Professional Documents
Culture Documents
Bi̇yoloji̇ 3
Bi̇yoloji̇ 3
• Bu durumu şöyle bir örnekle açıklayabiliriz: Bir okuldaki en hızlı koşan 100 koşucu başka bir
okula geçerlerse, geriye kalan öğrencilerin ortalama hızı azalır.
• Buharlaşmaya bağlı olarak suyun soğuması göl ve havuzların sıcaklığını kararlı tutmada rol
oynamasının yanı sıra, karasal organizmaların aşırı ısınmasını önleyen bir mekanizma
olarak iş görür. Örneğin, bitki yapraklarındaki suyun buharlaşması, yaprak dokularının gün
ışığında aşırı ölçüde ısınmasını önler. İnsan derisinde terin buharlaşması, vücut sıcaklığını
düşürür ve sıcak bir günde ya da egzersiz sonucu oluşan fazla ısının aşırı ısınmaya neden
olmasını önler. Sıcak bir günde nemin yüksek olması rahatsız edicidir; çünkü havadaki
yüksek miktardaki su buharı su buharı terin vücuttan buharlaşmasına engel olur.
• Okyanuslar ve Göller Tamamen Donmaz; Çünkü Buz Suyun Üzerinde Yüzer…
• Katı haldeyken sıvı haline oranla daha az yoğun olan az sayıdaki bileşikten biri sudur.
• Diğer bir deyişle buz suyun üzerinde yüzer.
• Diğer maddeler katı hale geçtiklerinde hacimleri küçüldüğü halde, su buz haline geldiğinde genleşir.
• Bu ilginç davranışın nedeni de hidrojen bağlarıdır. 4 °C'nin üzerindeki sıcaklıklarda su da diğer sıvılar
gibi davranır yani ısındığında genleşir, soğuduğunda büzülür.
• Su molekülleri hidrojen bağlarını kırabilecek kadar hızlı hareket etmedikleri zaman, su donmaya başlar.
• Sıcaklık 0°C'ye düştüğünde, su kristal örgü halinde hareketsizleşir. Bu kristal örgü içindeki her su
molekülü en fazla dört adet su molekülü ile bağlı durumdadır. Hidrojen bağları bu molekülleri birbirinden
uzakta tuttuğu için buzun yoğunluğu 4 °C'deki suyun yoğunluğundan %10 daha azdır.
• Buz 0 °C'deki sıcaklığın üzerine çıkacak kadar ısı soğurduğunda, moleküller arasındaki hidrojen bağları
kırılır. Kristal örgü çözüldüğü için buz erir ve moleküller birbirlerine daha fazla yaklaşabilmek için
serbest kalırlar. Su en yüksek yoğunluğa 4 °C'de ulaşır ve moleküller daha hızla hareket etmeye
başladığı için, genleşmeye başlar.
• sıvı su içinde bile moleküllerin birçoğu, sürekli kırılıp yeniden kurulan geçici hidrojen bağlarıyla bir arada
tutulurlar.
• Katı hale geçen suyun genleşmesi nedeniyle buzun su üzerinde yüzme yeteneği,
çevrenin canlılar için uygunluğunda önemli bir etmendir.
• Eğer buz suyun dibini çökseydi, bütün havuzlar, göller ve hatta okyanuslar donarak buz
hale gelir ve dünya üzerinde canlıların yaşaması olanaksız olurdu.
• Yaz mevsiminde okyanus yüzeyindeki sadece birkaç santimetrelik buz eriyebilirdi. Oysa
derindeki su kütlesi soğuduğunda yüzeyde yüzen buz alttaki sıvı suyu yalıtarak onun
donmasını önler. Böylece donan su yüzeyinin altında canlıların yaşaması mümkün olur.
• Su canlılardaki Çözücüdür...
• Bir bardak suya atılan şeker parçası erir. Bu durumda bardakta su ve şekerden oluşan
düzenli bir karışım vardır. Eriyen şekerin derişimi, karışımın her yerinde aynıdır.
