Professional Documents
Culture Documents
Okçabol - HBO Strateji Belgesi
Okçabol - HBO Strateji Belgesi
Yıl 7 / sayı 37
Ocak-Aralık 2015
Fiyatı 10 Tl.
Eleştirel Pedagoji critical pedagogy
Ocak-Şubat 2015
19. Şûra kararları ve iktidar ihtiyacı
Ünal Özmen
Osmanlıca Şûrası
Zeki Sarıhan
Yıl 7 / sayı 37
Mediha Sarı
A
DOSY
i m l i k ler
eC i nsel K
Eğitimd n Şafak
ISSN 1308-7703
k a y a / Yasemi
Çan emir
Ü n a l / Dilek Aylime Aslı D
L. Işı l / az
ağcıoğlu li / Burcu Yılm
Sedat Y öreg e n
Melek G
Eleştirel Pedagoji
AİHM Kararları Çerçevesinde Zorunlu Din Eğitimi
ve Türkiye
Tevfik Sönmez Küçük
Öğretmenliğin Dönüşümü
Çocukların Gelişim Özelliklerini Bilmek
(İdealist Öğretmenden Sınava Hazırlayıcı Teknisyene)
Neden Önemli
Aysel Köksal Akyol - Özlem Körükçü
Kolektif: Ahmet Yıldız, David Harvie, Derya Ünlü, Doğuş
Sarpkaya, Gökçe Güvercin, H. Tuğba Öztürk, İsmail Güven,
MEB’in Hayat Boyu Öğrenme Strateji Belgesi!
Lawrence Angus, S. Yetkin Işık, Zeynep Alica Rıfat Okçabol
www.elestirelpedagoji.com
ELEŞTİREL pedagoji Editör’den…
politik eğitim dergisi
(İki ayda bir yayımlanır)
Paydos Yayıncılık adına sahibi Eleştirel Pedagoji bu sayı ile 6. yaşını tamamlayıp
Yazı İşleri Müdürü
7. yaşına girdi. Türkiye’de herhangi bir kurumsal
A. Ekin Özmen
destek almadan altı yayın yılını tamamlamak
Editör oldukça uzun bir yaşam süresi demek. Karşılaşılan
Ahmet Yıldız güçlükler gözönüne alındığında, bizimki gibi
davası olan dergilerin gerçek yaşını bulmak için
Genel Yayın Yönetmeni köpek yaşı hesap yöntemini kullanmak gerekir.
Ünal Özmen
Köpeğin birinci yaşını 21, sonraki her yılı 4 insan
Yayın Kurulu yaşı sayan hesaplama yöntemine göre gün itibari
Ayhan Ural ile 41. yaşımızı geride bırakmışız! Belki de bu
Hasan Hüseyin Aksoy yılların(!) kazandırdığı olgunlukla yine, yeni ve
Fevziye Sayılan dolu bir içerikle karşınızdayız.
Murat Kaymak - Yetkin Işık
Eğitim sorunları/konuları ülke gündeminin
Danışma Kurulu yine ilk sıralarında. Dahası konular öyle hızlı
Adnan Gümüş / Ahmet Duman / Cevat Geray
değişiyor ki eğitim gündemlerinin hızına yetişmek
Dave Hill (İngiltere) / Ebru Aylar / Erdal Küçüker
Erhan Bağcı / Fatma Gök / Işıl Ünal / Kostas
gerçekten güçleşti. Aniden Osmanlıca gibi bir
Skordoulis (Yunanistan) / Mehmet Toran / Meral eğitim gündemimiz oldu örneğin. Karma eğitim
Uysal Mustafa Sever / Naciye Aksoy Nejla tartışması da önemli bir gündem oluşturdu.
Kurul / Ömay Çokluk / Peter Mayo (Malta) Diğer gündemleri ise sıralamayalım, gerek yok,
/ Peter McLaren (ABD) / Remzi Altunpolat zira vurgulamak istediğimiz tekil gündemler
/ Rıfat Okçabol / Seçkin Özsoy / Serdar M.
değil. Bu gündemlerin iki özelliği göze çarpıyor:
Değirmencioğlu / Serhan Sarıkaya / Pınar Kızılhan
/ Tuğba Öztürk / Eylem Türk / Aylin Demirli
Piyasalaşma ve dinselleşme. Başka bir anlatımla
eğitim sistemi günden güne piyasalaşma ve
Adres dinselleşme cenderesine daha fazla sürüklenmeye
Bağlıca Cad. 8/A Etimesgut-Ankara çalışılıyor.
Tlf.: 506 397 4127
e.pedagoji@gmail.com Demokratik eğitim mücadelesi, bu iki saldırı
www.elestirelpedagoji.com alanına karşı durmak zorunda. Bu nedenle
dergimizde uzunca bir zamandır bu yöndeki
Kapak: Özge Halfe
Dizgi / Tasarım içerikler ağırlık kazanmış durumda. Bu sayıda da
Paydos Yayıncılık bu durum devam ediyor.
Reklam Tarifesi
. .
Arka kapak (renkli) 500 Tl./ Arka iç kapak (renkli)
300 İç sayfa (200 Tl.)
İÇİNDEKİLER
Ünal Özmen
19. Şûra kararları ve iktidar ihtiyacı
Milli Eğitim Bakanlığı, milli eğitim şûralarının Görüldüğü gibi sayısı azaltılan doğal üyeler
19’uncusunu 2-6 Aralık 2014 tarihleri arasın- ağırlıklı olarak hükümeti temsil eden siyasi-
da Antalya’da bir otelde topladı. 18. Şura da lerden ve şûra başkanı olan bakanın bürokrat-
Kızılcahamam’da yine pahalı bir otelde yapıl- larından oluşuyor. Şûra’nı üye sayısının azal-
mıştı. Son iki şûra, birkaç istisna dışında Milli tılması, üyelerin bilindik kişi ve kurumlardan
Eğitim Bakanlığının bürokrat ve çalışanların- seçilmesi hiç kuşkusuz eğitimsel amaçlara hiz-
dan teşkil ediliyor. 2014’te tümüyle iptal edilen met etmeyen fakat siyasi iktidar açısından pro-
1994 tarihli Şûra Yönetmeliği katılımcı kurum, jelendirilen politikaların tartışılmadan kabulle-
kuruluş ve kişileri keyfiyete bırakmadan mad- nilmesini kolaylaştırmakla ilgilidir. 18. ve 19.
de madde belirliyordu. Şûra üyesi, bakanın da- Şûra’da alınan kararlar her ne kadar bir eğitim
veti üzerine toplantıya teşrif eden kişi değildi; sendikası ile gündeme getirilmiş olsa da geri-
katılımı teveccühe bağlı olmayan üye, haliyle sinde TÜRGEV ve hatta Suudi Arabistan yö-
hem komisyon çalışmalarında hem oylamalar- netimi olduğunu görmekteyiz. Tekrar anım-
da iradesini kullanma şansına sahipti. 2010’da satmak gerekirse 19. Şûra, TÜRGEV Mütevel-
şûra üyelerinin belirlenmesi tümüyle bakanlı- li Heyeti Üyesi ve R.T. Erdoğan’ın oğlu Nec-
ğın davetine bırakıldı. 18. Şûraya gidilirken yö- mettin Bilal Erdoğan başkanlığında 26 Ağustos
netmelikte yapılan değişiklikle geniş katılımlı 2013 tarihinde yapılan ve benim bir nevi eği-
şûra geleneğine son verildi. Bakanın davetiye tim şûrası olarak değerlendirdiğim toplantıda
göndermediği kişi ve kurumların şuraya katılı- alınmış kararların resmiyete dahil edilmesiydi.
mı engellendi. Mevcut yönetmeliğin şûra genel Karma eğitime son verilmesi, İmam hatiplerin
kurul üyelerini tayin eden ilgili maddesi şöyle: yaygınlaştırılması, seçmeli din derslerinin tüm
“MADDE 7 – (1) Tabii üyeler; a) Türkiye Büyük okul ve sınıflara yayılması TÜRGEV, MEB,
Millet Meclisi Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor İlim Yayma Cemiyeti, İlim Yayma Vakfı, Ensar
Eleşti̇ rel Pedagoji
Mayıs’ın Güncesi4
Sanatı yasakladılar.
IŞİD, coğrafya ve tarih derslerinin ikisini de iptal etti, ancak sonra kararını
değiştirdi. Resim dersini iptal edip, yerine Arapça hat sanatı koydular. Derste
renklerin ve renkli kalemlerin kullanımını tamamen yasakladılar.
4
Musullu (Irak) bir öğrencinin Mayıs rumuzunu kullanarak BBC ile paylaştığı güncesi. (http://www.birgun.net/
news/view/isid-icimizde/9787, Ünal Özmen)
4
Osmanlıca Şûrası
Zeki Sarıhan
rak onun hakkında 1921 Maarif Kongresi adlı toplanan 12. Millî Eğitim Şûrası’dır. Bu şûra
bir kitap yaptım. (Milli Eğitim Bakanlığı yayı- ile ilgili isteklerimizi saptayarak her yana ulaş-
nı, Ankara, 2009) tırdık. Dergimizi şûrada Kifayet Özaydın tem-
5
sil etti. 13, 14, 15, 16, 17. Şuralarda dergimizi Türk-İslam sentezine göre yeniden biçimlen-
ben temsil ettim. Bu beş şuranın ilk dördünde dirilmesini amaçlıyordu. 12 Eylül rejimi taşları
yetkililer bizi “Müşahit üye” olarak çağırmayı bağlamıştı!
tercih ettiler. Söz hakkımız vardı ama oy hak-
kımız yoktu. Yalnız 17. Şûrada “Seçilmiş üye” 1996’da Mesut Yılmaz’ın başbakanlığı, Turhan
yani Bakanlığın seçtiği sıfatını kazanabildim ve Tayan’ın Millî Eğitim bakanlığında toplanan
oy hakkım vardı! 15. Şûra’nın amacı, hazırlık kitapçığında eği-
timin hedefi “İç ve dış pazarda rekabete üstünlük
Kutsal vatandan Avrupa ile bütünleşmeye sağlayabilecek, daha kaliteli ve daha ucuz bol mik-
tarda mal ve hizmet üretebilecek insan yetiştirmek”
1995 sonbaharında toplanacakken 1996’ya er- olarak açıklandı. Türkiye zenginler kulübü
telenen 15. Millî Eğitim Şûrası nedeniyle Türk olan Avrupa Birliği’ne girecekti ve onların ih-
Eğitim sisteminin nereden nereye geldiğini tiyacı olan işgücünü yetiştirmek zorundaydı.
anlamak için geçmiş bütün şûra kitaplarını da Eğitim özelleştirilmeli ve paralı olmalıydı. Bu
okudum. Bu seyri “Kutsal Vatan’dan Avrupa ile bizi çileden çıkardı. Derginin başyazısı “Para-
Bütünleşmeye” adlı kapsamlı çalışmamda anlat- lı eğitimin fetvası da alındı” diyordu. Şûrayı
tım (Teori, Ekim 1995) anlatan dosyanın başlığı ise şöyleydi: “İMF ve
Dünya Bankası’na Müjdeleyin: Paralı Eğitimi
1989 Şûrasını, toplanma biçimi açısından Şûra’dan Geçirdik.” (Öğretmen Dünyası, Sayı
Vahdettin’in “Saltanat Şûrası”na benzetmiştik. 198, Haziran 1996)
Vahdettin ilk şûrayı İzmir’in işgali üzerine orta-
ya çıkan durumu görüşmek amacıyla 26 Mayıs Şûra toplanmadan önce onun bu yolda alacağı
1919’da toplamış, İngiliz veya Amerikan man- kararları önlemek için geniş bir çalışma yürüt-
dalarının savunulduğu bu 130 kişilik toplantı, tük. Kitle örgütlerini harekete geçirdik. Daha
bir sonuç alınamadan dağılmıştı. 22 Temmuz sonra adı “Eğitim Hakkını Savunma Komite-
1920’de toplanan ve yalnızca 43 kişinin katıl- si” olacak “15. Millî Eğitim Şûrası’nı İzleme
dığı ikincisinin amacı Sevr Anlaşması’nı onay- Komitesi” kurduk. Toplantılar, bildiriler, bro-
latmaktı. Ve Topçu Refiki Rıza Paşa dışında şürler, radyo programları, konferanslar… On
42 kişi bu öldürücü anlaşmanın onaylanması binlerce kişinin imzaladığı kampanyalar… Kü-
lehinde oy kullandı! Demek ki bazı şûralar, resel sermayeyi ve onun emrindeki hükümet-
kararları tarihin çöplüğüne gönderilmek için leri ikna ettiğimiz elbette söylenemez. Ancak
toplanırlar… bu olay bizde gerici ve özelleştirmeci eğitime
karşı derin bir direnme ve buna karşı koymak
Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in açtığı, için örgütlenme bilinci yarattı.
Millî Eğitim Bakanı Nahit Menteşe’nin baş-
kanlığında, eğitim yöneticiliği ve okul önce- 16. Şûra, 1999’da toplandı. Bakanı Metin Bos-
si eğitim konularını tartışmak üzere 1993’te tancıoğlu, ana konusu da Mesleki eğitimdi.
toplanan şûrada sayısı çok az olan öğretmen Devlet, eğitim birliğine dönüş gerektiğini ha-
temsilcilerin eğitim yöneticilerinin seçim- tırlamıştı ama küreselleşmenin etkisi devam
le belirlenmesi önerisi bakanlık ve üniversite ediyordu. İsteyenler özel meslek liseleri ve
temsilcilerinin oylarıyla reddedildi. Bakanın Anadolu liseleri açabilmeli, devlet özel eğitime
ifadesiyle millî ve manevi değerlere bağlı genç- yardım etmeliydi…
lik yetiştirilecek, “Atatürk ilkeleri ışığında laik
ve çağdaş eğitim sağlanırken din derslerine de Yedi yıl sonra 2006’ta toplanan 17. Şûraya
önem verilecekti. Bu şurayı özetlerken “Tanrı AKP’nin bakanı Hüseyin Çelik başkanlık
Dağı Kadar Türk Hıra Dağı Kadar Müslüman” yaptı. AKP, Özal’ın izindeydi. Şûra ön kitap-
Eleşti̇ rel Pedagoji
başlığını kullandık (Öğretmen Dünyası, Sayı 166, çığında amacın “küreselleşme sürecinde ulus-
Ekim 1993) Gerçekten de şûra Türk eğitiminin lararası eş değer toplum anlayışı ve AB kriter-
6
leri göz önünde bulundurularak ortak vizyon Eğitimde istediği değişiklikleri yapmak için
oluşturmak”tı. Bu ifadelerle Avrupa’ya ve iş şûra kararları da gerekmez…
dünyasına göz kırpılırken İmam hatip me-
zunlarının istedikleri fakültelere girmesi el Osmanlıca Şûrası
çabukluğu ile şûradan geçirildi. Dergi bu şu-
rayı “Küreselleşmiş İmam Hatipler İçin” baş- Bu son 19. Şûraya damgasını vuran önerilerin
lığıyla özetledi. (Öğretmen Dünyası, Sayı 324, millî bir eğitimle de Avrupa ile bütünleşmekle
Aralık 2006). 2010’da Kızılcahamam’da, bu yıl de ilgisi yoktur. AKP hükümetinin yöneldiği
Antalya’da toplanan son iki şûraya ise artık bi- Türkiye’ye Osmanlılık deli gömleğini giydir-
zim kurumumuzdan kimseyi çağırmadılar! me çabasının ürünüdür. Din derslerinin anası-
nıflarına indirilmesi, bu dersin liselerdeki ders
Eğitim Şûraları gerçek birer danışma organı saatinin artırılması, karma eğitimden vazgeçil-
değildir. Şûra yönetmeliğinde hangi çevreler- mesi ve şimdi seçmeli olan Osmanlıca dersle-
den kaç kişinin katılacağı ile ilgili hükümler rinin zorunlu hale getirilmesi önerileri bunu
vardır ama bakanlık bunların sayısını istediği kanıtlıyor. Hükümet yanlısı öğretmen sendi-
gibi ayarlar. Bu şûralarda bakanların istediği kası, burada bir araç olarak kullanılıyor.
kararlar alınır. Buraya bazı muhalif üyelerin de
çağrılması, şûraya güya demokratik bir kuru- Eski Türkçeyi bilen araştırmacı yetiştirmek
luş süsü vermek içindir. Bu üyelerin azınlıkta için edebiyat fakültesindeki dersler ve seçme-
kalacaklarını, hatta susturulacaklarını bile bile li Osmanlıca dersleri yetmiyormuş gibi şimdi
bu toplantılarda önerilerini yapmaları, seslerini bütün lise öğrencilerini bu yazı ve dili öğren-
çıkarmaları gerekir. Komisyon başkanları bazı mek gibi hem gereksiz, hem de imkânsız bir
kararları geçirmemek için yetkisini kullanır. çabanın gerekçesi olarak “Atalarımızın mezar
Komisyonlarda bazı olumlu kararlar alınabilse taşlarını okuyamamak” gibi saçma bir gerekçe
bile bakan bunları isterse genel kurulda oyla- ileri sürülmüş. Bizim köyde hiçbir mezar ta-
maya sunmaz. Kazara istemediği bir karar çı- şında eski yazı yok. Pek çok mezarın başında
karsa bunu sonradan kararlar metninden çıka- zaten bir taş bile bulunmuyor! Padişah, vezir
rabilir. Nitekim 2010 Kızılcahamam şûrasında ve benzeri bir takım adamların mezarlarında-
ki yazı da zaten Türkçe değil, Arapçadır. Cami
ve mescitlerin kapı ve içindeki süslü yazılar
da öyle. Bunları Osmanlıca bilen biri de an-
layamaz. Türkiye halkının ihtiyaçları içinde
yer almayan ve çok az sayıda uzmanın işi olan
bunları okuma işiyle bütün bir gençliğin ener-
jisini harcamaya niyetlenmek, Türk eğitimine
yön vermeye kalkan dar bir çevrenin hayattan
ve dünyadan nasıl koptuğunu da gösteriyor. (7
Aralık 2014)
sorduğumuz talim Terbiye Kurulu, doyurucu okuyacak insanlara ihtiyaç olduğundan bunun
bir açıklama yapmamıştır. Ve nihayet bakan, olumlu olduğunu söyledim. Kurtuluş Savaşı
bu kararları ister uygular, ister uygulamaz…
7
ve Cumhuriyet dönemi hakkında araştırma ne konuşurlar ne de anlarlar. Birkaç yıl önce
yapan birçok araştırmacı, eski yazı bilmediğin- karşılaştığım öğrenim görmüş bir grup İranlı’ya
den kullandığı kaynakları 1929’dan başlatmak 18. Yüzyıl şairlerimizden Nedim’in sözcük-
zorunda kalıyordu. lerinin çoğu Farsça olan “Bu şehr-i Stanbul ki
bi mislü bahadır/Her sengine yekpare Acem mülkü
Geçtiğimiz günlerde Antalya’da toplanan 19. fedadır” beytiyle başlayan şiirini okudum. An-
Millî Eğitim Şûrası’nda bir kısım üyenin Os- lamadılar!
manlıcanın liselerde zorunlu ders haline ge-
tirilmesi önerisi, bu konunun basında enine Türkün iti şehre inince…
boyuna ele alınmasına neden oldu. Cumhur-
başkanının da “İsteseniz de istemeseniz de öğre- Osmanlı sarayı neden böyle bir dil yaratmıştır?
neceksiniz, öğreteceğiz!” demesi, işin nerelerden Bunun nedeni, Osmanlılarda feodal bir sını-
kotarıldığını anlatmış oldu. fın halktan yalnız yaşam ve duygu bakımından
değil, bunların kaçınılmaz sonucu olarak dil
Osmanlıcanın zorunlu ders olmasını isteyen- bakımından da bütünüyle kopmuş olmasıdır.
lerin muradı, herhalde araştırmacı yetiştirmek Osmanlıda halk, yalnız vergi veren, Padişah
değildir. Amaçları, bugün Türkçe verilen din çağırdığı zaman askerlik yapan bir sürüdür.
dersini Arap alfabesiyle ve diliyle vermeye ha- Yani reayadır. Saray ve çevresinde toplanmış
zırlıktır, mahalle mektebindeki eğitimi bugün- bir küçük azınlık ise kendisini bu halkın çoba-
kü okullara taşımaktır. Önerdikleri ve bir kıs- nı sayar. Bunun içindir ki eski bir halk şiirinde
mı da kabul edilen eğitim konularına bakılırsa, şöyle denilmiştir:
gericilik toplumsal varlığımızda hâlâ büyük bir
tehlikedir. Türkiye’nin Latin harflerini kullan- Şaltağı şaltak Osmanlı /Eğeri kaltak Osmanlı /
maya başlamasıyla geçmişle bağını tamamen Ekende yok, biçende yok /Yiyende ortak Osmanlı
kopardığını, okuma yazma bilenlerin bir gece-
de sıfıra indiğini söyleyenler eksik olmamıştır Kafaları çağımızın sanayi toplumuna ve onun
fakat bunlar herhalde padişahlığın geri gelmesi yarattığı demokrasi kavramına erişememiş
gibi en olmayacak şeyi isteyen küçük bir eski gericiler, tam da yukarıdaki nedenle Osmanlı
zaman tortusu gibiydi. hayranıdırlar. Onun dilini de, yazısını da, ka-
nunlarını da kutsal sayarlar. Osmanlının devlet
Yazı, bir dili ifade eden işaretler bütünüdür. olarak tarihe karışması, dilinin de kendisiyle
Yazının kendisi ilerici veya gerici değildir. O birlikte kullanımdan kalkması karşısında bü-
yazıyla ne anlatıldığı önemlidir. yük bir acı duydukları anlaşılıyor. Ah, eskisi
gibi maaşlı bir yeniçeri orduları olsa, at sırtında
Osmanlıca nedir? Viyana kapılarına ulaşsalar, Türk halkını köle-
leştirdikleri gibi başka milliyetleri de vergiye
Osmanlıca bir yazı değil, Türkçenin bir jargo- bağlasalar, çarşılarında köle pazarları kurul-
nudur. Bu dil hiçbir zaman Türklerin ezici ço- sa, konaklarında haremleri bulunsa, başları-
ğunluğu tarafından ne yazılmış ne de konuşul- nı vurduracakları kişiler için fetva verecek bir
muştur. Saraya aittir ama saraylılar tarafından şeyhülislamları olsa, her ramazan bayramında
da konuşulmamıştır. Saraylarda da bildiğimiz Mekke’ye sürre alayları uğurlasalar… Bu rüya-
ve bugün de konuştuğumuz Türkçe konuşu- dan bir türlü uyanamıyorlar. Okullardan insan
luyordu. Osmanlıca fermanlarda, Divan ede- hakları dersini kaldırmayı önermeleri, din der-
biyatının şiir ve düzyazısında, yazışmalarda sini ilkokullara da koyma kararları, Dördün-
kullanıldı. Arapça, Farsça ve Türkçenin karışı- cü Murat gibi içkiyi yasaklamaya girişmeleri
mından oluşmuş, sözcükleri daha çok Arapça o günleri geri getirme hayallerinin ürünüdür.
Eleşti̇ rel Pedagoji
ve Farsça, söz dizimi ise Türkçedir. Bu dili, Başlarında bir takke, üstlerinde cübbe, ayak-
Türklerin çoğunluğu gibi Araplar ve Farslar da larında şalvarla dolaşmaları eksik kalmıştır ki,
8
bunu yapan bir hayli taraftarları da var. rişte-i cân mi gümiş âyine mi sînen?/Binâgûşunla
mengûşun gül ile jaledür” beyti ile Mehmet Emin
Türkçenin devlet katından dışlanması, Os- Yurdakul’un “Ben bir Türk’üm dinim cinsim ulu-
manlılardan da öncedir. Selçuklular ve Ana- dur/Sinem özüm ateş ile doludur/İnsan olan vata-
dolu Selçuklu Devletinin resmî dili Farsça nının kuludur/Türk evladı evde kalmaz giderim”
idi. Bunun nedeni, Selçuklular İran merkez- dörtlüğü de Türkçedir ama biri 16. Yüzyıl Os-
li bir devlet kurduklarında Türkler arasında manlı Türkçesi, diğeri 20. Yüzyıl Türkçesidir.
okuryazar insanın bulunmayışıdır. Memurlar, 17. Yaüzyıl’da yaşamış Karacaoğlan’ın dili ise
Türklerden önce şehirleşmiş ve yerleşik bir Yunus Emre, Pir Sultan Abdal, Dadaloğlu’nun
kültür yaratmış olan İranlılardan alınmıştır. dili gibi halk Türkçesidir: “Alma gibi yanakları
Henüz Türkmen Beyliği niteliğini korumakta al gibi/Boyu uzar gider selvi dal gibi/Seherde açılmış
olan Karamanoğlu Mehmet Bey’in buna isyan gonca gül gibi/Sandım kar damlamış karın üstüne.”
ettiğini çıkardığı fermandan biliyoruz. O dö-
nemde söylendiği anlaşılan “Türk’ün iti şehre Hiçbir politikacı veya toplum önderi, Osman-
inicek Farisice ürür” sözü Türk toplumunun bu lıca ile halk kitlelerinden taraftar toplamayız,
yabancılaşmaya tepkisini yansıtır. Bu dönem hiçbir gazeteci makalesini, hiçbir romancı ro-
Türkmen köylü ayaklanmalarıyla doludur. manını okutamazdı. Dil sorunu demokrasi
hareketleriyle bağlantılıdır. Bugün de geçmiş
Arap Alfabesinde sesli harfler yoktur. Arap devirlerin rüyasını gören bir politikacının Os-
harflerine p, ç gibi Türkçe birkaç ses eklenerek manlıca ile ne bir genelge çıkarma, ne de mey-
kullanılan Osmanlı dönemi alfabesi, Türk ses- danlarda kalabalıklara hitap etme lüksü vardır.
lerini temsil etmekten uzaktır. Bunlar üstün, İşte 1929’a kadar bütün devrim edebiyatı da
esiri, ötürü gibi işaretlerle, bazen de vav gibi eski yazıyla yazılmıştır. Bu nedenle ilerici veya
harflerle veya harflerin bacaklarını yukarı, aşağı gerici olan, yazı değildir. Düşüncedir. Ömer
uzatarak karşılanmaya çalışılmışsa da Osman- Hayyam, dörtlüklerini hangi dil ve alfabe ile
lıcayı okumak ve yazmak çok müşküldür. Os- yazmıştı? Arap ve Fars edebiyatı da sanıldığı
manlıca okuyup yazmak için her şeyden önce gibi gerici değildir. Hatta bizim Divan şairle-
Arapça ve Farsça bilmek gerekir. Zaten med- rimizin çok etkisinde kaldıkları İran edebiya-
resede, hatta Tanzimat sonrası açılan modern tında ana temalar içki, kadın, zevk ve sefadır.
okullarda bile bu iki ders de müfredatın içinde Bu nedenle eskiler “Kim ki bilir Farisi/Gitti dinin
yer almıştır. yarısı” derlerdi. Latin harfleriyle de ne gericilik-
ler yapılıyor! Şimdi eski yazının ve dilin liseler-
Osmanlıcadan Türkçeye geçiş de zorunlu olarak okutulmasını savunanların
amacı, Tanzimat’tan beri devam eden yenilikçi
Osmanlıcanın kullanılmasından vazgeçilmesi,
düşüncelerin metinlerini okutmak değildir.
