You are on page 1of 98

ISSN 1308-7703

Yıl 7 / sayı 37
Ocak-Aralık 2015
Fiyatı 10 Tl.
Eleştirel Pedagoji critical pedagogy

Ocak-Şubat 2015
19. Şûra kararları ve iktidar ihtiyacı
Ünal Özmen

Osmanlıca Şûrası
Zeki Sarıhan

Erkek Egemen Toplum Oluşturma Sevdası ve


Karma Eğitim

Yıl 7 / sayı 37
Mediha Sarı

A
DOSY
i m l i k ler
eC i nsel K
Eğitimd n Şafak

ISSN 1308-7703
k a y a / Yasemi
Çan emir
Ü n a l / Dilek Aylime Aslı D
L. Işı l / az
ağcıoğlu li / Burcu Yılm
Sedat Y öreg e n
Melek G

Eleştirel Pedagoji
AİHM Kararları Çerçevesinde Zorunlu Din Eğitimi
ve Türkiye
Tevfik Sönmez Küçük
Öğretmenliğin Dönüşümü
Çocukların Gelişim Özelliklerini Bilmek
(İdealist Öğretmenden Sınava Hazırlayıcı Teknisyene)
Neden Önemli
Aysel Köksal Akyol - Özlem Körükçü
Kolektif: Ahmet Yıldız, David Harvie, Derya Ünlü, Doğuş
Sarpkaya, Gökçe Güvercin, H. Tuğba Öztürk, İsmail Güven,
MEB’in Hayat Boyu Öğrenme Strateji Belgesi!
Lawrence Angus, S. Yetkin Işık, Zeynep Alica Rıfat Okçabol

(Kalkedon Yayınları 2014)


Gülsün Yıldırım / Arslan Bayram / Tahir Yılmaz
Meltem Çengel / Tacim Çiçek / A. Şule Süzük Toker
Ceren Karadeniz / Alper Erçetingöz / Hüseyin Gençalp
Mikail Boz / İsmail Aydın / Birol Algan / Ayla Önal
Nurcan Korkmaz

www.elestirelpedagoji.com
ELEŞTİREL pedagoji Editör’den…
politik eğitim dergisi
(İki ayda bir yayımlanır)

Paydos Yayıncılık adına sahibi Eleştirel Pedagoji bu sayı ile 6. yaşını tamamlayıp
Yazı İşleri Müdürü
7. yaşına girdi. Türkiye’de herhangi bir kurumsal
A. Ekin Özmen
destek almadan altı yayın yılını tamamlamak
Editör oldukça uzun bir yaşam süresi demek. Karşılaşılan
Ahmet Yıldız güçlükler gözönüne alındığında, bizimki gibi
davası olan dergilerin gerçek yaşını bulmak için
Genel Yayın Yönetmeni köpek yaşı hesap yöntemini kullanmak gerekir.
Ünal Özmen
Köpeğin birinci yaşını 21, sonraki her yılı 4 insan
Yayın Kurulu yaşı sayan hesaplama yöntemine göre gün itibari
Ayhan Ural ile 41. yaşımızı geride bırakmışız! Belki de bu
Hasan Hüseyin Aksoy yılların(!) kazandırdığı olgunlukla yine, yeni ve
Fevziye Sayılan dolu bir içerikle karşınızdayız.
Murat Kaymak - Yetkin Işık
Eğitim sorunları/konuları ülke gündeminin
Danışma Kurulu yine ilk sıralarında. Dahası konular öyle hızlı
Adnan Gümüş / Ahmet Duman / Cevat Geray
değişiyor ki eğitim gündemlerinin hızına yetişmek
Dave Hill (İngiltere) / Ebru Aylar / Erdal Küçüker
Erhan Bağcı / Fatma Gök / Işıl Ünal / Kostas
gerçekten güçleşti. Aniden Osmanlıca gibi bir
Skordoulis (Yunanistan) / Mehmet Toran / Meral eğitim gündemimiz oldu örneğin. Karma eğitim
Uysal Mustafa Sever / Naciye Aksoy Nejla tartışması da önemli bir gündem oluşturdu.
Kurul / Ömay Çokluk / Peter Mayo (Malta) Diğer gündemleri ise sıralamayalım, gerek yok,
/ Peter McLaren (ABD) / Remzi Altunpolat zira vurgulamak istediğimiz tekil gündemler
/ Rıfat Okçabol / Seçkin Özsoy / Serdar M.
değil. Bu gündemlerin iki özelliği göze çarpıyor:
Değirmencioğlu / Serhan Sarıkaya / Pınar Kızılhan
/ Tuğba Öztürk / Eylem Türk / Aylin Demirli
Piyasalaşma ve dinselleşme. Başka bir anlatımla
eğitim sistemi günden güne piyasalaşma ve
Adres dinselleşme cenderesine daha fazla sürüklenmeye
Bağlıca Cad. 8/A Etimesgut-Ankara çalışılıyor.
Tlf.: 506 397 4127
e.pedagoji@gmail.com Demokratik eğitim mücadelesi, bu iki saldırı
www.elestirelpedagoji.com alanına karşı durmak zorunda. Bu nedenle
dergimizde uzunca bir zamandır bu yöndeki
Kapak: Özge Halfe
Dizgi / Tasarım içerikler ağırlık kazanmış durumda. Bu sayıda da
Paydos Yayıncılık bu durum devam ediyor.

Baskı Bu sayımızın dosya konusu ise “Eğitimde Cinsel


Matsa Basımevi - Ankara Kimlikler”. Dosyanın editörlüğünü sevgili
arkadaşımız Remzi Altunpolat yaptı. İlgiyle
Abonelik okuyacağınızı düşünüyorum.
Yurt içi yıllık 70 Tl.
(Kurumsal 100 Tl.) Sonraki sayıda görüşmek üzere…
Yurt dışı 50 USD
Hesap No  Ahmet YILDIZ
Hesap adı: Paydos Yayıncılık  ahmety72@yahoo.com
İş Bank. Şb. kodu (4228) 0799841
Posta Çek No: 5765393

Reklam Tarifesi
. .
Arka kapak (renkli) 500 Tl./ Arka iç kapak (renkli)
300 İç sayfa (200 Tl.)
İÇİNDEKİLER

Eğitim Gündemi: 19. Şûra kararları ve iktidar ihtiyacı / Ünal Özmen 2


Osmanlıca Şûrası / Zeki Sarıhan 5
Erkek Egemen Bir Toplum Oluşturma Sevdası ve Karma Eğitim / Mediha Sarı 11
AİHM Kararları Çerçevesinde Zorunlu Din Eğitimi ve Türkiye / Tevfik Sönmez Küçük 20
Aykırı Düşünceler / Gülsün Yıldırım 24
Çocukların Gelişim Özelliklerini Bilmek... / Aysel Köksal Akyol - Özlem Körükçü 26

DOSYA
Eğitimde Cinsel Kimlikler
Çokkültürlü Eğitim İçin Mücadelede Heteronormativite Engeli / L. Işıl Ünal 32
Okulda Cinsiyet Kimlikleri ve Eleştirel Pedagoji / Dilek Çankaya 37
Eğitimde Cinsel Çeşitlilik / Yasemin Şafak 40
Queer Pedagoji İmkânlılığında LGBTTİ Dostu Kampüsler / Sedat Yağcıoğlu 43
Pedagojileri Queerleştirmek / Aylime Aslı Demir 50
Eğitimde Cinsel Yönelim ve Cinsiyet Kimliği Eşitliği / Melek Göregenli 54
Cinsel Kimlikler, Fıtrat ve Karma Eğitim / Burcu Yılmaz 57

MEB’in Hayat Boyu Öğrenme Strateji Belgesi! / Rıfat Okçabol 61


Özel Okul Sayıları ve Kamu Yatırımlarına İlişkin Göstergeler / Arslan Bayram 65
Küreselleşme, Yoksulluk ve Çocuk İşçiliği / Tahir Yılmaz 70
Ortaöğretim Kurumlarına Geçiş Sistemi ve Meslek Liseleri / Meltem Çengel 75
Ütopya / Tacim Çiçek 77
İki Film Birden / A. Şule Süzük Toker 82
Müze: Eğitimde Müze, Müzede Eğitim / Ceren Karadeniz 84
Sinema: SİVAS / Alper Erçetingöz - Hüseyin Gençalp - Mikail Boz 86
Eğitim Tarihinden: Ana Dilinde Eğitim... / İsmail Aydın 89
Elestirel Pedagoji Sözlügü: Ritüel / Birol Algan 92
Kitap: Öğretmenliğin Dönüşümü / Ayla Önal 94
Kitap: Yetişkin Eğitimi ve Eşitlik / Nurcan Korkmaz 96
Eleşti̇ rel Pedagoji
1
Eğitim Gündemi

Ünal Özmen
19. Şûra kararları ve iktidar ihtiyacı

Milli Eğitim Bakanlığı, milli eğitim şûralarının Görüldüğü gibi sayısı azaltılan doğal üyeler
19’uncusunu 2-6 Aralık 2014 tarihleri arasın- ağırlıklı olarak hükümeti temsil eden siyasi-
da Antalya’da bir otelde topladı. 18. Şura da lerden ve şûra başkanı olan bakanın bürokrat-
Kızılcahamam’da yine pahalı bir otelde yapıl- larından oluşuyor. Şûra’nı üye sayısının azal-
mıştı. Son iki şûra, birkaç istisna dışında Milli tılması, üyelerin bilindik kişi ve kurumlardan
Eğitim Bakanlığının bürokrat ve çalışanların- seçilmesi hiç kuşkusuz eğitimsel amaçlara hiz-
dan teşkil ediliyor. 2014’te tümüyle iptal edilen met etmeyen fakat siyasi iktidar açısından pro-
1994 tarihli Şûra Yönetmeliği katılımcı kurum, jelendirilen politikaların tartışılmadan kabulle-
kuruluş ve kişileri keyfiyete bırakmadan mad- nilmesini kolaylaştırmakla ilgilidir. 18. ve 19.
de madde belirliyordu. Şûra üyesi, bakanın da- Şûra’da alınan kararlar her ne kadar bir eğitim
veti üzerine toplantıya teşrif eden kişi değildi; sendikası ile gündeme getirilmiş olsa da geri-
katılımı teveccühe bağlı olmayan üye, haliyle sinde TÜRGEV ve hatta Suudi Arabistan yö-
hem komisyon çalışmalarında hem oylamalar- netimi olduğunu görmekteyiz. Tekrar anım-
da iradesini kullanma şansına sahipti. 2010’da satmak gerekirse 19. Şûra, TÜRGEV Mütevel-
şûra üyelerinin belirlenmesi tümüyle bakanlı- li Heyeti Üyesi ve R.T. Erdoğan’ın oğlu Nec-
ğın davetine bırakıldı. 18. Şûraya gidilirken yö- mettin Bilal Erdoğan başkanlığında 26 Ağustos
netmelikte yapılan değişiklikle geniş katılımlı 2013 tarihinde yapılan ve benim bir nevi eği-
şûra geleneğine son verildi. Bakanın davetiye tim şûrası olarak değerlendirdiğim toplantıda
göndermediği kişi ve kurumların şuraya katılı- alınmış kararların resmiyete dahil edilmesiydi.
mı engellendi. Mevcut yönetmeliğin şûra genel Karma eğitime son verilmesi, İmam hatiplerin
kurul üyelerini tayin eden ilgili maddesi şöyle: yaygınlaştırılması, seçmeli din derslerinin tüm
“MADDE 7 – (1) Tabii üyeler; a) Türkiye Büyük okul ve sınıflara yayılması TÜRGEV, MEB,
Millet Meclisi Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor İlim Yayma Cemiyeti, İlim Yayma Vakfı, Ensar
Eleşti̇ rel Pedagoji

Komisyonu Başkanı ve üyeleri, b) Bakanlıktan; Ba- Vakfı, ÖNDER temsilcilerinin bulunduğu o


kan Yardımcısı, Müsteşar ve Bakanlık merkez teşki- toplantıda karar altına alınmıştı. Yani geleneği-
latı birim amirleri. (2) Davetli üyeler; …” ne aykırı bir şûra ile karşı karşıyayız.
2
Sanırız kararlarından önce, üyelerinin görev ve lise başlıkları altında “tekli öğretime geçil-
yaptığı kampüsün içinde Şûra Salonu duruken mesi” olarak dört farklı karar olarak yer alıyor.
çok önceden bakanlık dışında alınmış kararla- Bir kısmı geçmiş şuralarda, çoğu mevcut ders
rı onaylakmak için uzak diyarlara gitmenin ne amaçları içinde yer alan evrensel ilkelerin yeni
anlamı var diye de sormak gerek: Halkın aley- keşfedilmiş gibi karar listesine eklemesi, Mil-
hine politikaları onaylayacak kişilerin yolluk, li Eğitim Bakanlığının “uzman” diye bilgisine
yövmiye, yeme-içme, yatma bedelini halka başvurduğu kişilerin zihinsel kapasitelerinin
ödetmek ihanetin en incitici yanı olsa gerek. sınırını gösterir. Bu sınırlı zihinsel kapasite ile
eğitimi pedagojik çerçevede tartışmak müm-
Yukarıda da belirttiğim gibi 19. Milli Eğitim kün değil. Eğitim sistemini iyileştirici spesifik
Şurası, AKP’nin yeni bir eğitimde dinselleşme önerilerde bulunmanın anlamını yitirdiği böy-
hamlesine meşruiyet kaynağı oldu. Yeni ham- le durumlarda tek seçenek mücadele etmektir.
le, Osmanlıca’nın sosyal bilimler lisesi ve Ana-
dolu imam hatip lisesinde zorunlu, diğer orta- AKP için eğitimdeki dinselleşme, hiç kuşkusuz
öğretim kurumlarında ise seçmeli ders olarak toplumsal olan her şeyin din üzerinden inşa
okutulması; okulöncesi öğrencilerine değerler edilmesini amaçlayan önemli bir araç. Osman-
eğitimi adı altında; 1, 2 ve 3. sınıflara doğrudan lıca ile Latinceyi, “felsefe dili değil” diyerek
din eğitimi dersi, din derslerinin liselerde iki Türkçeyi hedef alan açıklama ve kararlardan
saate çıkartılmasıydı. daha tehlikeli yeni önerilerle karşılaşacağımı-
zı görebiliriz. Erdoğan ve hükümeti üzerinde
Tartışmanın din eğitimine ilişkin kararlarda yaptırım gücü olan A. Dilipak “Osmanlıca ta-
yoğunlaşıp şûranın resmi gündemine ilişkin mam da”2 başlıklı yazısında Cumhuriyet dö-
olan diğer kararlara sıçramaması, kamuoyu- nemini kastederek “O gün neyi değiştirdiler-
nun hükümetin şûra toplamadaki asıl niyetine se bugün onu yeniden ihya ve inşa etmeliyiz”
verdiği tepkiydi. Kamuoyu, hükümetin din diyerek sonraki tartışma konusunun takvim,
eğitimine odaklanıp diğerlerini gözardı ede- ölçü birimleri, kadınlara seçme seçilme hakkı
ceğinden emin olduğu için “Öğretim Prog- başta olmak üzere Cumhriyet kazanımları ol-
ramları ve Haftalık Ders Çizelgeleri“, “Öğret- duğunu işaret etti. Çok geçmeden Erdoğan, bu
men Niteliğinin Arttırılması“, “Eğitim Yöne- bilgi notunu rakiplerine iletecektir.
ticilerinin Niteliğinin Arttırılması“ ve “Okul
Güvenliği“ne ilişkin kararlarla ilgilenmedi bile. Siyasal İslamcılar “faiz” alırken, “hırsızlık”
İlgilenmedi çünkü okulöncesine dindersi geti- yaparken, “hak” yerken, “rüşvet” alırken, “ci-
ren niteliksiz bir kurulun öğretmende aradığı nayet” işlerken aynı anda modern sembollere
nitelik ne olabilirdi ki? saldırarak arzu ettikleri toplumsal dönüşümü
sağlamayacaklarını biliyor olmalılar. Öyleyse
19. Millî Eğitim Şûrasının “eğitim çevrele- amaç ne? Bana göre siyasal İslamcılar, muha-
rinden akademisyenler, okul müdürleri, öğ- liflerini öfkelendirecek laiklikle ilişkilendir-
retmenler, öğrenciler, Bakanlık bürokratları dikleri sembolleri özellikle seçip saldırıyorlar.
olmak üzere yaklaşık 600” katılımcısının aldığı Dünyaya, ekonomiye, sosyal ve siyasal gidişe
179 karardan bazıları şöyle: “(öğrencilerin) dü- müdahil olup bunlara ilişkin gündem oluştu-
zeylerine uygun spor etiklerine yer verilmesi”, ramamanın yarattığı sıkışma bu yolla aşılmaya
“Türkçenin doğru bir şekilde kazandırılması”, çalışılıyor: Rakip, öfkelenip çileden çıkacak,
“ilkokulda okuma kültürünün kazandırılması- düzeyi düşük tartışmaya çekilerek entelektüel
na yönelik etkinliklerin yapılması”1 18. Şuranın yeteneklerini kullanamayacak; verdiği destek
“İlköğretim ve ortaöğretimde orta vadede ikili nedeniyle iktidar seçmenine yönelecek ve ku-
öğretimden normal öğretime geçilmeli” tav-
Eleşti̇ rel Pedagoji

tuplaşma derinleşip çatışmaya dönecek, bütün


siyesi 19. Şurada okulöncesi, ilkokul ortaokul hesap bu.
1
http://www.meb.gov.tr/19-mill-egitim-srasi-sona-erdi/ 2
http://www.yeniakit.com.tr/yazarlar/abdurrahman-
haber/7594 dilipak/osmanlica-tamam-da-8850.html
3
Taner Timur, iktidarı ellerinde tutanlarda çüde iktidar uygulamalarına karşı politik ve pe-
daha belirgin olarak görülen toplumsal şizofre- dagojik yanıt geliştirilebilir. Fakat Türkiye’de
nik bir durumla karşı karşıya oldğumuzu yaz- iktidarı elinde tutanlarla tek başına pedagojik
dı.3 Timur, Osmanlıca denen dilin, Osmanlı mücadele yollarının çoktan tıkandığını görmek
oligarşisinin kendini halktan (avam) ayıran en durumundayız. Türkiye’de iktidar Nijerya’da
güçlü araçlardan biri olduğunu belirtirken ye- Boko Haram, Irak’ta IŞID, Suriye’de El Nus-
niden gündeme getirilmesini, karşılanması ge- ra, Afganistan’da Taliban, Gazze’de Hamas,
reken iktidar ihtiyacına denk düştüğünü söyle- bütün bunların özeti niteliğindeki El Kaide’nin
mek istiyordu. eski toplum düzenini yeniden inşa edebilmek
için başvurduğu araçlara odaklamış durumda.
Her iktidar, bekası için eğitimin politik gücün- Bu da bize, eğitimde yeni arayışları sürdürür-
den yararlanır; toplumsal taleplerle çeliştiği öl- ken dönüşümü durdurma, tahribatı onarma
3 BirGün Pazar, 14 Aralik 2014, S, 14 görev ve sorumluluğunu yüklemektedir.

Mayıs’ın Güncesi4

“Ninova›da (Musul›da bir kent) okul başladı, ancak bu önceki yıllara


benzemiyor. IŞİD, burada öğrencilere ve okul yöneticilerine çok katı emirler
veriyor.

Dulqarnain, şehrimdeki insanlar için yeni bir isim. Dulqarnain, Ninova›da


okullardan sorumlu IŞİD›li. Adı da eğitimde en yüksek otorite olarak
kitaplarımızda yazılı.

Dulqarnain Mısır’lı ve asıl amacı, ilkokullarda kızları erkek öğrencilerden


ayırmak. Onun kurallarına göre, kızlar başka, erkekler başka binaya gitmeli.
Ayrıca yaşıtlarına göre biraz daha olgun görünen kızlara bol giysiler giyinmeleri
ve yüzlerini peçeyle örtmeleri emrini verdi. Erkek öğretmenlerin kız öğrencilere,
kadın öğretmenlerin erkek öğrencilere ders anlatması yasak.

Sanatı yasakladılar.

Okul müfredatı IŞİD tarafından değiştirildi. Artık beden eğitimi dersleri


olmayacak. Onun yerine “cihad eğitimi” geldi, öğrencilere cihadı sevmeleri ve
nasıl cihat edecekleri öğretiliyor.

IŞİD, coğrafya ve tarih derslerinin ikisini de iptal etti, ancak sonra kararını
değiştirdi. Resim dersini iptal edip, yerine Arapça hat sanatı koydular. Derste
renklerin ve renkli kalemlerin kullanımını tamamen yasakladılar.

Bütün bunlar okullarda işleyişi zorlaştırıyor, hatta imkansız hale getiriyor.


Özellikle de öğrencilere aktivitelerin yasaklanması... Oysa bu aktiviteler onlar
için her şey demek.

(Mayıs, 14 Kasım 2014)”


Eleşti̇ rel Pedagoji

4
Musullu (Irak) bir öğrencinin Mayıs rumuzunu kullanarak BBC ile paylaştığı güncesi. (http://www.birgun.net/
news/view/isid-icimizde/9787, Ünal Özmen)
4
Osmanlıca Şûrası

Zeki Sarıhan

Cumhuriyet kurulduktan sonra Maarif


Vekâleti, şûra toplamak yerine “Heyeti İlmiye-
leri” ve Talim Terbiye Kurulu’nu eğitimde da-
nışma organları olarak kullandı. Cumhuriyet
döneminde ilk şûrayı 1939’da Hasan Ali Yücel
topladı ve şûra geleneğini başlattı. Son olarak
2014 Aralık ayı başlarında Antalya’da toplanan
şûra, bunların 19’uncusudur. Bu şûraların gö-
rüşme ve karar tutanakları kitap olarak yayım-
lanmıştır. Her biri hangi dönemin ürünüdür,
hükümetler eğitimde ne yapmak istiyor, bu
şûra kitaplarından öğrenmek mümkündür.

İlk katıldığım şûra, 1968’de Türkiye Öğret-


menler Sendikası’nın topladığı Devrimci Eği-
tim Şûrası’dır. “Türküm, doğruyum, devrim-
ciyim” diye başlayan bir Ant’ın ayakta alkışlarla
Türkçe karşılığı Kurultay olan Şûra, geniş bir kabul edildiği bu şûrada Ankara Yüksek Okullar
danışma toplantısı karşılığı olarak Türkiye Talebe Birliği delegeleri arasındaydım. Ulusal
eğitim sisteminde eski bir geçmişe dayanıyor. Eğitim Derneği olarak 2003’ten sonra Kendi
Türkiye’de eğitimle ilgili ilk şûra Temmuz topladığımız Ulusal Eğitim Kurultaylarını ve
1921’de Ankara Hükümeti tarafından “Ma- TÖB-DER’in, Eğitim-Sen’in topladığı eğitim
arif Kongresi” adıyla toplandı. Amacı yeni kurultaylarını saymıyorum. 1980’de yayına
Türkiye’nin eğitim politikalarını belirlemekti. başlayan Öğretmen Dünyası, 1981’den sonra
Yunanlıların Ankara’ya doğru istila hareketi toplanan bütün şûralarla ilgilendi. Öneriler
nedeniyle çalışmalarını erken bitirerek dağıldı. hazırladı, bunların kararlarını ele aldı, eleştirdi.
Bu şûranın bir kitabı yoktu. Kaynakları taraya- Dergi olarak Bizi çağırdıkları ilk şûra, 1988’da
Eleşti̇ rel Pedagoji

rak onun hakkında 1921 Maarif Kongresi adlı toplanan 12. Millî Eğitim Şûrası’dır. Bu şûra
bir kitap yaptım. (Milli Eğitim Bakanlığı yayı- ile ilgili isteklerimizi saptayarak her yana ulaş-
nı, Ankara, 2009) tırdık. Dergimizi şûrada Kifayet Özaydın tem-
5
sil etti. 13, 14, 15, 16, 17. Şuralarda dergimizi Türk-İslam sentezine göre yeniden biçimlen-
ben temsil ettim. Bu beş şuranın ilk dördünde dirilmesini amaçlıyordu. 12 Eylül rejimi taşları
yetkililer bizi “Müşahit üye” olarak çağırmayı bağlamıştı!
tercih ettiler. Söz hakkımız vardı ama oy hak-
kımız yoktu. Yalnız 17. Şûrada “Seçilmiş üye” 1996’da Mesut Yılmaz’ın başbakanlığı, Turhan
yani Bakanlığın seçtiği sıfatını kazanabildim ve Tayan’ın Millî Eğitim bakanlığında toplanan
oy hakkım vardı! 15. Şûra’nın amacı, hazırlık kitapçığında eği-
timin hedefi “İç ve dış pazarda rekabete üstünlük
Kutsal vatandan Avrupa ile bütünleşmeye sağlayabilecek, daha kaliteli ve daha ucuz bol mik-
tarda mal ve hizmet üretebilecek insan yetiştirmek”
1995 sonbaharında toplanacakken 1996’ya er- olarak açıklandı. Türkiye zenginler kulübü
telenen 15. Millî Eğitim Şûrası nedeniyle Türk olan Avrupa Birliği’ne girecekti ve onların ih-
Eğitim sisteminin nereden nereye geldiğini tiyacı olan işgücünü yetiştirmek zorundaydı.
anlamak için geçmiş bütün şûra kitaplarını da Eğitim özelleştirilmeli ve paralı olmalıydı. Bu
okudum. Bu seyri “Kutsal Vatan’dan Avrupa ile bizi çileden çıkardı. Derginin başyazısı “Para-
Bütünleşmeye” adlı kapsamlı çalışmamda anlat- lı eğitimin fetvası da alındı” diyordu. Şûrayı
tım (Teori, Ekim 1995) anlatan dosyanın başlığı ise şöyleydi: “İMF ve
Dünya Bankası’na Müjdeleyin: Paralı Eğitimi
1989 Şûrasını, toplanma biçimi açısından Şûra’dan Geçirdik.” (Öğretmen Dünyası, Sayı
Vahdettin’in “Saltanat Şûrası”na benzetmiştik. 198, Haziran 1996)
Vahdettin ilk şûrayı İzmir’in işgali üzerine orta-
ya çıkan durumu görüşmek amacıyla 26 Mayıs Şûra toplanmadan önce onun bu yolda alacağı
1919’da toplamış, İngiliz veya Amerikan man- kararları önlemek için geniş bir çalışma yürüt-
dalarının savunulduğu bu 130 kişilik toplantı, tük. Kitle örgütlerini harekete geçirdik. Daha
bir sonuç alınamadan dağılmıştı. 22 Temmuz sonra adı “Eğitim Hakkını Savunma Komite-
1920’de toplanan ve yalnızca 43 kişinin katıl- si” olacak “15. Millî Eğitim Şûrası’nı İzleme
dığı ikincisinin amacı Sevr Anlaşması’nı onay- Komitesi” kurduk. Toplantılar, bildiriler, bro-
latmaktı. Ve Topçu Refiki Rıza Paşa dışında şürler, radyo programları, konferanslar… On
42 kişi bu öldürücü anlaşmanın onaylanması binlerce kişinin imzaladığı kampanyalar… Kü-
lehinde oy kullandı! Demek ki bazı şûralar, resel sermayeyi ve onun emrindeki hükümet-
kararları tarihin çöplüğüne gönderilmek için leri ikna ettiğimiz elbette söylenemez. Ancak
toplanırlar… bu olay bizde gerici ve özelleştirmeci eğitime
karşı derin bir direnme ve buna karşı koymak
Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in açtığı, için örgütlenme bilinci yarattı.
Millî Eğitim Bakanı Nahit Menteşe’nin baş-
kanlığında, eğitim yöneticiliği ve okul önce- 16. Şûra, 1999’da toplandı. Bakanı Metin Bos-
si eğitim konularını tartışmak üzere 1993’te tancıoğlu, ana konusu da Mesleki eğitimdi.
toplanan şûrada sayısı çok az olan öğretmen Devlet, eğitim birliğine dönüş gerektiğini ha-
temsilcilerin eğitim yöneticilerinin seçim- tırlamıştı ama küreselleşmenin etkisi devam
le belirlenmesi önerisi bakanlık ve üniversite ediyordu. İsteyenler özel meslek liseleri ve
temsilcilerinin oylarıyla reddedildi. Bakanın Anadolu liseleri açabilmeli, devlet özel eğitime
ifadesiyle millî ve manevi değerlere bağlı genç- yardım etmeliydi…
lik yetiştirilecek, “Atatürk ilkeleri ışığında laik
ve çağdaş eğitim sağlanırken din derslerine de Yedi yıl sonra 2006’ta toplanan 17. Şûraya
önem verilecekti. Bu şurayı özetlerken “Tanrı AKP’nin bakanı Hüseyin Çelik başkanlık
Dağı Kadar Türk Hıra Dağı Kadar Müslüman” yaptı. AKP, Özal’ın izindeydi. Şûra ön kitap-
Eleşti̇ rel Pedagoji

başlığını kullandık (Öğretmen Dünyası, Sayı 166, çığında amacın “küreselleşme sürecinde ulus-
Ekim 1993) Gerçekten de şûra Türk eğitiminin lararası eş değer toplum anlayışı ve AB kriter-
6
leri göz önünde bulundurularak ortak vizyon Eğitimde istediği değişiklikleri yapmak için
oluşturmak”tı. Bu ifadelerle Avrupa’ya ve iş şûra kararları da gerekmez…
dünyasına göz kırpılırken İmam hatip me-
zunlarının istedikleri fakültelere girmesi el Osmanlıca Şûrası
çabukluğu ile şûradan geçirildi. Dergi bu şu-
rayı “Küreselleşmiş İmam Hatipler İçin” baş- Bu son 19. Şûraya damgasını vuran önerilerin
lığıyla özetledi. (Öğretmen Dünyası, Sayı 324, millî bir eğitimle de Avrupa ile bütünleşmekle
Aralık 2006). 2010’da Kızılcahamam’da, bu yıl de ilgisi yoktur. AKP hükümetinin yöneldiği
Antalya’da toplanan son iki şûraya ise artık bi- Türkiye’ye Osmanlılık deli gömleğini giydir-
zim kurumumuzdan kimseyi çağırmadılar! me çabasının ürünüdür. Din derslerinin anası-
nıflarına indirilmesi, bu dersin liselerdeki ders
Eğitim Şûraları gerçek birer danışma organı saatinin artırılması, karma eğitimden vazgeçil-
değildir. Şûra yönetmeliğinde hangi çevreler- mesi ve şimdi seçmeli olan Osmanlıca dersle-
den kaç kişinin katılacağı ile ilgili hükümler rinin zorunlu hale getirilmesi önerileri bunu
vardır ama bakanlık bunların sayısını istediği kanıtlıyor. Hükümet yanlısı öğretmen sendi-
gibi ayarlar. Bu şûralarda bakanların istediği kası, burada bir araç olarak kullanılıyor.
kararlar alınır. Buraya bazı muhalif üyelerin de
çağrılması, şûraya güya demokratik bir kuru- Eski Türkçeyi bilen araştırmacı yetiştirmek
luş süsü vermek içindir. Bu üyelerin azınlıkta için edebiyat fakültesindeki dersler ve seçme-
kalacaklarını, hatta susturulacaklarını bile bile li Osmanlıca dersleri yetmiyormuş gibi şimdi
bu toplantılarda önerilerini yapmaları, seslerini bütün lise öğrencilerini bu yazı ve dili öğren-
çıkarmaları gerekir. Komisyon başkanları bazı mek gibi hem gereksiz, hem de imkânsız bir
kararları geçirmemek için yetkisini kullanır. çabanın gerekçesi olarak “Atalarımızın mezar
Komisyonlarda bazı olumlu kararlar alınabilse taşlarını okuyamamak” gibi saçma bir gerekçe
bile bakan bunları isterse genel kurulda oyla- ileri sürülmüş. Bizim köyde hiçbir mezar ta-
maya sunmaz. Kazara istemediği bir karar çı- şında eski yazı yok. Pek çok mezarın başında
karsa bunu sonradan kararlar metninden çıka- zaten bir taş bile bulunmuyor! Padişah, vezir
rabilir. Nitekim 2010 Kızılcahamam şûrasında ve benzeri bir takım adamların mezarlarında-
ki yazı da zaten Türkçe değil, Arapçadır. Cami
ve mescitlerin kapı ve içindeki süslü yazılar
da öyle. Bunları Osmanlıca bilen biri de an-
layamaz. Türkiye halkının ihtiyaçları içinde
yer almayan ve çok az sayıda uzmanın işi olan
bunları okuma işiyle bütün bir gençliğin ener-
jisini harcamaya niyetlenmek, Türk eğitimine
yön vermeye kalkan dar bir çevrenin hayattan
ve dünyadan nasıl koptuğunu da gösteriyor. (7
Aralık 2014)

Hepimiz Osmanlıca Öğreniyoruz!

Ömrünün önemli bir kısmını kütüphanelerde


eski yazıyla basılmış gazeteleri okumakla ge-
yabancı dille öğretime son verilmesi gibi bir çiren biriyim. Geçen yıl liselere seçmeli Os-
karar çıkmış ise de bu karar Şûra kitabındaki manlıca dersi konulması gündeme getirildiği
kararlar arasında yer almadı. Bunun nedenini zaman BBC, görüşümü sordu. Eski metinleri
Eleşti̇ rel Pedagoji

sorduğumuz talim Terbiye Kurulu, doyurucu okuyacak insanlara ihtiyaç olduğundan bunun
bir açıklama yapmamıştır. Ve nihayet bakan, olumlu olduğunu söyledim. Kurtuluş Savaşı
bu kararları ister uygular, ister uygulamaz…
7
ve Cumhuriyet dönemi hakkında araştırma ne konuşurlar ne de anlarlar. Birkaç yıl önce
yapan birçok araştırmacı, eski yazı bilmediğin- karşılaştığım öğrenim görmüş bir grup İranlı’ya
den kullandığı kaynakları 1929’dan başlatmak 18. Yüzyıl şairlerimizden Nedim’in sözcük-
zorunda kalıyordu. lerinin çoğu Farsça olan “Bu şehr-i Stanbul ki
bi mislü bahadır/Her sengine yekpare Acem mülkü
Geçtiğimiz günlerde Antalya’da toplanan 19. fedadır” beytiyle başlayan şiirini okudum. An-
Millî Eğitim Şûrası’nda bir kısım üyenin Os- lamadılar!
manlıcanın liselerde zorunlu ders haline ge-
tirilmesi önerisi, bu konunun basında enine Türkün iti şehre inince…
boyuna ele alınmasına neden oldu. Cumhur-
başkanının da “İsteseniz de istemeseniz de öğre- Osmanlı sarayı neden böyle bir dil yaratmıştır?
neceksiniz, öğreteceğiz!” demesi, işin nerelerden Bunun nedeni, Osmanlılarda feodal bir sını-
kotarıldığını anlatmış oldu. fın halktan yalnız yaşam ve duygu bakımından
değil, bunların kaçınılmaz sonucu olarak dil
Osmanlıcanın zorunlu ders olmasını isteyen- bakımından da bütünüyle kopmuş olmasıdır.
lerin muradı, herhalde araştırmacı yetiştirmek Osmanlıda halk, yalnız vergi veren, Padişah
değildir. Amaçları, bugün Türkçe verilen din çağırdığı zaman askerlik yapan bir sürüdür.
dersini Arap alfabesiyle ve diliyle vermeye ha- Yani reayadır. Saray ve çevresinde toplanmış
zırlıktır, mahalle mektebindeki eğitimi bugün- bir küçük azınlık ise kendisini bu halkın çoba-
kü okullara taşımaktır. Önerdikleri ve bir kıs- nı sayar. Bunun içindir ki eski bir halk şiirinde
mı da kabul edilen eğitim konularına bakılırsa, şöyle denilmiştir:
gericilik toplumsal varlığımızda hâlâ büyük bir
tehlikedir. Türkiye’nin Latin harflerini kullan- Şaltağı şaltak Osmanlı /Eğeri kaltak Osmanlı /
maya başlamasıyla geçmişle bağını tamamen Ekende yok, biçende yok /Yiyende ortak Osmanlı
kopardığını, okuma yazma bilenlerin bir gece-
de sıfıra indiğini söyleyenler eksik olmamıştır Kafaları çağımızın sanayi toplumuna ve onun
fakat bunlar herhalde padişahlığın geri gelmesi yarattığı demokrasi kavramına erişememiş
gibi en olmayacak şeyi isteyen küçük bir eski gericiler, tam da yukarıdaki nedenle Osmanlı
zaman tortusu gibiydi. hayranıdırlar. Onun dilini de, yazısını da, ka-
nunlarını da kutsal sayarlar. Osmanlının devlet
Yazı, bir dili ifade eden işaretler bütünüdür. olarak tarihe karışması, dilinin de kendisiyle
Yazının kendisi ilerici veya gerici değildir. O birlikte kullanımdan kalkması karşısında bü-
yazıyla ne anlatıldığı önemlidir. yük bir acı duydukları anlaşılıyor. Ah, eskisi
gibi maaşlı bir yeniçeri orduları olsa, at sırtında
Osmanlıca nedir? Viyana kapılarına ulaşsalar, Türk halkını köle-
leştirdikleri gibi başka milliyetleri de vergiye
Osmanlıca bir yazı değil, Türkçenin bir jargo- bağlasalar, çarşılarında köle pazarları kurul-
nudur. Bu dil hiçbir zaman Türklerin ezici ço- sa, konaklarında haremleri bulunsa, başları-
ğunluğu tarafından ne yazılmış ne de konuşul- nı vurduracakları kişiler için fetva verecek bir
muştur. Saraya aittir ama saraylılar tarafından şeyhülislamları olsa, her ramazan bayramında
da konuşulmamıştır. Saraylarda da bildiğimiz Mekke’ye sürre alayları uğurlasalar… Bu rüya-
ve bugün de konuştuğumuz Türkçe konuşu- dan bir türlü uyanamıyorlar. Okullardan insan
luyordu. Osmanlıca fermanlarda, Divan ede- hakları dersini kaldırmayı önermeleri, din der-
biyatının şiir ve düzyazısında, yazışmalarda sini ilkokullara da koyma kararları, Dördün-
kullanıldı. Arapça, Farsça ve Türkçenin karışı- cü Murat gibi içkiyi yasaklamaya girişmeleri
mından oluşmuş, sözcükleri daha çok Arapça o günleri geri getirme hayallerinin ürünüdür.
Eleşti̇ rel Pedagoji

ve Farsça, söz dizimi ise Türkçedir. Bu dili, Başlarında bir takke, üstlerinde cübbe, ayak-
Türklerin çoğunluğu gibi Araplar ve Farslar da larında şalvarla dolaşmaları eksik kalmıştır ki,
8
bunu yapan bir hayli taraftarları da var. rişte-i cân mi gümiş âyine mi sînen?/Binâgûşunla
mengûşun gül ile jaledür” beyti ile Mehmet Emin
Türkçenin devlet katından dışlanması, Os- Yurdakul’un “Ben bir Türk’üm dinim cinsim ulu-
manlılardan da öncedir. Selçuklular ve Ana- dur/Sinem özüm ateş ile doludur/İnsan olan vata-
dolu Selçuklu Devletinin resmî dili Farsça nının kuludur/Türk evladı evde kalmaz giderim”
idi. Bunun nedeni, Selçuklular İran merkez- dörtlüğü de Türkçedir ama biri 16. Yüzyıl Os-
li bir devlet kurduklarında Türkler arasında manlı Türkçesi, diğeri 20. Yüzyıl Türkçesidir.
okuryazar insanın bulunmayışıdır. Memurlar, 17. Yaüzyıl’da yaşamış Karacaoğlan’ın dili ise
Türklerden önce şehirleşmiş ve yerleşik bir Yunus Emre, Pir Sultan Abdal, Dadaloğlu’nun
kültür yaratmış olan İranlılardan alınmıştır. dili gibi halk Türkçesidir: “Alma gibi yanakları
Henüz Türkmen Beyliği niteliğini korumakta al gibi/Boyu uzar gider selvi dal gibi/Seherde açılmış
olan Karamanoğlu Mehmet Bey’in buna isyan gonca gül gibi/Sandım kar damlamış karın üstüne.”
ettiğini çıkardığı fermandan biliyoruz. O dö-
nemde söylendiği anlaşılan “Türk’ün iti şehre Hiçbir politikacı veya toplum önderi, Osman-
inicek Farisice ürür” sözü Türk toplumunun bu lıca ile halk kitlelerinden taraftar toplamayız,
yabancılaşmaya tepkisini yansıtır. Bu dönem hiçbir gazeteci makalesini, hiçbir romancı ro-
Türkmen köylü ayaklanmalarıyla doludur. manını okutamazdı. Dil sorunu demokrasi
hareketleriyle bağlantılıdır. Bugün de geçmiş
Arap Alfabesinde sesli harfler yoktur. Arap devirlerin rüyasını gören bir politikacının Os-
harflerine p, ç gibi Türkçe birkaç ses eklenerek manlıca ile ne bir genelge çıkarma, ne de mey-
kullanılan Osmanlı dönemi alfabesi, Türk ses- danlarda kalabalıklara hitap etme lüksü vardır.
lerini temsil etmekten uzaktır. Bunlar üstün, İşte 1929’a kadar bütün devrim edebiyatı da
esiri, ötürü gibi işaretlerle, bazen de vav gibi eski yazıyla yazılmıştır. Bu nedenle ilerici veya
harflerle veya harflerin bacaklarını yukarı, aşağı gerici olan, yazı değildir. Düşüncedir. Ömer
uzatarak karşılanmaya çalışılmışsa da Osman- Hayyam, dörtlüklerini hangi dil ve alfabe ile
lıcayı okumak ve yazmak çok müşküldür. Os- yazmıştı? Arap ve Fars edebiyatı da sanıldığı
manlıca okuyup yazmak için her şeyden önce gibi gerici değildir. Hatta bizim Divan şairle-
Arapça ve Farsça bilmek gerekir. Zaten med- rimizin çok etkisinde kaldıkları İran edebiya-
resede, hatta Tanzimat sonrası açılan modern tında ana temalar içki, kadın, zevk ve sefadır.
okullarda bile bu iki ders de müfredatın içinde Bu nedenle eskiler “Kim ki bilir Farisi/Gitti dinin
yer almıştır. yarısı” derlerdi. Latin harfleriyle de ne gericilik-
ler yapılıyor! Şimdi eski yazının ve dilin liseler-
Osmanlıcadan Türkçeye geçiş de zorunlu olarak okutulmasını savunanların
amacı, Tanzimat’tan beri devam eden yenilikçi
Osmanlıcanın kullanılmasından vazgeçilmesi,
düşüncelerin metinlerini okutmak değildir.
1929 harf devriminden çok öncedir. Reayanın
millet olmaya başlayıp yönetimde söz hakkı “Bir köy risalesi”
istemeye başlaması, eğitimin yaygınlaşmasıyla
bunun Osmanlıca ile yürümeyeceği anlaşıldı, Eski yazı Türkçe bir metni anlatmıyorsa onu
Namık Kemal, Ziya Paşa gibi hürriyetçiler dil- okumanın birçok zorlukları vardır. Millî kü-
de sadeleşmeyi savundular. Hele gazeteciliğin tüphanede eski yazı gazeteleri okurken bu ya-
başlaması, Türkiye’de modern edebiyat türle- zının cilveleri nedeniyle pek zorluklarla kar-
rinin doğması ile kitlelere onların anlayacağı şılaşmışımdır. Bu dertten mustarip olmayan
dille hitap etme zorunluluğunu doğurdu. Ali da yoktur. Bir arkadaş anlatmıştı: Türkiye’de
Canip Yöntem, Ziya Gökalp gibi edebiyatçı- köylülük hakkında bir araştırma yapıyormuş.
ların savundukları ve kullandıkları dil, artık Bir katalogda “Bir Köy Risalesi” adında bir ya-
Eleşti̇ rel Pedagoji

eski yazıyla yazılsa da Osmanlıca değildir. 16. yının adını görmüş. Konu “köy” olunca buna
Yüzyıllın divan şairlerinden Baki’nin “Miyanûn mutlaka ulaşmak istemiş. Aramış, taramış, kü-
9
tüphaneleri alt üst etmiş, Bir Köy Risalesi’ne tırdaki yerine yerleştirdim!
ulaşamamış. Meğer bu kitabın adı “Bir Köy
Risalesi” değil, “Birgüvi Risalesi” imiş. Çünkü Sonuç olarak: Eski yazıyı da, Osmanlıcayı da
“Birgüvi” sözcüğü ile “Bir Köy” aynı harflerle doğru okuyan ve anlayan uzmanlar yetiştirmek
yazılıyor ve iki biçimde de okunuyor… zorundayız. Bu dil ve eski yazıya gerici dam-
gasını vurmak doğru değildir. Osmanlıca, Os-
Molanzade mi Mevlanzade mi? manlı Ortaçağı ile birlikte tarihe gömülmüş-
tür. Eski yazı ise 1929’a kadar kullanıldı. İlerici
“Atatürk’ün Bütün Eserleri” yayına hazırlanır- de, gericisi de bu görüşlerini bu yazı ile ifade
ken İstanbul’da işin başında bulunan arkadaş, etti. Bunları okuyup yorumlamak başka, eski
Danışma Kurulu üyelerine müsveddeyi gön- yazıyı kullanıma sokmak ve bunu dindar ve
derir, incelememizi, hatalar varsa düzeltme kindar gençlik yetiştirmenin aleti haline getir-
önerilerimizi iletmemizi isterdi. Ciltlerden mek başkadır. İkincisi ancak bugünkü iktidarın
birinde Mütarekede İstanbul’da gazetecilik yapabileceği bir cehalet gösterisidir. Bunların
yapmış, Millî Mücadele aleyhinde de bulun- yerde gördüğü eski yazılı bir kâğıdı Kur’an say-
muş Mevlanzade Rıfat’ın adına rastladım. Mo- fası sanıp bir taş kovuğuna sokan bilgisizlerden
lanzade olarak yazılmıştı. Bunun yanlış bir farkı yok. (13 Aralık 2014)
okuma, doğrusunun “Mevlanzade” olma-
sı gerektiğini bildirdim. Çünkü onun adıyla
birçok yerde karşılaşmış, hatta onun “Türk
İnkılâbının İç Yüzü” adlı bir kitabını da oku-
muştum. Nutuk’ta da adı zaten böyle geçiyor-
du ve oradan aktarılan metinde (Atatürk’ün
Bütün Eserleri, C. 3, s. 373, 374) adı doğru
yazılmıştı. Sekizinci ciltte, eski yazı arşivden
aktarılan bir belgede bu, “Molanzade Rıfat”
olarak yazılmıştı. Fakat editörü bir türlü ikna
edemedim. Çünkü o bunun Molanzade olarak
okunduğunu ileri sürüyor, bana inanmıyordu.
Molanzade ile Mevlanzade aynı harflerle yazı-
lıyor. 8. Cilde konulan bir bakanlar kurulu ka-
rarında (s. 243) “Molanzade” olarak yazıldı ve
“Mevlanzade” olarak da dipnot düşüldü! İkinci
metinde Mevlanzade (s. 260), üçüncü metinde
tekrar Molanzade (s. 296) olarak yazıldı ve bu-
rada da “Mevlanzade Rıfat olarak bilinir” dip-
notu düşüldü! Yani ben, ne kadar direttiysem
de bunun doğru okunuşunun Mevlanzade
olduğunu tam anlatamadım. Yalnızca editöre
dip not düşürecek bir şüphe uyandırabilmiş
oldum. Bunlar, daha niceleri gibi eski yazının
azizliklerindendir. Eski yazıda Mustafa’nın,
Musa’nın, Bursa’nın ve daha birçok sözcüğün
özel yazılış biçimleri vardır. Son yayımlanan
Millî Mücadele’de Maarif Ordusu kitabımda
Eleşti̇ rel Pedagoji

yer alan Etem Nejat’ın yazısındaki bir sözcü-


ğü okuyamadım. Kime sordumsa da sözcükten
bir anlam çıkaramadılar. Onu kopyalayarak sa-
10
Pedagojik Çarpıtmaların Ötesinde

Erkek Egemen Bir Toplum Oluşturma Sevdası ve Karma Eğitim

Mediha Sarı
Dünyada ve Türkiye’de Karma Eğitim

Cinsiyet eşitliğini desteklemek ve her iki cinsi- Kadınların ortaokul düzeyinde eğitim görmesi
yete eşit eğitim erişimi sağlamak düşüncesine ise 1859’dan itibaren kız rüştiyeleriyle başla-
dayalı olan karma eğitimin çok eski bir geçmişi mış, 1880’de açılan ilk kız idadisi ile ortaöğ-
yoktur. İskandinav ülkeleri dışında, Avru- retim düzeyinde de devam etmiştir (Kurnaz,
pa ülkelerinin çoğunda İkinci Dünya Sa- 2011, s.25-45). Osmanlı’da 1914 yılında kadın-
vaşı sonrasında, diğer ülkelerde ise (örn. lar için açılan ilk yükseköğretim kurumu olan
Yunanistan, İspanya, Avusturya ve Portekiz) İnas Darülfünunu, 1918-19 öğretim yılında
1970’lerde ortaya çıkmıştır (Eurydice, 2010). İstanbul Darülfünunu binasına taşınınca kız
ABD’de 1787’de karma eğitim yapılan ilk or- öğrencilerin erkeklerle aynı binada eğitim al-
taöğretim kurumu açılmış (Okçabol, 2013a); maları, karma eğitime doğru önemli bir adım
1837 yılında Oberlin Yüksekokuluna kız olmuştur (Tümer-Erdem, 2007, s. 368-372).
öğrenciler alınmış, ardından 1867’de In- Daha sonra 16 Eylül 1921 yılında Darülfünu-
diana Üniversitesinde ve giderek başka nun fen ve edebiyat şubelerinde karma eğitime
devlet üniversitelerinde de karma eği- geçilmesinin ardından 1921-22 yılında hukuk,
time geçilmiştir (Jones, 2002). Avrupa’da 1922-23 yılında da tıp fakülteleri kız öğren-
karma eğitim, reform hareketlerinden sonra ci almaya başlamıştır (Kurnaz, 2011, s.106).
kız çocuklarına da kutsal kitabın okunması- Cumhuriyetin kurulmasından sonra 1924’te
nı öğretmek amacıyla ortaya çıkmış; 18. yüz- kabul edilen Tevhid-Tedrisat Kanunu’yla il-
yılın ikinci yarısında kızların kent okullarına köğretimde (Akyüz, 2011); ardından 1926’da
alınmaya başlamasıyla devam etmiş; II. Dün- da ortaöğretimde karma eğitime geçilmiştir
ya Savaşı’ndan sonra da gelişmekte olan pek (Güven, 2010, s. 213). Daha sonra 1973 yılın-
çok ülkede benimsenmiştir (Vikipedi, 2014). da kabul edilen 1739 sayılı Milli Eğitim Temel
Çin’de ise 1949 Devrimi’nden sonra herkese Kanunu’yla karma eğitim, Türk milli eğitimi-
eşit eğitim fırsatları sunulması amacıyla tüm nin temel ilkelerinden biri olarak benimsenmiş
okullarda karma eğitim uygulamasına geçil- ve “Okullarda kız ve erkek karma eğitim yapılması
miştir (Okçabol, 2013a). esastır. Ancak eğitimin türüne, imkân ve zorunlu-
Osmanlı’da kadınlar, Tanzimat’a kadar resmi luklara göre bazı okullar yalnızca kız veya yalnızca
olarak sadece sıbyan mekteplerinden fayda- erkek öğrencilere ayrılabilir” ifadesiyle yasada yeri-
lanabilmiş; 1869’da zorunlu hale getirilen bu ni bulmuştur. Karma eğitimle ilgili yapılan son
kurumlarda, eğer aynı mahallede iki sıbyan düzenleme ise 2000-2001 öğretim yılında tüm
mektebi varsa, erkeklerden ayrı, yoksa yeni okullarda karma eğitimin zorunlu hale getiril-
bir mektep açılan kadar, erkeklerle aynı sıraya mesi olmuştur (Okçabol, 2013a). Ancak uygu-
Eleşti̇ rel Pedagoji

oturmamak koşuluyla, sıbyan mekteplerinde lamada kız meslek liseleri, kız Anadolu imam
eğitim görmüşlerdir. hatip ve genel liseleri, kız ve erkekler için ayrı
ayrı teknik liseler tek cinsiyete dayalı eğitim
11
vermeye devam etmektedir. hazırlamayı kendine görev edinmiş olan sen-
dikaların karma eğitim konusunda hazırladığı
Günümüzde Karma Eğitim Karşıtlığı
yayınlara şöyle bir göz atmak bile, karma
Sosyal yaşamın her alanında olduğu gibi eğitim eğitim karşıtlarının bu konuyu nasıl uzun
alanında da ekonomik, etnik ve cinsiyet temelli süredir planlı bir şekilde işlediklerinin ve
ayırımcılığın, dini yapılanmaların ve bu doğ- bu konuda pek de bilinçsiz hareket etme-
rultuda kadının her türlü varlığı üzerindeki ta- diklerinin açık bir kanıtı.
hakkümün Cumhuriyetten bu yana en yoğun
Elbette dünyadaki bütün eğitim sistemleri
ve en somut şekilde belirginleştiği günümüz-
daha iyi eğitim arayışı içerisindeler; bu bağlam-
de, karma eğitim, yani kız ve erkek öğrencilerin
da karma eğitim de dâhil her konu tartışılabilir
birlikte eğitim görmesi, ivedilikle ele alınması
ve tartışılmalıdır da. Ancak Türkiye’deki kar-
gereken konuların başında geliyor. Açık ya da
ma eğitim karşıtı harekette, sanki bütün dünya
örtük yollarla karma eğitime karşı çıkan siyasal
ülkeleri karma eğitimi çok sakıncalı bulmuş
iktidar ve taraftarlarının (hem bireysel hem de)
da tek cinsiyetli eğitime geçmiş gibi bir hava
toplumsal (kolektif) aklı kendi ideolojileri doğ-
yaratılmaya çalışılmaktadır. Hâlbuki Avrupa
rultusunda şekillendirmede medya ve eğiti-
Komisyonu’nun “Eğitim Çıktılarında Cinsi-
min yanı sıra her türlü ideolojik aygıtı oldukça
yet Farklılıkları” başlıklı raporunda, Avrupa’da
etkin bir şekilde kullanmaya çalıştığı da göz
tüm seviyelerdeki kamu okullarının çoğunda
önüne alındığında konunun önceliği daha da
karma eğitim verildiği ve sadece yedi Avru-
aşikâr. Siyasal iktidarın eğitim alanındaki ide-
pa ülkesinde tek cinsiyete dayalı eğitim veren
olojik yapılanmasının adeta avukatlığını yapan
kamu okullarının bulunduğu belirtilmektedir.
kişi ve kuruluşların çokluğu da durumun
Bu rapora göre, tek cinsiyete dayalı eğitim veren
vahametini gözler önüne seriyor.
kamu okullarının sayıları İngiltere’de 400’den
Çok sık kullanılan ve her şeyi biliyor ol- fazla iken, İrlanda’da 120; Kuzey İrlanda’da
masıyla tanınan bir arama motorundan 77, Malta’da 25, Galler’de 7, İskoçya’da 1’dir.
“karma eğitim” sözcükleriyle kısa bir tarama Yunanistan’da ise sadece erkeklerin gidebildi-
yapıldığında, karşıt görüşlülerin, akademik ba- ği, kamuya ait 27 dini okul vardır (Eurydice,
şarısızlıktan cinsel tacize kadar, dikkat dağınık- 2010). Görüldüğü gibi “Avrupa ve diğer dünya
lıklarından özgüven yitimine kadar eğitimdeki ülkeleri karma eğitimden çoktan vazgeçti de
her türlü melanetin nedeni olarak kızlarla er- Türkiye geride kaldı!” gibi bir durum neyse ki
keklerin bir arada eğitim alıyor olmasını nasıl henüz mevzuu bahis değil.
da savladıklarını kolayca görebiliriz. Hatta tek
Türk eğitim sistemi, günden güne daha
cinsiyete dayalı eğitimi kız öğrencilerin iffetini
da somutlaşan uygulamalarla bir dini
korumak açısından bir gereklilik olarak gören-
muhafazakârlaştırılma süreci içerisinde. Si-
ler bile var (Kavaklı, 2002). Akademik başarıyı,
yasal iktidarın kendi ideolojisine uygun,
cinsiyet rollerinin gelişimini, öğrenci ilgilerini,
muhafazakâr (!) yaşam biçimini benimsemiş
öğrenme stillerini, sosyal ve psikolojik gelişim
bireylerden oluşan bir toplum oluşturma hare-
sürecini tamamen cinsiyete dayandıran sığ da-
keti, hiçbir bilimsel dayanağı olmayan 4+4+4
yanaklarla bu iddialar, bir sosyal bilim olan eği-
uygulamasıyla ivme kazanmıştı. En son 2-6
timin – doğası gereği – toplumun sosyal, kül-
Aralık 2014 tarihleri arasında toplanan 19.
türel, politik ve ekonomik tüm özelliklerinden
Milli Eğitim Şurası’nda alınan Din Kültürü ve
etkilenen ve bunları etkileyen bir alan olduğu
Ahlak Bilgisi dersinin  ilkokul birinci sınıftan
gerçeğini, bilinçli veya bilinçsiz bir şekilde yad-
itibaren okutulmaya başlanması ve “değerler
sıyor görünmektedir. Aslında iktidardaki parti-
eğitimi” adı altında anaokuluna da çekilmesi;
nin eğitim alanındaki her türlü istemine diğer
Eleşti̇ rel Pedagoji

