You are on page 1of 20

A ç ı k k a r a

Hayâlı, kayalı, hakka dayalı d er gi

1 Zülalî 1 Dertli Kerem 1 Tacettin Şimşek 1 Aslan Avşarbey


1 Azade Turab 1 Fikret Görgün 1 Halit Yıldırım 1 M. Nihat Malkoç
1 Zeynel Abidin Payas 1 Mustafa İmir 1 Hikmet Kızıl 1 M. Hanefi Yılmaz
1 Mehmet Pektaş1 Musa Tuncer1 Erdoğan Öner 1 Leyla Yıldırım
1 Köksal Cengiz 1 Celil Çınkır 1 Osman Gazi Turaç 1 Ercan Sağlam

56. Sayı Ekim 2022


Açıkkara 56 2 21 Ekim 2022

2 Zülalî 2 Dertli Kerem

Kara Eşek Sinek

Asla unutmazsın ne arlanırsın Gide gide bir sineğe düş oldum


Herkese olursun kul kara eşek Yeğin bildim şu sineğin işini
Pıskırır tıksırır yuvarlanırsın Tuttum kılıç ile kellesin kestim
Her nerede görürsen kül kara eşek Yedi dağ üstüne serdim leşini

Keyfe gelip bağırınca aslansın Sinek vızıladı uçtu havaya


Hayvanlardan en aşağı hayvansın Yağın sürdük üç yüz altmış deveye
Etin koyduk bin yüz yetmiş tavaya
Ne kadar süslensen adı yamansın
Peşkeş ettik Kayseri’ye döşünü
İpekten örtünsen tül kara eşek
Sineği tutup meydana attılar
Kocalığın yaman gençliğin hoppa Beş yüz kese akça yağın sattılar
Günde istihkakın bir kilo arpa Kemiklerinden bir köprü çattılar
Hesaba mı gelir yediğin sopa Hesap ettik iki bindir yaşını
Böyle yaşamaksa öl kara eşek
Karışladım yedi karış dizi var
Dağlar devirirsin görünce kancık Yüz otuz harmandan büyük gözü var
Niçin utanmazsın ey mersivacık Seksen kantar iç yağının hası var
Kulağın taksalar altından boncuk Yazın görmüş zemherinin kışını
Tanımazsın nedir pul kara eşek
Derisini çadır edip oturduk
Zülalî der huyun tüyün merkeptir Etin kestik dört köşeye yetirdik
Kulakların uzun kuyruğun denktir Gürcistan’a Mirahur’a götürdük
Açtık biz ağzını saydık dişini
Her nereye getsen adın eşektir
Ben diyemem soyun şol kara eşek
Ol sineği gören kaçtı geriye
Karşı koydu yüz bin atlı çeriye
Kanatların yelken ettik gemiye
Fil burnundan uzun gördüm başını

Ben bilirim karanlıkta geleni


Gelip benim tatlı canım alanı
Dertli Kerem söyledi bu yalanı
Ya kim gördü o sineğin eşini

A ç ı k k a r a
Hayâlı Kayalı Hakka Dayalı Dergi
Yapımcı 2 Tayyib Atmaca Yönetmen 2 Mehmet Pektaş
Set Amiri 2:Halit Yıldırım Afiş 2 Tayyib Atmaca
Muhabbet Adresi: Onikişubat Belediyesi Kültür Müdürlüğü Kahramanmaraş
Sesleşme: 0535 391 92 50 Dükkân: www.acikkara.com e-mektup: acikkaradergi@gmail.com
56. Sayı Ekim 2022 ISSN-0106417 (edergi)

02 Hayalı Kayalı Hakka Dayalı Dergi


Açıkkara 56 2 21 Ekim 2022

2 Tacettin Şimşek
Karizmam Yerle Bir

O zamanlar “karizma” nedir bilmezdim. “Et- Derken dayanamıyor, en yakın arkadaşım


kileyicilik” demekmiş. “Karizmatik” de “etkile- Edip’e sırrımı açıyorum. Sen misin sırrını payla-
yici” anlamındaymış. Sonradan haberdar oldum şan? Edip, sen yeme, içme, götür bunu Neriman’a
“karizmayı çizdirmek” diye bir deyimin varlığın- çıtlat!
dan. O da “var olan etkileyiciliği kaybetmek” an- “Bak, benden duymuş olma!” de! “Osman,” de,
lamına geliyormuş. “senin için tutuşmuş, yanmış.” de! “Tıpkı Kerem
“İlkokul öğrencisinin karizmasından ne olur gibi” de!
ki?” demeyin lütfen. Herkesin kendi çapında bir Neriman küplere binmiş tabii.
karizması vardır. Vay, sen misin Neriman’ı seven, yetmiyormuş
Bana sorarsanız hiçbir zaman adamakıllı bir gibi bir de Neriman’ı sevdiğini en yakın arkadaşı-
karizmam olmadı ama beni tanıyan bazı yakın- na söyleyen?
larım karizmatik olduğumu iddia ettiler. Üstelik Bir sonraki teneffüste at kaçıyor torba düşüyor.
çocukluğumdan beri varmış bende büyümüş de Neriman, çatık kaşlarıyla karşıma dikiliyor.
küçülmüş havaları. Karnemin “pekiyi”lerle dolu Öfke fışkırtan bir sesle haykırıyor:
olmasına rağmen bunu sıradan bir olaymış gibi “Edip’in dediği doğru mu?”
görüp sevinmeyişlerim, eve koşarak gelmeyişle- Edip mi, dediği mi? Edip kim? Dediği ne? Ey-
rim, karnemi aileme, Bekçi Rüstem ağabeye, Bak- vah ki ne eyvah! Yaktın beni Edip! Sana sırrını
kal Nazmi amcaya, İmam Arif dedeye ve daha pek açanda kabahat... Arkadaşım değilmişsin, onu an-
çok kişiye göstermek için hiçbir olağanüstü çabaya ladım.
girmeyişlerim, birdirbir oynarken eğilmeyişlerim, Cevap veremiyorum.
lanlı lunlu, oğlumlu, argolu, küfürlü konuşmayış- Neriman’ın sesi yüksek perdelerde geziniyor:
larım... vs. vs. Bunların hepsi bir tür karizma gös- “Sana sordum. Dilini mi yuttun? Söylesene,
tergesiymiş. doğru mu?”
Söyleyenlerin yalancısıyım, etliye sütlüye ka- Alelacele üç kez yutkunuyor, titrek bir sesle zar
rışmaz, kendi hâlinde, ağırbaşlı, beyefendi, saygılı, zor bir soru da ben soruyorum:
güvenilir, hatır sayan bir çocukmuşum. “Ne dedi ki?”
O yıllara gidelim şimdi. Neriman’ın ağzından kelimeler ateş topu gibi
Dördüncü sınıfta, eli yüzü düzgün, çalışkan yağıyor üstüme:
denebilecek bir öğrenciyim. (Zeki olduğumu özel- “Ne dediyse dedi. Doğru mu? Sen onu söyle!”
likle söylemedim, dikkat ettiyseniz. Zeki olduğu- Cevap yok...
mu düşünmediğim için, bu bir; kendimi övdüğü- Eskiler “Sükût ikrardan gelir.” (Susmak kabul
mü düşünmeyesiniz diye, bu da iki.) etmek demektir.) derler. Demek ki Neriman bu
Çalışkan öğrencilerin “Hey millet, bakın, ben sözü de, sözün anlamını da biliyor.
çalışkan bir öğrenciyim.” diye bağıran öz güven Sustuğuma göre, doğru.
kaynaklı bir beden dilleri vardır ya, işte o bende sı- “Sen kim, beni sevmek kim, geri zekâlı!”
fır. Yani öyle çekingen, öyle içe kapanık, öyle utan- “Zekâ” kelimesini “beka” gibi telaffuz ediyor.
gaç bir çocuğum ki... “Bu kadar da olmaz.” dedir- Diksiyonu zayıf ama sözlüğü müthiş zengin.
tecek cinsten. Bir kız yüzüme baksa benim yüzüm Bir sürü sıfat sayıyor beni tanımlamak için:
pancar. “Hımbıl, sünepe, sümsük, mıymıntı, pısırık,
Gelgelelim o günlerde acayip hâllerdeyim. Sı- salak...”
nıf arkadaşım Neriman’a sırılsıklam âşığım. Tam Kızdaki kelime hazinesine bak!
bir “Hâline bakmaz Hasan Dağı’na oduna gider.” Ben sustukça o bağırıyor.
durumu. Hızını alamıyor, söylemden eyleme geçiyor.
Kimseye diyemiyorum. Kendi kendime söyler- Allah için, güçlü kuvvetli kız. Okul bahçesini
ken bile kızarıyorum. Günler, haftalar böyle geçer- çeviren ahşap çitlerden bir tahta koparmaya çalı-
ken benim içimde bir yangın büyüyor. Allah’ım, şıyor, koparamıyor. Bahçedeki dut ağacının dalına
ne olacak benim hâlim? uzanıyor. Koca dal çaaat edip eline geliyor. İşte o
Onun olduğu tarafa bakamıyorum. Gözlerim- an başıma neler gelebileceğini anlıyorum. Yara-
den aşkımı anlayacak diye ödüm kopuyor. dan’a sığınıp can havliyle kaçmaya başlıyorum.
Hayalı Kayalı Hakka Dayalı Dergi 03
Açıkkara 56 2 21 Ekim 2022
Neriman peşimde.
2 Aslan Avşarbey (Mülkî)
“Gel buraya, kaçma, kafanı kıracağım senin!”
diye bağırıyor arkamdan.
Durur muyum? Canımı sokakta mı buldum? Bildiğin Gibi Değil
O sırada kulağıma kahkahalar geliyor. Bütün
okul bana gülüyor. Sorma niçin nasıl neden
Kaç, birader, kaç! Kaçanın anası ağlamaz. Yi- Hâl bildiğin gibi değil
ğitliğin onda dokuzu, hayır, onda onu kaçmaktır Ölümü gördük ölmeden
şimdi. Gülen gülsün, alay eden etsin. Kuzu can Zül bildiğin gibi değil
derdinde şimdi.
Okulun etrafında üç tur attıktan sonra sınıfa Giden ömrü götürüyor
kaçmayı akıl ediyorum. Öyle ya, okul içinde kim- Gelen dertler getiriyor
se bana dokunamaz. Müdür var, öğretmenler var; Batırdıkça batırıyor
Yıl bildiğin gibi değil
onlar beni korur. Öte yandan “Öğretmenim, bu
kız beni dövecek.” diye Neriman’ı şikâyet etmek de Sevilmek olsaydı derdi
delikanlılığa sığmaz. Bülbül gibi yâri vardı
O gün ben bittim. Beş kuruşluk itibarım var- Kör baykuşa meyil verdi
dı, o gün sıfırlandı. “Osman Abim Evde mi?” diye Gül bildiğin gibi değil
bir Aksaray türküsü vardı ya hani. Onu arkadaşlar
bana uyarladılar. El değmeden bükülüyor
İki yana dökülüyor
Daldan dala atlan yâr Osman’a yandım Bir parmağa yıkılıyor
Kâkülleri sarkan yâr bir danem Kol bildiğin gibi değil
Kâkülleri sarkan yâr bir danem
Tazı gibi koşuyor Osman’a yandım Ayak uydurup zamana
Neriman’dan korkan yâr bir danem O da katıldı kervana
Kim güçlüyse ondan yana
Kul bildiğin gibi değil
Osman abim evde mi evde mi?
Üç odalı yerde mi yerde mi? Her yalana döner oldu
Ah gadifeli evde mi evde mi? Zor zamanda siner oldu
Sonra ne mi oldu? Hakkı demek hüner oldu
İster korkudan ister utançtan deyin, o okula bir Dil bildiğin gibi değil
daha gidemedim. Öğrenim hayatıma karizması çi-
zilmiş bir çocuk olarak komşu köyün ilkokulunda Dal olsa da köşe bucak
Macide halamın yanında devam ettim. Ortaokulu Kırıyorlar kucak kucak
ilçede, liseyi ilde okudum. Aşkımı kalbime göm- Başka şey bul tutunacak
düm ve Neriman’ın gözüne bir daha gözükmedim. Dal bildiğin gibi değil
Rüyalarımda bile durmadan dinlenmeden kaçtım
ondan. Umut beklerken rüzgârdan
Ayağın’ kesti seherden
Sonradan Edip anlattı. Neriman beni dut da-
Selam getirmiyor yârdan
lıyla kovaladığı için pişman olmuş. Babam ve Yel bildiğin gibi değil
Oğlum’dan ödünç aldığı replikle “Benim yüzüm-
deeen!” demiş ama “Açeydim gollarımı, getme de- Bedevinin şansı döndü
yeydim.” dememiş. Kumları kıymete bindi
Aradan neredeyse bir asır geçti. Mecnun’dan kira istendi
Gazetelere kayıp ilanları verdim. Çöl bildiğin gibi değil
Hâlâ üzerini Neriman’ın çizdiği karizmamı
arıyorum. En çok buna yanar Mülkî
Bozkurdu kandırdı tilki
Ayaklar altında ülkü
Yol bildiğin gibi değil