1929 harf devriminden çok öncedir. Reayanın
millet olmaya başlayıp yönetimde söz hakkı “Bir köy risalesi”
istemeye başlaması, eğitimin yaygınlaşmasıyla
bunun Osmanlıca ile yürümeyeceği anlaşıldı, Eski yazı Türkçe bir metni anlatmıyorsa onu
Namık Kemal, Ziya Paşa gibi hürriyetçiler dil- okumanın birçok zorlukları vardır. Millî kü-
de sadeleşmeyi savundular. Hele gazeteciliğin tüphanede eski yazı gazeteleri okurken bu ya-
başlaması, Türkiye’de modern edebiyat türle- zının cilveleri nedeniyle pek zorluklarla kar-
rinin doğması ile kitlelere onların anlayacağı şılaşmışımdır. Bu dertten mustarip olmayan
dille hitap etme zorunluluğunu doğurdu. Ali da yoktur. Bir arkadaş anlatmıştı: Türkiye’de
Canip Yöntem, Ziya Gökalp gibi edebiyatçı- köylülük hakkında bir araştırma yapıyormuş.
ların savundukları ve kullandıkları dil, artık Bir katalogda “Bir Köy Risalesi” adında bir ya-
Eleşti̇ rel Pedagoji
eski yazıyla yazılsa da Osmanlıca değildir. 16. yının adını görmüş. Konu “köy” olunca buna
Yüzyıllın divan şairlerinden Baki’nin “Miyanûn mutlaka ulaşmak istemiş. Aramış, taramış, kü-
9
tüphaneleri alt üst etmiş, Bir Köy Risalesi’ne tırdaki yerine yerleştirdim!
ulaşamamış. Meğer bu kitabın adı “Bir Köy
Risalesi” değil, “Birgüvi Risalesi” imiş. Çünkü Sonuç olarak: Eski yazıyı da, Osmanlıcayı da
“Birgüvi” sözcüğü ile “Bir Köy” aynı harflerle doğru okuyan ve anlayan uzmanlar yetiştirmek
yazılıyor ve iki biçimde de okunuyor… zorundayız. Bu dil ve eski yazıya gerici dam-
gasını vurmak doğru değildir. Osmanlıca, Os-
Molanzade mi Mevlanzade mi? manlı Ortaçağı ile birlikte tarihe gömülmüş-
tür. Eski yazı ise 1929’a kadar kullanıldı. İlerici
“Atatürk’ün Bütün Eserleri” yayına hazırlanır- de, gericisi de bu görüşlerini bu yazı ile ifade
ken İstanbul’da işin başında bulunan arkadaş, etti. Bunları okuyup yorumlamak başka, eski
Danışma Kurulu üyelerine müsveddeyi gön- yazıyı kullanıma sokmak ve bunu dindar ve
derir, incelememizi, hatalar varsa düzeltme kindar gençlik yetiştirmenin aleti haline getir-
önerilerimizi iletmemizi isterdi. Ciltlerden mek başkadır. İkincisi ancak bugünkü iktidarın
birinde Mütarekede İstanbul’da gazetecilik yapabileceği bir cehalet gösterisidir. Bunların
yapmış, Millî Mücadele aleyhinde de bulun- yerde gördüğü eski yazılı bir kâğıdı Kur’an say-
muş Mevlanzade Rıfat’ın adına rastladım. Mo- fası sanıp bir taş kovuğuna sokan bilgisizlerden
lanzade olarak yazılmıştı. Bunun yanlış bir farkı yok. (13 Aralık 2014)
okuma, doğrusunun “Mevlanzade” olma-
sı gerektiğini bildirdim. Çünkü onun adıyla
birçok yerde karşılaşmış, hatta onun “Türk
İnkılâbının İç Yüzü” adlı bir kitabını da oku-
muştum. Nutuk’ta da adı zaten böyle geçiyor-
du ve oradan aktarılan metinde (Atatürk’ün
Bütün Eserleri, C. 3, s. 373, 374) adı doğru
yazılmıştı. Sekizinci ciltte, eski yazı arşivden
aktarılan bir belgede bu, “Molanzade Rıfat”
olarak yazılmıştı. Fakat editörü bir türlü ikna
edemedim. Çünkü o bunun Molanzade olarak
okunduğunu ileri sürüyor, bana inanmıyordu.
Molanzade ile Mevlanzade aynı harflerle yazı-
lıyor. 8. Cilde konulan bir bakanlar kurulu ka-
rarında (s. 243) “Molanzade” olarak yazıldı ve
“Mevlanzade” olarak da dipnot düşüldü! İkinci
metinde Mevlanzade (s. 260), üçüncü metinde
tekrar Molanzade (s. 296) olarak yazıldı ve bu-
rada da “Mevlanzade Rıfat olarak bilinir” dip-
notu düşüldü! Yani ben, ne kadar direttiysem
de bunun doğru okunuşunun Mevlanzade
olduğunu tam anlatamadım. Yalnızca editöre
dip not düşürecek bir şüphe uyandırabilmiş
oldum. Bunlar, daha niceleri gibi eski yazının
azizliklerindendir. Eski yazıda Mustafa’nın,
Musa’nın, Bursa’nın ve daha birçok sözcüğün
özel yazılış biçimleri vardır. Son yayımlanan
Millî Mücadele’de Maarif Ordusu kitabımda
Eleşti̇ rel Pedagoji
Mediha Sarı
Dünyada ve Türkiye’de Karma Eğitim
Cinsiyet eşitliğini desteklemek ve her iki cinsi- Kadınların ortaokul düzeyinde eğitim görmesi
yete eşit eğitim erişimi sağlamak düşüncesine ise 1859’dan itibaren kız rüştiyeleriyle başla-
dayalı olan karma eğitimin çok eski bir geçmişi mış, 1880’de açılan ilk kız idadisi ile ortaöğ-
yoktur. İskandinav ülkeleri dışında, Avru- retim düzeyinde de devam etmiştir (Kurnaz,
pa ülkelerinin çoğunda İkinci Dünya Sa- 2011, s.25-45). Osmanlı’da 1914 yılında kadın-
vaşı sonrasında, diğer ülkelerde ise (örn. lar için açılan ilk yükseköğretim kurumu olan
Yunanistan, İspanya, Avusturya ve Portekiz) İnas Darülfünunu, 1918-19 öğretim yılında
1970’lerde ortaya çıkmıştır (Eurydice, 2010). İstanbul Darülfünunu binasına taşınınca kız
ABD’de 1787’de karma eğitim yapılan ilk or- öğrencilerin erkeklerle aynı binada eğitim al-
taöğretim kurumu açılmış (Okçabol, 2013a); maları, karma eğitime doğru önemli bir adım
1837 yılında Oberlin Yüksekokuluna kız olmuştur (Tümer-Erdem, 2007, s. 368-372).
öğrenciler alınmış, ardından 1867’de In- Daha sonra 16 Eylül 1921 yılında Darülfünu-
diana Üniversitesinde ve giderek başka nun fen ve edebiyat şubelerinde karma eğitime
devlet üniversitelerinde de karma eği- geçilmesinin ardından 1921-22 yılında hukuk,
time geçilmiştir (Jones, 2002). Avrupa’da 1922-23 yılında da tıp fakülteleri kız öğren-
karma eğitim, reform hareketlerinden sonra ci almaya başlamıştır (Kurnaz, 2011, s.106).
kız çocuklarına da kutsal kitabın okunması- Cumhuriyetin kurulmasından sonra 1924’te
nı öğretmek amacıyla ortaya çıkmış; 18. yüz- kabul edilen Tevhid-Tedrisat Kanunu’yla il-
yılın ikinci yarısında kızların kent okullarına köğretimde (Akyüz, 2011); ardından 1926’da
alınmaya başlamasıyla devam etmiş; II. Dün- da ortaöğretimde karma eğitime geçilmiştir
ya Savaşı’ndan sonra da gelişmekte olan pek (Güven, 2010, s. 213). Daha sonra 1973 yılın-
çok ülkede benimsenmiştir (Vikipedi, 2014). da kabul edilen 1739 sayılı Milli Eğitim Temel
Çin’de ise 1949 Devrimi’nden sonra herkese Kanunu’yla karma eğitim, Türk milli eğitimi-
eşit eğitim fırsatları sunulması amacıyla tüm nin temel ilkelerinden biri olarak benimsenmiş
okullarda karma eğitim uygulamasına geçil- ve “Okullarda kız ve erkek karma eğitim yapılması
miştir (Okçabol, 2013a). esastır. Ancak eğitimin türüne, imkân ve zorunlu-
Osmanlı’da kadınlar, Tanzimat’a kadar resmi luklara göre bazı okullar yalnızca kız veya yalnızca
olarak sadece sıbyan mekteplerinden fayda- erkek öğrencilere ayrılabilir” ifadesiyle yasada yeri-
lanabilmiş; 1869’da zorunlu hale getirilen bu ni bulmuştur. Karma eğitimle ilgili yapılan son
kurumlarda, eğer aynı mahallede iki sıbyan düzenleme ise 2000-2001 öğretim yılında tüm
mektebi varsa, erkeklerden ayrı, yoksa yeni okullarda karma eğitimin zorunlu hale getiril-
bir mektep açılan kadar, erkeklerle aynı sıraya mesi olmuştur (Okçabol, 2013a). Ancak uygu-
Eleşti̇ rel Pedagoji
oturmamak koşuluyla, sıbyan mekteplerinde lamada kız meslek liseleri, kız Anadolu imam
eğitim görmüşlerdir. hatip ve genel liseleri, kız ve erkekler için ayrı
ayrı teknik liseler tek cinsiyete dayalı eğitim
11
vermeye devam etmektedir. hazırlamayı kendine görev edinmiş olan sen-
dikaların karma eğitim konusunda hazırladığı
Günümüzde Karma Eğitim Karşıtlığı
yayınlara şöyle bir göz atmak bile, karma
Sosyal yaşamın her alanında olduğu gibi eğitim eğitim karşıtlarının bu konuyu nasıl uzun
alanında da ekonomik, etnik ve cinsiyet temelli süredir planlı bir şekilde işlediklerinin ve
ayırımcılığın, dini yapılanmaların ve bu doğ- bu konuda pek de bilinçsiz hareket etme-
rultuda kadının her türlü varlığı üzerindeki ta- diklerinin açık bir kanıtı.
hakkümün Cumhuriyetten bu yana en yoğun
Elbette dünyadaki bütün eğitim sistemleri
ve en somut şekilde belirginleştiği günümüz-
daha iyi eğitim arayışı içerisindeler; bu bağlam-
de, karma eğitim, yani kız ve erkek öğrencilerin
da karma eğitim de dâhil her konu tartışılabilir
birlikte eğitim görmesi, ivedilikle ele alınması
ve tartışılmalıdır da. Ancak Türkiye’deki kar-
gereken konuların başında geliyor. Açık ya da
ma eğitim karşıtı harekette, sanki bütün dünya
örtük yollarla karma eğitime karşı çıkan siyasal
ülkeleri karma eğitimi çok sakıncalı bulmuş
iktidar ve taraftarlarının (hem bireysel hem de)
da tek cinsiyetli eğitime geçmiş gibi bir hava
toplumsal (kolektif) aklı kendi ideolojileri doğ-
yaratılmaya çalışılmaktadır. Hâlbuki Avrupa
rultusunda şekillendirmede medya ve eğiti-
Komisyonu’nun “Eğitim Çıktılarında Cinsi-
min yanı sıra her türlü ideolojik aygıtı oldukça
yet Farklılıkları” başlıklı raporunda, Avrupa’da
etkin bir şekilde kullanmaya çalıştığı da göz
tüm seviyelerdeki kamu okullarının çoğunda
önüne alındığında konunun önceliği daha da
karma eğitim verildiği ve sadece yedi Avru-
aşikâr. Siyasal iktidarın eğitim alanındaki ide-
pa ülkesinde tek cinsiyete dayalı eğitim veren
olojik yapılanmasının adeta avukatlığını yapan
kamu okullarının bulunduğu belirtilmektedir.
kişi ve kuruluşların çokluğu da durumun
Bu rapora göre, tek cinsiyete dayalı eğitim veren
vahametini gözler önüne seriyor.
kamu okullarının sayıları İngiltere’de 400’den
Çok sık kullanılan ve her şeyi biliyor ol- fazla iken, İrlanda’da 120; Kuzey İrlanda’da
masıyla tanınan bir arama motorundan 77, Malta’da 25, Galler’de 7, İskoçya’da 1’dir.
“karma eğitim” sözcükleriyle kısa bir tarama Yunanistan’da ise sadece erkeklerin gidebildi-
yapıldığında, karşıt görüşlülerin, akademik ba- ği, kamuya ait 27 dini okul vardır (Eurydice,
şarısızlıktan cinsel tacize kadar, dikkat dağınık- 2010). Görüldüğü gibi “Avrupa ve diğer dünya
lıklarından özgüven yitimine kadar eğitimdeki ülkeleri karma eğitimden çoktan vazgeçti de
her türlü melanetin nedeni olarak kızlarla er- Türkiye geride kaldı!” gibi bir durum neyse ki
keklerin bir arada eğitim alıyor olmasını nasıl henüz mevzuu bahis değil.
da savladıklarını kolayca görebiliriz. Hatta tek
Türk eğitim sistemi, günden güne daha
cinsiyete dayalı eğitimi kız öğrencilerin iffetini
da somutlaşan uygulamalarla bir dini
korumak açısından bir gereklilik olarak gören-
muhafazakârlaştırılma süreci içerisinde. Si-
ler bile var (Kavaklı, 2002). Akademik başarıyı,
yasal iktidarın kendi ideolojisine uygun,
cinsiyet rollerinin gelişimini, öğrenci ilgilerini,
muhafazakâr (!) yaşam biçimini benimsemiş
öğrenme stillerini, sosyal ve psikolojik gelişim
bireylerden oluşan bir toplum oluşturma hare-
sürecini tamamen cinsiyete dayandıran sığ da-
keti, hiçbir bilimsel dayanağı olmayan 4+4+4
yanaklarla bu iddialar, bir sosyal bilim olan eği-
uygulamasıyla ivme kazanmıştı. En son 2-6
timin – doğası gereği – toplumun sosyal, kül-
Aralık 2014 tarihleri arasında toplanan 19.
türel, politik ve ekonomik tüm özelliklerinden
Milli Eğitim Şurası’nda alınan Din Kültürü ve
etkilenen ve bunları etkileyen bir alan olduğu
Ahlak Bilgisi dersinin ilkokul birinci sınıftan
gerçeğini, bilinçli veya bilinçsiz bir şekilde yad-
itibaren okutulmaya başlanması ve “değerler
sıyor görünmektedir. Aslında iktidardaki parti-
eğitimi” adı altında anaokuluna da çekilmesi;
nin eğitim alanındaki her türlü istemine diğer
Eleşti̇ rel Pedagoji
ibaresinin değiştirilmesi, karma eğitim dayat- çalışıldığı, ancak bir görüşün diğerine pek bir
ması yerine, demokratik, veliye ve öğrenciye üstünlük sağlamadığı kolayca görülebilir. Bu-
seçme hakkı tanıyan bir düzenleme için şûra radaki temel sorun, başarı gibi tanımlanması,
13
ölçülmesi ve açıklanması oldukça zor olan ve niteliğini artırması söz konusudur (Eğitim
öğrencinin kişisel özelliklerinden, öğretmenin Sen, 2014). Eğer kızlarla erkekleri ayrı okullara
niteliklerine, ailenin sosyo-ekonomik koşulla- doldurduğumuzda başarı yükselecek olsaydı,
rına, okulun yakın çevresine ve sahip olduğu endüstri meslek liselerinde tek bir kız öğren-
fiziksel ve sosyal olanaklara kadar birçok un- ci bile bulunmayan yüzlerce sınıfta başarının
surdan etkilenen bir kavramın tek bir değiş- tavan yapması gerekmez miydi? Oysa aksine,
kenle – cinsiyetle – açıklanmaya çalışılmasıdır. bu okulların başarısızlığı, “memleket meselesi”
olarak ele alınmalarına yol açacak düzeydedir
Bununla birlikte yapılan çalışmalarda ağırlıklı
ve buradaki sorunların karma ya da tek cinsi-
olarak ya iki eğitim tipi arasında anlamlı fark
yetli olmalarından çok daha derin ve çok bo-
bulunamamış veya karma eğitim lehine kanıt-
yutlu nedenleri olduğu hepimizce malum. Tek
lar ortaya konulmuştur. Örneğin bu konuda
cinsiyetli eğitimin akademik başarıyı arttırdığı
öncü çalışmalar yapan Dale (1969, 1971,
savı da bu açıdan oldukça zayıftır. Buradaki
1974, Akt: Chouinard, Vezeau ve Bouffard,
tehlike, halkın çocuklarının geleceği açısından
2008) karma eğitim yapılan okulların hem kız
en çok önemsediği ve somut bir ölçüt olan
hem erkek öğrenciler, hem de öğretmenler için
başarı üzerinden – ki buradaki başarı anlayışı,
daha elverişli bir sosyal ortam sunduğunu ve
ulusal testlerdeki puanlardan ibarettir – erkek
bu avantajın akademik gelişim açısından her-
egemenliğine dayalı bir toplum yaratma ar-
hangi bir olumsuz etkisinin olmadığını ortaya
zusuna, yüzyıllar sonra ulaşılmış bir kazanım
koymuştur. Chouinard ve diğ. (2008) tarafın-
olan karma eğitimin kurban edilmeye çalışılı-
dan yapılan karşılaştırmalı bir araştırmada da
yor olmasıdır.
tek cinsiyete dayalı veya karma eğitim veren bir
okula gidiyor olmanın kız öğrencilerin mate- Devlet okullarındaki elverişsiz koşulların ört-
matik ve dil derslerindeki başarı motivasyonu bas edilerek ya da gündem dışında tutularak
üzerinde anlamlı fark yaratmadığı ortaya ko- özel okullara teşvikin artırılması da bu “karma
nulmuştur. Wills, Kilpatrick ve Hutton (2006), okullar başarıyı düşürüyor” söylemlerinin altında
tek cinsiyete dayalı eğitimin birkaç avantaj ya- yatıyor olabilecek bir diğer nedendir. Örneğin
rattığını bulgulamış olsalar da yaptıkları kar- Evin’in (2010) İngiliz The Times gazetesinde
şılaştırmada ayrı eğitim gören kız ve erkek çıkan bir haberden aktardığına göre, üniversi-
öğrencilerin akademik başarılarında herhangi teye başvuru için kullanılan bir sınavın sonuç-
bir artış bulamamışlardır. Başka çalışmalarda ları, kız ve erkek okullarının başarı oranının,
da Avusturalya, ABD, Kanada, Yeni Zelanda, karma eğitim yapan okullara göre daha yüksek
İrlanda ve İngiltere’de yapılan araştırmalar in- olduğunu ve ilk üçe giren okulların hepsinin
celenmiş ve tek cinsiyetli veya karma eğitimin özel okullar olduğunu göstermiştir. Acaba bu-
tutarlı avantajlarına yönelik çok az kanıt bulu- rada başarı farkını yaratan gerçekten eğitimin
nabildiği belirtilmiştir (Halpern, Eliot, Bigler tek cinsiyete dayalı olması mıdır? Yoksa okul-
ve diğ., 2011; Smithers ve Robinson, 2006; lardaki öğrenme-öğretme süreçlerinin - sınıf
U.S. Department of Education, 2005). ortamından, kullanılan materyallere, öğretim
yöntemlerinden öğretmen-öğrenci etkileşimi-
Elbette, tek cinsiyetli eğitim taraftarları da tez-
ne kadar – her açıdan bu öğrencilerin sosyal,
lerini destekleyecek kanıtlar bulabilirler. An-
psikolojik, biyolojik ve fiziksel gelişimlerine
cak akademik başarıyı etkileyen birçok faktör
uygun bir şekilde düzenlenmiş olmasından
vardır ve - velev ki araştırmalarda tek cinsiyet-
mı kaynaklanmaktadır? Akademik başarı gibi
li eğitim verilen kurumlarda öğrenci başarısı
insanla ilgili değişkenlerin söz konusu olduğu
daha yüksek bulunmuş olsa bile - bu sonucu
böylesi karşılaştırmalarda, o değişkeni etkileye-
sadece cinsiyete bağlamak bilimsellikten uzak
bilecek bütün koşullar bakımından grupların
Eleşti̇ rel Pedagoji
daha eğilimli olan erkeklerin ise karşı cinse olan namus derdine düşen, bu nedenle kızlarının
ilgileri ve yükselen hormonları icabı dikkatleri- (adeta hepsinin birer cinsi sapık oldukları ima
nin dağılabildiği ve zihinsel performanslarının edilen) erkeklerle bir arada olmalarını isteme-
17
yen aileler, onları okula göndermemektedir. yanı sıra okulların nitelik ve nicelik açısından
Ailenin sahip olduğu kültürel değerlerin, ço- sunduğu eğitsel, kültürel, sosyal ve sportif ola-
cuğun eğitimi hakkında verdiği kararlar üze- naklar; toplumsal cinsiyet hiyerarşisi ve diğer
rinde elbette önemli etkileri vardır. Ancak kültürel özellikler vb. birçok değişken bir ara-
kızları okula göndermeme yönünde verilen da ele alınarak ve siyasal iktidarın değil, eğitim
böyle bir kararın ardında namus davasından biliminin temel ilkeleri dikkate alınarak ko-
çok daha öncelikli başka problemler yatıyor nunun enine boyuna tartışılması, incelenmesi
olabilir mi? Örneğin çocuklarının sayısını söy- gerekir.
lerken kızlarını hiç saymayan bir babanın on-
Sonuç
ları okula göndermemesi bir namus meselesi
midir, kadının yok sayılması mı? Ya da eğitim Bir toplumun politik, ekonomik, sosyal ve kül-
düzeyi ve geliri çok düşük olan ve bu nedenle türel gelişmesinin lokomotifi olması gereken
çocuklarını birer ekonomik güç olarak gören okullar, demokratik bir ülkede, toplumun her
ailelerin, kızlarını okula göndermeyişlerinde hücresini demokrasi ve insan hakları yönünde
“namus” ne kadar önemli yer tutmaktadır? dönüştürmekten de sorumludurlar. Okulların
Veyahut düşük geliriyle çocuklarından ancak bu sorumluluklarını yerine getirip içerisinde
bazılarını okutabilecek durumda olan ailelerin bulundukları toplumu ileriye taşıyabilmele-
tercihlerini hep erkek çocuklarından yana kul- ri için, eğitim sisteminde yaşanan sorunlara
lanmaları toplumsal cinsiyet hiyerarşisinin bir çözümler aranırken, bu sorunların –insan bi-
yansıması değil midir? Araştırmalar, bu soru- limlerinin doğası gereği – ilişkili olabileceği
ları haklı çıkaran bulgular ortaya koymaktadır. bütün boyutlar dikkate alınarak, bilimsel bir
Örneğin Tansel’in (2002) yaptığı araştırmada tutumla araştırma, inceleme, tartışma ve uy-
ilk, orta ve yükseköğretime devam etmede en gulamalar yapılması gerekir. Aydoğanoğlu’nun
önemli faktörün ailenin gelir düzeyi olduğu (2014) belirttiği gibi, bir bütün olarak toplu-
ve bu faktörün özellikle kızların eğitime de- mun tüm gerçekliğini yansıtan eğitim sistemi
vam etmeleri üzerinde daha büyük etkisi ol- tartışılırken iktidarın siyasal-ideolojik hedefle-
duğu belirlenmiştir. Bu çalışmaya göre, eğiti- ri, toplumsal yaşam koşulları, toplumsal cinsi-
me devam üzerindeki diğer önemli etken ise yet eşitsizlikleri, sınıflar arası güç ilişkileri gibi
anne-baba eğitim düzeyidir. Eğitim Reformu pek çok açıdan iç içe geçmiş bir dizi ilişkinin
Girişimi’nin (ERG, 2009) yaptığı çalışmaya birlikte ele alınması ve değerlendirilmesi gere-
göre ise özellikle kız çocuklarının okullulaş- kir. Bu yapılırken de okulların topluma değil;
masında anne eğitiminin büyük önem taşıdığı toplumun okullara uygunlaştırılması şiarıyla,
belirlenmiş; gelir düşüklüğünün yanı sıra gele- eğitimin lokomotiflik görevi hep göz önünde
neksel aile değerlerinin ve toplumsal ilişkilerin tutulmalıdır. Ne yazık ki, karma eğitime karşı
halen varlığını korumasının da kızların eğitime çıkanlar, ya okulların bu lokomotiflik görevini
katılımı konusunda önemli birer engel oluş- hepten unutmuş görünmekteler ya da lokomo-
turduğu vurgulanmıştır. tifi, akademik ve eğitsel olmaktan çok, siyasal
ve ideolojik bir anlayışla tek cinsiyetli eğitime
Görüldüğü gibi, Türkiye’de eğitime erişimde
doğru sürerek, siyasal iktidarın istediği nitelik-
ve bunun sürdürülmesinde yaşanan sorunları
te bir toplum oluşturulmasına hizmet etmek-
da tek bir değişkenle, üstelik oldukça göreceli
tedirler. Zira bu kesimlerce, okullarda yaşanan
bir anlam taşıyan “namus” kavramı üzerinden
başarısızlık, zorbalık, cinsel taciz, devamsızlık,
açıklamak ve bu nedenle karma eğitime karşı
okulu terk, düşük okullulaşma oranları ve daha
çıkmak oldukça dar bir anlayışın ürünü. Kız
pek çok sorunun tek cinsiyetli eğitime geçiş-
çocuklarının eğitime erişiminde yaşanan so-
le, sihirli değnek değmişçesine çözüleceğinin
runlar gerçekten çözülmek isteniyorsa, aile-
Eleşti̇ rel Pedagoji
4 AİHM, Hasan ve Eylem Zengin / Türkiye, Başvuru No: ahlak bilgisi dersinin, sadece belirli bir dinin
1448/04, 2007.
