You are on page 1of 13

TEFEKKÜR KARTLARI NEDİR?

Tefekkür kartları Tarot destesi kartlarından hazırlanmıştır. Tarot destesi günümüzde, Majör Arkana
(büyük sırlar), Minör Arkana (küçük sırlar) ve Saray Arkanası olmak üzere üç destenin bir araya
gelmesiyle oluşmuş bir sistemler bütünüdür. Bu üç arkananın haricinde olan tek bir kart vardır; onu
en tanıdık ismiyle Joker kartı olarak biliriz. Joker, Tarot destesinin en önemli kartıdır; zira tüm
hikâyenin başkahramanıdır. Farklı kültürlerde, farklı anlatımlarda farklı isimlere sahip olan bu kartın
en sık karşılaşılan diğer isimleri; Aptal, Abdal, Budala, Soytarı’dır. Tefekkür kartları, Tarot destesinin
en önemli kısmını oluşturan Majör Arkana kartlarından ve seçim kartı olarak da geçen Joker kartından
oluşmaktadır. Saray Arkanası ve Minör Arkana Tarot kavramına daha sonradan eklendiği için tefekkür
kartlarında kullanılması uygun değildir. Bu destede Joker kartı, “Aleph” olarak isimlendirilmiştir.
Majör arkana 21 karttan oluşur; 0 numara olarak geçen Aleph kartıyla beraber tefekkür kartları 22
karttan oluşmaktadır. Tefekkür kartları, Antik Mısır tabletleri ve Sümer mitolojilerinden başlayarak,
Atlantis ve Mu Uygarlıklarına uzanan ezoterik bilgiler ışığında hazırlanmış ve resmedilmiştir.

TAROT DİSİPLİNİ

Tarot en temelde, yaradılışın özü, insan naturasının orijini ve arketipler üzerinde çalışmak isteyen
kişilerin derinlemesine araştırabileceği disiplinlerden birisidir. Tarot haricinde Kabala Ağacı, Ezoterik
Astroloji ya da İsis İnisiyasyonu modelleri de incelenebilir. Bu disiplinlerin hepsi birbiriyle bağlantılıdır.
Tüm bu disiplinler inisiye olmak isteyen ve süreç içerisinde “Neofit” olarak isimlendirilen ezoterik
yolculuk öğrencisinin ölümsüz “Adept” e (usta) dönüşüm yolunda kullanabileceği yöntemler
toplusudur. Bu öğretilerin kullanış biçimleri bilgi ve tefekkür yoluyla dağarcıklarımıza kattıklarımızı
oluşturur. Deneyim yoluyla öğrenmek isteyen bir neofit ise daha derin çalışmalara yönelebilir;
inisiyasyon çalışmaları sadece öğrenme değil deneyim araçlarını da içerir.

TAROT’UN TARİHÇESİ

Tarot, tarihin sayfalarında geriye gidildikçe daha da derin anlamlar kazanan bir eğitim sistemidir.
Günümüzde klasik Tarot kartlarında sadece Antik Mısır, Mu, Atlantis ve Sümer sembolizmini değil;
aynı zamanda astrolojik sembolleri, Ortaçağ kültlerini ve Hristiyanlık izlerini de görmekteyiz. Fakat bu
simgelerin hangilerinin sadeleştirilip gerçek bilginin açığa çıkarılması gerektiği göz önüne alınırsa
milattan öncesi çağlara gitme zorunluluğu da ortaya çıkmaktadır. Ve bu antik çağlara gitmek bizi en
sonunda Venüs gezegenine kadar götürecektir.

Önce Antik Mısır’dan biraz bahsedelim;

Antik Mısır’ın tarihi o kadar geniş bir skalaya sahiptir ki MÖ 1300’lü yıllarda yaşamış olan Ramses bile
kendi antik tarihlerini araştırması için rahiplerini görevlendirmiştir. Gize’de bulunan piramitlerin en az
4000-5000 yıllık olduğu söyleniyor; hatta klasik tarihçiler haricinde kalan bazı ezoterik araştırmacılar
çok daha eski olabileceklerini söylüyorlar. Fakat Sfenks’e baktığımız zaman en az 9000 yıllık olduğunu
görüyoruz. Bu iki tarih, mitolojilerde de sıklıkla geçen iki büyük tufanla eşzamanlılık taşımaktadır.
Dünya mitolojilerinde bu tufanların ilkinin ateş, ikincisinin ise su ile yıkımı getirdiği anlatılır.

Bu iki tufan haricinde gezegenimizde çok daha fazla sayıda tufan meydana geldiği antik halkların
kaynaklarında anlatılsa da biz Tarot incelememizde bu iki tufana odaklanacağız. Bahsi geçen bu iki
tufandan ilkinin yaklaşık olarak günümüzden 9000-10000 yıl önce olduğu ileri sürülmekte. Bu
felaketle beraber, Mu Kıtası da sulara gömülmüştür. Gene yaklaşık 4000 yıl önce Atlantis Kıtası’nın
olduğu varsayılan bölgede bir felaket meydana gelmiş, yanardağlar faaliyete geçerek büyük
depremler olmuş ve ardından gelen tufanla beraber Atlantis Uygarlığı da sulara gömülmüştür.

Atlantis’le ilgili bilgileri ortaya atan ilk kişi Platon’dur. Platon, hayatının belli bir döneminde Mısır’a
gelmiş ve burada İsis öğretisi üzerine gizli mabetlerde inisiye edilmiştir.

Platon, Atlantis’te yaşayan toplumu yarı insan-yarı tanrı olarak betimler. Atlantis’ te yaşadığı öne
sürülen bu ırkın Nefilimler olduklarını da düşünebiliriz. Tüm Dünya Mitolojisini şekillendiren ve
insanların “Tanrılar” olarak nitelendirdikleri bu devasa varlıklar belki de Anu’nun soyundan gelen bir
ırktı. DNA yapıları gereği, devasa boylarda olmaları, insan ömrüne kıyasla oldukça uzun ömürlere
sahip olmaları, telekinezi ve benzer doğaüstü yeteneklere sahip olmaları belki de insan ırkının onları
“Tanrılar” olarak betimlemesine ve Dünya mitolojilerinde bu sıfatla anılmalarına sebep olmuştu.

