Professional Documents
Culture Documents
6970-Achiqqara-Xeyali Qayali Heqqe Dayali Dergi-56 Sayi-Ekim - Tayyib Atmaca-2022-20s
6970-Achiqqara-Xeyali Qayali Heqqe Dayali Dergi-56 Sayi-Ekim - Tayyib Atmaca-2022-20s
A ç ı k k a r a
Hayâlı Kayalı Hakka Dayalı Dergi
Yapımcı 2 Tayyib Atmaca Yönetmen 2 Mehmet Pektaş
Set Amiri 2:Halit Yıldırım Afiş 2 Tayyib Atmaca
Muhabbet Adresi: Onikişubat Belediyesi Kültür Müdürlüğü Kahramanmaraş
Sesleşme: 0535 391 92 50 Dükkân: www.acikkara.com e-mektup: acikkaradergi@gmail.com
56. Sayı Ekim 2022 ISSN-0106417 (edergi)
2 Tacettin Şimşek
Karizmam Yerle Bir
Yaptırdım far gırank debraj halatı Kimi sevgi ekip saygı görmemiş.
Ejderha egzozu kartal kanatı Kimi dikeninden gülü dermemiş.
Bir kamyon yük sırtlar seyret sanatı Kimisine ölüm de ders vermemiş,
Rampada kamburu pekti aslanım Gerçeğe gözünü yummuş erenler.
2 Halit Yıldırım
Su Kabağı
61’de bir Almanya furyası başlamıştı memle- “Ağalar bu gece üçer bin mark verirseniz sizi ilk
kette. Radyodaki acanslarda söylediklerine göre gidecek kafileye yazdırırım. Zaten müracaatınız
70’lere kadar giden işçilerin sayısı aileleriyle birlik- olduğu için başka bir evraka gerek yok. Beko size
te 900 bini bulmuş. Biz Alamanya’ya gitmeyenler birer paşaport çıkaracak. Yarın bu işi halledin. Pa-
ise köyümüzden ilk kafile ile gidenlerin akıbetini şaportlar hazır olunca üç gün içinde Alaman kon-
merak ediyorduk. Bir yıl sonra başlarında tüy- solosluğundan işçi vizesi alacağım. Sonra ben de
lü şapkalar, ayaklarında iskarpinler, sırtlarında sizinle birlikte trenle Münih’e gideceğiz.”
büyük kareli kocaman yakalı Alaman ceketleri, Köyden çıkmıştık bir kere yapacak bir şey yok-
altlarında Alaman pantulları, omuzlarında asılı tu. Kuzu kuzu paraları teslim ettik. Adam hesabı
teyipler ile ilk izne geldiklerinde bize sanki uzay- da bize yıkıp Beko ile beraber çıktı gitti. Biz de üç
dan gelmiş gibi görünmüşlerdi. Cepleri para do- arkadaş otele döndük. Adamdan ne senet almıştık
luydu. Bir anda direktör almışlar, tarlalarına tarla ne sepet. İçimden Allah vere de dolandırılmasak
katmışlardı. Fiyakalı hallerini gördükçe ve oralar diye dualar ediyordum.
hakkında anlattıklarını dinledikçe biz de onlara Otel dediysek öyle dört başı mamur bir yer de-
özenmeye başlamıştık. Artık her gece rüyalarımız- ğil. Eski handan bozma bir yer. O gece tahtakuru-
da Alamanya’da bir pavlikede çalışıyorduk. sundan mı, yoksa benim evham ve hüsnükurun-
Alamanya’da düzenini kuranlar kardeşlerini, tumdan mıdır nedir sabaha kadar uyuyamadım.
eniştelerini, kayınlarını tek tek oraya aldırdı. Son- Ha bir de Cılbır’ın Kara Selahattin’in sabaha kadar
ra köyde bir kooperatif kuruldu ve Alamanya’ya kara tren gibi horlaması da cabası…
gitmek isteyenler buraya yazılmaya başladı. Bu Kız Mehmet de uyuyamamış olacak ki daha sa-
kooperatif sayesinde köyden epey bir adamın daha bah ezanı okunmadan bana:
Alamanya rüyası gerçek oldu. “La İrfani ne dönüp duruyon suyu coşmuş de-
Aradan on yıl geçtikten sonra ancak anamızı ğirmen taşı gibi. Uyumadığın belli, hiç olmazsa
babamızı ikna edip biz de müracaat ettik Alaman- kalk da Hacı Bayram’a gidip namazı kılalım.” diye
ya’ya gitmek için ama maalesef kabul edilmemiş- seslendi.