Otelcilik ve Turizm Meslek Liselerinden “Al-


konularda olduğu gibi karma eğitim konusun-
kollü İçecek ve Kokteyl Hazırlama”  dersinin
da da uygun toplumsal zemin ve gerekçeler
kaldırılması; liselerde Din kültürü ve Ahlak
12
Bilgisi Dersinin iki saate çıkarılması gibi karar- vesilesiyle konuyu gündeme getirdi” denil-
larla bu anlayışı hayata geçirme gayretleri daha mekte ve Eğitim-Bir-Sen’in, eğitimin anti-
da somutlaştı. Bunların devamı olan ve gün- demokratik uygulamalardan arındırılma-
deme getirilmesi planlanan karma eğitim zo- sı konusunda verdiği mücadeleye devam
runluluğunun kaldırılması konusu ise büyük edeceği vurgulanmaktadır. Demek ki kar-
olasılıkla basında geniş yer bulan tepkiler nede- ma eğitimin kaldırılmasının eğitim sistemin
niyle Şura’da tartışmaya açılmadı. Bu, elbette demokratikleştirilmesi ve bireysel özgür-
konunun tamamen rafa kaldırıldığı anlamına lükler için gerekli olduğu iddia edilmeye de-
gelmiyor; aksine farklı bir elbise giydirilmiş şe- vam edecektir. Kuvvetle muhtemel ki bu sa-
kilde, farklı bir stratejiyle veya belki de aynen vunma, önce seçme hakkı tanınması şeklinde
gündeme getirilmesi an meselesi. başlayacak, ardından karma eğitimin tamamen
kaldırılmasına doğru ilerleyecektir. Oysa bu
Demokratik bir eğitim sisteminde tüm birey-
tartışmalara daha geniş bir pencereden bakıldı-
ler, özgür iradeleriyle karar verdikleri nitelikte
ğında kolaylıkla görülebilir ki, günlük yaşamda
bir eğitim alma hakkına elbette sahip olmalıdır.
kadın–erkek eşitliğinin bir türlü hayata geçiri-
Ancak bu karar, gerçek anlamda bireysel özgür
lemediği bir toplumda, karma eğitim karşıtlı-
iradeye dayalı ve bunun mümkün olduğu yaşta
ğı, tek sınıf, tek din, tek mezhep, tek cinsiyet
olmalıdır. Televizyon ve gazeteler başta olmak
egemenliğine dayalı bir toplum oluşturma sev-
üzere tüm medya araçları, aile ve mahalle bas-
dasının bir parçasıdır. Zira tek cinsiyete dayalı
kıları, güdümlü sivil toplum örgütleri ve san-
eğitimi savunanların, asıl kaygıları gerçekten
sürler aracılığıyla gerçekleştirilen manipülas-
eğitimin kalitesini arttırmak olsaydı, okulla-
yon ve yaptırımlarla insanların tercihleri belli
rımızdaki çok daha öncelikli sorunları ele
yönlere kanalize ediliyorsa, orada bireylerin
alırlardı. Bu nedenle, örneğin öğretmenlik
özgür iradeleriyle verdiği kararlardan ve bu-
sertifikası satışına dönüşen pedagojik formas-
nun tamamen demokratik bir eğitim sistemi-
yon programları devam ederken, bir taraftan
nin farklı beklenti ve taleplere yanıt verme kay-
da “öğretmen niteliklerini arttıralım” söylem-
gısıyla muhataplarına seçenekler sunmasından
leri ne kadar samimiyse buradaki söylemler de
ibaret olduğu iddia edilemez.
o kadar samimidir.
Burada “demokrasi” ve onun korunaklı şem-
Aşağıda tek cinsiyetli eğitim taraftarlarının kar-
siyesi altında “özgür seçimler”, “eşitlik”,
ma eğitime yönelik iddialarında yer alan çar-
“bireysel tercihlere saygı”, “halk egemenli-
pıtmalar ve bunlarla ilgili açıklamalar ele alına-
ği” gibi kavramların sık kullanıldığı söylemle-
caktır.
rin ne ölçüde samimi olduğu tartışılır. Büyük
olasılıkla bu tür ifadeler, demokrasiyle alakası Karma Eğitimle İlgili (Pedagojik)
olmayan bazı dayatmaları topluma şirin gös- Çarpıtmalar
termek için kullanılan birer kılıftan başka
1. Akademik Başarı
bir şey değildir. Kendi söylemiyle “19. Milli
Eğitim Şûrasına damgasını vuran” ve “Şura’nın Tek cinsiyete dayalı eğitimi savunanların kar-
gündemini belirleyen” (ki bu, Şura’nın niteli- ma eğitime yönelttikleri suçlamalardan biri,
ği ile ilgili önemli bir şaibe ve tartışma konu- kız ve erkek öğrencilerin birlikte eğitim gör-
sudur) Eğitim-Bir-Sen’in 06.12.2014 tarihli mesinin akademik başarıyı düşürmesi şeklin-
internet sayfasında Şura sonrası yapılan değer- dedir. Tek cinsiyete dayalı okullarla karma eği-
lendirmede “Eğitim-Bir-Sen, 1739 sayılı Te- tim veren okulların karşılaştırıldığı çalışmalar
mel Eğitim Kanunu’nda yer alan, ‘Okullarda incelendiğinde her iki görüşü çeşitli açılardan
kız ve erkek karma eğitim yapılması esastır’ haklı gösterecek kanıtların ortaya konulmaya
Eleşti̇ rel Pedagoji

ibaresinin değiştirilmesi, karma eğitim dayat- çalışıldığı, ancak bir görüşün diğerine pek bir
ması yerine, demokratik, veliye ve öğrenciye üstünlük sağlamadığı kolayca görülebilir. Bu-
seçme hakkı tanıyan bir düzenleme için şûra radaki temel sorun, başarı gibi tanımlanması,
13
ölçülmesi ve açıklanması oldukça zor olan ve niteliğini artırması söz konusudur (Eğitim
öğrencinin kişisel özelliklerinden, öğretmenin Sen, 2014). Eğer kızlarla erkekleri ayrı okullara
niteliklerine, ailenin sosyo-ekonomik koşulla- doldurduğumuzda başarı yükselecek olsaydı,
rına, okulun yakın çevresine ve sahip olduğu endüstri meslek liselerinde tek bir kız öğren-
fiziksel ve sosyal olanaklara kadar birçok un- ci bile bulunmayan yüzlerce sınıfta başarının
surdan etkilenen bir kavramın tek bir değiş- tavan yapması gerekmez miydi? Oysa aksine,
kenle – cinsiyetle – açıklanmaya çalışılmasıdır. bu okulların başarısızlığı, “memleket meselesi”
olarak ele alınmalarına yol açacak düzeydedir
Bununla birlikte yapılan çalışmalarda ağırlıklı
ve buradaki sorunların karma ya da tek cinsi-
olarak ya iki eğitim tipi arasında anlamlı fark
yetli olmalarından çok daha derin ve çok bo-
bulunamamış veya karma eğitim lehine kanıt-
yutlu nedenleri olduğu hepimizce malum. Tek
lar ortaya konulmuştur. Örneğin bu konuda
cinsiyetli eğitimin akademik başarıyı arttırdığı
öncü çalışmalar yapan Dale (1969, 1971,
savı da bu açıdan oldukça zayıftır. Buradaki
1974, Akt: Chouinard, Vezeau ve Bouffard,
tehlike, halkın çocuklarının geleceği açısından
2008) karma eğitim yapılan okulların hem kız
en çok önemsediği ve somut bir ölçüt olan
hem erkek öğrenciler, hem de öğretmenler için
başarı üzerinden – ki buradaki başarı anlayışı,
daha elverişli bir sosyal ortam sunduğunu ve
ulusal testlerdeki puanlardan ibarettir – erkek
bu avantajın akademik gelişim açısından her-
egemenliğine dayalı bir toplum yaratma ar-
hangi bir olumsuz etkisinin olmadığını ortaya
zusuna, yüzyıllar sonra ulaşılmış bir kazanım
koymuştur. Chouinard ve diğ. (2008) tarafın-
olan karma eğitimin kurban edilmeye çalışılı-
dan yapılan karşılaştırmalı bir araştırmada da
yor olmasıdır.
tek cinsiyete dayalı veya karma eğitim veren bir
okula gidiyor olmanın kız öğrencilerin mate- Devlet okullarındaki elverişsiz koşulların ört-
matik ve dil derslerindeki başarı motivasyonu bas edilerek ya da gündem dışında tutularak
üzerinde anlamlı fark yaratmadığı ortaya ko- özel okullara teşvikin artırılması da bu “karma
nulmuştur. Wills, Kilpatrick ve Hutton (2006), okullar başarıyı düşürüyor” söylemlerinin altında
tek cinsiyete dayalı eğitimin birkaç avantaj ya- yatıyor olabilecek bir diğer nedendir. Örneğin
rattığını bulgulamış olsalar da yaptıkları kar- Evin’in (2010) İngiliz The Times gazetesinde
şılaştırmada ayrı eğitim gören kız ve erkek çıkan bir haberden aktardığına göre, üniversi-
öğrencilerin akademik başarılarında herhangi teye başvuru için kullanılan bir sınavın sonuç-
bir artış bulamamışlardır. Başka çalışmalarda ları, kız ve erkek okullarının başarı oranının,
da Avusturalya, ABD, Kanada, Yeni Zelanda, karma eğitim yapan okullara göre daha yüksek
İrlanda ve İngiltere’de yapılan araştırmalar in- olduğunu ve ilk üçe giren okulların hepsinin
celenmiş ve tek cinsiyetli veya karma eğitimin özel okullar olduğunu göstermiştir. Acaba bu-
tutarlı avantajlarına yönelik çok az kanıt bulu- rada başarı farkını yaratan gerçekten eğitimin
nabildiği belirtilmiştir (Halpern, Eliot, Bigler tek cinsiyete dayalı olması mıdır? Yoksa okul-
ve diğ., 2011; Smithers ve Robinson, 2006; lardaki öğrenme-öğretme süreçlerinin - sınıf
U.S. Department of Education, 2005). ortamından, kullanılan materyallere, öğretim
yöntemlerinden öğretmen-öğrenci etkileşimi-
Elbette, tek cinsiyetli eğitim taraftarları da tez-
ne kadar – her açıdan bu öğrencilerin sosyal,
lerini destekleyecek kanıtlar bulabilirler. An-
psikolojik, biyolojik ve fiziksel gelişimlerine
cak akademik başarıyı etkileyen birçok faktör
uygun bir şekilde düzenlenmiş olmasından
vardır ve - velev ki araştırmalarda tek cinsiyet-
mı kaynaklanmaktadır? Akademik başarı gibi
li eğitim verilen kurumlarda öğrenci başarısı
insanla ilgili değişkenlerin söz konusu olduğu
daha yüksek bulunmuş olsa bile - bu sonucu
böylesi karşılaştırmalarda, o değişkeni etkileye-
sadece cinsiyete bağlamak bilimsellikten uzak
bilecek bütün koşullar bakımından grupların
Eleşti̇ rel Pedagoji

bir tavır olacaktır. İki ayrı cinsi ayrı okullara ya


eşitlenmiş olması gerekir ki bu, ikiz kardeşler
da ayrı sınıflara doldurarak eğitim vermenin
için bile neredeyse imkânsızdır. O halde Tür-
tek başına ne eğitim başarısını ne de eğitimin
14
kiye’deki gibi, özel okullarla devlet okullarının 2. Cinsiyet Rolleri
sahip olduğu olanaklar dikkate alındığında,
Dünya Sağlık Örgütü’ne (WHO, 2014) göre
yapılacak karşılaştırmaların elmayla armudu
cinsiyet, kadın ve erkeği tanımlayan biyolojik
karşılaştırmaktan öteye gidemeyeceği söyle-
ve fizyolojik özellikleri ifade ederken, toplum-
nebilir. Karma eğitim karşıtlarının en azından
sal cinsiyet (gender), sosyal olarak oluşturulan
özel okullarda (daha sonra tüm okullara yay-
ve bir toplumun kadına veya erkeğe uygun
gınlaştırmak üzere) tek cinsiyetli eğitime izin
gördüğü rolleri, davranışları, etkinlikleri ve
verilerek işe başlanması gerektiğini belirtmele-
nitelikleri belirtir. Cinsiyet doğal bir oluşum-
ri; muhtemelen özel okullarla devlet okulları
ken toplumsal cinsiyet oluşturulur (Acker,
arasındaki uçurumdan yararlanıp “bakın, tek
1992). Bu “oluşturulma” süreci, doğdukla-
cinsiyetli eğitim daha başarılı” söylemleriyle
rından itibaren kızlara pembenin, erkeklere
özel okulları iyice teşvik edecek; her olanak-
mavinin uygun görülmesiyle başlar; cinsiyete
tan yoksun devlet okulları ve burada görev ya-
göre oyuncak ve oyun seçimiyle devam eder,
pan öğretmenler başarısızlıklarından (!) dolayı
yetişkin yaşamına doğru da kadınlara ve er-
ayıplanmaya devam edilecektir.
keklere uygun bulunan/bulunmayan meslek-
Bu noktada, yakın tarihte yayınlanmış ve bir- ler, mekânlar ve davranış biçimleriyle giderek
çok araştırmanın bulgularını birlikte incelemiş daha yerleşik bir hale gelir. Kadına korunmaya
bir çalışmadan mutlaka söz etmek gerekiyor. muhtaç, uysal, itaatkâr, duygusal, narin, şefkat-
Pahlke, Hyde ve Allison (2014), karma eğitim- li, anaç gibi özellikler atfedilip, ev hanımlığına
le tek cinsiyete dayalı eğitimin matematik ba- ve anneliğe paralel olarak öğretmenlik, sekre-
şarısı, fen bilimleri performansı, özbenlik algısı terlik, hemşirelik gibi meslekler uygun bulu-
vb. çeşitli değişkenler açısından karşılaştırıldı- nurken; güçlü, lider, özgüveni yüksek, karar
ğı, okulöncesinden 12. sınıfa kadar toplamda verici olan erkeğe de mühendislik, doktorluk,
1.6 milyon öğrenciyi kapsayan, 21 farklı ülkede avukatlık gibi daha prestijli, daha yüksek gelirli
yapılmış 184 çalışmanın meta-analizini yap- meslekler uygun bulunur. Bu anlayışla cinsiyet
mışlardır. Araştırmada ele alınan çalışmalar; rollerinin bireylerce içselleştirilmesi okullarda
seçkisiz (random) atama yapılan - kontrollü da devam eder. Toplumun bir aynası olan;
ve seçkisiz atama yapılmayan-kontrolsüz çalış- toplumun ekonomik, politik ve kültürel tüm
malar olarak iki grupta incelenmiştir. Analizler özelliklerinden yakından etkilenen ve aslında
sonucunda seçkisiz atama yapılmayan (elmayla bunları etkileme gücü de bulunan okullarda,
armudun karşılaştırıldığı) çalışmalarda tek cin- kız ve erkek öğrencilere yönelik davranışlarda,
siyetli okullar lehine küçük farklar bulunduğu beklentilerde, mesleki yönlendirmede vs. top-
belirlenmiştir. Fakat sonuçları etkileyebilecek lumun cinsiyet rejimine paralel olarak gelenek-
değişkenlerin seçkisiz atama yapılarak kontrol sel cinsiyet rollerinin yeniden yeniden üretimi
altına alındığı (elmayla elmanın karşılaştırıldı- ne yazık ki süregider. Sayılan’ın (2012, s.71)
ğı) çalışmalarda, iki okul tipi için yapılan kar- da belirttiği gibi, eğitimdeki eşitsizlik bir
şılaştırmalar incelendiğinde, matematik ve fen yanıyla toplumsal eşitsizliği yansıtmak-
bilimleri performansında anlamlı farklılıklar ta, diğer yandan da eğitimsel eşitsizliğin
belirlenmemiş; eğitim alma isteği gibi birkaç kendisi toplumsal eşitsizliğin yapılanma-
değişken için de karma eğitim veren okullar sını sağlamaktadır.
lehine farklılıklar bulunmuştur. Yani dünya
Durum karma eğitim uygulamasına rağmen
genelinde yapılan 184 araştırmanın sonuçları,
böyle iken, nasıl olur da tek cinsiyete daya-
istatistiksel olarak değerlendirildiğinde ulaşılan
lı eğitimle, kızlarla erkekleri ayırmaktan söz
sonuç, tek cinsiyetli eğitimin karma eğitimden
edilebilir? Böyle ayırımcı bir uygulamanın
daha çok yarar sağladığı görüşünü destekleme-
Eleşti̇ rel Pedagoji

hem kız hem erkek öğrenciler açısından


mektedir.
toplumsal cinsiyet rollerini daha da derin-
leştireceği ve zaten egemen cins olan erkeğin
15
egemenliğini katmerleştireceği apaçık değil 3. Konu, Alan ve Meslek Seçimi
midir? Tek cinsiyetli okulların açılmasını, ai-
Birçok yayında kız öğrencilerin dil, kimya,
lelerin çocuklarıyla ilgili en nazik hassasiyetleri
biyoloji, sanat gibi konularda; erkeklerin de
olan “namus” ve “başarı” üzerinden savlayan-
matematik ve fizik alanlarında daha başarılı ol-
ların genellikle muhafazakâr olmasıyla bilinen
duğu belirtilmekte, tek cinsiyetli eğitimin kız-
erkekler olması tesadüf müdür? Çankaya ve
ların geride kaldıkları (aslında bırakıldıkları)
Acar’ın (2013) da belirttiği gibi “kadınlar bi-
bu alanlara yönelmesinde olumlu sonuçlar do-
raz daha fazla matematik, erkekler biraz daha fazla
ğuracağı belirtilmektedir. Bu bulguların Tür-
okuma alışkanlığı geliştirsinler diye erkekleri “daha
kiye için geçerli olduğu söylenemez. Örneğin,
erkek” kadınları ise “daha aile/anne” kılmak istiyor
kız öğrencilerin matematik konusundaki
muyuz?”. Eğitim hayatı bitince ne olacak? Gene
motivasyon ve özgüvenleri daha düşük bu-
kadınlar ayrı, erkekler ayrı yaşamaya devam
lunmasına rağmen (ERG, 2014), Türkiye’de
mı edecek? Yoksa tek cinsiyetli eğitim istemi,
PISA 2012 ulusal ön raporunda 2003 yılında
kadının görünmez olduğu, erkek egemen bir
matematik okuryazarlığında kızlar lehine olan
toplum oluşturma hedefinin bir parçası mıdır?
farkın 2012’de azaltıldığı ve bu farkın artık is-
Karma eğitim karşıtlığı gerçekten pedagojik
tatistiksel olarak anlamlı olmadığı belirtilmekle
kaygılardan mı kaynaklanmaktadır yoksa siya-
birlikte kızların matematik başarısı hala daha
sal ve ideolojik hedeflerden mi?
yüksektir (MEB, 2013, s.29). Hele de Türki-
Kadına yönelik şiddetin her geçen gün bi- ye öğrencilerinin PISA 2012 matematik puan-
raz daha tırmandığı ve daha da kötüsü çoğu larındaki farkın %62’sinin okullar arasındaki
zaman haklı bulunduğu düşünüldüğünde, farklardan kaynaklandığı da dikkate alındığın-
toplumun genelinin ve eğitim sisteminin da, kızların veya erkeklerin belli derslerdeki
cinsiyet eşitsizliklerinden arındırılması başarı veya başarısızlığını cinsiyete bağlamak
için karma eğitimin muhakkak sürdürülme- hepten mesnetsiz bir hale gelmektedir. Burada
si gerekmektedir. Bu gereklilik her iki cinsin toplumsal yaşamda yaygın olan, kızlardan sos-
birlikte ve sağlıklı bir şekilde – birbirini birer yal ve sözel alanlarda, erkeklerden de sayısal ve
cinsel obje olarak değil; eşit birer birey olarak teknik alanlarda başarı beklentisinin ve dolayı-
görüp kabul ederek – sosyalleşmesinin sağlan- sıyla geleneksel cinsiyet rollerinin yansımaları-
ması bakımından önemlidir ve kız öğrenciler nı görebiliriz. Yüksek matematik performansı
kadar kızlarla aynı sınıfta olunca akıllarına baş- gösteren kadınların bile daha çok sözel bece-
ka şeyler (!) düşen ve bu nedenle dikkatleri rilerin kullanıldığı kariyerler seçmeye eğilim-
dağılan; onları taciz eden, zorbalık yapan er- li olması (Wang, Eccles & Kenny 2013; Akt:
kek öğrenciler için de elzemdir. Karpiak, Buc- ERG, 2014) toplumun cinsiyet rejiminin mes-
hanan, Hosey ve Smith (2007) tarafından yapı- lek ve kariyer planları üzerindeki etkisini açık-
lan bir araştırmada, kızların toplumsal cinsiyet ça göstermektedir. Koç Üniversitesi tarafından
eşitliğine yönelik tutumları arasında iki okul yaptırılan bir araştırmaya göre Kız Teknik ve
tipi arasında anlamlı fark bulunmazken, tek Meslek Liselerinde 37 alanda meslek eğitimi
cinsiyetli okullara devam eden erkek öğrenci- verilmesine rağmen öğrencilerin %36’sının
lerin toplumsal cinsiyet rollerine karşı eşitlikçi “Çocuk Gelişimi ve Eğitimi”, %13’ünün Bi-
tutumlara daha az sahip olduğu belirlenmiştir. lişim Teknolojileri (bu da sekreterlik ve ofis
Öte yandan sadece erkek öğrencilerin devam elemanlığıyla ilişkilendirilmektedir), %12’si-
ettiği sınıfların, okullarda yerleşik olan prob- nin “Giyim Üretim Teknolojisi” alanına ka-
lemli “maço erkek kültürü” ile mücadele etme yıtlı olduğu; yani öğrencilerin %60’ının top-
konusunda hiçbir işe yaramadığı ve bilakis, bu lumsal cinsiyet rollerine göre alan tercih ettiği
kültürü daha da şiddetlendirdiği belirlenmiştir görülmektedir (Gökşen, Yükseker Alnıaçık ve
Eleşti̇ rel Pedagoji

(Jackson, 2002). Zenginobuz, 2011). Bu bağlamda eğitim or-


tamlarının toplumsal cinsiyet rollerini yeniden
16
ürettiği ve kız öğrencilerin bu roller dışındaki düşebileceği; fiziksel olarak çekici olmayan
yeteneklerini geliştirmelerinin önünün kesil- kız ve erkek öğrencilerin karamsarlığa, aşağı-
diği söylenebilir. Tek cinsiyetli eğitim savun- lık kompleksine sürüklenebileceği belirtil-
masının ardında bu toplumsal cinsiyet rolle- mektedir (Saygılı, 2012). Aynı yazar 1937
rinin daha da baskın kılınması ve kadınların tarihli bir yayına atıfta bulunarak kadınla
ilerleyişlerinin önüne geçilerek erkek egemen erkek arasındaki ruhsal farklardan birini
toplumun yeniden üretilmesi ve sürdürülmesi şöyle belirtmektedir “Ailede erkek için esas olan
arzusunun payı çok yönlü bir şekilde tartışıl- kadına sahip olmak, ona temellüktür. Kadın için esas
ması gereken bir konudur. ise, erkeğe teslim olmak, şahsiyetini mümkün mertebe
muhafaza ve onu erkeğe kabul ettirmek, erkeği kendi
4. Beynin fizyolojisi
ruh ve beden havzasında tutmaktır” (s.26). Kadını
Karma eğitim karşıtlarının tezlerini destekle- bu şekilde zayıf, korunmaya muhtaç, duygu-
mek için kullandıkları gerekçelerden biri de sal ve “erkeğe teslim” olması gereken, erkeğin
kadın ve erkek beyni arasındaki fizyolojik fark- mülkiyetinde bir varlık olarak gören bir zih-
lılıklar ve bu farklılıkların öğrenme süreçleri niyet, kadın-erkek eşitliğine dayanan karma
üzerindeki etkileridir. Karma eğitim de cin- eğitime elbette karşı çıkacaktır. Okçabol’un
siyetler arasındaki biyolojik farklılıkları red- (2013b) belirttiği gibi “Kadın konusunda tutucu-
detmemektedir. Sadece beyin açısından değil, luğunu sürdürenler, karma eğitime karşı çıkabiliyor.
vücudun tamamı açısından kadın ve erkek ara- Çünkü karma eğitim, erkekle kadını eşdeğer gören
sındaki biyolojik ve fizyolojik farklılıkları hiç bir anlayışın ürünü; demokratikleşmenin bir sonucu;
kimse inkâr edemez; tıpkı her insanın kendine yurttaş olmanın olmazsa olmaz koşulu; çağdaşlığın
has özellikleri olan “biricik” bir varlık olduğu- göstergesi. Kadın olsun-erkek olsun, karma eğitim
nun inkâr edilemeyeceği gibi. Nörologların görenlerin, birbirini eşdeğerde görme olasılığı artıyor”.
kadın ve erkek beyniyle ilgili yaptıkları araş- Karma eğitime karşı çıkıştaki gerçek kaygı, kız
tırmalar erkeklerde beynin daha ağır olması- ve erkek öğrencilerin kişisel ve sosyal gelişim-
nın, kızlarda beynin büyümesinin daha erken lerinden yana olsaydı; içerisinde bulundukla-
tamamlanmasının ötesinde birkaç fark daha rı toplumla organik bağları olan okullarda, o
bulmuş olsalar da bunların öğrenmeyle ilişki- toplumun cinsiyet hiyerarşisinin yansımaları-
si net bir şekilde ortaya konulabilmiş değildir nın görülmesinin oldukça doğal olduğu ve tek
(Halpern ve diğ., 2011). Kaldı ki, aynı cinsiyete cinsiyete dayalı eğitimi savunup bu hiyerarşiyi
sahip olsalar bile bireylerin öğrenme özellikleri derinleştirmek yerine, onunla mücadele etme-
arasında birçok farklılık bulunmaktadır. O hal- nin bilimsel yollarını araştırmak; okullarda ve
de, örneğin öğrenme stillerine göre de öğren- okullar aracılığıyla toplumun genelinde kadın
cileri farklı okullara/sınıflara toplamamız mı ve insan haklarını temele alan bir yaşam biçimi
gerekiyor? oluşturma çabası yönünde olurdu.
5. Kişisel ve Sosyal Gelişim 6. Kız Çocuklarının Eğitime Erişimi
Tek cinsiyete dayalı eğitimi savunanların diğer Türkiye’de eğitime erişim bakımından sosyo-
bir iddiası da karma eğitimden hem kızların ekonomik sınıflar, bölgeler ve cinsiyetler ara-
hem de erkeklerin kişisel ve sosyal olarak zarar sında büyük eşitsizlikler bulunmaktadır. Kız
gördükleri yönündedir. Karma eğitimde kızla- ve erkek öğrencilerin okullaşma oranları da
rın daha çekingen davrandıkları, derse katılım- temel eğitim düzeyinde bile henüz eşitlene-
larının ve özgüvenlerinin düştüğü, dolayısıyla bilmiş değildir. Karma eğitim karşıtlarına göre
kişiliklerinin baskılandığı; karar almaya, ba- bu durum, okullarda kız ve erkek birlikte eği-
ğımsızlığa ve saldırgan davranışlar sergilemeye tim veriliyor olmasından kaynaklanmaktadır;
Eleşti̇ rel Pedagoji

daha eğilimli olan erkeklerin ise karşı cinse olan namus derdine düşen, bu nedenle kızlarının
ilgileri ve yükselen hormonları icabı dikkatleri- (adeta hepsinin birer cinsi sapık oldukları ima
nin dağılabildiği ve zihinsel performanslarının edilen) erkeklerle bir arada olmalarını isteme-
17
yen aileler, onları okula göndermemektedir. yanı sıra okulların nitelik ve nicelik açısından
Ailenin sahip olduğu kültürel değerlerin, ço- sunduğu eğitsel, kültürel, sosyal ve sportif ola-
cuğun eğitimi hakkında verdiği kararlar üze- naklar; toplumsal cinsiyet hiyerarşisi ve diğer
rinde elbette önemli etkileri vardır. Ancak kültürel özellikler vb. birçok değişken bir ara-
kızları okula göndermeme yönünde verilen da ele alınarak ve siyasal iktidarın değil, eğitim
böyle bir kararın ardında namus davasından biliminin temel ilkeleri dikkate alınarak ko-
çok daha öncelikli başka problemler yatıyor nunun enine boyuna tartışılması, incelenmesi
olabilir mi? Örneğin çocuklarının sayısını söy- gerekir.
lerken kızlarını hiç saymayan bir babanın on-
Sonuç
ları okula göndermemesi bir namus meselesi
midir, kadının yok sayılması mı? Ya da eğitim Bir toplumun politik, ekonomik, sosyal ve kül-
düzeyi ve geliri çok düşük olan ve bu nedenle türel gelişmesinin lokomotifi olması gereken
çocuklarını birer ekonomik güç olarak gören okullar, demokratik bir ülkede, toplumun her
ailelerin, kızlarını okula göndermeyişlerinde hücresini demokrasi ve insan hakları yönünde
“namus” ne kadar önemli yer tutmaktadır? dönüştürmekten de sorumludurlar. Okulların
Veyahut düşük geliriyle çocuklarından ancak bu sorumluluklarını yerine getirip içerisinde
bazılarını okutabilecek durumda olan ailelerin bulundukları toplumu ileriye taşıyabilmele-
tercihlerini hep erkek çocuklarından yana kul- ri için, eğitim sisteminde yaşanan sorunlara
lanmaları toplumsal cinsiyet hiyerarşisinin bir çözümler aranırken, bu sorunların –insan bi-
yansıması değil midir? Araştırmalar, bu soru- limlerinin doğası gereği – ilişkili olabileceği
ları haklı çıkaran bulgular ortaya koymaktadır. bütün boyutlar dikkate alınarak, bilimsel bir
Örneğin Tansel’in (2002) yaptığı araştırmada tutumla araştırma, inceleme, tartışma ve uy-
ilk, orta ve yükseköğretime devam etmede en gulamalar yapılması gerekir. Aydoğanoğlu’nun
önemli faktörün ailenin gelir düzeyi olduğu (2014) belirttiği gibi, bir bütün olarak toplu-
ve bu faktörün özellikle kızların eğitime de- mun tüm gerçekliğini yansıtan eğitim sistemi
vam etmeleri üzerinde daha büyük etkisi ol- tartışılırken iktidarın siyasal-ideolojik hedefle-
duğu belirlenmiştir. Bu çalışmaya göre, eğiti- ri, toplumsal yaşam koşulları, toplumsal cinsi-
me devam üzerindeki diğer önemli etken ise yet eşitsizlikleri, sınıflar arası güç ilişkileri gibi
anne-baba eğitim düzeyidir. Eğitim Reformu pek çok açıdan iç içe geçmiş bir dizi ilişkinin
Girişimi’nin (ERG, 2009) yaptığı çalışmaya birlikte ele alınması ve değerlendirilmesi gere-
göre ise özellikle kız çocuklarının okullulaş- kir. Bu yapılırken de okulların topluma değil;
masında anne eğitiminin büyük önem taşıdığı toplumun okullara uygunlaştırılması şiarıyla,
belirlenmiş; gelir düşüklüğünün yanı sıra gele- eğitimin lokomotiflik görevi hep göz önünde
neksel aile değerlerinin ve toplumsal ilişkilerin tutulmalıdır. Ne yazık ki, karma eğitime karşı
halen varlığını korumasının da kızların eğitime çıkanlar, ya okulların bu lokomotiflik görevini
katılımı konusunda önemli birer engel oluş- hepten unutmuş görünmekteler ya da lokomo-
turduğu vurgulanmıştır. tifi, akademik ve eğitsel olmaktan çok, siyasal
ve ideolojik bir anlayışla tek cinsiyetli eğitime
Görüldüğü gibi, Türkiye’de eğitime erişimde
doğru sürerek, siyasal iktidarın istediği nitelik-
ve bunun sürdürülmesinde yaşanan sorunları
te bir toplum oluşturulmasına hizmet etmek-
da tek bir değişkenle, üstelik oldukça göreceli
tedirler. Zira bu kesimlerce, okullarda yaşanan
bir anlam taşıyan “namus” kavramı üzerinden
başarısızlık, zorbalık, cinsel taciz, devamsızlık,
açıklamak ve bu nedenle karma eğitime karşı
okulu terk, düşük okullulaşma oranları ve daha
çıkmak oldukça dar bir anlayışın ürünü. Kız
pek çok sorunun tek cinsiyetli eğitime geçiş-
çocuklarının eğitime erişiminde yaşanan so-
le, sihirli değnek değmişçesine çözüleceğinin
runlar gerçekten çözülmek isteniyorsa, aile-
Eleşti̇ rel Pedagoji

varsayılmasını başka türlü açıklamak olanaksız


lerin gelir düzeyi, eğitim seviyesi, eğitimden
görünüyor. Burada tek cinsiyete dayalı eğitim
beklentileri; coğrafi olarak ulaşılabilir olmanın
taraftarlarının, erkek egemen değil, toplum-
18
sal cinsiyet eşitliği; özel okullara teşvik değil, erg.sabanciuniv.edu/sites/erg.sabanciuniv.edu/files/
GSURapor.pdf adresinden 25.11.2014 tarihinde alın-
devlet okullarının iyileştirilmesi; dini kurallara mıştır.
göre değil, laik eğitim ve laik yaşam biçimi; de- EURYDICE (2010). Eğitim Çıktılarında Cinsiyet Farklılıkları:
Avrupa’da Alınan Tedbirler ve Mevcut Durum. http://www.
mokrasi ve insan hakları; kadınların gerçekten eurydice.org adresinden 02.12. 2014 tarihinde alınmıştır.
Evin, M. (2010). Karma okullar daha başarısız. http://cadde.milliyet.
erkeklerle en az eşit pozisyonlarda çalışması ve com.tr/2010/01/16/YazarDetay/1186522/karma-okullar-
kazanması; egemen erkek kültürden, erk’ten daha-basarisiz adresinden 05.12.2014 tarihinde alınmış-
tır.
vazgeçebilme gibi daha birçok konuda nerede Gökşen, F., Yükseker, D., Alnıaçık, A. ve Zenginobuz, Ü. (2011).
durdukları ve söylemlerinde ne kadar samimi Kız teknik ve meslek liseleri kapsamlı değerlendirme notu. Koç
Üniversitesi Sosyal Politika Merkezi
oldukları konusunda kendilerini sorgulamaları Güven, İ. (2010). Türk eğitim tarihi. Ankara: Naturel Yayıncılık
önemlidir. Halpern, D. F., Eliot, L., Bigler, R. S., Fabes, R.A., Hanish,L.D.,
Hyde,J., Liben, L. S., Martin C. L. (2011), The Pseu-
Görünen o ki, karma eğitim-tek cinsiyete daya- doscience of Single-Sex Schooling. Education, 333, 1706-
1707.
lı eğitim tartışması giderek daha da yoğunlaşa- Jackson, C. (2002). Can single-sex classes in coeducational scho-
ols enhance the learning experiences of girls and/or boys?
cak. Okçabol’un (2013a) belirttiği gibi “karma An exploration of pupils’ perceptions. British Educational
eğitim, genelde kadın-erkek eşitliği benimsendikçe ve Research Journal, 28 (1), 37–48.
Jones, C. E. (2002). Indiana University: The Transition to Coe-
halk egemenliği öne çıktıkça yaygınlaşan ve gerçek- ducation. Journal of the Indiana University Student Personnel
leşen bir uygulama. Uluslaşmanın, çağdaşlaşmanın, Association, 64-71.
Kavaklı, A. E. (2013). Karma eğitim dayatması ve eğitimin kalitesi.
insan haklarını benimsemenin ve insan olmanın bir http://www.yeniakit.com.tr/yazarlar/ali-erkan-kavakli/
ürünü.” Ve bundan vazgeçilmesi düşünülemez. karma-egitim-dayatmasi -ve-egitimin-kalitesi-3616.html
adresinden 7.12.2014 tarihinde alınmıştır.
Ancak karma eğitimde yaşanan sorunların ne- Karpiak, C. P., Buchanan, J.P., Hosey, M., Smith, A. (2007). Uni-
denleri ve nasıl çözülebileceği üzerine bilimsel versity students from single-sex and Co-educational high
schools: Differences in Majors and attitudes at a catholic
bir tutumla çalışmalar, tartışmalar ve bu doğ- university. Psychology of Women Quarterly, 31, 282–289
Kurnaz, Ş. (2011). Yenileşme sürecinde Türk kadını 1839-1923. İs-
rultuda düzenlemeler elbette yapılmalıdır. Bu- tanbul: Ötüken Yayınları.
rada takınılacak tavır, eğitimde yaşanan bazı so- MEB (2013). PISA 2012 ulusal ön raporu. Yenilik ve Eğitim Tek-
nolojileri Genel Müdürlüğü
runları kendi ideolojik anlayışını dayatmak için Okçabol, R. (2013a). Yeni hedef Karma Eğitim. http://haber.sol.
birer malzeme olarak kullanıp okullarımızdaki org.tr/yazarlar/rifat-okcabol/yeni-hedef-karma-egi-
tim-83382; adresinden 25.11. 2014 tarihinde alınmıştır.
çok daha öncelikli sorunları örtbas etmek de- Okçabol, R. (2013b). Karma eğitim II. http://54.69.208.27/yazarlar/
ğil; okulları gerçekten toplumun lokomotifi rifat-okcabol/karma-egitim-ii-83720 adresinden 25.11.
2014 tarihinde alınmıştır.
kılacak ve okullardan hareketle toplumun her Pahlke, E., Hyde, J. S., & and Allison, C. M. (2014). The effects
alanında gerçek demokrasinin yaşanmasını ve of single-sex compared with coeducational schooling on
students’ performance and attitudes: A meta-analysis.
yaşatılmasını arzulayan samimi bir tavır olma- Psychological Bulletin, 140( 4), 1042–1072..
Sayılan, F. (2012). Toplumsal cinsiyet ve eğitim. Ankara: Dipnot Ya-
lıdır. yınları.
Saygılı, S. ( 2012). Karma eğitimin eleştirisi. Eğitime Bakış, 8(22),
Kaynakça 25-30.
Tansel, A. (2002). Determinants of school attainment of boys and
Acker, J. (1992). From sex roles to gendered institutions, Contem- girls in Turkey: individual, household and community
porary Sociology, 21 (5), 565-569. factors, Economics of Education Review, 21(5), 455-470.
Akyüz, Y. (2011). Osmanlı döneminden cumhuriyete geçilirken Tümer Erdem , Y. (2007). II. Meşrutiyet’ten Cumhuriyet’e kızların
eğitim-öğretim alanında yaşanan dönüşümler. Pegem eğitimi. Yayınlanmamış Doktora Tezi, Marmara Üniver-
Eğitim ve Öğretim Dergisi, 1(2), 9-22. sitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, İstanbul.
Aydoğanoğlu, E. (2014). Eğitim sistemi nereye gidiyor? http://www. U.S. Department of Education (2005). Single-sex versus coedu-
evrensel.net/yazi/72874/egitim-sistemi-nereye-gidiyor cational schooling: A systematic review. https://www2.
adresinden 06.12. 2014 tarihinde alınmıştır. ed.gov/rschstat/eval/other/single-sex/single-sex.pdf ad-
Chouinard, R., Vezeau, C., & Bouffard, T. (2008). Coeducational resinden 04.11. 2014 tarihinde alınmıştır.
or single sex school: Does it make a difference on high Vikipedi (2014). Karma eğitim. http://tr.wikipedia.org/wiki/
school girls’ academic motivation?, Educational Studies, 34 Karma_e%C4%9Fitim adresinden 13.12. 2014 tarihinde
(2), 129-144. alınmıştır.
Çankaya, D., Acar, M.. (2013). Karma Eğitim Tartışması. http:// Wills, R., Kilpatrick, S., & Hutton, B. (2006) Single-sex classes in
www.bianet.org/english/egitim/151598-karma-egitim- co-educational schools. British Journal of Sociology of Edu-
tartismasi adresinden 05.12.2014 tarihinde alınmıştır. cation, 27 (3), 277-291.
Eğitim-Bir-Sen (2014). 19. Milli Eğitim Şûrasına damgamı- World Health Organisation (WHO, 2014). What do we mean by
zı vurduk. http://www.egitimbirsen.org.tr/manset- “sex” and “gender”? http://www.who.int/gender/whatis-
haberleri/19-milli-egitim-surasina-damgamizi- gender/en/ adresinden 05.12. 2014 tarihinde alınmıştır.
Eleşti̇ rel Pedagoji

vurduk/2937/ adresinden 09.12.2014 tarihinde alınmıştır.


Eğitim-Sen (2014). Karma eğitimde çarpıtmalar ve gerçekler. Ankara:
Eğitim Sen Yayınları
ERG (2009). Türkiye’de eğitime erişimin belirleyicileri. http://
19
AİHM Kararları Çerçevesinde
Zorunlu Din Eğitimi ve Türkiye

Tevfik Sönmez Küçük* Hiç şüphesiz, 23 Eylül 2012 tarihinde 2010


yılında gerçekleştirilen Anayasa değişikliği so-
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM)
nucunda kabul edilen bireysel başvuru kuru-
zorunlu din derslerine karşı bakış açısını orta-
mu, bu oranı uzun vadede azaltacaktır. Çünkü
ya koymadan önce Türkiye’nin, AİHM nez-
AİHM›in, 13 Mayıs 2013 tarihli Hasan Uzun
dinde aleyhinde en fazla dava açılan ülkelerin
/ Türkiye Kararı’nda işaret ettiği gibi; Türk
başında geldiğinin ifade edilmesi gerekir. Öyle
hukuk sisteminin bir parçası olan bireysel
ki; Türkiye; halihazırda görülmekte olan dava
başvuru, etkin bir başvuru yolu olup, bu yol
sayısı açısından 47 ülke arasında Rusya›dan
tüketilmeksizin AİHM’e yapılan başvurular
sonra ikinci ülkedir. Fakat bu durum, nitelik
kabul edilemez2. Hal böyle olunca, tüketilme-
olarak birinci sırada olduğumuz gerçeğini de-
si zorunlu olan bir hukuki yol olarak bireysel
ğiştirmemektedir. Nitekim 7 / 8 Nisan 2011
başvuru kurumu ile Anayasa Mahkemesi’nin,
tarihli AİHM Raporu’nda; Rusya’nın aley-
AİHM’e yapılacak başvuruları ve mahkumiyet
hinde en çok dava açılan ülke olmakla birlikte,
sayısını ilerleyen dönemlerde azaltan bir işlev
söz konusu davaların ortalama yüzde 10’unun
göreceği savunulabilir.
kabul edildiğinin, Türkiye bakımından ise, bu
oranın, yüzde 60 olduğunun altı çizilmiştir. İşte; bireysel başvuru müessesinin kabulün-
Rusya›nın nüfusunun 150 milyon civarında ol- den evvel AİHM›e gerçekleştirilen başvurular
duğu dikkate alınırsa; Türkiye›nin hâlâ nitelik arasında öne çıkan 16 Eylül 2014 tarihli Man-
olarak aleyhine en fazla dava açılan ülke olduğu sur Yalçın ve Diğerleri / Türkiye Kararı3
görülür1. ile zorunlu din dersinin Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi’ne (AİHS) aykırı bulunması sonu-
Eleşti̇ rel Pedagoji

2 AİHM, Hasan Uzun / Türkiye, Başvuru No: 10755/13, 2013.


1 http://www.hsyk.gov.tr/etkinlikler/ziyaretler/2011/nisan/Straz- 3 AİHM, Mansur Yalçın / Türkiye, Başvuru No: 21163/11,
burgrapor.pdf, Çevrimiçi: 15 Aralık 2014. 2014.

Dr., Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fak. Anayasa Hukuku Anabilim Dalı


*
20
cunda zorunlu din dersleri Türkiye’nin günde- mıştır. Ancak, 10 ülkede (Avusturya, Güney
mine yeniden oturmuştur. Aslında AİHM’in Kıbrıs, Danimarka, İrlanda, Lihtenştayn, Mal-
bu konuda Türkiye aleyhine verdiği ilk kararı ta, Monako, İngiltere San Marino ve İzlanda)
Mansur Yalçın ve Diğerleri / Türkiye Ka- din eğitimi mezheplere ayrılmış ve bu çerçe-
rarı oluşturmaz. Gerçekten de, 2004 senesin- vede vatandaşlara belli muafiyetler tanınmıştır.
de Alevi inancına mensup yurttaşlar tarafından Geriye kalan 10 ülkede ise, (Almanya, Belçika,
Türkiye’de uygulanan zorunlu din derslerine Bosna Hersek, Litvanya, Lüksemburg, Hollan-
karşı AİHM’e benzer nitelikte bir başvuru ya- da, Sırbistan, Slovakya ve İsviçre) öğrencilerin,
pılmış4 ve bu çerçevede, Mahkeme; 2007’de zorunlu din dersleri yerine, başka derslere ka-
verdiği karar ile, Türkiye›nin AİHS›e aykırı tılmalarına izin verilmekte, fakat yurttaşlar,
davrandığını tespit etmişti. Böylelikle, üzerin- zorunlu din derslerine karşılık başka bir ders
den 7 yıl geçmesine rağmen, Türkiye›nin, zo- seçmemişlerse, ilgili bakanlıklarca hazırlanan
runlu din dersleri ile ilgili olarak uygulamasını müfredat ekseninde oluşturulan mezhepsel
değiştirmemesinin ve bu nedenle, aynı konuda eğitim derslerini almak zorundadırlar. Ni-
AİHS›e aykırı davrandığına yönelik karar veril- hayet, Avrupa Konseyi›ne üye olan 21 ülkede
mesinin dikkat çekici olduğu ifade edilmelidir. devlet okullarında din eğitimi zorunlu bir ders
Bu bağlamda söz konusu çalışma çerçevesinde olarak müfredatta yer almamaktadır. Başka bir
de öncelikle din dersi konusunda karşılaştır- anlatımla, her ne kadar, bu ülkelerde din eği-
malı hukukta ülkelerin düzenlemeleri aktarıla- timi, esas itibariyle devlet okullarında verilse
cak, daha sonra ise, AİHM›in, eğitim ve öğre- de, vatandaşlar, din eğitimi konusunda zor-
tim kurumlarında din dersinin zorunlu olarak lanmamaktalar; bu husus, onların iradelerine
okutulmasının, AİHS›e hangi hallerde aykırı bırakılmaktadır6. Bu açıklamalar göstermekte-
düşeceği Mahkeme›nin bu yönde verdiği diğer dir ki; Avrupa Konseyi›ne üye ülkeler arasında
kararlar doğrultusunda incelenerek, Türk hu- din eğitimi konusunda yeknesak bir uygulama
kuk sisteminde bu kapsamda atılması gereken bulunmamaktadır. Ancak, buna rağmen bu
adımlar ortaya konacaktır. noktada şu tespitlerin yapılması mümkündür:
Öğrencilere olanak tanımaksızın din dersinin
Evvela belirtmek gerekir ki; karşılaştırmalı hu- zorunlu olarak öğretilmesi ender tercih edilen
kukta ülkelerin düzenlemeleri incelendiğin- bir uygulamadır. Ülkelerin önemli bir çoğun-
de, sanıldığının aksine, din dersi uygulaması, luğu ya din dersinin okutulmasını zorunlu
istisnai olarak tercih edilen bir yöntem değil- olarak kabul etmekle birlikte öğrencilere belli
dir. Nitekim Avrupa Konseyi üyesi olan 46 muafiyetler tanımakta veya din eğitimini on-
ülkeden 43›ünde devlet okullarında din dersi ların ve ailelerinin iradelerine bağlı bir konu
okutulmaktadır. Bu noktada, sadece Arnavut- olarak görmektedir.
luk, Fransa (Alsace ve Moselle bölgeleri hariç
olmak üzere) ve Makedonya’da devlet okul- Bu bağlamda, Avrupa Konseyi üyesi ülkeleri
larında din eğitimi verilmemektedir5. Avru- arasında Türkiye›nin din dersi konusunda-
pa Konseyi’ne üye olan 46 devletten; 25’inde ki tutumunu tespit etmede Anayasa›nın 24.
ise, (Türkiye dahil) din eğitimi zorunludur. maddesinin 4. fıkrası önem arz eder. Gerçek-
Elbette, bu derslerin kapsam ve yoğunluğu ten, söz konusu hükme göre, “... Din kültü-
ülkeden ülkeye değişmektedir. Şöyle ki; 5 ül- rü ve ahlak öğretimi, ilk ve orta öğretim
kede (Finlandiya, Yunanistan, Norveç, İsveç ve kurumlarında okutulan zorunlu dersler
Türkiye) yurttaşların din derslerine katılması arasında yer alır.”. Aslında söz konusu dü-
zorunludur. Diğer bir anlatım ile vatandaşlara zenleme incelendiği zaman Türkiye’de eğitim-
bu konuda herhangi bir tercih hakkı tanınma- öğretim kurumlarında okutulan din kültürü ve
Eleşti̇ rel Pedagoji

4 AİHM, Hasan ve Eylem Zengin / Türkiye, Başvuru No: ahlak bilgisi dersinin, sadece belirli bir dinin
1448/04, 2007.
5 AİHM, Hasan ve Eylem Zengin / Türkiye, Başvuru No: 6 AİHM, Hasan ve Eylem Zengin / Türkiye, Başvuru No:
1448/04, 2007. 1448/04, 2007.
21
belirli bir mezhebine yönelik eğitimi kapsa- ri / Norveç Kararı’nda da AİHM; Norveç’in
madığı; dolayısıyla, bütün dinlerle ilgili kapsa- Hristiyanlığın belli bir mezhebini ön plana
yıcı ve açıklayıcı bilgilerin verilmesi gerektiği çıkarılmasının ve bu şekilde dinler arasındaki
ileri sürülebilir. Nitekim, bu konuda Anayasa dengenin bozulmasının AİHS’e aykırı oldu-
Mahkemesi de benzer bir görüştedir. Şöyle ki; ğunu belirtmiştir10. Buna karşılık, aynı AİHM;
Mahkeme›ye göre; laik bir devlet yapısı, dev- Angelleni/İsveç Kararı’nda; Hristiyanlığın,
letin resmi bir dininin bulunmamasını; belirli dini telkine yol açacak yoğunlukta olmaması
bir dine üstünlük tanınmamasını; onun gerek- ve devlet tarafından yalnızca açıklayıcı bilgile-
lerini kanunlar ve diğer idari işlemler aracılı- rin verilmesi nedeniyle, din dersinin zorunlu
ğıyla geçerli kılınmamasını zorunlu kılar. Laik tutulmasının meşru olduğu sonucuna varmış
bir devlette, belirli bir dinin eğitimi zorunlu ve İsveç’in AİHS’e aykırı davranmadığına hük-
hale getirilemez7. mederek, din eğitimi konusundaki tutumunu
ortaya koymuştur11.
Bu çerçevede şu sorunun yanıtlanması gerekir:
Peki, Türkiye’de ilk ve orta öğretim kurumla- AİHM’in, farklı kararlarında ifade ettiği ölçüt-
rında zorunlu olarak okutulmakta olan din kül- ler ekseninde şu sonuçlara varılması mümkün-
türü ve ahlak bilgisi dersi bu şekilde tarafsız bir dür: Bir kere, Mahkeme; devlet ya da onun
niteliğe sahip midir? Bu soruya, esas itibariyle gözetimindeki özel okullarda din eğitimi-
olumsuz yanıt verilmelidir. Nitekim, AİHM’e nin verilmesini AİHS’e aykırı görmemekte-
göre de, her ne kadar, din kültürü ve ahlak bil- dir. AİHM’in bu çerçevede dikkate aldığı en
gisi dersi müfredatı; Türkiye’deki farklı inanç önemli kıstas, okutulan bu dersin içeriğinin
ve mezhepler hakkında bilgiler içerse de, söz tarafsız, objektif ve çoğulcu bir niteliği haiz
konusu ders, kural olarak Kur’an ve sünnet olması; bu noktada belirli bir dine üstünlük
gibi İslamiyet’in temel kavramları etrafında şe- tanınmamasıdır. Nitekim Mahkeme’ye göre,
killendirilmektedir8. Elbette, nüfusun çoğun- aksi durumda, AİHS Ek 1 Nolu Protokolün
luğunu Müslümanların oluşturduğu bir ülke- 2. maddesinin 2. cümlesinin ihlal edilmesi ih-
de, din kültürü ve ahlak bilgisi dersinde, İslam timali gündemi gelir. Gerçekten, bu hüküm
dinine daha geniş bir yer ayrılmış olması gayet uyarınca, “Devlet, eğitim ve öğretim ala-
doğaldır ve başlı başına bu durum, öğrencilere nında üstleneceği görevlerin yerine geti-
İslam dininin telkin edildiği anlamına gelmez. rilmesinde, ana ve babanın bu eğitim ve
Ne var ki, şayet devletin gözetiminde ger- öğretimin kendi dini ve felsefi inançlarına
çekleştirilen bu ders, çeşitli uygulamalarla bu göre yapılmasını sağlama haklarına saygı
hâkim dini ve hatta, bu dinin belirli bir mezhe- gösterir.”. AİHM, Folgero ve Diğerleri /
bini ön plana çıkarıyor ve ülkede yaşayan diğer Norveç Kararı’nda, inanç kavramının görüş
inanç ve mezhepleri ikinci plana atıyorsa; bu veya düşünce ile eş anlamlı olmadığını; belir-
takdirde artık ilgili eğitimin tarafsız ve çoğul- li bir seviyede tutarlılık, ciddiyet ve bütünlük
cu bir nitelikte olduğu savunulamaz. AİHM’in içermesi gerektiğini ileri sürerek, inançtan ne
7 Aralık 1976 tarihli Kjeldesen ve Diğerle- anlaşılması gerektiğini belirtmiştir12. İşte, dev-
ri / Danimarka Kararı’nda ifade ettiği gibi, letlerin, farklı inançlar arasındaki dengeyi gö-
devletler aslında derslerin müfredatının plan- zetmeyerek, belirli bir inancı empoze edecek
lanması ve saptanması konusunda serbesttir. şekilde din eğitimini zorunlu kılması ve farklı
Fakat bu yetki, onlara sınırsız bir hareket ser- din ya da felsefi inanç sahiplerine söz konu-
bestisi olanağı tanımaz9. Folgero ve Diğerle- su eğitimden faydalanma evresinde onların
7 AYMK, E. 1997/62, K. 1998/52, Karar Tarihi: 16.9.1998, inançlarını açığa vurmak zorunda kalmayacak
Resmi Gazete Sayı: 24206.
8 AİHM, Mansur Yalçın / Türkiye, Başvuru No: 21163/11, AİHM, Folgero ve Diğerleri / Norveç, Başvuru No:
��������
Eleşti̇ rel Pedagoji

2014. 15472/62, 2007.


9 AİHM, Kjeldesen ve Diğerleri / Danimarka, Başvuru No: AİHM, Angeleni / İsveç, Başvuru No: 10491/83, 1986.
11 ������
5095/71; 5920/72; 5926/72, 1976; ayrıca bkz. AİHM, Mansur 12 AİHM, Folgero ve Diğerleri / Norveç, Başvuru No:
Yalçın / Türkiye, Başvuru No: 21163/11, 2014. 15472/62, 2007.
22
biçimde muafiyet tanımaması AİHS’nin EK inanç olarak kabul edilmeli ve bu noktada tanı-
1 Nolu Protokol’ün 2. maddesini ve düşün- nan güvencelerden yararlanmalıdır.
ce, vicdan ve din özgürlüğünü düzenleyen 9.
maddesini ihlal edecektir. Bu çerçevede önerilebilecek ilk çözüm yolu-
nu; Alevi vatandaşlara İslam dışındaki diğer
Türkiye bakımından da sorun tam bu nokta- semavi dinlerin mensuplarına sağlanan olanak
da ortaya çıkmaktadır. Şöyle ki; yukarıda da gibi din kültürü ve ahlak bilgisi dersinden mu-
belirtildiği gibi, 1982 Anayasası’nın 24. mad- afiyet tanınması oluşturur. Ne var ki, ilk ba-
desi uyarınca, din kültürü ve ahlak öğretimi, kışta haklı ve makul bir çözüm önerisi olarak
ilk ve orta öğretim kurumlarında zorunlu görülebilecek bu yöntem, Türkiye’de yaşayan
ders olarak okutulmaktadır ve uygulamada bu farklı inançlara sahip grupların sorununu çöz-
eğitim, sadece İslam dininin Sünni mezhebi meyecek, aksine sorunun ağırlık merkezinin
çerçevesinde verilmekte, diğer dini ve felse- başka bir noktaya yönelmesine neden olacaktır.
fi inançlara ilişkin verilen bilgiler son derece Gerçekten, bu şekilde bir muafiyet sisteminin
sınırlı kalmaktadır. Diğer bir ifade ile, aslında oluşturulması, Alevi mezhebine bağlı olan-
her ne kadar, Anayasa’da bu yönde bir hü- ların dinsel kimliklerinin açıklanmasına yol
küm bulunmasa da, öğrencilere, uygulamada açacak ve bu husus, din özgürlüğünün sınır-
belirli bir dinin belirli bir mezhebi empoze landırılması mümkün olmayan içsel kısmına
edilmekte, diğer inançlar bu mezhebin gölge- bir müdahale teşkil edecektir. Çünkü çoğulcu
sinde kalmaktadır. Bu tür bir eğitimin çoğulcu demokratik toplumlarda kişiler, tabi oldukları
ve objektif bir yapıda olmadığı açıktır. Bu ne- inançları açıklamaya zorlanamaz. Oysa birey-
denle, Türkiye’de Musevi ve Hıristiyan öğren- ler, Sünni İslam anlayışının öğretildiği din kül-
ciler, Eğitim ve Öğretim Yüksek Kurulu’nun türü ve ahlak bilgisi dersinden muaf tutulmayı
9 Temmuz 1990 tarih ve 1 sayılı kararı ile din talep ettikleri takdirde bu inanca bağlı olma-
kültürü ve ahlak bilgisi derslerinden muaf tu- dıklarını dolaylı biçimde açıklamak zorunda
tulmaktadır. Bu bağlamda, Milli Eğitim Bakan- kalırlar ki, bu durum, AİHS md. 9’da güvence
lığı Talim ve Terbiye Kurulu 25 Haziran 2012 altına alınan inanç özgürlüğüne aykırı düşer.
ve 14 Ağustos 2012 tarihlerinde, ilköğretim ve Hal böyle olunca, sorunun çözüme kavuştu-
ortaöğretim okullarındaki Hıristiyan ve Muse- rulması için geriye iki seçenek kalmaktadır: Ya
vi öğrencilere verilmek üzere özel dini eğitim Anayasa değişikliği yapılarak din kültürü ve ah-
ders müfredatı hazırlanmasına karar vermiştir. lak bilgisi dersi, mevcut müfredatını korunma-
Böylelikle, sorunun, İslamiyet dışındaki diğer lı ve fakat zorunlu ders olmaktan çıkarılmalıdır
semavi inançlar bakımından kısmen çözüme ya da anne ve babaların çocuklarının dini eği-
kavuştuğu savunulabilir. Ancak bununla bir- timi konusunda sahip olduğu hak da dikkate
likte, zorunlu din dersi uygulaması, Türkiye alınarak, belirli bir dini telkin etmeyen objektif
nüfusunun önemli bir çoğunluğunu teşkil ve çoğulcu bir niteliğe kavuşturulmalıdır.
eden Alevi mezhebine bağlı olan kişiler için
hâlâ çözülmesi gereken bir sorun olarak ortada Kaynakça
durmaktadır. Her ne kadar, Türk Hükümeti, AİHM, Angeleni / İsveç, Başvuru No: 10491/83, 1986.
AİHM, Folgero ve Diğerleri / Norveç, Başvuru No:
Aleviliği esas itibariyle felsefi düşünceye yakın 15472/62, 2007.
bir inanış olarak tanımlasa da; AİHM’e göre, AİHM, Hasan ve Eylem Zengin / Türkiye, Başvuru No:
1448/04, 2007.
Türk toplumunun tarihinde derin köklere AİHM, Hasan Uzun / Türkiye, Başvuru No: 10755/13,
uzanan bir dini inanç olan Aleviliğin, okullarda 2013.
AİHM, Kjeldesen ve Diğerleri / Danimarka, Başvuru
okutulmakta olan Sünni İslam’dan farklı nite- No: 5095/71; 5920/72; 5926/72, 1976.
AİHM, Mansur Yalçın / Türkiye, Başvuru No: 21163/11,
liğe sahip olduğu konusunda şüphe yoktur13. 2014.
Eleşti̇ rel Pedagoji

Bu yapısı nedeniyle, Alevilik; AİHS’e göre bir AYMK, E. 1997/62, K. 1998/52, Karar Tarihi: 16.9.1998,
Resmi Gazete Sayı: 24206.
13 AİHM, Hasan ve Eylem Zengin / Türkiye, Başvuru No: http://www.hsyk.gov.tr/etkinlikler/ziyaretler/2011/nisan/Straz-
burgrapor.pdf, Çevrimiçi: 15 Aralık 2014.
1448/04, 2007.
23
Aykırı Düşünceler verir sizi herkesin olan gerçekten. Sizin gerçeğiniz
sonu görülmeyen bir kuyu gibi içine çağırmaktadır
sizi. İçgüdüsel olarak ya da birilerinden duydukla-
rınıza göre kitaplara dalar onlarla nefes alır onlar-
la ‘herkesin’ hayatına tutunursunuz. Kitaplardaki
kahramanlar ile gerçekte olmayan bir dünyada ya-
şarsınız. Kendinize ait soyut bir dünya yaratırsınız
ve orası güçlendiğiniz yerdir. Nereden geldiğini
bilmediğiniz bilgiler, öngörüler ve olgunlukla za-
manda yol alırsınız.
Daha da büyüyüp bir şeyler olma gerekliliği size
dayatıldığında “ben zaten bir şeyim, değil miyim
Gülsün Yıldırım yoksa, ben neyim, ben hiçbir şey değil miydim?..
Amy Winehouse dinlerken ulaştığı nokta aklımın Hani küçük çocuklar rüyalarında dipsiz bir kuyuya
köşesine geldi takıldı. Düşündüm, geldiği nokta düşerde düşmekten hiç kurtulamaz ya işte o dipsiz
bireye mi aittir yoksa sistemin bireyi zorladığı yer kuyuya düşmenin ta kendisidir bu şok. Sizin varlı-
midir? ğınızın nedeni olan anne babanız “ sen hiçbir şey
değilsin” demiştir size. Bu andan itibaren kendinizi
Sıradan, genel geçer bilgilere, inanışlara sahipseniz kanıtlama kahrı başlamıştır artık. Ancak bunu başa-
hiçbir sorun yok; zaten sistemin istediği hatta var- ramayacağınızı öğrenmeniz çok uzun yıllarınızı ala-
lığından mutlu olduğu bir kişisiniz demektir. Sizin caktır. Siz bununla uğraşa dururken yaşam devam
için hiç kimsenin ekstraya ihtiyacı yoktur. Kimseyi etmekte ve onlarca insan size şekiller vermeye kal-
rahatsız etmezsiniz, varlığınız ile yokluğunuz hiçbir kışmaktadır. Sevgiliniz olur onun istediği gibi birisi
zamana, hiçbir insana değmez. olmanız için sizi şekillendirmeye çalışır ( bilmez ki
Sokulduğunuz sıranızda duramayanlardansanız onun bunu yapması ona yapılan biçimlendirmenin
orada işler değişmekte. Küçük bir çocukken biraz bir parçasıdır), üniversitede o çookk okumuş pro-
içine kapanık, uyumsuz, çok içli, yaramaz vs… ta- fesörler size yerinizi gösterir; şöyle …….. olacaksın
nımlamaları sizin için yapılır. Siz bunları duyarsınız böyle adam olacaksın, bunları okuyacaksın onla-
ama umursamazsınız, çünkü siz kendinize normal- rı okumayacaksın, benim dediğimi yapacaksın, ne
sinizdir. Aslında anlamazsınız da bütün bunlar ne kendi hakkının olduğunu ne de başkalarının hakla-
demektir. Oynarsınız arkadaşlarınızla, onlar size rının olduğunu söylemeyeceksin (fark edemezler ki
roller verir siz başka roller almak istersiniz. Aldığı- onlara da, bu rol onlara başkalarınca verilmiş, bile
nız roller sizin seçiminizse çok iyi oynarsınız, ama isteye yada bilmeden istemeden ‘herkese’ benze-
eğer başkası vermişse zordur o oyunun sonunu ge- mişler). Herkes kim? Ben niye herkesin içende de-
tirmek. Biraz daha büyüdüğünüzde babanız ve an- ğilim başka derdi yok da benimle mi uğraşıyorlar?
neniz size asıl oyunun kurallarını dayatmaya başlar; Yoo hiç kimse senin için ekstraya çıkmıyor. Bu on-
oyunun kuralları hoşunuza gitmezse kıyametinizin ların normal davranışları, tüm insanların kendileri-
başlangıcı olur ilk gençliğiniz. ne benzetilmesi gerekliliği hayatta kalma savaşı on-
lar için. Sistemlerinin çökmemesi için tüm insanlar
Arkadaşlarınız sizi biraz tuhaf bulur. Öğretmenle- birbirine benzemeli. Eğer çökerse pofff diye söner
riniz kural zorlayıcı, asi, başına buyruk, çokbilmiş ( balon, ne yapacağını ne olacağını bilemez “herkes”
belki de hakikatten bazı konularda gerçekten onlar- olanlar. Şu anda bile keşke bir olsa diye içimde hın-
dan çok biliyorsunuzdur). Şansınız varsa sıra dışı zır bir heyecan var. Empati kurar belki herkes, her-
bir öğretmene denk gelir sırada nasıl durabildiğini kes gibi olmayanla, e ne de iyi olur.
anlamaya çalışırsınız. Size bu toplumda nasıl kala-
bileceğini öğretmeye çalışır bir yanı kanarken, işte Ömrünün daha ileri safhalarında da herkesin yaptı-
o öğretmendir ilk yoldaşınız. Ama bir şey olur ve ğı toplumsal davranışlar beklenir, bir noktadan son-
gene yoldaşsız kalırsınız bu dikenli hayatta. Bir ara ra pes eder yaparsın. Tabii olmaz “başaramazsın”.
Başarı neyse(?)… Toplumda herkesin başardığı se-
Eleşti̇ rel Pedagoji

yaşıtlarınızın akıllı gelmeyen davranışlarına uyum


gösterseniz de içinizden anlayamadığınız, ne oldu- nin başaramadıkların birikir birikir kocaman bir dağ
ğunu bilemediğiniz bir şey, bir iç sıkıntısı koparı olur önünde. Bunca yaşam seni yormuş önünü
24
göremez hale getirmiştir. Çare ararsın bulamazsın Hiç kimsenin dinlemediği müzikler dinlemesi sıra
çünkü herkes herkes gibi düşüp yaşamakta herkes dışıdır. Diğerleri gibi olmaması, farklı davranıyor
gibi olmayanlar da senin gibi bilememektedir, “na- olması korku uyandırır. Ebeveynler onunla nasıl
sıl yapmalı”, “ne yapmalı” dır. Koskocaman dünya- yaşayacaklarını bilmediklerinden bildikleri tek yol
da nefes almakta zorlanır, solungaçları yırtılan balık olan “sindirme” yöntemini kullanırlar. Duygusal,
gibi çırpınırsın. Koskocaman dünyanın koskoca- düşünsel ve davranışlardaki baskı sindirmenin en
man hayatında küçücük çaresiz bir çocuk olursun iştahlı anlardır ‘herkes’de olduğu gibi. Ne varki on-
yapayalnız. Önüne iki seçenek koyarsın ya tekrara ların iştahı Amy’ nin ruhunu parçalayan kargalar gi-
döneceksin tüm yaşam acılarını ya da sırtını döne- bidir. Her hamlede bir parçası kopartılır. Kopan her
ceksin yaşam acılarına. parçasının sancısı günler haftalar sürer. Tanıdığı bir
durum haline gelir bu, normalleşir. İç acısı normal
Amy nin ilk eğitimi:
olmuştur onun için. Bazen, ‘herkes’in yaptığını
Bilinmeyen bir yanı var küçük Amy’nin, o da duy- yapmak daha mı iyi (?) daha mı kolay (?) soruları-
gusal zekâsının parlayan bir yıldız oluşudur. Bir bi- nı sorar kendisine. Bazen, ki bu bazenler gücünün
linmeyen daha vardır; herkesin doktor, mühendis azaldığı anlardır. Bir gün onun iç acısını tanıyan
olmayacağı ve bunun için gerekli IQ nun tek zekâ birisi çıka gelir. İlk karşılaşmalarını yaşayan minik
biçimi olmadığı. Tüm eğitim IQ üzerine kurul- hayvan yavruları gibi birbirlerini koklar etraflarında
muştur ve sayısal derslerin zorbalığı canını sıkmak- dolanır ardından arkadaş olurlar. Aynı ritüel tekrar
tadır. İçinde itici bir güç vardır ama ne olduğunu tekrar yaşanmaya başlar.” Başkaları da varmış” der
bilemez. Önüne çıkan yenilikleri tanımak isterse küçük yaralı kahraman. Onaylanma duygusunu
ebeveynlerinin ileri görüşlülüğü ölçüsünde tanıya- hisseder büyük bir mutlulukla ve tekrar kendine
bilir. Eğer ebeveynlerinin dünyası dar ise beklide o güvenmeye başlar.
parlayan yıldız göğe hiç yükselemeden sönüp kay-
Öğreticileri ilkokuldan beri aynı bilgileri tekrar
bolur, ‘herkesin’ içerisinde. İlk eğitimcisi iyi bir in-
tekrar anlatmaya devam ederler. Bilgiyi onlardan
san ise, çocuk psikolojisinden anlayan bir uzman ise
öğrenemeyeceğine kesin kanaat getirince dergiler,
bir şans vardır göğe yükselmek için. O, hayatındaki
kitaplar, ansiklopediler su gibi içilir. Okulda yeni
diğer ilk iyi insan, onun hayatının yoldaşı olur. Bi-
olan tek bilgi başka bir dilin varlığıdır. Bu yeni uğ-
zim Amy’nin hayatı böyle ilerlemedi. Onun haya-
raş oldukça keyiflidir ta ki bir öğreticinin ruhuna
tında böyle bir şansı olmadı. Kendisini anlamayan,
kendi nefretini dalamasına kadar. Bu nefrettin ga-
sürekli ona “diğerleri gibi ol” diyen bir öğreticisi
zabından kaçmak için kendini geriye çekmek, yok
oldu. Kendince “akıllı” bulduğu çocukları kayıran,
olmak en korunak yoldur. Ancak bu, yeni keşfetti-
diğerlerine “bunlardan zaten bir şey olmaz” dediği
ği zevkten mahrum kalması demektir ve bunun da
çocukları öteleyen bir öğretici. Amy, bu öğretici-
çok geç farkına varacaktır. Var oluşunu başkalarının
den “kötü insan olmamayı” tercih etmeyi, öteki-
üzerinde tahakküm uygulayarak kanıtlamaya çalı-
leştirilmeyi, sınıfsal ayrımcılığı ve farklı öğrenme
şan yetişkinlerle karşılaşma vakti gelmiştir. Varolu-
biçimine sahip olmanın bu dünyada ne büyük dert
şunu felsefi, psikolojik, sosyolojik açılımlarını daha
olduğunu öğrendi. Amy, insanlar onu sevsinler onu
hayatının ilk çeyreğinde çözümleme yolundayken,
görsünler diye çok çalışır. Bu çabasının ‘herkes’
yaşamının üçüncü dördüncü çeyreğinde olup bir
gibi olma çabası olduğunu yıllar sonra anlayacak-
bilinmezliğe havale eden yetişkinler hayal kırıklığı
tır. İçinde bir şeyler vardır ne olduğunu bilemediği
yaratırlar.
bir şeyler ama hiç kimse bununla ilgilenmemek-
te sınavlardan bahsetmektedir. Diğerlerinin onu İşte hayal kırıklıklarının sonucu, yetersiz ( bilgi
önemseyeceği bu sınava girip kazanması gerektiğini yoksunu) öğreticiler tarafından tatmin edilemeyen
düşünür ancak, öğreticisi “ sen giremezsin o sınava” bir beyin. Yalnızdır. Nasıl yapmalı (?)sorusunu sor-
der ve ilk çarpışmayı yaşatır. mayı öğrenmiştir. Nasıl yapmalıdır?
Bu sırada evde de yaşam devam etmektedir. Okul- Bence buradan sonrasını ben anlatmamalıyım ( her
da yaşanan savaşı tek başına göğüsleyen kahraman ne kadar anlatma hevesim olsa bile). Bu sorunun
koruyucularına hiçbir şey söylemez. Değirmenlerle cevaplarını yazıyı okuyan sizler yanıtlayın ve dergi-
Eleşti̇ rel Pedagoji

tek başına savaşır, aynı okuduğu kitaptaki gibi. Evde ye yazın. Başını paylaştığımız bu hayat hikâyesinin
var olma savaşı ilk yıllarda belli belirsiz yaşanırken devamını sizler yazın. Tüm Amy’lere….
seneler ilerledikçe şiddet kazanmaya başlamaktadır.
25
Çocukların Gelişim Özelliklerini Bilmek Neden Önemli

