebilece¤i düflünülerek ön-
lem almak gerekir.

82
it - iyilik
D ‹tin (köpe¤in) duas› kabul (makbul) olsa (olsayd›), gökten kemik ya-
¤ar(d›).
Kötü kiflilerin her istedi¤i gerçekleflseydi, dünya sadece onlar›n ifline yara-
yan fleylerle dolard›.

D ‹ti (köpe¤i) öldürene sürütürler.


Toplumca onaylanmayan bir ifli yapan kimse, bu iflin yaratt›¤› s›k›nt›ya kat-
lanmak zorundad›r. Bu sorunun çözümü ondan beklenir.

D ‹tle çuvala girilmez.


Terbiyesiz ve sald›rgan bir kifliyle bir konu üzerinde tart›flmaya giriflmek ve
sürtüflmek do¤ru olmaz.

D ‹tle (köpekle) dalaflmaktansa, çal›y› dolaflmak ye¤dir.


Edepsiz, afla¤›l›k biriyle kavgaya tutuflmamak gerekir. Onun bulundu¤u or-
tamdan uzaklaflmak en iyi yoldur.

‹Y‹ - ‹Y‹L‹K
D ‹yi evlât babay› vezir, kötü evlât rezil eder.
‹yi niteliklere sahip bir evlât baba için bir övünç kayna¤›d›r. Çünkü toplum
bir kimseyi de¤erlendirirken yetifltirdi¤i insanlar›n niteli¤ine de bakar. Babay›
mutlu eden de kimsenin yüzüne bakamayacak duruma sokan da evlâd›n tutu-
mudur.

D ‹yi gitmeyince kiflinin ifli, muhallebi yerken k›r›l›r difli.


‹nsan›n ifli bir kez ters gitmeye görsün, en basit ifllerde bile sorunlarla karfl›-
lafl›r.

D ‹yi olacak hastan›n hekim aya¤›na gelir.


Baz› sorunlar›n çözümünde, güzel rastlant›lar önemli bir rol oynar. Beklen-
medik bir zamanda ortaya ç›kan bu rastlant›lar sorunun çözümünü kolaylaflt›r›r.

D ‹yilik eden iyilik bulur.


‹yilik, insanlar aras›nda yard›mlaflman›n bir gere¤idir. ‹yilik yapanlar, iyilik-
lerle karfl›lafl›rlar.

D ‹yilik et de denize at, bal›k bilmezse Halik bilir.


Karfl›l›k beklemeden yap›lan iyilikler daha de¤erlidir. ‹lgili kifli, yap›lan iyili-
¤in de¤erini bilmeyebilir. Bu pek önemli de¤ildir. Önemli olan iyili¤in zaman›nda
yap›lmas› ve yerini bulmas›d›r.

83
iyilik - iyili¤e
D ‹yilik iki bafltan olur.
Birlikte yaflayan iki insan›n dost olabilmeleri için her ikisinin de iyi olmas›
gerekir. Aksi takdirde iliflki k›sa sürede bozulur.

D ‹yili¤e iyilik her kiflinin kâr›, kötülü¤e iyilik er kiflinin kâr›.


Yap›lan bir iyili¤e iyilikle karfl›l›k vermek do¤al bir fleydir; bu en basit bir ah-
lâk ilkesidir. Ancak kötülük gördü¤ü bir kifliye iyilik yapan kimse erdemli ve hofl
görülü bir insand›r.

D ‹yili¤e iyilik olsayd›, koca öküze b›çak olmazd›.


Ne yaz›k ki iyilik her zaman takdir edilmez. Baz› insanlar yap›lan iyilikleri
çabuk unuturlar. ‹yili¤e karfl› kötülük edenler bile vard›r. ‹yili¤in de¤eri bilinseydi
her zaman iyilik edenlerle karfl›lafl›l›rd›.

84
kabahat - kap›n›

K
KABAHAT
D Kabahat (suç) samur kürk olsa, kimse s›rt›na (üstüne) almaz.
Kabahat toplumca k›nanan, cezaland›r›lan bir davran›flt›r. Ayn› zamanda ki-
fliye kötü bir ün kazand›r›r. Bu yüzden hiç kimse kabahat› üzerine almak iste-
mez. Ya saklar ya da baflkas›na yüklemeye çal›fl›r.

KAÇMAK
D Kaçan bal›k büyük olur.
‹nsanlar ellerine geçen f›rsatlar› her zaman iyi de¤erlendiremezler. Böyle
durumlarda yak›n›rlar, kaç›rd›klar› f›rsat› abartarak anlat›rlar.

KADI
D Kad› anlat›fla göre fetva verir.
Bir olaya taraf olan kifliler durumu kendi aç›lar›ndan, kendi ifllerine geldi¤i
gibi anlat›rlar. Her taraf kendisinin hakl› oldu¤unu ileri sürer. ‹nsan hangi taraf›
dinlerse ona hak verir. Olay›, dinledi¤i kiflilerin görüfllerine uygun olarak de¤er-
lendirir.

KANAAT
D Kanaat gibi devlet olmaz.
Afl›r› h›rs ve aç gözlülük insan› mutsuz eder, kifliyi yasa d›fl› yollara itebilir.
Çok fazla fley istemeyen, elindekilerle yetinmesini bilen kifli mutlu olur.

KANAT
D Kanats›z kufl uçmaz.
Bir iflin baflar›lmas› için gerekli koflullar›n yerine getirilmesi gerekir. Kifli ge-
rekli koflullara ve güce sahip de¤ilse amac›na ulaflamaz.

KAN
D Kan› kanla yumazlar (y›kamazlar), kan› suyla yurlar.
Kötülük, kötülük yap›larak düzeltilemez, ancak iyilik yap›larak ortadan kald›-
r›labilir. Kötülü¤e kötülükle karfl›l›k vermek olay›n daha çok büyümesine neden
olur.

KAPI
D Kap›n› iyi kapa, komflunu h›rs›z tutma.
Mal›n› mülkünü koruma alt›nda tut. Bir fley çal›n›rsa komflundan kuflkulan-
ma.

85
kar - kat›r

KAR
D Kar kuytuda, para pintide e¤leflir.
Her fley kendisi için elveriflli olan bir ortamda saklanabilir, bozulmadan kal›r.

KÂR
D Kâr eden ar etmez.
Ticaret yaparken belirli bir kazanç sa¤lamak, utan›lacak bir davran›fl de¤ildir.

D Kâr, zarar›n kardeflidir.


Ticarette sadece kâr etmek düflünülemez, zarar da edilebilir. Giriflti¤imiz ifl-
lerde baflar› kadar, baflar›s›zl›¤a da kendimizi haz›rlamal›y›z.

KARA
D Kara gün karar›p kalmaz. (Koç yi¤it bunal›p ölmez).
‹nsan›n s›k›nt›l› ve ac›l› günleri sürüp gitmez. Afl›lamayacak gibi görünen
engeller afl›labilir, bitmeyecek san›lan ac›lar bitebilir. Karanl›klar›n sonu ayd›nl›k,
s›k›nt›lar›n sonu ferahl›kt›r. Yeter ki kifli gerçekçi çözüm yollar› bulabilsin.

KARDEfi
D Kardefl kardefli atm›fl, yar bafl›nda tutmufl. (Kardefl kardefli b›çakla-
m›fl, dönmüfl yine kucaklam›fl).
‹nsan kardefline kötülük yapsa bile, bir süre sonra piflman olur ve onun yar-
d›m›na koflar.

D Kardefl kardeflin (h›s›m h›sm›n) ne öldü¤ünü ister ne ondu¤unu.


Kardefl kardeflin zarara u¤ramas›n› istemez ama onun kendisinden üstün
olmas›n› da çekemez. Varl›kl› olmas›n›, ilerlemesini k›skan›r.

KARPUZ
D Karpuz kesmekle hararet sönmez (yürek so¤umaz).
As›l hedef göz ard› edilerek gelifligüzel sald›r›larda bulunmakla öfke gideril-
mifl olmaz.

KASAP
D Kasap ya¤› bol bulunca gerisini ya¤lar.
Zay›f ak›ll› bir kifli, eline fazla olanaklar geçince saç›p savurur.

KASAVETS‹Z
D Kasavetsiz a¤›z anahtars›z aç›l›r.
Herhangi bir s›k›nt›s› olmayan kifli, hemen her konuda yerli yersiz, rahat ra-
hat konuflur. Onu konuflturmak için özel bir çaba gerektirmez.

KATIR
D Kat›ra “baban kim?” demifller, “day›m at” demifl.
Afla¤›l›k duygusu içinde olan kifliler, oldu¤u gibi görünmekten ya da görün-
dü¤ü gibi olmaktan kaç›n›rlar. Sadece iyi yönlerini göstermeyi tercih ederler.
86
katran - kedi

KATRAN
D Katrandan olmaz fleker, olsa da cinsine çeker.
Kötü bir fleyden iyi bir fley yap›lamaz. Yap›lmaya çal›fl›lsa bile asl›n›n ne ol-
du¤u anlafl›l›r.

KAVGA
D Kavgada k›l›ç ödünç verilmez.
Kifli savunma arac›n› baflkas›na verip kendini savunmas›z durumda b›rak-
mamal›d›r.

D Kavgada yumruk say›lmaz.


Savafl› kazanmak, baflar›ya ulaflmak için gereken neyse yap›lmal›d›r. Sal-
d›r›n›n ya da yap›lan iflin neye mal oldu¤u düflünülmez.

KAYA
D Kaya uçmazsa dere dolmaz.
Büyük ihtiyaçlarda büyük fedakârl›klar yapmak gerekir. Baz› maddî feda-
kârl›klarda bulunmadan hiçbir iflten istenilen sonuç elde edilemez.

KAYNAMAK
D Kaynayan kazan kapak tutmaz.
‹çin için geliflen olaylar ya da duygular bir yerde patlak verir. Çünkü her ola-
y›n bir oluflum süreci vard›r. Bu süreci tamamlay›nca olay›n patlak vermesinin
önüne geçilemez.

KAZ
D Kaz gelen yerden tavuk esirgenmez.
‹nsanlar ç›karlar›na düflkündür. Büyük kazançlar sa¤layacaklar›n› umdukla-
r› bir ifl için ufak tefek harcamalardan kaç›nmazlar. Büyük ç›karlar beklenen yer-
de küçük fedakârl›klar yap›lmal›d›r.

KAZMAK
D Kazma elin kuyusunu, kazarlar kuyunu.
Kötülükler cezas›z kalmaz. Baflkalar›na kötülük yapmay› tasarlayanlar, ken-
dileri de kötülüklerle karfl›lafl›rlar. “El için kuyu kazan, evvelâ kendi düfler.”

KED‹
D Kedi uzanamad›¤› (yetiflemedi¤i) ci¤ere pis (mundar) der.
Baz› kifliler, elde edemedikleri fleyler konusunda eksikli¤i kendilerinde ara-
yacaklar› yerde, söz konusu fleyi hor göstermeye çal›fl›rlar. Yeteneksizliklerini
böylece örttüklerini san›rlar.

D Kedinin boynuna ci¤er as›lmaz.


Herkese her fley emanet edilmemelidir. Emanet b›rak›lacak kimselerde gü-
ven verici özellikler bulunmas› gerekir.

87
kedinin - keskin
D Kedinin kanad› olsayd› serçenin ad› kalmazd›.
Sald›rgan ve ac›mas›z kiflilerin bir de ola¤anüstü güçleri olsayd›, güçsüzleri
ortadan kald›r›rlard›.

KEL
D Kel ölür, s›rma saçl› olur; kör ölür, badem gözlü olur.
Bir kimse ya da bir fley yok olunca de¤er kazan›r. Bunlar önemsiz ya da ku-
surlu fleyler bile olsa, önemli ve kusursuz fleylermifl gibi anlat›l›r.

D Kelin ay›b›n› takke örter.


Baz› insanlar yeteneksizliklerini ya da kusurlar›n›, iflgal ettikleri makam ya
da zenginlikleri ile örterler.

D Kelin ilâc› olsa bafl›na sürer.


Kendi sorunlar›na çözüm bulamayan kifliden yard›m beklemek anlams›zd›r.
Kendisine yarar› dokunmayan kiflinin baflkas›na hayr› olmaz.

KEM
D Kem söz, kem akçe sahibinindir.
Hiç kimse kendisine söylenilen kötü sözü, verilen kalp (geçmez) paray› ka-
bul etmez. Kötü söz de geçmez para da önünde sonunda sahibine döner.

KEND‹
D Kendi düflen a¤lamaz.
Kendi zarar›na kendi neden olan›n yak›nmaya hakk› olmaz. Daha önce ya-
p›lan uyar›lar›, ö¤ütleri kulak arkas› etmemeliydi.

KESK‹N
D Keskin sirke küpüne (kab›na) zarar verir.

Baz› kifliler çok sinirlidirler. Olur olmaz fleylere sinirleniverirler. Öfkeli, sert
kimseler kendilerine zarar verirler. Ayr›ca, çevrelerinde tedirginlik uyand›r›rlar.

D Keskin zekâ (ak›l) keramete k›ç att›r›r.


Ak›ll› bir insan, bir iflin nas›l sonuçlanaca¤›n› keramet sahibi bir kifliden da-
ha iyi bilir.

88
k›lavuz - kimsenin

KILAVUZ
D K›lavuzu karga olan›n burnu b.....tan kurtulmaz.
Ak›ls›z ve yeteneksiz birinin peflinden giden kiflinin bafl› dertten kurtulmaz.
‹yi kimseleri örnek edindi¤imizde iyi, kötü kimseleri örnek edindi¤imizde kötü du-
rumlarla karfl›lafl›r›z.

KILIÇ
D K›l›ç k›n›n› kesmez.
Sert ve öfkeli kifli yan›ndakilere zarar vermez.

KISMET - KISMETS‹Z
D K›smetinde ne varsa kafl›¤›nda o ç›kar.
Herkes ancak k›smetinde olan› elde eder. K›smet olmayan bir fley için har-
canan çabalar bofla ç›kar.

D K›smetse gelir Hint’ten Yemen’den, k›smet de¤ilse ne gelir elden?


Tanr›, insana bir fleyi k›smet ettiyse, o k›smet gelir, o insan› bulur. K›smet
edilmediyse ne yap›l›rsa yap›ls›n boflunad›r.

D K›smetsiz köpek sabaha karfl› uyuyakal›r.


K›smetsiz biri, o k›smeti en kolay elde edilebilecek bir duruma gelse bile
herhangi bir nedenle onu elde edemez.

KIZ
D K›z› gönlüne b›rak›rsan ya davulcuya var›r (kaçar), ya zurnac›ya.
Bilgisiz ve deneyimsiz insanlar kendi haline b›rak›lmamal›d›r. Bu tür
insanlar do¤ru karar veremezler. Sonuç kötü olabilir. Büyükler, belirli bir seçme
olgunlu¤una gelinceye kadar küçüklere yol göstermelidirler.

K‹MSE
D Kimse ayran›m (yo¤urdum) ekfli demez.
Herkes satt›¤› mal›, iflini ve davran›fl›n› över. Eksik ve hatal› yönlerine de-
¤inmez. Sevdi¤i insanlar› da hep iyi yönleri ile anlat›r.

D Kimse kimsenin çukurunu doldurmaz.


Her insan do¤ar, yaflar ve ölür. Bu, do¤a yasas›d›r. Kimse kimsenin yerine
ölemez. Çok genç ya da çok de¤er verdi¤imiz biri öldü¤ü zaman, “keflke onun
yerine ben ölseydim” diyenler ç›kar. Oysa kimse kimsenin yerine ölemez.

D Kimsenin ah› kimsede kalmaz.


Herkes iflledi¤i suçun cezas›n› er ya da geç görür. Her insan, kendisine kö-
tülük yapan birinin önünde sonunda kötü bir duruma düflece¤ini düflünür. Böyle
düflünerek rahatlar. “Eden bulur.”

89
kifli - koyma

K‹fi‹
D Kifli refikinden (arkadafl›ndan) azar.
‹nsan› kötü yola iten, kötü kiflilikli arkadafllar›d›r. “Adam adam›n fleytan›d›r.”

KOMfiU
D Komflu komflunun külüne muhtaçt›r.

Komflular birbirlerine en küçük fley için bile muhtaçt›rlar. Çünkü evlerimizin


yak›nl›¤› nedeniyle akrabalar›m›zdan çok komflular›m›zla görüflürüz. Dertlerimizi
onlara açar, onlardan yard›m isteriz.

D Komflunun tavu¤u komfluya kaz görünür.


Baflka bir kimsenin mal› bize oldu¤undan daha de¤erli görünür. Anlams›z
bir k›skançl›kt›r bu.

KORKAK - KORKU - KORKULU


D Korkak bezirgân ne kâr eder ne zarar (ziyan).
‹fl yapmaya korkan tüccar, kendisini zarardan korumufl olur, ama kazanç
da sa¤layamaz. Baflar›l› olmak için cesur olmak gerekir.

D Korku da¤lar› bekletir (afl›r›r).


Giriflti¤i bir iflte kötü durumlarla karfl›laflaca¤›ndan korkan kifli, o ifli yap-
maktan istemeyerek de olsa vazgeçer.

D Korkunun ecele faydas› yoktur.


Kifli korkmakla kendisine gelebilecek bir kötülü¤ü önleyemez. Ölüm korku-
suna kap›lanlar yaflam›n tad›na varamazlar.

D Korkulu rüya (düfl) görmektense uyan›k yatmak ye¤dir.


Tehlikeli bir ifle giriflmektense o iflin sa¤layaca¤› kazançtan vazgeçmek da-
ha iyidir. Böyle ifllerin çekicili¤i bizi özendirirse tehlikesi de o denli korkutur.

KOYMAK
D Koyma ak›l, ak›l almaz (cepten düfler).
Baflkalar›n›n verdi¤i ak›lla ifl görmeye çal›flanlar hiçbir zaman baflar›l› ola-
mazlar. Çünkü ortaya ç›kacak engelleri aflma konusunda yetersiz kal›rlar.

90
koyun - kötü
KOYUN
D Koyun can derdinde, kasap ya¤ derdinde.
Bir kimsenin u¤rad›¤› büyük kay›plar, di¤er kifli için büyük kazançlar›n elde
edilmesine neden olabilir. “Keçiye can kayg›s›, kasaba et (ya¤) kayg›s›.”

D Koyunun bulunmad›¤› yerde keçiye Abdurrahman Çelebi derler.


‹stenilen nitelikteki fleyi bulamay›nca onun daha düflük nitelikte olan›na da
raz› olunur. De¤erli insanlar›n bulunmad›¤› yerde, de¤ersiz ve yeteneksiz kifliler
de¤er kazan›rlar.

KÖPEK
D Köpek bile yal yedi¤i kaba pislemez.
‹nsan, geçimini sa¤lad›¤› yere ya da kimseye karfl› her zaman sayg›l› olmal›d›r.

D Köpeksiz köye (sürüye) kurt iner (girer).


Koruyucusuz kalan her zaman için tehlikeye aç›kt›r.

KÖR
D Körle yatan flafl› kalkar.
De¤ersiz, kötü kiflilerle iliflki kuranlar kötü huylar edinirler. Bkz. “‹tle yatan
bitle kalkar.”

D Körler sofras›nda ›fl›kla kafl›k aranmaz.


Baz› eksiklikleri do¤al karfl›lanan kimsenin yan›nda ya da böyle ortamlarda
o eksikliklerin sözü edilmez.

D Körün istedi¤i bir göz, iki(si) olursa ne söz.


‹nsan kendisinde olmayan fleyden bir tane isterken ona iki tane verilirse,
bundan büyük memnunluk duyar.

KÖfiE
D Köfle tafl› köflede yak›fl›r.
Bilgili, yetenekli ve kiflilikli kimselere bu özelliklerine uygun ifller verilmelidir.

KÖTÜ
D Kötü komflu insan› hacet (mal) sahibi yapar.
Kötü komflu insana yard›m etmez; kendisinden emanet olarak istenen bir
fleyi vermez. Bu durumda söz konusu eflyay› sat›n almak zorunda kal›r›z. Böy-
lece kötü komflu eksik eflyalar›m›z› tamamlamam›za neden olur; bizi mal sahibi
yapar.

91
kul - kurt

KUL
D Kul azmay›nca Hak yazmaz.
Do¤ruluktan ayr›l›p kötü yollara sapan kimseler, kendi felâketlerinin haz›r-
lay›c›s› olurlar. Bu tür kifliler, ortaya ç›kacak s›k›nt›lara katlanmak zorundad›r-
lar.

D Kul hatas›z (kusursuz) olmaz.


Her insan ne kadar dikkatli davran›rsa davrans›n baz› hatalar yapabilir; hiç
yanl›fl ifl yapmayan kimse yoktur. ‹nsanlar› hatalar› ile birlikte kabul etmek gere-
kir.

D Kul s›k›lmay›nca (daralmay›nca) H›z›r yetiflmez.


En çaresiz zaman›m›zda bile bizi rahatlatacak bir umut ›fl›¤› belirir. ‹nsan,
umudunu yitirmemelidir.

KURBAN
D Kurban etiyle (kemi¤iyle) köpek tavlanmaz.
‹nsan kutsal sayd›¤›, yararland›¤› bir fleyi kötü amaçla kullanmaz.

KURT
D Kurt dumanl› (puslu) havay› sever.
Kötü niyetli kimseler, ortal›ktaki kar›fl›kl›klardan yararlanarak ç›karlar›n› elde
etme yollar›n› ararlar; insanlar›n en güçsüz olduklar› an› kollarlar.

D Kurt kocay›nca köpe¤in maskaras› olur.


Güçlü ve etkili oldu¤u dönemlerde kendisinden herkesin çekindi¤i kifli, gü-
cünü yitirdikten sonra güçsüz ve afla¤›l›k kimselerin e¤lencesi olur.

D Kurt tüyünü de¤ifltirir, huyunu de¤ifltirmez.


Kötü huylu kifliler, k›l›¤›n› k›yafetini, yerini yurdunu de¤ifltirseler bile, kötü
huylar›ndan vazgeçmezler.

D Kurda “neden boynun (ensen) kal›n?” demifller, “Kendi iflimi ken-


dim görürüm de ondan” demifl.
‹fllerini kendi gücüne ve akl›na güvenerek yapan kimse, daha mutlu olur.

D Kurtla ortak olan tilkinin hissesi ya t›rnakt›r, ya ba¤›rsak.


Güçlü biri ile hileci birinin ortakl›¤›nda, hileci kifli daha az pay almaya raz›
olmal›d›r. Yoksa yaflam› tehlikeye girer. “Zor oyunu bozar.”

92
kuru - kürk

KURU
D Kurunun yan›nda yafl da yanar.
Suç iflleyen kiflilerin bulunup cezaland›r›lmas› s›ras›nda, ifllenen suçla hiç il-
gisi olmayan kifliler de zarar görebilirler.

KUSUR
D Kusursuz dost arayan dostsuz kal›r.
Her insan›n birtak›m kusurlar› vard›r. Dost seçerken hiç kusuru olmayan bi-
rini aramaya kalk›fl›rsak dostsuz kal›r›z. Dostlar›m›z› kusurlar›yla birlikte kabul
edebilmeliyiz.

KUZGUN
D Kuzguna yavrusu anka (flahin) görünür.
Herkesin kendi yaratt›¤› fley çirkin de olsa, gözüne güzel görünür. Kendi
yavrusunu, kendi yapt›¤› ifli güzel bulur. Baflkalar›n›n görüfl ve önerilerini önem-
semez.

KÜRK
D Kürk ile börk ile adam olunmaz.
Göz al›c› giysiler, de¤ersiz bir kifliye de¤er kazand›ramaz.

93
laf - leylek

L
LÂF
D Lâf lâf› (söz sözü) açar.
Bir kimseyle yap›lan konuflma uzay›nca konudan konuya atlan›r; konuyla il-
gisi olmayan pek çok fley de sohbete kat›l›r.
D Lâf torbaya girmez.

‹nsan bazen bofl bulunup, söylenmemesi gereken fleyleri söyleyiverir. Son-


ra piflman olup düzeltmeye çal›fl›r; ancak baflaramaz. Çünkü söz a¤›zdan ç›kt›k-
tan sonra gizlenemez. Söylenenler herkes taraf›ndan duyulmufl olur.

D Lâfla (lâk›rd› ile) peynir gemisi yürümez.


Yaln›z konuflarak hiçbir ifl gerçeklefltirilemez. Çünkü her iflin bir teorisi bir
de prati¤i vard›r. Önce yap›lacak ifl konuflulur ve plân› saptan›r; sonra da uygu-
lamaya geçilir. Yaln›zca konuflarak amaca ulaflmak mümkün olsayd›, büyük lâf-
lar edilerek büyük ifller baflar›labilirdi.

D Lâf›n› bilmeyen hödükler, sönmüfl atefli körükler.


Dangalak insanlar, sorumsuzca sarf ettikleri sözlerle, unutulmaya yüz tut-
mufl bir sorunu yeniden gündeme getirirler, ac›y› tazelerler.

LÂT‹F
D Lâtife lâtif gerek.
fiaka yaparken bile incelikten ayr›lmamak gerekir. fiaka baya¤› ve k›r›c› ol-
mamal›d›r.

LEYLEK
D Leyle¤in ömrü lâklakla geçer.
Baz› kifliler, zamanlar›n›n büyük bir bölümünü bofl ve anlams›z konuflmalar-
la geçirirler. Çene çalmaktan baflka hiçbir ifl tutmazlar.

94
mahkeme - mazlumun

M
MAHKEME
D Mahkeme kad›ya mülk de¤il.
Hiçbir kimse, bulundu¤u kamu hizmetinde ömrünün sonuna kadar kalmaz.
Bu nedenle her insan bulundu¤u makam›n kendisine tan›d›¤› haklar› ve yetkileri
yerinde kullanmal›d›r.

MAL
D Mal adama hem dost, hem düflmand›r.
Mal, insana rahat bir yaflam sa¤lad›¤› için dost say›labilir. Yine bu mal bizim
do¤ru yoldan ç›k›p dengesiz bir yaflam sürmemize de neden olabilir.

D Mal can› kazanmaz, can mal› kazan›r.


Yaflaman›n amac›n› mal mülk edinmek diye görenler yanl›fl davranmakta-
d›rlar. Mal, mülk ve para, iyi yaflamak için sadece birer araçt›r. Tüm günlerini
mal mülk edinmek için geçirenler y›pranm›fll›klar›n› hiçbir flekilde gideremezler.
Önemli olan sa¤l›kl› yaflamakt›r; sa¤l›ks›z insan mal da kazanamaz.

D Mal can›n yongas›d›r.


‹nsan, mal›na gelen zarardan can›na gelmiflcesine ac› duyar. Çünkü onlar›
kazanmak için çok büyük özverilerde bulunmufltur. Al›n teri ile kazand›¤›m›z
mal, can›m›z›n bir parças› gibidir.

MAfiA
D Mafla varken elini atefle sokma.
1. Her iflin bir yöntemi vard›r. Bunlara dikkat edilmezse, baz› zararlara u¤ra-
mak kaç›n›lmaz olur.
2. Tehlikeli bir ifli bizzat yapmaktansa, yapacak birisini bulmak daha iyi olur.

MAYASIZ
D Mayas›z yo¤urt tutmaz (çal›nmaz).
Bir iflte baflar› sa¤layabilmek için, az ya da çok bir sermaye olmas› gerekir.
En küçük bir birikim bile yoksa o ifle giriflmemeliyiz.

MAZLUM
D Mazlumun ah› yerde kalmaz. (Mazlumun ah› indirir flah›).
Zorba yöneticiler, halka zulmetmenin cezas›n› çekerler. Bu tür yöneticilerin
sonu iyi olmam›flt›r. Halk bir yere kadar sab›r gösterir, ezilmiflli¤inin bilincine va-
r›nca kendisine zulmedenlerden hesap sorar.

95
merdiven - minare
MERD‹VEN
D Merdiven ayak ayak (basamak basamak) ç›k›l›r.

Yüksek bir mevkiye yavafl yavafl ve y›llar süren bir çal›flmayla ç›k›l›r.

MERHAMET
D Merhametten maraz do¤ar (has›l olur).
Baz› kimseler, kendilerine ac›y›p iyilik yapanlar›n bafl›n› derde sokarlar ya
da bu iyili¤i kötüye kullan›rlar.

MEYVEL‹
D Meyveli a¤ac› tafllarlar.
Bilgili, yetenekli, zeki ve baflar›l› insanlara ço¤u kez satafl›rlar; her f›rsatta
onlar› kötülemeye çal›fl›rlar. Verimli insanlar›n baflar›lar›na gölge düflürmeyi
amaç edinmifllerdir.

MEZAR
D Mezar tafl› ile övünülmez.
‹nsan, atalar›yla ve atalar›n›n yapt›klar›yla de¤il, kendi baflar›lar›yla ve ya-
ratt›¤› de¤erlerle övünmelidir.

MIZRAK
D M›zrak çuvala s›¤maz (girmez).
Herkesin bildi¤i apaç›k gerçekler saklanamaz. Bunlar› gerçek d›fl› göster-
mek, örtbas etmek bofl bir çabad›r.

M‹NARE
D Minareyi çalan k›l›f›n› haz›rlar.
Kolay kolay gizlenemeyecek kadar büyük bir yolsuzlu¤u yapan kimse, so-
rumluluktan kurtulma yollar›n› önceden düflünür.

96
minare - mürüvvet

D Minareyi yapt›rmayan yerden bitmifl san›r.


Bir iflin yap›lmas›nda eme¤i olmayanlar, yap›lm›fl olan ifllerin kendili¤inden
oluverdi¤ini san›rlar. Bu ifl onlara basit ve kolay görünür.

M‹SAF‹R
D Misafir k›smeti ile gelir.
Evimize gelen misafirin bize yük olaca¤›n› hiç düflünmeyiz. Evimizde bulu-
nanlarla onu a¤›rlamaya çal›fl›r›z. Bu konukseverli¤imizin bir gere¤idir. ‹nanc›-
m›za göre, Tanr›, misafiri k›smetiyle birlikte gönderir.

D Misafir umdu¤unu de¤il, buldu¤unu yer.


Misafir, gitti¤i evde iyi karfl›lanmak ister; güzel fleyler ikram edilece¤ini
umar. Ama can›n›n istediklerinin de¤il, ev sahibinin sofraya getirdiklerini yer. Mi-
safir, bu durumu do¤al karfl›lamal›d›r.
Bazen elimize geçenler beklentilerimizin alt›nda kalabilir.

MUM
D Mum (ç›ra) dibine ›fl›k vermez.
Baflkalar›na pek çok yarar› dokunan güçlü kifli, kendi yak›nlar›n› kay›rmak-
tan çekinir.

MÜHÜR
D Mühür kimde ise Süleyman odur.
Bir iflte, ak›ll›, bilgili ve deneyimli olan›n de¤il, yetkili olan›n sözü geçer.

MÜRÜVVET
D Mürüvvete endaze olmaz.
Baflkalar›na yard›mda bulunman›n, iyilik yapman›n bir ölçüsü yoktur. Kifli is-
tedi¤i kadar yard›m ve iyilik yapabilir.

97
namaz - ne

N
NAMAZ
D Namaza meyli olmayan›n kula¤› ezanda olmaz.
Herhangi bir ifli yapmaya e¤ilimi ve iste¤i olmayan kifli, o iflin ayr›nt›lar›yla
ilgilenmez.

NE - NE ... NE ...
D Ne do¤rarsan afl›na o ç›kar kafl›¤›na.
Her çal›flman›n bir karfl›l›¤› vard›r. Baflar›yla bitirilen bir ifl olumlu bir kazanç
sa¤lar. Bafltan savma yap›lan bir iflin karfl›l›¤› da ona göre olur.

D Ne ekersen onu biçersin.

Nas›l davran›rsan öyle karfl›l›k görürsün. ‹yilik yapan iyilik, kötülük yapan
kötülük görür.

D Ne karanl›kta yat ne kara düfl gör.


Her konuda tedbirli olmak büyük yarar sa¤lar. Çünkü ne zaman, ne gibi
tehlikelerle karfl›laflaca¤›m›z› bilemeyiz. Tedbirli ve dikkatli olursak tehlikeleri
kolayl›kla bafl›m›zdan savabiliriz.

98
ne - niyet
D Ne oldum dememeli, ne olaca¤›m demeli.
Baz›lar› elde ettikleri parlak baflar›ya güvenerek böbürlenirler ve fl›mar›rlar.
Ancak unutulmamal› ki baflar› sürüp gitmeyebilir. Yar›n›n neler getirece¤i belli
olmaz.

D Ne verirsen elinle, o gider seninle.


Yoksul insanlara, hay›r kurumlar›na olanaklar ölçüsünde yard›mda bulun-
mak, toplumca takdir edilen bir davran›flt›r. Ayr›ca inan›l›r ki bu tür yard›mlarda
bulunan kifli, öbür dünyada bunun ödülünü alacakt›r.

NEREDE (NERDE)
D Nerde birlik, orda dirlik.
Aralar›nda duygu, düflünce ve eylem birli¤i bulunan topluluklar, her ifllerin-
de baflar›l› olurlar. Bu da onlar›n rahat ve huzur içinde yaflamalar›n› sa¤lar.

D Nerde çokluk, orda bokluk.


Aralar›nda hiçbir birlik bulunmayan kalabal›k bir toplulukta iflleri yürütmek
zorlafl›r. Her kafadan bir ses ç›kar; birtak›m anlaflmazl›klar belirir.

D Nerede hareket, orada bereket.


Hareket olan yerde bolluk olur. Bir toplulukta durmadan çal›fl›l›rsa verim ar-
tar.

D Nereye gitsen okka dört yüz dirhem.


Gerçek, yer ve zaman ne olursa olsun de¤iflmez. Örne¤in, “Emek olmadan
yemek olmaz.” gerçe¤i dünyan›n her yerinde ve her zaman geçerlidir.”

N‹KÂH
D Nikâhta keramet vard›r.
Evlenecek olan insanlar›n anlafl›p anlaflamayacaklar› kesin olarak biline-
mez. Ancak nikâh evlenenleri sevgi ba¤›yla ba¤lar.

N‹YET
D Niyet hay›r, ak›bet hay›r (selâmet).
Giriflilen her iflte iyi niyetin rolü büyüktür. ‹yi niyetle giriflilen bir iflin sonu ha-
y›rl› olur.

99
olacak - oynama

O
OLACAK - OLMAZ
D Olacakla ölece¤e çare bulunmaz.
Yaflad›¤›m›z sürece iyi ya da kötü pek çok olayla karfl›lafl›r›z. Ne denli u¤-
rafl›rsak u¤raflal›m bu olaylardan kaçamay›z. Ölüm de her insan için kaç›n›lmaz
bir gerçektir. Kimse bu yazg›dan kurtulamaz.

D Olmaz olmaz deme, olmaz olmaz.


‹nsan›n kafas›ndan geçen bir fleyin olabilirlik oran› yüksektir. Bilimsel bulufl-
lar bunun en iyi kan›t›d›r. O yüzden hiçbir fley için “bu olmaz” dememek gerekir.

OT
D Otu çek, köküne bak.
Bir kimsenin gerçek niteli¤ini iyi ö¤renmek için soyuna sopuna bakmak ge-
rekir. ‹nsan soyunun özelliklerini tafl›r.

OTUZ
D Otuz iki diflten ç›kan, otuz iki mahalleye yay›l›r.
Bir kimsenin a¤z›ndan ç›kan söz, k›sa sürede çevreye yay›l›r. Herkes bu
konuyu konuflmaya bafllar.

OYNAMAK
D Oynamas›n› bilmeyen k›z “Yerim dar” demifl; yerini geniflletmifller
“Gerim (yenim) dar” demifl.
‹ddial› fakat beceriksiz kimseler, baflaramayacaklar› bir ifl karfl›s›nda baz›
bahaneler ileri sürerek yeteneksizli¤ini belli etmemeye çal›fl›rlar.

100
ödünç - öküze

Ö
ÖDÜNÇ
D Ödünç güle güle gider, a¤laya a¤laya gelir.
1. Dostlar aras›nda gerekli oldu¤u durumlarda para al›p vermeler olur.
Ödünç para veren ile ödünç para alan, bu ifli bir dostluk gere¤i sayd›klar› için
bafllang›çta memnundurlar. Fakat ödünç al›nan para zaman›nda ödenmeyince
sürtüflmeler bafllar. Paran›n yasal yollardan ödenmesi sa¤lan›r.
2. Ödünç olarak verilen eflya kimi insanlar›n elinde hayli y›pran›r; o duru-
muyla sahibine iade edilir.

ÖFKE
D Öfke baldan tatl›d›r.
Öfkelenen kifli duygular›n› çeflitli biçimlerde d›fla vurur. Ba¤›r›r, ça¤›r›r, k›-
rar, döker... Öfkeye kap›l›nca ba¤›r›p ça¤›rmak insan› rahatlat›r.

D Öfke ile kalkan ziyanla (zararla) oturur.


Öfkeye kap›larak sert davran›fllarda bulunan kifli sonunda güç duruma dü-
fler; zarar görür. Çünkü insan öfkeli an›nda iyi düflünemez, kendi denetimini yiti-
rir, olmad›k dengesizlikler yapabilir.

ÖKSÜZ
D Öksüz h›rs›zl›¤a ç›k›nca ay ilk akflamdan do¤arm›fl.
Talihsiz bir kimsenin hemen hiçbir ifli yolunda gitmez. Bir ifle giriflse ya da
bir fleyden yararlanmaya kalk›flsa akla gelmedik engellerle karfl›lafl›r. O iflten de
hiçbir olumlu sonuç alamaz.

D Öksüz o¤lan (çocuk) göbe¤ini kendi keser.


Destek olacak birinden mahrum olan kifli, tüm sorunlar›n› kendisi çözmek
zorunda kal›r.

ÖKÜZ
D Öküz öldü, ortakl›k bozuldu (bitti).
Kimi dostluklar ne yaz›k ki ç›kar temeline dayal›d›r. ‹ki taraf aras›ndaki bu
tür dostlu¤un dayand›¤› neden yok olunca, bu yak›nl›k da çözülür.

D Öküze boynuzu yük olmaz (a¤›r gelmez).


‹nsan kendi yak›nlar›n› ve kendi ifllerini yük saymaz.

101
ölmüfl - öpülecek

ÖLMEK
D Ölmüfl eflek kurttan korkmaz.
Hemen her fleyini yitirmifl bir kifli, yeni fleyler yitirmekten korkmaz. Bu ne-
denle yeni sald›r›lar, tehlikeler onun için pek önemli de¤ildir.

D Ölüm ile öç al›nmaz.


Düflmanlar›m›z›n ölümüne sevinmek, bunu belli etmek insanl›¤a yak›flmaz.

D Ölürse yer be¤ensin, kal›rsa el be¤ensin.


Toplumun gelece¤ini belirleyecek olan çocuklar›m›z› ve gençlerimizi iyi ye-
tifltirmeliyiz. Çünkü insan, yaflad›¤› sürece herkesin övgüsünü kazanan ifller
yapmal›d›r. ‹nsan ister ölsün ister yaflas›n iyi an›lmal›d›r. Bulundu¤u yerin takdi-
rini kazanmal›d›r.

ÖNCE
D Önce can, sonra canan.
‹nsanlar bencildir. Önce kendilerini, sonra yak›nlar›n› ve sevdiklerini düflü-
nürler. ‹nsan can›n› her fleyin üstünde tutar.

D Önce düflün, sonra söyle.


‹yi düflünmeden söyledi¤imiz sözler, bizi güç durumda b›rakabilir. Böyle du-
rumlarda üzülür, “keflke böyle konuflmasayd›m” deriz. Sözü, a¤z›m›zdan ç›kma-
dan önce kafam›zda iyice tartmal›y›z.

D Önce i¤neyi kendine bat›r, sonra çuvald›z› ele.


Bir kimse, kendisine yap›lmas›n› istemedi¤i bir davran›fl›n daha büyü¤ünü
bir baflkas›na yapmamal›d›r.

ÖPMEK
D Öpülecek el ›s›r›lmaz.
Düflünce ve davran›fllar›yla toplumda sevilen ve say›lan bir kimseye kötü
davran›lmamal›d›r. Böyle kimseleri incitmek büyük bir kabal›k ve nankörlüktür.

102
padiflah - pilav

P
PAD‹fiAH
D Padiflah›n bile arkas›ndan k›l›ç sallarlar.
‹nsanlara fazla güvenmemek gerekir. Kendisinden çekindikleri kiflinin yüzü-
ne karfl› a¤›zlar›n› açmazlar ama arkas›ndan düflmanl›k gösterileri yaparlar.

PAPAZ
D Papaz her gün pilav yemez.
‹nsan›n önüne her zaman ayn› nitelikte elveriflli bir imkân ç›kmaz. Bunun
için f›rsatlar› iyi de¤erlendirmek gerekir.

PARA
D Para dedi¤in elinin kiri.
Para uzun süre elde kalmaz, zamanla harcan›r. Para amaç de¤il, basit bir
araç olarak düflünülmelidir.

D Para ile iman›n kimde oldu¤u bilinmez.


Kimin zengin, kimin yoksul; kimin imanl›, kimin imans›z oldu¤u d›fltan anla-
fl›lmaz.

D Paran varsa cümle âlem kulun, paran yoksa t›marhane yolun.


Zengin kifliye herkes ilgi gösterir. Yoksulun fark›na bile varmazlar. Yoksul
insanlar, çektikleri s›k›nt›lardan ötürü ak›llar›n› bile bozabilirler.

D Paran›n yüzü s›cakt›r.


Para bir al›fl verifl arac› olmas›na karfl›n hemen herkesçe sevilir. Karfl›l›¤›
para ile ödenecek olan ifl çekici gelir, geri çevrilmez.

D Paray› veren düdü¤ü çalar.


Bir fleyi baflarmak ya da elde etmek için gereken koflullar yerine getirilmelidir.

PERfiEMBE
D Perflembenin gelifli çarflambadan bellidir.
Bir iflin sonunun nas›l olaca¤› flimdiki gidiflinden belli olur. ‹yi bafllayan ve
öyle sürüp giden bir ifl, iyi bir flekilde sonuçlan›r. Ya da kötü bafllay›p kötü süren
bir iflten iyi bir sonuç ç›kmaz.

P‹LÂV
D Pilâv yiyen kafl›¤›n› yan›nda (belinde) tafl›r.
Bir fleyden yararlanmak isteyen kifli, bunun için gereken arac› eli alt›nda
bulundurmal›d›r.

103
ramazan - rüzgâr

R
RAMAZAN
D Ramazanda yalan söyleyenin (oruç yiyenin) bayramda yüzü kara
olur.
Yap›lmas› gereken bir iflin yap›lmad›¤›, söylenen sözün yalan oldu¤u bir
süre sonra anlafl›l›r. Bu durumda yalan söyleyen, ifli yapmayan kifli çevresinde-
kilerin gözünde küçük düfler, kimsenin yüzüne bakamaz.

RÜfiVET
D Rüflvet kap›dan girince insaf (iman) bacadan ç›kar.
Rüflvet alan kifli hak, adalet, ac›ma duygular›ndan uzaklafl›r. Toplumsal de-
¤er yarg›lar›n› yitirir. Ç›kar›ndan baflka bir fleye önem vermeyen kifliler, rüflveti
bir gelir kayna¤› durumuna getirmifllerdir. Böylelerinde insaf ad›na hiçbir fley
kalmam›flt›r.

RÜZGÂR
D Rüzgâr eken f›rt›na biçer.
Hiçbir kötülük, yapan›n yan›na kâr kalmaz. Herkesin zarar›na neden olan
kifli bir gün öyle fliddetli bir karfl›l›k görür ki neye u¤rad›¤›n› anlayamaz. Kendini
bir daha toparlayamayacak duruma gelir.

D Rüzgâr esmeyince yaprak oynamaz (dal k›m›ldamaz).


Her olay›n bir nedeni vard›r. Hiçbir geliflme nedensiz olamaz.

D Rüzgâra tüküren kendi yüzüne tükürür.


Bilgi, yetenek ve bedensel güç gibi yönlerden kendisinden üstün durumda
olanlarla mücadeleye giriflen kimse bu mücadelede yenik düfler, birçok zararla-
ra u¤rar.

104
sab›r - sakla

S
SABIR
D Sab›r ac›d›r (ac› ise de) meyvesi tatl›d›r.
S›k›nt›l› günlere sab›rla katlanmak bir erdemdir. ‹fllerimizde baflar›l› olmak
için güçlüklere dayanmay› ve baz› ac›lar› göze almal›y›z. Sonuç bizim için olum-
lu olacakt›r.

D Sab›rla koruk helva olur, dut yapra¤› atlas.


Sabretmesini bilen kimse hiç umulmad›k baflar›lar elde eder. Koruk olgunla-
flarak tatl› bir üzüm, ondan sonra pekmez, daha sonra helva olursa, dut yapra¤›
da sonunda kumafl olursa, insan da öyle olgunlafl›r. ‹steklerine er geç ulafl›r.

D Sabreden dervifl murad›na ermifl.


Sab›rl› olan kifli amac›na ulafl›r. Hiçbir iflte çabucak sonuç al›namaz, sab›rla
beklemek gerekir. Sabretmesini bilen kimseler için hiçbir zorluk yoktur.

D Sabr›n sonu selâmettir.


Geliflmeler karfl›s›nda sab›rl› davranan kifli, her zaman kazançl› ç›kar. Sa-
b›r, iyi sonuçlara ulaflmay› sa¤lar.

SADIK
D Sad›k dost akrabadan ye¤dir.
Bize dürüst ve içten davranan, kötü günlerimizde yan›m›zda olan dost, ak-
rabadan daha iyidir. ‹nsanlar› sadece kan ba¤› ba¤lamaz.

SA⁄LIK
D Sa¤l›k varl›ktan ye¤dir.
‹nsan için en büyük zenginlik sa¤l›kt›r. Sa¤l›kl› oldu¤umuz zaman ifllerimizi
daha iyi yapar ve o iflten zevk al›r›z. Hastaland›¤›m›zda ise hiçbir fleyden zevk
almaz oluruz; zenginli¤imizin bile hiçbir de¤er tafl›mad›¤›n› görürüz.

SAKINMAK
D Sak›n›lan göze çöp batar.
Üzerine çok düflülen fleyler daha çok kazaya ya da zarara u¤rar. ‹flleri biraz
oluruna b›rakmakta fayda vard›r.

SAKLAMAK
D Sakla saman› gelir zaman›.
Gereksiz gibi görülen fleyler ileride gerekli olabilir. Bunlar› atmay›p bir kena-
ra koymal›y›z. Gün gelir, o önemsiz görülen fley çok iflimize yarayabilir.

105
sanat - sen

SANAT
D Sanat alt›n bileziktir.
Sanat sahibi kifli her yerde ifl bulur, iflsiz kalmaz. Her fley gün gelir de¤erini
yitirebilir, ancak sanat, de¤eri hiç eksilmeyen bir servet gibidir. Çünkü sanat, bir
kimsenin bir ifli her yerde, her flartta yapmas›d›r.

SARIMSAK
D Sar›msa¤› gelin etmifller de k›rk gün kokusu ç›kmam›fl.
‹nsanlar kötü yanlar›n› kolay kolay belli etmezler. Haklar›nda yarg›da bulun-
makta acele edilmemelidir. Kötünün foyas› er geç ortaya ç›kar.

SAYMAK (SAYGI)
D Say beni, sayay›m seni. (Sev beni, seveyim seni).
Sayg›, sevgi karfl›l›kl›d›r. Sen beni sevip sayarsan ben de seni sevip sayar›m.

SAYILI
D Say›l› koyunu kurt kapmaz (yemez).
Miktar› saptanarak teslim edilen mal iyi korunur, eksilip kaybolmaz.

SEBEPS‹Z
D Sebepsiz kufl bile uçmaz.
Her olay bir nedenin ürünüdür; nedensiz olay olmaz. Bunun gibi, ifllerimizi
bize yol gösteren biri olmadan yapamay›z. (Bir olay›n gerçeklefltirilmesi için bir
neden olmal›d›r; bir iflin baflar›lmas› için de bize yol gösterecek birisi bulunmal›d›r.)

SEL
D Sel gider kum kal›r.
Geçici durumlara güvenmek do¤ru de¤ildir. Kal›c› olanla geçici olan aras›n-
daki ay›r›m› iyi yapmam›z gerekir. Bizim için önemli olan kal›c› unsurlard›r.

D Sel ile gelen yel ile gider.


Emek vermeden ele geçen para çarçur olur gider. Al›n teri dökmeden kaza-
n›lan paran›n k›ymeti olmaz.

SEN
D Sen ifllersen mal ifller, insan böyle genifller.
‹nsan rahat bir yaflam sürmek ister. Bunun için çok çal›flmak zorundad›r.
Çal›flt›¤› sürece elindeki mallar›n verimi artar. Böylece zenginleflir, rahat bir ya-
flam sürer.

106
sen - son

D Sen olursan bensiz, ben de olurum sensiz.


‹nsan, gerçek mutlulu¤u ve huzuru toplum içinde bulur. Bunu sa¤lamak için
çevresindekilerle iyi dostluklar kurar. Dostluklar›n yürümesi için sayg› ve sevgi
gerekir. Dostlar›m›zla iliflkilerimizi sudan nedenlerle kesersek, onlar da bizi hakl›
olarak terk ederler.

SERÇE
D Serçeden korkan dar› ekmez.
Her iflin göze al›nmas› gereken baz› tehlikeleri vard›r. Bunlar› göze alama-
yanlar o ifli yapmazlar.

SEVMEK
D Sev seni seveni hâk ile yeksan ise, sevme seni sevmeyeni M›s›r’a
sultan ise.
‹nsan, karfl›s›ndaki kifliye toplumdaki yerine göre sevgi beslemez. Kiflinin
toplumdaki yeri sevgi için ölçü olamaz. En yüksek makamlarda bile olsa, bizi
sevmeyen kifliyi sevmemiz mümkün de¤ildir.

D Sevenin kuluyum, sevmeyenin sultan›.


Bizi sevenlerin her iste¤ini yerine getirmeye çal›fl›r›z. Sevmeyenlere ise o
nas›l istiyorsa öyle davran›r›z.

SEYREK
D Seyrek git dostuna, kalks›n ayak üstüne.
Dostlar›n birbirlerini ziyaret etmeleri beklenen ve istenen bir durumdur. An-
cak bu ziyaretler s›klafl›rsa, dostlar aras›ndaki sevgi ve sayg› azal›r.

SIRÇA
D S›rça köflkte oturan, komflusuna tafl atmamal›d›r.
Çevresindeki kiflilerin küçük bir sald›r›s›yla büyük zarara u¤rayacak kifli,
düflmanl›k yaratacak davran›fllarda bulunmaktan kaç›nmal›d›r.

S‹NEK
D Sinek ufak (küçük), ama mide buland›r›r.
Önemsiz, küçük gibi görünen bir fley kötü ve olumsuz bir izlenim yarat›r.
(Dostlar›m›zda gözlemledi¤imiz küçük ama sevimsiz baz› hareketler, onlara kar-
fl› duygular›m›z›n de¤iflmesine neden olur.)

SON
D Son piflmanl›k fayda vermez (etmez).
‹fl iflten geçtikten sonra piflman olman›n yarar› yoktur. Çünkü bu olumsuz-
luklar› gidermek ço¤u kez mümkün olmaz.

107
sona - su

D Sona kalan dona kal›r.


Bir iflte geç kalan istedi¤i fleyi elde edemez, baz› zararlara u¤rar. Örne¤in,
pazara ç›kmak için akflam›n geç saatlerine kadar bekleyen kifli döküntü mallarla
yetinmek zorunda kal›r.

SÖYLEMEK - SÖZ
D Söyleyenden, dinleyen arif gerek.
Bir soruna iliflkin görüfllerini aç›klayan kifli bazen kapal› konuflma ihtiyac›
duyabilir. Konuyu bilen ya da konuflmay› iyi dinleyen, ne demek istendi¤ini ko-
layca anlar.

D Söz gümüflse sükût alt›nd›r.


Konuflman›n ve dinlemenin yeri ve zaman› vard›r. Susmak bazen konufl-
maktan daha iyi sonuç verir. Susmas› gereken yeri ve zaman› iyi bilen kifli, çev-
resinde sevilir ve say›l›r.

D Söz var ifl bitirir, söz var bafl yitirir.


Sözün insanlar aras›ndaki iliflkilerde etkisi çok büyüktür. Ak›ll›ca söylenmifl
sözler, ifllerimizin olumlu flekilde sonuçlanmas›n› sa¤lar. Sert ve ölçüsüz sözler
ise karfl›m›zdaki kifliyi sinirlendirir, söyleyenin ölümüne bile neden olabilir.

SU
D Su akarken testiyi doldurmal› (doldur).

Bazen, bizi iyi bir duruma getirecek f›rsatlarla karfl›lafl›r›z. Bunlar› iyi de¤er-
lendirirsek maddî ve manevî yönden güçlü oluruz. Önümüze ç›kan f›rsatlardan
yararlanmay› bilmeliyiz.

108
su - süt

D Su bafl›ndan kesilir.
Her sorunun bir nedeni vard›r. Bu neden bulunmad›kça çözüm üretilemez.
Sorunun kökenine inip, kökenindeki nedene göre çözümü bulmal›y›z.

D Su bulanmay›nca durulmaz.
Bir sorun, türlü tart›flmalardan sonra iyice ayd›nlat›larak çözüme kavuflturu-
labilir. Sorun ortaya at›l›nca herkes bir fikir ileri sürer. Konunun eksik ve yanl›fl
yönleri üzerinde durularak, sonunda ortak bir çözüm yolu bulunur.

D Su testisi su yolunda k›r›l›r.


Kötü, karanl›k ifllerle u¤raflanlar›n, o yolda yürüyenlerin sonu da o yolda
olur.

SÜRÜ
D Sürüden ayr›lan koyunu (kuzuyu) kurt kapar.
Dostlar›n›n yard›m›yla yap›lan bir iflten ayr›lanlar büyük zararlara u¤rarlar.
Çünkü yaln›z kal›rlar, hiç kimse onlara yard›m etmez.

SÜT
D Sütten a¤z› yanan, ayran› üfleyerek içer (yo¤urdu üfleyerek yer).
Bir olaydan gerekli dersi alan, daha sonraki olaylar karfl›s›nda uyan›k dav-
ran›r. Yeniden benzer türde bir ifl tutaca¤› zaman çok dikkatli olur.