04 Hayalı Kayalı Hakka Dayalı Dergi


Açıkkara 56 2 21 Ekim 2022

2 Azade Turab 2 Fikret Görgün

Satılık Broadway İnsanoğlu Çiğ Süt Emmiş

Satıyorum Broadway’ı bilader Ne eylese ne söylese şaşmaya


Altı ay kahrımı çekti aslanım İnsanoğlu çiğ süt emmiş erenler.
BMW kaderse broo da kader Kiminde barınmaz âr, namus, hayâ;
İnişte ne jipler ekti aslanım Kimi olgun, kimi hammış erenler.

Şimdi şöyle anlatayım atımı Yaşlının öğüdü masalmış gence,


Övmeye gerek yok lüküs yatımı Altını bilmeyen değişmiş tunca.
Altından az halli kolay satımı Hakikat sırrına ermeden önce
Peynir ekmek gibi kekti aslanım Körpe kuzusunu gömmüş erenler.

Az biraz pas boya değişeni çok Nefis karıştırır akla karayı,


Ciddi alıcısı görüşeni çok Gafil görmez sînedeki yarayı.
Kaputu kapıyı bölüşeni çok Sevgiyle bezeli gönül sarayı
Boyalı pudralı fekti aslanım Bir nadide ince cammış erenler.

Afilli dikiz, gaz, firen, şanzuman Sabreyleyen menziline erişmiş,


Otoban faresi asfalt toz duman Atı çalan İblis ile yarışmış.
Mini Coper alır Broadway uman İyi, kötü birbirine karışmış,
Mersedes hikâye yekti aslanım Yaşanılan zorlu demmiş erenler.

Muayene yeni soran olursa Dünya malı uykuları kaçıran,


Kapora bırakıp yoran olursa Boş hayaller yârdan, serden geçiren.
Memleket kar tipi boran olursa Deveyi apansız yardan uçuran
Kanatlanıp uçtu sekti aslanım Gördüğü bir parça yemmiş erenler.

Yaptırdım far gırank debraj halatı Kimi sevgi ekip saygı görmemiş.
Ejderha egzozu kartal kanatı Kimi dikeninden gülü dermemiş.
Bir kamyon yük sırtlar seyret sanatı Kimisine ölüm de ders vermemiş,
Rampada kamburu pekti aslanım Gerçeğe gözünü yummuş erenler.

Piyasada malum bulunmaz değer Fikret, ahkâm kesiyorsun ha bire!


Yakışır kır ata palansız eyer Haddini bilmemek girermiş kibre.
Pazarlık payını düşersem eğer Kendimize sormalıyız bir kere;
Doların yüzlüğü tekti aslanım Hakiki Müslüman kimmiş, erenler?
Azade düz fiyat tekti aslanım

Hayalı Kayalı Hakka Dayalı Dergi 05


Açıkkara 56 2 21 Ekim 2022

2 Halit Yıldırım
Su Kabağı
61’de bir Almanya furyası başlamıştı memle- “Ağalar bu gece üçer bin mark verirseniz sizi ilk
kette. Radyodaki acanslarda söylediklerine göre gidecek kafileye yazdırırım. Zaten müracaatınız
70’lere kadar giden işçilerin sayısı aileleriyle birlik- olduğu için başka bir evraka gerek yok. Beko size
te 900 bini bulmuş. Biz Alamanya’ya gitmeyenler birer paşaport çıkaracak. Yarın bu işi halledin. Pa-
ise köyümüzden ilk kafile ile gidenlerin akıbetini şaportlar hazır olunca üç gün içinde Alaman kon-
merak ediyorduk. Bir yıl sonra başlarında tüy- solosluğundan işçi vizesi alacağım. Sonra ben de
lü şapkalar, ayaklarında iskarpinler, sırtlarında sizinle birlikte trenle Münih’e gideceğiz.”
büyük kareli kocaman yakalı Alaman ceketleri, Köyden çıkmıştık bir kere yapacak bir şey yok-
altlarında Alaman pantulları, omuzlarında asılı tu. Kuzu kuzu paraları teslim ettik. Adam hesabı
teyipler ile ilk izne geldiklerinde bize sanki uzay- da bize yıkıp Beko ile beraber çıktı gitti. Biz de üç
dan gelmiş gibi görünmüşlerdi. Cepleri para do- arkadaş otele döndük. Adamdan ne senet almıştık
luydu. Bir anda direktör almışlar, tarlalarına tarla ne sepet. İçimden Allah vere de dolandırılmasak
katmışlardı. Fiyakalı hallerini gördükçe ve oralar diye dualar ediyordum.
hakkında anlattıklarını dinledikçe biz de onlara Otel dediysek öyle dört başı mamur bir yer de-
özenmeye başlamıştık. Artık her gece rüyalarımız- ğil. Eski handan bozma bir yer. O gece tahtakuru-
da Alamanya’da bir pavlikede çalışıyorduk. sundan mı, yoksa benim evham ve hüsnükurun-
Alamanya’da düzenini kuranlar kardeşlerini, tumdan mıdır nedir sabaha kadar uyuyamadım.
eniştelerini, kayınlarını tek tek oraya aldırdı. Son- Ha bir de Cılbır’ın Kara Selahattin’in sabaha kadar
ra köyde bir kooperatif kuruldu ve Alamanya’ya kara tren gibi horlaması da cabası…
gitmek isteyenler buraya yazılmaya başladı. Bu Kız Mehmet de uyuyamamış olacak ki daha sa-
kooperatif sayesinde köyden epey bir adamın daha bah ezanı okunmadan bana:
Alamanya rüyası gerçek oldu. “La İrfani ne dönüp duruyon suyu coşmuş de-
Aradan on yıl geçtikten sonra ancak anamızı ğirmen taşı gibi. Uyumadığın belli, hiç olmazsa
babamızı ikna edip biz de müracaat ettik Alaman- kalk da Hacı Bayram’a gidip namazı kılalım.” diye
ya’ya gitmek için ama maalesef kabul edilmemiş- seslendi.
tik. Sonunda Ankara’da yaşayan bizim köylü Ce- Ben daha ayağa kalkmadan akşamdan beri kara
lil’in Beko bir adamını bulmuş. Haberi alır almaz tren düdüğü gibi öten Kara Selahaddin yerinden
Cılbır’ın Kara Selahaddin, Abdi’nin Kız Mehmet fırlayıp:
ve ben, üç arkadaş Ankara’nın yolunu tuttuk. “Şart olsun ben de uyuyamadım. Haydin kalkın
Ankara’ya varınca Ulus’ta ucuz bir otele yer- namaza gidek.” demez mi?
leştik. Akşam Celil’in Beko yanında bir adamla Şeytan koltuğuma girdi. Gül Allah gül. Ben gül-
otele geldi. Hep beraber meydandaki bir lokanta- mekten konuşamıyorum emme bizim Kız Mehmet
da karnımızı doyurduk. Beko’nun yanındaki ada- gayet ciddi bir şekilde:
mın adı Ali Cengiz’di. Çok konuşuyor, kendisini “Aha yalanını şeytan yüklensin, lan akşamdan
övüyor, uçup kaçıyordu. Alamanya’da iki evi var- beri Keşgöz’ün eşşeği gibi anıran sen değil miy-
mış. Biri Münih’te, birisi Hamburg’ta… İki karısı din?” diye lafı yapıştırdı.
varmış, Türk karısı buradaymış, yakında onu da Benim gülmeler daha da bir coştu. Neyse efen-
götürecekmiş. Alaman karısının adı Helga’ymış. dim uzun lafa gerek yok, bilirsiniz ben çok konuş-
Helga’nın babası Göçmen Dairesinde müdürmüş. masını sevmem, namaza gittik. Namazdan çıkınca
Onun sayesinde beş yüz kişiyi götürmüş Alaman- orada bir yerde çorbalarımızı içtik. Sonra yürüye-
ya’ya. Lakin bu gâvur, adam başına üç bin mark rek Beko ile sözleştiğimiz yere gittik. Paşaport iş-
almadan kalem oynatmıyormuş. lemlerimizi de hallettik.
Adamı pek gözüm tutmamıştı. Gözleri fıldır Üç gün sonra Ali Cengiz yanımıza geldi, bilet-
fıldır dönüyordu. Yemeğini yedikten sonra üstü- lerimizi ve vizelerimizi aldığını söyledi. Önce oto-
ne bir de tatlı söyledi. Elinde bir kürdan, dişlerini büsle İstanbul’a gittik. Sonra Sirkeci garında tre-
kurdalarken bir yandan da bize laf yetiştiriyordu. ne binip Alamanya’ya hareket ettik. Üç gün süren
Neyse son sözünü söyledi: yolculuktan sonra Münih garında trenden indik.