Aysel Köksal Akyol *


Özlem Körükçü **

İnsan gelişimi, doğası gereği evrensel ve bireysel bir özelliktedir. “Her birimiz kısmen herkesle
benzer şekilde, kısmen bazılarına benzer şekilde, kısmen de hiç kimseye benzemeyecek şekilde
gelişiriz. Her birimiz yaklaşık olarak bir yılda yürür; küçük bir çocukken hayali oyunlar oynar
ve gençken çok daha bağımsız oluruz. Her birimiz yeterince uzun yaşarsak, işitme problemleri
yaşarız. Bu bizim gelişimimizin genel seyri; bebek anne rahmine düştüğünde başlayan ve tüm
yaşamı boyunca devam eden değişme örüntüsüdür (Santrock, 2012). "

Giriş tırmalar yürütürler (Bee ve Boyd, 2009). Bu


Her bireyin kendine özgü bir gelişim süreci var- araştırmalar ve kuramlar; bireyin, konuşmadan
dır ve bu süreç bazı ilkelere bağlıdır. Gelişim önce yürüdüğü, iki kelimeden önce tek kelime
ilkeleri, insanın bir bütün olarak nasıl geliştiği- söylediği, bebeklik döneminde hızlı, erken ço-
nin genel görünümünü verir. İnsan canlı kaldığı cuklukta daha yavaş büyüdüğü, erinlikte cinsi-
sürece çevresiyle etkileşerek ve yaşayarak değişir yet hormonlarının daha hızlı çalıştığı bilgisine
ve gelişim gösterir. Başka bir deyişle; insanın ge- ulaşmamızı sağlar (Santrock, 2012).
lişimi döllenmeden doğuma kadar, doğumdan
Çocukların dünyaya ilişkin bilgileri bilişsel sis-
ölüme kadar durmaksızın sürer. Her gelişim
temleri geliştikçe değişir; zihin geliştikçe ger-
dönemi, farklı yaş aralıklarını kapsar ve bireyle-
çeklikle daha uyumlu hale gelir. Bebekler yakın
rin gelişimleri arasında bireysel farklılıklar var-
ile uzağın, yukarı ile aşağının pratik bir bilgisi-
dır. Her gelişim dönemi, kendine özgü gelişim
ni oluştururken, daha büyük çocuklar çevrele-
görevi gerektirir. Yapılan gözlem ve çalışmalar,
rindeki nesneler arası ilişkilerin daha soyut bir
çocuklarda gelişim dönemlerine özgü ortak
bilişsel haritasını oluştururlar. Doğduğunda
eğilim ve davranış kalıplarının olduğunu orta-
çıkardığı sesler ile iletişim kuran çocuklar altı
ya koymuştur. Bu ortak özelliklerin bilinmesi
yaşına geldiklerinde gramer kurallarına uygun
çocuk eğitiminde izlenecek yöntemi belirleme
cümleler kurarlar. Küçükken otoritenin koydu-
açısından önemlidir (Aral vd 2000, Baran 2011).
ğu kuralları sorgulamaksızın uygulayan çocuk-
Çocuğun gelişimini anlamak, onun gelişimsel
lar büyüdükçe kuralları değiştirebileceklerinin
özelliklerini bilmek demektir. Çocukların ge-
farkında olurlar. Kişilik gelişimi de diğer gelişim
reksinimleri yaş özelliklerine göre farklılıklar
alanlarında olduğu gibi doğumdan itibaren aşa-
gösterir. Söz konusu gereksinimlerin zamanın-
ma aşama gerçekleşir. Bireyin motor gelişimin-
da ve yeterli ölçüde giderilmesi sağlıklı büyüyen
de de yaşamın ilk beş yılı boyunca motor gelişi-
ve gelişen çocuklar için temel koşuldur (Atay,
min sıralı ilerlemesi gözlenir. Örneğin, bebeklik
2009).
döneminde reflekslerin yaşamsal önemi söze-
Gelişim biliminin amacı, gelişimi etkileyen de- dilirken, çocuklar büyüdükçe kızlar ve erkek-
ğişkenleri belirlemek ve bu değişkenlerin birara- ler temel hareketler döneminde koşma, atlama,
ya gelerek bireyin yaşamını nasıl şekillendirdi- hoplama, fırlatma, yakalama, topa ayakla vurma
ğini açıklamaktır. Gelişim bilimciler; davranış, gibi temel hareket yeteneklerinin tümünü ge-
liştirmeye aynı şekilde başlarlar (Özer ve Özer;
Eleşti̇ rel Pedagoji

düşünce, duygu ve toplumsal ilişkilerdeki yaşa


bağlı değişimleri tanımlamak, açıklamak ve 2014; Miller, 2008; Salı ve Köksal Akyol, 2009;
öngörmek amacıyla kuramlar geliştirir ve araş- Köksal Akyol, 2013).

*
Prof. Dr. Ankara Üniversitesi
**
Yard. Doç. Dr. Pamukkale Üniversitesi
26
Çocuklarının gelişimleri ile ilgili incelemeler özellikleri bilinirse, çocuğun yeni bir şey öğren-
yapmak ve bilgi edinmek, insanlara; çocuklarını mesi için yeterli bir kas gelişimine sahip olup
içinde bulundukları dönem özelliklerini dikkate olmadığının bilgisine ulaşılmış olunur. Ayrıca
alarak daha iyi anlamalarını sağlayacaktır. Ço- çocuğun, küçük kas gelişimi yeterli olgunluğa
cukların hangi gelişim döneminde, ne gibi geli- eriştikten sonra ancak kalem tutup yazabilecek
şim özellikleri gösterir, ya da göstermelidir bil- beceriye sahip olabileceği bilinir.
gisine sahip olmak ve çocuğun gereksinimlerini
bilmek anne ve babaların, çocuk gelişimcilerin, Anne-babalar, çocuk gelişimciler ve çocuklar-
eğitimcilerin ve çocuklarla birlikte çalışan diğer la çalışan diğer sağlık personelinin çocukların
yetişkinlerin işlerini kolaylaştırır. Çocuğun ge- içinde bulundukları dönemin özelliklerini bil-
lişim dönem özelliklerini bilen bir anne ya da melerinin elzem olduğu düşünülmektedir. Eğer
baba çocuğunu yetiştirirken karşılaştığı zorluk- gelişim dönemi özellikleri bilinirse çocukların
larda daha çabuk önlem alabilir, bir çocuk ge- davranışlarının içinde bulundukları gelişim dö-
lişimci çocukların gelişimini daha etkili takip nemi özgü olup olmadığı, iki yaşındaki bir ço-
edebilir, bir eğitimci çocuklara uygun eğitim cuk ile on yaşındaki bir çocuğun benzer durum-
programları planlayabilir. Hatta bir anne ya da larda neden farklı tepkiler gösterdikleri anlaşılır.
baba çocuğun yaşadığı bazı problem davranış- Çocukları doğru anlayabilmek için çocukların
larda, çocuk gelişimi ile ilgili bilgi sahibi oldu- bilişsel, dil, ahlak, cinsel, psikososyal ve mo-
ğu için yaşanılan olayların çocuğun yaş dönem tor gelişimlerinin nasıl gerçekleştiğini bilmek
özelliğinden kaynaklandığının bilinciyle paniğe önemlidir. Farklı gelişim dönemlerinde olan ço-
kapılmadan hareket edebilir. Bu nedenle, bu cuklara yönelik özellikler örneklerle açıklanarak
makalede yetişkinlerin çocuk gelişimini doğru aşağıda sunulmuştur.
anlamaları ve bunun neden önemli olduğunun
ortaya konulması planlanmıştır. Bu amaçla ço- Bilişsel gelişim dönemleri dikkate alındığında,
cukların gelişim özellikleri tanımak için; bilişsel çocukların farklı yaşlarda farklı şemaları geliş-
gelişim, dil gelişimi, ahlak gelişimi, cinsel geli- tirdikleri, akıl yürütmeleri arasında farklılıklar
şim, psikososyal gelişim ve motor gelişim alan- olduğu görülmektedir. Yaşları dört ile on iki
ları örneklerle ele alınmış ve çocuğun gelişimini arasında olan çocuklar oyuncak bir arabanın
doğru anlamanın önemi ile ilgili açıklamalarda bulunduğu bir odaya alınmışlar ve kendilerine
bulunulmuştur. “Bu araba bu odanın içinde kaç çeşit olası yol-
dan geçebilir?” sorusu yöneltilmiştir. En küçük
Çocukların Gelişim Özelliklerini Bilmek Ne- çocuklar, engellerin çevresinden dolaşmak için
den Önemlidir? bir kaç kere sapılan düz yollar göstermişler,
daha büyük çocuklar, kıvrılan ya da zigzaglar
Çocukların içinde bulundukları gelişim dönem- oluşturan yolları kullanmışlar, ergenlik çağının
lerinin ve bu dönemlerdeki özelliklerin bilin- başındaki çocuklar ise “Daha ileri gidebilirsi-
mesi çocuğun sağlıklı ve zamanında gelişimini niz.”, “O kadar ilerlemeseniz de olur.”, “İstediği-
destekleyecektir. Çocuk gelişimi hakkında bilgi niz kadar da dönebilirsiniz.”, “Bunun sınırı yok.”
sahibi olma, etkili bir öğrenme ortamının oluş- gibi sonsuz sayıda olasılık anlayışını ortaya ko-
turulması bakımından da gereklidir (Aral vd., yan yanıtlar vermişlerdir. Burada ergenler için
2000). Örneğin; bilişsel gelişim dönemlerinin bütün olası yolları kanıtlamak amacıyla girişim-
özellikleri bilinirse çocuklara gelişim düzeyleri- de bulunmanın gerekli olmadığı dikkati çek-
nin altında ya da üstünde eğitim verilmez. Ge- mektedir. Ergenler olasılık anlayışını gösteren
lişim düzeyinin altında olan bir eğitim çocuklar genel bir kural koyarak, gerçekte gözlemiş ol-
için sıkıcı olurken, gelişim düzeyinin üzerinde duklarının ötesine geçmişlerdir. Dikkat edilecek
Eleşti̇ rel Pedagoji

bir eğitim programının uygulanması da çocuğa olunursa dört ile on iki yaşlar arasındaki çocuk-
hiç bir yarar sağlamaz ve çocuğun stres yaşama- ların aynı problem durumuna verdikleri cevap-
sına neden olur. Ya da çocuğun motor gelişim lar birbirinden çok farklıdır ve bunun nedeni
27
içinde bulundukları bilişsel gelişim dönemidir ve beklentilerin farkına varıp bu kural ve bek-
(Gallagher ve Mansfield, 1995). Üç-altı yaşlar lentilere uygun davranışlar sergilemeye baş-
arasında çocuklar kendilerini başkalarının ye- ladıkları görülür. İyi ve kötü, doğru ve yanlış,
rine koyamazlar. Telefonla konuşurken “Elimde uygun olan ve olmayan davranışlar hakkında
ne var?” diye soran bir çocuk telefondaki kişinin çocuk gittikçe daha bilinçli hale gelir. Anne-
elindeki mandalinayı görmediğini düşünemez. babalar, sıklıkla neyi yapıp neyi yapmamaları
Yedi yaşındaki bir çocuk, görme engeli olan bir gerektiği hakkında küçük çocuklarını uyarırlar.
arkadaşını gerçekten görüp görmediğini anla- Çocukların yaşları büyüdükçe anne-babanın bu
mak için merdivenin başına getirip bırakabilir. konudaki müdahalesi azalır (Özgün, 2008).
Çocuklar bu davranışları sergilerken acımasız
olduklarından değil başka bireylerin bakış açıla- Sosyal ve kültürel çevresine bağımlı olarak her
rını fark edemediklerinden kaynaklanmaktadır birey kendi koşulları içinde ahlak gelişimini sür-
(Köksal Akyol, 2013). Kalıp yargılar her yaşta dürür. Bu nedenle bireyler arasında ahlak gelişi-
görülebilir, ancak küçük çocuklar bilişsel geli- mi açısından farklılıklar görülür. Ahlak gelişim
şimlerinden dolayı kalıp yargılara daha eğilimli- dönemlerine bazı çocuklar daha erken girerken
dirler. Örneğin, bir kız çocuğu bir gün okuldan bazı çocuklar daha geç girebilir. Ancak yetişkin
geldiğinde annesine hemşire olacağını söyler. olmalarına rağmen tüm yaşamaları boyunca ile-
Annesi doktor da olabileceğini söylediğinde ri ahlak düzeyine ulaşamayan bireylerin olduğu
kızgınlıkla “Kızlar doktor olamazlar.” der. Çün- da bir gerçektir (Morgan, 2005).
kü o gün okula gelen sağlık personellerinden
doktor erkek, hemşire ise kadındır. Anne kızı Küçük yaşlarda cezadan kurtulmak, otoriteye
hasta olduğunda onu özellikle bir kadın doktora itaat etmek ve başın derde girmemesi önem-
götürür. Sonrasında da hala kadınların doktor lidir, çocuklar cezadan kaçmak için kurallara
olamayacağını düşünüp düşünmediğini sorar. uyaralar. Altı yaşlarında iki çocuk resim yapan
Kız “Ama anne o bir hemşireydi” cevabını verir boya kalemlerinden biri ile yanlışlıkla açık renk
(Gander ve Gandiner, 2010). koltuğu boyarlar. Çocuklardan biri telaşlanır,
diğeri ise boya kaleminden oluşan lekeye bakıp,
Çocukların ilk sözcüklerini ne zaman söyle- “Bu küçük bir leke, bir şey olmaz.” der ve resim
dikleri, ilk cümlelerini kaç yaşlarında kurma- yapmaya devam ederler. Bu çocuklara göre leke
ya başladıkları hakkında bilgi sahibi olmak ise büyük olsaydı hatalı bir davranış yapmış olacak-
çocukların dil gelişimlerini takip etmek ve ço- lardı. Bu dönemde olan çocuklar fiziksel büyük-
cukları desteklemeye yönelik fırsatlar, ortamlar lüğüne odaklanırlar. Annesine yardım ederken
yaratmak için önemlidir. Ortalama olarak ço- on tabak kıran çocuk, gizlice şeker alırken bir
cuklar birinci doğum günlerinde ilk sözcükleri- şekerliği kıran çocuktan daha çok hatalıdır.
ni söylerler. Söyledikleri yani ifade ettiklerinden Çünkü daha çok tabak kırmıştır. Somut işlemler
daha fazla sözcük hazinesine sahiptirler. An- dönemine geçen çocuklar ise yargılarında niye-
layabildikleri ancak henüz ifade edemedikleri ti de değerlendirmeye başlarlar ve alttaki niye-
sözcükleri bazı sözcükleri bilirler. Henüz “Top” te bakarak on tabağı kıran çocuğun davranışı-
diyemezken, odasından topun getirmesi isten- nı kötü olarak değerlendirmezler (Senemoğlu,
diğinde, çocuk kendisine söyleneni rahatlıkla 2012; Gander ve Gardiner, 2010; Salı ve Köksal
yapar. Henüz bir yaş civarında bir sözcük ifade Akyol, 2009).
edebilirken beş-altı yaşlarına geldiğinde bir ye-
tişkin gibi gramer kurallarına uygun cümleler On yaşındaki bir çocuk “Grubundaki büyük ço-
kurabilirler. cuklar yaptığı için bakkaldan bir şeyler çalmayı”
tercih edebilir ya da “İyi insanlar böyle şeyler
yapmadığı için çalmayı” reddedebilir. Bu aşa-
Eleşti̇ rel Pedagoji

Çocuklar büyüme sürecinde gittikçe artan bir


şekilde hangi ortamda nasıl davranacaklarını manın özellikleri özetle “Yapmamalıyım, çünkü
kestirme kapasitelerinin artığı, toplumsal kural insanların beni beğenmesini istiyorum.” mantı-
28
ğı ile açıklanabilir. Bir sonraki kanun ve düzen Bebekler yaşamlarının ilk yılında hem kendi-
eğilimi aşamasında olan çocuklar ise “Yapma- lerine hem de çevrelerinde kendi bakımlarıyla
malıyım, çünkü kanunları çiğnememeliyim.” ya ilgilenen yetişkinlere güven duymayı öğrenirler.
da “Yasa yasadır ve istisnası olamaz, hiç kimse Eğer anne-baba ya da çocukla ilgilenen diğer
yasanın üstünde değildir.” şeklinde düşünebi- yetişkinler çocukların gereksinimlerini zama-
lirler (Senemoğlu, 2012; Gander ve Gardiner, nında ve severek karşılıyorlarsa çocukta temel
2010; Salı ve Köksal Akyol, 2009). güven duygusu oluşur. Anne-babaların aşırı ko-
ruyucu bir tutum sergilemeleri çocuğun özerk
Cinsel gelişim dönemlerinden her birinin sağ- olma çabalarını engeller. Çocukların özerklikle-
lıklı bir şekilde atlatılması bireyin bir sonraki ri desteklenmediğinde tek başına bir şey yapa-
döneme sağlıklı başlamasını sağlar. Bir dönem- mam duygusunun oluşumuna neden olur (Or-
deki gereksinimler karşılanmadığı zaman o dö- çan, 2008; Gander ve Gardiner, 2010). Bu aşama
neme aşırı bağımlılık oluşur ve sonraki gelişim ya bağımsızlık ve kendine güven duygusunun
dönemleri bundan olumsuz bir şekilde etkilenir. ya da utanç ve kuşku duygusunun doruğa çık-
Okul öncesi dönemde, çocuklar cinsel konulara tığı bir bunalımı içerir. İkinci yılın ortalarında
karşı ilgilidirler; bu ilgi üç yaş civarında başlar, küçük çocuklar onlara çevrelerini kendi başları-
beş-altı yaşlarına kadar güçlü bir meraka dönü- na keşfetme olanağını veren beceriler geliştirir-
şür. Çocukların cinsel konulara merakını artı- ler. Bu süreçte istekleri büyüklerinin istekleriyle
ran yakın çevrede bir çocuğun doğması, hay- çatışabilir. Ne yiyeceklerine, ne giyeceklerine,
vanların yavrulaması, filmler, resimler, bu konu nereye gideceklerine kendileri karar vermek is-
ile ilgili yetişkinlerin ya da kendi arkadaşlarının terler. Birçok anne babanın çocuğun yaşamının
konuşmaları, çocuğun üreme organlarına karşı bu dönemini “Korkunç ikiler” olarak nitelen-
ilgisi ve bunlarla oynaması, karşı cinsin kendi- meye başlanması, özerkliğin normal bir görü-
sinden farklı olduğunu görmesi gibi durumlar nümüdür. Yine de çocuklar bakıma ve desteğe
olabilir. Çocuk sorduğu sorulara cevap alamı- gereksinim duyarlar. Bu aşamada çocuklar an-
yorsa, susturuluyorsa bu merak daha da artar. ne-babalarını bir irade savaşına sokarak sık sık
Bu dönemde, çocukların ara sıra, üreme organ- kızdırırlar, ama aynı zamanda yeni yetenekleriy-
larıyla oynadıkları ve bundan haz aldıkları dik- le onları fethederler ve sevgilerini yeniden kaza-
kati çeker. Çocuğun bilmeyerek ortaya çıkardığı nırlar (Gander ve Gardiner, 2010).
bu durumun yetişkinlerce tepkiyle karşılanma-
sı, anlayamadığı bazı sorunların kafasını meşgul Okul öncesi yıllarda, çocuklar meraklarından
etmesine yol açar. Bu geçici davranışın engel- dolayı sürekli eleştirilir, soruları ve eylemleri
lenmesi çocukta ilk suçluluk duygularının ve için suçlanırsa çocuk suçluluk duygusu gelişti-
cinsel gelişime karşı olumsuz tutumun kaynağı- rir. Suçlanan çocuk sorularından ve araştırma-
nı teşkil eder. Çocukluktaki cinselliğin, bilinen larından vazgeçip kendi kabuğuna çekilebilir.
anlamda bir cinsellik olmadığı unutulmamalıdır Çocukların araştırma girişimlerini destekleyen,
(Başaran, 1980; Binbaşıoğlu, 1995, Köksal Ak- sorularına yanıt veren, sevecen ve ilgili yetiş-
yol, 2011).Çocuklar daha önce sorularına yanıt kinler, çocukların girişimciliğini destekler (Se-
bulabilmişse, ilkokul yıllarına denk gelen orta nemoğlu, 2012). İlkokul yıllarına denk gelen
çocukluk döneminde cinsel konulara karşı me- orta çocukluk döneminde, çocuklarda çalışma
rakı azalır. Eğer okulöncesi dönemde, merakı isteği yaratmak ve onlara başarı duygusunu
giderilmemiş ise çocuğun cinsel konulara mera- tattırmak büyük önem taşır. “Ben başarılıyım”
kı daha da yoğunlaşır. Arkadaşlarından duydu- duygusunun yaşanması için anne-baba tutum-
ğu yalan yanlış bilgilerle merakı karmaşıklaşır. larının etkili olmasının yanı sıra okul ortamı ve
Bu dönemde kızlar daha feminen erkekler daha öğretmenlerin tutumları da oldukça önemlidir.
Eleşti̇ rel Pedagoji

maskülen özellikler kazanmaya başlarlar. Her Çocukların yaptıkları işleri takdir eden, başa-
iki cinste diğerine benzetilmekten hoşlanmazlar rılı olabileceği alanlarda çocuğun kendi başına
(Başaran, 1980; Uçar, 1994; Köksal Akyol, 2011). denemesine fırsat veren anne-babalar ve öğret-
29
menler çocukların başarılı olmaya karşı aşağılık meleri ve etkili ortamlar hazırlamaları açısından
duygusu karmaşasından başarı ile çıkmalarını da önemli görülmektedir. Bu nedenle çocukları
desteklemiş olurlar. “Ben başarılıyım” duygusu- anlayabilmek için onların içinde bulundukları
nu kazanan çocuklar bir sonraki aşamaya güven- gelişim dönemleri hakkında bilgi sahibi olmak
le girerler. Yaptığı işler ve çalışmaları çoğunlukla gerekmektedir.
akranları ve yetişkinler tarafından onaylanma-
yan çocuklarda kişilik gelişiminde aşağılık duy-
Kaynaklar
gusunun oluşumu gerçekleşmiş olur. Ergenlik Aral, N., Baran G., Bulut, Ş. ve Çimen, S. (2000). Çocuk
döneminde olan çocukların kimlik kazanımı gelişimi I. İstanbul: YA-PA Yayın Pazarlama San. Ve Tic. A.Ş.
Atay, M. (2005) Çocukluk döneminde gelişim. Ankara: Kök
çabalarında yardımcı olmak gerekir. Anlayışlı, Yayıncılık.
Baran, G. (2011). Çocuk gelişimine giriş. N. Aral ve G. Baran
adil ve arkadaşça bir tutum çocukların olum- (Editörler). Çocuk Gelişimi (s.17-52). İstanbul:Ya-Pa Yayın Pazar-
lu kimlik kazanmalarına yardımcı olur (Başal, lama San. Ve Tic. A.Ş.
Başaran, İ.E.(1980). Eğitim psikolojisi. Altıncı Basım. Ankara:
2003; Gander ve Gardiner, 2010). Kadıoğlu Matbaası.
Başal, H. A. (2003). Gelişim ve psikolojisi. Nasıl mutlu bir
Küçük çocuklar heyecanlı bir şekilde atlarlar, çocuk yetiştirebilirim? İstanbul: Morpa Kültür Yayınları.
Bee, H. ve Boyd, D. (2009). Çocuk gelişim psikolojisi. (Ç: O.
zıplarlar, tırmanırlar, gülüp oyanlar. Eğer ço- Gündüz). İstanbul: Kaknüs
Yayınları.
cuklar hareket becerileri ile ilgili olarak özgür Binbaşıoğlu, C. (1995). Eğitim psikolojisi. 9. Basım. Ankara:
bir ortam sunulursa gelişimlerini sağlıklı bir Yargıcı Matbaası.
Gander, M.J. ve Gardiner, H. V. (2010). Çocuk ve ergen
şekilde sürdürürüler. Eğer çocuğun deneyim- gelişimi. Yay. Haz. B. Onur. (Çev. A. Dönmez, N. Çelen, B. Onur).
leri sınırlanırsa kritik dönemlerde yapması ge- Ankara: İmge Kitabevi.
Gallagher, J.M. ve Mansfield, R.S. 1995. Ergenlikte Bilişsel
rekenleri yapamaz ve hareket becerisi olumsuz Gelişim. Editör: J.F. Adams. Ergenliği Anlamak.s.185-223. Yayına
yönde etkilenir (Gander ve Gardiner, 2010). Hazırlayan: B. Onur. Çeviren: D. Öngen. . Ankara: İmge Kitabevi,
Köksal Akyol, A. (2011). Cinsel gelişim ve eğitim. A. Ulusoy
Motor gelişim açısından bakıldığında, çocuk- (Ed.). Eğitim psikolojisi. s 203-224.Üçüncü Baskı. Ankara: Anı
ların bazı becerileri gelişmişken, bazı beceriler Yayıncılık.
Köksal Akyol, A. (2013). Bilişsel gelişim. A. Ulusoy (Ed.).
konusunda henüz gelişmeye devam ettikleri Gelişim ve öğrenme, s. 43-66. 7. Baskı. Ankara: Anı Yayıncılık.
Miller, P. H.( 2008). Gelişim psikolojisi kuramları. Yayına
görülür. Eğer çocukların doğumdan itibaren Hazırlayan B.Onur; Çev: Z.
gösterdikleri motor gelişim bilinirse, çocukları Gültekin. Ankara: İmge Kitabevi.
Morgan, C.T. (2005). Psikolojiye giriş. (çev: H.Arıcı vd) An-
hazır bulunuşluklarına göre desteklemek müm- kara: Hacettepe Üniversitesi Psikoloji Bölümü Yayınları.
kün olabilir. Çocukların ne zaman sıraladıkları, Orçan, M. (2008). Sosyal gelişim. M.E. Deniz (Ed.). Erken
çocukluk döneminde gelişim. s.
yürüdükleri, koştukları bilinirse, bu becerileri 134-192. Ankara: Maya Akademi Yayın Dağıtım.
sergilemeleri için çocuklara fırsat verilir (Özer Özer D. ve Özer, M. K. (2014). Çocuklarda motor gelişim. 8.
Baskı. Nobel Yayın Dağıtım. Ankara.
ve Özer, 2014). Özgün, Ö. 2008. Ahlak gelişimi. M.E. Deniz (Ed.). Erken
çocukluk döneminde gelişim. s. 285-304. Ankara: Maya Akademi.
Salı, G. ve Köksal Akyol, A. (2009). Ahlak gelişimi.Y. Fazlıoğlu
Sonuç (Ed. Y. Fazlıoğlu). Erken çocukluk gelişimi ve eğitimi. s83-99.
İstanbul: Kriter Yayınları.
Santrock, J.W. (2012).Yaşam boyu gelişim. Gelişim psikolojisi.
Çocukların gelişim dönemlerinin bilinmesi on- G.Yüksel. (Çev. Ed.). Ankara: Nobel Yayın Dağıtım.
ların yetişkinler tarafından içinde bulundukları
dönem özelliklerini dikkate alarak daha iyi an-
laşılmasını sağlar. Çocukların gelişim dönemle-
rinde gösterdikleri özellikleri bilmek ve bu dö-
nem özelliklerinin gerektirdiği gibi davranmak
evde aileyi, okulda öğretmeni, herşeyden önce
çocuğun kendisini mutlu edecektir. Anne-baba-
lar, çocuk gelişimciler ve eğitimcilerin bebeklik-
ten itibaren ergenliğin sonuna kadar çocukların
çok yönlü gelişimi hakkında bilgi sahibi olma-
Eleşti̇ rel Pedagoji

ları çocuklar ile daha etkili bir iletişim içinde


olmaları, çocukları doğru bir şekilde anlayabil-
30
D O S YA

eğitimde cinsel kimlikler

Dosya Editörü: Remzi Altunpolat Eleşti̇ rel Pedagoji


31
DOSYA
cinsel kimlikler

ÇOKKÜLTÜRLÜ EĞİTİM yeterli kapsam ve içerikte ele alınabilmiş


değil. Bunun yerine, Batı’nın özgül koşul-
İÇİN MÜCADELEDE
larında öne çıkarılan ve kimi uygulamala-
HETERONORMATİVİTE ENGELİ rına rastlanan “çok dilli”, “kültürlerarası” ve
“ayrımcılık karşıtı” pedagojilerle sınırlı tar-
L. Işıl Ünal1
tışmalar Türkiye gündemine ithal/ihraç edil-
meye çalışılıyor.

B u makalede, çokkültürlülük kavramı,


yukarıda belirtilen ticarî yaklaşımdan
uzak, eşitlikçi ve özgürlükçü bir toplumu
(ve eğitimi) hedefleyen bir anlayışı ve po-
Giriş litikaları ifade etmek üzere kullanılacak2 ve
kültürel farklılıklar konusundaki tartışmalar

S on yıllarda Türkiye’de kültürel farklılık- cinsiyet kimliği üzerinde yoğunlaşacaktır.


lar, çok dillilik, anadilinde eğitim gibi ko- Bu tartışmayla, heteronormatif okul profi-
nulardan söz edilmeye başlansa da, henüz li ile “farklılıkların eşitliği” ilkesinin hayata
eğitimde çokkültürlülüğün tartışma günde- geçirildiği bir toplum arasındaki uyuşmazlık
mine alındığından bahsetmek mümkün gö- ve uzlaşmazlık ortaya konmaya çalışılacağı
zükmüyor. Aslında dünyada ve Türkiye’de gibi, eğitimdeki/okuldaki heteronormativite-
kültürel farklar meselesi ve çokkültürlülük yi göremedikçe ve onunla mücadeleyi göze
tartışmaları küresel kapitalizmle birlikte alamadıkça ne demokratikleşme sürecin-
popülerleşti. “Tekçi” ulus-devletlerde öteki- den ne de çokkültürlülükten bahsetmenin
leştirilmiş olan toplumsal/kültürel kimlikler mümkün olamayacağı da tartışılmaya çalı-
bu süreçte yapay bir “ilgi ve hoşgörü ale- şılacaktır. Böylece, mevcut eğitim ortamın-
mi” içine çekilerek adeta hızla nakte çevrildi da en fazla görünmez kılınan bir kategori
ve çevrilmeye devam ediliyor. Bir süredir olarak cinsiyet kimlikleri ve bunlar arasın-
ülkemizdeki farklı yöreleri, ikincilleştirilmiş daki hiyerarşi ve güç ilişkileri nedeniyle eği-
kültürleri (azınlık kültürlerini) ve başka ül- tim ortamında yaşanmaya devam edilen
kelerin kültürlerini merak eder, öğrenmeye ama üstü örtülen bir şiddet kültürüne dikkat
çalışır halde bulduk kendimizi; gezip gör- çekilmek istenmektedir.
meye ama en çok da satın almaya başla-
dık. Politik olarak yapılmaya çalışılanın, Çokkültürlülük Kavramı ve Cinsiyet
kültürel hakların dar bir zeminde tutularak Kimlikleri
ticarî alanda tüketilmesi olduğunu belirtmek
mümkün. Bu ise, çokkültürlülük meselesi-
ne tüm kültürel kimlikler için özgürlükçü bir
T ürkiye’de çok ender de olsa, “kültürel
çeşitliliğe” ve “kültürel zenginliğe” vur-
gu yapılarak “çokkültürlülük” kavramının
perspektiften bakabilmeyi engelliyor.
gündeme getirildiğine rastlanıyor. Bununla

H eterojen bir kültürel yapıya sahip olan birlikte, son iki yıldır Türkiye siyasal günde-
Türkiye’nin demokratikleşme yönünde minin en önemli konusu olan “barış süreci”
adım atabilmesi kültürel farklılıklar konu- 2 Eğitimde çokkültürlülük konusunun, özgürleşimci
sunu ciddiyetle ele alabilmesine bağlıdır. bir perspektiften ele alındığı tartışmalar için
bkz. EĞİTİMDE ÇOKKÜLTÜRLÜLÜK: ANADİL,
Eğitim alanında yıllardır Kürtlerin ve eğitim
ÇOKDİLLİLİK VE KÜLTÜREL KİMLİKLER, IV.
emekçilerinin siyasal bir mücadele konusu Demokratik Eğitim Kurultayı (1-5 ARALIK 2004)
Eleşti̇ rel Pedagoji

yaptıkları “anadilinde eğitim” konusu dahi Çokdilli Çokkültürlü Toplumlarda Eğitim Komisyonu
Tebliği.
1 Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi http://www.egitimsen.org.tr/ekler/0c6aa07d22ad8a2
Öğretim Üyesi 2fc11f87d26cfd18_ek.pdf
32
DOSYA
cinsel kimlikler

boyunca, bu süreçle ilişkili olarak “çokkül- ortamın oluşturulmasını sağlar. Toplumsal


türlülük” kavramı hemen hemen hiç telaffuz yaşamı (ve okulu/eğitimi) bu doğrultudaki
edilmedi, “demokratikleşme” kavramı ise değerlerin, kuralların ve yaşam biçimlerinin
yalnızca Kürt siyasal hareketinin temsilcile- belirlemesi durumu, yani heteronormativite,
rince gündeme getirildi. Bu durum, toplum- heteroseksüel olmayan cinsiyet kimlikleri-
da egemen olan dar bir siyasal ufka işaret ne hayat hakkı tanımayan bir düzeni ifade
ederken, aynı zamanda toplumsal yaşamı eder. Böyle bir okul ortamı, heteroseksüel
herkes için ve ayrıntılarıyla kapsayan bir olmayanların kıyafetlerini, oyun ve eğlen-
tahayyülün de eksikliğini göstermektedir. ce ortamlarını, beden eğitimi dersine katıl-
Toplumun sınıfsal ve kültürel aidiyet fark- malarını, hatta tuvalete gitmelerini sorunlu
lılıklarıyla birlikte bütünsel olarak kavrana- hale getirirken, aynı zamanda farklı cinsiyet
bilmesi ile tüm toplumsal kesimlerin siyasal kimliklerinin birbirlerini tanımalarını, kabul
taleplerini dile getirebildikleri ve demokra- etmelerini ve cinsiyetlerini tüm doğallığıyla
tik mücadele yollarını kullanabildikleri top- yaşamalarını engelleyen bir ortamdır. Oysa
lumsal/siyasal koşulların inşa edilebilmesi çokkültürlülük (eğitimde çokkültürlülük),
arasında sıkı bir ilişki vardır. Çokkültürlülük farklılıkların eşitliği düşüncesine dayanır,
kavramının özünü oluşturan “farklılıkların bu nedenle de çokkültürlü eğitimi savun-
eşitliği” ilkesinin hayata geçirilebilmesi, ka- mak, eğitim ortamında hakim kılınan he-
pitalizmin dayandığı ve aynı zamanda de- teronormativiteyi reddetmeyi, onunla aktif
rinleştirdiği eşitsizliklerin, hiyerarşilerin, ta- olarak mücadele etmeyi gerektirir.
hakküm ilişkilerinin titizlikle deşifre edilerek
siyasal mücadelenin gündemine taşınması-
nı gerektirir. H emen belirtmek gerekir ki, çokkültürlü-
lük, çok sayıda kültürün bir arada olma-
sı demek değildir. Böyle bakarsak, dünya-

K apitalist toplumlarda, sınıfsal eşitsizlik-


ler yanında bununla iç içe geçmiş olan
etnik (veya dil) farklılıkları, dinî inanç(sızlık),
daki tüm toplumların çok kültürlü olduklarını
kabul etmekten başka bir seçenek yoktur.
Ama dünyada neredeyse hiç çokkültürlü
cinsiyet ve cinsel yönelime dayanan farklı- toplum yoktur, çokkültürlülüğü hedefleyen
lıklar arasındaki hiyerarşik ilişki, en fazla toplumlar vardır. Bu anlamda çükkültürlülük
devletin eğitim politikalarıyla yeniden üreti- ile demokrasi kavramı arasında yakın bir
lir. Kapitalist toplumda devletin tekçi yapı- ilişki kurabiliriz. Demokrasinin sürekli inşa
sını “sermaye sınıfı-egemen ulus/etnisite- edilen bir süreç olduğunu, zaman içinde
egemen din/mezhep ve erkek egemen” un- demokrasi anlayışımızın ve pratiklerimi-
surlarından oluşan niteliği ile deşifre etmek zin yeniden oluşturulduğunu söyleyebiliriz.
yetmez, çünkü erkek egemenliğinin aynı Demokrasiyi inşa etmek üzere sürdürdü-
zamanda hegemon erkek iktidarını, yani ğümüz mücadeleyi ise, yönetilenlerin (ikti-
heteroseksüel erkek egemenliğini ifade et- darda olmayan toplumsal kesimlerin) yani
tiğini ve eğitimin yeniden üretim işlevinin emekçilerin, heteroseksüel kadınların ve
bunu da kapsadığını bilmek ve açığa çıkar- LGBTİ’lerin, (Türkiye özelinde belirtirsek)
mak gerekmektedir. Devlet eğitim sistemi gayrimüslimlerin, Alevilerin, Kürtlerin, Laz-
içinde, sadece heteroseksüel erkeklerin üs- ların, vb. iktidara karşı sürdürdükleri eşit-
tünlüğü yönünde değil; aynı zamanda, kar- lik ve özgürlük mücadelesi olarak formüle
şı cinsiyete cinsel ilgi ve yönelim duymanın, edebiliriz. Çokkültürlülüğü, emekçilerin ve
yani heteroseksüelliğin “normal” olduğu, farklı kültürel aidiyetlere sahip toplulukların,
diğer tüm cinsel yönelimlerin ve cinsiyet toplumsal yaşamı eşitler arası ilişki temelin-
Eleşti̇ rel Pedagoji

kimliklerinin en azından “anormal” (sıklık- de yeniden inşa edebilmeleri olarak ele alır-
la hastalık, sapıklık vb.) olduğu yönünde- sak, her ikisinin de nihaî olarak eşit ve öz-
ki düşünce ve normları yeniden üreten bir gür bireylerden oluşan, sınıfsız bir topluma,
33
DOSYA
cinsel kimlikler

dolayısıyla özgürleşimci bir eğitim sürecine/ nelim normlarını kapsadığı için cinsiyet ve
ortamına işaret ettikleri göze çarpacaktır. cinselliği, yani kadınlık ve erkekliğe ilişkin
Bu düşünceden yola çıkarsak, çokkültürlü tüm düşünce, değer ve davranış kalıplarını
bir topluma (ve eğitime) ulaşabildiğimizde biçimlendiren bir nitelik gösterir. Eğitim sis-
artık demokrasi mücadelesi vermemizin temi de kuşkusuz heteronormatiftir ve he-
gerekmeyeceği de açıktır. teronormativiteyi yeniden üreten bir süreç
olarak işler/işletilir.

O zaman konumuz açısından iki husus


öne çıkmaktadır: 1) Çokkültürlülük
kavramı, toplumdaki (ve dolayısıyla eğitim T oplumun bütünündeki ve eğitimdeki
heteronormativitenin cinsiyet kimlikleri
ortamındaki) “kültürel çeşitlilik” ile değil, arasındaki hiyerarşik ilişkiye dayanıyor ol-
“farklılıkların eşitliği” ilkesinin hayata ge- ması, kuşkusuz onun çokkültürlülükle ara-
çirilmesiyle ilgilidir. 2) “Farklılık” kavramı, sındaki mesafeyi de ortaya koymaktadır.
yalnızca etnik farklılıklar ve inanç(sızlık) Bu kültürü yeniden üreten eğitim sistemi,
farklılıkları temelinde ele alınmamalı, aynı toplumsal cinsiyet hiyerarşisinin sürekli kı-
zamanda cinsiyet ve cinsel yönelim fark- lınmasında başat rol oynar.
lılıklarını da kapsamalıdır. Cinsel yönelim
farklılıkları, daha genel bir ifadeyle cinsiyet
kimliği farklılıkları hem genel olarak toplum- E ğitimde Heteroseksist Hegemonya

sal yaşamda hem de eğitim/okul ortamında


ustalıkla görünmez kılınan ve tartışılması E ğitim sisteminde heteronormativite
koşullarının yaratılmış olması, he-
teroseksüel olmayan cinsiyet kimliklerine
bile ertelenen bir konudur. Heteroseksü-
elliğin tek “normal” cinsel yönelim olduğu yaşam hakkı tanınmadığının, bu kimlikler
biçimindeki egemen düşünce ve bu yöne- üzerinde bir simgesel şiddet uygulanarak
lime ilişkin değer, düşünce, tutum ve dav- onlara meşru varoluş zemini bırakılmadığı-
ranışlar iktidarca dayatılmaktadır. Yaratılan nın göstergesidir4. Heteranormativite koşul-
bu kültürde heteroseksüel cinsel yönelime larında, heteroseksüel olmayan bireylere
uymayan her şey (duygu, düşünce, davra- (LGBTİ’lere) kendilerini heteroseksüel birer
nış) “anormal” olarak görülür. Heteroseksü- kadın veya erkek olarak kurmaları gerektiği,
el olmayan cinsel yönelimlere sahip gruplar bundan başka bir seçeneklerinin bulunma-
karşısında heteroseksüellerin adeta “do- dığı söylenerek, içsel deneyimleriyle uyuş-
ğal” olarak üstün olduklarına ilişkin inançlar mayan bu cinsiyet kalıplarına kendilerini
yerleşik hale gelir. “Heteronormativite”nin, uydurmaları istenir. Eğitim müfredatı, “nor-
toplumda oluşturulan ve kültürün “doğal- mal” olarak tüm öğrencilerin “heteroseksü-
laştırılmış”, “idealleştirilmiş” ve “normal” el kadın” ve “heteroseksüel erkek” bireyler
varsayılan heteroseksüel cinsel yönelime olarak toplumsallaşmalarını hedefleyen bir
uygun bir yaşam tarzı olarak yaşanması3, içeriğe sahip olduğu gibi, tüm öğretim ma-
onunla mücadele etmenin ne denli zor ol- teryalleri, okuldaki kılık-kıyafet düzenleme-
duğuna da işaret etmektedir. Heteroseksü- leri ve disiplin kuralları bu cinsiyet ve cinsel
elliği norm kabul eden bu yaşam tarzının yönelim kalıplarının öğretilmesi ve pekişti-
egemenliği altında heteroseksüellik dışında rilmesine yönelik olarak kurgulanmıştır. Bu
kalan cinsel yönelimler “sapkın” kategori- anlamda eğitim, heteronormatif kurumlar-
sinde görülür, görmezden gelinir, baskı ve dan biridir ve toplumsal cinsiyet hiyerarşi-
şiddete maruz kalır veya uysallaştırılır. He- 4 Simgesel şiddet kavramı ile ilgili tartışmalar için
teronormativite, tüm cinsiyet ve cinsel yö- bkz. Bourdieu, Pierre ve Loic J. D. Wacquant. (2003)
Eleşti̇ rel Pedagoji

3 Altunpolat, Remzi (2014) “Heteronormatif Eğitime Düşünümsel Bir Antropoloji İçin Cevaplar. (Çev. Nazlı
Karşı LGBTİ Hareketinin Politik Pedagojisi” http:// Ökten) İstanbul: İletişim Yayınları. (s. : 166-174) ve
www.kaosgl.com/sayfa.php?id=15720. (İnd. Tar. 01. Gorz, André. (1995) İktisadî Aklın Eleştirisi. (Çev. Işık
10. 2014) Ergüden).İstanbul: Ayrıntı Yayınları. (s. 212-215)
34
DOSYA
cinsel kimlikler

sinin sürekli kılınmasında, heteroseksüellik di sorunlara yol açabilmekte ve yaşadıkları


dışında kalan cinsiyetlerin ve cinselliklerin dışlanma bireyleri bu derse hiç girmemeye
marjinalleştirilerek dışlanmasında başat rol ya da tümüyle okula gitmemeye itebilmek-
oynar. tedir. LGBTİ öğretmenler için ise okuldan
ayrılma işten ayrılma olacağından böyle bir

H eteroseksüel olmamayı ve farklı bir cin-


sel yönelime sahip olmayı patolojik bir
durum olarak tanımlayan heteroseksist top-
“hareket serbestliği” de yoktur; onlar işten
atılmamak için, cinsiyet kimliklerini daha ti-
tizlikle saklamak zorunda kalmaktadırlar.
lum (ve okul), bu cinsiyet kimliklerine yöne-
lik bir düşmanlık yarattığı gibi, aynı zaman-
da LGBTİ’lerle aynı ortamda bulunmaktan
ve onlarla yakınlaşmaktan korkma duygusu
E ğitimcilerin çoğunluğu, LGBTİ’lerin okul
hayatları boyunca ders kitaplarında (ör-
neğin edebiyat kitaplarında) hiç eşcinsel
yaratmakta, onların da kendilerinden nefret veya trans bireyden söz edildiğine rastla-
etmelerine yol açmaktadır. Toplumsal güç mamalarının onlarda nasıl bir duygu yarat-
ilişkileri temelinde oluşan bu süreç homo- makta olduğunu sanırım hiç düşünmemiş-
fobi olarak adlandırılmaktadır. Hem hetero- lerdir. Bu konuyu bir de öğrencilere çeşitli
seksüellerde hem de LGBTİ’lerde gözlenen konuları aktarırken kendi kimliklerini yok
homofobik reaksiyonlar, heteroseksist top- saymak zorunda kalan öğretmenler açısın-
lumun aslında tüm cinsiyet kimliklerini sa- dan ele alırsak, şiddetin boyutları daha iyi
katladığını ortaya koymaktadır. anlaşılabilir. Dünyada tek olma/yalnız olma
duygusu, kendisinin “anormal olduğuna”

T oplumdaki “kadınlık” ve “erkeklik” kalıp-


larının okul ortamında yeniden üretimi,
bunların sürekli tekrarlanması kadar, diğer-
inanma, kendi kimliğini reddetme vb. Birey-
lerin, eğitim sürecinde, toplumda egemen
olan fakat kendi içsel deneyimleriyle uyuş-
lerinden hiç söz edilmemesi ve böylece gö- mayan heteroseksist cinsiyet kalıplarına
rünmez kılınması yoluyla da gerçekleşmek- uymaya zorlanmaları simgesel şiddettir
tedir. Aslında bu ikisi eşanlı olarak gerçek-
leşmektedir. Örneğin okul tuvaletleri özel Başta KAOS GL olmak üzere birçok LGBTİ
olarak belirtilmese de heteroseksüel kadın örgütlerinin ortaklaşa yaptıkları ve bir kısmı
ve erkeklere göre oluşturulmuştur ve eşcin- LGBTİ’lerin okul deneyimlerine odaklanan
seller için belirgin bir sorun yaşanmasa da araştırmalar, toplumsal yaşamın bütünün-
trans bireyler acısından çok ciddi sorunlar de ve özel olarak da okullarda yaşanan
yaşanabilmektedir. Kadınlar tuvaletine gir- şiddeti açık bir biçimde ortaya koymaktadır.
mesine izin verilmeyen bir trans kadın ve Bu araştırmalar, öğretmenlerin günümüzde
erkekler tuvaletine girmesine izin verilme- de görünür olmamaya çalışmayı, kimlikle-
yen bir trans erkek için, bu durum okulu terk rini saklamayı tercih ettiklerini göstermek-
etme nedeni bile olabilmektedir. Aslında on- tedir. Yapılan bir araştırmada, görüşülen
ların duyduğu rahatsızlık bir heteroseksüel LGBTİ öğretmenlerin hemen hemen hep-
kadın veya erkeğin karşı cinse ayrılan bir sinin, “işlerini kaybedecekleri endişesiyle”
tuvalete girmek zorunda kalması karşısın- ya bütünüyle kimliklerini gizlemek zorunda
da hissettiğinden farksız olsa da bu bilmez- kaldıkları ya da çok sınırlı bir arkadaş gru-
den/görmezden gelinir. Benzer bir durum, buyla paylaşabildikleri ortaya konmuştur.5
beden eğitimi derslerinde ve bu derslerin Bu öğretmenler, “eğitim sisteminin otoriter,
hem öncesinde hem de sonrasında soyun- ataerkil ve heteroseksist yapısını” vurgula-
ma odasında yaşanan alay etme davranış- makta ve dolayısıyla bu sistemin “ayrım-
Eleşti̇ rel Pedagoji

ları ve spor dersinde hangi grupla birlikte cılığı yeniden üreten dışlayıcı/ötekileştirici
spor yapacağına ya da hangi takımda ola- 5 KAOS GL (2010) Eğitimde Cinsel Kimlik
Ayrımcılığına Son (Haz. Seçin Tuncel) Ankara: Ayrıntı
cağına ilişkin karar verme konularında cid- Basımevi. (s.33-34).
35
DOSYA
cinsel kimlikler

yapısını” betimlemektedirler. Araştırmaya metlerden örneğin sağlık hizmetlerinden


katılan öğretmenlere göre, “ders kitapların- bile yararlanamama ya da normalden daha
da ve müfredatta cinsel yönelime cinsiyet yüksek bedellerle yararlanabilme; dinî iba-
kimliğine dair sağlıklı bilgilere ya hiç yer ve- detler sırasında olumsuz bakış ve jestler,
rilmemekte ya da olumsuz bir biçimde yer hakaret ve tehditlerle karşılaşılması yönün-
verilmektedir.” Öğretmenler, gerek öğren- de bulgular rapor edilmiştir.
ciliklerinde gerekse iş yaşamlarında (öğ-
retmenlik yaparken), homofobik tutum ve Sonuç Yerine
davranışlarla karşılaştıklarını; kendileriyle
alay edildiğini, aşağılama ve küfür ile kar-
şılaştıklarını belirtmişlerdir. Öğretmenlerin E ğitim ortamı, kültürel kimlikler gibi, fark-
lı cinsiyet kimliklerine sahip bireyler ve
grupların da sadece kendilerini ifade ede-
belirttiklerine göre, cinsiyet kimliklerinin or-
taya çıktığı durumlarda ise “dışlama, tehdit, bildikleri, baskı ve şiddete uğramadıkları
taciz ve fiziksel şiddet” gibi davranışlarla değil, aynı zamanda kendilerini özgürce
karşılaşılmaktadır. Bu konuda sendikalar- geliştirebildikleri, yetkinleşebildikleri bir or-
dan da destek alamadıklarını belirten öğret- tam haline gelebilirse, eğitimde çokkültür-
menlerden biri, kendisinin trans kimliği ne- lülük ile aramıza koyduğumuz hayli uzun
deniyle hem MEB’den hem de sendikasın- mesafeyi ortadan kaldırmaya yönelebiliriz.
dan atıldığını belirtmiştir. Aynı araştırmada Bu, eğitim sistemini bütünüyle bir özgürle-
görüşme yapılan öğrencilerin deneyimleri, şim alanına dönüştürme mücadelesinin bir
öğretmenlerinki ile benzerlik göstermekte- parçasıdır. Heteronormatif toplum ve eğitim
dir. Yükseköğretim öncesinde öğrenciler sistemi, heteroseksüel erkeklik dışında ka-
cinsiyet kimliklerini saklamaya daha faz- lan tüm cinsiyet kimlikleri üzerinde baskı ve
la özen göstermekle birlikte, yükseköğre- tahakkümü sürdürür, cinayete varan şiddet
timde bundan vazgeçip kimliğini yaşamak uygulamalarıyla cinsel yönelimlerin ifade
isteyenlerin sayısının (üniversitelere göre edilmesini, tanınmasını ve giderek özgürce
farklılaşsa da) daha fazla olmasıyla birlikte yaşanmasını engellemektedir. Ancak, bu
heteroseksist tepkiler de artmaktadır. Dola- uygulamaların günümüzde de sürmesinde
yısıyla, üniversiteler, cinsiyet kimliği odaklı öğretmenlerin, ana-babaların ve öğrencile-
bir siyasal mücadelede görece daha aktif rin, kısaca toplumda yaşayan herkesin suç
mekânlar olabilmektedir. ortaklığını görmek gerekmektedir. Hetero-
seksist işleyişi durdurmak, ortadan kaldır-
LGBTİ’lerin daha çok “başkası gibi dav- mak üzere eğitim ortamındaki tüm özneler,
ranmaya zorlanma” konusuna gösterdikleri heteroseksüelliğin tek “doğal” cinsel yöne-
tepki üniversitelerde bir mücadeleye dönü- lim olmadığını bilerek, eğitim ortamlarını
şebilse de, yükseköğretim öncesi eğitim cinsel kimliklerin özgürce inşa edildiği ve
kurumlarında bu mücadeleden bahsetmek ifade edildiği ortamlara dönüştürmek üzere
daha zor görünmektedir. Bu konuda, eğitim mücadele etmelidirler.
alanında örgütlü sendikalara önemli görev-
ler düştüğü anlaşılmaktadır. Türkiye’de ve
dünyada yapılan araştırmalar, LGBTİ’lerin A rzulanan sonuca ulaşmak, yukarıda da
belirtildiği gibi, emekçilerin ve farklı et-
nik, inanç, cinsiyet kimliklerine sahip toplu-
ayrımcılık deneyimlerinin, kendi evlerinde
daha az, yakın çevrelerinde orta düzeyde lukların, toplumsal yaşamı eşitler arası ilişki
ve kamusal mekânlarda en yüksek düzey- temelinde yeniden inşa edebilmek üzere
de yaşandığını göstermektedir6 Nitekim yürütecekleri bir mücadele ile mümkündür.
Farklılıkların eşitliği perspektifi, demokrasi
Eleşti̇ rel Pedagoji

aynı kaynakta, işe alınmama, çeşitli hiz-


6 Göregenli, Melek (?) LGBT Bireylerin Gündelik mücadelesinin ortak perspektifi haline gel-
Yaşamda Karşılaştıkları Ayrımcılık. Ankara: Ayrıntı diğinde özlenen toplumun kolektif inşası da
Basımevi. KAOS GL, Pembe Hayat ve Siyah Pembe mümkün olacaktır.
Üçgen-İzmir. (s.60)
36
DOSYA
cinsel kimlikler

OKULDA CİNSİYET Cinselliğin gündem olması ancak gayet


teknikleştirilmiş ve basit biyolojik bilgile-
KİMLİKLERİ VE ELEŞTİREL
rin verildiği sağlık dersleri gibi derslerle ya
PEDAGOJİ da ünitelerle mümkündür (bkz. Altunpolat,
2014; Quinlivan ve Town, 1999), Türkiye
üzerinden düşünecek olursak farklı cinsel
Dilek Çankaya1*
yönelimlerin varlığı hiç bir şekilde gündem
yapılmaz. Daha ileri gidersek farklı renk bir
ayakkabı, farklı bir yürüyüş biçimi, çoşku-
lu bir gülüş de okuldan içeri rahatça adım
atamaz. Tuna Erdem’in de (2012, s.47)
O kul ve eğitim hayatı, toplumun “nor-
mal” kabul ettiği çocuk ve gençler için
bile kolay değilken, herhangi bir nedenle
dediği gibi “bu coğrafyada doğup büyümüş
herkes, zorunlu ilkeğitimi sırasında, sıraya
girme, bu amaçla önündekinin omuzların-
çoğunluktan ya da okulda/toplumda bas-
dan hiza alma deneyimini defaatle yaşa-
kın olandan farklı olanlar için “acı” mer-
mıştır. Heteronormatif düzen de aynen bu
kezidir demek abartı olmayacaktır. LGBTİ
şekilde oluşmaktadır: Hiza alarak, önün-
(Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Trans ve İnter-
dekine göre kendi konumunu ayarlayarak,
sex) kimliği mücadeleler sonucu psikolojik
çıkıntılık yapmayarak, hareket etmeyerek,
hastalık olarak tanımlanmaktan kurtuldu
düz ve ince bir çizgide donarak. Tekrar
(DSM 1973, Dünya Sağlık Örgütü 1990)
eden ve Foucaultcu anlamda disipline edi-
fakat bireylerin yaşamlarında bu, büyük bir
ci bu teknik, kişiyi hayatı boyunca içinde
değişiklik olarak yansıyamadı. LGBTİ’lerin
yer alabileceği her türlü toplulukta, göze
Türkiye’de ve dünyanın pek çok yerinde
batmayacak biçimde farklı, ayrıksı, çıkıntı
ayrımcılığa ve nefret suçlarına maruz kaldı-
durmamayı, hizayı, düzeni bozmamayı bel-
ğı bilinmektedir (Uluslararası Af Örgütü Ya-
letmeyi amaçlar”. Heteronormatif kavramı
yınları, 2012; Ataman, 2009). Okul yaşamı
ise, toplum ve kültürün, “doğal” ve “normal”
LGBTİ öğrenciler için sistematik zorbalığa,
saydığı heteroseksüel yönelimin yaşam bi-
damgalanmaya ve nefret suçlarına maruz
çimine ve değerlerine göre tanımlandığı;
kaldıkları önemli bir merkez olarak tanımla-
bu tanımın dışında kalan tüm cinselliklerin
nabilir. Bu yazıda okul, öğretmen ve LGBTİ
ve cinsel yönelimlerin “marjinalleştirildiği,
ilişkisi üzerine tartışmak istiyorum.
görmezden gelindiği, baskı ve şiddete ma-

O kul kapitalist toplumla birlikte yay- ruz bırakıldığı ve ya en iyi ihtimalle ‘uysal
gınlaşmaya ve daha geniş kesimlere ötekiler’ olarak sindirildiği bir düzeni ifade
ulaşmaya başlamıştır. Böylece, toplumsal ediyor” (Çakırlar ve Delice, 2012, s.11). Sa-
normların çocuğa kabul ettirilmesi için çok dece LGBTİ varoluş değil, toplumsal olarak
çeşitli araçlarla, derslerde, teneffüslerde; doğal ve ideal kabul edilen erkeklik ve ka-
müfredatla ve gizli müfredatla hegemonik dınlık algısına uymayan tüm kadın ve er-
söylemin dayatılması ya da “iyilikle” kabul kekler de “uysal ötekiler” olarak sessizliği
ettirilmesi için ideal bir alan haline gelmiştir. kabul etmedikleri durumda, heteronormatif
Hegemonik söylemin sınırları örneğin gün- ve patriarkal toplumun baskı ve zor araçları
cel olan rekabetçilik ya da dinselleşmenin ile karşı karşıya kalabiliyor.
sınırlarını aşan, gömülü pek çok değerin
içselleştirilmesi için düzenlenmiştir. Örne-
ğin, okulda heteroseksüellik doğaldır ve
H eteronormatif toplum değerlerine uy-
mayanların özellikle ergenliklerinde
Eleşti̇ rel Pedagoji

kurbanlaştırılma ihtimalleri artmaktadır (To-


üzerine konuşulmasına bile gerek yoktur.
omey, Ryan, Diaz, Card ve Russell, 2010).
1 * Eğitimci Pek çok araştırmaya göre, “risk altında”
37
DOSYA
cinsel kimlikler

diye tanımlanan LGBTİ öğrencilerin akade- siyet kimliği ile ilgili bilgi alabilecekleri bir
mik başarısızlık, duygusal sıkıntı, depres- kaynak okulda varsa, LGBTİ öğrenciler ya-
yon yaşama, diğer riskli davranışlara yönel- şayabilecekleri zorbalık karşısında dirençli
me ve hatta intiharı düşünüp deneme ihti- olabiliyorlar. Bu tip bir öğretmen profilinin
malleri oluşabilmektedir. Risk altında olan gelişiminin aynı zamanda dışlanma potan-
herhangi bir grup gibi LBGTİ öğrenciler de siyeli olan tüm gençleri güçlendireceği de
içsel bir sorundan dolayı değil, toplumsal söylenebilir.
kabul ve baskılardan dolayı sorunlar yaşa-
makta. Buna ek olarak ergenlik döneminin
kendisinin sancılarına ek olarak toplumsal Ö ğretmen adaylarını eğitenlerin
Avusturalya’da ders içeriklerini eği-
timde eşitlik ilkesi çerçevesinde, ne kadar
alanda dışlanma deneyimini tek başına ak-
ran zorbalığı ile açıklayamayız. Morrow’a LGBTİ’lerin yaşam deneyimlerini de içe-
göre (2004) özellikle ergenlik döneminde recek biçimde düzenlediklerini inceleyen
gençler için okul, en önemli sosyalleşme bir araştırma düzenlenmiştir. Eğitimcilerin
alanı olarak yaşanırken toplumsal cinsi- büyük kısmı anti-homofobik ve anti-hete-
yet normlarının dışında kalanlar (kadınsı roseksist eğitimin önemli olduğunu söyle-
erkekler ve ya erkeksi kadınlar) ve LGBTİ seler de örneğin ırkçılık ya da etnik kimlik
gençler için en tehlikeli toplumsal alan ola- temelli ayrımcılık karşıtı içeriği derslerine
rak gözükmektedir. İrlanda’da yapılan bir dahil etmeyi daha önemli bulduklarını ifade
araştırmaya göre, LGBT öğrencilerin yakla- etmişlerdir (Robinson ve Ferfolja, 2008).
şık %60’ı homofobik zorbalığa ve %40’ı teh- Dışlanma deneyimleri arasında zihinsel bir
ditlere maruz kaldıklarını, %50’den fazlası hiyerarşi oluşturulduğu söylenebilir belki.
akranlarının kendilerine isimler taktığını, Türkiye’de de kişiler ve grupların yaşadık-
%35’i öğretmenlerin homofobik yorumlarda ları acı ve sıkıntıları bir diğerinin sıkıntısı
bulunduğunu, %20’si tehdit ve zorbalıktan ve dışlanmışlığı ile kıyaslaması çok rastla-
dolayı okulu ciddi biçimde aksattıklarını be- nan bir durumdur. Sanki tüm dışlanmışlıklar
lirtmişlerdir (Allen, 2013). İrlanda örneğinde benzer toplumsal kaynaklardan beslenmi-
de görüldüğü gibi LGBTİ öğrenciler sadece yor ve birbirlerinden tamamen bağımsız-
akranlardan değil, öğretmenlerin de ayrım- mış gibi... Aslında buradaki tavrın kendisi
cı ve dışlayıcı tutumlarına maruz kalıyorlar. eleştirel pedagojinin kuramsal gelişim çizgi-
Türkiye’de henüz sayısal verilere dayalı sinde de göze çarpmakta. Önce toplumsal
pek bir çalışma bulunmamakla birlikte sayı- sınıf temelli ayrımcılık üzerine çalışmalar
ların İrlanda’dakinden çok daha fazla olaca- başlamış ve bu çalışmalar çoğunlukla farklı
ğı tahmini yapılabilir. ayrımcılık türlerini öncelikli olarak içerme-
miştir.