109
flaflk›n - flimflek


fiAfiKIN
D fiaflk›n ördek bafl›n› b›rak›r, k›ç›ndan dalar.
Akl›n› iyi kullanamayan, ne yapaca¤›n› bilmeyen kifli, ifli tersinden yürütme-
ye kalkar.

fiEYTAN
D fieytan›n dostlu¤u dara¤ac›na kadard›r.
Ç›karc›, kötü niyetli kimse insan› yoldan ç›kar›p ölüme kadar götürebilir. Oy-
sa o ana kadar hep bizim yarar›m›za çal›fl›yor gibi görünmüfltür.

D fieytanla kabak ekenin, kabak bafl›na patlar.


Kurnaz, hileci kiflilerle ortak ifl yapan, bu ortakl›ktan zarar görür; yap›lan hi-
lelerin kurban› olur.

fi‹MfiEK
D fiimflek çakmadan gök gürlemez.
Her olay bir nedenin sonucudur. Söylenen, ortaya ç›kan bir olay›n dayand›-
¤› baflka bir olay vard›r.

110
tabak - tatl›

T
TABAK* (2)
D Tabak* sevdi¤i deriyi tafltan tafla çalar.
Birinin yak›nlar›na gösterdi¤i sert davran›fl onun iyili¤i içindir.

TARLA
D Tarlada izi olmayan›n harmanda yüzü olmaz.
Tarlas›n› zaman›nda sürüp ekmeyen, gereken di¤er iflleri yapmayan kifli
tarlas›ndan iyi bir ürün alamaz.

TAfi
D Tafl düfltü¤ü yerde (yerinde) a¤›rd›r.
‹nsan en iyi bildi¤i ve yapt›¤› iflte söz sahibi olur.
D Tafl yerinde a¤›rd›r.
‹nsanlar›n de¤eri iyi tan›nd›klar› yerde bilinir.

TAfiIMA
D Tafl›ma suyla de¤irmen dönmez.
‹fl yapacak kiflide yeteri kadar güç bulunmad›kça baflkalar›n›n küçük katk›-
lar›yla sürekli ve büyük bir ifl yürütülemez. Bir ifl do¤al ve sürekli kaynaklara
dayand›r›lmal›d›r.

TATLI - TATSIZ
D Tatl› dil y›lan› deli¤inden ç›kar›r.

Gönül al›c›, okflay›c› sözlerle karfl›m›zdakinin inad› yenilebilir.


*Tabak: Deri iflleyen kimse.

111
tatl› - tekke

D Tatl› söz can az›¤›, ac› söz bafl kaz›¤›.


Gönül okflay›c› sözler bizi yaflama ba¤lar. Sert elefltiriler, onur k›r›c› sözler
ise hayattan b›k›p kopmam›za neden olur.

D Tatl› söz dinletir, tats›z söz esnetir.


Güzel bir konuflmay› herkes severek dinler. S›k›c› bir konuflma dinlemek
zorunda kalanlar, s›k›ld›klar›n› belli etmekten kendilerini alamazlar.

D Tatl› tatl› yemenin, ac› ac› ge¤irmesi olur.


Zevklerinin esiri olan, elindeki avucundakini sorumsuzca çarçur eden kifli,
bir süre sonra a¤›r s›k›nt›lar içinde k›vran›r.

D Tats›z afla tuz neylesin, ak›ls›z bafla söz neylesin.


Kötü malzemeyle piflirilmifl bir yeme¤e tuz hiçbir lezzet katamaz. ‹fle yara-
mayan bir nesneyi ifle yarar hâle getirmek bofluna bir çabad›r. Akl›n› kullanama-
yan bir kifliye de ne denli do¤ru yol gösterilmeye çal›fl›l›rsa çal›fl›ls›n, hiçbir ya-
rar sa¤lamaz. O kifli yine bildi¤ini okumaya, ak›ls›zca ifller yapmaya devam ede-
cektir.

TAVfiAN
D Tavflan da¤a küsmüfl de da¤›n haberi olmam›fl.

Kimi darg›nl›klar istenilen etkiyi yapmaz. Dar›lan kifli dar›ld›¤› ile kal›r. Öte-
kinin bundan haberi bile olmaz, olsa da önem vermez.

TEK
D Tek kanatla kufl uçmaz.
Baz› iflleri insan›n tek bafl›na yapmas› mümkün de¤ildir. Böyle ifllerde in-
sanlar birbirlerine yard›mc› olmay› bir görev bilmelidirler.

TEKKE
D Tekkeyi bekleyen çorbay› içer.
Bir ifl üzerinde y›lmadan, usanmadan sab›rla çal›flan kimse, sonunda kat-
land›¤› s›k›nt›lar›n mükâfat›n› görür.

112
tembel - tok

TEMBEL
D Tembele ifl buyur, sana ak›l ö¤retsin.
Tembel bir kifliye bir ifl yapmas›n› söyledi¤iniz zaman, o ifli yapmamak için
çeflitli bahaneler bulur. ‹flin gereksiz oldu¤unu söyler. Hatta size o ifl hakk›nda
baz› çözüm yollar› gösterir, ak›l ö¤retir.

TEM‹Z
D Temiz ifl alt› ayda ç›kar.
Hiçbir ifl aceleye getirilmemelidir. Bir iflin istenildi¤i flekilde, do¤ru dürüst ya-
p›labilmesi için belli bir süreye ihtiyaç vard›r.

TENCERE
D Tencere dibin kara, seninki benden kara.
“Kötülük, kusur yönünden sen benden daha betersin.” anlam›nda kullan›lan
bir atasözümüzdür. (Karfl›n›zdakinde kusur aramaya çal›flmay›n. Yoksa o da si-
zin kusurlar›n›z› söylemekten kaç›nmaz.)

TERAZ‹
D Terazi tart›yla, her fley vaktiyle. (Terazi var, tart› var; her fleyin bir
vakti var).
Her fleyin bir ölçüsü ve zaman› vard›r. Herkes bu kurallara uymal›d›r.

TERZ‹
D Terzi kendi sökü¤ünü dikemez.
‹nsanlar baflkalar›na yapt›klar› hizmetleri kendilerine gelince savsaklarlar.

TEST‹
D Testiyi k›ran da bir, suyu getiren de.
Toplumsal yozlaflman›n ve kay›rmac›l›¤›n hüküm sürdü¤ü yerlerde, görevini
hakk›yla yapan ile görevini kötüye kullanan kimseler aras›nda bir ayr›m yap›l-
maz. Çünkü bu tür çevrelerde sa¤l›kl› bir de¤erlendirme yapma olana¤› yoktur.

T‹LK‹
D Tilkinin dönüp dolafl›p gelece¤i yer kürkçü dükkân›d›r.
‹nsanlar al›flkanl›klar›na ba¤l›d›r. fiu ya da bu nedenle iflinden, çevresinden
ayr› yaflamak zorunda kalan kimse, sonunda al›flt›¤› ifle ve çevreye döner. Baz›
sonuçlar kaç›n›lmazd›r.

TOK
D Tok, aç›n hâlinden bilmez (anlamaz).
Varl›kl› kifliler, yoksullar›n ne gibi geçim s›k›nt›s› içinde bunald›klar›n› bil-
mezler, ak›llar›na bile getirmezler.

113
toprak - tuz

TOPRAK
D Topra¤› iflleyen, ekme¤i difller.
Bir ifl için emek veren kifli, onun nimetlerinden yararlanmaya hak kazan›r.

TUTULMAK
D Tutulmayan h›rs›z beyden büyüktür.
‹flledi¤i suçu saklayabilen, yakay› ele vermeyen biri, namuslu insanlar gibi
sayg›nl›¤›n› sürdürür.

TUZ
D Tuz ekmek hakk› bilmeyen kör olur.
Toplumda yoksul ve kimsesizlere ekmek yedirip iyilik eden yard›msever in-
sanlar vard›r. Baz›lar› bu yard›m›n de¤erini anlayamazlar. ‹yilik gördü¤ü kimse-
lere sayg›s›zl›k yaparlar. Böyle kiflileri Tanr› da sevmez.

114
ucuz - usta

U
UCUZ
D Ucuz alan, pahal› al›r.
Ucuz olan mal çabuk eskir, dayan›ks›zd›r. K›sa süre içinde kullan›lamaz du-
ruma gelir ve yenisini almak gerekir. Bundan dolay› pahal›ya al›nm›fl gibi olur.

D Ucuz etin yahnisi yavan (tats›z) olur.


Benzerlerine göre daha ucuza al›nan mal, iyi nitelikte olmaz. Ondan bekle-
di¤imiz yarar› sa¤layamay›z.

D Ucuzdur vard›r illeti, pahal›d›r vard›r hikmeti.


Sat›l›¤a ç›kar›lan bir mal kalitesine göre fiyatland›r›l›r. Ucuz mallar›n kalitesi
pahal› mallara oranla daha düflüktür. (Ucuz fleylerin ucuzlu¤una tamah etme-
meli, aldat›lmamak kofluluyla pahal› fleylerin de pahal›l›¤›ndan korkmamal›y›z.)

ULU
D Ulu sözü tutmayan ulur.
Bilginler, ayd›nlar bir toplumda yol gösterici insanlard›r. Onlar›n gösterdikleri
yoldan gidildi¤i takdirde toplumsal geliflme h›zlan›r; toplum huzura kavuflur. Büyük-
lerin sözlerine kulak t›kayan kifliler ve toplumun kendisi her türlü felâkete u¤rar.

D Ulular köprü olsa bas›p geçme.


Bilgi, görgü ve tecrübe yönünden üstün olanlar, toplumda hak ettikleri yeri
al›rlar. De¤erlerine sahip ç›kamayan toplumlarda bilge kiflilerin bask› alt›nda tu-
tulduklar›na tan›k oluruz. Büyüklerimize, bilge kiflilere, hangi durumda olurlarsa
olsunlar, her zaman sayg›l› olmal›y›z.

UMMAK - UMUT
D Ummad›¤›n tafl bafl yarar.
Küçük ya da önemsiz fleyler de ço¤u kez büyük etkiler yapabilir. Hiç de¤er
vermedi¤imiz kimseler, öyle durumlarda öyle önemli ifller baflar›rlar ki flafl›r›p
kal›r›z.

D Umut fakirin ekme¤i(dir).


Yoksul kifli, bir gün s›k›nt›lar›n›n bitece¤ini, bollu¤a kavuflaca¤›n› umar. Bu
durum onu yaflama ba¤lar.

USTA
D Ustan›n çekici bin alt›n.
‹nsan eme¤i kutsald›r. Bilgiyle, ustal›kla donat›lm›fl olan emek, en olmaya-
cak san›lan güç iflleri olur k›lar.

115
ürümesini - üzüm

Ü
ÜRÜMEK
D Ürümesini bilmeyen köpek sürüye kurt getirir.
Beceriksiz kimseler iyilik yapay›m derken zarara yol açarlar. (Konuflmas›n›
bilmeyen, ulu orta laflar eden kimseler, çevrelerindekileri güç durumda b›rak›r-
lar.)

ÜVEY
D Üveye etme, özünde bulursun; geline etme, k›z›nda bulursun.
Üvey çocu¤a kötülük eden bir kimse, bunun karfl›l›¤›n› öz çocu¤u üvey ka-
l›nca görür; onun da çocu¤una kötü davran›rlar. Gelinine kötü davranan ise k›z›
gelin olunca ona da benzer davran›fllar›n yap›ld›¤›n› görürse flaflmamal›d›r.

ÜZÜM
D Üzüm üzüme baka baka karar›r.
Her zaman bir arada bulunan, arkadafll›k eden kimseler, birbirlerine huy
afl›larlar.

D Üzümü ye de ba¤›n› sorma.


“Yararland›¤›n fleyin nereden geldi¤ini araflt›rma.” anlam›nda flaka yollu
söylenen bir atasözüdür.

116
vakit - verirsen

V
VAK‹T - VAK‹TS‹Z
D Vakit nakittir.
Zaman, bofla harcanmamas› gereken bir de¤erdir. Zaman›n› iyi de¤erlendi-
ren insan yaflam›na mutluluk ve rahatl›k getirir. Zaman para demektir.

D Vakitsiz öten horozun bafl›n› keserler.


Her söz zaman›nda ve yerinde söylenmelidir. Zamans›z ve yersiz söylenen
bir söz beklenen etkiyi yapmayaca¤› gibi iliflkileri de bozabilir. Ulu orta konufl-
malar›yla insalar›n bafl›n› derde sokan kifli cezaland›r›l›r.

VAR - VARLIK
D Var evi kerem evi, yok evi verem (elem) evi.
Varl›kl› olan aileler konuklar›n› iyi a¤›rlarlar. Yard›ma ihtiyac› olan kimselere
istedikleri miktarda yard›mda bulunurlar. Yoksul bir ailenin ise dertten, s›k›nt›dan
baflka verece¤i hiçbir fleyi yoktur.

D Varsa hünerin, var her yerde yerin; yoksa hünerin, var her yerde ye-
rin!
Yetenekli olan kifliler toplumda sayg›n bir yer al›rlar. Çünkü böyleleri toplu-
mun birçok gereksinmelerine cevap verirler. Yetene¤i geliflmemifl insanlar ise
hiçbir ifl tutamad›klar›, hiçbir ifle yaramad›klar› için üzülürler.

VERES‹YE
D Veresiye flarap içen, iki kez sarhofl olur.
Veresiye al›fl verifl eden kimse iki kez y›pran›r. Ald›¤› mal›n paras›n› peflin
ödeyemedi¤i için üzülür. Daha sonra ödenen taksitler, kifliye mal almadan para
ödüyormufl gibi bir duygu verir.

VERMEK
D Vermemifl mabut, neylesin Mahmut.
fianss›z ve yeteneksiz kifliler için söylenir. (Tanr› istemedi¤i sürece kiflinin
bir fleye sahip olmas› olanaks›zd›r.)

D Verirsen doyur, vurursan duyur.


Bir kifliye yap›lacak yard›m, o kimsenin sorununu çözebilecek ölçüde olma-
l›d›r. Bir kifliye yap›lacak uyar› da o kimsenin anlayabilece¤i bir dilde ve tonda
olmal› ki etkisini gösterebilsin.

117
yalanc› - yar›m

Y
YALANCI
D Yalanc›n›n evi yanm›fl, kimse inanmam›fl.
Yalan söylemeyi huy edinen kimsenin sözlerine, gerçe¤i söyledi¤i zaman
bile inan›lmaz.
D Yalanc›n›n mumu yats›ya kadar yanar.
Söylenen söz yalansa durum çok geçmeden anlafl›l›r.

YALNIZ
D Yaln›z tafl duvar olmaz.
Bir insan tek bafl›na büyük ifller baflaramaz. Baflkalar›yla yard›mlaflmak, ifl
birli¤i yapmak zorundad›r.

YANLIfi
D Yanl›fl hesap Ba¤dat’tan döner.
Ortaya ç›kan bir yanl›fll›k geç de olsa düzeltilmelidir. Yanl›flta ›srar etmek
hofl karfl›lanmaz. Yanl›fl eninde sonunda ortaya ç›kar.

YAR (2)
D Yar, y›k›ld›¤› gün tozar.
Bir felâket, ancak meydana geldi¤i anda büyük bir tepki ve flaflk›nl›k yarat›r.
Bir süre sonra unutulur gider.

YARA
D Yara, s›cakken sar›l›r.
Bir s›k›nt›y› hafifletmek, bir ac›y› dindirmek için gereken yard›m fazla gecik-
tirilmemelidir.

D Yaras› olan gocunur.


Bir iflte sorumlu aran›rken kusuru olan kimse al›n›r.

YARIM
D Yar›m elma, gönül alma.
Arma¤an küçük de olsa, gönül almaya yarar. Hat›rlan›p aranm›fl olmak o
kimse için daha de¤erlidir.

D Yar›m hekim candan eder, yar›m hoca dinden eder.


Uzman›na yapt›r›lmayan ifller, insan› büyük zararlara sokar. Alan›nda der-
me çatma bilgisi olan bir doktor, insan›n ölümüne yol açabilir. Bilgisiz din adam›
da yanl›fl ö¤ütlerle insan›n dinî inan›fllar›nda sapmalara yol açar.

118
yafl - yerin

YAfi (II)
D Yafl kesen, bafl keser.
A¤açlar›n sa¤lad›¤› yararlar saymakla bitmez. Gereksiz yere a¤aç kesmek,
insan öldürmek kadar kötü bir davran›flt›r. (Ormanlar›m›z› korumal›, onlardan en
iyi flekilde yararlanman›n yollar›n› bulmal›y›z.)

YAVAfi
D Yavafl (yumuflak huylu) at›n çiftesi (tekmesi) pek olur.
Sab›rl› ve yumuflak huylu insanlar pek kolay k›zmazlar. Ama k›zd›klar› za-
man kendilerinden beklenmedik sert tepkilerde bulunurlar.

YAVUZ
D Yavuz (yürük) at yemini art›r›r.
Kendisine verilen ifli hakk›yla yapan kifli, bunun karfl›l›¤›n› mutlaka al›r; gü-
cü daha çok artar.

D Yavuz h›rs›z ev sahibini bast›r›r.


Kimi suçlular ayn› zamanda serseri ve edebsiz de olurlar. ‹flledikleri suçlar›-
n› zarar verdikleri kimselere yüklemeye çal›fl›rlar.

YAZ
D Yaz›n bafl› piflenin k›fl›n afl› pifler.
1. Yaz›n günefl alt›nda tarlas›n› ekip biçen kimse, k›fll›k yiyece¤ini haz›rlam›fl olur.
2. Gençken çal›fl›p mal mülk edinen kimse yafllan›nca rahat eder.

D Yaz›n gölge hofl, k›fl›n çuval bofl (Yaz›n gölge kovan, k›fl›n kar›n ovar).
Gençken bir fleyler kazanmay›p zevkleri peflinde koflan kifli, hastal›¤›nda
ya da yafll›l›¤›nda bunun ac›s›n› çeker. ‹nsanlar yar›nlar›n› bugünlerden
haz›rlamal›d›r.

YER
D Yerin kula¤› var.

Gizli yap›lan ifller ya da söylenen sözler bir süre sonra duyulur. Bu nedenle
gizli bir ifl yaparken ya da gizli bir fley söylerken, bunlar› baflkalar›n›n da ö¤re-
nebilece¤ini göz önünde tutmal› ve tedbirli olmal›y›z.

119
y›lan - yuvarlanmak

YILAN
D Y›lan›n bafl›, küçükken ezilir.
Büyük zararlara yol açabilecek tehlikeleri önceden sezip gerekli önlemleri
almal›, söz konusu tehlikeyi ortadan kald›rmaya çal›flmal›y›z. (Düflman›n güçle-
nerek büyük felâketler yaratabilecek duruma gelmesi önlenmelidir.)

Y‹⁄‹T
D Yi¤idi öldür, hakk›n› yeme.
Mert bir insana hiçbir zaman haks›zl›k yap›lmamal›d›r.

D Yi¤idin sözü demirin kerti¤i.


Mert insan sözünden dönmez; ne pahas›na olursa olsun sözünü yerine ge-
tirmeye çal›fl›r. Demirin kerti¤i nas›l görülüyorsa, ortadaysa, yi¤idin sözü de de-
¤iflmez.

YOKSUL
D Yoksul âlâ ata binse selâm durmaz.
Sonradan görme kifli, bir varl›¤a kavuflsa herkese tepeden bakmaya bafllar,
selâm bile vermez.

YOL
D Yol yürümekle, borç ödemekle (vermekle) tükenir (biter).
1. Yolu bitirmek için yürümek gerekir; borç da ödemekle tükenir.
2. Bir ifl ancak iyi bir çal›flmayla sonuçland›r›l›r.

YUVA
D Yuvay› yapan difli kufltur.
Ailede, her bireyin ayr› görevleri ve yerleri vard›r. Kad›n ailenin ekonomisini
düzenler. O tutumlu olursa aile de huzurlu ve mutlu olur.

YUVARLANMAK
D Yuvarlanan tafl yosun tutmaz.
Sürekli olarak ifl de¤ifltiren bir kimse baflar› kazanamaz; mal mülk edine-
mez.

120
zahmet - zengin

Z
ZAHMETS‹Z
D Zahmetsiz rahmet olmaz.
Her nimetin bir külfeti vard›r. S›k›nt› çekmeden, baz› özverilerde bulunma-
dan, yorulmadan hiçbir fley elde edilemez.

ZAMAN
D Zaman sana uymazsa, sen zamana uy.
Her insan›n bir dünya görüflü, bir anlay›fl› vard›r. Her türlü olay bu dünya
görüflüne göre yorumlan›p anlam kazan›r. Yaflad›¤›m›z ça¤›n düflünce ve koflul-
lar› bizimkilerle örtüflmeyebilir. Kendi anlay›fl›m›z› baflkalar›na kabul ettirmek
için çevremizdekilerle sürtüflmek do¤ru de¤ildir. Yaflad›¤›m›z ça¤ ile görüflleri-
miz aras›nda bir uygunluk olmal›d›r.

ZARAR
D Zarar›n neresinden dönülse kârd›r.
Baz› giriflimler zararla sonuçlanabilir. ‹fl, düzeltilmeyecek durumdaysa, bun-
da inat etmemek, bofl yere emek, para harcamamak gerekir. Aksi takdirde u¤ra-
yaca¤›m›z zarar daha büyük olur.

ZENG‹N
D Zengin arabas›n› da¤dan afl›r›r, zü¤ürt düz ovada yolunu flafl›r›r.
Zengin kimse, para gücüyle en zor ifllerin bile üstesinden gelir. Zü¤ürt ise
en basit iflleri bile paras›zl›k yüzünden baflaramaz.

D Zenginin ay›b›, fukaran›n hastal›¤› meydana ç›kmaz.


Zengin kifli, hemen her türlü ay›b›n› paras›n›n gücüyle yok etmesini bilir.
Yoksul birinin ise tedavi için paras› olmad›¤›ndan hastal›¤›n›n ne oldu¤u anlafl›-
lamaz.

D Zenginin gönlü oluncaya dek zü¤ürdün can› ç›kar.


Zengin kiflilerin baflkalar›na karfl› eli çok s›k›d›r. ‹steksizce yapt›klar› yar-
d›mlar da yerine ulafl›ncaya kadar ifl iflten geçer.

D Zenginin mal› zü¤ürdün çenesini yorar.


Yoksulluk çeken kifliler, varl›kl› kimselerin servetlerini dedikodu konusu ya-
parlar. (Bu atasözü, birinin zenginli¤inden çok söz etmenin gereksizli¤ini belirt-
mek için söylenir.)

121
zengin - zü¤ürt

D Zenginin horozu bile yumurtlar.


Varl›kl› kifli, paras› sayesinde olanaks›z gibi görünen iflleri bile gerçekleflti-
rir. K›s›r giriflim olarak de¤erlendirilen iflten bile kazanç sa¤laman›n yolunu bu-
lur.

ZIRVA
D Z›rva tevil* götürmez.
Saçma olan bir düflünceyi savunmak için yorumlara giriflmek yarars›zd›r.

ZOR
D Zor kap›dan girerse, fleriat bacadan ç›kar.
Bir ülkede zorba bir yönetim ifl bafl›na gelirse, o ülkede daha önce yürürlük-
te olan yasalar ortadan kalkar; zorbal›¤›n hükümleri yürürlü¤e girer.

D Zor oyunu bozar.


Her ifl belli kurallar› çerçevesinde yürütülür. Kurallara uygun olarak yürütü-
len bir ifl, zor kullan›larak belli bir yöne çekilmek istenirse, art›k kurallar söz ko-
nusu olmaz; güçlünün dedi¤i olur.

D Zora da¤lar dayanmaz.


En zor sorunlar, insan›n teknik gücü ve azmi sonunda çözüme kavuflturu-
lur. Bilinmeyen pek çok fley insanlar›n büyük çabalar› sonunda ortaya konul-
mufltur. ‹nsan eme¤inin ve akl›n›n yapamayaca¤› hiçbir ifl, çözemeyece¤i hiçbir
sorun yoktur.

ZURNA
D Zurnada peflrev olmaz, ne ç›karsa baht›na.
Rastgele yap›lan plâns›z ifllerde yöntem, kural aranmaz. fians varsa iyi so-
nuç al›n›r.

ZÜ⁄ÜRT - ZÜ⁄ÜRTLÜK
D Zü¤ürt olup düflünmektense, uyuz olup kafl›nmak ye¤dir.
Hastal›¤›n m› yoksa yoksullu¤un mu daha kötü oldu¤una karar vermek bir
hayli zordur. Her ikisi de insan için birer y›k›md›r. Yoksulluk, hastal›ktan daha
çok s›k›nt› veren bir durumdur. Çünkü paras›zl›k insan› hastal›ktan daha beter
s›k›nt›lara sokar.

D Zü¤ürtlük zadeli¤i bozar.


Paras›z kalan soylu kifli, soylulu¤unu unutur; soylu davran›fllar›ndan vazge-
çer.

Tevil*: Anlamland›rma, yorumlama.

122
‹K‹NC‹ BÖLÜM

Seçilmifl
yim
De lerin
özlü
aç›klamalar›

147
aba - ac›

ABA gösterilmemifl olmak.


D aba alt›ndan deynek (sopa) D aceleye getirmek:
göstermek: 1. Zaman darl›¤›ndan yararlanarak
birini aldatmak: “Sat›c› aceleye getire-
rek üzümlerin eziklerini vermifl.”
2. Acele ettirerek bir iflin düzensiz
yap›lmas›na yol açmak.
3. Aceleyle yapt›¤› için gereken
özeni göstermemek.

D ac› çekmek (duymak):


Bir kimseyi üstü kapal› olarak kor-
kutmak, tehdit etmek.

D abay› sermek:
Bir yere teklifsizce, yüzsüzlük
ederek yerleflmek.

D abay› yakmak:
Birine gönül vermek, âfl›k olmak,
tutulmak. 1. Vücutta herhangi bir yara, ezik
vb. nedenlerle a¤r›, s›z› duymak:
ABUK SABUK “Ameliyattan sonra çok ac› çekti.”
D abuk sabuk konuflmak: 2. Üzülmek, üzüntü içinde kalmak.

Dac› gelmek:
Dokunakl›, k›r›c›, üzücü gelmek:
“Bu söz ona çok ac› geldi.”

D ac› söylemek:
Olumsuz bir davran›fla karfl› ger-
çe¤i oldu¤u gibi söylemek: “Dost ac›
Anlams›z, saçma sapan söz söy- söyler.” (Atasözü)
lemek; mant›ks›zca konuflmak.
D ac›s› ç›kmak:
ACELE Bir fleyin olumsuz, kötü sonucu
D aceleye gelmek: ortaya ç›kmak: “Dünkü yorgunlu¤un
Çabuk yap›ld›¤› için gereken özen ac›s› bugün ç›k›yor.”

148
ac› - açl›k
D ac›s› içine (yüre¤ine) çökmek
(ifllemek):
Üzüntü yaratan bir olay gönlünde
derin iz b›rakmak.

D
ac›s›n› ç›karmak:
1. U¤rad›¤› maddî ve manevî za-
rar› karfl›layacak bir ifl yapmak. yen, içi temiz, gizli yönü olmayan, sa-
2. Öç almak, intikam almak: “Ba- mimî.
na yapt›klar›n›n ac›s›n› ondan ç›kara-
ca¤›m.” D
aç›k kap› b›rakmak:
Görüflme konusu sorun üzerine
son sözü söylemeyip, o konuya yeni-

den dönebilme imkân› b›rakmak.
D aç gözlü:
D
aç›k vermek:
1. Gelir, gideri karfl›lamamak,
borçlu duruma düflmek.
2. Gizlenmek istenen bir fleyi far-
k›nda olmadan belli etmek.

AÇILMAK
D aç›l›p saç›lmak:
1. (kad›n için) Çok aç›k saç›k gi-
yinmeye bafllamak.
2. (kad›n için) Eskisine göre ölçü-
Mala ya da yiyecek içecek fleylere süz davran›fllarda bulunmak.
doymak bilmeyen, gözü aç, doymaz, AÇLIK, -⁄I
haris: “Pek aç gözlü bir adamd›.” D açl›ktan gözü (gözleri) karar-
mak (dönmek):
AÇIK
D aç›k al›nla ç›kmak:
Onurla, baflar› ve övünçle bir iflin
üstesinden gelmek: “Ç›kt›k aç›k al›nla
on y›lda her savafltan.”

D aç›k bono vermek:


(Birine) s›n›rs›z yetki tan›mak.
Çok ac›kmak: “Açl›ktan gözü dön-
müfl bir hâldeydi.”
Daç›k kalpli (aç›k yürekli) olmak:
Düflündü¤ünü oldu¤u gibi söyle- D açl›ktan nefesi kokmak:
Yoksulluk içinde bulunmak.

149
ad› - afyon
AD D adam sarraf› olmak:
D ad› ç›kmak: ‹nsanlar›n iyisini kötüsünü anlaya-
1. Kötü bir ün kazanmak: “Onun cak duruma gelmifl olmak. ‹nsandan
ad› ç›km›fl, yoksa fena insan de¤il.” anlamak.
2. Hakk› olmayan bir ün kazanmak.
D adam yerine koymak:
D ad› geçmek: Bir kimseye de¤eri olmad›¤› hâlde
1. An›lmak, söz konusu olmak. de¤er vermek, sayg› duymak. “adam-
2. Ad› yaz›lmak: “Ad› t›p tarihine dan saymak”
geçmifl bir doktordur.” D adama dönmek:
Kötü iken iyi, be¤enilir bir duruma
D ad› (bir ifle) kar›flmak: gelmek, düzelmek: “S›vas› yap›l›nca
Birisinin kötü bir iflle ilgisi bulun- ev adama döndü.”
du¤u söylenilmek.
ÂDET
D ad›n› a¤z›na almamak: D âdet yerini bulsun diye:
Darg›nl›k, k›rg›nl›k, k›zg›nl›k gibi Gerekli oldu¤u için de¤il, yaln›z
bir nedenle bir kimseden hiç söz etme- al›fl›lm›fl oldu¤u için.
mek, “ad›n› anmamak”
ADIM
ADAM D ad›m atmamak (bir yere):
D adam içine ç›kmak: Gitmemek, u¤ramamak, arama-
mak: “Art›k eve ad›m›n› atm›yor.”

AFOROZ
D aforoz etmek (birini):
Dar›l›p biriyle konuflmamak, yak›n›
olmaktan ç›karmak, ilgiyi kesip uzaklafl-
t›rmak, ad›n› duymak bile istememek.

AFYON
Toplulu¤a kar›flmak, de¤erli in- D afyonu bafl›na vurmak:
sanlar›n bulundu¤u yerlere gitmek,
efle dosta gitmek.

D
adam içine ç›kamamak:
Önemli bir kusurundan dolay›
insanlardan kaçmak.

D
adam olmak:
‹yi yetiflmek, iyi duruma gelmek. Afl›r› davran›fllarda bulunacak kadar
“Adam olacak çocuk b....dan belli öfkelenmek, ne yapt›¤›n› bilememek
olur.” (Atasözü) (Afyonu patlamak).

150
a¤aç - a¤z›
A⁄AÇ, -CI söylemesine, konuflmas›na engel ol-
D a¤aca ç›ksa pabucu yerde mak. “Sabri Efendi çocu¤a a¤›z açt›r-
kalmamak: m›yordu.” (H. fientürk)

D a¤›z a¤›za vermek:


‹ki kifli birbirine pek yak›n durarak
baflkalar› iflitmeyecek flekilde konufl-
mak.

D a¤z›n› aç›p gözünü yummak:


K›zarak çok kötü fleyler söylemek.

Davran›fllar›na engel olacak hiçbir D a¤›z aramak (yoklamak):


tak›nt›s› olmamak. Ö¤renmek istenilen fleyi söylete-
cek yolda dil kullanmak. “Halan›n a¤z›-
A⁄IR n› ara, sonra bana gel.”
D a¤›r basmak: (H. Edip Ad›var)
Bir iflte gücü ve etkisi üstün gel-
mek, istedi¤ini yapt›rmak. D a¤z›n› b›çak açmamak:
Tek bir söz olsun söylememek,
D
a¤›r canl› olmak: susup kalmak.
Çok yavafl ifl yapan, çevik olma-
mak. D a¤›z birli¤i etmek:

D
a¤›rdan almak:
1. Bir ifli gereken süre içinde bitir-
memek.
2. Bir ifli gönülsüz, isteksiz yap-
mak, bilerek geciktirmek.

D
a¤›r gelmek:
1. Gücüne gitmek, onuruna do-
kunmak, “a¤›r›na gitmek.” Bir konuda anlaflarak ayn› flekilde
2. Yap›lmas› güç gelmek. konuflmak, söz birli¤i etmek.

D a¤›r söz söylemek: D a¤z› bir kar›fl aç›k kalmak:


Kiflinin onuruna dokunan, dayan›l- Çok flafl›rmak, flafla kalmak, afl›r›
mas› güç sözler söylemek. derecede be¤enmek.

D a¤z› kulaklar›na varmak:


A⁄IZ, -⁄ZI
Çok sevinmek. “fiükran’› görünce
D a¤›z açt›rmamak:
a¤z› kulaklar›na var›rd›.”
Çok konuflarak baflkalar›n›n söz
(R. Nuri Güntekin)

151
a¤z› - a¤z›n›
D
a¤z› lâf (lâk›rd›) yapmak: D
a¤z›na gem vurmak:
1. Kolay konuflma yetene¤i ol- Susturmak, söyletmemek, “a¤z›na
mak. kilit takmak (vurmak).”
2. ‹nand›r›c› söz söyleme yetene-
¤i olmak. D
a¤z›na (diline) kira istemek:
Söylemesi gereken fleyi söyle-
D a¤z› süt kokmak: mekte nazl› davranmak.
Çok genç ve deneyimsiz olmak.
D a¤›zlara sak›z olmak:
D
a¤z› var, dili yok: Dedikodulara konu olmak.
1. Pek sessiz, kendi hâlinde.
2. Konuflamayan, derdini anlata- D a¤z›nda bakla ›slanmamak:
mayan. Hiç s›r saklamamak.

D a¤z›na aptesle almak (birinin D a¤z›ndan bal akmak:


ad›n›): Çok tatl› konuflmak.
O kifliyi anarken çok sayg›l› dav-
ranmak. D a¤z›ndan ç›kan› (ç›kan sözü)
kula¤› duymamak (iflitmemek):
D a¤z›na (a¤z›n›n içine) bak- Çok k›z›p a¤›r sözler söylemek,
mak: sözlerini tartmadan söylemek. “Açt›
1. Ne söyleyece¤ini beklemek. a¤z›n› yumdu gözünü.”
2. Onun sözüne göre davranmak.
D a¤z›ndan düflürmemek:
D a¤z›na yüzüne bulaflt›rmak: Her zaman sözünü etmek.

D a¤z›ndan girip burnundan


ç›kmak:
Türlü yollara baflvurarak birini bir
fleye raz› etmek; kand›rmak.

D a¤z›ndan kaç›rmak:
‹stemedi¤i hâlde bofl bulunup
söyleyivermek.
Bir ifli beceremeyip berbat etmek,
bozmak. D a¤z›ndan lâf almak (çekmek):
Karfl›s›ndakini konuflturarak birta-
D a¤z›na geleni söylemek: k›m gizli fleyleri ö¤renmek.
1. Nezaket d›fl›na ç›karak a¤›r ve
k›r›c› sözler söylemek. D a¤z›n› açmamak:
2. Çok ve düflüncesizce konufl- Hiçbir söz söylememek, ses ç›-
mak (A¤z›n› aç›p gözünü yummak). karmamak.

152
a¤z›n› - ak
D a¤z›n› b›çak açmamak: D a¤z›n›n tad› bozulmak (kaç-
Üzüntüsünden söz söyleyecek mak):
durumda olmamak. Bir kimsenin kurulu düzeni, rahat›
bozulmak.
D a¤z›n› bozmak:
Kaba sözler söylemek, küfretmek. D
a¤z›n›n tad›n› bilmek:
“Dövdü¤ü de oluyordu, a¤z›n› bozdu- 1. Güzel yemeklerden anlamak.
¤u da.” (O. Rifat) 2. Her fleyin güzelini, iyisini bil-
mek, anlamak.
D a¤z›n› kiraya vermek:
Kendini de ilgilendiren bir konuda AH
düflüncesini söylememek, “a¤z›na kira D ah almak:
istemek.” Birinin ilenmesini üstüne çekmek:
“Ana baba ah› alan mutlu olamaz.”
D a¤z›n› kullanmak (satmak)
(birinin): Dah› tutmak:
Birinin ilenmeleri gerçekleflmek,
“ah› yerde kalmamak.”

AHRET
D ahretini yapmak (zenginlefl-
tirmek):
Hay›r iflleri yaparak sevap kazan-
mak.
Birinin söylediklerini kendi düflün-
cesi gibi göstermeye çal›flmak. D ahrette on parma¤› yakas›n-
da olmak:
D
a¤z›n› toplamak: Kendisine karfl› sorumlu olan kim-
Söylemekte oldu¤u kötü söz ya seden ahrette davac› olmak.
da küfürleri fark›na varmas›n› iste-
mek. AK
D ak dedi¤ine kara demek:
D a¤z›n›n kokusunu çekmek
(birinin):
Bir kimsenin çekilmez davran›flla-
r›na katlanmak.

D a¤z›n›n pay›n› (ölçüsünü)


vermek:
Verilen karfl›l›kla bir kimseyi yapt›-
¤›na piflman etmek. Haddini bildirmek. ‹natç›l›k ederek karfl›s›ndaki ile
anlaflmaya yanaflmamak.

153
akla - akl›
D akla karay› seçmek:
Bir ifli baflar›ncaya de¤in çok s›-
k›nt› çekmek, güçlüklerle karfl›laflmak:
“Bu evi bitirece¤im diye akla karay›
seçtim.”

AKIBET
D ak›betine u¤ramak:
Birinin düfltü¤ü kötü duruma düfl-
mek: “Ben amcam›n ak›betine u¤ra-
mak istemiyorum.”

AKIL
D ak›l almamak:
‹nan›lacak gibi olmamak, akla uy-
gun gelmemek, “ak›l almaz”, “ak›l hav-
sala almamak”, “akla s›¤mamak.”

D ak›l hocas›:
1. Birine yol gösterip ak›l ö¤reten
kimse.
2. Herkese ak›l ö¤retmeye merak-
l› kimse. “Gurbetçi yurttafllar›m›z›n ak›l
hocas› oldu.” (T. Apayd›n)
2. Ay›lmak, kendine gelmek.
D
ak›l kâr› olmamak:
Ak›ll› bir kiflinin yapaca¤› ifl olma- D akl› bafl›nda olmamak:
mak. ‹yi düflünebilir durumda olmamak.

D ak›l kutusu (kumkumas›): D akl› bafl›ndan bir kar›fl yukar›


Çok ak›ll›, zeki kimse. (yukar›da) olmak:
Düflünmeden akl›na geleni yap-
Dak›l ö¤retmek: mak. Düflüncesiz davranmak.
Bir kimseye nas›l davranaca¤›n›
göstermek, “ak›l vermek.” D
akl› ç›kmak:
Titizlikle üzerinde durmak, çok
D ak›l s›r ermemek: korku geçirmek, çok korkmak: “Yaln›z
Bir iflin niteli¤ini, gizli yönlerini an- kalaca¤›m diye akl› ç›k›yor.” “Para har-
layamamak. cayacak diye akl› ç›k›yor.”

D akl› bafl›na gelmek: Dakl› da¤›lmak:


1. Davran›fllar›n›n yanl›fll›¤›n› se- Düflünceyi belli bir konu, sorun
zerek do¤ru yolu bulmak. üzerinde toplayamamak.

154
akl› - ak›nt›
D akl› durmak: bir düflünceye saplan›p kalmak.
Düflünemez bir duruma gelmek,
flafl›rmak. D akl›n› bafl›ndan almak (bir
fley, birinin):
D akl› evvel: Düflünemeyecek bir duruma getir-
En do¤ruyu düflünür, her fleyi çok mek, çok flafl›rtmak.
iyi bilir geçinen.
D akl›n› baflka yere vermek:
D akl› gitmek:
1. fiafl›rmak, korkmak.
2. Çok be¤enmek, bay›lmak.

D akl› kalmak:
Be¤enilen bir fleyi düflünmekten
kendini alamamak.

D akl› kar›flmak: Konuflulan konudan baflka bir fley


Ne yapaca¤›n› bilememek, flafl›r- düflünür olmak.
mak, bocalamak.
D akl›n› (bir fleyle) bozmak:
D akl› kesmek: Bir fley üzerine düflerek hep
Bir fleyin olabilece¤ine inanmak: onunla u¤rafl›p durmak.
“Bu ifli akl›m kesmeye bafllad›.” (Ç. Altan)
D akl›n› çelmek (birinin):
D akl› tak›lmak:
1. Niyetinden, karar›ndan cayd›rmak.
Zihni bir fleyle u¤raflmak.
2. Ayartmak, bafltan ç›karmak.

D akl›na düflmek:
D akl›n› peynir ekmekle yemek
1. Hat›rlamak.
(alay):
2. Kafas›nda bir düflünce do¤mak.
fiaflk›nca ve ak›ls›zca ifller yapmak.

D akl›na esmek:
D ak›llara durgunluk vermek:
Daha önce düflünmemifl oldu¤u
Çok flafl›lacak bir fley olmak.
fleyi birden yapmaya karar vermek:
“Akl›na esmifl, gelmifl.” (H. Taner)
D ak›ll› geçinmek:
Kendini çok ak›ll› sanmak.
D akl›na koymak (bir fleyi):
Bir fley yapmaya kesin olarak ka-
AKINTI
rar vermek.
D ak›nt›ya kürek çekmek:
Olmayacak bir ifl u¤runa bofluna
D akl›na takmak (akl›n› tak-
çabalamak: “On y›ldan beri ak›nt›ya
mak):
kürek çekmifliz.” (N. Cumal›)
Sürekli olarak bir fleyi düflünmek,

155
alacak - al›p
ALACAK meyerek kötü bir iflte arac›l›k etmek,
D alaca¤›na flahin, verece¤ine vas›ta olmak.
karga olmak:
D
Ãli Cengiz oyunu oynamak:
Kurnazca ve haince düzenler
kurmak.

D
Ali k›ran bafl kesen:
Çok zorba: “Bu yörenin Ali k›ran
bafl keseni olmufl.”
Alaca¤› için tüm gücünü kullan-
mak; kimsede alaca¤›n› b›rakmamak. ALLAH
Verece¤ini bin bir bahane ileri sürerek D Allah’a bir can borcu olmak:
vermemek, güçlük ç›karmak. Allah’a verece¤i can›ndan baflka
hiç kimseye bir borcu olmamak.
ALAVERE
D alavere dalavere yapmak (çe- D
Allah’›n adam›:
virmek): Kimseye kötülük etmeyen, garip,
Hileli, düzenli bir ifl yapmak, ya- saf, zavall› (kimse).
lanla dolanla ifl görmek.
ALLAK BULLAK
ALAY D allak bullak olmak:
D alay etmek: 1. Çok kar›fl›k duruma gelmek, al-
Bir kimsenin, bir fleyin, bir duru- t› üstüne gelmek, karmakar›fl›k olmak,
mun, gülünç, kusurlu, eksik vb. yönle- düzeni bozulmak.
rini küçümseyerek e¤lence konusu 2. fiaflk›na dönmek, zihni kar›fl-
yapmak, “alay geçmek”: “Köyün gari- mak, flafl›rmak: “Bu kötü haber karfl›-
biyle alay edip dururdu.” (O. Kemal) s›nda allak bullak oldu.”

ALDIRIfi ALLEM
D ald›r›fl etmemek: D allem etmek kallem etmek:
Önem vermemek, ald›rmamak, il- Bir ifli istedi¤i duruma getirmek
gi göstermemek, ilgilenmemek, umur- için her türlü kurnazca çareye baflvur-
samamak. mak: “Allem edip kallem edip zavall›-
n›n emekli maafl›n› al›r giderdi.” (H.
ÂLEM Rahmi)
D âlem yapmak:
Sazl› sözlü e¤lenmek. ALMAK
D al›p veremedi¤i olmamak:
ÂLET Sorunsuz olmak. Düflman olarak
D âlet olmak: görmemek.
Bilerek bir ç›kar karfl›l›¤› ya da bil-

156
alt - ana
ALT D
alttan güreflmek:
D alt etmek: Gizli gizli yenme yollar›n› kolla-
Üstünlük sa¤lamak, yenmek, s›rt›- mak.
n› yere getirmek.
ALTIN
D alt› kaval, üstü fliflhane: D alt›n ad›n› bak›r etmek:
Kötü ifller yaparak temiz ve parlak
ününü karartmak.

D alt›n kesmek:
Çok para kazan›r olmak.

AMAN
D aman vermemek:
1. Rahat b›rakmamak, göz açt›r-
(Giyim için) Alt›, üstüyle, bir par- mamak: “Sivrisinekler gece aman ver-
ças› öteki parças›yla uyumlu de¤il. miyordu.” (O. Akbal)
2. Ac›may›p öldürmek.
D
alt›nda kalmamak:
Karfl›l›¤›n› vermek, gördü¤ü iyilik ANA
ya da kötülü¤ü karfl›l›ks›z b›rakmamak. D ana baba eline bakmak:
Ana ve baban›n verdi¤i para ile
D
alt›ndan Çapano¤lu ç›kmak: geçinmek.
Giriflilen iflte bafla dert olacak bir
durumla karfl›laflmak. Dana baba günü:
1. Mahfler günü.
D alt›ndan girip üstünden ç›k- 2. S›k›nt›l› kalabal›k, telâfll›, tehli-
mak (bir servetin): keli zaman ya da durum.
Mal›, paray› düflüncesizce harca-
y›p tüketmek: “Babas›ndan kalan ser- D ana kuzusu (anas›n›n körpe
vetin alt›ndan girip üstünden ç›kt›.” (S. kuzusu):
Ayd›nl›gil)

D
alt›ndan kalkamamak:
1. Bir ifli baflaramamak, becere-
memek, üstesinden gelememek.
2. Kendini savunamamak.

D alttan (afla¤›dan) almak:


Sert konuflan birine karfl› yumu- 1. Pek küçük kucak çocu¤u.
flak, olumlu davranmak, “afla¤›dan al- 2. S›k›nt›ya, güç ifllere al›flmam›fl,
mak.” nazl› büyütülmüfl çocuk ya da genç.

157
anadan - araba
D anadan yeni do¤mufla dön- cakt›k.” (Ç. Altan)
mek: APTES
Dertsiz, tasas›z, sa¤l›kl› bir duru- D aptesinden flüphesi olmamak:
ma gelmek. Yapt›¤› iflte kusuru olmad›¤›n› ke-
sin olarak bilmek.
D anan›n ak sütü gibi helâl ol-
mas›: ARA
Hiçbir flaibesi olmamak, gerçek-
ten hak etmek.

D
anas› a¤lamak:
Çok s›k›nt› çekmek, eziyet çek-
mek, bitkin duruma gelmek.

D anas›ndan do¤du¤una pifl-


man etmek (birini):
Çok eziyet etmek, çok üzmek,
bezdirmek. D arada kalmak:
‹ki taraf› uzlaflt›rmak üzere araya
D anas›ndan emdi¤i sütü bur- girme dolay›s›yla güç duruma düflmek.
nundan (fitil fitil) getirmek:
Yapt›¤›na bin piflman etmek. D aralar›ndan kara kedi geçmek
Cezas›n› vermek. (aralar›na kara kedi girmek):
‹ki dostun birbirine gücenmesi, iki
ANAHTAR dostun aras›na so¤ukluk girmesi.
D anahtar› beline takmak:
D aralar›ndan su s›zmamak:
Evde yönetimi ele almak.
Birbirleriyle çok yak›n, s›k› f›k› ar-
ANCA kadafll›k kurmak: “Bir zamanlar arala-
D anca beraber, kanca beraber: r›ndan su s›zm›yordu.” (A. Rasim)
Bir iflte iki ya da daha çok kimse-
D aralar›n› açmak:
nin, o ifl kötü de gitse, birbirinden ayr›l-
‹ki kifli aras›ndaki dostlu¤u, iliflkiyi
mamalar› gerekti¤ini anlat›r.
bozmak. “aralar›n› bozmak.”
D anlamazl›ktan gelmek: D aralar›n› bulmak:
Bir fleyi anlad›¤› hâlde anlamam›fl, Birbirleriyle anlaflamayan iki kifliyi
fark›na varmam›fl gibi davranmak. uzlaflt›rmak, bar›flt›rmak.

ANT D araya so¤ukluk girmek:


D ant içmek (ahdetmek): Dostluk ba¤› gevflemek.
Bir fleyi yapmaya ya da yapma-
maya ant ile söz vermek, yemin et- ARAMAK
mek: “Ant içmifltik, güya hiç ayr›lmaya- D arabas›n› düze ç›karmak:
Karfl›laflt›¤› güçlükleri yenip iflini

158
aray›p - arpac›
ARAMAK D arkas› al›nmak:
D aray›p taramak: Sona erdirilmek, bitirilmek, bir yerde
Dikkatle aramak, çok aramak. durdurulmak: “Kaçakç›l›¤›n arkas› al›nd›.”

ARAP SAÇI D arkas›na düflmek (tak›lmak)


D Arap saç›na dönmek: (bir iflin):
‹fller çok kar›fl›p çözümlenmesi 1. Bir ifli sona erdirmek için s›k›
güç bir duruma gelmek: “‹fller Arap sa- çal›flmak.
ç›na döndü.” 2. (Birini) gözden ay›rmayarak ar-
kas›ndan gitmek.
ARI
D ar› kovan› gibi ifllemek (bir yer): D arkas›n› dayamak (birine):
Gireni ç›kan› çok olmak. Birinin koruyuculu¤una güven-
mek, “arkas›n› vermek.”
D ar›n›n yuvas›na kaz›k (çöp)
dürtmek: ARMUT, -DU
Tehlikeli kifliyi k›flk›rtmak. D armut pifl a¤z›ma düfl:
Bir ifle hiç emek harcamaks›z›n
ARKA onun kendili¤inden olmas›n› bekleyen-
D arka ç›kmak: lerin durumu.
Bir kimseyi baflkalar›na karfl› ko-
rumak, kay›rmak. “Durmufl Efendi, ge- D armudun sap› var, üzümün
linine arka ç›kt›.” (S. Birsel) (kiraz›n) çöpü var demek:
Her fleye kusur bulmak, hiçbir fle-
D arka kap›dan ç›kmak: yi be¤enmemek.
Okuldan baflar›s›zl›kla ayr›lmak.
ARPA
D arkadan söylemek: D arpa boyu yol almak:
Pek az ilerlemek. Baflar› sa¤layamamak.

D arpac› kumrusu gibi düflün-


mek:

Kendisi bulunmad›¤› bir yerde bir


kimseyi çekifltirmek, dedikodusunu
yapmak.

D
arkadan vurmak: Ne yapaca¤›n› bilmeyerek derin
Bir kimse kendisine güvenen ve derin düflünmek: “Bekçi, arpac› kumru-
inanan birine gizlice kötülük etmek. su gibi düflünüp duruyordu.” (O. Kemal)
159
art - atefl
ART, -DI
D art niyet (düflünce):
Bir düflüncenin arkas›nda gizli tu-
tulan as›l düflünce.

ASKI
D ask›da kalmak (bir ifl):
Bir engel nedeniyle sonuca vara-
mamak. rendi.” (H. Pulur)

ASLAN D
aflk etmek:
D aslan kesilmek: H›zla vurmak: “Surat›na iki tokat
Aslan gibi güçlü ve cesur duruma aflk etti.” (Ö. Seyfettin)
gelmek.
D aslan pay›: AT
Hak edilenden daha çok al›nan D at çal›nd›ktan sonra ah›r›n
pay. kap›s›n› kapamak:
‹fl iflten geçtikten sonra önlem al-
ASTAR maya kalk›flmak.
D astar› yüzünden pahal› ol-
mak: D at oynatmak:
Bir iflin ayr›nt›lar›na harcan›lan Bildi¤i ve istedi¤i gibi davranmak.
para ya da emek, elde edilen sonucun
de¤erini aflmak, masrafl› olmak. D ata et, ite ot vermek:
Bir ifli ters yapmak.
AfiA⁄I
D afla¤› kal›r yeri olmamak (bi- Dat› alan Üsküdar’› geçti:
rinden, bir fleyden): F›rsat›n kaç›r›l›p art›k yap›lacak
Nitelikleri bak›m›ndan baflkalar›y- bir fleyin kalmad›¤›n› anlat›r.
la karfl›laflt›r›ld›¤›nda eksi¤i olmamak,
denk olmak. Dattan inip efle¤e binmek:
Bulundu¤u önemli görevden daha
D afla¤› tükürsem sakal›m, yu- afla¤› bir göreve al›nmak.
kar› tükürsem b›y›¤›m:
‹ki karfl›t ve ayn› derecede sak›n- ATEfi
cal› durum karfl›s›nda karar verme D atefl açmak:
zorlu¤unu anlat›r. Ateflli silâhla mermi atmaya bafl-
lamak, “atefl etmek.”
AfiIK, -⁄I
D afl›k atmak (biriyle): D atefl almaya gelmek:
Yar›fl etmek, yar›flmak: “Onlarla U¤rad›¤› yerden hemen ayr›lanlar
afl›k atamayaca¤›n› geç de olsa ö¤- için sitem olarak söylenir.

160
atefl - ayak
D atefl bacay› (saça¤›) sarmak: Dilenmek, para istemek, yard›m
Bir olay, önüne geçilemez, tehli- istemek.
keli bir durum almak.
Davucunu yalamak:
D atefl basmak: Umdu¤unu ele geçirememek.
K›zarmak, s›k›l›p bafl›na kan yürü-
mek. D avucunun içine almak:
D atefl püskürmek: Bir kimseyi bask› ve etkisi alt›na
Çok öfkeli olmak. “atefl saçmak” almak.

D atefle atmak (kendini): AVURT, -DU


Bile bile çok tehlikeli bir ifle girifl- D avurdu avurduna geçmek:
mek. Çok zay›flamak, “avurtlar› birbi-
rine geçmek.”
Datefli bafl›na vurmak:
Çok öfkelenmek, sinirlenmek, AYAK
coflmak. D ayak diremek:
Bir düflünceyi, bir davran›fl› sonu-
D ateflle oynamak: na kadar sürdürmek, kendi tutumun-
dan flaflmamak.