06 Hayalı Kayalı Hakka Dayalı Dergi


Açıkkara 56 2 21 Ekim 2022
Paşaport kontrolünden sonra Ali Cengiz bir taksi da sizi geri postalarlar. Dilinize sahip olacaksınız.”
tuttu ve bizi adına pansiyon dedikleri otel gibi bir diye uyardı.
yere götürdü. Yemeklerimizi orada yedikten sonra: Bu sırada sarı kafalı bir adam çıktı içerden. Ali
“Şimdi siz bu gece burada kalın. Yarın sabah Cengiz ona “Hans mans” diye gâvurca bir şeyler
erkenden gelip sizi çalışacağınız yere götüreceğim. söyledi. Adam iki de bir “ya, ya” deyip durdu.
Haydi Allah rahatlık versin.” dedi çekti gitti. Sonra bize döndü:
O gece orada kaldık. Ben hâlâ bu adam bize bir “Paşaportlarınızı verin.” dedi. Çıkarıp verdik.
dalavere çevirecek diye bekliyordum. Neyse gece Bu arada Kara Selahattin:
yarısı kaldığımız odanın kapısı çaldı. Kapıyı aç- “Ali ağa bonservis de nedir? Deminden dedin
tım bir de baktım Ali Cengiz kapıda. İçimden bir ama ben anlamadım. Bizim Kız Mehmet’in bon-
“çok şükür” çektikten sonra onu içeri buyur ettim. servisi varmış da bizim niye yokmuş? O da para
Bana: verdi biz de. Biz niye pavlikede çalışmıyoruz da
“Hemen aşağıya inin. Kahvaltı edip buradan domuz çiftliğinde çalışıyoruz?” diye sordu.
ayrılacağız. Eşyalarınızı unutmayın.” dedi. Ali Cengiz, bir ona baktı bir de bana. Sonra
Daha sabah namazı vakti bile girmemişti. Tahta alaycı bir yüz ifadesiyle cevap verdi.
bavullarımızı kaptığımız gibi aşağıya indik ki otel- “Selahattin kardeş senin jeton eğer hep böyle
deki herkes ayakta. Meğer burada âdet böyleymiş. geç düşecekse işimiz var demektir. Madem kafan
Günler kısa olduğundan gece yarısı iş başı yapılır, karıştı, deminden niye sormadın? Bonservis sizin
gün batınca paydos edilirmiş. Kahvaltımızı ettik- daha önceden bir işte ustalığınız varsa, bir meslek
ten sonra dışarı çıktık. Ali Cengiz manda kasa bir erbabı iseniz oradan verilen belgedir. Senin beğen-
Mercedes taksi ile gelmişti. Taksiye bindik ve otel- mediğin ve “Kız” diye dalga geçtiğin Mehmet’in
den ayrıldık. Ali Cengiz bize: aşçılık belgesi varmış. Adam pavlikeye aşçı ola-
“Arkadaşlar, maalesef üçünüz aynı yerde değil- rak girdi. Sizin alacağınız paranın en az üç mis-
siniz. Mehmet arkadaşın yeri buraya 50 km uzakta li maaş alacak. Hem de sizden daha az çalışacak.
bir kasabada. Önce onu bırakalım. Sonra sizi yeri- Alamanya’ya gitmek için kayıt olduğunuzda siz-
nize bırakacağım.” dedi. den istemişler bu belgeleri. Siz de böyle bir şey ib-
Önce Kız Mehmet’i çalışacağı pavlikeye bırak- raz etmediğiniz için evraklarınızda isimlerinizin
tık. Allah’tan orada bizim köyden iki kişi daha karşınızda “vasıfsız eleman, hayvan bakıcısı” yani
varmış. Lakin ayrılırken birbirimize sarılıp ağla- “çoban” yazıyordu. O yüzden Alaman devleti sizi
dık. Ayrılmak çok zor oldu. Sonra Ali Cengiz bizi çiftliğe verdi. hatta müracaatınızın kabul edilme-
köy gibi yere getirdi. mesi de bu yüzdendi.”
“Ağalar maalesef sizin bonservisiniz olmadı- İkimizin de ağzı açık kalmıştı.
ğı için burada çiftlikte çalışacaksınız. Selahattin “Tevekkeli adama Kız Mehmet diye isim tak-
şu domuz çiftliğinde İrfani de köyün çıkışındaki mıştık aşçılık ediyor diye. Görüyon mu bak şimdi
bir süthanede çalışacak. Bundan sonra çalıştığınız onun işine yaradı. Biz kaldık sap gibi.” dedim.
yerde yatıp kalkacaksınız. Merak etmeyin ikinizin Selahattin durur mu, önündeki bir su bidonuna
patronu da aynı kişi. Size itimat ederse köydeki tekmeyi patlatıp hemen bir küfür daha yapıştır-
çiftlik evinde kalmanıza müsaade edecek. Ama dıktan sonra:
şimdilik gözüne girene kadar ayrılacaksınız. Gerçi “Çoban olduysak domuz çobanı değildik ya!”
istediğiniz zaman birbiriniz görürsünüz.” demez diye diklendi.
mi? Bana geldi yine bir gülme. Ban gülüyorum diye
İkimiz de sesimizi çıkaramadık. Önce Kara Se- Alaman huylanmasın mı? Hemen bizim Ali Cen-
lahattin’i domuz çiftliğine bıraktık. Burası leş gibi giz’e bir şeyler söyledi. Ali Cengiz de ona cevap
kokuyordu. Selahattin domuzları görünce yüksek verdi. Ama adam küplere binmişti bir kere. Bağırı-
sesle iyi bir küfür savurdu. Ali Cengiz hemen araya yor, çağırıyor, o da sağı solu yumrukluyordu.
girdi. Ali Cengiz bize döndü:
“Bak Selahattin bu adamlar küfürlü sözleri bi- “Her Hans, Selahattin’i burada istemiyor.” dedi.
lirler. Sizden önce buraya gelen Türk işçiler onla- İkimiz de şaşırmıştık.
ra bu sözleri öğretmiş. Başını belaya sokma. Önce “Niye?” diye sorduk.
polise şikâyet ederler. Alamanların hapishaneleri Ali Cengiz sinirli bir şekilde:
pistir. Altı aydan önce sizi kimse çıkaramaz. Sonra “Adam bana Selahattin’in neden bağırdığını
Hayalı Kayalı Hakka Dayalı Dergi 07
Açıkkara 56 2 21 Ekim 2022
senin neden güldüğünü sordu. Ben de durumu Burası bizim ahırlara hiç benzemiyordu. Hayvan-
anlattım. Biz Müslümanlar domuzu sevmeyiz, o lar da iri yarıydı. Bu ahırda yüz kadar inek vardı.
yüzden bu arkadaş tepki gösterdi. Diğeri de onun On ineğin aynı anda makine ile sağıldığı ayrı bir
durumuna güldü dedim. O da ‘Bu adama domuz- sağımhanesi vardı. Diğer ahırda birbirinden ayrıl-
larımı emanet edemem. Bu onları öldürür. Onu mış bölmelerde dana ve düveler duruyordu. Buza-
geri gönder. Gerekirse diğerini de gönder.’ diyor. ğılar için de kulübeler yapılmıştı. Ahırların yanın-
Ne yapacağız şimdi?” diye sordu. da bir bakıcı evi vardı. İki oda bir mutfak, bir de
O sırada Hans denen sarı kafa hışımla direktö- salon. Tuvaleti, banyosu da ayrı ayrı yapılmıştı. Biz
rüne bindi ama bir türlü çalıştıramadı. Selahaddin burada kalacaktık.
de ona doğru yürüdü. Biz de sandık ki adama sal- Ali Cengiz paşaportlarımızı Hans’a verdi. Hans
dıracak. Ali Cengiz peşinden bağırdı. birkaç evrak imzaladı. Sonra Ali Cengiz’e bir zarf
“Lan nereye gidiyorsun delibozuk, başımızı be- verdi. Zarfı alan Ali Cengiz bize döndü:
laya mı sokacaksın?” “Bakın ağalar, kimsenin işine karışmadan size
Selahattin geri döndü gülerek: ne gösterildiyse, ne vazife verildiyse onu yapacak-
“Yav şunun direktörüne bir bakayım dedim, ya- sınız. Sakın kimse ile kavga etmeyin. Hans’ın ha-
zıktır uğraşıp duruyor. Niye çalışmadı acep?” de- beri olmadan çiftlikten ayrılmak, köyde gezmek
mez mi? İkimiz de şaşırmıştık. yasak. Kardeş kardeş geçinin. Her ay Hans hesabı-
Ali Cengiz: nıza aylığınızı yatıracak. Bu parayı siz memlekete
“Ulan adam ‘Bana saldırdı.’ diyecek şimdi, izne giderken elinize toplu verecek. Bu arada tüm
manyak herif sen direktörden ne anlarsın?” diye masraflarınızı o karşılayacak. Yani yemeniz, içme-
bağırdı. niz, üstünüz, başınız ona ait. Ben iki ayda bir geldi-
Bu sırada Alaman hâlâ direktör ile uğraşıyordu. ğimde bir miktar para çekip sizin adınıza memle-
Selahattin yine sırıtarak: ketinize göndereceğim. Şu anda geçici vizeniz var.
“Ben askerde kademede çalıştım. Motordan an- Yani altı ay sonra vizeniz bitiyor. Bunu daimiye
larım.” demez mi? çevirmek sizin elinizde. Hans sizden memnun ka-
Ali Cengiz de ben de şoktaydık. Ali Cengiz bu lırsa vizenizi daimiye çevirtecek. Memnun olmaz-
defa: sa sizi memlekete geri postalar bilmiş olun. Şimdi
“Lan motordan anlıyordun da neden bir bon- bana müsaade.”
servis almadın geri zekâlı. Seni daha iyi bir işe ve- Ali Cengiz bizi orada bırakıp gitmişti. Şimdiye
rirlerdi.” dedi. kadar da bir sorun çıkmamıştı. Ama hâlâ ona gü-
Selahattin, elini boş ver dercesine sallayıp di- venmiyordum.
rektörün sağını solunu incelemeye başladı. Hans Birkaç gün zorlansak da sonunda buraya alış-
da onu izliyordu. Sonra bizim Ali Cengiz’e bir şey mıştık. Hans’ın yanına gelenlerle de ahbap olmuş-
sordu. O da ona bir şeyler dedi. Nihayet bizim Se- tuk. El kol işaretleri ile onlarla anlaşmaya çalışıyor-
lahattin direktörü çalıştırdı. duk. Gerçekten de Hans bizim tüm ihtiyaçlarımızı
Deminden beri suratı düşen Hans’ın yüzü gül- görüyordu. Biz de sürekli çalışıyorduk. İnekleri
meye başladı. Yine Ali Cengiz’e gavurca bir şeyler makine ile sağmayı öğrenmiştik. Selahattin bana
söyledi. Ali Cengiz’in de yüzü güldü. Bize dönerek: direktör sürmeyi de öğretmişti. Memlekete ayda
“Haydi yırttınız. Adam Selahattin’i direktör bir mektup yazıyorduk. Hans mektuplarımızı pos-
şoförü olarak işe alıyor. Domuzlara başkası baka- talıyor, mektup gelince de bize hemen getiriyordu.
cakmış. Şimdi diğer çiftliğe gideceğiz. İkiniz aynı İki ay sonra Ali Cengiz bizi ziyarete geldi. O ge-
yerde kalacaksınız.” demez mi? Sevinçten göbek lince gariplendik sanki memleketten gelmiş gibi
atacak durumdaydık. sevindik. Hiç gözümüz tutmadığı halde ona sarı-
Sonra bana döndü: lıp ikimiz de ağladık. O da gözü sulunun tekiymiş.
“Sen yine ineklere bakacaksın. Boşuna sevin- Bizim bu hâlimize Hans da şaşırmıştı. Neyse o gün
me!” dedi. bizim için çok farklı bir gün olmuştu. Onun saye-
Aklım başıma gelmişti. Öyle ya ben niye sevini- sinde memlekete biraz para gönderdik.
yordum ki, çobanlık bana kalmıştı. Neyse en azın- Günler günleri kovaladı. Kış geçti, bahar geldi.
dan deli-meli, yanımda bir köylüm vardı. Selahattin Hans’ın tarlalarını sürüyor, Hans’ın ak-
Hep beraber köy gibi bir yere gittik. Adamın iki rabalarının da direktörlerin ufak tefek tamir ve ba-
ahırı vardı. Birisinde sağılan inekler duruyormuş. kımlarını yapıyordu. Hans bizim gibi arpa buğday