R usell (2005) yaptığı bir araştırmada


LGBTİ öğrencilerin sadece kurban-
laştırıldıkları durumlara odaklanılmasının O ysa eğitimde eleştirel kuram okul, eği-
tim, kültür, toplum, ekonomi ve iktidar
hem onların direnç mekanizmalarının an- arasındaki ilişkiye bakar. Eğitime eleştirel
laşılamamasına neden olabileceği, hem yaklaşım, pedagojik pratiklerle, toplumsal
de direnç kazanmaları için okulda nelerin olan arasındaki ilişkiyi ön kabul olarak alır
güçlenmesi/değiştirilmesi gerektiğinin muğ- ve bu uygulamalardaki adaletsizliği, eşit-
laklaşmasına neden olduğu eleştirisi yap- sizliği ortaya çıkarmayı, görünür kılmayı ve
maktadır. Bu araştırmaya göre, okulda eğer dönüştürmeyi amaçlar. Yani eleştirel peda-
zorbalığa karşı kurallar, kendilerine edilen gog, toplumsal sınıfından dolayı bir çocu-
Eleşti̇ rel Pedagoji

kötü sözleri engelleyen bir öğretmen, LGBT ğun dışlanmasına ve toplumsal sınıfının
ve toplumsal cinsiyet konularıyla ilgilenen eğitim yoluyla yeniden üretilmesine karşı
bir klüp çalışması, cinsel yönelim ve cin- olduğu gibi, toplumsal cinsiyet rollerinin da-
38
DOSYA
cinsel kimlikler

yatılmasına da karşı olmalıdır. Kaynakça:

E
Allen, O. (2013). LGB people and end of life. Gay
leştirel pedagoji denince ilk akla gelen and Lesbian Equality Network. İrlanda. Erişim tarihi:
isim Brezilyalı eğitimci Freire ve Ezilen- 1 Mart 2014. http://www.oireachtas.ie/parliament/
media/committees/healthandchildren/Odhran-Allen,-
lerin Pedagojisi adlı kitabıdır. Hiçbir eğitim GLEN,-Opening-Statement.pdf
pratiğinin tarafsız olamayacağını söyleyen
Altunpolat, R. (2014). Kamusal eğitimi inşa ederken
Freire, geleneksel eğitim anlayışının ezen- lgbt’lerin sesini fark etmek. Kaos GL. http://www.ka-
ezilen ikiliğinde ezenden yana oluşu ile osgl.com/sayfa.php?id=15561
eleştirir. 1960’ların sonları ile ivme kazanan Ataman, H. (2009). Lgbtt hakları insan haklarıdır. İn-
eleştirel eğitim bilimleri ilk dönem çalışma- san Hakları Gündemi Derneği. Ankara.
larının neredeyse hiçbirinde ne feminist ha- Bryson, M. &de Castell, S. (1993). Queer pedagogy:
Praksis makes imperfect. Canadian Journal of Edu-
reketin tartışmalarını ne de LGBT mücade- cation. 18(3), s.285-305.
lesinin yansımalarını görebiliyoruz. Eleştirel
Çakırlar, C. ve Delice, S. (2012). Cinsellik Muamma-
eğitim kuramına feminist ve queer eğitim- sı: Türkiye’de Queer Kültür ve Muhalefet, Metis Ya-
cilerden gelen eleştiriler/katkılar, LGBT ve yınları, İstanbul.
feminist hareketin özgürlük mücadelesin- Erdem, T. (2012). Hizadan çıkmaya, yoldan sapmaya
deki yeniden yükseliş, eleştirel eğitimciler- ve çıkıntı olmaya dair: Kimlik değil, cinsellik! Tektip
cinsellik değil, cinsel çeşitlilik!. Cinsellik muamması.
de ve verdikleri ürünlerde de bir dönüşüm Türkiye’deki queer kültür ve muhalefet. (ed. Çakırlar,
yaratmayı başardı. Bu tespiti destekler bir C. & Delice, S.). Metis Yayınları, s. 37-71.
biçimde müfredat çalışmalarının önem- Freire, P. (2003). Ezilenlerin pedagojisi. İstanbul: Ay-
rıntı Yayınları.
li ismi Pinar, 1980’lerde kendi alanındaki
“maço” Marksist geleneğe kızgınlık duydu- Gates, G. J. (2011). How many people are lesbian,
gay, bisexual, and transgender? University of Califor-
ğunu söyler: Bu geleneğin toplumsal sınıf nia. School of Law. Erişim Tarihi: 3 Mart 2014. http://
konusuna yoğunlaşırken toplumsal cinsiyet williamsinstitute.law.ucla.edu/wp-content/uploads/
Gates-How-Many-People-LGBT-Apr-2011.pdf
ve ırk problemlerine mesafeli davrandığını,
şimdi o neslin yerini artık feminist ve ırkçılık Quinlivan, K. & Town, S. (1999). Queer pedagogy,
educational practice and lesbian and gay youth. Qu-
karşıtı kuramdan ve son dönemde de que- alitative Studies in Education, 12(5), s. 509-524.
er teoriden beslenen kişilerin aldığını ekler Pinar, William F. (1998). Introduction. Queer theory
(Pinar, 1998). in education. (ed. Pinar, W.F.). Routledge Taylor and
Francis Group. New York and London. s.1-47.

E leştirel pedagoji en basit tanımıyla eğer


eşitsizlikleri ve ayrımcılıkları sorgulama
ve bu sorgulama ile birlikte bir dönüş(tür)
Robinson, K. H. ve Ferfolja, T. (2008). Playing it up,
playing it down, playing it safe: Quering teacher edu-
cation. Teaching and Teacher Education 24. s. 846-
858.
me çabası olarak ele alınacak olursa; okul- Russell, S. T. (2005). Beyond risk: Resilience in the
da, sınıfta, sokakta cinsiyet kimliğini, cin- lives of sexual minority youth. Journal of Gay and
selliği, hazzı ve cinsiyetlendirilmiş bedeni Lesbian Issues in Education. Vol. 2(3). S.5-18.
sorgulatacak tüm çabalar eleştirel pedago- Toomey, R.B.; Ryan, C. vd. (2010). Gender noncon-
forting lesbians, gay, bisexual and transgender yo-
jinin amaçladığı sürecin parçası olacaktır. uth: School victimization and young adult psychoso-
Okulda ise LGBTİ öğrencilerin kendilerini cial adjustment. Develepmental Psyhology. Online
ifade edebilecekleri, edemeseler bile yalnız yayın. S.1-10.

ve yanlış hissetmeyecekleri ortamları sağ- Uluslararası Af Örgütü Yayınları (2012). ‘Ne bir Has-
talık ne de Bir Suç’ Türkiye’de Lezbiyen, Gey, Bisek-
lamak da öyle... seül ve Trans Bireyler Eşitlik İstiyor. Amnesty Inter-
national.
Eleşti̇ rel Pedagoji
39
DOSYA
cinsel kimlikler

EĞİTİMDE CİNSEL ÇEŞİTLİLİK temelleri taşıyan ancak öncekinden daha


muhafazakâr, daha müdahaleci ve farklı
olanı daha aleni biçimde ezen bir hale gel-
miştir.
Yasemin Şafak1*

Ö ğrencinin kendi gerçekliğini fark et-


mesi ve varoluşunu bu bağlamda ge-
liştirmesi gerektiğini düşünen az sayıdaki
öğretmenin de hareket alanını daraltan bu
gelişmeler, ayrımcılığa uğrayan öğrenciler
için eğitim sistemini ve dolayısı ile okulu, bir

E n baştan, kuruluş amacı tarafsız olma-


yan mekânları, yapıları, araçları farklı
bir noktadan yeniden şekillendirmek zor-
hapishaneye, kişisel trajedilerin yaşandığı
bir alana dönüştürmektedir.

dur. Eğitim, yapı itibariyle değişmezlik ilke-


sine göre hareket eden bir aygıttır. İstendik
davranışlar, uyumlu olana dönük tanımlar,
Ç eşitlilikleri görmemek ve tek tipleştir-
mek üzerine kurulu bir eğitim siste-
minde, çoğunluğun dışında kalmış her bir
makbul olan insan özellikleri değişmez, ka- öğrenci baştan “başarısız” kabul edilmekte
bul edilemeyen, uyumsuz olan, farklı olan ya da farklı gerekçelerle sistemin dışına itil-
değişir/değişmek zorunda kalır. Eğitimin mektedir. Bu durumun akla gelen ilk nedeni
her zaman belli bir amacı vardır. İstendik politik/siyasal bağlamda eğitimin taşıdığı
davranışı, işe yarar kişiyi yaratmak ve red- işlevsel anlamdır. Söz konusu işlevi yerine
dettiğini değiştirmek amacıyla işler. Okulla- getirmek amacıyla kullanılan son derece
rın birer fabrikaya dönüştüğü, aynı şekilde etkili bir araca sahiptir. Eğitimin uygulayıcı-
düşünen, aynı şekilde hisseden ve aynı şe- sı olan kişilerle (öğretmen) buna tabii olan
kilde davranan insanların yaratıldığı ve bir kişiler (öğrenci) arasındaki ilişki üzerinden
çeşitlilik mezbahası haline geldiği noktada şekillenen gündelik pratikler, okul içinde öğ-
farklı etnik, cinsel, dinsel vb. özelliklere sa- retmen ve öğrenci arasında kurulan ilişkinin
hip öğrencilerin sahip oldukları çeşitlilikleri içeriği, isteneni yaratmak, istenmeyeni de
koruyarak bu sistemin içinde yer almaları yok etmek için kusursuz bir araca dönüş-
da çok zor olmaktadır. mektedir.

M evcut eğitim sistemi ve pedagojik an-


layış, kişilerin kendini yetersiz hisset-
mesi üzerinden kurgulandığı için dışlanan,
V ar olan ilişkiler incelendiğinde, öğret-
men ve öğrencinin eğitim ortamında
kendilerini karşılıklı konumlandırma biçim-
ezilen, ayrımcılığa uğrayan gruba dâhil leri iyi bir gösterge olmaktadır. Mesleki va-
olan kişi bu sisteme girdiğinde, kendini ta- roluşunu; karşısındaki öğrencinin, bilindik
mamen işe yaramaz ve kötü, hastalıklı biri nedenlerle kendisine tabi olması, değişti-
gibi algılamaya başlamaktadır. rilmesi gereken nesne olması üzerinden
gerekçelendiren ve buna bağlı olarak öğ-

T ürkiye’de uygulanan eğitimin alt yapısı-


na ve içeriğine bakıldığında tamamen
farklı olanı dışlama ve yok etme üzerine
renciye hegemonik bağlamda yaklaşan bir
öğretmen ile varoluşunu tabi olmak üzerin-
den tanımlamak zorunda kalan ve sürekli
kurulu bir anlayış üzerinden kurgulandığı hem kendisi hem de yetişkinler tarafından
açıkça görülmektedir. Cinsiyetçi, tekçi, mi- nesneleştirilen öğrenci arasındaki ilişki el-
litarist, milliyetçi ve heteroseksist bir eğitim bette bu algılamaları yansıtan bir biçimde
Eleşti̇ rel Pedagoji

anlayışı üzerinden geliştirilen sistem, yakın olacaktır.


zamanda yapılan değişikliklerle birlikte bu
1 * Psikolojik Danışman, Kaos GL
40
DOSYA
cinsel kimlikler

B u durum, kaçınılmaz olarak bir iktidar


alanı yaratmaktadır. Ve bu alanda ezen
ezilen ilişkisi kendiliğinden oluşmaktadır.
Ö ğretmenin sahip olduğu ideoloji, içinde
bulunduğu toplumun ideolojisi ile ne
kadar benzeşirse eğitim alanında ki “farklı
Öğretmen ve öğrenci arasında mikro dü- olanı değiştirme çabası” da o kadar kolay
zeyde gelişen bu ilişki, çoğunluğun dışında sonuç vermektedir. Hele ki karşısındaki öğ-
kalan ya da ezilen ve sesini duyuramayan renci, toplumun ahlaki değer yargılarının
azınlıklar, ezilenler, kimlikler söz konusu tamamıyla reddettiği, toplumun haysiyet,
olduğunda daha bilinçli ve açık bir şekilde şeref, namus gibi konularda ki “hassasiyet-
yok saymaya, ezmeye ve eğitim sisteminin lerini” inciten bir kimliğe sahipse, öğretmen
dışına çıkarma çabasına dönüşmektedir. için bu öğrenciyi “değiştirmek” kişisel dava
haline gelmektedir.

B u bağlamda öğrenci ile karşı karşıya


gelen öğretmenin sahip olduğu kişisel
değer yargıları, ideolojisi ve sergilediği pe- M illiyetçi, militarist, ırkçı, cinsiyetçi, he-
teroseksist, mezhepçi vb. bir toplum-
dagojik anlayış, öğrencinin kendi gerçekli- da Kürt, Roman, Alevi, Ermeni, Hıristiyan,
ğini fark etme ve geliştirme potansiyelini ya LGBTİ öğrencinin, öğretmen tarafından
açığa çıkarmakta ya da yok etmekte, öğ- “makul insan” haline getirilmesi, değiştiril-
rencinin tüm yaşamının ipotek altına alın- mesi yani asimile edilmesi elbette ki son
masına, boyun eğmesine yol açmaktadır. derece olağan kabul edilmektedir.
Bunun uzun vadede ki sonucu da çeşitliliğin
olmadığı, tek tip, farklı olana büyük bir kor-
kuyla saldıran bir toplumdur. Teoride, geli- H erhangi bir pedagoji kuramının da ta-
mamen uzağında olan bu yaklaşım,
Türkiye’deki eğitim sisteminin temel düs-
şim, ilerleme, dönüşüm kelimeleriyle birlikte
anılan eğitim süreci, pratikte değişimi red- turu olarak görülmektedir. Ve öğrencinin
deden, en ufak bir değişim hamlesini yok kendi potansiyelini reddederek diğerlerine
ederek kısır döngü yaratan acımasız bir “benzemesine”, kendisindeki çeşitlilik dâhil
sürece dönüşmektedir. Bu sürecin “çıktısı” tüm çeşitlilikleri reddetmesine ve farklı ola-
olan kişiler, karşılaştıkları bir sonraki kuşa- na büyük bir korkuyla saldırmasına neden
ğın da kendileri gibi çeşitlilikleri görmeyen, olmaktadır. Bu döngü, kişisel ve toplumsal
reddeden ve yok eden bir hale gelmesi için anlamda yabancılaşma gibi daha karmaşık
çabalar. sonuçlara da yol açmaktadır.

B ir toplum için makbul olmayanın tanı-


mı, zamana, koşullara göre farklılaşsa B u koşullar içerisinde bazı kimliklerin,
çeşitliliklerin tümden yok sayılarak gö-
rünmez bir hale gelmesi de kaçınılmaz ol-
da temelde aynı mekanizmalar işlediği için
her zaman bir “öteki” bulmak kolaydır. Odak maktadır. Cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği
noktası olma hali zamana göre değişse de farklı olan çocuklar/öğrenciler, görünmez-
farklı yapılar, özellikler, kimlikler makbul ol- lik kuşatması altında var olmaya, kendi
mayan şeklinde tanımlanır. Ve sistemin bü- gerçekliklerini fark etmeye ve geliştirme-
tün araçları makbul olmayanı asimile etme, ye çabalamaktadır. Ancak heteroseksist
olmuyorsa yok etme çabasına girer. ve homofobik öğretmenin, fark ettiği anda
müdahalesiyle, tedavi etme çabasıyla kar-

B u çabanın sistematik bir hale dönüştü-


ğü en güçlü alan olan eğitim süreci de
temel mekanizmalarını bir sonraki kuşağı
şılaşmaktadır. Yani asimile edilmeye çalışıl-
maktadır tıpkı diğer “ötekiler” gibi.

kendisine benzetmeye çalışan ve bunu bi-


A lternatif yaklaşımlar üzerine kafa yor-
Eleşti̇ rel Pedagoji

lerek isteyerek yapan öğretmenlerin çaba- maktan öte herhangi bir pedagojik ku-
ları üzerinden işletir. ramın yakınından geçmeyen bir anlayışla
eğitim sürecini işleten öğretmenin, öğren-
41
DOSYA
cinsel kimlikler

cinin kendi çeşitliliğinin getirdiği gelişimsel


ihtiyaçları görüp desteklemesi mümkün ol-
mamaktadır. Hele ki cinsel yönelim ve cin-
E n temel pedagojik süreçlerin işletilme-
diği bir eğitim sisteminde alternatif bir
pedagojik yaklaşımın nasıl oluşturulacağı
siyet kimliği bağlamında düşünüldüğünde ve öğrencinin sahip olduğu çeşitliliği kendi
öğretmen, elindeki kusursuz araç nedeniy- koşulları içerisinde geliştirmesini sağlayan
le toplumun diğer bireylerinden farklı olarak bir yaklaşımın nasıl geliştirileceği gibi ko-
daha acımasız, daha müdahaleci ve daha nularda yapılacak tartışmalar, tüm bunların
etkili olabilmektedir. farkında olan öğretmenler için zorlayıcı ol-
maktadır.

B u süreç, mevcut düzenin dışında bir


anlayışa sahip olduğunu ifade eden öğ-
retmenler tarafından da farkında olmadan Y apılan sınırlı sayıdaki tartışmalar, karşı-
laşılan ayrımcı pratikler üzerinden şe-
işletilmektedir. Etnik, dinsel vb. kimlikleri killendirildiği için eksik kalmaktadır. Sadece
görüp, öğrenciyi bu bağlamda kabullenen ayrımcı pratikler üzerinden tartışmak, hangi
öğretmenler, cinsel yönelim ve cinsiyet kim- çeşitlilik daha çok ayrımcılığa uğruyor so-
liği farklı olan çocukları görmeyebilmekte, rusunu da beraberinde getirmektedir. Dış-
dahası bu çocukları değiştirmeye çalışmak- lama, ayrımcılık pratikleri açısından hangisi
tadırlar. daha çok eziliyor tartışması elbette ki ge-
reksiz bir tavır olacaktır. Ezilen hiyerarşisi

K uşkusuz farklı yaklaşımlar sergileyen


öğretmenlerin söz konusu cinsel çeşit-
lilik olduğunda benzer tepkiler vermesi, te-
kurmak, oluşturulan kısır döngüyü daha da
güçlendirmekte, alternatif yaklaşım arayış-
larını da boşa çıkarmaktadır. Bu durum cin-
melde bazı noktalardaki ortaklaşma ile de sel yönelim ve cinsiyet kimliği gibi bazı çe-
bağlantılıdır. şitliliklerin dolayısı ile bazı öğrencilerin hiç
görülmemesine de neden olmaktadır.
Ö ğrenci ile öğretmen arasında var olan

B
ilişkinin çerçevesini oluşturan peda- unun yerine, öğretmen ve öğrencinin
gojik yaklaşımın yapısı ve niteliği, çeşitliliği süreç içerisindeki rollerinin yeniden ta-
kabul etmeyen, kişisel tutum ve değerler nımlanması, aralarındaki ilişkinin niteliğinin
üzerinden geliştirilen bir yapıdaysa farklı ve yapısının nasıl olması gerektiği, öğren-
ideolojilere sahip öğretmenlerin bazı öğren- cinin nesne veya çıktı olarak tanımlanma-
ciler karşısında sergilediği yaklaşımlar da sının getirdiği yanılgılar, öğretmenin temel
benzeşmeye başlamaktadır. insani değerler üzerinden geliştireceği pe-
dagojik anlayış vb. konularda tartışmaya
İ deolojik ve asimilasyona dayalı bir yakla-
şım ya da pedagojiyi kısmen de olsa bi-
başlamak daha işlevsel olacaktır.

B
limsel dayanak olarak gören yaklaşımların ahse konu tartışmalara katılmadan
cinsel çeşitlilik karşısında ki ortak tepkisinin önce her öğretmenin kendini sorgula-
bir başka nedeni de öğrenciyi nesne ola- ması, kendi ideolojisinin çeşitlilikleri görme
rak görme ve onu değiştirmeyi hedefleme ve kabul etme sınırını keşfetmesi, bazıları
anlayışı yatmaktadır. Bu anlayış, öğrenci- için değil herkes için adalet istemenin ne-
yi doğru algılamayı dolayısı ile öğrencinin den tüm tartışmaların ana kaynağı olması
gelişimsel ihtiyaçlarını topluma göre değil gerektiğini bilmesi, bu tartışmaları daha da
öğrencinin gerçekliğine göre belirlemeyi zenginleştirecektir.
engellemektedir. Bu da beraberinde öğren-
cinin kendi gerçekliğini geliştirememesini,
Eleşti̇ rel Pedagoji

diğerlerine benzemesini getirmektedir.


42
DOSYA
cinsel kimlikler

QUEER PEDAGOJİ temel ayrımcılık biçimlerinden birisi olarak


‘cinsel yönelim’ ya da ‘cinsiyet kimliği’ne
İMKÂNLILIĞINDA LGBTTİ yönelik ayrımcı ve baskıcı uygulamalar kar-
DOSTU KAMPÜSLER şımıza çıkıyor. Farklı2 cinsel varoluşa sahip
üniversite bileşenleri yoklaştırılıyor, eğitim
Sedat Yağcıoğlu1 ve sosyal yaşam alanlarında açık ve örtük
ayrımcılığa maruz bırakılıyor ve böylelikle
en temel haklarından mahrum bırakılıyor-
lar. Böyle olduğunda, gittikçe tektipleştirilen
üniversiteler, cinsellikler ve cinsiyetler açı-
sından da griye boyanıyor ve gökkuşağının
özgürleştirici renkleri üniversitelerde gittik-
çe soluklaşıyor.

Giriş Ü niversiteler ‘farklı’ cinsel varoluşlara,


‘farklı’ cinsiyetlere ne kadar ‘açık’? Üni-
versitelerde kendilerini heteroseksüel ya da
Ü niversitelerin bilgi üretimi ve bilgi üre-
timi dolayımıyla sosyal politikaların ve
toplumsal hizmetlerin yapılandırılması sü-
‘erkek’ veya ‘kadın’ olarak tanımlamayan
öğrencileri, üniversite idari ve akademik
personelini nasıl bir yaşam bekliyor? Öğ-
reçlerinde en dinamik kurumlar olduğu dü- rencilerin eğitim süreçlerinde, üniversite
şünüldüğünde; bütün üniversite emekçileri- emekçilerinin çalışma yaşamlarında nelerle
nin, bilim emekçileri ve öğrencilerin mutlak karşılaşıyorlar? Bütün bu ayrımcı, dışlayı-
özgürlüğünün teminatı sağlanmalı ve bütün cı, yoklaştırıcı mekanizmalarla nasıl baş
bilimsel ve eğitsel faaliyetler, bu çoğulcu ediyorlar? Hem tek tek yurttaşlara yönelik,
özgürlük zemini üzerine inşa edilmelidir, ki hem de bir bütün olarak sistem içinde neler
ancak bu şekilde bilgi üretmek mümkündür. yapılabilir? Bütün bu soruların yanıtlarını,
Dolayısıyla, üniversiteler bütün bileşenleri Türkiye özelinde üniversitelerin durumu ve
için hiçbir biçimde ayrımcılık ve baskının yapılabilecekler çerçevesinde ele almaya
olmadığı, öğrenciler için etkileşimli dina- çalışalım.
mik bir öğrenme ortamını sağlamalı, bilim

Ü
emekçileri için her türlü üretimin özgürce niversitelerde farklı cinsellikler ve cin-
teşvik edilebileceği bir sistem oluşturulmalı siyetler açısından temel sorunlardan
ve bütün bunlar dayanışma ve birlikte öğ- birisi, bilgi üretme süreçlerinin tam da
renme / üretme atmosferi içinde gerçekleş- Foucault’nun iddialarında olduğu gibi bilgi-
tirilmelidir. Velhasıl, üniversitelerdeki her bir 2
Buradaki ‘farklılık’ söyleminin Queer eleştirilerine
bireyin, grubun ya da topluluğun tüm varo- dikkat çekmek istiyorum. Bütün yazı boyunca farklılık
luş biçimleriyle özgürlüğünü koruyucu me- kavramını kullandığım her anlamda, Queer teorinin
kanizmalar bulunmalıdır. postyapısalcı eleştirilerini saklı tutarak kullanıyorum.
Bir şey ‘farklı’ olduğunda, bir zıttından ya da

G
karşıtından ‘farklı’ olduğunu söylemiş oluyoruz ve
ünümüzde, neoliberal ve muhafazakâr böylelikle normatif bir zemin üzerinde tartışıyoruz.
politikalar ile sermayenin ve siyasal Cinsel yönelim farkı, ‘heteroseksüellikten farklı’
iktidarın ciddi ölçüdeki denetimi ve baskı- anlamına geliyor ve bu da heteroseksist normları
sı altında dönüştürülen üniversitelerde bu yeniden üretmiş oluyor. Bu nedenle, farklılığı
sadece ayrımcılığa uğrayan bir grubu imleyebilme
rüzgarın yönünü tersine çevirecek, özgür-
amacıyla kullanıyorum ve asıl hedef olarak, tüm
lüklerden yana saf tutacak bir konumlanış cinsellikler ve cinsiyetlerin dayanışmacı özgürlüğünü
yaratmak ve bu konumu güçlendirecek savunuyorum. Klasik yazındaki cinsel yönelim ve
mekanizmalar kurmak elzem görünüyor. cinsiyet kimliği kavramlarının ‘sabit yönelim’ ve ‘sabit
Toplumsal yaşamın pek çok boyutunda söz cinsiyet kimliği’ anlayışına dayandığı için, queerin
Eleşti̇ rel Pedagoji

cinsellik ve cinsiyetlerin performatif sınırsızlığı /


konusu olduğu gibi, üniversitelerde de en
çokluğu yaklaşımı zemininde cinsel yönelim yerine
Hacettepe Üniversitesi, Sosyal Hizmet Bölümü
1
‘cinsellikler’, cinsiyet kimliği yerine de ‘cinsiyetler’
Araştırma Görevlisi kavramlarını kullanmayı tercih ettim.
43
DOSYA
cinsel kimlikler

nin iktidar ilişkileri içinde normatif düzeni ye- ler alanındaki temel sorun görünümleridir.
niden üretme işlevi çerçevesinde tamamen Kurumsal olarak ise; kurum danışmanla-
heteronormatif değerlerle inşa edilmesine rıyla çatışmalar ve kurum için yakın ilişkiler
paralel olarak, hetoroseksüel ilişkiler ve ‘er- temel sorunlar olarak ifade edilmiştir.
kek’ ve ‘kadın’ cinsiyetleri dışındaki tüm cin-
sellikler ve cinsiyetlerin bilgi alanından dış-
landığını görüyoruz. Örneğin kendi bilimsel B unlar gibi bilimsel çalışma örneklerini
artırmak mümkün ancak bu yazının sı-
nırları içinde kalarak şu genel sonuçlardan
üretim alanım sosyal çalışma alanında ya-
pılan araştırmalarda, sosyal çalışma eğitim bahsetmek yerinde olacaktır: Öğrencilere
müfredatı ve uygulamalarının tüm cinsel- yönelik üniversitelerde eğitim düzeyinde
likler ve cinsiyetleri içermediği görülüyor. içerleyici mekanizmalar yok. Öğrencilerde,
ABD, Kanada ve İngiltere’de sosyal çalış- düşme eğiliminde olmakla birlikte halen
ma eğitim müfredatı üzerine yapılan araş- varlığını sürdüren heteroseksist tutum ve
tırmada; sosyal çalışmanın etik ilkelerinde davranışlar hala risk düzeyinde. Bununla
“cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği” vurgu- birlikte, öğrencilerin yaşadığı sıkıntılardan
larının zayıf olduğu, sosyal çalışmacıların çok farklı boyutlarda üniversite emekçileri
LGBTTİ’lerle3 çalışma konusunda kendileri- de önemli sorunlar yaşıyorlar. İdari ve aka-
ni eğitmeleri gerektiği, nefret suçları olgusu- demik personel ezici çoğunlukla açık yaşa-
nun müfredatta yer almadığı, LGBTTİ’lerin yamıyor. Açılmalarına ya da açık yaşama-
pozitif yaşantıları ve yaşadıkları sorunla- larına imkan verecek kabul edici yaklaşım
rın doğrudan ele alınmadığı, cinsiyetçilik, ve mekanizmalara ciddi ölçülerde gerek-
homofobi ve transfobi ve heteroseksizm sinim bulunuyor. Fiziksel ve sosyal yaşam
konularının müfredatta yer almadığı tespit alanları, barınma imkanları, sağlık ve sos-
edilmiştir (Mule, 2001). 1984’ten sonraki yal hizmetler alanlarında farklı cinsellik ve
araştırma odaklı olmayan sosyal çalışma cinsiyetlere sahip üniversite bileşenlerine
kitaplarının % 81’inde ya LGBTTİ’lerle ilgili yönelik düzenlemeler bulunmuyor.
hiçbir bilginin yer almadığını ya da çok az
tanımlayıcı bilginin yer aldığını ortaya kon- Türkiye Üniversiteleri LGBT Dostu mu?
muştur (Morrow, 1996: Akt: Hylton, 2005).
Messinger (2004), alan uygulaması yapan
30 lezbiyen ve gey sosyal çalışma öğren- B u soruya hızlıca cevap vermek müm-
kün: Hiçbir şekilde değil! Türkiye’de üni-
versitelerin LGBTTİ öğrenci ve üniversite
cisiyle yaptığı araştırmada, öğrencilerin bu
konudaki perspektiflerini ortaya koymuştur. emekçilerinin ayrımcılığa maruz kalmadan,
Öğrencilerin önemli bir bölümü, bireysel, temel yaşamsal gereksinimlerini kendile-
kişilerarası ve kurumsal düzeylerde cinsel rine uygun biçimde karşılayabilecekleri ve
yönelimleriyle ilgili çeşitli engeller olduğunu kişisel ve sosyal gelişimlerini sağlayabi-
ifade etmişlerdir. Her üç düzeydeki genel lecekleri koşullar yok. Aslında ortaya çıkı-
bulgular; güvenlik eksikliği ve kaygıdır. Bi- yor ki; eğitimdeki ayrımcılıktan, sağlık ve
reysel düzeydeki sorunlar; cinsel yönelimini barınma sorunlarına; örgütlenme hakkın-
saklama ya da ifşa olma sorunları, kimlik dan sosyal yaşama eşit katılım koşullarına
gelişimi sorunları ve mesleki gelişimin en- kadar LGBTTİ’lerin yaşadıkları sorunlara
gellenmesi sorunlarıdır. Homofobik ve he- yönelik politikalar geliştirilmesi önemlidir.
teroseksist tutumlar ve davranışlar, dostça Türkiye’de bu konuda henüz yeterince yol
olmayan kurum atmosferi, kişilerarası ilişki- alınmış olduğunu söylemek mümkün de-
3 LGBTTİ: Lezbiyen, Gay, Biseksüel, Trans, Tanımsız, ğildir. Üniversitelerde LGBTTİ’ler yararına
İnterseks kelimelerinin baş harflerinden oluşan en önemli gelişme, sadece bir kaç üniver-
kısaltma. ‘Tanımsız’ kavramı İngilizce ‘Questioning’ sitede kurulmasına izin verilen LGBTTİ
kavramının karşılığı olarak Türkçe’de çevrilmeye öğrenci topluluklarının varlığıdır. Ancak
başlandı. Temel olarak cinsiyetini sorgulayan, sabit
LGBTTİ üniversite öğrencilerinin bu alan-
Eleşti̇ rel Pedagoji

bir cinsiyete karar vermeyen kişileri tanımlayan bu


kavram için Tanımsız tanımının tam yeterli olmadığını da örgütlenmeleri de üniversite yönetimle-
düşünmekle birlikte, mevcut çevirilere sadık kalmayı rine takılmakta ve heteroseksist değerlere
tercih ettim.
44
DOSYA
cinsel kimlikler

sahip yönetimler “genel ahlak” anlayışı- Lezbiyen Gey Biseksüel ve Translara


na sığınarak toplulukların açılmasına izin Yönelik Yüksek Öğrenim Konsorsiyumu
vermemektedirler. Türkiye’de resmi olarak (Consortium of Higher Education Lesbi-
5 üniversitede kurulmuş LGBTTİ / Queer an Gay Bisexual Transgender Resource
öğrenci toplulukları bulunuyor: Hacettepe Professionals)
Üniversitesi’nde Kuir Araştırmaları Toplulu-
ğu, Bilkent Üniversitesi’nde Bilkent Renkli
Düşün, İstabul Bilgi Üniversitesi’nde Bil- A BD’de ulusal çapta oluşturulmuş olan
bu birliğin üç temel hedefi vardır:
LGBT’lerle çalışacak olan tüm uzman-
gi Rainbow, Galatasaray Üniversitesi’nde
Lion Queer ve Çukurova Üniversitesi’ndeki lara destek olmak, kampüs atmosferinin
Gökkuşağı Kulubü. LGBT’leri kabullenici bir yapıya dönüştürül-
mesi, LGBT öğrenci, mezun, akademisyen

T ürkiye’de üniversitelerdeki durumu dö-


nüştürmek için, ABD’de yaygın olarak
hayata geçirilen LGBT Dostu Kampüs ça-
ve idari görevlilere hizmetler sağlanması
için üniversite yönetimlerine danışmanlık
verilmesi ve LGBT’lerin ihtiyaçlarını tanı-
lışmalarını incelemenin ve Türkiye’de bu maları için kurumsal politika değişimleri
sistemleri oluşturabilmenin imkanlılığını tar- ve program geliştirmenin savunuculuğunu
tışmaya açmanın yararlı olabileceğini düşü- yapmak (http://www.lgbtcampus.org).
nüyorum. Elbette bu sistemlerin herhangi
biri doğrudan Türkiye’deki üniversite mo-
deline uyarlanamaz. Bu nedenle modelleri K onsorsyum bu amaçlarını gerçekleştir-
mek için, üniversitelere çeşitli kaynak
desteği sunmaktadır. LGBT’lerin üniversite
tanıttıktan sonra, son bölümde Türkiye’de
LGBT Dostu Kampüs yaratmanın imkanlı- yaşamları hakkında çeşitli araştırmalar ya-
lığı üzerine bir başlangıç yaratmaya çalışa- pılmakta, üniversite bileşenlerine yönelik
cağım. eğitimler verilmekte ve atölye çalışmaları
gerçekleştirilmektedir. Üniversite müfredat-
LGBT Dostu Kampüsler İçin Örnek Mo- larındaki cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği
deller ayrımcılığına yönelik içerik gözden geçirile-
rek bu ayrımcı öğelerden arındırılmaktadır.

Ü niversite ortamlarını LGBT’lere yönelik


ayrımcılıktan arındıracak, LGBT öğren-
cilerin eğitim, sağlık, barınma gibi hizmetle-
Bunun dışında üniversite yönetiminin LGBT
dostu bir konum alması için gerekli savu-
nuculuk faaliyetleri yürütülmekte ve yöne-
re ulaşmalarında cinsel yönelim ve cinsiyet timle birlikte üniversitelerin LGBT dostu bir
kimliklerinden dolayı eşitsiz muameleye atmosfer kazanması için üzerinde çalışılan
maruz kalmayacakları LGBT dostu kam- üniversiteye özel planlama yapılmaktadır.
püslerin yaratılması, tüm üniversite bileşen-
lerinin eşit varoluşları açısından elzemdir. Kampüs Onuru (Campus Pride)

K ampüslere LGBT dostu bir yapı ka-


zandırmanın pek çok faydası vardır.
LGBT’lere yönelik kampüs atmosferinin
K ampüs Onuru LGBT öğrenciler için
daha güvenli bir üniversite ortamı sağ-
lama amacıyla, öğrenci liderleri ve kampüs
kişisel, duygusal, akademik ve mesleki ge- çalışma gruplarına destek veren bir sivil
lişme üzerinde önemli etkileri bulunmakta- toplum örgütüdür ve 2001 yılında kurulmuş-
dır. Olumlu kampüs atmosferine sahip olan tur. Öğrenci liderleri tarafından ve onlar için
üniversitelerde eğitim alan LGBT öğrenciler gönüllülük esasına dayanan bir örgütlenme
eğitimde daha başarılıdır ve sağlıklı kimlik yapısı vardır (http://www.campuspride.org/
gelişimlerini gerçekleştirirler. Olumlu LGBT aboutus.asp).
dostu kampüs atmosferi, akademisyenler
ve idari üniversite personelinin üretimini ar-
K ampüs Onuru, LGBT dostu bir kampüs
Eleşti̇ rel Pedagoji

tırıcı bir etki yaratmakta ve olumlu bir çalış- oluşturulması için daha güvenli ve içer-
ma ortamı sağlamaktadır (Rankin, Weber, leyici politikaların oluşturulması sürecinde
Blumenfeld ve Frazer, 2010). LGBT öğrenci liderlerine ve kampüs organi-
45
DOSYA
cinsel kimlikler

zasyonlarına destek verir. Ulusal düzeyde


LGBT deneyimleri konferansları düzenler.
LGBT Dostu Kampüs Atmosferi Endeksi
B u konulara bağlı sorulara verilen ya-
nıtlara göre, beş yıldızlı bir puanlama
sistemine bağlı olarak, ilgili üniversitenin
(LGBT-Friendly Campus Climate Index) te- genel LGBT dostu puanıyla, alt konularda-
mel alınarak her yıl farklı üniversiteler lis- ki puanı hesaplanmaktadır. Bu puanlarla
teye dahil edilir ya da çıkarılır ve böylelikle birlikte, kampüsün LGBT dostu olmasını
LGBT dostu kampüsler tespit edilmiş olur. sağlayacak gelişme önerileri de üniversite
Kampüs Onuru tarafından yürütülen önemli yönetimlerine ve ilgili birimlere raporlanır.
çalışmalardan birisi de, yüksek öğretim eği- Ayrıca Endeks her sene güncellenerek, lis-
tim malzemelerinin cinsel yönelim ve cin- teler kamuoyuna açık biçimde yayınlanır ve
siyet kimliğini içermesi ve malzemelerdeki böylelikle üniversiteler üzerinde de LGBT
ayrımcı ifadelerden arındırılması çalışma- dostu kampüs ortamları yaratmaları için
larıdır. baskı oluşturulmuş olur.

LGBT Dostu Kampüs Atmosferi Endeksi Wisconsin Üniversitesi - LGBT Kampüs


(LGBT-Friendly Campus Climate Index) Merkezi (LGBT Campus Center)

E ndeks, Kampüs Onuru tarafından


oluşturulmuştur ve üniversitelerin
LGBT’lerin kampüs yaşamını öğrenme-
L GBT öğrencilerin sosyal, duygusal, aka-
demik ve kültürel gereksinimlerini kar-
şılamak için gerekli kaynakları yaratmak
leri ve LGBT’lere yönelik daha içerleyici, ve hizmetleri oluşturmak, merkezin temel
kabullenici ve saygılı bir yönetim ve yapı amaçları arasındadır. Merkez bu amaçları-
oluşturmaları için kullanılan önemli bir nı gerçekleştirmek için şu temel faaliyetler-
araçtır. Yıllar içinde ABD’deki LGBT dostu de bulunur (http://lgbt.wisc.edu/about):
kampüslerin ürettikleri politika, program ve
• Kampüste çeşitli topluluklara cinsel
hizmetlerin değerlendirilmesi ve bunun için
yönelim ve cinsiyet kimliği eğitimleri
bir araç üretilmesi ihtiyacı doğrultusunda
verir.
oluşturulmuştur (http://www.campusclima-
• Öğrencilerin sosyalleşmesi, çalışma-
teindex.org).
sı ve kaynaklara ulaşması için güven-
li bir ortam yaratır.
E ndeks kampüslerin LGBT politika, prog-
ram ve hizmetlerinin gelişimini ölçen
bir araçtır. 8 farklı konuda, 59 soru içeren
• Çeşitli programlar ve sosyal gruplar,
destek grupları oluşturur.
• LGBT öğrencilerin ihtiyaçlarının sa-
ankette her bir soruya verilen cevaba göre
vunuculuğunu yapar.
belli bir puan verilmektedir. LGBT dostu
• Liderlik becerilerinin geliştirilmesi yo-
kampüs olma koşullarıyla ilgili bu 8 konu
luyla öğrencileri güçlendirir.
puanlamada eşit ağırlığa sahiptir. Bu konu-
lar: Merkezin hizmetleri başlıca şunlardır:
• Queer Liderliği Enstitüsü
• LGBT Koçluğu Programı
1. LGBT politikasının varlığı • Tartışma ve Destek Grupları
2. LGBT destek mekanizmasını varlığı • Sosyal Gruplar
ve kurumsal bağlılık
Kaliforniya Üniversitesi – LGBT Kam-
3. LGBT akademisyen yaşamı
püs Kaynakları Merkezi
4. LGBT öğrenci yaşamı
5. LGBT’lere özel barınma
6. LGBT’ler için kampüs güvenliği
7. LGBT danışmanlığı ve sağlık hizmet-
M erkez, üniversitenin öğrenci işleri biri-
mine bağlıdır ve bu durum merkezin
üniversitenin organik bağla bağlı olduğu
Eleşti̇ rel Pedagoji

leri
önemli bir çalışma birimi olarak görüldü-
8. LGBT’lerin istihdam durumu
ğünü ortaya koymaktadır (http://www.lgbt.
ucla.edu/aboutus1.html).
46
DOSYA
cinsel kimlikler

Merkez çalışmaları şunlardır: danışmanlık ve sağlık hizmetleri yapılandı-


rılmalıdır (Rankin, Weber, Blumenfeld ve
• Eğitim: Sınıflar, kampüsteki farklı hiz- Frazer, 2010).
met birimleri ve yönetim için eğitici
çalıştaylar düzenlenir. LGBT Dostu Bir Üniversite Yaratmak
• Savunuculuk: LGBT’lerin görüşlerini İçin Öneriler
özgürce ifade edebilecekleri bir at-
mosfer güvence altına alınmakta ve
gereksinimleri için destek mekaniz- L GBT Dostu Üniversite için atılacak ilk
ve en önemli adım LGBT konusunda
üniversite bünyesinde bir farkındalığın ya-
ması yaratılmaktadır. Herhangi bir
ayrımcılık durumunda ya da taciz ve ratılması olacaktır. Hem öğrenciler hem
şiddete maruz kalma durumlarında de akademik ve idari personel ile yönetim
merkez hukuki ve psikolojik danış- düzeylerinde; cinsiyetler ve cinsellikler, zo-
manlık hizmetiyle mağdur LGBT’lerin runlu heteroseksizm, homofobi / transfobi
savunuculuğunu üstlenir. konularında farkındalık artırıcı çalışmalar
yapılması gerekmektedir. Üniversitenin tüm
• Öğrenci Danışmanlığı: LGBT öğren- bileşenlerine yönelik bilgilendirme toplantı-
ciler herhangi bir konuda danışma ları, konferanslar, çalıştaylar ve daha yara-
almak için merkezde bulunan danış- tıcı etkinlik ve eylemler, LGBT’lere yönelik
manla görüşebilmektedirler. farkındalığın artırılması ve önyargıların kı-
rılması için olumlu atmosferin kurulmasında
LGBT Dostu Kampüsleri Yaratmak İçin
ilk adımı oluşturabilir.
Öneriler

A BD merkezli bu LGBT dostu kampüs


örnekleri incelendiğinde, uygulamalar-
B ütün bu akademik çalışmalar dizisinin
sonucunda üniversite bünyesinde bir
değerler, tutumlar ve ilkeler bildirgesi ha-
daki benzerlikler ve farklılıklar açık biçim-
zırlanabilir. Böylelikle hem üniversite özgür-
de görülmektedir. Örnekleri çoğaltmak ve
lüklerden yana tutum aldığını gösterecek,
çeşitlendirmek mümkün olmakla birlikte
hem de LGBTTİ’ler için bir anlamda resmi
mevcut örnekler; Türkiye’deki üniversitele-
olarak tanınma gerçekleşmiş olacaktır. Üni-
rin LGBT dostu kampüslere kavuşması için
versite yönetimi düzeyinde hazırlanacak
yürütülecek mücadelenin ipuçlarını sağla-
olan içerleyici sosyal politikaların ve yasal
maktadır.
düzenlemelerin yapılması olmazsa olmaz

S omut önerilere geçmeden, gereken niteliktedir. Türkiye’de iki üniversite bunun


yapısal değişimlere bakalım önce. İlk belki de ilk adımları sayılabilecek önemli
olarak bir üniversite bünyesindeki tüm gelişmelere sahne oldu. Hacettepe Üni-
LGBT’leri içerleyici politikaların geliştiril- versitesi Senatosu tarafından 2012 yılın-
mesi temel hedef olarak belirlenmelidir. da kabul edilen “Birlikte Yaşam Bildirgesi”
LGBT’lerin ilgili üniversiteye yönelik kurum- Etik İlkeler bölümünde “.... cinsel yönelim
sal bağlılığını güçlendirici bir yapı oluştu- ayrımcılığı yapmamak” ilkesi kabul edilmiş-
rulmalıdır. Hem eğitim müfredatında hem tir4. Boğaziçi Üniversitesi Rektörlüğü de,
de müfredat dışı eğitim ve sosyal yaşam 2014 – 2015 Akademik Yılı başlangıcında
alanlarında LGBT konularına yer verilme- tüm öğrencilere gönderdiği mesajda “Şid-
si büyük önem taşımaktadır. Üniversite det ortamından uzak, ırkçı, heteroseksist/
içerisinde ortaya çıkabilecek homofobik homofobik ve benzer ayrımcı dil ve nefret
ve transfobik tutum ve davranışlara yöne- söylemlerini dışlayan, her türlü tacize hayır
lik kapsamlı ve çok boyutlu bir müdahale diyen ve başkalarının yaşantılarına ve ya-
programı hazırlanmalıdır. Kampüs içi barın- şam biçimlerine saygı gösteren bir eksen-
ma alanlarında öğrenciler arasında diyalo- den hareket edilmesi hepimiz için en temel
Eleşti̇ rel Pedagoji

gun kurulacağı ve iletişimin güçlendirileceği ilke olmalıdır” diyerek, heteroseksizme ve


özel ortamlar yaratılmalıdır. LGBT’lere özel 4 https://www.hacettepe.edu.tr/duyuru/
snykkararlari/834,skarar080812.pdf
47
DOSYA
cinsel kimlikler

homofobiye karşı konum alarak, üniversi-


tede bu konuda bir tutum zemini oluştur-
muş oldu5. Bu örneklerde olduğu gibi, üni-
Ü niversitelerin Öğrenci İşleri Daire
Başkanlığı’na bağlı olarak bir “LGBTTİ
Merkezi” kurulması LGBTTİ öğrencilerin
versitede birlikte yaşamanın ilkeleri olarak eğitim süreçleri içindeki hem danışmanlık
LGBTTİ’lere yönelik ayrımcılığın ortadan hizmetini doğrudan ilgili bir birimden edin-
kaldırılmasına yönelik düşünsel birlik me- mesi hem de öğrencilikler ile ilgili yasal sü-
tinlerde açık biçimde yer almalı ancak bu- reçler hakkında üniversiteye doğrudan bağ-
nunla birlikte ayrımcılığı ortadan kaldıracak lı bir birimden hizmet almaları faydalı ola-
somut hizmetlerin mekanizmaları da tanım- caktır. Ayrıca böyle bir birimin üniversiteye
lanmalıdır. bağlı resmi bir nitelik taşıması, üniversite-
nin LGBTTİ öğrencileri yasal düzlemde de

B arınma seçenekleri arasına mutlaka


“cinsiyetsiz barınma” ve “karma cin-
siyetli barınma” hizmetleri eklenmelidir.
tanıdığını gösterecek ve bu da kampüsün
LGBTTİ dostu bir atmosfer kazanmasında
ciddi bir katkı sunacaktır.
ABD’deki LGBTTİ dostu kampüslerin hep-
sinde farklı biçimlerde cinsiyetsiz öğrenci
yurtları bulunmaktadır. Kimi üniversitelerde
“erkek yurtları”, “kadın yurtları”, “karma yurt-
L GBTTİ’lerin sosyalleşme süreçlerinin en
zorlu deneyimi kimliklerini açık biçimde
yaşamaları anlamına gelen açılma süre-
lar” ve “cinsiyetsiz yurtlar” bulunmaktayken, cidir. Açılmayı destekleyici ve kabullenici
kimi üniversitelerde ise barınma hizmetle- sistemlerin oluşturulması önemlidir. Bunun
rinde “cinsiyet” temel bir gösterge olmaktan için, örnek modellerde yer aldığı gibi öğren-
çıkarılmış ve öğrencilere istedikleri kişilerle ci koçluğu sistemi yararlı olabilir. LGBTTİ
birlikte barınma imkanları sağlanmıştır. Tür- öğrencilere koçluk yapmak isteyen öğren-
kiye’deki temel barınma sistemindeki ikili cilere yönelik düzenlenecek eğitimlerle
cinsiyet ayrımına dayalı yapılanma LGBTTİ gönüllü öğrencilere koçluk vasfı kazandı-
öğrenciler için daha önce belirtilen neden- rılarak, LGBTTİ öğrencilerin başta açılma
lerle yeterli ve uygun değildir. Bu nedenle süreçleri olmak üzere tüm süreçte onların
üniversitelerde mutlaka “karma tip” ve “cin- yanında olmaları ve destek sunmalarını
siyetsiz yurt” hizmetleri verilmelidir. sağlamak mümkün olacaktır.

T üm kampüsteki tuvalet, banyo, soyun-


ma odaları vb. alanlarda da aynı cin-
siyetlendirme sorunu mevcuttur. Yurtdışı
Ü niversitelerin hukuk müşavirliği birimin-
de LGBTTİ’lerin maruz kaldıkları ay-
rımcılık ve nefret suçlarına yönelik olarak,
örneklerinde de olduğu gibi “cinsiyetsiz tu- hukuki danışmanlık ve savunuculuk sistemi
valet, banyo vb” imkânının yaratılması ge- yürütecek bir alt birim kurulmalıdır.
rekmektedir.

L GBTTİ’lerin yaşadıkları ayrımcı pratikle-


rin sonucunda psikolojik destek alma ge-
Ü niversitelerde çeşitli alanlarda kurulmuş
olan araştırma ve uygulama merkezle-
rine “LGBTTİ Hakları Araştırma ve Uygu-
reksinimlerine yönelik üniversitelerin sağlık lama Merkezi” eklenmelidir. Merkez, hem
merkezlerinde ya da Psikolojik Danışma Bi- LGBTTİ konularındaki bilimsel araştırmaları
rimlerinde LGBTTİ’lere yönelik bu konuda teşvik etmeli, hem de üretilecek projelerle
özel eğitim eğitim almış uzman ve hekimler LGBTTİ’lerin gereksinimlerinin karşılan-
tarafından özel danışmanlık hizmeti uygula- masına yönelik sosyal politikalar ve hizmet
maya geçirilmelidir. LGBTTİ’lerin yaşadıkla- modelleri geliştirilmesini sağlamalıdır.
rı sorunlara yönelik özel danışmanlık prog-
ramları oluşturulmalıdır. Yine sağlık hizmet-
leri bünyesinde, özellikle cinsiyet değiştirme Ü niversitelerde LGBTTİ’lere yönelik öğ-
renci toplulukları hayati önemdedir. İlk
bölümde bahsedildiği üzere şuan resmi
sürecinde olan translar için, bu konuda tıbbı
Eleşti̇ rel Pedagoji

destek alabileceği birimler oluşturulmalıdır. olarak sadece 5 üniversitede bu alanda öğ-


5 http://www.evrensel.net/haber/93222/bogazici- renci topluluğu bulunmaktadır. Talep edilen
rektorlugunden-homofobiye-karsi-mesaj bütün üniversitelerde bu alandaki öğren-
48
DOSYA
cinsel kimlikler

ci toplulukları teşvik edilip güçlendirilerek, LGBTTİ Dostu Kampüs modelleri, Türkiye


LGBTTİ öğrenciler için hem danışma hem koşullarında uyarlanabilir örnekler sunma-
de sosyalleşme işlevi görecek bir yapıya sı bakımından incelenmiştir. Yekpare bir
kavuşturulmalıdır. model yaratılıp, bunu Türkiye’deki bütün
üniversitelere uygulanır hale getirme çaba-

Ü niversitelerde önerilen bütün bu adım-


ların koordinasyonunu yürütecek, ça-
lışmalar arası eşgüdümü sağlayacak, üni-
sı nafiledir. Onun yerine, her üniversitenin
kendi kültürel, eğitsel, toplumsal nitelikle-
ri bağlamında özgün modeller yaratılma-
versite içi ve dışı iletişimi güçlendirecek sı mümkündür ve üniversiteler arasındaki
ve üniversite yaşamı içindeki LGBTTİ’lerin dayanışma ile birlikte mücadele edilmesi
tüm gereksinimleri için çalışmalar üretecek sağlanabilir. Bu mücadelenin asli unsurları
bir çatı koordinasyon merkezi kurulmalıdır. üniversite emekçileri ve öğrencileridir tartış-
“Hacettepe Üniversitesi LGBTTİ Merkezi” masız ancak özellikle bu modellerin hayata
gibi bir adla hizmet vermesi önerilen bu geçirilmesi sürecinde bu alanda çalışan de-
merkez, üniversite yönetimi tarafından des- mokratik kitle örgütlerinin, sendikaların ve
teklenmeli ancak bağımsız ve sivil bir ini- ilgili meslek odalarının desteğinin alınması
siyatif olarak yapılandırılmalıdır. Bu merkez gerecektir. Bu mücadele sonucunda, üni-
bünyesinde akademisyenler, idari personel versitelerin bu konuda gösterdiği gelişme,
ve öğrenciler yatay bir ilişki içinde örgütlen- diğer alanlarda da önemli ilerlemelere kapı
meli ve çalışmalar bu katılımcı anlayış çer- aralayacaktır. Çünkü cinselliklerin ve cin-
çevesinde planlanmalı ve yürütülmelidir. siyetlerin özgürleşmesi, aslında hepimizin
yaşamlarının özgürleşmesine imkan sağla-

B u önerilerin hepsinin gerçekleştirilmesi


elbette ki bir süreç gerektirir. Ancak her
bir adım, her bir uygulama yenilerine yöne-
yacaktır.

Kaynakça
lik ilgi ve motivasyonu artıracak ve bu kü-
Campus Pride Ulusal Kampüs Atmosferi Anketi (Nati-
çük adımlarla başlayan hareketin LGBTTİ onal College Climiate Survey), (2010).
Dostu Kampüslerin yaratılması için önemli Hylton, M. E. (2005) Heteronormativity And The Ex-
kazanımları ortaya çıkaracaktır. periences Of Lesbian And Bisexual Women
As Social Work Students, Journal of Social
Work Education, 41(1), 67-82
Genel Değerlendirme Messenger, L. (2004) Out In The Field: Gay And Les-
bian Social Work Students’ Experiences In

T ürkiye’de YÖK baskı altında olan, git-


tikçe muhafazakârlaşan ve sermayeye
açılan, yani özetle özerkliği gittikçe yok olan
Field Placement, Journal of Social Work Edu-
cation, 40(2), 187-204.
Mule, N. (2006) Equity vs Invisibility: Sexual Orien-
tation Issues in Social Work Ethics and Cur-
üniversitelerde, özgürleşmeyi topyekün sa- ricula Standarts, Social Work Education: The
vunmak gerekiyor. Eğitim hakkını, bilimsel International Journal, 25(6).
Rankin, S., Weber, G., Blumenfeld, W. ve Frazer, S.
üretim hakkını ve çalışma haklarını hep (2010). State of Higher Education for LGBT
birlikte ele almak ve bu hakları sistematik People, North Carolina: Campus Pride
olarak ihlal edilen, ayrımcılığa uğrayan kim Hacettepe Üniversitesi Birlikte Yaşam Bildirgesi,
(2012).
varsa, üniversitelerde birlikte mücadele et- İnternet Kaynakları
mek ve buna yönelik mekanizmaları yarat- http://www.lgbt.ucla.edu/aboutus1.html
mak gerekiyor. http://www.lgbtcampus.org
http://www.campuspride.org/aboutus.asp

Ü
http://www.campusclimateindex.org
niversite gibi çoğulcu görüş ve yaşam http://lgbt.wisc.edu/about
tarzlarının bir arada olduğu bir ortam- h t t p s : / / w w w. h a c e t t e p e . e d u . t r / d u y u r u /
da, farklı cinsellikler ve cinsiyetlere sahip snykkararlari/834,skarar080812.pdf
http://www.evrensel.net/haber/93222/bogazici-rek-
yurttaşlara yönelik içerleyici, destekleyici torlugunden-homofobiye-karsi-mesaj
ve geliştirici bir yapı kurmaya ve bu yapı-
Eleşti̇ rel Pedagoji

nın sürdürülebilirliğini sağlayacak mekaniz-


malar oluşturmaya acil olarak ihtiyaç bulu-
nuyor. Bu yazıda, özellikle ABD merkezli
49
DOSYA
cinsel kimlikler

PEDAGOJİLERİ
QUEERLEŞTİRMEK

Aylime Aslı Demir1

Eğitim Ortamlarında Cinsel Kimlik


Ayrımcılığı

B en bu yazıyı kaleme alırken,


Kaliforniya’da 12 yaşındaki bir çocuk
okullarındaki “amigo takımının tek erkeği”
İ ngiltere’de homofobik zorbalık, fazla kilo-
larla ilgili zorbalığın ardından en yaygın
zorbalık türü4. Etnik köken ya da engelliliğe
olmasından ötürü maruz kaldığı zorbalık bağlı zorbalıkla kıyaslandığında, öğretmen-
sonucu intihar etti.2 ler homofobik zorbalığa karşı genel olarak
daha az müdahalede bulunuyorlar.5

R onin’i intihar etmeye götüren şeyin cin-

Ç
sel yönelimi ve/veya cinsiyet kimliği mi alışmalar, “lezbiyen” ya da “gey” keli-
olduğunu bilmiyoruz ancak günümüzün melerini bir küfür olarak algılamanın,
toplumsal cinsiyet rollerine uyumsuzluk so- lezbiyen ve geylere karşı daha olumsuz tu-
nucu olabileceğini söyleyebiliriz. tumlar sergilemeye yol açtığını gösteriyor.6
Öğretmenler sınıfta bu ifadelerin küfür ola-

T oplumsal cinsiyet uyumsuzluğu nede-


niyle maruz kalınan ayrımcılık, homofo-
bik ve transfobik davranışlar dünyanın pek
rak kullanılmasına çoğu zaman sessiz kalı-
yor ya da bu durumu pekiştiriyor. Pek çoğu
herhangi bir şey yapmamasını zaten sınıf-
çok yerinde oldukça yaygın. larında herhangi bir Lgbti öğrencinin bulun-
mayışına dolayısıyla gerek de olmadığına
B erlin’de altıncı sınıfa giden her beş öğ-
renciden üçü “gey” ya da “ibne”yi, ikisi
bağlıyor.