D
ayak sürümek:
1. Verilen bir ifli a¤›rdan almak.
2. Gönderilen yere iste¤i ile git-
memek.

D
ayak uydurmak:
Çok tehlikeli bir iflle u¤raflmak. Kendi görüfl ve davran›fl›n› baflka-
s›n›nkine benzetmek. “Çevremin de¤er-
D ateflten gömlek: lerine ayak uydurmaya çal›fl›yorum.”
Dayan›lmaz ac› ve s›k›nt›l› durum.
“Gurbet ateflten gömlek.” D
ayaklar› suya ermek:
Bir gerçe¤i anlayarak akl› bafl›na
ATMAK gelmek.
D at›p tutmak:
Bir kimse ya da bir fley için kötü D
aya¤›na ba¤ olmak (biri):
konuflmak: “Hakk›mda at›p tuttu¤un Bulundu¤u yerden ayr›lmas›na ya
do¤ru mu?” (R. Ilgaz) 2. Abart›l› ko- da yapt›¤› ifli sürdürmesine engel olmak.
nuflmak.
D aya¤›na çelme takmak (biri-
AVUÇ, -CU nin):
D avuç (el) açmak: ‹flinde yükselmesine engel olmak.

161
aya¤› - ayr›
D aya¤›na dolanmak (dolafl- D ayaklar alt›na almak:
mak): Önem verilmesi gereken fleyleri
1. Baflkas›na yapmay› tasarlad›¤› hiçe saymak, çi¤nemek. “Namusumu
kötülük kendi bafl›na gelmek. ayaklar alt›na ald›.”
2. ‹fl yapmakta olan birine engel
olmak. D ayaklar› yere de¤memek:
Çok sevinmek.
D aya¤›na gelmek:
1. Alçak gönüllülük göstererek bi- D ayaklar›na kara su (kara su-
rinin yan›na gelmek. lar) inmek:
2. Emek verilmeden elde edilmek: Uzun süre ayakta kalmak ya da
“K›smet aya¤›na geldi.” yürümekten çok yorulmak: “Çarfl› çarfl›
dolaflmaktan ayaklar›ma kara su indi.”
D aya¤›na ip takmak:
Bir kimseyi çekifltirmek. AYI
D ay›ya kaval çalmak:
D aya¤›na (ayaklar›na) kapan- Anlay›fls›z bir kimseye bir fley an-
mak: latmaya çal›flmak.
1. Alçal›rcas›na yalvarmak: “San-
d›lar ki üç gün sonra dönüp a¤an›n AYIKLAMAK
aya¤›na kapanacak.” (N. Cumal›) D ay›kla pirincin tafl›n›:
2. Ba¤›fllanmak için yalvarmak. Bir iflin pek kar›fl›k ve içinden ç›-
k›lmaz durumda oldu¤unu anlatmak
Daya¤›na kira istemek: için kullan›l›r.
Gelmeye nazlanmak, gitmeye
üflenmek. AYILMAK
D ay›l›p bay›lmak:
D aya¤›n› çekmek: 1. Birini kendinden geçercesine
S›k s›k gitti¤i yere art›k u¤ramaz sevmek.
olmak, ilgiyi kesmek. 2. Afl›r› ölçüde sinir bunal›mlar›
geçirmek.
D aya¤›n› denk almak:
Baflkalar›n›n kendisine yapmas› AYLIK
olas›l›¤› bulunan kötülüklere karfl› uya- D ayl›k ba¤lanmak:
n›k davranmak. Emekli olan ya da baflka neden-
lerle çal›flmayanlara her ay için belirli
D aya¤›n› kayd›rmak: bir paray› ödemeyi üstlenmek.
Bir yolunu bulup birini iflinden
uzaklaflt›rmak, “aya¤›n›n alt›na kar- AYRI
puz kabu¤u koymak.” D ayr›s› gayr›s› olmamak:
Birbirinden hiçbir fley esirgemeye-
D aya¤›n›n pabucu olamamak cek durumda olmak. “Bizim ayr›m›z
(biri ötekinin): gayr›m›z yok. Mal ha senin üzerine ol-
De¤erce ondan afla¤› olmak. mufl ha benim.” (H. fientürk)
162
ayyuk - aziz
AYYUK
D ayyuka ç›kmak: D az günün adam› olmamak:
1. (ses için) Yükselmek. Çok yaflam›fl, çok görmüfl bulun-
2. (dedikodu için) Herkesçe duyul- mak.
mak, yay›lmak.
D azizlik etmek:
AZ fiaka olarak aldatmak.
D az buçuk:
Bir parça, biraz: “Senin az buçuk
flairli¤in de vard›r.”

163
baba - bal›k

B
BABA BAH‹S, -HS‹
D baba evi (oca¤›, yurdu): D bahis tutuflmak:
Babadan, dededen kalma ev, top- Görüflünde ya da iddias›nda hakl›
rak, yurt, “baba yurdu:” “Baba evi de- ç›kacak tarafa bir fley verilmesini kabul
dik, satmaya k›yamad›k.” “baba yurdu” eden sözlü anlaflma yapmak, “bahse
girmek”
D
babas›na rahmet okutmak :
1. Babas›ndan daha kötü olmak. BAHT
2. Babas›na dua ettirecek davra- D baht› ba¤l› olmak:
n›flta bulunmak. 1. Talihi kapal› olmak.
2. (k›zlar için) Evlenecek istekli
D babas› tutmak (babalar› üs- ç›kmamak.
tünde olmak):
Çok öfkelenmek, öfkesi her hâliy- BAKLA
le belli olmak. D baklay› a¤z›ndan ç›karmak:
1. Sabr› tükenip o zamana kadar
BACA söylemedi¤i fleyleri söylemeye baflla-
D bacas› tütmez olmak: mak.
Ailesi da¤›lmak ya da ifli bozulmak. 2. Aç›k söylemekten kaç›nd›¤› bir
sorunu sonunda aç›klamak: “Ç›kar a¤-
BA⁄IR, -⁄RI z›ndan baklay› da sorun çözülsün.”
D ba¤r› yanmak: (M. Kemal)
1. Üzüntü çekmek, çok ac› duy-
mak. BAL
2. Çok susam›fl olmak. D bal alacak çiçe¤i bilmek (bul-
mak):
D ba¤r›na tafl basmak: Ç›kar sa¤lanabilecek yeri ya da
fleyi bilmek ya da bulmak.

BALIK
D bal›k istifi:
Çok s›k›fl›k olarak bir yere dolmufl
(insanlar).

D bal›k kava¤a ç›k›nca:


Hiçbir zaman olmayacak ifller için
Sesini ç›karmaks›z›n her türlü ac›- söylenir.
ya katlanmak: “K›smet böyleymifl de-
rim, ba¤r›ma tafl basar›m.”

164
balta - bafl
BALTA mek için, araç olarak kullanmak.
D balta olmak (birine):
BAS‹RET
D basireti ba¤lanmak:
‹yi düflünemez, gerçe¤i göremez
bir duruma düflmek: “Bazen en ak›ll›
insanlar›n bile böyle aptalca ifller ya-
pacak kadar basiretleri ba¤lan›r.”

BASKIN
Direnerek bir fley istemek, vakitli D bask›n ç›kmak (gelmek):
vakitsiz tedirgin etmek, musallat olmak. (Karfl›laflt›rma konusu olan kimse-
yi) geçmek, üstünlü¤ünü göstermek.
D baltay› tafla vurmak:
Fark›nda olmayarak birine doku- Dbask›n yapmak:
nacak sözler söylemek, “pot k›rmak”, 1. Suç ifllendi¤i ya da suçlular›n bu-
“çam devirmek.” lundu¤u san›lan bir yere ans›z›n girmek.
2. Düflmana ans›z›n sald›rmak.
BAM TEL‹ 3. Ans›z›n konuk gelmek.
D bam teline basmak (dokun-
mak): D bast›¤› yerde ot bitmez:
En çok k›zaca¤› fleyi yapmak ya Gitti¤i yere u¤ursuzluk götürür,
da sözü söylemek. gitti¤i yerin bereketini kurutur.

BANA
Dbast›¤› yeri bilmemek:
D bana m›s›n dememek:
1. Çok sevinmek.
Hiçbir fley etkili olmamak, ald›r›fl
2. fiaflk›nl›ktan nerede oldu¤unu
etmemek. “‹ki i¤ne vurdurdum, bafl›-
seçememek, durumunu kontrol ede-
m›n a¤r›s› bana m›s›n demedi.”
memek.
BARUT
BAfi
D barut kesilmek (olmak):
D bafl a¤r›tmak:
Çok öfkelenmek.
Tedirgin etmek, b›kk›nl›k vermek,
Dbarutu bitmek: can s›kmak.
Dayanacak gücü, malzemesi kal-
mamak. Dbafl›n› alamamak (bir fleyden):
Çok u¤raflt›ran bir konu yüzünden
D barut kokusu gelmek: vakit ve f›rsat bulamamak: “‹fllerden
Savafl tehlikesi sezilmek. bafl›m›z› alam›yoruz ki tatil yapal›m.”

BASAMAK D
bafl afla¤› gitmek:
D basamak yapmak: Sürekli zarar görmek ya da kötü-
Bir durumu daha yükse¤ine erifl- leflmek.

165
bafl - bafl›na
D bafl ba¤lamak: D bafl üstünde tutmak:
1. Biriyle sözlemek. Çok iyi a¤›rlamak.
2. Baflak vermek.
3. Birine ya da bir fleye ba¤lan- D bafla ç›kmak (bir fleyle):
mak. Bir fleye gücü yetmek: “Biz onlarla
bafla ç›kamay›z.”
D bafl bafla (kafa kafaya) ver-
mek: D bafl› çatlamak:
Bafl› çok a¤r›mak.

D bafl› daralmak:
(Para yönünden) s›k›nt›ya, darl›¤a
düflmek. “Bafl›n›z darald›¤›nda beni
aray›n.”

1. ‹ki ya da daha çok kimse bir ifli D bafl› gö¤e ermek (de¤mek):
aralar›nda konuflmak için bir araya Beklenmeyen bir mutlulu¤a ermek
gelmek. (alay).
2. Dayan›flmak: “Bafl bafla verir-
D bafl› kazan gibi olmak:
sek her engeli aflar›z.”
Bafl›nda u¤ultulu bir sersemlik olmak.
D bafl edememek (bir kimseyle,
D bafl›na buyruk:
bir fleyle):
Bir kimseyi yola getirmeye ya da
bir fleyi yapmaya gücü yetmemek.

D bafl e¤mek:
1. Sayg› göstermek için bafl e¤e-
rek selâmlamak. “Padiflah›n önünde
bafl e¤ip el öptüler.”
2. Direnmekten vazgeçip buyruk Kimseden izin almaks›z›n diledi¤i
alt›na girmek, “boyun e¤mek.” gibi davranan.

D bafl göstermek: D bafl›na çalmak (birinin):


Belirmek, ortaya ç›kmak, vuku Bir fleyi öfkeyle, nefretle geri vermek.
bulmak. “Çocukta bafl gösteren de¤i-
fliklikleri sezememiflti.” D bafl›na çorap örmek:
Birine, haberi olmadan kötü duru-
D bafl kald›rmak: ma düflürücü davran›flta bulunmak.
Ayaklanmak, yönetime karfl› gel-
D bafl›na devlet kuflu konmak:
mek, isyan etmek. “Büyüklerine bafl
Beklemedi¤i büyük bir nimeti ele
kald›rma yavrum.”
geçirmek.

166
bafl›na - bafl›n›

D bafl›na ekflimek: D bafl›ndan büyük ifllere girifl-


Baflkalar›n›n istemedi¤i kimse ya mek (kalk›flmak):
da fley, kendisinin üstüne kalmak.

D bafl›na karalar ba¤lamak:


Çok kederlenmek.

D bafl›na sarmak (bir fleyi biri-


nin):
Bir fleyi birine musallat etmek.

D bafl›na taç etmek:


Gücünün üstünde olan ifllere kal-
Çok de¤er vermek, ilgi göstermek.
k›flmak.
D bafl›na tafl düflmek (ya¤mak):
D bafl›ndan korkmak:
Felâkate u¤ramak.
Hayat›ndan kayg› duymak, ceza-
D bafl›na vur, a¤z›ndan lokma- land›r›lmaktan korkmak.
s›n› al:
D bafl›ndan savmak:
Uysal ve sessiz kimseler için kul-
Bir istekte bulunan› sözde bir se-
lan›l›r.
beple uzaklaflt›rmak: “Bafl›mdan sav-
D bafl›na vurmak: mak için akla karay› seçtim.” (R. Halit
Karay)
1. (‹çti¤i içki yüzünden) ne yapt›-
¤›n› bilemez bir duruma düflmek.
D bafl›n› a¤r›tmak:
2. (Gaz ya da s›caktan) bafl› a¤r›-
1. Gereksiz sözlerle birini bunalt-
mak.
mak.
D bafl›nda de¤irmen çevirmek: 2. Bir ifl için birini tedirgin etmek,
u¤raflt›rmak: “‹kide bir ah evim vah evim
Gürültü ile tedirgin etmek.
diyerek bafl›m› a¤r›tma.” (T. Bu¤ra)
D bafl›nda kavak yeli esmek:
D bafl›n› al›p gitmek:
1. (genç için) Sorumluluk duygu-
‹zin almadan ve gidece¤i yeri bil-
sundan uzak, zevk, e¤lence peflinde
dirmeden gitmek, savuflmak. “Bafl›m›
koflmak.
al›p gidece¤im buralardan.” (R. N.
2. Gerçekleflmeyecek fleyler dü-
Güntekin)
flünerek vakit geçimek.

D bafl›n› ba¤lamak:
D bafl›ndan afla¤› kaynar sular
Birini niflanlamak ya da evlendir-
dökülmek:
mek.
Üzüntülü ya da kötü bir olay karfl›-
s›nda birdenbire büyük bir s›k›nt› duy-
mak.

167
bafl›n› - bel

D bafl›n› belâya sokmak (biri- Kimseden yard›m görmeden ken-


nin): di iflini kendi yapmak. “Sen telâfllan-
Birini, kötü sonuçlar verecek bir du- ma, bafl›m›z›n çaresine bakaca¤›z.”
ruma itmek, “bafl›n› derde sokmak.” (H. Coflkun)

D bafl›n› dinlemek: D bafl›n›n (can›n›n) derdine


Kalabal›ktan, gürültüden ve iflten düflmek:
uzaklafl›p sessiz, sakin kalmak, din- Baflka bir fleyle ilgilenmeyecek
lenmek: “Birkaç gün bafl›m› dinlemek kadar s›k›nt›l› durumda bulunmak.
istiyorum.”
D bafl›n›n etini yemek (birinin):
D bafl›n› ezmek: Karfl›s›ndakini bezdirinceye, b›kt›-
Bir daha kötülük edemeyecek du- r›ncaya kadar sürekli söylemek. “‹ki y›ld›r
ruma getirmek: “Y›lan›n bafl› küçükken araba araba diye bafl›m›n etini yiyor.”
ezilmelidir.”
D bafltan aya¤› (aya¤a):
D bafl›n› gözünü yarmak: Tümü, bütünü, bir uçtan öbür uca
Bir ifli kötü, eksik, yanl›fl yapmak, kadar.
bir ifli istenildi¤i gibi yapmamak.
BATMAK
D bafl›n› kafl›maya vakti olmamak D batt› bal›k yan gider:
(bafl›n› kafl›yacak vakti olmamak): ‹fller kötü gitti¤ine göre, art›k iste-
Arada en ufak baflka bir ifl yapa- nildi¤i gibi davran›labilir.
mayacak kadar s›k›fl›k durumda ol-
mak: “Yaz aylar›nda çiftçinin bafl›n› BAYRAK, -⁄I
kafl›yacak vakti yoktur.” D bayrak açmak:
1. Bir ülkü yolunda toplanmaya
D bafl›n› yakmak: ça¤›rmak.
Güç bir duruma sokmak. 2. ‹syan etmek, karfl› ç›kmak.

D bafl›n›n alt›ndan ç›kmak (bir BAYRAM


fley, birinin): D bayram etmek (yapmak):
Birinin hilesiyle yap›lmak. Çok sevinmek.

D bafl›n›n çaresine bakmak: D bayramda seyranda:


Seyrek olarak, arada s›rada.

BEL
D bel ba¤lamak:
Birisinin kendisine yard›mc› olaca-
¤›na inanmak, güvenmek: “Ona bel
ba¤lamakla hata ediyorsun.”

168
beli - bݍak
D beli bükülmek: Azalmak, k›tlaflmak, çabuk tüken-
Güçsüz kalmak, bir ifl yapamaya- mek: “Paran›n beti bereketi kalmad›.”
cak duruma düflmek.
BEY‹N, -YN‹
D belini do¤rultmak: D beyin y›kamak:
Yeniden durumu düzeltmek. ‹nsan›, kendine özgü düflünce ve
dünya görüflüne yabanc›laflt›rmak,
D belini k›rmak: baflka yönde düflünür ve davran›r du-
1. Birini bir fleyi yapamaz duruma ruma getirmek amac›yla çeflitli yollarla
getirmek. etkilemek.
2. Bir iflin, yap›lmas› en güç bölü-
münü yapmak. D beyni sulanmak:
Düzgün düflünemez olmak, buna-
BEN (3) mak.
D benden günah gitti (benden
söylemesi): D beyninde flimflekler çakmak:
1. Çok üzülmek, sars›lmak.
2. Zihninde birdenbire düflünce
do¤mak.

D beyninden vurulmufla dön-


mek:

Ben üzerime borç sayd›¤›m fleyi


söyledim. Sözlerimi dinlemez, bildi¤ini
yaparsa ortaya ç›kacak kötü sonuçtan
ötürü kendimi suçlu saymam.

BEN‹Z, -NZ‹
D benzi atmak (uçmak): Beklenmedik bir durum karfl›s›nda
Ans›z›n yüzünün rengi sararmak, ola¤anüstü bir üzüntü ve flaflk›nl›¤a
solmak: “Çocu¤un korkudan benzi att›.” u¤ramak.

BEfi D beynini kemirmek:


D befl para etmez: Rahats›zl›k vermek, huzurunu ka-
Hiçbir de¤eri yok, ifle yaramaz. ç›rmak.

D befl paral›k olmak: BIÇAK, -⁄I


Alçalmak, kusurlar› a盤a ç›kmak. D b›çak kemi¤e dayanmak:
Çekilen s›k›nt› art›k katlan›lama-
BET (1) yacak bir duruma gelmek.
D beti bereketi kalmamak (kaçmak):

169
bݍak - bir
D b›çak s›rt›: geliyor, asl›nda her fleyin fark›nda.”
Çok az (fark), çok yak›n (aral›k).
B‹N
BIYIK, -⁄I D bin dereden su getirmek:
D b›y›k alt›ndan gülmek: Birini kand›rmak için birçok sebep
Birinin durumunu belli etmemeye ileri sürmek, dil dökmek.
çal›flarak gülümsemek: “Bazen b›y›k
alt›ndan bana güldüklerini hisseder- D bin kal›ba girmek:
dim.” Birbirine benzemeyen birçok ifl
yapmak, sürekli olarak düflünce de¤ifl-
B‹LEK, -⁄‹ tirmek.
D bile¤ine güvenmek:
Gücüne ve hünerine güvenmek. D bin tarakta bezi olmak:
Birçok iflle u¤raflmak.
B‹LG‹Ç
D bilgiçlik satmak (taslamak): D bini bir paraya:
1. Pek çok ve ucuz.
2. Pek çok yap›lan, pek çok olan.

B‹NMEK
D bindi¤i dal› kesmek:
(Kendisine gerekli ve yararl› olan
fleyi) fark›nda olmadan yarars›z duru-
ma getirmek, kendi eliyle yok etmek:
“Sen bu hareketinle bindi¤in dal› kesti-
Bilmedi¤i hâlde bilir görünmek, ¤inin fark›nda m›s›n?”
bilgin geçinmek: “Bilgili adam, bilgiçlik
B‹R
taslamaz.”
D bir at›ml›k barutu olmak (kal-
B‹LMEK mak):
D bildi¤ini okumak: Bir konuda yapabilece¤i çok az
Herkes ne derse desin bildi¤i, is- fleyi bulunmak.
tedi¤i gibi davranmak: “Herkesi dinler
D bir aya¤› çukurda olmak:
ama sonunda yine bildi¤ini okur.” (S.
Yaflayacak çok az zaman› kalm›fl
Özlem)
olmak; çok yafllanm›fl olmak.
D bile bile lâdes:
Kötü bir durumu -öyle gerekti¤i D bir ayak üstünde bin yalan
için- kabullenmifl görünme, bilerek al- söylemek (bir ayak üstünde k›rk ya-
danm›fl görünme. lan›n belini bükmek):
Çok k›sa sürede pek çok yalan
D bilmezlikten gelmek: söylemek.
Bilmiyor görünmek: “Bilmezlikten

170
bir baltaya - bir yast›¤a
D bir baltaya sap olmak: D bir hofl olmak:
Belirli bir ifl sahibi olmak. “Önce 1. fiafl›rmak.
okuyup bir baltaya sap ol.” 2. Hüzünlenmek.

D bir bardak suda f›rt›na kopar- D bir kap›ya ç›kmak:


mak: Ayn› sonuca varmak.
Önemsiz, küçük bir sorunu büyüt-
mek; büyük bir olay durumuna getir- D bir kafl›k suda bo¤mak:
mek: “Yunanistan, bir bardak suda f›r- Bir kimseye çok k›zmak ya da öf-
t›na koparmay› pek sever.” (Bas›n) kelenmek. “F›rsat›n› bulsa onu bir ka-
fl›k suda bo¤acak.”
D bir çuval inciri berbat etmek:
Düzelmekte olan bir durumu yer- D bir kula¤›ndan girip öbür ku-
siz, yanl›fl davran›fllarla bozmak. la¤›ndan ç›kmak:
Söylenen söze önem vermemek,
D bir dalda durmamak: kulak asmamak.
S›k s›k ifl ya da düflünce de¤ifltir-
mek. D bir paral›k etmek:
Çok utanacak, de¤ersiz, ifle yara-
D bir dedi¤ini iki etmemek (biri-
maz bir duruma düflürmek.
nin):
Her istedi¤ini hemen yapmak,
D bir pula satmak:
“bir sözünü iki etmemek.”
Bir kimseyi bir ç›kar u¤runa har-
camak.
D bir dikili a¤ac› olmamak:
Evi ya da mülkü olmamak: “Ancak
D bir s›k›ml›k can› olmak:
karn›m› doyurabiliyorum; flu dünyada
Çok c›l›z ve güçsüz olmak: “Bir s›-
bir dikili a¤ac›m bile yok.” (H. fientürk)
k›ml›k can› var, bir de adamlara haka-
ret etmifl.” (K. Tahir)
D bir dirhem bal için bir çeki
keçiboynuzu çi¤nemek:
D bir fleye benzememek:
Verimi az, zahmeti çok olan bir ifl-
‹fle yarar durumda olmamak.
le u¤raflmak.

D bir eli ya¤da bir eli balda ol- D bir taflla iki kufl vurmak:
mak: Bir davran›flla birden çok yararl›
Varl›k ve bolluk içinde olmak: “Ra- sonuca ulaflmak.
sim’e var›rsan rahat edersin; bir elin ya¤-
da bir elin balda olur.” (M. fi. Esendal) D bir yast›¤a bafl koymak:
(Kar› koca) evli bulunmak.
D bir elle verdi¤ini öbür elle almak:
Yapar göründü¤ü bir iyili¤i, sa¤la-
d›¤› bir ç›karla ödetmek.

171
bir yast›kta - bofla
D bir yast›kta kocamak: teksiz yemek, ifltah› kesilmek ya da
(Kar› koca birlikte) uzun bir ömür sevdi¤i bir kimsenin yoklu¤u dolay›s›y-
sürmek. la bir yiyece¤i yaln›z bafl›na yemekten
üzüntü duymak.
D bir yafl›na daha girmek:
fiimdiye de¤in görmedi¤i flafl›la- D bo¤az›na durmak:
cak yeni bir fleyle karfl›laflmak. “Bir ya- Yedi¤i fleyi yutamamak. “Çok h›zl›
fl›ma daha girdim; her fley akl›ma ge- yiyorsun, bo¤az›na duracak.”
lirdi de tefle ay› oynatmak gelmezdi.”
(fi. Süreyya Aydemir) D bo¤az›ndan kesmek:
Yiyip içmede çok tutumlu davran-
D bir yiyip bin flükretmek: mak.
Kötü durumda olanlara bakarak D bo¤az›n› y›rtmak:
kendi durumunun de¤erini bilmek. Olanca gücüyle ba¤›rmak.

D bire bin katmak: BOHÇA


Çok abartmak: “Endiflelenme, hep D bohças›n› koltu¤una vermek:
bire bin katarak anlat›r.” (O. Pamuk) ‹fline son vermek, kovmak.

B‹Z BORÇ
D biz att›k kemik diye, el kapt› D borç bilmek (saymak):
ilik diye: Bir fley yapmay› yerine getirilmesi
Bizim ifle yaramaz diye vazgeçti- gereken bir ifl olarak de¤erlendirmek.
¤imizi baflkalar› de¤erli buldu.
D borca batmak:
BO⁄AZ Çok borçlu olmak: “Adamca¤›z
D bo¤az bo¤aza (g›rtlak g›rtla- ç›rp›nd›kça borca bat›yordu.”
¤a) gelmek:
Birbirini bo¤mak istercesine, zorlu BORU
kavga etmek. D borusu ötmek:
Sözü geçmek, yetkisi olmak: “Bura-
D bo¤az derdi: da senin borun ötmez, dedi.” (R. Ilgaz)
1. Geçim için u¤raflma.
2. Yemek piflirme, haz›rlama s›- D borusunu çalmak (birinin):
k›nt›lar›. Ç›kar sa¤lad›¤› kimsenin davas›n›
gütmek.
D bo¤az toklu¤una (çal›flmak):
Ayr›ca para almadan, sadece kar- BOfi
n›n› doyurma karfl›l›¤› olarak çal›flmak. D bofla at›p dolu tutmak (vur-
mak):
D bo¤az›na dizilmek (bo¤az›n- Umutsuz olarak giriflilen bir ifl, iyi
dan geçmemek): sonuç vermek.
Üzüntü, kayg› gibi nedenlerle is-

172
bofl - bozgun
D bofl bulunmak: yetenek bak›m›ndan eskileri geçmesi.
1. Dikkatsiz ve dalg›n bulunmak:
“Bofl bulunmufl, kanm›fl, kand›r›lm›flt›.” BOYUN, -YNU
2. Söylenmesi sak›ncal› olan bir D boyun e¤mek:
fleyi söyleyivermek. ‹steyerek ya da istemeyerek uy-
mak, katlanmak. bk. “bafl e¤mek”
D bofl gezenin bofl kalfas›:
‹flsiz güçsüz dolaflan kimse. D boynu k›ldan ince olmak:
Haks›z oldu¤u anlafl›ld›¤›nda veri-
D bofl gözlerle bakmak: lecek her cezaya raz› olmak: “Adalete
Anlams›z bakmak. karfl› boynum k›ldan incedir.”

D bofla ç›kmak: D boynunu bükmek:


(Umut, düflünce gibi fleyler) So-
nuç vermemek, gerçekleflmemek.

BOY
D boy göstermek:

1. Ac›nd›r›c›, çaresiz bir durumda


kalmak: “Boynunu büküp yan›m›zdan
ayr›ld›.” (O. Pamuk)
2. Bir durumu, bir ifli ister istemez
kabul etmek.

1. Görünmek. D boynunu vurmak:


2. Gösterifl yapmak: “Buraya boy Bafl›n› keserek öldürmek.
göstermeye mi geldin?”
BOYUNDURUK
D boy ölçüflmek (birisiyle): D boyunduruk alt›na girmek:
Yar›flmak: “Sen onunla boy ölçü- Baflkas›n›n bask›s› alt›nda kal-
flemezsin.” mak: “Türk milletinin boyunduruk alt›-
na girmeyece¤ini herkes anlamal›d›r.”
D boyunun ölçüsünü almak:
Kendi yetersizli¤ini, beceriksizli¤i- BOZGUN
ni anlamak; bekledi¤i yak›nl›¤› göre- D bozguna u¤ramak:
memek. Yenilip periflan olmak, da¤›lmak,
hezimete u¤ramak. “Bozguna u¤rayan
BOYNUZ Yunan ordusu, her taraf› yak›p y›karak
D boynuzun kula¤› geçmesi: kaç›yordu.” (A. Tufan)
Bir konuda daha sonra yetiflenler

173
bozuk - burnu
BOZUK D burnu büyümek:
D bozuk para gibi harcamak: Kibirlenmek, büyüklenmek, “bur-
De¤erini düflürecek flekilde bir nu kaf da¤›nda olmak”, “burnu ha-
kimseden yararlanmaya kalk›flmak. vada.”

BOZUNTU D burnu sürtülmek (burnunu


D bozuntuya vermemek: sürtmek):
Hofluna gitmeyen bir durumu ya da S›k›nt› çektikten sonra daha önce
fark›na vard›¤› bir yanl›fl› fark etmemifl be¤enmedi¤i bir durumu kabul etmek,
gibi davranmak: “Bozuntuya verme- gururundan vazgeçmek.
dim, yan›ndan ayr›ld›m.” (Ö. Seyfettin)
D burnuna girmek:
BUCAK, -⁄I Birine çok sokulmak, “burnunun
D bucak bucak kaçmak: dibine sokulmak”
Bir olay, bir durum ya da bir kim-
seyle karfl›laflmamak için ortada gö- D burnundan (fitil fitil) gelmek:
rünmemeye çal›flmak. Elde etti¤i güzel fley, sonradan ge-
len üzüntüler üzerine kendisine zehir
D bugünden tezi yok: olmak: “Sabahki o tatl› e¤lentiler, flimdi
Hemen flimdi, derhal. fitil fitil burnumdan gelmeye bafllad›.”

BULANIK D burnundan k›l ald›rmamak:


D bulan›k suda bal›k avlamak: Kendisine hiç söz söyletmemek;
Kar›fl›k durumlardan yararlanarak en küçük bir elefltiriye ya da itiraza si-
kendi ç›kar›n› sa¤lamak: “Bunlar›nki nirlenip köpürecek kadar huysuz olmak.
hizmet de¤il, bulan›k suda bal›k avla-
mak.” D burnundan solumak:
Çok öfkelenmifl olmak.
BULMAK
D buldukça bunamak: D burnundan yakalamak (birini):
Buldu¤uyla yetinmemek, durumu Birini yönetimi alt›na almak, kaça-
iyilefltikçe daha iyisini istemek. mak bulamayaca¤› duruma getirmek.

BULUT D burnunu k›rmak:


D buluttan nem kapmak: Birini zor durumda b›rakarak bü-
En küçük bir fleyden al›nmak, çok yüklenmesini ya da direnmesini yok
al›ngan olmak: “‹yiydi dürüsttü ama bu- etmek.
luttan nem kapan bir adamd›.” (B. Felek)
D burnunun dikine (do¤rusuna)
BURUN, -RNU gitmek:
D burun k›v›rmak: Ö¤üt dinlemeyerek kendi bildi¤i
Önem vermemek, küçümsemek, gibi davranmak.
be¤enmemek.

174
burnunun - büyük
D burnunun dire¤i k›r›lmak:
Çok pis bir koku duyarak tedirgin
olmak.

D burnunun dire¤i s›zlamak:


(Maddî ya da manevî) çok ac›
duymak, çok üzülmek.

D burnunun ucunu görmemek: ayaklar›m buz kesti.”


1. Çok sarhofl olmak.
2. Az sonra ortaya ç›kacak duru- D buz üstüne yaz› yazmak:
mu görememek. 1. Süresi, etkisi çok az olacak bir
ifl yapmak.
D burnunun yeli harman savur- 2. Bir kimseye etki yapmayan
mak: sözler söylemek.
1. Büyüklenmek, böbürlenmek.
2. Çok öfkelenmek. BÜYÜK
D büyük oynamak:
BUZ Büyük bir tehlikeyi göze alarak
D buz kesmek (tutmak): büyük bir ifle giriflmek.
Çok üflümek: “Oda çok so¤uktu;

175
cad› - can›

C
CADI Büyük bir dikkatle dinlemek: “S›-
D cad› kazan›: n›fta ö¤retmenimin anlatt›klar›n› can
Herkesin birbirine düfltü¤ü, dedi- kula¤› ile dinlerim.”
kodunun çok oldu¤u yer.
D can pazar›:
CAN Herkesin kendi can›n›n kayg›s›na
D can atmak: düfltü¤ü ve kendini kurtarmaya çal›flt›-
Herhangi bir fleyi ya da durumu ¤› durum. “Can pazar› yi¤idim, herkes
elde etmeyi çok istemek. kendi can›n›n derdine düflmüfl.”
(O. Asena)
D can çekiflmek:
Ölmek üzere bulunmak: “Yuvas›n- D can yakmak:
dan düflen küçük serçe can çekifliyordu.” 1. Zulmetmek, eziyet etmek.
2. Bir kimseyi büyük zarar ve zi-
D can damar›na basmak (bir
yana sokmak.
kimsenin):
3. Üzmek, ac› vermek. “Ayr›l›klar
Bir iflin en önemli yan› üzerinde
her zaman can yakar.” (A. Rasim)
durmak.

D can evinden vurmak: D cana can katmak:


Bir kimseye en çok önem verdi¤i Yaflama gücünü art›rmak. “Hofl
ya da en çok duyarl›k gösterdi¤i yö- geldin bebek! Can›m›za can katt›n.”
nünden sald›rmak. (R. Erduran)

D can havli ile: D can› burnuna gelmek:


Ölüm korkusundan do¤an güçlü Bir fley yaparken çok zorluk çek-
bir tepkiyle: “Can havli ile duvardaki mek, çok bunalmak.
parmakl›klara tutundu.” (P. Safa)
D can› ç›kmak:
D can kayg›s›na düflmek: 1. Çok yorulmak ya da çok zorluk
Her fleyi b›rak›p kendi varl›¤›n› ko- çekmek. “Tarlada çal›flmaktan can›m
ruma ya da kurtarma çabas›nda olmak. ç›kt›.”
2. Ölmek.
D can kula¤› ile dinlemek:
3. Çok y›pranmak. “Araban›n ca-
n›n› ç›karm›fls›n.”

D can› tez:
Beklemeye dayanamayan, sab›r-
s›z: “Dedem can› tez bir adamd›.”

176
can› - cesaret
D can› yanmak: y›pratmamak, sa¤l›¤›n›n de¤erini bil-
1. Çok ac› duymak. mek, onu koruyacak önlemler almak:
2. Ac› bir deneme geçirmek; bir “Can›m› sokakta m› buldum? Elbette
iflte zarar görmek. gezip dolaflaca¤›m.”

D can›na okumak: D canla baflla (çal›flmak):


1. ‹yi bir fleyi berbat etmek. Seve seve, her türlü yorgunlu¤u
2. Bir kimseye büyük bir zarar göze alarak, var gücüyle çal›flmak:
vermek. “Bir ev sahibi olmak için canla baflla
çal›fl›yoruz.”
D can›na susamak:
Belâs›n› aramak. CANAVAR
D canavar kesilmek:
D can›na tak demek (tak et- H›rç›nlaflmak, canavar gibi olmak.
mek):
CEP, -B‹
Dayanamaz duruma gelmek, sab-
D cebi para görmek:
r› kalmamak. “Yaln›zl›k can›ma tak de-
Paras› yokken para kazanmaya
di.” “can›na yetmek.”
bafllamak. “Cebi para gördü ya bizi ta-
n›maz art›k.” (O. Duru)
D can›ndan bezmek (b›kmak,
usanmak): D cebinden ç›karmak (birini):
Ölümü göze alacak kadar s›k›nt› Ondan çok üstün olmak.
içinde olmak: “‹flsizlik ve hastal›k fiük-
rü’yü can›ndan bezdirmiflti.” D cebine indirmek (atmak):
(Para için) Hakk› olmad›¤› hâlde
D can›n› (bir yere) dar atmak: kendine mal etmek.

D cebini doldurmak:
Karfl›laflt›¤› elveriflli durumlardan
yararlanarak bol para kazanmak.

CEPHE
D cephe almak (birine karfl›):
Düflmanca bir tutum içine girmek,
Bir tehlikeden güçlükle kurtularak bir düflünceye karfl› olmak, direnmek.
bir yere s›¤›nmak. “Kendisine haks›z yere cephe al›nd›¤›-
n› belirtiyor.” (Gazeteler)
D can›n› difline takmak:
Her türlü tehlikeyi ve s›k›nt›lar› gö- CESARET
ze alarak ifle giriflmek. D cesaret etmek:
Korkulmas› gereken bir ifle kork-
D can›n› sokakta bulmamak: madan giriflmek, göze almak: “Bu hava-
Olur olmaz fleyler için vücudunu da yola ç›kmaya nas›l cesaret ettiniz?”

177
cevahir - curcuna
CEVAH‹R
D cevahir (cevher) yumurtla- D ci¤erini yakmak:
mak: Bir kimseye büyük bir ac› çektirmek.

C‹N
D cin çarpm›fla dönmek:
Neye u¤rad›¤›n› bilemeyecek ka-
dar kötü bir duruma düflmek.

D cin fikirli olmak:


Çok anlay›fll›, çok kurnaz, zeki
olmak.
De¤erli sözler söyledi¤ini sanarak
saçmalayanlar için alay yollu söylenir. D cinler cirit oynamak (bir yerde):
O yer ›ss›z olmak, hiç kimse bu-
CEZA lunmamak.
D ceza çekmek:
1. Hapiste yatmak: “H›rs›zl›ktan D cinleri aya¤a kalkmak:
üç y›l ceza çekti.” Çok sinirlenmek, “cinleri bafl›na
2. Herhangi bir cezan›n ya da toplanmak”, “cini tepesine ç›kmak”,
üzücü durumun s›k›nt›s›n› tafl›mak. “cini tutmak.”

D cezas›n› bulmak: C‹R‹T


Hak etti¤i kötü sona u¤ramak: D cirit atmak (bir yerde):
“Cezas›n› bulunca akl› bafl›na gelir.” (Bir yerde) Çokça bulunmak ya da
(S. F. Abas›yan›k) serbestçe davranmak: “Evde fareler
cirit at›yor.”
CILK
D c›lk›n› ç›karmak: CURCUNA
‹fle yaramaz duruma getirmek, D curcunaya çevirmek (döndür-
bozmak, gevfletmek. mek):

C‹⁄ER
D ci¤eri befl para etmemek:
De¤ersiz, ifle yaramaz, afla¤›l›k
bir kifli olmak.

D ci¤eri parçalanmak:
bk. “yüre¤i parçalanmak”

D ci¤erini okumak (birinin):


Onun akl›ndan geçenleri, gizli dü- Ortal›¤› kar›fl›k, gürültülü duruma
flüncelerini bilmek. sokmak, “curcunaya vermek.”

178
çaba - çark

Ç
ÇABALAMAK nin vazifen çanak tutmak de¤il, yat›fl-
D çabalama kaptan ben gide- t›rmak olmal›yd›.” (H. Pulur)
mem:
Bu ifli yapacak güçte de¤ilim; zor- ÇAN ÇAN
laman›n yarar› yok. D çan çan etmek (ötmek, ko-
nuflmak):
ÇALIM
D çal›m satmak:
Kurulup büyüklük taslamak, “ca-
ka satmak”, “fiyaka satmak.”

D çal›m›ndan geçilmemek:
Çok kurumlu olmak, büyüklenme-
sinden yan›na yaklafl›lmaz olmak.
Yüksek sesle sürekli bofl ve ge-
ÇALMAK reksiz konuflmak.
D çal›p ç›rpmak:
De¤iflik yollarla kazanç sa¤lamak. ÇANTA
D çantada (torbada) keklik:
ÇAMUR Ele geçirilmesi o kadar kesin ki el-
D çamur atmak (s›çratmak) (bi- de edilmifl say›l›r. “Merak etme, o çan-
rine): tada keklik art›k.” (A. Sayar)
Birini kötü bir ifle kar›flm›fl göster-
mek, kara çalmak, iftira etmek. ÇAP
D çaptan düflmek:
D çamura bulaflmak: Çal›flma gücü, verimi azalm›fl ya
Kirli - kötü bir ifle kar›flmak. da tükenmifl olmak; iyi olan durumu
bozulmak.
ÇAN
D çan›na ot t›kmak (t›kamak): ÇARÇUR
Sesini ç›karamayacak, kötülük D çarçur etmek:
edemeyecek bir duruma getirmek, Gereksiz yere harcay›p tüketmek:
susturmak. “Paran› çarçur etme, yat›r›m yap.”

ÇANAK, -⁄I ÇARK


D çanak tutmak (açmak): D çark etmek:
Davran›fllar› ya da sözleriyle kötü Geri dönmek. Vazgeçmek
bir karfl›l›k verilmesine yol açmak: “Se-

179
çark - ç›ngar
D çark› döndürmek: Karfl›s›ndakine dokunacak yersiz
Geçimini sa¤lamak: “Bu çark› na- bir söz söyledi¤ini fark eder etmez sö-
s›l döndürdü¤ümü biliyor musunuz?” zünü çevirmeye kalk›flanlara alay ve
flaka yollu söylenir.
ÇAT (1)
D çat orada, çat burada, çat ka- ÇIBAN
p› arkas›nda: D ç›ban bafl›:
Bir yerde e¤leflmez, çok yer de- A¤›r sonuçlar do¤urabilecek du-
¤ifltirir; her yere yetiflir, her yerde haz›r rum ya da sorun.
bulunur.
ÇI⁄IR
ÇEK‹ D 盤›r açmak:
D çeki düzen vermek (ortal›¤a): Bir alanda yeni bir yol, yöntem
Düzgün duruma getirmek, düzen- bafllatmak: “Atatürk, tüm do¤u ülkeleri
lemek: “Eve çeki düzen verdikten son- için kurtar›c› bir 盤›r açt›.”
ra bahçeye el att›k.”
D 盤›r›ndan ç›kmak:
ÇEK‹RDEK, -⁄‹ 1. Do¤ru ve uygun yolundan ayr›l-
D çekirdekten yetiflme: mak.
Herhangi bir iflte, meslekte küçük 2. Önlenemez duruma gelmek.
yafltan bafllayarak yetiflmifl olan: “Ali,
çekirdekten yetiflme dökümcüdür.” ÇIKIfi
(S. F. Abas›yan›k) D ç›k›fl yapmak:

ÇELME
D çelme takmak (atmak) (birine):
Bir ifli ya da bir kimseyi baltala-
mak, geliflmesini engellemek: “Herke-
sin birbirine çelme takt›¤›, çamur att›¤›
bir dünyada...” (H. Taner)
Bir tart›flmada, karfl› düflüncede
ÇENE olanlar› alt etmek için sert davran›flta
D çene çalmak: bulunmak.
Gevezelik etmek, “çene yar›flt›r-
mak.” ÇIKMAZ
D ç›kmaza sokmak:
D çenesi düflük: Bir ifli, bir durumu çözümlenemez,
Çok gereksiz fleyler konuflan, ge- güç bir duruma getirmek. Açmaza
veze: “Sevimli ama çenesi düflük bir sokmak.
adamd›.”
ÇINGAR
ÇEV‹RMEK D ç›ngar ç›karmak:
D çevir kaz› yanmas›n: Gürültü, kavga ç›karmak.

180
çi¤ - çorba
Ç‹⁄
D çi¤ kaçmak (düflmek):
Yersiz, yak›fl›ks›z olmak.

D çi¤ süt emmifl olmak:


Kötülük yapmaya yatk›n olmak.
düflmeyen düfller kurmak.
Ç‹LE
D çile çekmek: ÇOCUK, -⁄U
Çok s›k›nt› çekmek. “Ben bu dün- D çocukluk etmek:
yaya çile çekmeye mi geldim?” Ak›ls›zca, çocukça ifl yapmak:
“Çocukluk etme Ömer, o eve o para
D çile doldurmak (ç›karmak): verilmez.” (M. Rauf)
S›k›nt›l› bir iflin ya da durumun so-
na ermesini beklemek: “Yirmi y›ld›r ha- D çoluk çocu¤a kar›flmak:
piste çile dolduruyor.” Evlenip çocuklar› dünyaya gel-
mek, onlarla u¤rafl›r olmak.
D çileden ç›kmak:
ÇORAP
Olup bitenler karfl›s›nda sabr› ve
D çorap sökü¤ü gibi gitmek
dayan›kl›l›¤› kalmay›p taflk›nl›k göster-
(gelmek):
mek.
Bafllayan bir ifl ya da birbirine
ba¤l› birçok ifl arka arkaya ve kolayca
Ç‹RKEF sürmesi.
D çirkefe (çamura) tafl atmak:
Edepsiz bir kimsenin tepkisine yol ÇORBA
açacak bir davran›flta bulunmak. D çorbada tuzu bulunmak:

Ç‹V‹
D çivi gibi olmak:
Çok sa¤lam ve güçlü olmak.

Ç‹ZME
D çizmeden yukar› ç›kmak:
Bilmedi¤i, akl›n›n ermedi¤i, yetkisi Bir ifl ya da görevde az da olsa
d›fl›nda bir ifle kar›flmak. eme¤i geçmifl olmak. “Çorbada benim
de tuzum bulunsun.”
ÇOBAN
D çorbaya dönmek:
D çoban kulübesinde padiflah
Karmakar›fl›k duruma gelmek,
rüyas› görmek:
içinden ç›k›lmaz bir durum almak,
‹çinde bulundu¤u duruma uygun
“çorba olmak.”

181
çömlek - çürük
ÇÖMLEK ÇUL
D çömlek hesab›: D çulu düzmek (düzeltmek):
Basit ve güvenilmez hesap. Giyimi kuflam› yenilemek: “Zey-
nep, çulu düzmüfl bir flekilde yeniden
ÇÖP geldi.” (T. Uyar)
D çöpe dönmek:
Çok zay›flamak. ÇÜRÜK, -⁄Ü
D çürük (yafl) tahtaya basmak:
ÇUKUR: Tedbirsizlik edip sonu tehlikeli
D çukurunu kazmak (birinin): olabilecek bir ifle giriflmek: “O, çürük
Birinin felâketine yol açacak bir tahtaya basmaz.”
düzen kurmak.

182
da¤ - dal

D
DA⁄ 2. Soy sop yönünden geniflleyip
D da¤lar› devirmek: yay›lmak.
Çok zor iflleri baflarmak.
D daldan dala konmak:
D da¤a kald›rmak (birini): S›k s›k ifl, konu ya da düflünce
Birini herhangi bir nedenle, zorla de¤ifltirmek. “Çal› kuflu gibi daldan da-
da¤a ya da ›ss›z bir yere götürüp ora- la konan karars›z bir insand›.”
da tutmak. (H. Rahmi Gürp›nar)

D da¤dan gelip ba¤dakini kov- D dal›na basmak (birinin):


mak: Hofllanmad›¤› fleyleri yaparak biri-
ni k›zd›rmak: “Dal›na basmazsan ku-
zu gibi bir adamd›r.”

DALAVERE
D dalavere çevirmek (döndür-
mek):
Yalanla dolanla gizlice kötü ifl
görmek: “Kendi dalavereni çevirmek
Sonradan geldi¤i ve hiç emek ver- için beni âlet edemezsin.” (O. Akbal)
medi¤i bir yerde, eskiden beri burada
bulunan kiflinin yerini almaya çal›fl- DALGA
mak. D dalga geçmek:
1. Üzerinde durulmas› gereken bir
DA⁄ARCIK iflle ilgilenmeyerek, baflka fleyler dü-
D da¤arc›¤›na atmak: flünmek.
Bir bilgiyi eski bilgilerine katmak, 2. E¤lenmek, alay etmek.
zihnine yerlefltirmek. 3. Geçici sevgi iliflkisi kurmak, gö-
nül e¤lendirmek.
D da¤arc›¤›nda bir fley kalma-
mak: D dalgaya düflmek (gelmek):
Söylenecek sözü ya da harcana- Yan›lmak, dalg›nl›kla unutmak.
cak varl›¤› kalmamak; her fleyi tüket-
mek. DALMAK
D dal›p dal›p gitmek:
DAL Bir düflünce ya da hayal ile bulun-
D dal budak salmak: du¤u ortamdan uzaklaflmak: “Üzüntülü
1. Karmafl›k bir flekilde yay›l›p ge- oldu¤u belliydi; dal›p dal›p gidiyordu.”
nifllemek. (N. Karagöz)

183
damar - deli
DAMAR D dara düflmek:
D damar› tutmak: Para s›k›nt›s› içinde kalmak.
Kötü huyu, aksili¤i depreflmek.
D darda kalmak:
D damar›na basmak: 1. Paraca s›k›nt› içinde olmak.
Birini duyarl› oldu¤u bir konuda 2. Zor duruma düflmek. “Darda
k›zd›rmak. “Damar›ma basma, bugün kal›rsan›z bu alt›nlar› bozdurabilirsiniz.”
kendimi iyi hissetmiyorum.”
DAYAK
D damar›na çekmek: D dayak atmak:
Dövmek, sopa ile dövmek: “Küçü-
cük bir çocu¤a dayak atmak yi¤itlik mi-
dir a¤am?” (F. Otyam)

DEFTER
D defterden silmek (birini):
Ad›n› anmaz olmak, dost saymaz
olmak.

Soyunun özelliklerini tafl›mak. D defteri dürülmek:


1. Ölmek, öldürülmek.
D damar›na girmek: 2. Görevine son verilerek bir yer-
Birinin hofllanaca¤› fleyler yapa- den uzaklaflt›r›lmak.
rak kendisini ona sevdirmek.
DE⁄‹RMEN
D damarlar›na ifllemek: D de¤irmenin suyu nereden ge-
Kötü bir huy, vazgeçilmez bir bi- liyor?
çimde yerleflmek. Bu iflin masraf›n› karfl›layacak pa-
ra nas›l kazan›l›yor: “Hayat›m›zdan
DANA pek memnunduk. Yaln›z bu de¤irme-
D danan›n kuyru¤unun kopmas›: nin suyu nereden geliyordu.”
Beklenen ya da korkulan sonucun (Y. Z. Ortaç)
gerçekleflmesi. Büyük bir olay›n ortaya
ç›kmas›. DEL‹
D deli danalar gibi dönmek:
DAR Ne yapaca¤›n› bilemeyerek, flafl-
D dar kafal›: k›nca davranmak.
Kavray›fl› az, anlay›fl› k›t; yenilikleri
benimseyecek yetenekten yoksun: “Dar D deli divane olmak (bir kimse
kafal› olmay›n›z, k›z çocuklar› okumaz ya da bir fley için):
da ne demek!” (H. Edip Ad›var) Bir kimseyi, bir fleyi afl›r› derece-
de sevmek.

184
deli - ders
D deli k›z›n çeyizi gibi: DERE
D dereden tepeden konuflmak:
Gelifligüzel konuflmak, rastgele
konular üzerinde konuflmak: “Ayaküs-
tü dereden tepeden konufltular.”
(S. F. Abas›yan›k)

D dereyi görmeden paçay› s›va-


mak:
Gerekti¤inden çok önce ya da he-
Bir arada sergilenen ve birbirine nüz ortada hiçbir fley yokken haz›rlan-
yak›flmayan eflya için söylenir. maya kalk›flmak.

D deli saçmas›: DERLEMEK


Anlams›z, tutars›z, delice söz: D derleyip toparlamak (topla-
“Tüm bu iddialar birer deli saçmas›.” mak):
(Bas›ndan)

D delinin eline de¤nek vermek:


Kötülük yapabilecek bir kiflinin
davran›fllar›n› kolaylaflt›rmak.

D deliye dönmek:
1. Çok sevinmek.
2. Çok üzülmek: “Paras›z kal›nca
hasta olur, deliye döner.” (H. Pulur)
Da¤›n›k olan fleyleri bir araya ge-
DEM tirip düzenlemek, düzene sokmak: “fiu
D dem vurmak (bir fleyden): oday› biraz derleyip toparlayal›m; son-
Bir fleyden söz etmek: “‹ki hafta ra yemek pifliririz.”
sonra ç›kacaklar› geziden dem vuru-
yordu.” (H. Taner) DERS
D ders almak:
DEN‹Z Bir olaydan tecrübe kazanmak, ib-
D denizden ç›km›fl bal›¤a dön- ret almak: “Olaylardan ders almas›n›
mek: bilsek bu kadar dert açmazd›k bafl›m›-
bk. “sudan ç›km›fl bal›¤a dön- za.”
mek.”
D ders olmak:
D denizden (denizi) geçip çay- (Bir olay), tecrübe kazand›rmak,
da bo¤ulmak: ö¤retici örnek olmak, ibret olmak: “Bu
Büyük güçlükleri yenmiflken önem- sel felâketi herkese ders olsun.”
siz bir nedenle baflar›s›zl›¤a u¤ramak.

185
dert - diken
DERT, -D‹ Bir derdi yokken gereksiz yere
D dert edinmek (etmek): üzüntü veren bir ifle girmek: “‹nflaat
Bir sorunu ya da durumu üzüntü ifline girifltik; dertsiz bafl›m›z› derde
konusu yapmak. soktuk.”

D dert olmak (kesilmek): DEVE


(Bir kimse ya da olay), s›k›nt› ver- D deveye hendek atlatmak:
mek. “Köyün bafl›na dert olmaya bafl- Yap›lmas› çok zor, hemen hemen
lam›flt›.” (M. Makal) imkâns›z olan bir ifli yapt›rmaya çal›fl-
mak: “Ona bir fleyi anlatmak, deveye
D dert yanmak:
hendek atlatmaktan daha zordur.”
Derdini s›zlanarak anlatmak:
“Herkese dert yanaca¤›na bir ifl bul
D deveyi havuduyla yutmak:
da çal›fl.”
Herkesin gözü önünde büyük h›r-
D derdine düflmek (bir fleyin): s›zl›k yapmak; yasal olmayan büyük
Yap›lmas› gereken bir fleyi ger- fayda sa¤lamak.
çeklefltirmenin yollar›n› aramak.
D deve kuflu gibi bafl›n› kuma
D derdine yanmak: sokmak (gömmek):
Kendi durumuna üzülmek. 1. Bir tehlike, bir olay karfl›s›nda
yararl› olmayaca¤› apaç›k ortada olan
D derdini çekmek: kaçamak bir yola sapmak.
Üzüntüsüne katlanmak. 2. Kendini aldatarak baflkalar›n›
aldatt›¤›n› sanmak.
D derdini deflmek (bir kimse bi-
rinin): DEVLET
Derdini hat›rlat›p yeniden üzülme- D devlet kuflu:
sine yol açmak. Umulmad›k bir talih.
D derdini dökmek:
D‹K
D dik bafll›:
1. ‹natç›, bildi¤inden dönmeyen,
büyüklerinin sözünü dinlemeyen, bo-
yun e¤meyen. “dik kafal›.”
2. Kurumlu: “Dik bafll› biri oldu¤u
için hak etti¤i makam› bir türlü elde
edemedi.”