tik. Sonunda Ankara’da yaşayan bizim köylü Ce- Ben daha ayağa kalkmadan akşamdan beri kara
lil’in Beko bir adamını bulmuş. Haberi alır almaz tren düdüğü gibi öten Kara Selahaddin yerinden
Cılbır’ın Kara Selahaddin, Abdi’nin Kız Mehmet fırlayıp:
ve ben, üç arkadaş Ankara’nın yolunu tuttuk. “Şart olsun ben de uyuyamadım. Haydin kalkın
Ankara’ya varınca Ulus’ta ucuz bir otele yer- namaza gidek.” demez mi?
leştik. Akşam Celil’in Beko yanında bir adamla Şeytan koltuğuma girdi. Gül Allah gül. Ben gül-
otele geldi. Hep beraber meydandaki bir lokanta- mekten konuşamıyorum emme bizim Kız Mehmet
da karnımızı doyurduk. Beko’nun yanındaki ada- gayet ciddi bir şekilde:
mın adı Ali Cengiz’di. Çok konuşuyor, kendisini “Aha yalanını şeytan yüklensin, lan akşamdan
övüyor, uçup kaçıyordu. Alamanya’da iki evi var- beri Keşgöz’ün eşşeği gibi anıran sen değil miy-
mış. Biri Münih’te, birisi Hamburg’ta… İki karısı din?” diye lafı yapıştırdı.
varmış, Türk karısı buradaymış, yakında onu da Benim gülmeler daha da bir coştu. Neyse efen-
götürecekmiş. Alaman karısının adı Helga’ymış. dim uzun lafa gerek yok, bilirsiniz ben çok konuş-
Helga’nın babası Göçmen Dairesinde müdürmüş. masını sevmem, namaza gittik. Namazdan çıkınca
Onun sayesinde beş yüz kişiyi götürmüş Alaman- orada bir yerde çorbalarımızı içtik. Sonra yürüye-
ya’ya. Lakin bu gâvur, adam başına üç bin mark rek Beko ile sözleştiğimiz yere gittik. Paşaport iş-
almadan kalem oynatmıyormuş. lemlerimizi de hallettik.
Adamı pek gözüm tutmamıştı. Gözleri fıldır Üç gün sonra Ali Cengiz yanımıza geldi, bilet-
fıldır dönüyordu. Yemeğini yedikten sonra üstü- lerimizi ve vizelerimizi aldığını söyledi. Önce oto-
ne bir de tatlı söyledi. Elinde bir kürdan, dişlerini büsle İstanbul’a gittik. Sonra Sirkeci garında tre-
kurdalarken bir yandan da bize laf yetiştiriyordu. ne binip Alamanya’ya hareket ettik. Üç gün süren
Neyse son sözünü söyledi: yolculuktan sonra Münih garında trenden indik.
Ben keserim diyen yok mu? ‘Devlet malı deniz yemeyen keriz’,
Kim kesecek bu çebişi ‘Parmağını yalar bal tutan’ deriz.
Bir çebiştir yahu çok mu? Hem dilde din, iman; hem haram yeriz
Kim kesecek bu çebişi? Sohbetimiz berbat soframız berbat
2 Hikmet Kızıl
Adını Vermek İstemediğim Şiirci İrfan
Şimdi burada ismini verip rencide etmek isteme- orijinal üzüm değil.