L
ise “lezbiyen” ya da “lezzo”yu hakaret ola- gbt gençler daha yüksek oranlarda dep-
rak kullanıyor 3. Beş öğrenciden ikisi kız gibi resyon ve intihar riski taşıyor, bu da en
davranan oğlanlarla dalga geçerken, yarısı azından kısmen homofobik zorbalıkla karşı
da lezbiyen ya da gey olduğu varsayılan in- karşıya kalma ihtimallerinin daha yüksek
sanlara hakaret ediyor. 4
Guasp, A. (2009). Homophobic bullying in Britain’s
schools: The teachers’ report. In Stonewall (Ed.),
Research Reports. London: Stonewall and University
1
Kaos GL Dergisi Genel Yayın Yönetmeni of Cambridge - Center for Family Research
2
http://www.kaosgl.com/sayfa.php?id=18182 5
Guasp, A. (2012). School Report: The experiences
3
Klocke, U. (2012). Akzeptanz sexueller Vielfalt of gay young people in Britain’s schools in 2012.
an Berliner Schulen: Eine Befragung zu Verhalten, In Stonewall (Ed.), Research Reports. London:
Einstellungen und Wissen zu LSBT und deren Stonewall and University of Cambridge - Center for
Einflussvariablen (Acceptance for sexual diversity Family Research.
at Berlin schools: A survey on behavior, attitudes, 6
Nicolas, G., & Skinner, A. L. (2012). “That’s So
Eleşti̇ rel Pedagoji

and knowledge about LGBT and their predictors). Gay!” Priming the General Negative Usage of
Berlin: Senatsverwaltung für Bildung, Jugend und the Word Gay Increases Implicit Anti-Gay Bias.
Wissenschaft. http://www.psychologie.hu-berlin.de/ Journal of Social Psychology, 152(5), 654-658. doi:
prof/org/download/klocke2012_1 10.1080/00224545.2012.661803
50
DOSYA
cinsel kimlikler

olmasından kaynaklanıyor.7 Benzer bir şe- olduklarını çevresindekilerle paylaşırken,


kilde, Yeni Zelanda’da bulunan Auckland bunların yüzde 34’ü LGBTİ olmaları ne-
Üniversitesinin yaptığı bir araştırma8, trans deniyle tepki aldı. Öğrencilerin yüzde 4,8’i
öğrencilerin sağlık hizmetlerine erişimleri- LGBTİ olmaları nedeniyle okullarını terk
nin daha düşük, intihar etme ve depresyo- etti, 4,2’si okulunu değiştirdi, 2,2’si disiplin
na girme risklerinin daha yüksek olduğunu cezası aldı. Ankete katılan LGBTİ’lerin yüz-
gösteriyor. Çalışmaya göre her beş trans de 40’ı, LGBTİ olması nedeniyle, hayatla-
öğrenciden biri haftada en az bir kez zor- rında en az bir kez intiharı düşündüğünü
balığa maruz kalıyor ve aynı oranda intihar söyledi.
girişiminde bulunuyor.
Dünya’da LGBTİ Ayrımcılıklarına Karşı

H ollanda Eğitim ve Cinsel Çeşitlilik Mer-


kezi (EduDivers) ve LGBT için Küresel
Alınan Önlemler

İttifak (GALE) işbirliği ile yapılan araştırma-


dan çıkan sonuçlara göreyse; Hollandalı 2 000’li yılların başından itibaren pek çok
ülke okullarda maruz kalınan bu tür ay-
rımcılıklara karşı cinsiyet kimliği ve cinsel
orta öğretim öğrencilerinin üçte biri gey ve
lezbiyen arkadaşlarına mesafeli duruyor ya yönelim farkı gözetmeksizin bütün öğrenci-
da onlarla temasa geçmekte güvensizlik ler için daha güvenli okul çalışmaları yap-
hissediyor. %32’lik bir kısmı ise öğle ye- makta.
meği molasında gey bir sınıf arkadaşı ile
oturmak istemiyor. Sadece üçte biri eşcin-
selliğin “doğal bir cinsel yönelim” olduğunu Ö rneğin ABD’de ulusal çapta oluşturulan
Lezbiyen, Gey, Biseksüel ve Transla-
ra Yönelik Yüksek Öğrenim Konsorsiyumu
düşünüyor.9
(Consortium of Higher Education Lesbian

M alezya Eğitim Bakanlığı, son altı ay için- Gay Bisexual Transgender Resource Pro-
de 21 seminer düzenleyerek 16,000 fessionals) ve 2001 yılında kurulan Kam-
veli ve öğretmene çocuklardaki LGBT dav- püs Onuru (Campus Pride) hem Lgbt’lerle
ranışlarını nasıl engelleyebileceklerini an- çalışacak uzmanlara destek verilmesi, hem
lattı. Malezya eğitim bakanı yardımcısı Dr. de öğrenci, akademisyen ve idari persone-
Mohd Puad Zarkashi, çocuklardaki LGBT le destek sağlanması için çalışmalar yürüt-
davranışlarının “bir hastalık gibi” olduğunu mektedir. Ayrıca her yıl, LGBT Dostu Kam-
belirterek, bakanlığın ülke çapında daha püs Atmosferi Endeksi temel alınarak üni-
fazla seminer düzenleyeceğini söyledi. versitelerde bu konuya ilişkin alınan önlem-
ler değerlendirilmekte ve yayınlanmaktadır.

T ürkiye’de ki eğitim kurumlarındaki du-


rum elbette farklı değil; SPoD ve Boğa-
ziçi Üniversitesi işbirliğiyle yapılan LGBTİ İ rlanda’da Eğitim Bakanlığı ve Çocuk ve
Gençlik Bakanlığı, İrlanda okullarında
Bireylerin Sosyal Problemleri Anketi’ne lezbiyen, gey, biseksüel ve trans olan ya
göre; LGBTİ’lerin sadece yüzde 13’ü, ilk ve da olduğu sanılan gençler için homofobik
orta düzeydeki eğitimde açık olarak LGBTİ zorbalığın büyük bir sorun olması üzerine,
7
Burton, C. M., Marshal, M. P., Chisolm, D. J., Sucato, İrlanda’nın ulusal LGBT Gençlik Hizmeti
G. S., & Friedman, M. S. (2013). Sexual minority- BeLonG To ve GLEN gibi LGBT örgütleri-
related victimization as a mediator of mental health
disparities in sexual minority youth: A longitudinal
nin aktif katılımıyla Ocak 2013’de ülkenin
analysis. Journal of Youth and Adolescence, 42(3), ilk homofobik ve transfobik zorbalıkla mü-
394-402. doi: 10.1007/s10964-012-9901-5 cadele eylem planını hazırladı.10
8
h t t p : / / w w w. j a h o n l i n e . o r g / a r t i c l e / S 1 0 5 4 -
Eleşti̇ rel Pedagoji

139X(13)00753-2/abstract
9 http://www.lgbt-education.info/doc/gale_products/
GALE-EduDivers_2013_What_do_we_do_with_ http://www.education.ie/en/Publications/Education-
10

the_sissies.pdf Reports/Action-Plan-On-Bullying-2013.pdf
51
DOSYA
cinsel kimlikler

2 014 yılında Kanada’nın Vancouver şeh-


rindeki okulların bağlı olduğu Vancouver
Okul Yönetim Kurulu, öğrencilerin cinsi-
Ö nlemler Varolan Düşünce Rejimle-
rini Değiştirmeye Yetmiyor Aksine
Besliyor
yet kimliklerine uygun bir ad kullanmasına
izin veren yeni trans politikasını kabul etti.
Onaylanan yeni kararla birlikte okullara tek- E lbette okullardaki bu tür cinsel yönelim
ve cinsiyet kimliği ayrımcılığına dikkat
çekmek, ülkelerin mevzuatlarına dâhil et-
li, cinsiyetsiz tuvaletler yerleştirilecek. Ay-
rıca geleneksel cinsiyet rollerini reddeden mek oldukça önemli bir konu. Okullarda zor-
öğrenciler için cinsiyetsiz zamirler kullanı- balık karşıtı politikalar geliştirmek, ayrımcı-
lacak. lığa müdahalede bulunmak, toplumsal cin-
siyet normlarına uymayanlar için geliştirilen

P ortekiz’de ve Arnavutlukta yine cinsel


yönelim temelli ayrımcılığa maruz kal-
madan eğitim görme hakkını güvence altı-
tolerans ve artırılmaya çalışılan lgbt öğrenci
görünürlüğü çalışmaları ve LGBT’lere yö-
nelik koruyucu yasaların olması maalesef
na alan yasalar 2012 yılında kabul edildi. sorunları büyük oranda bertaraf edebilmiş
Birleşik krallık ve İsveç’te ayrımcılık karşıtı değil. Hala eğitim alanında LGBT olmak
mevzuat son 6 yıldır eğitim alanında teza- dünyanın birçok yerinde pek çok güçlüğe
hür eden cinsiyet kimliği ve cinsel yönelim maruz kalmayı beraberinde getiriyor.
ayrımcılığını da kapsıyor.

H ollanda’da ki okullar müfredatlarına


cinsellik ve cinsel çeşitlilik konularını-
D olayısıyla bu alanda yapılan çalışmalar
üzerine daha fazla düşünmemiz, bütün
bu yasalarda LGBT’lere gösterilen özel il-
da dahil etmek zorunda 1 Kasım 2012’de ginin, ikili cinsiyet rejimini, doğal/doğal ol-
almış olduğu kararla birlikte. Orta öğretim mayan cinsel yönelimler ayrımını ne kadar
yönetmeliklerinde yapılan değişiklikler ile meşrulaştırdığını veya müfredatlara yerleş-
“Öğrenciler Hollanda’daki kültür ve hayata tirilen hikâyelerinin, heteronormatifliğin ay-
bakışlardaki benzerlikler, farklılıklar ve de- rıcalıklı konumunu ne kadar sarstığını sor-
ğişiklikler hakkında bilgi sahibi olur, bunları mamız gerekiyor.
kendi hayatlarıyla ve diğer yaşam tarzlarıy-
la ilişkilendirmeyi öğrenir, birbirlerinin bakış
açısına ve toplumda yaşayış şekillerine D üzenlemelerin pek çoğu LGBT öğ-
rencileri LGBT olmayanlarca tolerans
gösterilmesi gereken kişiler olarak kuruyor.
saygı göstermenin önemini öğrenir ve cin-
sel çeşitlilik de dâhil olmak üzere toplumda Böylelikle heteroseksüel öğrenciler mer-
yer alan cinselliği ve çeşitliliği saygı çerçe- kezde-içeride konumlanırken Lgbt’lerin bu
vesinde ele almayı öğrenir.11 merkeze dâhil olabilmeleri için önce dışa-
rıya çıkması (coming out/açılma), ardından

A yrıca geçtiğimiz günlerde Hollanda’nın


Okullarda Cinsel Çeşitlilik Ulusal Birli-
ği, “Open & Out: Okullar için 10 gökkuşağı
ayrıcalıklı bir konuma yerleştirilmiş olan he-
teroseksüeller tarafından -yeterince LGBT
dostu bir atmosfer yaratılmışsa- tolerans
anahtarı” adında bir kitapçık yayınlayarak gösterilerek içeriye dâhil edilmesi bekleni-
okulların güvenlik ve farklılık meselelerinde yor. Buradan baktığımızda yapılan çalış-
atabilecekleri adımlara dair öneriler sundu. maların heteroseksüel normla mücadele
12
etmek yerine onu güçlendirici nitelikler taşı-
dığını söyleyebiliriz.
11
https://abonneren.rijksoverheid.nl/article/primair-
Eleşti̇ rel Pedagoji

onderwijs/nieuwsbrief-primair-onderwijs-nummer-70/
aanpassing-kerndoelen/1423/14670
12
http://www.edudivers.nl/doc/onderwijsalliantie/
tienregenboogsleutels.pdf
52
DOSYA
cinsel kimlikler

Queer Pedagoji eğitim ilişkisinde uygulanması gerekiyor.14


15
Söz konusu uygulamalar Britzman’a göre

İlk olarak 90’lı yıllarla beraber üzerinde dü-


şünülmeye başlanılan Queer pedagojiler,
bizlere eğitimde cinsiyetler ve cinsellikler
ayrıca güvenlik, farklılık, bilgi ve kimlik olu-
şumu konularıyla ilgili kavramları da hesa-
ba katmalıdır.
üzerine normlar üretmeden normatif bilgi
yapılarını eleştirme ve farklı çözümler sun-
ma olanakları sağlıyor. B öyle bakıldığında Cumhuriyet tarihin-
den itibaren var olan “anormaller” ya da
değişen konjonktüre göre bir anda normal

B ir toplumsallaştırma alanı olan okulda,


ikili cinsiyet rejimine dayalı toplumsal-
laşma ile cinsiyetçi kalıp yargıların yeniden
ya da anormal olarak sabitlenen öğrenciler
için queer bir eğitim anlayışına şimdiye ka-
dar hiç olmadığından daha fazla ihtiyaç var.
üretiminde öğretmenler, materyaller, fiziki
yapılar oldukça önemli bir hal alır. Queer
eğitim perspektifinde cinsiyet kimliği ve cin-
sel yönelim ile ilgili ayrımcılıkları açık etmek
temel konulardan biri olsa da, kimliklerin sı-
nıflardaki rolünü öğreten - öğrenen ikilikle-
rini bu ilişki kapsamında bilginin nasıl elde
edildiğini sorunsallaştırır, her türlü normal-
leştirme (ve elbette anormalleştirme) sü-
reçlerini ortaya çıkarır ve sarsar. Dolayısıy-
la burada eşcinselliğin merkeze çağrılması
yerine cinsel yönelim ve cinsiyet kimliğinin
hakkındaki özcü yapılar üzerine kurulmuş
olan sosyal ve kültürel normları sorunsal-
laştırılır. Ayrıca bu yaklaşım sadece cinsel-
liklerle ve cinsiyetle alakalı bir şey değildir.
Bu tamamen, dünyayı ele alış tarzlarında
ister dini inanışla, ister cinsiyet inancıyla,
ister ulusal kibirle, ister ideolojik işbirlikle-
riyle benimsenmiş olsun yani nerede olursa
olsun, var olan ayrımcı uygulamaları değiş-
tirme ve bu uygulamalarla mücadele etme
arzusundan doğan bir yaklaşım sergileme-
lerini sağlamak üzerine bir çaba13

Q ueer pedagoji üzerine ilk çalışmalar-


dan birini kaleme alan Deborah Britz-
man ise eğitimdeki normalleştirme süreç-
lerini ortaya çıkarmamızı ve bunların altını
eşelememizi sağlayacak queer pedagojiye
dayalı bir çözümleme yöntemine olan acil
ihtiyaçtan bahsediyor. Elbette bu çözümle-
menin hem müfredatta, hem okul politika-
14
Britzman, Deborah (2014) Kaos GL Dergi 135.
Sayı, Sayfa 18
sında hem de öğretmenlerle öğrencilerin
Eleşti̇ rel Pedagoji

15
Queer bir eğitim müfredatının neye
benzeyeceğinin örneklerine ulaşmak için Berlin’de
Hall, Donald (2014) Kaos GL Dergi 135. Sayı,
13
uygulanan çalışmalara bu adreslerden www.
Sayfa 16 abqueer.de, www.prinzessin-tim.de göz atılabilir.
53
DOSYA
cinsel kimlikler

EĞİTİMDE CİNSEL YÖNELİM hali negatif barış olarak tanımlanıyor. Barış


içinde olmak bu anlamda, görünür çatış-
VE CİNSİYET KİMLİĞİ EŞİTLİĞİ maların bitmesi anlamına gelse de şiddetin
ortadan kalkması manasına gelmiyor. Ger-
Melek Göregenli1
çek bir barış için yapısal, ekonomik, sosyal,
kültürel eşitliğin sağlanması gerekiyor. Ya-
pısal şiddet olarak adlandırılan ve sistemin
ürettiği yaşama biçimi, açık ya da dolaylı
yollardan yapısal olarak yukarıdan aşağıya

B arış, çok ihtiyaç duyduğumuz konusun- doğru örülen barış karşıtı sistemin ta ken-
da sözbirliğine vardığımız ve üzerine disi olarak düşünülebilir. Şiddetin, bireysel
en çok konuştuğumuz kavramlardan biri, ve toplumsal düzeyde, ideolojiler ve zihni-
belki de toplumsal idealimiz hatta ütopya- yet biçimleriyle hayata geçirilmesi ise kültü-
mız. Kime “Sizce barış olmalı mı?” diye rel şiddet yoluyla gerçekleşmektedir. Şiddet
sorsanız, “Kim barışı istemez?” diye yanıt- kültürü, gruplararası sistemik eşitsizliklerin
layacaktır. Çatışmalara, savaşlara yakın meşrulaştırılması, ayrımcılığın doğallaştırıl-
ya da uzak olan tüm toplumsal gruplar ve ması, ayrımcılık ve şiddetin mağdurlarının
ülkeler için “barış” insanlığın biriktirdiği iyi değersizleştirilmesine yol açar. Sonuç ola-
şeylerin toplamına gönderen bir değer, bu rak şiddetin, eşitsizliğin hedefleri, yaşadık-
nedenle sosyal arzulanırlığı çok yüksek bir larından ve bulundukları durumdan kendileri
kavram. Barışı herkes ister ama çoğunluk- sorumludur. Liberal, piyasacı, muhafazakâr
la barıştan anladığımız, kimsenin kimseyle yaklaşımlardan beslenen son adım ise,
savaşmadığı bir hayattır. İktidarlar, bununla herkesin içinde bulunduğu olumsuz koşul-
yetinebilir; nitekim şu anda içinde geçmekte ları değiştirebileceğine, dolayısıyla değişti-
olduğumuz barış-çözüm vb. farklı biçimler- remiyorsa “tembel, beceriksiz ya da zayıf”
de adlandırılan “süreç” ten anlaşılan ve he- olduğuna dair bireycilik ideolojisidir. Gerçek
pimizin ikna olması istenen öz de bundan bir barışın sağlanmasında, farklı toplumsal
ibarettir: Kimsenin kimseyle savaşmadığı, kesimlerin öncelikle görünürlüğünü, norma-
çatışmadığı, ölmediği bir sessizlik hali. Hi- tif ve yasal sistem içinde eşitliğini sağlama
yerarşik toplum yapısının bazen eşitsizliğe sürecinin önündeki en büyük engellerden
doğrudan maruz kalan grupların da giderek biri muhafazakârlık ideolojisidir. Çünkü
meşrulaştırdığı, doğallaştırdığı, çoğunluk- muhafazakârlık, başta sınıfsal ve cinsiyet,
ların görünmez kılınmasından beslenen cinsellikle ilgili alanlar olmak üzere, tüm
sessizlik ve barış hali. Bu yazıda, gerçek toplumsal eşitsizliklerin korunması ve sür-
bir barışın, ancak, bireysel, toplumsal ve dürülmesi ideolojisidir.
kültürel özellikler bakımından farklılaşan
insan gruplarının eşitliğinin sağlanmasıyla
mümkün olabileceğine ve cinsiyet ve cinsel M uhafazakârlığın sözlük tanımlarında
“var olanı koruma, değişime karşı olma
eğilimi” ve “ var olan düzeni sürdürmeyle
kimlikleriyle ilgili farklılıklara, özellikle eğitim
süreci açısından bir kez daha dikkat çek- ilişkili politikalara destek verme” içerikle-
meyi amaçlıyorum. ri vurgulanır; muhafazakârlığın sosyolojik
analizinde geleneksellik ve sosyal yeniliğe

B arış ve barış eğitimi konularında yapı- karşıtlık, merkezi kavramlardır. “Sosyal,


lan çalışmalarda negatif ve pozitif barış ekonomik, legal, dini, politik ya da kültü-
kavramlarıyla ifade edilen, barışın anlamını rel düzende işleri aksatan/bozan değişime
ve içeriğini tartışmaya açan çerçeve, barı- karşı olma tutumu” da, insanların davra-
şın yüzeysel ve niceliksel olanla değil sis- nışlarına yön veren zihniyet yapıları olarak
temin doğrudan etkilediği bir içerikle ilişkili muhafazakârlık tanımlarında vurgulanır.
Eleşti̇ rel Pedagoji

olduğuna işaret ediyor. Genel olarak sava-


şın olmaması şiddetsizlik ve çatışmasızlık
1
Ege Üniversitesi Psikoloji Bölümü Öğretim Üyesi
S osyal psikoloji alanında konuyla il-
gili çoğunlukla ABD ve Avrupa ülke-
54
DOSYA
cinsel kimlikler

lerinde yapılan çalışmaların sonuçları, lim ve cinsiyet kimliği eşitsizliği, sistemin


muhafazakârlığın ayırt edici işaretlerinden korunması ve sürdürülmesinde, başta sı-
birinin değişim korkusu olduğuna işaret nıfsal eşitsizlikler olmak üzere, bütün top-
eder ve kişisel hayatlarda, bir günlük hayat lumsal eşitsizliklerin meşrulaştırılmasının
ideolojisi olarak beliren bu korku politik alana en önemli aracısı. Aynı zamanda, yapısal
transfer edilmektedir. Bu sonuçlarla tutarlı eşitsizlikler giderilse dahi iki temel eşitsizlik
olarak, liberallerle (buradaki liberal sözcü- ve ayrımcılık yaratan cinsiyetçilik ve hete-
ğünün ABD ve Avrupa’da liberal düşünceyi roseksüelliğin dayatılmasıyla oluşan eşit-
ifade ettiği, Türkiye’deki eski ve yeni liberal sizlikler dünyadaki en yaygın ve en zor or-
ideolojik eğilimleri doğrudan yansıtmadığı tadan kaldırılabilecek eşitsizliklerden.
unutulmamalı) muhafazakârları birbirinden
ayıran temel belirleyicilerden ilkinin, deği-
şimi kabul etme ya da değişime direnme K AOS GL öncülüğünde 200 katılımcıyla
derinlemesine görüşmeler yöntemi kul-
lanılarak yaptığımız bir araştırmada (2012)
eğilimlerinin olduğu söylenebilir. İki zihniyet
yapısı ve dünya görüşünü birbirinden ayı- , katılımcılarımızın % 80’ yakın bölümü fark-
ran ikinci belirleyici konu da eşitsizliğe karşı lı türlerde ayrımcılık deneyimlerinden en az
tutumlardır. Genel olarak, sağ ve solu ka- birini yaşadıklarını belirtmişlerdir. Ayrımcılık
baca birbirinden ayıran en önemli kriter de, deneyimleri sadece katılımcılarımızın ken-
eşitsizliğe karşı tutumlardır. Sosyolojik di evlerinde daha az yaşanmakta, yakın
birikim de, geleneksel olarak sol eğilimlile- çevrede ortalama düzeye yükselmekte ve
rin genel olarak eşitliği savunduğunu, sağ kamusal mekânlarda en yüksek düzeye
eğilimlilerin ise toplumdaki hiyerarşinin “ka- ulaşmaktadır. Aile içinde de saldırıya va-
çınılmaz” olduğunu düşündüklerine işaret ran ayrımcılık yaşantıları gözlenmektedir.
eder. Bu sonuçlar, özellikle kamusal alanların
içerdiği tehdit açısından ABD’deki araştır-

O toriterliğin klasik ve güncel biçimleri-


nin yanında, dogmatizm, belirsizliğe
tahammül edememe ve kaçınma, zihinsel
ma sonuçlarıyla tutarlıdır. İşe alınmama,
hizmet alamama ya da normalden daha
yüksek bedellerle hizmet alma, en temel
kapalılık, yeni ve farklı olana “tahammül- insan hakkı olan sağlık hizmetlerinde bile
süzlük” muhafazakârlığı biçimlendirir. Top- hizmet alamama şeklinde ortaya çıkan
lumdaki hiyerarşik yapının doğal karşılan- ayrımcı davranışlar dile getirilmiştir. Dini
ması ve bu eşitsiz yapının doğadaki eşitsiz- inançlarla ilgili ibadetler sırasında olumsuz
liğin bir benzeri olduğu düşüncesi de politik bakış ve jestler, hakaret ve tehditler yaşa-
muhafazakârlığın anlaşılmasına katkı sağ- nabilmektedir. Askerlik sırasında hakaret
lamaktadır. Bütün bu zihniyet arka planı tehdit vb. olumsuz deneyimler sıklıkla dile
son çözümlemede var olan sistemin bütün getirilmiştir. Katılımcılarımızın yarısı ayrım-
adaletsizlik ve eşitsizlikleriyle olduğu gibi cılığa uğramaktan, daha büyük çoğunluğu
sürdürülmesine hizmet etmekte, her türden ise ayrımcılıktan kaynaklanan şiddetten ve
değişim fikrine kapalı bir ideolojik iklim oluş- saldırıya uğramaktan korkmaktadır. Cinsi-
maktadır. yet kimliklerini “kadın” olarak belirten katı-
lımcılarımızın, özellikle kamusal alanlarda

P olitik gibi görünmeyen örneğin modern


sanat, caz, müzik, astroloji gibi konular-
daki tutumlarla, açıkça politik görünen ör-
ayrımcılığa maruz kalmaktan daha çok
korku duydukları, bununla birlikte ayrımcı-
lık yaşantılarının cinsiyet algısına göre de-
neğin ölüm cezası, aile, kürtaj, din, savaş, ğişmediği görülmektedir. Katılımcılarımızın
militarizm, homofobi gibi konulardaki tutum- yaklaşık 1/5’i özel yaşamları hakkında so-
lar benzer zihniyet yapılarından kaynaklan- rulan sorulara doğru yanıtlar vermemekte,
maktadır. sadece yaklaşık % 10’u her zaman doğru
yanıtlar verdiğini belirtmektedir.
Eleşti̇ rel Pedagoji

B urada özel olarak üzerinde duracağım,


kısaca örneklendireceğim cinsel yöne-
55
DOSYA
cinsel kimlikler

S onuçlar genel olarak, katılımcılarımızın


farklı kategorilerdeki “arkadaş” grup-
larıyla daha açık ve rahat ilişkiler sürdü-
açmaktadır. Pek çok çalışma, okul yaşan-
tısının, erkeksiliğin, dayanıklılık üzerine te-
mellenmiş bir hiyerarşiye göre işleyen şid-
rebildikleri yönündedir. Aileden en büyük det tehdidini veya gerçek şiddeti besleyen,
çoğunlukla açık olunan kişiler, kardeşlerdir, ‘zorunlu heteroseksüellik’ ve onun ayrılmaz
kardeşleri anne ve daha sonra babalar iz- parçası homofobiyi saygın hale getiren yay-
lemektedir. Eğitim düştükçe yakınlar tara- gın ideolojiyi pekiştirdiğini göstermektedir.
fından kabul edilme düzeyinin yükseldiği Erkek çocuklar ve genç erkekler, isteseler
görülmektedir. Benzer biçimde çalışma du- de istemeseler de kendilerini okul ortamla-
rumunun da yakınlar tarafından kabul edil- rında böyle bir durumda, “gerçek” oğlanlar
meyi etkilediği, çalışan katılımcılarımızın ve erkeklere yönelik idealize edilmiş erkek-
daha yüksek oranda yakınları tarafından lik kavramının atıflarını oluşturan bir eğitim
kabul edildikleri gözlenmektedir. Kamusal süreci içinde bulmaktadırlar.
alanlarda ayrımcılığa maruz kalma yaş bü-
yüdükçe azalırken, kurumsal mekânlarda Ne yapmalıyız?
ve iş hayatında giderek artmaktadır. Katı-
lımcılar, cinsiyet kimlikleri ve cinsel yöne- - Öncelikle eğitim ortamlarında her düzey-
limleri nedeniyle, çocukları ve ergenleri ko- de yer alan eğitimcilerin cinsel yönelim,
rumak amacıyla kurulmuş sosyal hizmet ve cinsiyet kimlikleri ve ilgili konularda kendi
sağlık kurumlarında çalışanların homofobik önyargılarını, zihniyet ideolojilerini gözden
tutumları nedeniyle yeterince hizmet ala- geçirmeleri gerekiyor.
madıklarını belirtmişlerdir; sosyal çalışma-
cılar, psikologlar, sağlık çalışanları ve eği- -Eşitlikçi ve adil eğitim ortamları ve içerikleri
timciler azımsanmayacak oranlarda, farklı üretilmeli.
cinsel yönelimlere ilişkin olumsuz mitlere
-Eğitim ortamlarında cinsiyet ve cinsel yö-
veya kalıpyargılara sahiptirler. Bu olumsuz
nelim hiyerarşilerinin sözel ve sözel olma-
tutum ve inançlar her yerde, evde, okulda,
yan biçimlerde yeniden üretilme süreçleri
akran gruplarında ve bütün toplumda orta-
konusunda farkındalık geliştirilmeli.
ya çıkmaktadır. Aile içinde homofobi daha
çok, sözel istismar, fiziksel tehdit veya fizik- -Belki de en önemlisi cinsiyet ve cinsel yö-
sel şiddet biçimlerinde yaşanmaktadır. Son nelim farklılıklarına duyarlı eğitim ortamla-
yıllarda, özel ve kamusal alanlarda, mağ- rının yaratılması önündeki engelleri kaldı-
durların oranındaki artış, görünürlüğün ar- racak alternatif eğitim programları üzerine
tışına paralel olarak oluşmuştur. Görünür- çalışılmalı.
lüğün ve mücadelenin yükselişi, insanların

S
kamusal alanda da diledikleri gibi var olma- onuç olarak gerçek bir barışın inşası, her
ya çalışmaları bir yandan özgürlüklerin art- gün daha da derinleşen, muhafazakâr
ması ve şiddetle başa çıkılmasında önemli ideolojilerle pekiştirilen cinsiyet, cinsel yö-
bir adım anlamına gelirken bir yandan da nelim ve cinsiyet kimlikleriyle ilgili eşitsizlik-
yerleşik heteroseksist-homofobik ideolojiyi leri görünür kılmak ve ortadan kaldırmak bir
tehdit ettiği için her türlü ayrımcılık ve şid- zorunluluk olarak görülmedikçe mümkün
deti yükseltmektedir. olamaz. Eğitim ortamları, cinsel yönelim
ve cinsiyet kimlikleriyle ilgili ayrımcılıkların
E ğitim süreci ve okulun kendisi, yerleşik
ayrımcı ideolojilerin pekişmesinin ve ço-
ğunluğa ait olmanın, benzerliğin bir erdem
oluşması ve yaygınlaşmasında, dolayısıyla
cinsiyet sosyalizasyonunda en önemli sos-
yal bağlamı oluşturdukları gibi, öncelikle
ve sosyal olarak onaylanmanın adeta tek eğitimcilerin kendilerinden başlayarak dün-
yolu olduğu yönündeki sosyalizasyonun, yayı değiştirebilme çabasında da başlama
evrensel olarak en önemli araçlarıdır. Okul
Eleşti̇ rel Pedagoji

noktası olarak görülebilir.


yaşantısı erkeksilik ideolojisini güçlendi-
ren ve giderek ırkçılaştıran bir etkiye yol
56
DOSYA
cinsel kimlikler

CİNSEL KİMLİKLER, FITRAT devlet asla dinin kendi kontrolü dışına çık-
masına izin vermemiştir.3 Tam da bu nok-
VE KARMA EĞİTİM tada ikinci neden devreye girmekte; top-
Burcu Yılmaz1 lumsal yaşam içinde insanların inançları
ile var olmak istemeleri basit bir talepten
kimlik mücadelesine evrilmektedir. İslam’ın
devlet dışı farklı yorumlarını benimseyenler

K arma eğitimin ortadan kaldırılması tar- devletin müdahalelerinin hedefi haline geti-
tışmaları ‘laik’ ve ‘dindar’ cephe arasın- rilmektedir. AKP öncesi dönemde çok daha
da yürütülüyor gibi görünmektedir. Ancak yaygın ve açık ‘hizaya sokma’ çabaları,
bence, sorunun kimlik tartışmaları, cinsellik daha derin ve sinsi şekilde yürütülmekte-
ve nihayet queer teori ile bağlantısı merkezi dir. Devlet dini kontrol etmekten vaz geçmiş
bir noktada durmaktadır. Karma eğitimi sa- değildir. Bu yüzden İslam’a ve daha özelde
dece siyasal İslam’ın iktidarlaşmış hali olan Sünni mezhebine uygun yaşamak isteyen
AKP’nin toplum mühendisliği olarak değer- insanlar için artık eskisine göre çok daha
lendirmek eksik olacak; dolayısıyla iktidar zor bir kamplaşma yaratılmaktadır. Kendi-
karşıtı cephe için sonuç alıcı olmaktan uzak sini Sünni olarak tanımlayan herkesin ‘AKP
kılacaktır. Yaratılan kısır döngü içerisinde yanlısı’ olarak kodlanması, AKP’li olmayan-
iki taraf sürekli aynı argümanlarla birbirleri- ların ‘din karşıtı olduğu’ karşı söylemiyle
ne saldırmaya devam ederse; hiyerarşi kar- birlikte yaygınlaştırılmaktadır. Ancak her iki
şıtı olduğunu öne sürenler yeni hiyerarşik söylem AKP’nin bir parçası olduğu neo-li-
ayrımlar yaratabilir ve toplumsal kesimlerin beral, ırkçı, cinsiyetçi, homofobik vb. dalga-
bir kısmını dışlayabilir. Zaten ‘bir kısmını nın sorgulanmasını engellemektedir. Diğer
dışarıda bırakmak’ yeni bir iktidarın yaratıl- bir deyişle; iktidar farklı kimlikleri bastıra-
masıdır. rak var olmakta; kendi kimliğini devşirme-
ye çalışmaktadır. Bu kimliklerin en başında
AKP İktidarı, İslam ve Eğitim İlişkisinin İslam’ın Sünni mezhebine inanan kesimler
Uğrak Noktası: Kimlik gelmekte onları hiyerarşik olarak altta bu-
lunan Aleviler, Kürtler, eşcinseller, kadınlar,

C umhuriyet’in prensip olarak dikte ettiği


ama bir türlü toplumsallaştıramadığı
translar ve emekçiler takip etmektedir.

alanlardan biri olarak laiklik ele alınabilir. Bu


yüzden laiklik her siyasal dönemde tartışma
ve çatışma konusu olmaya devam etmekte;
A KP iktidarının toplumsal hayatta karşı-
lığı olmasını istediği kimlikler; İslam’ın
Sünni, erkek egemen, heteroseksist ve li-
direniş ve karşı direnişlerle karşılaşmakta- beral yorumları ile yaratılmak istenmekte-
dır. Toplumsallaşamamanın bir nedeni si- dir. Modern dünyada evrensel ilke olarak
yasi iktidarların kendilerini meşrulaştırmak benimsenen kimi kavramlar yeniden ele
için sığınacakları en elverişli yerin İslam’ın alınmakta ve bahsi geçen yorumlarla ta-
Sünni mezhebinin yorumlarında gizli olma- nımlanmaktadır. Eşitlik fıtratla, özgürlükler
sıdır. Diğer bir deyişle, her zaman evrensel sınırla, demokrasi ‘din gibi saadet getirme-
öğütlerden oluşan kutsal kitaplar devlet ta- siyle’, laiklik inançlara saygılı olmakla açık-
rafından kendi çıkarları için yorumlanmakta lanmaktadır.4 Kamusal alana sokulan bu
ve halklar bu yorumlara ikna edilmeye ça- söylemler vesilesiyle otorite sahibi olanlar;
lışılmaktadır.1 AKP iktidarının Soma’da ya- otoritelerini güçlendirmektedir. Bu söylem
şanan katliamdan sonra yaptığı ‘fıtrat’ açık- medya aracılığıyla yaygınlaştırıldığı kadar
laması, aile dışında kadını görmemesi ve öğretim kurumları aracılığıyla meşrulaştı-
daha onlarca politik hamlesi bu bağlamda rılmaktadır. Eğitimi iktidarın söylemlerini
ele alınabilir.2 AKP’nin tarihsel arka planı da meşrulaştırma alanı olarak gördüğümüzde
Eleşti̇ rel Pedagoji

buna elverişlidir. Türkiye Cumhuriyeti’nin karma eğitim tartışmaları daha doğru bir
anayasasında ‘laiklik’ten bahsedilse bile; zeminde yürütülebilecektir.5
1
Eğitim Sen Kadın Uzmanı
57
DOSYA
cinsel kimlikler

T oplumda var olan hiyerarşik ayrımların


İslam’ın yukarıda sözü geçen yorumları
ile ele alınıp yeniden üretilmesi gündelik ve
lere ve kabilelere ayırdık. Allah katında en
üstün olanınız, takvaca üstün olanınızdır.”
öğretisini temel alan çalışmalar yapmakta-
uzun dönemli müdahalelerle mümkün kılın- dır.8 İslami feministler; “Kuran’da tüm insan-
maktadır. Eğitim sisteminin sürekli ameliyat ların eşit olduğunu tasdikler ve erkeklerle
masasında gibi kesilip biçilmesi ve kesilen kadınlar arasındaki bu eşitliğin uygulama-
yerlere yeni protezler takılması sonsuz hi- ya konmasını engelleyen ataerkil düşünce
yerarşik ayrımların yaratılması ve meşru- (ideoloji) ve geleneklerdir” fikrini savunur.9
laştırılmasının öğrenciler yoluyla tüm toplu- Bu çalışmalara göre; İslam’ın erkek ege-
ma benimsetilmesi çabasının sonucudur.6 men yorumları yüzünden; kadınların doğal
İmam Hatip liseleri, imam hatip sınıfları, zo- görevi olarak annelik ve eş olma durumla-
runlu din dersleri İslam’ın AKP elinden yo- rı ortaya çıkmıştır. Kadınların ve erkeklerin
rumunun açık hamleleridir. Ancak, özelleş- cinsel ve toplumsal görev dağılımı temelin-
tirmeler, kadrolaşma, rotasyon, müfredat, de tanımlanmadığı, yalnızca kadınlara ve
disiplin süreçleri gibi daha gizli adımlar da erkeklere özgü işler belirlenmediği dile geti-
mevcuttur. Bu bakımdan hiyerarşik olarak rilmektedir.10 Yine, Kuran’da bulunan ahlaki
üstte bulunan kimliğin/kimliklerin eğitim yo- nasihatlerin heteroseksüel erkekler tarafın-
luyla toplumsal yaşama nüfuz etmesi süreci dan yorumlanması sonucunda kadınların
dikkate değerdir. kamusal alana çıkışlarının sınırlandığı da
ortaya konmaktadır.11 Son olarak, cinsellik
Eğitim Aracılığıyla İslam’ın Erkek Ege- üzerine çalışma yapan İslami feministler;
men, Heteroseksist Cinsellik Yorumunu Kuran’da kadın ve erkek cinselliklerinin
Meşrulaştırmak doğasının aynı yer aldığı ve belirli bir cin-
sel davranış, yol ya da kimliği kast edecek

D in insanla birlikte değişmekte, farklı


yorumlanmaktadır. İnsanın gelişmişlik
düzeyi geçmişte doğaya bağlantılı dinlerin
bir anlatımın olmadığını iddia etmektedir-
ler. İslami feministlerden Asma Barlas’ın
2004 yılında Toronto Üniversitesi’nde ‘Ku-
ortaya çıkmasına neden olduysa; İslamiye- ran, Cinsel Eşitlik ve Feminizm’ başlıklı
tin de farklı kültürler ve politik atmosfer al- konuşmasında değinilen cinsellik vurgusu
tında değişik şekillerde yorumlanması son dikkate değerdir. Barlas; Kuran’da cinsel
derece doğaldır.7 Günümüzde AKP iktidarı arzunun insan var oluşu için bir gereklilik
eliyle yürütülen ve İslam’ın Sünni mezhe- olarak tanımlandığı ve kategorik ayrımla-
bini temel alan yaklaşım cinsiyetçi olduğu rın hepsinin ‘inananlar’ ya da ‘inanmayan-
kadar heteroseksisttir. Kadınların kamusal lar’ olarak belirlendiğini söylemektedir.12
alandan dışlanması, aile içinde eş ve an- Buradan hareketle; aynı metnin birden
nelik görevlerini yerine getirmesi, cinsel çok okumasının yapılabileceği, İslam’ın da
obje olarak görülmesi, tahrik/fitneye neden mevcut politik düzlemde erkek egemen dü-
olmaması için baskılanması, kadın/erkek şünce ile yorumlandığı ortaya çıkmaktadır.
eşcinselliklerinin görünmez kılınması ve Benzer çalışmalar; henüz Türkiye’de fazla
trans bireylerin ayrımcılığa uğraması gibi yankısını bulmasa bile, LGBTQ alanında
boyutları vardır. Ancak İslam’ı iktidar dışın- da mevcuttur. ABD’de kurulan ‘Al-Fatiha’
da yorumlayan kimi çevreler de mevcuttur. vakfı; Müslüman eşcinsel, trans ve queer
Bu çevreler arasında belirgin bir birliktelik bireyleri örgütlemektedir.13 Kelime anlamı
durumu olmasa bile eşitlik ve adalet kav- ‘açık’ olan ‘Al-Fatiha’ adlı vakıf; İslamiyet
ramlarını temel alan kimi örnekler verilebilir. ve homoseksüellik alanında sempozyum-
Örneğin; İslami feministler, Anti-Kapitalist lar düzenlemekte, yayınlar çıkarmaktadır.
Müslümanlar ve özellikle ABD ve Avrupa’da Düzenlenen seminerlerde konuşmacı ola-
çalışma yürüten kimi topluluklar Kuran’ın rak sıklıkla Emory Üniversitesi Güney Asya
49/Hucurat Suresi 13. Ayeti’ne göre “Ey in- ve İslam Çalışmaları’nda görev yapan Do-
Eleşti̇ rel Pedagoji

sanlar, biz sizi bir erkek ve bir dişiden ya- çent Dr. Scott Kugle’ye rastlanmaktadır. Bu
rattık ve birbirinizi tanımanız için sizi millet- alanda farklı kitaplar çıkarmış olan Kugle;
58
DOSYA
cinsel kimlikler

“Bir gay ya da lezbiyen Müslüman, Allah’ın sızın bütün okullar karma olacak diye ev-
bilincine varıp ona uygun manevi yaşamı rensel bir hukuk kuralı mı var?” diyerek ikili
sürdüğü (takva) müddetçe heteroseksüel sisteme göz kırpmaktadır.19 Ancak siyasi
Müslüman’dan daha iyi değildir. Transsek- iktidarın ortaya attığı yeni tarz okulların bir
süel bir Müslümanla, kendi cinsel kimliği ile çok çevrede tercih nedeni olarak algılana-
mücadele etmeyen ve cinsel sınıflandırma- cağı, rant ve çıkar ilişkisi içerisinde öğren-
ların katılığı ile yüzleşmemiş diğer Müslü- cilerin bu okullara yönlendirileceği gerçeği
manlar arasında Allah’a inanmak dışında görmezden gelinmektedir. AKP hükümeti-
hiçbir fark yoktur.” diyerek İslam’ın hetero- nin eğitim politikalarını onaylama mercisi
seksist yorumuna alternatif bir çalışma sun- olarak çalışan Eğitim Bir Sen ise yayınla-
maktadır.14 Türkiye’de etkisi çok fazla olan rında sürekli karma eğitimin pedagojik hata
Anti-Kapitalist Müslümanlar’ın kurucuların- olduğundan bahsetmektedir. Sendikanın
dan İhsan Eliaçık ise Gezi Parkı ve darbe çıkardığı dergilerden birinde İngiliz The Ti-
üzerine verdiği bir röportajda “‘Bir kişi eş- mes gazetesine atıfla tek cinsiyetli okulların
cinsel olabilir ama ilişkilerde yalan söylüyor neden daha başarılı olduğu açıklanmakta-
mu, söylemiyor mu? Bizi bunlar ilgilendirir” dır. Burada kızların neden kız okullarında
diyerek; eşcinselliğin değil ahlaki ilkelerin başarılı olduğuna dair yapılan bir sıralama-
tartıştırılması gerektiğini dile getirmiştir.15   dan bahsediliyor. Metinde “Bu listeye göre
ilk üçe girenokulların hepsi özel. Karma

B ütün bu farklı yorumlar demokrasi, eşit-


lik ve adalet kavramlarının toplumsallaş-
ması için ne kadar gerekliyse; AKP’nin İslam
eğitimin uygulanmadığıokullardan olan St.
Paul’s Girls School’un birinci, Perse School
for Girls’ün ikinci olması, özel kız okulları-
yorumu bir o kadar tersi etki yaratmaktadır. nın fark attığının da kanıtı.” denilerek as-
Kadın ve erkeğin fıtratlarından dolayı eşit lında başarının kız okullarından mı yoksa
olamayacağını savunan Cumhurbaşkanı özel okullardan mı kaynaklandığı sorusu
Erdoğan; bırakın cinsel kimlikler arasındaki ön plana çıkartılıyor.20 Şimdiye kadar eğitim
hiyerarşiyi kaldırmayı yeni sınırlar çizmeyi alanında başarı sıralaması bakımından ya-
amaçlamaktadır.16 Cinsellik üzerine AKP ile pılan tartışmaların hepsi problematiktir. Ba-
cisimleşen İslam’ın liberal, erkek egemen şarıyı ölçülebilir test skorlarına indirgeyen
ve heteroseksist yorumu ‘üreme’ odaklı cin- yaklaşım içerisinde dahi ‘özel kız’ okulları-
selliği hoş görür. Bu yüzden kadınlar ve er- nın başarılı olması hiçbir şekilde kız okul-
keklerin sürekli aile kurması, aile içerisinde larının başarılı olduğunun bir kanıtı olarak
cinselliklerini yaşamaları ve yeter derecede sunulamaz. Çünkü öğrenciler arasında var
çocuk doğurmaları öğütlenmektedir. Ancak, olan sosyo-ekonomik farklar minimize edil-
kadın bedenini metalaştırma merkezinde memiştir. Kısacası; karma eğitim tartışma-
gelişen bu yaklaşım örtük olarak piyasacı sını liberalizmin sonsuz kabul edilebilirliği
özellikleri de içinde barındırmaktadır. Bu içerisinde ve piyasa yanlısı olarak yürütmek
durumu en rahat karma eğitim tartışmala- yukarıda sözü edilen İslam yorumlarına da
rında görürüz. Karma eğitimi Adam Smith’in denk düşmektedir. Her ikisinin de ortak nok-
‘bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler’ an- tası Althusser’in deyimiyle eğitimin ideolojik
layışı çerçevesinde ele alma eğilimi yük- üretim aracı olarak görülmesi ve nesillerin
sektir.17 Doğrudan yasaklar ve baskılar ye- siyasi iktidarı elinde bulunduranlar tarafın-
rine yeni pratiklerin ve söylemlerin üretimi dan şekillendirilmeye çalışılmasıdır.21
ön plana geçmektedir.18 Örneğin; tüm okul-
ların tek cinsiyetli olması yerine bazı okulla- Queer ile Karma Eğitim Tartışmalarını
rın dönüştürülmesi tartışmaya açılmaktadır. Yeni Bir Boyuta Taşımak
Liberal köşe yazarlarından Gülay Göktürk
Bugün gazetesinde yayımlanan köşesinde
bu durumu “Ortak bir karar verip bu sistem- B u şekillendirme sürecinde iktidar eği-
tim sistemi içerisinde bulunan öğrenci-
Eleşti̇ rel Pedagoji

lerden birini  “tek sistem”haline getirmek zo- leri sürekli, tekrara dayalı, cansız ve sabit
runda mıyız? Özel/devlet ayrımı yapmak- özneler haline getirmektedir.22 Bu durum
59
DOSYA
cinsel kimlikler

Althusser’in yazılarında ana rahminde bulu- http://www.radikal.com.tr/turkiye/sinirsiz_ozgurluk_yok-


nan çocuğun her şeyin önceden hazırlanmış 1124008
Hürriyet Gazetesi. ‘Demokrasi Amaç Değil Araçtır’.
olduğu bir dünyaya doğmasını açıkladığı ide- 06.04.2011
olojik şekillenme sürecinin bir parçasıdır. Ço- http://www.hurriyet.com.tr/gundem/17197745.asp
cuklar daha doğmadan sınırları çizilen bir dün- Bugün Gazetesi. “Başbakan Erdoğan’dan Laiklik Me-
sajı”. 05.02.2011
yaya doğmaktadır.23 Bu dünya içerisinde var http://gundem.bugun.com.tr/erdogandan-laiklik-me-
olan eşitsizlikler ve farklılıklar dolayısıyla orta- saji-haberi/141476
ya çıkan farklı güç ilişkileri mevcuttur. Bu güç 5
Apple, M. “Neoliberalizm Ve Eğitim Politikaları Üze-
rine Eleştirel Yazılar”. Ankara. Eğitim Sen Yayınları. Sf:52
ilişkilerinin bağlantı noktalarında Foucoult’nun 6
aynı.
her yerden fışkıran ve son derece üretken olan 7
Eliaçık, İ. “Demokratik İslam Kongresi Konuş-
iktidarı ile tanışırız. Butler ise bu üretken ikti- ması”. Diyarbakır. 10.05.2014. http://www.ihsa-
dar kavramı içerisinde özne olmanın; sürekli neliacik.com/2014/05/demokratik-islam-kongresi-
konusmasivideo-ve-tam-metin-10-mayis-2014.html
birbirini izleyen ve tekrara dayalı edimsellikle 8
Kur’an. Hucurat Suresi. Ayet 13. Cüz-1.
mümkün olduğunu açıklamaktadır.24 9
Güç, A. “İslamcı Feminizm: Müslüman Kadınların
Birey Olma Çabaları”. T.C. Uludağ Üniversitesi İlahiyat

B
Fakültesi Dergisi. Cilt:17. Sayı:2. 2008. 649-673. Sf: 654.
u genel kavramsal çerçeve içerisinde kar- 10
Ali, Z. “İslami Feminizmler”. İstanbul. İletişim Yayın-
ma eğitim tartışmaları Queer’in bize sun- ları. 2014. Giriş Kısmı
duğu olanaklarla yeni bir alanda yürütülebilir. 11
aynı.
Bütün hiyerarşik sınırları yıkmak isterken yeni
12
Barlas, A. “The Qur’an, Sexual Equality and Fe-
minism”. University of Toronto. 2004. http://asmabarlas.
sınırlar yaratmamak için öncelikli hedefin top- com/TALKS/20040112_UToronto.pdf Sf: 2.
lumun bütün hücrelerinde üretilmek istenen 13
Bilgi için bkz: http://en.wikipedia.org/wiki/Al-Fatiha_
iktidarın hedef alınması gerekmektedir. Nihai Foundation.
14
Kugle, S. “Homosexuality in Islam”. England. A
olarak hepimizin istediği cinsel kimlikler ara- Oneworld Book. 2010. Sf: 1.
sındaki bütün sıralamaların ortadan kalktığı 15
Azizlerli, E. BBC Türkçe. “Yanlış Kabloları Yeniden
bir zamanda yaşayabilmektir. Bu yüzden bü- Bağlıyoruz”. 13.08.2013. http://www.bbc.co.uk/turkce/
haberler/2013/08/130813_eliacik
tün farklılıkları aynı mekâna toplayabilecek ve 16
4. İle aynı.
onlarla erkek egemen ve heteroseksist olma- 17
Wikipedia. “Adam Smith” http://tr.wikipedia.org/
yan bir pratiği yaratabilmektir. Yoksa dışarı- wiki/Adam_Smith
da bırakma süreci başta da değindiğimiz gibi
18
Foucault, M. “Cinselliğin Tarihi. İstanbul: Ayrıntı Ya-
yınları. 2012. Sf:61
yeni egemenlik biçimlerinin doğmasına neden 19
Göktürk, G. “Karma Eğitim Zorunluluğu”. Bugün
olacaktır. Burada kritik olan laik/dindar, Sünni/ Gazetesi. 02.04.2012. http://www.bugun.com.tr/pages/
Alevi, homoseksüel/heteroseksüel gibi kimlik marticle.aspx?id=185621
20
Özer, A. “Türkiye’de ve Dünyada Karma Eğitim”.
kalıplarının sınırlandırılmışlığını aşabilecek bir Eğitime Bakış Dergisi. Yıl:8. Sayı:22. 2012. Sf: 6
yol bulunabilmesidir. Bu yol ise siyasi iktida- 21
Althusser, L. “İdeoloji ve Devletin İdeolojik Aygıtla-
rın kapsamlı projesinin karşısına herkesi içine rı”. İstanbul. Birikim Yayınları. 2000. Sf: 14
22
Foucault, M. “Cinselliğin Tarihi”. İstanbul: Ayrıntı
alan bir yanıt verebilmekle olanaklıdır. Yayınları. 2012. Sf: 69
23
Althusser, L. “İdeoloji ve Devletin İdeolojik Aygıtla-
rı”. İstanbul. Birikim Yayınları. 2000. Sf:65-66
24
Görgülü, V. “İktidar, Özne ve Direniş Üzerine Ye-
Kaynakça niden Düşünmek: Foucault-Butler Karşılaştırması”.
2012. http://www.academia.edu/5222635/%C4%B0ktid
1
Öcalan, A. Din Sorununa Devrimci Yaklaşım. ar_%C3%B6zne_ve_direni%C5%9F_%C3%BCzerine_
Weşanên Serxwebûn. Ekim, 2008. Sf.59. yeniden_d%C3%BC%C5%9F%C3%BCnmek_Fouca-
2
Cnn Türk. “Erdoğan Soma’da konuştu: “Bunlar ult-Butler_kar%C5%9F%C4%B1la%C5%9Ft%C4%B1r
olağan şeylerdir” 14.05.2014. http://www.cnnturk.com/ mas%C4%B1
haber/turkiye/erdogan-somada-konustu-bunlar-olagan-
seylerdir
3
Kızıltoprak, H. “Zorunlu Din Dersleri Meselesi”. Öz-
gür Gündem. 20.09.2014. http://www.ozgur-gundem.
com/index.php?haberID=118979&haberBaslik=Zoru
nlu%20din%20dersleri%20meselesi&action=haber_
detay&module=nuce
Eleşti̇ rel Pedagoji

4
Cnn Türk. Erdoğan: “Kadın ve erkeğin eşit olması
fıtrata ters”. 24.11.2014 http://www.cnnturk.com/haber/
turkiye/erdogan-kadin-ve-erkegin-esit-olmasi-fitrata-ters
Radikal Gazetesi. ‘Sınırsız özgürlük yok’. 06.03.2013.
60
MEB’in Hayat Boyu Öğrenme
Strateji Belgesi!

Rıfat Okçabol

HBÖ Anlayışı!

Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), 13 Mayıs 2014 Akademisyenlerin pek çoğu ile YÖK, İngi-
tarihinde Yüksek Planlama Kurulu’nca1 kabul lizce “lifelong” sözcüğünün çevirisi olarak,
edilen ve 2014-2018 yıllarını kapsayan Tür- “yaşamboyu” sözcüğünü kullanırken, MEB
kiye Hayat Boyu Öğrenme (HBÖ) Strateji nedense “hayat boyu” sözcüğünü kullanmayı
Belgesi’ni açıklamıştır (MEB, 2014). Bu bel- yeğlemektedir2. HBÖ kavramı, öğrenmenin
ge, MEB’in 2009-2013 dönemi için hazırladığı doğumdan ölüme kadar devam ettiğini benim-
HBÖ Strateji Belgesi’nin (MEB, 2009; Okça- seyen, aralarında bazı farklılıklar olsa da, genel-
bol, 2012) devamı niteliğindedir. likle Türkiye’de birbirine eş anlamda kullanı-
lan, halk eğitimi, yaygın eğitim ya da yetişkin
2009 belgesinde, “HBÖ’nin Eş Güdümü İçin eğitimi kavramlarıyla ilişkili bir kavramdır.
Tarafların Görev ve Sorumluluklarının Açıkça 1960-1970’li yıllarda HBÖ, eğitim sistemlerini
Belirtildiği Bir Yasal Düzenlemenin Yapılma- irdeleyip eleştiren, bireyin tüm yönüyle ken-
sı” ve “Toplumsal Farkındalık Artırılarak HBÖ dini gerçekleştirip özgürleşmesi için eğitimi
Kültürünün Oluşturulması” gibi 16 hedefe yer yeniden kavramlaştırmaya ve yaşamboyu sür-
verilmiştir. 2014 belgesinde ise şu altı önceliğe dürmeyi benimseyen bir anlayıştır (Cropley,
yer verilmektedir: “1. Toplumda HBÖ Kültürü 1990; Dave, 1975). Ancak, Gustavsson (2002:
ve Farkındalığının Oluşturulması; 2. HBÖ Fırsat- 14)’un yıllar önce belirttiği gibi, geçmişte in-
larının ve Sunumunun Artırılması; 3. HBÖ Fır- sancıl ve demokratik içeriğiyle eğitim politi-
satlarına Erişimin Artırılması; 4. Hayat Boyu Reh- kalarını etkileyen HBÖ kavramı, parasalcı kü-
berlik ve Danışmanlık Sisteminin Geliştirilmesi; 5. reselleşmenin etkisiyle ekonomik bir kavrama
Önceki Öğrenmelerin Tanınması Sisteminin Ge- dönüştürülmeye ve insan, bilgi ve eğitim gibi
liştirilmesi; 6. HBÖ İzleme ve Değerlendirme Sis- kavramlar da, insancıl ve demokratik içerikten
teminin Geliştirilmesi” (s.1). Bu öncelikler akla soyutlayarak ekonomik içerikle sınırlandırıl-
yatkın öncelikler olsa da, bu strateji belgesi pek maya başlanmıştır.
çok tutarsızlıkları içeren ve gerçekçi olmayan
bir belgedir. 1990 başlarında oluşturulan AB de, HBÖ
anlayışının parasalcı bir içeriğe dönüşmesini
hızlandırmıştır. 1996 yılı AB’de, HBÖ Avru-
pa yılı olarak ilan edilmiş; 2000 Kasım’ında
Eleşti̇ rel Pedagoji

1
Bu kurul Başbakan’ın başkanlığında iki Devlet Bakanı
ile Maliye, Bayındırlık ve İskan, Ulaştırma, Sanayi ve 2
Yazar, yaşamboyu sözcüğünü kullansa da, bu makalede
Ticaret, Enerji ve Tabii Kaynaklar bakanları ve DPT strateji belgesiyle uyum sağlamak için HBÖ söylemini
Müsteşarından oluşmaktadır. kullanmaktadır.
61
HBÖ Memorandumu yayımlanmıştır. Bu memiştir. Belgede mevcut durum başlığı al-
memorandum ile 21. yüzyıldaki HBÖ’nün tında yer alan açıklamalar bile gerçek durumu
genel çerçevesi şu altı madde üzerinden be- yansıtmaktan uzaktır (s.5-9). Belgede, HBÖ
lirlenmiştir: “1. Herkes için yeni temel beceriler; 2. etkinliklerine katılım oranının TÜİK tarafın-
İnsan kaynaklarına daha fazla yatırım; 3. Eğitim- dan uygulanan Hane Halkı İşgücü Anketi ile
de yeniliklerin ve yeni yöntemlerin geliştirilmesi; 4. belirlendiği açıklanmaktadır. Belgeye göre
Her türlü eğitime değer verilmesi/belgelendirilmesi; HBÖ’ye katılma oranı Türkiye’de 2006-2012
5. Rehberlik ve danışmanlık hizmetlerinin yeniden yılları arasında yüzde 1,8’den 3,2’ye çıkmıştır
gözden geçirilmesi; 6. Eğitimin mümkün olduğunca (s.5). Ancak TUİK’in işsizlik ve enflasyon ora-
öğrenenlere yakınlaştırılması” (s.3). AB belgelerin- nı açıklamalarına ne kadar güvenilirse bu katı-
de, kişisel gelişime ve etkin katılımcı yurttaşlık lım oranıyla ilgili verilere de o denli güvenmek
eğitimine önem verileceği vurgulanmış olsa da; gerektiği unutulmamalıdır. Belgede, kimlerin
HBÖ anlayışı, işletmelerin daha verimli çalış- hangi etkinliklere katıldığı, kimlerin katılmadı
masına aracılık eden bir anlayışa dönüşmüştür. ve neden katılmadıkları gibi soruların yanıtları
Benzer anlayış, özetle AB ekonomisini dünya- da yoktur.
nın en güçlü ekonomisi haline getirmek için
Avrupa Yükseköğretim Alanı oluşturma hede- Belgede, iş yerlerinin büyüklüğüne göre sağ-
findeki Bologna Sürecine de hakim olmuştur. lanan mesleki eğitim oranları da verilmektedir
Aguilar (2009) de, HBÖ vurgusu yapılsa da (s.6). Ancak bu konularda sürekli ve periyodik
Bologna Sürecinin, eğitimi geliştirmek için de- olarak toplanıp yayımlanan veriler olmadı-
ğil işletmelerin kazancını artırmaya çalıştığını ğından bu verilerin geçerliliği de kuşkuludur.
vurgulamaktadır. Ayrıca iş yerinde mesleki eğitime katılanların
oranı hakkında bilgi de verilmemiştir. Belgeye
Türkiye’de HBÖ sözcüğü, AB ile bütünleşme göre 250 kişiden fazla kişi çalıştıran işletmele-
ilişkilerinin yoğunlaştığı yıllarda hazırlanan rin yüzde 57,7’sinin mesleki eğitim sağladığı
sekizinci beş yıllık kalkınma planında (DPT, belirtilmektedir (s.6). Ancak işletme mevcudu-
2000) ilk kez yer almıştır. Adalet ve Kalkınma nun ne kadarının bu eğitimden geçtiği bilin-
Partisi (AKP) iktidarında MEB’de yürütülen memektedir. Belgede, MEB ve Diyanet İşleri
yabancı destekli projelerden biri olan ve AB’li Başkanlığı dışında kalan bakanlık ve kurumla-
uzmanların önderliğinde yürütülen Mesleki rın düzenlediği yaygın eğitim etkinliklerinin
Eğitim ve Öğretim Sisteminin Güçlendirilme- son yıllarda çoğaldığı belirtilmektedir (s.8).
si Projesi (MEGEP) ile bu sözcüğün kullanımı Ancak bu veriler de güvenilir veriler değildir.
MEB yayınlarında da artmaya başlamıştır. Do- Bu etkinliklerin neler olduğu, kimin ne tür et-
layısıyla MEB’in HBÖ konusuna yaklaşımı, kinlik düzenlediği, kimlerin ne kadar süreyle
AB ile ilişkili olarak başlamış olup o doğrultu- katıldığı gibi bilgilere de yer verilmemektedir.
da devam etmektedir. Belgede, 2009 belgesindeki hedefler doğrultu-
sunda yapılan “etkinliklerin izlenmesi ve değerlen-
Belgenin Genel Niteliği dirilmesi sırasında karşılaşılan başlıca zorluklardan
birinin, HBÖ’ye ilişkin verilerin elde edilememesi”
2014 strateji belgesinin önsözünde Bakan, (s.7) olduğunun belirtilmesi belgede yer alan
“Strateji Belgesi’nin ortaya çıkmasında emeği geçen verilere güvenilmemesinin gerekçesi gibidir.
herkese” teşekkür etmiş ve yararlanılan kay- Belgede, veri toplamadaki zorluğun temel ne-
naklar belirtilmiş olsa da, bu belgeyi hangi deninin bakanlığın kendisi olduğu da yadsın-
birimin hazırladığı belli değildir. Bu belgede, maktadır.
Türkiye’nin eğitim sisteminin içinde bulun-
duğu durumu yansıtacak irdelemelere yer ve-
Eleşti̇ rel Pedagoji

Bu belgede, nitelikli insan ve güçlü toplum


rilmediği gibi, ilk belgedeki 16 hedefe ulaşma felsefesiyle hazırlandığı belirtilen 10. Kalkın-
durumu hakkında da açık ve net bilgiler veril- ma Planı öne çıkarılmaktadır. Belgeye göre 10.
62
Plan HBÖ’nin, “Türkiye’nin kalkınması için en recinde, dini ve mesleki öğretime öncelik verip
önemli unsurlardan birisi olduğunu vurgulamakta ve yaygınlaştırarak ve öğrencinin bilişsel ve du-
‘eğitim sistemi ile işgücü piyasası arasındaki uyum; yuşsal gelişimini engelleyerek ne nitelikli insan
hayat boyu öğrenme perspektifinden hareketle iş ya- yetiştirilir ne de güçlü toplum yaratılır.
şamının gerektirdiği beceri ve yetkinliklerin kazandı-
rılması, girişimcilik kültürünün benimsenmesi, mes- Belgede, “Türkiye’de temel eğitim ve ortaöğretim
leki ve teknik eğitimde okul-işletme ilişkisinin orta ve düzeyinde (Açık Öğretim Ortaokulu, Açık Öğre-
uzun vadeli sektör projeksiyonlarını dikkate alacak tim Lisesi, Mesleki Açık Öğretim Lisesi ve Mesleki
biçimde güçlendirilmesi yoluyla’” (s.3) artırılacağını ve Teknik Açık Öğretim Okulu) MEB tarafından,
belirtmektedir. HBÖ’nin yalnız piyasayla iliş- yükseköğrenim düzeyinde (Açık Öğretim Fakültesi)
kilendirilmesi hem belgenin hem de 10’uncu ise YÖK tarafından Açık Öğretim imkânları sunul-
planın zayıf noktalarından biridir. 10. planda maktadır. Açık Öğretim Sistemi; örgün eğitim fırsatı
olduğu gibi belgede de, yurttaşların örneğin bulamayan veya örgün eğitimden ayrılan bireyle-
bilimsel anlayış ile demokratik tutum ve dav- re yeniden örgün eğitim programlarını tamamlama
ranış kazanarak kişisel gelişim göstermelerine fırsatı sağlamaktadır” (s.11) denmektedir. Oysa
yönelik öncelikler yoktur. Belgede, 15 yaşın 4+4+4 yasasıyla bu açık öğretim okulları zo-
üzerinden olup da okuryazar olmayanların sa- runlu öğretimin parçası sayılmıştır ve bu okul-
yısının 2.784.257 ve okuryazar olup da bir okul lara devam edenlerin büyük çoğunluğu okul
bitirmemiş kişilerin sayısının da 3.784.667 ol- çağındaki kişilerdir. 10’uncu plan gibi, bakan-
duğu belirtilmektedir (s.11). Bir başka gerçek, lık da, bu belge de, toplumu kandırmaktadır.
Türkiye toplumunun yüzde 68’inin nikâhsız
yaşayan çiftlerle, yüzde 64’ünün Tanrıya inan- Belgede, “çalışan çocuklar da, örgün eğitimin dışın-
mayanlarla ve yüzde 48’inin de Hıristiyan olan- da kalan bir diğer öğrenen grubudur. TÜİK verilerine
larla komşuluk yapmak istememesidir (Esmer, göre 2013’te, 6-14 yaş grubunda yer alan 292.000
2011). Plajda mayo giymek günahtır diyenle- çocuk ve 15-17 yaş grubunda yer alan 601.000 kişi
rin yüzde 61’i ve bilim ile din çelişirse, her çalışmaktadır. Çalışan çocukların yaklaşık üçte ikisi-
zaman din doğrudur diyenlerin de yüzde 77’yi nin erkek, üçte birinin kız olduğu, yalnızca yarısının
bulmasıdır. Böylesi bir toplumda, yetişkinlerin okula devam ettiği bilinmektedir” (s.10) denmek-
istihdamı üzerinde yoğunlaşıp yurttaşın sosyal tedir. Bu durumun özellikle 4+4+4 yasası ve
gelişimini göz ardı eden bu belge, Türkiye ger- bakanlığın tutumu nedeniyle bu boyutlara çık-
çeğiyle bağdaşan bir belge olamamaktadır. tığı ise göz ardı edilmektedir. Belgede devamla,
“çalışan çocuklara ulaşmak için özel yöntem-
Ayrıca belgede, 10’uncu planın “nitelikli insan ve ler gerekmekte, çalışmanın özelliğine ve on-
güçlü toplum felsefesiyle hazırlandığını” (s.3) belir- ları çalışmaya iten koşullara bağlı olarak farklı
tilmesi de, gerçekle bağdaşmayan bir durum- yaklaşımlara ihtiyaç duyulmaktadır. Ayrıca ka-
dur. 4+4+4 yasası, yasa sonrasındaki yönet- dınların, eğitim düzeylerini ve yeterliliklerini
melik değişiklikleri, genel liselerin kapatılması, artırarak ekonomik ve sosyal hayata hazırlayan
önemli ölçülerde dini bilgisi olmayanın nite- hayat boyu öğrenme faaliyetlerine katılımları-
likli liselere gidememesi, okulların imam ha- nın artırılması öncelikli hedeflerdendir” (s.10)
tiplere dönüştürülmesi, Anadolu liseleri içinde denmektedir. Bu belge, bakanlığın 4+4+4 ya-
genel eğitim veren okullara 486 bin konten- sasıyla, yönetmelik değişiklikleriyle ve de genel
jan ayrılırken, imam hatip ve diğer meslekleri liseleri kapayarak Anadolu liseleri sınavını ka-
içeren okullara 845 bin kontenjan ayrılması, zanamayan yoksulların açık öğretime gitmele-
Anadolu liselerini kazanamayanların sınavsız rine yol açıp ya da lise öğrencilerine evlenme
girilen imam hatiplere ya da açık liseye mah- izni vererek onları açıköğretime gönderip bir
Eleşti̇ rel Pedagoji

kum bırakılması, eğitim sisteminin hedefinin işte çalışmalarını kolaylaştırdığı yadsınmakta-


“nitelikli insan ve güçlü toplum” şeklinde ol- dır.
madığının açık kanıtıdır. Zorunlu öğretim sü-
63
Belgede AB’nin, HBÖ için şu 8 anahtar yeter- Kaynaklar
lilikler çerçevesini benimsediği açıklanmıştır: Aguilar, L. B. (2009). The Bologna plan: Education as a bu-
“1. Ana dilde iletişim; 2. Yabancı dillerde iletişim; siness service. http://www.greenleft.org.au/node/41657, erişim
16 Mayıs 2009.
3. Matematiksel yetkinlik ve fen ve teknolojide temel Cropley, A. (1990). Lifelong education: A psycho-
logical analysis. New York: Pergamon Press.
yetkinlikler; 4. Dijital yetkinlik; 5. Öğrenmeyi öğ- Dave, R. H. (1975). Reflection on lifelong education
renme; 6. Sosyal ve beşeri yetkinlikler; 7. Girişim and the school. Hamburg: UNESCO yayını.
Esmer, Y. (2011). 2011 Türkiye Değerler Araştırması
ve girişimcilik anlayışı; 8. Kültürel bilinç ve ifade” Sonuçları. http://www.bahcesehir.edu.tr/habergoster/index/
(s.16). Sonra da bu anahtar becerilerin Türki- hid/664, erişim 20 Ekim 2011.
Gustavsson, B. (2002). What do we mean by lifelong lear-
ye için de önemli olduğu vurgulanmıştır. An- ning and knowledge? International Lifelong Education, 21,
cak belgede, eğitim sisteminin, örgün eğitimde 1, 13-23.
DPT (2000). Sekizinci beş yıllık kalkınma planı: 2001-
bile, girişim ve girişimcilik yanında yoğun din 2005. Ankara: DPT yayını.
kültürü kazandırılması dışında bu anahtar ye- MEB (2014). Türkiye hayat boyu öğrenme strateji belge-
si. www.alomaliye.com/2014/turkiye-hayat-boyu-ogrenme-
terlikleri kazandıracak bir sistem olmadığı da stratejisi.htm, erişim 10 Ağustos 2014.
yadsınmaktadır. ---- (2009). Hayat boyu öğrenme strateji belgesi. www.
megep.meb.gov.tr/.../hayatboyu/hayat%20boyu%20ogren-
me%20taslak%20strateji%20belgesi%20TR, erişim 11 Mart
Sonuç 2011.
Okçabol, R. (2012). Yaşamboyu öğrenme ve ‘Yaşamboyu
Öğrenme Strateji Belgesi’, Eleştirel pedagoji, 19, Ocak-Şubat
Belgede, “günümüz toplumunda aktif vatandaş- 2012, 25-33.
lık, istihdam edilebilirlik ve kişisel gelişim için be-
lirli temel beceriler gerekmektedir. AB, HBÖ için
Anahtar Yeterlilikler Çerçevesini benimsemiş
olup küreselleşen bir dünyada Türkiye’de de
ekonominin diğer ülkelerle rekabet edebilmesi
için, bireylere anahtar becerilerin kazandırıl-
ması kişisel gelişim, sosyal katılım ve istihdam
açısından son derece önemli hale gelmiştir”
(s.16) denmektedir. Bu ifade belgenin, ilk bel-
ge gibi genelde AB kaynaklarının ve söylemle-
rinin etkisinde kaldığının göstergesidir. Çünkü
aktif yurttaşlık, genelde çağdaş Batı dünyasının
ve AB’nin gündeminde olan, özünde bilimsel-
lik, laiklik, demokratiklik ve demokratik katılı-
mı içeren ve bu belgede yer verilmeyen bir an-
layıştır. Aktif yurttaşlık son yıllarda Bakanlığın
yetiştirmek istediği “molla” öğrenci tipiyle de
taban tabana zıt bir kavramdır.

Bu strateji belgesi, Türkiye’nin içinde bu-


lunduğu durumu göz ardı eden ve bir önceki
strateji belgesinde yer alan 16 hedefle ilgili ir-
delemelere yer vermeden hazırlanmış olan bir
belgedir. Bu belge, HBÖ stratejilerinin ger-
çekleşmesinin ön koşullarından birinin benzer
stratejilerin örgün eğitimde de gerçekleşmiş
olması gerektiğini de göz ardı eden bir bel-
gedir. Dolayısıyla bu belge, gerçekçi olmayan
Eleşti̇ rel Pedagoji

söylem, varsayım ve hedefler üzerine hazırlan-


mış bir belge niteliğindedir.
64
Özel Okul Sayıları ve Kamu Yatırımlarına İlişkin Göstergelerin
Düşündürdükleri

Arslan Bayram*
Giriş
Eğitim insanın temel haklarından biridir. Eğitimin bir hak olması ve kamu tarafından yurttaşlara
sunulması devlete sorumluluk yüklemektedir. Demokratik bir devletten ırk, dil, din, cinsiyet,
ekonomik ve toplumsal konum farkı gözetmeksizin eğitim hizmetini tüm yurttaşlarına nitelikli,
parasız ve eşit bir biçimde sunması beklenir. Ancak dünyada ve Türkiye’de yaşanan neo-liberal
dönüşümle birlikte yurttaşlara nitelikli, eşit ve parasız sunulması gereken eğitim hakkından vaz-
geçilmeye başlanmıştır.
Eğitimde liberalleşme politikaları tüm dünyada 1980›li yıllardan itibaren IMF ve Dünya
Bankası›nın denetiminde uygulanan yapısal uyum programları ile gündeme gelmiştir. 1980›le-
rin başından itibaren öncelikle her düzeydeki eğitimin amacını ve içeriğini piyasanın talepleri
doğrultusunda yeniden belirlemeye yönelik “reformlar” İkinci olarak eğitimin ve yetiştirmenin
finansmanına yönelik reformlar, üçüncü olarak ise eğitimin toplumsal hareketlilikteki rolünü
ve eşitlikçi politik işlevini yeniden düzenlemeye yönelik reformlar gündeme gelmiştir.. Bunlar
yapısal uyum programları olarak bir paket program şeklinde uygulanmıştır (Carnoy, 1995). (Akt;
Sayılan, 2010).
Eğitimde özelleştirme devletin eğitim alanında daha az müdahale ve kontrol uygulamasını kapsa-
maktadır. Özel sektörün eğitim alanına daha fazla girmesini öngörür. Özelleştirmenin getirdiği
bu rol değişimi devletin sorumluluklarını azaltıp özel sektör ve yerel otoritelerin yönetim, müf-
redat ve finans konularında karar vermede daha etkin bir yapıya bürünmelerini sağlar (Kishan,
2008,114).
Birçok ülkede olduğu gibi Türkiye’de de kamusal eğitim temel insan hakkı olmaktan çıkarılarak
ticarileştirilmiş ve alınıp satılan bir metaya dönüştürülmüştür. Eğitim küresel sermayenin çıkar-
ları doğrultusunda yeniden uyarlanarak Dünya Bankası (WB), Uluslararası Para Fonu (IMF),
Dünya Ticaret Örgütü (WTO), Hizmet Ticareti Genel Anlaşması (GATS) gibi uluslararası ak-
törlerin çıkarlarına uygun olarak neoliberal politikalar doğrultusunda yeniden yapılandırılmıştır.
Eğitimde özelleştirme Türkiye’de 24 Ocak 1980 kararlarıyla birlikte, IMF ile yapılan Stand-
by anlaşmaları, Dünya Bankası’nın uyarlama kredileri, yapısal uyum programları ve projeleri,
OECD’nin düzenleyici devlet raporları, AB’nin katılım ortaklığı belgesi ve ilerleme raporları
eğitimin özelleştirilmesi araçlarından bazılarıdır.
Eğitimde özelleştirme kavramı beraberinde eğitimin ticarileşmesi, ticaretle iç içe geçmesini de
getirmiştir. Hirtt (2007) Molnar’ın eğitimde özelleştirme kapsamında ticarileşmeyi üç ayrı kate-
goriye ayırdığını belirtmektedir. Birinci kategoride okullara mal ve hizmet satmak vardır. İkinci
kategoride ise okulun içinde mal ve hizmetleri satmak vardır. Burada mal ve hizmet sağlayıcılar
okulun içine girmişlerdir ve doğrudan tüketicilerle (öğrencilerle) etkileşime geçerler. Üçüncü
ve son kategori ise okulların satılmasıdır. Özelleştirme bu son aşamayla tamamlanır ve eğitim
kurumu bir işletme halini alır. Aslında okulların masa, sıra, ısıtma ihtiyacının karşılanması için
bir piyasa kendiliğinden oluşur (Yirci ve Kocabaş,2013).
Bu araştırmanın amacı eğitimin on beş yıllık özelleştirme sürecini, özelleştirme politikaları, stra-
tejilerini, yasalar, belgeler, verilerle ele alınıp incelenmiştir. Bu amaç doğrultusunda 24 Ocak
Eleşti̇ rel Pedagoji

1980 kararlarından günümüze kadar eğitime yapılan yatırımların nasıl bir süreç izlediği, özel
okul ve özel okula kayıtlı öğrenci sayılarının nasıl geliştiği sorularına yanıt aranmıştır.

*
Dr. Öğretmen
65
Bulgular ve Yorumlar
Çizelge-1: Özel okul sayıları.
Eğitim-Öğretim Yılı İlköğretim (İlkokul- Lise Mesleki Teknik Eğitim Toplam Okul
Ortaokul) (Meslek Lisesi) Sayısı
1999/2000 683 441 22 1.146
2000/2001 716 459 25 1.200
2001/2002 628 460 22 1.110
2002/2003 608 337 11 956
2003/2004 613 467 14 1.094
2004/2005 674 582 19 1.275
2005/2006 728 628 22 1.378
2006/2007 757 696 21 1.474
2007/2008 866 711 21 1.598
2008/2009 907 783 27 1.717
2009/2010 879 709 22 1.610
2010/2011 898 774 24 1.696
2011/2012 931 840 45 1.816
2012/2013 992 904 907 126 2.929
2013/2014 1071 972 1007 426 3.476
Kaynak: 1999-2013 MEB İstatistik Yıllıkları

Çizelge-2: Özel okullarda öğrenim gören öğrenci sayıları.
Eğitim-Öğretim Yılı İlköğretim (İlkokul- Lise Öğrenci Mesleki Teknik Eğitim Toplam Öğrenci
Ortaokul) Öğrenci Sayısı Sayısı Sayısı
(Meslek Lisesi) Öğrenci Sayısı
1999/2000 174.773 55.330 2.125 232.228
2000/2001 185.864 55.881 1.473 243.218
2001/2002 171.454 73.189 1.095 245.738
2002/2003 156.007 51.930 945 208.882
2003/2004 160.888 69.299 1.164 231.351
2004/2005 171.915 70.163 1.090 243.168
2005/2006 189.090 75.693 977 265.760
2006/2007 213.071 85.547 911 299.529
2007/2008 226.187 92.827 1.015 320.029
2008/2009 239.988 110.896 1.379 352.263
2009/2010 251.967 116.619 1.603 370.189
2010/2011 267.294 128.446 1.951 397.691
2011/2012 286.972 133.816 4.348 425.136
2012/2013 167.381 164.294 138.811 17.854 488.340
2013/2014 184.325 182.019 142.510 54.153 563.007

Kaynak: 1999-2013 MEB İstatistik Yıllıkları.


Çizelge 1 incelendiğinde özel ilköğretim okulu, lise ve meslek liseleri sayısında artış olduğu göz-
lenmektedir. 1999 yılında 683 olan ilköğretim okulu sayısı on beş yıl içinde hızla artış göstermiş
(2012 yılında ilkokul ve ortaokul olarak ikiye ayrılmıştır) 2043’e ulaşmıştır. Özel lise sayısı 1999
yılında 441 iken 2014 yılında bu sayı 1007’ye ulaşmıştır. Çizelge incelendiğinde özellikle mesleki
Eleşti̇ rel Pedagoji

eğitimde çok büyük bir artış olduğu görülmektedir. 1999 yılında 22 olan özel meslek lisesi sayısı
2014 yılında 426’ya ulaşmıştır. Eğitimde özelleştirme çalışmalarının en önemli temel taşlarından
biri olan 6287 sayılı yasa ile (4+4+4 yasası) 2012 yılında kesintili eğitim modeli yaşama geçiril-
66
miş, neoliberal politikaların vazgeçilmezi olan muhafazakarlık eğitim sisteminin içine yerleşti-
rilerek tüm okul türlerinin dini eğitim veren okullara dönüştürülmesi sağlanmıştır. Bu yasayla
birlikte özel okul sayılarında iki kat artış meydana gelmiştir. Elbette dershanelerin kapatılarak
özel okullara dönüştürülmesiyle ilgili yasa da yaşama geçince bu sayının birkaç kat daha artacağı
söylenebilir. Özel okulların toplam sayısı 1999 yılında 1.146 iken bu sayı 2014 yılında 3.476’ya
yükselmiştir. 2011 yılında toplam özel okul sayısı 1.816 iken, kesintili eğitim yasasının çıkmasıyla
bu sayı bir sonraki yıl 2.929’a, 2013-2014 öğretim yılında ise 3.476’ya ulaşarak eğitimin ne kadar
hızlı bir şekilde özelleştirildiğini ortaya koymaktadır.
Çizelge 2 incelendiğinde 174. 773 olan özel ilköğretim öğrenci sayısı 2014 yılında 366.344’e,
özel lisede öğrenim gören öğrenci sayısı da 55.330’dan 142.510’a yükselmiştir. Özel meslek li-
selerinde öğrenim gören öğrenci sayısı ise 2.125’ten 54.153’e çıkmıştır. Toplam öğrenci sayıları
incelendiğinde 1999 yılında 232.228 iken 2014 yılında bu sayı 563.007’ye yükselmiştir. Eğitimde
4+4+4 kesintili zorunlu eğitim yasasının yürürlüğe girmesinden bir önceki yıl 425.136 olan özel
okul toplam öğrenci sayısı, bu yasanın yürürlüğe girmesiyle birlikte 563.007’ye yükselmiştir. bu
durumun nedeninin özelleştirmeye son noktayı koyan 6287 sayılı (4+4+4) yasası olduğu söy-
lenebilir.
Çizelge 3. Milli Eğitim Bakanlığı Yatırım Bütçelerinin 1999-2012 Yılları Arası (2012=100)
Gayri Safi Yurtiçi Hasıla (GSYH) ve Konsolide Bütçeye Oranları
Yıl Gayri Safi Yurtiçi Hasıla Konsolide Bütçe (TL) Milli Eğitim Bakan- Milli Eğitim Bakan-
(TL) lığı Yatırım Bütçesi lığı Yatırım Bütçe-
2012=100 (TL) sinin
2012=100
2012=100

Bütçeye Ora-
GSYH ’ya

Konsolide
Oranı (%)

nı (%)
1999 712.839.846.724 263.971.249.535 3.344.661.369 0,47 1,27
2000 746.340.007.510 296.730.469.190 2.693.141.553 0,36 0,91
2001 677.737.428.077 314.616.225.334 2.157.513.069 0,32 0,69
2002 729.281.208.675 316.809.248.126 2.272.024.376 0,31 0,72
2003 761.536.116.791 311.451.048.205 2.279.886.361 0,30 0,73
2004 817.007.215.887 297.719.841.128 1.791.173.529 0,22 0,60
2005 874.122.487.723 290.772.181.043 2.047.852.149 0,23 0,70
Gayri Safi Yurtiçi Hasıla Merkezi Yönetim Bütçesi Milli Eğitim Bakan- Milli Eğitim Bakan-
lığı Yatırım Bütçesi lığı Yatırım Bütçe-
sinin
Konsolide

Oranı (%)

GSYH ’ya Oranı


Bütçeye

(%)

2006 959.411.010.137 291.254.994.400 1.793.912.039 0,19 0,62


2007 1.291.220.327.573 313.913.841.211 1.529.594.944 0,12 0,49
2008 1.306.249.973.951 305.838.672.664 1.602.193.145 0,12 0,52
2009 1.293.079.528.360 355.955.593.672 2.102.277.728 0,16 0,59
2010 1.364.922.650.048 354.887.748.433 1.926.902.569 0,14 0,54
2011 1.385.642.300.899 337.986.245.951 2.080.638.622 0,15 0,62
Eleşti̇ rel Pedagoji

2012 1.426.001.000.000 350.898.317.817 2.599.999.996 0,18 0,74


Kaynak: *Bütçe Gelir ve Gider Gerçekleşmeleri (1924-1995),BÜMKO Sayı:1995/5 Ankara.
**Kamu Hesapları Yıllığı. Muhasebat Genel Müdürlüğü, Ankara, 2005.
***Milli Eğitim İstatistikleri 1999-2012. Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, Ankara, 2012.
67
Millî Eğitim Bakanlığı yatırım bütçesinin, konsolide bütçeye ve Gayri Safi Yurtiçi Hasılaya oranı,
eğitime yapılan harcamaların büyüklüğünün göstergelerinden biri sayılabilir. Bu nedenle Millî
Eğitim Bakanlığı yatırım bütçesinin incelenen dönemde nasıl bir gelişme gösterdiği Çizelge 3’te
verilmiştir. Buna göre, 2012 sabit fiyatlarıyla 1999 yılında 3.344.661.369 TL olan Millî Eğitim
Bakanlığı yatırım bütçesi, 2000-2009 yılları arasında sistematik olarak düşmüş, 2010, 2011 ve
2012 yıllarında bir miktar artmıştır. Millî Eğitim Bakanlığı yatırım bütçesinin konsolide bütçe
içindeki oranı ise 1999 yılında % 1.27 iken, 2000 yılında % 0.91 olmuştur.2005 yılında bu oran %
0.70 iken, 2007’de % 0.48’e düşmüş, daha sonraki yıllarda ise 2012 yılında % 0.74’e yükselmiştir.
1999-2012 döneminde devletçe gerçekleştirilen Gayri Safî Yurtiçi Hasıla birikimi içinde eğitim
yatırım oranı da en az % 0.12 (2007, 2008), en fazla % 0.47 (1999) düzeyinde gerçekleşmiştir.
1999 yılında daha fazla olan bu oranın izleyen yıllarda düşerek 2012 yılında (% 0.18) düzeyine
indiği gözlenmektedir.
1999 yılından itibaren eğitim yatırımlarının Gayri Safi Yurtiçi Hasıla ve konsolide bütçe içindeki
oranının Cumhuriyet tarihinin en düşük oranında gerçekleştiği görülmektedir. 24 Ocak 1980
kararlarıyla neoliberal politikaların yaşama geçirilmesiyle, devletin eğitimi şirketlere ve özel okul-
lara devretmekte kararlı olduğu görülmektedir (Bayram, 2014).
Tartışma
Neoliberal ekonomi politikaları ile birlikte eğitim politikalarının yaşama geçirilmesiyle kamusal
eğitim yatırımlarının azaldığı, bunun tam aksine kamu desteği ile özel okulların artırıldığı görül-
mektedir. Özelleştirme çalışmaları özellikle 24 Ocak 1980 ekonomi kararlarıyla hız kazanmıştır.
Uluslararası kuruluşların belirlemiş olduğu ekonomi ve eğitim politikalarıyla Türkiye’de hızla
kamusal olan eğitim ve sağlık kamusallığını yitirmiş, eğitimin temel bir insan hakkı olduğu göz
ardı edilmiştir. Parası olana nitelikli eğitim sunulmaya başlanmıştır. Eğitimde gerçekleşen de-
ğişim eğilimleri, dünya çapında gerçekleşen dönüşüm sürecinden bağımsız değerlendirilemez.
Dünya düzeyinde eş zamanlı olarak gerçekleşen bu eğilimlerin yapısal bir sürecin yani kapita-
lizme özgü dinamiklerin günümüzde ulaştığı düzeyin sonuçları olduğunu belirtmek gerekir.
Türkiye’de 1980 sonrası uygulanan eğitim politikalarının eğitim yatırımlarında yarattığı dönü-
şümde en önemli rolü uluslararası kuruluşlar oynamışlardır. Eğitim yatırımlarındaki azalmanın
nedeni, yıllardır ısrarla sürdürülen serbest piyasacı, diğer kamu hizmetleri gibi eğitimi ticarileştir-
meyi ve özelleştirmeyi hedefleyen bilinçli politikaların bir birikimi olarak karşımıza çıkmaktadır.
Kapitalist sistemin ortaya çıkması ve bir üst biçimi olan emperyalizme dönüşmesi ile devam
eden tarihsel süreçte, yaşanan ekonomik döngülerde kriz olgusu varlığını hep korumuştur. Bu
krizlerden çıkış yolu olarak egemen sınıflar kimi zaman devletçi politikalar uygulayarak sermaye
hareketlerine belli sınırlamalar getirmiş, kimi zaman da “liberalizm” adını verdikleri politikalarla
bu hareketleri serbest bırakmıştır. Bu politikalar hangi isimle adlandırılırsa adlandırılsın nihaye-
tinde amaçlanan, emperyalizmin uzun dönemde ayakta kalması olmuştur. Emperyalizmin 1970
petrol krizi ile tetiklenen ve 1980’lerde iyice tırmanan krizinden çıkış yolu olarak ortaya koyduğu
çözüm, “liberal” adı verilen politikaların önüne “neo” yani “yeni” eki konularak uygulanması ol-
muştur. Sistemin niteliğinde değişen, yeni bir şey olmamakla beraber, geri bıraktırılmış ülkelerin
emperyalizme entegrasyonu ve sömürüsü derinleşmiş, IMF ve Dünya Bankası kıskacında halklar
daha fazla ezilmeye başlanmıştır. Özelleştirme, “neoliberalizm” olarak adlandırılan emperyalist
politikaların uygulanma biçimlerinden biridir (www.ivmedergisi.com).
Eğitim hizmetlerinin piyasalaşması/ticarileşmesine dönük politikalar tüm dünyada 1980’li yıl-
lardan itibaren IMF ve Dünya Bankası’nın denetiminde uygulanan “yapısal uyum programları”
ve “yeniden yapılandırma” ile gündeme gelmiş ve çoğu “reform”, “modernizasyon” adı altında
sürdürülmektedir. Türkiye eğitim sistemindeki neoliberal yapılanmanın arka planı ise 24 Ocak
Eleşti̇ rel Pedagoji

1980 sonrası uygulama konulan yapısal uyum ve istikrar programlarına kadar uzanmaktadır (Ak-
soy, 2011).
68
Eğitimde “yeniden yapılanma” uygulamalarının amacı: eğitim işletmeciliğini karlı bir yatırıma
dönüştürmektir. Böylece eğitim sürecinde hangi türden bilgilerin verileceğinden, öğretmenin
sınıfta nasıl davranacağına kadar tüm aşamalar yeniden düzenlenmiş ve temel insan hakkı olan
eğitim hakkını piyasadaki isteme göre bir fiyat karşılığında ve parası olanın yararlanabileceği bir
metaya dönüştürmüştür.
Eğitimde özelleştirme devletin eğitim alanında daha az müdahale ve kontrol uygulamasını kapsa-
maktadır. Özel sektörün eğitim alanına daha fazla girmesini öngörür. Özelleştirmenin getirdiği
bu rol değişimi devletin sorumluluklarını azaltıp özel sektör ve yerel otoritelerin yönetim, müf-
redat ve finans konularında karar vermede daha etkin bir yapıya bürünmelerini sağlar (Kishan,
2008,114).
Uygulanan neoliberal eğitim politikalarıyla birlikte eğitim bir hak olmaktan çıkmakta, alınıp sa-
tılabilen bir meta haline dönüşmektedir. Hem gelir dağılımında meydana gelen bozulmalar hem
de kamu harcamalarının bu politikalarla birlikte azaltılması eğitim hakkına zarar vermektedir.
Eğitimin yalnızca parası olanların yararlanabileceği bir ayrıcalığa dönüşmesine yol açmaktadır.
Bununla birlikte, eğitimdeki bu ayrıcalıklar toplumda varolan eşitsizliklerin artarak yeniden üre-
tilmesine yol açmaktadır.
MEB 2015 Bütçesi özelleştirmenin ve ticarileştirmenin de hızlandığının bir göstergesi.
MEB’in Bütçe Tasarısı’na göre, Türkiye’de, MEB bünyesindeki Özel Öğretim Kurumları Genel
Müdürlüğü’ne bağlı toplam 5,932 özel okul, 3,347 dershane, 1,883 özel eğitim ve rehabilitasyon
merkezi, 853 özel etüt eğitim merkezi, 2,713 özel muhtelif kurs, 13 özel hizmet içi eğitim mer-
kezi, 3,438 özel motorlu taşıt sürücüleri kursu ve 4,592 özel yurt ve bu yurtlarda kalan 207,202
öğrenci var. 2013-2014 öğretim yılında okul öncesi eğitimde yer alan 2, 226 kurumda 86.639
öğrenci, 7.541 öğretmen; ilkokulda yer alan 1.071 kurumda 184.325 öğrenci ve 21.273 öğretmen;
ortaokulda yer alan 972 kurumda 182.019 öğrenci ve 21.459 öğretmen ile ortaöğretimde yer alan
1.433 kurumda 196.663 öğrenci ve 29.040 öğretmen bulunuyor. Yani bu yıl 6,000’e yakın özel
öğretim kurumunda toplam 650,000 öğrenci öğrenim gördü ve toplam 79,000’in üzerinde öğret-
men istihdam edildi (Durmuş,2014).
Eğitim, hiçbir ayrım gözetmeksizin tüm insanların gelişmelerini sağlayan en temel haktır, bu
nedenle, herkesin nitelikli, kamusal eğitim hakkından yararlanabilmesi ancak kamusal hizmet
anlayışı çerçevesinde gerçekleşebilir. Eğitimin kamusal yönü yeniden ön plana çıkarılarak, tüm
kademelerde nitelikli bir eğitim hizmeti sunulmalıdır.

Kaynakça
Aksoy, N. (2011). Türkiye Kamu Eğitiminde Gizli Ticarileşme: Kurumsal Sosyal Sorumluluğun İşleyiş Biçimleri ve Eğitimi
Ticarileştirme İşlevi. Eğitim Bilim Toplum Dergisi. Cilt:9 Sayı:25. Ankara.
Bayram, A. (2014). Analysıs of Public Educatıon Investment Expenditures In Turkey. Ankara Üniversitesi, Eğitim Bilimleri
Enstitüsü, Yayımlanmamış Doktora Tezi. Ankara.
Durmuş, M.(2014). 2015 Bütçe Tasarısı’na Ait Kısa Notlar: Milli Eğitim Bakanlığı Bütçesi. http://siyasihaber.org/yazilar/2015-
butce-tasarisina-ait-kisa-notlar-milli-egitim-bakanligi-butcesi-mustafa-durmus
Hirtt, N. (2007). What’s Common Between ‘Business İn Schools’ And ‘Education Business’? European Educational Research Jo-
urnal, 68(1), 115-120.
Kishan, R. (2008). Privatization Of Education, New Delhi: Aph Publishing Corporation.
Milli Eğitim Bakanlığı. (2010). Cumhuriyet Döneminde Türk Milli Eğitim Sistemindeki Gelişmeler. Ankara.
Milli Eğitim Bakanlığı. (2005).Milli Eğitim İstatistikleri (2004-2005). MEB Strateji Geliştirme Başkanlığı. Ankara.
Milli Eğitim Bakanlığı. (2006).Milli Eğitim İstatistikleri (2005-2006). MEB Strateji Geliştirme Başkanlığı. Ankara.
Milli Eğitim Bakanlığı. (2007).Milli Eğitim İstatistikleri (2006-2007). MEB Strateji Geliştirme Başkanlığı. Ankara.
Milli Eğitim Bakanlığı. (2008).Milli Eğitim İstatistikleri (2007-2008). MEB Strateji Geliştirme Başkanlığı. Ankara.
Milli Eğitim Bakanlığı. (2009).Milli Eğitim İstatistikleri (2008-2009). MEB Strateji Geliştirme Başkanlığı. Ankara.
Milli Eğitim Bakanlığı. (2010).Milli Eğitim İstatistikleri (2009-2010). MEB Strateji Geliştirme Başkanlığı. Ankara.
Milli Eğitim Bakanlığı. (2011).Milli Eğitim İstatistikleri (2010-2011). MEB Strateji Geliştirme Başkanlığı. Ankara.
Eleşti̇ rel Pedagoji

Milli Eğitim Bakanlığı. (2012).Milli Eğitim İstatistikleri (2011-2012). MEB Strateji Geliştirme Başkanlığı. Ankara.
Yıldız, N. (2008). Neoliberal Küreselleşme ve Eğitim. D.Ü.Ziya Gökalp Eğitim Fakültesi Dergisi 11, 13-32
Yirci, R. Ve Kocabaş, İ. (2013). Eğitimde Özelleştirme Tartışmaları: Kavramsal Bir Analiz Turkish Studies - International Periodical
For The Languages, Literature And History Of Turkish Or Turkic Volume 8/8 Summer 2013, P. 1523-1539, Ankara-Turkey
http://www.ivmedergisi.com/egitimde-ozellestirme.html
69
Küreselleşme… şirketlerin kârı uğruna insan hayatını hiçe sa-
yan olaylar sürekli olarak medyada ya da gün-
Nasıl ve Kim İçin?
delik hayatta karşımıza çıkmaktadır.
Yoksulluk ve Çocuk İşçiliği
Neoliberalizm, bugün sadece piyasa koşulla-
Tahir Yılmaz rını değil, hayatımızın her bir ayrıntısını ege-
menliği altına almıştır. Bireysel özgürlükler,
adalet, insan hakları, çalışma koşulları, eğitim,
sağlık, güvenlik gibi olguların içi boşaltılmıştır;
Giriş diğer yandan bu kavramların anlamları serma-
ye tarafından yeniden tanımlanarak topluma
Bu çalışma, küreselleşme kavramını bir şem- yansıtılmaktadır. Bü süreçte de sınıfsal eşitsiz-
siye olarak ele alan ve ilişkili olduğu temel likler sürekli olarak yeniden üretilmektedir.
kavramlar aracılığı ile tartışma çabası sunan bir
yazı dizisinden oluşmaktadır. İlk bölüm, eleş- Neoliberalizmin dünyaya armağan(!) ettiği bu
tirel pedagoji disiplininin odağında yer alan eşitsizlikler, her alanda olağan hale gelmekte-
“çocuk”tan hareketle, küreselleşme, yoksulluk dir. Sınıflı toplum yapısı, özellikle mülkiyetin
ve çocuk işçiliği arasındaki bağlantıları ortaya ortaya çıktığı tarım devriminden bugüne dek
koymayı amaçlamaktadır. varlığını devam ettirmiştir. Sanayi devrimi
ve sonrasında üretim ilişkilerindeki hızlı de-
İçinde yaşadığımız Dünya, her geçen gün kü- ğişim, sınıflı toplum yapısını sürekli olarak
reselleşme adı altında sermayenin kâr hırsı ile besleyen bir mekanizma geliştirmiştir. Kelle
insanlığın tüm değerlerinin sömürüldüğü bir ve Kovalson’a (1987) göre sınıflar arasındaki
noktaya doğru evrilmektedir. Bugün tüm coğ- farklılık, sınıfların üretim araçları karşısındaki
rafyalarda, sınıflar arasındaki makas her geçen konumlarından doğmaktadır ve üretim araçla-
gün artmakta; sınıflar arası geçişlilik de giderek rı üzerindeki özel mülkiyet, sınıflı toplumun
imkansızlaşmaktadır. Ayrıca, sosyal, politik, ekonomik temelini oluşturmaktadır. Üretim
hukuki vb. sistemler de gelirin çoğunu elinde araçlarına sahip olanların emekçiler üzerinde-
bulunduran azınlık grup tarafından ekonomik ki sömürüsü ve sınıflar arsındaki çatışmanın
temelli olarak, sermaye sahiplerinin yararına temelini de bu özel mülkiyet olgusu oluştur-
göre düzenlenmektedir. maktadır.
Toplumsal sistemler, ekonomik altyapı üzeri- Gittikçe ayrışan ve birbirinden kopan sınıflar
ne şekillenmektedir. Altyapıda var olan üretim arasındaki ilişkiler, dünyanın küreselleş(tiril)
ilişkileri, eğitim, sağlık gibi üst yapı kurumları- mesi sürecinde yeniden tanımlanmaktadır. Ör-
nı biçimlendirmektedir. Dolayısıyla da özellik- neğin, orta sınıf gerçeği, bugün sınıflar üzerine
le neoliberalizm ile birlikte bugün toplumsal klasik sınıflı toplum yapısından farklı olarak
yapı, üretim araçlarını elinde bulunduran üst tekrar düşünülmesi zorunluluğu ile insanlığı
sınıf yararına olacak şekilde düzenlenmiştir. karşı karşıya bırakmaktadır. Üretim piyasasın-
Boguslavski, Karpuşin, Rakitov, Çertekin ve da ve sosyal hayatta her an karşımıza çıkabile-
Ezrin’e (1994) göre, toplumsal biçimleniş eko- cek olan sınıfsal farklılıklar, bugünkü kapitalist
nomik temelli olarak oluşmakta ve uzun dö- koşullarda, yine üst sınıfların yararına hizmet
nemde toplumsal sistemi, fikirleri ve kurum- etmektedir. Sonuç olarak, ortada bir gerçeklik
ları belirleyerek nihayetinde sınıf niteliklerini vardır. O da piyasa toplumunun egemenliğidir.
ortaya koymaktadır. Küreselleş(tiril)en dün-
yada, bu biçimleniş kendisini çok açık şekilde “Piyasa toplumlarında (…) iktisadi faaliyet sadece
Eleşti̇ rel Pedagoji

göstermektedir. Her gün piyasa serbestliğinin sosyal yaşamın diğer bütün yönlerinden farklı olmak-
önündeki engeller daha da kaldırılmakta; özel la kalmaz, koşulları belirler ve bazen bütün toplumu
70
egemenliği altına alır.” (Gray, 2002; Akt. Eagle- 1990-2010 yılları arasında yoksul sayısı 700 mi-
ton, 2011: 126). Daha önce de belirtildiği gibi lyon kişi azalmış olsa da, halen dünya üzerinde
günümüzde iktisadi faaliyetler, yani üretim 1,2 milyar insan aşırı yoksulluk çekmektedir
ilişkileri, toplumun her noktasını egemenliği (UNDP, 2002). Ortiz ve Cummins’e (2011)
altına almış durumdadır. Bugün, sağlık, çocuk göre, dünyanın en zengin %20’lik kesimi ge-
bakımı, kamusal yardım, eğitim ve ulaşım gibi lirin %80’ini almakta; en fakir %20’lik kesimi
konular neoliberal koşullara göre belirlenmek- ise gelirin sadece %1’ini almaktadır. Bu durum
tedir (Giroux, 2007). Belirtilen üst yapıdaki yetişkinler başta olmak üzere çocukları da et-
tüm hizmetler, üst sınıfın yararına olacak şekil- kilemektedir. UNICEF’e (2014) göre:
de organize edilmektedir ve karşılıklı olarak da
alt yapıda var olan ekonomik sistemin sürmesi- “Çocuklar yoksulluğu onların mental, fiziksel,
duygusal ve ruhsal gelişimlerine zarar veren bir
ne ve yeniden üretilmesine hizmet etmektedir. olgu olarak yaşamaktadır... Somut yoksulluk,
Dolayısıyla bir bütün olarak hegemonik ve ide- örneğin güne yetersiz beslenme ile başlama ya
olojik bir ekonomik sistem olan neoliberalizm da tehlikeli emek sürecine dahil olma, fizik-
çerçevesinde, yaşam savaşı veren ve çoğu kez sel büyümenin yanı sıra duygusal kapasitenin
kaybeden, toplumdaki ezilen sınıftır. gelişmini de engellemektedir.”

Neoliberalizm bugün, yukarıda ifade edilen Yukarıda verilen bilgiler kuşkusuz genel
somut koşulları yeniden biçimlendirerek ve görünümü yansıtmaktadır. Küresel anlamda
yeniden tanımlayarak, küreselleşme adı altında yoksulluk oranında 1990’lı yıllara göre bir azal-
varlığını, meşrulaştırarak devam ettirmektedir. ma olduğu ifade edilmektedir (UNDP, 2002).
Daha önce de belirtildiği gibi, diğer toplum- Fakat bu iyileşme açısından hala yeterli düzey-
sal kurumlar, insan ilişkileri, sosyal devlet de değildir.
uygulamaları gibi etkinlikler bu acımasız sis-
teme alet edilmektedir. Bilindiği üzere Dünya Bankası, OECD,
UNDP gibi kurumlar tarafından sürekli olarak
Bütün bunlar göz önünde bulundurulduğunda, yoksulluk üzerine raporlar yayınlanmaktadır.
kapitalizmin küreselleşme adı altında toplu- Örneğin, yukarıda belirtildiği gibi Birleşmiş
mun farklı sistemlerini nasıl etkilediğinin Milletler Milenyum Kalkınma Hedefleri
belirlenmesi; var olan eşitsizliklerin ve sınıf içerisinde Yoksullukla Mücadele en önce-
farklılıklarıın sosyal hayattaki karşılıklarının likli hedeftir. Buna yönelik farklı politikalar
net olarak ortaya konması gerekmektedir. Yok- benimsenmiştir. Fakat kimi araştırmalar
sulluk ve çocuk işçiliği, küreselleş(tir)me süre- (Amoroso, 2007; Walford, 2013), Milenyum
cinin tüm dünyada en açık şekilde görüldüğü Kalkınma Hedeflerinin bu yönde işlemediğini
olgular arasında yer almaktadır. Bu nedenle bu ifade etmektedir. Ayrıca, Amoroso’ya
olguların incelenmesi küreselleş(tiril)en düny- (2007) göre: “Bilgi toplumu aracılığıyla değişimi
adaki somut koşulların ortaya konabilmesine hızlandırma, işgücü örgütlenmesi ve hareketliliğinde
olanak sunacaktır. esnekliği sağlama, sermaye ve ticaretin serbestleşmesi
gibi kalkınmanın yeni şekillerini oluşturmak için
1. Küreselleşme ve Yoksulluk kullanılan ölçütler, dünyanın yoksulluk haritasını
yeniden dizayn etmekte fakat onu azaltmamaktadır.”
Bugün, insanların %17’si günlük 1,25 $’la ya da Yani her ne kadar görünürde uluslararası or-
onun altında bir para ile yaşamaktadır (World ganizasyonlar yoksulluğa yönelik politikalar
Bank, 2011). Yoksulluk, Birleşmiş Milletler, uyguladıklarını ifade etseler de, durumda yet-
Milenyum Kalkınma Hedefleri arasında birin- erli bir iyileşme görülememektedir.
ci sırada gelmektedir. 2015’te günde 1,25 $’la
Eleşti̇ rel Pedagoji

ya da onun altında bir para ile yaşayanların Diğer bir yandan, bu gibi uluslararası raporlar
sayısının yarıya indirilmesi hedeflenmektedir. başka bir çelişkiyi de içinde barındırmaktadır.
71
Boratav’a (2010: 34-38) göre, özellikle yok- insan sermayesini minimum yatırımla maksi-
sulluk ve gelir dağılımı hesaplamalarında mum kazanç elde edecek şekilde düzenlerler.
kullanılan GINI Katsayısı, dağılımı genel olarak Bu da kapitalist iş piyasasında özellikle vasıfsız
verdiğinden eşitsizlikleri tam olarak ifade et- işçilerin ya sistem içerisinde mümkün olan en
memektedir. Ayrıca, “yoksulluk azalıyor” kötü şartlarda çalıştırılmasına ya da sistemden
şeklindeki raporlar ve ifadeler Dünya Bankası dışlanmasına neden olmaktadır. Bu durumda
ve burjuva iktisatçıları tarafından uygulanan işsizlik de yoksulluk olgusunu tetikleyen bir
neoliberal politikaları meşrulaştırmak için etki yaratmaktadır.
kullanılmaktadır. Dolayısıyla yoksulluğu ön-
leme çabası gibi görünen politikalar aslında üstü Lampe’ye (1999) göre “Ekonomik küreselleşme,
örtük olarak daha da yoksullaştırma politikaları sömürülme “imtiyazına” bile sahip olmayan “işe yar-
olarak karşımıza çıkmaktadır. Yoksulluğu ört- amaz (useless)” insanların giderek artan dışlanmaları
meye yönelik bu politikaların sosyal hayattaki üzerine kurulmuştur. Küresel köyde giderek daha fa-
uygulamaları açısından düşünüldüğünde, özel- zla yoksul insan ortaya çıkmaktadır…”. Özellikle
likle gelişmekte olan ya da geri kalmış ülkel- -en fakir grupta yer alan- gelişmekte olan ülkel-
erde bu uygulamaların ne denli ağır sonuçlar erde gelir eşitsizliği ve yoksulluğun artmasının
ortaya çıkardığı gözden kaçırılmamalıdır. nedeni küreselleşmeye bağlanabilir (Salvatore,
2004: 548; Akt. Upkere ve Slabbert, 2009). İş
Tüm dünyada yoksulluk giderek artarken Tür- piyasalarındaki ve dünyadaki bu durum, doğal
kiye özelinde bakıldığında da durum çok farklı olarak ve özellikle geri kalmış ve az gelişmiş
değildir. Uluslararası ticaret serbestisi, kamusal ülkelerde eşitsizliklerin artmasına ve geniş
kaynaklardaki kesintiler, istihdam politikaları kitlelerin yoksullaşmasına neden olmaktadır.
gibi pek çok araç ile artan yoksulluk Türkiye’de
de artma eğilimindedir. Çavuşoğlu (2004: 94), Ticari serbestlik de, açık ticaret uygulamalarının
Türkiye açısından durumu şu şekilde özetle- yaygın olduğu az gelişmiş ülkelerde
mektedir: yoksulluğun artmasına neden olmaktadır
(Kiely, 2005). Bu durum, kendisini sadece
“Türkiye’de sosyal refah devletinin tasfiyesi ve kamu ekonomik anlamda göstermemekte, daha önce
hizmetlerinin özelleşmesi sonucunda, eğitim, sağlık, de belirtildiği gibi tüm sosyal hayatı biçim-
ulaşım, barınma vb. masrafların karşılanmaması lendirmektedir. Bu biçimleniş içerisinde de
yoksulluğu doğuran bir başka sebeptir. Ayrıca siyasi en önemli etkiler, yoksulluk olgusunda görül-
otoritenin bireye sağladığı fırsatlar alanının (istihdam, mektedir. Boratav (2010: 38), bu durumu şu
kayırma vb) daralması sonucunda, yoksulluğun daha şekilde ifade etmektedir:
derin deneyimlenmesi de söz konusu olmaktadır.
Geleneksel dayanışma ağlarının kopması, geniş aile “Yoksulluğun kökeninde kapitalizm ve az
gelişmişlik vardır. Son çeyrek yüzyıl içinde
içi dayanışmaların azalması yoksulluğu artırıcı bir artan yoksullaşmanın kökeninde ise, ser-
gelişmedir.” mayenin emek üzerinde artan tahakkümünü
gerçekleştiren süreçler ve bu süreçleri
Bu durumda, aslında her ne kadar farklı poli- uluslararası kuruluşlar ve ulus-devletler
tikalarla gizlenmeye çalışılsa da, bugün yok- aracılığıyla hayata geçiren neoliberal politikalar
sulluk çok açık bir şekilde kendini gösterme- vardır. Dünya bankasının yoksulluk anlayışı
ktedir. Bu durumun en önemli nedenlerinden ve aynı patenti taşıyan yoksullukla mücadele
programları bu doğrultudaki kavrayışları engel-
birisi giderek zayıflayan çalışma koşulları ve
lemeye dönük ideolojik işlevler taşımaktadır…”
işsizlik olgusudur. Kapitalistler, imkanları
ölçüsünde, işçi masraflarını kısarak kârlarını Sonuç olarak değerlendirildiğinde,
maksimize etme çabası içindedirler (Cole, küreselleşme olgusu ile süslenmeye çalışılan
2008). Diğer yandan da işçilerin artı değer kapitalizm, yoksulluğun öncelikli ned-
Eleşti̇ rel Pedagoji

üretme sürecinde en üst seviyede emek eni olarak karşımıza çıkmaktadır. Özellikle,
harcamalarını beklerler. Bu noktada kapitalis- iş piyasalarının etkisizleştirilmesi, çalışma
tler kârlarını daha da çoklaştırmak için var olan
72
koşullarındaki bozulmalar, artan eşitsizlikler Çizelge 1. Dünyada 5-17 yaş arası çalışan çocuk
ve bunların sosyal hayattaki yansımaları sayısı (2008-2012 arası durum)
sürekli olarak yoksulluğu pekiştirici bir etki
Toplam Çocuk Çalışan Çocuk
yaratmaktadır. Her ne kadar uluslararası
Nüfusu Nüfusu
örgütler tarafından yoksullukla mücadele
Sayı (*000) %
küresel olarak öncelikli alan gibi gösterilse
de, aslında örtük olarak hakim neoliberal
Dünya
politikalar meşrulaştırılmaktadır. Yoksulluk
2008 1,586,288 305,669 19.3
küreselleşmeye bağlı ekonomik bir olgudur.
2012 1,585,566 264,427 16.7
Ve bu ekonomik olgu da toplumsal hayatta
Erkek
farklı sonuçları beraberinde getirmektedir. Bu
2008 819,891 175,777 21.4
sonuçlardan biri de çocuk işçiliğidir.
2012 819,877 148,327 18.1
Küreselleş(tir)meye bağlı olarak toplumda Kız
özellikle alt sınıfta yaşanan yoksulluk, giderek 2008 766,397 129,892 16.9
artan oranda çocuk işçiliğine neden olmaktadır. 2012 765,690 116,100 15.2
5-14 Yaş
2. Küreselleşme ve Çocuk İşçiliği 2008 1,216,854 176,452 14.5
2012 1,221,071 144,066 11.8
Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO), çocuk 15-17 Yaş
işçiliğini aşağıdaki şekilde tanımlamaktadır 2008 169,433 129,217 35.0
(ILO, 2014): 2012 364,495 120,362 33.0

“‘Çocuk işçiliği’ kavramı, çocukları, Kaynak: ILO (2013)


çocukluklarından, potansiyellerinden ve Çizelge 1’de görüldüğü üzere 264 milyonun
onurlarından yoksun bırakan ve fiziksel ve üzerinde çocuk, çalışmaktadır. Yine aynı rapor-
ahlaki gelişimlerine zarar veren iş olarak da en kötü koşullarda (hazardous work) çalışan
tanımlanmaktadır. Aşağıdaki türdeki işler bu çocukların sayısı 86 milyon civarındadır ve bu
tanımın kapsamına girmektedir: dünyadaki toplam çocuk sayısının %16,7’si ci-
varındadır. Dünya genelinde erkek çocuklar,
• Ahlaki, fiziksel, sosyal ya da manevi
kız çocuklarına oranla daha fazla çalışma halin-
açıdan çocuklar için tehlikeli ve onlara zarar
veren; dedir ve özellikle en ağır çalışma koşullarında
• Onları okula katılma fırsatlarından kız çocuklardan daha fazla tehlikeli işe maruz
mahrum ederek, kalmaktadırlar. Yine, 5-14 yaş arası çocuk işçi-
• Okula erişimlerini engelleyen; liği, 15-17 yaş arası işçiliğe göre daha fazladır.
• Okulu erken yaşlarda terketmeye Aslında tablo her ne kadar neoliberal koşulların
mecbur bırakan; ya da
çocuklar üzerindeki yıkıcı etkisini açıkça gös-
• Okul ile aşırı uzun ve ağır iş koşullarını
terse de konuyu biraz daha derinlemesine in-
birleştirmek zorunda bırakan işler.”
celemekte fayda vardır. Narayan’a (1997) göre,
Yukarıdaki tanımdan anlaşılacağı üzere, “Gelişen dünyada her dört çocuktan biri çalışmak-
çocuk işçiliği, çocukların fiziksel, duygusal, tadır fakat tahminler, çocuk işçiliğinin yoğunluğunu
ahlaki ve psikolojik olarak engellenmesi ya tam olarak kapsamamaktadır. Genel istatistikler, ev
da zarar görmesi kapsamında tanımlanabilir. işi ya da yasadışı ilaç taşıyıcılığı gibi gizli endüstri-
Çocuk işçiliği, günümüz kapitalist koşulları lerdeki çocukları hesaplama konusunda yetersizdir.”
Bu da çocuk işçiliğinin ne kadar sömürüye açık
düşünüldüğünde, çocukların da bu acımasız
bir alan olduğunu göstermektedir. Böylesi du-
hayat koşullarından doğrudan etkilendiği
rumlarda da özellikle resmi istatistikler doğru
alanlardan biridir. Aşağıda Çizelge 1’de çocuk bilgiyi vermemekte, aksine çocuk işçiliğinin
işçiliğinin 2008 ve 2012 yılları arasında tüm
Eleşti̇ rel Pedagoji

üstünü örten bir olgu olarak karşımıza çıkmak-


dünyadaki durumu verilmiştir (ILO, 2013): tadır.
Roggero, Mangiattera, Bustero ve Rosati’ye
73
(2007) göre, iş piyasasında çocuklar, ya çok dü- Sonuç
şük ücret almaktadırlar ya da bedavaya çalıştı-
Bugün gelinen noktada neoliberal koşulların
rılmaktadırlar. Ancak, çocukların işçiliğinden
toplumsal hayat üzerindeki belirleyiciliği çok
gelen maddi katkı ailenin hayatta kalması için
net bir şekilde görülebilmektedir. Bu çerçeve-
gereklidir. Özellikle toplumun en düşük gelir-
de acımasız kapitalizm kâr uğruna insanlığın
li ailelerinde çocuk işçiliği yaygın bir olgudur.
tüm değerlerini sömürme peşindedir. Bu sö-
Bu ailelerin temel ihtiyaçlardan yoksun olması,
mürü mekanizması dahilinde de yoksulluk ve
eğitim gibi hizmetlerin ikinci plana itilip, ço-
çocuk işçiliği öncelikli sorunlardan biri olarak
cukların iş piyasasına yönlendirilmesine neden
karşımıza çıkmaktadır. Unutulmamalıdır ki,
olmaktadır. Ancak, yine Rogerro ve diğerlerine
neoliberalizm hayatın her alanını hegemonya-
(2007) göre, çocuk işçiliği kısa vadede ailenin
sı altına almaktadır ve yoksulluk ve buna bağlı
gelirine katkı sağlasa da uzun vadede olumsuz
olarak da çocuk işçiliği, neoliberal ideolojinin
yaşam koşulları, eğitimsizlik, sağlıksız bir hayat
kendini yeniden ürettiği toplumsal mekaniz-
gibi sonuçlar doğurmaktadır. Yani çocuk işçili-
malardan biridir.
ği, sadece çalışma anlamında değil, beraberinde
getirdiği sonuçlar bağlamında da düşünülme- KAYNAKÇA
lidir. Amoroso, B. (2007). Globalization and Poverty: Winners or
Losers. Development, 50(2), 12-19.
Toran (2009), çocuk işçiliği konusunda çocuk Boguslavski, B. M., Karpuşin, V. A., Rakitov, A. I.,
yoksulluğu kavramından bahsetmektedir ve Çertekin, V. Y., & Ezrin, G. I. (1994). Diyalektik ve tarihsel materya-
lizmin abecesi (Çev. V. Erdoğdu). Ankara: SOL Yayınları.
bunu da iki temel nedene bağlamaktadır: de- Boratav, K. (2010). Emperyalizm, sosyalizm ve Türkiye. İstanbul:
mografik ve ekonomik boyutlar. Demografik yordam Kitap.
Cole, M. (2008). Marxism and educational theory: Origins and
boyutlar; göç, geniş ve dağılmış aile yapısı ve issues. London: Routledge.
ailenin eğitim düzeyinin düşüklüğü gibi et- Çavuşoğlu, E. (2014). Türkiye kentleşmesinin toplumsal arkeolojisi.
İstanbul: Ayrıntı Yayınları.
kenleri kapsamaktadır. Ekonomik boyutlar ise, Eagleton, T. (2011). Marx neden haklıydı? (Çev. O. Köymen).
politik kaynakların yetersizliği ve dengesiz har- İstanbul: Yordam Kitap.
Giroux, H. A. (2007). Eleştirel pedagoji ve neoliberalizm (Çev. B.
camalardır. Bu iki boyut, temelde çocuk yok- Baysal). İstanbul: Kalkedon Yayıncılık.
sulluğunu ortaya çıkarmaktadır ve dolayısıyla ILO (2013). Global Child Labour Trends: 2008 to 2012. ISBN:
yoksulluk yaşayan çocuklar, çocuk işçiliğinin 978-92-2-127184-0. http://www.ilo.org/ipecinfo/product/download.
do?type=document&id=23015 adresinden 01 Kasım 2014 tarihin-
birer parçası haline gelmektedirler. Çocuklar, de edinilmiştir.
günlük temel ihtiyaçlarını karşılayabilmek için ILO (2014). What is child labour. http://www.ilo.org./ipec/
facts/lang--en/index.htm adresinden 01 Kasım 2014 tarihinde edi-
eğitim, sosyal hayat gibi farklı haklardan vazge- nilmiştir.
çilerek ucuz işgücü olarak sermayenin önüne Kelle, V. & Kovalson, M. (1978). Tarihsel maddecilik: Marksist
toplum kuramının ana çizgileri. İstanbul: Öncü Kitabevi.
atılmaktadır. Çocuk işçiliğinin yaygın olması, Kiely, R. (2005). Globalization and Poverty, and The Poverty
farklı sağlık ve eşitsizlik sorunlarının yanı sıra of Globalization Theory. Current Sociology, 53(6), 895-914.
Lampe, A. (1999). The Globalization of Poverty. Exchange,
kuşaklar arası yoksulluğu da tetiklemektedir. 28(4), 332-340.
Yani, bu çocuklar yetişkin olduklarında da ha- Narayan, N. (1997). Stolen Childhoods: Tackling The Health
yatlarına yine alt sınıfta devam etmektedirler. Burdens of Child Labor. Harward International Review, 19(4), 50-55.
Ortiz, I., & Cummins, M. (2011). Global Inequality: Beyond
Çocuk işçliği hakkında net verilere ulaşmak the Bottom Billion. UNICEF, Social and Economic Policy Wor-
king Paper. http://www.unicef.org/socialpolicy/files/Global_Inequa-
çok zordur. Daha önce de belirtildiği gibi, özel- lity.pdf adresinen 23 Ekim 2014 tarihinde edinilmiştir.
likle ev işlerinde çalışan çocuklar ya da uyuştu- Roggero, P., Mangiattera, V., Bustero, F., & Rosati, F.
(2007). The Health Impact of Child Labor in Developing Count-
rucu kuryeliği gibi yasadışı sektörlerde çalışan ries: Evidence From Cross-Country Data. American Journal of Public
çocuklar, yasal olarak bilinen rakamların çok Health, 97(2), 271-275.
Toran, M. (2009). Yoksul Çocukların Kaderi: Çalışmak!. K.
büyük boyutlara ulaşmasına neden olabilmek- İnal (Der), Türkiye’de çocuk emeği içinde (ss. 290-312). Ankara:
tedir. Dolayısıyla neoliberalizmin metalaştır- Ütopya Yayınevi.
UNDP (2002). Millenium Development Goals: Poverty.
dığı, düzensizleştirdiği ve güvensizleştirdiği http://www.un.org/millenniumgoals/poverty.shtml adresinden 23
bir dünyada, çocuk işçiliği kapitalizmin hem Ekim 2014 tarihinde edinilmiştir.
bugünü hem de geleceği için saldırmak konu- UNICEF (2014). Defining Child Poverty. http://www.unicef.
org/sowc05/english/povertyissue.html adresinden 23 Ekim 2014
sunda tereddüte düşmeyeceği bir alandır. Kısa tarihinde edinilmiştir.
süreli etkilerinin dışında çocuk işçiliğinin, hem Upkere, W. L., & Slabbert, A. D. (2009). A Relationship
Eleşti̇ rel Pedagoji

