You are on page 1of 4

KORKUYU BEKLERKEN

https://www.youtube.com/watch?v=DXcIqMZXTc0

● Oğuz Atay kimdir?


→ Oğuz Atay, ilk Türk postmodernist roman yazarıdır. Tutunamayanların babası
olmakla beraber eserlerinde sıklıkla toplum tarafından ötekileştirilme, yabancılaşma,
varoluş krizi, benlik kaybı ve benlik arayışı gibi kavramlar ele alınır.

● Kitaba adını vermesi için neden Korkuyu Beklerken öyküsü seçilmiş olabilir?
→ Korkuyu Beklerken adındaki öykü, aralarından en uzun olmakla beraber birçok
öyküde bahsedilen kavramları da barındırır.

● Kavram: Gotik Edebiyat


Korku edebiyatı olarak da adlandırılan gotik edebiyat, genellikle ölüm gibi korku
unsurları içerir; ürpertici bir atmosfer hakimdir, okuyucuya garip ve anlaşılmaz
duygular hissettirirken doğaüstü unsurlardan beslenir.

● Korkuyu Beklerken öyküsünde ne anlatılmaktadır?


Öykü, bir hiçliğe indirgenme ve yeniden anlam kazanmanın anlatıldığı varoluş
krizidir. Karakterin bütün hayatı, kendine belirlediği fakat kırılgan ve her an rahatsız
edilmeye müsait bir düzenin etrafında dönmektedir. Bu düzen, bilinmedik bir
mezhepten, okunamayan bir dille yazılmış bir mektubun karakterimizi bulması ile
başlar. Mezhebe karşı bir savaş verirken karakterin yavaş yavaş benliğinden
sıyrıldığını ve kişilik kaybına uğradığını görürüz. Bir “hiçlik” seviyesine ulaşır ve
bunun ardından ise bir dönüm noktasına rastlar. Kişiliği silinmiş birey, yeniden hayata
tutunur ve bir anlam kazanır. Korkuyu Beklerken, bir tutunamayanın kimliğini
kaybedip yeniden kazanması, bunun sonucunda ise diğer her insanın da hayatın
anlamına erişebilmek için kendisinin yaşadığı acıların aynısını yaşamaları gerektiği
düşüncesine kapılarak başkalarının da hayatını (beceremese de) sabote etme çabasını
anlatır.

● Kavram: Kafkaesk/Kafkavari
Kafkaesk kavramı, Kafka’nın eserlerinde ele alınan konular ve duyguların hakim
olduğu yapıtları anlatmak için kullanılır. Kafkaesk eserlerin tehdit edici veya
korkutucu, düşünmeye itici bir havası vardır; yabancılaşma, sonsuz sorgulayış,
benliğinden uzaklaşma, hayattan kopma, baba-oğul ilişkisi, suç-ceza ilişkisi,
labirentler, izlenme korkusu, gerçek üstü veya hayvansal imgeler gibi unsurlara yer
verilir ve belirsizlik, anlamsızlık, korku, absürdizm, tuhaflık gibi duygular atmosfere
hakimdir. Çoğu zaman yalnız, tiksindirici, istenmeyen, dışlanmış kimsenin içine
düştüğü “böceklik” durumu da ele alınır.

❖ Öyküde öne çıkan temaları ve bunlara dair mesajları metinden alıntılarla


kanıtlayalım.
temalar Yazar ASLINDA NEyi anlatmayı amaçlıyor?
Aşağılık sayfa 35: “... dişlerimi gıcırdatıyordum. Hayır, köpekler bu gıcırtıyı
Kompleksi duymuş olamazlardı.” Karakterin suçluluk duygusu o kadar derindir ki,
köpeklerin bile onu duymasından endişelenir.

sayfa 36: “Köpekler evimin kapısına kadar gelmez diye düşünüyordum;


benim sokakta üç ev vardı, yani üç çöp tenekesi vardı. Hayır, orada
barınamazlardı. Bu sokakta ancak ben barınabilirdim.” Karakter
kendisini küçümsüyor, köpeklerden bile aşağıda görüyor.