08 Hayalı Kayalı Hakka Dayalı Dergi


Açıkkara 56 2 21 Ekim 2022
ekmiyordu ama inekleri için ot ve kırmızı pancar da sesini yükselterek:
ekiyordu. Ben de arada onunla gidiyor, direktör sü- “Yahu siz de beni anlayın. Su kabağı görünce
rüyordum. dayanamıyorum. Bizim orada bu meretin içini çı-
Hans, artık köy içinde gezmemize de bir şey karıp kuruturlar ve kevgir yaparlar. Onunla da ölü
demiyordu. Köydeki herkes bizi tanıyordu. Altı ay yıkarlar. Ben de, hem dışıyla ölü yıkıyorlar hem de
dolmak üzereydi. Hans da bizi sevdiğine göre dai- içini yemek yapıp yiyorlar diye nefret ettim su ka-
mi işçi olabilecektik ve bu sayede memlekete izinli bağından. Gördüğüm zaman kendimi tutamıyo-
olarak gidebilecektik. Ancak ta ki o gün beklenme- rum, kökenini kesiyorum.”
dik bir şey olana kadar. O gün Hans yanımıza bir Bu söz üzerine Selahattin’e olan öfken bir anda
hışımla gelip bağıra çağıra bize bir şeyler söyledi. sönmüştü. Zira ben de su kabağından nefret eder-
Lakin ne dediğini anlamıyorduk. Kızdığı belliydi dim. Ulan bir de bu mereti kurutup kışın bile
ama neye kızdığını bilmiyorduk. yemek yapmaları aklıma geldi. Midem yerinden
Ertesi günü sabah bir de baktık Ali Cengiz ka- kalktı. Ama benim şeytanımın aklına gelmezdi
pıda. Yüzünden düşen bin parça. O gelince Hans kabak köklerini kesmek.
da geldi ve dün akşamki gibi gâvurca bağırmaya “Ulan ben de nefret ederim bu soykadan. Eline
başladı. O susunca Ali Cengiz bize: sağlık iyi yapmışsın. Bu dürzü kesin bu kabakların
“Beyler maalesef Alamanya maceranız buraya içini de bize yedirirdi. Ulan bu kadar emeğimize
kadarmış. Hans bu gün buradan gitmezseniz sizi karşılık bir kabak için bizi işten çıkarıyorsa çıkar-
polise şikâyet edecekmiş. Çok büyük bir kabahat sın.” dedim.
işlemişsiniz. O yüzden sizi burada istemiyor.” dedi. Benim bu çıkışıma Selahattin de Ali Cengiz
Biz şaşırmıştık. de şaşırmıştı. Ama Ali Cengiz’in şaşkınlığı çabuk
“Ne suçu, ne yapmışız?” diye sordum. geçti. Gülerek:
Ali Cengiz de Hans’a bir şeyler sordu. O da ona “Ben de nefret ederim bu meretten. Lakin kökü-
yine bağıra çağıra bir şeyler söyledi. Ali Cengiz nü kesmeseymişsiniz.” dedi
bize tercüme etti. Bu arada yuvasında fıldır fıldır dönen gözleriyle
“Siz Hans’ın kız kardeşine ait kabakların kök- Hans da bize bakıyor, söylediklerimizi anlamaya
lerini kesmişsiniz ve bu yüzden kabakları kurut- çalışıyordu.
muşsunuz. O kabaklar süs kabaklarıymış. Kadın Ali Cengiz Hans’a gâvurca bir şeyler söyledi
o kabaklardan hediyelik eşya yapıp satıyormuş. ama Hans’ın el kol hareketlerinden onun dedikle-
Zararını maaşınızdan kesecekmiş.” rini kabul etmediği anlaşılıyordu. Ali Cengiz sonra
Ben bir şey anlamamıştım. bana bakarak Hans’a bir şeyler daha söyledi. Hans
“Ne kabağı? Benim bir şeyden haberim yok.” da yine ellerini havaya kaldırarak ona bir şeyler
dedim. söyledi. Ali Cengiz bize döndü:
Benim bu sözüm üzerine Ali Cengiz şaşırmıştı. “Önce bu adamlar kaç aydır burada dürüstçe
Kara Selahattin’e baktım süt dökmüş kedi gibi yere çalıştılar. Ter akıttılar. Bu kadar basit mi, kabak-
bakıyordu. Ben ağzımı açmadan Ali Cengiz bağır- ları kesti diye işlerini son veriyorsun dedim. Bana
dı: “çalıştılarsa maaşlarını aldılar, kesinlikle onlar
“Hayırdır Selahattin, senin sesin çıkmadığına buradan gidecek.” dedi. Ben de “kabakları kesen
göre bu iş senin başının altından çıktı demek ki. Selahattin’miş, İrfani’nin suçu ne? Hiç olmazsa o
Söyle bakalım ne oldu.” kalsın” dedim. Valla İrfani kardeş onu da kabul
Selahattin homurtulu bir ses ile: etmedi. Hans’ın bacısı Türkler gidecek diyormuş
“Benim bu su kabağına karşı gıcıklığım var. Bir başka bir şey demiyormuş. Yapacak bir şey yok.
baktım bizim ahırın dış duvarlarına kabak sarmış. Hemen valizlerinizi toplayın.” dedi.
Ben de her gün bir kökü kestim. Şimdiye kadar Ben arkadaşım olmadan zaten burada kalmaz-
kimse farkına varmamıştı. Demek ki birisi beni dım. Anca beraber kanca beraber.
gördü.” “Bir Alaman için din kardaşımı, akrabamı sa-
Ali Cengiz neredeyse cinnet geçirecekti. Bağı- tacak değilim. Bu Alamanya artık bana kabak
rarak: tadı vermişti. Yurdumu yuvamı çok özledim. Ben
“Sen deli misin be adam, sana ne elin kabağın- memleketime seve seve dönerim.” diye cevap ver-
dan! Şimdi iyi mi oldu?” dim.
Kara Selahattin yine bir küfür savurdu ve biraz Bu şekilde Alamanya maceramız sona ermiş

Hayalı Kayalı Hakka Dayalı Dergi 09


Açıkkara 56 2 21 Ekim 2022
oldu. Münih’ten tirene binip İstanbul’a döndük. Sirke-
ci garında trenden indik. Allah’tan Hans kabaklar için
2 M. Nihat Malkoç
kesinti yapmamış, tüm paramızı vermişti. Ali Cengiz
de bize Türkiye’de iken aldığı paranın beş yüzer markı- Hayat Buysa Üstü Kalsın
nı iade etti. Adamın boşuna günahını almışım. Meğer
asıl üçkâğıtçı bizim Beko’ymuş. Asıl avantaları o alıyor- Kimisi yer, kimi bakar
muş. Adama bin mark verip gerisini kendisi almış. Ali Hayat buysa üstü kalsın
Cengiz, bizim için beşer yüz Mark para harcamış zaten. Bu gidişle tuz da kokar
Bu parayı da özellikle kendisi de kabaktan nefret ettiği Hayat buysa üstü kalsın
için geri verdiğini söyledi.
Alamanya’dan ayrıldıktan üç gün sonra yine Sirkeci Parayı din edenler var
garındaydık. Selahattin bana: Baykuş gibi ötenler var
“Kardeş burada iş bulup çalışalım. Köyün diline Yanıp yanıp tütenler var
düşmeyelim. Güz gelene kadar burada kalalım.” dedi. Hayat buysa üstü kalsın
Bu teklif benim de aklıma yatmıştı. Eminönü’nde
bir arkadaşım vardı. Onu bulduk. Durumu anlattık. O Dürüstlük Kaf Dağı’ndadır
da bize bir inşaatta iş buldu. Ben zaten duvar ustasıy- Kim demiş dost bağındadır
dım, Selahattin de kalıpçıydı. Bir ay kadar çalıştık. Bir Zulüm altın çağındadır
gün malzeme bittiği için işten erken çıkmıştık. Eminö- Hayat buysa üstü kalsın
nü’ne gidip balık ekmek yiyelim dedik. Eminönü’nde
balık ekmeklerimizi yedikten sonra Beyazıt’a doğru yü- Köşe dönmek gaye olmuş
rümeye başladık. Tam üç katlı bir apartmanın önünden Ölçü; makam, paye olmuş
geçiyorduk ki Selahattin: Kul, şeytana üye olmuş
“Hay kökü kuruyasıca beni burada da mı buldun?” Hayat buysa üstü kalsın
dedi ve apartmana doğru hızla yürümeye başladı. Ben
ne oluyor diye anlamaya çalışırken bir de ne göreyim?
Akıl topal, kördür vicdan
Haramlarla şişkin cüzdan
Kaldırımdaki ağacın dibine su kabağı dikilmiş, o da üç
İdrâk fesat olmuş hazdan
katlı apartmanın çatısına kadar sarmıştı.
Hayat buysa üstü kalsın
Ben olanları anlamaya çalışırken bizim Kara Sela-
hattin belinden çakısını çıkarıp kabak köklerini kesme- Kula kulluk olmuş moda
ye başladı. Selahattin yine yapacağını yapmıştı. Her ne Zengine köşk, bize oda
kadar ona kızsam de ağzımı açmadım ama oradan he- Garibanı kimler tuta?
men uzaklaştık. Bir hafta sonra yine o sokaktan geçtiği- Hayat buysa üstü kalsın
mizde bir de baktık ki kadınlar toplanmış kuruyan ka-
bak köklerini temizliyorlardı. İkimiz de bıyık altından Güven vermez, yalan sözler
gülüyorduk ki kadınların arasından altı yedi yaşlarında Yokuşlar dik, uzak düzler
bir velet bizi göstererek: Köseleye dönmüş yüzler
“Mualla teyze senin kabakları kesenler bu adamlar- Hayat buysa üstü kalsın
dı.” demez mi?
Kadın bir çığlık attı arkasından ağzımıza yüzümüze Bir tarafta düzenbazlar
ettiği küfürler peş peşe geldi. O sırada diğer kadınlar da Öbür yanda kumarbazlar
ellerine ne geçtiyse bize atmaya başladılar. Biz de koş- Zemheriye döndü yazlar
maya başladık ama kadınlar attıkları taşlarla kafamızı, Hayat buysa üstü kalsın
gözümü yarmıştı. Can havliyle nasıl koştuysak nere-
deyse çatlayacakmışım. Kendime geldiğimde baktım Dost bildiğim yılan olmuş
ki Beyazıt Camiinin avlusundaydık. Eminönü’nden ne Hakikatler yalan olmuş
ara buraya gelmiştik, o yokuşu ne zaman çıkmıştık ben Yetim malı talan olmuş
bile anlayamadım. Su kabağı bizi Alamanya’dan kov- Hayat buysa üstü kalsın
durmuştu şimdi de neredeyse İstanbul’dan da kovdu-
racaktı.