Atlantis uygarlığı, ırk, gelenek ve inanç anlamında, Mu Uygarlığının izlerini taşımaktadır. Bundan
yaklaşık 9000-10000 yıl önce, Mu kıtasından Yukarı Mısır’a göç gerçekleşmiştir. Bu göçün ana sebebi
yaklaşmakta olan tufandan haberdar olunmasıdır. Bunu bir kehanet olarak değil, o dönemin majik,
teknolojik ve gelişmiş okült bilim skalasından kaynaklandığını düşünmek, günümüz teknolojisi ve
bilinç seviyelerinden bambaşka gerçekliklerin var olduğunu var saymak, ön yargısız bir değerlendirme
açısından faydalı olacaktır. Bu tufan öncesi uygarlıkları anlayabilmek için fizik ve metafizik kavramlar
bir arada düşünülmelidir. Sfenks’ in de bu tarihlerde yapılmış olması aklımıza bu yapının, Mu halkı
tarafından yapılmış olabileceği fikrini getirebilir. Sfenks’ in yapılış sebebine dair çok da fazla kaynak
bulunmamaktadır. Ben şahsen akaşik kayıtları saklamak ya da korumak amacıyla yapılmış
olabileceğini düşünüyorum. Akaşa, maddenin özü olan ve evrenin içinde yüzdüğüne inanılan sıvının
adıdır. Başlangıçtan bu yana tüm olaylar bu sıvıya kaydedildiğinden Akaşa aynı zamanda evrensel
bellek anlamına da gelmektedir. Antik Mısır inanışında yeterli yetkinliğe ulaşmış kişilerin Akaşa ile
aynı dalga boyuna girebildiğinde gerekli bilgileri buradan alabileceğine inanılmaktadır. Mısır’ın yarı
tanrısı ve zamanın efendisi Thoth’un kadim bilgiler içeren 36.525 kitap yazdığı söylenmektedir. Akaşik
kayıtlara ulaşmayan bir kişinin bu kadar bilgiyi elde etmesi ve bu bilgileri dokümana çevirmesi pek
mümkün görünmemektedir. Diğer ismiyle Hermes Trimagistus olan bu yarı tanrı, Tarot kartlarında
tekrar karşımıza çıkacak. Aynı şekilde Sfenks de zaman zaman karşımıza çıkacak. Sadece benim
resmettiğim kartlarda değil, klasik Tarot kartlarında da Sfenks sembolizmine sıklıkla başvurulduğu
görülebilir.

Yukarı Mısır’a göç ettiği söylenen Mu halkı kolonileri, Naakaller olarak isimlendirilir. Gene Naakaller’
den olan Thoth da Mısır’a bu dönemlerde göç etmiştir. Antik Mısır’da ibis kuşu şeklinde kafası olan ve
bedeni insan şeklinde olan bir yarı tanrı olarak tasvir edilmiştir. Antik Yunan’a gelindiğinde Hermes
adını almıştır. İslam mitolojisinde ise onu İdris Peygamber olarak görürüz. Thoth, Hermetik felsefenin
mimarıdır. Bu felsefe Zümrüt Tablet’ e işlenmiştir ve bu tabletlerde Hermetizm’in temel yasalarından
bahsedilmektedir. Hermetizm oldukça geniş bir konudur ve Hermetizm felsefesine ait bazı bilgileri
Tarot kartlarını derinlemesine inceledikçe daha yakından kavrayacağız. Şimdilik Thoth’un esasen Mu
kıtasından gelen bir bilge olduğunu söyleyelim tekrar Atlantis’e dönelim.

Yukarı Mısır’ın Mu kolonileri tarafından göç alması gibi Aşağı Mısır da Atlantislilerin göç alanı
olmuştur. Bu göçlerde bir Atlantisli rahip olan Osisis de Mısır’a göç etmiştir. Öğretisi daha sonradan
Mısır’da “Osiris’ in Dini” olarak adlandırılacaktır. Bir rahip olmasına rağmen Mısır Mitolojisi’nde baş
tanrılardan biri olarak anılır. İsis eşi, Horus ise oğludur. Mısır inisiyasyonlarında İsis sırları “Minör
Arkana”, Horus ve Osiris sırları ise “Majör Arkana”dır. Tarot destesine baktığımızda da Majör ve
Minör Arkanayı görürüz. Bu arkanalar Kabala Sefirotlarında da karşılıklarını bulurlar. 10 Sefirot’un ilk
üçü gizli, diğer 7 tanesi ayan bilgileri içerir. Gizli bilgiler için ilk bilgelik kapısı olan Binah’tan geçmeye
layık olmak gereklidir. Bu layıklığın gereklilikleri bilginin peşinde olan Neofit tarafından doğru
kaynakları kullanılarak araştırılmalıdır. Gizli olan ilk üç Sefirot, Keter, Hokhmah ve Binah’tır. Antik
Mısır’da karşılıklarının Osiris, Horus, İsis üçlemesi olduğunu düşünebiliriz. Kutsal üçlemeler ya da
Teslis hemen hemen her inanışta karşımıza çıkar. “Hekate-Artemis-Selene”, “Brahma-Vishnu-Shiva”,
“Baba-Oğul-Kutsal Ruh”, “Elif-Lam-Mim” gibi… Bu kutsal üçlemenin ilk prototipi belki de
Anunnakilerden geliyordur. Anu, Enlil ve Enki üçlemesi ve bu üçlemenin ilişkileri hakkında bilgiler,
kökenleri araştırmak isteyen Neofit’in uzanıp alması için onu beklemektedir. Annunakilerin başka
birçok kavramın daha prototipi olduğunu Tarot yolculuğu boyunca göreceğiz.

Büyük Tufan’ın öngörülmesinden bahsetmiştik…

İki büyük uygarlık, felaket öncesi tespit edilen coğrafi hesaplamalara göre korunaklı bir bölge olan
Mısır’ı göç bölgesi olarak seçmiştir. Bu iki gelişmiş uygarlığın halkları bu coğrafyada zaman içinde
kozmopolit bir yapı oluşturmuşlardır. Bu yapının oluşması oldukça sancılı olmuş, kutuplaşmalar iki
kavmi karşı karşıya getirmiştir. Bu kutuplaşmaların sebeplerine daha sonra tekrar değineceğiz. Bu
bölgeye önce Atlantis soyundan bir kavim göçmüş, bölgenin Atlantis tekelinde olması fikrinden
hoşlanmayan Mu toplumu da Naakal Kavimi’ni bu bölgeye yollamıştır. Tufan öncesi bu iki kavim
arasında savaşlar gerçekleşmiş fakat bu savaşların bir kazananı olmamıştır. Savaşlara rağmen ileri
teknoloji, ileri derecede maji yetenekleri, tüm ezoterik öğretiler ve okült bilimler, bu kozmopolit
yapının içinde varlığını sürdürmüşlerdir.