diğim İrfan adında bir arkadaşım vardı. En son benim tahammül mülküm yıkıldı. Çün-
Gerçi çok optimist bir cümle kurdum; çünkü dil kü bu adını vermek istemediğim Hülagu Han,
bilgisine vâkıf olanlar yüklemi “vardı” ile bitirince İrfan’ın şiirleri benim sayfamda benim paylaştık-
olayın görülen geçmiş zamanda vuk’u bulduğuna larımdan daha çoktu. Ben herhangi bir paylaşım
vehmedebilir. Bu ismi ile müsemmâ olmayan adını yaptığımda bu adını vermek istemediğim İrfan,
vermek istemediğim arkadaşım İrfân, -anladınız Türk edebiyatı için büyük ıstırap olacak yeni şiir-
siz onu- /Anlamayanlar için: Yani İrfan’ın kendi ler ile fecaat üstüne fecaat işliyordu. Bunu tâlâk- ı
adının anlamı ile herhangi bir yakınlığı yok. Hat- selâse ile sayfamdan çıkarıp çaktırmadan engelle-
ta İrfan’ın, irfan kelimesi ile neyin kast edildiğini dim.
hiç merak etmişliği dahi yoktur. Muhtemelen bir Bir yıl sonra, numaramı nereden bulmuşsa bu
aile büyüğünün, “Çocuğa İrfan adını verelim de şiir kasabı, bu edebiyat vandalı, bu ipini koparmış
belki irfanlı biri olur.” umuduyla kulağına ezanla ismi ile müsemmâ olmayan hasbelkader İrfan,
üç kere İrfan demişliği olmuş. Fakat bu adını ver- beni aradı ve kara haberi verdi:
mek istemediğim İrfan, irfandan zerre-i miskâl “Abi şiyir kitabım çıktı, adres verirsen sana da
feyz almamış. Hasbelkâder hatta lalettayin İrfan yollayayım çünkü bu şiir kitabını senin paylaşım-
olmuş yani.) bir ara gaflet anıma denk getirip Fa- larının altına yazdığım şiirler sayesinde çıkardım.”
cebook’tan arkadaşlık isteği yollamış ve ben de her Kendisine yurt dışına taşındığımı yurda döner-
nasıl olmuşsa kabul etmişim. Uzun lafın hülasası sem kendisinden mutlaka o şiyir kitabını alaca-
bu ismini vermek istemediğim İrfan, hangi payla- ğımı ifade ettiysem de ısrarla yurt dışına da gön-
şımı, postu, görse ilgili ilgisiz altına şerh düşerek: derebileceğini söyledi. Mecburen kendisine Orta
“Abi ben de bu konuyla ilgili kendi yazdığım bir Arjantin’deki adresimi verdim. Artık Arjantin
şiiri paylaşmak istiyorum.” deyip uzun ve mana- düşünsün ben yırttım şimdilik!
sız cümlelerden müteşekkil bir kamyon herzeyi Şu kapısında: “Yazar mı olmak istiyorsunuz, şair
postun altına boca ederdi! Zamanla anladım ki bu mi olacaksınız, bir kitap dosyanız mı var, hatta
lalettayin İrfan’ın her konuda yazdığı bir şiiri var! dosyanız yoksa dert etmeyin biz sizin adınıza ha-
Bir ara İrfan’ın sazanlık oranını ele verecek bir zırlarız, içeri buyurun.” yazan yayınevlerinden biri
konu seçtim ve uzun uzadıya “Arjantin arıcılığı- ismi ile tezat ismini vermek istemediğim İrfan’ın
nın sorunları” üzerine yazdığım bilimsel (!) bir şiyir kitabını basmış Türk edebiyatına büyük bir
paylaşım yaptım. Kader ağlarını örmüş ve İrfan’ın ıstırap daha eklemişti. Fakat ben o şiyir kitabını
halis muhlis öz hakiki, organik sazan olduğu or- Arjantin’e postalatarak hem Arjantin arıcılığına
taya çıkmıştı. Zirâ ismini hiç vermek istemediğim mütevazı bir katkı sunmuş hem de Türk edebiyatı-
bu İrfan o yazının altına da: nı bu kamburdan bir süre daha kurtarmıştım.