5 AİHM, Hasan ve Eylem Zengin / Türkiye, Başvuru No: 6 AİHM, Hasan ve Eylem Zengin / Türkiye, Başvuru No:
1448/04, 2007. 1448/04, 2007.
21
belirli bir mezhebine yönelik eğitimi kapsa- ri / Norveç Kararı’nda da AİHM; Norveç’in
madığı; dolayısıyla, bütün dinlerle ilgili kapsa- Hristiyanlığın belli bir mezhebini ön plana
yıcı ve açıklayıcı bilgilerin verilmesi gerektiği çıkarılmasının ve bu şekilde dinler arasındaki
ileri sürülebilir. Nitekim, bu konuda Anayasa dengenin bozulmasının AİHS’e aykırı oldu-
Mahkemesi de benzer bir görüştedir. Şöyle ki; ğunu belirtmiştir10. Buna karşılık, aynı AİHM;
Mahkeme›ye göre; laik bir devlet yapısı, dev- Angelleni/İsveç Kararı’nda; Hristiyanlığın,
letin resmi bir dininin bulunmamasını; belirli dini telkine yol açacak yoğunlukta olmaması
bir dine üstünlük tanınmamasını; onun gerek- ve devlet tarafından yalnızca açıklayıcı bilgile-
lerini kanunlar ve diğer idari işlemler aracılı- rin verilmesi nedeniyle, din dersinin zorunlu
ğıyla geçerli kılınmamasını zorunlu kılar. Laik tutulmasının meşru olduğu sonucuna varmış
bir devlette, belirli bir dinin eğitimi zorunlu ve İsveç’in AİHS’e aykırı davranmadığına hük-
hale getirilemez7. mederek, din eğitimi konusundaki tutumunu
ortaya koymuştur11.
Bu çerçevede şu sorunun yanıtlanması gerekir:
Peki, Türkiye’de ilk ve orta öğretim kurumla- AİHM’in, farklı kararlarında ifade ettiği ölçüt-
rında zorunlu olarak okutulmakta olan din kül- ler ekseninde şu sonuçlara varılması mümkün-
türü ve ahlak bilgisi dersi bu şekilde tarafsız bir dür: Bir kere, Mahkeme; devlet ya da onun
niteliğe sahip midir? Bu soruya, esas itibariyle gözetimindeki özel okullarda din eğitimi-
olumsuz yanıt verilmelidir. Nitekim, AİHM’e nin verilmesini AİHS’e aykırı görmemekte-
göre de, her ne kadar, din kültürü ve ahlak bil- dir. AİHM’in bu çerçevede dikkate aldığı en
gisi dersi müfredatı; Türkiye’deki farklı inanç önemli kıstas, okutulan bu dersin içeriğinin
ve mezhepler hakkında bilgiler içerse de, söz tarafsız, objektif ve çoğulcu bir niteliği haiz
konusu ders, kural olarak Kur’an ve sünnet olması; bu noktada belirli bir dine üstünlük
gibi İslamiyet’in temel kavramları etrafında şe- tanınmamasıdır. Nitekim Mahkeme’ye göre,
killendirilmektedir8. Elbette, nüfusun çoğun- aksi durumda, AİHS Ek 1 Nolu Protokolün
luğunu Müslümanların oluşturduğu bir ülke- 2. maddesinin 2. cümlesinin ihlal edilmesi ih-
de, din kültürü ve ahlak bilgisi dersinde, İslam timali gündemi gelir. Gerçekten, bu hüküm
dinine daha geniş bir yer ayrılmış olması gayet uyarınca, “Devlet, eğitim ve öğretim ala-
doğaldır ve başlı başına bu durum, öğrencilere nında üstleneceği görevlerin yerine geti-
İslam dininin telkin edildiği anlamına gelmez. rilmesinde, ana ve babanın bu eğitim ve
Ne var ki, şayet devletin gözetiminde ger- öğretimin kendi dini ve felsefi inançlarına
çekleştirilen bu ders, çeşitli uygulamalarla bu göre yapılmasını sağlama haklarına saygı
hâkim dini ve hatta, bu dinin belirli bir mezhe- gösterir.”. AİHM, Folgero ve Diğerleri /
bini ön plana çıkarıyor ve ülkede yaşayan diğer Norveç Kararı’nda, inanç kavramının görüş
inanç ve mezhepleri ikinci plana atıyorsa; bu veya düşünce ile eş anlamlı olmadığını; belir-
takdirde artık ilgili eğitimin tarafsız ve çoğul- li bir seviyede tutarlılık, ciddiyet ve bütünlük
cu bir nitelikte olduğu savunulamaz. AİHM’in içermesi gerektiğini ileri sürerek, inançtan ne
7 Aralık 1976 tarihli Kjeldesen ve Diğerle- anlaşılması gerektiğini belirtmiştir12. İşte, dev-
ri / Danimarka Kararı’nda ifade ettiği gibi, letlerin, farklı inançlar arasındaki dengeyi gö-
devletler aslında derslerin müfredatının plan- zetmeyerek, belirli bir inancı empoze edecek
lanması ve saptanması konusunda serbesttir. şekilde din eğitimini zorunlu kılması ve farklı
Fakat bu yetki, onlara sınırsız bir hareket ser- din ya da felsefi inanç sahiplerine söz konu-
bestisi olanağı tanımaz9. Folgero ve Diğerle- su eğitimden faydalanma evresinde onların
7 AYMK, E. 1997/62, K. 1998/52, Karar Tarihi: 16.9.1998, inançlarını açığa vurmak zorunda kalmayacak
Resmi Gazete Sayı: 24206.
8 AİHM, Mansur Yalçın / Türkiye, Başvuru No: 21163/11, AİHM, Folgero ve Diğerleri / Norveç, Başvuru No:
��������
Eleşti̇ rel Pedagoji
Bu yapısı nedeniyle, Alevilik; AİHS’e göre bir AYMK, E. 1997/62, K. 1998/52, Karar Tarihi: 16.9.1998,
Resmi Gazete Sayı: 24206.
13 AİHM, Hasan ve Eylem Zengin / Türkiye, Başvuru No: http://www.hsyk.gov.tr/etkinlikler/ziyaretler/2011/nisan/Straz-
burgrapor.pdf, Çevrimiçi: 15 Aralık 2014.
1448/04, 2007.
23
Aykırı Düşünceler verir sizi herkesin olan gerçekten. Sizin gerçeğiniz
sonu görülmeyen bir kuyu gibi içine çağırmaktadır
sizi. İçgüdüsel olarak ya da birilerinden duydukla-
rınıza göre kitaplara dalar onlarla nefes alır onlar-
la ‘herkesin’ hayatına tutunursunuz. Kitaplardaki
kahramanlar ile gerçekte olmayan bir dünyada ya-
şarsınız. Kendinize ait soyut bir dünya yaratırsınız
ve orası güçlendiğiniz yerdir. Nereden geldiğini
bilmediğiniz bilgiler, öngörüler ve olgunlukla za-
manda yol alırsınız.
Daha da büyüyüp bir şeyler olma gerekliliği size
dayatıldığında “ben zaten bir şeyim, değil miyim
Gülsün Yıldırım yoksa, ben neyim, ben hiçbir şey değil miydim?..
Amy Winehouse dinlerken ulaştığı nokta aklımın Hani küçük çocuklar rüyalarında dipsiz bir kuyuya
köşesine geldi takıldı. Düşündüm, geldiği nokta düşerde düşmekten hiç kurtulamaz ya işte o dipsiz
bireye mi aittir yoksa sistemin bireyi zorladığı yer kuyuya düşmenin ta kendisidir bu şok. Sizin varlı-
midir? ğınızın nedeni olan anne babanız “ sen hiçbir şey
değilsin” demiştir size. Bu andan itibaren kendinizi
Sıradan, genel geçer bilgilere, inanışlara sahipseniz kanıtlama kahrı başlamıştır artık. Ancak bunu başa-
hiçbir sorun yok; zaten sistemin istediği hatta var- ramayacağınızı öğrenmeniz çok uzun yıllarınızı ala-
lığından mutlu olduğu bir kişisiniz demektir. Sizin caktır. Siz bununla uğraşa dururken yaşam devam
için hiç kimsenin ekstraya ihtiyacı yoktur. Kimseyi etmekte ve onlarca insan size şekiller vermeye kal-
rahatsız etmezsiniz, varlığınız ile yokluğunuz hiçbir kışmaktadır. Sevgiliniz olur onun istediği gibi birisi
zamana, hiçbir insana değmez. olmanız için sizi şekillendirmeye çalışır ( bilmez ki
Sokulduğunuz sıranızda duramayanlardansanız onun bunu yapması ona yapılan biçimlendirmenin
orada işler değişmekte. Küçük bir çocukken biraz bir parçasıdır), üniversitede o çookk okumuş pro-
içine kapanık, uyumsuz, çok içli, yaramaz vs… ta- fesörler size yerinizi gösterir; şöyle …….. olacaksın
nımlamaları sizin için yapılır. Siz bunları duyarsınız böyle adam olacaksın, bunları okuyacaksın onla-
ama umursamazsınız, çünkü siz kendinize normal- rı okumayacaksın, benim dediğimi yapacaksın, ne
sinizdir. Aslında anlamazsınız da bütün bunlar ne kendi hakkının olduğunu ne de başkalarının hakla-
demektir. Oynarsınız arkadaşlarınızla, onlar size rının olduğunu söylemeyeceksin (fark edemezler ki
roller verir siz başka roller almak istersiniz. Aldığı- onlara da, bu rol onlara başkalarınca verilmiş, bile
nız roller sizin seçiminizse çok iyi oynarsınız, ama isteye yada bilmeden istemeden ‘herkese’ benze-
eğer başkası vermişse zordur o oyunun sonunu ge- mişler). Herkes kim? Ben niye herkesin içende de-
tirmek. Biraz daha büyüdüğünüzde babanız ve an- ğilim başka derdi yok da benimle mi uğraşıyorlar?
neniz size asıl oyunun kurallarını dayatmaya başlar; Yoo hiç kimse senin için ekstraya çıkmıyor. Bu on-
oyunun kuralları hoşunuza gitmezse kıyametinizin ların normal davranışları, tüm insanların kendileri-
başlangıcı olur ilk gençliğiniz. ne benzetilmesi gerekliliği hayatta kalma savaşı on-
lar için. Sistemlerinin çökmemesi için tüm insanlar
Arkadaşlarınız sizi biraz tuhaf bulur. Öğretmenle- birbirine benzemeli. Eğer çökerse pofff diye söner
riniz kural zorlayıcı, asi, başına buyruk, çokbilmiş ( balon, ne yapacağını ne olacağını bilemez “herkes”
belki de hakikatten bazı konularda gerçekten onlar- olanlar. Şu anda bile keşke bir olsa diye içimde hın-
dan çok biliyorsunuzdur). Şansınız varsa sıra dışı zır bir heyecan var. Empati kurar belki herkes, her-
bir öğretmene denk gelir sırada nasıl durabildiğini kes gibi olmayanla, e ne de iyi olur.
anlamaya çalışırsınız. Size bu toplumda nasıl kala-
bileceğini öğretmeye çalışır bir yanı kanarken, işte Ömrünün daha ileri safhalarında da herkesin yaptı-
o öğretmendir ilk yoldaşınız. Ama bir şey olur ve ğı toplumsal davranışlar beklenir, bir noktadan son-
gene yoldaşsız kalırsınız bu dikenli hayatta. Bir ara ra pes eder yaparsın. Tabii olmaz “başaramazsın”.
Başarı neyse(?)… Toplumda herkesin başardığı se-
Eleşti̇ rel Pedagoji
tek başına savaşır, aynı okuduğu kitaptaki gibi. Evde ye yazın. Başını paylaştığımız bu hayat hikâyesinin
var olma savaşı ilk yıllarda belli belirsiz yaşanırken devamını sizler yazın. Tüm Amy’lere….
seneler ilerledikçe şiddet kazanmaya başlamaktadır.
25
Çocukların Gelişim Özelliklerini Bilmek Neden Önemli
İnsan gelişimi, doğası gereği evrensel ve bireysel bir özelliktedir. “Her birimiz kısmen herkesle
benzer şekilde, kısmen bazılarına benzer şekilde, kısmen de hiç kimseye benzemeyecek şekilde
gelişiriz. Her birimiz yaklaşık olarak bir yılda yürür; küçük bir çocukken hayali oyunlar oynar
ve gençken çok daha bağımsız oluruz. Her birimiz yeterince uzun yaşarsak, işitme problemleri
yaşarız. Bu bizim gelişimimizin genel seyri; bebek anne rahmine düştüğünde başlayan ve tüm
yaşamı boyunca devam eden değişme örüntüsüdür (Santrock, 2012). "
*
Prof. Dr. Ankara Üniversitesi
**
Yard. Doç. Dr. Pamukkale Üniversitesi
26
Çocuklarının gelişimleri ile ilgili incelemeler özellikleri bilinirse, çocuğun yeni bir şey öğren-
yapmak ve bilgi edinmek, insanlara; çocuklarını mesi için yeterli bir kas gelişimine sahip olup
içinde bulundukları dönem özelliklerini dikkate olmadığının bilgisine ulaşılmış olunur. Ayrıca
alarak daha iyi anlamalarını sağlayacaktır. Ço- çocuğun, küçük kas gelişimi yeterli olgunluğa
cukların hangi gelişim döneminde, ne gibi geli- eriştikten sonra ancak kalem tutup yazabilecek
şim özellikleri gösterir, ya da göstermelidir bil- beceriye sahip olabileceği bilinir.
gisine sahip olmak ve çocuğun gereksinimlerini
bilmek anne ve babaların, çocuk gelişimcilerin, Anne-babalar, çocuk gelişimciler ve çocuklar-
eğitimcilerin ve çocuklarla birlikte çalışan diğer la çalışan diğer sağlık personelinin çocukların
yetişkinlerin işlerini kolaylaştırır. Çocuğun ge- içinde bulundukları dönemin özelliklerini bil-
lişim dönem özelliklerini bilen bir anne ya da melerinin elzem olduğu düşünülmektedir. Eğer
baba çocuğunu yetiştirirken karşılaştığı zorluk- gelişim dönemi özellikleri bilinirse çocukların
larda daha çabuk önlem alabilir, bir çocuk ge- davranışlarının içinde bulundukları gelişim dö-
lişimci çocukların gelişimini daha etkili takip nemi özgü olup olmadığı, iki yaşındaki bir ço-
edebilir, bir eğitimci çocuklara uygun eğitim cuk ile on yaşındaki bir çocuğun benzer durum-
programları planlayabilir. Hatta bir anne ya da larda neden farklı tepkiler gösterdikleri anlaşılır.
baba çocuğun yaşadığı bazı problem davranış- Çocukları doğru anlayabilmek için çocukların
larda, çocuk gelişimi ile ilgili bilgi sahibi oldu- bilişsel, dil, ahlak, cinsel, psikososyal ve mo-
ğu için yaşanılan olayların çocuğun yaş dönem tor gelişimlerinin nasıl gerçekleştiğini bilmek
özelliğinden kaynaklandığının bilinciyle paniğe önemlidir. Farklı gelişim dönemlerinde olan ço-
kapılmadan hareket edebilir. Bu nedenle, bu cuklara yönelik özellikler örneklerle açıklanarak
makalede yetişkinlerin çocuk gelişimini doğru aşağıda sunulmuştur.
anlamaları ve bunun neden önemli olduğunun
ortaya konulması planlanmıştır. Bu amaçla ço- Bilişsel gelişim dönemleri dikkate alındığında,
cukların gelişim özellikleri tanımak için; bilişsel çocukların farklı yaşlarda farklı şemaları geliş-
gelişim, dil gelişimi, ahlak gelişimi, cinsel geli- tirdikleri, akıl yürütmeleri arasında farklılıklar
şim, psikososyal gelişim ve motor gelişim alan- olduğu görülmektedir. Yaşları dört ile on iki
ları örneklerle ele alınmış ve çocuğun gelişimini arasında olan çocuklar oyuncak bir arabanın
doğru anlamanın önemi ile ilgili açıklamalarda bulunduğu bir odaya alınmışlar ve kendilerine
bulunulmuştur. “Bu araba bu odanın içinde kaç çeşit olası yol-
dan geçebilir?” sorusu yöneltilmiştir. En küçük
Çocukların Gelişim Özelliklerini Bilmek Ne- çocuklar, engellerin çevresinden dolaşmak için
den Önemlidir? bir kaç kere sapılan düz yollar göstermişler,
daha büyük çocuklar, kıvrılan ya da zigzaglar
Çocukların içinde bulundukları gelişim dönem- oluşturan yolları kullanmışlar, ergenlik çağının
lerinin ve bu dönemlerdeki özelliklerin bilin- başındaki çocuklar ise “Daha ileri gidebilirsi-
mesi çocuğun sağlıklı ve zamanında gelişimini niz.”, “O kadar ilerlemeseniz de olur.”, “İstediği-
destekleyecektir. Çocuk gelişimi hakkında bilgi niz kadar da dönebilirsiniz.”, “Bunun sınırı yok.”
sahibi olma, etkili bir öğrenme ortamının oluş- gibi sonsuz sayıda olasılık anlayışını ortaya ko-
turulması bakımından da gereklidir (Aral vd., yan yanıtlar vermişlerdir. Burada ergenler için
2000). Örneğin; bilişsel gelişim dönemlerinin bütün olası yolları kanıtlamak amacıyla girişim-
özellikleri bilinirse çocuklara gelişim düzeyleri- de bulunmanın gerekli olmadığı dikkati çek-
nin altında ya da üstünde eğitim verilmez. Ge- mektedir. Ergenler olasılık anlayışını gösteren
lişim düzeyinin altında olan bir eğitim çocuklar genel bir kural koyarak, gerçekte gözlemiş ol-
için sıkıcı olurken, gelişim düzeyinin üzerinde duklarının ötesine geçmişlerdir. Dikkat edilecek
Eleşti̇ rel Pedagoji
bir eğitim programının uygulanması da çocuğa olunursa dört ile on iki yaşlar arasındaki çocuk-
hiç bir yarar sağlamaz ve çocuğun stres yaşama- ların aynı problem durumuna verdikleri cevap-
sına neden olur. Ya da çocuğun motor gelişim lar birbirinden çok farklıdır ve bunun nedeni
27
içinde bulundukları bilişsel gelişim dönemidir ve beklentilerin farkına varıp bu kural ve bek-
(Gallagher ve Mansfield, 1995). Üç-altı yaşlar lentilere uygun davranışlar sergilemeye baş-
arasında çocuklar kendilerini başkalarının ye- ladıkları görülür. İyi ve kötü, doğru ve yanlış,
rine koyamazlar. Telefonla konuşurken “Elimde uygun olan ve olmayan davranışlar hakkında
ne var?” diye soran bir çocuk telefondaki kişinin çocuk gittikçe daha bilinçli hale gelir. Anne-
elindeki mandalinayı görmediğini düşünemez. babalar, sıklıkla neyi yapıp neyi yapmamaları
Yedi yaşındaki bir çocuk, görme engeli olan bir gerektiği hakkında küçük çocuklarını uyarırlar.
arkadaşını gerçekten görüp görmediğini anla- Çocukların yaşları büyüdükçe anne-babanın bu
mak için merdivenin başına getirip bırakabilir. konudaki müdahalesi azalır (Özgün, 2008).
Çocuklar bu davranışları sergilerken acımasız
olduklarından değil başka bireylerin bakış açıla- Sosyal ve kültürel çevresine bağımlı olarak her
rını fark edemediklerinden kaynaklanmaktadır birey kendi koşulları içinde ahlak gelişimini sür-
(Köksal Akyol, 2013). Kalıp yargılar her yaşta dürür. Bu nedenle bireyler arasında ahlak gelişi-
görülebilir, ancak küçük çocuklar bilişsel geli- mi açısından farklılıklar görülür. Ahlak gelişim
şimlerinden dolayı kalıp yargılara daha eğilimli- dönemlerine bazı çocuklar daha erken girerken
dirler. Örneğin, bir kız çocuğu bir gün okuldan bazı çocuklar daha geç girebilir. Ancak yetişkin
geldiğinde annesine hemşire olacağını söyler. olmalarına rağmen tüm yaşamaları boyunca ile-
Annesi doktor da olabileceğini söylediğinde ri ahlak düzeyine ulaşamayan bireylerin olduğu
kızgınlıkla “Kızlar doktor olamazlar.” der. Çün- da bir gerçektir (Morgan, 2005).
kü o gün okula gelen sağlık personellerinden
doktor erkek, hemşire ise kadındır. Anne kızı Küçük yaşlarda cezadan kurtulmak, otoriteye
hasta olduğunda onu özellikle bir kadın doktora itaat etmek ve başın derde girmemesi önem-
götürür. Sonrasında da hala kadınların doktor lidir, çocuklar cezadan kaçmak için kurallara
olamayacağını düşünüp düşünmediğini sorar. uyaralar. Altı yaşlarında iki çocuk resim yapan
Kız “Ama anne o bir hemşireydi” cevabını verir boya kalemlerinden biri ile yanlışlıkla açık renk
(Gander ve Gandiner, 2010). koltuğu boyarlar. Çocuklardan biri telaşlanır,
diğeri ise boya kaleminden oluşan lekeye bakıp,
Çocukların ilk sözcüklerini ne zaman söyle- “Bu küçük bir leke, bir şey olmaz.” der ve resim
dikleri, ilk cümlelerini kaç yaşlarında kurma- yapmaya devam ederler. Bu çocuklara göre leke
ya başladıkları hakkında bilgi sahibi olmak ise büyük olsaydı hatalı bir davranış yapmış olacak-
çocukların dil gelişimlerini takip etmek ve ço- lardı. Bu dönemde olan çocuklar fiziksel büyük-
cukları desteklemeye yönelik fırsatlar, ortamlar lüğüne odaklanırlar. Annesine yardım ederken
yaratmak için önemlidir. Ortalama olarak ço- on tabak kıran çocuk, gizlice şeker alırken bir
cuklar birinci doğum günlerinde ilk sözcükleri- şekerliği kıran çocuktan daha çok hatalıdır.
ni söylerler. Söyledikleri yani ifade ettiklerinden Çünkü daha çok tabak kırmıştır. Somut işlemler
daha fazla sözcük hazinesine sahiptirler. An- dönemine geçen çocuklar ise yargılarında niye-
layabildikleri ancak henüz ifade edemedikleri ti de değerlendirmeye başlarlar ve alttaki niye-
sözcükleri bazı sözcükleri bilirler. Henüz “Top” te bakarak on tabağı kıran çocuğun davranışı-
diyemezken, odasından topun getirmesi isten- nı kötü olarak değerlendirmezler (Senemoğlu,
diğinde, çocuk kendisine söyleneni rahatlıkla 2012; Gander ve Gardiner, 2010; Salı ve Köksal
yapar. Henüz bir yaş civarında bir sözcük ifade Akyol, 2009).
edebilirken beş-altı yaşlarına geldiğinde bir ye-
tişkin gibi gramer kurallarına uygun cümleler On yaşındaki bir çocuk “Grubundaki büyük ço-
kurabilirler. cuklar yaptığı için bakkaldan bir şeyler çalmayı”
tercih edebilir ya da “İyi insanlar böyle şeyler
yapmadığı için çalmayı” reddedebilir. Bu aşa-
Eleşti̇ rel Pedagoji
maskülen özellikler kazanmaya başlarlar. Her Çocukların yaptıkları işleri takdir eden, başa-
iki cinste diğerine benzetilmekten hoşlanmazlar rılı olabileceği alanlarda çocuğun kendi başına
(Başaran, 1980; Uçar, 1994; Köksal Akyol, 2011). denemesine fırsat veren anne-babalar ve öğret-
29
menler çocukların başarılı olmaya karşı aşağılık meleri ve etkili ortamlar hazırlamaları açısından
duygusu karmaşasından başarı ile çıkmalarını da önemli görülmektedir. Bu nedenle çocukları
desteklemiş olurlar. “Ben başarılıyım” duygusu- anlayabilmek için onların içinde bulundukları
nu kazanan çocuklar bir sonraki aşamaya güven- gelişim dönemleri hakkında bilgi sahibi olmak
le girerler. Yaptığı işler ve çalışmaları çoğunlukla gerekmektedir.
akranları ve yetişkinler tarafından onaylanma-
yan çocuklarda kişilik gelişiminde aşağılık duy-
Kaynaklar
gusunun oluşumu gerçekleşmiş olur. Ergenlik Aral, N., Baran G., Bulut, Ş. ve Çimen, S. (2000). Çocuk
döneminde olan çocukların kimlik kazanımı gelişimi I. İstanbul: YA-PA Yayın Pazarlama San. Ve Tic. A.Ş.