10 Hayalı Kayalı Hakka Dayalı Dergi


Açıkkara 56 2 21 Ekim 2022

2 Zeynel Abidin Payas 2 Mustafa İmir

Çebiş Meselesi Aramız Berbat

Ben keserim diyen yok mu? ‘Devlet malı deniz yemeyen keriz’,
Kim kesecek bu çebişi ‘Parmağını yalar bal tutan’ deriz.
Bir çebiştir yahu çok mu? Hem dilde din, iman; hem haram yeriz
Kim kesecek bu çebişi? Sohbetimiz berbat soframız berbat

Cebinizde akrep mi var Siyaseten parça parça ayrıldık


Yoksa yerleriniz mi dar İtilip kakıldık ya da kayrıldık
Verilsin artık bir karar Karşıyı suçlayıp güya sıyrıldık
Kim kesecek bu çebişi? İlla taraf olduk, aramız berbat

Doktor Ömer Akın nerede Sanal ortamlarda çatan çatana


Başkan Mehmet Kalkan bir de Delilsiz desteksiz atan atana
Yem etmeyin beni kurda Bire bin yalanı katan katana
Kim kesecek bu çebişi? Basınımız berbat mecramız berbat

Yaşı olmuş zaten altmış Açgözlü muhalif sırada bekler


Ali Parlak ölmüş bitmiş Yangını körükler kuru dal ekler
Toktaş mezarına gitmiş Doğru işe bile bir ima yükler
Kim kesecek bu çebişi? İşimiz şüpheli, icramız berbat

Neredesin Durmuş Muhtar Yeteneksiz yandaş dolmuş kurumlar


Yakup saçlarını tarar Eskisinden beter olmuş durumlar
Erdal ancak oyun kurar Hele ipe sapa gelmez yorumlar
Kim kesecek bu çebişi? Önümüz karanlık çıramız berbat

Mahalle muhtarı Tuncay Siyaset ahlâkı rüşvete uygun


Hele biraz öteye kay Subaşında meşru görülür soygun
Gökyüzünde batmadan ay Öteki tarafa öfkemiz koygun
Kim kesecek bu çebişe? Kendi açtığımız yaramız berbat

Biriniz gösterin rıza Yoktur iktidarla muhalif farkı


Yeter çektiğiniz naza Muktedire akar avanta arkı
Bizim müdür Ali Rıza Böyle döner bizde siyaset çarkı
Kim kesecek bu çebişi? Karıştı akımız karamız berbat

Haydi gözleriniz aydın Yolsuzluk, yoksulluk, yasak buralı


Gürlüyor bak Mevlüt Aydın Gıdadan yakıta zamlar sıralı
Deli Cengiz niye caydın Piyasanın alt üst oldu kuralı
Kim kesecek bu çebişi? Altı sıfır attık paramız berbat

Deneye yanıla ömür tükettik


Evlattan toruna umut ilettik
İlk onda olmayı hep umut ettik
Ülkeler içinde sıramız berbat

Hayalı Kayalı Hakka Dayalı Dergi 11


Açıkkara 56 2 21 Ekim 2022

2 Hikmet Kızıl
Adını Vermek İstemediğim Şiirci İrfan
Şimdi burada ismini verip rencide etmek isteme- orijinal üzüm değil.
diğim İrfan adında bir arkadaşım vardı. En son benim tahammül mülküm yıkıldı. Çün-
Gerçi çok optimist bir cümle kurdum; çünkü dil kü bu adını vermek istemediğim Hülagu Han,
bilgisine vâkıf olanlar yüklemi “vardı” ile bitirince İrfan’ın şiirleri benim sayfamda benim paylaştık-
olayın görülen geçmiş zamanda vuk’u bulduğuna larımdan daha çoktu. Ben herhangi bir paylaşım
vehmedebilir. Bu ismi ile müsemmâ olmayan adını yaptığımda bu adını vermek istemediğim İrfan,
vermek istemediğim arkadaşım İrfân, -anladınız Türk edebiyatı için büyük ıstırap olacak yeni şiir-
siz onu- /Anlamayanlar için: Yani İrfan’ın kendi ler ile fecaat üstüne fecaat işliyordu. Bunu tâlâk- ı
adının anlamı ile herhangi bir yakınlığı yok. Hat- selâse ile sayfamdan çıkarıp çaktırmadan engelle-
ta İrfan’ın, irfan kelimesi ile neyin kast edildiğini dim.
hiç merak etmişliği dahi yoktur. Muhtemelen bir Bir yıl sonra, numaramı nereden bulmuşsa bu
aile büyüğünün, “Çocuğa İrfan adını verelim de şiir kasabı, bu edebiyat vandalı, bu ipini koparmış
belki irfanlı biri olur.” umuduyla kulağına ezanla ismi ile müsemmâ olmayan hasbelkader İrfan,
üç kere İrfan demişliği olmuş. Fakat bu adını ver- beni aradı ve kara haberi verdi:
mek istemediğim İrfan, irfandan zerre-i miskâl “Abi şiyir kitabım çıktı, adres verirsen sana da
feyz almamış. Hasbelkâder hatta lalettayin İrfan yollayayım çünkü bu şiir kitabını senin paylaşım-
olmuş yani.) bir ara gaflet anıma denk getirip Fa- larının altına yazdığım şiirler sayesinde çıkardım.”
cebook’tan arkadaşlık isteği yollamış ve ben de her Kendisine yurt dışına taşındığımı yurda döner-
nasıl olmuşsa kabul etmişim. Uzun lafın hülasası sem kendisinden mutlaka o şiyir kitabını alaca-
bu ismini vermek istemediğim İrfan, hangi payla- ğımı ifade ettiysem de ısrarla yurt dışına da gön-
şımı, postu, görse ilgili ilgisiz altına şerh düşerek: derebileceğini söyledi. Mecburen kendisine Orta
“Abi ben de bu konuyla ilgili kendi yazdığım bir Arjantin’deki adresimi verdim. Artık Arjantin
şiiri paylaşmak istiyorum.” deyip uzun ve mana- düşünsün ben yırttım şimdilik!
sız cümlelerden müteşekkil bir kamyon herzeyi Şu kapısında: “Yazar mı olmak istiyorsunuz, şair
postun altına boca ederdi! Zamanla anladım ki bu mi olacaksınız, bir kitap dosyanız mı var, hatta
lalettayin İrfan’ın her konuda yazdığı bir şiiri var! dosyanız yoksa dert etmeyin biz sizin adınıza ha-
Bir ara İrfan’ın sazanlık oranını ele verecek bir zırlarız, içeri buyurun.” yazan yayınevlerinden biri
konu seçtim ve uzun uzadıya “Arjantin arıcılığı- ismi ile tezat ismini vermek istemediğim İrfan’ın
nın sorunları” üzerine yazdığım bilimsel (!) bir şiyir kitabını basmış Türk edebiyatına büyük bir
paylaşım yaptım. Kader ağlarını örmüş ve İrfan’ın ıstırap daha eklemişti. Fakat ben o şiyir kitabını
halis muhlis öz hakiki, organik sazan olduğu or- Arjantin’e postalatarak hem Arjantin arıcılığına
taya çıkmıştı. Zirâ ismini hiç vermek istemediğim mütevazı bir katkı sunmuş hem de Türk edebiyatı-
bu İrfan o yazının altına da: nı bu kamburdan bir süre daha kurtarmıştım.
“Abi benim bu konuyla ilgili bir şiirim vardı.” Şimdi bu ismini vermek istemediğim İrfan maa-
deyip Arjantin arıcılığının sorunlarına şiir yazan lesef yeni bir şiyir kitabı daha bastırıyormuş. Bana
ilk ve son yerli ve milli sazan bir İrfan olduğunu da diyor ki: “Abi sayfanı kapatmasaydın ben daha
ispat etmişti. erken çıkarırdım ikinci kitabı.” Sayfamı kapattı-
“İrfancığım, Arjantin arıcılığı ile ilgili ne biliyor- ğımı sanıyor bu İrfan denilen İrfan... Yani neler
sun?” diye sorduğumda ise bu yerli ve milli sazan çektiğimi özetle anlattım. Bu garibe bu mübarek
İrfan: günde bir dua edin bari.
“Abi pek bir şey bilmiyorum ama yazıdan çok et- Sizi ismini vermek istemediğim bir İrfan’dan
kilendim, duygulandım, yazdım.” demişti. kurtarmışım. Az şey mi canım!
Yazdıklarına şiir diyorsak, hasbelkader adını
verip rencide etmek istemediğim İrfan yazdığı
herzeleri şiir sanıyor diye diyoruz yani. Bize kal-
sa İrfan bir manav ve ortaya saçtıkları ise şekilsiz
üzüm taneleri. Ama GDO’lu üzüm. Mısır şuru-
bundan üzüm, mercimek çorbasından üzüm. Asla
12 Hayalı Kayalı Hakka Dayalı Dergi
Açıkkara 56 2 21 Ekim 2022

2 M. Hanefi Yılmaz
Bir Cacık Olmaz
-Siyaset yaklaşıyor-

Erken gittin ama tekrar edeyim Maksat menfaatti anladım seni


Demiştim boş lafla bir katık olmaz Ne olur kandırma bu yolda beni
Şimdi ordan söyle ben de dinleyim Daha yeni yırttım beyaz kefeni
Bu kafayla senden bir cacık olmaz Benden sana dostum bir cacık olmaz

Nasihat etmiştim yapma siyaset Siyaseti senden önce bıraktım


Malı mülkü yedin bitti kifayet Nerde sahtekâr var ondan ıraktım
Aklına beynine eder sirayet Makamda mevkide senden kıyaktım
Bu kafayla senden bir cacık olmaz Benden sana dostum bir cacık olmaz

İnsan doymak bilmez arar sürekli Hep doğru söylerim sakın darılma
Meme kör dil sulu cimri yürekli Her yüze gülene varıp sarılma
Siyasette sanır benim gerekli Kirli siyasette hiç de yorulma
Bu kafayla senden bir cacık olmaz Benden sana dostum bir cacık olmaz

Sahte gülüşlere kimse inanmaz Ben sende bir ufuk göremiyorum


Yalaka sözlere bu nesil kanmaz Namert meydanına giremiyorum
Fakirin ocağı boş lafla yanmaz Sana bir tek umut veremiyorum
Bu kafayla senden bir cacık olmaz Benden sana dostum bir cacık olmaz

Köşe bucak dolmuş gayri hiç yer yok Bu yolda çok hatır çok para lazım
Katmerli sözlerden hiçbir eser yok Kimseler doymuyor çalıyor sazım
Herkes koltuğunda sana minder yok Gel vazgeç bu işten unutma yazım
Bu kafayla senden bir cacık olmaz Benden sana dostum bir cacık olmaz

Gel bu yaştan sonra sözümü dinle Ya herkese uyma ya toptan değiş


Siyaset dost olmuş şeytanla cinle Yakışmaz bunlara başını eğiş
Ben yaparım dersen imanla din’le Bugünkü siyaset çok berbat bir iş
Bu kafayla senden bir cacık olmaz Benden sana dostum bir cacık olmaz