Derdini, s›k›nt›lar›n› ayr›nt›l› ola-


D‹KEN
rak anlatmak: “Derdimi dökebilece¤im
D diken üstünde oturmak (ol-
bir dosta öylesine ihtiyac›m var ki.”
mak):
D dertsiz bafl›n› derde sokmak: Bir yerde tedirginlik duymak.

186
dikifl - dilinden
D‹K‹fi 2. Belirtmek, anlatmak, aç›kla-
D dikifl tutturamamak: mak, ifade etmek. “Duygular›n› dile
Bir yerde ya da bir iflte uzun süre getirmek için yanl›fl bir yöntem seç-
kalmamak. “Birkaç ifle girdi, ticaret miflsin.” (Ç. Altan)
yapt› ancak hiçbir yerde dikifl tuttura-
mad›.” (Ö. Seyfettin) D dili bir kar›fl d›flar› ç›kmak
(sarkmak):
D‹KKAT, -T‹ Koflmaktan, yürümekten ya da
D dikkat kesilmek: susmaktan çok yorulmak.

D dili dolaflmak:
Korku, heyecan, hastal›k, utan-
gaçl›k, sarhoflluk gibi nedenlerle söy-
leyece¤ini flafl›rarak kar›flt›rmak.
“Onun karfl›s›nda dilim dolafl›yor, ne
söyleyece¤imi flafl›r›yorum.” (H. fien-
türk)
Bütün dikkatini bir fley üzerinde
toplamak.
D dili dönmemek (dönmek):
1. Bir sözü do¤ru, düzgün söyle-
D dikkate almak:
meyi becerememek (ya da becermek).
Göz önünde bulundurmak, hesa-
2. Amac›n› iyi anlatamamak ya da
ba katmak, gere¤ini düflünmek.
anlatmak: “Kaymakam Bey’e dertleri-
mizi dilimizin döndü¤ü kadar anlatt›k.”
D‹L
(T. Bu¤ra)
D dil dökmek:
Kand›rmak, inand›rmak ya da ya-
D dili uzamak:
rarlanmak için tatl› sözler söylemek:
Haddini bilmeden konuflmak.
“Bu kadar dil dökece¤ine iflini yap.”
(N. Ataç)
D dilinde tüy bitmek:
D dil uzatmak: Tekrar tekrar söylemekten usan-
Bir kimse ya da bir fley için kötü mak, b›kmak: “Her gün söyleye söyle-
söylemek: “Onun yetene¤ine dil uzat- ye dilimde tüy bitti ama flu akan mus-
m›yorum; sadece biraz tembel o ka- lu¤u tamir ettiremedim.”
dar.” (K. Tahir)
D dilinden anlamak:
D dillere düflmek: 1. Bir canl›n›n ç›kard›¤› seslerden
Hakk›nda dedikodu yap›lmak. ya da onun davran›fllar›ndan ne anlat-
mak istedi¤ini anlamak.
D dile getirmek: 2. Söz konusu olan fleyin özelli¤i-
1. Konuflturmak. ni bilmek.”

187
dilinden - dirsek

D dilinden düflürmemek: D dillere destan olmak:


Sürekli olarak ayn› kifliden ya da Bir olay ya da bir nitelik halk ara-
fleyden söz etmek, s›k s›k anmak: s›nda yay›lmak.
“Seni çok özledi, hiç dilinden düflürmü-
yor.” (A. Yörüko¤lu) D‹LEMEK
D diledi¤ini yapmak:
D dilinden kurtulamamak: Kendi düflünce, görüfl ve iste¤ini
Sürekli olarak bir kimsenin sitem, yapmak.
elefltiri ve sataflmalar›na u¤ramak. “O
elbiseyi giyme; ablam›n dilinden kurtu- D‹N
lamazs›n.” D dinden imandan ç›kmak:
Çok öfkelenmek, çok sinirlenmek.
D diline dolamak:
1. Ayn› fleyi durmadan ve her yer-
D‹PS‹Z
de tekrarlamak.
D dipsiz kiler, bofl ambar:
2. Bir kimseyi her yerde kötüle-
Para, mal tutmayan›n durumunu
mek, “diline pelesenk etmek.”
ya da bir ifl için bofl yere u¤rafl›ld›¤›n›
anlat›r.
D dilini yutmak:
Sevinç, korku, heyecan gibi ne-
D‹RL‹K, -⁄‹
denlerle konuflamaz olmak: “Dilini mi
D dirlik düzenlik:
yuttun, konuflsana!”

D dilinin alt›nda bir fley olmak:


Bir kimsenin sözlerinden, aç›kça
söylemedi¤i bir fleyler anlafl›lmak.

D dilinin cezas›n› (belâs›n›) çekmek:


Ölçüsüz, düflüncesiz konuflmak
yüzünden zarar görmek. Aile üyeleri ya da bir arada çal›-
flan kimseler aras›nda iyi geçinme du-
D dilinin ucuna gelmek: rumu: “Bu evde dirlik düzenlik asla bo-
Söyleyecek duruma gelmiflken zulmam›flt›r.”
vazgeçmek: “Sen gidersen, arkandan
teneke çalarlar, demek dilimin ucuna D‹RSEK
gelmiflken demedim.” (B. Felek) D dirsek çevirmek:
Daha önce ifl birli¤i yapt›¤› kifliyi
D diliyle tutulmak (yakalanmak): uzaklaflt›racak davran›fllarda bulunmak.
Suçunu kendi konuflmas› ile aç›-
¤a vurmak. D dirsek çürütmek:
Okumak için y›llarca çal›flmak: “‹yi
D dillerde dolaflmak (gezmek): bir meslek sahibi olmak için biraz daha
Her yerde kendisinden söz edilmek. dirsek çürütmen gerekir.”

188
difl - dizgin
D‹fi Çok az gelmek.
D difl bilemek (birine): D‹VAN
Kötülük yapmak için f›rsat bekle- D divan durmak (el pençe divan
mek, h›nc›n› gösterir durum almak: “Ba- durmak):
na difl bilediklerinin fark›nday›m; gerçe- Sayg› gösterilen bir kimse karfl›-
¤i anlad›klar› gün piflman olacaklar.” s›nda el kavuflturup ayakta durmak.
(H. Pulur)
D‹Z
D difl geçirememek:
D dize gelmek:
Gücü yetmemek: “Anas› yafll› ka-
Bafl e¤mek, boyun e¤mek. “Be-
d›n; o¤luna difl geçiremedi.” (R. Ilgaz)
nim dize gelece¤imi ve yalvaraca¤›m›
D difl g›c›rdatmak: san›yorlar.”
Öfkesini davran›fllar›yla göstermek.
D dize getirmek:
D difl göstermek: Kendisine karfl› geleni yenerek
Güçlü oldu¤unu, sald›r›ya geçebile- buyru¤una uyacak duruma getirmek.
ce¤ini durumuyla belli etmek, tehdit etmek. “Düflman› dize getirdik.” (H. Âli Yücel)
D diflinden t›rna¤›ndan art›rmak:
D dizlerine kapanmak:
(Para için) Yiyecek, giyecek vb.
Çok küçülerek yalvarmak.
ihtiyaçlar›ndan keserek biriktirmek:
“Diflimizden t›rna¤›m›zdan art›rarak bir
ev sat›n ald›k.” D dizlerinin ba¤› çözülmek:
Korkudan ayakta duramayacak
D diflini s›kmak: duruma gelmek: “Korkudan ve heye-
Darl›¤a, s›k›nt›ya dayanmak, kat- candan dizlerimin ba¤› çözüldü.”
lanmak: “Hele biraz diflini s›k, her fley
yoluna girer.” (R. H. Karay) D‹ZG‹N
D dizginleri ele almak:
D diflini t›rna¤›na takmak:
Yönetimi eline geçirmek.
Çok büyük güçlüklere, s›k›nt›lara
katlanmak; bütün gücünü kullanmak.
“difliyle t›rna¤›yla” D dizginleri gevfletmek:
Birinin üzerindeki bask›y› azaltmak.
D diflinin kovu¤unu bile doldur-
mamak: D dizginleri koparmak:
Her türlü ba¤ ve bask›dan kurtul-
mak.

D dizginleri sal›vermek:
Bafl›bofl b›rakmak: “Çocu¤un diz-
ginlerini sal›vermekle iyi etmedin.”
(E. Özdemir)

189
do¤du¤una - dört
DO⁄MAK DOST
D do¤du¤una piflman etmek: D dosta düflmana karfl›:
bk. “anas›ndan do¤du¤una pifl- Dostlara üzüntü vermemek, düfl-
man etmek” manlar› da sevindirmemek için, “ele
güne karfl›.”
DOKUZ
D dokuz ay›n çarflambas› bir D dostlar al›fl veriflte görsün:
araya gelmek: Gösterifl olsun, ifl görüyor densin diye.
Birçok ifl birden ortaya ç›k›p s›k›-
fl›k bir durum yaratmak. DOYUM
D doyum olmamak (bir fleye):
D dokuz do¤urmak: Tad›na doyulmamak, bir fleyden
b›k›lmamak. “Sohbetine doyum olmuyor
ama bizim gitmemiz lâz›m.” (H. Pulur)

DÖRT, -DÜ
D dört ayak üstüne düflmek:
Tehlikeli bir durumdan hiç zarar
görmeden kurtulmak.

D dört bafl› mamur:


Endifle, heyecanla ve sab›rs›zl›kla Her yönden istenildi¤i gibi olan,
beklemek. eksiksiz, kusursuz.

D dokuz yorgan eskitmek (pa- D dört dönmek:


ralamak): 1. Telâflla çare aramak.
Çok uzun yaflamak. 2. Bir ifl yapmak için telâflla sa¤a
sola koflmak. “Munise, Munise diyerek
DOLAP, -BI
bahçenin etraf›nda dört dönüyordum.”
D dolap beygiri gibi dönüp dur-
(R. N. Güntekin)
mak:
Dar bir çevrede hiç de¤iflmeyen
D dört duvar aras›nda kalmak:
yorucu bir ifli yapmak.

D dolap çevirmek (döndürmek):


Hile ve dalavere ile ifl yapmak:
“Ne dolaplar çevirdi¤ini kimse tahmin
edemiyordu.” (M. Makal)

DOMUZ
D domuzdan (bir) k›l çekmek
(koparmak): Evde, kapal› bir yerde kalmak zo-
Sevilmeyen ya da eli s›k› olan bi- runda olmak: “Ömrünü dört duvar ara-
rinden bir fley alabilmek. s›nda geçirmifl bir kad›nd›.”

190
dört - dü¤ün
D dört elle sar›lmak (yap›flmak) D duman etmek:
(bir ifle): 1. Da¤›tmak, bozmak, yok etmek.
Bir ifle büyük bir özen ve önem 2. Yenmek, baflar› sa¤lamak.
vererek giriflmek.
DURMAK
D dört gözle beklemek: D Durup, durup, turnay› gözün-
Çok isteyerek ya da özleyerek den vurmak:
beklemek: “Dört gözle bekleyen sanki Uzun süre bekleyip, sonunda en
o de¤ildi.” (T. Bu¤ra) iyiye ulaflmak.

D dört yan› deniz kesilmek: D durmufl oturmufl:


Çaresiz ve umutsuz kalmak. 1. Olgun, davran›fllar› tutarl› kimse.
2. Tutarl›, afl›r›l›¤a kaçmam›fl.
DUDAK, -⁄I
D dut yemifl bülbüle dönmek:
D dudak bükmek:
Nefle ve konuflkanl›¤›n› yitirmek.
Çok konuflurken art›k sesi ç›kmaz ol-
mak, susmak.

DUVAK, -⁄I
D duva¤›na doymamak:
Yeni gelinken ölmek ya da koca-
s›ndan ayr›lmak.
Bir fleyi be¤enmedi¤ini, küçüm-
DÜ⁄ÜM
sedi¤ini belli etmek, umursamamak:
D dü¤üm noktas›:
“Yerli olan her fleye dudak büküyorlar-
Çözülmesi, aç›kl›¤a kavuflturul-
d›.” (H. Edip Ad›var)
mas› gereken bir fleyin en önemli yan›.
D dudaklar›n› ›s›rmak:
Yak›fl›ks›z bir durum karfl›s›nda D dü¤üm üstüne dü¤üm vur-
flaflmak. mak (atmak):
Paras›n› pintilik ederek saklamak.
D dudak ›s›rtmak:
1. Hayran b›rakmak: “Onlar›n DÜ⁄ÜN
dostlu¤u herkese dudak ›s›rtacak gü- D dü¤ün bayram etmek:
zellikteydi.” Çok sevinmek, çok sevinç duy-
2. Hayrete, flaflk›nl›¤a düflürmek. mak.

DUMAN D dü¤ün de¤il bayram de¤il,


D duman att›rmak: enifltem beni niye öptü?
Kötü duruma düflürmek, geride Beklenmeyen bir davran›flla karfl›-
b›rakmak, birini y›ld›rmak. lafl›p flafl›rmak. Art neyet aramak.

191
dü¤ün - dünya
D dü¤ün pilav›yla dost a¤›rla- D dünya y›k›lsa umrunda
mak: olmamak.
Baflkas›n›n kesesinden ya da Hiçbir fleyle ilgilenmemek; sorum-
elinden ikramda bulunmak. suz, kayg›s›z olmak.

DÜMEN D dünyadan haberi olmamak:


D dümen çevirmek: Çevresinde olup bitenleri anlama-
Gizli, hileli ifller yapmak. mak.

D dümen suyundan gitmek: D dünyan›n kaç bucak oldu¤u-


nu göstermek (anlamak):
Dünyada ne gibi güçlükler oldu¤u-
nu anlamak, insan›n bafl›na neler ge-
lebilece¤ini ö¤renmek.

D dünyaya kaz›k çakmak (kak-


mak):
Çok uzun ömürlü olmak, çok ya-
Birine ba¤›ml› olmak, her fleyde flamak.
ona uyarak davranmak.
D dünyay› gözü görmemek:
DÜNÜR Üzüntü, öfke, karamsarl›k ya da
D dünür gitmek: çok mutlu olma gibi durumlarda baflka
Evlenecek kimse için k›z istemeye bir fley düflünememek, ölçülü davra-
gitmek. namamak: “Hüseyin, k›zd›¤› zaman
dünyay› gözü görmeyen huysuz, sinirli
DÜNYA bir çocuktu.” (H. Edip Ad›var)
D dünya bafl›na dar olmak (gel-
mek): D dünya gözü ile görmek:
Çok s›k›lmak, büyük bir çaresizlik Ölmeden, bir iflin sonunu görmek
içinde kalmak, “dünya gözüne zin- istemek.
dan olmak”, “dünya bafl›na y›k›l-
mak.” D dünyay› toz pembe görmek:
Üzücü durumlara bile iyimser göz-
D dünyadan elini ete¤ini çek- le bakmak: “Sanki s›rçadan bir köflkte
mek: oturur, dünyay› toz pembe görürdük.”
Bir kenara çekilip çevresiyle ilgisi- (T. Uyar)
ni kesmek, toplumun yaflay›fl›na kar›fl-
mamak, dünya iflleriyle ilgilenmez ol- D dünyay› zindan (zehir) etmek:
mak: “Dünyadan elini ete¤ini çekmifl Bir kimseyi çok s›k›nt›l› bir duru-
bir kimse için çok uygun bir yerdi.” ma sokmak, “dünyay› bafl›na dar et-
(E. Cem Güney) mek.”

192
düflman - düflünüp
DÜfiMAN D düflmez kalkmaz bir Allah:
D düflman çatlatmak: ‹nsanlar›n hata yapabilece¤ini
bildirmek amac› ile söylenir.

DÜfiÜNCE
D düflüncesini okumak:
Bir kimsenin ne düflündü¤ünü an-
lamak.

D düflünüp tafl›nmak:
‹yi durum ve baflar›larla düflman› Konuyu tüm yönleriyle inceleyip
k›skand›rmak ya da k›zd›rmak. ona göre davranmak, iyice düflünmek:
“Bütün gece, düflünüp tafl›nd›ktan sonra
DÜfiMEK konuyu annesine açmaya karar verdi.”
D düflüp kalkmak (biriyle):
1. Yasa ve töre d›fl› yak›n iliflki
kurmak.
2. Biriyle çok yak›n arkadafll›k et-
mek: “Onu bu hâle getiren düflüp kalk-
t›¤› arkadafllar›d›r.”

193
ecel - el

E
ECEL D ekme¤iyle oynamak:
D ecel teri dökmek: Birinin geçim kayna¤›n› tehlikeye
Çok korkmak, çok zor duruma düflürmek.
düflmek.
D ekme¤ine ya¤ sürmek (biri-
D eceline susamak: nin):
Ölmek istermifl gibi tehlikeli ifllere ‹stenmedi¤i hâlde birinin ifline ya-
giriflmek. rayacak flekilde davranmak.

EDEB‹YAT D ekme¤ini tafltan ç›karmak:


D edebiyat yapmak: Geçimini sa¤lamakta çok becerikli
Bir konu üzerinde gereksiz, süslü olmak: “Ekme¤imizi tafltan ç›karmak
sözler söylemek. için ölürcesine çal›flt›k.”
(S. F. Abas›yan›k)
EFKÂR
D efkâr da¤›tmak: EKS‹K
S›k›nt›y› gidermek, üzüntüden D eksik gedik kapamak:
uzaklaflmak. Gerekli olan ufak tefek ihtiyaçlar›
karfl›lamak.
E⁄R‹
D e¤ri bakmak (e¤ri gözle bak- EL
mak): D el açmak:
1. Dilenmek.
2. Baflkas›n›n yard›m›n› isteyecek
durumda olmak.

D el atmak (bir ifle):


1. Birisinin ifline kar›flmak, müda-
hale etmek.
2. Bir ifle giriflmek, giriflimde bu-
Kötü düflünce ile bakmak, “yan lunmak: “fiu inflaat ifline el atman›n
bakmak.” zaman› geldi.” (Bas›ndan)

EKMEK, -⁄‹ D el ayak çekilmek:


D ekmek kap›s›: Ortal›kta hiç kimse kalmamak, ›s-
Geçim sa¤lanan ifl yeri: “Fabrika, s›zlafl›p sessizleflmek: “El ayak çekil-
ilçe halk›n›n ekmek kap›s› oldu.” dikten sonra fiükran’la d›flar› ç›kt›k.”
(H. fientürk) (R. N. Güntekin)

194
el - eli
D el basmak: sürdürecek kadar kötü duruma
Kutsal bir fley üzerine el koyarak düflmek.
yemin etmek.
D elden düflme:
D el bebek gül bebek: Az kullan›lm›fl ve sahibinin elin-
Çok nazl›, fl›mar›k. den ucuza al›nm›fl (eflya): “Elden düfl-
me bir otomobil sat›n ald›k.”
D el ele vermek:
Bir konuda birleflmek, ifl birli¤i D elden gitmek (bir fley):
yapmak: “Bafl bafla, el ele verelim.” Bir fleyi yitirmek, o fleyden yoksun
kalmak: “Esas gürültü ev elden gittik-
D el etek öpmek: ten sonra koptu.” (R. H. Karay)

D ele almak:
Bir fley üzerinde çal›flmaya baflla-
mak, incelemek, araflt›rmak: “Konuyu
bambaflka biçimde ele al›p yorumlar-
d›.” (Y. Z. Ortaç)

D ele avuca s›¤mamak:


1. Söz dinlememek, zapt edileme-
1. Bir ifli yapt›rmak için çok yalvar-
mek.
mak.
2. fi›mar›k davranmak.
2. Yaltaklanmak.

D el pençe divan durmak: D ele vermek:


Sayg› gösterilen kimse karfl›s›nda Suçlu bir kimseyi haber verip ya-
el kavuflturup ayakta durmak: “O za- kalatmak. “Kendisini ele veren kifli am-
manlar, karfl›mda bir düzine adam el cas› m›yd› yoksa?” (M. Rauf)
pençe divan dururdu.” (M. Önder)
D eli alt›nda olmak (bir fley, biri-
D elde avuçta kalmamak: nin):
Mal ve paras›n› harcay›p bitirmifl Buyru¤unda olmak, istedi¤i anda
olmak. o fleyden yararlanabilmek.

D elden ayaktan düflmek (kesil-


D eli aya¤› (eli kolu) ba¤l› ol-
mek):
mak:
Yafll›l›k nedeniyle ya da sa¤l›¤›
Çaresiz, istedi¤ini yapamayacak
büsbütün bozularak çal›flamaz duru-
bir durumda olmak: “Annemin rahat-
ma gelmek.
s›zl›¤› elimizi kolumuzu ba¤lad›.”
(Ç. Altan)
D elden aya¤a düflmek:
Baflkalar›n›n yard›m›yla yaflam›n›

195
eli - eline
D eli aya¤› buz kesilmek (tut- 2. Düflündü¤ünü güzel bir anla-
mamak): t›mla yazmak.
Güçsüz, dermans›z kalmak, ifl ya-
pamayacak bir durgunluk içine girmek. D eli kula¤›nda:
Neredeyse olacak, çok yak›nda
D eli aya¤› dolaflmak: olmas› beklenen (fley).
fiafl›rmak, telâfllanmak.
D elinden bir ifl (fley) gelme-
D eli bofl dönmek: mek:
Çaresizlikten ya da yeteneksizlik-
ten bir ifl yapamamak: “K›z›p ba¤›r-
maktan öte elinden bir ifl gelmiyordu.”

D elinden geleni ard›na koma-


mak:
Yapabilece¤i tüm kötülükleri yap-
mak.
Umdu¤unu alamadan dönmek.
D elinden hiçbir fley kurtulma-
D eli bö¤ründe kalmak: mak:
Baflar›s›zl›¤a u¤ramak, bir fley ya- Her fleyi becerebilmek.
pamaz duruma düflmek, “eli koy-
nunda kalmak.” D elinden tutmak:
Yard›m etmek, kay›rmak: “Ablam
D eli darda olmak:
elimden tutmasayd›, çok yanl›fl ifller
Para s›k›nt›s› içinde olmak: “Elim
yapard›m.”
darda olmasa sana yard›m› esirge-
mezdim.”
D eline düflmek:
D eli ekmek tutmak: 1. Egemenli¤i, buyru¤u alt›na gir-
mek: “Kale düflman eline düfltü.”
Geçimini kendi eme¤i ile sa¤laya-
2. Yakalanmak: “Jandarman›n eli-
cak duruma gelmek: “Eli ekmek tutar,
ne düfltü.”
zekidir; iyi çocuktur.” (N. Cumal›)
3. Birine muhtaç olmak: “Elbet bir
D eli genifllemek: gün elime düflersin!”
Bolca paraya kavuflmak. 4. Rastlamak, tesadüf etmek.
“Çocuk iyi bir ö¤retmenin eline düfltü.”
D eli ifle yatmak:
Becerikli, eli yatk›n olmak, “eli D eline ete¤ine sar›lmak:
yatmak.” Çok yalvarmak.

D eli kalem tutmak: D eline su dökemez (birinin):


1. Yaz› yazmay› bilmek. De¤erce ondan çok geride.

196
elini - eski
D elini kolunu sallaya sallaya özenle ve çok çal›flmak: “Sana verdi-
gelmek: ¤im emekleri bofla ç›karma.”
Gelirken hiçbir arma¤an getirme-
mek ya da bitirmeye gitti¤i iflten sonuç D eme¤i geçmek:
almaks›z›n dönmek. Bir fleyin ortaya ç›kmas› için çal›fl-
m›fl olmak: “Evin yap›lmas›nda baba-
D elini kolunu sallaya sallaya m›n çok eme¤i geçmifltir.”
gezmek:
Ortada görünmemesi gereken kim- EM‹R
senin pervas›zca, kimseden çekinme- D emir kulu:
den dolaflmas› (Suçlular için kullan›l›r). Bir ifli ald›¤› buyruk gere¤ince
yapmak yükümlülü¤ünde olan kimse.
D elini s›cak sudan so¤uk suya
sokmamak: D emrine girmek:
Evde hiçbir ifl yapmamak, çok Bir kimsenin buyru¤u alt›nda bu-
nazl› olmak. lunmay› kabul etmek.

D elini veren kolunu alamaz: ESK‹


Kendisine iyilik yap›ld›¤›nda, de- D eski çamlar bardak oldu:
vam›n› fazlas›yla isteyen kimseler için Devir de¤iflti, eski tutumlar›n de-
kullan›l›r. ¤eri kalmad›.

D elinin hamuruyla erkek ifline D eski defterleri kar›flt›rmak


kar›flmak: (yoklamak):
(Kad›nlar için) Beceremeyece¤i Eski olaylar› bir yarar umarak ya
iflleri yapmaya kalk›flmak. da baflka bir amaçla yeniden ele al-
mak.
D elle tutulur gözle görülür:
Çok belirgin, çok aç›k: “Ortada elle D eski hamam eski tas:
tutulur, gözle görülür bir baflar› yoktu.” Hiçbir fley de¤iflmemifl, eski duru-
munda kalm›fl. “Burada de¤iflen bir fley
D el kazan›yla afl kaynatmak: yok; eski hamam eski tas.” (B. Felek)
Baflkas›n›n haz›rlad›¤› imkânlar›
D eski köye yeni âdet:
kendi hesab›na kullanarak ifl
çevirmek.

D el mi yaman bey mi yaman?


Bafltaki ne kadar güçlü görünürse
görünsün, as›l gücün halkta oldu¤unu
anlat›r. (El yaman)

EMEK, -⁄‹
D emek vermek: Yad›rganan bir yenilik yapmaya
Bir fleyin meydana gelmesi için kalk›flanlar için söylenir.

197
eski - evli
D eski kurt: D etekleri tutuflmak:
1. Mesle¤inde uzmanlaflm›fl olan Çok telâfllanmak.
kimse.
2. Bir iflin hileli yanlar›n› bilen ve D etekleri zil çalmak:
kolay aldat›lmayan kimse. Çok sevinmek: “S›nav› kazand›¤›
gün Melike’nin etekleri zil çal›yordu.”
D eski toprak:
Yaflland›¤› hâlde dinç kimse. ETL‹
D etliye sütlüye kar›flmamak:
EfiEK, -⁄‹ Toplum içindeki çeflitli hareketler-
D eflek sudan gelinceye kadar den uzak durmak, hiçbir fleyle ilgilen-
dövmek: memek: “Kendi hâlinde bir insand›; et-
Adamak›ll› dövmek. liye sütlüye kar›flmazd›.”

D efle¤e gücü yetmeyip semeri- ETMEK


ni dövmek: D etti¤i yan›na (kâr) kalmak:
Güçlü birine k›z›p da ondan ala- Yapt›¤› kötülük karfl›l›ks›z kalmak,
mad›¤› h›nc›n› çevresindekilerden ç›- cezas›n› görmemek.
karmak.
D etti¤ini bulmak (çekmek):
D efle¤ini sa¤lam kaz›¤a ba¤la- Yapt›¤› kötü davran›fl›n karfl›l›¤›n›
mak: görmek.
‹flini güven alt›na almak.
EV
Efi‹K, -⁄‹ D evdeki hesab›n (pazar) çarfl›-
D efli¤ini afl›nd›rmak: ya uymamas›:
‹flini yapt›rmak için bir yere çok gi- Önceden tasarlanan bir iflin umul-
dip gelmek. du¤u gibi sonuçlanmamas›, düflünül-
dü¤ü gibi olmamas›.
EfiREF
D eflref saati: D evli evine, köylü köyüne:
1. Bir iflin olumlu yola girmesi için
en uygun zaman.
2. ‹fl görecek kimsenin ters dav-
ranmayarak, güçlük ç›karmayarak uy-
sall›k gösterdi¤i zaman.

ETEK
D etek öpmek:
Yaltaklanmak, dalkavukluk etmek. “Art›k da¤›lal›m; herkes evine, ifli-
(bk. “el etek öpmek”) ne gitsin.” anlam›nda kullan›l›r.

198
ezber - ezilip
EZBER r›yla utand›¤›n› belli etmek: “Ezilip bü-
D ezbere ifl görmek: zülme, bu iflte senin bir günah›n yok.”
‹ncelemeden, gelifligüzel yapmak. (O. Asena)

EZ‹LMEK
D ezilip büzülmek:
Güç bir duruma düflüp davran›flla-

199
faka - fesat

F
FAK Çok güzel bir gün (gece) geçir-
D faka basmak: mek, “felekten kâm almak.”
Aldat›lmak, tuza¤a düflmek. “Bu
kez faka bast›.” FELSEFE
D felsefe yapmak
FARE Olaylar›n sebep ve sonuçlar› üze-
D fareler cirit oynamak ( almak) rinde kendince soyut birtak›m düflün-
(bir yerde): celer ileri sürmek.
Bir yerde kimseler bulunmamak.
FENA
FASULYE D fena etmek (birini):
D fasulye gibi kendini nimetten Kötü bir duruma düflürmek: “Afl›r› s›-
saymak: caklar annemi fena etti,” “fena yapmak.”
Kendine çok de¤er vermek.
D fena gözle bakmak (birine):
FELEK, -⁄‹ Kötü niyetini anlat›r biçimde bak-
D fele¤in çemberinden geçmek: mak.
Hayatta ac› tatl› birçok günler görmüfl
geçirmifl, olgunlaflm›fl, tecrübe kazanm›fl D fena hâlde:
olmak: “ihtiyar, fele¤in çemberinden geç-
Afl›r› ölçüde, son derece, adama-
mifl kurt bir adamd›.” (E. C. Güney)
k›ll›: “Babam fena hâlde öfkelendi.”
D fele¤in sillesine u¤ramak (sil-
D fenas›na gitmek:
lesini yemek):
Büyük bir y›k›ma u¤ramak. Üzülmek, gücenmek, k›r›lmak.

D fele¤ini flafl›rmak: D fenaya çekmek (bir sözü):


(Söze) kötü anlam vermek.

FERMAN
D ferman dinlememek:
Yasak, kural, yol yöntem tan›ma-
mak.

Ummad›¤› bir durumda kalmak, FESAT


flaflk›nl›k içine düflmek. D fesat kar›flt›rmak (ç›karmak):
Ara bozmak, ortal›¤› kar›flt›rmaya
D felekten bir gün (bir gece) çal›flmak, insanlar› birbirine düflürecek
çalmak: ifller yapmak.

200
fesat - foyas›
D fesat kumkumas›: F‹K‹R, -KR‹
Fesat kayna¤›, ortal›¤› kar›flt›rma- D fikrini almak (birinden):
y› huy edinmifl, kötülük peflinde koflan (Birinin) düflüncesinden yararlan-
kimse. mak.

FINDIK, -⁄I D fikir yürütmek:


D f›nd›k kabu¤unu doldurmaz: Bir konu üzerinde düflüncesini
Çok önemsiz, de¤ersiz, “incir çe- söylemek: “Bu konu üzerinde fikir yü-
kirde¤ini doldurmaz.” rütecek durumda de¤ilim.”

FIRILDAK F‹NCAN
D f›r›ldak çevirmek (döndür- D fincanc› kat›rlar›n› ürkütmek:
mek): Zarar› dokunabilecek bir kimsenin
‹stedi¤ini yapmak için hileli yollara hofluna gitmeyen bir davran›flta bulun-
baflvurmak: “Her gün yüzlerce f›r›ldak mak.
çeviren bu adam›n neresini be¤eniyor-
sun?” (S. F. Abas›yan›k) F‹T‹L
D fitil fitil burnundan gelmek:
FIRSAT bk. “burnundan fitil fitil gelmek”
D f›rsat düflkünü:
Kötülük yapmak için f›rsat kolla- D fit vermek (birine):
yan. K›zd›rmak, birini baflkas›na karfl›
k›flk›rtmak.
D f›rsat kollamak (gözlemek):
Yapmak istedi¤i ifl için uygun bir F‹YAT
zaman ya da bir durum beklemek: D fiyat k›rmak:
“F›rsat kollamas›n› çok iyi bilir, çelme Fiyat› düflürmek, fiyat› indirmek.
takacak zaman› iyi ayarlard›.” (T. Bu¤-
ra) D fiyatlar› dondurmak:
D f›rsat› ganimet bilmek: Fiyatlar›n yükselmesini önlemek,
fiyatlar›n oldu¤u gibi kalmas›n› sa¤la-
mak.

FOYA
D foyas› meydana (ortaya) ç›k-
mak:
Bir olay dolay›s›yla bir kimsenin
Ç›kan f›rsattan en iyi biçimde ya- kötü niteli¤i ortaya ç›kmak.
rarlanmak, “f›rsattan istifade et-
mek.”

201
gafil - gemi

G
GAF‹L GÂVUR
D gafil avlamak (birini): D gâvur etmek (bir fleyi):
Umulmad›k, beklenmedik bir za- Bofluna harcamak, yerine harca-
manda yakalamak, zor duruma düflür- mam›fl olmak, ifle yaramaz duruma
mek. getirmek.

GAFLET D gâvur inad›:


D gaflet basmak: Yumuflat›lamayan, yok edileme-
1. Dalg›n, dikkatsiz bir durumda yen inat.
bulunmak.
2. Uykusu gelmek. D gâvura k›z›p oruç yemek
(bozmak):
GALEBE Baflkas›na k›z›p kendine zararl›
D galebe çalmak: olan bir ifl yapmak.
1. Yenmek.
2. Üstün gelmek, bask›n ç›kmak: GAYRET
“Sonunda bilim ve ak›l galebe çalacak- D gayret day›ya düfltü:
t›r.” ‹fl, onu baflarabilecek olana kald›:
“Gayret day›ya düfltü; bu ifle sen el at-
GAM mazsan bitmeyecek.”
D gam çekmek:
Tasalanmak, kayg›lanmak, üzül- GAZEL
mek: “Gam çekme güzel, bahar›n so- D gazel okumak:
nu yazd›r.” (F. N. Çaml›bel) Oyalamak ya da kand›rmak üzere
bofl sözler söylemek.
D gam yememek:
Tasa etmemek, kayg›lanmamak, GECE
üzülmemek: “fiu anda ölsem bile gam D gece silâhl› gündüz külâhl›:
yemem.” (R. Eflref) Kimseye sezdirmeden kötü ifller
yapan kimse.
GAN‹
D gani gönüllü: D geceyi gündüze katmak:
Cömert, eli aç›k. Aral›ks›z, gece gündüz çal›flmak,
büyük çaba göstermek: “Geceyi gün-
GARGARA düze kat›p çal›flmaya bafllad›k.”
D gargaraya getirmek:
Gürültüye, kar›fl›kl›¤a bo¤arak bir GEM‹
sözün ya da bir iflin etkisini azaltmak, D gemi az›ya almak:
da¤›tmak. Söz dinlemez olmak.

202
gemi - gö¤üs
D gemini k›smak: 2. Bol bol ortaya dökülüp harcan-
Bir kimsenin üzerindeki bask›y› mak.
art›rmak.
GIRTLAK, -⁄I
D gemisini kurtaran kaptan: D g›rtla¤›na basmak:
Birine bir fley yapt›rmak için bask›
yapmak.

D g›rtla¤›ndan kesmek:
Herhangi bir amaç için yiyece¤in-
den kesinti yapmak, “bo¤az›ndan kes-
mek.”

Güç bir duruma düflünce ne yap›p GÖBEK, -⁄‹


yap›p kurtulanlara övgü olarak söylenir. D göbe¤i biriyle ba¤l› (beraber
kesilmifl):
D gemisini yürütmek: Her zaman birlikte bulunan, birbi-
(Bir ifli) hiçbir engel tan›madan rinden ayr›lmayan kimseler için kulla-
sürdürmek. n›l›r.

GEN‹fi D göbe¤i çatlamak:


D genifl bir nefes almak:
S›k›nt›l› bir durumdan kurtulmak,
ferahl›¤a kavuflmak.

GER‹
D geri hizmet:
1. Ordunun savafl d›fl›nda türlü ih-
tiyaçlar› ile ilgili ifllerin tümü.
2. Etkinli¤i ikinci derecede olan
görev, a¤›r olmayan yard›mc› görev. Birçok güçlükleri yenmek için çok
u¤raflmak.
D geri kafal›:
Yenilikleri istemeyen, eskiye ba¤l›. GÖ⁄ÜS, -SÜ
D gö¤üs geçirmek:
GICIK Üzülerek derinden soluk almak,
D g›c›k etmek: içini çekmek.
Sinirlendirmek, öfkelendirmek,
k›zd›rmak. D gö¤üs germek:
GIRLA Bir güçlü¤e karfl› koymak, dayan-
D g›rla gitmek: mak: “Hayat›n zorluklar›na gö¤üs ger-
1. Uzun sürmek, sürüp gitmek. meden baflar›l› olmak mümkün de¤il-
dir.”

203
gö¤sü - gönül
D gö¤sü kabarmak: yükselmek, ondan çok daha baflar›l›
Övünç duymak, k›vanmak, iftihar olmak: “Gençleri gölgede b›rakacak
etmek. kadar hareketli ve sa¤l›kl›yd›.”

D gö¤sünü gere gere: D gölgesinden korkmak:


1. Kendine güvenerek.
2. Övünerek.

GÖK
D göklere ç›karmak (birini, bir
fleyi):
Afl›r› derecede övmek: “Futbolcu-
lar› göklere ç›karmak biraz ölçüsüzlük Çok korkak olmak, bir sak›nca
olmuyor mu?” (H. Taner) söz konusu olmayan ifllere giriflmek-
ten bile korkmak.
D gökte ararken yerde bulmak:
Çok güçlükle ele geçirebilece¤ini GÖNÜL, -NLÜ
sand›¤› fleyi ya da kimseyi birdenbire D gönül almak (gönlünü al-
bulmak: “Seni gökte ararken yerde mak):
buldum.”

D gökten zembille mi indi?


1. Tanr›’n›n özel olarak gönderdi¤i,
sayg›nl›k görmesini istedi¤i bir kifli mi?
2. U¤raflmadan, didinmeden ken-
dili¤inden mi türedi?

GÖLGE
D gölge düflürmek (bir fleye):
1. Sevindirmek “Yar›m elma, gö-
Bir fleyin de¤erini ya da ününü nül alma.” (Atasözü)
azaltacak ifller yapmak: “Bu hareket, 2. K›r›lan bir kimseyi güzel bir
onun bilim adaml›¤›na gölge düflür- davran›flla hoflnut etmek: “Çok yüklen-
müfltür.” din çocu¤a, biraz gönlünü al.”
D gölge etmek:
‹yi bir yolda yürüyen iflin düzenini D gönül ba¤lamak:
bozacak davran›flta bulunmak, engel Severek ba¤lanmak, içten sev-
olmak: “Gölge etme, baflka ihsan iste- mek: “Bir baflkas›na m› gönül ba¤la-
mem.” (Diyojen) d›n?”

D gölgede b›rakmak (bir fleyi, D gönül e¤lendirmek:


bir kimseyi): Geçici bir ilgi ve sevgi göstererek
Ondan daha üstün bir düzeye hoflça vakit geçirmek.

204
gönül - göz
D gönül gezdirmek: D gönlünü hofl etmek:
Seçmek için akl›ndan birçok fley- Birinin dile¤ini yerine getirerek
leri geçirmek. onu sevindirmek. “Onu üzme, gönlünü
hofl et.”
D gönül koymak:
Gücenmek, al›nmak, dar›lmak. D gönlünü pazara ç›karmak:
Sevmek için kendine yak›flan›
D gönülden ç›kmak: seçmeyip rastgele birini sevmek.
Sevmez ya da anmaz olmak.
D gönlünü serin tutmak:
D gönülden ›rak olmak: Sakin, so¤uk kanl› olmak, hemen
Sevilmekten yoksun kalmak, se- heyecanlanmamak.
vilmemek: “Gözden ›rak olan, gönül-
den de ›rak olurmufl.” GÖRMEK
D görüp gözetmek:
D gönlü ile oynamak: Korumak, yard›m etmek, mukay-
Birini sever görünüp e¤lenmek. yet olmak.

D gönlü kalmak: GÖVDE


1. ‹steyip de edinemedi¤i bir fleyi D gövde gösterisi:
istemekten vazgeçmemek. Ayn› amaçta birleflenlerin güçleri-
2. Gücenmek. ni göstermek için büyük bir kalabal›kta
yapt›klar› gösteri: “Toplant›, gövde
D gönlü kararmak: gösterisine dönüfltü.” (Bas›ndan)
Dünya zevklerine karfl› iste¤i kal-
mamak, “içi kararmak.” GÖZ
D göz açt›rmamak:
D gönlünden geçirmek (geç-
Baflka bir ifl yapmas›na vakit ya
mek): da imkân vermemek.
Bir fleyin olmas›n› ya da bir fley
yapmay› istemek, düflünmek. D göz almak:
Güzelli¤i ile dikkati çekmek; göz
D gönlünden kopmak:
kamaflt›rmak.
Kendili¤inden, birdenbire vermek:
“Herkesin gönlünden kopanla geçinirdi.”
D göz ard› etmek:
D gönlüne do¤mak: Gereken önemi vermemek: “Hava
flartlar›n› göz ard› etmeseniz iyi olur.”
‹çine do¤mak, sezmek hissetmek.
“Seni görece¤im gönlüme do¤mufltu.”
D göz atmak:
D gönlünü etmek: K›saca bak›vermek: “Kitaba flöyle
Birini raz› ve hoflnut etmek, “gön- bir göz at›p raftaki yerine koydu.”
lünü yapmak.”

205
göz - gözden

D göz boyamak: 2. Görme, iflitme yoluyla bilgi


Kand›rmak, yan›ltmak, gösteriflle edinmeye çal›flmak.
aldatmak.
D göz nuru dökmek:
D göz dikmek: Göz eme¤i harcamak: “Bu hal›lara
Bir fleyi ele geçirmek iste¤ine ka- kimbilir kaç genç k›z›m›z göz nuru döktü.”
p›lmak: “Can›m›za, mal›m›za ve namu-
D göz ucuyla bakmak:
sumuza göz dikenleri ba¤›fllamay›z.”
Belli etmemeye çal›flarak bafl›n›
D göz gezdirmek: çevirmeden yandan bakmak.
1. Derinlemesine incelemeden
D göz yummak:
okumak.
Kusurlar› görmezlikten gelmek,
2. Bir yeri bir fleyi çabucak incele-
hofl görmek, ba¤›fllamak, “görmezlik-
mek, “gözden geçirmek”, “göz atmak.”
ten gelmek.”
D göz göze gelmek:
D göz yummamak:
Bak›fllar› karfl›laflmak: “Salonun ç›-
Hofl görmemek, ba¤›fllamamak:
k›fl kap›s›nda Sema ile göz göze geldik.”
“Çocu¤un baz› hareketlerine göz yum-
D göz hapsine almak: mamak gerekir.”

D gözden ç›karmak:
Bir mal ya da paran›n elden ç›ka-
r›lmas›n› kabul etmek: “Gözden ç›kar-
d›klar›m aras›nda iki dönüm zeytinlik
de vard›.” (S. Ayd›nl›gil)

Bak›fllar›n› üzerinden ay›rmamak, D gözden düflmek (düflürmek):


gözetlemek, hiçbir davran›fl›n› gözden
kaç›rmamak.

D göz k›rpmadan:
1. Ac›madan, merhamet etmeden.
2. Hiç duraksamadan, hiç çekin-
meden.
D göz k›rpmamak:
Hiç uyumamak: “Göz k›rpmadan Sevgi ve ilgiyi yitirmek ya da yitirtmek.
sabah› ettik.” D gözden geçirmek:
1. Okumak: “Gazeteleri gözden
D göz koymak (bir fleye):
geçirdim.”
Bir kimseyi ya da bir fleyi ele ge-
2. Niteli¤ini anlamak için bir fleyin
çirmeyi istemek.
her yan›na bakmak, incelemek, karfl›-
D göz kulak olmak: laflt›rmak: “Komutan siperleri tek tek
1. Gözetmek, bakmak, korumak. gözden geçirdi.”

206
gözden - gözlerine
3. (Araç, motor vb. için) Çal›fl›p D gözleri dolmak (dolu dolu olmak):
çal›flmad›¤›n› inceleme, deneme, de- A¤layacak kadar duygulanmak;
netleme ifli. gözleri yaflla dolmak: “Gözleri doldu,
utanmasa a¤layacakt›.”
D gözden kaçmak (gözünden
kaçmak): D gözleri dönmek:
Görülmemek, fark›na var›lmamak: Afl›r› bir istek ya da öfkelenme ne-
“Nas›lsa gözümden kaçm›fl...” deniyle sald›racak durumda olmak, ne
yapt›¤›n› bilmemek.
D göze almak:
Gelebilecek her türlü zarar› ve D gözleri fal tafl› gibi aç›lmak:
tehlikeyi önceden kabul etmek: “Her Büyük bir flaflk›nl›k ya da öfkeden
fleyi göze alarak yola ç›kt›k.” dolay› gözler do¤al olmayan bir flekil-
de aç›lmak.
D göze batmak:
1. Tedirgin etmek, uygunsuz ya D gözleri kan çana¤›na dönmek:
da yak›fl›ks›z görünmek. Uykusuzluk, yorgunluk, a¤lama
2. Çekememezli¤e yol açmak. gibi nedenlerle gözleri çok k›zarmak.

D göze çarpmak: D gözleri parlamak:


Gözlerinde sevinç ve istek belirmek.

D gözleri velfecri okumak:


Kurnazl›¤› gözlerinden belli olmak.

D gözleri yollarda kalmak:


Birinin gelmesini merak, istek ya
Herkesin k›skançl›¤› kendisine da özlemle beklemek, “gözü yollarda
çevrilmek. kalmak.”

D göze girmek: D gözlerinde flimflekler çakmak:


Davran›fl ve yetenekleriyle ilgi ve 1. Çok k›zmak, öfkelenmek.
önem kazanmak: “Göze girip tak›mda 2. Çok üzücü bir nedenle sars›lmak.
yer almak için canla baflla çal›flt›.”
D gözlerinden okumak (birinin):
D göze göz, difle difl: ‹çinden geçenleri bak›fllar›ndan
Ayn› kötülü¤ü yaparak öç alma sezmek: “Doktor, hastas›n›n içinden
yöntemi, misilleme. geçenleri gözlerinden okuyordu.”
D gözleri çakmak çakmak olmak:
D gözlerine inanamamak:
Ateflli hastal›k ya da öfkeden göz-
Hiç umulmayan, hiç beklenmeyen
leri k›zarm›fl ve parlam›fl olmak.
bir fleyin görülmesi karfl›s›nda flafl›rmak.

207
gözlerini - gözü
D gözlerini alamamak: D gözü dünyay› görmemek:
Bak›fllar›n› ay›ramamak: “O foto¤- Hiç kimseye, hiçbir fleye önem
raftan bir türlü gözlerini alam›yordu.” vermemek: “Ç›lg›nca e¤leniyorlar,
gözleri dünyay› görmüyor.”
D gözlerini devirmek:
Öfke ile bakmak. D gözü gibi sak›nmak (bir fleyi):
Bir fleye afl›r› ilgi göstermek,
D gözlerini dikmek:
önemle bak›p korumak.
Dikkatle bakmak, gözlerini ay›rmadan
bir yere ya da bir kimseye bakmak. D gözü gönlü aç›lmak:
Neflelenmek, ferahlamak.
D gözlerinin içi gülmek:
Çok sevindi¤i yüzünden, gözlerin- D gözü hiçbir fley görmemek:
den belli olmak: “Sar›fl›n bir k›zd›; gü- Heyecana kap›l›p baflka hiçbir
lünce gözlerinin içi gülerdi.” fleyle u¤raflamaz duruma gelmek.

D gözü aç›k gitmek: D gözü ›s›rmak (bir kimseyi):


Gerçekleflmesini çok istedi¤i bir Bir kimseyi tan›yacak gibi olmak:
dile¤ine eriflmeden ölmek. “Seni bir yerden gözüm ›s›r›yor ama
ç›karam›yorum.”
D gözü aç›lmak:
‹yiyi kötüyü ya da kendisine yara- D gözü iliflmek:
yan› ay›rt eder duruma gelmek. Birdenbire ya da istemeden gör-
mek: “Duvardaki çatlaklara gözüm iliflti.”
D gözü almamak:
‹fli becerebilece¤ine inanmamak, D gözü kalmak:
akl› yatmamak.

D gözü arkada kalmak:


B›rak›lan bir fley ya da kimse ile ilgili
tedirginli¤i sürmek: “Gözün arkada kalma-
s›n; biz ona kendi evlâd›m›z gibi bakar›z.”

D gözü büyükte olmak:

1. Elde edemedi¤i bir fleye karfl›


iste¤i sürmek.
2. Elde edemedi¤i bir fleyi k›skanmak.

D gözü kapal›:
1. Düflünmeden, duraksamadan.
2. Çevresinde olanlardan haberi
Büyük emeller beslemek. olmayan, “gözü ba¤l›.”
D gözü d›flarda: D gözü kara:
Evine, efline ba¤l› olmay›p baflka- Korkusuz, “gözü pek.”
lar›yla da iliflki kuran.

208
gözü - gözünün
D gözü keskin: D gözünü ç›karmak (bir fleyin):
Çok iyi gören. 1. Beceriksizce davranmak, zara-
ra u¤ratmak.
D gözü kesmek (birini, bir fleyi): 2. ‹yisi dururken en kötüsünü seçmek.
Bir ifli yapabilme konusunda ken-
disine ya da baflkalar›na güvenmek: D gözünü budaktan esirgeme-
“Bu kadar borcu gözün kesiyor mu?” mek (sak›nmamak):
Tehlikeli ifllere at›lmaktan çekin-
D gözü korkmak: memek.
Daha önce geçirdi¤i kötü bir dene-
meden sonra birinden ya da bir fleyden D gözünü dört açmak:
zarar gelebilece¤i kan›s›na varmak:
“Gözümü korkutan ifl de¤il, gurbetlik.”

D gözü tok:
Paraya, mala düflkünlük göster-
meyen, aç gözlülük etmeyen.

D gözü tutmamak: Aldanmamak için çok uyan›k bu-


Güvenmemek, be¤enmemek. lunmak.

D gözü yükseklerde olmak: D gözünü kan bürümek.


Bulundu¤u durumdan çok üstün Adam öldürecek kadar öfkelenmek.
olan bir duruma ulaflma amac› gütmek.
D gözünü oymak:
D gözünde büyümek: Çok kötülük etmek: “Namusuma
Bir fley, bir kimseye oldu¤undan göz koyan›n gözünü oyar›m.”
güç ya da önemli görünmek: “Her fley
D gözünün içine bakmak:
karmakar›fl›k; ifl gözümde büyüyor.”
1. Bir kimsenin üstüne titremek.
D gözünde büyütmek: 2. Buyru¤unu yerine getirmeye
haz›r olmak.
Bir kimseyi, olay› ya da bir fleyi
3. Bir arzunun gerçekleflmesi için
abartmak.
gözleriyle birine yalvarmak.
D gözünde tütmek:
D gözünün önüne gelmek:
Çok özlemek: “Can›m kardeflim;
Bir fleyi zihinde canland›rmak, ta-
ayr›lal› bir hafta oluyor, gözümde tüt-
sarlamak, hat›rlamak. “Do¤du¤um köy
meye bafllad›.”
gözümün önüne geldi.”
D gözünden kaçmamak: D gözünün üstünde kafl›n var
Dikkatle izlemek: “Benim hiçbir dememek (birine):
fley gözümden kaçmaz.” (R. Ilgaz) Birinin her davran›fl›n› hofl görmek.

209
gözünün - günah
D gözünün yafl›na bakmamak GÜN
(birinin): D gün do¤mak (birine):
Hiç ac›mamak, hiç merhamet et- ‹steklerini gerçeklefltirmek için iyi
memek. bir duruma eriflmek ya da eline ola¤a-
nüstü bir f›rsat geçmek: “A¤a, flehre
D gözalt›na almak: inince ›rgata gün do¤du.”
Birini güvenlik kuvvetlerince belli (O. Kemal)
bir süre, belli bir yerde tutmak, nezare-
te almak: “fiirketin sekreterini de D gün ›fl›¤›na ç›kmak:
gözalt›na ald›lar.” (Bas›ndan) Aç›kl›¤a kavuflmak, ayd›nlanmak.

GURUR D günleri say›l› olmak:


D gururunu okflamak: 1. Ölümü yak›n olmak.
Yüzüne karfl› de¤erini belirterek 2. Bir yerde kalmak için ancak bir-
bir kimseyi duyguland›rmak: “Yaz›lar›- kaç günü bulunmak.
n›n ilgiyle ve merakla okunmas› guru-
runu okfluyordu.” D gününü görmek:
Kötü bir sonla karfl›laflmak, ceza-
GÜÇ, -CÜ (1) ya çarpt›r›lmak.
D gücüne gitmek (bir fley, biri-
nin): D gününü gün etmek:
Gönlü k›r›lmak, onuruna dokun- Hiçbir fleyi dert edinmeyip gününü
mak: “Gücüme giden ölmek de¤il, er- hofl geçirmek: “Gününü gün ederek
ken ölmek.” (C. S. Taranc›) yaflamak ne derece de¤erlidir bile-
mem...” (H. Taner)
GÜLMEK
D gülmekten k›r›lmak (kat›l- GÜNAH
mak): D günah ç›karmak:
1. (Hristiyanlarda) Tanr›’n›n ba-
¤›fllamas› için papaza gidip iflledi¤i gü-
nahlar› anlatmak.
2. Kötü davran›fllar›n›, suçlar›n›
aç›klamak, anlatmak.

D günaha girmek:
Dince suç say›lan bir ifl yapmak.
Afl›r› derecede sars›larak gülmek:
“Yolcular gülmekten k›r›l›yordu.”
D günah› kadar sevmemek:
Hiç sevmemek.
D gülüp geçmek:
Umursamamak, ald›r›fl etmemek,
üzerinde durmamak.