• İki ya da daha çok sayıda bileşiğin homojen karışımı halindeki bir sıvı çözelti olarak
adlandırılır. Çözeltide çözücü ve çözünen olmak üzere iki bileşen vardır. Yukarıdaki
örnekte su çözücü, şeker ise çözünendir. Suyun çözücü olduğu çözeltilere sulu çözelti
denir.
• Su evrensel bir çözücü değildir. Eğer öyle olsaydı, hücreler de dahil herhangi bir kap
içinde durması mümkün olmazdı. Su çeşitli maddeleri çözebilen bir çözücüdür.
• Bu nitelik su moleküllerinin polaritesinin bir sonucudur.
• İyonik bir bileşik olan sodyum klorür kristalini su içine attığımızı düşünelim.
• Kristalin yüzeyindeki sodyum ve klor iyonları su ile karşı karşıya geldiğinde, iyonlarla su
molekülleri arasında elektriksel çekim güçleri ortaya çıkar.
• Su moleküllerindeki oksijen eksi yüklü olduğu için, sodyum katyonlarına bağlanır. Su
moleküllerindeki hidrojenler ise artı yüklüdür ve klor anyonları tarafından çekilirler. Sonuçta
her sodyum ve klor iyonu su molekülleri ile çevrelenmiş hale gelir. Su moleküllerinden
oluşan bu kalkan aracılığı ile sodyum ve klor iyonları birbirlerinden ayrılır.
• Çözünmüş haldeki her iyonun çevresindeki su moleküllerinden oluşan bu küreye
HİDRASYON KABUĞU denir. Tuz kristalinin yüzeyinden iç kısımlara doğru ilerleyerek
bütün tuz iyonları su tarafından çözülür. Sonuçta ortaya çıkan çözelti iki çözünen (sodyum
ve klor) ile suyun homojen bir karışımı halindedir.
• Örneğin deniz suyu ya da hücreler çözünmüş halde çok çeşitli iyonları içerirler.
• Bir bileşiğin suda çözünmesi için iyonik olması
şart değildir; polar moleküllerden yapılmış,
örneğin şekerler gibi bileşiklerde suda
çözünürler.
• Proteinler gibi çok büyük moleküller bile eğer
dış yüzeylerinde iyonik ve polar moleküller
taşıyorlarsa suda çözünebilirler.
• Çok farklı çeşitteki polar bileşikler (ve iyonlar)
kan, bitki özsuyu ve hücre içi sıvısı gibi
biyolojik sıvılardaki su içinde çözünürler. Su
canlılardaki çözücüdür.
• Hidrofilik ve Hidrofobik Bileşikler...
• İster iyonik, isterse polar olsun suya karşı çekim gösteren herhangi bir bileşik hidrofiliktir.
• Bitkisel bir ürün olan pamuk hidrofilik bileşiklere bir örnektir. Pamuk suda çözünmez,
suyu emer. Çok büyük selülöz moleküllerinden yapılmış olan pamuk, polar bağlarla bir
araya gelmiş kısmi eksi ve artı yüklü bölgeler içerir. Su, bu selülöz liflerine tutunur.
Dolayısıyla pamuktan yapılmış bir havlu vücudun kurulanmasında çok işe yaradığı
halde, çamaşır makinesinde erimez.
• Selülöz, bitkilerdeki su iletim kanallarının duvarlarında da bulunur.
• Hiç kuşkusuz suya ilgi duymayan bileşikler de vardır.
• İyonik olmayan ve polar olmayan bileşikler sudan kaçarlar.
• Bu gibi bileşikler hidrofobik terimi ile adlandırılırlar.
• Örneğin mutfakta kullandığımız bitkisel yağ, sirke gibi sulu bileşiklerle kalıcı bir karışım
oluşturmaz. Yağ moleküllerinin hidrofobik davranışı, bol miktarda polar olmayan bağ
içermelerinden kaynaklanır.
• Bu örnekteki polar olmayan bağlar, elektronları hemen hemen eşit olarak paylaşmış olan
karbon ile hidrojen arasındadır. Yağlara benzeyen hidrofobik moleküller, hücre zarlarının
temel bileşenleridir.