Siyasete ömrün çok çabuk dalmış Dinlersen sözlerim sana bal petek
Vaatler fos çıkmış ruhun daralmış Yetmişinden sonra öpme el etek
Fırsat kaçıp gitmiş kuru laf kalmış Şu sinsi siyaset en büyük kötek
Bu kafayla senden bir cacık olmaz Böyle bir sistemden bir cacık olmaz

Sense doymamışsın bildiğin halde Ahret kapısına çabuk yürüdün


Hiçbir makam vermez sana bu belde Kefenle toğrağa kabre büründün
Kazanma şansın yok hem de bu ilde Kimse bilmez orda nasıl göründün
Bu kafayla senden bir cacık olmaz Ruhlar derse bundan bir cacık olmaz

İltifatlar cıvık hiç yakışmıyor Dilerim Mevlâ’dan affetsin seni


Sözlerle amelin çok akışmıyor Ötede görürsen tanıma beni
Gözlerin merdane hiç bakışmıyor Makam şöhret para burda kuş yemi
Bu kafayla senden bir cacık olmaz Benden şüphe etme bir cacık olmaz

Bir ihtiyaç var mı gittin sormadan Âh be Yılmaz! Sakın kalemi kırma


Çekildin sessizce kendin yormadan Yüz bin defa düşün yanlışta durma
Vazgeçmedin burda hayal kurmadan Siyasetten sakın hayaller kurma
Bu kafayla senden bir cacık olmaz Herşeyin toplasam bir cacık olmaz
Deniz derya olsan bir cacık olmaz

Hayalı Kayalı Hakka Dayalı Dergi 13


Açıkkara 56 2 21 Ekim 2022

2 Mehmet Pektaş
Alavere Dalavere

Kopuk Hüseyin ile Kopuk Mehmet isimli iki mail’in çoluğu, çocuğu, kimsesi olmadığı için evi
kardeş kendi memleketlerinde tutunamayınca ocağı kapandı. Bu iki kardeşi onun evine yerleşti-
yeni yerler görmek ve yeni bir yurt edinmek ama- relim. Hacı İsmail’in emendeki iki dönüm bağını
cıyla yollara düştüler. Her nereye gittilerse hüsnü- da bunlar işlesin. Böylece bu garipler de yurt yuva
kabul göremediklerinden epeyce bir vilayet, kaza kursunlar.”
ve köy gezdiler. Sonunda iki kardeşin yolu Üzümlü Köylülerden birisi itiraz etti.
köyüne düştü. Bu köy bağlık, bahçelik bir köydü. “Ne idüğü belirsiz adamları köye sokmak mü-
Köyün insanları da misafirperver ve cana yakın nasip değildir. Asker kaçağı mı hapis kaçağı mı
insanlardı. Bu iki kardeş ilk gece köy odasında mi- yoksa başka bir şey mi bilen de yok. Bence yarın
safir edildiler. gönderelim gitsinler, nereye giderlerse.”
Akşam yemekten sonra çaylar içilirken köyün Ancak diğer köylüler muhtarın teklifine sıcak
muhtarı onlara merakla sordu. bakıyorlardı.
“Ağalar nerden gelir nereye gidersiniz? Kimsi- “İki kuş bir çalıya sinmiş. Bırakın muhtarın de-
niz, necisiniz, ne iş yaparsınız?” diği gibi yurt yuva kursunlar. Zaten bir yaramaz-
İki kardeş birbirlerine baktılar. Zira verecekleri lıkları varsa muhtar sorar soruşturur. Candarma
doğru dürüst bir cevapları da yoktu. İki kardeşin da gelir alır gider.”
niyeti bu köyde üç beş gün eğleşip yola devam et- Sonunda herkes ikna oldu ve sabah muhtar bu
mekti. Nereden geldikleri belli olmadığı gibi nere- kararı iki kardeşe açıkladı. Üzümlü’nün havası,
ye gideceklerini de bilmiyorlardı. İkisinin de namı suyu ama en çok da üzümleri iki kardeşi cezbet-
adı üstünde Kopuk Hüseyin ile Kopuk Mehmet’ti. mişti. Bu teklifi seve seve kabul ettiler. Hacı İsma-
Sonunda büyük kardeş Kopuk Hüseyin cevap il’in evini iyi kötü tamir edip buraya yerleştiler.
verdi: Muhtarın gösterdiği bağda köylüler gibi çalışmaya
“Ağalar biz gariban iki kardeşiz. Kayseri taraf- başladılar.
larındanız. Anamız bizi doğururken ölmüş. Ba- Bağ bozumu zamanı gelmişti. Bu köyün sakin-
bamız Ahmet Efendi de bir depremde ölünce bizi leri ürettikleri üzümlerden pekmez, şıra, sirke,
amcamız büyüttü. Lakin yaşımız ilerleyip kendi- pestil yaptıkları gibi bir kısmını da kuruturlardı.
mize ev bark kurmamız gerektiğinde babamızın Ancak köylüler bu ürünleri pazarda satmayı bil-
malına çöken amcamız bizi köyden kovdu. Amca- mezler ne üretirlerse kendileri tükettikleri gibi ol-
mız zengin olduğu için köylü de ondan yana tavır mayan eşe dosta dağıtırlardı.
aldılar. Biz de iki kardeş düştük yollara. O köy se- İki kardeş kolları sıvayıp etraftan gördükleri ka-
nin bu köy benim gezer dururuz. Aslına bakılırsa darıyla birer küp sirke kurdular. Sirkesinin oldu-
nerden geliriz, nereye gideriz biz de bilmeyiz. Ka- ğuna kanaat getiren Kopuk Hüseyin bir gün kar-
der rüzgârı bizi bu köye getirdiği için buradayız. deşine:
Yarın nerede oluruz Allah bilir.” “Bu sirke bana çok. Ben sirkemi pazara çıkarıp
Köyün muhtarı merhametli bir adamdı. Onla- satacağım. Bu iş tutarsa bir iki seneye kalmaz kö-
rın haline acıdı. Kafasında bir plan yaptı ama bunu yün tamamını satın alırım.” dedi.
kendi adamlarıyla konuşmadan onlara açmadı. Bu sözler Kopuk Mehmet’in de iştahını kabart-
“Sabah ola hayrola, şimdilik dinlenin sabah bir mıştı. İki kardeş, köylülerden emanet bir eşek bu-
hal çaresi buluruz.” dedi ve oradaki köylülere işaret lup birer testi sirkeyle pazara yollandılar. Kopuk
ederek iki kardeşi dinlenmeleri için yalnız bıraktı. Hüseyin’in üzerinde 25 kuruş vardı, ancak kardeşi
Odadan çıkan köylüler muhtara sordular: Kopuk Mehmet’te metelik yoktu.
“Hayırdır muhtar adamlar için bir şeyler düşü- İki kardeş pazar yerine vardıklarında bir ağacın
nür gibisin. Kafandan neler geçiyor?” gölgesine çömeldiler. Siftah bile edemeden öğlen
Muhtar: olmuştu. Kopuk Hüseyin, tabakasından bir cigara
“Ben derim ki bu insanlar zararsız, gariban in- çıkarıp telledikten sonra cebindeki 25 kuruşu kar-
sanlara benziyor. Madem amcaları mallarına el deşine uzattı:
koyup bunları köyden kovmuş biz de onlara kucak “Bizim oğlan şu maşrapayı doldur da sirkenin
açalım. Biliyorsunuz geçen gün vefat eden Hacı İs- tadına bakayım.” dedi.