Atay, M. (2005) Çocukluk döneminde gelişim. Ankara: Kök
çabalarında yardımcı olmak gerekir. Anlayışlı, Yayıncılık.
Baran, G. (2011). Çocuk gelişimine giriş. N. Aral ve G. Baran
adil ve arkadaşça bir tutum çocukların olum- (Editörler). Çocuk Gelişimi (s.17-52). İstanbul:Ya-Pa Yayın Pazar-
lu kimlik kazanmalarına yardımcı olur (Başal, lama San. Ve Tic. A.Ş.
Başaran, İ.E.(1980). Eğitim psikolojisi. Altıncı Basım. Ankara:
2003; Gander ve Gardiner, 2010). Kadıoğlu Matbaası.
Başal, H. A. (2003). Gelişim ve psikolojisi. Nasıl mutlu bir
Küçük çocuklar heyecanlı bir şekilde atlarlar, çocuk yetiştirebilirim? İstanbul: Morpa Kültür Yayınları.
Bee, H. ve Boyd, D. (2009). Çocuk gelişim psikolojisi. (Ç: O.
zıplarlar, tırmanırlar, gülüp oyanlar. Eğer ço- Gündüz). İstanbul: Kaknüs
Yayınları.
cuklar hareket becerileri ile ilgili olarak özgür Binbaşıoğlu, C. (1995). Eğitim psikolojisi. 9. Basım. Ankara:
bir ortam sunulursa gelişimlerini sağlıklı bir Yargıcı Matbaası.
Gander, M.J. ve Gardiner, H. V. (2010). Çocuk ve ergen
şekilde sürdürürüler. Eğer çocuğun deneyim- gelişimi. Yay. Haz. B. Onur. (Çev. A. Dönmez, N. Çelen, B. Onur).
leri sınırlanırsa kritik dönemlerde yapması ge- Ankara: İmge Kitabevi.
Gallagher, J.M. ve Mansfield, R.S. 1995. Ergenlikte Bilişsel
rekenleri yapamaz ve hareket becerisi olumsuz Gelişim. Editör: J.F. Adams. Ergenliği Anlamak.s.185-223. Yayına
yönde etkilenir (Gander ve Gardiner, 2010). Hazırlayan: B. Onur. Çeviren: D. Öngen. . Ankara: İmge Kitabevi,
Köksal Akyol, A. (2011). Cinsel gelişim ve eğitim. A. Ulusoy
Motor gelişim açısından bakıldığında, çocuk- (Ed.). Eğitim psikolojisi. s 203-224.Üçüncü Baskı. Ankara: Anı
ların bazı becerileri gelişmişken, bazı beceriler Yayıncılık.
Köksal Akyol, A. (2013). Bilişsel gelişim. A. Ulusoy (Ed.).
konusunda henüz gelişmeye devam ettikleri Gelişim ve öğrenme, s. 43-66. 7. Baskı. Ankara: Anı Yayıncılık.
Miller, P. H.( 2008). Gelişim psikolojisi kuramları. Yayına
görülür. Eğer çocukların doğumdan itibaren Hazırlayan B.Onur; Çev: Z.
gösterdikleri motor gelişim bilinirse, çocukları Gültekin. Ankara: İmge Kitabevi.
Morgan, C.T. (2005). Psikolojiye giriş. (çev: H.Arıcı vd) An-
hazır bulunuşluklarına göre desteklemek müm- kara: Hacettepe Üniversitesi Psikoloji Bölümü Yayınları.
kün olabilir. Çocukların ne zaman sıraladıkları, Orçan, M. (2008). Sosyal gelişim. M.E. Deniz (Ed.). Erken
çocukluk döneminde gelişim. s.
yürüdükleri, koştukları bilinirse, bu becerileri 134-192. Ankara: Maya Akademi Yayın Dağıtım.
sergilemeleri için çocuklara fırsat verilir (Özer Özer D. ve Özer, M. K. (2014). Çocuklarda motor gelişim. 8.
Baskı. Nobel Yayın Dağıtım. Ankara.
ve Özer, 2014). Özgün, Ö. 2008. Ahlak gelişimi. M.E. Deniz (Ed.). Erken
çocukluk döneminde gelişim. s. 285-304. Ankara: Maya Akademi.
Salı, G. ve Köksal Akyol, A. (2009). Ahlak gelişimi.Y. Fazlıoğlu
Sonuç (Ed. Y. Fazlıoğlu). Erken çocukluk gelişimi ve eğitimi. s83-99.
İstanbul: Kriter Yayınları.
Santrock, J.W. (2012).Yaşam boyu gelişim. Gelişim psikolojisi.
Çocukların gelişim dönemlerinin bilinmesi on- G.Yüksel. (Çev. Ed.). Ankara: Nobel Yayın Dağıtım.
ların yetişkinler tarafından içinde bulundukları
dönem özelliklerini dikkate alarak daha iyi an-
laşılmasını sağlar. Çocukların gelişim dönemle-
rinde gösterdikleri özellikleri bilmek ve bu dö-
nem özelliklerinin gerektirdiği gibi davranmak
evde aileyi, okulda öğretmeni, herşeyden önce
çocuğun kendisini mutlu edecektir. Anne-baba-
lar, çocuk gelişimciler ve eğitimcilerin bebeklik-
ten itibaren ergenliğin sonuna kadar çocukların
çok yönlü gelişimi hakkında bilgi sahibi olma-
Eleşti̇ rel Pedagoji
H eterojen bir kültürel yapıya sahip olan birlikte, son iki yıldır Türkiye siyasal günde-
Türkiye’nin demokratikleşme yönünde minin en önemli konusu olan “barış süreci”
adım atabilmesi kültürel farklılıklar konu- 2 Eğitimde çokkültürlülük konusunun, özgürleşimci
sunu ciddiyetle ele alabilmesine bağlıdır. bir perspektiften ele alındığı tartışmalar için
bkz. EĞİTİMDE ÇOKKÜLTÜRLÜLÜK: ANADİL,
Eğitim alanında yıllardır Kürtlerin ve eğitim
ÇOKDİLLİLİK VE KÜLTÜREL KİMLİKLER, IV.
emekçilerinin siyasal bir mücadele konusu Demokratik Eğitim Kurultayı (1-5 ARALIK 2004)
Eleşti̇ rel Pedagoji
yaptıkları “anadilinde eğitim” konusu dahi Çokdilli Çokkültürlü Toplumlarda Eğitim Komisyonu
Tebliği.
1 Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi http://www.egitimsen.org.tr/ekler/0c6aa07d22ad8a2
Öğretim Üyesi 2fc11f87d26cfd18_ek.pdf
32
DOSYA
cinsel kimlikler
kimliklerinin en azından “anormal” (sıklık- de yeniden inşa edebilmeleri olarak ele alır-
la hastalık, sapıklık vb.) olduğu yönünde- sak, her ikisinin de nihaî olarak eşit ve öz-
ki düşünce ve normları yeniden üreten bir gür bireylerden oluşan, sınıfsız bir topluma,
33
DOSYA
cinsel kimlikler
dolayısıyla özgürleşimci bir eğitim sürecine/ nelim normlarını kapsadığı için cinsiyet ve
ortamına işaret ettikleri göze çarpacaktır. cinselliği, yani kadınlık ve erkekliğe ilişkin
Bu düşünceden yola çıkarsak, çokkültürlü tüm düşünce, değer ve davranış kalıplarını
bir topluma (ve eğitime) ulaşabildiğimizde biçimlendiren bir nitelik gösterir. Eğitim sis-
artık demokrasi mücadelesi vermemizin temi de kuşkusuz heteronormatiftir ve he-
gerekmeyeceği de açıktır. teronormativiteyi yeniden üreten bir süreç
olarak işler/işletilir.
3 Altunpolat, Remzi (2014) “Heteronormatif Eğitime Düşünümsel Bir Antropoloji İçin Cevaplar. (Çev. Nazlı
Karşı LGBTİ Hareketinin Politik Pedagojisi” http:// Ökten) İstanbul: İletişim Yayınları. (s. : 166-174) ve
www.kaosgl.com/sayfa.php?id=15720. (İnd. Tar. 01. Gorz, André. (1995) İktisadî Aklın Eleştirisi. (Çev. Işık
10. 2014) Ergüden).İstanbul: Ayrıntı Yayınları. (s. 212-215)
34
DOSYA
cinsel kimlikler
ları ve spor dersinde hangi grupla birlikte cılığı yeniden üreten dışlayıcı/ötekileştirici
spor yapacağına ya da hangi takımda ola- 5 KAOS GL (2010) Eğitimde Cinsel Kimlik
Ayrımcılığına Son (Haz. Seçin Tuncel) Ankara: Ayrıntı
cağına ilişkin karar verme konularında cid- Basımevi. (s.33-34).
35
DOSYA
cinsel kimlikler
O kul kapitalist toplumla birlikte yay- ruz bırakıldığı ve ya en iyi ihtimalle ‘uysal
gınlaşmaya ve daha geniş kesimlere ötekiler’ olarak sindirildiği bir düzeni ifade
ulaşmaya başlamıştır. Böylece, toplumsal ediyor” (Çakırlar ve Delice, 2012, s.11). Sa-
normların çocuğa kabul ettirilmesi için çok dece LGBTİ varoluş değil, toplumsal olarak
çeşitli araçlarla, derslerde, teneffüslerde; doğal ve ideal kabul edilen erkeklik ve ka-
müfredatla ve gizli müfredatla hegemonik dınlık algısına uymayan tüm kadın ve er-
söylemin dayatılması ya da “iyilikle” kabul kekler de “uysal ötekiler” olarak sessizliği
ettirilmesi için ideal bir alan haline gelmiştir. kabul etmedikleri durumda, heteronormatif
Hegemonik söylemin sınırları örneğin gün- ve patriarkal toplumun baskı ve zor araçları
cel olan rekabetçilik ya da dinselleşmenin ile karşı karşıya kalabiliyor.
sınırlarını aşan, gömülü pek çok değerin
içselleştirilmesi için düzenlenmiştir. Örne-
ğin, okulda heteroseksüellik doğaldır ve
H eteronormatif toplum değerlerine uy-
mayanların özellikle ergenliklerinde
Eleşti̇ rel Pedagoji
diye tanımlanan LGBTİ öğrencilerin akade- siyet kimliği ile ilgili bilgi alabilecekleri bir
mik başarısızlık, duygusal sıkıntı, depres- kaynak okulda varsa, LGBTİ öğrenciler ya-
yon yaşama, diğer riskli davranışlara yönel- şayabilecekleri zorbalık karşısında dirençli
me ve hatta intiharı düşünüp deneme ihti- olabiliyorlar. Bu tip bir öğretmen profilinin
malleri oluşabilmektedir. Risk altında olan gelişiminin aynı zamanda dışlanma potan-
herhangi bir grup gibi LBGTİ öğrenciler de siyeli olan tüm gençleri güçlendireceği de
içsel bir sorundan dolayı değil, toplumsal söylenebilir.
kabul ve baskılardan dolayı sorunlar yaşa-
makta. Buna ek olarak ergenlik döneminin
kendisinin sancılarına ek olarak toplumsal Ö ğretmen adaylarını eğitenlerin
Avusturalya’da ders içeriklerini eği-
timde eşitlik ilkesi çerçevesinde, ne kadar
alanda dışlanma deneyimini tek başına ak-
ran zorbalığı ile açıklayamayız. Morrow’a LGBTİ’lerin yaşam deneyimlerini de içe-
göre (2004) özellikle ergenlik döneminde recek biçimde düzenlediklerini inceleyen
gençler için okul, en önemli sosyalleşme bir araştırma düzenlenmiştir. Eğitimcilerin
alanı olarak yaşanırken toplumsal cinsi- büyük kısmı anti-homofobik ve anti-hete-
yet normlarının dışında kalanlar (kadınsı roseksist eğitimin önemli olduğunu söyle-
erkekler ve ya erkeksi kadınlar) ve LGBTİ seler de örneğin ırkçılık ya da etnik kimlik
gençler için en tehlikeli toplumsal alan ola- temelli ayrımcılık karşıtı içeriği derslerine
rak gözükmektedir. İrlanda’da yapılan bir dahil etmeyi daha önemli bulduklarını ifade
araştırmaya göre, LGBT öğrencilerin yakla- etmişlerdir (Robinson ve Ferfolja, 2008).
şık %60’ı homofobik zorbalığa ve %40’ı teh- Dışlanma deneyimleri arasında zihinsel bir
ditlere maruz kaldıklarını, %50’den fazlası hiyerarşi oluşturulduğu söylenebilir belki.
akranlarının kendilerine isimler taktığını, Türkiye’de de kişiler ve grupların yaşadık-
%35’i öğretmenlerin homofobik yorumlarda ları acı ve sıkıntıları bir diğerinin sıkıntısı
bulunduğunu, %20’si tehdit ve zorbalıktan ve dışlanmışlığı ile kıyaslaması çok rastla-
dolayı okulu ciddi biçimde aksattıklarını be- nan bir durumdur. Sanki tüm dışlanmışlıklar
lirtmişlerdir (Allen, 2013). İrlanda örneğinde benzer toplumsal kaynaklardan beslenmi-
de görüldüğü gibi LGBTİ öğrenciler sadece yor ve birbirlerinden tamamen bağımsız-
akranlardan değil, öğretmenlerin de ayrım- mış gibi... Aslında buradaki tavrın kendisi
cı ve dışlayıcı tutumlarına maruz kalıyorlar. eleştirel pedagojinin kuramsal gelişim çizgi-
Türkiye’de henüz sayısal verilere dayalı sinde de göze çarpmakta. Önce toplumsal
pek bir çalışma bulunmamakla birlikte sayı- sınıf temelli ayrımcılık üzerine çalışmalar
ların İrlanda’dakinden çok daha fazla olaca- başlamış ve bu çalışmalar çoğunlukla farklı
ğı tahmini yapılabilir. ayrımcılık türlerini öncelikli olarak içerme-
miştir.
kötü sözleri engelleyen bir öğretmen, LGBT ğun dışlanmasına ve toplumsal sınıfının
ve toplumsal cinsiyet konularıyla ilgilenen eğitim yoluyla yeniden üretilmesine karşı
bir klüp çalışması, cinsel yönelim ve cin- olduğu gibi, toplumsal cinsiyet rollerinin da-
38
DOSYA
cinsel kimlikler
E
Allen, O. (2013). LGB people and end of life. Gay
leştirel pedagoji denince ilk akla gelen and Lesbian Equality Network. İrlanda. Erişim tarihi:
isim Brezilyalı eğitimci Freire ve Ezilen- 1 Mart 2014. http://www.oireachtas.ie/parliament/
media/committees/healthandchildren/Odhran-Allen,-
lerin Pedagojisi adlı kitabıdır. Hiçbir eğitim GLEN,-Opening-Statement.pdf
pratiğinin tarafsız olamayacağını söyleyen
Altunpolat, R. (2014). Kamusal eğitimi inşa ederken
Freire, geleneksel eğitim anlayışının ezen- lgbt’lerin sesini fark etmek. Kaos GL. http://www.ka-
ezilen ikiliğinde ezenden yana oluşu ile osgl.com/sayfa.php?id=15561
eleştirir. 1960’ların sonları ile ivme kazanan Ataman, H. (2009). Lgbtt hakları insan haklarıdır. İn-
eleştirel eğitim bilimleri ilk dönem çalışma- san Hakları Gündemi Derneği. Ankara.
larının neredeyse hiçbirinde ne feminist ha- Bryson, M. &de Castell, S. (1993). Queer pedagogy:
Praksis makes imperfect. Canadian Journal of Edu-
reketin tartışmalarını ne de LGBT mücade- cation. 18(3), s.285-305.
lesinin yansımalarını görebiliyoruz. Eleştirel
Çakırlar, C. ve Delice, S. (2012). Cinsellik Muamma-
eğitim kuramına feminist ve queer eğitim- sı: Türkiye’de Queer Kültür ve Muhalefet, Metis Ya-
cilerden gelen eleştiriler/katkılar, LGBT ve yınları, İstanbul.
feminist hareketin özgürlük mücadelesin- Erdem, T. (2012). Hizadan çıkmaya, yoldan sapmaya
deki yeniden yükseliş, eleştirel eğitimciler- ve çıkıntı olmaya dair: Kimlik değil, cinsellik! Tektip
cinsellik değil, cinsel çeşitlilik!. Cinsellik muamması.
de ve verdikleri ürünlerde de bir dönüşüm Türkiye’deki queer kültür ve muhalefet. (ed. Çakırlar,
yaratmayı başardı. Bu tespiti destekler bir C. & Delice, S.). Metis Yayınları, s. 37-71.
biçimde müfredat çalışmalarının önem- Freire, P. (2003). Ezilenlerin pedagojisi. İstanbul: Ay-
rıntı Yayınları.
li ismi Pinar, 1980’lerde kendi alanındaki
“maço” Marksist geleneğe kızgınlık duydu- Gates, G. J. (2011). How many people are lesbian,
gay, bisexual, and transgender? University of Califor-
ğunu söyler: Bu geleneğin toplumsal sınıf nia. School of Law. Erişim Tarihi: 3 Mart 2014. http://
konusuna yoğunlaşırken toplumsal cinsiyet williamsinstitute.law.ucla.edu/wp-content/uploads/
Gates-How-Many-People-LGBT-Apr-2011.pdf
ve ırk problemlerine mesafeli davrandığını,
şimdi o neslin yerini artık feminist ve ırkçılık Quinlivan, K. & Town, S. (1999). Queer pedagogy,
educational practice and lesbian and gay youth. Qu-
karşıtı kuramdan ve son dönemde de que- alitative Studies in Education, 12(5), s. 509-524.
er teoriden beslenen kişilerin aldığını ekler Pinar, William F. (1998). Introduction. Queer theory
(Pinar, 1998). in education. (ed. Pinar, W.F.). Routledge Taylor and
Francis Group. New York and London. s.1-47.
ve yanlış hissetmeyecekleri ortamları sağ- Uluslararası Af Örgütü Yayınları (2012). ‘Ne bir Has-
talık ne de Bir Suç’ Türkiye’de Lezbiyen, Gey, Bisek-
lamak da öyle... seül ve Trans Bireyler Eşitlik İstiyor. Amnesty Inter-
national.
Eleşti̇ rel Pedagoji
39
DOSYA
cinsel kimlikler
lerek isteyerek yapan öğretmenlerin çaba- maktan öte herhangi bir pedagojik ku-
ları üzerinden işletir. ramın yakınından geçmeyen bir anlayışla
eğitim sürecini işleten öğretmenin, öğren-
41
DOSYA
cinsel kimlikler
B
ilişkinin çerçevesini oluşturan peda- unun yerine, öğretmen ve öğrencinin
gojik yaklaşımın yapısı ve niteliği, çeşitliliği süreç içerisindeki rollerinin yeniden ta-
kabul etmeyen, kişisel tutum ve değerler nımlanması, aralarındaki ilişkinin niteliğinin
üzerinden geliştirilen bir yapıdaysa farklı ve yapısının nasıl olması gerektiği, öğren-
ideolojilere sahip öğretmenlerin bazı öğren- cinin nesne veya çıktı olarak tanımlanma-
ciler karşısında sergilediği yaklaşımlar da sının getirdiği yanılgılar, öğretmenin temel
benzeşmeye başlamaktadır. insani değerler üzerinden geliştireceği pe-
dagojik anlayış vb. konularda tartışmaya
İ deolojik ve asimilasyona dayalı bir yakla-
şım ya da pedagojiyi kısmen de olsa bi-
başlamak daha işlevsel olacaktır.
B
limsel dayanak olarak gören yaklaşımların ahse konu tartışmalara katılmadan
cinsel çeşitlilik karşısında ki ortak tepkisinin önce her öğretmenin kendini sorgula-
bir başka nedeni de öğrenciyi nesne ola- ması, kendi ideolojisinin çeşitlilikleri görme
rak görme ve onu değiştirmeyi hedefleme ve kabul etme sınırını keşfetmesi, bazıları
anlayışı yatmaktadır. Bu anlayış, öğrenci- için değil herkes için adalet istemenin ne-
yi doğru algılamayı dolayısı ile öğrencinin den tüm tartışmaların ana kaynağı olması
gelişimsel ihtiyaçlarını topluma göre değil gerektiğini bilmesi, bu tartışmaları daha da
öğrencinin gerçekliğine göre belirlemeyi zenginleştirecektir.
engellemektedir. Bu da beraberinde öğren-
cinin kendi gerçekliğini geliştirememesini,
Eleşti̇ rel Pedagoji
Ü
emekçileri için her türlü üretimin özgürce niversitelerde farklı cinsellikler ve cin-
teşvik edilebileceği bir sistem oluşturulmalı siyetler açısından temel sorunlardan
ve bütün bunlar dayanışma ve birlikte öğ- birisi, bilgi üretme süreçlerinin tam da
renme / üretme atmosferi içinde gerçekleş- Foucault’nun iddialarında olduğu gibi bilgi-
tirilmelidir. Velhasıl, üniversitelerdeki her bir 2
Buradaki ‘farklılık’ söyleminin Queer eleştirilerine
bireyin, grubun ya da topluluğun tüm varo- dikkat çekmek istiyorum. Bütün yazı boyunca farklılık
luş biçimleriyle özgürlüğünü koruyucu me- kavramını kullandığım her anlamda, Queer teorinin
kanizmalar bulunmalıdır. postyapısalcı eleştirilerini saklı tutarak kullanıyorum.
Bir şey ‘farklı’ olduğunda, bir zıttından ya da
G
karşıtından ‘farklı’ olduğunu söylemiş oluyoruz ve
ünümüzde, neoliberal ve muhafazakâr böylelikle normatif bir zemin üzerinde tartışıyoruz.
politikalar ile sermayenin ve siyasal Cinsel yönelim farkı, ‘heteroseksüellikten farklı’
iktidarın ciddi ölçüdeki denetimi ve baskı- anlamına geliyor ve bu da heteroseksist normları
sı altında dönüştürülen üniversitelerde bu yeniden üretmiş oluyor. Bu nedenle, farklılığı
sadece ayrımcılığa uğrayan bir grubu imleyebilme
rüzgarın yönünü tersine çevirecek, özgür-
amacıyla kullanıyorum ve asıl hedef olarak, tüm
lüklerden yana saf tutacak bir konumlanış cinsellikler ve cinsiyetlerin dayanışmacı özgürlüğünü
yaratmak ve bu konumu güçlendirecek savunuyorum. Klasik yazındaki cinsel yönelim ve
mekanizmalar kurmak elzem görünüyor. cinsiyet kimliği kavramlarının ‘sabit yönelim’ ve ‘sabit
Toplumsal yaşamın pek çok boyutunda söz cinsiyet kimliği’ anlayışına dayandığı için, queerin
Eleşti̇ rel Pedagoji
nin iktidar ilişkileri içinde normatif düzeni ye- ler alanındaki temel sorun görünümleridir.
niden üretme işlevi çerçevesinde tamamen Kurumsal olarak ise; kurum danışmanla-
heteronormatif değerlerle inşa edilmesine rıyla çatışmalar ve kurum için yakın ilişkiler
paralel olarak, hetoroseksüel ilişkiler ve ‘er- temel sorunlar olarak ifade edilmiştir.
kek’ ve ‘kadın’ cinsiyetleri dışındaki tüm cin-
sellikler ve cinsiyetlerin bilgi alanından dış-
landığını görüyoruz. Örneğin kendi bilimsel B unlar gibi bilimsel çalışma örneklerini
artırmak mümkün ancak bu yazının sı-
nırları içinde kalarak şu genel sonuçlardan
üretim alanım sosyal çalışma alanında ya-
pılan araştırmalarda, sosyal çalışma eğitim bahsetmek yerinde olacaktır: Öğrencilere
müfredatı ve uygulamalarının tüm cinsel- yönelik üniversitelerde eğitim düzeyinde
likler ve cinsiyetleri içermediği görülüyor. içerleyici mekanizmalar yok. Öğrencilerde,
ABD, Kanada ve İngiltere’de sosyal çalış- düşme eğiliminde olmakla birlikte halen
ma eğitim müfredatı üzerine yapılan araş- varlığını sürdüren heteroseksist tutum ve
tırmada; sosyal çalışmanın etik ilkelerinde davranışlar hala risk düzeyinde. Bununla
“cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği” vurgu- birlikte, öğrencilerin yaşadığı sıkıntılardan
larının zayıf olduğu, sosyal çalışmacıların çok farklı boyutlarda üniversite emekçileri
LGBTTİ’lerle3 çalışma konusunda kendileri- de önemli sorunlar yaşıyorlar. İdari ve aka-
ni eğitmeleri gerektiği, nefret suçları olgusu- demik personel ezici çoğunlukla açık yaşa-
nun müfredatta yer almadığı, LGBTTİ’lerin yamıyor. Açılmalarına ya da açık yaşama-
pozitif yaşantıları ve yaşadıkları sorunla- larına imkan verecek kabul edici yaklaşım
rın doğrudan ele alınmadığı, cinsiyetçilik, ve mekanizmalara ciddi ölçülerde gerek-
homofobi ve transfobi ve heteroseksizm sinim bulunuyor. Fiziksel ve sosyal yaşam
konularının müfredatta yer almadığı tespit alanları, barınma imkanları, sağlık ve sos-
edilmiştir (Mule, 2001). 1984’ten sonraki yal hizmetler alanlarında farklı cinsellik ve
araştırma odaklı olmayan sosyal çalışma cinsiyetlere sahip üniversite bileşenlerine
kitaplarının % 81’inde ya LGBTTİ’lerle ilgili yönelik düzenlemeler bulunmuyor.
hiçbir bilginin yer almadığını ya da çok az
tanımlayıcı bilginin yer aldığını ortaya kon- Türkiye Üniversiteleri LGBT Dostu mu?
muştur (Morrow, 1996: Akt: Hylton, 2005).