Between Current Globalization, Unemployment, Inequality and


çocukların hem de toplumların geleceğinde Poverty. International Journal of Social Economics, Vol: 36, No:
derin yaralar açacağı öngörülebilir. 1-2, 37-46.
Walford, G. (2013). Privatization, Education and Social Justi-
ce: Introduction. Oxford Review of Education, 39:4, 421-425.
World Bank (2011). Poverty Overview. http://www.worl-
dbank.org/en/topic/poverty/overview adresinden 20 Ekim 2014
74

tarihinde edinilmiştir.
Ortaöğretim Kurumlarına Geçiş
Sistemi ve Meslek Liseleri Aslında bu uygulama, pek çok farklı şekilde
okullarda karşımıza çıkıyor. Tembeller,
Meltem Çengel
çalışkanlar sırası uygulamasından, sınava
hazırlanan öğrencilerin ayrı bir sınıfa
toplanmasına kadar pek çok farklı şekilde
Ülkemizde sınav sistemi özellikle son yıllarda, bu uygulama karşımıza çıkmakta… Bu
pek çok kez değiştirildi. Son yıllardaki uygulamadan genel olarak beklenen yarar, her
uygulamalara baktığımızda, orta öğretim bir bireyin gereksinim duyduğu nitelikte eğitim
kurumlarına geçiş sürecinde (9. sınıflardan alması ve genel olarak başarının yükselmesi….
itibaren) öğrencilerin bu kurumlara merkezi
sınav sistemi ile yerleştiğini görüyoruz. Peki meslek liselerine devam eden öğrencilerin
Yetkililerin açıklaması: talep çok, kontenjan büyük çoğunluğunun alt sosyo-ekonomik
az… Peki, yakından baktığımızda, bu sınav düzeyden, sosyal-kültürel sermaye açısından
sistemi neye hizmet ediyor ve meslek liseleri dezavantajlı (sosyal ve kültürel sermaye kavramı
sorunları ile nasıl ilişkileri bulunuyor? belki başka bir yazının konusu olduğu için
burada çok ayrıntılı açıklamıyorum) bireyler
Aslında orta öğretim düzeyindeki bu (Bırtıl, 2011; Esmer, 1979; Köse, 1990; Pakır,
yerleştirmede, öğrenciler tercihlerine göre 2006; Yüksel & Yüksel, 2012) olması bir tesadüf
farklı lise türlerine yönlendiriliyorlar. Yeterli mü? Özellikle Türkiye gibi gelir eşitsizliği
puanı alan istediği okula yerleşiyor, baraj yüksek ülkelerde, öğrencilerin akademik
puanı alamayanlar ise meslek liselerine başarılarının en büyük göstergelerinden biri
yönlendiriliyor. Bu uygulama, bir tür okullar ailelerin içinde bulundukları sosyo-kültürel
arası düzey dersliği- seviye sınıfı uygulaması. düzey.
O zaman akla, “düzey dersliği ne demek?”,
“Ne işe yarar?” gibi sorular geliyor. Ne de olsa, sosyo-kültürel düzeyi yüksek
ailelerde iki unsur ön plana çıkıyor. Bunlardan
Düzey derslikleri, bireylerin çeşitli ölçütlere ilki ailelerin çocukları için ek yardım satın
göre ayrıldığı ve kendi düzeylerine göre alma imkanları var. Yani çocuklarını özel etüt
eğitim alma olanağı sunduğu iddia edilen bir merkezlerine gönderebiliyor, gerekirse özel
sistem (Slavin, 1993). Sözü geçen ölçütler ders almalarını sağlayabiliyorlar. İkinci olarak,
elimizdeki örnekte, yani ortaöğretime geçiş sosyo-kültürel olarak üst düzeydeki ailelerin
uygulamasında, ülke genelinde yapılan merkezi çocukları zorlandıkları yerlerde, aileden ya da
sınavlar. Peki neden yapılıyor böylesi bir çevrelerindeki kişilerden destek alabiliyorlar.
uygulama? Bununla ilgili en önemli dayanak Alt düzeydeki çocuklar için ise, her iki durumda
noktalarından birini bireysel farklılıklar da bir dezavantaj durumu var. Yani aile ne
oluşturuyor. Zekaları, ilgileri, alt yapıları, çocuğunun eğitimi için hizmet satın alabiliyor,
motivasyonları açısından bireyler birbirinden ne de kendisi gerekli yardımı sağlayabiliyor.
oldukça farklı. Toplumda bu da böyle (Nevi, Devlet politikaları da bireylerin içindeki
1991). Bireyler pek çok özellik açısından bulundukları sosyo-kültürel alt yapıyı hesaba
normal bir dağılım sergiliyorken onlara katmadan merkezi sınavları işe koşunca, üst
“standart bir eğitim vermek en uygun eğitim sosyo-kültürel seviden bireyler fen liselerinde,
şekli olmayabilir” düşüncesi bu uygulamanın orta sosyo-kültürel seviyeden kişiler Anadolu
temelini oluşturuyor. “Bu bireyleri bu liselerine alt sosyo-kültürel seviden bireyler ise
özellikleri açısından ayırıp ihtiyaç duydukları meslek liselerine gidebiliyor. Yani sistem biraz
Eleşti̇ rel Pedagoji

en uygun eğitimi vermek, öğretim, öğretmen “işçisin sen, işçi kal!” mantığı üzerine kurulu
ve öğrenci için çok daha uygundur” vurgusu gibi.
bulunmaktadır.
75
Bu uygulamanın ne gibi sonuçları oluyor. araştırmalarında, öğrenciler açısından
Bu uygulamaya getirilen eleştirilerden en “Bireysel farklılıklar”, öğretmenler açısından
büyüğü, sistemin aslında bir meriktokrasi “Öğretmen yeterlikleri” temel odakları
kurmaya çalıştığına ilişkin. Yani, eğitim oluşturuyor. Yani sistem içerisinde bir
sistemi kendi içinde bir elit sınıf-yönetici sınıf başarısızlık varsa bu ya öğrencilerin akademik
yaratıyor, ki bu da üst sosyo-kültürel sınıftan açıdan farklı/yetersiz, ilgi/ilgisiz olmalarından
bireylerden oluşuyor. Örneğin bu durum kaynaklanıyor, ya da öğrenciler ilgili ve
örtük program açısından şöyle açıklanıyor. yeterli ise öğretmenlerin başarısızlığından/
Üst sosyal sınıfa ait okullarda, yaratıcılık, yetersizliğinden kaynaklanıyor. Temel soru ise
eleştirel düşünme, kuralları sorgulama, belki şöyle sorulmalı: Sistematik olarak üretilen
kendi hakkını savunabilme gibi değerler bir başarısızlık durumu varken fatura gerçekte
kazandırılmaya çalışılırken, orta sosyo-kültürel kime kesilmeli? Ve bu durum eğer sürüp
sınıfı temsil eden okullarda, hesap verebilme, gidiyorsa ve önlenmiyorsa, bu durumdan en
titizlik; alt sosyal sınıfa ait okullarda dakiklik, kazançlı olan kim/lerdir? Bu sistemin sürmesi
disiplin, düzen gibi beceriler kazandırılmaya kimin işine gelmektedir? Sanırım, durum örtük
çalışılıyor (Margolis, Soldatenko, Acker, & program açısından, bir sistem sorunu olarak
Gair, 2001). Günümüzdeki orta öğretim ele alınmadan ve doğru sorular yöneltilmeden
sistemine baktığımızda bu resim sanki, fen çözüme yaklaşma şansımız pek görünmüyor.
liseleri, Anadolu liseleri ve meslek liselerindeki
durumu özetliyor gibi görünüyor. Yaratılan Kaynaklar
meritokrasinin en büyük göstergelerinden biri Bırtıl, Fatma Sibel. (2011). Kız meslek lisesi öğrencilerinin
ise, eğitimin artık sosyal dikey hareketliliği akademik başarısızlık nedenlerini veri madenciliği
tekniği ile analizi. (Yüksek Lisans Tezi), Afyon
desteklememesi. Yani 1950’lerde gördüğümüz Kocatepe Üniversitesi, Afyon.
yetenekli köy çocuklarının burslar ve desteklerle Esmer, Y. (1979). Üniversite giriş sınavları ve üniversite
çok “iyi yerlere” geldikleri örnekleri artık çok öğrencilerinin başarı durumu: Bir yöntem
sorunu. Boğaziçi Üniversitesi Dergisi, 7, 1-13.
sık rastlanan örneklerden değil. Bireyler eğitim Köse, M. R. (1990). Aile sosyo-ekonomik durumu, lise
süreci aracılığı ile içindeki bulundukları sosyal özellikleri ve üniversite sınavlarına hazırlama
kurslarının eğitsel başarı etkileri. Eğitim ve
sınıfa mahkum ediliyorlar biraz da. Bilim, 16, 9-17.
Margolis, Eric, Soldatenko, Michael, Acker, Sandra, &
İşin acıklı tarafı da herhalde şu: tüm bu sınav Gair, Marina. (2001). Peekaboo: Hiding and
sistemlerine göre öğrenciler farklı sınıflara Outing the Curriculum. In E. Margolis (Ed.),
The Hidden Curriculum in Higher Education.
ayrıldıktan sonra, 9. sınıflarda tüm okullarda New York: Routledge.
yine ülke genelinde standart eğitim programları Nevi, C. (1991). In Defence of Tracking. In J. W.
Noll (Ed.), Taking Sides: Clashing Views on
uygulanıyor. Öğrencilerin giriş davranışları bu Controversial Educational Issues (pp. 286-289).
kadar farklı iken ve bu durum bu kadar ortada Connecticut: The Dushkin Publishing Group.
iken, bu durumun ne gibi sonuçları oluyor? 9. Pakır, F. (2006). Aile sosyo-ekonomik ve demografik
özellikleri ile mezun olunan lise türünün öğrencilerin
sınıflarda meslek liselerinde, görülen yoğun üniversite giriş sınavındaki başarıları üzerindeki
sınıf tekrarı, devamsızlık ve okul terkinden mi etkileri. (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi),
Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Van.
bahsetmek gerekir, yoksa 9. sınıftaki merkezi Slavin, R. E. (1993). Ability grouping in the middle
sınavlarda bu okullar başarısız olunca, okul grades: Achievement effects and alternatives.
müdürlerinin ve öğretmelerin tepesinde The Elementary School Journal, 93(5), 535-552.
Yüksel, Asuman, & Yüksel, Sedat. (2012). Yöneltme
sallanan yetersizlik kılıcından bahsetmek sürecinde ilköğretim öğrencilerinin cesaretini
gerekir, bilemiyorum. kırma (İstanbul ili Fatih İlçesi örneği). Kuram ve
Uygulamada Eğitim Bilimleri, 12(4), 2447-2460.
Genel olarak bakıldığında, meslek liselerinde
gözlemlenen başarısızlık sorunu ise
Eleşti̇ rel Pedagoji

yoğun şekilde iki ana çerçevede tartışılıyor


gibi görünüyor. Son dönem eğitim
76
Ütopya1
Tacim Çiçek

Platon’un devletinde her sınıfın bir erdemi


Ütopya, aslında olmayan, tasarlanmış olan vardır. İşçi sınıfının erdemi kanaatkâr olmak,
ideal toplum şekli anlamı taşır. Köken olarak bekçi sınıfının erdemi cesaret, yöneticilerin
Yunanca “yok/olmayan” anlamındaki ou, «mü- erdemi ise bilgeliktir. Ayrıca bu toplumda Ka-
kemmel olan» anlamındaki eu ve «yer/ toprak/ dın-Erkek eşitliği mevcuttur. Platon’un açtığı
ülke» anlamındaki topos sözcüklerinden türe- bu ütopik devlet anlayışı yolu, gelecekte hem
miştir. Kullanımı Thomas More›un 1516›da doğu hem de batı felsefelerinde temsilciler
yazdığı kısaca Utopia (ütopya) isimli kitabıyla bulmuştur. Doğu felsefesinde böyle ütopik
yaygınlaşmıştır. Ütopyalar, bugün gerçekleş- bir devlet anlayışını Fârâbî’de görmekteyiz.
mesi olanaksız toplum tasarımlarıdır. Ütop- Öncesi de vardır; benim anımsadığım daha
yalar üzerine görüşler iki biçimde ortaya çık- sonra Karmatilik olacak olan örgütlenmeyi ve
mıştır. Bir kısmı özendirici, istenen nitelikte, yaşam ütopyasını uygulamaya koyan Hamdan
diğer bir kısmı ise korkutucu, ürkütücü ütop- Karmat’tır. Şeyh Bedrettin’le bu düşünce daha
yalardır. Yine de ilk ütopistlerden günümüze, sonra genişleyen ve ilkel sosyalist uygulamala-
gerçekleşmeleri olanaksız da olsa insanın bir ra örnek olacak bir özgün ütopyadır.
avucu ütopyasının peşinden gitmiştir. Che’nin
gerçekçi ol olanaksızı iste sözüne uygun davranan Özetlersek, Platon’un açtığı bu ütopik devlet
insanlar yaşamı her alanda güzelleştirmenin anlayışı yolu, gelecekte hem doğu hem de batı
çabası içindeler. felsefelerinde temsilciler bulmuştur. Örneğin
üzerinde uzunca duracağım Thomas More’un
Devlet, bilirsiniz, Sokrates›in sağlıklı ve mut- “Ütopya”sından hemen sonra bu dizgede yer
lu bir toplum hayatı için düşündüğü devlet alan Bacon’ın “Yeni Atlantis” onun düşünce-
modelini anlatır. Günümüzdeki devlet felse- lerindeki (ve düşüncelerinin sonucu olduğu-
fesi üzerinde temel kaynaklardan biri olması nu varsaydığı) ideal toplum düzenini yansıttığı
açısından önemlidir. Aynı zamanda mutluluk eseridir. Felsefi, ütopyacı roman geleneğinin
felsefesi üzerine yazılmış bir metindir. Eser en güzel örneklerinden biri olduğu gibi eser,
Platon tarafından yazılmıştır. Fakat eserde Bacon›ının özellikle belirttiği yöntemlerin so-
Platon›un hocası olan Socrates› in konuşmaları nuçlarının kurgulanışı olarak da ele alınabilir.
yer almaktadır. Platon, “Devlet” adlı eserinde «Yeni Atlantis» adlı eserinde ütopik devletini
ideal devletin nasıl olacağını belirtmiş ve bu tanıtır. «Ben Salen» adlı adada sağlam bir ahlâk
devlette toplumu üç sınıf olarak tasarlamıştır: anlayışı egemendir. Özel bir örgüt, halkın bu
Çalışanlar (işçiler, çiftçiler, zanaatkârlar), bek- yüksek bilgi ve kültürünü planlar ve yürütür.
çiler (askerler) ve yöneticiler. İşçi sınıfı çalışıp Buna göre «Yeni Atlantis» bir bilgi devleti ola-
üretimde bulunarak devletin maddi ihtiyaçla- rak tasarlanmıştır. Sonrasında ise Avrupa 16.
rını karşılar. Bekçiler sınıfı toplum içinde gü- yüzyılın başında, 30 yıl süren köylü ayaklan-
venliği ve dışarıya karşı devletin varlığını savu- malarıyla çalkalandı durdu. 13. ve 14. yüzyılla-
Eleşti̇ rel Pedagoji

nur. Yöneticiler sınıfıysa devleti yönetir. rın başkaldırılarını, 15. ve 16. yüzyılların şanlı
ayaklanmaları takip etti. Tahtlar yıkılmış, ko-
1 Thomas More, Kabalcı Yayınevi, Basım Tarihi: Nisan
2011, çeviri: Çiğdem Dürüşken müncü kentler kurulmuştu; kiliseler yerle bir
77
edilmiş, cephelerde kızıl bayraklar görünmüş- Ütopya. İki bölümden oluşmuştur. Latince
tü. Ama bu başkaldırıların tamamı kanla bastı- yazmış ve iki yılda tamamlamış. More önce
rılmıştı. İşte Campanella›nın “Güneş Ülkesi”, Ütopya’nın ikinci bölümünü sonra birinci
yüzyıllar boyu süren bu ayaklanmaların ma- bölümünü yazmış. Onun düşlediği kusursuz
nifestosudur bir bakıma. «Mutlu bir altın çağ düzeni ikinci bölümde anlattıktan sonra ken-
olduysa eskiden/Neden gelmesin ki yeniden?» di ülkesindeki ve tüm Avrupa’daki durumu
diyen Campanella›nın en önemli amacı, safsa- Ütopya’daki düzenle karşılaştırıp ne kadar ber-
taya boğulmuş kiliseyi dağıtmak ve onun yeri- bat olduğunu da birinci bölümde anlatmıştır.
ne bütün dünyaya egemen olacak «komüncü» Yazarın bir amacı da içinde yaşamak zorunda
bir düzen kurmaktı. «Güneş Devleti» adlı ese- bırakıldıkları sistemin hiç de doğalarına uygun
rinde ütopik bir devlet tasarımı yaparken, o da olmadığını bu çalışmasıyla insanlara göstermek
Platon’un etkisi altında kalır. Güneş kentte her olmuştur. Olmayan bu yer, herkes tarafından
şey ortaktır. Aile yoktur. Eşlerin seçimi yöne- bilinmesine rağmen More öyle bir yer varmış
timce yapılır. Kent bir rahip tarafından adilce gibi anlatır. Ütopya’nın başkahramanlarından
yönetilir. Herkes dört saat çalışır. Geri kalan Rapheal Hythloday gevezelik eden anlamına ge-
zamanda sanat, eğlence, okuma, beden ve ruh- lir. Bir gemici olduğu, sanki gerçekten yaşadığı
ları eğitme gibi zevk veren işlere ayrılır. Yöne- ve More ’un onunla konuştuğu gibi gösterir.
ticinin yetkisi mutlaktır. Adları «Güç», «Akıl»,
« Sevgi» anlamına gelen üç yardımcısı vardır. More Anters kentine gittiğinde orada Peter
Ben kendi adıma zaman zaman döner bunları Giles ile tanışır. Daha sonra Notre Dame da
okurum. Bir yetişkinin masallara gereksinimi Peter Giles More’u bir gemiciyle tanıştırır. Bu
varsa ütopya da olsa böylesine gerçekleşebilir gemici, Portekizli, Latince ve Yunancayı çok
savları olan masallar olmalıdır. Lisede okudu- iyi bilen gençliğinde varını yoğunu kardeşine
ğum zamandan günümüze elimden bırakma- bırakıp dünyayı dolaşma sevdasına kapılan,
dığım “Ütopya”nın İngilizceden çevirisini de America Vespuci gibi Amerika kıtasını keşfe-
okudum. İçtenli ve akıcı Türkçeyle okura su- den bir denizciyle kader birliği yapan Rapheal
nulan bu kitabı okuduysanız bile yeniden oku- Hythoday’dır. Raphael, Thomas More’un düş-
yun derim, halen ütopikseniz ve bu yanınızı lerini, görüşlerini dile getiren onun yerine ko-
yitirmediyseniz. nuşan hayali biridir. Rapheal dünyayı gezerek
birçok yer görür, gördüğü yerlerin kötülükle-
More’un unutulup gitmesini engelleyen en
rini ve acımasızlıklını anlatır ve en sonunda bu
büyük eseridir, 1915-16 yıllarında yazdığı
olumsuzlukların dışında ideal ve adil bir dü-
zen sunan Ütopya adasını anlatır. Yani Raphe-
Ütopya`nın 1518 tarihli baskısı için Ambrosius
Holbein tarafından yapılmış ahşap oyma (gravür)

al bütün dünyayı gezer ancak Ütopya adasında


kusursuz bir devlet görür. Bu kusursuz düzeni
ikinci bölümde anlatacağı için birinci bölümde
başka konulardan konuşulur.
Rapheal’in anlatımıyla More’un krallara ba-
kışı şöyledir: Barış Avrupa krallarının um-
runda değildir. Onlar kan dökerek ülkeleri
ele geçirirler sadece. Kralların danışmanlarına
gelince onlar daha yüksek mevki kapmaktan,
keselerini altınla doldurmaktan başka bir şey
düşünmeyen metelik etmez dalkavuklardır?
More, ülkedeki yoksulluğun nedeninin soy-
lular olduğun belirtir. Soyluları bal vermez
arılara benzetir. Onların başkalarının alın te-
riyle geçinen, topraklarında yaşayanların de-
Eleşti̇ rel Pedagoji

rilerini yüzen caniler olduğun belirtir. İngiliz


zenginlerinin bencilliğinin yasalarla önlenmesi
gerektiğin söyledikten sonra, devlet her insana
78
eşit bir güvenlik sağlamalıdır. Bir insan para kenttir. Ütopya’da evler taş ve tuğladan üç kat-
çaldı diye öldürülmemelidir. Çünkü tanrı bir lı olarak yapılmıştır. Her evin büyük bahçesi
insanın değil bir başka insanın öldürmesini, vardır. Bu bahçelerde çeşit çeşit ağaçlar, ya-
kendisini bile öldürmesini yasaklamıştır. Oysa rarlı bitkiler ve çiçekler göz alıcıdır. Bahçeler
biz yasaların ve din/ler/in gölgesine sığınarak ve evler arasında duvarlar yoktur. Kapıların da
birbirimizi boğazlıyoruz… kilitleri… Hiç kimsenin özel bir malı yoktur.
Her şey herkesin malı olduğu için isteyen baş-
kasının evine, bahçelerine girebilir. (İlginçtir
More’un yaşadığı dönemde Kral tanrının yer-
Şeyh Bedrettin de Varidat’ın bir yerinde “Ben,
yüzündeki temsilcisiydi. Ulu bir varlık olan
senin evinde, kendi evim gibi oturabilmeliyim,
kral için her şey feda edilebilirdi. Kral, canı is-
sen benim eşyamı kendi eşyan gibi kullanabil-
terse ülkenin tüm varlığına el koyar, özel ver-
melisin. Çünkü, bütün bunlar hepimiz içindir
gilerle halktan para toplayabilir, sıkıntı çekme-
ve hepimizindir.”demiş olması.) Ayrıca her on
mek için her şeyi yapabilirdi. Onun baskı ve
yılda bir kurayla evler değiştirilir. Başka eve ta-
haksızlığa uğrama hakkı yoktur, olmamalıdır.
şınırlar.
Ama Rapheal daha doğrusu yazar da böyle dü-
şünmemektedir. Kralın en kutsal görevi ken- Ütopya’da kent dört parçaya bölünmüştür.
dinden önce halkın mutluluğunu düşünmek- Her bölgede bir çarşı vardır. Bütün ihtiyaç
tir. Zorba kralın tahtta oturmaya hakkı yoktur. maddeleri bu çarşıda depolanır. Besin madde-
Halkın acıları, iniltileri ortasında keyif sürmek, leri çarşıya gelmeden pisliği ve bulaşıcı hastalığı
krallık değildir, zorbalıktır, vicdansızlıktır. önlemek için kentin dışındaki akarsuda yıkanır
Yazar birinci bölümünde mülk sahipliğinden ve temizlenir. Ütopyalılar acıma duygularının
de yakınır. Memleketin zenginliğinin eşit da- kan döke döke körleşmemesi için yenilecek
ğıtılması gerektiği, mülkiyet hakkı toplumun hayvanları kendi vatandaşlarına kestirmezler.
temeli oldukça en kalabalık ve yararlı sınıfın Her evin başı çarşıya gidip istediği kadar besin
yoksulluk açlık, umutsuzluk içinde yaşayaca- alabilir. Hiç kimsenin gerektiğinden fazla eşya
ğını ısrarla belirtir. Bu bölüm özetle; İngilte- ve yiyecek alması aklından geçmez. Yöneticiler
re’deki akılsızlık ve bağnazlığı açıklar. Baskıla- bölgeleri dolaşır maddelerin kıt olduğu yerlere
rını zorbaca sürdüren kraldan, kargaşa içinde diğer yerlerden aktarım yaptırırlar. («Herkes-
yaşayan bir toplum, vicdan özgürlüğünün ve ten yeteneğine göre, herkese ihtiyacına göre»,
dinsel hoşgörünün olmadığı bir ortam, sadece Karl Marx`ın 1875 tarihli Gotha Programı›nın
üst tabakanın yaralandığı eğitim hakkı, küçük Eleştirisi çalışmasında yer alan dize, komü-
bir azınlığın zengin ve varlıklı olduğu, ço- nizmin önemli sloganlarından biri olması da
ğunluğun yoksul ve çaresiz olduğu bir düzen ilginç.) Ütopya’da sofralarda yalnız kız çocuk-
bu bölümün ana fikrini oluşturur. Ayrıca bu ları değil erkek çocuklar da hizmet görür. Sof-
düzenin tam karşıtı bir düzenin ipuçlarına da rada taşkınlık yapılmasın diye her gencin yanı-
verir. Yazar bu bölümü Rapheal’den Ütopya na bir yaşlı oturtulur. Gençlerin düşüncelerini
adasını en ince ayrıntılarına kadar anlatması- çekinmeden açıklamaları serbesttir. Gerçek bir
nı isteyerek bitirir. Rapheal- More arasındaki demokrasinin olduğu Ütopya’da herkes aynı
sohbete yemek molası verilir. Yemeğin ardın- giyinir, ancak bekârlarla, kadın erkek ve evlile-
dan bahçeye çıkılır ve ikinci bölümün sohbeti rin giyimleri arasında çok küçük de olsa farklı-
başlar. lık vardır. Ütopyalılar güzelliğe önem verirler
ancak yüzlerini, gözlerini boyamayı, altınlar,
İkinci bölümde Rapheal daha doğrusu yazar
inciler, elmaslar takmayı pek gülünç bulurlar.
sanki gerçek bir yermiş gibi, sanki kendisi ora-
Ütopyalılar inci ve elmaslara aldırmaz, altına
yı gözleriyle görmüş gibi Ütopya’yı ayrıntılı
da önem vermezler. Onlara göre bunlar az bu-
anlatır. Ütopya eskiden ada değilmiş. Burayı
lundukları için değerlidirler. Oysa sevgi dolu
akıllı ve erdemli Kral Utopus kurmuştur. Bu
bir ana olan doğa hava, su, bitkiler gibi yararlı
adada biri diğerinden 24 mil uzakta olan 54
ne varsa yeryüzüne bırakılmış; yararsız nesne-
Eleşti̇ rel Pedagoji

tane güzel kent vardır. Başkent, adanın tam


ler ise toprağın derinliklerine gömülmüştür.
ortasında bulunan Amaraute’dir. Amaraute
Altını rezil etmek için, fırsat kollayan ütop-
herkesin rahatça ulaşacağı temiz ve düzenli bir
yalılar onları suç işleyenlerin boynuna zincir,
79
parmaklarına yüzük, kulaklarına küpe olarak sınıfı ve şehirde yaşayan şehirli sınıfı yoktur.
takılırlar. Ada halkının gözlerini kamaştırmak Ütopya’da herkes çalışmak zorundadır. Ancak
için altın takan elçiler Ütopyalıların maskarası hayvan gibi çalışmak yoktur. Üç saat sabah, üç
olur ve alaya alınırlar. (Günümüzde altın, el- saat öğleden sonra olmak üzere günde 6 saat
mas gibi madenlerin çıkartılması, işlenmesi ve çalışılır. Öğlen iki saat dinlenilir. Yöneticiler
piyasaya sürülmesi için özellikle işçi çocuklar çalışmaları denetler. Aylaklığa izin vermezler.
üzerinden yaratılan vahşet üretimi düşünü- Herkesin çalıştığı bir toplumda çalışma saatleri
lünce insanın More’un düşüncesine yakın ol- az olacak ve böylece insanlar kafalarını geliştir-
maması olanaksız geliyor bana.) meye zaman bulacaklardır. (Vahşi kapitalizmin
günümüzde ve her iş kolundaki çalışma süre-
Ütopya’da yönetim demokratiktir. Her kentte
lerine, hızlarına baktığımızda 500 yıl önceki ve
otuzar aile yılda bir gizli oyla bir yönetici seçer.
en azından günümüzde gerçekleşebilecek bir
Bu yöneticiler de halkın gösterdiği dört aday
gerçekliğe ne kadar da uzak olduğunu daha iyi
arasından gene gizli oyla kent başkanını seçer-
anlıyoruz. Ne iş saatleri ne de iş güvenliği bu
ler. Halk kent başkanını beğenirse değiştirmek
öneriye yakındır.) Ütopya’da yaşlılara ve has-
zorunda değildir. Başarılı olamayan yönetici
talara özenle bakılır. Her kentin dışında dört
bir dahaki yıl seçilmez. Kent başkanları bir ara-
tane hastane vardır ve ihtiyacı karşılayacak bü-
ya gelir kurultay oluşturur. Kurultay, gerektiği
yüklük ve düzendedir. Hastanede bakım çok
zaman toplanarak ülkenin durumunu göz-
iyidir. Burada hastalara karşı en önemli tu-
den geçirip gerekli kararları alır. Bu kararları
tumlardan biri de iyileşmesi mümkün olma-
denetleyen bir kurultay daha vardır. Yılda bir
yacak hastaların fazla acı çekmelerini önlemek
toplanan bu kurultay 54 kentten seçilen gün-
için ölmelerini doğru bulmaktadır. Ruhun
görmüş üç yaşlı kişiden oluşturulur. Ütop-
ölümsüzlüğüne inanıldığı için kişiye telkinde
ya’da fazla yasa yoktur. Zaten yasaya da ihtiyaç
bulunulur, eğer kişi ölmek isterse bir uyuştu-
yoktur. Var olan yasalara karşı koymak kimse-
rucuyla hayatına son verilir. (Günümüzde öta-
nin aklından geçmez. Çünkü bu yasaların doğ-
nazi ye karşı daha çok dinsel gerekçelerle karşı
ruluğunu herkes kabul eder. Yargıçlar burada
çıkılan bu uygulamaya beş asır geriden bakı-
baba gibi görülür. Herkesin kendini savunma-
yoruz ne yazık ki, günümüzde çok az ülkede
sı daha doğru sayıldığından avukata da ihtiyaç
serbest ama büyük bir bölümünde şiddetli
yoktur. Ütopya’da suçu düpedüz işlemekle,
biçimde cezalandırılıyor uygulayanlar. Antik
tasarlamak arasında fark yoktur. İkisinin cezası
Çağın ünlü filozoflarından ABD de isteyen
aynıdır. Kötülük yapmak isteyenler sadece kar-
hastalarına uygulayan ”doktor ölüm” lakaplı
şısına bir engel çıktığı için bu kötülüğü yapma-
Jack Kevorkian’tan da günümüze halen tartı-
mışlarsa niçin suçlu sayılmasınlar? diye düşü-
şılıyor. Çünkü Hıristiyanlık yükseldikçe Av-
nür Ütopya’lılar. Her şeye rağmen suç işleyen
rupa’da yaşamın ölümden beter bir durumda
olursa o suçluların boynuna utanç simgesi olan
sürmesinin önüne geçmek daha da güçlenmiş-
altın takılır, köle muamelesi yapılır. Köleler
tir.) İstemeyen kişinin ölümüne izin verilmez.
yenilecek hayvanları kesen, zahmetli ve ağır iş-
İntihar eden kişilere ise iyi gözle bakılmaz ce-
leri görürler. Ütopya’da köle olanlara daha ağır
sedi pis bir bataklığa atılır. (İtirazımın olduğu
şartlar uygulanır. Adada ölüm cezası da yoktur.
noktalardan biri de bu konudur. Bacon’ından
Köle olarak cezalandırılıp doğruya iyiye yön-
Montaigne’e, David Hume’dan Darwin’e ve
lendirilip yeniden topluma kazandırma amaç-
bundan da günümüze kadar kişinin sefil bir
lanır. 16.yy İngiltere’sinde Avrupalıların çoğu
hayatı sırf yaratıcısını mutlu etmek için sür-
aylak aylak gezerken adada hiçbir ayrım ya-
dürmeye çalışmasını öngören dini görüşlere
pılmadan herkes çalışmak zorundadır. Sadece
karşı çıkanlar ve kişilerin otonomilerine ve
sağlık engeli olanlar çalıştırılmaz. Herkes her
özgürlüklerine vurgu yapanlar, bunun da bir
işte çalışır. Hem erkek hem kadın, tarımla uğ-
hak olması gerektiğini savunurlar. Tüm se-
raşır, zanaatkârlık yapar, askere gider ve okur-
mavi dinlerin yaklaşımı özdeş olduğundan ne
yazardır. Ütopya bir tarım ülkesidir. Her ken-
Eleşti̇ rel Pedagoji

gerekçeyle olursa olsun can almak/vermek yal-


tin yakınlarında tarıma ayrılmış büyük alanlar
nızca yaratana aittir. Buna rağmen ne ötanazi
vardır. Ütopyalılar bu çiftliklerde dönüşümlü
ne de intihar sayısında azalma var. Aksine daha
olarak çalışır. Böylece köye yerleşmiş bir köylü
80
da artıyor bunlar insanlığın yaşam kalitesinin ra rağmen savaş kaçınılmaz olursa kendileri sa-
düşmesine paralel olarak…) vaşmaz paralı askerler tutarlar. Buna rağmen de
ülkeleri tehlikeye düşerse gönüllü olan herkes
Ütopya’da kızlar 18, erkekler 22 yaşından önce
kadın-erkek fark etmeden savaşırlar. Savaşı öç
evlenemezler. Evlenmeden önce cinsel ilişki
almak için yapmazlar. Şehirleri yakıp yıkmaz-
yasaktır. Bu yasağa uymayanlar olursa ömür
lar. Eğer savaşı kazanırlarsa sadece karşı devlete
boyu bekârlık cezasına çarptırılırlar. (Adanın
olumsuz uygulamalarından biri de bu. Yazar’ın savaş masraflarını ödetirler.
Katolik olması ve bu mezhebin bekârete, ev- Ütopya’da hiçbiri hor görülmeyen birçok din
liliğe bakışı ile o dönemin İngiltere’sindeki vardır. Kimi güneşe, kimi aya, kimi bir geze-
gelenekçi yaşamın etkisi olmuştur sanırım.) gene veya kişiye tapabilir. Ama Ütopyalıla-
Ütopya’da kadın-erkek eşittir. Evlenmeye ni- rın çoğu tek tanrıya inanır. Bu tanrı dünyaya
yetlenen çiftler yaşlı bir kadın ve erkeğin de- egemendir. Akılla dini hiçbir zaman bir birbi-
netiminde çırılçıplak birbirlerine gösterilirler. rinden ayırmazlar. Falcılığa ve yıldızlara inan-
Ütopya’da boşanma da sınırlıydı. Sadece eşleri mazlar. Her şeyin başı doğadır. Doğada aklın
tarafından aldatılanlara yeniden evlenme hak- çözemeyeceği şey yoktur. Aslolan akla göre ya-
kı tanınır. Aldatma suçu (ilkinde bağışlanıyor, şamak ve düşünmektir. Adanın en eski yasası
ama) yinelenirse cezası ölümdür (Yazar, içinde olan kimse dininden dolayı kötülenemez ciddiyetle
yaşadığı toplumun ve dinin kadına, evliliğe ve uygulanır. Herkes inandığı dinin propagan-
evlilik dışı ilişkilere bakışından etkilenmiş). dasını yapabilir ama başka dini kötüleyemez.
Adada öğretmenler çocuklara sadece bilgi ver- Din adamları sadece dua etmez, hastalara ba-
mezler. Onlara önce doğru dürüst düşünme- kar, bataklıkları kuruturlar. O çağda Avrupa’da
sini öğretirler. Doğru ahlakın ancak doğru dü- boş inançlar aşılayan sayısız din adamları var-
şünceden doğabileceğini bildikleri için sadece ken adada sadece 13 rahip ve bir başrahip var-
yönetici ve bilimle uğraşanların değil, tüm dır. Rahipler gizli oyla halk tarafından seçilir.
yurttaşların gerçek anlamda aydın kafalı ve bil- Rahipler evlenebilir de. (Dönemin egemen
gili olmalarını sağlamak için eğitim/öğretim mezhebi Katoliklikte rahipler evlenemezler.)
verirler. Ütopyalılar çalışma saatlerinden son- Hatta dul ve yaşlı kadınlar da rahip olabilirler.
ra istediğini yapabilirler. Orada meyhane, ku- Rahipler kesinlikle devlet işlerine karışmazlar.
marhane bulunmadığı için kötü işlerle boşuna Ütopyalılar dinsel törenlerde kurban kesmez-
zaman harcamanın olanağı yoktur. Herkes do- ler. Kasaplık yasaktır. Avcılık da yoktur. Ütop-
ğuştan ölüme kadar eğitimin gerekli olduğuna yalılar dinin ayırıcı yönlerini kullanmazlar, bir-
inanır. Bilim sanat toplumun ortak malıdır. leştirici yönleriyle tapınaklarda ibadet ederler.
Ütopyalılar Roma ve Mısır bilimi sanatı üzeri- Tapınaktaki ibadet ortak bir duayla sona erer.
ne her şeyi bilirler. Hıristiyanlık dininin gerek- Ruhlarının yaşayacağını bildikleri için ölüm-
lerini yerine getirirler. den korkmazlar. Bir yakını ölen asla ağlamaz.
Ölünün cenazesi şölen havasında neşeli şarkı-
Savaş onlar için hayvanca bir iştir ve tiksindi- larla kaldırılır Hem toplumsal, hem kişisel
ricidir. İnsanların kanını dökerek elde edilen mutluluğa varmak isteyen Ütopyalılar için hoş
zaferlerle övünülmez, utanç verici bulunur. yaşamak, dünyanın tadını çıkarmak iyi bir şey-
Ütopyalılar ülkelerini savunmak zorunda ka- dir. Bütün insanlar yaşamın sevinçli sofrasına
lırsa akıllarıyla savunma yaparlar. Dış ticarette ortakça oturmalı ve dünyanın tadına varma-
kazanıp ülkelerinde dokunmadıkları para ve lıdır. Yazar Ütopya’sını övgüyle bitirir. Başka
altınları savaşın pis işlerinde kullanırlar. Savaş hiçbir yerde böyle erdemli insanlar ve kusur-
başlar başlamaz düşman ülkenin en kalabalık suz toplum yoktur yazara göre. Ütopya’da hiç
yerlerine ve savaş meydanlarına ilanlar asılır, kimsenin parası, mülkü yoktur ama geçim der-
onların krallarını öldürenlere büyük paralar, di de yoktur. Kendisinin ve gelecek nesillerinin
öldürmeyip getirenlere ödülün iki katı, kendi- kaygısını duymadan mutludur insanlar. Avru-
leri teslim olanlara ise bütün ödüllerin verile-
Eleşti̇ rel Pedagoji

pa’da devlet zenginlerin yoksulları öldüresiye


ceği ve canının bağışlanacağı bildirilir. Ütop- sömürmek için düzenledikleri baskınlardan
yalılar sadece kendilerinin değil düşmanlarının başka bir şey değildir ona göre.
da acı çekmesini istemezler. Eğer bütün bunla-
81
Köşe Köşe
A. Şule Süzük Toker

İki Film Birden sulluk, umutsuzluk ve klisenin gerici baskıla-


rıyla bunalmış gençlerin efsanesini duydukları
“Jimmy’nin Salonu” yeniden canlandırma,
yeniden açma istekleri taşrada karşılık bulur
ve James Gralton’un da ikna edilmesiyle salon
temizlenip, toparlanarak yeniden açılır. İşte
zurnanın zırt dediği dönemeç de buradadır.
Simge salon faaliyetine yeniden başlarken, baş-
ta klisenin yobaz papazı dahil, bir sürü galantör
beyler, ırkçı zevat, sendika düşmanı patronlar,
yoksul düşmanı burjuvalar, komünist düşmanı
İçinde sevgiden çok nefret olan insanların merkezi yönetim ve ahlak bekçisi bilimum höt
sayısı çok mudur? Sevgisiz insan, kibirli de zöt karanlık ağlarını örmeye başlarlar.
olur, mutsuz da olur, öfkeli de olur. Elbette
yürekteki cevahir kararmaya görsün, içine Hakikaten böyle olur. Gerçek bir hayat öykü-
çökmenin, kurumanın, somun gibi şişmenin, sü olmasa, yok artık insanların bir araya gelip
biber gibi patlamanın, çatlamanın sonu yoktur. kitaplardan konuşması, resim yapması, müzik
Çok mu amiyane oldu? Olsun! Dil bu, kemiği dinleyip –caza düşman bir kara peder en azı-
yok. lı sevgisizdir- dans etmeleri, saydığımız zat-ı
muhteremleri neden hop kaldırıp, hop otur-
Ken Loach’ın güzel bir filmini izledik. Özgür- dur, yüreklerini pır pır ettirir diye sormadan
lük Dansı olarak çevrilmiş. Asıl adı Jimmy’s edemeyiz. Bize de perde karşısında, ben bun-
Hall. İrlanda taşrasında sevgiye dair, yan yana ları nereden biliyorum, ne kadar da tanıdık,
olmaya dair, edebiyata, müziğe, dansa ve dost- biri kadınlar kahkaha atamaz mı dedi, ya öteki
luğa dair bir film bu. Bir yanıyla çok yerel, bir kızlı erkekli dans etmek zinhar günahların en
yanıyla son derece evrensel özellikler taşıyor büyüğü mü buyurdu diye kulak çınlaması dü-
Özgürlük Dansı. Bir kere filmin zamanı 1932. şer.
Ancak on yıl öncesine geri dönüşlerle tarihi
çerçeveyi kurmaya çalışan filmin tarihlerine Dert hem yoktur, hem de çoktur. Birileri san-
dair bir not düşelim. 1919-1921 yılları arasında ki, kurşun eritmeye çağırır… Irk farkı bilme-
Britanya Krallığı’na karşı verdiği bağımsızlık den, din farkı bilmeden, sınırların ötesinden
savaşını kaybeden bir İrlanda var. İrlanda bu aynı karanlık yüzler, aynı komik kadim kor-
süreçte bir iç savaş yaşar, bağımsızlık yanlıları kular geçit resmi yaparlar bandolarıyla. Filmin
ve Britanya egemenliğini kabul edenler bu sa- sonundaki neşe ve umut dolu gençler ise bü-
vaşın tarafıdır. Nihayetinde Britanya’nın des- yüleyicidir. İçimizi heyecanla doldurur, çünkü
teğini alan anlaşma yanlıları kazanır ama hiç de yapıp edilen güzelliklerin, insana verilen en
süt liman bir ortam yoktur. ufak emeğin nasıl da kar topu etkisiyle çoğa-
lacağını bir kez daha göstermesi açısından çar-
ABD’den sürgünden dönen James Gralton’un pıcıdır. Hep görmek, hep inanmak, hep umut
hayatının bir dönemine odaklanırız 29 krizi etmek isteriz. Çünkü gerçek budur…
sonrası memleket, umutsuzluk doludur. On
yıl öncesinde el ele verip dayanışarak açtıkları Ve Almanya… Özgürlük Dansı zamanından
bir dans salonu aslında tüm güzellikleri simge- yedi yıl sonra o korkunç savaş başlar. Hitler Al-
lemekteyken, iç savaş sırasında derdest edilir ve manyası kıyımlarının ardından, kan, revan, acı,
Eleşti̇ rel Pedagoji

Gralton sürgüne gönderilir. İşte on yıl sonrası- ateş, utanç tüm dünyayı sarar. İşte tam böylesi
nın geri dönüşü ile 29 Krizi ertesi işsizlik, yok- karanlık bir zamanda Bruno adlı bir Alman ço-
cuğun, henüz 8 yaşındadır, başından geçenlere
82
tanıklık ederiz. Tanıklığımız aslında savaşadır, Ama bu insanların şiddetinin nedeni, onların
savaşın anlamsızlığına, Hitler’in vahşetine, yarı deli, yarı sapkın olmaları ile açıklanamaz.
Nazi Partisi’nin kara kara kazanlar dizip, kara Çok daha bütünsel, çok daha toplumsal, çok
yazılar yazmasınadır. Çizgili Pijamalı Çocuk daha siyasal saiklerle açıklanacak, koşulların
(The Boy In The Striped Pyjamas) savaş karşıtı buluşması ve çatışmasından ortaya çıkmış, el-
filmler içinde ilk sıralarda yer almayı fazlasıy- bette ki cüretleriyle kendilerini seçtirtmiş in-
la hak ediyor bana göre. Üstelik aynı adlı bir san türüdür sözünü ettiğimiz.
romandan uyarlanmıştır hem büyüklere hem
küçüklere dehşetle önerilir. Filme dönersek 2. Hitler’den devam edersek, “Birahane
Dünya Savaşı’nın kara günlerinde, arkadaş ol- Darbesi”nden sonra yolunmuş tavuğa dönen
maya çalışan iki çocuğun hikayesidir film. Ala- Hitler, 1 yıl cezasının ardından neredeyse
bildiğine yalın bir sinema dili vardır. Babası üst unutulmuş, üstelik lideri olduğu Nazilele halk
düzey bir Nazi askeri olan 8 yaşındaki Bruno dalga geçer olmuş. Sonra dünya kapitalizminin
ailesiyle Berlin’den ayrılır ve Polonya’da kara perşembesi 29 krizi geliyorum demiş. Al-
yaşamaya başlar. Babasının işi için taşındıkları manya krize tam boy dalınca, 29’da 2 milyon
bu yerde bir�����������������������������������
de arkadaş edinir Bruno. Gizli ar- işsiz sayısı birden bire 4 milyonu buluvermiş.
kadaşı tellerin arkasında kalan bir yaşıtı mini Alman komünislerinden ve işçi sınıfı hareke-
mini Samuel’dir. Samuel’in evi ise 1.5 milyon tinden korkan Alman burjuvazisi, ağır sanayici
Yahudi’nin öldürüldüğü Auschwitz toplama beyler kesenin ağzını Nazi partisine bir açmış-
ve yoketme kampıdır. lar ki sormayın. Oluk oluk mark, rant akıtırlar.
Nur topu gibi bir Nazi partisinin, nur topu
Böyleyken böyle…. Şimdi de Hitler’den de- gibi bir Hitler’in doğumunda birfiil ebelik ya-
vam edersek… Önce ufak bir hatırlatma. parlar çelik beyleri, sanayi paşaları. Yani, doğan
çocuğu besleyip büyüttüler, gürbüzleştirdi-
Şiddet toplumsal karakterlidir. Bunu adlı ler… Çocuk huysuzdu tabii, ancak dönemin
adınca söylemekte yarar var. Çok sık düşülen koşulları ancak böylesi ayarsız ve huysuz bir
bir hatayı hatırlatmak istiyorum. Örneğin kötü çocuğu gerekli kılıyordu. Söylediğimiz
Hitler. Hitler’in hayatına dair hikâyeler gibi, Hitler’in serpilmesi, Almanya’nın ve dahi
anlatılır. Neymiş, aslında gizli Yahudi imiş, dünya emperyalist kapitalist sisteminin ihti-
aslında ressam olmak istermiş ama bir türlü yaçları doğrultusunda gelişen olayların, olgu-
Güzel Sanatlar Akademisine girememiş ların, siyasal dönüşümlerin, krizlerin,zaman-
ve hınçlanmasının asıl sebebi, sanatçıları mekânın çakışması ile bütünlük oluşturdu.
sevmemesinin, onları öldürmesinin altında
yatan derin öfke bundan kaynaklıymış. Sonra, Bu işin büyük bir boyutu… Diğer boyutlar mı,
sonra Yahudi bir kızı sevmiş, vermemişler. diğer boyutlar ise tamamen insani. Öğütülen,
Babası psikopatmış ayaklarından tavana örselenen, kırılan, yok edilen güzel insanlar…
asarmış falan filan… Ancak tıpkı bu iki filmde olduğu gibi, kötüler,
kara çalıcılar, çılgınlar ve sahibinin sesleri ne
Şüphesiz özyaşam öyküsü incelendiğinde her kadar da birbirlerine benziyor. Ve aslında biz-
insana dair, hele hele böylesi diktatörlere dair ler ne güzeliz, ne çoğuz, ne haklıyız ve elbette
pek çok hikaye bulabiliriz. Bu tür yaklaşımlar, kazanacağız…
psikolojisttir. Kişilere ve gruplara toplumdan
bağımsız varlıklarmış gibi psikoloji atfedilir
yani. Kişinin ya da grubun yoksunluğu,
zayıflığı, çaresizliği, ezikliği, sünepeliği, kibri,
Eleşti̇ rel Pedagoji

cüreti, ayarsızlığı, aymazlığı çocukluğuna


ya da geçmiş yaşamına atıfta bulunularak
açıklanmaya çalışılır.
83
MÜZE Eğitimde Müze, Müzede Eğitim
Müze Eğitimcisinin Görev
Sorumluluklarına Yeni Yaklaşımlar Hazırlayan: Ceren Karadeniz*
tarih, eğitim, sanat danışmanlığı ve yetişkin eğitimi
gibi anlarda tamamlamış farklı disiplinlerden çeşitli
Müze Eğitiminde Çağdaş Yaklaşımlar uzmanların benimsediği bir alandır. Bu alanda çalı-
“Müze eğitimi kavramı” çağdaş şanlar, eğitim uzmanı, galeri eğitim memuru, müze
müzelerin geleneksel işlevleriyle irtibat görevlisi, eğitim müdürü, toplum eğitimi
bağlantılıdır. 2000’den itibaren bu organizatörü, tanıtım uzmanı, toplum hizmeti uz-
konuyu araştıran kuramcılar eği- manı, görsel sanatlar uzmanı vb. şekillerde tanım-
timi müzenin geleneksel işlevleri lanmaktadır. Castle1 (2002:2) müze eğitimcilerinin
bağlamında değerlendirip, müzeye tarih yorumcusu, müze rehberi, müze eğitmeni,
yeni bir bakış atıyorlar. Ambrose ve eğitim koordinatörü, müze doçenti gibi farklı isim-
Paine (2006:42), müzelerin temel ler aldıklarını belirtmektedir. Müze eğitimcisinin
işlevlerinin topluma, sosyal ve kül- görev tanımı Castle’a göre, müze koleksiyonuna
türel yararlar sağlamak, ekonomiyi dayanan, müze ve okul işbirliğinde geliştirilen, eği-
güçlendirmek ve politik ilişkileri tim amaçlı, yarı yapılandırılmış programları yürüt-
hızlandırmak olduğu görüşünde. mektir. Clive’a (1991:3) göre müze eğitimcisi top-
Onlara göre müze, izleyicide kimlik lumsal gelişmeleri ve değişimleri müze izleyicisinin
duygusunun, dayanışmanın ve hoş- anlayabileceği yollarla aktarırken müzeyi çok yönlü
görünün geliştirilebileceği özgür ve ilham verici bir ve çağdaş eğitim merkezleri olarak kullanmalıdır.
kurum. Müze, toplumun kültürel ve doğal mira- Serota’ya (1992:35) göre, müze eğitiminin öncü ül-
sını korumak ve bu mirası kuşaklara aktarmaktan kelerinde bile müze ve galeri eğitiminin geçmişine
sorumludur evet, ancak buna ek olarak toplum bakıldığında, müze ve galerilerin verilen eğitimi uz-
için paylaşılmış bir “ortak bellek” ortamı olarak da man eğitimcilere değil, sadece müzecilere bırakmış
hizmet vermekte, her yaş grubuna ulaşarak orijinal olmaları ve müze eğitiminden sorumlu personele
eserlerle öğrenme olanağı sağlamakta. Müzede eği- sadece planlanan eğitimi uygulatarak, onların biri-
tim, Talboys’a (2011:24) göre ise müzede eğitim, kim ve enerjilerinden müzenin farklı birimlerinde
geleneksel bir yaklaşımla mevcut koleksiyonları faydalanmamış oldukları görülmektedir. Dolayısıy-
kullanarak ziyaretçilerde merak, ilgi ve heyecan la Serota, müze ve galeri eğitimi sürecinde müze
uyandıracak ziyaretçi merkezli eğitim program- izleyicisinin ve katılımcıların müze eğitimcisiyle
ları hazırlama süreci. Bu süreç Hooper-Greenhill etkileşim kurmasının sağlanması gerektiği üzerinde
(1992:7), tarafından müzenin koleksiyonları ile zi- önemle durmuştur. Clive’a (1991:3) göre, çağdaş
yaretçilerin “ilgileri” arasında ilişki kurulan, yaşam müzelerdeki eğitim uzmanları, müze eğitimlerinde
boyu süren; aktif, katılımlı ve yenilikçi bir süreç alanın uzmanlarıyla ve sanatçılarla birlikte çalışma-
olarak tanımlanıyor. ICOFOM’a (2010) göre mü- lıdır. Müze eğitimcisi izleyici gruplarına müze veya
zede eğitim, izleyiciyi doğrudan etkileyen bir kül- galeriyi tanıtan turlarda rehberlik etmeli, müze ka-
türlenme süreci… Bu süreç aynı zamanda etkili bir taloglarının, haritaların, rehber kitap ya da broşürle-
“okul dışı eğitim” örneğidir. Adams’a göre (1984:5), rin hazırlanmasında diğer uzmanlara yardım etme-
müze eğitiminin duyusal ve entelektüel boyutları li, sergilerin hazırlanmasında aktif rol oynamalıdır.
yadsınamaz. Geleneksel olarak, bir müzeyi ziyaret Yalnızca atölye etkinliklerinden sorumlu olmak
etmekteki amaç, ya müze koleksiyonunu incele- yeterli değildir! Öte yandan Clive, müze eğitimci-
mek ya da ziyaret bir tarihi binaya yapılıyorsa, bu lerinin görev ve sorumluluklarındaki bu çeşitlen-
binayı gözlemleyerek burada herhangi bir uzman- meyi her anlamda desteklemez. Örneğin yeni nesil
lık konusunu çalışmak olmalı! Genellikle bir müze müze eğitimcilerinin müzenin tanıtım, pazarlama
ziyareti, ziyaretçi açısından nesneyi görmek ve an- ve reklamını yapma gibi zorunlulukları olduğunu
lamak üzerine kurulmakta ya da düşüncelerden da ekler. Çoğu ülkede müze ve galerilerin tanıtım
bağımsız olarak sadece görsel deneyim sağlamaya süreçlerini de üstlenen eğitim uzmanları, her türlü
odaklanmakta, ancak müzede görme ve anlama de- sosyal ziyaretleri ve piyasa araştırmalarını da yürüt-
neyimi, dokunmak, duymak ve hatta koklamak du- mektedir.
yularıyla genişletilebilir. Bu deneyimler sonucunda Bonner (2001:75) müze eğitimcisinin görev ve so-
müzedeki bu birincil eğitim, duyusal ve etkili bir rumlulukları çeşitlenirken karşı karşıya kaldığı so-
eğitime dönüşmektedir. runları da ayrıca hatırlatmaktadır. O’na göre son
Müze Eğitimini kim yapacak? 1
Christine Castle merkezi ABD’de bulunan bir Müze Eğitimi
Eleşti̇ rel Pedagoji

Platformunun (MEM) yöneticisi. Bu platforma http://www.