“Abi benim bu konuyla ilgili bir şiirim vardı.” Şimdi bu ismini vermek istemediğim İrfan maa-
deyip Arjantin arıcılığının sorunlarına şiir yazan lesef yeni bir şiyir kitabı daha bastırıyormuş. Bana
ilk ve son yerli ve milli sazan bir İrfan olduğunu da diyor ki: “Abi sayfanı kapatmasaydın ben daha
ispat etmişti. erken çıkarırdım ikinci kitabı.” Sayfamı kapattı-
“İrfancığım, Arjantin arıcılığı ile ilgili ne biliyor- ğımı sanıyor bu İrfan denilen İrfan... Yani neler
sun?” diye sorduğumda ise bu yerli ve milli sazan çektiğimi özetle anlattım. Bu garibe bu mübarek
İrfan: günde bir dua edin bari.
“Abi pek bir şey bilmiyorum ama yazıdan çok et- Sizi ismini vermek istemediğim bir İrfan’dan
kilendim, duygulandım, yazdım.” demişti. kurtarmışım. Az şey mi canım!
Yazdıklarına şiir diyorsak, hasbelkader adını
verip rencide etmek istemediğim İrfan yazdığı
herzeleri şiir sanıyor diye diyoruz yani. Bize kal-
sa İrfan bir manav ve ortaya saçtıkları ise şekilsiz
üzüm taneleri. Ama GDO’lu üzüm. Mısır şuru-
bundan üzüm, mercimek çorbasından üzüm. Asla
12 Hayalı Kayalı Hakka Dayalı Dergi
Açıkkara 56 2 21 Ekim 2022
2 M. Hanefi Yılmaz
Bir Cacık Olmaz
-Siyaset yaklaşıyor-
İnsan doymak bilmez arar sürekli Hep doğru söylerim sakın darılma
Meme kör dil sulu cimri yürekli Her yüze gülene varıp sarılma
Siyasette sanır benim gerekli Kirli siyasette hiç de yorulma
Bu kafayla senden bir cacık olmaz Benden sana dostum bir cacık olmaz
Köşe bucak dolmuş gayri hiç yer yok Bu yolda çok hatır çok para lazım
Katmerli sözlerden hiçbir eser yok Kimseler doymuyor çalıyor sazım
Herkes koltuğunda sana minder yok Gel vazgeç bu işten unutma yazım
Bu kafayla senden bir cacık olmaz Benden sana dostum bir cacık olmaz
Siyasete ömrün çok çabuk dalmış Dinlersen sözlerim sana bal petek
Vaatler fos çıkmış ruhun daralmış Yetmişinden sonra öpme el etek
Fırsat kaçıp gitmiş kuru laf kalmış Şu sinsi siyaset en büyük kötek
Bu kafayla senden bir cacık olmaz Böyle bir sistemden bir cacık olmaz
2 Mehmet Pektaş
Alavere Dalavere
Kopuk Hüseyin ile Kopuk Mehmet isimli iki mail’in çoluğu, çocuğu, kimsesi olmadığı için evi
kardeş kendi memleketlerinde tutunamayınca ocağı kapandı. Bu iki kardeşi onun evine yerleşti-
yeni yerler görmek ve yeni bir yurt edinmek ama- relim. Hacı İsmail’in emendeki iki dönüm bağını
cıyla yollara düştüler. Her nereye gittilerse hüsnü- da bunlar işlesin. Böylece bu garipler de yurt yuva
kabul göremediklerinden epeyce bir vilayet, kaza kursunlar.”
ve köy gezdiler. Sonunda iki kardeşin yolu Üzümlü Köylülerden birisi itiraz etti.
köyüne düştü. Bu köy bağlık, bahçelik bir köydü. “Ne idüğü belirsiz adamları köye sokmak mü-
Köyün insanları da misafirperver ve cana yakın nasip değildir. Asker kaçağı mı hapis kaçağı mı
insanlardı. Bu iki kardeş ilk gece köy odasında mi- yoksa başka bir şey mi bilen de yok. Bence yarın
safir edildiler. gönderelim gitsinler, nereye giderlerse.”
Akşam yemekten sonra çaylar içilirken köyün Ancak diğer köylüler muhtarın teklifine sıcak
muhtarı onlara merakla sordu. bakıyorlardı.