sayfa 43: “Hayır, beni öğretim üyesi yapmazlardı. Yapsalar bile, böyle bir
sorumluluğu üstüme alamazdım.”
sayfa 69: “Yok ondan değil; ya bakamazsam? Sorumluluk bu. Ben bu
yüzden evlenmedim, çocuklarıma bakamam diye korktum.”
Karakter sürekli sorumluluklardan kaçmaktadır, kendisine verileni
yapamayacağını düşünür ve bir çok konuda kendisini yetersiz bulur.
Toplumdan sayfa 42: “...Bana da bir zamanlar, gel şu üniversiteye gir demişti;
Yabancılaşma asistan olursun. Hayır, ben zengin olacaktım; kendi başıma
yaratamadığım heyecan havasını, parayla satın alacaktım. … Ben,
otobüse biniyorum; yüksek düşüncelerimi anlayamayacak kimselerle
birlikte yolculuk ediyorum, yüzlerine bakıyorum: Hayır, anlamıyorlar.”
Karakter, toplumun ondan beklentileri ve kendi istekleri arasında bir
seçim yapmak durumuna düşüp kendi isteklerini yeğlemiştir. Sonucunda
ise topluma ve öğretim üyesi arkadaşına yabancılaşmıştır. Bu, karakterin
kendi seçimleri dolayısıyla kasıtlı bir yabancılaşmadır.
Varoluş ve sayfa 78: “Hemen başlamalıydım, bir şeyler söylemeliydim. …Kendimi
Kimlik Arayışı anlatmalıydım. Kendimi göstermeliydim. Bir yerlere başvurmalıydım.”
Bilinçaltı ve gereksiz düşünceler dahil, bireyin aklından geçen her şey ne
kadar ortaya dökülürse, insanın kendini bulma süreci de o kadar hızlanır.
Hiçliğe sayfa 66: “Ben yoktum; hatta ben yokum, olmadım diyemeyecek bir
İndirgenmek yerdeydim; kelimeler bile yanyana gelerek beni tanımlamak istemezlerdi.
Ne olurdu benim de kelimelerim olsaydı; bana ait bir cümle, bir düşünce
olsaydı. Binlerce yıldır söylenen milyonlarca sözden hiç olmazsa biri,
beni içine alsaydı!” Karakter artık bir hiçtir ve bunu kendisi de kabullenir.
Kimliğini kaybetmiştir bütünüyle.
Düşünüyorum, sayfa 36: “Üç evli sokağımı düşüncelerle geçtim, birden kapımın önünde
Öyleyse Varım buldum kendimi. Demek ki düşünmüşüm dedim. Çünkü, düşününce hep
böyle olurdu.” Karakter bütün kitap boyunca düşünmektedir. Sürekli
düşünür ve düşünür, kendi varlığını korumak ve kanıtlamak için.
Düşünerek var olur.
Yabancı sayfa 40: “Bakın, derlerdi; biz koyu ve ciddi elbiselerin giyildiği,
Hayranlığı sokaklarında büyük arabalarla gezilen ve salonlarında değerli içkilerin
sunulduğu ziyafetler verilen bir ülkenin insanlarıyız. Özentili
vatandaşlarım da içlerini çekerlerdi: Ah, ne kadar öylesiniz! İşte ben bile,
bunları bilmenin ezikliği içinde, yolda bana bir şey soran bir yabancıya
yardım etmek için çırpınırdım; ona, uzun uzun bir şeyler tarif ederdim.
Eve dönünce de, yabancıyla konuşurken yaptığım yanlışlıkları
hatırlayarak kendi kendimi yerdim. Hayır! Bu mektubu, güney ya da
kuzeyde bulunan bu garip ülkenin elçiliğine götürmeyecektim.
Yabancılara yardıma paydos!” Bu uzun alıntı, Atay’ın yabancı
hayranlığına ve Batı algısı kompleksine getirdiği bir eleştiridir, yani bir
toplum eleştirisidir.

Hikâyenin kahramanı hakkında (kişiliği, kimliği hakkında) neler çıkarılabilir? (…-…


sayfaları)
Yukarıda verdiğim alıntı ve açıklamalarda anlattığım gibi, karakterin inanılmaz bir aşağılık
kompleksi vardır ve kendine güvenemez. Özgüven eksikliği korku ve sorumluluklardan
kaçmasına sebep olur. Bu korkusu yüzünden aşk yaşamamış veya aile kuramamıştır,
insanlarla duygusal bağ kuramaz hale gelmiştir ve bunun da yabancılaşmasında etkisi vardır.

Kavram: Varoluşçuluk
Varoluşçuluk veya egzistansiyalizm, insanın bütün değerlerini bir yaratıcıya bağlı kalmaksızın
kendisi oluşturabileceğini; ve geleceğini de kendisi kurabileceğini savunur.