Büyük Piramit’in Atlantis’in yok oluşundan önce yapıldığını farklı kaynaklarda görebiliriz. Rönesans
Dönemi’nde heykeltıraş Ghiberti’nin yaptığı St. Giovanni Vaftizhanesi’nin doğu kapısı üzerindeki
rölyeflerde Nuh Tufanı’nı betimlerken Nuh’un Gemisi’ni Keops Piramiti ile tasvir etmiştir. Daha
sonrasında Gül-Haç cemiyetinin önemli üyelerinden olan Michelangelo bu rölyefleri “Cennetin
kapıları” olarak isimlendirecektir. Gerçekten de Mısır piramitleri Nuh’un Gemisi olabilirler mi?
Sfenks’in bugünkü haline rüzgâr aşındırmasıyla değil, suyun aşındırmasıyla geldiğini biliyoruz. Bu
bahsi geçen su aşındırması tufanın izleri olabilir mi? Piramitlerin yapılma sebeplerinden en
önemlilerinden birinin tufan deneyiminden sonra yok olacağını düşündükleri sanat ve ezoterik
dokümanlarının korunması maksadıyla olduğunu görebiliyoruz. Diğer sebeplerinden birinin de kozmik
olduğunu düşünmek yanlış olmaz. İnisiyasyon çalışmaları için bu piramitlerin kullanıldığı
bilinmektedir. Farklı dönemlerde pek çok düşünür ve astronom bu piramitlerde küçük sırlar ya da
minör arkana olarak nitelendirilen İsis sırları üzerine ve majör arkana olarak isimlendirilen büyük sırlar
yani Horus ve Osiris sırları üzerine inisiye edilmişlerdir. Bu inisiyelerden bazıları Kopernikus, Platon,
Pisagor’dur. Hatta Hz. Musa’nın da bir inisiye olduğu ve Osiris rahibi olduğu söylenmekte, ünlü
asasının da majik bir asa olduğu ileri sürülmektedir.

İkinci tufanla beraber insanın düşüşü başlar. Melchidezeck, yaşam çiçeği öğretisinde bu tufana bir
kazanın sebebiyet verdiğini söyler. Gerçekten de maji uygulamalarını kara büyü denemelerine
evrimleştiren bir takım uygulayıcılar bu kazaya sebep olmuş olabilirler mi? Bir takım tılsımlı taşların
yanlış biçimlerde kullanılmaları nükleer bir felakete sebep olmuş olabilir mi? Öğrenciler daha derin
bilgi almak için “Ateş taşı” “Felsefe taşı” “Yada taşı” gibi kozmik enerjilerin üzerine yüklenebildiği bu
kudretli taşları araştırabilirler.
Her ne sebep olduysa olsun, nihayetinde pek çok ezoterik öğreti, okült bilim kayıtları tufanla yok
olmuştur. Piramitlerin içinde saklanabilenlerse farklı dönemlerde farklı uygarlıklar tarafından yakılmış,
yıkılmış, yağmalanmıştır. Piramitlerden korunabilen eserlerin en zengin arşivini oluşturan İskenderiye
Kütüphanesi’nin Müslüman istilacılar tarafından yakılmasıyla da neredeyse hiçbir ezoterik kayıt
korunamamış, günümüze belge anlamında oldukça az eser gelebilmiştir. Bu korunabilen kayıtların
belki de en önemlilerinden biri de Tarot Majör Arkana öğretisidir. 22 karttan oluşan bu deste
tabletlere işlenmiş şekilde Keops Piramiti’nin içinde bulunmuştur. Antik Mısır tarihini bilmek bu
sebeple Tarot’u anlamak açısından önemlidir. Her ne kadar bu tabletler Mısır uygarlığına ait olsa da
kökenleri çok daha eskilere hatta Venüs’e dayandığından bahsetmiştik.

Dünya dışı varlıklar günümüz realitesinde bilimkurgu hikâyeleri gibi algılanmaktan öteye geçemese de
tufan ve öncesi dönemlere baktığımızda antik uzaylılar denilen bir kavramın var olduğunu
görebiliyoruz. Şimdi biraz da bu konuya değinmemiz gerekiyor. Bu antik uzaylıların farklı yıldız
takımlarından farklı melez ırklar olarak gezegenimizde var olduklarını gene tabletlerde ve ana akım
din kitaplarında görebiliyoruz. Sümer tabletleri ve mitolojileri bu ırklardan ve bu ırkların nasıl tanrılar
olarak algılandığından sıklıkla bahsetmektedir. Annunakileri bilmek ve anlamak bu açıdan önemlidir.

Nefilimler olarak da adlandırılan bu ırkların ve melezlerinin gezegenimiz üzerinde yaşamış olanlarının


ana vatanlarından bahsedilirken toplamda 4 ana takımyıldızın ismi geçer; Draco, Kuğu, Orion ve Sirius
Takımyıldızları… Keops Piramiti ile matematiksel açılar oluşturan bu takımyıldızlardan Kuğu ve Draco
ana yapılar olup melez ırklar Orion ve Sirius takımyıldızlarında oluşturulmuştur. Osiris bilinci Kuğu
Takımyıldızı kökenlidir. Seth’in bu bilinci devirmesi üzerine İsis tarafından bu bilinç ağı Sirius’ ta tekrar
ayağa kaldırılmıştır. Ve bu yeniden ayağa kaldırılan Osiris bilinci Horus olarak adlandırılmıştır. Osiris
bilincinin orijini ise Ra’dan gelmektedir. Dolayısıyla Kuğu Takım Yıldızı’ndan… Bu farklı
takımyıldızlarına mensup ari ve melez ırkların en önemli fikir ayrılıkları, inançları ve evreni algılayış
biçimlerinden kaynaklanmaktadır. Bir süre sonra bu fikir ayrılıklarını iki farklı öğreti olarak “Bir’in
Oğulları” ve “Belliah’ın Oğulları” olarak göreceğiz.