Messinger (2004), alan uygulaması yapan
30 lezbiyen ve gey sosyal çalışma öğren- B u soruya hızlıca cevap vermek müm-
kün: Hiçbir şekilde değil! Türkiye’de üni-
versitelerin LGBTTİ öğrenci ve üniversite
cisiyle yaptığı araştırmada, öğrencilerin bu
konudaki perspektiflerini ortaya koymuştur. emekçilerinin ayrımcılığa maruz kalmadan,
Öğrencilerin önemli bir bölümü, bireysel, temel yaşamsal gereksinimlerini kendile-
kişilerarası ve kurumsal düzeylerde cinsel rine uygun biçimde karşılayabilecekleri ve
yönelimleriyle ilgili çeşitli engeller olduğunu kişisel ve sosyal gelişimlerini sağlayabi-
ifade etmişlerdir. Her üç düzeydeki genel lecekleri koşullar yok. Aslında ortaya çıkı-
bulgular; güvenlik eksikliği ve kaygıdır. Bi- yor ki; eğitimdeki ayrımcılıktan, sağlık ve
reysel düzeydeki sorunlar; cinsel yönelimini barınma sorunlarına; örgütlenme hakkın-
saklama ya da ifşa olma sorunları, kimlik dan sosyal yaşama eşit katılım koşullarına
gelişimi sorunları ve mesleki gelişimin en- kadar LGBTTİ’lerin yaşadıkları sorunlara
gellenmesi sorunlarıdır. Homofobik ve he- yönelik politikalar geliştirilmesi önemlidir.
teroseksist tutumlar ve davranışlar, dostça Türkiye’de bu konuda henüz yeterince yol
olmayan kurum atmosferi, kişilerarası ilişki- alınmış olduğunu söylemek mümkün de-
3 LGBTTİ: Lezbiyen, Gay, Biseksüel, Trans, Tanımsız, ğildir. Üniversitelerde LGBTTİ’ler yararına
İnterseks kelimelerinin baş harflerinden oluşan en önemli gelişme, sadece bir kaç üniver-
kısaltma. ‘Tanımsız’ kavramı İngilizce ‘Questioning’ sitede kurulmasına izin verilen LGBTTİ
kavramının karşılığı olarak Türkçe’de çevrilmeye öğrenci topluluklarının varlığıdır. Ancak
başlandı. Temel olarak cinsiyetini sorgulayan, sabit
LGBTTİ üniversite öğrencilerinin bu alan-
Eleşti̇ rel Pedagoji
tırıcı bir etki yaratmakta ve olumlu bir çalış- oluşturulması için daha güvenli ve içer-
ma ortamı sağlamaktadır (Rankin, Weber, leyici politikaların oluşturulması sürecinde
Blumenfeld ve Frazer, 2010). LGBT öğrenci liderlerine ve kampüs organi-
45
DOSYA
cinsel kimlikler
leri
önemli bir çalışma birimi olarak görüldü-
8. LGBT’lerin istihdam durumu
ğünü ortaya koymaktadır (http://www.lgbt.
ucla.edu/aboutus1.html).
46
DOSYA
cinsel kimlikler
Kaynakça
lik ilgi ve motivasyonu artıracak ve bu kü-
Campus Pride Ulusal Kampüs Atmosferi Anketi (Nati-
çük adımlarla başlayan hareketin LGBTTİ onal College Climiate Survey), (2010).
Dostu Kampüslerin yaratılması için önemli Hylton, M. E. (2005) Heteronormativity And The Ex-
kazanımları ortaya çıkaracaktır. periences Of Lesbian And Bisexual Women
As Social Work Students, Journal of Social
Work Education, 41(1), 67-82
Genel Değerlendirme Messenger, L. (2004) Out In The Field: Gay And Les-
bian Social Work Students’ Experiences In
Ü
http://www.campusclimateindex.org
niversite gibi çoğulcu görüş ve yaşam http://lgbt.wisc.edu/about
tarzlarının bir arada olduğu bir ortam- h t t p s : / / w w w. h a c e t t e p e . e d u . t r / d u y u r u /
da, farklı cinsellikler ve cinsiyetlere sahip snykkararlari/834,skarar080812.pdf
http://www.evrensel.net/haber/93222/bogazici-rek-
yurttaşlara yönelik içerleyici, destekleyici torlugunden-homofobiye-karsi-mesaj
ve geliştirici bir yapı kurmaya ve bu yapı-
Eleşti̇ rel Pedagoji
PEDAGOJİLERİ
QUEERLEŞTİRMEK
Ç
sel yönelimi ve/veya cinsiyet kimliği mi alışmalar, “lezbiyen” ya da “gey” keli-
olduğunu bilmiyoruz ancak günümüzün melerini bir küfür olarak algılamanın,
toplumsal cinsiyet rollerine uyumsuzluk so- lezbiyen ve geylere karşı daha olumsuz tu-
nucu olabileceğini söyleyebiliriz. tumlar sergilemeye yol açtığını gösteriyor.6
Öğretmenler sınıfta bu ifadelerin küfür ola-
L
ise “lezbiyen” ya da “lezzo”yu hakaret ola- gbt gençler daha yüksek oranlarda dep-
rak kullanıyor 3. Beş öğrenciden ikisi kız gibi resyon ve intihar riski taşıyor, bu da en
davranan oğlanlarla dalga geçerken, yarısı azından kısmen homofobik zorbalıkla karşı
da lezbiyen ya da gey olduğu varsayılan in- karşıya kalma ihtimallerinin daha yüksek
sanlara hakaret ediyor. 4
Guasp, A. (2009). Homophobic bullying in Britain’s
schools: The teachers’ report. In Stonewall (Ed.),
Research Reports. London: Stonewall and University
1
Kaos GL Dergisi Genel Yayın Yönetmeni of Cambridge - Center for Family Research
2
http://www.kaosgl.com/sayfa.php?id=18182 5
Guasp, A. (2012). School Report: The experiences
3
Klocke, U. (2012). Akzeptanz sexueller Vielfalt of gay young people in Britain’s schools in 2012.
an Berliner Schulen: Eine Befragung zu Verhalten, In Stonewall (Ed.), Research Reports. London:
Einstellungen und Wissen zu LSBT und deren Stonewall and University of Cambridge - Center for
Einflussvariablen (Acceptance for sexual diversity Family Research.
at Berlin schools: A survey on behavior, attitudes, 6
Nicolas, G., & Skinner, A. L. (2012). “That’s So
Eleşti̇ rel Pedagoji
and knowledge about LGBT and their predictors). Gay!” Priming the General Negative Usage of
Berlin: Senatsverwaltung für Bildung, Jugend und the Word Gay Increases Implicit Anti-Gay Bias.
Wissenschaft. http://www.psychologie.hu-berlin.de/ Journal of Social Psychology, 152(5), 654-658. doi:
prof/org/download/klocke2012_1 10.1080/00224545.2012.661803
50
DOSYA
cinsel kimlikler
M alezya Eğitim Bakanlığı, son altı ay için- Gay Bisexual Transgender Resource Pro-
de 21 seminer düzenleyerek 16,000 fessionals) ve 2001 yılında kurulan Kam-
veli ve öğretmene çocuklardaki LGBT dav- püs Onuru (Campus Pride) hem Lgbt’lerle
ranışlarını nasıl engelleyebileceklerini an- çalışacak uzmanlara destek verilmesi, hem
lattı. Malezya eğitim bakanı yardımcısı Dr. de öğrenci, akademisyen ve idari persone-
Mohd Puad Zarkashi, çocuklardaki LGBT le destek sağlanması için çalışmalar yürüt-
davranışlarının “bir hastalık gibi” olduğunu mektedir. Ayrıca her yıl, LGBT Dostu Kam-
belirterek, bakanlığın ülke çapında daha püs Atmosferi Endeksi temel alınarak üni-
fazla seminer düzenleyeceğini söyledi. versitelerde bu konuya ilişkin alınan önlem-
ler değerlendirilmekte ve yayınlanmaktadır.
139X(13)00753-2/abstract
9 http://www.lgbt-education.info/doc/gale_products/
GALE-EduDivers_2013_What_do_we_do_with_ http://www.education.ie/en/Publications/Education-
10
the_sissies.pdf Reports/Action-Plan-On-Bullying-2013.pdf
51
DOSYA
cinsel kimlikler
onderwijs/nieuwsbrief-primair-onderwijs-nummer-70/
aanpassing-kerndoelen/1423/14670
12
http://www.edudivers.nl/doc/onderwijsalliantie/
tienregenboogsleutels.pdf
52
DOSYA
cinsel kimlikler
15
Queer bir eğitim müfredatının neye
benzeyeceğinin örneklerine ulaşmak için Berlin’de
Hall, Donald (2014) Kaos GL Dergi 135. Sayı,
13
uygulanan çalışmalara bu adreslerden www.
Sayfa 16 abqueer.de, www.prinzessin-tim.de göz atılabilir.
53
DOSYA
cinsel kimlikler
B arış, çok ihtiyaç duyduğumuz konusun- doğru örülen barış karşıtı sistemin ta ken-
da sözbirliğine vardığımız ve üzerine disi olarak düşünülebilir. Şiddetin, bireysel
en çok konuştuğumuz kavramlardan biri, ve toplumsal düzeyde, ideolojiler ve zihni-
belki de toplumsal idealimiz hatta ütopya- yet biçimleriyle hayata geçirilmesi ise kültü-
mız. Kime “Sizce barış olmalı mı?” diye rel şiddet yoluyla gerçekleşmektedir. Şiddet
sorsanız, “Kim barışı istemez?” diye yanıt- kültürü, gruplararası sistemik eşitsizliklerin
layacaktır. Çatışmalara, savaşlara yakın meşrulaştırılması, ayrımcılığın doğallaştırıl-
ya da uzak olan tüm toplumsal gruplar ve ması, ayrımcılık ve şiddetin mağdurlarının
ülkeler için “barış” insanlığın biriktirdiği iyi değersizleştirilmesine yol açar. Sonuç ola-
şeylerin toplamına gönderen bir değer, bu rak şiddetin, eşitsizliğin hedefleri, yaşadık-
nedenle sosyal arzulanırlığı çok yüksek bir larından ve bulundukları durumdan kendileri
kavram. Barışı herkes ister ama çoğunluk- sorumludur. Liberal, piyasacı, muhafazakâr
la barıştan anladığımız, kimsenin kimseyle yaklaşımlardan beslenen son adım ise,
savaşmadığı bir hayattır. İktidarlar, bununla herkesin içinde bulunduğu olumsuz koşul-
yetinebilir; nitekim şu anda içinde geçmekte ları değiştirebileceğine, dolayısıyla değişti-
olduğumuz barış-çözüm vb. farklı biçimler- remiyorsa “tembel, beceriksiz ya da zayıf”
de adlandırılan “süreç” ten anlaşılan ve he- olduğuna dair bireycilik ideolojisidir. Gerçek
pimizin ikna olması istenen öz de bundan bir barışın sağlanmasında, farklı toplumsal
ibarettir: Kimsenin kimseyle savaşmadığı, kesimlerin öncelikle görünürlüğünü, norma-
çatışmadığı, ölmediği bir sessizlik hali. Hi- tif ve yasal sistem içinde eşitliğini sağlama
yerarşik toplum yapısının bazen eşitsizliğe sürecinin önündeki en büyük engellerden
doğrudan maruz kalan grupların da giderek biri muhafazakârlık ideolojisidir. Çünkü
meşrulaştırdığı, doğallaştırdığı, çoğunluk- muhafazakârlık, başta sınıfsal ve cinsiyet,
ların görünmez kılınmasından beslenen cinsellikle ilgili alanlar olmak üzere, tüm
sessizlik ve barış hali. Bu yazıda, gerçek toplumsal eşitsizliklerin korunması ve sür-
bir barışın, ancak, bireysel, toplumsal ve dürülmesi ideolojisidir.
kültürel özellikler bakımından farklılaşan
insan gruplarının eşitliğinin sağlanmasıyla
mümkün olabileceğine ve cinsiyet ve cinsel M uhafazakârlığın sözlük tanımlarında
“var olanı koruma, değişime karşı olma
eğilimi” ve “ var olan düzeni sürdürmeyle
kimlikleriyle ilgili farklılıklara, özellikle eğitim
süreci açısından bir kez daha dikkat çek- ilişkili politikalara destek verme” içerikle-
meyi amaçlıyorum. ri vurgulanır; muhafazakârlığın sosyolojik
analizinde geleneksellik ve sosyal yeniliğe
S
kamusal alanda da diledikleri gibi var olma- onuç olarak gerçek bir barışın inşası, her
ya çalışmaları bir yandan özgürlüklerin art- gün daha da derinleşen, muhafazakâr
ması ve şiddetle başa çıkılmasında önemli ideolojilerle pekiştirilen cinsiyet, cinsel yö-
bir adım anlamına gelirken bir yandan da nelim ve cinsiyet kimlikleriyle ilgili eşitsizlik-
yerleşik heteroseksist-homofobik ideolojiyi leri görünür kılmak ve ortadan kaldırmak bir
tehdit ettiği için her türlü ayrımcılık ve şid- zorunluluk olarak görülmedikçe mümkün
deti yükseltmektedir. olamaz. Eğitim ortamları, cinsel yönelim
ve cinsiyet kimlikleriyle ilgili ayrımcılıkların
E ğitim süreci ve okulun kendisi, yerleşik
ayrımcı ideolojilerin pekişmesinin ve ço-
ğunluğa ait olmanın, benzerliğin bir erdem
oluşması ve yaygınlaşmasında, dolayısıyla
cinsiyet sosyalizasyonunda en önemli sos-
yal bağlamı oluşturdukları gibi, öncelikle
ve sosyal olarak onaylanmanın adeta tek eğitimcilerin kendilerinden başlayarak dün-
yolu olduğu yönündeki sosyalizasyonun, yayı değiştirebilme çabasında da başlama
evrensel olarak en önemli araçlarıdır. Okul
Eleşti̇ rel Pedagoji
CİNSEL KİMLİKLER, FITRAT devlet asla dinin kendi kontrolü dışına çık-
masına izin vermemiştir.3 Tam da bu nok-
VE KARMA EĞİTİM tada ikinci neden devreye girmekte; top-
Burcu Yılmaz1 lumsal yaşam içinde insanların inançları
ile var olmak istemeleri basit bir talepten
kimlik mücadelesine evrilmektedir. İslam’ın
devlet dışı farklı yorumlarını benimseyenler
K arma eğitimin ortadan kaldırılması tar- devletin müdahalelerinin hedefi haline geti-
tışmaları ‘laik’ ve ‘dindar’ cephe arasın- rilmektedir. AKP öncesi dönemde çok daha
da yürütülüyor gibi görünmektedir. Ancak yaygın ve açık ‘hizaya sokma’ çabaları,
bence, sorunun kimlik tartışmaları, cinsellik daha derin ve sinsi şekilde yürütülmekte-
ve nihayet queer teori ile bağlantısı merkezi dir. Devlet dini kontrol etmekten vaz geçmiş
bir noktada durmaktadır. Karma eğitimi sa- değildir. Bu yüzden İslam’a ve daha özelde
dece siyasal İslam’ın iktidarlaşmış hali olan Sünni mezhebine uygun yaşamak isteyen
AKP’nin toplum mühendisliği olarak değer- insanlar için artık eskisine göre çok daha
lendirmek eksik olacak; dolayısıyla iktidar zor bir kamplaşma yaratılmaktadır. Kendi-
karşıtı cephe için sonuç alıcı olmaktan uzak sini Sünni olarak tanımlayan herkesin ‘AKP
kılacaktır. Yaratılan kısır döngü içerisinde yanlısı’ olarak kodlanması, AKP’li olmayan-
iki taraf sürekli aynı argümanlarla birbirleri- ların ‘din karşıtı olduğu’ karşı söylemiyle
ne saldırmaya devam ederse; hiyerarşi kar- birlikte yaygınlaştırılmaktadır. Ancak her iki
şıtı olduğunu öne sürenler yeni hiyerarşik söylem AKP’nin bir parçası olduğu neo-li-
ayrımlar yaratabilir ve toplumsal kesimlerin beral, ırkçı, cinsiyetçi, homofobik vb. dalga-
bir kısmını dışlayabilir. Zaten ‘bir kısmını nın sorgulanmasını engellemektedir. Diğer
dışarıda bırakmak’ yeni bir iktidarın yaratıl- bir deyişle; iktidar farklı kimlikleri bastıra-
masıdır. rak var olmakta; kendi kimliğini devşirme-
ye çalışmaktadır. Bu kimliklerin en başında
AKP İktidarı, İslam ve Eğitim İlişkisinin İslam’ın Sünni mezhebine inanan kesimler
Uğrak Noktası: Kimlik gelmekte onları hiyerarşik olarak altta bu-
lunan Aleviler, Kürtler, eşcinseller, kadınlar,
buna elverişlidir. Türkiye Cumhuriyeti’nin karma eğitim tartışmaları daha doğru bir
anayasasında ‘laiklik’ten bahsedilse bile; zeminde yürütülebilecektir.5
1
Eğitim Sen Kadın Uzmanı
57
DOSYA
cinsel kimlikler
sanlar, biz sizi bir erkek ve bir dişiden ya- çent Dr. Scott Kugle’ye rastlanmaktadır. Bu
rattık ve birbirinizi tanımanız için sizi millet- alanda farklı kitaplar çıkarmış olan Kugle;
58
DOSYA
cinsel kimlikler
“Bir gay ya da lezbiyen Müslüman, Allah’ın sızın bütün okullar karma olacak diye ev-
bilincine varıp ona uygun manevi yaşamı rensel bir hukuk kuralı mı var?” diyerek ikili
sürdüğü (takva) müddetçe heteroseksüel sisteme göz kırpmaktadır.19 Ancak siyasi
Müslüman’dan daha iyi değildir. Transsek- iktidarın ortaya attığı yeni tarz okulların bir
süel bir Müslümanla, kendi cinsel kimliği ile çok çevrede tercih nedeni olarak algılana-
mücadele etmeyen ve cinsel sınıflandırma- cağı, rant ve çıkar ilişkisi içerisinde öğren-
ların katılığı ile yüzleşmemiş diğer Müslü- cilerin bu okullara yönlendirileceği gerçeği
manlar arasında Allah’a inanmak dışında görmezden gelinmektedir. AKP hükümeti-
hiçbir fark yoktur.” diyerek İslam’ın hetero- nin eğitim politikalarını onaylama mercisi
seksist yorumuna alternatif bir çalışma sun- olarak çalışan Eğitim Bir Sen ise yayınla-
maktadır.14 Türkiye’de etkisi çok fazla olan rında sürekli karma eğitimin pedagojik hata
Anti-Kapitalist Müslümanlar’ın kurucuların- olduğundan bahsetmektedir. Sendikanın
dan İhsan Eliaçık ise Gezi Parkı ve darbe çıkardığı dergilerden birinde İngiliz The Ti-
üzerine verdiği bir röportajda “‘Bir kişi eş- mes gazetesine atıfla tek cinsiyetli okulların
cinsel olabilir ama ilişkilerde yalan söylüyor neden daha başarılı olduğu açıklanmakta-
mu, söylemiyor mu? Bizi bunlar ilgilendirir” dır. Burada kızların neden kız okullarında
diyerek; eşcinselliğin değil ahlaki ilkelerin başarılı olduğuna dair yapılan bir sıralama-
tartıştırılması gerektiğini dile getirmiştir.15 dan bahsediliyor. Metinde “Bu listeye göre
ilk üçe girenokulların hepsi özel. Karma
lerden birini “tek sistem”haline getirmek zo- leri sürekli, tekrara dayalı, cansız ve sabit
runda mıyız? Özel/devlet ayrımı yapmak- özneler haline getirmektedir.22 Bu durum
59
DOSYA
cinsel kimlikler
B
Fakültesi Dergisi. Cilt:17. Sayı:2. 2008. 649-673. Sf: 654.
u genel kavramsal çerçeve içerisinde kar- 10
Ali, Z. “İslami Feminizmler”. İstanbul. İletişim Yayın-
ma eğitim tartışmaları Queer’in bize sun- ları. 2014. Giriş Kısmı
duğu olanaklarla yeni bir alanda yürütülebilir. 11
aynı.
Bütün hiyerarşik sınırları yıkmak isterken yeni
12
Barlas, A. “The Qur’an, Sexual Equality and Fe-
minism”. University of Toronto. 2004. http://asmabarlas.
sınırlar yaratmamak için öncelikli hedefin top- com/TALKS/20040112_UToronto.pdf Sf: 2.
lumun bütün hücrelerinde üretilmek istenen 13
Bilgi için bkz: http://en.wikipedia.org/wiki/Al-Fatiha_
iktidarın hedef alınması gerekmektedir. Nihai Foundation.
14
Kugle, S. “Homosexuality in Islam”. England. A
olarak hepimizin istediği cinsel kimlikler ara- Oneworld Book. 2010. Sf: 1.
sındaki bütün sıralamaların ortadan kalktığı 15
Azizlerli, E. BBC Türkçe. “Yanlış Kabloları Yeniden
bir zamanda yaşayabilmektir. Bu yüzden bü- Bağlıyoruz”. 13.08.2013. http://www.bbc.co.uk/turkce/
haberler/2013/08/130813_eliacik
tün farklılıkları aynı mekâna toplayabilecek ve 16
4. İle aynı.
onlarla erkek egemen ve heteroseksist olma- 17
Wikipedia. “Adam Smith” http://tr.wikipedia.org/
yan bir pratiği yaratabilmektir. Yoksa dışarı- wiki/Adam_Smith
da bırakma süreci başta da değindiğimiz gibi
18
Foucault, M. “Cinselliğin Tarihi. İstanbul: Ayrıntı Ya-
yınları. 2012. Sf:61
yeni egemenlik biçimlerinin doğmasına neden 19
Göktürk, G. “Karma Eğitim Zorunluluğu”. Bugün
olacaktır. Burada kritik olan laik/dindar, Sünni/ Gazetesi. 02.04.2012. http://www.bugun.com.tr/pages/
Alevi, homoseksüel/heteroseksüel gibi kimlik marticle.aspx?id=185621
20
Özer, A. “Türkiye’de ve Dünyada Karma Eğitim”.
kalıplarının sınırlandırılmışlığını aşabilecek bir Eğitime Bakış Dergisi. Yıl:8. Sayı:22. 2012. Sf: 6
yol bulunabilmesidir. Bu yol ise siyasi iktida- 21
Althusser, L. “İdeoloji ve Devletin İdeolojik Aygıtla-
rın kapsamlı projesinin karşısına herkesi içine rı”. İstanbul. Birikim Yayınları. 2000. Sf: 14
22
Foucault, M. “Cinselliğin Tarihi”. İstanbul: Ayrıntı
alan bir yanıt verebilmekle olanaklıdır. Yayınları. 2012. Sf: 69
23
Althusser, L. “İdeoloji ve Devletin İdeolojik Aygıtla-
rı”. İstanbul. Birikim Yayınları. 2000. Sf:65-66
24
Görgülü, V. “İktidar, Özne ve Direniş Üzerine Ye-
Kaynakça niden Düşünmek: Foucault-Butler Karşılaştırması”.
2012. http://www.academia.edu/5222635/%C4%B0ktid
1
Öcalan, A. Din Sorununa Devrimci Yaklaşım. ar_%C3%B6zne_ve_direni%C5%9F_%C3%BCzerine_
Weşanên Serxwebûn. Ekim, 2008. Sf.59. yeniden_d%C3%BC%C5%9F%C3%BCnmek_Fouca-
2
Cnn Türk. “Erdoğan Soma’da konuştu: “Bunlar ult-Butler_kar%C5%9F%C4%B1la%C5%9Ft%C4%B1r
olağan şeylerdir” 14.05.2014. http://www.cnnturk.com/ mas%C4%B1
haber/turkiye/erdogan-somada-konustu-bunlar-olagan-
seylerdir
3
Kızıltoprak, H. “Zorunlu Din Dersleri Meselesi”. Öz-
gür Gündem. 20.09.2014. http://www.ozgur-gundem.
com/index.php?haberID=118979&haberBaslik=Zoru
nlu%20din%20dersleri%20meselesi&action=haber_
detay&module=nuce
Eleşti̇ rel Pedagoji
4
Cnn Türk. Erdoğan: “Kadın ve erkeğin eşit olması
fıtrata ters”. 24.11.2014 http://www.cnnturk.com/haber/
turkiye/erdogan-kadin-ve-erkegin-esit-olmasi-fitrata-ters
Radikal Gazetesi. ‘Sınırsız özgürlük yok’. 06.03.2013.
60
MEB’in Hayat Boyu Öğrenme
Strateji Belgesi!
Rıfat Okçabol
HBÖ Anlayışı!
Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), 13 Mayıs 2014 Akademisyenlerin pek çoğu ile YÖK, İngi-
tarihinde Yüksek Planlama Kurulu’nca1 kabul lizce “lifelong” sözcüğünün çevirisi olarak,
edilen ve 2014-2018 yıllarını kapsayan Tür- “yaşamboyu” sözcüğünü kullanırken, MEB
kiye Hayat Boyu Öğrenme (HBÖ) Strateji nedense “hayat boyu” sözcüğünü kullanmayı
Belgesi’ni açıklamıştır (MEB, 2014). Bu bel- yeğlemektedir2. HBÖ kavramı, öğrenmenin
ge, MEB’in 2009-2013 dönemi için hazırladığı doğumdan ölüme kadar devam ettiğini benim-
HBÖ Strateji Belgesi’nin (MEB, 2009; Okça- seyen, aralarında bazı farklılıklar olsa da, genel-
bol, 2012) devamı niteliğindedir. likle Türkiye’de birbirine eş anlamda kullanı-
lan, halk eğitimi, yaygın eğitim ya da yetişkin
2009 belgesinde, “HBÖ’nin Eş Güdümü İçin eğitimi kavramlarıyla ilişkili bir kavramdır.