Kahramanın ait olduğu çevrenin özellikleri, kahramanın çevresiyle iletişimi nasıldır?


Kahraman çevresinden kopuktur. Gerekmediği sürece kimseyle iletişime geçmez ve bundan
da olabildiğince kaçınır. Toplumun ötekileştirdiği karakter, kendi seçimiyle toplumdan
daha da uzaklaşır. Toplumdan ırak bir yerde yaşar. Soyutlaştırılımasıyla beraber kendisini
de daha öte soyutlaştırır.

Kavram: Anti-Kahraman
Alışılageldik kahramanların özelliklerini taşımayan ana karakterlere denir. Anti-kahramanlar,
kahramanların aksine “iyiliği” temsil etmez, olumsuz nitelikler de barındırırlar ve
“kötüyü” yenmek için bir hareket içinde değildirler.

Mekân ve zamanın hikâyeye katkısını yorumlayalım.


Karakter evinden çıkmaz ve sürekli aynı mekanlar gösterilir okuyucuya. Bu ayrıntı, karakterin
konfor alanından çıkma korkusunu bize gösterir. Karakter değişiklik sevmez, bilmediği,
yabancı metodlardan hoşlanmaz. Kendine belirlediği bir düzeni vardır ve bu düzenin
kırılmasından korkmaktadır. Zaman ise belirsizdir. Zamanın belirsizliği ile birlikte kendisini
de kaybeder karakter.

Kavram: Absürt
Bu kavram az çok varoluşçulukla bağlantılıdır fakat ikisi de farklı konseptlerdir. Absürdizm,
bir yaratıcı olmadığı için insanların evrende bir anlam bulma çabalarının anlamsız olduğu,
böyle uğraşların da başarısız olacağını savunur.

Öyküde yaşananları okura kim anlatır? Anlatıcı ve bakış açısının yaşantının


aktarılmasına katkısı nedir?
Anlatıcı, karakterin kendisidir. Bu sebeple bilinç akışını görürüz, bütün dünyadan sakladığı
düşünce ve duygularını okuruz. Dışarıdan kimsenin anlamadığı varoluş krizine tanıklık ederiz
ve karakterin acılarını, problemlerini bizzat deneyimleriz. Toplumdan yabancılaşmış karakteri
başka hiç kimse anlamaz, anlayamaz. Fakat düşüncelerini bilmemiz bizi bu toplumdan farklı
bir pozisyona koyar ve karakterin derdini, anlatmaya çalıştığını, yaşadıklarını ve sebeplerini
aktarır bize öykü

Korkuyu Beklerken öyküsünde semboller ve sembolize ettikleri:


● Ev: Karakterin konfor bölgesi. Alışık olduğu düzen, bozulmasına dayanamadığı
düzen. Öykünün ileriki sayfalarında evin yıkılmasıyla beraber özgürleşmiştir karakter.
Bu vazgeçemediği düzeninden kurtulmuştur.
● Köpekler: Freud’un tanımladığı insanda “id”dir, insanın içgüdüsel tarafıdır.
Köpeklerden korkmak, hayattan korkmak demektir.
● Ayna: Ayna kişiliğin kendisini temsil eder. Bir çocuk aynaya baktığında gördüğünü
başka bir insan zanneder fakat olgunlaştıkça, onun kendi yansıması olduğunun
bilincine varır.
● Mektup: Korktuğu yabancı, alışmış olduğuna aykırı unsurları temsil eder. Kendi
düzenini bozan kırılma noktasıdır. Mektubun gelmesiyle birlikte alışık olduğu her şey
yıkılır. Mektup, konforun dengesini bozacak bir bilinmeyendir.

Saptama Cümleleri
● Evini tamamen kaybetmesi, karakterin kendini kısıtlayan düzeninden kurtulma anını
yansıtır.
● Karakterin aldığı mektup, kendini hapsettiği “konfor alanı”ndaki kırılmanın başlangıç
noktasıdır.
● Oğuz Atay, toplum tarafından kabul görmeyen karakterinin bilinç akışını vererek
eylemleri arkasındaki sebepleri görmemizi sağlamıştır.
● Duygusal bağ kurmak için fazla korkak olduğundan, karakter aşk yaşayamamış veya
bir aile kuramamıştır.
● Hayatlarıyla mutlu insanlara tehdit mektubu yazmasının sebebi, onların da ancak
hiçliğe giden acılı bir süreçten sonra hayatın anlamına ulaşabilmelerini istemesinden
kaynaklanır.

You might also like