14 Hayalı Kayalı Hakka Dayalı Dergi


Açıkkara 56 2 21 Ekim 2022
Kardeşi Kopuk Mehmet, parayı almayacak ol- Ürünler ortalığa saçıldı. Derken ortalık bir karıştı
muşsa da ağabeyinin ısrarı baskın geldi ve alıp ki sormayın. Zabıtası, zaptiyesi, candarması olayı
cebine indirdi. Kopuk Hüseyin de dolu maşrapa- zor yatıştırdı. Candarma iki kardeşi yakalayıp ne-
yı kafasına dikti. Çenesinden akan sirkeyi koluyla zarete tıktı ve bunlara iyi bir dayak attı. İşin aslı
silerken Kopuk Mehmet, kasketini arkaya doğru sonradan anlaşıldı. Meğer bizimkiler sirke yapı-
kanırttı: yoruz derken bilmezliğe şarap yapmışlardı. An-
“Ede böyle olmadı. Ben siftah ettim, sen etme- cak uyanıklık edecekler ya testileri yarım doldu-
din, al şu parayı. Ben de senin sirkenin tadına ba- rup geri kalan kısmına yolda dereden su çektikleri
kayım.” dedi. için şarap tesirini yavaş yavaş göstermişti. Bereket
Bu defa Kopuk Hüseyin parayı almayacak oldu. versin pazarcılar şikâyetçi olmayınca nezaretten
Kopuk Mehmet, yemin billah parayı ağabeyinin kurtulup salıverildiler. Ancak dışarı çıktıklarında
koynuna soktu. Kopuk Hüseyin, önündeki küpten baktılar ki emanet aldıkları eşeğin yerinde yeller
bir maşrapa doldurup kardeşine uzattı. esiyor. Yayan yapıldak köyün yolunu tuttular. Köye
Biraz sonra Kopuk Hüseyin yalanmaya başladı: varıp dayağın ve yorgunluğun üzerine iyi bir uyku
“Ülen Mehmet senin sirke bayağı eyiymiş. Bir çektikten sonra hesap görmek için oturdular. Ön-
tas daha doldur hele.” lerinde 25 kuruş…
Kopuk Mehmet, bu işe biraz bozulmuştu: Kopuk Hüseyin:
“Ede, satmaya getirdik. Tadına baktın ya işte…” “Bizim oğlan ben bu ticaretten bir şey anlama-
diye itiraz etti. dım. Gittim, cebimde 25 kuruş, geldim cebimde 25
Kopuk Hüseyin kasılarak: kuruş. Yediğim sopa, çaldırdığımız eşek de caba-
“Parasıynan değimi gadasını aldığım. Tut şunu.” sı.”
deyip biraz önce Mehmet’ten aldığı 25 kuruşu tek- Kopuk Mehmet:
rar ona verdi. “Valla ben de anlamadım. Koca testiyi sattım,
Mehmet, maşrapayı doldurup Kopuk Hüseyin’e tek kuruş kazanamadım. Bu testinin parasını ve-
uzattı. Kopuk Hüseyin, yine sirkeyi bir dikişte içti. receksin. Alayını sen içtin.”
Mehmet, boşalan bardağı Kopuk Hüseyin’in elin- Verirdin, vermezdin derken iki kardeş bir kav-
den aldı. 25 kuruşu Kopuk Hüseyin’in önüne attı: gaya tutuştular. Konu komşu gelmese kan çıkacak-
“Sen de doldur.” dedi. tı. Bu olay üzerine Kopuk Mehmet köyü terk etti.
Doldur, boşalt, doldur, boşalt… 25 kuruş arala- Kopuk Hüseyin, köyden bir kızla evlenip oraya te-
rında dönüp durdu. Her tastan sonra biraz daha melli yerleşti, çora çocuğa karıştı.
yayıldılar, ağızları yüzleri kaydı. Kasketleri bir Bu olay Kopuk Hüseyin ailesinin ilk ticari giri-
yana, kuşakları bir yana gitti. İkindine doğru tes- şimi olarak kayda geçmişti. Zira Kopuk Hüseyin’in
tiler boşalmış her ikisi de ağacın altına boylu bo- oğlu Ahmet Efendi’nin girişimci ruhu babasından
yunca kösülmüştü. geliyordu. Ahmet Efendi, köyde sevilen sayılan bi-
Malını satıp öteberisini eşeğine saran yerden riydi… Hatta bir dönem muhtarlık bile yapmıştı.
bitme uyanık bir köylü bunların altındaki çula göz O sıralar, Üzümlü’nün komşu köylerle arazi da-
dikti: vaları başladığından Ahmet Efendi azalarla birlik-
“Ağalar şöyle bir doğrulun da altınızdakini ala- te Ankara’nın yolunu tutmuştu. Otobüs bir tesiste
yım.” diyerek iki kardeşin altında kalan çula el attı. mola verdi. Lokantanın harıl harıl işlediğini gören
Kopuk Mehmet, toparlanıp kalkacak olsa da Ahmet Efendi’nin ticaret damarı kabarmıştı. Kö-
ayağa kalktığı gibi kendini yerde buldu. Bir daha yün arazi davasını falan unutmuştu. Aslında unut-
yeltendi kalkmaya ama yine yere kapaklandı. Bu mamıştı, parayı bastırıp hem köyün arazisini hem
defa Kopuk Hüseyin yekindi kalkmaya, o da aynı de davalık araziyi alacak ve böylece hemen köşeyi
şekil kıçının üstüne düştü. İki izbandut, güç bela dönecekti.
birbirlerine dayanarak ayağa kalkabildiler. Kopuk İşletmecilerle ayaküstü görüşüp hemen kafasın-
Hüseyin sallana sallana: dan planı projeyi yapmıştı. O da yol üstüne bir lo-
“Heyyt var mı ulan bana yan bakan!” diye bastı kanta açmaya karar verdi. Azaları orada bıraktığı
narayı. gibi gerisin geriye köye döndü. Delibozuk kayın-
Kopuk Mehmet de oturaklı bir küfür savurup biraderine fikrini açmış, o da balıklama atlamıştı.
altlarından çullarını almaya uğraşan köylünün Büyük oynayacaklar, büyük kazanacaklardı. El-
burnunun üstüne sumsuğu indirdi. Adam, yum- lerinde avuçlarında ne varsa satıp savdılar, bu işe
ruğu yediği gibi havalanıp bir pazarcının tablası- yatırdılar.
nın üstüne kondu. Adamın tablası ters yüz oldu. Ahmet Efendi takım elbiseyi çekip kasaya otur-
Hayalı Kayalı Hakka Dayalı Dergi 15
Açıkkara 56 2 21 Ekim 2022
muş, kayınbiraderi de ortalıkta, Ahmet Efendi ne kucaklamak istemişti ama ticaret ona akraba ile
derse ona koşturuyordu. İlk günler yoldan vızır iş yapmamayı da öğretmişti. Ancak yeğenine bir
vızır işleyen arabaları seyretmekle geçmişti. Tesis- şans vermeliydi. Kendisini ifşa etmediğine göre bu
te tek bir otobüs bile durmuyordu. Ahmet Efendi, ticarette akrabalık değil iş ortaklığının hükümleri
baktı böyle olmayacak, gelene geçene buyur çek- geçerli olurdu. Kopuk Mehmet, yıllardır içinde yer
sin diye kayınbiraderini yola dikti. Zavallı kaç defa eden 25 kuruşu kurtarmış olmaktan da çok mem-
ezilmekten kıl payı kurtulmuştu. İşin raconunu nun, anlaşmayı imzaladı. Anlaşmaya göre o fir-
sonradan öğrendiler. Zira işletmeciler, otobüsler manın otobüsleri Ahmet Efendi’nin lokantasında
kendi tesislerinde mola versin diye otobüs firma- mola verecek, onlar da belirlenen parayı ay sonun-
sına para ödüyordu. Bizimkiler bu defa firmaların da firmaya vereceklerdi.
kapısını çaldılar. Ellerindekini tesise yatırdıkla- Otobüsler lokantada durmaya başlayınca ortalık
rından firmaların istedikleri parayı verememişler- şenlenmişti. Şen ortakların keyfine diyecek yoktu.
di tabii. Sonunda Kopukoğlu Turizm adında bir Ancak ay sonu gelip hesap görülünce ellerinde hiç-
firma anlaşmak amacıyla Ahmet Efendi’yi firma bir şey kalmamıştı. Birkaç ay sıfıra sıfır çıktıktan
merkezine çağırdı. Ahmet Efendi komşu vilayet- sonra bu işin böyle olmayacağını anladılar. Ek ge-
te bulunan firma merkezine gittiğinde onu patron lir bulmak zorundaydılar. İşe tuvaletten başladılar.
Mehmet Bey ile görüştürdüler. Ahmet Efendi yaz dedi kayınbiraderine:
Mehmet Bey yaşlı ama dinç bir adamdı. Ahmet “Küçük 15, büyük 20, peçete 5, kolonya 10... Çay
Efendi’yi iyice bir süzdükten sonra: 30, çorba 65… Kuru, pilav 95...”
“Nerelisin?” diye sordu. Yeni tarifeyle de bir ay geçti. Bu defa ellerinde üç
Ahmet Efendi: beş kuruş kalmıştı. Ama attıkları taş, ürküttükleri
“Üzümlü’denim.” kurbağaya değmiyordu.
Ahmet Efendi koltuğunda geriye yaslandı. Ahmet Efendi yine çekti bir köşeye kayınbira-
“Kimlerdensin?” derini:
Ahmet Efendi biraz utana sıkıla: “Bu böyle olmayacak, abdestle namazı da para-
“Kopuk Hüseyin’in oğluyum.” diye cevap verdi. lı yapalım. Abdest 10, namazlardan rekât başına 2
Mehmet Bey önünde duran bilet koçanını eline lira.”
aldı. Evirdi, çevirdi ve Ahmet Efendi’ye uzattı. Şen ortakların planı ilk günler işler gibi olmuştu
“Oku bakalım bizim firmanın adı neymiş?” ama sonrasında vatandaş tuvalet ihtiyacı için te-
O zamana kadar hiç dikkatini çekmeyen bu sisin arka taraflarına dolanmaya, duvar diplerine
isim onu birden heyecanlandırmıştı. Mehmet Bey gitmeye başlamıştı. Namaz için kimisi teyemmüm
devam etti. almış, kimisi otobüsteki suyu kullanmış; sağa sola
“Babanız sağ mı?” durmuştu. Sonunda Ahmet Efendi ve kayınbira-
“Sağ.” deri topu dikip dükkânın kapısına kilidi vurdu.
“Peki köyde babanızdan başka kiminiz var ak- Vurdu vurmasına ama ticaret sevdasından da vaz-
raba olarak?” geçmediler. İyi kötü lokantacılığı öğrenmişlerdi.
Ahmet Efendi bu sorular karşısında şaşırmıştı. Kayınbirader de yemek yapmayı öğrenmişti. Bu
“Baba tarafından kimse yok anne tarafımdan defa ikisi birlikte şehir içinde bir lokanta açma-
akrabalarımız var.” ya karar verdiler. Memlekette yeni yeni self servis
“Peki babanın kardeşi falan yok muymuş?” meşhur olmaya başlamıştı. Şen ortaklar da önceki
Bu soru Ahmet Efendi’nin aklını başına getir- işlerinde elemandan çok çektiklerinden self servis
meye yetmişti. yapmaya karar verdiler.
“Yoksa siz amcam Kopuk Mehmet misiniz? Ba- İlk müşteriler yemeklerini kendileri alıp karın-
bamla sirke satacağım diye kavga eden ve köyü larını doyurduktan sonra hesabı ödemek için ka-
terk eden amcam Kopuk Mehmet?” saya yani Ahmet Efendi’ye geldiler. Ahmet Efendi
Mehmet Bey gülümsedi ama renk vermedi. adamlara ters ters bakıp:
“İsim benzerliği olmalı. Madem bu kadar isim “Nereye gidiyorsunuz? Hele şu boş tabakları kal-
benzerliği var o zaman bu anlaşmayı imzalayalım. dırın, masanızı silin. Burası self servis.” diye çıkış-
Yalnız 25 kuruşunu önden alırım ona göre.” dedi. tı.
Ahmet Efendi, Kopuk Mehmet’in bu şartına bir Müşteriler, gönüllü gönülsüz boşalan tabakları-
anlam veremese de cepkeninden bir 25 kuruşluk nı arka taraftaki mutfağa götürdüler. Yine kasaya
çıkardı. Ahmet Efendi, bozukluğu amcasına uza- gelip hesabı istediler.
tırken amcası da aslında ayağa kalkıp yeğenini Ahmet Efendi ters ters baktı:
16 Hayalı Kayalı Hakka Dayalı Dergi
Açıkkara 56 2 21 Ekim 2022
“Bulaşıklarınızı yıkadınız mı?” diye sordu.
Adamlar:
2 Hacı Musa Tuncer
“Ne bulaşığı ağa?” deyince Ahmet Efendi:
“Burası self servis beyler, gidin bulaşığınızı yı- Allah Muhafaza
kayın hesap ondan sonra…” diye çıkıştı.
Adamlar da self servisi bilmediklerinden her-
halde böyle olacak deyip bulaşıklarını da yıka-
Zıvanadan çıktı bu han’fendiler
dılar. Yıkadılar ama lokantaya da bir daha ayak Heriflerle her gün nizah ederler
basmadılar. Bizimkilere has self servis uygulaması Susmakla yetinir beyefendiler
yüzünden dükkâna bir gelen bir daha gelmez ol- Atalar bir görse acep ne derler?
muştu. Bu macera kısa sürede sona erdi.
Yeni işe yatıracak sermayeleri yoktu. Tencerenin Evlenince oldu bütün olanlar
de kaynaması lazımdı. Ahmet Efendi bu defa ba- Gün güne tersine döndü planlar
lonculuğa başladı. Torunu Alican ile birlikte parka
gidiyor, onun eline bir balon verip parkı turlama-
Tövbe iflah olmaz bizim oğlanlar
sını istiyordu. Torun Alican’ın elimdeki balonu Her ay inleyerek taksit öderler
gören çocuklar, annelerinden babalarından balon
istiyordu. Çoğu zaman çocukların balon için ağla- Yerinde lâzımsa alıp verseler
dıkları da oluyordu. O zaman Ahmet Efendi direk Erkeği lüzumsuz işler hörseler
balonun fiyatını yükseltiyordu. Normal zamanda Birinin evinde bir şey görseler
3-5 liraya sattığı balona, 15-20 lira fiyat çekiyordu. “Biz de alak” diye kafa diderler
Aileler de mecburen bu fiyata almak zorunda ka-
lıyordu balonu. Alican’ın diğer görevi ise Ahmet
Efendi’nin sattığı balonları patlatmaktı. Parkta Diyeceğim hepsi ayrı bir tevir
paranın kokusunu alan başka baloncular da türe- Hep alttan alırsın yapaman zavır
yince bunlara yine yol göründü. Bu iş de böylece Bu nasıl zamane bu nasıl devir?
noktalanmış oldu. Annacına geçip tavır güderler
Ahmet Efendi’nin torunu Alican ilkokulda ko-
operatifçilik koluna girmişti. Öğretmen teneffüs- Eşyanın kenarı solsa atılır
lerde ona kantinde satış yaptırıyordu. Alican da
ta o zamanlardan ileride kantinci olmayı kafaya
Saray koltuğunda köşkte yatılır
koymuştu. Bu yüzden onun da ilk ticari girişimi Kolda bilezikler, alyans satılır
kantincilik oldu. Kantin ihalelerinden birine girdi, Kapının önüne konur sedirler
kim kaç veriyorsa iki katını verip ihaleyi aldı. Kısa
sürede köşeyi döneceğimden emindi. Aile geleneği Azâbî yaranmaz her şeyi alsa
bozulmadı, evdeki hesap yine çarşıya uymadı. Ay Bir daha “tövbeler” zır bekâr kalsa
sonu hesabı çıkardığında cebinde olması gereken Allah muhafaza bir terslik olsa
bol sıfırlı rakamın başında eksi vardı. Hemen fi-
yatları yukarı yönlü güncelledi. Su 5, çay 10, biskü-
Parmakla gösterip “herif bu!..” derler
vi 15, tost 35… O fiyatları yükseltince öğrenciler
azıklarını evden getirmeye başladı. Hatta öğren-
ciler arasında korsan kantinciler türedi. Çantasını
BİM’den, A101’den dolduranlar okulda kaçak satış
yapıyorlardı. Alican sene sonunu zor getirip kan-
tin işini de boşladı.
Alican şimdi amcaoğluyla yeni bir işe girmek
üzere. Pazarda don atlet satacaklar. Satışları kam-
panyalı olacak: 2 al 3 öde. İlk başlarda bu kampan-
ya olayı Alican’ın aklıma yatmadı ama amcaoğlu
“İkinin parasını veren üçün parasını da verir em-
mioğlu.” dedi. Düşündü amcasının oğlu haklıydı.
Alican ticareti öğrenmeye başlamıştı.