Su Moleküllerinin Disosiyasyonu (Ayrılması)
• İki su molekülü tarafından bir hidrojen bağında paylaşılan hidrojen atomu sık sık bir
molekülden diğerine geçebilir. Bu durumda hidrojen atomu sık sık bir molekülden
diğerine geçebilir. Bu durumda hidrojen atomu elektronunu geride bırakarak hidrojen
iyonu halinde aktarılır. Hidrojen iyonu +1 yük taşıyan bir tane protondan ibarettir. Proton
kaybeden su molekülü -1 yük taşıyan hidroksil (OH)- iyonu haline gelir. Diğer su
molekülüne bağlanan proton ise onu hidronyum iyonu (H3O)+ haline dönüştürür.
• Organizmalar pH Değişikliklerine Karşı Duyarlıdırlar...Asit Ve Bazlar...
• Asit adı verilen bileşikler suda çözündüğünde çözeltiye fazladan H+ verirler.
• Bir çözeltinin hidrojen iyonu derişimini artıran bileşikler asit olarak adlandırılır. Örneğin
suya hidroklorik asit eklenirse, hidrojen iyonları klor iyonlarından ayrılır. Bu ek proton
kaynağı çözeltideki H+ ların OH- den fazla olmasına neden olur. Böyle bir çözeltiye
asdik çözelti adı verilir.
• Bir çözeltinin hidrojen iyonu derişimini azaltan bileşiklere baz adı verilir.
• Bazı bazlar hidrojen iyonlarını kazanarak H+ derişimini doğrudan doğruya azaltır.
Örneğin amonyak (NH3) azotunun valans kabuğundaki eşleşmemiş elektron çifti
çözeltideki hidrojen iyonlarını çektiği için, bu bileşik bir gaz gibi davranır. Sonuçta ortaya
çıkan ürün amonyum (NH4) iyonudur.
• Diğer bazlar ise hidroksil iyonu verecek şekilde disosiye olarak H+ derişimini dolaylı
olarak azaltırlar. Bu hidroksil iyonları çözeltideki hiddojen iyonları ile birleşerek, su
oluştururlar. Bu şekilde davranan bazlara örnek olarak sodyum hidroksiti (NaOH)
verebiliriz.
• Her iki durumda da baz H+ derişimini azaltır. OH- derişimi H+ derişiminden fazla olan
çözeltilere bazik çözeltiler denir. H+ ve OH- derişimleri eşit olan çözeltiler nötraldir.
• Hidrojen iyonlarını tersinir olarak kaybeden ve tekrar kazanan zayıf asitler de vardır.
Örneğin karbonik asit.
• HCl ve NaOH su ile karıştıkları zaman tümüyle disosiye olurlar. Hidroklorik asit kuvvetli
asit, sodyum hidroksit ise kuvvetli baz olarak adlandırılır çünkü bunlar tamamıyle
disosiye olurlar. Bunu karşılık amonyak, oldukça zayıf bir bazdır.
• pH Ölçeği
• Herhangi bir sulu çözeltide H+ ve OH- ürünlerinin derişimleri sabit olup 10-14 e eşittir.
• Bir asit sadece çözeltiye hidrojen iyonu eklemez ayni zamanda H+ lerin ve OH- lerle
birleşerek su oluşturma eğiliminden ötürü hidroksil iyonlarını da uzaklaştırır. Bir baz ise OH-
derişimini artırır, ama aynı zamanda su oluşturarak H+ derişimini azaltır. Bir çözeltideki H+
veya OH- derişimlerinden herhangi birisini bilyorsak, diğer iyonun derişimini hesaplayabiliriz.
• Canlı hücrelerin çoğunun hücre içi pH'sı 7'ye yakındır. pH'daki küçük bir değişiklik hücre için
zararlı olabilir;çünkü hücredeki kimyasal süreçler hidrojen ve hidroksil iyonlarının derişimine
çok duyarlıdırlar.