Tarafların Görev ve Sorumluluklarının Açıkça 1960-1970’li yıllarda HBÖ, eğitim sistemlerini
Belirtildiği Bir Yasal Düzenlemenin Yapılma- irdeleyip eleştiren, bireyin tüm yönüyle ken-
sı” ve “Toplumsal Farkındalık Artırılarak HBÖ dini gerçekleştirip özgürleşmesi için eğitimi
Kültürünün Oluşturulması” gibi 16 hedefe yer yeniden kavramlaştırmaya ve yaşamboyu sür-
verilmiştir. 2014 belgesinde ise şu altı önceliğe dürmeyi benimseyen bir anlayıştır (Cropley,
yer verilmektedir: “1. Toplumda HBÖ Kültürü 1990; Dave, 1975). Ancak, Gustavsson (2002:
ve Farkındalığının Oluşturulması; 2. HBÖ Fırsat- 14)’un yıllar önce belirttiği gibi, geçmişte in-
larının ve Sunumunun Artırılması; 3. HBÖ Fır- sancıl ve demokratik içeriğiyle eğitim politi-
satlarına Erişimin Artırılması; 4. Hayat Boyu Reh- kalarını etkileyen HBÖ kavramı, parasalcı kü-
berlik ve Danışmanlık Sisteminin Geliştirilmesi; 5. reselleşmenin etkisiyle ekonomik bir kavrama
Önceki Öğrenmelerin Tanınması Sisteminin Ge- dönüştürülmeye ve insan, bilgi ve eğitim gibi
liştirilmesi; 6. HBÖ İzleme ve Değerlendirme Sis- kavramlar da, insancıl ve demokratik içerikten
teminin Geliştirilmesi” (s.1). Bu öncelikler akla soyutlayarak ekonomik içerikle sınırlandırıl-
yatkın öncelikler olsa da, bu strateji belgesi pek maya başlanmıştır.
çok tutarsızlıkları içeren ve gerçekçi olmayan
bir belgedir. 1990 başlarında oluşturulan AB de, HBÖ
anlayışının parasalcı bir içeriğe dönüşmesini
hızlandırmıştır. 1996 yılı AB’de, HBÖ Avru-
pa yılı olarak ilan edilmiş; 2000 Kasım’ında
Eleşti̇ rel Pedagoji
1
Bu kurul Başbakan’ın başkanlığında iki Devlet Bakanı
ile Maliye, Bayındırlık ve İskan, Ulaştırma, Sanayi ve 2
Yazar, yaşamboyu sözcüğünü kullansa da, bu makalede
Ticaret, Enerji ve Tabii Kaynaklar bakanları ve DPT strateji belgesiyle uyum sağlamak için HBÖ söylemini
Müsteşarından oluşmaktadır. kullanmaktadır.
61
HBÖ Memorandumu yayımlanmıştır. Bu memiştir. Belgede mevcut durum başlığı al-
memorandum ile 21. yüzyıldaki HBÖ’nün tında yer alan açıklamalar bile gerçek durumu
genel çerçevesi şu altı madde üzerinden be- yansıtmaktan uzaktır (s.5-9). Belgede, HBÖ
lirlenmiştir: “1. Herkes için yeni temel beceriler; 2. etkinliklerine katılım oranının TÜİK tarafın-
İnsan kaynaklarına daha fazla yatırım; 3. Eğitim- dan uygulanan Hane Halkı İşgücü Anketi ile
de yeniliklerin ve yeni yöntemlerin geliştirilmesi; 4. belirlendiği açıklanmaktadır. Belgeye göre
Her türlü eğitime değer verilmesi/belgelendirilmesi; HBÖ’ye katılma oranı Türkiye’de 2006-2012
5. Rehberlik ve danışmanlık hizmetlerinin yeniden yılları arasında yüzde 1,8’den 3,2’ye çıkmıştır
gözden geçirilmesi; 6. Eğitimin mümkün olduğunca (s.5). Ancak TUİK’in işsizlik ve enflasyon ora-
öğrenenlere yakınlaştırılması” (s.3). AB belgelerin- nı açıklamalarına ne kadar güvenilirse bu katı-
de, kişisel gelişime ve etkin katılımcı yurttaşlık lım oranıyla ilgili verilere de o denli güvenmek
eğitimine önem verileceği vurgulanmış olsa da; gerektiği unutulmamalıdır. Belgede, kimlerin
HBÖ anlayışı, işletmelerin daha verimli çalış- hangi etkinliklere katıldığı, kimlerin katılmadı
masına aracılık eden bir anlayışa dönüşmüştür. ve neden katılmadıkları gibi soruların yanıtları
Benzer anlayış, özetle AB ekonomisini dünya- da yoktur.
nın en güçlü ekonomisi haline getirmek için
Avrupa Yükseköğretim Alanı oluşturma hede- Belgede, iş yerlerinin büyüklüğüne göre sağ-
findeki Bologna Sürecine de hakim olmuştur. lanan mesleki eğitim oranları da verilmektedir
Aguilar (2009) de, HBÖ vurgusu yapılsa da (s.6). Ancak bu konularda sürekli ve periyodik
Bologna Sürecinin, eğitimi geliştirmek için de- olarak toplanıp yayımlanan veriler olmadı-
ğil işletmelerin kazancını artırmaya çalıştığını ğından bu verilerin geçerliliği de kuşkuludur.
vurgulamaktadır. Ayrıca iş yerinde mesleki eğitime katılanların
oranı hakkında bilgi de verilmemiştir. Belgeye
Türkiye’de HBÖ sözcüğü, AB ile bütünleşme göre 250 kişiden fazla kişi çalıştıran işletmele-
ilişkilerinin yoğunlaştığı yıllarda hazırlanan rin yüzde 57,7’sinin mesleki eğitim sağladığı
sekizinci beş yıllık kalkınma planında (DPT, belirtilmektedir (s.6). Ancak işletme mevcudu-
2000) ilk kez yer almıştır. Adalet ve Kalkınma nun ne kadarının bu eğitimden geçtiği bilin-
Partisi (AKP) iktidarında MEB’de yürütülen memektedir. Belgede, MEB ve Diyanet İşleri
yabancı destekli projelerden biri olan ve AB’li Başkanlığı dışında kalan bakanlık ve kurumla-
uzmanların önderliğinde yürütülen Mesleki rın düzenlediği yaygın eğitim etkinliklerinin
Eğitim ve Öğretim Sisteminin Güçlendirilme- son yıllarda çoğaldığı belirtilmektedir (s.8).
si Projesi (MEGEP) ile bu sözcüğün kullanımı Ancak bu veriler de güvenilir veriler değildir.
MEB yayınlarında da artmaya başlamıştır. Do- Bu etkinliklerin neler olduğu, kimin ne tür et-
layısıyla MEB’in HBÖ konusuna yaklaşımı, kinlik düzenlediği, kimlerin ne kadar süreyle
AB ile ilişkili olarak başlamış olup o doğrultu- katıldığı gibi bilgilere de yer verilmemektedir.
da devam etmektedir. Belgede, 2009 belgesindeki hedefler doğrultu-
sunda yapılan “etkinliklerin izlenmesi ve değerlen-
Belgenin Genel Niteliği dirilmesi sırasında karşılaşılan başlıca zorluklardan
birinin, HBÖ’ye ilişkin verilerin elde edilememesi”
2014 strateji belgesinin önsözünde Bakan, (s.7) olduğunun belirtilmesi belgede yer alan
“Strateji Belgesi’nin ortaya çıkmasında emeği geçen verilere güvenilmemesinin gerekçesi gibidir.
herkese” teşekkür etmiş ve yararlanılan kay- Belgede, veri toplamadaki zorluğun temel ne-
naklar belirtilmiş olsa da, bu belgeyi hangi deninin bakanlığın kendisi olduğu da yadsın-
birimin hazırladığı belli değildir. Bu belgede, maktadır.
Türkiye’nin eğitim sisteminin içinde bulun-
duğu durumu yansıtacak irdelemelere yer ve-
Eleşti̇ rel Pedagoji
Arslan Bayram*
Giriş
Eğitim insanın temel haklarından biridir. Eğitimin bir hak olması ve kamu tarafından yurttaşlara
sunulması devlete sorumluluk yüklemektedir. Demokratik bir devletten ırk, dil, din, cinsiyet,
ekonomik ve toplumsal konum farkı gözetmeksizin eğitim hizmetini tüm yurttaşlarına nitelikli,
parasız ve eşit bir biçimde sunması beklenir. Ancak dünyada ve Türkiye’de yaşanan neo-liberal
dönüşümle birlikte yurttaşlara nitelikli, eşit ve parasız sunulması gereken eğitim hakkından vaz-
geçilmeye başlanmıştır.
Eğitimde liberalleşme politikaları tüm dünyada 1980›li yıllardan itibaren IMF ve Dünya
Bankası›nın denetiminde uygulanan yapısal uyum programları ile gündeme gelmiştir. 1980›le-
rin başından itibaren öncelikle her düzeydeki eğitimin amacını ve içeriğini piyasanın talepleri
doğrultusunda yeniden belirlemeye yönelik “reformlar” İkinci olarak eğitimin ve yetiştirmenin
finansmanına yönelik reformlar, üçüncü olarak ise eğitimin toplumsal hareketlilikteki rolünü
ve eşitlikçi politik işlevini yeniden düzenlemeye yönelik reformlar gündeme gelmiştir.. Bunlar
yapısal uyum programları olarak bir paket program şeklinde uygulanmıştır (Carnoy, 1995). (Akt;
Sayılan, 2010).
Eğitimde özelleştirme devletin eğitim alanında daha az müdahale ve kontrol uygulamasını kapsa-
maktadır. Özel sektörün eğitim alanına daha fazla girmesini öngörür. Özelleştirmenin getirdiği
bu rol değişimi devletin sorumluluklarını azaltıp özel sektör ve yerel otoritelerin yönetim, müf-
redat ve finans konularında karar vermede daha etkin bir yapıya bürünmelerini sağlar (Kishan,
2008,114).
Birçok ülkede olduğu gibi Türkiye’de de kamusal eğitim temel insan hakkı olmaktan çıkarılarak
ticarileştirilmiş ve alınıp satılan bir metaya dönüştürülmüştür. Eğitim küresel sermayenin çıkar-
ları doğrultusunda yeniden uyarlanarak Dünya Bankası (WB), Uluslararası Para Fonu (IMF),
Dünya Ticaret Örgütü (WTO), Hizmet Ticareti Genel Anlaşması (GATS) gibi uluslararası ak-
törlerin çıkarlarına uygun olarak neoliberal politikalar doğrultusunda yeniden yapılandırılmıştır.
Eğitimde özelleştirme Türkiye’de 24 Ocak 1980 kararlarıyla birlikte, IMF ile yapılan Stand-
by anlaşmaları, Dünya Bankası’nın uyarlama kredileri, yapısal uyum programları ve projeleri,
OECD’nin düzenleyici devlet raporları, AB’nin katılım ortaklığı belgesi ve ilerleme raporları
eğitimin özelleştirilmesi araçlarından bazılarıdır.
Eğitimde özelleştirme kavramı beraberinde eğitimin ticarileşmesi, ticaretle iç içe geçmesini de
getirmiştir. Hirtt (2007) Molnar’ın eğitimde özelleştirme kapsamında ticarileşmeyi üç ayrı kate-
goriye ayırdığını belirtmektedir. Birinci kategoride okullara mal ve hizmet satmak vardır. İkinci
kategoride ise okulun içinde mal ve hizmetleri satmak vardır. Burada mal ve hizmet sağlayıcılar
okulun içine girmişlerdir ve doğrudan tüketicilerle (öğrencilerle) etkileşime geçerler. Üçüncü
ve son kategori ise okulların satılmasıdır. Özelleştirme bu son aşamayla tamamlanır ve eğitim
kurumu bir işletme halini alır. Aslında okulların masa, sıra, ısıtma ihtiyacının karşılanması için
bir piyasa kendiliğinden oluşur (Yirci ve Kocabaş,2013).
Bu araştırmanın amacı eğitimin on beş yıllık özelleştirme sürecini, özelleştirme politikaları, stra-
tejilerini, yasalar, belgeler, verilerle ele alınıp incelenmiştir. Bu amaç doğrultusunda 24 Ocak
Eleşti̇ rel Pedagoji
1980 kararlarından günümüze kadar eğitime yapılan yatırımların nasıl bir süreç izlediği, özel
okul ve özel okula kayıtlı öğrenci sayılarının nasıl geliştiği sorularına yanıt aranmıştır.
*
Dr. Öğretmen
65
Bulgular ve Yorumlar
Çizelge-1: Özel okul sayıları.
Eğitim-Öğretim Yılı İlköğretim (İlkokul- Lise Mesleki Teknik Eğitim Toplam Okul
Ortaokul) (Meslek Lisesi) Sayısı
1999/2000 683 441 22 1.146
2000/2001 716 459 25 1.200
2001/2002 628 460 22 1.110
2002/2003 608 337 11 956
2003/2004 613 467 14 1.094
2004/2005 674 582 19 1.275
2005/2006 728 628 22 1.378
2006/2007 757 696 21 1.474
2007/2008 866 711 21 1.598
2008/2009 907 783 27 1.717
2009/2010 879 709 22 1.610
2010/2011 898 774 24 1.696
2011/2012 931 840 45 1.816
2012/2013 992 904 907 126 2.929
2013/2014 1071 972 1007 426 3.476
Kaynak: 1999-2013 MEB İstatistik Yıllıkları
Çizelge-2: Özel okullarda öğrenim gören öğrenci sayıları.
Eğitim-Öğretim Yılı İlköğretim (İlkokul- Lise Öğrenci Mesleki Teknik Eğitim Toplam Öğrenci
Ortaokul) Öğrenci Sayısı Sayısı Sayısı
(Meslek Lisesi) Öğrenci Sayısı
1999/2000 174.773 55.330 2.125 232.228
2000/2001 185.864 55.881 1.473 243.218
2001/2002 171.454 73.189 1.095 245.738
2002/2003 156.007 51.930 945 208.882
2003/2004 160.888 69.299 1.164 231.351
2004/2005 171.915 70.163 1.090 243.168
2005/2006 189.090 75.693 977 265.760
2006/2007 213.071 85.547 911 299.529
2007/2008 226.187 92.827 1.015 320.029
2008/2009 239.988 110.896 1.379 352.263
2009/2010 251.967 116.619 1.603 370.189
2010/2011 267.294 128.446 1.951 397.691
2011/2012 286.972 133.816 4.348 425.136
2012/2013 167.381 164.294 138.811 17.854 488.340
2013/2014 184.325 182.019 142.510 54.153 563.007
eğitimde çok büyük bir artış olduğu görülmektedir. 1999 yılında 22 olan özel meslek lisesi sayısı
2014 yılında 426’ya ulaşmıştır. Eğitimde özelleştirme çalışmalarının en önemli temel taşlarından
biri olan 6287 sayılı yasa ile (4+4+4 yasası) 2012 yılında kesintili eğitim modeli yaşama geçiril-
66
miş, neoliberal politikaların vazgeçilmezi olan muhafazakarlık eğitim sisteminin içine yerleşti-
rilerek tüm okul türlerinin dini eğitim veren okullara dönüştürülmesi sağlanmıştır. Bu yasayla
birlikte özel okul sayılarında iki kat artış meydana gelmiştir. Elbette dershanelerin kapatılarak
özel okullara dönüştürülmesiyle ilgili yasa da yaşama geçince bu sayının birkaç kat daha artacağı
söylenebilir. Özel okulların toplam sayısı 1999 yılında 1.146 iken bu sayı 2014 yılında 3.476’ya
yükselmiştir. 2011 yılında toplam özel okul sayısı 1.816 iken, kesintili eğitim yasasının çıkmasıyla
bu sayı bir sonraki yıl 2.929’a, 2013-2014 öğretim yılında ise 3.476’ya ulaşarak eğitimin ne kadar
hızlı bir şekilde özelleştirildiğini ortaya koymaktadır.
Çizelge 2 incelendiğinde 174. 773 olan özel ilköğretim öğrenci sayısı 2014 yılında 366.344’e,
özel lisede öğrenim gören öğrenci sayısı da 55.330’dan 142.510’a yükselmiştir. Özel meslek li-
selerinde öğrenim gören öğrenci sayısı ise 2.125’ten 54.153’e çıkmıştır. Toplam öğrenci sayıları
incelendiğinde 1999 yılında 232.228 iken 2014 yılında bu sayı 563.007’ye yükselmiştir. Eğitimde
4+4+4 kesintili zorunlu eğitim yasasının yürürlüğe girmesinden bir önceki yıl 425.136 olan özel
okul toplam öğrenci sayısı, bu yasanın yürürlüğe girmesiyle birlikte 563.007’ye yükselmiştir. bu
durumun nedeninin özelleştirmeye son noktayı koyan 6287 sayılı (4+4+4) yasası olduğu söy-
lenebilir.
Çizelge 3. Milli Eğitim Bakanlığı Yatırım Bütçelerinin 1999-2012 Yılları Arası (2012=100)
Gayri Safi Yurtiçi Hasıla (GSYH) ve Konsolide Bütçeye Oranları
Yıl Gayri Safi Yurtiçi Hasıla Konsolide Bütçe (TL) Milli Eğitim Bakan- Milli Eğitim Bakan-
(TL) lığı Yatırım Bütçesi lığı Yatırım Bütçe-
2012=100 (TL) sinin
2012=100
2012=100
Bütçeye Ora-
GSYH ’ya
Konsolide
Oranı (%)
nı (%)
1999 712.839.846.724 263.971.249.535 3.344.661.369 0,47 1,27
2000 746.340.007.510 296.730.469.190 2.693.141.553 0,36 0,91
2001 677.737.428.077 314.616.225.334 2.157.513.069 0,32 0,69
2002 729.281.208.675 316.809.248.126 2.272.024.376 0,31 0,72
2003 761.536.116.791 311.451.048.205 2.279.886.361 0,30 0,73
2004 817.007.215.887 297.719.841.128 1.791.173.529 0,22 0,60
2005 874.122.487.723 290.772.181.043 2.047.852.149 0,23 0,70
Gayri Safi Yurtiçi Hasıla Merkezi Yönetim Bütçesi Milli Eğitim Bakan- Milli Eğitim Bakan-
lığı Yatırım Bütçesi lığı Yatırım Bütçe-
sinin
Konsolide
Oranı (%)
(%)
1980 sonrası uygulama konulan yapısal uyum ve istikrar programlarına kadar uzanmaktadır (Ak-
soy, 2011).
68
Eğitimde “yeniden yapılanma” uygulamalarının amacı: eğitim işletmeciliğini karlı bir yatırıma
dönüştürmektir. Böylece eğitim sürecinde hangi türden bilgilerin verileceğinden, öğretmenin
sınıfta nasıl davranacağına kadar tüm aşamalar yeniden düzenlenmiş ve temel insan hakkı olan
eğitim hakkını piyasadaki isteme göre bir fiyat karşılığında ve parası olanın yararlanabileceği bir
metaya dönüştürmüştür.
Eğitimde özelleştirme devletin eğitim alanında daha az müdahale ve kontrol uygulamasını kapsa-
maktadır. Özel sektörün eğitim alanına daha fazla girmesini öngörür. Özelleştirmenin getirdiği
bu rol değişimi devletin sorumluluklarını azaltıp özel sektör ve yerel otoritelerin yönetim, müf-
redat ve finans konularında karar vermede daha etkin bir yapıya bürünmelerini sağlar (Kishan,
2008,114).
Uygulanan neoliberal eğitim politikalarıyla birlikte eğitim bir hak olmaktan çıkmakta, alınıp sa-
tılabilen bir meta haline dönüşmektedir. Hem gelir dağılımında meydana gelen bozulmalar hem
de kamu harcamalarının bu politikalarla birlikte azaltılması eğitim hakkına zarar vermektedir.
Eğitimin yalnızca parası olanların yararlanabileceği bir ayrıcalığa dönüşmesine yol açmaktadır.
Bununla birlikte, eğitimdeki bu ayrıcalıklar toplumda varolan eşitsizliklerin artarak yeniden üre-
tilmesine yol açmaktadır.
MEB 2015 Bütçesi özelleştirmenin ve ticarileştirmenin de hızlandığının bir göstergesi.
MEB’in Bütçe Tasarısı’na göre, Türkiye’de, MEB bünyesindeki Özel Öğretim Kurumları Genel
Müdürlüğü’ne bağlı toplam 5,932 özel okul, 3,347 dershane, 1,883 özel eğitim ve rehabilitasyon
merkezi, 853 özel etüt eğitim merkezi, 2,713 özel muhtelif kurs, 13 özel hizmet içi eğitim mer-
kezi, 3,438 özel motorlu taşıt sürücüleri kursu ve 4,592 özel yurt ve bu yurtlarda kalan 207,202
öğrenci var. 2013-2014 öğretim yılında okul öncesi eğitimde yer alan 2, 226 kurumda 86.639
öğrenci, 7.541 öğretmen; ilkokulda yer alan 1.071 kurumda 184.325 öğrenci ve 21.273 öğretmen;
ortaokulda yer alan 972 kurumda 182.019 öğrenci ve 21.459 öğretmen ile ortaöğretimde yer alan
1.433 kurumda 196.663 öğrenci ve 29.040 öğretmen bulunuyor. Yani bu yıl 6,000’e yakın özel
öğretim kurumunda toplam 650,000 öğrenci öğrenim gördü ve toplam 79,000’in üzerinde öğret-
men istihdam edildi (Durmuş,2014).
Eğitim, hiçbir ayrım gözetmeksizin tüm insanların gelişmelerini sağlayan en temel haktır, bu
nedenle, herkesin nitelikli, kamusal eğitim hakkından yararlanabilmesi ancak kamusal hizmet
anlayışı çerçevesinde gerçekleşebilir. Eğitimin kamusal yönü yeniden ön plana çıkarılarak, tüm
kademelerde nitelikli bir eğitim hizmeti sunulmalıdır.
Kaynakça
Aksoy, N. (2011). Türkiye Kamu Eğitiminde Gizli Ticarileşme: Kurumsal Sosyal Sorumluluğun İşleyiş Biçimleri ve Eğitimi
Ticarileştirme İşlevi. Eğitim Bilim Toplum Dergisi. Cilt:9 Sayı:25. Ankara.
Bayram, A. (2014). Analysıs of Public Educatıon Investment Expenditures In Turkey. Ankara Üniversitesi, Eğitim Bilimleri
Enstitüsü, Yayımlanmamış Doktora Tezi. Ankara.
Durmuş, M.(2014). 2015 Bütçe Tasarısı’na Ait Kısa Notlar: Milli Eğitim Bakanlığı Bütçesi. http://siyasihaber.org/yazilar/2015-
butce-tasarisina-ait-kisa-notlar-milli-egitim-bakanligi-butcesi-mustafa-durmus
Hirtt, N. (2007). What’s Common Between ‘Business İn Schools’ And ‘Education Business’? European Educational Research Jo-
urnal, 68(1), 115-120.
Kishan, R. (2008). Privatization Of Education, New Delhi: Aph Publishing Corporation.
Milli Eğitim Bakanlığı. (2010). Cumhuriyet Döneminde Türk Milli Eğitim Sistemindeki Gelişmeler. Ankara.
Milli Eğitim Bakanlığı. (2005).Milli Eğitim İstatistikleri (2004-2005). MEB Strateji Geliştirme Başkanlığı. Ankara.
Milli Eğitim Bakanlığı. (2006).Milli Eğitim İstatistikleri (2005-2006). MEB Strateji Geliştirme Başkanlığı. Ankara.
Milli Eğitim Bakanlığı. (2007).Milli Eğitim İstatistikleri (2006-2007). MEB Strateji Geliştirme Başkanlığı. Ankara.
Milli Eğitim Bakanlığı. (2008).Milli Eğitim İstatistikleri (2007-2008). MEB Strateji Geliştirme Başkanlığı. Ankara.
Milli Eğitim Bakanlığı. (2009).Milli Eğitim İstatistikleri (2008-2009). MEB Strateji Geliştirme Başkanlığı. Ankara.
Milli Eğitim Bakanlığı. (2010).Milli Eğitim İstatistikleri (2009-2010). MEB Strateji Geliştirme Başkanlığı. Ankara.
Milli Eğitim Bakanlığı. (2011).Milli Eğitim İstatistikleri (2010-2011). MEB Strateji Geliştirme Başkanlığı. Ankara.
Eleşti̇ rel Pedagoji
Milli Eğitim Bakanlığı. (2012).Milli Eğitim İstatistikleri (2011-2012). MEB Strateji Geliştirme Başkanlığı. Ankara.
Yıldız, N. (2008). Neoliberal Küreselleşme ve Eğitim. D.Ü.Ziya Gökalp Eğitim Fakültesi Dergisi 11, 13-32
Yirci, R. Ve Kocabaş, İ. (2013). Eğitimde Özelleştirme Tartışmaları: Kavramsal Bir Analiz Turkish Studies - International Periodical
For The Languages, Literature And History Of Turkish Or Turkic Volume 8/8 Summer 2013, P. 1523-1539, Ankara-Turkey
http://www.ivmedergisi.com/egitimde-ozellestirme.html
69
Küreselleşme… şirketlerin kârı uğruna insan hayatını hiçe sa-
yan olaylar sürekli olarak medyada ya da gün-
Nasıl ve Kim İçin?
delik hayatta karşımıza çıkmaktadır.