Hayalı Kayalı Hakka Dayalı Dergi 17


Açıkkara 56 2 21 Ekim 2022

2 Erdoğan Öner 2 Leyla Yıldırım (Leylican)

Tarla Yaş Hınıklı (Sümüklü)

Beygirleri koştum, bidere gittim Daha dün kolların meşindi meşin


Hava sıcak, her yer kuru, tarla yaş Ne tez adam oldun ula hınıklı
Başladım ekmeye, evleği tuttum Sana bir kaç lafla cevabım peşin
Hava sıcak, her yer kuru, tarla yaş Ne tez adam oldun ula hınıklı

Dağlara bakarım, dağlar yemyeşil Tecrübeniz kaç sandalye eskitti


Gölgede yatıyor it, mışıl mışıl Senin gibileri çok geldi gitti
Tarlaya su gelmiş,yer ışıl ışıl Seni hangi hain meydana yitti
Hava sıcak, her yer kuru, tarla yaş Ne tez adam oldun ula hınıklı

Nere adım atsam ora çöküyor Hani derler “sel gider de kum kalır”
Zannettim, tarladan pınar çıkıyor Herkes toplumunda yerini alır
Arpa, buğdayını herkes ekiyor Gün gelir yanında sülalen olur
Hava sıcak, her yer kuru, tarla yaş Ne tez adam oldun ula hınıklı

Konuya komşuya danıştım akıl Az yer tutmak ile ahkâm kesilmez


Bana diyorlar ki kenara çekil Olgun insan yel önünde kasılmaz
Bu nasıl işkence, bu nasıl şekil Yeri gelir her lafa da susulmaz
Hava sıcak, her yer kuru, tarla yaş Ne tez adam oldun ula hınıklı

Asfalta yumurta koysan pişerdi Siyaset dediğin ikindi günü


Bir gün, beş gün değil yosun yeşerdi Kaç şah, kral tattı geçici ünü
Yağmur yağsa her tarafa düşerdi İnsan olmak işin en asıl yönü
Hava sıcak, her yer kuru, tarla yaş Ne tez adam oldun ula hınıklı

Bugün bu tarlada yatarım dedim Bu ince ayarı oku ve anla


Eve gitmem, nöbet tutarım dedim İşimiz yok bizim sapla samanla
Yaparım, deliden beterim dedim Aklın başa gelir belki zamanla
Hava sıcak, her yer kuru, tarla yaş Ne tez adam oldun ula hınıklı

Geveri çeviren kimin çocuğu


Yakalarsam kuracağım pöcüğü
Bana mıdır tarlaya mı gıcığı
Hava sıcak, her yer kuru, tarla yaş

Kimin yaptığını kör bekçi görmüş


Her gece her gece suyu döndermiş
Vakâri’ye şaka yapayım dermiş
Hava sıcak, her yer kuru, tarla yaş

18 Hayalı Kayalı Hakka Dayalı Dergi


Açıkkara 56 2 21 Ekim 2022

2 Köksal Cengiz (Niyazkâr) 2 Celil Çınkır (Delibal)

Sahip Çık Herifin

Ferasetle her hileyi görürsün, Yarım saatte bir, tuvalet için


Hakk(ın) olanlara sahip çık halkım! Yekinmesi uyutmuyor herifin
Titreyip, silkinip Hakk’a yürürsün, Dişlerini sıkıp çıkan seslerle
Hakk(ın) olanlara sahip çık halkım! Ikınması uyutmuyor herifin

Her daim hatırla şanlı soyunu, Kimsede yok ruhundaki fantezi


Olma yabanların uysal koyunu, Çözemez huyunu doçentlik tezi
Boşa çıkar bin bir türlü oyunu Kanaldan kanala yaparak gezi
Hakk(ın) olanlara sahip çık halkım! Bakınması uyutmuyor herifin

Cem olup fitneye karşı durasın, Götürdükçe doymam sanan hislerle


Zalimden, zorbadan hesap sorasın, Patlak mısır, kuru üzüm, cipslerle
İnancınla menziline varasın, Takma dişlerinden çıkan seslerle
Hakk(ın) olanlara sahip çık halkım! Tıkınması uyutmuyor herifin

Yetmedi mi bunca gaflet uykusu? Mutluluk düşlerken hâliyle bana


Hüzünle çalıyor ricat borusu! Mevlâ gam çektirir, deliyle bana
Kıyama kaldırsın Allah korkusu, Gecenin bir vakti eliyle bana
Hakk(ın) olanlara sahip çık halkım! Dokunması uyutmuyor herifin

Hesabı iyi yap zaman dolmadan, Hastayım diyorum, tınlamıyor hiç


Daha beter günler seni bulmadan, Adam kırk altılık, anlamıyor hiç
Aklını toparla çok geç olmadan, Yorgunluk, argınlık dinlemiyor hiç
Hakk(ın) olanlara sahip çık halkım! Kerkinmesi uyutmuyor herifin

Kalmadı ne dinî ne milli değer, Umudumu kestim Delibal gayrı


Sen binek olursan vururlar eğer, Sözün, nasihatin olmuyor hayrı
Her gün bir it gelir üstüne siğer, Gecenin üçünde hastalık tavrı
Hakk(ın) olanlara sahip çık halkım! Takınması uyutmuyor herifin

Bedenden ruhuma sıçramış yara, *Ayniyle vaki olan bir olayın Delibal’cası
Bir Lokman çıkar mı yaramı sara?
Vallahi can gelir can Niyazkâr’a,
Hakk(ın) olanlara sahip çık halkım!

Hayalı Kayalı Hakka Dayalı Dergi 19


Açıkkara 56 2 21 Ekim 2022

2 Osman Gazi Turaç 2 Ercan Sağlam

Meşin Palto Mersiyesi Kaçak Dövüş (Raunt 1)

Yoldan çıkan şairlerin şaşkını İşte gardımı aldım; işte karşında sesim
Yazlık giyip yola çıkar kış günü Ne sen ne de başkası beni tehdit edemez
Ham hayalle süslüyorken köşkünü Direnir baş ederim; kuvvetlidir nefesim
Aniden önüne çıktı bu palto Kimseler otağıma sulh olmadan gidemez
Duvarda bir garip duruşu vardı Acımazsan küserim, elinden ne gelirse yap
Yüzüne bakınca bir hüzün sardı
Kimsenin yardımına ihtiyacım yok benim
Anladım sırtımda gezmekmiş derdi
Giy diye boynunu büktü bu palto O halde söz kuşanıp şiir kılıcını kap
Ben ki söz ustasıyım, ben bekleyenlerdenim
Hafta ayı aylar yılı izlemiş
Derdini ceketten bile gizlemiş Gözlüğümün ardından bakışıma kanıp da
Yıllarca dolapta yolum gözlemiş Sana yalvardığımı sanıyorsun, eyvallah
Sırtımda gözyaşı döktü bu palto Bu hastalık türüne sanrı deniyor tıpta
Hiç affetmem; aklını alırım evelallah
Dış derisi aslan içi samurdan
Korudu çok şükür yaşta çamurdan Benim sözüm senettir, şiirimin tümü çek
Sağ salim çekerim giderim burdan Bir mayın nasıl patlar öyle patlar hepsi de
Nasibi peşine taktı bu palto Belki sana temmuzun sıcağında gelecek
Cümleleri tartarak sunacağım tepside
Herkese her sabah gülücük saçar
Kar yağsa dışarda gülümser geçer
Benim kelimelerim tükenmez bir iç deniz
Doluyu parçalar buzları biçer
Güneşi içine çekti bu palto Gözümün kararması yaşlanmaktan dolayı
Olur olmaz her kalem oynatandır dengesiz
Bir kez bakanların aklını deşti Daha da üstelersen basacağım kalayı
Leydi Diana’nın kürküne eşti
Laleli’de Ruslar peşine düştü Sana göre daralmış, sinmiş olabilirim
Görenin içini yaktı bu palto Gömleğimin yakası kirlenmiş olabilir
Beni fazla kızdırma bir gün çıkıp gelirim
Gücenmedi soruşandan sorandan Karşına çıktığımda neylersin Allah bilir
Daha sadık oldu yardan yarandan
Çok şükür korudu kardan borandan Ne mavzeri kuşanır ne sana sataşırım
Sırtımda hem vardı yoktu bu palto Hatırımı sayarsan o senin büyüklüğün
Beni üstad sayanı omuzumda taşırım
Gözüm seçemezken karayı aktan Ayağının altını, üstü yaparım göğün
Kesmedim umudu bir vakit haktan
Miras kaldı bana Şaban Bıyık’dan
Ne bol geldi ne de sıktı bu palto Her çıkan fırtınada yalakalık etseydim
Üstüme devrilecek sandaldan kaçamazdım
Turaç kârı var yükleme kediye Ben gömleği üstüme besmele çekip giydim
Sakın düzme nadanlara methiye Bunları hep bahtiyar olasın diye yazdım
Bergamalı Mustafa’dan hediye
Paltolar içinde tekti bu palto

20 Hayalı Kayalı Hakka Dayalı Dergi

You might also like