Clive’a (1991:3) göre, müze ve galeri eğitimi gü- mccastle.com/public/mem.aspx adresinden ulaşılabilir. Dün-
nümüzde önemli bir uzmanlık alanıdır. Müze ve yada müze eğitimini ve müze bilimi akademik bir alan olarak
galeri eğitimi, eğitimini sanat tarihi, güzel sanatlar, benimseyen uzmanların kendi ülkelerinde gerçekleştirdikleri
çalışmaların ayrıntılarına bu platfomdan ulaşılabilir.
*
Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü Eğitimin
84

Kültürel Temelleri Bölümü Güzel Sanatlar Eğitimi doktora


öğrencisi, e-posta: ckaradeniz@ankara.edu.tr
on yılda iki benzer müze fenomeniyle sıkça karşı- Yüksek Lisans Programı ve Dokuz Eylül Üniver-
laşılmakta: Ziyaretçinin nesnelerle etkileşim ku- sitesi Müzecilik Bölümü Lisans ve Yüksek Lisans
ramaması ve müzeleri tekrar ziyaret eden izleyici Programı müzecilik tarihi, sergi tasarımı, müze
sayısının düşüklüğü. Her iki durum da 21. yüzyı- yönetimi ve pazarlaması, müze ve küratörlük, sa-
lın başından beri müzelerin en önemli sorunu ve nat tasarımı ve müzeler konularında alan uzmanları
bu sorun müze eğitimcisi istihdamını da zorunlu rehberliğinde yeni öğrencilerini bekliyor.
kılmakta. Bonner, müze eğitimcisinin sorumluluk-
Bizden müze haberleri… Kalehöyük’deydik
larını şöyle sıralamakta: Müze uzmanları tarafın-
dan düzenlenen konferanslar, Okullara eser ödünç Ankara Üniversitesi Sos. Bil. Enst. Müze Eğitimi
verme hizmetleri, Okullara ya da farklı müzelere Anabilim Dalı yüksek lisans öğrencileri Kasım ayı
ödünç sergi verme hizmetleri, Okullardaki müze içinde Kaman Kalehöyük Müzesi’ne bir inceleme
tanıtımları, Müze içinde eğitim odalarının ya da gezisi düzenledi. Müzeyi bir laboratuvar olarak kul-
atölyelerin kullanımı, Bavul müze uygulamaları, landılar. Hem müzede hem de müzenin arka bah-
Gezici müze uygulamaları, Müzede gerçekleşti- çesindeki Japon bahçesinde, öğretici ve eğlenceli bir
rilen stajlar ve eğitimler, Müze eğitim programla- hafta sonu geçirdiler.
rının hazırlanması, Müzenin eğitim materyalinin
Miro’yla Buluştuk
hazırlanması, Müze ile diğer kurumlar arasında
işbirliği kurulması ve Müzenin tanıtımının yapıl- Miro İstanbul’a gelir gelmez Sabancı Müzesi’nin
ması. Müze eğitimcinin yeniden ele alınan görev yolunu tutan ve Görsel Sanatlar Eğitimi dersini
ve sorumlulukları çok yönlü bir müze eğitimcisi alan sınıföncesi öğretmenliği öğrencileri İspanyol
yetiştirmeyi zorunlu kılmaktadır. Dünyada 300’ü sanatçıyla tanıştılar. Sanatçının kadınları, kuşları
aşan “Müzebilim” lisansüstü eğitim programı bu- ve yıldızlarıyla tanıştılar. Müzenin eğitim atölye-
lunmaktadır. Bu programların büyük bölümü kül- sinde Miro konulu etkinliklere ilişkin bilgi aldılar.
tür ve miras yönetimine odaklanırken, bir bölümü Ardından İstanbul Modern’de açık olan Tasarım
sanat ve galeri çalışmaları, müze eğitimi ve müzeci- Bienal’inde çağdaş tasarım yaklaşımlarını öğren-
lik alanlarında öğrenci yetiştirmektedir. Müzebilim ci çalışmaları üzerinden izlediler. Özellikle Mi-
lisansüstü programlarında müzebilim (müzeoloji), ro’yu kaçırmak istemeyenlere hatırlatma: 01 Şubat
sanat ve galeri çalışmaları, dijital miras, kültürel mi- 2015’te sergi ülkemizden ayrılıyor.
ras ve tanıtım, kültürel miras yönetimi, müze ve ga-
lerilerde ziyaretçi çalışmaları ve müze felsefesi gibi
dersler ve içerikler yer alıyor. İngiltere ve ABD’de
Müzebilim konusunda eğitim veren çok sayıda üni-
versite var. Dijital Miras Çalışmaları lisansüstü prog-
ramlarında müze ve galerilerde çalışan uzmanlara
dijital medya, görsel kültürün müzede kullanımı,
dijital arşivleme, dijital medya kayıt çalışmaları ve
dijital platformlarda müze eğitimi konusunda eği-
tim veriliyor. Müze ve Galerilerde Ziyaretçi Çalışmala- Joan Miro, Şahane Şapkalı Kadın
rı lisansüstü programında müze ve galerileri ziyaret
Kaynaklar
eden müze izleyicilerinin beklentileri ve gereksi-
Ambrose, T., & Paine, C. (2006). Museum basics. (2nd ed.).
nimleri doğrultusunda müze programlarının nasıl London: Routledge.
geliştirileceği uygulamalı olarak anlatılıyor. Öte Talboys, K., G. (2011). Museum educator’s handbook. (3rd ed.).
yandan bu programda küratörlük, iletişim ve müze United Kingdom: Ashgate Publishing.
Greenhill, H., E. (1992). Working in museum and gallery educa-
pazarlaması gibi alanlarda da eğitim verilmekte. tion. Eilean Hooper Greenhill, (Ed.). United Kingdom: Univer-
sity of Leicester, Department of Museum Studies.
Türkiye’de müzecilik, müzebilim, müze eğitimi ve ICOFOM (2010). Key concepts of museology, ICOFOM. Çev-
müze yönetimi alanlarında yeni lisans ve lisansüstü rimiçi: http://icom.museum/fileadmin/user_upload/pdf/Key_Concepts_
programlar var. Yıldız Teknik Üniversitesi Sosyal of_Museology/Museologie_Anglais_BD.pdf adresinden 12.11.2012
tarihinde erişilmiştir.
Bilimler Enstitüsü Müzecilik Programı, Ankara Adams, G. (1984). Museums & galleries: a teachers’ hand-
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Disiplinlera- book. London: Hutchinson.
rası Müze Eğitimi Anabilim Dalı Lisansüstü Prog- Clive, S. (1991). Questions of gallery education. In Moira
Vincentelli (Ed.), Gallery Education and the New Art History (pp.
ramı, Akdeniz Üniversitesi Müzebilim Anabilim 3-8). UK: The Art Council of Great Britain.
Eleşti̇ rel Pedagoji

Dalı Yüksek Lisans Programı, Mimar Sinan Üni- Bonner, P., J. (1985). Museums in the classroom and class-
versitesi Müzecilik Programı, İstanbul Üniversitesi rooms in the museum, in Antrophology & Education Quarterly,
288-293, 16 (4).
Müze Yönetimi Yüksek Lisans Programı, Başkent
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Müzecilik
85
ine
S

ma
rının gözüne girer. Hatta sınıf atlayarak köyün
muhtarıyla aynı ortamda görünmeye başlar.
Olmak
Ancak bu mücadelenin sonu yoktur.
ya da
Sivas filmi, İç Anadolu’nun sertliğini, acısını,
‘Güçlü Olmak’ duygusunu yansıtmak konusunda oldukça ba-
şarılıdır. Toz, toprak ve çamurdan ibaret kır-
sal, orada yaşayan insanın üzerine giydiği bir
elbise gibidir. Kırsaldaki iktidar ilişkileri orada
Alper Erçetingöz, yaşayan bütün canlıları etkilemektedir. İktidar
Hüseyin Gençalp, sahibi, gücün ve saygınlığın da sahibidir. An-
Mikail Boz* cak iktidarı elde tutmak kolay değildir. Sürek-
li olan tek şey isyan ve dövüştür. Film kangal
köpeklerinin neden dövüştüğü sorusuna da bu
Sivas filmi, fakir köylü çocuğu Aslan’ın, köy noktada net bir yanıt verir: Çünkü güçlü olan,
muhtarının oğlu Osman ile rekabeti üzerin- hayatta kalan köpeğin soyu devam eder. Soyu
den açılır. Kendini kanıtlama devam eden köpek de daha
çabasındaki Aslan, çekingen güçlü olan kurtlarla mücadele
yapısı nedeniyle başlangıçta ederek sürüyü koruyacaktır.
Osman’ın özgüveni karşısında İç Anadolu’nun zorlu koşul-
sessiz kalır. Statü olarak Os- ları, zayıf olanın yaşamasına
man’ın gerisinde yer alan As- izin vermez. Hayatta kalmak
lan fiziksel bakımdan da okul için güçlü olmak bir zorunlu-
arkadaşları arasındaki en zayıf, luk, dövüşerek bu gücü gös-
en çelimsiz çocuktur. Okulda termek de bir mecburiyettir.
sergileyecekleri Pamuk Pren- Kangal köpekleri, burada ya-
ses ve Yedi Cüceler piyesi için şayan insanların zihniyetleri-
öğretmen prens rolünü Os- ni yansıtması açısından etki-
man’a, cüce rolünü de Aslan’a leyici bir metafordur.
verir. Oyunda prensesi oyna-
yacak olan Ayşe, Aslan’ın hoş- Yönetmen, Aslan’ın büyüme
landığı kız olunca, Aslan bu hikâyesini, kangal köpeği Si-
rol paylaşımına isyan eder ve bunu engellemek vas ile kurduğu ilişki üzerin-
ister. Aslan içten içe Osman’ı kıskanıp ona bir den anlatır. Sivas’ın dövüşürken aldığı yaralar
şey yapmak istese de egemen güç konumunda Aslan’ın büyüme sürecinde yaşadığı boğuşma-
değildir. Bu sebeple Osman’ı o an için saf dışı nın şiddetini göstermesi açısından önemlidir.
bırakması olası değildir. Aslan aile içinde de Aslan, Yozgat şehrinin sert yüzüdür. Uğrunda
zayıf konumdadır. Abisi Şahin tarafından hor savaşacağı bir şey olduğu zaman savaşır, yara
görülmekte, şakayla karışık örselenmektedir. bere içinde kalır. Ama bürünmek zorunda kal-
Beklentilerine karşılık bulamayan Aslan okula dığı o sert yüzün altında âşık bir çocuğun ma-
gitmemeye başlar. Köyde aylak aylak dolaştığı sum kalbi vardır.
günlerden birinde bir köpek dövüşüne tanık Aslan’ın kendi egemenliğini ilan etmesi, başka
olur. Bu dövüşü kaybeden ve kanlar içinde bir deyişle “diğerleri” üzerinde egemenliğini
ölüme terkedilen kangal köpeği Sivas’a sahip kurması, Sivas’ın hayatına girmesiyle başla-
çıkar ve onunla özdeşleşir. O andan itibaren yan sürecin sonunda sağlanmaktadır. Öldü
Sivas’ın ve Aslan’ın yazgıları birleşir. İkisi de sanılarak bir kenara bırakılan Sivas’ı sahip-
kaybetmiştir ancak mücadeleden vazgeçmez- lenen Aslan, abisi Şahin’in yardımıyla köpe-
ler. Film, Aslan ile çevresindeki kişiler yani ği evine getirir. Sivas’ın bir anlamda Aslan’ın
ailesi, arkadaşları ve muhtar arasındaki iktidar fallusunu temsil ettiği söylenebilir. Abisi bu
Eleşti̇ rel Pedagoji

mücadelesi olarak değerlendirilebilir. Sivas, durumu vurgulamak istercesine Aslan’a “…g.


kendisini ölümden kurtaran Aslan için dövüş tü de senin s.ki de senin” demiştir. Bundan
kazandıkça Aslan, Ayşe’nin ve diğer arkadaşla-
*
Ege Üniversitesi, Radyo, Televizyon ve Sinema Doktora Öğrencileri
86
sonra gelen yıkanma sahnesinde Aslan, anne- ya da ifade önünde sonunda çevreye egemen
sinin kendisini yıkama girişimini engelleme- olma amacını güden ikiyüzlü bir düşünce ile
ye çalışır. Annesinin “Erkek mi oldun sen?” birlikte gider.
sorusuna “He!” (Evet) diye cevap veren As-
Sivas tam da bu nedenle Aslan’ın iktidar aracı
lan’ın büyüme sürecinde belirginleşen erkek-
haline gelir. Sivas sayesinde arkadaşları arasın-
liği vurgulanır. Sahne temelde iktidar kavramı
daki statüsü yükselen Aslan, sevdiği kız olan
üzerinden farklı okumalara açıktır. Aslan’ın
Ayşe’nin de ilgisini çekmeye başlar. Bu nokta-
Sivas’ı sahiplenişi ve nihayetinde gücü eline
da Aslan, egemenliğin getirilerinden hoşnut-
alması, annesinin kendisine yönelik giriştiği
tur ve bu durumun sürmesini istemektedir.
yıkama eylemine tepkiyi de beraberinde getir-
Bu sebeple ilk aşamada Bozo adlı köpekle Si-
mektedir. Annesine verdiği cevap Aslan’ın eril
vas’ın yeniden boğuşmasına karşı çıkar. Çünkü
iktidarını inşa etmeye başladığının/ettiğinin
Bozo, Sivas’ı daha önce yenmiştir. Sivas’ın dö-
ilk açık ifadesidir. Aslan’ın gücü ele geçirmesi
vüşü kaybetme ihtimali, Aslan’ın Sivas üzerin-
annesine karşı olan bakışını değiştirmektedir.
den elde ettiği iktidarını tehlikeye düşürmek-
Filmde silik olarak görünen ‘baba’ figürünün
tedir. Ayşe’nin köpeği dövüştürmesi için ısrar
yarattığı boşluktan istifade ederek annesini
etmesine karşılık Aslan, ‘Bizim çocuğumuz
arzu nesnesi olarak görüşü (şehvet=ensest ta-
olsa onu boğuşturur musun?’ diye sorar ve bir
busunu ihlal=Oidipus), yönetmen tarafından
açıdan Ayşe’yi çoktan sahiplendiğini ve onu eşi
öznel bakış açısıyla Aslan’ın annesinin meme-
olarak konumlandırdığını da gösterir. Sivas da
lerine baktığı sahnede ve devamında takındığı
bu ilişki biçiminde çocuk=tohum=penis tem-
gülümsemeyle izleyiciye sunulmaktadır. Baba
sillerine kavuşmaktadır ve fallus olarak temsil
figürünün var ile yok arasındaki konumunun,
edilmektedir. Artık Sivas, Aslan›ın benliğinin
krallığını ilana girişen Aslan’ın, egemenlik ala-
bir parçasıdır. Buna karşın sonunda iki köpe-
nına anneyi de dahil etmesine imkan tanıdığı
ğin kavgasına onay vermek zorunda kalır. Bu
söylenebilir.
kavganın sonucunda, iktidar aygıtı yani Sivas
İlerleyen süreç içerisinde güç ve iktidar arzu- galibiyete ulaşarak Aslan’ın hükümranlığını
su diğer tüm unsurların önüne geçen Aslan, pekiştirir. Aslan, artık yöneten konumundadır.
Sivas aracılığıyla elde ettiği yeni konumunu Abisini tokatlar, babasına hesap sorar, arkadaş-
perçinlemektedir. Fallus ve güç olarak Sivas ları inşaat için taş taşırken o keyfine bakmakta
hem arkadaşlarını, hem anneyi, hem de sev- ve arkadaşlarının serzenişleri karşısında ‘Ben
diği kız Ayşe’yi silikleştirmekte, geri plana at- maraba mıyım ki çalışayım!’ demektedir.
maktadır. Aslan artık abisi Şahin ve muhtarla
Sivas’ın kazandığı her dövüş, Aslan’ın iktida-
birlikte yetişkinlerin dünyasına girmiştir. Sivas
rını kuvvetlendiren yeni bir zaferdir. Bu süreç
sayesinde elde ettiği güç ona yeni kapılar aç-
Aslan’ı büyütmekte, dönüştürmekte, şekil-
maktadır. Köydeki toplantının dönüşünde Si-
lendirmektedir. Nihayet filmin sonuna doğru
vas’a bakan, doyuran ve onun yerini hazırlayan
yapılan büyük kavgadan da galibiyetle ayrılan
Aslan’ın tavırları çocuğuna bakan bir ebeveyn
Sivas’ın bacağı kırılan rakibi, Aslan’ın içinde
gibidir. Babası, Aslan’ın bu tavırlarını sessizce
bulunduğu çıkmazın farkına varmasına imkân
izlemektedir.
tanır. Benzer bir durum Sivas’ın, dolayısıyla
Alfred Adler bir insanın hayatının gayesini be- onu sahiplenen Aslan’ın başına da gelebilir. Bu
lirleyen şeyin aşağılık, yetersizlik ve güvensiz- da iktidarın kaybedilmesi riskini ortaya çıkar-
lik duygusu olduğunu vurgulamaktadır. Aşağı- maktadır. Aslan’ın Türkiye şampiyonu olan
lık duygusunun neden olduğu kendini küçük köpeğini bir daha dövüştürmeyeceğini Muh-
ve güçsüz görme gibi acı verici düşüncelerin tar ve diğerlerine ifade etmesi aslında Aslan’ın
baskısı altındaki insan ruhu, bütün imkânları kendi iktidarını kaybetme korkusunun dışavu-
ile bu ‘aşağılık kompleksini’ni yenmeye çalış- rumudur.
maktadır. Bu durumda insanın göze çarpacak
Aslan’ın hikâyesi, Adler’in ifade ettiği gibi bire-
Eleşti̇ rel Pedagoji

şekilde çevresinden üstün olma amacını da içi-


yin güçsüzlüğünün, yetersizliğinin beraberin-
ne alan, bir kendini kabul ettirme isteği orta-
de ortaya çıkan ‘iktidar edinme’, ‘güce ulaşma’
ya çıkmaktadır. Adler’e göre her doğal duygu
isteğinin sinematografik sunumudur. Aslan bir
87
çocuk olarak ‘masumiyet’ sahibi olsa da sade- ilişkide yönetmenin sembolik bir bağ kurmak-
ce kendisinin yaşadığı psikolojik ortam değil, tan öteye geçememesi, ele alınan ilişkilerin ha-
bunun şekillendiği kültürel ortam da büyüyen vada kalmasına neden olur. Çocuğun büyüme
çocuğu bu türden bir yönelişe sevk etmektedir. sürecindeki iktidar mücadelesine yoğunlaşan
Film, insanlarla kurulan dengeli bir ilişkiyi de- yönetmen, cinselliği keşfetmesine de yüzeysel
ğil, bu ilişkilerde rollerin değişildiği ve yeni bir olarak değinir.
güç merkezinin ortaya çıktığı bir yapılanmayı
Kameranın bakış açısı ve hareketleri yönetme-
sunmaktadır. Bu bağlamda film sadece bir bü-
nin konuyu gerçekçi bir üslupla anlatma yakla-
yüme hikâyesini anlatmamakta aynı zamanda
şımına hizmet eder. Aktüel kamera doğru bir
büyüklerin değerlerinin çocuklar üzerinden
tercih olmakla birlikte, kamera kullanımındaki
yeniden üretilmesi gibi genel bir olguya/soru-
özensizlik filmin başından itibaren temel bir
na da işaret etmektedir. Film boyunca iktidar,
probleme dönüşür ve izleyici için filmi takip
bir imparatorun gücünün simgesi olarak asa
etmeyi zorlaştırır. Olayları çocuğun gözün-
taşıması gibi, kişilerin bir başka nesne aracı-
den aktarmak için zaman zaman Aslan’ın ba-
lığıyla taşıdığı simgelerle açığa çıkmaktadır.
kış hizasına yerleşen kamera, piyes sırasında
Osman’ın, köpeği Bozo’yu gezdirirken henüz
giyilecek kıyafetlerin okula getirildiği sahnede
bir köpeğe sahip olmayan Aslan’ı sorgulaması,
olduğu gibi başarılı bir şekilde kullanılsa da ge-
Aslan’ın ise Sivas’a sahip olduktan sonra silik
nellikle karakterlerin arkasına saklanmakta ve
kişiliğinden sıyrılarak herkesin önem verdi-
çok yakın çekim açılarının neden olduğu kom-
ği biri haline gelmesi buna bir örnektir. Adı
pozisyon ve netlik sorunları nedeniyle sahne-
‘ormanların kralı’ndan gelen Aslan, tıpkı asla-
nin izlenebilirliğinin önüne geçmektedir.
nın çevredeki tüm hayvanlar üzerinde açık bir
üstünlük kurması gibi çevresindeki insanlar Kimi zaman Olay örgüsünde yer alan boşluklar
üzerinde üstünlük kurar. İnsanlarla kurdu- filmin ilerleyişinde aksamalara neden olacak
ğu uzlaşma ile bir mücadele aracı olarak öne şekilde belirginleşmektedir. Filmin en etkileyi-
çıkan Sivas arasında bu bağlamda totemik bir ci sahnelerinden birinde Aslan, köpeği satmak
bağ vardır. Bir açıdan Aslan, Sivas aracılığıyla istediği için abisine kızar ve dama çıkarak soyu-
vardır. Aralarında bir ruh birliği kurulmuştur. nur. Üzerindeki her şeyi abisine fırlatıp isyan
Her ikisi de büyümeyle ve güce sahip olmay- eder ve evdeki iktidarını görünür kılar. Olduk-
la anlam bulan bir savaşın içindedir ve iktidarı ça işlevsel olan bu sahneden önce abisinin kö-
korumanın yolu sürekli savaşa hazır olmaktan peği satmakla ilgili herhangi bir sözünün ya da
geçmektedir. Bunun doğal sonucu ise savaşın eyleminin olmaması ise izleyiciyi anlamsal bir
ve mücadelenin Muhtar aracılığıyla meşrulaş- boşluğa düşürmektedir.
tırılması, hayatın rol bazlı sınıflandırılmasıdır. Yönetmen, Yozgat şehrinin zorlu coğrafyasını
Muhtar’a göre Sivas bir dövüş köpeğidir ve bo- ve oradaki yaşamın acımasız gerçeğini müm-
ğuşmalıdır. İnsan ona bir iktidar alanı vermiş- kün olduğunca müdahale etmeden ele alır.
tir. O da insanlara bunun bedelini ödemelidir. Amatör oyunculardan oluşan kadrosu ve ak-
Yoksa Sivas, ‘Sivas’ olmayacaktır, ‘herhangi’ bir tüel kamerasıyla bu gerçekliği filmin başından
köpek olacaktır. Sivas her kavgada yeni bir yara sonuna kadar canlı tutar. Yüz ifadelerinde ve
alırken, Aslan aslında dövüşmesini istemediği diyaloglarda yakaladığı doğallık yönetmeni
Sivas için üzülmektedir. Kazanmak için kay- bu amacına yaklaştırır. Karakterlerin boğazı-
betmek gerektiğini anladığında, Aslan dövüş- na yapışan hayatın zorluklarına karşı herkesin
lere katılmak istemediğini söyler ama olduğu ağzında bir küfür vardır. Aslan’ın, Sivas’ın ve
yerde ‘kalmak’ için başka şansı da yoktur. diğer karakterlerin yüzüne yaklaşan kamera,
Yönetmenin ele aldığı konuyu işlerken meto- sert ifadelerin ardındaki anlamı arar. Vahşi bir
forlar düzeyinde bir anlatımı tercih ettiği ancak dövüşün ardından Sivas’ın yüzündeki keder-
detaycı davranmayarak karakterler arasındaki li bakış, Aslan’ın yüzündeki hüzünle örtüşür.
ilişkileri derinlemesine ele almadığı görül- Kimi zaman çığlık çığlığa, kimi zaman da usul
Eleşti̇ rel Pedagoji

mektedir. Bir sonuca bağlanmayan Osman usul uzaklara bakarak yazgısını kabullenen ve
ile Aslan çatışması; bir noktadan sonra aniden aynı zamanda ona isyan eden İç Anadolu’nun
kaybolan karakterler; Aslan ve Sivas arasındaki hayata attığı hüzünlü bakıştır bu.
88
Eğitim Tarihinden “…de te fabula narratur”
İsmail Aydın

Kürtlerin “Ana Dilinde Eğitim” Talebi ve


Öğretmen Örgütlerinin Bu Talebe Yönelik Tutumları - II

3 Eylül 1971’de kurulan Türkiye Öğretmenler Bir- Bu ve benzeri görüşlerin TÖB-DER tarafından sa-
liği (TÖB), (daha sonra 23 Kasım 1971’de Türkiye vunulduğu 1971-1975 döneminde örgütün “ana di-
Öğretmenler Birleşme ve Dayanışma Derneği, 4-5 linde eğitim” gibi bir talebi benimsemesi mümkün
Şubat 1973’den itibaren ise Tüm Öğretmenler Bir- gözükmemektedir.
leşme ve Dayanışma Derneği) tüzüğünün 3. mad-
Öğretmen örgütlerinin Türkçenin dışında “ana
desi “Birliğin amacı, İnsan Hakları Evrensel Be-
dilinde eğitim” hakkının olabileceğine dair ilk kez
yannamesi ile Anayasamızın milli, demokratik, laik
görüş açıklaması ve bunu yazılı olarak deklere et-
ve sosyal hukuk devleti kapsamı içinde üyelerinin
mesi 1975 yılında olacaktır. Bu tarihten itibaren
tüm ekonomik, sosyal, kültürel ve özlük haklarını
TÖB-DER yönetiminde Sosyal demokrat çizginin
koruyup geliştirerek Atatürk devrimlerini gerçekleş-
yerine seçilen sosyalist çizgideki yönetim ile birlikte
tirecek yönde çalışmalarını kolaylaştırmaktır.” der.
anadilde eğitim konusuna farklı yaklaşımlar başla-
Derneğin 1971 ve 1973 tarihli tüzüklerinde anadil-
yacaktır.
de eğitim ile ilgili ibarelere rastlanmaz.
TÖB-DER Genel Başkanı Cemil Çakır 1975-1976
Bu dönemde yayınlanan TÖB-DER Bülteninin
Çalışma Raporunda anadil ile ilgili şu görüşleri açık-
Sözlük köşesinde Kapitalizm, Artık Değer, Tröst ve
lar; “Dünyada her ulus, kendi öz benliğinin varlığı
sosyalizm gibi sol kavramların anlamına yer veril-
olan kültürünü serbestçe geliştirebilmeli, serbestçe
miş ancak “ana dilinde eğitim hakkı” ile ilgili görüş-
kendi örf ve adetlerine göre hareket edebilmeli, eği-
lere yer verilmemiştir.
tim öğretimini serbestçe yapabilmelidir.”
TÖB-DER’in 4-5 Şubat 1973 tarihinde yapılan II.
24-26 Temmuz 1976 tarihinde düzenlenen TÖB-
Olağanüstü Kongresine Sunulan Çalışma Rapo-
DER 3. Olağan Genel Kurulunda Kürt öğretmen
runda yer alan ifadelerde şu görüşlere yer verilmiş-
grubu olan Özgürlük Yolu çizgisindeki öğretmen-
tir: “Atatürk Akademisi Kanununun çıktığı şu gün-
lerle TSİP çizgisindeki Demokratik Merkeziyetçi-
lerde Atatürkçülük hakkında konuşmaya en yetkili
ler ittifak yaparak dernek yönetimini ele geçirecek-
kuruluşlardan biri olan derneğimizin bu görüşlerini
lerdir. Doğal olarak bu ittifakın savunduğu anlayış
kısaca kamuoyuna açıklamak isterim; Atatürkçü gö-
öğretmen örgütlerinin “dil, kültür” politikalarında
rüş (…) Misak-ı Milli sınırları içinde milliyetçi..”
ileri kararlar almalarını sağlayacaktır.
Türk Dil Kurumu Genel Yazmanı Ömer Asım Ak-
Genel Kurul Kararlarında “Eğitimin Demokratik-
soy’un, aralarında TÖB-DER’in de bulunduğu ku-
leşmesi” başlığında şu görüşlere yer verilecektir:
ruluşlara gönderdiği şu yazı TÖB-DER dergisinde
“(…) Dilin ve kültürün, üretim güçlerinin, özel-
yayınlanmıştır: “ Atatürk’ün yüksek buyrukları ve
likle kişinin gelişmesindeki önemli payı göz önüne
huzurlarıyla 26 Eylül 1932’de Dolmabahçe Sarayın-
alınarak; bu konuda temel insan hak ve özgürlük-
da toplanmış olan Birinci Türk Dil Kurultayı’nda
lerine aykırı bir biçimde dil ve kültür üzerine ko-
her yıl bu günün Dil bayramı olarak kutlanması ka-
nan engellerin kaldırılması, emekçi halkın ilerici
rarlaştırılmıştı. O tarihten beri 26 Eylül günlerinde,
kültürünün gelişmesi için her türlü kolaylığın ve
yurdun her köşesinde törenler düzenlenerek dil dev-
olanağın sağlanmasını zorunlu görür ve bu konuda
rimimizin amacı üzerinde konuşmalar yapılmakta,
demokratik bir kitle örgütü olarak kendine düşen
konunun önemi belirtilmektedir. Dil devrimi yurdu-
görevleri yapar.” 2
muza her alanda geniş ufuklar açan Atatürk devrim-
leri zincirinin en güçlü halkalarındandır. Bundan Aynı ifadeler TÖB-DER 1976-1978 Çalışma Prog-
dolayı, ulusça 50. yıldönümünü kutlamakta oldu- ramı’nın “ IV- Eğitimin Demokratikleştirilmesi”
ğumuz cumhuriyetimizin yapısı içerisinde seçkin başlığında da yer almıştır.3
bir yeri vardır. Eskiden bütün olanakları kısıtlanmış
Eleşti̇ rel Pedagoji

TÖB-DER, “8 Eylül Uluslararası Okuma-Yazma


bulunan Türkçemiz, cumhuriyet çağında benliğini
bulmuş, bilim ve sanat dili olma gücü kazanmıştır.”1 2 TÖB-DER Gazetesi; sayı 125-126, 1-15 Ağustos 1976
1 TÖB-DER Bülteni; sayı 57, 15.9.1973 3 TÖB-DER Gazetesi; sayı 135, 1 Ocak 1977
89
Günü” nedeniyle yayınladığı bildirisinde anadilin- nin o dili konuşabilme yeteneğinin serbest bırakıl-
de eğitim için şunları dile getirmiştir: “Eğitim, her masını..” (abece eki: 1, s. 2)
halkın kendi dilinde yapıldığı, kendi kültüründen
1990 yılında öğretmenler sendika kurmaya başladı-
uygarlığından kaynaklandığı ve diğer uygarlıklarla
lar. Önce Eğitim-İş sendikası kuruldu.
verimli bir alış-verişe açık bulunduğu ölçüde başa-
rılı olur.”1 Eğitim-İş tüzüğünde başlangıçta anadilinde eği-
tim-öğretim hakkı savunulmamıştır. Bu hususta
TÖB-DER sadece yayın organlarında anadilinde
sendikaya yönelen eleştiriler sonucunda Eğitim-İş,
eğitim konusunu dile getirmekle kalmamış, Şu-
2-4 Temmuz 1993 yılındaki genel kurulunda tü-
bat 1978 tarihinde düzenlediği Demokratik Eğitim
züğünün amaçlar bölümüne şu ibareyi koydu: “i)
Kurultayı (DEK)’nda;
……herkesin kendi ana dilini her alanda kullanıp
“Anadili Türkçe olmayan halklar, başından beri geliştirmesine saygı ve hoşgörünün yerleşmesine..”
kendi ana dilleriyle eğitim yapma hakkından yok-
1991’de EĞİT-SEN’e DOĞRU dergisinde “Os-
sun bırakılmışlardır. (…) Demokratik devlet, ka-
manlıca mı? Kürtçe mi?” başlığıyla yayınlanan bir
yıtsız koşulsuz, farklı dillerin tam özgürlüğünü
yazıda ilk kez liselerde seçmeli ders olarak Kürt-
tanımak ve dillerden birisi için her türlü ayrıcalığı
çe’nin okutulması önerilmiştir.4
reddetmek zorundadır” denilmiş, DEK Sonuç Bil-
dirgesinde de açıkça şu görüşleri kamuoyuna açık- Eğitim-İş’ten sonra kurulan Eğit-Sen, bu hususta
lamıştır: daha cesur bir çıkış yapacak ve Eğit-Sen tüzüğünün
2.maddesinde yer alan “sendikanın amaçları” baş-
“ c-) Türkiye’nin altına imza koyduğu uluslarara-
lığı altında “EĞİT-SEN,herkesin kendi anadilinde
sı sözleşmelere uygun olarak insan hak ve özgür-
eğitim yapma hakkını savunur..” ibaresine yer ve-
lükleri, halkların haklarının eşitliği ve kendi gele-
recektir.
ceklerini özgürce belirleme ilkesi doğrultusunda,
herkese kendi anadilinde öğrenim yapma hakkının Eğit-Sen’in “ana dilinde eğitim hakkı”nı savunma-
tanınması,”2 sıyla bir ilk gerçekleşmiş oldu ve “anadilinde eği-
tim” hakkı ilk kez bir eğitim emekçileri örgütünün
TÖB-DER, 1 Mayıs 1978 için bastırdığı özel sa-
tüzüğünde yer almış oldu.
yısının kapağında eğitim-öğretim ve öğretmenlere
yönelik talepleri sıralarken “Asimilasyoncu eğitime İki sendika (Eğitim-İş ve Eğit-Sen) 1995’de birle-
hayır, herkese anadilinde eğitim hakkı” talebini 3. şerek Eğitim-Sen’i kurdular. Bu sendikanın tüzü-
sıraya koymuştur.3 ğünde “Toplumun bütün bireylerinin kendi ana
dilinde (…) eğitimden yararlanması” şeklindeki
Ancak bu konuda ısrarla mücadele eden dernek tü-
bir hüküm bulunmaktaydı. Bu hüküm daha sonra
züğüne “anadilinde eğitim-öğretimi” koymamıştır.
“öğrenim görme” biçiminde yer aldı.5
Derken 12 Eylül askeri darbesiyle sol ezilir. Köklü
Eğitim Sen 1996 yılında Anadilinde eğitim konu-
bir örgütlenme geleneğine sahip olan öğretmenler
sunda bir ilke imza attı. Ankara’da SSK salonunda
1988 yılında Eğitimciler Derneği (EĞİT-DER)’ni
Anadil Sempozyumu düzenlemiş ancak bu sem-
kurarak demokratik öğretmen mücadelesini devam
pozyum kitaplaştırılamamıştır.
ettirdiler.
Eğitim-Sen, 2-6 Şubat 1998 tarihlerinde Anka-
EĞİT-DER I. Olağan Genel Kurulunda kabul
ra’da bir DEK (Demokratik Eğitim Kurultayı)
edilen Çalışma Programında “ana dilinden eğitim”
topladı.”Eğitim ve Dil Komisyonu” raporunda
hakkı şu cümlelerle savunulmaktadır: “Öğretme-
“Ana dilinde eğitim” yapılmasının gerekliliği açık
nin çağdaş kültürel normlarda, iş güvenliği ve hu-
bir ifadeyle yer aldı. DEK Sonuç Bildirgesi’nde ise
zur içinde, mesleğini özgürce uygulayabilmesi, bir
dolaylı yollardan (Çocuk Hakları Sözleşmesinin
bütün olarak toplumun demokrasi ortamında ser-
tüm maddelerine eksiksiz uyulmalı, bu konudaki
pilip gelişmesi için” ana başlıklı 3. Kararında şöyle
denilmektedir: “İsteyen herkesin, istediği dilden, 4 O dönemde Eğit-Sen henüz kurulmamış, ancak kuru-
ana dilinden eğitim görmesini ve bu eğitimi vere- luş aşamasına gelinmiştir. Bu çalışmaları yürüten Geçici
Eleşti̇ rel Pedagoji

Yürütme Kurulu üyesi olarak dergiye yazdığım bu yazıda


1 TÖB-DER Gazetesi; sayı 150-151, s.9, 15 Eylül-1 F.AYDIN takma ismini kullanmıştım. (İ.A)
Ekim 1977 5 A. Dinçer, K. Ünal, E. Şimşek, Ö. Buzludağ,
2 TÖB-DER Gazetesi; sayı 157, sayfa 3, 1 Mart 1978 A.Gölpunar, M.Yaman, E. Akgül, N. Alkaya, M.Turan’ın
3 TÖB-DER Gazetesi: Özel sayı 1 Mayıs 1978 yönetici olduğu dönemde yapılan tüzük.
90
çekinceler kaldırılmalıdır.) ana dilinde eğitim ya- zenleyen 42. maddesine aykırı olduğu ifade ediliyordu.
pılması gerekliliğine vurgu yapılmıştır.1 Ankara 2. İş Mahkemesi, davayı reddetti, kara-
rı, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı temyiz etti.
DEK sonrasında “Eğitim ve Dil Komisyonu” rapo-
Temyiz istemini görüşen Yargıtay 9. Hukuk Da-
ru nedeniyle yöneticiler hakkında Devlet Güvenlik
iresi, yerel mahkemenin kararını Eğitim Sen’in
Mahkemesi (DGM) tarafından dava açıldı. Yöneti-
kapatılması gerektiği gerekçesiyle esastan bozdu.
ciler 4,5 yıl hapis cezasıyla cezalandırıldı. Bu ceza
Bu karar üzerine dosyaya yeniden bakan An-
önce para cezasına çevrildi ve sonra ertelendi.2
kara 2. İş Mahkemesi, ilk kararında direndi.
Daha sonra MGK Genel Sekreterliği tarafından Ankara 2. İş Mahkemesi’nin gerekçeli kararında, Ana-
Ankara Valiliğine gönderilen bir yazıyla (talimat- yasa’nın 3.maddesine göre devletin resmi dilinin Türkçe
la) Eğitim-Sen hakkında kapatma davası açılması olduğu anımsatılarak, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nde
istendi. dil ayrılığına dayalı bir azınlık statüsünün söz konusu ol-
Eğitim-Sen, 1-5 Aralık 2004 tarihinde 4. DEK’i madığı kaydedildi”.
düzenledi. Kurultay salonuna asılan pankartlar “Eğitim-Sen’in, 3 Temmuz 2005’te toplanan 2.
Kürtçe, Lazca, Ermenice, Gürcüce, Arapça ve Sür- Olağanüstü Genel Kurulu’nda, sendikanın tüzü-
yanca’nın da bulunduğu 10 dilde hazırlanmıştır. ğündeki 4 maddenin değiştirilmesi yönünde öner-
Kurultayda “Çok Dilli, Çok Kültürlü Toplumlarda ge verildi.
Eğitim” komisyonu raporunda “Ana dilinde eğitim
Daha sonra delegeler söz alarak, değişiklik önerile-
hakkı” ayrıntılı olarak tartışıldı. Bu konu 4. DEK
rine ilişkin görüşlerini açıkladılar.
Sonuç Bildirgesinde “Ana dilde eğitim taleplerinin
bölünme ve azınlık sorunu olarak nitelendirilme- Yapılan oylama sonucu, aralarında “sendikanın
den çoğulculuğun gerekler olarak algılanıp insan anadilde öğrenimi desteklemesine” ilişkin madde-
hakları ve demokrasi kapsamında tanımlanmasını nin de bulunduğu 4 madde değiştirildi.
ve korunmasını sağlayacak çözüm yöntemleri ge-
Buna göre, sendika hakkında kapatılma davası açıl-
liştirilmelidir.”
masına yol açan tüzüğün 2. maddesinin (b) fıkra-
Bu süreçte Eğitim Sen tüzüğünün 2. maddesinin sındaki “Eğitim-Sen toplumun bütün bireylerinin,
“b” şıkkında yer alan “Eğitim Sen, bireylerin ana temel insan hakları ve özgürlükleri doğrultusunda,
dillerinde öğrenim görmesini ve kültürlerini geliş- demokratik, laik, bilimsel ve parasız eğitim görme-
tirmesini savunur.” ibaresinin bulunması sendika- sini, bireylerin anadillerinde öğrenim görmesini ve
nın kapatılması için dava açılmasına neden olmuş- kültürlerini geliştirmesini savunur” hükmü, “Eği-
tur. Bu husus basın organlarına şöyle yansımıştır: tim-Sen, toplumun bütün bireylerinin, temel insan
hakları ve özgürlükleri doğrultusunda, demokratik,
“Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, Eğitim Sen’in kapatıl-
laik, bilimsel ve parasız eğitim görmesini savunur”
maması yönündeki yerel mahkeme kararını esastan bozdu.3
olarak değiştirildi”4
Kararın oy birliğiyle alındığı bildirildi.
Eğitim-Sen’in kapatılması istemiyle açılan dava- Değişikliğe 381 delege “evet”, 115 delege ise “ha-
nın “davanamesi”nde, Eğitim-Sen tüzüğünün «Sen- yır” oyu verdi.”
dikanın Amaçları» başlıklı 2. maddesinin (b) bendin-
Günümüzde eğitim işkolunda kurulmuş bulunan
deki anadilde öğrenime ilişkin ifadenin Anayasa’nın
yaklaşık 32 sendika var. Bunların tüzüklerinde “en
3.maddesindeki «Türkiye Cumhuriyeti Devleti, ülkesi
temel hak” olan “ana dilinde eğitim” ile ilgili hiçbir
ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Resmi dili Türk-
hüküm bulunmuyor. Ancak Eğitim Sen’in tüzü-
çedir» hükmüne ve Türkçe dışında hiçbir dilin eğitim
ğünde;
ve öğretim kurumlarında Türkiye Cumhuriyeti va-
tandaşlarına anadilleri olarak öğretilemeyeceğini dü- “c) Toplumun bütün bireylerinin, temel insan hak-
ları ve özgürlükleri doğrultusunda, herkesin kendi
1 Bilindiği gibi BM’in kabul ettiği Çocuk Hakları Söz-
leşmesi Türkiye Cumhuriyeti tarafından da imzalanmış anadilinde, cins ayrımcı olmayan, eşit demokratik,
fakat Türkiye “çocuğun ana dilinde eğitim hakkı” (m.29) laik, bilimsel, parasız ve kamusal nitelikli eğitim
ve “dernek kurma hakkı” gibi maddelerine çekince koy- görmesini savunur.” Hükmü onurlu bir şekilde
Eleşti̇ rel Pedagoji

muştu.
2 Yargılanan yöneticiler; K. Bal, C.Ünlü, E. Savumlu, duruyor…
N. Girgin, A. Öztürk, N. Akpınar, A. Edalı, B. Altın,
M.Şahin
3 Milliyet Gazetesi; 25 Mayıs 2005 4 Hürriyet Gazetesi; 3 Temmuz 2005
91
Elestirel .
. Pedagoji Sözlügü
Ritüeller
Birol Algan*

rın bereketi sağlamaya yönelik uygula-


maları (ya da bunların halk içinde süre-
duran kalıntıları), eşitlikçi, hiyerarşisiz,
katılımcı, paylaşımcı, duygudaşlığı sağ-
lamaya yönelik edimleriyle “ayin” kavra-
mına denk düşerken; bir iktisadi-siyasal-
toplumsal iktidarın varlığı durumunda,
Ritüel, toplumsal yaşamın kültürel unsur- kökenini bereket düşüncesinden alsa da
lardan biridir. Ritüel, belirli sebeplerle ya da sonuçta mevcut iktidar ilişkilerini pe-
belli amaçlara ulaşmak üzere “kutsallaştırıl- kiştirmeye, güçlendirmeye yönelik gös-
mış”, tekrar eden davranış biçimleri olarak ta- terimleri, “tören” kavramına daha çok
nımlanabilir. Başka bir ritüel tanımlaması da, yaklaşmaktadır”.
“insanların belirli bir sonuca ulaşmak amacıyla
Törenlerin, endüstri devrimi sonrasında kuru-
iletişime girmeye çabaladığı kutsal varlık ya da
lan modern devletlerin oluşum süreciyle iliş-
güçlerin ekin kuvveti inancı üzerine temelle-
kilendiren Şenel’e (2010, s. 30-31) göre, sanayi
nen simgesel açıdan yüklü, sözsel, davranış-
devrimi ile birlikte ortaya çıkan güvenli pazar
sal ya da duruşsal düzlemdeki tekrarlayıcı ve
ihtiyacı güçlü devletleri zorunlu kılmış, belir-
kodlanmış, çoğunlukla da gösterişli edim ve
tilen güçlü devletin oluşturulmasında gerekli
davranışlar bütünü” olarak yapılmaktadır (Ri-
olan farklı toplumsal kümeler arasında eko-
viere, 2005’den aktaran Özbudun, 2010, s.40).
nomik ve ideolojik bütünleşmenin sağlanması
Ritüeller bulunduğu toplumlarda farklı şekil-
için resmi ritüeller (törenler) oluşturulmuş-
lerde görünebilir. Özel yaşamdan resmi alana
tur. Yani, sanayi toplumu öncesinde, feodal
kadar her alanda değişik ritüellerle karşılaşmak
toplumlarda başka amaçlarla var olan ritüeller
mümkündür. Geçiş ritüelleri (doğum ve ço-
modern devletle birlikte devleti ve ideolojisini
cukluk, başlangıç ve ergenlik, evlilik, ölüm),
(ve dolayısıyla devlet korumasına mecbur olan
Kurum ya da makama gelme ritüelleri, mev-
piyasayı) korumaya ve mutlaklaştırma amacına
simsel ritüeller, pekiştirme ritüelleri, başkaldı-
yönelik hale gelmiştir. İlkel dönemde, ritüelin
rı ritüelleri, etkileşim ritüelleri (Wulf, 2009, s.
amacı kolektif eylemler aracılığıyla korunmak
233-234) bunlar arasında sayılmaktadır.
ve doğa karşısında hayatta kalma çabası iken
Ritüellerin tarihine bakıldığında, farklı top- modern devlette asıl amaç devletin ve egemen
lumsal formasyonlarda ve üretim ilişkilerine ideolojinin korunmasına evrilmiştir. Ritüeller
bağlı olarak farklı biçimlerde varlığına rastla- ile birey ve devlet ideolojisi arasında kurulan
nır. İlkel toplumlarda, korunmak, beslenmek ilişkinin özelliklerini Kaynar (2010, s. 7) şöyle
gibi ihtiyaçların karşılanabilmesi için üretilen, değerlendirmektedir:
insanın toplayıcı ve doğaya bağımlı olduğu
Sıradan insanla, onu çevreleyen, kuşatan
dönemlerde daha çok ayinle eş anlam taşıyan
aşkın, mukaddes bir ideoloji arasındaki
ritüel, devletin ortaya çıkışı ve kurumsallaş-
ilişkiyi niteler ritüeller. İster dinsel ol-
masıyla birlikte seküler bir biçime dönüşerek
sun ister seküler, ritüeller, bizi çepeçev-
merasim/tören şeklinde biçimlenmiştir. Öz-
re sarmalayan bu mukaddesle sıradan
budun (1997, s. 120) ayin ve tören arasındaki
insan(lar) arasında (ayinler ve törenler
temel ayrımın siyasal veya toplumsal bir iktidar
yoluyla) kurulan bir ilişkinin altını çi-
kurumunun varlığı ya da yokluğunda yatmakta
Eleşti̇ rel Pedagoji

zerler. Bu ilişki, eşitlerarası olmayan,


olduğunu şöyle açıklamaktadır:
sıradan insanın aşkın ideolojiye teslimi-
İktidarın kurumsallaşmadığı toplumla- yetini, tabiiyetini garanti altına alan bir
A.Ü. Eğitim Bilimleri Enstitüsü Eğitim Ekonomisi ve Planlaması Doktora Programı öğrencisi.
92
ilişkidir. Bu yolla, toplumdaki mevcut rolü ise sadece istenileni/beklenileni yapan bir
iktidar yapıları, hiyerarşiler, statüler ve araç durumudur. Öğrenciler, kendi istekleri
statükonun meşruluğu pekiştirilir, ga- olmasa da bu ritüellere katılmaya zorlanırlar,
ranti altına alınır ve yeniden üretilir. keza öğretmenler de. Böylesi bir sürüklenme
süreci bedenlerin ve düşüncelerin baskı altına
Devletlerin ideolojik amaçlarla ritüeller üret- alınması anlamı taşır. Öğrencilerin, otoriter
mesinin ve onları sürdürmesinin temelinde ilişkiler içerisinde itaat eden ve boyun eğen bir
ritüellerin insan ve toplum üzerindeki önemli durumda bırakılması sınıflı ve eşitsiz bir top-
etkileri yatar. Özbudun (2010, s. 41-42) ritü- lumsal yapıda sömürü ilişkilerini destekleyen
ellerin, biçimsellik, toplumsallık, düzenle- sonuçlar üretir. Çünkü okuldaki ritüeller yo-
yicilik, güven sağlayıcılık, bilgilendiricilik/ luyla itaat etmeye alıştırılan birey, toplumsal
iletişimsellik, meşrulaştırıcılık ve dönüştü- yaşamın düzenlenmesinde söz hakkına sahip
rücülük özellikleri olduğunu belirtir. Böylesi olma talebinde bulunmayacak, yaşamının,
önemli özellikler devletin egemen ideolojisi- egemen aktörler tarafından belirlenmesine de
nin toplumsal kesimlere kabul ettirilmesinde daha kolay rıza gösterebilecektir. Oysa, katı-
önemli bir araç olarak görülen eğitim alanının lanlar bakımından anlamlı bir eğitim, onların
da ritüellerle donatılmasına neden olmuştur. kendilerini sınırlayan şeylerin farkına varmala-
Okullar ritüellerin çokça yer aldığı alanlardan rını ve bu sınırlamaları kendilerini güçlendirici
biridir. Türkiye eğitim sisteminde, bayrak tö- ve özgürleştirici bir yönde değiştirmeye destek
renleri; öğrencilerin sıraya dizilerek okula gir- sağlamalıdır. Buna uygun olarak, eğitim siste-
mesi, öğretmen derse girince ayağa kalkması, minde yer alan ritüellerin, öğrenci-öğretmen,
parmak kaldırarak konuşmaları, öğretmenler öğrenci-toplum ilişkisini hiyerarşik temelde
karşısında önünü iliklemeleri, öğretmenlerin öğrencilerin aleyhine olacak şekilde yapılandı-
ve yöneticilerin karşısında “hazır ol”da bek- rılması/sürdürülmesi yerine, birlikte yönetim
lemeleri gibi pek çok ritüel, okulda öğrenci- argümanlarını ve uygulamalarını çoğaltacak
lere egemen ideolojiyi ve devlet hiyerarşisi- şekilde oluşturulması düşünülebilir.
ni yaşatır. Dolayısıyla okul, ritüeller yoluyla
öğrencilerin bedenlerinin ele geçirildiği yer Kaynakça
haline gelir. Törenler sırasında gerçekleştiri-
Connerton, P. (1999). Toplumlar nasıl anımsar? İstan-
len “Lanetler, kutsamalar, ant içmeler”, tören
bul: Ayrıntı Yayınları.
dilinde sık sık karşılaşılan “sormak”, “yakar-
Kaynar, M. K. (2010). Ritüellerin İdeolojisi, Resmi
mak”, “şükretmek” gibi fiillerle birlikte güven
İdeolojinin Ritüelleri. M. Kaynar, Resmi tarih tartışmaları-
ve saygı, boyun eğme, pişmanlık ve borçluluk
10-Rejim ve Ritüelleri içinde (ss. 7-12). Ankara: Türkiye
duygusu (minnettarlık) gibi bazı tutumlar ya-
ve Ortadoğu Forumu Vakfı Yayınları.
ratır; ilgili cümlenin duyurulması sayesinde,
Özbudun, S. (1997). Ayinden Törene Siyasal İktidarın
o anda etkisini gösterip kendisine denk düşen
Kurulma ve Kurumsallaşma Sürecinde Törenlerin İşlevleri.
eylemleri doğurur (Connerton, 1999, s. 93).
İstanbul: Anahtar Kitaplar Yayınevi Yayınları.
Wulf (2009) ritüellerin edimselliği ile cema-
Özbudun, S. (2010). Bir İktidar Dizilimi Sahnesi
atlerin oluşturulduğunu, yeni bir toplumsal
Olarak “Cümhuriyet” Törenleri. M. K. Kaynar, Resmi
gerçeklik yaratıldığını, toplumsal hiyerarşiler
tarih tartışmaları-10-Rejim ve Ritüelleri içinde (s. 39-71).
ve güç yapılarının ritüellerin edimleri sırasın-
Ankara: Türkiye ve Ortadoğu Forumu Vakfı Yayınları.
da bağlamına yerleştirildiğini belirtir. Hangi
Şenel, A. (2010). Töre, Dinsel Tören ve Devlet Tö-
düşüncenin makbul olduğu, hangilerinin gö-
renleri. M. K. Kaynar içinde, Resmi Tarih Tartışmaları-10
rünmez olarak bırakılması gerektiği, neye saygı
Rejim ve Ritüeller (ss. 13-36). Ankara: Türkiye ve Ortado-
duyulacağı, kimin (öğrenci-öğretmen-yöneti-
Eleşti̇ rel Pedagoji

ğu Forumu Vakfı Yayınları.


ci) daha önemli olduğu bu ritüeller yoluyla
Wulf, C. (2009). Tarihsel Kültürel Antropoloji. (Çev.
hissettirilir, seslendirilir, yaşama geçirilir ve
Ö. D. Sarısoy) Ankara: Dipnot Yayınları.
pekiştirilir. Öğrencinin ritüeller karşısındaki
93
Kitap Ayla Önal

tanımlamakta ve ekonomi merkezli yaklaşımın


pedogojik mantığı çerçevesinde toplumsal so-
Öğretmenliği Savunmak rumluluklarından sıyrılmış mekanik bir içerik
Piyasalaştırdıklarından mısınız? aktarıcısı modeli olarak anlatmakta. Yıldız’a
Piyasalaştıramadıklarından mı? göre bu tipoloji “idealist-toplumcu” öğretme-
nin tam zıttı. Bu zıtlığın neoliberal politikalar
sonucunda eğitimin metalaşmasıyla bağlantılı
olduğunu vurguluyor yazar. Nitekim öğret-
menlik neoliberal politikalardan doğrudan
Tekerleme gibi bir başlıkla başlıyoruz yazıya. etkilenen bir meslek grubu. Bahsedilen öğret-
Başlık aslında şöyle de olabilirdi: Kimliksiz- men modeli; etik ve adalet sorgulamalarıyla il-
leştirdiklerinden misiniz? Kimliksizleştire- gilenmeyen, yaratıcılık yerine standartizasyon-
mediklerinden mi? Ya da şöyle: Teknisyen- la tanımlanabilecek davranışlara sahip, sınav2
leştirebildiklerinden misiniz? odaklı eğitimi benimsemiş,
Teknisyenleştiremediklerin- belirlenmiş hedeflere uygun
den mi? Yazması da söylemesi öğrenci yetiştiren, eğitimi
de zor olan bu soru-başlıkları bütün olarak kavramadan
Ahmet Yıldız’ın hazırladığı yalnızca kendine verilen işi
“Öğretmenliğin Dönüşümü” yapan ara eleman. Yıldız, öğ-
adlı kitabı okuduktan sonra ko- retmenlik tipolojilerini Os-
layca sorabiliyor insan. Kitap, manlının klasik dönemin-
Kalkedon yayınlarından yeni den itibaren ele alarak gü-
çıktı. Kitabın yazılış amacı “öğ- nümüze kadar olan süreçte
retmenliği savunmak”. Neye başlıklarla değerlendirmiş.
karşı? Nasıl? Neden? Birincisi bir din adamı olan
Bilindiği gibi 1980’li yıllardan ‘hoca’. Tanzimat dönemine
sonra dünya ekonomisinde te- kadar cemaat ve medrese
mel bir dönüşüm yaşandı ve denetiminde çalışan hocalar,
yeni bir ekonomik sistemin Batılılaşma hareketleriyle
temeli atıldı. Daha fazla piya- devletin öğretmen okul-
salaşmayı ve piyasalaşma önün- larında yetişen ‘muallim’e
deki engellerin kaldırılmasını dönüşmüş. Cumhuriyet ile
öngören bu yeni sistemin adı Neoliberalizm- yeni bir öğretmen tipolojisinin öne çıktığını
dir. Bu sistemi liberalizmden farklı kılan piyasa söylüyor Yıldız: Cumhuriyet’in modernleşti-
ilişkilerinin her türlü toplumsal ilişkiyi yeni- rici öğretmeni. Köy Enstitüleriyle idealist öğ-
den tanımlayan ve anlamlandıran bir egemen- retmenler yetişiyor. 1970’li yıllarda sol siyasal
lik biçimi olmasıdır. toplumsallaşmanın etkisiyle ‘halkın ilerici öğ-
retmeni’ veya ‘devrimci öğretmen’ tipolojisi-
Neoliberal küreselleşme elbette ki eğitim sis- nin etkili olduğundan bahseden yazar bu dö-
teminin ve süreçlerinin dönüşümünü de amaç nemde öğretmenlerin Türkiye Öğretmenler
edinmiştir. Bu çerçevede sermaye ekseninde Sendikası (TÖS) ve Türkiye Öğretmenler Bir-
öğretmen, öğrenci, okul ve tüm eğitim bile- leşme ve Dayanışma Derneği (TÖB-DER) ça-
şenleri yeniden tanımlanmıştır. Paranın hük- tısında örgütlendiklerini aktarıyor. 1980’lerin
müyle eğitim ticarileşmiş, kamusal eğitim za- başında askeri darbe ile toplumcu öğretmen-
yıflatılmış, bilgi metalaşmış, okullar şirketleş- lerin değersizleştirildiğine, bireyselliğin öne
miştir. Böyle bir kuşatma altında öğretmenlik çıkarıldığına, eğitimde rekabetin etkinleştiril-
de dönüşmüştür ve dönüşmektedir. diğine vurgu yapan yazara göre böylece, ucuz
Ahmet Yıldız, kitapta1,dönüşen öğretmeni “Sı- öğretmen emeğinin yüksek sınav puanı sağla-
Eleşti̇ rel Pedagoji

nava hazırlayıcı teknisyen öğretmen” olarak ması beklentisiyle, öğretmen sınav hazırlayıcı
1 Yıldız,A : Öğretmenliğin Dönüşümü, Kalkedon 2 Yıldız, sınav ile merkezi olarak hazırlanan test
Yay.2014 sorularından oluşan standart sınavları kastetmektedir.
94
teknisyene dönüştürülerek robotlaştırılıyor. lı sınırlı eğitim hedefleriyle indirgemeci yakla-
Yıldız’ın en vurucu tespiti şu: Neoliberal po- şım…” (s.127)
litikaların tehlikeli gördüğü öğretmeni savun-
“Öğretmen küresel ekonominin hizmetka-
mak gerekiyor.
rı…” (s.128)
Kitapta neoliberal politikalar ve öğretmenliğin
“Ücretli öğretmenlik bir istihdam biçimi değil
dönüşümü ilişkisine dair yedi makale daha var.
bir görevlendirme biçimidir.” (s.149)
Her bir makale konuyu farklı bağlamlarda ele
almış. Antientellektüelizm, öğretmen eğitimi- “Öğretmenler, ideolojik devlet aygıtlarının
nin dönüşümü, teknoloji kullanımı, yabancı- parçasıdır.”(s.180)
laşma ve öğretmenliğin değişimi ele alınan ko- “Eleştirel düşünebilmenin ve entelektüel ka-
nulardan bazıları. Konuların somut örneklerle zanımların göz ardı edildiği sınav odaklı eği-
anlatılması da güzel. Öğretmenlerin mesleki tim sisteminde teknoloji rahatlıkla etik dışı
deneyimleri, yaşanan gerçeklerin okuyucuya kullanılabilmektedir.”(s.246)
tüm çıplaklığıyla sunulmasını sağlamış. Elim-
deki kitap, şu an kenarlara iliştirilmiş önemli “Öğretmenlerin derslerinde bilinçsizce tekno-
notlarla bir tükenmez kalem mezarlığını andı- loji kullanmaları, onları yaptıkları işe yabancı-
rıyor. O önemli notların bazılarını buraya da laştırmıştır.” (s.248)
not etmeden geçmeyelim: “Mahmut Hoca: Ben tüccar değil, öğretme-
“ Siyasetin ürettiği korku kültürünün; eğitim nim!” (s.255)
kurumları, basın yayın aracılığıyla toplumu et- Kitap sorulara yeni sorular ekleyerek büyüyor.
kisi altına aldığını düşünüyorum.”(s.29)
Biz yine temel sorularımıza dönelim. Öğret-
“ 12 Eylül 1980 Askeri Darbesi ile başlayıp gü- menliği savunmak gerekiyor evet! Neye karşı?
nümüze kadar gelen dönemin antientellektüel Neoliberal politikaların dayattığı piyasalaştır-
iklimi….” (s.33) maya, metalaştırmaya, değersizleştirmeye kar-
“ Üstelik devlet de artık performans sistemi, şı…
öğretmen kariyer basamakları, özel okulları Öğretmenliği savunmak gerekiyor evet! Na-
teşvik gibi yasal müdahalelerle veya okul gi- sıl? Bütüncül bir yaklaşımla eğitimi savunarak,
derlerini öğrencilerden temin etmek gibi uy- egemenlerin ideolojik aygıtı olmaktan çıkara-
gulamalarla piyasalaşmayı desteklemektedir.” rak, bilgiyi meta olmaktan kurtararak, emekçi-
(s.36) lerin eğitim haklarının ellerinden alınmasına,
“ Ders kitaplarındaki çarpık ve yanlış ifadeler eğitimin özelleştirilmesine karşı durarak…
ideolojik tutumları besliyor” (s.38) Yani neoliberal politikalara karşı, eğitim hakkı
için toplumun geniş kesimlerini birleştirecek
“Öğretmenler küresel bir kültürsüzleşme ope- bir mücadelede yer alarak, bu mücadelenin ör-
rasyonunun parçası…” (s.50) gütlenip gelişmesini sağlayarak… Öğretmen-
“Rehberlik eden değil bilgi aktarımı yapan öğ- liği savunmak gerekiyor. Niçin? Yetenekleri
retmen.” (s.64) doğrultusunda eğitim alan, özgür düşünen ve
sorgulayan çocuklar, yaşamın ve üretimin her
“ Öğretmen pazarı: Düşük ücretle özel okul
alanıyla bütünleşmiş, kolektif bilinci gelişmiş,
ve dershanelerde çalışan, iş arayan öğretmen-
ekonomik, sosyal, siyasal ve sanatsal olarak çok
ler…” (s.68)
yönlü, yaşam ve bilinç düzeyi ileride, doğma-
“ Dünya görüşünden yoksun öğretmen… tik düşüncelere değil bilime inanan bireyler
”(s.79) yetişsin diye!
“ Öğretmen yetiştirme sertifikalara bağlanan, Savunalım öğretmenliği! Piyasalaştıramadıkla-
içi boş, fazla sayılı, niteliği düşük… Sonuç: rından olalım!
Fazla mezun, düşük ücret, kötü çalışma koşul-
Eleşti̇ rel Pedagoji

ları, itibarsızlaşma” (s.85)


“ Öğrenci ve öğretmen performanslarına daya-
95
Kitap Nurcan Korkmaz

çıkan “Yetişkin Eğitimi ve Eşitlik” kitabında


konuyu tüm yönleriyle ele alıyor. Bağcı kita-
bında, günümüz koşullarında yetişkin eğitimi-
Yetişkin Eğitimi ve Eşitlik nin piyasalaşmış, istihdam odaklı ve eşitlikçi
olmaktan uzak bir biçimde sürdürüldüğünü
ortaya koyuyor.
Kitapta neoliberal dönemde yaşam boyu öğ-
renme söylemiyle bütün sorumluluğun bire-
ye yüklendiği yetişkin eğitiminin “ikinci şans”
olarak eşitlik sağlama iddiasının uygulamadaki
durumuna ilişkin veriler Ankara’da, Mamak,
Çubuk, Başkent ve Kızılcahamam halk eğitim
İnsanlar eğitim aracılığıyla merkezinde yürütülen çalışma-
sınıf atlayabileceklerine (di- lardan elde edilmiş.
key hareketliliğe) hala ina-
nıyor ve eğitime yüklenen Bağcı çalışmasında yetişkin eği-
olumlu anlam hala geçerlili- timine katılan kişilerin kimler
ğini koruyor olsa da, içinde olduğuna, hangi amaçlarla bu
yaşadığımız neoliberal çağda eğitimlere katıldıklarına dair
sorumluluğu toplumsal eşit- verileri hem katılımcılar hem
sizliklere değil, bireye yükle- de hizmet sağlayıcılar açısından
yen anlayış, yaşanan bu eşit- ortaya koyarken, eğitimde he-
sizlikleri “bireyin suçu” ola- gemonik ve meritokratik söy-
rak göstermektedir. Eğitim lemlerin nasıl içselleştirildiğini
başarısı ile toplumsal koşul- de gösteriyor bizlere.
lar arasındaki bağ görünmez Kitapta Bağcı, yetişkin eğiti-
hale geldikçe sorumluluk mine katılanlar ve bu hizmeti
bireye yüklenmektedir. Te- sağlayanlar hakkındaki istatis-
mel eğitimden yararlanma tiki bilgilerin yanı sıra eşitliği
düzeyini kişinin ekonomik, sağlamada temel unsurlar olan
sosyal, kültürel ve toplumsal bağlamının be- “yetişkin eğitiminde kullanılan materyaller”,
lirlediği bu eşitsizlik ortamında, “ikinci şans” “bütçe” “katılma” “zaman ve mekan seçimi”
olarak eşitleyici bir misyon yüklenen yetişkin konularını da derinlemesine inceliyor.
eğitimi ön plana çıkmaktadır. Okul eğitiminin
Günümüzde, özellikle kamusal yetişkin eği-
yeterli eşitlik imkânı sunmadığı ön kabulü-
timi uygulamalarının eşitliği sağlamaktan çok
ne dayanan “ikinci şans” söylemi yaratılan bu
var olan eşitsizlikleri nasıl daha da derinleş-
eşitsizlikleri telafi etme iddiasını taşımaktadır.
tirdiğini gösteren kitap özellikle iki açıdan
Ancak yetişkin eğitiminde başarıyı etkileyen
çok önemli: birincisi hiç şüphesiz yetişkin
en önemli faktörlerden birinin geçmiş eğitim
eğitiminde konuyla ilgili var olan önemli bir
deneyimleri olduğu göz önünde bulundurul-
kaynak eksikliğini kapatması, ikincisi ise ki-
duğunda, “ikinci şanstan” yararlanması gere-
tabı okurken aslında her bağlamda yetişkin
kenlerin de zaten geçmiş eğitim deneyimle-
eğitimin nasıl olmaması gerektiğini gösterme-
rinde çeşitli eşitsizlik pratikleriyle karşı karşıya
si. Buradan hareketle eğitimde eşitlik için bir
kalmış yetişkinler olduğu düşünüldüğünde bu
mücadele alanı başlatmak, toplumsal eşitlikçi,
telafi etme iddiasının gerçekleşmesi oldukça
kamusal, parasız ve demokratik bir yetişkin
Eleşti̇ rel Pedagoji

güçleşmektedir.
eğitimi için çabalamak gerekiyor.
Şükrü Erhan Bağcı doktora çalışmasına daya-
narak hazırladığı ve Kalkedon yayınlarından
96

You might also like