210
günah - güven
D günah›na girmek (birinin): D gürültüye getirmek:
1. (Bir ifli, bir düflünceyi) telâfl ve
kar›fl›kl›k yüzünden ilgi çekmez duru-
ma getirmek.
2. Söz kalabal›¤›ndan, kar›fl›kl›k-
tan yararlanarak istedi¤ini elde etmek:
“‹fli gürültüye getirmesine f›rsat verme-
yiniz.”

Birisi için haks›z olarak kötü dü- D gürültüye pabuç b›rakmamak:


flünmek, kuflkulanmak; iftira etmek, Korkutmalara ald›r›fl etmeyip dile-
“günah›n› almak.” di¤i gibi davranmak.

D günah›n› çekmek (birinin): GÜVEN


Birinin yapt›¤› ya da birine karfl› D güven beslemek:
yap›lan kötülü¤ün cezas›n› görmek. Güven duymak, inanmak, itimat
etmek.
D günah›n› bile vermemek:
Kendisine zararl› olan bir fleyi bile D güveni sars›lmak:
vermemek, çok cimri olmak. “Çok Güveni kalmamak. “Bu olaylar top-
zengin ama günah›n› vermez.” lumun güvenini sars›yor.” (Bas›ndan)

GÜRÜLTÜ
D gürültüye gelmek:
(Bir ifl, bir düflünce vb.) telâfl ve
kar›fl›kl›¤a rastlayarak ilgi çekmemek,
üzerinde durulmamak.

211
habbe - hâlden

H
HABBE rarla kurtulmak: “Kazay› hafif atlatt›k.”
D habbeyi kubbe yapmak:
Önemsiz bir fleyi abartmak: “Sen HAK
ona ald›rma, habbeyi kubbe yapmakta D hak etmek:
üstüne yoktur.” (N. Karagöz) 1. Bir emek karfl›l›¤› hakk› olan
fleyi elde etmek, hak kazanmak. “Mut-
HABER lulu¤u hak etmifl bir kad›nd›.”
D haber ç›kmamak: 2. Lây›k oldu¤u (kötü) karfl›l›¤› almak.
(Biri ya da bir fley için) beklenen 3. Bir baflar› dolay›s›yla ödüllendi-
bilgi gelmemek: “Postadan bugün de rilmek.
haber ç›kmad›.”
D hakk› geçmek:
D haber uçurmak: 1. Birinin pay›ndan baflkas› alm›fl
Gizlice ya da hemen haber gön- olmak: “Hak geçmesin diye çok titiz
dermek: “Babana haber uçur; burada davran›yorum.”
ifller kar›fl›yor.” (T. Uyar) 2. Birinde ya da bir fleyde eme¤i
olmak: “Bu duruma gelmemde teyze-
HACET min çok hakk› geçmifltir.”
D hacet kalmamak:
Gere¤i olmamak: “Mahkemeye D hakk›ndan gelmek:
hacet kalmadan sorunu çözdük.” 1. Zor bir ifli baflar› ile sona erdir-
mek: Bu iflin hakk›ndan gelebilecek
HAD, -DD‹ misiniz?”
D haddini bildirmek (birine): 2. Yenmek, öç almak ya da ceza-
Sert bir karfl›l›kla usland›rmak, yo- s›n› vermek: “Bize izin verin, onlar›n
la getirmek, cezaland›rmak: “Ona had- hakk›ndan geliriz.” (R. Eflref)
dini bildirmek gerekiyor.”
D hakk›n› yemek (birinin):
D haddini bilmek (biri): Birinin hakk› olan fleyi vermemek.
Kendi de¤er ve yetene¤ini oldu-
¤undan üstün görmemek: “Kifli haddini HAK‹R
bilmeli.” (N. Ataç) D hakir görmek:
Önemsememek, de¤er verme-
HAF‹F mek, küçümsemek, küçük görmek, hor
D hafif atlatmak: görmek.

HÂL
D hâlden anlamak (bilmek):
Bir kimsenin içinde bulundu¤u
güç durumu anlayarak, sezerek anla-
y›fl göstermek: “Sen hâlden anlars›n,
Kötü bir durumdan çok az bir za- borcumu bir ay erteleyiver.”
212
hâli - haraç
D hâli harap olmak: mayacak, mant›ks›z bir ifl yap›yor?
Bitkin, periflan olmak, kötü duru-
ma düflmek, “hâli duman olmak.” D hangi da¤da kurt öldü?
Kendisinden beklenmedik bir dav-
D hâli vakti yerinde: ran›fl karfl›s›nda flaflma ve sitem anla-
Paraca durumu iyi, zengince: “Bu t›r: “Hangi da¤da kurt öldü de sen beni
adam›n hâli vakti yerinde.” arad›n?”

D hâline bakmamak: D hangi peygambere kulluk


Kendisinin ne durumda oldu¤unu edece¤ini flafl›rmak:
düflünmeden gücünü aflan ifllere kal-
k›flmak.

HALEL
D halel gelmek:
Bozulmak, zarara u¤ramak.

HALLAÇ
D hallaç pamu¤u gibi atmak:
Kimin sözünü yerine getirece¤ini
Toplu durumda bulunan kifli ya da bilemeyerek flaflk›nl›k içinde kalmak.
nesneleri darmada¤›n etmek.
D hangi rüzgâr att›?
HALVET
D halvet olmak: Bir yere uzun süre u¤ramam›flken
beklenmedik bir zamanda gelenlere si-
Görüflmek için yaln›z kal›p içeriye
tem yollu söylenir: “Hayrola, hangi rüz-
kimseyi sokmamak.
gâr att› seni buralara?”
HAMAL
D hamall›¤›n› etmek (bir iflin): HAP
Bir iflin önemsiz, fakat a¤›r ve yo- D hap› yutmak:
rucu yükünü tafl›mak. Kötü bir duruma düflmek.

HAMAM HAR (1)


D hamam›n namusunu kurtar- D har vurup harman savurmak:
mak: Düflüncesizce ve hesaps›zca har-
Görünüflü kurtarmaya yönelen camak, bol bol harcay›p tüketmek:
birtak›m yetersiz çarelere baflvurarak “Y›llarca har vurup harman savurdu.”
kötü bilinen bir yere onur kazand›rma- (A. Gündüz)
ya çal›flmak.
HARAÇ
HANG‹ D haraç mezat satmak:
D hangi akla hizmet ediyor? Aç›k art›rma ile satmak.
Ne gibi bir düflünce ile böyle ol-

213
haraca - hat›r›n›
D haraca ba¤lamak: Amerikan arabalar›n›n hastas›yd›.”
Bir kimseyi belli zamanlarda ken- (Z. Oral)
disine belli miktarda para vermeye
zorlamak, “haraca kesmek.” HAfi‹R, -fiR‹
D haflir neflir olmak:
HARAM Kaynaflmak, bir arada bulunup
D haram etmek (bir fleyi birine): u¤raflmak: “Onlar yüksek sosyete ile
O fleyden umulan yarar ve rahat› hafl›r neflir oluyorlard›.” (H. Taner)
tatt›rmamak.
HATIR
D harama uçkur çözmek:
D hat›r gönül bilmemek (say-
Nikâhs›z olarak iliflkide bulunmak.
mamak, tan›mamak):
1. Sayg›, sevgi duydu¤u kimsenin
HARARET
D hararet kesmek (söndürmek): gücenmesini bile göze alarak do¤ru
bildi¤ini yapmak.
Susuzlu¤u gidermek.
2. K›r›c› davranmak.
D hararet vermek:
Susatmak. D hat›r› kalmak:
Gücenmek, k›r›lmak: “Hat›r›n›z
HASIR kalmas›n ama o size göre de¤il.”
D has›r alt› etmek: (R. N. Güntekin)

D hat›r›nda olmak:
Unutmam›fl olmak.

D hat›r›ndan ç›kmamak:

Bir ifli isteyerek ve haks›z olarak


yürütmemek; örtbas etmek, unuttur-
maya çal›flmak.

HASRET
D hasret gitmek:
Özlemini çekti¤i, sevdi¤i bir yere
Sevdi¤i, sayd›¤› birinin iste¤ini red-
ya da kimseye kavuflamadan ölmek:
detmeyip gönlünü k›rmaktan çekinmek.
“O¤luna hasret gitti zavall›!” (A. Rasim)

HASTA D hat›r›n› hofl etmek:


D hastas› olmak (bir fleyin): Sevindirmek, memnun etmek:
Bir fleye çok düflkün olmak: “Eski “Onlar›n da hat›r›n› hofl etmifl olduk.”

214
hat›r›n› - hay›r
D hat›r›n› k›rmak: HAYAT
Üzmek, gücendirmek: “Anneme D hayat adam›:
de u¤rayal›m; hat›r› k›r›lmas›n.” Zamana kolayca uyan, her türlü
güçlü¤ü yenmesini bilen kimse.
HAVA
D hayat arkadafl›:
D havada kalmak:
Efl, kar› kocadan her biri: “O, efli
1. Bir iflin, sonuca ulaflamamas›.
bulunmaz bir hayat arkadafl›d›r.”
2. Bir iddian›n dayanaks›z oldu-
(E. fientürk)
¤undan kan›tlanamamas›.
D hayat›n› kazanmak:
D havadan sudan konuflmak: Geçimini sa¤lamak: “On sekiz ya-
Gelifligüzel, dereden tepeden (ko- fl›ma girmeden hayat›m› kazanmaya
nuflmak): “Havadan sudan konufltuk bafllam›flt›m.”
bir süre.” (Ç. Altan)
D hayat›n› yaflamak:
D havas› olmak: Her türlü bask›dan uzak, diledi¤in-
1. Bir kimsenin albenisi ya da ca- ce, gönlünce yaflamak.
na yak›nl›¤› olmak.
2. (Birinde, bir kimsenin) O kimse- HAYIR, -YRI
ye benzemek, o kimseyi hat›rlatmak: D hay›r beklememek:
“Umut’ta babas›n›n havas› var.” ‹yilik ummamak, yararl› olaca¤›n›
sanmamak.
D havas›na uymak: D hay›r etmemek:
Bulundu¤u çevre ve ortam› be- 1. Yarar› olmamak: “Ona o kadar
nimsemek ya da birinin huyunu almak. ö¤üt hay›r etmedi.”
2. ‹yileflmemek, düzelememek.
D havas›n› bulmak:
Keyiflenmek, neflelenmek. D hay›r görmemek (bir fleyden):
(O fley) kendisine yararl› olma-
mak: “Bu otomobilden hay›r
D havaya savurmak:
göremezsin.”
Gereksiz yere harcamak: “Serve-
tini havaya savurdu.” D hay›r kalmamak (bir fleyde):

D havay› bozmak:
Bir toplulu¤un keyfini kaç›rmak:
“Mahallenin havas›n› bozdu.” (S. Faik
Abas›yan›k)

HAVSALA ‹fle yarar durumu kalmamak, art›k


D havsalas› almamak:
ifle yaramaz olmak: “Eflyada hay›r kal-
Akl› kabul edememek.
mam›fl.”

215
hayra - hesap
D hayra yormak: HER
Rüya ya da olay› iyi bir durumun D her afl›n kafl›¤›:
belirtisi saymak. Her fleye kar›flan, her fleye burnu-
nu sokan.
HAZIR
D haz›ra konmak: D her boyaya girip ç›kmak:
Baflkas›n›n eme¤iyle ortaya ç›k- Çeflitli ifllerde k›sa süre de olsa
m›fl bir fleyden yararlanmak: “Damat çal›flm›fl olmak.
haz›ra kondu.” (N. Cumal›)
D her tarakta bezi olmak:
D haz›rdan yemek: bk. “k›rk tarakta bezi olmak”
Yenisini kazanmaks›z›n elindekini
harcamak: “Bu yafla kadar hep haz›r- D her telden çalmak:
dan yiyip içti.” Her çeflit ifli yapabilir durumda ol-
mak ya da bir çok konuda bilgisi ol-
HELÂL mak.
D helâl süt emmifl:
Do¤ruluktan ayr›lmayan: “Ben, HESAP, -BI
helâl süt emmifl bir adam›m.” D hesap açmak:
1. (Banka) Gere¤inde çekilmek
HEM üzere yat›r›lan para için ifllem yapmak.
D hem kel hem fodul: “Bankada ad›ma bir hesap açt›lar.”
Ortada olan eksiklik ve yetenek- 2. Birine borçlanma olana¤› tan›-
sizli¤ine bakmayarak üstünlük tasla- mak, kredi açmak.
yanlar için kullan›l›r.
D hesap etmek:
D hem nal›na hem m›h›na (vur-
1. Bir iflin kazanc›yla giderini kar-
mak): fl›laflt›rarak bir sonucu varmak.
2. Düflünmek, tasarlamak.

D hesap görmek:
Alacakla verece¤i karfl›laflt›r›p
ödeflmek.

D hesap sormak:
1. Bir konuda aç›klama ve savun-
Karfl›t olan iki yan› desteklemek.
ma istemek, sorumlu tutmak.
2. Birini, birilerini yöntem ya da
D hem suçlu hem güçlü:
yasa d›fl› davran›fllar›ndan dolay› sor-
Gerçek suçlu kendi oldu¤u hâlde
guya çekmek: “Bu yolsuzluklar›n hesa-
baflkalar›n› suçlamaya çal›flanlar için
b›n› sorarlar.”
söylenir.

216
hesap - hiza
D hesap vermek: D hevesini almak:
1. Bir iflin sorumlulu¤unu yüklen- ‹stedi¤i, imrendi¤i fleyi elde ede-
mek: “Bu iflin hesab›n› kim verecek?” rek ona doymak: “B›rak hevesini als›n
2. Herhangi bir davran›fl›n nedeni- bisikletten.”
ni aç›klamak, anlatmak.
HIK
D hesaba almak (katmak) (bir D h›k m›k etmek:
fleyi, bir durumu): 1. Bir iflten kaç›nmak için bahane-
Göz önünde bulundurmak, iflini ler ileri sürmeye çal›flmak.
yürütürken o fleyi de düflünmek. 2. Sorulan bir soruya aç›k bir an-
lam› olmayan, belirsiz cevaplar ver-
D hesaba almamak (katmamak): mek: “H›k m›k etme de iflin do¤rusunu
Önem vermemek. söyle.”

D hesab› kesmek (biriyle): HIZIR


D h›z›r gibi yetiflmek:
Birinin en s›k›fl›k bir zaman›nda,
beklemedi¤i biri, yard›m›na yetiflmek:
“Annem, h›z›r gibi imdad›ma yetiflti.”

H‹Ç
D hiçe saymak:
Önemsememek, önem vermemek:
Al›fl verifli ya da ilgiyi kesmek.
“Çocu¤u hiçe saymak çok yanl›flt›r.”
D hesab› temizlemek:
Borcunu ödemek: “Gelecek ay H‹S
hesab› temizlerim.” D hislerine kap›lmak:
Duygusal davranmak: “Hislerine
D hesab›na gelmek (birinin): kap›lmamas›n› tavsiye ettim.”
Yarar›na uygun, elveriflli olmak:
“Hesab›na gelirse al›rs›n.” H‹ZA
D hizaya getirmek:
D hesab›n› kitab›n› bilmek:
Tutumlu olmak: “Emine, hesab›n›
kitab›n› bilen bir kad›nd›r.”

D hesapta olmamak:
Daha önce düflünülen fleylerin d›-
fl›nda olmak.

HEVES
D hevesi kursa¤›nda kalmak:
‹stedi¤i, imrendi¤i fleyi elde ede- Birinin davran›fl›n› düzeltmek, yo-
memek. la getirmek.

217
hor - hürya
HOR HURDA
D hor görmek (birini): D hurdaya ç›kmak:
Bir kimseye de¤ersiz gözüyle (Eflya için) Kullan›lmayacak duru-
bakmak: “Hor görme garibi.” ma gelmek, eskimek: “Koltuklar iki y›l
içinde hurdaya ç›kt›.”
D hor tutmak:
Birine karfl› küçümseyici, incitici HUY
davran›fllarda bulunmak. D huyuna suyuna gitmek (biri-
nin):
D hora geçmek: Onu k›zd›rmayacak ya da ürküt-
Be¤enilmek, hofla gitmek, makbu- meyecek flekilde uysalca davranmak,
le geçmek, kendisine verilen kimsenin al›flkanl›klar›na, isteklerine uygun dav-
çok ifline yaramak. ran›fllarda bulunmak.

HOfi HUZUR
D hofl görmek (karfl›lamak): D huzur hakk›:
Gücenilecek ya da karfl›l›k verile- Belli bir konuyu görüflmek için
cek bir davran›fl› hoflgörü ile karfl›la- toplanan bir kurulun üyelerine ödenen
mak, anlay›flla karfl›lamak, kusur say- para: “Biz huzur hakk›m›zdan vazgeç-
mamak: “Onun yolsuzluklar›n› hofl tik.”
görmek zorunda de¤ilsin.” (Bas›ndan)
HÜKÜM
HOfiAF D hüküm giymek (yemek):
D hoflaf›n ya¤› kesilmek: Mahkemece cezaland›r›lmak. “On
Söyleyecek söz, verecek karfl›l›k befl y›l hüküm giydi.”
ya da yapacak bir fley bulamayacak
bir duruma düflmek. D hüküm sürmek:
1. ‹fl bafl›nda olmak: “Kanunî k›rk
HOfiBEfi alt› y›l hüküm sürdü.”
D hoflbefl etmek: 2. Yayg›n olmak: “Hüküm süren
düflünce.” 3. Sürmek, devam etmek:
“Kar ve f›rt›na iki haftad›r hüküm sürü-
yor.”

HÜRYA
D hürya etmek:
Hep birden hücum etmek.
Konuflmak, söyleflmek, sohbet et-
mek: “Birkaç iflçi ile hoflbefl ettim.”

218
›c›¤› - ›fl›k

I
ICI⁄I CICI⁄I ISITMAK
D ›c›¤›n› c›c›¤›n› ç›karmak: D ›s›t›p ›s›t›p önüne koymak:
1. ‹ncelenmemifl, elden geçirilme- Daha önce geçmifl bir olay›, bir
mifl hiçbir yerini b›rakmamak, didik di- ifli, ileri sürülmüfl bir düflünceyi s›k s›k
dik etmek. tekrarlamak.
2. Bir konuyu en küçük ayr›nt›lar›-
na kadar incelemek, elefltirmek. ISKA
D ›ska geçmek:
D ›c›¤›n› c›c›¤›n› sormak: Üzerinde durmamak, önem ver-
(Bir kimsenin) soyunu sopunu, memek, atlamak.
huyunu suyunu iyice ö¤renmek için
araflt›rmak. ISKARTA
D ›skartaya ç›karmak:
IKINMAK De¤ersiz bularak bir yana atmak,
D ›k›n›p s›k›nmak: ifle yaramad›¤› için ay›r›p bir yana koy-
mak.

IfiIK
D ›fl›k tutmak:
Düflüncesiyle rehberlik etmek, ko-
nuyu ayd›nlat›c› düflünceler söylemek,
tutaca¤› yolu göstermek: “Atatürk, biz-
lere her konuda ›fl›k tutmufl bir lider-
dir.”
Bir ifl yapabilmek için kendini çok
zorlamak. “Ik›nd› s›k›nd›, tafl› yerinden
oynatamad›.”

219
icab›na - içi


‹CAP, -BI D içi ç›f›t çarfl›s›:
D icab›na bakmak: Her iflte akl›ndan türlü kötülükler
1. Gere¤ini yerine getirmek: “‹ca- geçiren.
b›na bakar›z, merak etme.”
2. Bir kimseyi yok etmek, ortadan D içi daralmak:
kald›rmak. S›k›lmak, bunalmak: “‹çim daral›-
yor Nesibe.”
‹Ç
D iç etmek: D içi d›fl›na ç›kmak:
Eline geçen bir fleyi sahibine bildir- 1. Kusmaktan çok rahats›z olmak.
meyerek kendine mal etmek: “Hem alt›n- 2. Bir tafl›tta, kötü yol nedeniyle
lar› iç et, üstüne bir de döv.” (F. Baykurt) çok sars›l›p kusmak.

D içi aç›lmak: D içi erimek:


Güzel bir fley karfl›s›nda s›k›nt›s› Kayg› duymak, çok üzülmek:
da¤›lmak, ferahlamak: “Çevremde ço- “Onun bu hâli içimi eritiyor.”
cuklar olursa içim aç›l›r.”
D içi geçmek:
D içi almamak:
1. ‹stemeden uyuyuvermek: “Soba-
1. Midesi kabul etmemek.
n›n yan›na uzanm›flt›m, içim geçmifl.”
2. Sak›ncal› gördü¤ünden ya da
2. Bir ifle yaramaz duruma gel-
be¤enmedi¤inden, bir ifli yapmak iste-
mek: “Karpuzun içi geçmifl.”
memek.
3. Yafll›l›ktan, güçsüzlükten istek-
D içi burkulmak: siz olmak, hiçbir fleye ilgi duymamak.
Bir fleye çok üzülmek, “içi s›zla-
D içi içine s›¤mamak:
mak.”
Coflkunluk göstermekten kendini
D içi c›z etmek: alamamak: “‹çi içine s›¤mayan, hayat
Ans›z›n içi s›zlamak. Korkup üzülmek. dolu bir insand›.”

D içi çekmek: D içi içini yemek:


‹stedi¤ini yapamamak yüzünden
üzülmek; dert etmek: “Anneme haber
ulaflt›ramad›¤›m için içim içimi yiyor.”

D içi kalkmak (kabarmak):


1. ‹¤renerek bulant› duymak.
2. Taflk›n bir a¤lama duygusu
içinde bulunmak. 3. Duygulanmak, he-
‹stek duymak: “Ne görürse içi çeker.” yecanlanmak.

220
içi - içine
D içi kan a¤lamak: olabilece¤ini hiç hesaba katmad›m.”
Çok üzüntü duymak. D içine atefl düflmek:
Büyük bir ac› ve üzüntünün etkisi
D içi kararmak: alt›na girmek, “yüre¤i yanmak.”
S›k›lmak, bunalmak, hiçbir fley-
den tat alamaz olmak: “‹çimi karartan D içine atmak:
bu insanlardan hemen uzaklaflmak is- 1. S›k›nt›s›n› kimseye belli etmemek.
tedim.” (Y. K. Karaosmano¤lu) 2. Yap›lan bir kötülü¤e karfl› sesi-
ni ç›karmamakla birlikte, bunu unut-
D içi paralanmak (parçalanmak): mamak.

D içine bayg›nl›klar çökmek:


S›k›nt›, fenal›k basmak.

D içine dert olmak:


Bir fleyi yapamamaktan dolay›
üzülmek.
Birine ac›yarak çok üzülmek:
“‹çim paralan›yordu ona yard›m ede- D içine do¤mak:
miyordum.” Hiçbir belirtiye dayanmadan, bir
iflin olaca¤›n› ya da oldu¤unu önceden
D içi s›zlamak:
sezinlemek, malûm olmak: “Seni göre-
Bir fley ya da kifli için çok üzülmek. ce¤im içime do¤mufltu.”
D içi titremek:
1. Özen göstermek. D içine kapanmak (içine çekil-
2. Çok üflümek. mek):
Çevresindeki kiflilerle ilgi kurma-
D içi yanmak: mak, duygular›n› kimseye açmamak:
1. Çok susamak. “Umut, çok içine kapan›k bir ö¤renciydi.”
2. Büyük bir ac› vb. nedeniyle çok
üzülmek. D içine kurt düflmek:
Kendisine zarar› dokunacak bir
D içinden geçirmek:
durum meydana gelece¤inden kuflku-
Bir fleyi yapmay› düflünmek, “ak-
lanmak.
l›ndan geçimek.”

D içinden geçmek: D içine oturmak:


Düflünmek, akl›ndan geçmek: Çok etkilemek, s›k›nt›ya u¤ramak.
“‹çinden geçenleri bir bilebilsem...”
D içine sinmek (sinmemek):
D içinden pazarl›kl› (içten pa- 1. ‹stedi¤i gibi oldu¤u için rahatl›k,
zarl›kl›): mutluluk duymak (duymamak).
Sinsi: “Onun içinden pazarl›kl› biri 2. ‹çi rahat etmek (etmemek).

221
içine - iki
D içine sokaca¤› gelmek (birini): ‹FLÂH
D iflâh›n› kesmek:
Gücünü tüketmek, bir daha düze-
lemeyecek bir duruma getirmek.

‹FR‹T
D ifrit kesilmek (olmak):
Çok öfkelenmek, çok k›zmak, hiç
be¤enmemek.

‹⁄NE
Birini çok sevmek. “Bu sar› saçl›, D i¤ne atsan yere düflmez:
bak›ms›z k›z› içime sokaca¤›m geli-
yordu.” (R. N. Güntekin)

D içini boflaltmak:
S›k›nt› ve derdini söylemek; öfke-
sini a盤a vurmak.

D içini çekmek:
Üzüntüyle ya da özlemle derin so- Çok kalabal›k.
luk almak, “iç çekmek”, “iç geçir-
mek”: “O iri gözlü k›za bak›p içini çe- D i¤ne deli¤inden Hindistan’›
ker ve bir sürü hayallere dalard›.” seyretmek:
Küçük bir olaydan büyük anlamlar
D içini dökmek: ç›karmak.
Derdini anlatmak: “Ablama içimi
döktüm de biraz rahatlad›m.” D i¤ne ile kuyu kazmak:
Yetersiz araçlarla, sürekli ve sab›rl›
D içini kemirmek: çal›flmalarla çok güç olan ya da çok a¤›r
Bir üzüntüden rahats›zl›k duymak. yürüyen bir ifli baflarmaya çal›flmak.

D içinin (yüre¤inin) ya¤› eri- D i¤ne ipli¤e dönmek:


mek: Çok zay›flamak: “Yemiyor, içmi-
Telâfl ya da kayg› ile üzülmek: yor; i¤ne ipli¤e döndü.”
“Nerde kimsesiz bir yavru görsem, içi-
min ya¤› erir.” D i¤neden ipli¤e kadar:
Ne kadar eflya varsa, her fley.
‹ÇMEK
D içtikleri su ayr› gitmemek: ‹K‹
S›k› f›k› dost, arkadafl olmak, “içli D iki arada bir derede (kalmak):
d›fll› olmak”: “Pek iyi arkadaflm›fllar, S›k›fl›k, zor koflullar alt›nda (kal-
içtikleri su ayr› gitmezmifl.” mak).

222
iki - illâllah
D iki atefl aras›nda kalmak: Geçim s›k›nt›s›ndan bir türlü kur-
Zor bir durumda karar vereme- tulamamak, borçtan kurtulamamak.
mek.
D ikili oynamak:
D iki aya¤›n› bir pabuca sok- Karfl› olan yanlardan hem birini
mak: hem öbürünü destekler görünmek.

‹LER‹
D ileri geri konuflmak:
Yersiz ve gönül k›racak flekilde
konuflmak.

D ileri gitmek:
Söz ve davran›flta ölçü d›fl›na ç›k-
Birini bir ifli hemen yapmas› için mak, gereksiz, afl›r› davran›flta bulun-
çok s›k›flt›rmak: “Acele etme, iki aya- mak: “Daha ileri gitmesine izin verme-
¤›m› bir pabuca sokma.” melisiniz.”

D iki dirhem bir çekirdek: ‹L‹K, -⁄‹


Çok güzel ve özenli giyinmifl. D ili¤ini kurutmak (ili¤ini kemi-
¤ini kurutmak):
D iki eli bö¤ründe kalmak: Can›ndan bezdirecek kadar s›k›n-
Çaresiz kal›p ne yapaca¤›n› bile- t› vermek.
memek.
‹L‹M, -‹M‹
D iki eli (birinin) yakas›nda ol- D ilmini almak:
mak:
K›yamette ondan davac› olmak.

D iki paral›k etmek (birini):


De¤erini, onurunu düflürmek.

D iki sözü (lâf›) bir araya getire-


memek:
Düflündü¤ünü düzgün bir flekilde
anlatamamak. Bir iflin özelliklerini, iflleyiflini en
ince ayr›nt›lar›na kadar iyice ö¤ren-
D iki ucunu bir araya getireme- mek. “‹fl, ilmini almakta; sonras› ko-
mek: lay.” (S. Faik Abas›yan›k)
Gelirle gideri denklefltirememek,
iflleri düzene koyamamak. ‹LLÂLLAH
D illâllah demek:
D iki yakas› bir araya gelmemek: Usanmak, b›kmak, bezmek.

223
iman - ifl
‹MAN D ipi koparmak:
D imana gelmek: Ba¤l› bulundu¤u kuruluflla ya da
1. En sonunda do¤ruyu söylemek. yak›nl›¤› bulunan kifli ile ilifli¤ini kesmek.
2. Sonradan bir fleyi kabul edip
uymak. D ipin ucunu kaç›rmak:
Yönetimde ya da bir fleyi kullan-
D iman› gevremek: mada gereken ölçüyü yitirmek.
Çok yorulmak ve s›k›nt› çekmek:
“Y›llarca inflaat ifllerinde çal›flt›m; ima- D ipiyle kuyuya inilmez:
n›m gevredi.” Kendisine güvenilmez.

‹NCE D ipleri birinin elinde olmak:


D ince eleyip s›k dokumak: O ifli el alt›ndan yönetmek.
Bir fleyi en küçük ayr›nt›lar›na ka-
dar araflt›rmak, gözden, elden geçir- ‹PL‹K, -⁄‹
mek. D ipli¤i pazara ç›kmak:
Kötü nitelik ve suçlar› ortaya ç›kmak.
‹NC‹R
D incir çekirde¤ini doldurma- ‹S‹M
mak: D ismi var cismi yok:
Çok az ya da çok önemsiz: “‹ncir 1. Sözü edilen bir kimse ya da fle-
çekirde¤ini doldurmayan meseleler yü- yin gerçekte var olmad›¤›n› anlat›r.
zünden birbirlerini üzüyorlar.” 2. Ad› olmas›na karfl›l›k görevini,
etkinli¤ini yerine getiremeyen.
‹NSAN
D insan eti yemek: ‹ST‹F
Birini çekifltirmek. D istifini bozmamak:

D insan sarraf›:
bk. “adam sarraf›”

‹P
D ipe sapa gelmez:
Akla yak›n olmayan ya da birbirini
tutmayan. “Anlatt›klar› ipe sapa gel-
mez fleyler.” Ald›r›fl etmeyip durum ve davran›-
fl›n› hiç de¤ifltirmemek: “Hiç istifini
D ipe un sermek: bozmad›; k›l› k›p›rdamad›.” (H. Taner)
Geçersiz birtak›m nedenler ileri
sürerek istenilen ifli yapmaktan kaç›n- ‹fi
mak. D iflin bafla düflmesi:
D ipi k›rmak: Kendi iflini kendi görmek zorunda
Savuflup gitmek. kalmak.

224
iflin - iyi
D iflin çatallanmas›: D ifli rast gitmek:
Bir iflte güçlükle karfl›laflmak. fians yard›m›yla ifli iyi, istedi¤i gibi
“Beklenen kredi ç›kmay›nca ifl çatal- olmak.
land›.”
D ifli savsaklamak:
D iflin 盤r›ndan ç›kmas›: ‹fli yavafllatmak, gereken önemi
Amac›ndan saparak düzeltilmesi göstermemek.
güç bir durum almak.
D ifli tatl›ya ba¤lamak:
D iflin iflten geçmesi:
Sorunlu bir ifli, iyi bir flekilde çöz-
Bir ifli gerçeklefltirme imkân› kal-
mek: “Sonunda ifli tatl›ya ba¤lad›lar.”
mam›fl olmak.

D iflin sarpa sarmas›: D iflin alay›nda olmak:


‹fl, içinden ç›k›lmas› zor bir duru- Bir ifle gereken önemi vermemek,
ma girmek. dalga geçmek.

D ifli Allah’a kalmak: D iflin içinde ifl var:


Güç koflullar alt›nda, kimseden (Bir fleyin) iç yüzü baflka: “‹flin için-
yard›m umudunun kalmad›¤› bir du- de baflka bir ifl var; zamanla anlar›z.”
rumda bulunmak. (T. Apayd›n)

D ifli az›tmak: D iflin ucu birine dokunmak:


Yanl›fl ve afl›r› yollara sapmak: O iflten dolayl› olarak zarar görmek.
“Bunlar ifli iyice az›tt›lar.”
D iflini uydurmak:
D ifli düflmek: Kurnaz, aç›kgöz davranarak ifline
istedi¤i gibi biçim vermek.

D iflten el çektirmek (çektiril-


mek):
Görevden uzaklaflt›rmak (ya da
uzaklaflt›r›lmak): “Yolsuzluk iddialar›
üzerine ilgili memura iflten el çektirildi.”
Birinin yard›m›na ihtiyaç duymak:
“Hep iflinin düfltü¤ü zaman u¤rama;
oturmaya da gel.” ‹fiKEMBE
D iflkembeden atmak:
D ifli ifl olmak: Uydurarak söylemek.
‹fli yolunda olmak.
‹Y‹
D ifli piflirmek: D iyi gözle bakmamak:
Aralar›nda gizlice anlaflmak. Hakk›nda iyi düflünmemek.

225
iyi - izini
D iyi gün dostu: ‹Z
D izinden yürümek:
Birine içten ba¤lanarak ifli ayn› an-
lay›flla sürdürmek: “Türk milleti, Ata-
türk’ün izinden yürüyerek kalk›nacakt›r.”

D izini kaybetmek:
Bir kimse hakk›nda bilgi alama-
mak.
Dostlar›n›n s›k›nt›l› zamanlar›nda
onlardan kaçan kimse. D izini kaybettirmek:
Kimsenin bulamayaca¤› yere git-
D iyiye iyi kötüye kötü demek: mek. ‹letiflimi koparmak.
Hat›r için söz söylememek, dürüst
olmak.

226
kabak - kafas›

K
KABAK, -⁄I D kafa patlatmak:
D kabak (birinin) bafl›na (bafl›n- Bir konu üzerinde pek çok düflün-
da) patlamak: mek, “kafa yormak.”
Birçok kimsenin ilgili oldu¤u bir
olaydan, yaln›zca o kiflinin zarar ya da D kafa sallamak:
ceza görmesi. Do¤ru ya da yanl›fl her fleye evet
demek.
D kabak çiçe¤i gibi aç›lmak:
Utangaçl›ktan çabucak s›yr›larak D kafa tutmak:
afl›r› ölçüde serbestlik göstermek. Boyun e¤memek, karfl› gelmek,
diklenmek: “Bana kafa tutaca¤›na bir
D kabak tad› vermek: ifl bul da çal›fl.”
B›kt›rmak, usanç vermek, tats›z
gelmeye bafllamak. D kafa ütülemek:
Çok lâf edip tedirgin etmek.
KABUK, -⁄U
D kabu¤una çekilmek: D kafas› almamak:
D›flar›s› ile olan iliflkilerini kesmek, 1. Anlayamamak, kavrayamamak.
kimse ile görüflmemek. 2. Zihin yorgunlu¤u nedeniyle an-
layamaz duruma gelmek.
KAÇMAK 3. Olabilece¤ine inanmamak.
D kaçmaktan kovalamaya vakit
olmamak: D kafas› bozulmak:
Önemli ifller yüzünden baflka iflle-
Öfkelenmek, k›zmak, “kafas› k›z-
re yetiflememek.
mak”, “kafas› atmak.”

KADIN
D kafas› bulanmak:
D kad›nlar hamam›na dönmek
Bir olay karfl›s›nda akl› kar›flmak,
(bir yer):
anlayamaz, kavrayamaz duruma gel-
Herkesin birden konuflmas›yla
mek.
çok gürültülü ortam durumuna gelmek.
D kafas› durmak:
KAFA
Zihin yorgunlu¤undan düflünemez
D kafa dengi:
olmak.
Görüfl ve
anlay›fllar› bir-
D kafas› düzelmek:
birine uymufl
kimselerden Do¤ruyu ve iyiyi bulmak. “Bunca
her biri. olaydan sonra kafas› düzeldi mi acaba?”

227
kafas› - kal›ptan
D kafas› ifllemek: KÂ⁄IT
Akl›, zekâs› yerinde olmak, bir ko- D k⤛t üzerinde kalmak (bir ifl):
nu üzerinde iyi düflünebilir olmak, ka- Yap›lmas› düflünülmüfl oldu¤u
fas› çal›flmak. hâlde yap›lmamak.
D k⤛da dökmek:
D kafas› fliflmek: Yaz›ya geçirmek, “kaleme
1. Zihni yorulmak. almak”: “Bu anlatt›klar›n› k⤛da dök-
2. Gürültüden tedirgin olmak. memi ister misin?” (F. Otyam)
D kafas›na dank etmek (demek): KALEM
Bir olay sebebiyle birden ay›lmak, D kalem oynatmak:
do¤ruyu anlamak. 1. Yaz› yazmak.
D kafas›na koymak: 2. Bir yaz›y› düzeltmek. 3. Bir ya-
z›da de¤ifliklik yapmak.
Bir fley yapmaya kesin karar vere-
rek zaman›n› beklemek. “‹nflaat iflini D kaleminden kan damlamak:
kafas›na koymufl, bahar› bekliyor.” 1. Yaz›lar› ac› ve dokunakl› olmak.
D kafas›na uymak: 2. Etkili yazmak: “Kaleminden kan
damlayan kavgac› yazarlar› sevmez-
bk. “akl›na uymak”
di.” (E. ‹nönü)
D kafas›na vura vura:
KALIP, -BI
D kal›b› k›yafeti yerinde:
Görünüflü gösteriflli olan kimse.

D kal›b›n› basmak:
Bir fleyi güvenle do¤rulamak.

D kal›b›n›n adam› olmamak:


Görünüflünden beklendi¤i gibi ol-
Zorla, isteyip istemedi¤ine bak- mamak.
madan.
D kal›ptan kal›ba girmek:
D kafay› çekmek:
‹çki içmek.

D kafay› yere vurmak:


1. Hastalan›p yata¤a düflmek.
2. Uyumak için yatmak.

KAFES
D kafese girmek:
1. Aldat›l›p kendisinden ç›kar sa¤- Ç›kar sa¤lamak için her duruma
lanmak. uymak.
2. Hapse girmek.

228
kalbine - kanad›
KALP, -BI (1) D kan› ›s›nmak:
D kalbine girmek:
Sevgisini kazanmak: “Kalbine gir-
meyi becerdi.”

D kalbini açmak:
Duygular›n›, düflüncelerini aç›k
aç›k birine söylemek.

D kalbini okumak: (Birine karfl›) yak›nl›k duymak.


Birinin duygu ve düflüncelerini, ni-
yetini anlamak. D kan› kaynamak:
1. Coflkun ve k›p›rdak olmak.
KAMBER 2. (Birine) Çabucak sevgi duy-
D kambersiz dü¤ün olmaz: mak: “Bu çocu¤a kan›m kaynad›.”
Her toplant›da ya da her iflin için-
de bulunanlar için alay yollu söylenir. D kan›na dokunmak:
Çok sinirlenmek.
D kambur kambur üstüne (kam-
bur üstüne kambur): D kan›na girmek:
S›k›nt› ve tersliklerin üst üste gel- 1. Birini öldürmek ya da öldürtmek.
di¤ini anlat›r. 2. (Bir k›z›n) k›zl›¤›n› bozmak.

KAN D kan›na susamak (kendi):


D kan a¤lamak:
Belâs›n› aramak. “Git bafl›mdan
Büyük bir üzüntü içinde olmak:
be adam! Kan›na m› susad›n?”
“Yavrumu vurdular, içim kan a¤l›yor.”
(Bas›ndan) D kan›n› emmek:
‹nsafs›zca sömürmek: “Y›llarca
D kan gövdeyi götürmek:
kan›m›z› emdi¤in yetmiyor mu?”
Çok kan dökülmüfl olmak, çok in-
san öldürülmek. D kan›n› kurutmak:
Can›ndan bezdirmek.
D kan gütmek:
Kan dökerek öç almak istemek. D kan›yla ödemek:
Yapt›¤›n›n cezas›n› hayat›yla öde-
D kan kusturmak (birine):
mek.
Çok eziyet çektirmek.
KANAT, -DI
D kan kusup k›z›lc›k flerbeti iç-
D kanad› alt›na almak (birini):
tim demek:
Korumak, himayesine almak, “ka-
Çok eziyet çekti¤i hâlde durumu-
nat germek.”
nu iyi göstermek.

229
kanca - kapan›n
KANCA göstermek:” “Babas› taraf›ndan kap›
D kanca atmak: d›flar› edildi¤ini söylüyordu.”
Bir kimsenin kötülü¤ü için u¤rafl-
mak, “kancay› takmak.” D kap›lar yüzüne (üstüne) ka-
panmak:
KAND‹L ‹stenilen fleye ulaflma imkân› ve-
D kandilin ya¤› tükenmek:
rilmemek.
Hayat› sona ermek, ölmek.

KANLI D kap›lar› aç›k tutmak:


D kanl› b›çakl› olmak: Herhangi bir konuda iliflkiyi kes-
Birbirlerini öldürecek kadar düfl- meden anlaflma ortam›n› sürdürmeye
man olmak. çal›flmak.

KANTAR D kap›s›n› afl›nd›rmak:


D kantar›n topunu kaç›rmak: Yan›na çok s›k gitmek: “Yolumu-
Ölçüyü kaç›r›p afl›r› davranmak. zun asfaltlanmas› için belediye baflka-
n›n›n kap›s›n› afl›nd›rd›k.”
KAP, -BI (1)
D kab›na s›¤mamak:
D kap›s›na dayanmak:
Duygular›na engel olamay›p tafl-
1. Gelip çatmak: “K›fl kap›ya da-
k›n davran›fllarda bulunmak.
yand›.”
KAPAK, -⁄I 2. Bir fley elde etmek için bir yeri,
D kapa¤› (bir yere) atmak: bir kimseyi zorlamak, göz korkutmak:
S›k›nt›s›z, rahat bir yere s›¤›nmak; “Alacakl›lar kap›ya dayand›.”
kaç›p kurtulmak. “Her fleyi sat›p savd›,
küçük bir sahil kasabas›na kapa¤› att›.” D kap›y› büyük açmak:
Çok masrafl› bir ifle giriflmek.
KAPAN
D kapana düflmek (k›s›lmak, tu- KAPMAK
tulmak, yakalanmak): D kapan›n elinde kalmak:
‹çinden ç›k›lmaz bir duruma düfl-
mek, ele geçmek.

KAPI
D kap› d›flar› etmek:

1. Çok istenir ve aran›r olmak.


2. Bir fleyden ancak çabuk davra-
nanlar›n yararlanabildi¤ini anlat›r.
Kovmak, d›flar› atmak, “kap›y›

230
karda - kafl
KAR KARIfiMAK
D karda gezip izini belli etme- D kar›flan› görüfleni olmamak:
mek: ‹fline kimse kar›flmamak, özgür
Kimsenin sezemeyece¤i bir flekil- olmak. “Ne iyi, kar›flan›n görüflenin
de gizli ifl çevirmek. yok...”

KARA KARfiI
D kara çalmak: D karfl› koymak:
Birine iftira etmek. Direnmek, dayanmak. “Düflünce-
lerimizle karfl› koyaca¤›z.”
D kara kara düflünmek:
Çok üzüntülü olmak, düflünceye D karfl›s›na almak (birini):
dalmak: “Bu k›z›n durumu Ergun Bey’i Birinin düflünce ve tutumuna kat›l-
kara kara düflündürüyordu.” mad›¤›n› belli etmek: “Baban› karfl›na
almakla eline ne geçecek?”
D karalar ba¤lamak:
Yas tutmak. KASMAK
D kas›p kavurmak:
KARANLIK, -⁄I 1. Bask› yaparak ya da k›r›c› davra-
D karanl›kta göz k›rpmak: n›fllarla bir toplulu¤u ezmek, zulmetmek.
Bir fleyi anlatmak isterken karfl›- 2. Çok zarar vermek, mahvetmek:
s›ndakinin anlayamayaca¤› bir iflarette “fiiddetli rüzgâr bitkileri kas›p kavur-
bulunmak ya da bir söz söylemek. du.”

KARIN, -RNI KAfi


D karn› tok, s›rt› pek: D kafl göz etmek:
Geçimi iyi, para s›k›nt›s› olmayan
kimseler için kullan›l›r.

D karn› zil çalmak:


Çok ac›km›fl olmak: “Yemek haz›r
m›? Karn›m zil çal›yor.”

KARINCA
D kar›nca yuvas› gibi kayna- Kafl, göz iflaretleriyle bir fley an-
mak: latmaya çal›flmak: “Kafl göz edip dur-
Çok kalabal›k ve hareketli olmak. ma; ne söyleyeceksen söyle!”

D kar›ncay› bile ezmemek (in- D kafl yapay›m derken göz ç›-


citmemek): karmak:
Çok merhametli, ince ve duygulu ‹fli düzelteyim derken büsbütün
olmak. bozmak.

231
kaflla - keli

D kaflla göz aras›nda: KAZIK


Kimsenin sezmesine imkân ver- D kaz›k atmak:
meyecek kadar k›sa bir zaman içeri- De¤erinin üzerinde gösterip satmak.
sinde, çok çabuk: “Kaflla göz aras›nda
D kaz›k yemek:
nereye s›v›flt› bu çocuk?”
Aldat›lma. Al›fl veriflte zarara u¤ramak.
KAfiIK
KEÇ‹
D kafl›k atmak (çalmak):
D keçi inad›:
‹fltahla ya da çabuk yemek.
Bir türlü yumuflamayan inat.
D kafl›kla yedirip sap›yla gözü-
D keçileri kaç›rmak:
nü ç›kartmak:
Delirmek ya da bir bunal›m içinde
Yapt›¤› bir iyili¤i hiçe indirecek kö-
bulunmak.
tülükte bulunmak.
KED‹
KAVUK
D kedi ci¤ere bakar gibi bakmak:
D kavuk sallamak (birine):
‹mrenerek bakmak.
Bir kimseye yaranmak için onun
söz ya da davran›fllar›n› uygun bulmak, D kedi gibi dört ayak üstüne
onaylamak: “Can kula¤› ile dinler gibi düflmek:
görünüp kavuk sallay›p duruyordu.” En güç durumdan zarar görme-
den kurtulmak.
KAZ
D kaz› koz anlamak: D kedi olal› bir fare tuttu:
Söylenen fleyi çok yanl›fl anlamak. fiimdiye kadar bir tek baflar›l› ifl
yapabildi.
D kaz›n aya¤› öyle de¤il:
Bir sorunun, bir durumun san›ld›¤› KEFEN
gibi olmad›¤› anlat›l›r. D kefeni y›rtmak:
A¤›r bir hastal›kta ölüm tehlikesini
KAZAN
atlatmak.
D kazan kald›rmak:
KEL
D kel bafla flimflir tarak:
Birçok ihtiyaç varken gereksiz
özenti ve gösterifli belirtir.

D keli görünmek:

1. (Yeniçeriler) Yemek piflirilen


kazan› ters çevirerek ayaklanmak, is-
yan etmek.
2. Yöneticinin bir tutumuna karfl›
hep birden ayaklanmak, isyan etmek. Kusuru ortaya ç›kmak.

232
kelle - kendini
KELLE D kendinden geçmek:
D kellesini koltu¤una almak: 1. Bilinci ifllemez olmak, kendini
Ölümü göze almak: “Kelleyi koltu- kaybetmek, bay›lmak. “Hasta kendin-
¤umuzun alt›na alm›fl›z, memleketi ka- den geçmiflti.”
n›m›zla temizlemeye karar vermifliz.” 2. Bir fley karfl›s›nda coflkuya ka-
(Y. K. Karaosmano¤lu) p›lmak, duygulanmak, “kendini kay-
betmek.”
KEMER
D kemerini (kemerleri) s›kmak: D kendine gelmek:
Açl›¤a ya da tutumlu davranmaya 1. Ay›lmak.
katlanmak. 2. Akl› bafl›na gelmek.
3. Durumu düzelmek.
KEM KÜM
D kem küm etmek: D kendine k›ymak:
Verecek cevap bulamay›p aç›k bir Kendini öldürmek.
anlam› olmayan gelifligüzel sözler söy- D kendine mal etmek:
lemek: “Kem küm etme, ne düflündü-
Benimsemek ya da saymak: “Ata-
¤ünü söyle.”
türk, hiçbir baflar›y› kendisine mal et-
memifltir.”
KEND‹
D kendi derdine düflmek: D kendine (onuruna) yedirememek:
Kendi sorunu nedeniyle baflka Baflkas›n›n kendisine yapt›¤› ifli,
fleyle ilgilenememek: “‹nsanlar kendi onur k›r›c› sayarak tepki ile karfl›la-
dertlerine düflmüfller, sanatla u¤rafla- mak; kendisinin baflkas›na yapmas›
cak hâlleri mi var?” (H. Pulur) söz konusu olan ifli, kiflili¤i için onur k›-
D kendi havas›nda gitmek (ken- r›c› sayd›¤›ndan yapmamak.
di havas›nda olmak): D kendine yontmak:
Yaln›z bafl›na, istedi¤i gibi dav- Ç›kan bir f›rsattan yararlanarak,
ranmak. baflkalar›n› hiç düflünmeyerek hep
D kendi kendine gelin güvey olmak: kendi ç›kar›n› sa¤lamak.
‹lgilinin nas›l karfl›layaca¤›n› dü-
D kendini alamamak:
flünmeden bir ifli olmufl bitmifl sayarak
sevinmek.
D kendi kuyusunu kazmak:
Kendine zarar verecek davran›flta
bulunmak. “Bu sözleriyle kendi kuyu-
sunu kazd›¤›n›n fark›nda bile de¤ildi.”

D kendi ya¤›yla kavrulmak: ‹stemeyerek bir ifli yapmak durumu-


Olan›yla geçinip kimseye muhtaç na girmek, kendini tutamamak: “Yara-
olmamak: “Zar zor kendi ya¤›m›zla mazl›k yapmaktan kendini alam›yordu.”
kavruluyoruz.”
233
kendini - kesenin
D kendini atefle atmak: 2. Yaln›z, sakin kalmak.
Bile bile tehlikeli bir ifle girmek:
“Bu ifle kalk›flmak, kendini atefle at- D kendini dirhem dirhem sat-
maktan farks›zd›r.” mak:
Çok nazl› davranmak, a¤›rdan almak.
D kendini b›rakmak:
1. Kendine özen göstermemek: D kendini göstermek:
“Onun hiç bu kadar kendini b›rakt›¤›n› 1. Be¤enilecek niteliklerini ortaya
görmemifltim.” koymak: “Haydi, gösterin kendinizi ba-
2. Çevre ile ilgisini keserek, yaln›z kay›m!”
bir konuyla u¤raflmak: “Hat›ralar›na 2. Ortaya ç›kmak, belirmek:
kendini b›rakarak eve kapanman do¤- “Susuz kalma tehlikesi kendini gös-
ru de¤ildir.” terdi.”

D kendini bulmak: D kendini kapt›rmak:


1. Kiflilik kazanmak. 1. Bir fleyin etkisinden kurtulama-
2. Maddî ve ruhî konularda duru- yacak duruma düflmek.
munu düzeltmek, “kendine gelmek”, 2. U¤raflmaya bafllad›¤› bir iflten
“kendini toparlamak.” kendini kurtaramamak.

D kendini dar atmak (bir yere): D kendini tutamamak:


S›k›nt› veren bir yer ya da durum- Bir durum karfl›s›nda sessiz ve
dan güçlükle kurtulmak: “Eve kendimi heyecans›z kalamamak; kendine ha-
dar att›m.” kim olamamak: “Bizi ne zaman görse,
kendini tutamayarak a¤lard›.”
D kendini dev aynas›nda gör-
mek: KENE
D kene gibi yap›flmak:
‹stenmedi¤i hâlde birinin peflini b›-
rakmamak, “yakas›n› b›rakmamak.”

KERAMET
D kerameti kendinden bilmek:
Baflka bir etkenle kavufltu¤u iyi
durumu kendi çabas›n›n verimi ya da
de¤erinin karfl›l›¤› saymak.

Kendini oldu¤undan çok üstün KESE


görmek. D kesenin a¤z›n› açmak:
Bol para harcamaya bafllamak:
D kendini dinlemek: “Kesenin a¤z› aç›ld› m›, bir daha ka-
1. Hastal›k kuruntusu içinde bu- panmaz.”
lunmak.

234
kesenin - k›rk
D kesenin dibi görünmek:
Para tükenmek.

D kesesine bir fley girmemek:


Bir yarar ya da ç›kar sa¤lama-
mak.

KESMEK ye yuvarlanmas›na k›l pay› kald›.”


D kesip (kestirip) atmak:
1. Uzun uzad›ya düflünmeden ke- D k›l› k›p›rdamamak:
sin yarg›ya varmak. Durum ve davran›fl›n› de¤ifltir-
2. Kesin olarak çözmek, bitirmek. memek, ald›r›fl etmemek, umursama-
mak: “Bunca hakaret karfl›s›nda hiç is-
D kesti¤i (att›¤›) t›rnak olama- tifini bozmad›, k›l› k›p›rdamad›.“
mak: (A. Rasim)
Bir kimse, söz konusu olan kimse-
den de¤erce çok afla¤› olmak. D k›l› k›rk yarmak:
Titiz ve ayr›nt›l› bir flekilde incele-
KEY‹F, -YF‹ mek, önemle üstünde durmak: “K›l›
D keyif sürmek: k›rk yaran bir ö¤retmendi.”
S›k›nt›s›z, rahat yaflamak, “keyfi-
ne bakmak.” D k›l›na dokunmamak:
Bir kimseye dokunacak, zarar ve-
D keyfi bozulmak: recek en ufak bir davran›flta bile bu-
1. Hastalanmak: “Babam›n biraz lunmamak.
keyfi bozuk.”
2. Can› s›k›lmak, rahat› kaçmak, KILIÇ, -CI
“keyfi kaçmak.” D k›l›çtan geçirmek:
Çok say›da insan› k›l›çla topluca
D keyfinin kahyas› olmamak öldürmek.
(birinin):
Birine kar›flmaya hakk› olmamak. KIRK
D k›rk dereden su getirmek:
KIÇ
D k›ç üstü oturmak:
Herhangi bir konuda yenilmek,
umdu¤una ulaflamamak.

KIL
D k›l pay› (kalmak):
Birini kand›rmak için birçok yola
Çok az (kalmak): “Otobüsün dere-
baflvurmak.