Bu tanrısallaştırılmış varlıklardan bizim için en önemli olanı Ra’dır. Nasıl ki Thoth’un öğretisi Zümrüt
Tablet’e işlenmişse Ra’nın öğretisi de az önce bahsettiğimiz Keops’ta bulunan tabletlere işlenmiş ve
günümüze Tarot destesinin Majör Arkanası olarak gelmiştir. Ra bu öğretide kendisini “Bir’in mütevazı
elçileri” olarak tanımlar. Öğreti boyunca evreni, Yaradan’ı, insan naturasını ve onun sınırlarını anlatır.
Bir’in yasasını öğrenmek isteyen kişiler için bu Majör Arkana oldukça kıymetli bir kaynaktır ve bu
öğrenme ezoterik bir öğrenme biçimi olacaktır. Bilgiyi almak isteyen kişi öncelikle farkındalık
düzeyiyle onu hak edecek mertebeye ulaşmış olmalıdır. Hak edemeyenler için bu bilgilerin kapıları
kapalıdır. Kapıya kadar gelse bile o kapıyı göremeyecek ve açamayacaktır. Kapıyı açabilenler için ise
her bir kartta bir öğretmen bulunmakta ve sembolizm aracılığıyla basamak basamak öğretiyi
anlatmaktadırlar. Bu öğretmenlerin anlattıklarını kavramak, kartlar üzerinde tek tek tefekkür
çalışmaları yapmayı gerektirir. Kartlar sadece tek tek değil birbirleriyle aralarındaki ilişkiler ve bazı
algoritmalar çerçevesinde de derinlemesine incelenmeli, bilginin köklerine ulaşmak için kartlar ve
anlamları iyice anlaşılmalıdır. Tüm bu bilgiler ve algoritmalar ilerleyen sayfalarda detaylı biçimde
anlatılacaktır. Bu bilgiler çerçevesinde Tarot’ un günümüzde kehanet için oynanan bir oyun haline
getirilmesinin onun oldukça aşağı seviyede bir versiyonu ve yanlış anlaşılma biçimi olduğu
söylenebilir. Tarot bir okuldur, bir eğitim sistemidir ve tüm kartlara bu bilgilerle muamele etmek
neofitin aradığı bilgilere ulaşması açısından doğru bir başlangıç olacaktır.
Ra’ya dönecek olursak, soyağacı kayıtlarında kızının Maat olduğunu görüyoruz. Thoth ise Maat’ın
oğludur. Thoth bu durumda aynı zamanda Ra’nın torunu demektir. Thoth’un Mu’dan geldiğini
biliyoruz. Bu durumda Ra’nın da Mu ile bağlantısı olduğunu düşünmek yerinde olacaktır. Ra’nın
Mısır’daki betimlenme biçimlerine baktığımızda onun sadece alfa kanalıyla bilgilerini vermediğini,
fiziksel anlamda da gezegenimizde var olduğunu göstermektedir. Ra, yaratıcı tanrı olarak betimlenmiş
aynı zamanda diğer tanrıların ve Mısır’ın ilk kralı olarak görülmektedir. Mısırlılar’a Ra’nın oğulları da
denir. Bu dönem itibariyle firavunlar hep onun soyundan geldiklerini iddia etmişlerdir.

Thoth’un kardeşlerinden biri olan Amon, Ra’nın öğretisini tabletlere işleten firavundur. Amon,
dönemin rahiplerini Ra’nın öğretisini nakletmek üzere görevlendirir. Rahipler de bu öğretiyi tabletlere
hiyeroglif olarak işlerler. Prototipi oluşturan bu hiyerogliflere çağlar içinde Sümer, Kildani etkileri
eklenmiş, daha sonradan da Hristiyanlık ve Ortaçağ sembolizmi de eklenerek günümüz Waite-Smith
destesi olarak da bilinen klasik Tarot destesi oluşturulmuştur. Bir diğer yaygın kullanılan deste
Marsilya Tarotu’dur ve bu iki desteyi yakından incelediğimizde Waite-Smith destesinin Marsilya
destesinde resmedilen anlatım biçimini ve sembolizmini esas olarak aldığını görülür. Bu destelerdeki
sembolizmi ve anlamlarını incelemek önemlidir elbette fakat Ra’nın öğretisini anlamak isteyen kişiler
sonradan eklenen sembolik anlatımları eleyerek direkt tabletleri baz almalıdır. Tabletlere
baktığımızda ise sembolizmin prototiplerini görürüz ve kişisel gelişim anlatımlarının çok ötesinde
evrensel bir yasayla karşı karşıya oluğumuzu daha iyi anlayabiliriz. Ra, bu bilgileri aktarma sebebinin,
insanlığın tekamül sürecini hızlandıran bir yol haritasını hizmet olarak sunmak niyetiyle olduğunu
belirtmiştir. Bu kişisel teka mül süreçlerinin evrensel yasalarla bir arada işleyişleri üzerinde düşünmek,
öğrenciyi yaradılışa daha geniş bir perspektiften bakmayı öğretebilecek potansiyeldedir.

Tabletlere aktarılmış olan bu arketipler Ra tarafından aktarıldığı esnada Ra Dünya Gezegeni’nde değil,
Venüs’te bulunmakta olduğunu söylemektedir. Ve Ra, Venüs’te bu bilgilerin yazılı olarak değil, bir
Kabala geleneği olarak yani ağızdan ağıza öğretildiği ve kozmik geometriler kullanılarak anlatıldığını
ifade etmiştir. Kanallık vasıtasıyla Amon’ a aktarılan bilgiler sonrasında Amon, ismini Amon Ra olarak
değiştirecektir ve Ra’nın soyundan geldiğini ifade edecektir. Mitolojik tanrıları ya da Nefilimleri, yarı
tanrıları ya da gözcüleri –isimlerine her ne derseniz deyin- birer şahsi varlık olarak değil bir enerji
birleşim ağı olarak görmek gerektiğini Ra’nın anlatısında görebiliyoruz. Ra da kendini tüm
sapmalardan arınmış bir toplumsal bellek bileşimi olarak tanımlar. Ra ve benzer varlıkların, bir nevi
başka bir boyuta ve yıldız takımına ait bir kolektif bilinç olarak düşünülmeleri gerektiklerini söylesek
yanlış olmaz sanırım.

BİR’İN YASASI NEDİR?

Bir, kutuplaşma illüzyonlarının ötesindeki tevhit makamıdır. Yaradan’ın naturasını simgeler. Tarot’ ta
da anlatılan tüm yolculuk hikayesi, bu kutuplaşmalardan arınma ve birlik bilincine ulaşmak içindir.
Kendi illüzyonumuz içerisinde varlıkların birliğinden söz etmek neredeyse imkansızdır; fakat tevhit söz
konusu olduğunda farklı boyut algılarını da düşünmek gerekir. Kutuplaşma ile ilgili bilgiler, Tarot
kartlarında karşımıza çok kez çıkacak. O sebeple bu artı-eski yüklü bilinç düzeyini anlamak önemlidir.
Her evren kutbiyete sahip olacak diye bir şey yoktur; gene de biz kendi üç boyutlu evrenimizin iki
kutuplu olduğunu biliyoruz. Kendi zaman döngülerimizi kırmak ve daha ileri bir var oluşa yönelmek
istiyorsak bu kutbiyet bilincinin doğasını bilmeli ve onu mutlaka aşmalıyız. Bu konuda tefekkür,
araştırma ve okuma öğrenci için faydalı bir çalışma olacaktır. Kutbiyet bilincinin ötesine geçme
aşaması aynı zamanda “Ölmeden önce ölme” felsefesinin de önemli ayaklarından biridir. Bu bilinç,
öğrencinin arketipe ulaşma yolculuğunda da yol gösterici olacaktır. Kutbiyet bilinci, Dünya tarihinde
ilk olarak belki de Annunakiler zamanında ortaya çıkmıştır. İki kardeş olan Enki ve Enlil arasındaki ezeli
kutuplaşma incelenerek kutbiyetin doğası hakkında ya da yaratıcı güçlerin nerelere kadar
uzanabileceğine dair fikir sahibi olunabilir.