Yoksulluk ve Çocuk İşçiliği
Neoliberalizm, bugün sadece piyasa koşulla-
Tahir Yılmaz rını değil, hayatımızın her bir ayrıntısını ege-
menliği altına almıştır. Bireysel özgürlükler,
adalet, insan hakları, çalışma koşulları, eğitim,
sağlık, güvenlik gibi olguların içi boşaltılmıştır;
Giriş diğer yandan bu kavramların anlamları serma-
ye tarafından yeniden tanımlanarak topluma
Bu çalışma, küreselleşme kavramını bir şem- yansıtılmaktadır. Bü süreçte de sınıfsal eşitsiz-
siye olarak ele alan ve ilişkili olduğu temel likler sürekli olarak yeniden üretilmektedir.
kavramlar aracılığı ile tartışma çabası sunan bir
yazı dizisinden oluşmaktadır. İlk bölüm, eleş- Neoliberalizmin dünyaya armağan(!) ettiği bu
tirel pedagoji disiplininin odağında yer alan eşitsizlikler, her alanda olağan hale gelmekte-
“çocuk”tan hareketle, küreselleşme, yoksulluk dir. Sınıflı toplum yapısı, özellikle mülkiyetin
ve çocuk işçiliği arasındaki bağlantıları ortaya ortaya çıktığı tarım devriminden bugüne dek
koymayı amaçlamaktadır. varlığını devam ettirmiştir. Sanayi devrimi
ve sonrasında üretim ilişkilerindeki hızlı de-
İçinde yaşadığımız Dünya, her geçen gün kü- ğişim, sınıflı toplum yapısını sürekli olarak
reselleşme adı altında sermayenin kâr hırsı ile besleyen bir mekanizma geliştirmiştir. Kelle
insanlığın tüm değerlerinin sömürüldüğü bir ve Kovalson’a (1987) göre sınıflar arasındaki
noktaya doğru evrilmektedir. Bugün tüm coğ- farklılık, sınıfların üretim araçları karşısındaki
rafyalarda, sınıflar arasındaki makas her geçen konumlarından doğmaktadır ve üretim araçla-
gün artmakta; sınıflar arası geçişlilik de giderek rı üzerindeki özel mülkiyet, sınıflı toplumun
imkansızlaşmaktadır. Ayrıca, sosyal, politik, ekonomik temelini oluşturmaktadır. Üretim
hukuki vb. sistemler de gelirin çoğunu elinde araçlarına sahip olanların emekçiler üzerinde-
bulunduran azınlık grup tarafından ekonomik ki sömürüsü ve sınıflar arsındaki çatışmanın
temelli olarak, sermaye sahiplerinin yararına temelini de bu özel mülkiyet olgusu oluştur-
göre düzenlenmektedir. maktadır.
Toplumsal sistemler, ekonomik altyapı üzeri- Gittikçe ayrışan ve birbirinden kopan sınıflar
ne şekillenmektedir. Altyapıda var olan üretim arasındaki ilişkiler, dünyanın küreselleş(tiril)
ilişkileri, eğitim, sağlık gibi üst yapı kurumları- mesi sürecinde yeniden tanımlanmaktadır. Ör-
nı biçimlendirmektedir. Dolayısıyla da özellik- neğin, orta sınıf gerçeği, bugün sınıflar üzerine
le neoliberalizm ile birlikte bugün toplumsal klasik sınıflı toplum yapısından farklı olarak
yapı, üretim araçlarını elinde bulunduran üst tekrar düşünülmesi zorunluluğu ile insanlığı
sınıf yararına olacak şekilde düzenlenmiştir. karşı karşıya bırakmaktadır. Üretim piyasasın-
Boguslavski, Karpuşin, Rakitov, Çertekin ve da ve sosyal hayatta her an karşımıza çıkabile-
Ezrin’e (1994) göre, toplumsal biçimleniş eko- cek olan sınıfsal farklılıklar, bugünkü kapitalist
nomik temelli olarak oluşmakta ve uzun dö- koşullarda, yine üst sınıfların yararına hizmet
nemde toplumsal sistemi, fikirleri ve kurum- etmektedir. Sonuç olarak, ortada bir gerçeklik
ları belirleyerek nihayetinde sınıf niteliklerini vardır. O da piyasa toplumunun egemenliğidir.
ortaya koymaktadır. Küreselleş(tiril)en dün-
yada, bu biçimleniş kendisini çok açık şekilde “Piyasa toplumlarında (…) iktisadi faaliyet sadece
Eleşti̇ rel Pedagoji
göstermektedir. Her gün piyasa serbestliğinin sosyal yaşamın diğer bütün yönlerinden farklı olmak-
önündeki engeller daha da kaldırılmakta; özel la kalmaz, koşulları belirler ve bazen bütün toplumu
70
egemenliği altına alır.” (Gray, 2002; Akt. Eagle- 1990-2010 yılları arasında yoksul sayısı 700 mi-
ton, 2011: 126). Daha önce de belirtildiği gibi lyon kişi azalmış olsa da, halen dünya üzerinde
günümüzde iktisadi faaliyetler, yani üretim 1,2 milyar insan aşırı yoksulluk çekmektedir
ilişkileri, toplumun her noktasını egemenliği (UNDP, 2002). Ortiz ve Cummins’e (2011)
altına almış durumdadır. Bugün, sağlık, çocuk göre, dünyanın en zengin %20’lik kesimi ge-
bakımı, kamusal yardım, eğitim ve ulaşım gibi lirin %80’ini almakta; en fakir %20’lik kesimi
konular neoliberal koşullara göre belirlenmek- ise gelirin sadece %1’ini almaktadır. Bu durum
tedir (Giroux, 2007). Belirtilen üst yapıdaki yetişkinler başta olmak üzere çocukları da et-
tüm hizmetler, üst sınıfın yararına olacak şekil- kilemektedir. UNICEF’e (2014) göre:
de organize edilmektedir ve karşılıklı olarak da
alt yapıda var olan ekonomik sistemin sürmesi- “Çocuklar yoksulluğu onların mental, fiziksel,
duygusal ve ruhsal gelişimlerine zarar veren bir
ne ve yeniden üretilmesine hizmet etmektedir. olgu olarak yaşamaktadır... Somut yoksulluk,
Dolayısıyla bir bütün olarak hegemonik ve ide- örneğin güne yetersiz beslenme ile başlama ya
olojik bir ekonomik sistem olan neoliberalizm da tehlikeli emek sürecine dahil olma, fizik-
çerçevesinde, yaşam savaşı veren ve çoğu kez sel büyümenin yanı sıra duygusal kapasitenin
kaybeden, toplumdaki ezilen sınıftır. gelişmini de engellemektedir.”
Neoliberalizm bugün, yukarıda ifade edilen Yukarıda verilen bilgiler kuşkusuz genel
somut koşulları yeniden biçimlendirerek ve görünümü yansıtmaktadır. Küresel anlamda
yeniden tanımlayarak, küreselleşme adı altında yoksulluk oranında 1990’lı yıllara göre bir azal-
varlığını, meşrulaştırarak devam ettirmektedir. ma olduğu ifade edilmektedir (UNDP, 2002).
Daha önce de belirtildiği gibi, diğer toplum- Fakat bu iyileşme açısından hala yeterli düzey-
sal kurumlar, insan ilişkileri, sosyal devlet de değildir.
uygulamaları gibi etkinlikler bu acımasız sis-
teme alet edilmektedir. Bilindiği üzere Dünya Bankası, OECD,
UNDP gibi kurumlar tarafından sürekli olarak
Bütün bunlar göz önünde bulundurulduğunda, yoksulluk üzerine raporlar yayınlanmaktadır.
kapitalizmin küreselleşme adı altında toplu- Örneğin, yukarıda belirtildiği gibi Birleşmiş
mun farklı sistemlerini nasıl etkilediğinin Milletler Milenyum Kalkınma Hedefleri
belirlenmesi; var olan eşitsizliklerin ve sınıf içerisinde Yoksullukla Mücadele en önce-
farklılıklarıın sosyal hayattaki karşılıklarının likli hedeftir. Buna yönelik farklı politikalar
net olarak ortaya konması gerekmektedir. Yok- benimsenmiştir. Fakat kimi araştırmalar
sulluk ve çocuk işçiliği, küreselleş(tir)me süre- (Amoroso, 2007; Walford, 2013), Milenyum
cinin tüm dünyada en açık şekilde görüldüğü Kalkınma Hedeflerinin bu yönde işlemediğini
olgular arasında yer almaktadır. Bu nedenle bu ifade etmektedir. Ayrıca, Amoroso’ya
olguların incelenmesi küreselleş(tiril)en düny- (2007) göre: “Bilgi toplumu aracılığıyla değişimi
adaki somut koşulların ortaya konabilmesine hızlandırma, işgücü örgütlenmesi ve hareketliliğinde
olanak sunacaktır. esnekliği sağlama, sermaye ve ticaretin serbestleşmesi
gibi kalkınmanın yeni şekillerini oluşturmak için
1. Küreselleşme ve Yoksulluk kullanılan ölçütler, dünyanın yoksulluk haritasını
yeniden dizayn etmekte fakat onu azaltmamaktadır.”
Bugün, insanların %17’si günlük 1,25 $’la ya da Yani her ne kadar görünürde uluslararası or-
onun altında bir para ile yaşamaktadır (World ganizasyonlar yoksulluğa yönelik politikalar
Bank, 2011). Yoksulluk, Birleşmiş Milletler, uyguladıklarını ifade etseler de, durumda yet-
Milenyum Kalkınma Hedefleri arasında birin- erli bir iyileşme görülememektedir.
ci sırada gelmektedir. 2015’te günde 1,25 $’la
Eleşti̇ rel Pedagoji
ya da onun altında bir para ile yaşayanların Diğer bir yandan, bu gibi uluslararası raporlar
sayısının yarıya indirilmesi hedeflenmektedir. başka bir çelişkiyi de içinde barındırmaktadır.
71
Boratav’a (2010: 34-38) göre, özellikle yok- insan sermayesini minimum yatırımla maksi-
sulluk ve gelir dağılımı hesaplamalarında mum kazanç elde edecek şekilde düzenlerler.
kullanılan GINI Katsayısı, dağılımı genel olarak Bu da kapitalist iş piyasasında özellikle vasıfsız
verdiğinden eşitsizlikleri tam olarak ifade et- işçilerin ya sistem içerisinde mümkün olan en
memektedir. Ayrıca, “yoksulluk azalıyor” kötü şartlarda çalıştırılmasına ya da sistemden
şeklindeki raporlar ve ifadeler Dünya Bankası dışlanmasına neden olmaktadır. Bu durumda
ve burjuva iktisatçıları tarafından uygulanan işsizlik de yoksulluk olgusunu tetikleyen bir
neoliberal politikaları meşrulaştırmak için etki yaratmaktadır.
kullanılmaktadır. Dolayısıyla yoksulluğu ön-
leme çabası gibi görünen politikalar aslında üstü Lampe’ye (1999) göre “Ekonomik küreselleşme,
örtük olarak daha da yoksullaştırma politikaları sömürülme “imtiyazına” bile sahip olmayan “işe yar-
olarak karşımıza çıkmaktadır. Yoksulluğu ört- amaz (useless)” insanların giderek artan dışlanmaları
meye yönelik bu politikaların sosyal hayattaki üzerine kurulmuştur. Küresel köyde giderek daha fa-
uygulamaları açısından düşünüldüğünde, özel- zla yoksul insan ortaya çıkmaktadır…”. Özellikle
likle gelişmekte olan ya da geri kalmış ülkel- -en fakir grupta yer alan- gelişmekte olan ülkel-
erde bu uygulamaların ne denli ağır sonuçlar erde gelir eşitsizliği ve yoksulluğun artmasının
ortaya çıkardığı gözden kaçırılmamalıdır. nedeni küreselleşmeye bağlanabilir (Salvatore,
2004: 548; Akt. Upkere ve Slabbert, 2009). İş
Tüm dünyada yoksulluk giderek artarken Tür- piyasalarındaki ve dünyadaki bu durum, doğal
kiye özelinde bakıldığında da durum çok farklı olarak ve özellikle geri kalmış ve az gelişmiş
değildir. Uluslararası ticaret serbestisi, kamusal ülkelerde eşitsizliklerin artmasına ve geniş
kaynaklardaki kesintiler, istihdam politikaları kitlelerin yoksullaşmasına neden olmaktadır.
gibi pek çok araç ile artan yoksulluk Türkiye’de
de artma eğilimindedir. Çavuşoğlu (2004: 94), Ticari serbestlik de, açık ticaret uygulamalarının
Türkiye açısından durumu şu şekilde özetle- yaygın olduğu az gelişmiş ülkelerde
mektedir: yoksulluğun artmasına neden olmaktadır
(Kiely, 2005). Bu durum, kendisini sadece
“Türkiye’de sosyal refah devletinin tasfiyesi ve kamu ekonomik anlamda göstermemekte, daha önce
hizmetlerinin özelleşmesi sonucunda, eğitim, sağlık, de belirtildiği gibi tüm sosyal hayatı biçim-
ulaşım, barınma vb. masrafların karşılanmaması lendirmektedir. Bu biçimleniş içerisinde de
yoksulluğu doğuran bir başka sebeptir. Ayrıca siyasi en önemli etkiler, yoksulluk olgusunda görül-
otoritenin bireye sağladığı fırsatlar alanının (istihdam, mektedir. Boratav (2010: 38), bu durumu şu
kayırma vb) daralması sonucunda, yoksulluğun daha şekilde ifade etmektedir:
derin deneyimlenmesi de söz konusu olmaktadır.
Geleneksel dayanışma ağlarının kopması, geniş aile “Yoksulluğun kökeninde kapitalizm ve az
gelişmişlik vardır. Son çeyrek yüzyıl içinde
içi dayanışmaların azalması yoksulluğu artırıcı bir artan yoksullaşmanın kökeninde ise, ser-
gelişmedir.” mayenin emek üzerinde artan tahakkümünü
gerçekleştiren süreçler ve bu süreçleri
Bu durumda, aslında her ne kadar farklı poli- uluslararası kuruluşlar ve ulus-devletler
tikalarla gizlenmeye çalışılsa da, bugün yok- aracılığıyla hayata geçiren neoliberal politikalar
sulluk çok açık bir şekilde kendini gösterme- vardır. Dünya bankasının yoksulluk anlayışı
ktedir. Bu durumun en önemli nedenlerinden ve aynı patenti taşıyan yoksullukla mücadele
programları bu doğrultudaki kavrayışları engel-
birisi giderek zayıflayan çalışma koşulları ve
lemeye dönük ideolojik işlevler taşımaktadır…”
işsizlik olgusudur. Kapitalistler, imkanları
ölçüsünde, işçi masraflarını kısarak kârlarını Sonuç olarak değerlendirildiğinde,
maksimize etme çabası içindedirler (Cole, küreselleşme olgusu ile süslenmeye çalışılan
2008). Diğer yandan da işçilerin artı değer kapitalizm, yoksulluğun öncelikli ned-
Eleşti̇ rel Pedagoji
üretme sürecinde en üst seviyede emek eni olarak karşımıza çıkmaktadır. Özellikle,
harcamalarını beklerler. Bu noktada kapitalis- iş piyasalarının etkisizleştirilmesi, çalışma
tler kârlarını daha da çoklaştırmak için var olan
72
koşullarındaki bozulmalar, artan eşitsizlikler Çizelge 1. Dünyada 5-17 yaş arası çalışan çocuk
ve bunların sosyal hayattaki yansımaları sayısı (2008-2012 arası durum)
sürekli olarak yoksulluğu pekiştirici bir etki
Toplam Çocuk Çalışan Çocuk
yaratmaktadır. Her ne kadar uluslararası
Nüfusu Nüfusu
örgütler tarafından yoksullukla mücadele
Sayı (*000) %
küresel olarak öncelikli alan gibi gösterilse
de, aslında örtük olarak hakim neoliberal
Dünya
politikalar meşrulaştırılmaktadır. Yoksulluk
2008 1,586,288 305,669 19.3
küreselleşmeye bağlı ekonomik bir olgudur.
2012 1,585,566 264,427 16.7
Ve bu ekonomik olgu da toplumsal hayatta
Erkek
farklı sonuçları beraberinde getirmektedir. Bu
2008 819,891 175,777 21.4
sonuçlardan biri de çocuk işçiliğidir.
2012 819,877 148,327 18.1
Küreselleş(tir)meye bağlı olarak toplumda Kız
özellikle alt sınıfta yaşanan yoksulluk, giderek 2008 766,397 129,892 16.9
artan oranda çocuk işçiliğine neden olmaktadır. 2012 765,690 116,100 15.2
5-14 Yaş
2. Küreselleşme ve Çocuk İşçiliği 2008 1,216,854 176,452 14.5
2012 1,221,071 144,066 11.8
Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO), çocuk 15-17 Yaş
işçiliğini aşağıdaki şekilde tanımlamaktadır 2008 169,433 129,217 35.0
(ILO, 2014): 2012 364,495 120,362 33.0
tarihinde edinilmiştir.
Ortaöğretim Kurumlarına Geçiş
Sistemi ve Meslek Liseleri Aslında bu uygulama, pek çok farklı şekilde
okullarda karşımıza çıkıyor. Tembeller,
Meltem Çengel
çalışkanlar sırası uygulamasından, sınava
hazırlanan öğrencilerin ayrı bir sınıfa
toplanmasına kadar pek çok farklı şekilde
Ülkemizde sınav sistemi özellikle son yıllarda, bu uygulama karşımıza çıkmakta… Bu
pek çok kez değiştirildi. Son yıllardaki uygulamadan genel olarak beklenen yarar, her
uygulamalara baktığımızda, orta öğretim bir bireyin gereksinim duyduğu nitelikte eğitim
kurumlarına geçiş sürecinde (9. sınıflardan alması ve genel olarak başarının yükselmesi….
itibaren) öğrencilerin bu kurumlara merkezi
sınav sistemi ile yerleştiğini görüyoruz. Peki meslek liselerine devam eden öğrencilerin
Yetkililerin açıklaması: talep çok, kontenjan büyük çoğunluğunun alt sosyo-ekonomik
az… Peki, yakından baktığımızda, bu sınav düzeyden, sosyal-kültürel sermaye açısından
sistemi neye hizmet ediyor ve meslek liseleri dezavantajlı (sosyal ve kültürel sermaye kavramı
sorunları ile nasıl ilişkileri bulunuyor? belki başka bir yazının konusu olduğu için
burada çok ayrıntılı açıklamıyorum) bireyler
Aslında orta öğretim düzeyindeki bu (Bırtıl, 2011; Esmer, 1979; Köse, 1990; Pakır,
yerleştirmede, öğrenciler tercihlerine göre 2006; Yüksel & Yüksel, 2012) olması bir tesadüf
farklı lise türlerine yönlendiriliyorlar. Yeterli mü? Özellikle Türkiye gibi gelir eşitsizliği
puanı alan istediği okula yerleşiyor, baraj yüksek ülkelerde, öğrencilerin akademik
puanı alamayanlar ise meslek liselerine başarılarının en büyük göstergelerinden biri
yönlendiriliyor. Bu uygulama, bir tür okullar ailelerin içinde bulundukları sosyo-kültürel
arası düzey dersliği- seviye sınıfı uygulaması. düzey.
O zaman akla, “düzey dersliği ne demek?”,
“Ne işe yarar?” gibi sorular geliyor. Ne de olsa, sosyo-kültürel düzeyi yüksek
ailelerde iki unsur ön plana çıkıyor. Bunlardan
Düzey derslikleri, bireylerin çeşitli ölçütlere ilki ailelerin çocukları için ek yardım satın
göre ayrıldığı ve kendi düzeylerine göre alma imkanları var. Yani çocuklarını özel etüt
eğitim alma olanağı sunduğu iddia edilen bir merkezlerine gönderebiliyor, gerekirse özel
sistem (Slavin, 1993). Sözü geçen ölçütler ders almalarını sağlayabiliyorlar. İkinci olarak,
elimizdeki örnekte, yani ortaöğretime geçiş sosyo-kültürel olarak üst düzeydeki ailelerin
uygulamasında, ülke genelinde yapılan merkezi çocukları zorlandıkları yerlerde, aileden ya da
sınavlar. Peki neden yapılıyor böylesi bir çevrelerindeki kişilerden destek alabiliyorlar.
uygulama? Bununla ilgili en önemli dayanak Alt düzeydeki çocuklar için ise, her iki durumda
noktalarından birini bireysel farklılıklar da bir dezavantaj durumu var. Yani aile ne
oluşturuyor. Zekaları, ilgileri, alt yapıları, çocuğunun eğitimi için hizmet satın alabiliyor,
motivasyonları açısından bireyler birbirinden ne de kendisi gerekli yardımı sağlayabiliyor.
oldukça farklı. Toplumda bu da böyle (Nevi, Devlet politikaları da bireylerin içindeki
1991). Bireyler pek çok özellik açısından bulundukları sosyo-kültürel alt yapıyı hesaba
normal bir dağılım sergiliyorken onlara katmadan merkezi sınavları işe koşunca, üst
“standart bir eğitim vermek en uygun eğitim sosyo-kültürel seviden bireyler fen liselerinde,
şekli olmayabilir” düşüncesi bu uygulamanın orta sosyo-kültürel seviyeden kişiler Anadolu
temelini oluşturuyor. “Bu bireyleri bu liselerine alt sosyo-kültürel seviden bireyler ise
özellikleri açısından ayırıp ihtiyaç duydukları meslek liselerine gidebiliyor. Yani sistem biraz
Eleşti̇ rel Pedagoji
en uygun eğitimi vermek, öğretim, öğretmen “işçisin sen, işçi kal!” mantığı üzerine kurulu
ve öğrenci için çok daha uygundur” vurgusu gibi.
bulunmaktadır.
75
Bu uygulamanın ne gibi sonuçları oluyor. araştırmalarında, öğrenciler açısından
Bu uygulamaya getirilen eleştirilerden en “Bireysel farklılıklar”, öğretmenler açısından
büyüğü, sistemin aslında bir meriktokrasi “Öğretmen yeterlikleri” temel odakları
kurmaya çalıştığına ilişkin. Yani, eğitim oluşturuyor. Yani sistem içerisinde bir
sistemi kendi içinde bir elit sınıf-yönetici sınıf başarısızlık varsa bu ya öğrencilerin akademik
yaratıyor, ki bu da üst sosyo-kültürel sınıftan açıdan farklı/yetersiz, ilgi/ilgisiz olmalarından
bireylerden oluşuyor. Örneğin bu durum kaynaklanıyor, ya da öğrenciler ilgili ve
örtük program açısından şöyle açıklanıyor. yeterli ise öğretmenlerin başarısızlığından/
Üst sosyal sınıfa ait okullarda, yaratıcılık, yetersizliğinden kaynaklanıyor. Temel soru ise
eleştirel düşünme, kuralları sorgulama, belki şöyle sorulmalı: Sistematik olarak üretilen
kendi hakkını savunabilme gibi değerler bir başarısızlık durumu varken fatura gerçekte
kazandırılmaya çalışılırken, orta sosyo-kültürel kime kesilmeli? Ve bu durum eğer sürüp
sınıfı temsil eden okullarda, hesap verebilme, gidiyorsa ve önlenmiyorsa, bu durumdan en
titizlik; alt sosyal sınıfa ait okullarda dakiklik, kazançlı olan kim/lerdir? Bu sistemin sürmesi
disiplin, düzen gibi beceriler kazandırılmaya kimin işine gelmektedir? Sanırım, durum örtük
çalışılıyor (Margolis, Soldatenko, Acker, & program açısından, bir sistem sorunu olarak
Gair, 2001). Günümüzdeki orta öğretim ele alınmadan ve doğru sorular yöneltilmeden
sistemine baktığımızda bu resim sanki, fen çözüme yaklaşma şansımız pek görünmüyor.
liseleri, Anadolu liseleri ve meslek liselerindeki
durumu özetliyor gibi görünüyor. Yaratılan Kaynaklar
meritokrasinin en büyük göstergelerinden biri Bırtıl, Fatma Sibel. (2011). Kız meslek lisesi öğrencilerinin
ise, eğitimin artık sosyal dikey hareketliliği akademik başarısızlık nedenlerini veri madenciliği
tekniği ile analizi. (Yüksek Lisans Tezi), Afyon
desteklememesi. Yani 1950’lerde gördüğümüz Kocatepe Üniversitesi, Afyon.
yetenekli köy çocuklarının burslar ve desteklerle Esmer, Y. (1979). Üniversite giriş sınavları ve üniversite
çok “iyi yerlere” geldikleri örnekleri artık çok öğrencilerinin başarı durumu: Bir yöntem
sorunu. Boğaziçi Üniversitesi Dergisi, 7, 1-13.
sık rastlanan örneklerden değil. Bireyler eğitim Köse, M. R. (1990). Aile sosyo-ekonomik durumu, lise
süreci aracılığı ile içindeki bulundukları sosyal özellikleri ve üniversite sınavlarına hazırlama
kurslarının eğitsel başarı etkileri. Eğitim ve
sınıfa mahkum ediliyorlar biraz da. Bilim, 16, 9-17.
Margolis, Eric, Soldatenko, Michael, Acker, Sandra, &
İşin acıklı tarafı da herhalde şu: tüm bu sınav Gair, Marina. (2001). Peekaboo: Hiding and
sistemlerine göre öğrenciler farklı sınıflara Outing the Curriculum. In E. Margolis (Ed.),
The Hidden Curriculum in Higher Education.
ayrıldıktan sonra, 9. sınıflarda tüm okullarda New York: Routledge.
yine ülke genelinde standart eğitim programları Nevi, C. (1991). In Defence of Tracking. In J. W.
Noll (Ed.), Taking Sides: Clashing Views on
uygulanıyor. Öğrencilerin giriş davranışları bu Controversial Educational Issues (pp. 286-289).
kadar farklı iken ve bu durum bu kadar ortada Connecticut: The Dushkin Publishing Group.
iken, bu durumun ne gibi sonuçları oluyor? 9. Pakır, F. (2006). Aile sosyo-ekonomik ve demografik
özellikleri ile mezun olunan lise türünün öğrencilerin
sınıflarda meslek liselerinde, görülen yoğun üniversite giriş sınavındaki başarıları üzerindeki
sınıf tekrarı, devamsızlık ve okul terkinden mi etkileri. (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi),
Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Van.
bahsetmek gerekir, yoksa 9. sınıftaki merkezi Slavin, R. E. (1993). Ability grouping in the middle
sınavlarda bu okullar başarısız olunca, okul grades: Achievement effects and alternatives.
müdürlerinin ve öğretmelerin tepesinde The Elementary School Journal, 93(5), 535-552.
Yüksel, Asuman, & Yüksel, Sedat. (2012). Yöneltme
sallanan yetersizlik kılıcından bahsetmek sürecinde ilköğretim öğrencilerinin cesaretini
gerekir, bilemiyorum. kırma (İstanbul ili Fatih İlçesi örneği). Kuram ve
Uygulamada Eğitim Bilimleri, 12(4), 2447-2460.