235
k›rk - k›za¤a
D k›rk y›lda bir: Beklenmeyen bir nedenle kazanç-
Çok seyrek olarak. l› bir durumla karfl›laflmak.

D k›rk›ndan sonra azmak:


D k›smetini aya¤›yla tepmek:
Yaflland›ktan sonra yafl›na uyma-
Kavuflaca¤› iyi bir durumu, de¤e-
yan davran›fllarda bulunmak.
rini bilmeyerek istememek.
D k›rk›ndan sonra saz çalmaya
kalk›flmak: KIT - KITLIK
Yaflland›ktan sonra uzun ve güç D k›t kanaat (geçinmek):
bir ifle giriflmek. Yoksulluk içinde ve güçlükle (ge-
çinmek): “Nüfus kalabal›k, k›t kanaat
D k›rklara kar›flmak: geçinmeye çal›fl›yoruz.” (O. Kemal)
Bir kimsenin art›k ortal›kta görün-
mez olmas›. D k›tl›¤›na k›ran girmek (bir fle-
yin):
KIRMAK Bir fley hiç bulunmaz olmak.
D k›r›p geçirmek:
1. Yak›p y›karak, öldürerek, bask› KIYAMET
ya da etki yaparak büyük zarar vermek. D k›yameti (k›yametleri) kopar-
2. Çok sert davranarak dar›ltmak. mak:
3. Tuhaf söz ya da davran›fllar›yla Bir fleye çok k›zarak ba¤›r›p ça-
herkesi gülmekten kat›lacak duruma ¤›rmak, feryat etmek; afl›r› gürültülere,
getirmek. kargaflaya yol açmak: “Ufac›k bir so-
run karfl›s›nda k›yamet koparman›n
D k›r›p sarmak:
anlam› var m›?”
Bir fleye yapmak için, güçlükle her
türlü olanaktan yararlanmak.
KIZAK, -⁄I
D k›za¤a çekmek:
KISA
D k›sa kesmek:
Sözü uzatmamak: “Konuflman› k›-
sa kes de dinleyicileri uyutma.”
(A. Püsküllüo¤lu)

D k›sa tutmak:
1. Bir fleye gerekti¤i kadar zaman
ay›rmamak.
2. Bir konuyu genifl ve ayr›nt›l› bir
flekilde vermemek: “Baflkan aç›l›fl ko- Bir görevliyi etkin bir görevden
nuflmas›n› k›sa tuttu.” al›p çal›flmay› gerektirmeyen, pasif bir
ifle vermek.
KISMET
D k›smeti aya¤›na (kadar) gelmek:

236
k›zar›p - koltu¤unun
KIZARMAK KOF
D k›zar›p bozarmak: D kof ç›kmak:
Utanç, öfke gibi duygular›n etki- Bir kimsenin bilgisiz, de¤ersiz, ifle
siyle yüzünün rengi de¤iflmek: “K›za- yaramaz biri oldu¤u anlafl›lmak: “Bü-
r›p bozard› m› bari...” (M. Akif Ersoy) yük paralar ödeyerek ald›klar› futbolcu
kof ç›kt›.” (Bas›ndan)
KIZILCA
D k›z›lca k›yamet kopmak: KOKU
Kavga, gürültü olmak. D kokusu ç›kmak:
(Gizli tutulan bir ifl) anlafl›lmak:
K‹BAR “Yak›nda kokusu ç›kar.”
D kibarl›k taslamak: D kokusunu almak:
Kibar olmad›¤› hâlde kibar gibi Gizli tutulan bir fleyi sezmek.
görünmeye çal›flmak.
KOL
K‹L‹T D kol kanat olmak (germek):
D kilit noktas› (yer, mevkii):
Tüm ifllerin ba¤l› oldu¤u önemli
nokta, makam ya da yer: “Kilit noktala-
ra kendi yak›nlar›n› yerlefltirmifl.”

K‹M
D kim vurduya gitmek: Yard›m etmek, korumak, himaye et-
Bir kalabal›k aras›nda öldürülen mek: “Çocu¤a kol kanat gerdi, anal›k etti.”
ya da vurulan kimsenin kimin taraf›n-
dan öldürüldü¤ü ya da vuruldu¤u anla- D kollar› s›vamak:
fl›lamamak. bk. “paçalar› s›vamak”
D kolu kanad› k›r›lmak:
K‹R‹fi Bir fley yapamayacak duruma gel-
D kirifli k›rmak: mek: “Bu sel felâketi kolumuzu kana-
Bulundu¤u yerden ayr›lmak, kaç›p d›m›z› k›rd›.”
gitmek.
D kolunda alt›n bilezi¤i olmak:
K‹RL‹ Kazanç sa¤layan bir mesle¤i, za-
D kirli çamafl›rlar›n› ortaya dök- naat› olmak.
mek (birinin):
KOLTUK, -⁄U
Ay›p, kusur ya da suçlar›n› aç›kla-
D koltuklar› kabarmak:
mak, söylemek.
Kendine ya da yak›nlar›na yap›lan
övgüden k›vanç duymak.
K‹TAP, -BI
D kitaba (kitab›na) uydurmak: D koltu¤unun alt›na s›¤›nmak:
Yasal olmayan bir ifli hile, düzen Birinin koruyuculu¤una girmek,
vb. ile yasaya uygun gibi göstermek. “koltu¤una girmek.”

237
komflu - köprü
KOMfiU D köküne kibrit suyu dökmek
D komflu kap›s›na çevirmek: (kökünü kurutmak):
Yak›n olmad›¤› ve s›k s›k u¤ran›l- Bir daha ortaya ç›kamayacak fle-
mas› gerekmedi¤i hâlde bir yere çok kilde yok etmek. “kökünü kaz›mak”
s›k gitmek.
KÖPEK, -⁄‹
KORKMAK D köpe¤e hoflt, kediye pist de-
D korktu¤u bafl›na gelmek memek:
(korktu¤una u¤ramak): Kendisine zarar verenlerden ko-
Düflünülen kötü durum gerçeklefl- runmak için en küçük bir tepkide bu-
mek: “Korktu¤u bafl›na gelmifl, lunmamak.
çocuklar›n hiçbiri eve dönmemiflti.”
D köpe¤in a¤z›na kemik atmak:
KOYUN Karfl› gelerek ba¤›r›p ça¤›ran birini
D koyun kaval dinler gibi dinlemek: susturmak için ona bir ç›kar sa¤lamak.
Hiçbir fley anlamadan dinlemek.
D köpeksiz köy bulup çomaks›z
KOZ (de¤neksiz) gezmek:
D kozunu kaybetmek: Kendisine engel olacak, karfl›
‹stedi¤ini yapabilme olana¤›n› yi- ç›kacak kimse olmad›¤› için istedi¤i
tirmek. gibi davranmak.

D kozunu oynamak: KÖPRÜ


D köprüleri atmak:
Bir iflten vazgeçme ya da geri
dönme olana¤› kalmayacak biçimde
kesin bir davran›flta bulunmak.

D köprünün (köprülerin) alt›n-


dan çok su (sular) geçti (akt›):
“Zamanla koflullar çok de¤iflti, es-
ki durum kalmad›.” anlam›nda kullan›-
Elindeki en üstün ve son olana¤› l›r.
kullanmak: “Her iki taraf da son kozla-
r›n› oynayacaklar.” D köprüyü geçinceye kadar
ay›ya day› demek:
KÖK Bir iflin ya da sorunun çözümlen-
D kök salmak: mesi için, o iflle ilgili ama de¤ersiz kifli-
Bir yere iyice yerleflmek. lere, sorun çözülünceye kadar iltifat et-
mek durumunda kalmak. Kiflili¤inden
D kök söktürmek: ödün vermek.
Zora koflmak, zorluk ç›karmak.

238
kör - kulak
KÖR
D kör de¤ne¤ini beller gibi: D kulak misafiri olmak:
Hep ayn› biçimde davran›p, hiçbir Yan›nda konuflulan bir fleyi ko-
yenilik ya da de¤ifliklik yapmay› nuflmaya kat›lmadan dinlemek: “Söy-
düflünmeyenlerin tutumunu niteler. lediklerinize kulak misafiri oldum.”
(A. ‹lhan)
D kör dövüflü:
Ayn› fleyleri gerçeklefltirecek kim- D kula¤› kiriflte (olmak):
selerin birbirinden habersiz ve birbirini Söylenecek sözü, gelecek haberi
engelleyecek biçimdeki düzensiz ça- dikkatle beklemek, “kula¤› tetikte ol-
balar›: “Bir kör dövüflüdür gidiyor.” mak.”

D kör topal: D kula¤›na çal›nmak:


Yar›m yamalak, iyi kötü idare ede- Baflkas›na söylenirken kendisi de
cek flekilde: “‹fller kör topal yürüyor.” duymufl olmak, “Baz› isimler kula¤›ma
çal›nd›.” “kula¤›na çarpmak”
D körler mahallesinde ayna sat-
D kula¤›na kar suyu kaçmak:
Rahat›n› kaç›ran bir haber iflit-
mek.

D kula¤›na koymak (sokmak):


Bir duruma ya da söze haz›rla-
mak için önceden k›saca anlatmak,
düflünce afl›lamak, telkin etmek: “Bu-
mak: nu k›z›n kula¤›na soktular.” (M. Makal)
Bir fleyi ona hiç ihtiyaç duymaya-
cak olan çevreye götürmek. D kula¤›na küpe olmak:
Bafla gelen bir durumdan al›nan
KRAL dersi hiç unutmamak: “Bu olay kula¤›-
D kraldan çok kralc› olmak: na küpe olsun.”
Birinin davas›n› ondan çok savu-
nur olmak. Ya¤c›l›k yapmak. D kula¤›n› bükmek:
Bir sorun karfl›s›nda dikkatli dav-
KULAK ranmas› için uyar›da bulunmak.
D kulak asmak (asmamak):
Önem vermek (vermemek), dinle- D kula¤›n› ç›nlatmak (birinin):
mek (dinlememek): “Söylediklerime Birini anmak.
kulak asan olmad›.”
D kulaklar› paslanmak:
D kulak kabartmak: Çoktan beri iyi bir müzik dinleme-
Belli etmemeye çal›flarak dinlemek. mifl olmak.

239
kulaktan - kufl
D kulaktan dolma: KURT
Baflkalar›ndan iflitilerek edinilen D kurtlar›n› dökmek:
bilgi: “Kulaktan dolma bilgilerle s›nav
kazanamazs›n.”

KULP
D kulp takmak:
Bir kimseyi, bir fleyi kusurlu gös-
termek için bahane, kusur bulmak:”
Kulp takmaya pek merakl›d›r.” Çoktan beri özledi¤i bir fleyi bol
bol yap›p hevesini almak. Doyas›ya
D kulpunu bulmak: oynamak.
Yap›lacak uygunsuz bir ifl için ya-
sall›¤› tart›fl›labilecek bir çözüm yolu KURU
bulmak: “Bir kulpunu bulur yükseltive- D kuru iftira:
rirdi aidatlar›.” (R. Ilgaz) Gerçekle hiçbir ilifli¤i, hiçbir daya-
na¤› olmayan iftira.
KUMPAS
D kuru kalabal›k:
D kumpas kurmak:
1. Hiçbir ifl yapmayan insan toplulu¤u.
Bir kimseyi tuza¤a düflürecek dü-
2. Hiçbir ifle yaramayan, k›r›k dö-
zen haz›rlamak.
kük eflya.

KURSAK, -⁄I KURUM


D kursa¤›nda kalmak: D kurum satmak:
‹stenilen bir fley gerçekleflmemek, Böbürlenmek, büyüklenmek.
yar›m kalmak. Hevesini alamamak.
KUfi
KURfiUN D kufl kadar can› olmak:
D kurflun dökmek: Küçük, c›l›z, güçsüz bir yarat›k ol-
Halk inan›fl›na göre erimifl kurflu- mak.
nu, hastan›n üstünde, içinde su bulu-
nan bir kaba dökerek ortaya ç›kan fle- D kufl uçmaz, kervan geçmez:
killerin yorumuyla nazar, büyü, hasta- Kimsenin u¤ramad›¤› ›ss›z ve sa-
l›k vb. fleyleri önlemek, iyilefltirmek. pa bir k›r yeri: “Do¤u’nun kufl uçmaz,
kervan geçmez bir köyünde ö¤retmen-
D kurfluna dizmek (birini): dim.” (S. Ali)
Verilen ölüm cezas›n› askerî bir
k›tan›n att›¤› kurflunlarla yerine getir- D kufl uçurmamak:
mek: “Seni yakalarlar, kurfluna dizer- Hiçbir fleyin ya da kimsenin kaç-
ler.” (R. N. Güntekin) mas›na, geçmesine olanak verme-
mek.”

240
kufla - külâh
D kufla benzemek (dönmek): KÜÇÜK
Bir fley düzeltilmek istenirken bi- D küçük da¤lar› ben yaratt›m
çimsiz bir duruma gelmek. demek:
Çok böbürlenmek, kibirlenmek.
KUYRUK, -⁄U
D kuyru¤u kapana k›s›lmak (s›- D küçük düflmek:
k›flmak): De¤eri ve onuru sars›lmak: “Kor-
Çok zor duruma düflmek. kak de¤iliz, küçük düflmekten çekini-
yoruz.”
D kuyru¤una basmak (birinin):
Birini incitip sald›r›da bulunmas›-
D küçük dilini yutmak:
na yol açmak, tahrik etmek.
fiafl›rmak, donakalmak, Gördü¤ü-
D kuyru¤una teneke ba¤lamak: ne inanamak:“Annem, evin bu hâlini
1. Biriyle afl›r› derecede alay etmek. görse küçük dilini yutar.”
2. Birini, herkesin alay edece¤i bi-
çimde kovmak. KÜLÂH
D külâh giydirmek (birine):
D kuyru¤unu k›smak: Hile ile oyunla aldatmak.

D külâh›ma anlat:

Korkup sinmek.

D kuyru¤unu k›st›rmak:
Birini güç bir duruma düflürmek.
Söylediklerine hiç inanm›yorum,
KUYU beni kand›ramazs›n: “Sen bunlar› be-
D kuyusunu kazmak (birinin): nim külâh›ma anlat.” (R. H. Karay)
Birinin y›k›m›na çal›flmak, kötü
duruma düflmesini istemek: “Yüze gü- D külâh›n› ters giydirmek (biri-
lüp arkadan kuyusunu kaz›yorsun.” (H. ne):
Taner) Çok kurnaz olmak.

KUZU D külâhlar› de¤ifltirmek (de¤ifl-


D kuzu postuna bürünmek: mek):
Karfl›s›ndakini aldatmak için ger- “Bozuflmak” anlam›yla ve tehdit
çek kiflili¤ini saklamak, kendini zarar- olarak kullan›l›r.
s›z ve uysal göstermek.

241
kül - küp
KÜL KÜP
D kül yutmamak: D küplere binmek:
Oyuna düflmemek, aldanmamak. Çok öfkelenmek.

D külünü savurmak: D küpünü doldurmak:


Bir fleyi tümüyle bitirip yok etmek. Eline f›rsat geçmiflken çokça para
biriktirmek.

242
lâf - lâf›n›

L
LÂF D lâf tafl›mak:
D lâf› a¤z›nda kalmak:
Söyleyece¤ini söylemeye f›rsat
bulamamak.

D lâf alt›nda kalmamak:


A¤›z kavgas›nda her söylenenin
karfl›l›¤›n› vermek, “lâk›rd› alt›nda
kalmamak.” Kiflilerin aras›n› açmak amac›yla
birbirleri için söyledikleri kötü sözleri
D lâf atmak: iletmek, “lâk›rd› tafl›mak.”
1. Söyleflmek, konuflmak.
2. Uzaktan, dokunacak söz söyle- D lâfa bo¤mak (birini):
yip iflittirmek. Birinin söz söylemesine f›rsat ver-
3. Sözle sark›nt›l›k etmek: “Sana memek.
lâf atan hangisiydi?”
D lâfa dalmak:
Konuflmay› sürdürerek bir iflten
D lâf ç›karmak:
geri kalmak, “lâk›rd›ya tutmak:” “Lâ-
Asl› olmayan bir haber yaymak,
fa dald›k, konferansa yetiflemedik.”
“lâk›rd› ç›karmak”: “Bu lâflar› ç›ka-
ranlar› tahmin ediyorum.”
D lâf› (lâf›n›) a¤z›na t›kamak:
Birini konuflturmamak, birinin sö-
D lâf kald›rmamak:
zünü bitirmesine f›rsat vermemek “lâ-
Kendisine dokunan söze dayana-
k›rd›y› a¤z›na t›kamak.”
may›p, karfl›l›k verir yarad›l›flta olmak:
“Yalan lâf kald›ramaz.” (F. Otyam) D lâf› yabana atmamak:
Söylenen söze de¤er vermek: “Bu
D lâf ola beri gele: lâf›m› yabana atma dostum.” (K. Tahir)
Söylenen sözün saçmal›¤›n›, an-
lams›zl›¤›n› belirtmek için kullan›l›r. D lâf›n› balla kestim:
Bir kimsenin sözünü kesmek ge-
D lâf olmak: rekti¤inde “izin verin” anlam›nda kulla-
Dedikodu konusu olmak: “Böyle n›l›r.
dolaflma, lâf olur.”
D lâf›n› bilmek (bir kimse):
D lâf söyledi bal kaba¤›: Bir sözden ne gibi sonuçlar do¤a-
Konu ile hiç ilgisi olmayan bir fley c›n› kestirebilmek, tutarl› ve mant›kl›
söyleyen kifliler için söylenir. konuflmak.

243
lâf›n› - lügat
D lâf›n› etmek (bir fleyin): LEP
Onun üzerine konuflmak, D lep demeden leblebiyi anla-
“lâk›rd›s›n› etmek:” “Lâf›n› etti¤iniz mak:
kifliyi hiç tan›m›yorum.” (‹. Selçuk) Daha söze bafllan›rken ne den-
mek istenildi¤ini çabucak anlamak:
D lâfta kalmak: “Çok zekidir, leb demeden leblebiyi
Bir olay ya da sorun, düflünülüp anlar.”
tasarland›¤› hâlde uygulanamamak,
gerçeklefltirilememek. LEYLEK, -⁄‹
D leyle¤i havada görmek:
LÂKIRDI Çok gezenlere flaka yollu tak›l-
D lâk›rd›ya bo¤mak: mak için söylenir.

D leyle¤in (yuvadan) att›¤› yav-


ru:
Çevresinde gere¤i kadar ilgi gör-
meyen kimse. De¤ersiz, fazlal›k.

LOKMA
D lokmas› a¤z›nda büyümek:
Üzüntü ve ifltahs›zl›k nedeniyle
Gereksiz ve bofl sözlerle konufl- lokmas›n› yutamamak. “Üzüntüsünden
may› uzatmak. a¤z›ndaki lokma büyüyordu.”

D lâk›rd›y› ezip büzmek: D lokmas›n› saymak (birinin):


Söylemesini beceremeyip ayn› Sofras›nda yemek yiyen kimsenin
fleyleri tekrarlamak. ne kadar yedi¤ine dikkat etmek.

LEKE LÜGAT
D leke sürmek: D lügat paralamak:
Birine onurunu sarsacak biçimde Konuflma dilinde geçmeyen ya-
iftirada bulunmak, suç yüklemek, leke- banc› sözcükler kullanmak; a¤dal› ko-
lemek. nuflmak.

244
madalya - maskara

M
MADALYA MANA
D madalyan›n (madalyonun) D mana ç›karmak:
ters taraf› (tersi): Yersiz bir yarg›ya varmak; yanl›fl
Olumlu bir ifl, bir durum ya da bir de¤erlendirmek; bir söze, söyleyenin
olay›n düflünülmesi, hesaba kat›lmas› akl›ndan geçmeyen bir anlam vermek.
gereken olumsuz yönü.
MANGAL
MAHKEME
D mangalda kül b›rakmamak:
D mahkemede day›s› olmak:
Yapamayaca¤› iflleri yapabilirmifl
Yüksek bir makamda koruyucusu,
gibi söylemek, “yüksekten atmak.”
kay›r›c›s› olmak.

D mahkemeye düflmek: MANTAR


Anlaflmazl›k konusu mahkemeye D mantar gibi yerde bitmek:
götürülmek, “mahkemelik olmak.” Birdenbire ya da kendili¤inden or-
taya ç›kmak.
MAKARA
D makaralar› koyvermek (sal›vermek): MARTAVAL
D martaval atmak (okumak):
‹nan›lmayacak sözler söylemek,
yalan söylemek.

MASAL
D masal okumak:
‹nand›r›c› olmayan, oyalay›c› söz-
lerle kand›rmaya çal›flmak: “Bana ma-
Kendini tutamayarak kahkaha ile sal okuma, gerçe¤i söyle.”
gülmeye bafllamak.
MASKARA
D makaraya almak (sarmak):
D maskara olmak:
Bir kimseyle alay etmek.

MAL
D mal canl›s›:
Mala çok düflkün: “Çok mal canl›-
s› bir adamd›r.”

D mal etmek:
Gülünç bir duruma düflmek.
1. Bir de¤er karfl›l›¤›nda sahip olmak:
“Ucuza mal edip pahal›ya sat›yorlar.” D maskaras› olmak (birinin):
2. Kendi mal›, eseri, buluflu gibi Birinin ya da birilerinin e¤lencesi
benimsemek ya da saymak. olmak: “Çocuklar›n maskaras› olduk.”

245
maske - metelik
MASKE
D maskesi düflmek:
Gerçek niteli¤i ortaya ç›kmak.

D maskesini atmak:
Amaçlar›n› gizlemesini bilen bir
kimse, bu tutumunu b›rakarak gerçek
Hevesi çabuk geçen, karars›z.
kiflili¤ini ve amaçlar›n› a盤a vurmak.
maymuna dönmek:
MASRAF
1. Çirkin ve gülünç duruma gir-
D masraf kap›s› açmak:
mek.
Para harcamay› gerektiren bir ifle
2. Uslanmak.
giriflmek.
MEK‹K, -⁄‹
masrafa girmek:
D mekik dokumak:
Bir ifl ya da yap›m için çok para
‹ki yer aras›nda sürekli gidip gel-
harcamak: “Bu kadar masrafa girmene
mek: “Bursa ile Yeniflehir aras›nda y›l-
gerek yoktu.”
larca mekik dokuduk.”

MAfiA MERAK
D maflas› olmak (birinin): D merak sarmak (bir fleye):
Sak›ncal› bir iflte biri taraf›ndan Bir fleyi edinmek, yapmak ya da
araç olarak kullan›lmak: “Ben kimsenin onunla u¤raflmak iste¤ine kap›lmak,
maflas› olmak istemiyorum.” (B. Felek) bir fleye e¤ilim duymak: “K›rk›ndan
sonra bal›kç›l›¤a merak sard›.”
MATRAK, -⁄I (S. F. Abas›yan›k)
D matrak geçmek:
bk. “dalga geçmek” MERD‹VEN
D merdiven dayamak:
MAVAL (Büyük bir yafl için) bu yafla bas-
D maval okumak: mak ya da yaklaflmak: “Yetmifline
Dayanaks›z konuflmak. merdiven dayad›.”

MAV‹ MERHABA
D mavi boncuk da¤›tmak: D merhabay› kesmek:
Birçok kifliye birden sevgi göster- Biriyle ilgisini kesmek, dostlu¤a
mek ve söz konusu kiflileri, bu sevgi- son vermek: “Komflular merhabay›
nin yaln›z kendisine verildi¤ine inan- kestiler.”
d›rmak.
METEL‹K, -⁄‹
MAYMUN D metelik vermemek:
D maymun ifltahl›: De¤ersiz bulmak, önemsememek.

246
meteli¤e - mim
D meteli¤e kurflun atmak: MIRIN KIRIN
Hiç paras› kalmamak. D m›r›n k›r›n etmek:
Bir iste¤i yerine getirmemek için
MEYDAN çeflitli nedenler ileri sürmek, nazlan-
D meydan daya¤›na çekmek: mak. “M›r›n k›r›n etme, yar›n burada
Herkesin içinde çok dövmek. olacaks›n.”

D meydan okumak: MIZIKÇILIK


Korkmad›¤›n›, çekinmedi¤ini aç›k- D m›z›kç›l›k etmek:
ça bildirmek; kavga ya da yar›flmaya M›z›klanmak, oyun bozanl›k et-
ça¤›rmak: “Televizyona ç›kt›, tüm ilgili- mek.
lere meydan okudu.” (Bas›ndan)
M‹DE
D meydan vermemek (b›rakma- D mide buland›rmak:
mak): 1. Kusacak bir duruma getirmek.
2. Kuflkuland›rmak. “Sinek ufak
ama mide buland›r›r.” (Atasözü)

D mide fesad›na u¤ramak:

Kötü bir durumun gerçekleflmesi için


olanak ya da zaman vermemek: “Her-
hangi bir çat›flmaya meydan vermeyin.”
Çok ve çeflitli yiyecekler yemek-
D meydan› (birine, bir fleye) b›- ten midesi bozulmak.
rakmak:
Savundu¤u fleyden vazgeçmek D midesi almamak (kald›rma-
ya da yar›flmadan çekilmek: “Meydan› mak):
eflkiyaya b›rakamazs›n›z.” 1. Hastal›k, tiksinme gibi neden-
lerle bir fleyi yiyememek.
D meydan› bofl bulmak: 2. Çirkin bir fley karfl›s›nda huzur-
Kendisini engelleyecek kimse gör- suz olmak, rahat› kaçmak.
meyerek afl›r› davran›fllarda bulun-
mak: “Meydan› bofl buldular; yak›p y›- M‹M
k›yorlar.” D mim koymak:
1. Unutulmamas› için iflaret koy-
MEZAR mak.
D mezar kaçk›n›: 2. Önemli bularak üstünde ›srarla
Çok zay›flam›fl kimse. durmak. “Bu lâf›ma mim koy dedi ba-
bam.”

247
minder - mürüvvetini
M‹NDER MÜNASEBET
D minder çürütmek: D münasebette bulunmak:
1. ‹flsiz güçsüz oturmak. ‹liflkisi olmak. ‹liflkiye girmek. ‹lifl-
2. Bir yerde uzun süre oturmak. ki kurmak.
3. Otururken yap›lan ifllerle uzun
y›llar u¤raflmak. MÜREKKEP, -B‹ (1)
D mürekkep yalam›fl:
M‹SK‹N
D miskinler tekkesi:
‹flsiz güçsüz oturanlar›n, tembel-
lerin topland›klar› yer.

MOLA
D mola vermek:
Uzun süren yolculu¤a, yürüyüfle
ya da çal›flmaya, dinlenmek amac›yla
bir süre ara vermek, oturup dinlenmek:
“Bir k›r kahvesinde yar›m saat mola Ö¤renim görmüfl, kültürlü.
verdik.”
MÜRÜVVET
MUM D mürüvvetini görmek:
D muma döndürmek (çevirmek): (Anne, baba için) çocuklar›n sevinç-
Her sözü dinler duruma getirmek, li günlerini görerek mutluluk duymak.
usland›rmak.

D mumla aramak:
Çok isteyerek ve özenle aramak:
“Senin gibisini mumla arasam bulamam.”

248
nabz›na - ne

N
NABIZ, -BZI D naz› geçmek (birine):
D nabz›na göre flerbet vermek Diledi¤ini kabul ettirecek kadar
(birinin): hat›r› say›lmak.
Birinin hofluna gidecek, gururunu
okflayacak yolda davranmak: “Nabza D naz›n› çekmek (birinin):
göre flerbet vermesini iyi bilir.” Her istedi¤ini yerine getirmek:
“Kimsenin naz›n› çekecek hâlim yok.”
D nabz›n› yoklamak: (O. Kemal)
Niyetini, e¤ilimini anlamaya çal›fl-
mak, “a¤z›n› aramak.” NAZAR
D nazar de¤mek (nazara gel-
NALIN mek):
D nal›nc› keseri gibi kendine bk. “göz de¤mek”
yontmak:
NE, -Y‹ (2)
Yapt›¤› ifllerde hep kendi ç›kar›n›
D ne âlâ memleket:
düflünmek.
Haks›z ve yersiz ifllerin hofl görül-
dü¤ü, kurallaflt›¤› bir ortam için ters
NANE
anlat›flla “Diyecek yok, ne güzel!” an-
D nane molla:
lam›nda kullan›l›r.
1. Güçsüz, dayan›ks›z (kimse).
2. Çok s›k hastalanan, sa¤l›ks›z D ne da¤da ba¤›m var, ne ça-
(kimse).
kaldan davam:
Tuttu¤um bir taraf yok ki ona sal-
NARA
d›ranlar›n karfl›s›nda olay›m, anlam›n-
D nara atmak:
da.
Yüksek sesle hayk›rmak: “‹çim-
den nara atmak geliyordu.” (M. Rauf) D ne hâli varsa görsün:
(Ö¤üt ve uyar› dinlemeyenler için)
NAZ “Ne yaparsa yaps›n, beni ilgilendir-
D naza çekmek (kendini): mez.” anlam›nda kullan›l›r.

D ne idi¤i belirsiz:
Ne oldu¤u, soyu sopu belirsiz.

D ne pahas›na olursa olsun:


Ne büyük özveri isterse istesin;
her türlü s›k›nt› ve tehlikeyi göze ala-
‹stekli oldu¤u hâlde yapmac›kl› rak: “Ne pahas›na olursa olsun o kitab›
davran›fllarla isteksiz gibi davranmak. yay›nlayaca¤›m.” (H. fientürk)

249
neme - nevri
D neme lâz›m (neme gerek): 1. Güç soluk alacak duruma gel-
1. Bu iflle ilgilenmem, kar›flmam. mek ya da solu¤u büsbütün durmak.
2. Do¤rusunu isterseniz, do¤rusu- 2. Bunalmak, s›k›lmak.
nu söylemek gerekirse: “Neme lâz›m
adam çok çal›flkand›.” NEF‹S, -FS‹
D nefsine uymak:
D neye u¤rad›¤›n› bilememek: Bedenin isteklerine uymak, günah
Ans›z›n üzücü bir durum karfl›s›n- ifllemek.
da kalmak.
D nefsine yedirememek (bir fley
D neyin nesi (kimin fesi): yapmay›):
“Kimdir, nas›l bir kiflidir?” anlam›n- Bir fley yapmay› kendisi için a¤›r,
da kullan›l›r: “Neyin nesi oldu¤unu onur k›r›c› bulmak: “Yalan söylemeyi
araflt›rmadan k›z verilir mi?” (D. Asena) nefsine yediremiyordu.”

D ne kokar ne bulafl›r: D nefsini körletmek:


(‹yilik yapacak durumda olmakla Beden iste¤ini az ölçüde de olsa
birlikte) kimseye iyili¤i de dokunmaz, karfl›lamak.
kötülü¤ü de.
NEREDE
D ne fiam’›n flekeri ne Arab’›n D nerede akflam orada sabah:
zekeri (yüzü): Bir kimsenin gece kalacak belli bir
Yarar› olsa bile istenmeyen kifliler yeri olmad›¤›n›, rastgele bir yerde ka-
için söylenir. labilece¤ini anlat›r.

D ne flifl yans›n ne kebap: NEV‹, -V’‹


‹ki taraf da gücendirilmesin ya da D nev-i flahs›na münhas›r:
korunsun. Kendine özgü davran›fl ve karak-
teri olan kimseler için kullan›l›r.
NEFES
D nefes ald›rmamak: NEV‹R, -VR‹
Dinlenmesine f›rsat vermemek, D nevri dönmek:
aral›k vermemek.

D nefes etmek:
Bofl bir inan›fla göre, hastal›¤› ge-
çirmek için okuyup üflemek.

D nefes tüketmek:
Çok konuflmaktan yorulmak: “Bo-
fluna nefes tüketme, o k›z› sana ver-
Belli etmemeye çal›flt›¤› bir öfke-
mezler.” (H. Bal›kç›s›)
ye kap›lmak, çok sinirlenmek: “Halit’in
D nefesi kesilmek (daralmak, birdenbire nevri dönmüfltü.”
tutulmak): (S. F. Abas›yan›k)

250
nikâh - nutku
N‹KÂH 3. Bir kimse için kötü bir kan›ya
D nikâh düflmek: varmak.
Birbiriyle evlenmelerine yasal ya
da örf bak›m›ndan engel bulunmamak. NUH
D Nuh der, peygamber demez.
D nikâh k›ymak: ‹nanç ve düflüncelerini kolay ko-
Nikâh memuru kanuna göre çift- lay de¤ifltirmez.
lerin kar› koca olduklar›n› bildirmek.
D Nuh nebiden kalma:
N‹SPET Çok eski, çoktan modas› geçmifl,
D nispet vermek (yapmak): köhnemifl. “Köyün tek motorlu arac›
Karfl›s›ndakini k›zd›rmak için ona Nuh nebiden kalma bir kamyondu.”
gösterifl yapmak: “Akl› s›ra bana nis- (M. Makal)
pet veriyor.”
NUMARA
N‹YET D numara yapmak:
D niyet tutmak: Bir hareketi yalandan yapmak ya
Fala bak›l›rken olmas› istenilen da yapar gibi görünmek.
fleyi akl›ndan geçirmek.
NUTUK, -TKU
NOT D nutku tutulmak (nutku kuru-
D notunu (numaras›n›) vermek mak):
(birinin): Korkudan, flaflk›nl›ktan ve öfkeden
1. Bir fleyin de¤eri üzerinde olum- konuflamaz olmak: “Onu karfl›s›nda
lu ya da olumsuz bir kan›ya varmak. görünce nutku tutuluyordu.”
2. Ö¤rencinin bilgisini bir say› ya (H. Taner)
da derece ile belirlemek.

251
o - olur

O
O OH
D o kap› senin bu kap› benim: D oh çekmek:
Sürekli gezip dolaflmay› anlat›r: Birinin kötü duruma düflmesine
“O kap› senin bu kap› benim akflam› sevinildi¤ini anlat›r.
eder.”
D oh demek:
D o tarafl› olmamak: Rahata ermek, rahata kavuflmak,
‹lgi göstermemek, konuyla ilgisi rahat bir soluk almak: “Benim de oh di-
yokmufl gibi davranmak. yebilece¤im günler gelecek mi aca-
ba?”
D o tarakta bezi olmamak:
O fleyle ilifli¤i bulunmamak. OK
D ok yaydan (yay›ndan) ç›k-
OCAK, -⁄I mak:
D oca¤› batmak: Geri dönülmeyecek bir ifl yapmak:
Yuvas› y›k›lmak ya da soyu tü- “Babam, çalmad›k kap› b›rakmad›. Fa-
kenmek. kat ok yaydan ç›km›flt›.”

D oca¤› tütmek: OKKA


Soyu devam etmek. D okkan›n alt›na gitmek:
Haks›z yere ezilmek, bir zarar ya
D oca¤›na düflmek: da ceza görmek. “Dikkat et, okkan›n
Birine, korumas› için s›¤›nmak, ya alt›na gitme!” (R. H. Karay)
da yard›m etmesi için yalvarmak: “Bize
ac›y›n A¤am, oca¤›na düfltük!” OLMAK
(K. Tahir) D oldu bittiye getirmek:
Geri dönülmesi güç ya da olanak-
D oca¤›na incir dikmek (oca¤›- s›z bir durum yaratmak, emrivaki yap-
na dar› ekmek): mak.
Birinin evini bark›n› da¤›tmak,
“oca¤›n› söndürmek.” D oldu olacak, k›r›ld› nacak:
Her fley olup bitti, ifl iflten geçti.
OD
D od* yok ocak yok: D olur olmaz:
“Çok yoksul” anlam›nda kullan›l›r. 1. Rastgele, s›radan: “Olur olmaz
kimselerle arkadafll›k etme.
2. Önemsiz, gereksiz, yersiz:
“Olur olmaz konuflma.”
*Od: Eski dilde atefl.

252
oluruna - oyunbozan
D oluruna b›rakmak (ba¤la- g›yla ba¤daflmayan ve onur k›r›c› olay
mak): ya da davran›fllar karfl›s›nda tepkide
(Bir ifl) kendi gidifline b›rakmak; ya- bulunmak, “kendine yedirememek.”
p›labildi¤i, olabildi¤i kadar›yla yetinmek.
ORTA
OMUZ D ortada kalmak:
D omuz silkmek: 1. Yersiz kalmak, bar›nacak yer
Ald›rmamak, önem vermemek: bulamamak.
“Söylediklerime omuz silkti.” 2. Güç bir durumda ya da iki fley
aras›nda kalmak.
D omuz vermek:
3. (Bir fleyi) kimse üzerine alma-
1. Omzuyla dayanmak.
mak.
2. Destek olmak.

D omuzlar› çökmek: D ortaya atmak:


Bitkin, periflan ve y›k›lm›fl bir du- Söylemek, ileri sürmek: “Bu dü-
rumda olmak. flünceyi ortaya atan bendim.”

ON ORTALIK
D on (befl) para etmez: D ortal›¤›n kar›flmas›:
De¤ersiz. “Güzelli¤in on para et- Düzensizli¤in bafl göstermesi.
mez! Bu bendeki aflk olmasa.” Tehlikeli durumun sinyallerinin görül-
(Â. Veysel) mesi: “Orta Do¤u’da ortal›k kar›flmak
üzere.” (H. Pulur)
D on paral›k etmek (birini):
Birine hakarette bulunmak, birini D ortal›¤› birbirine katmak:
kötü duruma düflürmek. Kargafla ç›karmak. “Ortal›¤› birbi-
rine kat›p kaçt›lar.” (Bas›ndan)
D on paras›z:
Hiç paras› olmaks›z›n, paras›z: OT
“On paras›z geldi¤i ‹stanbul’da flimdi D ot yoldurmak (birine):
han hamam sahibi.” Çok zor bir ifl gördürmek, çok u¤-
raflt›rmak.
D on paraya on taklak atar:
Küçük ç›kar sa¤lamak için her tür- OYUN
lü onur k›r›c› ifle katlan›r. D oyun etmek (birine):
D on parma¤›nda on hüner Kurnazl›kla birini aldatmak, “oyu-
na getirmek.”
(marifet):
Elinden her ifl gelir, çok becerikli.
D oyunbozanl›k etmek:
ONUR Birlikte yap›lmas›na karar verilen
D onuruna yedirememek: bir iflten tek tarafl› caymak, ifl arkada-
Bir kimse, kendine duydu¤u say- fl›ndan ayr›lmak, “m›z›kç›l›k etmek.”

253
ödü - öne

Ö
ÖD (1) D ölüm kal›m meselesi:
D ödü kopmak (patlamak): Yok olmamak amac›yla giriflilen
Ans›z›n çok korkmak: “Önümde mücadele.
k›vr›lan kocaman bir y›lan görünce
ödüm patlad›.” D ölümle burun buruna gelmek:
Ölümle sonuçlanabilecek çok bü-
ÖKSÜZ yük bir tehlike ile karfl›laflmak.
D öksüzler anas›, öksüzler ba-
bas›: D ölümüne susamak:
Yoksul ve kimsesiz olanlar› gözeten Ölümü kendi üzerine çekecek teh-
kad›n ya da erkek, “fukara babas›.” likeli davran›flta bulunmak.

ÖKÜZ ÖMÜR
D öküz alt›nda buza¤› aramak: D ömür çürütmek:
Olmayacak nedenlerle suç ve Uzun zaman emek vermifl olmak
suçlu bulma çabas›nda olmak. ya da bofluna vakit geçirmifl olmak.

ÖLÇMEK D ömür sürmek:


D ölçüp biçmek: 1. ‹yi ve rahat yaflamak.
Bir konuda çok ayr›nt›l› düflün- 2. Yaflam› belli flartlar içinde sü-
mek, inceden inceye düflünmek, de- rüp gitmek.
¤erlendirmek.
D ömür törpüsü:
D ölçüyü kaç›rmak:
B›kt›r›c›, y›prat›c› kifli ya da u¤rafl.
Yiyip içmekte ve davran›fllarda
afl›r› gitmek.
D ömrü vefa etmemek:
ÖLMEK Bir sonuca ulaflamadan ölmek.
D öl dedi¤i yerde ölmek, kal de-
di¤i yerde kalmak: ÖN
D ön ayak olmak:
Onun sözünden hiç ç›kmamak.
Bir ifle ilkin bafllay›p herkesi arka-
D ölür müsün, öldürür müsün? s›ndan sürüklemek: “Bu ifle de ö¤ret-
Çok k›z›lacak bir terslik karfl›s›nda men ön ayak oldu.”
kal›nd›¤›nda söylenir.
D öne düflmek:
D ölü mevsim: 1. Önden yürümek.
‹fl ya da al›fl veriflin durgun oldu- 2. Rehberlik etmek, “önüne düfl-
¤u zaman. mek:” “Siz öne düflün.”

254
önünde - özrü

D önünde ard›nda gidilmez: y›lmamas›n› sa¤layan önlemler almak:


Arkadafll›¤›na güvenilmez. “Olay› örtbas etmeye çal›fl›yorlar.”
(Bas›ndan)
D önüne dikilmek:
1. Gelip karfl›s›nda durmak; karfl›- ÖRÜMCEK
s›na dikilmek. D örümcek ba¤lamak:
2. Karfl›s›ndakine engel olmak is- 1. Üzerinde örümcek a¤› olmak.
tedi¤ini söz ya da davran›fl›yla göster- 2. Bir fley uzun süre kullan›lma-
mek, “karfl›s›na dikilmek.” dan kendi hâline b›rak›lm›fl olmak.

D önüne geçmek: D örümcek kafal›:


1. F›rsat tan›mamak, engellemek. Eskiye saplan›p yeniliklere düfl-
2. Önlemek: “Orman yang›nlar›n›n man olan, geri düflünceli.
önüne geçilemiyor.”
ÖTE
D önünü ard›n› düflünmemek: D öteden beriden:
Sonucun ne olaca¤›n› hesapla- Çeflitli yerlerden ya da fleylerden,
mamak, “ilerisini gerisini düflünme- flundan bundan, fluradan buradan.
mek.”
ÖYLE
ÖPMEK D öyle gelmek:
D öperken ›s›r›r: Sanmak, zannetmek: “Bana öyle
Gösterdi¤i güler yüze güvenilme- geliyor ki, çocuk yaln›zl›k çekiyor.”
mesi gereken kimseler için söylenir. (A. Yörüko¤lu)

D öpüp de bafl›na koymak: ÖZENMEK


Bir fleyi memnunlukla karfl›lamak, D özenip bezenmek:
minnetle kabul etmek. Bir ifli ayr›nt›lar›na var›ncaya de-
¤in büyük bir özenle ve titizlikle yap-
ÖRNEK mak.
D örnek almak:
1. Bir kimseye huy ve davran›flta ÖZÜR, -ZRÜ
uymak, birini ölçü olarak benimsemek. D özrü kabahatinden büyük:
2. Bir fleyden kendisi için ders ç›- Bir suç ya da kabahat için özür di-
karmak: “Babas›ndan örnek al›yor.” lerken daha büyük suç iflleyen kimse-
(T. Uyar) ler için söylenir.

ÖRTBAS
D örtbas etmek:
Bir durumun duyulmamas›n›, ya-

255
pabuç - palas

P
PABUÇ, -CU PAÇA
D pabuç b›rakmamak (bir fle- D paçalar› (kollar›) s›vamak:
ye): Bir ifle giriflmek için haz›rlanmak:
Y›lmay›p, yapaca¤›ndan vazgeç- “S›nav için paçalar› s›vamak gereki-
memek, ald›rmamak, korkmamak. yor.”
“Olur olmaz adama pabuç b›rakmaz.”
D paças› düflük:
D pabuç eskitmek (paralamak): Giyimine dikkat etmeyen, pasakl›.
Bir ifl için bir yere çok gidip gel-
mek, ifli takip etmek. D paçay› kurtarmak:
Kendini bir dertten, tehlikeden ya
D pabuç kadar dili olmak: da zor durumdan kurtarmak: “Bu kez
Terbiyesizce karfl›l›k verenler için paçay› kurtaramaz.”
söylenir, “kürek kadar dili olmak.”
PAÇAVRA
D pabuç pahal›: D paçavraya çevirmek (paçav-
1. Birinin u¤raflmaya kalkt›¤› kim- ras›n› ç›karmak):
senin kendinden güçlü ç›kmas› duru- Çok h›rpalamak, da¤›n›k, bozuk
munda söylenir: “Bakt› pabuç pahal›, ya da berbat bir duruma getirmek.
oradan uzaklaflt›.”
2. Herhangi bir durum ya da girifli- PAHA
len iflin sonunda zararl› ç›kma ihtimali D paha biçmek:
bulundu¤unu belirtir. De¤erini tahmin etmek ya da be-
lirtmek: “Müze, paha biçilmez eserlerle
D pabucu dama at›lmak: doluydu.”
Kendinden üstün birinin ç›kmas›y-
la gözden düflmek. PAHALI
D pahal›ya mal olmak:
D pabucuna kum dolmak (tafl Çok para, özveri, emek gerektir-
kaçmak): mek, kolay elde edilememek ya da za-
Ortaya ç›kan durum karfl›s›nda te- rara, s›k›nt›ya yol açmak: “Bu ev bize
dirgin olmak. çok pahal›ya mal oldu.”

D pabucunu ters giydirmek PALAS PANDIRAS


(birine): D palas pand›ras:
1. Onu kand›rarak istedi¤i her ifli Gere¤i gibi derlenip toparlanmaya
yapt›rmak. vakit bulamadan, çarçabuk: “Bizi palas
2. Onu flafl›rtmak. pand›ras yola ç›kard›lar.”

256
palavra - parmak

PALAVRA 2. Çok para kazanmak: “Para m›


D palavra savurmak (atmak): kesiyor bu adam?” (O. Pamuk)
Uydurma, as›ls›z bir söz ya da ha-
beri gerçekmifl gibi ortaya atmak, D para yedirmek:
abartarak konuflmak, büyük baflar›lar- 1. Gereksiz olarak baflkas›na çok
dan söz etmek. para harcamak.
2. Rüflvet vermek.
PALDIR KÜLDÜR
D pald›r küldür: D paras›n› soka¤a atmak:
1. Kaba bir gürültü ç›kararak, gü- De¤eri olmayan bir mala para ver-
rültü ile. mek.
2. Ans›z›n ve kurallara uyulmaks›-
z›n: “‹çeriye pald›r küldür girme, kap›y› D paras›yla rezil olmak:
vur.” Para vererek yapt›rd›¤› bir fley iyi
ç›kmamak, paras›n›n karfl›l›¤›n› ala-
PAMUK mamak.
D pamuk ipli¤iyle ba¤lamak (bir
ifli):
D paraya k›ymak:
Etkisi az sürecek bir çare ile ge-
Gereken yerde para harcamaktan
çifltirmek.
kaç›nmamak: “O, paraya k›yamaz.”
PAN‹K, -⁄‹
D pani¤e kap›lmak: D paraya para dememek:
Çok korkmak: “Pani¤e kap›lmaya 1. Çok para kazan›r olmak.
gerek yok.” 2. Elde edilen paray› az bulmak.
3. Bol para harcamak.
PAPARA
D papara yemek: PARMAK
Çok azarlanmak, “z›lg›t yemek.” D parmak basmak:
1. ‹mza yerine parma¤›n› mürek-
PAPAZ kebe bat›rarak bir yere bast›rmak.
D papaza k›z›p oruç (perhiz) 2. Bir konu üzerine dikkat çek-
bozmak: mek.
Baflkas›na k›z›p kendisine zarar
verecek ifl görmek, “gavura k›z›p D parmak ›s›rmak:
oruç yemek.” Büyük flaflk›nl›k duymak.
PARA
D para dökmek: D parmak ›s›rtmak:
Bir ifle çok para harcamak. Herhangi bir davran›fl›yla flaflk›n-
l›k içinde b›rakmak, flafl›rtmak: “Herke-
D para kesmek: se parmak ›s›rtacak eserler ortaya ko-
1. Para basmak. yaca¤›m.”

257
parma¤› - pay
D parma¤› a¤z›nda kalmak: 2. Baflkas›yla çekiflti¤i bir konuda
fiaflakalmak, flaflmak, hayret etmek. yenilmek.

D parma¤› olmak (bir iflte): D partiyi vurmak:


Bir ifli olumsuz yönde etkilemek, Büyük bir kazanç sa¤lamak.
bir ifle kar›flm›fl olmak.
PASAPORT
D parma¤›na dolamak: D pasaportunu eline vermek:
Bir konuyu, bir kimseyi ele al›p Kovmak, iflten atmak.
sürekli u¤raflmak, diline dolamak.
PAfiA
D parma¤›nda oynatmak:
D pafla gibi yaflamak:
Her istedi¤ini yapt›rmak, kukla gi-
Bolluk içinde yaflamak. bk. “bey
bi kullanmak.
gibi yaflamak”
D parma¤›n› bile k›p›rdatma-
mak (oynatmamak): PATIRTI
Bir ifl için hiçbir davran›flta bulun- D pat›rt› kopmak:
mamak. Kavga ç›kmak, kargaflal›k olmak:
“Sokakta bir pat›rt› koptu.”
D parma¤›n› yaran›n üzerine
basmak: D pat›rt›ya pabuç b›rakmamak:
As›l sorunu ya da bu sorunun as›l bk. “Gürültüye pabuç b›rakma-
nedenini göstermek. mak”

D parma¤›n›n ucuyla (ucunda) PATLAK


çevirmek: D patlak vermek:
Bir ifli kolayca ve ustal›kla yapa- Gizli kalmas› istenen ya da bek-
bilmek. lenmeyen bir olay›n, ans›z›n ortaya
ç›kmas›: “Orta Do¤u’da savafl patlak
D parmakla gösterilmek: verdi.”
1. Herkes taraf›ndan takdir edilmek.
2. Seçkin, ünlü olmak. PAY
D pay biçmek:
PARSA Durumu bir kifli ya da bir fleyin du-
D parsay› baflkas› toplamak: rumu ile karfl›laflt›r›p yarg›ya varmak.
Bir eme¤in karfl›l›¤›n› o eme¤i çe-
ken de¤il, baflka biri almak. D pay ç›karmak:
Bir olay ya da durumdan gereken
PART‹ tecrübeyi kazanmak, tutulacak yolu
D partiyi kaybetmek: belirlemek.
1. Elde etmeye çal›flt›¤› bir kazan-
c› karfl›s›ndakine kapt›rmak.

258
perde - postu
PERDE D pireyi deve yapmak:
D perde arkas›nda olmak: Önemsiz bir olay› büyütmek: “Pi-
Olay› yönetenin kendisi oldu¤unu reyi deve yaparak anlatmay› pek se-
belli etmeyerek, gizliden gizliye: “Ola- ver.”
y›n perde arkas›nda kim oldu¤unu az
çok tahmin ediyorum.” (Bas›ndan) P‹S
D pisi pisine:
PES Bofl yere, bofluna: “Pisi pisine bir
D pes demek: gol yedik.”
Karfl›s›ndakinin kendisinden daha
üstün oldu¤unu kabul etmek. P‹fi‹RMEK
D piflirip kotarmak:
PEST‹L Bir ifli sonuçland›rmak, tamamla-
D pestilini ç›karmak (birinin): mak.
1. Çok yormak.
2. Çok dövmek. P‹fiK‹N
D piflkinli¤e vurmak:
PEfi (1) Kötü bir davran›fla ya da söze al-
D peflinden koflmak: d›rmamak.
Elde etmek için u¤raflmak: “Ehli-
yet peflinde kofluyor.” D piflmifl afla (so¤uk) su kat-
mak:
D peflinden sürüklemek:
Yoluna girmifl olan bir ifli bozmak.
Birinin ya da birçoklar›n›n arkas›n-
dan gelmesini sa¤lamak.
D piflmifl kelle gibi s›r›tmak:
Difllerini göstererek yersiz ve ap-
D pefline tak›lmak:
talca gülmek. “Onun piflmifl kelle gibi
Ard›ndan gitmek, “pefline düflmek.”
s›r›tmas›na dayanam›yorum.”
PILI PIRTI
D p›l›y› p›rt›y› toplamak: POSA
Gitmek üzere eski püsküleriyle D posas›n› ç›karmak (bir fleyin):
birlikte tüm eflyas›n› toplamak: “P›l›y› 1. Bir kifli ya da fleyi sonuna ka-
p›rt›y› toplay›p köyüne geri dönmüfl. dar sömürmek. “Onlar öyledir, adam›n
(A. Sirmen) posas›n› ç›kar›rlar.” (N. Cumal›)
2. Birini çok dövmek, “pestilini
P‹RE ç›karmak.”
D pire için (pireye k›z›p) yorgan
yakmak: POST
Önemsiz bir durum karfl›s›nda k›- D postu deldirmek:
zarak kendisine daha büyük zarar ve- Silah ya da b›çakla yaralanmak.
recek davran›flta bulunmak.

259
post - püskül

D postun elden gitmesi: PUNT, -DU


1. Öldürülmek. D punduna getirmek:
2. Bulundu¤u yüksek makamdan Bir fleyi yapmak için uygun zama-
ayr›lmak zorunda kalmak. n› seçmek: “Bir punduna getirip evi sa-
t›n ald›k.”
D post kavgas›:
‹ktidar› ya da bir makam› ele ge- PUSU
çirme çekiflmesi. D pusu kurmak:
Sald›raca¤› kimseye görünmemek
D postu kurtarmak: için bir yerde gizlenip beklemek: “De-
Öldürülmek tehlikesini atlatmak: deme pusu kurmufllar.”
“O, postu kurtard›¤›na flükretsin.”
(O. Kemal) D pusuya düflürmek:
Yolunu gizlice bekleyip kötülük et-
D postu sermek: mek: “Ö¤retmeni pusuya düflürüp ya-
Gitti¤i yerde, sayg›s›zca ve so- ralam›fllar.”
rumsuzca uzun bir süre kalmak: “‹fl
ar›yorum bahanesiyle eve postu ser- PUT
mifl.” (M. Rauf) D put kesilmek:
Sessiz ve hareketsiz bir durum almak.
POT
D pot k›rmak: PÜF
Yersiz ve karfl›s›ndakine dokuna- D püf noktas›:
cak söz söylemek, “gaf yapmak.”, Bir iflin en ince ve önemli noktas›:
“çam devirmek.” “‹flin püf noktas›n› gözden kaç›rmayal›m.”

PÖSTEK‹ PÜSKÜLLÜ
D pösteki sayd›rmak (birine): D püsküllü belâ:
‹çinden ç›k›lmaz bir ifl yükleyip Büyük s›k›nt›, zarar veren kimse
u¤raflt›rmak. ya da fley.