Kutbiyetin Mu bağlantısına gelecek olursak Osiris’ in Dininden daha detaylı olarak bahsetmeliyiz. Zira
bu inanış daha önce de bahsettiğimiz gibi Ra’nın öğretisini temel olarak almaktadır. Atlantis’te
şekillenen Osiris’ in Dini, Mu geleneğinden gelen kozmik bilgilerden yola çıkmıştır. Genel anlamda 42
temel prensipten bahseden bu inanışın kurallarını yakından incelediğimizde ana akım tek tanrılı
dinlerin prototipi olduğunu görebiliriz. Atlantis’te tufanın yaklaştığı dönemlerde Osiris’ in Dini
yozlaşarak ikiye bölünmüştür. Bu gruplardan biri “Bir’in Oğulları” diğeri ise “Beliah’ın Oğulları” dır.
Bir’in Oğulları üzerinde daha detaylı duracağız fakat öncesinde Beliah’tan da kısaca bahsedelim;
Beliah, kelime anlamı olarak “kendi kendisinin tanrısı” demektir. Daha sonraları ana akım inanç
sistemlerinde Şeytan ile bağdaştırılmıştır. Tarot kartlarından biri de olan “Şeytan” kartını incelerken
bu iki inanış arasındaki kutbiyeti de göz önüne almak faydalı olacaktır. Kara majiye yönelen ve gittikçe
daha çok negatif kutbun etkisinde kalan, yönetme arzusu ve gücün esiri olan bu grup ilk kara maji
uygulamalarını yapan gruptur. Majik yöntemleriyle belki de tufanların gerçekleşmesine sebep olan bu
grubu ve temsil ettiği kavramları sırası geldiğinde daha derinlemesine inceleyeceğiz.

“Bir’in Oğulları” ise Osiris’ in temel prensiplerine bağlı kalmayı tercih etmişlerdir. Ra da kendi
öğretisinde sık sık Bir’in yasasını anlatmakla görevli olduğundan, ışık üzerinde çalışmaktan bahseder.
Bu ışık nasıl bir ışıktır? Ra’nın Güneş Tanrısı olarak adlandırılmasına sebep olan bu ışığın, insanın
bildiği, illüzyonları aydınlatan ışıktan çok daha farklı bir ışık olduğu aşikârdır. Bu ışığı ve açılımlarını
İmparator kartı ve başka kartlarda daha göreceğiz.

Tufan öncesinde Atlantisliler sadece Mısır’a göç etmemişlerdir elbette. Avrupa, Orta Asya ve
Amerika’ya da göçler olmuştur. Bir’in Oğullarından koloniler Orta Amerika’ya, Beliah’ın Oğulları ise
Kuzey Amerika’ya göç etmişlerdir. Amerika’ya göç eden bu kolonilerden Bir’in Oğulları, Mayaların ve
Tolteklerin atalarıdır. Beliah’ın oğulları ise Azteklerin atalarıdır. Aztekler ve Mayalar benzer uygarlıklar
gibi görünseler de temeldeki fikir ayrılıkları Osiris Dinindeki fikir ayrılıklarından kaynaklanmaktadır.
Örnek vermek gerekirse Azteklerin yoğun insan kurban etme törenleri Maya kültüründe bulunmaz.

Orta Asya’ya göç edenler ise Tibet’in dağlık kesimlerinde yer altı şehirlerinde Shambala ve Agartha
tarikat merkezlerini kurmuşlardır. Agartha, Bir’in Oğullarının öğretisi üzerinde çalışırken, Shambala’
da gene Beliah’ın oğulları Ra orijinli Osiris’ in öğretisini negatif yönde bükerek faaliyet göstermiştir.
Shambala ve Agartha bazı kaynaklarda aynı öğretinin farklı isimleri olarak geçse de bunun tek sebebi
aynı kökenden geliyor olmalarıdır. Kutbiyet, iki ekolün tamamen farklı karakterlere bürünmelerine
sebep olmuştur. Ra ekolünden gelen Agartha, insan ırkının tekâmülünde sorumluluk sahibidir.
Kartlardaki kutbiyet anlatımlarına bu orijin bilgiler ışığında bakmak gereklidir.

ARTEKİP ÇALIŞMALARI NEDEN ÖNEMLİDİR VE TAROT BU KONUDA BİZE NELER ANLATIR?

Majör Arkana’nın her kartı bir arketipi tanımlar. İçinde bulunduğumuz zaman döngülerinden çıkmak
ve haritalanmamışa yola almak için öğrenci öncelikle arketipleri anlamalı ve kendi temel arketipini
bulmalıdır. Maji demek, özünde bu arketipi bulmak için yapılan çalışmalar toplusu demektir. Pekiyi,
arketipe ölmeden önce ulaşmak neden önemlidir? Sonsuz zaman döngüleri içinde sonsuz kez benzer
yaşamlara doğan insan, “ölmeden önce ölme” yi başaramazsa öldükten sonra da ölmeyi
başaramayacak, tekrar tekrar aynı zaman döngülerinin içinde vücut bularak, döngüyü kırmayı
başaramamış olacaktır. Ölüm ritüelleri, inisiyasyon yolculuklarının da önemli bir dönüm noktasıdır.
Öğrencinin muhakkak bu kapıdan geçmesi, Ezoterik Astroloji’ de akrep burcuna denk gelen felsefi
ölümünü gerçekleştirmesi ve böylelikle derin suların bilgisine hâkim olması gereklidir. Ölümle yapılan
bu rabıta, döngüden çıkmanın önemli bir gerekliliğidir. Döngüden çıkılmadan hakikate varılamaz.
Hakikat, kişinin yaşam planında bir tezahür olarak mı var olduğunu yoksa gerçek bilinci, üst bilinci
aracılığı ile mi hareket ettiğini anlatır. Bu sebeple tüm yaratım gücü kendisine bahşedilmiş insan da
kendi potansiyelinin farkına vararak tüm tezahürleri elemeli, çıkış kapısını bulmalı ve hakikate
uzanmalıdır.