“Ağalar nerden gelir nereye gidersiniz? Kimsi- “İki kuş bir çalıya sinmiş. Bırakın muhtarın de-
niz, necisiniz, ne iş yaparsınız?” diği gibi yurt yuva kursunlar. Zaten bir yaramaz-
İki kardeş birbirlerine baktılar. Zira verecekleri lıkları varsa muhtar sorar soruşturur. Candarma
doğru dürüst bir cevapları da yoktu. İki kardeşin da gelir alır gider.”
niyeti bu köyde üç beş gün eğleşip yola devam et- Sonunda herkes ikna oldu ve sabah muhtar bu
mekti. Nereden geldikleri belli olmadığı gibi nere- kararı iki kardeşe açıkladı. Üzümlü’nün havası,
ye gideceklerini de bilmiyorlardı. İkisinin de namı suyu ama en çok da üzümleri iki kardeşi cezbet-
adı üstünde Kopuk Hüseyin ile Kopuk Mehmet’ti. mişti. Bu teklifi seve seve kabul ettiler. Hacı İsma-
Sonunda büyük kardeş Kopuk Hüseyin cevap il’in evini iyi kötü tamir edip buraya yerleştiler.
verdi: Muhtarın gösterdiği bağda köylüler gibi çalışmaya
“Ağalar biz gariban iki kardeşiz. Kayseri taraf- başladılar.
larındanız. Anamız bizi doğururken ölmüş. Ba- Bağ bozumu zamanı gelmişti. Bu köyün sakin-
bamız Ahmet Efendi de bir depremde ölünce bizi leri ürettikleri üzümlerden pekmez, şıra, sirke,
amcamız büyüttü. Lakin yaşımız ilerleyip kendi- pestil yaptıkları gibi bir kısmını da kuruturlardı.
mize ev bark kurmamız gerektiğinde babamızın Ancak köylüler bu ürünleri pazarda satmayı bil-
malına çöken amcamız bizi köyden kovdu. Amca- mezler ne üretirlerse kendileri tükettikleri gibi ol-
mız zengin olduğu için köylü de ondan yana tavır mayan eşe dosta dağıtırlardı.
aldılar. Biz de iki kardeş düştük yollara. O köy se- İki kardeş kolları sıvayıp etraftan gördükleri ka-
nin bu köy benim gezer dururuz. Aslına bakılırsa darıyla birer küp sirke kurdular. Sirkesinin oldu-
nerden geliriz, nereye gideriz biz de bilmeyiz. Ka- ğuna kanaat getiren Kopuk Hüseyin bir gün kar-
der rüzgârı bizi bu köye getirdiği için buradayız. deşine:
Yarın nerede oluruz Allah bilir.” “Bu sirke bana çok. Ben sirkemi pazara çıkarıp
Köyün muhtarı merhametli bir adamdı. Onla- satacağım. Bu iş tutarsa bir iki seneye kalmaz kö-
rın haline acıdı. Kafasında bir plan yaptı ama bunu yün tamamını satın alırım.” dedi.
kendi adamlarıyla konuşmadan onlara açmadı. Bu sözler Kopuk Mehmet’in de iştahını kabart-
“Sabah ola hayrola, şimdilik dinlenin sabah bir mıştı. İki kardeş, köylülerden emanet bir eşek bu-
hal çaresi buluruz.” dedi ve oradaki köylülere işaret lup birer testi sirkeyle pazara yollandılar. Kopuk
ederek iki kardeşi dinlenmeleri için yalnız bıraktı. Hüseyin’in üzerinde 25 kuruş vardı, ancak kardeşi
Odadan çıkan köylüler muhtara sordular: Kopuk Mehmet’te metelik yoktu.
“Hayırdır muhtar adamlar için bir şeyler düşü- İki kardeş pazar yerine vardıklarında bir ağacın
nür gibisin. Kafandan neler geçiyor?” gölgesine çömeldiler. Siftah bile edemeden öğlen
Muhtar: olmuştu. Kopuk Hüseyin, tabakasından bir cigara
“Ben derim ki bu insanlar zararsız, gariban in- çıkarıp telledikten sonra cebindeki 25 kuruşu kar-
sanlara benziyor. Madem amcaları mallarına el deşine uzattı:
koyup bunları köyden kovmuş biz de onlara kucak “Bizim oğlan şu maşrapayı doldur da sirkenin
açalım. Biliyorsunuz geçen gün vefat eden Hacı İs- tadına bakayım.” dedi.