260
raf - rüzgâr

R
RAF RENK
D rafa koymak (kald›rmak) (bir D renk vermemek (rengini belli
ifli): etmemek):
Art›k üzerinde u¤raflmamak, bir Duygular›n›, düflüncelerini ya da
kenara itmek, ihmal etmek. baflka bir durumunu belli etmemek, bir
fleyi bildi¤i hâlde bilmez gibi görün-
RAHAT mek: “Babas› renk vermiyordu ama
D rahat batmak: sonuçta kabak bafl›nda patlayacak di-
‹yi bir durumdayken bu durumu ye endifleleniyordu.” (T. Saraç)
olmayacak nedenler yüzünden b›ra-
k›p, baflka bir yaflant› aramak. REST
D rest çekmek:
D rahat yüzü görmemek: Herhangi bir konuda sert ve kesin
Hiç rahat etmemek: “Bir gün olsun olarak son sözü söylemek. Meydan
rahat yüzü görmedim.” okumak.

RAHMET RÜYA
D rahmet okutmak: D rüyas›nda görse hayra yor-
Biri, kötü bir kimseden daha kötü mamak:
ç›kmak: “Gelen, gidene rahmet okutur- Hat›r ve hayalinden geçirmemek,
mufl.” (S. ‹leri) olaca¤›na inanmamak.

RAY RÜZGÂR
D ray›na girmek: D rüzgâr gelecek delikleri t›kamak:
(Bir iflin, bir giriflimin) düzene gir- ‹stenmeyen bir durum ya da gelifl-
mesi, iyiye yönelmesi: “‹fller ray›na gir- meye karfl› her türlü önlemi almak.
meye bafllad›.”

261
saat - sa¤

S
SAAT D saç› (tüyü) bitmedik (yetim):
D saati saatine uymamak: Toplumun en küçük, çaresiz en
Tutars›z ve dengesiz davranmak, korunmas› gereken bireyi: “O servette
güven vermemek. saç› bitmedik yetimlerin hakk› var.”

SABAH D saç› uzun akl› k›sa:


D sabah›n köründe: Eskiden kad›nlar› afla¤›lamak için
Sabah›n en erken saatinde, er- kullan›lan bir söz.
kenden, ortal›k iyice ayd›nlanmadan.
D saç›na bafl›na bakmadan:
SABIR, -BRI ‹lerlemifl yafl›na yak›flmayacak bi-
D sabr› taflmak (tükenmek): çimde.
Art›k katlanamaz, dayanmaz du-
D saç›n› bafl›n› yolmak:
ruma gelmek, sabr› kalmamak: “Dik-
Çok üzülmek, üzüntüsünden dö-
katli konufl, sabr›n› tafl›rma insan›n!”
vünmek: “Üzüntüsünden saç›n› bafl›n›
yolsa da yarars›z.” (O. Pamuk)
SABUN
D sabun köpü¤ü gibi sönmek:
D saç›n› süpürge etmek:
Gösterifli olmakla birlikte en hafif bir
(Kad›n) özveri ile çal›fl›p hizmet etmek.
etki ile yok olmak. Uzun süreli olamamak.
SAÇMA
SAÇ D saçma sapan konuflmak:
D saç saça bafl bafla gelmek Ne söyledi¤ini bilmeden düflünce-
(dövüflmek): siz, tutars›z konuflmak.
(Daha çok kad›nlar için) k›yas›ya
h›rpalayarak kap›flmak: “‹ki kad›n sokak- SAFRA
ta saç saça bafl bafla dövüflüyorlard›.” D safra atmak:
S›k›nt› veren bir kimseden ya da
D saç sakal a¤artmak (bir iflte): bir fleyden kurtulmak.
O iflte uzun zaman çal›flm›fl,
emek vermifl olmak. SA⁄
D sa¤ gözünü sol gözünden sa-
D saç sakala kar›flm›fl: k›nmak:
Saç› ve t›rafl› uzam›fl, özensiz bir Çok k›skanç olmak.
durumda. Bak›ms›z, derbeder.
D sa¤› solu olmamak:
D saç› bafl› a¤armak: Olumlu mu olumsuz mu davrana-
Belli bir yafla gelmifl olmak. Yafl- ca¤› bilinmeyen bir kifli olmak. Denge-
lanmak. siz olmak.

262
sa¤lam - selâm
SA⁄LAM sinsi davranmak:“Saman alt›ndan su
D sa¤lam kaz›¤a (sa¤lama) yürütür de kimsenin ruhu bile duy-
ba¤lamak: maz.”
‹flin sonuçlanmas›na engel olacak
fleyleri ortadan kald›rmak, iflin aksa- SANDIK
madan yürümesini sa¤layacak önlem- D sand›k düzmek:
leri almak. Çeyiz haz›rlamak.

SAH‹P, -B‹ SARI


D sahip ç›kmak: D sar› çizmeli Mehmet a¤a:
1. Kendinin oldu¤unu ileri sürmek. Kim oldu¤u, nerede oldu¤u bilin-
2. Korumak, koruyucu olmak: meyen kimse.
“Çocu¤a amcas› sahip ç›kt›.”
SATMAK
SAKAL
D sat›p savmak:
D sakal› de¤irmende a¤art-
Gereken paray› sa¤lamak için
mamak:
elindeki mal› ucuza sat›p tüketmek,
Belirli aflamalardan geçmifl ve
yok pahas›na elden ç›karmak: “Bu evi
deneyimli olmak.
alabilmek için elimizin alt›nda ne varsa
sat›p savd›k.”
D sakal› ele vermek (kapt›r-
mak):
SAYMAK
Baflkas›n›n sözünden ç›kmayacak
D say›p dökmek:
bir duruma düflmek. Baflkas›n›n oyun-
Ne var ne yok, hepsini söylemek:
ca¤› olmak.
“Dertlerim say›p dökmekle bitmez.”
D sakal›m yok ki sözüm dinlensin:
“Ancak yafll› kimselerin söz ve SEB‹L
ö¤ütleri dinlenir.” anlam›nda kullan›l›r. D sebil etmek:
Bol bol vermek, da¤›tmak.
D sakal›n›n alt›na girmek (biri-
nin): SELÂM
Yak›nl›k kurarak ona düflüncesini D selâm verip borçlu ç›kmak:
afl›lamak. ‹lgi gösterilen birinden beklenme-
yen karfl›l›k görmek.
SALLANTI
D sallant›da kalmak:
D selâm› sabah› kesmek (biriy-
Bir çözüme ba¤lanmamak: “Su
le):
sorunu sallant›da kald›.”
Her türlü iliflkisine son vermek:
SAMAN “Onunla epey süredir selâm› sabah›
D saman alt›ndan su yürütmek: kestik.”
Hiç belli etmeden ifli çevirmek,

263
sen - s›r
SEN SET
D sen giderken ben geliyor- D set çekmek:
dum: Bir ifli, bir davran›fl›, bir iste¤i ön-
Ben bu oyunlar› senden iyi bilirim. lemek: “Onun isteklerine set çekme-
seydim bizi zor durumda b›rak›rd›.”

D seninki can da benimki patl›- SICAK


can m›? D s›cak yüz göstermek:
“Senin can›n›n de¤eri var da, be- Yak›nl›k göstererek karfl›lamak.
nimkinin de¤eri yok mu?” anlam›nda
kullan›l›r. SIFIR
D s›f›r› tüketmek:
D senli benli olmak: 1. Gücü kalmamak.
Afl›r› ölçüde içten, teklifsiz olmak: 2. Yoksul duruma gelmek, yoksul-
“K›sa sürede senli benli olmufllard›.” laflmak.

SEPET SIK
D sepette pamu¤u olmamak: D s›k bo¤az etmek:
Bilgisiz, bofl kafal› olmak. Bir fley yapt›rmak için birini zorla-
mak, bask› yapmak: “Anneni s›k bo-
SER ¤az etme, yar›n gidersiniz.”
D ser verip s›r vermemek:
S›r vermeyen, dürüst ve güvenilir D s›k› durmak:
bir kimse olmak. S›rr› için ölümü bile Güçlü, dayan›kl› olmak, dikkatli
göze almak. bulunmak.

D sere serpe yatmak: SIKINTI


Serbest, rahat bir biçimde, çekin- D s›k›nt› çekmek:
meden yatmak: “Sere serpe uzanm›fl Zorluk ya da yoksulluk içinde ya-
yat›yor.” (O. V. Kan›k) flamak, “s›k›nt›ya düflmek:” “Bu evi
yapt›r›rken çok s›k›nt› çektim.”
SERSEM
D sersem sepelek: D s›k›nt›ya gelememek:
Sersem bir biçimde, (uykudan Güç ifllere dayan›kl› olmamak:
uyand›¤› s›rada) sersemli¤i henüz “Rahat›na çok düflkündür, s›k›nt›ya
geçmeden. gelemez.”

SES SIR
D ses seda ç›kmamak: D s›r küpü:
Haber ç›kmamak ya da hiçbir tep- Birçok s›rlar› bildi¤i hâlde hiçbirini
ki vermemek: “Bu haber karfl›s›nda a盤a vurmayan kimse.
baflkandan ses seda ç›kmad›.”

264
s›rra - so¤uk
D s›rra kadem basmak: oturanlar için flaka yollu söylenir.
Bir kimsenin ortal›ktan yok olma-
s›, ortal›kta görünmemesi. D sinekten ya¤ ç›karmak:
Olmayacak fleylerden yararlan-
SIRT maya çal›flmak.
D s›rt çevirmek:
1. (Birine) önem vermemek, iyi S‹N‹R
davranmamak. D sinir olmak:
2. (Bir fleye) önem vermemek, Öfkelenmek, sinirlenmek, “siniri
onu kabul etmemek, yapmamak ya da oynamak.”
sürdürmemek, “arka çevirmek.”
D sinirine dokunmak (bir du-
D s›rt› kafl›nmak:
rum birinin):
Dayak yemeyi hak edecek davra-
Hofluna gitmemek, sinirlendirmek.
n›flta bulunmak.

D s›rt› yere gelmek: D sinirleri alt üst olmak:


Yenilmek, alt olmak. Sinirleri bozulmak, sinirlenip ne
yapaca¤›n› flafl›rmak.
D s›rt›nda (arkas›nda) yumurta
küfesi yok ya!: D sinirleri ayakta olmak:
Eski düflünce ve yönünü kolayca Çok sinirlenmifl ya da öfkelenmifl
de¤ifltiren ya da sözünden caymakta sa- bulunmak.
k›nca görmeyen kimseler için kullan›l›r.

D s›rt›ndan atmak: D sinirleri boflanmak:


Bafl›ndan savmak ya da birinin bir Sinirlenip kendini tutamayarak
fleyin sorumlulu¤unu, yükünü üzerine gülmek, a¤lamak ya da ba¤›rmak.
almamak.
D sinirleri gergin olmak:
D s›rt›n› dayamak (vermek): Sinirlendirici yeni bir olay ç›karsa
Güçlü birine, bir yere güvenmek: hemen tepki gösterecek durumda ol-
“S›rt›n› day›s›na dayam›fl keyif çat›yor.” mak.

S‹LMEK S‹VR‹
D silip süpürmek: D sipsivri kalmak:
1. Ne var ne yoksa hepsini ye- Herkesin çekilmesiyle yaln›z kal-
mek: “Meyveleri silip süpürmüfller.” mak ya da ortada kalmak.
2. Ne var ne yok hepsini al›p gö-
türmek ya da yok etmek.
SO⁄UK, -⁄U
D so¤uk durmak:
S‹NEK
D sinek avlamak: ‹lgisiz, sevimsiz davranmak: “An-
neme niçin so¤uk davran›yorsun?”
‹fli ya da müflterisi olmay›p bofl

265
so¤uk - söz
D so¤uk dufl etkisi yapmak: SON
(Ans›z›n bildirilen tats›z bir haber D son kozunu oynamak:
için) Olumsuz bir tepki yaratmak. Elinde bulunan son olana¤› kul-
lanmak.
D so¤uk neva (nevale):
‹nsanlara yaklaflmayan, söz ya da D son nefesini vermek:
davran›fllar› so¤uk olan sevimsiz kimse. Ölmek.

SOKAK, -⁄I D sonunu almak:


D soka¤a atmak: Bir ifli bitirmek ya da bir iflin bitti¤i-
1. Birini düflkün, yoksul kalacak ni görmek.
flekilde evden, ifl yerinden uzaklaflt›r-
mak, kovmak: “Beni soka¤a atamazs›-
D sonunu getirememek:
n›z.” (A. ‹lhan)
‹yi bafllad›¤› bir ifli baflar›yla bitire-
2. (Para, eflya vb.) bofl yere har-
memek: “‹fle iyi bafll›yor ama sonunu
camak.
getiremiyor.”
D sokakta bulmamak (bir fleyi):
(Herhangi bir fleyi) de¤erli ve SONRA
önemli bulmak. “Ben can›m› sokakta D sonradan görme:
bulmad›m.” (B. Felek) Sonradan zenginleflerek gösterifl,
övünme gibi yersiz davran›fllarda bulu-
SOL nan.
D sol taraf›ndan kalkmak:
1. Aksilik, huysuzluk, terslik eden- SOYMAK
ler için kullan›l›r. D soyup so¤ana çevirmek:
2. ‹flleri ters gitmek, iyi gününde 1. Hiçbir fley b›rakmamacas›na
olmamak. “ters taraf›ndan kalkmak” soymak.
2. (H›rs›z) bir yeri ya da bir kifliyi
SOLUK adamak›ll› soymak.
D soluk ald›rmamak:
Ara vermeden çal›flt›rmak, vakit SÖKÜN
b›rakmamak. D sökün etmek:
(Birçok kifli ya da fley) birbiri ar-
D solu¤u (bir yerde) almak: d›ndan gelmek, görünmek: “Efl dost,
Bir yere hemen gitmek ya da s›- tan›d›k tan›mad›k kim duyduysa yazl›-
¤›nmak: “Solu¤u müdürün odas›nda ¤a sökün ettiler.” (H. Bal›kç›s›)
ald›m.”
SÖZ
D solu¤u kesilmek (tutulmak):
D söz birli¤i etmek:
1. Soluk alamaz duruma gelmek.
bk. “a¤›z birli¤i etmek”
2. Gücü tükenmek.

266
söz - sözüne
D söz (lâf) düflmemek (birine): D sözü aç›lmak:
1. Baflkalar›n›n konuflmas›ndan Bir fley ya da bir konu üzerinde
kendisine s›ra gelmemek. konuflulmaya bafllanmak: “Sözü aç›l-
2. Baflkalar› dururken kendisinin d›¤› için söylüyorum.”
söz söylemesine gereklik bulunma-
D sözü a¤z›na t›kamak:
mak: “Büyükler konuflurken sana söz
bk. “lâf› a¤z›na t›kamak”
düfler mi?” (N. Ataç)
D sözü (lâf›) a¤z›nda gevelemek:
D söz geçirmek:
Söylemek istediklerini söyleyememek.
Söyledi¤ini, istedi¤ini yapt›rmak:
“Çocuklara söz geçiremiyorum.”
D sözü ba¤lamak:
Konuflmay› bir sonuca ba¤lamak.
D söz götürmez:
Do¤rulu¤u ve gerçekli¤i tart›fl›la-
D sözü çevirmek:
mayacak kadar aç›k olan, tersi savu-
Konuflman›n sak›ncal› bir biçim
nulamayan.
ald›¤›n› anlay›nca baflka bir konuya
yönelmek, “lâk›rd›y› çevirmek.”
D söz (lâf) iflitmek:
Azarlanmak, birisi kendisine dar›l-
D sözünü tartmak:
mak.
Ölçülü konuflmak.
D söz (lâf) kald›rmamak:
D sözüm yabana (sözüm mec-
Onuruna dokunan söze dayana-
listen d›flar›):
may›p karfl›l›k verir yarad›l›flta olmak.
Konuflma aras›nda çirkin bir söz
kullanmak gerekti¤inde o sözden ora-
D söz kesmek:
da bulunanlar›n al›nmamas›n› belirt-
Genellikle evlenmek için anlafl›p
mek için kullan›l›r.
kesin karar vermek: “Bu y›l söz kese-
ce¤iz; evlilik gelecek y›la.” D sözünde durmak:
Verdi¤i sözü yerine getirmek, ver-
D söz olmak:
di¤i sözden dönmemek, verdi¤i sözü
Dedikodusu yap›lmak ya da hofl
tutmak: “Sözünde durur, yi¤it o¤lan-
karfl›lanmamak: “Buralardan s›k s›k
d›r.” (K. Tahir)
geçme, söz olur.”
D sözünden ç›kmamak:
D söz sahibi olmak: Birinin isteklerine, ö¤ütlerine, söz-
Bir konuda konuflma yetkisi olmak. lerine uyarak davranmak: “Büyükleri-
nin sözünden ç›kmaz.”
D sözde kalmak:
(Yap›laca¤› bildirilmifl bir ifl) konu- D sözüne gelmek:
flulup gerçekleflmemek.
Sonunda birinin söyledi¤ini kabul
etmek.

267
sözünü - suya
D sözünü (sözünüzü) balla kes- D su kat›lmam›fl:
tim (kesiyorum): Kendine özgü olan durumu koru-
Karfl›s›ndakinin konuflmas›n› ke- yan, baflka bir etkiyle de¤iflmemifl, bo-
sip arada hat›rlatmak istenildi¤inde, zulmam›fl olan.
izin dilemek için söylenir.
D su koyuvermek:
D sözünü esirgememek (sak›n- 1. Sebze ve et piflerken suyunu
mamak): sal›vermek.
Düflündü¤ünü, karfl›s›ndakini k›- 2. Sözünde durmamak, c›v›tmak.
racak bir söz olsa bile söylemekten
çekinmemek: “Biraz dik bafll›d›r, sözü- D su yüzüne ç›kmak:
nü sak›nmaz.” (Y. Z. Ortaç) (Bir süre örtülü kalm›fl bir ifl ya da
sorun) ayd›nlanmak, belli olmak.
D sözünü geri almak:
Söylemifl oldu¤u bir sözde haks›z
D sudan (bahane) cevap:
oldu¤unu kabul ederek onun söylen-
Bafltan savma, inand›r›c› olmak-
memifl say›lmas›n› istemek: “Sözümü
tan uzak cevap: “Sudan cevaplarla be-
geri al›yorum, siz devam edin.”
ni oyalama.”
D sözünün eri olmak:
D sular kararmak:
Verdi¤i sözü ne olursa olsun yeri-
Akflam olmaya bafllamak: “Sular
ne getiren bir kifli olmak: “Sözünün eri
karar›rken iskeleye yanaflt›k.”
bir kiflidir; ona güvenebilirsiniz.”

SU D suya düflmek:
D su gibi akmak: (Genellikle bir ifl ya da tasar› için)
1. Zaman h›zla geçmek. Gerçekleflmemek: “Babam ifl yerinden
2. (Para, yiyecek vb.) Bol bol gel- izin alamay›nca bizim gezi ifli de suya
mek. düfltü.”

D su gibi bilmek (okumak): D suya götürüp susuz getirmek:


Yanl›fls›z bilmek ya da okumak. Çok kurnaz, hileci olmak.

D su gibi ezberlemek: D suya sabuna dokunmamak:


Yanl›fls›z okuyabilecek kadar ez- Sak›ncal› konularla ilgilenmemek;
berlemek. “fiiiri su gibi ezberledim.” davran›fllar›n› kimseyi incitmeyecek
flekilde ayarlamak: “Suya sabuna do-
D su götürür yeri olmamak: kunmayan türden yaz›lar yazard›.”
Baflka türlü yorumlanacak bir yö- (Y. Nabi)
nü bulunmamak: “Yap›lanlar›n su gö-
türür yeri kalmad›.”

268
suyu - süsle
D suyu bafltan (bafl›ndan) kesmek: da darg›n bir anlam vermek: “Surat
‹flin asl› üzerinde kesin bir fley as›p durma öyle!”
söyleyip ayr›nt›lar›n› konuflmaya gerek
duymamak. D surat›ndan düflen bir parça
olmak:
D suyu (çay›) görmeden paçala- Çok somurtmak, can s›k›nt›s›n›
r› s›vamak: aç›kça belli etmek.

D surat›n› ekflitmek:
Yüzüne memnun olmad›¤›n› belir-
ten bir anlam vermek.

SURET
D suret-i haktan görünmek:
1. Kendisini iyi niyetliymifl gibi
göstermek.
Henüz hiçbir belirti yokken çok 2. Birinin iyili¤i için çal›fl›yor gö-
önceden haz›rlanmaya kalk›flmak. rünmek.

D suyu ›s›nmak: SÜNGER


1. Çok tehlikeli bir iflin içine gir- D sünger çekmek (bir fleyin
mek. Ölümü yaklaflmak. üzerine):
2. ‹fl bafl›ndan uzaklaflt›r›lmas› Bir fleyi hiç olmam›fl saymak, sil-
yaklaflmak ya da gelmek. mek, unutmak.

D suyunca gitmek: SÜRÜ


Bir kimseyi sinirlendirmeyecek fle- D sürüsüne bereket:
kilde davranmak. Pek çok, pek bol: “Onda h›s›m ak-
raba, sürüsüne bereket.”
D suyunu çekmek:
1. Yemek kaynay›p suyu kalmamak. SÜRÜNCEME
2. Tükenmek: “Paralar suyunu çe- D sürüncemede kalmak:
kince köye döndük.” Bir ifl sonuçlan›ncaya kadar bofl
yere gecikmek, uzamak, ask›da kal-
SUCUK mak, bir türlü sonuçlanamamak.
D sucuk gibi ›slanmak:
Bafltan afla¤› ›slanmak, “su için- SÜSLENMEK
de kalmak.” D süsleyip püslemek:
Özenle, özen göstererek süsle-
SURAT mek, göze çarpacak kadar süslemek,
D surat asmak: telleyip pullamak.
Kafllar›n› çat›p, yüzüne küskün ya

269
süt - sütü
SÜT D sütüne kalmak (birinin):
D süt dökmüfl kedi gibi olmak ‹nsanl›¤›na, namusuna, vicdan›na
(süt dökmüfl kediye dönmek): kalmak.
‹flledi¤i suçun fark›na varmak, bu
durumdan dolay› üzülmek, ezilmek.
Sessiz kalmak.

270
flafak - fleytan


fiAFAK fiAP
D flafak atmak (birinde): D flapa oturmak:
Birden, önemli bir durumla karfl› ‹çinden ç›k›lmas› güç bir duruma
karfl›ya oldu¤unu anlamak: “Onu avu- düflmek.
kat›n bürosunda görünce bende flafak
att›.” (N. Cumal›) fiEfi
D flefli befl görmek:
D flafak sökmek: “Yanl›fl görmek, flaflk›na dönmek”
Sabahleyin ortal›k ayd›nlanmaya anlam›nda kullan›l›r.
bafllamak: “fiafak sökerken yola ç›k-
t›k.” fiEYTAN
D fleytan tüyü olmak:
fiAKA Kendini herkese sevdirme özelli¤i
D flaka götürmemek (ifl): (bulunmak): “Sende fleytan tüyü var.”
1. (Bir durum ya da ifl) hafifseme-
ye, dikkatsizli¤e gelmemek: “‹flin flaka D fleytana külâh› (pabucu) ters
götürür bir yan› yok.” giydirmek:
2. fiakadan hofllanmamak. Çok kurnaz olmak, “külâh› (pa-
bucu) ters giydirmek.”
D flaka iken kaka olmak (flakay›
kakaya çevirmek): D fleytana parmak ›s›rtmak:
El ya da dil ile yap›lan flakadan, Herkesi hayrete düflürecek kur-
hofl olmayan bir sonuç ya da kavga nazl›kta bir ifl becermek.
ç›kmas›.
D fleytana uymak:
D flaka kald›rmak: Kötü bir fley yapma iste¤ine kap›lmak.
fiakaya dayanmak, katlanmak.
D fleytan›n baca¤›n› (aya¤›n›)
D flakaya getirmek: k›rmak:
Ciddî bir fleyi aç›ktan a盤a söyle- 1. Herhangi bir nedenle yap›lama-
meyip flaka görünümü vererek söyle- yan bir ifle bafllamak ve gidilemeyen
mek, “flakaya vurmak.” bir yere gitmek.
2. U¤ursuzlu¤u, flanss›zl›¤›, aksili-
fiAMAR ¤i yenmek.
D flamar o¤lan›:
Tüm kötü olaylar›n nedeni say›- D fleytan›n yatt›¤› yeri bilmek:
lan, sürekli suçlu bulunan ve azarla- Bilinmesi, hat›rlanmas› güç fleyleri
nan kimse: “Sanatç› flamar o¤lan› hâli- bilmek, çok kurnaz ve aç›kgöz olmak.
ne getirildi.” (H. Taner)

271
flimflek - flüphe
fi‹MfiEK, -⁄‹ ve sözlerinin u¤ursuzluk getirece¤in-
D flimflekleri üstüne çekmek: den korkulan (kimse).
Sert elefltirilere hedef olmak.
ކPHE
fiOM D flüpheye düflmek:
D flom a¤›zl›: Kuflkulanmak.
Sürekli kötü fleylerden söz eden

272
taban - tad›nda

T
TABAN TAfi
D taban tepmek (patlatmak): D tafl att›n da kolun mu yorul-
Uzun yol yürümek. du? (tafl at›p kolu yorulmamak):
Bir kazanc›n hiç yorulmadan sa¤-
D tabana kuvvet kaçmak: land›¤›n› anlat›r.
Çok h›zl›, koflarak kaçmak.
D tafl ç›kartmak (birine):
D tabanlar› ya¤lamak: Biri ötekinden özellik, yetenek vb.
1. Uzak bir yere yayan gitmeye bak›mdan üstün olmak: “Yerli filmlere
haz›rlanmak. tafl ç›kartacak kadar dramatik bir olay-
2. H›zl›ca koflmak, kaçmak. d›.”

TAL‹H D tafl tafl üstünde b›rakmamak:


D talihi yaver gitmek: Bafltan bafla y›k›p, yerle bir et-
Talihi iyi olmak, ifli yolunda git- mek: “Düflmanlar, her yeri yak›p y›kt›-
mek: “Talihim yaver giderse bu y›l lar; tafl tafl üstünde b›rakmad›lar.”
kendi iflimi kuraca¤›m.” (T. Bu¤ra)
D tafl› gedi¤ine koymak:
D talihine (kaderine) küsmek:
Gerekli bir sözü tam zaman›nda
Kötü bir durum ya da olayla karfl›-
ve yerinde söyleyerek karfl›s›ndaki
lafl›ld›¤›nda yaln›zca talihi suçlamak.
kimseyi susturmak, zekice davranmak.

TAMTAKIR
D tafl› s›ksa suyunu ç›kar›r:
D tamtak›r kuru bak›r:
Vücutça çok güçlü kimseler için
Bofl, bombofl: “Ev dedikleri, tam-
kullan›l›r: “Aslan gibidir maflallah, tafl›
tak›r kuru bak›r iki oda.” (Y. Pekflen)
s›ksa suyunu ç›kar›r.”
TAS
D tas› tara¤› toplamak: TAT, -DI
Bir yerden acele gitmek zorunda D tad› tuzu kalmamak (tad› bo-
kalmak, kaçmak: “Bir saatte tas› tara¤› zulmak):
toplay›p oradan uzaklaflm›fllar.” Eski zevki kalmamak, yavanlafl-
mak: “Köyün tad› tuzu kalmad›, flehre
TASA indik.”
D tasas› sana m› düfltü?
“Sen kar›flma, seni ilgilendirmez” D tad›nda b›rakmak:
anlam›nda kullan›l›r: “Borç benim, Afl›r›l›¤a kaçmamak: “Her fleyi ta-
tasas› sana m› düfltü?” d›nda b›rakmal›.”

273
tad›n› - temcit

D tad›n› kaç›rmak: TEF


Afl›r›l›¤a kaçmak, hofla gitmeyen D tefe koymak (tefe koyup çal-
bir durum yaratmak. mak):
Biri hakk›nda alayl› dedikodu yap-
D tatl›ya ba¤lamak: mak: “Beni çekemiyorlar, çekemeyince
Kavgal› bir ifli gönül hofllu¤uyla bi- de tefe koyuyorlar.”
tirmek: “Sorun çözüldü, ifl tatl›ya ba¤-
land›.” TEK
D tek durmamak:
TAV 1. Bir taraf öbür tarafa karfl› baz›
D tav›na getirmek (ifli): hareket ve çal›flmalar içinde bulun-
‹fli en uygun duruma getirmek. mak.
2. Yaramazl›k, çapk›nl›k vb. yap-
TAVAN mak.
D tavan bafl›na çökmek (y›k›l-
mak): TEKE
Beklenmeyen bir durum karfl›s›n- D tekeden süt ç›karmak:
da flafl›r›p kalmak. Olmayacak fleyleri olur duruma
getirmek.
TAVfiAN
D tavflana kaç, taz›ya tut de-
TEKER
mek:
D tekerine tafl koymak (çomak
‹ki taraf›, karfl›t olan davalar›nda
sokmak):
k›flk›rtmak.
Birinin yolunda giden iflini aksa-
tan, engelleyen davran›flta bulunmak.
D tavflan›n suyunun suyu:
‹ki fley aras›ndaki ilginin çok uzak
TEKNE
oldu¤unu anlat›r.
D tekne kaz›nt›s›:
Yafll›lar›n son do¤an çocuklar›.
TAZI
D taz› o taz› ama çulu de¤iflmifl:
TELLEMEK
Tan›d›¤›m›z s›radan kifli ifl bafl›na
D telleyip pullamak:
geçmifl ya da giyim kuflam›n› düzelt-
1. Birçok süslerle süslemek.
mifl oldu¤u için tan›nmaz olmufl.
2. De¤erinden çok övmek.
D taz›ya dönmek:
1. Çok zay›flamak. TEMC‹T, -D‹
2. S›r›ls›klam. D temcit pilâv› gibi ›s›t›p ›s›t›p
öne sürmek:
TECRÜBE Birçok defa tekrarlanan fleyler için
D tecrübe tahtas›na dönmek: kullan›l›r, “kabak tad› vermek.”
Üst üste baflar›s›z denemelere
konu olmak.
274
temiz - tere
TEM‹Z D tepesi (beyni) atmak:
D temize ç›kmak: Birdenbire çok öfkelenmek: “Ça-
Suçsuz oldu¤u anlafl›lmak: “Temi- buk afla¤› in, tepemi att›rma benim.”
ze ç›kt›¤›n gün iflin haz›r.” (P. Safa)

TENCERE D tepesinde havan dövmek (de-


D tencere dibin kara, seninki ¤irmen çevirmek):
benden kara: Üst katta oturan birinin, gürültü
“Kötülük, kusur yönünden sen yaparak alt kattakini rahats›z etmesi.
benden daha betersin.” anlam›nda kul-
lan›l›r. D tepesinden (bafl›ndan) kay-
nar su dökülmek:
D tencere yuvarlanm›fl, kapa¤›- Derin bir üzüntü duymak.
n› bulmufl:
Hofla gitmeyen herhangi bir nitelik D tepesine (bafl›na) binmek
yönünden birbirine benzeflen iki kifli (ç›kmak):
bir araya gelmifl. Genellikle kendinden daha güç-
süz kimseleri ezmek, kötü davranmak.
D tencerede piflirip kapa¤›nda
yemek: TEPMEK
(Geçim konusunda) var olanla ye- D tepe tepe kullanmak:
tinmek. (Sa¤laml›¤›na güvenilen fleyler
için) y›pranaca¤›n› düflünmeden, esir-
TEPE gemeden, sak›nmadan, hoyratça kul-
D tepeden bakmak: lanmak.
Küçümsemek: “Hiç kimseye tepe-
den bakma yavrum.”
TERAZ‹
D teraziye vurmak:
D tepeden inme:
1. Beklenmedik, flafl›rt›c›. ‹yice tartarak düflünmek.
2. Yüksek bir makamdan ç›kan
(buyruk). TEREC‹
D tereciye tere satmak:
D tepeden t›rna¤a kadar: Birine çok iyi bildi¤i bir fleyi ö¤ret-
Bafltan afla¤›, her yan›: “Her biri meye çal›flmak.
tepeden t›rna¤a silâhlanm›fl.”
TEREYA⁄
D tepeden t›rna¤a süzmek:
D tereya¤›ndan k›l çeker gibi:
Herhangi bir nedenle birine dik-
Her türlü zorunluluk ve sorumlu-
katlice bakmak.
luktan kolayca s›yr›larak: “Tereya¤›n-
dan k›l çeker gibi bu belâl› iflten s›yr›l-
D tepesi afla¤› gitmek:
d›.”
‹flleri bozulup büyük zarara u¤ramak.

275
ters - tuttu¤u

TERS etsin anlam›nda kullan›l›r.


D ters (sol) taraf›ndan kalkmak: TOZ (2)
Huysuzluk etmek, tersli¤i üzerin- D toz kondurmamak:
de olmak. Bir fleyde herhangi bir kusurun
varl›¤›n› kabul etmemek, bir fleyi ku-
TESL‹M sursuz göstermek: “Arkadafl›n› çok
D teslim bayra¤› çekmek: sever; toz kondurulmas›na kesinlikle
1. Yenilgiyi kabul etti¤ini aç›kça izin vermezdi.”
belirtmek.
2. Çekiflme sonunda, karfl›s›nda- D tozu dumana katmak:
kinin istedi¤ini yapmaya raz› oldu¤unu 1. Toz kald›rarak h›zla kaçmak.
bildirmek. 2. Ortal›¤› alt üst etmek.

TEZKERE D toz pembe görmek:


D tezkeresini eline vermek: Afl›r› iyimser olmak.
‹fline son vermek, kovmak.
TURNA
TIKA BASA D turnay› gözünden vurmak:
D t›ka basa yemek: En sonunda en iyiyi elde etmek:
Mideye s›k›nt› verecek kadar çok ”Durdu durdu turnay› gözünden vur-
yemek. du.”

TIRPAN TURfiU
D t›rpan atmak: D turflusu ç›kmak:
1. Bir toplulu¤u yok etmek, k›r›p 1. Çok yorulmak.
geçirmek. 2. Ezilmek, parçalanmak: “Kiraz-
2. ‹stemedi¤i kiflilerin görevlerine lar›n turflusu ç›km›fl.”
son vermek.
D turflusunu kurmak:
TOK “Bir fleyin elden ç›kar›lmas› gerekti-
D tok evin aç iti: ¤i hâlde buna bir türlü k›yamamak.” an-
‹htiyac› olmad›¤› hâlde aç gözlü- lam›nda k›nama yollu söylenir: “Sataca-
lük eden. ¤›z kardeflim elbet, turflusunu kuracak
de¤iliz ya!”
D tongaya basmak (düflmek):
Kendisini kötü bir duruma düflür- TUTMAK
mek için haz›rlanan bir düzene u¤ra- D tuttu¤u dal elinde kalmak:
mak, “tuza¤a düflmek.” Dayand›¤›, güvendi¤i kimse ya da
fley önemini yitirerek, ifle yaramaz du-
TOPRAK ruma gelmek: “Ben bu kadar k›smetsiz
D topra¤› bol olsun: adam görmedim. Bugüne kadar hangi
Ölenler için, öbür dünyada rahat dala tutunduysa elinde kald›.”

276
tutu¤unu - tüyüne
D tuttu¤unu koparmak: bulunmak.
Becerikli olmak, giriflti¤i her iflte TÜY
baflar› sa¤lamak. D tüy dikmek (üzerine):
(Kötü bir durum alm›fl bir ifli) büs-
D tutunacak dal› olmamak: bütün kötü bir duruma sokmak.
Güvenece¤i bir kimse ya da fley
bulunmamak. D tüyleri diken diken olmak
(tüyleri ürpermek):
TUZLU 1. Üflümekten ya da korkmaktan
D tuzluya mal olmak (oturmak, vücuttaki k›llar›n dipleri kabar›p, k›llar
patlamak): dikilmek.
Çok para vererek sat›n almak, 2. Korku, tiksinti gibi duygular› an-
çok pahal› gelmek: “Bu gezi bize biraz lat›r.
tuzluya mal oldu.”

TÜKÜRMEK D tüyüne dokunmamak:


D tükürdü¤ünü yalamak: Zarar verecek en ufak bir davra-
Verdi¤i sözden benli¤ini küçülte- n›flta bulunmamak: “Korkma, tüyüne
rek geri dönmek. bile dokunamazlar.” (N. Cumal›)

TÜRKÜ
D türküsünü ça¤›rmak:
Bir kimsenin hofluna gidecek bi-
çimde söz söylemek ya da davran›flta

277
ucuz - uzun

U
UCUZ UYKU
D ucuz atlatmak (kurtulmak): D uyku gözünden akmak:
Zor ya da tehlikeli durumdan az Çok uykusu gelmek: “Yorgunum,
zararla s›yr›lmak. uyku gözümden ak›yor.”

UÇ, -CU D uykusu aç›lmak (da¤›lmak):


D ucu (herhangi birine) dokun-
Uykulu durumu geçmek.
mak:
Zarar› birine dokunmak. D uykusu bafl›na s›çramak (vur-
D ucunda bir fley olmak: mak):
Gizli bir amaç bulunmak. 1. Uyuyamad›¤› için sersemleflmek.
2. Uykusunu iyi alamad›¤›ndan
D ucunu kaç›rmak (ipin): h›rç›nlaflmak.
Ç›kmaza girmek. ‹nsiyatifi kaybetmek.
D uykusu kaçmak:
D uçan kufla borcu olmak:
1. Uyumak amac›yla yatm›flken
Pek çok kifliye borçlu olmak.
herhangi bir nedenle uyuyamamak:
D uçan kufltan medet ummak: “Uykum kaçt›, uzun süre uyuyama-
S›k›nt›l› bir durumdan kurtulmak d›m.”
için her türlü çareye baflvurmak. 2. Kayg›lanmak, tedirgin olmak.

UFAK TEFEK D uykuya dalmak:


D ufak tefek: Rahat, derin bir flekilde uyumak:
1. (Nesneler için) büyük yer kap- “Hasta, derin bir uykuya dald›.”
lamayan, küçük; çok gerekli olmayan: (M. Rauf)
“Ufak tefek eflyalar› elle tafl›d›k.”
2. Önemsiz: “Ufak tefek sorunlar›- UZAK, -⁄I
m›z oldu.” D uza¤› (ileriyi) görmek:
UN ‹leride ne olaca¤›n› kestirmek.
D ununu eleyip, ele¤ini asmak:
UZUN
Geri kalan ömrü süresince yapa-
D uzun etmek:
cak önemli bir ifli kalmam›fl olmak.
1. Tart›flmay› sürdürmek.
USANÇ, -CI 2. Afl›r› gitmek.
D usanç vermek:
D uzun uzad›ya:
Usand›rmak.
Uzatarak, derinlefltirerek, geniflle-
UTANÇ, -CI terek, ayr›nt›lar›yla, “uzun boylu:”
D utanc›ndan yere geçmek: “Size uzun uzad›ya haber verecek
Çok utanmak. vaktim yok.”

278
üç - üstüne

Ü
ÜÇ D
üstünde kalmak:
D üç afla¤› befl yukar›: 1. (Mal için) Art›rma sonucunda
Yaklafl›k olarak, az bir farkla, bir kimsenin olmak.
“befl afla¤› befl yukar›:” “Üç afla¤› 2. (Suç, kabahat için) Suçlanmak:
befl yukar› anlaflt›k say›l›r.” “Kabahat bizim üstümüzde kald›.”

D üç buçuk atmak: D
üstünden akmak:
Çok korkmak. Bir durumu çok belli olmak: “Tem-
belli¤i üstünden ak›yor.”
Düçe befle bakmamak:
Fiyat üzerinde küçük farklar› D
üstünden atmak:
önemsememek. Bir fleyi ödev olarak kabul etme-
mek.
ÜM‹T
D ümit ba¤lamak: D
üstüne almak:
Olmas›n›, olaca¤›n› ummak. 1. Bir davran›fl›n kendisine karfl›
oldu¤unu sanarak tedirgin olmak, al›n-
D ümidi suya düflmek: mak.
Umudu kalmamak, “ümidi sön- 2. Bir ifli yapmaya söz vermek: “Bi-
mek.” nan›n s›va iflini Sabri Usta üstüne ald›.”

ÜST D üstüne atmak (birinin):


D üste ç›kmak: (Bir suçu) birine yüklemek.
Suçlu oldu¤u hâlde karfl›s›ndakini
suçlamak, “zeytinya¤› gibi üste ç›k- D
üstüne basmak:
mak.” 1. Yerinde bir düflünce ileri sür-
mek.
D üstü bafl› dökülmek: 2. ‹yice belirtmek: “Üstüne basa
Giyecekleri çok eski olmak. basa “olmaz”, dedi.”

D üstü kapal› (örtülü) konufl- D üstüne bir bardak so¤uk su


mak: içmek (bir fleyin):
Aç›k ve kesin kelimeler kullanma- O iflten umudunu kesmek, o iflin
dan konuflmak. olaca¤›na inanmamak, o iflten vazgeç-
mek.
D üstünde durmak:
Bir ifle önem vermek, bir iflle ya- D üstüne düflmek:
k›ndan ve sürekli ilgilenmek: “Bu sorun Bir kimseyle ya da bir fleyle çok il-
üzerinde dural›m; geçifltirmeyelim.” gilenmek.

279
üstüne - üstüne yürümek

D üstüne gül koklamamak (biri- D üstüne tuz biber ekmek:


nin): Üzüntüyü, kusuru art›racak durum
Sevdi¤i birinden baflkas›n› sev- yaratmak.
memek.
D üstüne varmak:
D üstüne günefl do¤mamak: 1. Bir fley yapmas›n› bask› yapa-
Günefl do¤madan önce kalkmak. rak istemek.
2. Sald›rmak.
D üstüne oturmak: 3. (Kad›n) evli bir erkekle evlen-
Hakk› yokken bir fleyi kendine mal mek.
etmek: “Anlafl›lan bu kadar mülkün üs-
tüne oturmak istiyordu.” D üstüne y›kmak:
Kendisinin de sorumlu oldu¤u bir
D üstüne titremek: iflin a¤›rl›¤›n› baflkalar›na yüklemek.
Çok sevgi, özen göstermek: Top-
lumsal de¤erlerimizin üstüne titremeli- D üstüne yürümek:
yiz.” (H. Pulur) Korkutmak, y›ld›rmak amac›yla
sald›racakm›fl gibi yapmak.
D üstüne toz kondurmamak:
Bir fleyin kusurlu olabilece¤ini ka-
bul etmemek.

280
vakit - vur

V
VAK‹T D veryans›n etmek:
D vakit öldürmek: Ac›madan insafs›zca sald›rmak.
Zaman› yarars›z, gereksiz ifllerle
ya da hiç ifl yapmadan geçirmek: VIDI VIDI
“Kahvehanede vakit öldürece¤ine iflin D v›d› v›d› etmek:
ucundan tutsan daha iyi olmaz m›?” Çevresini rahats›z edecek flekilde
yerli yersiz çok konuflmak.
D vakitli vakitsiz:
Uygun zaman gözetmeden, gelifli- VIZ
güzel, rastgele zamanlarda. D v›z gelip t›r›s gitmek (birine
bir fley):
VARLIK Hiç önemsememek, ald›r›fl etme-
D varl›k göstermek: mek.
Kendinden beklenen görevi yerine
getirmek, be¤enilir bir ifl yapmak. VOLTA
D volta atmak:
VAZ‹YET Bir afla¤› bir yukar› dolaflmak.
D vaziyeti (durumu) kurtarmak:
Herhangi bir güç durumdan s›yr›l- VURMAK
mak. D vurdumduymazl›ktan gelmek:
Ald›r›fl etmemek, umursamamak.
VEBAL
D vebali boynuna olmak: D
vurgun vurmak:
Bir iflin günah›n› yüklenmek. Yolsuzluk yaparak k›sa sürede
büyük kazanç elde etmek.
VERMEK
D verip verifltirmek (birine): D
vur dedikse öldür demedik ya!
A¤z›na geleni söylemek: “Orada Bir dile¤i yerine getirirken afl›r›l›¤a
bulunan herkese verip verifltirdi.” kaçanlar için söylenir.
(A. ‹lhan)

281
ya - yakay›

Y
YA (2) YA⁄MA
D ya bu deveyi gütmeli ya bu D ya¤ma Hasan’›n böre¤i:
diyardan gitmeli: Hakk› olmayan kiflilerin bile
Ya buran›n koflullar›na uymal› ya üflüflüp, yararland›klar› kaynak.
da buradan ayr›lmal›.
D ya¤ma yok:
D ya devlet bafla ya kuzgun lefle: Öyle fley olmaz; buna kimse raz›
Sonunda büyük bir baflar›ya ulafl- olmaz. “Ege’deki haklar›m›zdan vaz-
mak için yok olma tehlikesi bile göze geçmeyiz, ya¤ma yok.”
al›n›r.
YA⁄MUR
YABAN D ya¤murdan kaçarken doluya
D yabana atmak: tutulmak:
Önem vermemek, önemsiz gör- Güç bir durumdan kurtulay›m der-
mek: “Söyledikleri yabana at›lacak ken daha kötüsüyle karfl›laflmak.
fleyler de¤il.”
YAKA
YA⁄CILIK D yaka paça (götürmek):
D ya¤c›l›k etmek: Hiçbir itiraz dinlemeden ve zorla
(Birini) dalkavukça övmek. (götürmek): “Yaka paça al›p karakola
götürdüler.”
YA⁄LI
D ya¤l› ball› olmak:
D yaka silkmek (birinden):
Aralar› çok iyi olmak, içli d›fll› ol-
B›kmak, usanmak.
mak.
D yakas›na as›lmak (yap›flmak):
D ya¤l› kap›:
Hesap sormak ya da bir fley iste-
Çal›flt›rd›¤› kifliye bol para, yiye-
mek için tutup b›rakmamak: “Eflyaya
cek, eflya veren aile, kurulufl vb: “Biz
bir zarar gelince Gülsüm’ün yakas›na
de böyle bir ya¤l› kap› bulabilseydik...”
yap›fl›yordu.” (R. N. Güntekin)
(H. Rahmi Gürp›nar)

D ya¤l› kuyruk: D yakas›n› b›rakmak:


Kolayca sömürülecek ifl ya da ki- Rahat b›rakmak, ›srar etmemek.
fli; kolayca ve bolca yararlan›labilecek
kaynak. D yakay› ele vermek:
Kaçamayarak ele geçmek, yaka-
D ya¤l› müflteri: lanmak.
Bol paral›, çok al›fl verifl yapan
müflteri.
282
yakay› - yang›na
D yakay› kurtarmak (s›y›rmak): YAN
(Bir iflten) kurtulmak: “Bin bir he- D yan çizmek:
vesle girdi¤i bu iflten flimdi yakas›n› (Bir iflten) kaçmak.
kurtarmaya çal›fl›yordu.”
D
yan gelip oturmak (yatmak):
YAKIfiIK, -⁄I Hiçbir iflle ilgilenmeyerek keyfince
D yak›fl›k almak (almamak): yaflamak: “Bu servet, yan gelip yat-
Yerinde olmak ya da olmamak, makla elde edilmemifltir.” (H. Taner)
uygun düflmek ya da düflmemek: “Çö-
pünüzü pencereden afla¤› döküyorsu- D
yan gözle bakmak:
nuz, hiç yak›fl›k al›yor mu?” 1. Be¤enmeyerek ya da düflman-
ca bakmak, “yan bakmak.”
YALAN 2. Belli etmeden, “göz ucuyla
D yalan dolan: bakmak.”
Dolafl›k, yolsuz davran›fl: “Yalan
dolanla ifl görmeye kalkt›.” D yan ödeme:
Bir görevliye ald›¤› ayl›k ya da üc-
D yalan yanl›fl: retten baflka, türlü nedenlerle ödenen
Yanl›fl fleylerle dolu; do¤ru, düz- para.
gün olmas›na önem verilmeyerek, üs-
tünkörü. D yan›na b›rakmamak (koma-
mak):
D yalanc› ç›kmak: Cezas›z b›rakmamak, öç almak.
1. Bilmeyerek yalan söylemifl bu-
lunmak; sözünü yerine getirememek. D yan›na kâr kalmak:
2. Yalan söyledi¤i anlafl›lmak. Cezas›z kalmak.

D yalanc› pehlivan: D yan›ndan bile geçmemifl:


Yapamayaca¤› bir ifli yapabile- O fleyle hiçbir ilgisi yok.
cekmifl gibi görünen kimse.
YANAK
YALIN AYAK D yana¤›ndan kan damlamak:
D yal›n ayak bafl› kabak: Çok sa¤l›kl› oldu¤u benzinden an-
1. Aya¤› ve bafl› ç›plak. lafl›lmak.
2. Çok periflan bir k›l›kta.
YANGIN
YALVARMAK D yang›na körükle gitmek:
D yalvar›p yakarmak: Gerginli¤i, uzlaflmazl›¤› art›racak
Çok yalvarmak, “yalvar yakar ol- biçimde davranmak.
mak.”

283
yang›ndan - yata¤a
D yang›ndan (gümrükten) mal YARIM
kaç›r›r gibi: D yar›m a¤›zla (söylemek):
Gereksiz bir telâfl ve ivedilikle. ‹stemeye istemeye, isteksizce
(söylemek).
YANLIfi
D yanl›fl kap› çalmak: D yar›m yamalak:
‹ste¤inin yap›lmayaca¤›, yersiz Kusurlu, eksik, üstünkörü: “Bir ifli
say›laca¤› bir yere baflvurmak. tam yap, yar›m yamalak yapma.”

YANMAK
YASAK
D yana yak›la:
D yasak savmak:
S›zlanarak - s›k›nt›s›n› belli ederek.
1. Bir nesne, bir ihtiyac› geçici
olarak karfl›lamak, flimdilik ifle yara-
Dyan›p tutuflmak (biri için):
mak: “Bu kazak çok eskimifl ama flim-
1. Güçlü bir aflk ile sevmek
dilik yasak savar.”
2. (Bir fleyi) elde etmek için güçlü
2. Bir ifli hat›r için, gönülsüz ola-
bir istek duymak ya da elde edemedi¤i
rak, üstünkörü yapmak.
bir fley için büyük üzüntü duymak.

YAPMAK YAfi (1)


D yapmad›¤›n› b›rakmamak D yafl› ne bafl› ne?
(koymamak): Konuflulan ifl için genç bir kimse-
Tüm kötülükleri yapmak: “Ona nin yafl›n›n ve görgüsünün elveriflli ol-
yapmad›klar›n› b›rakmad›lar.” mad›¤›n› anlat›r.

D yapt›¤› hay›r (ald›¤› abdest) D yafl›n› bafl›n› almak:


ürküttü¤ü kurba¤aya de¤memek: Yafl› ilerlemifl olmak.
Zarar› yarar›ndan çok olmak.
YAfi (2)
D yaras›n› deflmek: D yafl tahtaya (yere) basmamak:
Ac›y›, üzüntüyü hat›rlatmak, taze- Bir iflte uyan›k davranmak, aldan-
lemek. mamak.

D yaraya merhem olmak:


D
yafl›n› içine ak›tmak:
Zorunlu ihtiyac› karfl›lamak.
Duydu¤u ac›y›, üzüntüyü sezdir-
memek.
D yaraya tuz biber ekmek:
Bir derdin ac›s›n› ço¤altmak.
YATAK
D yata¤a (yataklara) düflmek:
YARI YOL
Yataktan kalkamayacak kadar
D yar› yolda b›rakmak:
hasta olmak.
Yap›lan yard›m› sonuna kadar
sürdürmemek.

284
yatakl›k - yere
YATAKLIK kinin dedi¤ini benimsemek, kabul et-
D yatakl›k etmek: mek.
Suçlular› gizlice bar›nd›rmak, suç-
lulara yard›m etmek. YEMEK (2)
D ye kürküm ye:
D
yat›r›m yapmak: Gösterilen sayg›n›n kiflili¤e de¤il,
1. Gelir amac›yla bir ifle para ya- giyim kuflam düzgünlü¤üne oldu¤unu
t›rmak. belirtmek için kullan›l›r.
2. ‹leride bir ç›kar ya da kazanç sa¤-
lamak için önceden ortam haz›rlamak. D yedi¤i naneye bak!
Yapt›¤› yersiz, uygunsuz ifle bak›n.
YAVAfi
D yavafltan almak: YEM‹N
1. Il›ml› davranmak. D yemin etsem bafl›m a¤r›maz:
2. ‹fli gereken sürede yapmamak. “Gerçek oldu¤una hiç korkmadan
yemin ederim.” anlam›nda kullan›l›r.
YAYA
D yaya kalmak: YER
1. ‹stedi¤i fleyi yapamaz duruma D yer demir gök bak›r:
gelmek. Hiçbir yard›m ve umut olmad›¤›n-
2. Yard›mc›s›z kalmak. da kullan›l›r.

D yer etmek:
YAZBOZ
1. ‹z b›rakmak.
D yazboz tahtas›na çevirmek:
2. ‹yice yerleflmek.
Bir konuda art arda birbirini tutma-
yan kararlar almak.
D yer yar›l›p içine girmek (yerin
dibine girmek):
YED‹
1. Yitirilip bir türlü bulunamamak.
D yedi kubbeli hamam kurmak:
2. Çok utanmak.
Büyük hayaller peflinde koflmak.
D yerden gö¤e kadar:
D yedi mahalle: Pek çok: “Hakk›n var Nesibe, yer-
Herkes, tüm çevre: “Yedi mahalle den gö¤e kadar hakk›n var.”
duydu.”
D yere bakan yürek yakan:
YEL Uysal ve uslu göründü¤ü hâlde
D yele vermek: sinsice kötülük yapan.
Savurmak, bofluna harcamak.
D yere gö¤e koyamamak:
YELKEN Nas›l a¤›rlayaca¤›n›, nas›l mem-
D yelkenleri suya indirmek: nun edece¤ini bilmemek, çok önem
Direnmekten vazgeçip karfl›s›nda- vermek.