Tarot bize arketipleri anlamak ve üzerlerinde çalışmak için ışık tutacaktır. Aleph kartını hariç tutarsak
Majör Arkana serisi üç ana başlığa ayrılır. İlk yedi kart akıl arketipleridir. İkinci yedi kart beden
arketipleri, üçüncü yedili kart ise ruh arketipleridir. Böylelikle 21 sayısına ulaşılır. Bu, rastgele seçilmiş
bir sayı değildir. Algı spektrumunu belirleyen kozmik 7 sayısı 3 kez kendini tekrar ederek 21’e ulaşır. 1
mutlak var oluştur; bilmek için yaratması gerekmektedir. Böylelikle kendisinden 2’yi zuhur ettirir. 1
hala aşkındır o sebeple yarattığını aynalayacak bir yaratıma daha ihtiyaç duyar. Böylece 3 yaratılır;
3’ün projekte etmesi aracılığı ile kendinin farkına varır. Daha önce bahsettiğimiz kutsal üçleme
örneklerinin prototipi en temelde, içeride ve dışarıda sonsuz biçimlerde odaklanan bu zeki enerjiden
gelir.

Majör Arkana’nın her temel modeli kendi içinde şablonlara ayrılır. Detaylı bir inceleme için seriye
dâhil olan poster bu konuda yardımcı olacaktır.

Beden, ruhun avatarıdır. Ruh, beden aracılığıyla deneyimlemektedir. Ruh, arketiptir, tezahür değildir
fakat avatar tezahür olabilir; tezahür evreninde yaşayabilir ve bunun farkında olmayabilir. Uzay
zaman döngülerinde insanın gerçek zannettiği hiçbir şey gerçek olmayabilir. Kişi tamamen bir
simülasyonun içinde yaşıyor olabilir ve bunu pek çok zaman döngüleri boyunca asla fark edemeyecek
olabilir.

Akıl ise beden ve ruh arasındaki bir ara yüz olarak düşünülebilir. Ruhun sonsuz potansiyeli, aklın
çizdiği sınırlar çerçevesine indirgenir; aklın el verdiği ölçüde aktive olur. Aklın algı çerçevesini
genişletebilmek bu sebeple ruhun potansiyelinden akacak olan kişisel yaratıcılığı artırmak anlamında
önemlidir. Pek çok öğretide aydınlanma olarak nitelendirilen deneyim özünde budur; ruhtan gelen
potansiyeli aklın yansıtabilme yetisi… Müzik, sanat, dans gibi dil ötesi olan tüm yaratım pratikleri ile
uğraşmak, ruhtaki potansiyeli daha çok tanımamızı ve tanımlamamızı sağlayacaktır. Dil ötesi bilgileri
taşıması ve nesilden nesle aktarması niteliğinden dolayı sembolizmi anlamak da oldukça önemlidir.
ÇALIŞMA ŞABLONLARI

Sıfır numaralı kart olan Aleph, içinde tüm insan-ı kemal olma potansiyelini taşıyan insanı simgeler. O,
pek çok kez doğmuş, pek çok kez yıkılmış ve yeniden doğmuştur. Kimi zaman başarıyı, kimi zamansa
yenilgiyi tatmıştır. 1. Kartta başlayan ve 21. Kartta son bulan tüm yolculuğu aydınlanmanın 21
durağıdır ve Yaradan’ın maddi evrende varoluş araçlarının aşamalarıdır.

Kartların 7li seriler halinde akıl, beden ve ruh olarak üçe ayrıldıklarından bahsetmiştik. Bu kartlar
dikey olarak da 7 varoluş basamağına ayrılırlar:

1-8-15. kartlar Matris Dış kalıp, kabul, potansiyel kazandırılmamış olan

2-9-16. kartlar Potansiyel Verici harekete geçiren, eyleme sevk eden

3-10-17. kartlar Katalizör Eylemi tepkimeye sokan

4-11-18. kartlar Deneyim eylemin tepkimeyle beraber akıl beden ruh bileşimine

kazandırdığı olası tecrübeler

5-12-19. kartlar Gösterge İlk dört arketipin toplamı

6-13-20. kartlar Dönüşüm İlk beş arketipin neden olduğu dönüşümler bütünü

7-14-21. kartlar Yüce Yol Tüm bu eylemlerin, ustayı yüce bir amaca sevk edip

etmediği ve bu yüce yolun mahiyeti

Posterden bu şablon çok daha rahat biçimde incelenebilir.

Örneğin:

Bu şablona göre Magus, Aklın Matrisi’dir. Güç kartı Bedenin Matrisi, Şeytan ise Ruhun Matrisi’dir.

Başrahibe, Aklın Potansiyel Vericisi; Ermiş ise Bedenin Potansiyel Vericisidir; aynı şekilde Yıldırım
Düşen Kule de Ruhun Potansiyel Vericisidir.

Tüm kartlar incelenip tefekkür çalışması yapılırken bu şablonlarda arketiplerin denk geldikleri
tanımları ve bu anlamda neler anlatılmak istendiği derinlemesine düşünülmelidir.
ALGORİTMA ÖRNEKLERİ

Kartları bir arada incelemek ve daha derin anlamlarına ulaşmak için kullanılabilecek algoritmalar
mevcuttur.

BİLİNÇ VE BİLİNÇALTI MEKANİZMALARI ALGORİTMASI

Bu algoritma Matris ve Potansiyel Verici kartlarının bir arada incelenmesi modelini içerir.

1. kart Magus ve 2. kart Başrahibe

8. kart Güç ve 9. kart Ermiş

15. kart Şeytan ve 16. kart Yıldırım Düşen Kule

Matris ve Potansiyel verici arasında bir perdeleme mevcuttur. Örneğin; Magus ve Başrahibe perdeyle
birbirlerinden ayrılmışlardır ve birbirlerini bilmezler. Matris eril özelliktedir, Potansiyel Verici ise
dişildir. Kutbiyet prensibinin Tarot kartlarında karşımıza çıkacağından bahsetmiştik. Tarot kartlarının
hemen hemen tamamı eril ya da dişil özelliktedir. Dişil olan kartlar bilinçaltından gelenleri temsil
ederken eril kartlar üst bilinç işlevleriyle tanımlanır. Bu sebeple eril olan ve bilinç üstünü simgeleyen
Magus, yani Aklın Matrisi; dişil olan Başrahibe ’den yani bilinçaltından bir perdeyle ayrılmıştır. Bu
ilişkiyi bilinç üstü ve bilinçaltının bir perdeyle birbirinden ayrılması ve birbirlerini bilemeyecekleri
olarak da yorumlayabiliriz.