Nere adım atsam ora çöküyor Hani derler “sel gider de kum kalır”
Zannettim, tarladan pınar çıkıyor Herkes toplumunda yerini alır
Arpa, buğdayını herkes ekiyor Gün gelir yanında sülalen olur
Hava sıcak, her yer kuru, tarla yaş Ne tez adam oldun ula hınıklı
Bedenden ruhuma sıçramış yara, *Ayniyle vaki olan bir olayın Delibal’cası
Bir Lokman çıkar mı yaramı sara?
Vallahi can gelir can Niyazkâr’a,
Hakk(ın) olanlara sahip çık halkım!
Yoldan çıkan şairlerin şaşkını İşte gardımı aldım; işte karşında sesim
Yazlık giyip yola çıkar kış günü Ne sen ne de başkası beni tehdit edemez
Ham hayalle süslüyorken köşkünü Direnir baş ederim; kuvvetlidir nefesim
Aniden önüne çıktı bu palto Kimseler otağıma sulh olmadan gidemez
Duvarda bir garip duruşu vardı Acımazsan küserim, elinden ne gelirse yap
Yüzüne bakınca bir hüzün sardı
Kimsenin yardımına ihtiyacım yok benim
Anladım sırtımda gezmekmiş derdi
Giy diye boynunu büktü bu palto O halde söz kuşanıp şiir kılıcını kap
Ben ki söz ustasıyım, ben bekleyenlerdenim
Hafta ayı aylar yılı izlemiş
Derdini ceketten bile gizlemiş Gözlüğümün ardından bakışıma kanıp da
Yıllarca dolapta yolum gözlemiş Sana yalvardığımı sanıyorsun, eyvallah
Sırtımda gözyaşı döktü bu palto Bu hastalık türüne sanrı deniyor tıpta
Hiç affetmem; aklını alırım evelallah
Dış derisi aslan içi samurdan
Korudu çok şükür yaşta çamurdan Benim sözüm senettir, şiirimin tümü çek
Sağ salim çekerim giderim burdan Bir mayın nasıl patlar öyle patlar hepsi de
Nasibi peşine taktı bu palto Belki sana temmuzun sıcağında gelecek
Cümleleri tartarak sunacağım tepside
Herkese her sabah gülücük saçar
Kar yağsa dışarda gülümser geçer
Benim kelimelerim tükenmez bir iç deniz
Doluyu parçalar buzları biçer
Güneşi içine çekti bu palto Gözümün kararması yaşlanmaktan dolayı
Olur olmaz her kalem oynatandır dengesiz
Bir kez bakanların aklını deşti Daha da üstelersen basacağım kalayı
Leydi Diana’nın kürküne eşti
Laleli’de Ruslar peşine düştü Sana göre daralmış, sinmiş olabilirim
Görenin içini yaktı bu palto Gömleğimin yakası kirlenmiş olabilir
Beni fazla kızdırma bir gün çıkıp gelirim
Gücenmedi soruşandan sorandan Karşına çıktığımda neylersin Allah bilir
Daha sadık oldu yardan yarandan
Çok şükür korudu kardan borandan Ne mavzeri kuşanır ne sana sataşırım
Sırtımda hem vardı yoktu bu palto Hatırımı sayarsan o senin büyüklüğün
Beni üstad sayanı omuzumda taşırım
Gözüm seçemezken karayı aktan Ayağının altını, üstü yaparım göğün
Kesmedim umudu bir vakit haktan
Miras kaldı bana Şaban Bıyık’dan
Ne bol geldi ne de sıktı bu palto Her çıkan fırtınada yalakalık etseydim
Üstüme devrilecek sandaldan kaçamazdım
Turaç kârı var yükleme kediye Ben gömleği üstüme besmele çekip giydim
Sakın düzme nadanlara methiye Bunları hep bahtiyar olasın diye yazdım
Bergamalı Mustafa’dan hediye
Paltolar içinde tekti bu palto