285
yere - yokufla
D yere vurmak: D y›lan›n kuyru¤una basmak:
Kötü bir duruma sokmak. Kötü bir kimseye kötülük yapacak
f›rsat› vermek.
D
yerinde duramamak:
Sürekli k›p›rdamak, “içi içine s›¤- YILDIRIM
mamak.” D y›ld›r›mla vurulmufla dön-
mek:
D
yerinde saymak: Apans›z kötü bir durum karfl›s›n-
1. Yürür gibi yaparak hep ayn› da kal›p ne yapaca¤›n› bilememek.
yerde, sürekli olarak aya¤›n birini kal-
d›r›p birini basmak. D y›ld›r›mlar› üstüne çekmek:
2. Hiç ilerlememek, geliflmemek, Baz› davran›fllar›yla, birçok kim-
de¤iflmemek. seyi k›zd›rarak, sald›r›lar›na, elefltirile-
rine yol açmak.
D yerinde yeller esmek:
Art›k bulunmamak, yok olmak. YILDIZ
D y›ld›z› parlamak:
D
yerine geçmek: Baflar› yönünden herkesin dikkati-
1. Görevden ayr›lan birinin yerini ni çekecek bir duruma gelmek, ün ka-
almak. zanmak.
2. Bulunmayan bir nesnenin ya da
kavram›n yerine kullan›labilmek, “yeri- D y›ld›z› sönmek:
ni tutmak.” Ününü yitirmek.

D yerini ›s›tmak: D y›ld›zlar› bar›flmak:


Bir yerde uzun süre kalmak. Aralar›nda görüfl, duygu ve dü-
flünce bak›m›ndan birbiriyle anlaflm›fl,
D yerle bir (yeksan) etmek: uyuflmufl olmak.
Temeline kadar yok etmek, tahrip et-
mek. “Bomba tüm karargâh› yerle bir etti.” D y›ld›zlar› saymak:
Geceleri uyku uyuyamamak: “Y›l-
D yerlerde sürünmek: d›zlar› sayarak bekliyordum sabah›.”
Çok periflan, ac›nacak bir durum- (Y. Z. Ortaç)
da bulunmak.
Y‹⁄‹T, -D‹
YEfi‹L D yi¤itlik taslamak:
D yeflil ›fl›k yakmak: Yi¤itmifl gibi davranmak. “O,
Bir fleyin olmas›na engel olma- yi¤itlik taslamay› çok sever.
mak, hofl karfl›lamak.
YOKUfi
YILAN D yokufla koflmak:
D y›lan hikâyesi: Bir konuda güçlük ç›karmak: “‹fli
Uzay›p giden, bir türlü sonuca ba¤lana- yokufla kofluyorsunuz.”
mayan sorun: “Bu ifl y›lan hikâyesine döndü.”

286
yol - yuvas›n›
YOL YORGAN
D yol açmak: D yorgan gitti, kavga bitti:
Davran›fllar›yla baflkalar›na örnek Anlaflmazl›k nedeni olan fley orta-
olmak. dan kalk›nca anlaflmazl›k da sona er-
di.
D yol aramak:
Çare bulmaya çal›flmak. YORGUN
D yorgunu yokufla sürmek:
Dyol göstermek: Yap›lmas› güç bir iflin, büsbütün güç
1. K›lavuzluk etmek, yolu bilmeye- flartlarda gerçeklefltirilmesini istemek.
ne anlatmak, tarif etmek.
2. Ne yap›laca¤›n›, nas›l davran›- D yorgunluk (yorgunlu¤unu) ç›-
laca¤›n› ö¤retmek: “Bize yol gösteren karmak:
biri yoktu.” 1. Dinlenmek.
2. Yapt›¤› iflten, yorgunlu¤u unut-
D yola gelmek: turan sevindirici bir sonuç almak.
‹stenilen biçimde davran›fl› kabul-
lenmek, düzelmek, uslanmak. YUFKA
D yufka yürekli:
D yola revan olmak: Olaylardan çok çabuk etkilenen,
Yola ç›kmak. üzülen.

D yollar› ayr›lmak:
YUMURTA
(‹ki kifli ya da topluluk için) Görüfl,
D yumurta kap›ya dayanmak
düflünce ayr›l›¤› ortaya ç›kmak, ayr›
(gelmek):
görüfl ve düflünceleri benimsemek:
Genifl zamanda ifle bafllamay›p
“Dostlarla yollar›m›z ayr›ld›.”
iflleri son ana s›¤d›rmaya çal›flmak.
Yeterli zaman›n kalmamas›.
D yolu düflmek (bir yere):
O yer, yolu üzerinde bulunmak,
oraya u¤ramak. D yumurtaya kulp takmak:
Bahane bulmakta usta olmak.
D yoluna koymak:
‹stenilen biçime getirmek, düzene YUVA
koymak: “‹flleri yoluna koymadan tatile D yuvas›n› yapmak:
ç›kamay›z.” Birine gereken ceza ya da cevab›
vermek, “hakk›ndan gelmek.”
Dyolunu sap›tmak:
Do¤ru yoldan ayr›lmak, kötü yola D yuvas›n› y›kmak:
sapmak. 1. Birinin eflinden boflanmas›na
neden olmak.
D yolunu yapmak (bir iflin): 2. Biri eflinden ayr›larak kendi aile
Bir ifli mümkün k›lmak. düzenini yok etmek.

287
yuvarlan›p - yüre¤i
D yuvarlan›p gitmek: D yüre¤i c›z etmek (c›zlamak):
Eldeki olanaklarla geçinmek. Çok ac›mak, içi s›zlamak.

YÜK D
yüre¤i çarpmak:
D yük alt›na girmek: 1. Coflku nedeniyle kalp h›zl› h›zl›
A¤›r bir görevi üzerine almak. çarpmak ya da çal›flmak.
2. Merak, kayg›, korku, heyecan
D
yük olmak (birine): gibi duygularla tedirgin olmak, huzur-
1. S›k›nt›l› bir iflini baflkas›na yap- suz olmak.
t›rmak.
2. Kendisi için baflkas›na para D yüre¤i ezilmek:
harcatmak: “Sana daha fazla yük ol- 1. Üzülmek, ac› duymak.
mak istemiyorum.” 2. Açl›k duymak.

D
yükte hafif pahada a¤›r: D
yüre¤i ferahlamak:
Tafl›nmas› kolay olan de¤erli (efl- Kayg›dan kurtulmak: “Telefonla
ya): “Yükte hafif pahada a¤›r olan ne görüfltükten sonra yüre¤im ferahlad›.”
varsa çalm›fllar.”
D yüre¤i hop etmek (hoplamak,
D yükünü tutmak:
oynamak):
Çok zengin olmak, zenginleflmek.
Birdenbire korkup heyecanlan-
mak.
YÜKSEK
D yüksek perdeden konuflmak:
D
yüre¤i kabarmak:
1. Meydan okurcas›na sert konufl-
1. ‹çi s›k›nt› ile dolup derin soluk
mak.
alma ihtiyac› duymak.
2. Yap›lmas› güç fleyleri gerçek-
2. Midesi bulanmak. “Deniz tut-
lefltirebilecekmifl gibi abart›l› konufl-
mufl gibi yüre¤im kabard›.”
mak.

D yükseklerde dolaflmak: D yüre¤i kald›rmamak:


Elde edilmesi güç fleyler istemek. Dayanamamak, katlanamamak:
“Gözü yükseklerde olmak.” “Bu ac›y› yüre¤im kald›ramaz.”
(F. H. Da¤larca)
D yüksekten atmak:
Yapamayaca¤› fleyleri yapabilir- D yüre¤i kararmak:
mifl gibi söylemek. bk. “mangalda kül ‹çine karamsarl›k ve s›k›nt› çökmek.
b›rakmamak.”
D
yüre¤i parçalanmak:
YÜREK Birinin ac›kl› ve üzücü durumunu
D yüre¤i a¤z›na gelmek: görüp ona çok üzülmek. “yüre¤i pa-
Birdenbire çok korkmak. ramparça olmak.”

288
yüre¤i - yüzü
D yüre¤i so¤umak: D yüz bulmak:
Düflman›n›n bir felâkete u¤rama- ‹lgi ve yak›nl›k görmek.
s›na sevinmek.
D yüz çevirmek:
D yüre¤i ya¤ ba¤lamak: Gösterdi¤i ilgiyi kesmek: “Herkes
‹stenilen bir fleyin olmas›ndan fe- yüz çevirse de ben yan›nda olaca¤›m.”
rahl›k duymak.
D yüzgöz olmak:
D yüre¤ine dert olmak: Biriyle gereksiz yere, afl›r› derece-
Baflkas›n›n herhangi bir davran›- de senli benli olmak.
fl›, sonradan kendisi için sürekli bir
üzüntü kayna¤› olmak. D yüz k›zartmak:
S›k›larak yalvarmak.
D yüre¤ine od (atefl) düflmek:
Felâkete u¤ramak, çok üzülmek, D yüz suyu dökmek:
“içine atefl düflmek.” Onurunu sarsacak kadar çok yal-
varmak: “Kat› yürekli zab›talara yüz
suyu döktüm.”
D yüre¤ine su serpilmek:
(Bir kimse) kayg› nedeninin orta-
D yüz tutmak (bir fley olmaya):
dan kalkmas›yla ya da yeniden umut
Sonuca yaklaflmak, gerçekleflme
verecek bir haberle ferahlamak.
aflamas›nda bulunmak: “Güller kuru-
maya yüz tutmufl.”
D yüre¤ini eritmek (s›zlatmak):
Çok üzmek.
D yüz verince astar istemek:
Kendisine gösterilen küçük bir ilgi-
D yüre¤ini tüketmek: den fl›mararak genifl yetki elde etmeye,
Bir fleyi anlatmaya çal›flmaktan daha çok yarar sa¤lamaya çal›flmak.
yorulmak.
D
yüz vermek:
D yüre¤inin ya¤› (ya¤lar›) eri- ‹lgi, yak›nl›k göstermek, hoflgörülü
mek: davranmak, fl›martmak, itibar etmek:
1. Üzüntülü bir durum do¤acak “Bunlar›n yüz verilecek insanlar olma-
diye tedirginlik içinde bulunmak. d›¤›n› kavrayamam›flt›.”
2. Çok korkmak.
D
yüze gülmek:
YÜZ (2) Yalandan dost görünmek. Gerçek
D yüz ak› ile ç›kmak (bir iflten): durumunu ve niyetini gizlemek.
Bir ifli, kendi sayg›nl›¤›n› yitirme-
den, eksiksiz ve baflar›l› olarak yap›p D
yüzü as›lmak:
bitirmek: “Bu iflten yüzümüzün ak›yla Hoflnutsuzlu¤unu ifade etmek.
ç›kmal›y›z.” Somurtmak.

289
yüzü - yüzünü
D
yüzü gözü aç›lmak: D yüzüne vurmak (çarpmak):
1. S›k›lmaz, utanmaz bir duruma Ay›playarak kusurunu yüzüne kar-
gelmek. fl› söylemek. “Babam farkl› bir babay-
2. Dünyay› ve çevresini tan›maya d›; ufak tefek hatalar›m›z› yüzümüze
bafllamak. vurmazd›.” (Z. Gökalp)

D yüzü gülmek: D yüzünü a¤artmak (birinin):


1. Sevinci yüzünden belli olmak. Be¤enilir ifl yapmak, ifl ve davra-
2. Feraha kavuflmak. n›fllar›yla yak›nlar›n›n övünmesine ne-
den olmak: “Çocuk yüzümüzü a¤artt›.”
D yüzü kalmamak:
Bir kimseden daha önce birçok ri- D yüzünüzü buruflturmak (ek-
cada bulundu¤u için yeni bir fley iste- flitmek):
meye s›k›lmak. Yüzüne öfke ya da hoflnutsuzluk
gösteren bir biçim vermek: “Sema, mi-
D yüzüne bakmaya k›yamamak: desi a¤r›yormufl gibi yüzünü burufltur-
Çok güzel bulmak. du.”

D
yüzüne gözüne bulaflt›rmak: D yüzünü gören cennetlik:
Bu ifli becerememek, bozmak. Uzun bir süre görünmeyenler için
“Çok dikkatsiz, bu ifli de yüzüne gözü- kullan›l›r.
ne bulaflt›racak.”
D yüzünü kara ç›karmak:
D yüzüne hasret kalmak (biri- Beklenilen baflar›y› göstereme-
nin): mek, utand›rmak. “Yüzümü kara ç›kar-
O fleyden yoksun kalmak, mah- mayaca¤›n› biliyordum.”
kum kalmak.
D yüzünü k›zartmak (birinin):
D
yüzüne kan gelmek: Bir kimsenin utanmas›na neden ol-
Sa¤l›¤› yerine gelmek, benzinin mak, birini utanacak duruma düflürmek.
solgunlu¤u geçmek.

D yüzüne tükürseler ya¤mur


ya¤›yor san›r:
Çok ars›z ve onursuz kifliler için
kullan›l›r.

290
zaman - ziyan

Z
ZAMAN ZEYT‹NYA⁄I
D zaman öldürmek: D zeytin ya¤› gibi üste ç›kmak:
Bofl fleylerle vakit geçirmek, “vakit Bir sorunda haks›z oldu¤unu ka-
öldürmek” bul etmemek, ustal›kla kendini hakl›
ç›karmaya çal›flmak.
ZART ZURT
D zart zurt etmek: ZIT, -DDI
Yüksekten at›p tutarak ç›k›flmak, ge- D z›dd›na gitmek (bir fley biri-
reksiz konuflup karfl› taraf› sinirlendirmek. nin):
Sinirlendirmek, sinirini bozmak.
ZEH‹R
D zehir zemberek (söz): ZIVANA
Son derece ac›, katlan›lmaz (söz). D z›vanadan ç›kmak:
Çok sinirlenmek, öfkelenmek.
ZEM‹N
D zemin haz›rlamak: Z‹H‹N, -N‹
Uygun ortam yaratmak. D zihni bulanmak (kar›flmak):
1. Düflünürken olaylar aras›ndaki
ZEMZEM
ba¤lant›y› yitirmek.
D zemzemle y›kanm›fl olmak:
2. Ne yapaca¤›n› flafl›rmak.
Biri, ötekine göre çok iyi nitelikte
olmak.
D zihnini buland›rmak:
Kuflkuya düflürmek.
ZEVAH‹R
D zevahiri kurtarmak:
Bir ifli gere¤i gibi de¤il, yap›l›yor D zihnini kurcalamak (bir fley,
dedirtmek için üstünkörü yapmak, “gö- birinin):
Bir fley s›k s›k hat›rlan›p insan›
rünüflü kurtarmak.”
düflündürmek.
ZEVK
D zevkini ç›karmak (bir fleyin): Z‹NDAN
Ondan olabildi¤i kadar zevk sa¤- D zindan olmak (bir yer):
lamak. Yaflanmaz, zevk al›nmaz duruma
gelmek: “Ev ona zindan oldu.”
D zevkini okflamak:
O fleyden hofllanmak. Z‹YAN
D ziyan zebil olmak:
D zevkten dört köfle olmak: Bofluna, bofl yere harcanmak.
Çok sevinip keyiflenmek, afl›r›
zevk duymak.

291
zoka - zülfü
ZOKA ZURNA
D zokay› yutmak (argo): D zurnan›n z›rt dedi¤i yer:
Aldat›l›p zarara sokulmak. Sürdürülmekte olan bir iflin en can
al›c› noktas›.
ZOR
D zora binmek: ZÜ⁄ÜRT, -DÜ
‹fl, ancak zor kullan›lmakla sonuç- D zü¤ürt tesellisi:
lanacak bir durum almak. Kötü sonuçlanm›fl bir iflte, çok
önemsiz iyi bir yan bularak sevinme.
D zoru olmak:
Kendisini zorlayan bir durumu, bir ZÜLÜF, -LFÜ
s›k›nt›s› olmak. D zülfü yâre dokunmak:
Hat›rl›, güçlü bir kimseyi ya da
D zoruna gitmek: yüksek bir makam› gücendirmek, da-
Onuruna dokunmak, gücüne gitmek. r›lmas›na neden olmak: “Zülfü yâre
dokunduysak affola!”
ZULA
D zula etmek:
1. Çalmak, afl›rmak.
2. Saklamak.

292
Özdeyifller

293
B‹R‹NC‹ BÖLÜM

Özdeyifllerle ilgili
aç›klamalar
Bir duyguyu ya da düflünceyi k›sa, do¤ru ve özlü biçimde veren, söy-
leyeni belli olan güzel sözlere “özdeyifl (vecize)” denir.
Özdeyifller, tan›nm›fl ve sayg› kazanm›fl kiflilerin konuflmalar›nda ve yaz›la-
r›nda yer alan etkili ve kendine özgü ifadelerdir.
Yazarlar, devlet adamlar›, bilginler, düflünürler kendi hayat tecrübelerinden
yararlanarak olay ve durumlarla ilgili birçok sonuç ç›karm›fllard›r. Düflünceleri bi-
rer yarg› de¤erinde genifl toplumlarca be¤enilmifl ve benimsenmifltir.
Her özlü söz özdeyifl de¤ildir. Bir sözün özdeyifl olabilmesi için flu özellikleri
tafl›mas› gerekir:
• Bir hüküm bildirmelidir.
• Kuru, donuk ve bofl ö¤üt veren sözler olmamal›, bir söyleyifl güzelli-
¤i tafl›mal›d›r.
• Ak›lda kolay kalabilecek flekilde özlü ve k›sa olmal›d›r.
• Söyleyene özgü olmay›p, genele hitap etmelidir.
• Gerçe¤i, do¤ruyu, güzeli dile getirmelidir.

Afla¤›daki özlü ve güzel sözler birer özdeyifltir:

D Hayatta en hakiki mürflit ilimdir. Atatürk

D Güzellik kaybolur, erdem yaflar. Goethe (Göte)

D Hürriyet tarihin kaybolmayan tek de¤eridir. Albert Camus (Alber Kamü)


D En kötü bar›fl savafltan da-

ha iyidir. Cicëro (Çiçero)

D Terbiye iyiyi, büyü¤ü ve güzeli sevmektir. Ernest Renan (Ernes Rönan)

D ‹limden gidilmeyen yolun sonu karanl›kt›r. H. Bektafl-› Veli

294
D Geç yetiflen a¤açlar, en iyi yemifl verenlerdir. Molieré (Molyer)
D ‹yi adam olmak için kimseye kötülük etmemek yetmez; iyilik etmesini de
bilmek gerekir.. Fenelon
D Al›flkanl›klar b›rak›lmazsa zamanla ihtiyaç hâline gelir.
Augustine (Agustin)

ÖZDEY‹fiLER NASIL AÇIKLANIR?


Özdeyifller de t›pk› atasözlerinde oldu¤u gibi baz› noktalara dikkat edilerek
aç›klan›r:
• Her fleyden önce sözcüklerin anlam› iyice kavranmal›d›r. Sözcüklerin söz-
lük ya da di¤er anlamlar›n›n kullan›l›p kullan›lmad›¤› bilinmelidir.
• Her özdeyifl bir ana düflünce çevresinde söylenir. Özdeyiflin ana düflünce-
sinin hangi sözcük ya da sözcük grubunda yo¤unlaflt›¤›n›n bilinmesi gerekir.
Yeryüzünde iki kuvvet var: K›l›ç ve zekâ. Çok zaman k›l›ç, zekâ ile
ma¤lup edilmifltir. (Eflâtun)
Bu özdeyiflte ana düflünce: “Zekân›n de¤eri genel olarak k›l›çtan üstündür.”
fleklinde ifade edilebilir.
Özdeyifl aç›klan›rken sözcüklerin anlam›n› bilmek yetmez; aralar›nda ba¤
kurmak hatta karfl›laflt›rma yapmak gerekir.
“Zekâ - k›l›ç” sözcüklerinin niteliklerini s›ralamak suretiyle zekân›n üstün ol-
du¤u aç›klanabilir.
Aç›klamalar›m›zda ileri sürdü¤ümüz görüfllerin do¤rulu¤unu gösteren çeflitli
örnek ve kan›tlardan yararlanabiliriz.
Örnek:
Özdeyifl:
Kitaps›z hayat kör, sa¤›r, dilsiz yaflamakt›r. Seneca (Senega)
Aç›klama plân›: 1. Kitap;
2. Kitab›n insan yaflam›ndaki önemi;
a. Kitaps›z yaflamak niçin körlüktür?
b. Kitaps›z yaflamak niçin sa¤›rl›kt›r?
3. Kitap okumayan insan›n durumu;
4. Sonuç

295
K‹TABIN ÖNEM‹

Kültürlü insanlar›n en büyük dostu, yard›mc›s› ve e¤lencesi kitapt›r. Kitap,


zihnimizin ve gönlümüzün ihtiyaçlar›n› en kestirme yoldan karfl›layan k›ymetli bir
hazinedir. Dima¤›m›z› çal›flt›ran, hayal gücü s›n›rlar›n› geniflleten sihirli bir etkisi
vard›r.
Kitap okuman›n zevkine bir kere erifltik mi bir daha kitaps›z edemeyiz. Art›k
o, bizim her yerde sad›k k›lavuzumuz olur. Herhangi bir konuda genifl bilgi edin-
mek, evrenin s›rlar›n› çözmek istiyorsak hemen ona el atar›z. ‹nsanlardan s›yr›-
l›p kendi kabu¤umuza çekildi¤imiz zaman da, türlü bunal›mlarla gerilen ruhumu-
zu avutmak için yine onu yan›m›za al›r›z. Her kitap yeni bir ülkenin fethedilmesi
gibi bize birçok fley kazand›r›r. Görüfl dünyam›z genifller; gördüklerimizin bilinci-
ne var›r›z. Duyarl›l›¤›m›z geliflir, duyduklar›m›z -yere ve zamana uygun- akisler
uyand›r›r zihnimizde. Bir fleyi anlamakta ve anlay›fl›m›za göre hareket etmekte
güçlük çekmeyiz. Kitap sayfalar›ndaki o cans›z gibi görünen sözcükler öyle bir
kudrete sahiptir ki, zamanla sözcük da¤arc›¤›m›zda birikerek güzel ve kolay ko-
nuflabilme niteli¤ini kazanmam›z› sa¤lar. Sözün k›sas›, kitaplar duyular›m›za,
görüfllerimize, hareketlerimize akl›n ve düflüncenin k›lavuzlu¤unu sa¤lar.
Okuma zevkinden yoksun olan insanlar ne yaz›k ki karanl›k bir dünyada ya-
fl›yor gibidirler. Bu insanlar›n fikirleri ve konuflmalar› basit bir düzeyde kal›r. ‹ste-
diklerini etkili ve güzel bir flekilde anlatamazlar. Hayalleri donuk ve k›s›rd›r; çeki-
ci bir yanlar› bulunmaz. Yüksek fikirleri anlamakta güçlük çekerler. Ayd›n kiflile-
rin aras›na girdikleri zaman varl›klar›n› duyuramazlar. Derinlikleri yoktur. Duygu-
lar›n› bile yerine göre kullanamazlar.
Ayd›n insanlar grubuna girmek, sa¤lam bir kiflili¤e sahip seçkin bir insan ol-
mak, görüfl ve anlay›fl kudreti, güzel konuflma yetisi kazanmak istiyorsak, kitap-
lar bizim ebedî dostlar›m›z olmal›d›r.

296
‹K‹NC‹ BÖLÜM

Konular›na göre
özdeyifller
A
A⁄AÇ - A⁄AÇ SEVG‹S‹
D Bir a¤ac›n ölümü, büyük bir mimarî eserin kayb› gibidir.
(Ahmet Hamdi Tanp›nar)
D ‹yi bir a¤aca sar›lan rüzgâra kap›lmaz.
(Cervantes) (Servantes)
AHLÂK (ERDEML‹L‹K)
D Bir ulus, zenginli¤iyle de¤il, ahlâkî de¤eriyle ölçülür.
(Atatürk)
D ‹nsanlara verilenlerin en hay›rl›s› güzel ahlâkt›r. Kötü olarak verilenlerin
en kötüsü de güzel görünüflü olan kötü kalptir.
(Hz. Muhammed)
AÇLIK
D Açl›k, ne dost, ne akraba, ne insanl›k ne de hak tan›r.
(Daniel Defoe) (Danyel Defo)
D Açl›k, kurdu ininden ç›kar›r.
(William Painler)
ALIfiKANLIK
D Al›flkanl›k, anahtar› kaybolmufl bir kelepçedir.
(A. Parrish)
D Al›flkanl›k b›rak›lmazsa, ihtiyaç hâline gelir.
(Augustine)

297
ANA
D Ana kalbi, çocu¤un okuludur.
(H. Ward Beecher)
D Hiçbir süs, bir kad›n› anal›k kadar güzellefltiremez.
(Brachvogel)
ANLAYIfi (KAVRAMA)
D Herkes ancak anlad›¤›n› duyar.
(Goethe)
D Hayatta hiçbir fleyden korkmay›n; sadece her fleyi anlamaya çal›fl›n.
(Marie Curie)
AZ‹M (‹RADE)
D Azim ve sebat, insanlar›n en büyük yard›mc›s›d›r.
(Hz. Ali)
D Dayanmak, kaderi yenmektir.
(Aristoteles)

B
BA⁄IMSIZLIK
D Ba¤›ms›zl›ktan yoksun bir ulus, uygar insanl›k karfl›s›nda uflak olmaktan
kurtulamaz. (Atatürk)
D Ricayla, ac›nma dilenmekle bir ulus ve devletin onuru ve ba¤›ms›zl›¤›
kurtar›lamaz. (Atatürk)
BASIN
D Bas›n ulusun ortak mal›d›r.
(Atatürk)
D ‹nsanlar matbaay› bulduktan sonra geceleri tamamen karanl›k de¤ildir.
(Viscount Morley)

298
B‹L‹M
D Hayatta en hakikî mürflit ilimdir.
(Atatürk)
D Bilim, iyi zamanlarda servet, kötü zamanlarda bir s›¤›nak ve iyi bir yol
göstericidir. (Aristoteles)
D Beflikten mezara kadar ilim isteyiniz.
(Hz. Muhammed)
B‹RL‹K - BERABERL‹K
D Bir ulus, s›ms›k› birbirine ba¤l› olmay› bildikçe, yeryüzünde onu da¤›tabi-
lecek bir güç düflünülemez.
(Atatürk)

C
CESARET
D Cesaret ölmekle de¤il, yaflamakla ölçülür.
(Alfieri)
D Cesareti olmayan insan, keskin kenar› olmayan b›ça¤a benzer.
(Benjamin Franklin)
D Mal kaybeden önemli bir fley kaybetmifltir. Onurunu kaybeden birçok fley
kaybetmifltir. Umudunu kaybeden her fleyini kaybetmifltir.
(Goethe)
CUMHUR‹YET

D Cumhuriyet; fikren, ilmen, bedenen güçlü ve yüksek karekterli muhaf›zlar ister.


(Atatürk)
D Cumhuriyet, erdemli insanlar›n rejimidir.
(Montesquieu)

Ç
ÇALIfiMAK
D Büyük ifller, önemli at›l›mlar ancak birlikte çal›flma ile elde edilir.
(Atatürk)

299
D Plâns›z çal›flan bir kimse, ülke ülke dolafl›p hazine arayan bir insana
benzer.
(Descartes)
D Çal›flmak hayat, düflünmek ›fl›kt›r.
(Victor Hügo)
ÇOCUK
D Çocuklar donmam›fl beton gibidir, üzerlerine ne düflse iz b›rak›r.
(Haim Jinott)
D Çocuklar›n, ö¤ütten çok iyi örne¤e ihtiyaçlar› vard›r.
(Joseph Joubert)

D
DEMOKRAS‹
D Uflak olmay› istemedi¤im gibi, uflak kullanmay› da istemem. Benim de-
mokrasi anlay›fl›m budur.
(Abraham Lincoln)

DEVLET
D Devlet iradesi ifllemez olursa, kiflilerin özgürlü¤ünü koruyacak hiçbir güç
ve arac› kalmaz.
(Atatürk)
D‹L
D Ülkesini, yüksek ba¤›ms›zl›¤›n› korumas›n› bilen Türk ulusu dilini de ya-
banc› diller boyunduru¤undan kurtaracakt›r.
(Atatürk)
D Dili ve sözü bir olmayan kimsenin yüz dili bile olsa o, yine dilsizdir.
(Mevlâna)
DOST - DOSTLUK
D Dostu olmayan insan en yoksul insand›r.
(Bechstein)
D Gerçek dostlar, iyi günlerinizde, davet edince sizi ziyaret ederler; kara
günlerinizde davetsiz gelirler.
(Voltaire)

300
DÜfiMAN - DÜfiMANLIK
D Düflmanlar›n›z› sevin. Çünkü kusurlar›n›z› yaln›z onlar aç›kça söylerler.
(Benjamin Franklin)
D Düflmanlar›n›z› kötülemeyin, onlar sizin eserinizdir.
(William Hazlitt)
DÜfiÜNCE - DÜfiÜNMEK
D Düflünüyorum öyleyse var›m.
(Descartes)
D Herkes benim düflünceme kat›l›rsa, yan›lm›fl olmaktan korkar›m.
(Oscar Wilde)

E
EGEMENL‹K
D Özgürlü¤ün de, eflitli¤in de, adaletin de dayanak noktas›, ulusal egemen-
liktir.
(Atatürk)
D Egemenlik verilmez, al›n›r.
(Atatürk)
E⁄‹T‹M
D E¤itim ifllerinde ne olursa olsun baflar› kazan›lmal›d›r. Bir ulusun gerçek
kurtuluflu ancak bu yolla olur.
(Atatürk)
D Yurdu savunman›n en ucuz yolu e¤itimdir.
(Buckel)

F
F‹K‹R
D Fikirler fliddetle, top ve tüfekle asla öldürülemez.
(Atatürk)

301
D Genç fikirli demek, gerçek fikirli demektir.
(Atatürk)
D Fikirler, ordulardan daha güçlüdür.
(W. Paxton)

G
GELECEK
D Gelecek, çal›flkan olanlar›nd›r.
(Atatürk)
D Bir ülkenin gelece¤i, o ülke insanlar›n›n görece¤i e¤itime ba¤l›d›r.
(Albert Einstein)
GENÇ - GENÇL‹K
D Gençli¤i iyiye yönelten, insanl›¤› iyiye yöneltir.
(Leibniz)
D Gençleri b›rak›n›z dünyay› hayal ettikleri gibi görsünler, büyüyünce nas›l
olsa oldu¤u gibi göreceklerdir. (Voltaire)
GERÇEK
D Gerçekleri konuflmaktan korkmay›n›z.
(Atatürk)
D Gerçek, onu ö¤renen için, onu söyleyenden daha yararl›d›r.
(Pascal)
D Gerçek olmayan yerde büyüklük olmaz.
(Lessing)
D Gerçe¤i arayanlar, tüm insanl›¤›n mal› olurlar.
(Voltaire)
GÜLMEK
D Tüm günlerin içinde en çok ziyan olan›, insan›n hiç gülmeden geçirdi¤i
gündür. (Byron)
D ‹nsan, güldü¤ü kadar insand›r.
(Moliére)

302
H
HAYAT
D Hayat yaflla de¤il, yaflamakla anlafl›l›r.
(Andre Gide)
D Hayat, duygulananlar için bir trajedi, düflünenler için bir komedidir.
(La Bruyére)
D Hayat bir öyküye benzer, önemli yan› eserin uzun olmas› de¤il iyi olmas›d›r.
(Seneca)


‹NSAN
D ‹nsan her zaman kahraman olmaz ama her zaman insan olabilir.
(Francis Bacon)
D ‹nsan, insan›n kurdudur.
(Hobbes)
D Okuyabilirseniz her insan bir kitapt›r.
(Ellis Channing)
‹fi - ‹fiS‹ZL‹K
D Tafllar de¤il, yap›lan ifller an›tlar› oluflturur.
(Motley)
D ‹flsiz adam, durgun su gibidir; bozulup kirlenir.
(Normand)
D ‹flinin tutsa¤› olan insan, baflkas›n›n tutsa¤› olmaz.
(Carlyle)
D En büyük ifller, büyük hayaller yaflamak özelli¤i olan insanlarca baflar›l-
m›flt›r.
(William Russell)

303
‹Y‹ - ‹Y‹L‹K
D ‹yilik, insanlar› birbirine ba¤layan alt›n zincirdir.
(Goethe)
D Büyük iyilikleri anlamam›z için, küçük kötülükleri tan›mam›z gerekir.
(J. J. Rousseau)

K
KIZ
D K›zlar›n› okutmayan ulus, çocuklar›n› manevî öksüzlü¤e itmifl demektir.
(Atatürk)
K‹TAP - K‹TAPLIK
D Kitap, hiç aldatmayan bir arkadaflt›r.
(Guilbert)
D Tanr›m! Bana kitap dolu bir evle, çiçek dolu bir bahçe ver.
(Confucius)
D Kitaplar, hiç solmayacak bitkilerdir.
(Herrik)
D Kitaps›z yaflamak, kör, sa¤›r ve dilsiz yaflamakt›r.
(Seneca)
D Size en çok yard›m eden kitaplar, sizi en çok düflündüren kitaplard›r.
(Valker)
D Kitapl›k kurmak, tap›nak yapmak kadar kutsald›r.
(Victor Hügo)
KONUfiMAK
D Konuflma sanat›n› bilen adam, düflündüklerinin tümünü söylemez; ama
söylediklerini düflünür de söyler.
(Aristoteles)
D Konuflma, insan›n akl›n› kullanma sanat›d›r.
(Eflâtun)

304
D ‹nsan, konuflmaya bafllay›nca flafl›rmaya da bafllar.
(Goethe)
KÖTÜ - KÖTÜLÜK
D Kötülük yapan kimse, kötülü¤e u¤rayandan daha talihsizdir.
(Demokrit)
D Kötülü¤e kolayca girilir; ama güç ç›k›l›r.
(Maintenon)
D Hiç kimse kendi iste¤iyle kötü de¤ildir.
(Socrates)
D Bir kötülü¤ü be¤enen, onu iflleyenden daha kötüdür.
(fiemsettin Sami)
KÜLTÜR
D Bir ulus savafl alanlar›nda ne kadar zafer elde ederse etsin, o zaferin sü-
rekli sonuçlar vermesi ancak kültür ordusuyla mümkündür.
(Atatürk)

M
MUTLULUK
D En büyük mutluluk, özgür düflünceli olmakt›r.
(Anatole France)
D
Mutlu olman›n iki yolu vard›r: Ya isteklerimizi azaltmak ya da olanaklar›-
m›z› ço¤altmak.
(Benjamin Franklin)
D Mutlulu¤u tatman›n tek çaresi, onu paylaflmakt›r.
(Byron)
D Mutlulu¤u, isteklerimi doyurmaya çal›flmakta de¤il, onlar› k›s›tlamakta
buldum.
(John Stuart Mill)
D ‹nsan, mutlu oldu¤u zaman daha iyi kalplidir.
(Oscar Wilde)

305
MÜZ‹K
D Müzik, insanl›¤›n uluslar aras› dilidir.
(Longfellow)
D Müzik, seslerin mimarîsidir.
(Steal)

O
OKUL
D Bir okul aç›l›rsa, bir hapishane kapan›r.
(Emerson)
D Okullar demokrasinin kalesidir.
(Horace Mann)
OKUMAK
D Bir ülkede okumaya karfl› istek artmad›kça, gaflet ve bu gafletten do¤a-
cak felâket azalmaz.
(Benjamin Franklin)
D Okuma zevki kazanmayan›n ö¤renimi yar›da kalm›fl demektir.
(P. Pecaut)
D Okumak g›dad›r. Okuyan insanl›k, bilen insanl›kt›r.
(Victor Hügo)

Ö
Ö⁄REN‹M - Ö⁄RET‹M
D Ö¤renmeden yafllanan insan öküz gibidir, yaln›z gövdesi büyür.
(Dhammapada)
D Ö¤retmek, iki kez ö¤renmek demektir.
(Joubert)
D Sonsuz yaflayacakm›fl gibi ö¤renin, yar›n ölecekmifl gibi yaflay›n.
(Gandi)

306
Ö⁄RETMEN
D Uluslar› kurtaranlar yaln›z ve ancak ö¤retmenlerdir.
(Atatürk)
D Dünyan›n her yan›nda ö¤retmenler, insan toplulu¤unun en fedakâr ve
sayg›de¤er kiflileridir.
(Atatürk)
D Ö¤retmenler! Cumhuriyet sizden fikri hür, vicdan› hür, irfan› hür nesiller
ister.
(Atatürk)
D Ö¤rencilerine ö¤renme iste¤i afl›layamayan bir ö¤retmen, so¤uk demiri
dövüyor gibidir.
(Horace Mann)
D Dünyada her fleye de¤er biçilebilir; ama ö¤retmenin eserine de¤er biçile-
mez. Çünkü onun eseri hem her fleydir hem de hiçbir fley.
(Socrates)
Ö⁄ÜT
D Gençlere üç ö¤üdüm var: Çal›fl, çal›fl, çal›fl!
(Bismark)
D Çok kimse ö¤üt dinler ama yaln›z ak›ll›lar bundan yararlan›r.
(Cyrus)
ÖVMEK - ÖVÜLMEK
D
Bir kimse seni, sende olmayan özelliklerle överse, sende olmayan kusur-
larla da yerebilir.
D Övgü sahte parad›r, onu yaln›z gururumuzu okflamak için kullan›r›z.
(La Rochefoucauld)
ÖZGÜRLÜK
D Bir ulusun yaflayabilmesi için, özgürlük ve ba¤›ms›zl›¤›na sahip olmas›
gerekir.
(Atatürk)
D Baflkalar›n›n özgürlü¤ünü tan›mayanlar, özgürlü¤e lây›k de¤ildirler.
(Abraham Lincoln)
D ‹nsan, özgür olmadan mutlu olamaz.
(Dante)

307
D Demokrasinin sa¤lad›¤› mutluluk özgürlüktür.
(Baruch)
D Özgürlü¤ün yasaklar› vard›r; ama s›n›r› yoktur.
(L. George)
D Özgürlük verilmez, al›n›r.
(Robespierte)

P
PARA
D Para iyi bir hizmetçi, kötü bir ö¤retmendir.
(Alexandre Dumas)
D Para, insana hizmet eder ya da hükmeder.
(H. Mann)

S
SABIR
D Hofllanmad›¤›na sabretmedikçe, hoflland›¤›n› ele geçiremezsin.
(Hz. ‹sa)
D Sab›rl› bir adam›n öfkesinden sak›n›n›z.
(La Rochefoucauld)
D Sevinç kap›s›n›n anahtar› sab›rd›r.
(W. Jacobs)
SANAT - SANATÇI
D Sanats›z kalan bir ulusun, hayat damarlar›ndan biri kopmufl demektir.
(Atatürk)
D Bizi yaratan do¤a, insan eden de sanatt›r.
(Schiller)

308
D Sanatç›, toplumda uzun çal›flma ve çabalardan sonra aln›nda ›fl›¤› ilk du-
yan insand›r. (Atatürk)
SAVAfi
D Uluslar›n hayat› tehlikeyle karfl› karfl›ya kalmad›kça, savafl bir cinayettir.
(Atatürk)
D ‹nsanlar, savafl› b›rakmad›kça gülemezler.
(E. Lamy)
D Savafla karfl› savaflmak gerekir.
(Seneca)
SÖZ - H‹TABET
D Tatl› sözler, fliddetli bir öfkeye karfl› en etkili bir ilâçt›r.

D Her bildi¤ini söyleme; her söyledi¤ini bil.


(Clavdius)
D En sevdi¤im söz, do¤ru oland›r.
(Hz. Muhammed)
D Yerinde söz söylemesini bilen, özür dilemek zorunda kalmaz.
(Fatih Sultan Mehmet)

T
TARTIfiMA
D Tart›flmas›n› bilmeyenler kavga ederler.

TEMBEL
D Tembellik, o kadar yavafl hareket eder ki yoksulluk çok geçmeden ona
yetiflir.
(Benjamin Franklin)
D Can s›k›nt›s›, dünyaya tembellikle beraber gelmifltir.
(La Bruyére)

309
TERB‹YE
D Terbiye, iyiyi, büyü¤ü ve güzeli sevmektir.
(Ernest Renan)
D Heykelt›rafll›k, bir tafl y›¤›n› için ne ise terbiye de insan için odur.
(Addison)

U
UMUT
D Umutla yaflayan, müzik olmadan da dans eder.
(George Herbert)
D Umut, çal›flkan insanlar›n rüyas›d›r.
(‹. Pliny)
UYGARLIK
D Uygarl›¤›n emir ve isteklerini yapmak, insan olmak için yeterlidir.
(Atatürk)
D Bir ülkenin uygarl›k derecesi, kad›nlar›na ve çocuklar›na verdi¤i de¤erle
ölçülür.
(George William Curtis)

V
VATAN
D Vatan, çal›flkan insanlar›n omuzlar› üstünde yükselir.
(Tevfik Fikret)

Y
YALAN
D Yalan› söküp atmadan, gerçe¤i dikmeye kalk›flma; tutmaz.
(Cenap fiehabettin)

310
D Yalan› gördü¤ün yerde düzelt. Yalanlar, düzeltilmek içindir. Yaln›z içten
bir s›cakl›k ve yumuflakl›kla düzeltilmelidir.
(Thomas Carlyle)
YALNIZLIK
D ‹nsanlar köprü kuracaklar› yerde duvar ördükleri için yaln›z kal›rlar.
(Newton)
YARDIM
D Size yap›lan en ufak bir yard›m› sak›n unutmay›n›z; yapt›¤›n›z en büyük
yard›m› ise hiçbir vakit hat›rlamay›n›z.
(Chilon)
YAfi - YAfiLILIK
D Bir insan›n yafl›, göze batacak baflka bir fleyi kalmad›¤› zaman dikkati çe-
ker.
(Emerson)
D Gençken ö¤reniriz, yafllan›nca anlar›z.
(Eshenbach)
YAfiAMAK

D ‹nsanlar, yaflad›kça yaflland›klar›n› san›rlar; oysa yaflamad›kça yafllan›rlar.


(‹. Panin)

Z
ZAFER
D Kendi kendini yenmek, zaferlerin en büyü¤üdür.
(Epictetos)
ZAMAN
D Zaman›n› iyi kullanmas›n› bilen, arkadafllar›n› da davran›fllar›n› da seç-
mesini bilecektir.
(Taylor)
D Basit bir insan zaman› nas›l öldürece¤ini, de¤erli bir insan da nas›l kaza-
naca¤›n› düflünür.
(Schopenhauer)

311
ZEKÂ
D Bir insan›n zekâs›, verece¤i karfl›l›klardan de¤il, soraca¤› sorulardan an-
lafl›l›r.
(De Levis)
ZENG‹N
D Bir ülkede ak›l ve sanattan çok, servete de¤er verilirse, bilinmelidir ki ora-
da keseler fliflmifl, kafalar boflalm›flt›r. (B. Frederik)

312
Sözlük
A bedas›l (bedasil): Soyu kötü.
bel bel bakmak: Olup bitenlerden ha-
aba: Kaba yünden dokunmufl bir tür bersiz, flaflk›n flaflk›n bakmak.
kumafl ve bu kumafltan yap›lan bezirgân: Tüccar, ticaretle u¤raflan kifli.
üstlük. börg: Eskiden giyilen bir tür bafll›k.
Abdal: 1. Dilenci. 2. Anadolu’da gez-
gin çalg›c›lara verilen ad. C
afet: Felâket, y›k›m.
a¤mak: Yükselmek. cemaat: ‹nsan toplulu¤u.
a¤yar: Yabanc›lar, baflkalar›. cirm: Büyüklük, oylum, hacim.
ahkâm: Hüküm(ler), yarg›(lar). cumbur: (Cumhur’dan) Halk, halk top-
ahret: Öbür dünya. lulu¤u.
aheste: Yavafl, a¤›r. cürüm: Suç.
akça: Para.
al: Hile. Ç
âlâ: Çok iyi.
alaca: 1. Kar›fl›k renkli. 2. Huy. ç›k›, ç›k›n: Küçük bohça.
ar: Utanma, utanç. çirifl: Çirifl otunun kökünden yap›lan,
ar›k: 1. Çay, dere, kanal, ark. 2. Zay›f, su ile kar›larak tutkal gibi kullan›-
c›l›z. 3. Ya¤s›z. lan esmer, sar› toz.
arif: Anlay›fll›, sezgisi yerinde olan çirkef: Kavgac›, flirret, i¤renç.
(kimse). çul: 1. K›ldan dokunmufl kaba kumafl.
arife: Bayramdan önceki gün. 2. K›ldan veya yünden yap›lm›fl
arlanmak: Utanmak. hayvan örtüsü.
asil: Soylu.
D
B
destursuz: ‹zinsiz, izin almadan.
basiret: Gerçekleri görebilme yetisi. devletli: Yüksek mevkide bulunan
kimse.

313
dingildemek: Oynamak, sallanmak. had›m: Erkekli¤i ortadan kald›r›lm›fl
dirhem: 3,1 gram a¤›rl›¤›nda eski bir kimse.
a¤›rl›k ölçüsü. hafakan (afakan): Yürek çarp›nt›s›.
Halik: Yarat›c›, Tanr›.
E hallaç: Pamu¤u, yünü özel arac›yla
kabartan kimse.
e¤leflmek: Bulunmak, olmak. halvet: Iss›z yerde yaln›z kalma.
elif: Arap alfabesinin ilk harfi. haramzade: Piç.
elti: Kardefl kar›lar›n›n birbirlerine gö- hararet: Susuzluk, susam›fll›k.
re ald›¤› ad. harem: Eski konaklarda kad›nlara ay-
endaze: 65 cm uzunlu¤unda eski bir r›lan bölüm.
uzunluk ölçüsü. has: Kat›fl›ks›z, saf.
er: Efl, koca. havsala: Kavrama yetisi.
eren: Ermifl, evliya. h›fl›m: Öfke, k›zg›nl›k.
ergen: Evlenmemifl, bekâr. H›z›r: Ölümsüzlü¤e kavufltu¤una, s›k›-
erinmek: Üflenmek fl›k durumlarda insanlar›n yard›m›-
na kofltu¤una inan›lan ‹lyas Pey-
F gamber’in unvan›.
hödük: Görgüsüz, kaba kimse.
felek: Do¤aüstü büyük güç.
ferman: Buyruk, emir. I
fetva: Eskiden din bilginlerinin dine
iliflkin bir sorun üzerine verdikleri ›rgat: Tar›m iflçisi.
yarg›. ›s›rgan: Is›rgan otu.
firavun: 1. M›s›r hükümdarlar›n›n sa- ›ska: Rast getirememe.
n›. 2. Kötü, zalim kimse.
fol: Follu¤a konulan yumurta ya da

yumurta biçiminde fley.

iflah: Kötü bir durumdan kurtulma, iyi


G
bir duruma gelme.
ifrat: Afl›r› davranma, ölçülü davran-
gâh: Bazen.
ma.
ganimet: Savaflta düflmandan ele ge-
ikrar: Gerçe¤i söyleme, kabul etme.
çirilen eflya.
iflkilli: Kuruntulu, vesveseli.
gayya: Cehennemde bulundu¤u var-
say›lan bir kuyunun ve derenin
ad›. K
gocunmak: (Bir fleyden) al›nmak.
kad›: Eskiden yarg›ca verilen ad.
H kadir: De¤er, k›ymet.

hacet: Evde kullan›lan eflya.

314
kâr: ‹fl menzil: Bir günlük yol.
kasavetsiz: Üzüntüsüz, tasas›z. meram: ‹stek, amaç.
kasvet: S›k›nt›, iç s›k›nt›s›. mertek: Kal›n, dört köfle ya da yuvar-
kafla¤›: Hayvanlar› t›mar etmede kul- lak s›r›k.
lan›lan bir tür araç. metelik: On para de¤erinde eski ma-
kavaf: Ucuz, kalitesiz ayakkab› yapan, denî para.
satan kimse. m›h: Çivi.
keramet: Ermifl kimselerin gösterdik- mihnet: S›k›nt›, dert.
lerine inan›lan ola¤anüstü durum. miskal: Eski bir a¤›rl›k ölçüsü.
k›ran girmek: Yok olmak, ortadan muhabbet: Sevgi, dostluk.
kaybolmak. musibet: Felâket, y›k›m.
k›ssa: Anlat›lan olay, öykü. mürüvvet: Cömertlik, iyilik severlik,
kirifl: 1. Kimi telli müzik âletlerinde mertlik.
kullan›lan, hayvan ba¤›rsa¤›ndan
yap›lan tel. 2. Yay›n iki ucuna tak›- N
lan ba¤.
kisve: K›l›k. naçar: Çaresiz.
kotarmak: 1. Yemek piflirip sofraya ç›- nakit: Para.
karmak. 2. Bir ifli bitirmek, tamam- nalça: Ayakkab›lar›n alt›na çak›lan de-
lamak. mir.
koz: Ceviz. namert: Korkak, alçak.
kuskun: Hayvan›n kuyru¤unun alt›n- nekes: Cimri.
dan geçirilip eyere ba¤lanan ka-
y›fl. O

L okka: Eskiden kullan›lan 1283 graml›k


a¤›rl›k ölçüsü.
laklaka: Gereksiz, anlams›z bofl söz, ondurmak: ‹yi duruma erifltirmek.
konuflma. onmak: 1. ‹yi gün görmek. 2. ‹yilefl-
lang›rdamak: Kaba ses ç›karmak. mek.
lügât: Büyük sözlük.
P
M
peflkefl: Arma¤an.
maraz: Dert, s›k›nt›, belâ. peflrev: Türk müzi¤inde taksimden
Marko Pafla: Türk hekimi (-1888). sonra ve flark›dan önce çal›nan
Herkesin derdiyle ilgilendi¤i söy- saz eseri.
lenmektedir. pinti: Cimri.
masat: Kasaplarda kullan›lan b›çak bi- pul: Eskiden en küçük de¤erli madenî
leme arac›. para.
mat olmak: Yenilmek.
mazi: Geçmifl.

315
S teneflir: Ölünün y›kand›¤› kerevet.
tevil götürmek: Bir söze kendi anlam›
safa: Mutlu, dertsiz yaflama. d›fl›nda baflka anlam vermek.
sarraf: Alt›n, para vb. al›fl verifli yapan tez: Çabuk, k›sa sürede.
kimse.
sayr›l›k: Hastal›k. U
ser: Bafl (Atasözünde kimlik, benlik).
uhde: Yapmakla yükümlü olunan ifl.
seyran: Saray gibi yer.
umur: Ald›r›fl etme, önem verme.
s›namak: Denemek.
sükût: Susma, sessizlik.
Ü
sürçmek: Tökezlemek, aya¤› kay›p
düfler gibi olmak. üzengi: E¤erin iki yan›nda as›l›, alt›
sürçü lisan: Dil sürçmesi. düz demir halka.

fi Y

flahbaz: 1. Bir tür akdo¤an. 2. Yi¤it. yaba: Harmanda ekin tanelerini savur-
flalgam: Turpgillerden bir bitki ve bu- mada kullan›lan araç.
nun etli kökü. yar: Uçurum.
fler: Kötülük. yâr: Dost, yard›mc›.
fleyh: Tarikat kurucusu, tarikat büyü- yavuz: 1. Güçlü. 2. Kötü.
¤ü. ye¤ni: Hafif.
fliraze: Ciltçilikte, kitap yapraklar›n› yürük: H›zl› giden.
düzgün tutmaya yarayan ince örül-
müfl flerit. (Atasözünde do¤ru yol). Z

T zadelik: Soyluluk.
zemheri: K›fl›n 22 Aral›k - 1 fiubat
tabakhane: Ham derilerin ifllendi¤i
aras›ndaki sert geçen dönemi.
yer.
zevahir: D›fl görünüfl.
tamah: Aç gözlülük.
zeval olmamak: Dokunulmamak, za-
tarik: Yol, yordam.
rar verilmemek.
tav: En uygun durum.
z›rn›k: S›çanotu, arsenik.
tebdil-i mekân: Yer de¤ifltirme.
z›rva: Saçma sapan söz.
tefekkür: Düflünme.
z›vana: 1. ‹ki ucu aç›k, küçük boru. 2.
tekke: Tarikat ehlinin ibadet ve tören
Kilit dilinin yerleflmesi için aç›lm›fl
yeri.
olan delik.
temcit: Recep, fiaban ve Ramazan
zoka: Büyük bal›klar› tutma iflinde kul-
aylar› süresince, sabah ezan›ndan
lan›lan ucu i¤neli kurflun parças›.
sonra minarelerden okunan ve
zula: Bir fley saklanacak yer.
Tanr›’n›n ululu¤unu belirten dua.
zülüf: fiakaklardan sarkan saç lülesi.
temcit pilâv›: Her sahurda verilen pi-
lâv.

316
Yararlan›lan
Kaynaklar

1. Aksan, Prof. Dr. Do¤an, Türkçe’nin Gücü, Türkiye ‹fl Bankas› Yay›nlar›,


Ankara 1987.
2. Aksoy, Ömer As›m, Atasözleri Sözlü¤ü 1, TDK Yay., TTK Bas›m Evi, An-
kara 1984.
3. Aksoy, Ömer As›m, Deyimler Sözlü¤ü 2, TDK Yay., TTK Bas›m Evi, Anka-
ra 1984.
4. Bahad›nl›, Yusuf Ziya, Deyimlerimiz ve Kaynaklar›, ‹st. 1976.
5. Çizmeciler, Osman, Ünlü Deyimler ve Öyküleri, ‹st. 1982.
6. Çotuksöken, Yusuf, Atasözlerimiz, Varl›k Yay., ‹st. 1988.
7. Çotuksöken, Yusuf, Deyimlerimiz, Varl›k Yay., ‹st., 1988.
8. Gökflen, Enver Naci, Aç›klamalar ve Hikâyelerle Atasözleri ve Deyimler,
‹st. 1979.
9. Özdemir, Emin, Hikâyeleriyle Atasözlerimiz, Remzi Yay›n Evi, ‹st. 1981.
10. Özdemir, Emin, Atasözleri Sözlü¤ü, Remzi Yay›n Evi, ‹st. 1981.
11. Özön, Mustafa Nihat, Türk Atasözleri, 1956.
12. fientürk, Emine - Nazmi, Atasözleri Sözlü¤ü, Gündüz Yay., ‹st. 1991.
13. fientürk, Emine - Nazmi, Deyimler Sözlü¤ü, Gündüz Yay., ‹st. 1991.

D‹⁄ER KAYNAKLAR

14. ‹mlâ K›lavuzu, TDK Yay., Ankara, 1996.


15. Türkçe Program›, 2098 Say›l› Tebli¤ler Dergisi, MEB Yay., Ankara, 1981.
16. Türkçe Sözlük 1 - 2, TDK Yay., Ankara, 1988.

317

You might also like