Gene örnek olarak Güç ve Ermiş kartlarını düşünelim;

Güç, ego aslanını kontrol altına almış, nefsin işlevlerini keşfetmiş ve ona hükmeden insanı gösterir.
Dişil bir karttır. Eril bir kart olan Ermiş ise, ego hayvanını kontrol altına alma aşamalarını çoktan
geçmiştir; onun sınavları nefsin çok daha üzerindedir. Dervişlik makamındadır. Ego aslanı, onu eliyle
okşayacağı sevebileceği bir varlıktan çok daha ötesidir. İnisiye yolculuğunda aslanı yeneli ve onu bir
koruyucu olarak arkasında bırakalı çok olmuştur. Ermiş artık aslanı bilmez, ötesindedir. Güç kartındaki
kadın ise henüz Ermiş mertebesini bilmez, egosuna hükmetmiş, onu bilmiş olmanın zaferinin tadını
çıkartmaktadır. Dolayısıyla beden serisinden olan bu iki kart da bir perdeyle ayrılmış ve birbirlerini
bilmemektedirler.

Pekiyi ya Ruhun Matrisi ve Potansiyel vericisi arasındaki ilişki? Bu iki kart da birbirinden perdeyle
ayrılmıştır. Geri kalan yorumlamalar için öğrenci gayret ederek kendi izlenimlerini oluşturmalıdır.
Yukarıda bahsedilen örnekler birer girizgah niteliği taşır. Daha derin anlamlara ulaşmak öğrencinin
tekamül ve tefekkür derecelerine bağlı olarak değişecektir.

İkinci algoritma örneği; tüm 7 akıl arketip kartlarını yan yana incelemektir. Aynı incelemeyi tüm beden
kartlarında ve tüm ruh kartlarında da yapılmalıdır.

Örneğin, akıl serisindeki 7 kartın tamamında perdeleme süreci anlatılır. Bunu yanı sıra illüzyon alemi,
dualite, kutbiyet seçimleri, tezahür evrenleri, 3 boyutlu yaşam deneyimi ve bu deneyimin araçları
anlatılır. Kareler, damalar, küre benzeri semboller sadece akıl serisinde görülür ve beden serisine
geçildiğinde bu semboller yerlerini başka sembollere bırakır. Bunun sebebi tezahür evrenlerinden ve
illüzyonlardan çıkışın ilk basamağının akıl mertebesinde yapılması gerektiği anlamına gelebilir mi?
Bilinç ve bilinçaltı ilişkileri bu çıkışın ilk basamağını oluşturuyorsa sonraki kertede beden tarafından
nelere dönüştürülür? Beden serisinin genelinde ne anlatılmaktadır? Akıl kartlarının tamamında eril ya
da dişil karakter betimlemeleri üzerinden anlatım yapılırken, ruh kartlarına geçildiğinde insan benzeri
varlık tasvirlerinin hiç kullanılmadığını, onun yerine melekler, mekânlar, hayvanlar, ay, güneş, yıldızlar
gibi farklı sembolizm araçlarının kullanıldığını görüyoruz. (Klasik Tarot kartları olan Waite-Smite
Tarotu’nda da bu böyledir.) Bunun nedenleri ve bu nedenlerin ruhun naturasıyla olan ilişkileri
üzerinde derinlemesine düşünen ve araştıran öğrenci, kendi tekâmül sürecine ışık tutacak bilgilere
ulaşabilme potansiyeline de sahiptir.

Bir diğer algoritma Yaradan’ın kendini tanıma araçlarıdır.

YARADAN’IN KENDİNİ TANIMA ARAÇLARI ALGORİTMASI

Bu algoritma üzerinde tefekkür çalışmaları yapan neofit, Yaradan’ın doğasını anlamak üzerinde bir
takım derin açılımlar elde edebilir. Yaradan’ın kendini tanıması, kendini bilmesindeki ilk mertebe
“Deneyim” kartlarında gizlidir. Bu kartlar şunlardır;

4 No: İmparator (Aklın Deneyimi)

11 No: Adalet (Bedenin Deneyimi)

18 No: Ay (Ruhun Deneyimi)

Deneyimin doğası gösterge kartları tarafından belirlenir. Gösterge kartları ise şunlardır;

5 No: Hiyerofan (Aklın Göstergesi)

12 No: Asılan (Bedenin Göstergesi)

19 No: Güneş (Ruhun Göstergesi)

Göstergeyi dengelemek için katalizör kullanılır. Katalizör kartları şunlardır;

3 No: İmparatoriçe (Aklın Katalizörü)

10 No: Kader Çarkı (Bedenin Katalizörü)

17 No: Yıldız (Ruhun Katalizörü)

Katalizörün iki veçhesi (ya da birbirinden habersiz iki yönü) ise Matris ve Potansiyel Verici’dir. Bu
durumda

İmparatoriçe’nin iki veçhesi Magus ve Azize

Kader Çarkı’nın iki veçhesi Güç ve Ermiş

Yıldız’ın iki veçhesi Şeytan ve Kule kartları olmaktadır.

Yukarıdaki açılımı kullanarak bir tefekkür çalışması örneği oluşturalım;

Aklın deneyimi olan İmparator, doğasını göstergeden yani Hiyerofan’dan almaktadır. Hiyerofan’ın
dengeleyici unsuru İmparatoriçe’dir. İmparatoriçe de Magus ve Azize’nin oluşturduğu çift kutba
sahiptir. Yukarıdaki algoritma şablonunu kullanarak bu cümleyi oluşturduk. Şimdi sıra bu kartları tek
tek derinlemesine incelemeye geliyor. Algoritmanın ortaya çıkardığı yapı bazında aralarındaki ilişkiler,
birbirlerini nasıl etkiledikleri, akıl artetiplerinin Yaradan’ın kendisini tanımasında, bilmesinde nasıl rol
oynayabileceğine dair bir yol haritasını Tarot bize bu şekilde verebiliyor. Bu bilme neden önemlidir?
Hayatını şekillendirmede neofit yaratıcı vasıflarını bu şekilde bilebilir ve kendi potansiyelini açığa
çıkartabilir. Bu tefekkür ve derin meditasyonlar sonrasında açığa çıkan bilgileri not almak da faydalı
olacaktır.

Öğrenci kartlar üzerinde yoğunlaştıkça kendi çalışma algoritmalarını çıkarabilir.