Genel olarak bakıldığında, meslek liselerinde
gözlemlenen başarısızlık sorunu ise
Eleşti̇ rel Pedagoji
nur. Yöneticiler sınıfıysa devleti yönetir. rın başkaldırılarını, 15. ve 16. yüzyılların şanlı
ayaklanmaları takip etti. Tahtlar yıkılmış, ko-
1 Thomas More, Kabalcı Yayınevi, Basım Tarihi: Nisan
2011, çeviri: Çiğdem Dürüşken müncü kentler kurulmuştu; kiliseler yerle bir
77
edilmiş, cephelerde kızıl bayraklar görünmüş- Ütopya. İki bölümden oluşmuştur. Latince
tü. Ama bu başkaldırıların tamamı kanla bastı- yazmış ve iki yılda tamamlamış. More önce
rılmıştı. İşte Campanella›nın “Güneş Ülkesi”, Ütopya’nın ikinci bölümünü sonra birinci
yüzyıllar boyu süren bu ayaklanmaların ma- bölümünü yazmış. Onun düşlediği kusursuz
nifestosudur bir bakıma. «Mutlu bir altın çağ düzeni ikinci bölümde anlattıktan sonra ken-
olduysa eskiden/Neden gelmesin ki yeniden?» di ülkesindeki ve tüm Avrupa’daki durumu
diyen Campanella›nın en önemli amacı, safsa- Ütopya’daki düzenle karşılaştırıp ne kadar ber-
taya boğulmuş kiliseyi dağıtmak ve onun yeri- bat olduğunu da birinci bölümde anlatmıştır.
ne bütün dünyaya egemen olacak «komüncü» Yazarın bir amacı da içinde yaşamak zorunda
bir düzen kurmaktı. «Güneş Devleti» adlı ese- bırakıldıkları sistemin hiç de doğalarına uygun
rinde ütopik bir devlet tasarımı yaparken, o da olmadığını bu çalışmasıyla insanlara göstermek
Platon’un etkisi altında kalır. Güneş kentte her olmuştur. Olmayan bu yer, herkes tarafından
şey ortaktır. Aile yoktur. Eşlerin seçimi yöne- bilinmesine rağmen More öyle bir yer varmış
timce yapılır. Kent bir rahip tarafından adilce gibi anlatır. Ütopya’nın başkahramanlarından
yönetilir. Herkes dört saat çalışır. Geri kalan Rapheal Hythloday gevezelik eden anlamına ge-
zamanda sanat, eğlence, okuma, beden ve ruh- lir. Bir gemici olduğu, sanki gerçekten yaşadığı
ları eğitme gibi zevk veren işlere ayrılır. Yöne- ve More ’un onunla konuştuğu gibi gösterir.
ticinin yetkisi mutlaktır. Adları «Güç», «Akıl»,
« Sevgi» anlamına gelen üç yardımcısı vardır. More Anters kentine gittiğinde orada Peter
Ben kendi adıma zaman zaman döner bunları Giles ile tanışır. Daha sonra Notre Dame da
okurum. Bir yetişkinin masallara gereksinimi Peter Giles More’u bir gemiciyle tanıştırır. Bu
varsa ütopya da olsa böylesine gerçekleşebilir gemici, Portekizli, Latince ve Yunancayı çok
savları olan masallar olmalıdır. Lisede okudu- iyi bilen gençliğinde varını yoğunu kardeşine
ğum zamandan günümüze elimden bırakma- bırakıp dünyayı dolaşma sevdasına kapılan,
dığım “Ütopya”nın İngilizceden çevirisini de America Vespuci gibi Amerika kıtasını keşfe-
okudum. İçtenli ve akıcı Türkçeyle okura su- den bir denizciyle kader birliği yapan Rapheal
nulan bu kitabı okuduysanız bile yeniden oku- Hythoday’dır. Raphael, Thomas More’un düş-
yun derim, halen ütopikseniz ve bu yanınızı lerini, görüşlerini dile getiren onun yerine ko-
yitirmediyseniz. nuşan hayali biridir. Rapheal dünyayı gezerek
birçok yer görür, gördüğü yerlerin kötülükle-
More’un unutulup gitmesini engelleyen en
rini ve acımasızlıklını anlatır ve en sonunda bu
büyük eseridir, 1915-16 yıllarında yazdığı
olumsuzlukların dışında ideal ve adil bir dü-
zen sunan Ütopya adasını anlatır. Yani Raphe-
Ütopya`nın 1518 tarihli baskısı için Ambrosius
Holbein tarafından yapılmış ahşap oyma (gravür)
Gralton sürgüne gönderilir. İşte on yıl sonrası- ateş, utanç tüm dünyayı sarar. İşte tam böylesi
nın geri dönüşü ile 29 Krizi ertesi işsizlik, yok- karanlık bir zamanda Bruno adlı bir Alman ço-
cuğun, henüz 8 yaşındadır, başından geçenlere
82
tanıklık ederiz. Tanıklığımız aslında savaşadır, Ama bu insanların şiddetinin nedeni, onların
savaşın anlamsızlığına, Hitler’in vahşetine, yarı deli, yarı sapkın olmaları ile açıklanamaz.
Nazi Partisi’nin kara kara kazanlar dizip, kara Çok daha bütünsel, çok daha toplumsal, çok
yazılar yazmasınadır. Çizgili Pijamalı Çocuk daha siyasal saiklerle açıklanacak, koşulların
(The Boy In The Striped Pyjamas) savaş karşıtı buluşması ve çatışmasından ortaya çıkmış, el-
filmler içinde ilk sıralarda yer almayı fazlasıy- bette ki cüretleriyle kendilerini seçtirtmiş in-
la hak ediyor bana göre. Üstelik aynı adlı bir san türüdür sözünü ettiğimiz.
romandan uyarlanmıştır hem büyüklere hem
küçüklere dehşetle önerilir. Filme dönersek 2. Hitler’den devam edersek, “Birahane
Dünya Savaşı’nın kara günlerinde, arkadaş ol- Darbesi”nden sonra yolunmuş tavuğa dönen
maya çalışan iki çocuğun hikayesidir film. Ala- Hitler, 1 yıl cezasının ardından neredeyse
bildiğine yalın bir sinema dili vardır. Babası üst unutulmuş, üstelik lideri olduğu Nazilele halk
düzey bir Nazi askeri olan 8 yaşındaki Bruno dalga geçer olmuş. Sonra dünya kapitalizminin
ailesiyle Berlin’den ayrılır ve Polonya’da kara perşembesi 29 krizi geliyorum demiş. Al-
yaşamaya başlar. Babasının işi için taşındıkları manya krize tam boy dalınca, 29’da 2 milyon
bu yerde bir�����������������������������������
de arkadaş edinir Bruno. Gizli ar- işsiz sayısı birden bire 4 milyonu buluvermiş.
kadaşı tellerin arkasında kalan bir yaşıtı mini Alman komünislerinden ve işçi sınıfı hareke-
mini Samuel’dir. Samuel’in evi ise 1.5 milyon tinden korkan Alman burjuvazisi, ağır sanayici
Yahudi’nin öldürüldüğü Auschwitz toplama beyler kesenin ağzını Nazi partisine bir açmış-
ve yoketme kampıdır. lar ki sormayın. Oluk oluk mark, rant akıtırlar.
Nur topu gibi bir Nazi partisinin, nur topu
Böyleyken böyle…. Şimdi de Hitler’den de- gibi bir Hitler’in doğumunda birfiil ebelik ya-
vam edersek… Önce ufak bir hatırlatma. parlar çelik beyleri, sanayi paşaları. Yani, doğan
çocuğu besleyip büyüttüler, gürbüzleştirdi-
Şiddet toplumsal karakterlidir. Bunu adlı ler… Çocuk huysuzdu tabii, ancak dönemin
adınca söylemekte yarar var. Çok sık düşülen koşulları ancak böylesi ayarsız ve huysuz bir
bir hatayı hatırlatmak istiyorum. Örneğin kötü çocuğu gerekli kılıyordu. Söylediğimiz
Hitler. Hitler’in hayatına dair hikâyeler gibi, Hitler’in serpilmesi, Almanya’nın ve dahi
anlatılır. Neymiş, aslında gizli Yahudi imiş, dünya emperyalist kapitalist sisteminin ihti-
aslında ressam olmak istermiş ama bir türlü yaçları doğrultusunda gelişen olayların, olgu-
Güzel Sanatlar Akademisine girememiş ların, siyasal dönüşümlerin, krizlerin,zaman-
ve hınçlanmasının asıl sebebi, sanatçıları mekânın çakışması ile bütünlük oluşturdu.
sevmemesinin, onları öldürmesinin altında
yatan derin öfke bundan kaynaklıymış. Sonra, Bu işin büyük bir boyutu… Diğer boyutlar mı,
sonra Yahudi bir kızı sevmiş, vermemişler. diğer boyutlar ise tamamen insani. Öğütülen,
Babası psikopatmış ayaklarından tavana örselenen, kırılan, yok edilen güzel insanlar…
asarmış falan filan… Ancak tıpkı bu iki filmde olduğu gibi, kötüler,
kara çalıcılar, çılgınlar ve sahibinin sesleri ne
Şüphesiz özyaşam öyküsü incelendiğinde her kadar da birbirlerine benziyor. Ve aslında biz-
insana dair, hele hele böylesi diktatörlere dair ler ne güzeliz, ne çoğuz, ne haklıyız ve elbette
pek çok hikaye bulabiliriz. Bu tür yaklaşımlar, kazanacağız…
psikolojisttir. Kişilere ve gruplara toplumdan
bağımsız varlıklarmış gibi psikoloji atfedilir
yani. Kişinin ya da grubun yoksunluğu,
zayıflığı, çaresizliği, ezikliği, sünepeliği, kibri,
Eleşti̇ rel Pedagoji
Dalı Yüksek Lisans Programı, Mimar Sinan Üni- Bonner, P., J. (1985). Museums in the classroom and class-
versitesi Müzecilik Programı, İstanbul Üniversitesi rooms in the museum, in Antrophology & Education Quarterly,
288-293, 16 (4).
Müze Yönetimi Yüksek Lisans Programı, Başkent
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Müzecilik
85
ine
S
ma
rının gözüne girer. Hatta sınıf atlayarak köyün
muhtarıyla aynı ortamda görünmeye başlar.
Olmak
Ancak bu mücadelenin sonu yoktur.
ya da
Sivas filmi, İç Anadolu’nun sertliğini, acısını,
‘Güçlü Olmak’ duygusunu yansıtmak konusunda oldukça ba-
şarılıdır. Toz, toprak ve çamurdan ibaret kır-
sal, orada yaşayan insanın üzerine giydiği bir
elbise gibidir. Kırsaldaki iktidar ilişkileri orada
Alper Erçetingöz, yaşayan bütün canlıları etkilemektedir. İktidar
Hüseyin Gençalp, sahibi, gücün ve saygınlığın da sahibidir. An-
Mikail Boz* cak iktidarı elde tutmak kolay değildir. Sürek-
li olan tek şey isyan ve dövüştür. Film kangal
köpeklerinin neden dövüştüğü sorusuna da bu
Sivas filmi, fakir köylü çocuğu Aslan’ın, köy noktada net bir yanıt verir: Çünkü güçlü olan,
muhtarının oğlu Osman ile rekabeti üzerin- hayatta kalan köpeğin soyu devam eder. Soyu
den açılır. Kendini kanıtlama devam eden köpek de daha
çabasındaki Aslan, çekingen güçlü olan kurtlarla mücadele
yapısı nedeniyle başlangıçta ederek sürüyü koruyacaktır.
Osman’ın özgüveni karşısında İç Anadolu’nun zorlu koşul-
sessiz kalır. Statü olarak Os- ları, zayıf olanın yaşamasına
man’ın gerisinde yer alan As- izin vermez. Hayatta kalmak
lan fiziksel bakımdan da okul için güçlü olmak bir zorunlu-
arkadaşları arasındaki en zayıf, luk, dövüşerek bu gücü gös-
en çelimsiz çocuktur. Okulda termek de bir mecburiyettir.
sergileyecekleri Pamuk Pren- Kangal köpekleri, burada ya-
ses ve Yedi Cüceler piyesi için şayan insanların zihniyetleri-
öğretmen prens rolünü Os- ni yansıtması açısından etki-
man’a, cüce rolünü de Aslan’a leyici bir metafordur.
verir. Oyunda prensesi oyna-
yacak olan Ayşe, Aslan’ın hoş- Yönetmen, Aslan’ın büyüme
landığı kız olunca, Aslan bu hikâyesini, kangal köpeği Si-
rol paylaşımına isyan eder ve bunu engellemek vas ile kurduğu ilişki üzerin-
ister. Aslan içten içe Osman’ı kıskanıp ona bir den anlatır. Sivas’ın dövüşürken aldığı yaralar
şey yapmak istese de egemen güç konumunda Aslan’ın büyüme sürecinde yaşadığı boğuşma-
değildir. Bu sebeple Osman’ı o an için saf dışı nın şiddetini göstermesi açısından önemlidir.
bırakması olası değildir. Aslan aile içinde de Aslan, Yozgat şehrinin sert yüzüdür. Uğrunda
zayıf konumdadır. Abisi Şahin tarafından hor savaşacağı bir şey olduğu zaman savaşır, yara
görülmekte, şakayla karışık örselenmektedir. bere içinde kalır. Ama bürünmek zorunda kal-
Beklentilerine karşılık bulamayan Aslan okula dığı o sert yüzün altında âşık bir çocuğun ma-
gitmemeye başlar. Köyde aylak aylak dolaştığı sum kalbi vardır.
günlerden birinde bir köpek dövüşüne tanık Aslan’ın kendi egemenliğini ilan etmesi, başka
olur. Bu dövüşü kaybeden ve kanlar içinde bir deyişle “diğerleri” üzerinde egemenliğini
ölüme terkedilen kangal köpeği Sivas’a sahip kurması, Sivas’ın hayatına girmesiyle başla-
çıkar ve onunla özdeşleşir. O andan itibaren yan sürecin sonunda sağlanmaktadır. Öldü
Sivas’ın ve Aslan’ın yazgıları birleşir. İkisi de sanılarak bir kenara bırakılan Sivas’ı sahip-
kaybetmiştir ancak mücadeleden vazgeçmez- lenen Aslan, abisi Şahin’in yardımıyla köpe-
ler. Film, Aslan ile çevresindeki kişiler yani ği evine getirir. Sivas’ın bir anlamda Aslan’ın
ailesi, arkadaşları ve muhtar arasındaki iktidar fallusunu temsil ettiği söylenebilir. Abisi bu
Eleşti̇ rel Pedagoji
mektedir. Bir sonuca bağlanmayan Osman usul uzaklara bakarak yazgısını kabullenen ve
ile Aslan çatışması; bir noktadan sonra aniden aynı zamanda ona isyan eden İç Anadolu’nun
kaybolan karakterler; Aslan ve Sivas arasındaki hayata attığı hüzünlü bakıştır bu.
88
Eğitim Tarihinden “…de te fabula narratur”
İsmail Aydın
3 Eylül 1971’de kurulan Türkiye Öğretmenler Bir- Bu ve benzeri görüşlerin TÖB-DER tarafından sa-
liği (TÖB), (daha sonra 23 Kasım 1971’de Türkiye vunulduğu 1971-1975 döneminde örgütün “ana di-
Öğretmenler Birleşme ve Dayanışma Derneği, 4-5 linde eğitim” gibi bir talebi benimsemesi mümkün
Şubat 1973’den itibaren ise Tüm Öğretmenler Bir- gözükmemektedir.
leşme ve Dayanışma Derneği) tüzüğünün 3. mad-
Öğretmen örgütlerinin Türkçenin dışında “ana
desi “Birliğin amacı, İnsan Hakları Evrensel Be-
dilinde eğitim” hakkının olabileceğine dair ilk kez
yannamesi ile Anayasamızın milli, demokratik, laik
görüş açıklaması ve bunu yazılı olarak deklere et-
ve sosyal hukuk devleti kapsamı içinde üyelerinin
mesi 1975 yılında olacaktır. Bu tarihten itibaren
tüm ekonomik, sosyal, kültürel ve özlük haklarını
TÖB-DER yönetiminde Sosyal demokrat çizginin
koruyup geliştirerek Atatürk devrimlerini gerçekleş-
yerine seçilen sosyalist çizgideki yönetim ile birlikte
tirecek yönde çalışmalarını kolaylaştırmaktır.” der.
anadilde eğitim konusuna farklı yaklaşımlar başla-
Derneğin 1971 ve 1973 tarihli tüzüklerinde anadil-
yacaktır.
de eğitim ile ilgili ibarelere rastlanmaz.
TÖB-DER Genel Başkanı Cemil Çakır 1975-1976
Bu dönemde yayınlanan TÖB-DER Bülteninin
Çalışma Raporunda anadil ile ilgili şu görüşleri açık-
Sözlük köşesinde Kapitalizm, Artık Değer, Tröst ve
lar; “Dünyada her ulus, kendi öz benliğinin varlığı
sosyalizm gibi sol kavramların anlamına yer veril-
olan kültürünü serbestçe geliştirebilmeli, serbestçe
miş ancak “ana dilinde eğitim hakkı” ile ilgili görüş-
kendi örf ve adetlerine göre hareket edebilmeli, eği-
lere yer verilmemiştir.
tim öğretimini serbestçe yapabilmelidir.”
TÖB-DER’in 4-5 Şubat 1973 tarihinde yapılan II.
24-26 Temmuz 1976 tarihinde düzenlenen TÖB-
Olağanüstü Kongresine Sunulan Çalışma Rapo-
DER 3. Olağan Genel Kurulunda Kürt öğretmen
runda yer alan ifadelerde şu görüşlere yer verilmiş-
grubu olan Özgürlük Yolu çizgisindeki öğretmen-
tir: “Atatürk Akademisi Kanununun çıktığı şu gün-
lerle TSİP çizgisindeki Demokratik Merkeziyetçi-
lerde Atatürkçülük hakkında konuşmaya en yetkili
ler ittifak yaparak dernek yönetimini ele geçirecek-
kuruluşlardan biri olan derneğimizin bu görüşlerini
lerdir. Doğal olarak bu ittifakın savunduğu anlayış
kısaca kamuoyuna açıklamak isterim; Atatürkçü gö-
öğretmen örgütlerinin “dil, kültür” politikalarında
rüş (…) Misak-ı Milli sınırları içinde milliyetçi..”
ileri kararlar almalarını sağlayacaktır.
Türk Dil Kurumu Genel Yazmanı Ömer Asım Ak-
Genel Kurul Kararlarında “Eğitimin Demokratik-
soy’un, aralarında TÖB-DER’in de bulunduğu ku-
leşmesi” başlığında şu görüşlere yer verilecektir:
ruluşlara gönderdiği şu yazı TÖB-DER dergisinde
“(…) Dilin ve kültürün, üretim güçlerinin, özel-
yayınlanmıştır: “ Atatürk’ün yüksek buyrukları ve
likle kişinin gelişmesindeki önemli payı göz önüne
huzurlarıyla 26 Eylül 1932’de Dolmabahçe Sarayın-
alınarak; bu konuda temel insan hak ve özgürlük-
da toplanmış olan Birinci Türk Dil Kurultayı’nda
lerine aykırı bir biçimde dil ve kültür üzerine ko-
her yıl bu günün Dil bayramı olarak kutlanması ka-
nan engellerin kaldırılması, emekçi halkın ilerici
rarlaştırılmıştı. O tarihten beri 26 Eylül günlerinde,
kültürünün gelişmesi için her türlü kolaylığın ve
yurdun her köşesinde törenler düzenlenerek dil dev-
olanağın sağlanmasını zorunlu görür ve bu konuda
rimimizin amacı üzerinde konuşmalar yapılmakta,
demokratik bir kitle örgütü olarak kendine düşen
konunun önemi belirtilmektedir. Dil devrimi yurdu-
görevleri yapar.” 2
muza her alanda geniş ufuklar açan Atatürk devrim-
leri zincirinin en güçlü halkalarındandır. Bundan Aynı ifadeler TÖB-DER 1976-1978 Çalışma Prog-
dolayı, ulusça 50. yıldönümünü kutlamakta oldu- ramı’nın “ IV- Eğitimin Demokratikleştirilmesi”
ğumuz cumhuriyetimizin yapısı içerisinde seçkin başlığında da yer almıştır.3
bir yeri vardır. Eskiden bütün olanakları kısıtlanmış
Eleşti̇ rel Pedagoji
muştu.
2 Yargılanan yöneticiler; K. Bal, C.Ünlü, E. Savumlu, duruyor…
N. Girgin, A. Öztürk, N. Akpınar, A. Edalı, B. Altın,
M.Şahin
3 Milliyet Gazetesi; 25 Mayıs 2005 4 Hürriyet Gazetesi; 3 Temmuz 2005
91
Elestirel .
. Pedagoji Sözlügü
Ritüeller
Birol Algan*
nava hazırlayıcı teknisyen öğretmen” olarak ması beklentisiyle, öğretmen sınav hazırlayıcı
1 Yıldız,A : Öğretmenliğin Dönüşümü, Kalkedon 2 Yıldız, sınav ile merkezi olarak hazırlanan test
Yay.2014 sorularından oluşan standart sınavları kastetmektedir.
94
teknisyene dönüştürülerek robotlaştırılıyor. lı sınırlı eğitim hedefleriyle indirgemeci yakla-
Yıldız’ın en vurucu tespiti şu: Neoliberal po- şım…” (s.127)
litikaların tehlikeli gördüğü öğretmeni savun-
“Öğretmen küresel ekonominin hizmetka-
mak gerekiyor.
rı…” (s.128)
Kitapta neoliberal politikalar ve öğretmenliğin
“Ücretli öğretmenlik bir istihdam biçimi değil
dönüşümü ilişkisine dair yedi makale daha var.
bir görevlendirme biçimidir.” (s.149)
Her bir makale konuyu farklı bağlamlarda ele
almış. Antientellektüelizm, öğretmen eğitimi- “Öğretmenler, ideolojik devlet aygıtlarının
nin dönüşümü, teknoloji kullanımı, yabancı- parçasıdır.”(s.180)
laşma ve öğretmenliğin değişimi ele alınan ko- “Eleştirel düşünebilmenin ve entelektüel ka-
nulardan bazıları. Konuların somut örneklerle zanımların göz ardı edildiği sınav odaklı eği-
anlatılması da güzel. Öğretmenlerin mesleki tim sisteminde teknoloji rahatlıkla etik dışı
deneyimleri, yaşanan gerçeklerin okuyucuya kullanılabilmektedir.”(s.246)
tüm çıplaklığıyla sunulmasını sağlamış. Elim-
deki kitap, şu an kenarlara iliştirilmiş önemli “Öğretmenlerin derslerinde bilinçsizce tekno-
notlarla bir tükenmez kalem mezarlığını andı- loji kullanmaları, onları yaptıkları işe yabancı-
rıyor. O önemli notların bazılarını buraya da laştırmıştır.” (s.248)
not etmeden geçmeyelim: “Mahmut Hoca: Ben tüccar değil, öğretme-
“ Siyasetin ürettiği korku kültürünün; eğitim nim!” (s.255)
kurumları, basın yayın aracılığıyla toplumu et- Kitap sorulara yeni sorular ekleyerek büyüyor.
kisi altına aldığını düşünüyorum.”(s.29)
Biz yine temel sorularımıza dönelim. Öğret-
“ 12 Eylül 1980 Askeri Darbesi ile başlayıp gü- menliği savunmak gerekiyor evet! Neye karşı?
nümüze kadar gelen dönemin antientellektüel Neoliberal politikaların dayattığı piyasalaştır-
iklimi….” (s.33) maya, metalaştırmaya, değersizleştirmeye kar-
“ Üstelik devlet de artık performans sistemi, şı…
öğretmen kariyer basamakları, özel okulları Öğretmenliği savunmak gerekiyor evet! Na-
teşvik gibi yasal müdahalelerle veya okul gi- sıl? Bütüncül bir yaklaşımla eğitimi savunarak,
derlerini öğrencilerden temin etmek gibi uy- egemenlerin ideolojik aygıtı olmaktan çıkara-
gulamalarla piyasalaşmayı desteklemektedir.” rak, bilgiyi meta olmaktan kurtararak, emekçi-
(s.36) lerin eğitim haklarının ellerinden alınmasına,
“ Ders kitaplarındaki çarpık ve yanlış ifadeler eğitimin özelleştirilmesine karşı durarak…
ideolojik tutumları besliyor” (s.38) Yani neoliberal politikalara karşı, eğitim hakkı
için toplumun geniş kesimlerini birleştirecek
“Öğretmenler küresel bir kültürsüzleşme ope- bir mücadelede yer alarak, bu mücadelenin ör-
rasyonunun parçası…” (s.50) gütlenip gelişmesini sağlayarak… Öğretmen-
“Rehberlik eden değil bilgi aktarımı yapan öğ- liği savunmak gerekiyor. Niçin? Yetenekleri
retmen.” (s.64) doğrultusunda eğitim alan, özgür düşünen ve
sorgulayan çocuklar, yaşamın ve üretimin her
“ Öğretmen pazarı: Düşük ücretle özel okul
alanıyla bütünleşmiş, kolektif bilinci gelişmiş,
ve dershanelerde çalışan, iş arayan öğretmen-
ekonomik, sosyal, siyasal ve sanatsal olarak çok
ler…” (s.68)
yönlü, yaşam ve bilinç düzeyi ileride, doğma-
“ Dünya görüşünden yoksun öğretmen… tik düşüncelere değil bilime inanan bireyler
”(s.79) yetişsin diye!
“ Öğretmen yetiştirme sertifikalara bağlanan, Savunalım öğretmenliği! Piyasalaştıramadıkla-
içi boş, fazla sayılı, niteliği düşük… Sonuç: rından olalım!
Fazla mezun, düşük ücret, kötü çalışma koşul-
Eleşti̇ rel Pedagoji
güçleşmektedir.
eğitimi için çabalamak gerekiyor.
Şükrü Erhan Bağcı doktora çalışmasına daya-
narak hazırladığı ve Kalkedon yayınlarından
96