0-ALEPH

Aleph başlangıçtır ve Mutlak Bir’den çıkar. Mutlak Bir, daire formundadır. Aleph ise onun üzerinde
bulunan bir noktadır. Yaratım işte tam da bu noktadan başlar ve tüm yaratım tamamlandığında ancak
bitiş söz konusu olacaktır. Ve her bitişin ardından yeni başlangıç gelir. Aleph hem başlangıç hem de
bitiştir. Böylelikle sıfır noktasına ulaşır. Aleph her zaman sıfır mertebesindedir. Kart konumunda
sıfırda olmasının sebebi budur. Her zaman yeniden yaratma ve en nihayetinde de döngüyü
tamamlayarak bitişe gelme kudretine sahiptir. Onun bu gücü kabının her zaman boş olmasından
kaynaklanmaktadır. Yanında taşıdığı heybesi her daim boştur. Her yeni deneyimi tecrübesiz bir çocuk
gibi yaşar. Öncesinde yaşadığı her deneyimi unutmuş ya da bir kenara bırakmıştır. Yeni deneyimleri
eskileriyle kıyaslamak aklına bile gelmez, her daim saftır. İnsan-ı Kemal’in tüm potansiyellerini taşır
ama o bunu umursamaz. Hiçbir deneyimde kurban psikolojisine girmez ya da hiçbir deneyim onun
gözünde kişisel değildir. O kendisini kişisel bağlardan, bağlılıklardan, bağımlılıklardan kopartmıştır.
Dışarıdan bakıldığında bir divane gibi gözükebilir ama Aleph hiçbir zaman toplumun ne düşündüğüyle
ilgilenmez.

Pek çok kültürde Aptal olarak isimlendirilen bu başkahraman, Tarot destesi tasarımlarının erken
yıllarında hep deli bir kişi olarak resmedilmiştir. Oysaki o, kendini bulma yolunda her deneyime
kendini sınırsızca açan bir bilgeden başkası değildir. Tekamül için deneyimin şart olduğunu bilen
Aleph, önümüzdeki 21 kart boyunca karşısına çıkacak arketip öğretmenlerden her türlü bilgiyi almaya
hazırdır.

Temiz kalpli, pozitif, cesur ve maceraperest Aleph, bilginin kapısına kadar gelmiştir ve onu buraya
getiren bu nitelikleridir. Ve O, tüm niteliklerini korumaya devam ederek sırlar kapısından geçer ve
yeni inisiyasyon deneyimlerine vakıf olur.

Aleph, bize hiçbir şeyin mükemmel olmadığı, mükemmel olması gerekmediği, utanç ve başarısızlık
benzeri korkulardan arınmanın bizi hangi mertebelere getirebileceğini gösterir. Sürekli neşeli olan bu
kahraman, asla yeni şeyler denemekten korkmaz. Onun Yaradan’a hizmet etme şekli budur. Karanlık
yönleriyle yüzleşmiş, karanlığın ötesindeki ışığa, Ra’nın güneşine ulaşmıştır. İllüzyonların ötesinden
gelen bu ışıkla tüm hakikati aydınlatmıştır ve kendisi gibi olmak isteyenler için mükemmel bir rol
model teşkil etmektedir.

Büyük Sırların kapısında duran Aleph’ in yolculuğu başlamak üzeredir ve bu yolculukta karşısına ilk
çıkacak olan arketip öğretmen Magus’tur.

1-MAGUS-AKLIN MATRİSİ

Aleph’in İnsan-ı Kamil olma yolculuğunda ilk karşılaştığı adept, Magus’tur. Magus, yetkin bir
majisyendir. Maji kavramı olumlu veya olumsuz farklı anlamalara çekilebilir fakat Tarot sisteminde
bahsi geçen maji, kişinin kendi varlığın üzerinde yaptığı çalışmalar bütününü kasteder. Buna “Beyaz
Büyü” de denebilir. Tekamül yolculuğunda yeterli seviyeye gelen kişi kendi “büyülü kişiliğini”
çağırmak üzere yolculuğuna başlamıştır.
Deneyim prensipleriyle kendi üzerinde çalışan neofit, tezahürlerin ötesindeki kendi arketip benliğine
ulaşmayı hedeflemekte ve bu şekilde kendi özünü bilme yolundadır. Magus ona bu ilk adımlarında
ilham kaynağı olacaktır.

Magus’un erkek formunda tasvir ediliyor oluşu onun biyolojik bir erkek oluşunu simgelemez. Onun
erkek görünümü dualitenin pozitif kısmına gönderme yapar. Üç boyutlu algılama düzleminde, aklın
arketipin anahtarı kutbiyet özelliklidir ve bu anahtar kutbiyetin doğasını anlamak etrafında
şekillenmelidir. Kutbiyetin doğasını anlamak ve sonrasında da bu iki kutupluluğu aştıktan sonra üst
boyutlardaki var oluşları algılamak mümkün olacaktır. İlk yedi kart aklın temel modellerini oluşturur
ve hepsi kutbiyet özelliktedir. 8. Kart itibariyle yani bedenin temel modellerine geçildikten sonra
kutbiyetin aşıldığını görürüz.

Magus kartı bilinç üstü özelliktedir. Burada bir eli aşağı bir eli yukarı gösterirken majisyenin hem
bilinçaltı hem de bilinç üstü araçlarla çalıştığını göstermektedir. Hermetizm felsefesinde ilk
maddelerden biri “Yukarısı da aşağısı gibidir” bilgisidir. Magus bu hareketi ile aynı zamanda bu bilgiye
de işaret etmektedir. Bu bilgi, makro kozmostan mikro kozmosa, tüm alemlerin aynı temel
prensiplerle çalıştığını anlatır. Magus da bu temel prensiplere hakim bir ustadır.

Magus, aklın matrisi olarak nasıl işlev görmektedir; biraz da buna bakalım. Aklın matrisi boş bir kaptır.
Deneyimleri yargısız ve tarafsız değerlendirebilmesi için kap her zaman boş olmak zorundadır. Bilgi
ile, felsefe ile dolu olan bir kabın yeni deneyimleri tanıması tarafsız olamaz. Kutsal kase aklın
matrisidir ve boş bir kaptır. Bu kartta resmedilen ve aynı zamanda 4 elementin simgelerinden biri
olarak tasvir edilen kase, kutsal kasedir. Aynı zamanda öğrenci tarafından tadılması beklenen
dualiteyi de simgeler. Minör arkanada kupa takımı olarak karşımıza çıkacaktır. Ama matrisle ilgili
hakikat Magus kartında gizlidir.

2-BAŞ RAHİBE

You might also like